, devletin mali nitelikteki faaliyetlerinin tümünü ifade ...€¦ · Kamu maliyesi ise; devletin...
Transcript of , devletin mali nitelikteki faaliyetlerinin tümünü ifade ...€¦ · Kamu maliyesi ise; devletin...
Maliye, devletin mali nitelikteki faaliyetlerinin tümünü ifade eder. Maliye diğer ifade ile mali araçları ve mali olayları ele alıp inceleyen sosyal bir bilim dalıdır. Mali araçlar; devletin sosyal ve ekonomik hayata yön verebilmek adına kullanmış olduğu tüm enstrümanlardır.
Kamu harcamaları Kamu gelirleri Devlet borçlanması Bütçe
Mali olay; devletin mali araçları kullanması ile ortaya çıkan durumlardır. Örneğin; devletin harcama yapması, vergilemeye gitmesi, bütçe açığı veya bütçe fazlası programı veya borçlanmadır. Kamu maliyesi ise; devletin ve kamu tüzel kişilerinin giriştikleri faaliyetleri iktisadi ve sosyal açıdan inceleyen, devlet faaliyetlerinin sınırlarının ne olması gerekeceğini araştıran ve bu faaliyetlerin gerektirdiği harcamaların yapılması ile bunları karşılayacak gelirlerin elde edilmesine ilişkin sorunların analizini yapan bir bilim dalıdır 5018sayılı kamu mali yönetimi ve kontrolü kanununa göre kamu maliyesi; gelirlerin toplanması, giderlerin yapılması açıkların finansmanı kamunun varlık ve borçları ile diğer yükümlülüklerini kapsar
KAMU MALİYESİNİN AMAÇLARI EKONOMİK AMAÇLAR SOSYAL AMAÇLAR
Birincil amaç; Kıtlık sorununun çözümü
İkincil amaçlar; Kaynak tahsisinde ve bölüşümde etkinlik Ekonomik büyüme ve kalkınma Ekonomik istikrar
Birincil amaç; Gelir dağılımında adalet
İkincil amaçlar;
Sosyal güvenliğin yaygınlaştırılması Sağlıklı kentleşme ve sanayileşme
DİKKAT: Kamu maliyesinin amaçları maliye politikası amaçları ile uyuşmaktadır
KAMU MALİYESİNİN İNCELENEDİĞİ KONULARIN HAREKET NOKTASI(KITLIK) İnsanların ihtiyaçları sonsuzdur. Buna karşılık ihtiyaçları giderecek mal ve hizmetlerin üretildiği kaynaklar kıttır. Burada insanlar seçim sorunuyla karşı karşıya kalmaktadır. Bu seçim, mevcut kıt kaynakların mal ve hizmet üreten sektörler arasında dağılımını değiştirir. UYARIYORUM!!! Maliye biliminin kaynağında ihtiyaç kavramı yakmaktadır. Kıt kaynaklar ile kamusal ihtiyaçların giderilmesi sorunu kamu maliyesinin en temel hareket noktasıdır.
Günümüz modern toplumlarında bu konuda kararların alındığı iki ekonomik kesim bulunmaktadır. Bunlar "özel kesim" ve "kamu kesimidir.“ Özel Kesim: Kaynakların kullanımı gelirin dağılımı ve üretilen mal ve hizmetlerin özel ve toplumsal ihtiyaçlar arasında dağılımına serbest piyasada çözüm aranmaktadır. Kamu Kesimi: Kamu kesimi ise, totaliter ya da müdahaleci güce dayanarak çözümü öngörür.
KAMU KESİMİNİN EKONOMİDEKİ YERİ – ÖZEL SEKTÖR İLİŞKİSİ
Kamu Kesimi Özel Kesim Amaç kar elde etmek değildir. Toplumsal ihtiyaçları karşılamaya yönelir. Üretilen mal ve hizmetlerin faydası bölünemez. Kamusal mal ve hizmet üretirler. Üretim bütçe ile gerçekleştirilir. Kamusal hizmetlerin üretim düzeylerinin belirlenmesinde siyasal süreç devreye girer. Finansmanı zorunlu vergilerdir. Arz yanında politikacılar ve bürokratlar ile talep yanında seçmenler ve baskı grupları vardır. Tercih bildirme aracı oylama mekanizmasıdır. Politikacıların amacı oy maksimizasyonu, seçmenlerin amacı ise fayda maksimizasyonudur. Giderlerin önceliği vardır. Giderler gelirleri belirler. Kamusal kararların temelinde kanunlar vardır. Kamusal mal ve hizmetlerden faydalanma yapılan fedakârlık ile orantılı değildir.
Bireyler ve özel işletmelerden oluşur. Üretim kararı piyasada alınır. Arz ve talebi fiyat mekanizmasında şekillenir. Faydaları bölünebilir. Amaç kar maksimizasyonudur. Özel mal ve hizmet üretilir. Gelirler önceliklidir. Gelirler giderleri belirler. Finansmanı satış gelirleridir. Arz yanında firmalar veya üreticiler yer alır. Tercih bildirme aracı fiyat mekanizmasıdır. Dayanağı serbest ve hür iradedir.
UYARIYORUM!!! Kamu kesimi tarafından üretilen mal ve hizmetlerde siyasi sürecin devreye girmesinin asıl nedeni; bu mal ve hizmetlerin niteliği dolayısıyla bireylerin taleplerini açıklamak istememeleridir. Bireylerin taleplerini açıklamak istememelerinin nedeni ise bireylerin seçmen olarak daha güçlü olmalarıdır. Dar anlamda kamu kesimi : merkezi ve yerel yönetim toplamından oluşur Geniş anlamda: MY+YY+SGK(PARAFİSKAL KURULUŞLAR)+FON+KİT+DÖNER SERMAYELİ İŞLETMELER Merkezi yönetim: genel bütçe + özel bütçe + DDKB Yerel Yönetim: il özel idareleri + belediyeler + mahalli birlikler + köyler ( köyler 5018 sayılı kanun kapsamında yer almaz) Parafiskal Kuruluşlar: Sosyal Güvenlik Kurumu, Türkiye İş Kurumu Mali Tevzin: Kamu ekonomisi içerisinde kamu giderlerinin ve kamu hizmetlerinin merkezi ve yerel yönetimler arasında paylaştırılmasına denir. Subsidiarite ( Yerellik ): Bir hizmetin o hizmetten yararlanan halka en yakın olan birim tarafından sunulmasını ifade eder. Beledileştirme: Daha önceden özel sektör tarafından yerine getirilen bir hizmetin sosyal ve ekonomik nedenlerden dolayı yerel yönetimler tarafından yerine getirilmesidir. Halk ekmek, belediye halk otobüsleri örnek olarak gösterilebilir. BİR EKONOMİDE KAMU KESİMİNİN BÜYÜKLÜĞÜNÜ BELİRLEYEN TEMEL KRİTER; KAMU HARCAMALARININ GSMH’ YA ORANIDIR. KAMU KESİMİNİN ÜST SINIRI MİLLİ GELİRDİR.
KAYNAK KULLANIMININ BELİRLENDİĞİ EKONOMİK SİSTEMLER SERBEST PİYASA SİSTEMİ
Üretim kaynaklarının ( faktörlerinin) özel müteşebbislerin elinde olduğu piyasadır. Bu piyasada kimler için ne kadar mal üretileceğine üretim kaynaklarının sahipleri ve müteşebbisler karar verir. Kapitalizim veya liberalizm olarak da adlandırılır. Mükemmel piyasalar yada piyasa ekonomisi olarak da kabul edilir.
Üretimi piyasadaki talep belirler
Talebi de kaynak sahiplerinin geliri belirler
TOTALİTER MÜDAHALECİ (SOSYALİST, KUMANDA ) SİSTEM
Üretim kaynakları devletin mülkiyetindedir. Bunlar devlet tarafından kullanılır.
Neyin ne miktarda üretileceğine devlet karar verir.
Üretim araçlarının mülkiyeti devlete aittir.
Özel girişim yoktur
KARMA EKONOMİK SİSTEM Piyasa mekanizmasının esasının ( Serbest Piyasa) korunduğu, ancak devletin toplum çıkarlarını korumak için ekonomiye müdahalede bulunduğu sistemdir.
Devlet düzenleyici, tamamlayıcı bir yapıdadır. Karma sistemde devletin varlık nedeni regülasyondur. Regülâsyon: Ekonomik ve sosyal amaçlar doğrultusunda devletin ekonomiye direkt olarak müdahale etmesi anlamını taşımaktadır. Örnek olarak; asgari ücretin belirlenmesi, kotalar, ücret ve fiyat sınırlandırmaları, teşvik ve sübvansiyonlar verilebilecektir.Jackson ve Brown’a göre, devletin temel fonksiyonu regülasyon fonksiyonudur. Devletin bu fonksiyonu yerine getirmesi, optimal kaynak kullanımını da beraberinde getirecektir. Piyasalar tam rekabetten saparsa devlet bu piyasaları düzenleyerek tekrar tam rekabet piyasasına dönüştürmelidir.
J.TİNBERGEN VE KAPİTAL SİSTEM Tinbergen’e göre kamu kesimi her ekonomide en azından temel kamu hizmetlerini üretir. Ancak bu durum ekonominin kapitalist özelliğe sahip olmasına engel oluşturmaz. Ekonomide bir kalıp olması gerektiğini ve bu kalıbın kamu politika araçları ile hedefleri arasındaki ilişkiyi belirlemesi gerekmektedir. Modelin etkinliği, amaç değişkenler (bütçe hedefi, büyüme..) ve politika değişkenlerden oluşmaktadır. Bir hükümet aynı anda çok sayıda amaca ulaşmak istiyorsa; "kullanacağı araçların sayısı, amaçların sayısına eşit olmalıdır.” UYARIYORUM!!! Türkiye’de ilk kalkınma planlarının 1963 yılında yapılışında danışman olarak Türkiye’de bulunmuştur
PİYASA VE KAMU BAŞARISIZLIKLARI PYASA BAŞARISIZLIKLARI
DEVLETİN BAŞARISIZLIKLARI
Üretimin yapılmaması- Eksik üretim – aşırı üretim= Kaynak kullanımında bozukluık
Kamusal malların varlığı Yarı kamusal malların varlığı Erdemli- erdemsiz malların varlığı Serbest malların aşırı kullanımı Doğal tekeller Asimetrik bilgi sorunu Risk ve belirsizlikler Gelir dağılımında adaletsizlik Ekonomik büyüme ve kalkınma sorunu Konjoktürel dalgalanmalar Ücret ve fiyatların yapışkanlığı Tam istihdam sorunu Finansman sorunu
Seçmenlerin ilgisizliği ve bilgisizliği Politik miyopluk Hizmet kayırmacılığı Patronaj ilişkiler Politikada şeffaflığın olmaması Patronaj ilişkiler ve rant kollama Kamusal güç dağılımında dengesizlikler Oy ticareti Savurganlık ve israf Siyasilerin ve Bürokrat davranışları Aşırı merkeziyetçilik
Mali aldanma; kamu harcamalarının açık finansman yolu ile karşılanması hâlinde, bireylerin kamu harcamalarının yararlarını aşırı iyimser olarak görmesi; cari ve gelecekteki vergi yükünü ise olduğundan düşük olarak algılamasıdır Vergi aldanması; Devlet, artan kamu harcamalarını karşılamak için, öncelikle dolaylı vergiler ile stopaj yoluyla alınan vergileri artırma yoluna gider. Bireylerin, artan kamu hizmetlerinin bedelini, dolaylı vergiler ve stopaj yoluyla alınan vergilerde yapılan artışlarla ödemeleri, “vergi aldanması” (tax illusion) olarak nitelendirilir. Parkinson yasası; özellikle kamusal organizasyonlarda ki personel sayısı iş hacmine bağlı olmaksızın zaman içinde kendiliğinden artmaktadır. Kamu kesimi her işi kendine ayrılan sürede tamamlamakta işin erken bitme olasılığı olsa bile erken bitirilmemektedir. Peter prensibi; hiyerarşik yapı içerisinde herkes başaramayacağı bir mevkie kadar yükselmeye çalışmakta ve zamanla her görevin başına o görev için yeterli olmayan birisi geçmektedir. X etkinsizliği;Buna göre bürokraside, israf, fazla eleman kullanma, verimsiz çalışma gibi nedenlerle ortaya çıkan bir etkinsizlik X etkinsizliğidir Ters seçim: Ters seçim, asimetrik bilgiden kaynaklanan ve işlemin gerçekleşmesinden önce ortaya çıkan problemdir. Ters seçim, piyasa aktörleri arasındaki bilginin türdeş olmamasını ortaya çıkardığı sorundur.Örneğin; kredi kuruluşlarının güvenilirlik açısından her zaman düşük riskli kişiler ile yüksek riskli kişiler doğru ayıramaması verilebilir. Ahlaki tehlike: Sözleşmenin taraflarından birisinin diğer taraf aleyhine sözleşmeden yararlanacak biçimde davranışını değiştirmesi durumunda ortaya çıkan sorundur. Örneğin, evini yangına karşı sigortalatan kişinin yangın için daha az tedbir almaya başlaması verilebilir. Risk ve belirsizlikler: Piyasada yer alan aktörlerin gelecek hakkında bilgiye sahip olmamaları dolayısı ile ortaya çıkan sorundur. Gelecek hakkında bilgi sahibi olunmaması durumunda bazı piyasaların etkin çalışmaması sorunu ise eksik piyasa sorunu olarak ifade edilir.
KAMU MALİYESİ YAKLAŞIMLARI
GELENEKSEL YAKLAŞIMLAR ÇAĞDAŞ(MODERN) YAKLAŞIMLAR
Kurumsal yaklaşım
Değişim yaklaşımı
Yapısal yaklaşım
Refah yaklaşımı
Gelir yaklaşımı
İktisadi yaklaşım
Hukuki yaklaşım
Siyasi yaklaşım
KURUMSAL YAKLAŞIM: Klasik iktisat yaklaşımına uygun olarak gerçekleştirilen kamu harcamaları ver vergilerin sınıflandırılmasında kullanılan ve çağdaş anlamda bu konuları açıklamada yetersiz kalan kamu maliyesi yaklaşımıdır. UYARIYORUM!!! Bu yaklaşım; Bu yaklaşım, devlet faaliyetlerini hukuki ve idari bakış açısından incelemektedir. Bu yaklaşımda; vergi, harcama ve borçlanma gibi mali araçların iktisadi, sosyal, mali ya da siyasal etkileri ihmal edilmektedir. DEĞİŞİM YAKLAŞIMI:. Bu yaklaşıma göre devlet faaliyetleri; alınan vergilerle sunulan kamusal hizmetler sonucu ortaya çıkan marjinal sosyal faydanın, vergi alınmamış olsaydı özel sektör faaliyetleri sonucunda ortaya çıkacak marjinal sosyal faydaya eşit olana kadar genişleyebilmektedir. Lindalh bu yaklaşımın öncüsüdür. ( P = MC)UYARIYORUM!!!
Bu yaklaşımda vergiler kamu hizmetlerinin bedeli olarak görülmektedir REFAH YAKLAŞIMI: Kamu maliyesi aracılığıyla toplum refahının maksimize edilmesini öngörmektedir. UYARIYORUM!!! Kimsenin durumundan fedakârlık yapılmaksızın toplum refahının arttırılması amaçlanmaktadır. YAPISAL YAKLAŞIM: Kamu faaliyetlerinin kaynak dağılımın ve kullanımına etkisi, kamu
faaliyetlerinin ekonomik etkinliği ve alternatif maliyetleri, kamu faaliyetlerinin piyasa
ekonomisine etkisi gibi konular ele alınmaktadır.
UYARIYORUM!!!
Bu yaklaşım kamu faaliyetlerinin ekonomi analizin yapılmasını öngörmektedir
GELİR YAKLAŞIMI: Devlet faaliyetlerinin milli geliri artırıcı ve azaltıcı yönlerini inceler. Gelir yaklaşımı fonksiyonel maliyeyle ilgilidir. Abba Lerner öncüsüdür. UYARIYORUM!!!
Modern maliye yaklaşımının başlangıç noktası olarak kabul edilir.
HUKUKİ YAKLAŞIM: Bu yaklaşım, mali olayların hukuki temeline yoğunlaşmıştır. Öncüsü Fransız ekolüdür. Maliyenin ekonomik ve sosyal yönünü göz ardı ederken, tarihi, hukuki ve kurumsal düzenlemelerin önem taşıdığı bir yaklaşımdır. UYARIYORUM!!! Kamu fonlarının kamu hukuku kurallarına göre nasıl elde edileceği, kamu yükünün adil bir şekilde nasıl dağıtılacağı ve harcamaların nasıl denetleneceği konusunda incelemelerde bulunur. Jeze ve Duverger bu yaklaşımın öncüleridir. Hukuki yaklaşım daha çok klasik maliye yaklaşımının görüşlerini yansıtmaktadır. İKTİSADİ YAKLAŞIM: Bu yaklaşım kamu maliyesi yerine kamu ekonomisi deyimini kullanmakta, maliyeyi iktisadi bir kimliğe sokmaktadır. UYARIYORUM!!! Devletin vergi ve benzeri nitelikteki kamusal mali yük uygulamalarını ve borçlanma aracılığıyla yarattığı ekonomik etkileri ön planda tutar. Maliyenin ekonomik ve sosyal yönüyle ilgilenir. Kısaca, mali araçların iktisadi yapı üzerindeki etkilerini inceleme konusu yapmaktadır. Kamu faaliyetlerinin ekonomik istikrar, büyüme, kalkınma, gelir dağılımı ve kaynak kullanımında etkinliğin sağlanması üzerindeki etkilerini ve kamu faaliyetleri ile bu amaçlara nasıl ulaşılabileceği incelenmektedir. Pigou, Musgrave, Wicksell ve Lindalh öncülerindendir. SİYASİ YAKLAŞIM: Bu yaklaşımda mübadele söz konusudur. Siyasiler ile seçmenler arasındaki karşılıklı mübadeleyi konu almaktadır. Bu yaklaşıma göre siyasiler, yeniden seçilmeyi, seçmenler ise katlandıkları maliyetler karşısında almış oldukları hizmetlerin çoğalmasını arzu etmektedir. Bu yaklaşıma göre kamusal mal ve hizmetlerin üretim biçimi şekillenmektedir. Buchanan, Hayek, Tullock gibi teorisyenler en önemli öncüleridir.
İKTİSADİ YAKLAŞIMLAR VE DÜŞÜNCE OKULLARI
1929 ÖNCESİ İKTİSADİ YAKLAŞIMLAR
Merkantilizm
Fizyokrasi
Klasik liberal iktisat
1929 BÜYÜK BUHRAN(müdahaleci devlet)
Keynes iktisadi düşünce
1970’LER VE SONRASI GÖRÜŞLER
Monetarist Düşüncen
Arz yanlı Vergi Yaklaşımı
Rasyonel Beklentiler Kuramı
Post Keynes Yaklaşım
Çağdaş(yeni) Keynes yaklaşım
Anayasal İktisat Yaklaşımı
İktisadi Rasyonalite Yaklaşımı
MALİ GELENEKÇİLER, TARAFSIZ MALİYECİLER
Fizyokrasi
Klasik liberal
Monetarizm
Arz yanlı iktisat
Rasyonel beklentiler kuramı
Anaysal iktisat yaklaşımı
Tinbergen yaklaşımı
Seligman yaklaşımı
MODERN MALİYECİLER, MÜDAHALECİ YAKLAŞIMLAR
Keynesyen görüş
Post keynes görüş
Çağdaş keynes görüş
İktisadi rasyonalite
Musgrave yaklaşımı
MERKANTİLİZM
Merkantalizm düşüncesi ticari kapitalizm ile özdeş kabul edilir Temel öğretileri;
Devletin gücü ülkenin zenginliği ile artar; Ülkenin zenginliği sahip olduğu kıymetli
madenlerle ölçülür. Bir ülke ne kadar altın ve gümüşe sahip ise,
o kadar zengin olur. Dış ticaretin artı değer vermesini isterler Dış ticarette ihracatın desteklenmesi
ithalatın sınırlandırılmasını isterler Yurt dışına hammadde satışını yasaklarlar İthalatta sınırlama nihai mallar içindir Çalışkan ve kalabalık nüfusu benimserler Deniz aşırı ülkelerde mülk edinilmesini
benimserler Devletin en önemli gelir kaynağı olarak
mülk gelirlerini gösterirler Güçlü bir deniz donanmasını isterler. Ticari kapitalizm olarak da isimlendirilirler Dünya servetlerinin sabit olduğunu aynı
anda iki ülkenin birden zenginleşemeyeceğini kabul ederler.
Maliye kavramını ilk kullanan merkantilistler olmuştur.
Bütçe hakkının tam olarak kullanılmak istenmesi ve bu yönde ilk adımların atılması,
Hükümdarların toplum adına egemenlik haklarını kullanırken bazı imtiyazlara sahip olması ve bunlardan gelir elde etmeleri.
Tarımsal üretimin arttığı dönemlerde tarımsal hasılat toplamının düşmesi olarak özetlenen King Kanunu’ nu ortaya atmışlardır.
Madeni paraların ayarındaki değişikliğin piyasayı etkileyeceğini ortaya koyan Kötü Para İyi Parayı Kovar ilkesini belirtmişlerdir
FİZYOKRASİ Fizyokrasi, merkantilistlerin himayeci ve faydacı düşüncelerine bir tepki olarak doğmuş; ferdi hürriyet ve mübadele serbestisini savunmuştur. Merkantilistlerin sanayi ve ticarete önem vermelerine karşın, fizyokratlar tarıma önem vermişler; Fransa'nın tarıma dayanan eski politikasına dönmek istemişlerdir. Temel öğretileri;
Fizyokratlara göre zenginliğin kaynağı dış ticaret fazlası değil tarımsal üretimdir. Tarıma önem vermişlerdir Devlet ekonomiye müdahale etmemelidir.
Ekonomiyi dengeye getiren tanrısal bir güçtür. Ekonomiye müdahale edilmemesi gerektiğini, müdahale edilmediği zaman bu düzen ekonomide de kendini gösterecektir. ( Tanrının eli piyasaya da uzanacaktır.) Paranın dolaşıma katkı yapan bir araç olduğunu
belirtmişlerdir. Devlet harcamalarını bırakınız asgari düzeyde
tutma düşüncesini ortaya atmıştır. Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler ilkesi bu görüş tarafından ortaya atılmıştır. Serbest dış ticareti savunmuşlardır. Gereğinden fazla yapılan devlet harcamalarının
borçlanmayı ve dolayısıyla da vatandaşlar üzerindeki vergi yükünü arttırarak, mevcut olan doğal dengeyi bozacağını ifade etmişlerdir. Bu düşünce, devletlerin olması gerekenden fazla
büyütülmemesini ortaya koymuş ve Liberal Yaklaşım'a bir bakıma öncülük etmiştir. Tarım sektöründen alınacak tek ve dolaysız
vergiyi savunurlar. Vergi sadece toprak sahiplerinden alınmalıdır. Verginin yansımasıyla ilgilenmişlerdir.
Yansıyan tüm vergilerin üretimin artışının temeli olan tarımsal ürünlerde kalacağını savunmuşlardır. Gelir dolaşımını gösteren ilk tablo olan
EKONOMİK TABLOYU ( Bir tür girdi – çıktı tablosu ) yazmışlardır. ( F. Quesnay ) Quesnay para ve mal dolaşımını kan dolaşımına benzetmiştir. Devletin borçlanmasını istemezler. Buna karşı
çıkarlar. Toplum 3 sınıfa ayrılmıştır; Toprak sahipleri, tarımda kiracılar ve kısır sınıf kabul ettikleri tüccar ve zanaatkârlar.
KLASİK İKTİSADİ DÜŞÜNCE(MALİ GELENEKÇİLİK)
Klasik dönem ekonomi anlayışının en önemli temsilcileri aynı zamanda ekonomi biliminin kurucuları olan; A. Smith ve D. Ricardo’ dur. A. Smith 1776 yılında yazmış olduğu ’’ulusların zenginliği’’ kitabı ile klasik dönemin işleyişini ortaya koymuştur. Temel öğretileri;
Klasiklere göre devletin faaliyetleri sınırlı olmalıdır. Devlet sadece iç dış güvenlik, diploması ve adalet hizmetleri ile ilgilenmelidir.
Klasiklere göre devletin temel niteliği, beceriksiz ve tüketici oluşudur. Devlet üretmez, tüketir.
İyi vergi, tarafsız, adil ve verimli olan vergidir. Kamu harcamalarının tarafsız olması için, karşılıklı olması, küçük
olması ve ekonomik sosyal faaliyetlere yönelmemesi gerekmektedir. Klasik maliyecilere göre, özel girişimler kamu girişimlerinden her zaman
daha verimlidir. Bu nedenle devlet vergi mükelleflerinden iktisadi kaynakları alıp tüketmek yerine, kamu girişimlerinden daha çok verimli olan özel girişimlerde bıraksa özel sektör daha çok üretim yapacaktır.
Ekonomik ve sosyal hayatta doğan düzenin var olduğu kabul edilince bu düzenin iyi işlediğine genel olarak inanılıyorsa vergi ve kamu harcamaları ile bu düzeni bozmamak gerekiyor.
En önemli temsilciler; A.Smith, Ricardo, Malthus, Say, Mill, Bentham, Marx’dır.
Devlet harcamaları hacimce küçük olmalıdır, devlet bütçesi denk olmalıdır. Kamu harcamaları ve gelirleri sınırlı düzeyde tutulmalıdır. Borçlanmaya karşıdırlar. Borçlanmanın milli ekonomiye zarar vereceğini savunurlar.
Borçlanmaya sadece uzun dönemde yatırım harcamalarının finansmanda başvurulması gerektiğine inanırlar. ( Altın Kural )Bütçe açıkları kısa vadeli borçlanmalarla kapatılmalıdır.
Borçlanma sermaye piyasasından yapılmalıdır. Aksi halde bankacılık sektörü daha çok özel sektörün kısa vadeli fon ihtiyacını karşıladığı piyasalar olduğu için kamu kesiminin özel kesimin fon kullanım olanaklarını daraltmaması istenmektedir.
Tarafsız maliye kuramını savunurlar. Bu yaklaşımda mali araçlar, sadece mali (fiskal) amaçlarla kullanılmalıdır.
Kamu giderleri dolaylı vergilerle finanse edilmelidir. Çünkü dolaylı vergiler tarafsızdır.
Her arz kendi talebini yaratır ( Say Yasası )Bu dönemde devlette beklenen işlevler nitelik itibariyle tam kamusal mallardan oluşmaktadır. Ekonomide tam rekabet koşulları geçerlidir.
Ekonomi görünmez el vasıtasıyla tam istihdamda dengededir. Ücret, fiyat ve faizlerin esnekliği altında işleyen tam rekabet mekanizması
ekonomiyi her zaman tam istihdam dengesinde taşıyacak yegâne güçtür.
MÜDAHALECİ DEVLET YAKLAŞIMI ( KEYNES
ANLAYIŞ) Devletin yüklendiği işlevleri yerine getirmek amacıyla artan fonksiyonlarını gerçekleştirmek amacıyla, devletlerin üretici olarak piyasada bulunmaları gerektiğini, toplumsal refahı arttırmak için müdahale etmeleri ve sosyal güvenlik gibi bazı hizmetleri de üstlenmeleri gerektiğini ortaya koymaktadır. UYARIYORUM!!! Modern maliye anlayışının ortaya çıkışında 1929 Ekonomik Bunalımı etkili olmuştur. Modern maliye anlayışıyla, tüketici devlet anlayışından süzgeç devlet anlayışına geçilmiştir. Ekonomiden vergi ve diğer adlar altında aldığı kaynakları bütçede toplamakta ve bu kaynakların tamamı tekrar ekonomiye katılmakta, yeniden dağıtılmaktadır. Keynes düşüncenin temel öğretileri;
Ekonomi her zaman tam istihdam noktasında dengede olmak zorunda değildir.
Ekonomi tam istihdam noktasında dengeye varıncaya kadar devlet tarafından müdahale edilmelidir.
Kamusal harcamalar olabildiğince artırılmalıdır.
Yapılan kamusal harcamalar ekonomide genişletici etkiler meydana getirecek ve ekonomi yeniden canlılık kazanacaktır.
Genişletici maliye önlemleri ön plandadır. Devletin normal gelirleri kamu harcamaları
için yetersiz kalırsa devlet borçlanmaya gitmelidir.
Devletin tarafsız olma zorunluluğu yoktur. Vergilerde de tarafsızlık söz konusu değildir. Vergi yükünü yükseltmeksizin vergi
hasılatını toplamak gerekmektedir. İktisadi denge için mali dengeden fedakarlık
yapılabilir. UYARIYORUM!!! Efektif talep: tam istihdamın sağlanması için kamu
harcamaları ile toplam talebin artırılmasıdır.
MONETARİST YAKLAŞIM
Monetarist yaklaşım M. Friedman tarafından geliştirilen ve para arzına
önem veren bir yaklaşımdır. 1960 ve 1970′li yıllar süresince, özellikle
ABD’de Milton Friedman’ın önderliğinde birçok ekonomist
Keynesyen kuramı şiddetle eleştirmiş, onun yerine, serbest piyasa
ekonomisinin işleyişine dayalı ve ekonomi politikası içinde para
arzına önemli bir yer veren bir kuram ortaya atmışlardır.
Monetarist makro iktisadın ilk belirgin özelliği Klasik iktisadın paranın
etkisizliği görüşünü uzun dönem için kabul ederken kısa dönemde
paranın iktisadi faaliyet üzerinde etkili olduğu görüşünü
savunmasıdır.
UYARIYORUM!!! Monetaristler ekol olarak paranın uzun dönem yansızlığına en güçlü vurguyu yapmışlardır. Bu vurgu Friedman'ın "Enflasyon her zaman her yerde parasal bir olgudur. " ifadesinde oldukça belirgindir. UYARIYORUM!!! Dışlama etkisi ( Crowding out) kamu harcamalarındaki artışın finanse edilmesi için kişi ve firmalardan borçlanmaya gitmesi piyasada ödünç verilebilir fonlara olan talebi artıracaktır. Bu durum ise faiz oranlarını yükselterek özel yatırımların azalmasına neden olacağı görüşüdür. Harcamalar da ki artış için kaynak olarak vergiler kullanılırsa ek vergilerin ekonomi de daralmaya yol açacağı görüşüdür. DİKKAT: Dışlama etkisine neden olan borçlanma ülke içi borçlanmadır. Temel öğretileri;
Ekonomik istikrarsızlığın sebebi yanlış uygulanan ekonomi politikalarıdır.
Enflasyon tamamen parasal bir olaydır ve enflasyonu yaratan tek şey para arzının genişletilmesidir.
Özel sektör istikrarlıdır. Doğal işsizlik mevcuttur. Ekonomik istikrarsızlık maliye politikasının yetersiz
olduğunu gösterdiği iddia eder. Para arzı nominal milli gelir büyüklüğünün temel
belirleyicisidir. Fiyatlar ve ücretler esnektir. Maliye politikası kısa dönemle geçerlidir ve kullanılması
gerekirse para arzından bağımsız uygulanmamalıdır. Maliye politikası kısa dönemde fiyat düzeyini ve çıktı
düzeyini artırırken uzun dönemde sadece enflasyon oranını belirler.
ARZ YANLI VERGİ YAKLAŞIMI(NEO LİBERAL AKIM) En önemli temsilcisi A.Laffer’dir. Bu yaklaşımın temel görüşleri Laffer eğrisi ile ifade edilir. Bazı kaynaklarda Laffer’in ,İbn-i Haldun’dan esinlenerek bu eğriyi oluşturması dolayısı ile Haldun-Laffer eğrisi olarak da ifade edilir. Laffer eğrisi; vergi oranları ve vergi hasılatı arasındaki ilişkiyi göstermektedir.
Temel öğretileri;
Vergi oranları ve vergi hasılatı arasındaki ilişkiyi inceler Vergilemede optimal noktada vergi hasılatı maksimumdur Vergilemede optimal noktaya kadar vergi oranlarının
artması vergi hasılatını artırır Vergilemede optimal noktaya kadar vergi oranlarının
düşmesi vergi hasılatını azaltır Vergilemede optimal nokta aşıldıktan sonra vergi
oranlarının azaltılması vergi hasılatını artırır Vergilemede iki ekstrem nokta vardır 0 ve 100 oranları İki ekstrem noktada vergi hasılatı her zaman sıfırdır
Stagflasyonla mücadele kapsamında vergi uygulamalarına
önem verir.
ANAYASAL İKTİSAT YAKLAŞIMI Devletin başarısızlığı temeline dayanan bir yaklaşıma sahiptirler. Devletin faaliyet alanının olabildiğince daraltılması gerektiğini ifade ederler.en önemli temsilcileri; Buchanan, Tullock ve Hayek’tir. Devlet yapısının özel kesim yapısına benzeten ve özel kesimdeki çıkar maksimizasyonun bir benzeri olarak politikacı ve bürokratların kendi çıkarları doğrultusunda hareket edeceğini ifade ederler. Politikacı ve bürokratların yetkilerini kötüye kullanmamaları için anayasaya mali hükümler konulması gerektiğine inanırlar. Konulacak mali anayasa ile; Politikacı ve bürokratlar keyfi uygulama ve kendi çıkarları için hareket edemeyeceklerdir. Bu açıdan politikacı ve bürokratların;
Bütçeye ilişkin yetkileri Vergilemeye ilişkin yetkileri Kamusal harcamalara ilişkin yetkileri Borçlanmaya ilişkin yetkilileri anayasa ile
şekillenecektir.
İKTİSADİ RASYONALİTE YAKLAŞIMI I.Yaklaşım: Birincisi; bölünebilen ve bölünemeyen mal
ayrımını esas alınarak Samuelson tarafından ileri sürülmüş bir
yaklaşımdır. Samuelson'a göre devlet piyasada üretilmesi
mümkün olmayan mal ve hizmetleri üretmelidir. Samuelson
devletin tam kamusal ve yan kamusal mallan üretmesini
öngörmüştür.
II. Yaklaşım: İkincisine göre; özel sektörün tam rekabet
koşullarından saptığı durumlarda devlet düzenleyici bir rol
üstlenerek ekonomiye müdahale etmelidir. Ancak bu şekilde
optimum kayak dağılımı gerçekleşmiş olur. Her zaman
ekonomide tam rekabet koşulları işlememektedir. Tam rekabet
piyasasının dışında başka piyasa türlerinin de bulunduğunu ilk
önce Fransız Augustin Cournot daha sonrada Edvvard
Chamberlin öne sürmüştür. Yani eksik piyasa şartlarının
oluştuğu zamanlarda devlet piyasaya müdahale ederek bu
piyasaları tam rekabet piyasası şartlarına çekmelidir.
III. Yaklaşım: İktisadi rasyonalite yaklaşımının üçüncü yaklaşımı ise maliyet mukayesesidir. Bu kritere göre, ister özel ister kamusal olsun, bütün faaliyetlerin en az pahalıya mal olacak bir biçimde yapılması gerekir(H.Brohier ve P.Tabatoni). Şu halde devlet faaliyetlerinin sınırını çizerken, her bir faaliyetin özel veya kamu kesiminde üretilmesi halinde toplum açısından kaça mal olacağının hesaplanması gerekir. Bu kriter ancak teorik bir değer olabilir. Uygulamada devlet faaliyetlerini buna göre yürütmenin ikanı yoktur.
Samuelson: Özel sektörü tamamlamak, tam kamusal malları üretmek devletin görevidir. Cournot – Chamberlin: devlet eksik rekabeti tam rekabete çekmelidir. Tabatoni-Brocheir: Özel kesim ve kamu kesimi maliyet karşılaştırmasına göre kaynak kullanmalıdır
R.MUSGRAVE YAKLAŞIMI R. Musgrave, devlete yeni görev ve sorumluluklar yüklemiştir.
Musgrave göre, devlet geleneksel hizmetlerin dışında şu nedenlerden dolayı
faaliyette bulunmalıdır.
Fiyat mekanizması tek başına optimum kaynak dağılımını
gerçekleştiremez. Çünkü milli savunma ve benzeri toplumsal
ihtiyaçları karşılayacak mal ve hizmetler piyasadan
karşılanamaz.
Piyasa tek başına adil gelir dağılımını sağlayamaz o nedenle
devlet düşük gelirlileri desteklemelidir.
İktisadi kalkınma ve istikrar için devlet gerekli faaliyetlerde
bulunmalıdır.
E.R.A. SELİGMAN YAKLAŞIMI
Seligman’a göre ‘’adalet devletin elinde her iki kefesi eşit bir terazi tutması gerektirir. Devlet adil olmayan hiçbir avantaj vermemelidir. Kanunlar herkes için aynı olmalıdır. Devlet bilerek servetler arasında ki adaletsizlikleri artırmamalıdır. Sosyal sınıflar arasında kendiliğinden var olan gelir ve servet farklılıklarını düzeltmek devletin görevi değildir. Ancak devletin böyle bir farklılığa da neden olması beklenmemelidir. Gelir ve servet farklılıklarının başlangıçta bozuk olmasının temelde iki nedeni vardır;
Geçmişten taşınan miras Bireysel yetenek farklılıkları
Bu nedenlerden dolayı devlet gelir ve servet dağılımına müdahale etmemelidir.
ALTERNATİF DEVLET MODELLLERİ
SOSYAL REFAH DEVLETİ ANLAYIŞI Karar alma mekanizması içerisinde hem devletin hem özel kesimin yer aldığı sistemdir. Kapitalist ekonomilerin karma ekonomik modele dönmesini sağlayan sosyal refah devleti anlayışı ile birlikte ortaya çıkan temel dönüşüm sosyal refah devleti anlayışıdır. Devletin temel görevleri tam istihdamın sağlanması, yoksullukla mücadele, bireylere fırsat eşitliği, herkese sosyal güvenlik, ekonomik büyümeyi sağlamak ve gelirin yeniden bölüştürülmesidir. Bu bağlamda yeniden bölüştürücü devlet, özel mülkiyet hakkını savunur ancak özel mülkiyete ve sözleşme hakkına kamu yararını gözeterek sınırlar koyar, onları denetler. UYARIYORUM!!! Refah devlet anlayışı ile birlikte devlet sadece kollektif ihtiyaçları değil bunların yanı sıra bireysel istek ve arzuları da karşılamaya başlamıştır.
LEVİATHAN DEVLET Kamusal tercihler teorisine dayanan modelde Thomas Hobbes Leviathan devletin kamu kesiminin büyümesini politik nedenlere bağlıdır. Leviathan: Deniz dibinde yaşayan ve önüne çıkan her türlü canlıyı yutan ve giderek büyüyen, bu yüzdende kendi ağırlığı altında can veren mitolojik bir deniz canavarıdır. Devletin başarısızlığı temeline dayandırılan kamu tercihler teorisinin devlete bakış açısını ifade eden devlet anlayışıdır. Leviathan devlet modelinde, devletin başarısız olma nedeni olarak politikacı ve bürokratlar görülmektedir. Politikacı ve bürokratların özellikle bütçelerini ve oylarını maksimize etmek adına sürekli kaynak kullanımını artırdıkları ve bu durum karşısında da devletin ekonomideki ağırlığının artmaya başladığı tezine dayanmaktadır. Devletin ekonomi içindeki ağırlığının artması; büyümüş bir devlet kendinden beklenen görevlerini yerine getiremeyecek derecede hantallaşmaya başlar. Tüm bu nedenlerden dolayı devletin sınırları mali anayasa ile sınırlandırılarak politikacı ve bürokratların yetkilerini kötüye kullanabilme olasılıklarının ortadan kaldırılabileceğini görüşüdür.
MEKANİK DEVLET GÖRÜŞÜ Koruyucu devlet olarak da bilenen mekanik devlet anlayışına göre devlet, özel mülkiyet haklarını ve sözleşme hakkını koruyan, güvence altına alan bir mekanizmadır. UYARIYORUM!!! Birey devletin üzerindedir, devlet ortak amaçlar için kullanılan bir araçtır. Devlet birey içindir anlayışı hâkimdir.
ORGANİK DEVLET GÖRÜŞÜ Organik devlet yaklaşımına göre toplum, insan organizması gibi düşünülmektedir. Devlet bu organizmanın kalbi, bireyler ise parçasıdır. Birey ancak toplumun bir parçası olmakla önem kazanır. Bu görüşe göre toplumun, bireyin üzerinde olduğuna vurgu yapılır. Bireyler toplum için vardır. Bu teoriye göre bireylerin toplum ihtiyaçlarını hissetmesi mümkün değildir. Toplumu oluşturan bireylerden ayrı ve üstün kişiliği olan bu devlet ihtiyaçları hissedebilir. Devletlerin amaçları sosyal refahın maksimize edilmesidir. Nasyonel Sosyalistlerin devlet anlayışı organik devlet görüşüne uyan bir örnektir. Nazizmde toplumdan ayrı bireysel bir dünya kabul edilmediği gibi, günlük hayatın her faaliyeti, ancak ve ancak, topluma hizmet ediyorsa bir önemi vardır. Toplumun amacı devlet tarafından saptandığı gibi, devlet toplumu bu amaç istikametinde yönlendirir. UYARIYORUM!!! Bu modelde, toplum bir organizmaya benzetilir ve devlet bu organizmanın kalbi olarak görülür. Birey devlet içindir anlayışı hâkimdir.
SÜZGEÇ DEVLET Devlet kaynaklarını israf etmez tam tersine kaynakları sosyal yönden verimli olan eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi tüm topluma faydalı hizmetlere dönüştürür. UYARIYORUM!!! Süzgeç devlet anlayışı modern maliye görüşüne uygundur.
PATERNATLİST DEVLET ANLAYIŞI ( VASİ DEVLET – BABA DEVLET ) Baba devlet anlayışı olarak tanımlanmaktadır. Bu anlayışa göre devletle vatandaş arasındaki ilişki baba evlat ilişkisi gibidir. Toplum ile devlet arasında bir vesayet ilişkisi söz konusudur. Paternalist devlet anlayışında halkın kendi ihtiyaçlarını karşılayabilecek yeterliliğe sahip olmadığı düşüncesi üzerine inşa edilmiştir. Toplum büyümeyen çocuk gibi varsayılarak zaman içinde toplumun korunması ve neye ihtiyacı varsa onu sağlaması gerekmektedir. Bu açıdan paternalist devlet anlayışı dayatmacı devlet anlayışıdır ve devlet erdemli malların kullanılmasını zorunlu kılmaktadır. Bu teoriye göre bireylerin toplum ihtiyaçlarını hissetmesi mümkün değildir. Toplumu oluşturan bireylerden ayrı ve üstün kişiliği olan bu devlet ihtiyaçları hissedebilir. Toplum doğal bir organizma olarak düşünülmekte ve bireyler bu organizmanın birer parçasıdır. Ancak devlet bu organizmanın kalbi niteliğindedir. UYARIYORUM!!! Toplumun büyümeyen çocuk gibi varsayılarak zaman içinde toplumun korunması ve neye ihtiyacı varsa onu sağlaması gerekmektedir.Bu açıdan Paternalist devlet anlayışı dayatmacı devlet anlayışıdır ve devlet erdemli malların kullanılmasını zorunlu kılmaktadır. Teoriye göre bireylerin toplum ihtiyaçlarını hissetmesi mümkün değildir. Toplumu oluşturan bireylerden ayrı ve üstün kişiliği olan devlet ihtiyaçları hissedebilir.
KAMU KESİMİNCE ÜRETİLEN MAL VE HİZMETLER
TAM KAMUSAL MALLAR(SOSYAL, PÜR, KOLLEKTİF, SAF, MUTLAK) Faydası tüm topluma ait olan ve bölünemeyen mal ve hizmetlerdir. Faydası bölünemeyen (dolayısıyla fiyatlanamayan), bir fiyat karşılığında piyasada satılamayan ve bireylerin tüketiminden mahrum bırakılmadıkları mal ve hizmetlere tam kamusal mallar denir. UYARIYORUM!!! Tanımlama ilk defa P.A. Samuelson tarafından yapılmıştır. Samuelson’dan sonra tam kamusal malları R.Musgrave yeniden ele almış ve rekabet ve dışlamanın olmadığı mallar tam kamusal mallardır seklinde tanımla yapmıştır. Kollektif malları, hiçbir bireyin dışlanmasının mümkün olmadığı mal ve hizmetler olarak nitelendiren maliyeci R. DORFMAN’dır. Tam kamusal malların özellikleri;
Faydaları bölünemez Fiyatlandırılamaz Pazarlanamaz Tüketiminden kimse mahrum bırakılamaz dışlanamaz Tüketiminde rekabet yoktur Devlet tarafından üretilir ve zorunlu finansman kaynakları ile finanse edilir Üretimine siyasal süreçte bütçe aracılığı ile karar verilir
Tam kamusal mallara örnek olarak; Ulusal güvenlik, adalet, iç güvenlik, diplomasi, genel polis hizmetleri, savunma hizmetleri, hava tahmin raporları, , şifresiz tv ve radyo yayınları gibi örnekler verilebilir. UYARIYORUM!!! Zorunlu ve bedelsiz ilk öğretim hizmeti tam kamusal maldır. UYARIYORUM!!! Tam kamusal malların sunulmasında ortaya çıkan en önemli konu BEDAVACILIK SORUNU’dur. Bedavacılık sorunu, kişilerin kamusal mal ve hizmetlerden yararlanmak istedikleri halde bu
mal ve hizmetlerin finansmanına katılmak istememeleridir.
Bedavacılık sorunu; gönüllü fiyat mekanizmasında ortaya çıkan soruna denilir. Tam kamusal mal ve hizmetlerden bedel ödenmese dahi bu hizmetlerin faydasından kimsenin mahrum bırakılamaması ve kişi başına fiyatlama yapılamayacak olması bu mal ve hizmetlerde bu sorunu ortaya çıkarmaktadır.
YEREL – ULUSAL – GLOBAL KAMUSAL MALLAR Yerel kamusal malların faydası hizmetin sunulduğu bölgelere yakın yerleşimde bulunanlara dokunan, finansmanı yerel vergilerle sağlanan mal ve hizmetlerdir. UYARIYORUM!!! Bir yerel yönetimin, istediği hizmetleri vermesini sağlayamayan vatandaşın en uygun yerel üretim birimine göçmesine ‘ Ayağı İle Oy Vermek ‘ denir. (TİBEOUT MODELİ) Yerel kamusal mallara örnek olarak, parklar, cadde ve sokak aydınlatmaları verilebilir. Ulusal kamusal mallar ise dışsal faydaları veya maliyetleri ülke sınırları içinde yayılan mallardır. Bu tür mal ve hizmetlerde tüketimde dışlama özelliği sadece ülke sınırları dışında geçerlidir. Global kamusal mallar ise tüketimde bireyler arasında bir rekabetin olmadığı ve faydasından kimsenin dışlanamadığı faydası ülkelere, dünyadaki pek çok insana ve gelecek nesillere yayılan mallardır. Yani faydaları evrenseldir. Örnek olarak; Atmosfer, iklim, okyanus, barış, güvenlik örnek olarak gösterilebilir
YARI KAMUSAL MALLAR (KARMA) Hem devlet hem de özel sektör tarafından üretilmekle beraber, bireysel talep, bireysel tüketim, bireysel faydanın yanı sıra toplumsal faydası da söz konusu olan mal ve hizmetlerdir. Yarı kamusal mallar bölünebilir, fiyatlandırılabilir olsa da toplum açısından sağladıkları önem, üretildiklerinde bireye sağladığı fayda dışında topluma sağladığı faydaları ya da yeterince üretilmediklerinde yaratacakları toplumsal maliyetler nedeniyle devlet tarafından da üretilirler. Faydaları önce bireye sonrasında ise topluma aittir. Eğitim ve sağlık hizmetleri yarı kamusal mallara örnek olarak verilebilir. Yarı Kamusal Malların Özellikleri;
Bireylere sağladığı faydalar bölünebilirken, topluma sağladığı fayda bölünemez. Fiyatlandırılmaları mümkündür yani faydasından dışlanılabilir. Piyasa tarafından üretilmeleri mümkündür. Hem içsel hem de dışsal fayda oluştururlar. Hem kamu kesimi hem de özel kesim tarafından üretilebilirler. Tüketiminden kısmen dışlanılabilen mal ve hizmetlerdir. Bireysel faydanın toplumsal faydaya dönüşmesi söz konusudur. ( Pigovyen Dışsallık ) Üretimde ve tüketimde rekabet söz konusudur. Yarı kamusal mal ve hizmetlerin finansmanı genellikle harçlardan sağlanır.
Yarı Kamusal Mal ve Hizmetlerin Devlet Tarafından Üretilme Sebepleri;
MSF > MÖF ise piyasa eksik üretir. MSM > MÖM ise piyasa aşırı üretir. Tam rekabetten sapmalar sonucu kaynak dağılımında optimum etkinliğin sağlanamaması Azalan marjinal maliyetlerde çalışan sanayi dallarında sermaye yetersizliği ya da teknolojik
nedenlerle üretimin kısıtlanması Pozitif dışsallığa neden olmaları
UYARIYORUM!!! Kamusal mallardan yararlanan kişi sayısının artması bireysel fayda üzerinde etkili değildir. ancak yarı kamusal mallardan yararlanan kişi sayısı arttıkça bireysel faydada azalma meydana gelir. bu duruma; sıkışıklık maliyeti adı verilir.
ERDEMLİ(MERİT) – ERDEMSİZ(DE-MERİT) MAL VE HİZMETLER ( Musgrave )
Bazı kişi ya da grupların ekonomik durumlarını iyileştirmek amacıyla ya bedelsiz olarak topluma sunulmakta ve finansmanı vergilerle sağlanmakta ya da piyasa fiyatının çok altında pazarlanmaktadır. Belli kesimlere özel fayda sağlarken toplumsal fayda da sağlayan tüketiminden dışsal fayda doğan özel mal ve hizmetlerdir. Devletin genel itibariyle gelir yetersizliğine karşı sunmuş olduğu mal ve hizmetlerdir. Piyasaya bırakıldığında talep yetersiz kalır yani eksik üretilir. UYARIYORUM!!!! Paternalist devlet anlayışı hakimdir. Devlet bir vasi gibi davranır. Huzur evleri, yetiştirme yurtları, okullardaki ücretsiz kitap dağıtımı vs. örnek olarak gösterilebilir. Erdemsiz mal ise bireysel tüketimi söz konusu olan ancak tüketimi toplumsal anlamda zararlı olan mallardır. Bu tür malların üretim ve tüketiminde devlet üretici ya da düzenleyici rol oynar. Aksi halde bu mallara karşı aşırı talep oluşacaktır. UYARIYORUM!!! Erdemsiz mallar toplumdaki bilgi yetersizliği nedeniyle sunulmaktadır. Alkol, sigara, uyuşturucu, fuhuş vs. örnek olarak gösterilebilir. Devlet erdemli ve erdemsiz mallar karşı müdahale etmezse, bir kısım mala karşı tercih çarpıklığı olabilir.
KULÜP MALLAR ( BUCHANAN VE OLSON ) Pozitif dışsallıkları olan fakat ortaya çıkan bu dışsallıktan sadece belli bir grubun yani kulüp üyelerinin yararlandığı mal ve hizmetlerdir.
Bu mallarda amaç kar elde etmek değil, bir ihtiyacı daha ucuza karşılamaktır. Kulübün üye sayısının artmasıyla birlikte üretim maliyetleri azalır. Üyelik sistemi hakimdir.
Aidatını ödemeyen üyelerin ve üye olmayanların dışlanması söz konusudur. Çok düşük bir aidat ödemek suretiyle üye olunan bir kulüp, hizmeti çok daha düşük
maliyetle üretir ve bu surette kulüp üyeleri kulüp hizmetlerinden yüksek bir fayda sağlar. Örnek olarak; askeri gazinolar, öğretmenevi, golf kulüpleri gösterilebilir.
UYARIYORUM!!! Kulübün üye sayısı üretim kapasitesini aşarsa, tüketimde rekabet başlayacağından yarı
kamusal mala benzer sıkışıklık maliyeti başlar. Buchanan’a göre optimal kulüp büyüklüğünü belirleyen iki değişken vardır. Bunlar kulübün üye sayısı ve kulüp malının üretim miktarıdır
ORTAK MALLAR ( SERBEST MALLAR ) Bu malların mülkiyet hakkı hiç kimseye ait değildir. Kullanımından hiç kimse mahrum
bırakılamaz. Aşırı kullanım sonrası zarar görebilir. Piyasa başarısızlığına neden olan bu mallar devlet tarafından korunmalıdır. Çünkü piyasa
mallara ilişkin sorunların çözümünde yetersizdir. Örnek Olarak; Avlanma alanları, meralar, su, kaynaklar yani doğada hazır bulunan mallar
örnek olarak gösterilebilir. UYARIYORUM!!! Mahkûm Açmazı: Ortak malın kullanımında ortakların birbirine olan güvensizlikleri sonucu olarak malın zarar görmesidir. Ortakların Trajedisi: Bu tür mal veya hizmetlerin tüketiminde herhangi bir sınırlama olmadığı için aşırı kullanım sonucunda ortak mallar zarar görmekte hatta bazen yok olmaktadır. Kişisel çıkarlar sağlanmaya çalışılırken toplumsal çıkarlar zarar görmektedir. Bu soruna Ortakların Trajedisi denilmektedir. Tüm bu nedenlere devlet bu malların kullanıma sınırlama getirmektedir.
DEVLETİN ÜRETMİŞ OLDUĞU YA DA ÜRETİMİNE MÜDAHALE ETTİĞİ ÖZEL MALLAR Bölünebilir, fiyatlandırılabilir mallarda denilebilir. Faydaları tamamen içsel ve kişiseldir. KİT ürünleri, elektrik, su, telefon, doğal gaz gibi… Bu malların faydaları toplum bireyleri arasında bölünebilmektedir. Başka bir ifadeyle fiyatlandırılabilmektedir. Kelime başlığına bakarak özel malları, özel sektörün ürettiği mallar olarak görmemek gerekir. KİT' lerin (İDT + KİK) ürettikleri mallar da özel maldır. Kamusal mallar dışsal fayda sağlarken, özel mallar içsel fayda sağlar yani kullanana faydası vardır. Özel malların özelliklerini şu şekilde sıralayabiliriz;
Tam bölünebilir mal ve hizmetlerdir,
Tüketiminde rekabet vardır,
Bireysel fayda sağlar,
Fiyatlandırılır, pazarlanır,
Dışlama (mahrum bırakma) mümkündür
DOĞAL TEKELLER VE MALİ TEKELLER (İÇSEL EKONOMİLER)
Stratejik öneme sahip olan ve gerçekleştirilmesi büyük maliyete neden olan mal ve hizmetlerdir.
Üretimle beraber azalan maliyet koşullarının ortaya çıktığı mal ve hizmetlerdir. Literatüre; Kahn
tarafından kazandırılmıştır.
İçsel ekonomiler veya ölçek ekonomileri olarak da ifade edilirler.
Üretimle beraber ortalama maliyetlerde azalma meydana gelir.
Ortalama maliyetler; sabit ve değişken maliyetleler toplamından oluşur.
Üretimle beraber maliyetler azalmaya getiri artmaya başlar.
Buna göre, doğal tekeller bireysel fayda sağlayan ve bireysel tüketimi olan ancak, piyasaya bırakılmaları halinde azalan
maliyetlerin varlığı yani, ölçek ekonomiler nedeniyle tekelleşmeye müsait monopollerdir.
Bu tür malların piyasaya bırakılması halinde ortaya çıkacak tekelleşme kaynak kullanımında etkinliği bozabilir.
Ayrıca bu tür mal ve hizmetlerin stratejik özelliklere sahip olması sebebiyle özel sektör üretimine bırakılması sakıncalıdır
Bu tür mal ve hizmetler şu şekilde sıralanabilir; elektrik, su, doğalgaz, petrol, iletişim, ulaşım, enerji gibi.
Doğal tekellerin varlığı halinde devlet müdahalesinin gerekçeleri şu şekilde açıklanabilir: optimum üretimi sağlamak için
üretimin belirli bir büyüklükte gerçekleşmesi gerekir ki, bunun için yeterli sermaye birikimi yoksa devlet müdahale
etmelidir. Ayrıca optimum üretimin sağlanması için marjinal maliyet ve fiyat eşitliğinin sağlanması gerekir. Oysa azalan
maliyetlerin varlığı durumunda son birim maliyeti ortalama maliyetin altına düşer. Bu durumda marjinal maliyet ve fiyat
eşitliğini sağlamak için sürdürülen tutum zarar oluşturur ve kaynak kullanımında etkinliği bozar. Bu sebeple de devlet doğal
tekel üretimine müdahale etmelidir.
Katı doğal özelliği taşıyan mal ve hizmetler: doğalgaz, elektrik, su şebekeleri, demir yollarıdır.
Önemli özellikleri arasında azalan maliyet ve üretimi piyasa tarafından gerçekleştirilmekle beraber üretimi ve tüketiciye
sunumu ilgili kuralları kamu otoritesi tarafından belirlenir
Mali tekeller; Bazı mal ve hizmetler piyasa tarafından talep edilmekle birlikte nitelikler itibariyle
üretim ve tüketimi topluma zarar verebilir. Bu tür mal ve hizmetlerin üretimi tekelleşme ile
devletçe yapabilmektedir.
Fiyatlar maliyetlerinin çok üzerinde belirlenerek toplumsal zarar etkilerini azaltmakta kullanır. Ek vergilerle
mal ve hizmetlerin tüketim düzeyinin azaltılması hedeflenmektedir.
Devlete gelir sağlamak amacıyla bazı malların üretiminin tek bir firmaya verilmesidir. Bazı mal ve hizmetler
vardır ki nitelikleri itibari ile piyasa tarafından talep esnekliği düşük, ancak üretim ve tüketimi topluma zarar verme özellikleri
vardır. Bu tür mal ve hizmetlerin üretimi tekelleşme ile devlet tarafından yapılır.
Mali tekellerde amaç dışsal zararları azaltmaktan çok ortaya çıkarılan tekelin rantını elde etmektir. Zararların
engellenmesi ise bir sonraki amaçtır.
Devlet teşebbüsleri ilkin mali monopoller şeklinde ortaya çıkmıştır. Uygulama tütün, alkollü içkiler, tuz, barut,
çay, kakao ve kibrit tekeli şeklinde olmuştur. Mali tekellerden iki şekilde gelir sağlanır. Birincisi, bu malların satışı sırasında
vergiler tahsil edilir. İkincisi, mali tekeller malların üretilmesini, satışını, ithalini ve ihracını elinde tuttuğundan kar sağlar.
Mali tekel gelirlerinde devletin asıl amacı; gelir elde etmektir tali (yan, ikinci )amacı ise toplum sağlığını
korumaktır.
DİKKAT Sosyalizasyon: Devlet pozitif dışsallıkları içselleştirme ve negatif dışsallıkları da gidermek amacıyla özel malların üretimini bizzat kendisi yapabilir veya sübvansiyon, vergi, teşvik gibi dolaylı yollarla beraber dışsallıklara müdahalede bulunabilir
FİNANSMAN YÖNÜNDEN KAMUDA ÜRETİLEN MAL VE HİZMETLERE UYGULANAN FİYAT Politik Fiyat Bireyler kamusal malların üretilmesinin finansmanını karşılamak için politik yolla belirlenen bir bedel öderler. Bu bedel kamusal mal ve hizmetin bedeli veya ekonomik fiyatı değil, politik yolla saptanan politik fiyattır. Politik fiyat ise kişilerin ödediği vergidir. UYARIYORUM!!! Vergilerle yapılan fiyatlamaya tam politik fiyatlama denir. Verginin siyasi bir fiyat olduğunu ifade eden bilim adamı Enrico Barone’dir. Yarı Politik Fiyat Yarı kamusal mallarda faydanın bölünebilen kısmı resmi, harç, şerefiye gibi kamu gelirleri ile finanse edilirken, faydası bölünemeyen kısmı vergilerle finanse edilir. Yapılan fiyatlama yarı politik fiyatlamadır. Piyasa Fiyatı Devletin bölünebilir, pazarlanabilir nitelikte özel mal ve hizmetleri üretmesi sonucu bu özel mal ve hizmetleri tüketenlerden aldığı bedel piyasa fiyatıdır. Bu fiyatlara kamu kurum fiyatları da denilmektedir. UYARIYORUM!!! Kamusal fiyatlama yöntemleri iki çeşittir. Birincisi MC = MR olacak şekilde yapılan fiyatlamadır. Buna birinci en iyi fiyatlama denir. İkincisi ise AC = AR olacak şekilde yapılan fiyatlamadır. Buna da ikinci en iyi fiyatlama yöntemi denir.
DIŞSALLIKLAR
Bir üretici ya da tüketicinin üretim ya da tüketim faaliyetinin, diğer üretici ya da tüketicilerin üretim ya da tüketim faaliyeti üzerinde dolaylı olarak meydana getirdiği olumlu ya da olumsuz etkilere dışsallık adı verilmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken önemli husus dışsallığın oluşması için fiyat dışı bir yolla oluşması gerekmektedir. Dolaylı olarak ilk defa A.Smith, sistemli olarak ilk defa K.Wicksell tarafından incelenmiştir. Marshall dışsallıklardan herkes aynı oranda yararlandığı için dışsallıkları piyasa başarısızlıkları arasında saymamaktadır. Pigou’ya göre ise dışsallıklardan herkes farklı oranda yararlanır bu nedenle dışsallıklar piyasa başarısızlığıdır. UYARIYORUM!!!
Dışsallık, toplumun belirli bir üyesi tarafından yapılan üretim veya tüketim sonucunda doğan fayda veya maliyetlerin toplumun diğer üyelerine yansımasıdır.
Üretim ve tüketim fonksiyonları bağımsız olduğunda dışsallık sıfırdır. Bağımsız mallar (ekmek-ayakkabı gibi) arasında dışsallık yoktur. Tamamlayıcı mallar (çay-şeker gibi) arasında pozitif dışsallık, ikame mallar (çay-
kahve gibi) arasında negatif dışsallık vardır. Dışsallıktan bahsedebilmek için ya ödettirilemeyen bir maliyetin (negatif dışsallık) ya
da fiyatlandırılamayan bir faydanın (pozitif dışsallık) ortaya çıkması gerekir. Maliyet ödettirildiğinde veya fayda fiyatlandırıldığında dışsallık sona erer.
Dışsal maliyet: Bir üretim veya tüketim faaliyetine direkt taraf olmayan üçüncü kişilere yüklenen maliyettir. Maliyete katılmadan zarar görüyorsa Dışsal Zarar vardır. Dışsal fayda; Bir üretim veya tüketim faaliyetine direkt taraf olmayan üçüncü kişilerin sağladığı faydadır. Bir iktisadi birimin ekonomik faaliyetlerinden diğer iktisadi birimlerin maliyete katılmadan fayda sağlıyorsa dışsal fayda vardır.
DIŞSALLIKLARIN ÖZELLİKLERİLERİ Üretim veya tüketim sürecinde ortaya çıkabilir. Neden oldukları fayda ve zararlar piyasa dışıdır. Pozitif ve negatif olabilir. Pazarlanamaz, fiyatlandırılamaz ( Bu yüzden yaydıkları fayda ve maliyetler piyasa
dışıdır. ) Negatif dışsallıklarda “ Marjinal sosyal maliyet > Marjinal özel maliyet ” (Marjinal özel maliyet + Marjinal dışsal maliyet = Marjinal sosyal maliyet) Pozitif dışsallıklarda “ Marjinal sosyal fayda > Marjinal özel fayda “ (Marjinal özel fayda + Marjinal dışsal fayda = Marjinal sosyal fayda) Bir piyasa başarısızlığı olduğunda devlet müdahalesi gereklidir. Negatif dışsallıklarda fazla üretim oluşur. Pozitif dışsallıklarda düşük üretim oluşur. ( Devlet müdahalesi yokken )
DIŞSALLIK TÜRLERİ
POZİTİF
Üreticiden - Üreticiye
Üreticiden - Tüketiciye
Tüketiciden - Tüketiciye
Tüketiciden – Üreticiye
NEGATİF
Üreticiden - Üreticiye
Üreticiden - Tüketiciye
Tüketiciden - Tüketiciye
Tüketiciden – Üreticiye
DIŞSALLIKLARLA MÜCADELE
Devlet Müdahalesi (Kamusal Çözümler)
Pigou Vergisi: Negatif dışsallıkların içselleştirilmesi amacıyla alınan fikri Pigou tarafından önerilmiştir. Emisyon veya kirlilik vergisi de denilen bu vergi, dışsal zarar yayan firmalara topluma verdikleri zararın maliyetini yüklemektedir. Plott bu vergiler için düzenleyici vergiler ifadesini kullanmıştır. Emisyon ya da kirlilik yaratan ürün üzerine uygulanan spesifik esaslı vergilerdir. Pigou Sübvansiyonu: Pozitif dışsallıklarda üretimi teşvik etmeye veya negatif dışsallıklarda üretimi sınırlamaya yöneliktir.
Miktar kısıtlamaları Kota uygulamaları Harçlar Atık üzerinden vergi alınması Atık borsalarının kurulması Mülkiyet haklarının düzenlenmesi Pazarlanabilir kirlilik hakkı Negatif dışsallığın içselleştirilmesi Piyasa yaratılması
Özel Çözümler (Piyasaya dayalı) Hicks – Kaldor Tazminat Ölçütü: zarar veren tarafın zarar görene tazminat ödenmesi gerektiğini öne sürmesidir. (maden işçilerine verilen ücretler) Coase Yöntemi (pazarlık yöntemi, mülkiyet esaslı çözüm) koşulları; Taraflardan sadece birinin mülkiyet hakkına sahip olması yeterlidir. çevreyi kirleten kirlilik iznine sahipse, kirliliğe maruz kalanlar kirletene ödemede bulunarak kirlilikten kurtulabilir. Kirliliğe maruz kalanlar temiz hava hakkına sahipse, çevreyi kirletenler, kirliliğe maruz kalanlara ödemede bulunarak kirlilik hakkına kavuşabilir
SİYASAL KARAR ALMA MEKANİZMASI
KAMU KESİMİNDE SİYASAL KARAR ALMA MODELLERİ Kamu ekonomisinde üretilecek malların arz ve talepleri siyasal süreçte oylama kanalıyla belirlenir. Fiyat mekanizması piyasadaki gibi hakim değildir. Bu durum kamusal malların temel özelliklerinden de kaynaklanmaktadır. Bireyler kamusal mallara olan taleplerini açıklamak istemezler. Bu durum beraberinde bedavacılık sorununu getirir. Siyasal süreçteki aktörler;
Seçmenler Siyasiler Bürokratlar Baskı ve çıkar grupları Uluslararası kuruluşlar
UYARIYORUM!!! Kişiler farklı gelir seviyelerine sahip olsa da eşit oy hakkına sahiptir. Bu yüzden kamusal mallardan yararlanmaları ile satın alma gücü arasında ilişki kurulamaz. Kişiler tercihlerini açıklamasalar da kamusal mal ve hizmetlerden yararlanacaklarını bilmektedirler, bu nedenle tercihlerini açıklamayı gerekli görmezler. Bütün bunların sonucunda kamusal mal ve hizmetlerle ilgili tercihler siyasal karar alma mekanizması oylama yoluyla yapılmaktadır.
KAMUSAL KARAR ALMADA OYLAMA KURALLARI K. Wicksell tarafından ortaya atılan ve diğer teorisyenler tarafından geliştirilen oylama kuralları kısaca;
Oy birliği kuralı Mutlak oy birliği Nispi oy birliği
Oy çokluğu kuralı
Basit çoğunluk Salt çoğunluk Kaliteli çoğunluk
Puanlı oylama kuralı
Oy birliği kuralı: Kolektif kararların alınabilmesi için oylamaya katılan herkesin aynı yönde oy kullanması gerekmektedir. Tam oy birliğinin sağlanması durumuna aynı zamanda mutlak oybirliği de denilmektedir. Mutlak oy birliğinin sağlanması halinde kamusal mal ve hizmetlerden bedava yararlanma eğilimi ortadan kalkar ve herkes gönüllü olarak kamusal finansmana katılır. Oylamaya katılanların arasından küçük bir kesimin örneğin 10 kişilik bir oylamada sadece bir bireyin kararı veto etmesi halinde ortaya çıkan durum ise nispi oy birliğidir. Oy çokluğu: demokratik karar alma sistemlerinde en çok kullanılan yöntemdir. Oylamaya katılan tercihler arasında en fazla oyu alan politikanın seçilmesi yöntemidir ki bu yöntem aynı zamanda basit çoğunluk olarak da ifade edilir. Salt çoğunluk modeli ise medyan seçmen teorisinin doğuşuna neden olmuştur. Bu yöntemde seçimi kazanacak politika oylamaya katılanların en az yarısından bir fazlasının oyunu almak durumundadır. Kaliteli çoğunlukta ise oylamaya katılanların en az 2/3 aynı yönde tercih belirtmelidir. Borda Kuralı: Seçmenlerin tercih sıralamasında n tane önerinin her birine 1 den n’ e kadar puan verilir. Daha sonra seçmenlerden her bir öneri için puanlar alınır ve en çok puanı alan öneri kazanır. Puanlı Oylama Kuralı: Bu yöntemde seçmenlerin belirli bir puanı bulunmaktadır. Seçmenler, tüm seçenekler arasında ellerindeki puanları dağıtmaktadır. Ve bu dağıtım sonunda en fazla puanı alan alternatif seçilmiş olmaktadır. Burada önem taşıyan nokta, seçmenlerin ellerindeki tüm puanları dağıtmaları ve her seçeneğe mutlaka puan verme zorunlulukları bulunmaktadır. Bu durumda oylamayı kazanan politika en fazla oyu almış olan X politikasıdır. Nokta Oylama Kuralı: Puanlı oylamaya benzer. Tek farkı seçmenlerin alternatif politikalara puan vermeme imkânı vardır. Buradaki yönteme göre kazanan politika en fazla oyu alan y politikasıdır.
ARROW’UN İMKÂNSIZLIK TEOREMİ Bireysel tercihlerle toplumsal tercihlerin tutarlı olmayacağını bu durumunda döngüsel bir
çoğunluk sonucu oylama paradoksuna neden olacağını ifade eder.
Arrow, demokratik bir toplumda sosyal tercih veya diğer bir ifadeyle seçim fonksiyonunun 5
koşulundan bahsetmiştir (sosyal refah fonksiyonunun bireysel tercihleri yansıtmasının beş
koşulu vardır).
Bu koşullar;
Ortak rasyonellik,
Yurttaş egemenliği,
Diktatörlüğün olmaması,
Sosyal ve bireysel değerler arasındaki pozitif bağlılık,
Sosyal tercihin sunulan seçenekler dışında çözüm aramaması.
UYARIYORUM!!!
Arrow'a göre bireysel tercihlerle toplumsal tercihler birbiriyle tutarlı değildir. Başka bir ifadeyle
seçmenler birbirleriyle aynı tercihlerde bulunmazlar. Bireysel kararlar iktisadi karardır ancak
bunun yanında ortak (toplumsal) kararlar siyasi kararlardır, iktisadi kararlarla siyasi kararlar
arasında tutarsızlık bulunmaktadır.
CONDORCET PARADOKSU Arrow’un imkansızlıklar teorisine çözüm önerisi olarak ortaya atılmış bir modeldir. Oylama paradoksunu ortadan kaldırabilmek adına seçeneklerin ikişerli oylamaya sokulmasını önerir. Ortak rasyonelliği yani oybirliğinin, demokratik görüş belirleme sisteminde tam sağlanamayabileceğini ve bireysel tercihlerden, toplumsal tercihlere geçişkenliğin var olmadığını iddia edilmektedir. Diğer taraftan çoğunluk ilkesi halinde de sonsuz bir devresel hareket yani her bir tercihin diğerine tercih edildiği süreç başlamaktadır. Condorect, en az oyu alan seçimlerin elenmesi ile ancak devresel hareketlerinin alnının daraltılabileceği ve en etkin tercihe bu sayede ulaşılabileceğini ifade etmiştir. UYARIYORUM!!! Oylamaya katılacak seçeneklerin ikişerli olarak oylamaya sokulması kuralına dayanır
BLACK ORTANCA SEÇENEK TEORİSİ(Komiteler teorisi) Bu teorinin gerçekleşebilmesi için seçmenin tercih sıralamasının tek doruklu olması gerekmektedir. Ortanca seçenek demokrasilerin diktatörü olarak nitelendirilmektedir. UYARIYORUM!!! Seçmen tercih sıralamasının tek doruklu olması halinde sonuçların belirsiz olmayacağını oylamanın ortanca seçmen tüm öteki seçeneklere karşı kazanması ile sonuçlanacağını ileri sürer.
DOWNS YAKLAŞIMI (POLiTiK MÜBADELE)
Oy maksimizasyoncusu olan siyasilerin kamusal harcamalardan sağladıkları marjinal oy kazancı, vergilerden sağladığı marjinal oy kaybına eşitleninceye kadar kamu harcaması yapar.
McKEAN YAKLAŞIMI
(HÜKÜMETİN GÖRÜNMEZ ELİ) Hükümet kamusal faaliyetlerden zarar görenlere tazminat öderken bu faaliyetlerinden yarar
sağlayanların ise tazminat ödemeleri gerekmektedir
Bireylerin fayda max yönelik hareketi bir süre sonra toplumsal faydaya dönüşür.
BUCHANAN VE TULLOCK YAKLAŞIMLARI ( MALİYETLERİN MİNİMİZASYONU ) Buchanan ve Tullock siyasal karar alma süreçlerinin etkinliklerini neden oldukları maliyetlere göre açıklamışlardır. İki tür maliyet söz konusudur.
Dışsal maliyetler Karar alma maliyeti
Amaç bu iki maliyeti minimize etmektir. Bu iki maliyetin toplamına ise Karşılıklı Bağımlılık Maliyeti denir. UYARIYORUM!!! Oylamaya katılan bireylerin sayısı arttıkça karar verme maliyeti artacaktır. Buna karşın dışsal maliyetler azalmaktadır. Logrroling kavramından ilk bahseden iktisatçı G. Tullocktur
OY DEĞİŞ TOKUŞU (LOGROLLİNG) Siyasal karar alma mekanizması içinde seçmenlerin tercih yoğunluğu dikkate alınmaz ve her seçmenin oyu aynı yoğunlukta kabul edilir. Ayrıca teklifler birbirinden bağımsız karara bağlanmaz.
Teklifler üzerinde sürekli oylama yapılması zaman içerisinde oy alışverişi durumu yaratacaktır. Bu oy değiş tokuşu durumunda seçmenler birbirlerinin tercihlerine oy vereceklerdir.
Tek tek çoğunluk sağlamayacak olan azınlıklar birbirlerinin taleplerini desteklemek üzere çoğunluğu sağlayacak bir ittifak oluşturarak hedefe ulaşma yoluna gideceklerdir.
Azınlıklar kurdukları ittifakla çoğunluk oluşturarak sonuçta fayda elde edeceklerdir. Dolayısıyla oy değiş tokuşu yapan seçmenler sonuçta daha yüksek fayda sağlayacaklardır.
Oy ticaretinin sonuçları ise şunlardır; Seçilmeyecek projeler seçilme olanağı bulur. Oy ticaretinde taraf olanların faydası maksimize olur Kamu harcamaları artar. Seçmenler arasında da gerçekleşebilir. Sosyal refah artabilir
NISKANEN YAKLAŞIMI (BÜROKRASİ ) Kamuda Mal ve hizmet üretim ve yönetimini bürokratlar aracılığıyla gerçekleşir. Bürokratlar bütçe
maksimizasyoncusudur. Çok harcama yaparak bütçeyi büyütürler.
Kamu kesiminin de aşırı genişlemesinden dolayı sosyal kaynak tahsisinde etkinsizlik ortaya çıkmaktadır.
REFAH TEORİLERİ
Pareto Optimalite İtalyan iktisatçı Vilfredo Pareto tarafından ortaya atılan kavramda malların faydasının ölçülmesinin mümkün olmadığı ancak tüketicilerin malların kendilerine sağladığı faydaya göre sıralama yapabileceğini savunan ordinalistler arasında yer alır. Dolayısıyla bireyler arası fayda karşılaştırılması yapılabilmesine rağmen faydanın ölçümlenmesi mümkün değildir. Bir kişinin durumunu kötüleştirmeden diğer bir kişi ya da kişilerin durumlarının iyileştirilemeyeceği kaynak dağılımını ifade etmektedir. Yani kaynak dağılımında etkinliği ifade eder. Pareto Optimalitesinin Varsayımları:
Tüketicinin tam bilgi sahibi olması, Üretimde ölçeğe göre azalan getiri geçerlidir (Eş ürün-eş miktar eğrisi boyunca
azalan bir marjinal teknik ikame oranı geçerlidir) Tüketici kayıtsızlık eğrilerinin orijine dışbükey olmaları nedeniyle iki ürün arasında
aza-lan bir marjinal ikame oranı vardır, Üretim ve tüketimde dışsallığın bulunmadığını varsayar. Dışsallığın bulunmadığı bir
tam rekabet piyasasında bir malın fiyatı, marjinal maliyete eşit olmaktadır, Sosyal malların var olmaması ve piyasada üretilen mallar ile üretim faktörlerinin
bölüne-bilir olması. Sosyal refaın bireylerin refahlarının toplamına eşit olması Birey kendi refahını değerlendirebilir.
Başka bir deyişle; Paretocu optimallik ölçütlerine göre, belirli bir üretimin bireyler arasındaki paylaşımının optimum olabilmesi için paylaşımda yapılacak bir değişiklik sonucu bir bireyin faydasını artırmanın, en az bir bireyin faydasını azaltmadan mümkün olmaması gerekir Pareto iyileştirme: Bir kişi ya da kişilerin durumu kötüleşmeden birilerinin durumu iyileştirile-biliyorsa ekonomik refah artıyor demektir. Bu pareto iyileştirme halidir. Pareto iyileştirmede kaynak kullanımı etkin olmadığı için devlet müdahalesi ortaya çıkar. Pareto iyileştirmenin diğer ifade ediliş biçimi bireyselci değer teorisidir. Birinci en iyi teori: Serbest piyasa işleyişine dayanan be tam rekabetçi denge koşullarında dünya refahının en üst noktaya çıkacağını varsayan yaklaşımdır. Diğer bir ifade ile tam rekabet koşullarında ulaşılan her rekabetçi denge aynı zamanda pareto optimaldir. İkinci en iyi teori: Tam rekabetin olmadığı ve eksik rekabetin olduğu durumlarda devletin otonom harcamalar vergi politikaları ve sübvansiyonlar yoluyla optimal noktaya yaklaşmasına verilen isim en iyi ikinci teoridir. Dolaysız vergilerin üstünlüğü teorisidir. Aynı miktar vergi tahsilatı söz konusu iken dolaylı vergilerin dolaysız vergilere nispeten daha çok yarar kaybına neden olmaktadır. Devletin nötr vergi ve transfer harcamaları yoluyla zenginden fakire doğru gelir aktarımı yapmasıdır
PİGOU EŞ TATMİN TEORİSİ Gelir arttıkça gelirin marjinal faydasının azalacağı varsayımıyla, geliri yüksek olan bireylerden geliri düşük olan bireylere doğru yapılacak aktarmaların sosyal refahı artıracağını ifade eder. Sosyal refahın artırılabilmesi için, vergilemeden sağlanan marjinal gelirin maliyeti ile kamu harcamalarının ortaya çıkartacağı marjinal sosyal faydanın eşitlenmesi halinde kamu harcamalarının çarpan etkisinin daha fazla olacağı ve bu durumda toplam refahın artacağını ileri sürer. Teorinin temel varsayımları;
Yüksek gelir grubuna dahil bireylerin elde ettiği marjinal fayda daha düşük gelir grubuna dahil bireylerin elde ettiği marjinal faydadan farklıdır
Yüksek gelir grubuna dahil kimselerden düşük gelir grubuna dahil kişilere doğru yapılacak bir transfer harcaması sosyal refahı artırır. Bireylerin faydaları kardinal olarak ölçülebilir
Bireylerin zevk ve tercihleri benzer niteliklidir KALDOR-HİCKS TAZMİN PRENSİBİ Yeni refah iktisadının temeli olarak kabul edilen yaklaşımda toplum refahındaki değişimleri ele alarak devletin geliri yeniden nasıl dağıtabileceği temellerine oturtulmuştur. Temel 3 varsayımdan hareket eder;
Ekonomideki fiziki prodüktivite (verimlilik) nedeniyle bütün fertlerin geliri artmıştır. Bazı fertlerin geliri artarken bazılarının değişmemiştir Bazı fertlerin geliri artarken bazı fertlerin gelirinde azalma olmuş olabilir.
İlk iki varsayımda toplam refahın arttığı kesindir. 3. Durumda ise gelir dağılımında dengesizlik meydana gelmiştir. Bu durumda geliri azalan bireyin gelir düzeyindeki azalış devlet tarafından tazmin edilmelidir. Geliri artan bireyin gelirindeki artış tazmin için alınan vergiden büyükse toplam refah artmıştır. Gelir düzeyindeki artış vergi ile aynı ise toplam refah değişmemiş, vergi büyükse toplam refah azalmıştır. Bir kişinin refahının artması bir başka kişinin refahının azalması pahasına gerçekleşiyor ise ekonomide kaynak dağılımı etkindir. RAWLS YAKLAŞIMI Önemli olan toplam refah değildir. Toplumda duru kötü olan bireyin devlet faaliyetleri doğrultusunda refahı artırılabiliyorsa bu politika kabul edilebilir bir politikadır. Toplumda gelir düzeyi yüksek kişilerin refahının artıyor olması toplam refahın aratacağı anlamına gelmez. Bu sonuç kendi adalet teorisinden ulaştığı ilkedir. (farklılık ilkesi) Bu varsayımların en önemli olanı cehalet perdesi varsayımıdır. Bu varsayıma göre toplumdaki bireyler arasında refah aktarımı sağlayan bütün kararlarda bireyler kendilerinin ileride hangi konumda olacaklarını bilmedikleri için en az iyi durumda olana fayda sağlayacak politikaları seçmelidirler
KAMU KESİMİNDE OPTİMAL ÜRETİMİN BELİRLENMESİ
FAYDA FİYATLAMASI (LİNDAHL MODELİ) GÖNÜLLÜ MÜBADELE(marjinal analiz) Kamu kesimi üretimi bireylerin tercihine ve ödeyecekleri fiyatlara bağlanır. Yani kamu kesiminde üretilen malların miktar ve bileşimini tüketici tercihleri belirlemelidir. Piyasa çözümü (marjinal analiz yaklaşımı) kullanılır. Kamusal mallara ilişkin arz ve talebin özel mahiyette olduğu kabul edilir. Kamusal malların fiyatları toplumun farklı gelir gruplarına olan marjinal faydasına göre saptanmalıdır. Temel varsayımları
Toplum sadece iki bireyden oluşur Ekonomide tek bir mal sosyal mal üretilir Bireyler kamusal maldan ne kadar fayda elde ederse o kadar bedel öderler Optimum üretim bireylerin talep doğrularının kesiştiği noktadır
GENEL DENGE ANALİZİ(SAMUELSON) Kamu ve özel malların üretiminde kaynak kullanımında etkinlik ve gelir dağılımını birlikte ele alarak ilişkilendirmiştir. 1 birim kamu malı üretimi artırıldığında ne kadar özel maldan vazgeçilecek? Bu durumun 2 sonucu vardır; 1.eğer kamu malı üretimi sonucu oluşan toplumsal fayda, bu malın üretimi için vazgeçilen özel mal ve hizmetin sağlayacağı faydadan büyük ise kaynaklar kamu sektörüne aktarılır 2. eğer kamu malı üretimi sonucu oluşan toplumsal fayda, bu malın üretimi için vazgeçilen özel mal ve hizmetin sağlayacağı faydadan küçük ise kaynaklar özel sektöre kaydırılır
KISMİ DENGE ANALİZİ(BOWEN)
Kamu malının üretimi için gelir dağılımı dikkate alınmadan yapılan analizdir.
—Bowen, yapmış olduğu analizde özel mal ve kamusal malları ayrı ayrı değerlendirmiştir.
—ÖZEL MALDA fiyat sabittir. Üretilen mala olan piyasa talebini bulmak için bireysel talep eğrilerinin
YATAY toplamı alınır. Bunun sebebi ise her bireyin özel maldan talep ettikleri miktar farklı olmasıdır
ve böylelikle toplam talebe ulaşılabilir. Bunun sonucunda ise arz ve talebin kesiştiği noktada piyasa
fiyatı ve optimal üretim miktarı belirlenir.
—KAMUSAL MALDA ise üretilen mal/hizmet sabittir. bireylerin talep eğrileri sahte (fiktif) talep eğrileridir. Bildiğimiz üzere kamusal malın finansmanı vergilerle sağlanır ancak kişilerin üretilen mala ödeyecekleri vergi servet ve harcama unsurlarına göre farklılık gösterir. Piyasa talebini bulmak için talep eğrilerinin DİKEY toplamı alınır
SOSYAL DENGE ANALİZİ ( GALBRAİTH ) Ekonomideki kıt kaynaklar özel sektör ve kamu sektörü arasında kamuoyundan doğan eğilimlere göre dağıtılır. Kaynak tahsisindeki etkinlik ancak sosyal denge noktasında gerçekleşir. Toplumun istek ve tercihleri bu noktanın değişkenlik göstermesine neden olur. MUSGRAVE YAKLAŞIMI Musgrave göre, gelir dağılımı sorununun öncelikli olarak çözülmesi halinde, kamu hizmetlerinin optimum noktası piyasa benzeri bir modelde çözümlenebilir. Kişiler sahip oldukları parasal varlığı bilirlerse kamusal mallar konusunda oylama yapılabilir. Kısacası Musgrave göre farklı gelir dağılımı bileşimlerinden hareketle, en fazla toplumsal refahı veren kamu-piyasa malı kaynak dağılımı etkin bir şekilde çözümlenebilir.
KAMU HARCAMALARI
KAMU HARCAMALARININ TANIMI ve ÖZELLİKLERİ Kamusal hizmetleri karşılamak ve yüklendiği işlevleri gerçekleştirmek amacıyla, devlet ve yetkilendirdiği kuruluşlar tarafından yapılan harcamalara kamu harcaması denir.
5018 sayılı KMYKK’na göre kamu harcamaları; Kanunlar dayanılarak yaptırılan iş, Alınan hizmet bedelleri Sosyal güvenlik katkı payları, İç ve dış borçların faizleri, Borçlanmanın genel giderleri, Borçlanma araçlarının iskontolu satışından doğan farklar, Ekonomik, mali ve sosyal transferler, Verilen bağış ve yardımlar ile diğer giderleri kapsar.
Dar anlamda kamu harcamaları; Merkezi yönetim
Genel bütçeli kuruluşlar Özel bütçeli kuruluşlar Düzenleyici denetleyici kuruluşlar
Yerel yönetimler İl özel idaresi Belediyeler Mahalli birlikler
.
Geniş anlamda kamu harcamaları; Merkezi yönetim
Genel bütçeli kuruluşlar Özel bütçeli kuruluşlar Düzenleyici denetleyici kuruluşlar
Yerel yönetimler İl özel idaresi Belediyeler Mahalli birlikler
Sosyal güvenlik kurumu, Kamu iktisadi teşebbüsleri, Döner sermayeli işletmeler, Fonlar, Vergi harcamaları UYARIYORUM!!! Vergi harcaması: devletin alabileceği vergilerden muafiyet ve istisna veya indirim yoluyla vazgeçmesidir. Kit harcamaları ve döner sermayeli kuruluşların kendi faaliyetleri ile yapmış oldukları harcamalar kamu harcaması sayılmaz. Bu kuruluşların piyasada ek talep yaratmaları ve başlangıç yatırım maliyetlerinin devlet tarafından karşılanması kamu harcaması olarak nitelendirilir
Kamu harcamalarının özellikleri ; Nakdi ödemelerdir. Yasal süre içinde kanunla yapılır. Yetkili makamlarca yapılır. Belli usullerde gerçekleştirilir. Toplumsal ihtiyaçlar içindir. Ekonomik ve sosyal hayatı düzenlemek için yapılır. Gelirden önce belirlenir. Sürekli artma eğilimindedir. Üst sınırı milli geliri aşamaz.
Milli gelirde genişletici etki meydana getirir ÖZEL HARCAMALAR İLE FARKLILIKLARI
KAMU HARCAMALARI Toplumsal ihtiyaçlar içindir Giderler önceliklidir Karlılıktan ziyade toplumsal fayda öne çıkar Siyasi ve sosyal faktörlerle birlikte ekonomik faktörler ön plana çıkar Bir kısmı karşılıksızdır. Büyük kısmı vergi ile finanse edilir.
ÖZEL HARCAMALAR Bireysel ihtiyaçlar içindir. Gelirlere göre belirlenir. Amaç karlılığı yükseltmektir. Genellikle satış gelirleri ile finanse edilirler Karşılıkları mutlaka vardır.
KLASİK MALİYE ANLAYIŞINDA KAMU HARCAMALARI Klasik maliye anlayışında kamu harcamalarının amacı fiscal amaçtır. Yani kamu harcamaları sadece toplumsal ihtiyaçlar içindir İdari niteliktedir Tarafsız olmalıdır. Sadece toplumsal ihtiyaçlar için yapılmalıdır. Sadece para ile gerçekleştirilir Kit harcamaları verimsizdir ve kamu harcaması olarak kabul görmez Vergi harcamalarını tarafsız vergileme gereği kabul etmezler. Sadece kamu harcamalarının miktarı ile ilgilenirler.
MODERN MALYE ANLAYIŞINDA KAMU HARCAMALARI Modern maliye anlayışında kamu harcamalarının amacı ekstra fiscal amaçtır. Buna göre kamu harcamaları toplumsal, sosyal ve ekonomik amaçlar için gerçekleştirilir. Sadece toplumsal değil sosyal ve ekonomik amaçlar içinde yapılır Kit harcamalarını ve vergi harcamalarını kamu harcaması olarak kabul ederler Tamamen idari nitelikli kamu harcamalarını ve verimsiz transfer harcamalarını kabul etmezler. Özel sektörün verimli olabileceği alandaki faaliyetleri özel sektöre bırakma eğilimindedirler. Kamu harcamalarında fonksiyonel sınıflamaya önem verirler. Harcamaların miktarından daha çok içeriği ve ulaşılmak istenilen hedeflere yoğunlaşırlar
KAMU HARCAMALARININ ARTIŞI
GERÇEKTE ARTIŞ: Kişi başına hizmet-harcama miktarındaki veya kalitedeki artışla beraber toplam harcamadaki artıştır. GÖRÜNÜŞTE ARTIŞ: Kişi başına hizmet- harcama miktarı veya kalitede artış olmamasına rağmen toplam harcamadaki artışı ifade eder. MUTLAK ARTIŞ: kamu harcamalarının belli bir başlangıç yılından itibaren parasal olarak artışıdır. Wagner ve H.C. Adams’ın analizlerinde kullanmış olduğu yöntemdir. NİSPİ ARTIŞ: Kamu harcamalarının belli bir başlangıç yıldan itibaren oransal artışıdır. GÖRELİ ARTIŞ: Kamu harcamalarındaki artışların, ekonomideki kamu harcamaları ile doğrudan ilgili olan GSMH, yüzölçümü, nüfus gibi ve diğer ekonomik değişkenlerle karşılaştırılması biçiminde ortaya çıkar. GENİŞLİĞİNE ARTIŞ: Devlet faaliyetlerindeki değişmelere bağlı olarak devletin daha önceden sunmadığı hizmetleri sunmaya başlaması bu artışa örnek olarak verilebilir. YOĞUNLUĞUNA ARTIŞ:. Devletin daha önceden de sunmuş olduğu hizmetleri daha kaliteli ve daha iyi sunmasından kaynaklana artış olarak ifade edilebilir.
GERÇEKTE VE GÖRÜNÜŞTE ARTIŞ NEDENLERİ GERÇEKTE ARTIŞ
Askeri nedenler Teknolojik gelişmeler Sosyal nedenler( devlet anlayışının
değişimi) Ekonomik nedenler Siyasal nedenler Olağanüstü nedenler Genişliğine artış Yoğunluğuna artış Devletin sınır ve nüfusunda değişme
GÖRÜNÜŞTE ARTIŞ Enflasyonla beraber para değerinde düşme Bütçe yönteminde safi
usulden gayri safi usule geçiş Ayni ekonomiden nakdi
ekonomiye geçiş Devletin sınır ve
nüfusunda değişme Kamulaştırma,
devletleştirme, millileştirme Dikkat: nüfusta değişme hem gerçek hem görünüş artış nedenidir. Kamu harcaması nüfus artışından fazla ise gerçek, aynı düzeyde yada daha az kamu harcama artışı söz konusu ise görünüşte artış mevcuttur.
KAMU HARCAMALARININ ARTIŞINI AÇIKLAYAN TEORİLERİ
A.WAGNER KAMU HARCAMALARININ SÜREKLİ ARTIŞ YASASI (SOSYAL ARTIŞ) Kamu harcamalarının sürekli artığını ilk kez ortaya koyan teorisyendir. Wagner kanununa göre kamu harcamalarının milli gelirden daha hızlı artış gösterdiğini ve bundan dolayı kamu harcamalarının GSMH içindeki payının zamanla arttığı ortaya konulmaktadır. Temel varsayımları;
Kamu harcamalarının artışının temelinde sosyal gelişme ve sanayileşme vardır. Wagner göre; Devletler başlıca görevlerini yerine getirmektedir. Ayrıca teknolojik gelişme devlet hizmetlerinin maliyetlerini artırmaktadır. Teknoloji emeğin verimliliğini artırır ama kamu
sektöründeki emeğin verimi özel sektöre göre daha düşüktür. Bu durum kamu maliyetlerini artırır. Devletler piyasalarda birebir mal ve hizmet üretiminde bulundukları için kamu harcamaları artmaktadır. Sosyal harcamalar gibi kamu harcamalarının artış hızı milli gelirin artış hızından daha fazladır. Kamu harcamalarının artış nedenleri arasında en önemlisi sanayileşmedir. Sanayileşme dolayısı ile her ülkede kamu harcamaları milli gelirden daha hızlı artar.
Sanayileşmek için; Eğitim sağlık ve kalkınma ile birlikte altyapı hizmetlerine olan ihtiyaçların artması kamu harcamalarının artmasına neden olmaktadır. Sanayileşme dolayısı ile kentsel nüfus artar ve bu durumda yerel yönetimlerinde harcamalarının artmasına neden olur. Devlet faaliyetleri dolayısıyla merkezi ve yerel yönetim harcamaları artmaktadır Kamu harcamalarında ki artış devlet faaliyetlerindeki artıştan kaynaklanır. Kamu faaliyetleri hem yoğunluğuna hem genişliğine artar.
Sanayileşmenin beraberinde getirdiği gelir artışı sonrası bireyler daha iyi hizmet almak isterler, ya da daha önce sunulan hizmetin kalitesinin artmasını beklerler. Bu durumlar kamu harcamalarının genişliğine ve yoğunluğuna artmasına neden olur.
Artıştaki yoğunluğuna veya genişliğine artışın nedenleri olarak; Toplumsal talep Toplumsal baskı Toplumsal ilerlemeyi görmektedir.
UYARIYORUM!!! Dar anlamda kamu harcamalarındaki artış oranı milli gelir artış oranına kıyaslandığında 1’den büyük olacaktır. ( ∆G/G)/(∆Y/Y)>1 Kamu harcamalarının cebirsel olarak ilk defa ele alan bilim adamıdır
H.C.ADAMS- PYLE- S. FABRİCANT Üç bilim adamı da Wagner’in artış yasasını kabul etmekle birlikte bazı noktalarda eleştirmişlerdir. H.C.Adams’a göre kamu harcamaları; Birçok ülkede kamu harcamalarının sürekli arttığını kabul ederek Wagner’in kanun fikrini destekler ancak tüm kamu hizmetlerinde aynı oranda bir artış görülmediğini söyler, hatta ABD’de emniyet harcamaları nispi olarak azalmaktadır. Kamu harcamaları artış nedenleri ekonomik, sosyal ve askeri faktörlerin farklılığı nedeniyle ülkeden ülkeye değişmektedirAyırca Wagner’den farklı olarak kamu harcamalarının artma nedenleri arasında, savaşlar ve büyük borçlanmaların maliyetlerini görür. Pyle göre kamu harcamaları, Kamu harcamaları artış hızının her zaman değil, dönem dönem milli gelir artış hızından daha yüksek olduğunu iddia etmiştir. S.Fabricant, "1900'den Bu Yana Amerika Birleşik Devletlerinde Devlet Faaliyetleri Trendi" adlı eserini 1952 yılında yayımlamıştır. Fabricant bu eseriyle devletin üstlenmiş olduğu roller gereğince kamu harcamalarında bir artışın olduğunu vurgulamıştır. Kamu harcamalarında görülen artışın sosyal bir kanun olarak nitelendirilmesini (Wagner’i) yetersiz ve zamansız bulmuştur.
RİCHARD MUSGRAVE Savaş ile ilgili harcamaların çıkartılması durumunda kamu harcamalarının milli gelire oranı oldukça istikrarlı seyir izleyecektir. Musgrave göre; sosyal harcamaların milli gelire oranı sabittir. Milli gelir arttıkça sosyal harcamalarda milli gelir kadar artmaya devam eder. Musgarave devlete yeni görev ve sorumluluklar yükler ve bu yeni görevler dolayısı ile kamu harcamaları artar. Bu görevler;
Kaynak tahsisinde etkinlik Gelirin yeniden dağılımı Ekonomide istikrarı sağlamak.
UYARIYORUM!!! Ekonomik kalkınmaya paralel olarak kamu harcamaları bileşiminde eğitim, sağlık ve diğer sosyal harcamalar lehine (payları artar) değişme olmaktadır. Kamu harcamalarının artışının demografik faktörler, kentleşme ve sanayileşme gibi sosyal ve iktisadi kalkınmışlık düzeyi ile bağlantılı faktörlere bağlı olarak açıklanması gerektiği fikrini savunmuştur. Ayrıca devlete yüklenen yeni görev ve sorumluluklar kamu harcamalarını artırır.
FRANCESCO NİTTİ Kamu harcamalarının arttığını kabul etmekle birlikte Wagner’in söylediği gibi kanun olma niteliğinde değildir.
Milli savunma ve iç güvenlik için harcamaların artacağını ileri sürer. savaş öncesi savaş zamanı ve savaş sonrası harcamaların artacağını ileri sürmektedir.
Wagner’in tezine karşı çıkarak kamu harcamalarındaki artışın sosyal nitelikli olmayacağını ileri sürer.
Kamu harcamalarını savaş ve savunmanın yanı sıra büyük bayındırlık harcamaları artırır.
Kamu harcamaları borçlanma dolayısıyla artar fikrini savunmaktadır UYARIYORUM!!! Kamu harcamalarındaki artışın sosyal bir yasa olamayacağını ifade eder. Kamu harcamaları savaş öncesi tedbirler, savaş dönemi ve savaş sonrası bayındırlık faaliyetleri dolayısı ile artar. Büyük miktarda kamu borçlanmaları dolayısı ile kamu harcamaları artar.
PEACOCK VE J. WİSEMAN(SIÇRAMA TEZİ) 1961 yılında yapmış oldukları çalışmalarla kamu gelirleri ile kamu harcamaları arasında organik bir bağlantı olduğunu ortaya koymuşlardır.
Savaş, deprem, ekonomik kriz dönemlerinde yani büyük bunalım dönemlerinde bireylerin üzerindeki katlanılabilir vergi yükünün artırılmasına bağlı olarak kamu harcamalarının da artacağını ileri sürmüşlerdir.
Peacock ve Wiseman’a göre büyük bunalım dönmelerinde kamu gelirleri ve dolayısı ile kamu harcamaları büyük sıçramalar yaparak artar.
Fakat büyük bunalım dönemleri sona erdikten sonra kamu gelirleri tekrar eski seviyesine inmez ve bu nedenle kamu harcamaları da artmaya devam eder.
Analizlerinde kullanmış oldukları grafik merdiven şeklinde basamaklı olarak ifade edilir.
SOSYAL REFAHIN ARTIRILMASI YAKLAŞIMI ( PİGOU VE DALTON ) Pigou ve Dalton’a göre sosyal refah arttığı sürece harcama yapılmaya devam edilmelidir. Vergilemeden sağlanan marjinal liranın harcanmasının yaratacağı sosyal fayda ile mükellefe olan maliyetinin eşitlenmesi suretiyle sosyal refahın kamu harcamaları yoluyla maksimize edilmesi gerektiğini ileri sürmüşlerdir. ( MSM = MSF ) UYARIYORUM!!! Pigou Etkisi: Pigou kamu harcamalarının azaltılmasının milli geliri düşürebileceğini ileri sürmektedir. Kamu harcamalarının azalmasının milli gelirde yarattığı bu etkiye Pigou Etkisi denilmektedir.
DOWNS, BUCHANAN, TULLOCK ( MAKSİMİZASYON YAKLAŞIMI) Siyasiler oy maksimizasyonu Seçmenler fayda maksimizasyonu çerçevesinde siyasilerin iktidara gelmek adına seçmenleri memnun etmesi sonucu kamu harcamaları artar Bedavacılık ve politik miyopluk sorunları ortaya çıkar.
BAUMOL (DENGESİZ BÜYÜME) Kamu genel olarak verimsiz alanlarda üretim yapar.( emek-yoğun) Bu nedenle artan hizmet talebini karşılamak için daha fazla maliyete katlanır ve kamu harcamaları artma eğilimi girer. Bu da kamunun özel sektöre göre hızlı ve dengesiz büyüğünü gösterir.
CLARK Kamu harcamaları MG‘nin %25‘ini geçmemelidir. %25‘Ġ geçen durumda kamu harcamalarının finansı olan vergilere başvurulur. Bu da işçilerde ikame etkisine yol açar ve MG düşme eğilimine girer
J. O‘CONNER (MARKSĠST YAKLAŞIM) Amaç kapitalizmin kalıcılığını sağlamak. Bunu için ilk olarak eğitim sağlık, güvenlik, sosyal konut, sosyal transfer gibi hizmetler sunacak(sosyal devlet sağlanacak) kapitalizmin kalıcılığı sağlanacak. Sermaye hareketlerini hızlandırmak amacıyla devlet bütçesi küçük tutulmuş daha sonra sermaye sahiplerine yönelik karlı kamu siparişlerinin artması ile kamu harcamaları artar
NISKANEN (BÜROKRASİ MODELİ) Bürokratlar kamu işletmesini özel bir işletme gibi görür ve işletmenin karını maksimizasyon çabasını devlet bütçesini maksimize ederek karşılar. Bunun sonucunda kamu harcamaları artar. Bürokrasi hükümete hizmet sunan monopol gücüne sahip bir hizmet sektörüdür isteyen bürokratlar maaşlarını arttırmak isteyerek kamu harcamalarının artmasına neden olabilir
ODLE( POLİTİK AŞAMALAR HİPOTEZİ) (SÖMÜRÜLEN ÜLKE ) Sömürge halindeki devletler (az gelişmiş) bağımsızlığa 3 aşamadan geçerek kavuşur(kamu harcamaları artar) 1.altyapı çalışmaları (demiryolu, köprü, liman)sömürgeci devlet karşılar 2.sermayenin geliş amacına uygun kamu harcamaları :eğitim, sağlık 3.bağımsızlık sonrası dönem ulusal ekonominin kurulması: güvenlik savunma, diploması.
MELTZER-RİCHARD HİPOTEZİ Sıçrama tezi kamu harcamalarının büyümesinin açıklanmasında yeterli değildir. Kamu harcamaları savaşın olmadığı normal dönemlerde de artmaktadır. Özellikle soğuk savaş dönemlerinde askeri harcamalar ve tedbirlerin artmasına bağlı olarak kamusla harcamalar artmaktadır.
ROSTOW YAKLAŞIMI Rostow’a göre kalkınma süreci ile kamu harcamaları arasında ilişki vardır. Rostow’a göre kalkınmanın beş aşaması;
Geleneksel toplum Geçiş aşaması Kalkış aşaması ( en fazla artış bu dönemde olur ) Olgunluk aşaması Yoğun kitlesel tüketim aşaması
UYARYORUM!!! Rostow’a göre kalkınmanın bütün aşamalarında kamu harcamaları artmaktadır. Ancak kalkınmanın ilk aşamalarında altyapıya dönük kamu yatırım harcamaları önem taşırken sonraki aşamalarda sosyal refah harcamaları önem taşımaktadır. Devlet ekonomik gelişmeyi temin için yapması gereken altyapı yatırımlarını gerçekleştirmek için yapacağı kamu harcamaları nedeniyle kamu harcamalarında bir artışın meydana geleceğini vurgulamaktadır.
PELTZMAN HİPOTEZİ Kamu harcamalarında ki artışın en önemli nedeni gelir dağılımındaki eşitsizliklerdir. Devlet adına kamusal har gelirin yeniden dağıtımını sağlamak ve eşitsizliği gidermek adına kamusal harcamalarını artırmak zorundadır.
OLSON HİPOTEZİ Devletin büyümesinde politik müteşebbisler, seçmenler ve bürokratlar dışında çıkar ve baskı grupları da etkilidir. Lobicilik faaliyetleri neticesinde ekonomik transfer kapmayı başaran baskı ve çıkar grupları kamusal harcamaların artışına neden olurlar.
KAMU HARCAMALARININ SINIFLANDIRILMASI
İDARİ ( Organik – Kurumsal – Hukuki ) SINIFLANDIRMA İdari sınıflandırmada kamu harcamaları, kamu hizmetlerini yürüten idari birimlere ve harcamayı yapan kuruluşlara göre sınıflandırılır. Bakanlıklar bazında, Sayıştay, TBMM gibi idari birimler arasında dağıtılması bu sınıflandırmanın esasını teşkil eder.
Harcamacı kurumun ödenek ihtiyacının belirlenmesinde kullanılan sınıflama yöntemidir. Klasik iktisadi düşünceye uygun bir sınıflama
yöntemidir. Devletin esas faaliyet alanı üzerinde duran
sınıflama yöntemidir. Devletin örgüt yapısının belirlenmesinde
yardımcı olur. Sadece girdiler odaklanır ve harcamacı
kuruluşun ihtiyaçlarını göz önünde bulundurur. Sadece girdilere odaklanması ve çıktılara
bakmaması en önemli zayıflığıdır. Fayda maliyet- maliyet etkinlik analizlerine
olanak tanımaz. Devleti oluşturan idari birimlerin, teknik
birimlerin, kurumların, teşkilat ve örgüt yapısının sınıflandırılmasıdır. Örnek olarak; Cumhurbaşkanlığı harcamaları,
Bakanlıkların harcamaları, Danıştay, Sayıştay gibi kurumların harcamaları gösterilebilir
FONKSİYONEL SINIFLANDIRMA KAMU HARCAMALARININ İŞLEVSEL (FONKSİYONEL) SINIFLANDIRILMASI
İşlevsel sınıflandırması politik organlarca belirlenen kamu harcamalarını kapsayan ve harcamalarla ulaşılmak istenen hedeflerin anlamlı biçimde birleştirildiği bir sınıflandırma olarak tanımlanabilir.
İşlevsel sınıflamada harcamayı kimin yaptığına yada ne kadar harcama yapıldığına bakılmaz.
Önemli olan yapılan harcama ile ulaşılmak istenen amacın ne olduğudur.
Amaç, plan ve sonuç ilişkisine önem veren sınıflamadır. Fonksiyonel sınıflandırmaya göre kamu
harcamalarını gerçekleştiren kuruluşlar yerine bu harcamaların yönelmiş olduğu asıl faaliyetlerine yani fonksiyonlarına göre sınıflandırılmasıdır.
Fonksiyonel sınıflandırmaya göre devlet harcamalarının sınıflandırılmasında gaye, kamu harcamalarının hangi hizmetler için yapıldığının görülmesidir. Bu nedenle bu harcamalar için yapılacak olan maiyetler kolayca anlaşılabilmektedir.
Kamu harcamalarının fonksiyonel sınıflandırılmasına göre üç ayrı hizmet sınıflandırması öne çıkar. Bunlar;
Genel hizmetler Sosyal hizmetler Ekonomik hizmetlerdir.
GENEL HİZMETLER Devletin işlerliğini sağlayan ve faydası tüm topluma ait mal ve hizmet üretimini kapsar. SOSYAL HİZMETLER Sosyal hizmet türlerinin temel amacı her bir bireye ayrı ayrı fayda sağlamaktır. Bu hizmetler bireysel fayda sağlamakla birlikte toplumsal fayda için de önemlidir. EKONOMİK HİZMETLER Ülkenin üretim, yatırım, milli gelir, iktisadi yarar sağlaması açısından önemli bir hizmet türüdür. Özellikle üretim sürecinin ilk aşamalarında ham madde ve ara mallar ile alt yapıyı oluşturan, dolayısıyla firmalara yarar sağlama amacına yönelik hizmetlerdir.
FONKSİYONEL SINIFLANDIRMANIN AMAÇ VE YARARLARI Amaçlar Hizmetleri aksatmadan harcamaları azaltmak Gereksiz tekrarları önlemek Benzer işleri bir araya toplamak Kamunun görev ve sorumluluklarını belirlemek Yararlar Harcamalar rasyonellik kazanır Bütçe tahminleri gerçeğe uygun olarak yapılır Toplam maliyet ve birim maliyet görülebilir Maliyet analizi yapılabilir Sosyal fayda artar 5018 saylı kanuna göre fonksiyonel sınıflama; Genel kamu hizmetleri: Yasama, dış işleri, dış ekonomik yardımlar, genel hizmetler (personel hizmetleri) borç yönetimi, temel araştırmalar Savunma hizmetleri: Askeri ve sivil savunma idaresi, dış askeri yardımlar (Hastaneler ve okullar hariç) Kamu düzeni ve güvenlik hizmetleri: Genel asayiş, yargı, itfaiye, cezaevi hizmetleri. (Hastaneler ve okullar hariç) Ekonomik işlet ve hizmetler: Ticari ve sınaî nitelikteki faaliyetlerin düzenlenmesi ve sürdürülmesine ilişkin hizmetler (tarım, ormancılık, balıkçılık, yakıt-enerji hizmetleri) Çevre koruma hizmetleri: Atık yönetimi, kirliliğin azaltılması radyasyona karşı korunmak ve doğal ortamın korunmasını amaçlamaktadır. İskân ve toplum refahı hizmetleri: Kişi ve ailelerin iskân hizmetleri, sokakların aydınlatılması, su şebekelerinin (su işleri) yapılmasına ilişkin hizmetler. Sağlık hizmetleri: Bireysel ve toplumsal sağlık hizmetleri ve yaygın sağlık hizmetlerini kapsamaktadır. (Askeri sahra hastaneleri hariç) Dinlenme, kültür ve din hizmetleri: Dinlenme, spor hizmetleri, kültür hizmetleri ve din hizmetleri, moral hizmetleri (Genel nitelikteki eğitim programları hariç) Eğitim hizmetleri: Temel eğitim, orta eğitim, yaygın eğitim ve eğitim sübvansiyonları gibi hizmetleri kapsar. (Hizmet içi eğitim hariç) Sosyal güvenlik ve sosyal yardım hizmetleri: Yaşlılık, sakatlık, hastalık ve işsizlik gibi hizmetleri kapsar. Genel olarak sosyal güvenlik hizmetleri ile sosyal yardım programları (Aile planlaması hariç)
EKONOMİK(iktisadi)- BİLİMSEL SINIFLAMA
Ekonomik ve bilimsel sınıflamayı reel(gerçek) ve transfer harcamaları olmak üzere ikiye ayıran ilk bilim adamı A.C. Pigou’ dur. Ekonomik sınıflama ile devletin ekonomideki harcamalarının ekonomik ve sosyal anlamda ki etkileri ortaya konulabilir. Ekonomik sınıflandırma yapılmasının faydaları; Devlet faaliyetlerinin milli gelire olan katkısının ne olduğu konusunda sağlıklı bilgiler sunar, Ekonomideki sermaye birikimini artırabilir, Ekonominin durgunluktan çıkması için genişletici etkiler meydana getirebilir, Dönemler arası karşılaştırma yapılmasına yardımcı olur. Belli bir dönemdeki kamu harcamaları ile o dönemin üretimi arasında ilişkiyi gösteren sınıflama biçimidir. Karşılığı olan harcamalar reel harcamalardır Doğrudan karşılığı olmayan harcamalar ise transfer harcamasıdır. Reel harcamaların genişletici etkisi transfer harcamalarının genişletici etkisinden daha büyüktür.
Ekonomik ve bilimsel sınıflama kendi içinde ikiye ayrılır; Reel harcamalar(gerçek) Transfer harcamaları
REEL HARCAMALAR(karşılıklı) TRANSFER HARCAMALARI(karşılıksız) Doğrudan karşılığında mal ve hizmet alımı olan harcamalardır. Yapıldıkları anda milli gelirde artış meydana getirir. Kısa dönemde enflasyonist etki yaratabilirler Uzun dönemde yatırımlarla desteklenerek büyümeye yardımcı olurlar Ekonomide ki çarpan etkisi en fazla olan kamu harcamalarıdır Toplam talebi arttırmaları dolayısıyla ekonomide hareketlilik
yaratabilirler ve üretilen malların dağılımını değiştirebilirler Gelir düzeyinde değişiklik yapması ile bölgeler arası gelir dağılımını da
etkiler Çarpan katsayısı;
Cari dönem üretimine katkısı olmayan dolayısı ile karşılıksız olarak ifade edilen harcamalardır.
Doğrudan talepte değişiklik meydana getirmemekle beraber kaynakların kamu kesiminden özel kesime karşılıksız aktarılmasıdır
Çarpan etkisi reel harcamalardan düşüktür Gelir dağılımı üzerinde etkiler meydana getiri Toplam talep düzeyini doğrudan artırmadıkları için Çarpan katsayısı;
REEL HARCAMALAR
CARİ HARCAMALAR Devletin devamlılığının sağlamak adına rutin olarak tekrar eden olağan harcamalardır
Devletin tüketimine yönelik olan harcamalarıdır. Kısa dönemde üretimi artırıcı etkisi olmayabilir. Faydası ve etkisi bir dönemliktir kısadır. Var olan üretim kapasitesini kullanmak adına yapılırlar. Faydasından yeniden elde etmek istenirse yeniden yapılmak zorundadır. Maddi sermaye malı alımına yönelik değildirler. Cari harcamalara örnek olarak; Personel giderleri Memur maaşları Yolluklar Memurlarla ilgili her türlü harcama Diğer cariler Kira giderleri Aydınlatma giderleri Küçük bakım onarım giderleri Kırtasiye giderleri Demirbaş alımları
YATIRIM HARCAMALARI Yatırım harcamaları devletin üretim kapasitesini artırmak adına maddi sermaye stokuna ilaveleridir. Ülkenin üretim kapasitesini artırıcı etkileridir, var olan kapasiteyi artırırlar. Faydası gelecek yıllara yayılan uzun süreli fayda sağlayan harcamalardır. Üretime ve üretime yönelik maddi sermaye malı alımına yöneliktirler. Uzun dönemde ekonomik büyümeye yardımcı olurlar. Yatırım harcamalarına örnek olarak; Fiziki altyapının oluşturulması adına; Ulaştırma Haberleşme Enerji tesislerinin kurulması Köprü yapımı Baraj yapımı Okul yapımı Hastane binası yapımı Makine teçhizat alımları Etüt proje giderleri Ar-ge çalışmaları Taşıt alımları Bina alımları(yeni bina) Büyük bakım ve onarımlar örnek olarak verilebilir.
Dikkat: Memur maaşları cari nitelikli iken memurlara piyasa ücretinin üstünde ödenen bedeller transfer harcaması olarak değerlendirilir. Dikkat: Ülkemizde uygulanan 5018 KMYKK’na göre demirbaş alımları mal ve hizmet alımı giderleri içinde yer almaktadır. Bu nedenle demirbaşların faydası ve yararlı olduğu dönem uzun dönemde olsa da cari harcamalar kategorisinde yer alır. Yeni bina alımları yatırım harcaması iken eski bina alımları sermaye teşkili transfer harcaması kapsamındadır.
KALKINMA CARİSİ(YATIRIM CARİSİ)
Bir tür cari harcamadır. Faydası genellikle 1 yılı aşan insana yatırım niteliğindeki cari harcamalardır. Bazı kamu harcamaları etki ve faydaları aynı önemde yok olmadığı gelecek dönemlere sarktığı halde sermaye malları olarak ortaya çıkmamaları nedeniyle cari harcama olarak nitelendirilmektedirler. Dolayısıyla üretim gücüne katkısı yadsınamayacak kadar açık olan ve bu özellikleri taşıyan EĞİTİM ve SAĞLIK harcamalarına kalkınma carileri denir. Bazı cari harcamaların fayda ve etkisi ait olduğu dönemde yok olmayıp gelecek dönemlere de taşınmaktadır. Kalkınma Carileri, BEŞERİ SERMAYE STOĞUNU ARTIRICI etki yapar ve VERİMLİ KAMU HARCAMALARI arasında yer alır.
Faydası ve etkisi bir yılı aşan ve insana yatırım niteliğindeki harcamalardır. Eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik hizmetlerine yönelik olan harcamalardır. Ülkenin üretim gücüne uzun dönemde beşeri sermaye olarak ilave olan harcamalardır. Eğitim hizmeti için yapılan öğretmen maaşları, sağlık hizmetleri için yapılan cari nitelikli harcamalar(doktor maaşı, ilaç bedelleri gibi) örnek olarak verilebilir.
TRANSFER HARCAMALARI
Sosyal transferler; Ülke içindeki gelir adaletsizliğini gidermek adına daha çok düşük gelir düzeyine sahip bireylere doğru yapılan transfer harcamalarıdır.
Gelir dağılımındaki eşitsizliği azaltıcı etkiler meydana getirebilir.
Ayni veya nakdi olarak gerçekleştirilebilir. Bir tür negatif gelir vergisi olarak da
sayılabilir. Negatif vergi: Belirli bir gelir düzeyinin altında kalan kişilere devletçe yapılan aktarımlardır. Friedman ve Beveridge tarafından savunulmaktadır. Belli bir gelir düzeyinin altında kalan bireylerden vergi alınmayıp, düzeyin altında kalan bireylere devletçe ödemelerin yapılmasıdır. Örnek olarak; işsizlik ödemeleri, fakir aile çocuklarına burs imkânları, yaşlılara- emeklilere yapılan yardımlar, emekli memur maaşları, 65 yaş üstü bireylere şehir içi ulaşımın ücretsiz olması, fakir ailelere yiyecek yakacak yardımlarının yapılması örnek olarak gösterilebilir. Ayni transfer, mal veya hizmet biçiminde aktarımların yapılması, nakdi transferler ise parasal olarak yapılan aktarımları ifade eder. Dikkat: Şehir içi ulaşım hizmetleri, fakir ailelere yiyecek yakacak yardımları, 65 yaş üzeri bireylere şehir içi ulaşımın ücretsiz gerçekleşmesi ayni transferlere örnek olarak verilebilir. İşsizlik ödemeleri, emekli memur maaşları, öğrenci bursları nakdi sosyal transferlere örnek olarak verilebilir. Dikkat: Tüketim sübvansiyonu kapsamında tavan fiyat uygulaması bir tür sosyal transfer harcamasıdır. Tüketim sübvansiyonları ile ayni transferlerin birbirinden ayıran en önemli özelliği, ayni transferler kişinin özel durumunu dikkate alırken, tüketim sübvansiyonları kişinin özel durumunu dikkate almaz. Dikkat: Sosyal transfer harcamaları daha ziyade düşük gelir gruplarına yönelik olarak gerçekleştiği için gelir dağılımı üzerindeki etkisi gelir eşitsizliğini azaltıcı etkidir. Bu tür etkiye progresif etki adı verilir.
Mali transferler; Devletin kendi kurumlarının durumunu iyileştirmek adına yaptığı aktarımlar gelmektedir. Genel bütçeli kuruluşlardan özel bütçeli kuruluşlara veya siyasi partilere yapılan aktarmalar.
BORÇ FAİZ ÖDEMELERİ Borç faiz ödemeleri KARŞILIKSIZ transfer harcamasıdır. Borç Faiz Ödemeleri transfer harcamaları içinde EN BÜYÜK PAYA SAHİPTİR. Borç anapara ödemeleri transfer harcaması değildir. Anapara hazine hesabından ödenir. Bütçeden ödenmez. CARİ TRANSFERLER Sermaye birikimi için yapılanlar hariç olmak üzere; görev zararları, hazine yardımları gibi karşılıksız ödemelerdir
İKTİSADİ (EKONOMİK) TRANSFER HARCAMALARI Devletin özel işletmelere, çiftçilere, KİT’lere vergi sübvansiyonları ve destekleme alımları şeklinde uygulamalarla görülen harcamalardır. İktisadi transferler nakdi veya ayni olarak verilebilir. İktisadi transfer harcaması ile üretici korunur (taban fiyat uygulaması veya üretim sübvansiyonu). Örnek; Tonu 750 lira olan buğdayın devlet tarafından 800 liradan satın alınması durumunda yapılan bu harcamanın 750 lirası cari harcama, 50 lirası ise transfer harcaması olarak kabul edilir. Devletin üreticileri desteklemek adına ve dolaylı olarak, tüketicinin alacağı mal ve hizmetlerin maliyet bedellerini azaltmak amacıyla özel sektörü teşvik ve desteklemek adına yapmış olduğu aktarımlardır. Ayni veya nakdi olarak yapılabilirler. Düşük faizli krediler, ucuz girdi sağlanması, sübvansiyonlar örnek olarak verilebilir. Sübvansiyon iki biçimde yapılabilir. Sübvansiyon üretilen mal birimi başına veriliyorsa spesifik sübvansiyon, üretilen malın maliyet bedeline veya satış fiyatına veriliyorsa advolerem sübvansiyon adı verilir.
DOLAYLI- DOLAYSIZ TRANSFER HARCAMALARI Kişilerin gelirini dolaylı yoldan artıran harcamalar dolaylı transferler, doğrudan artıran harcamalar ise dolaysız transfer harcamalarıdır. Emekli memur maaşları, dul yetim aylıkları, öğrenci bursları, negatif vergi uygulaması dolaysız transferlere örnek olarak verilebilir. Öncelikli olarak üretim maliyetlerini düşürmeye sonrasında ise dolaylı olarak bireylerin satın alma gücünü artırmak adına yapılan aktarmalara da dolaylı transfer adı verilir. Örnek olarak; sübvansiyonlar, vergisel teşvikler gösterilebilir. Sübvansiyonlar ile ilgili olarak bilinmesi gereken bazı hususlar ise; Tüketim –üretim sübvansiyonu: Sübvansiyon iki biçimde yapılabilir. Sübvansiyon üretilen mal birimi başına veriliyorsa spesifik sübvansiyon, üretilen malın maliyet bedeline veya satış fiyatına veriliyorsa advolerem sübvansiyon adı verilir. Bu tür sübvansiyonların ayni transferlerden farklı olan noktası sübvanse edilecek olan kişilerin veya firmaların özel durumlarının dikkate alınmamasıdır. İthal ve ihraç sübvansiyonları: İthal edilen mallarda sübvansiyon verilmesinde amaç; iç piyasa fiyatının düşük tutulmasını sağlayarak tüketiciler korumaktır. Ülke ihracatını artırmak ülke içindeki üreticilerin yurt dışı piyasalarında rekabet gücünü artırmak adına verilen aktarımlardır. Tarım sübvansiyonları: Tarımın doğa koşullarına bağlı olmasına bağlı olarak üreticiyi doğa koşullarının olumsuz etkilerinden koruyabilmek adına devletin yapmış olduğu yardımlardır. Amaç tarım sektöründeki bilinmezliklerden üreticileri bir nebze olsun koruyabilmek ve üretimin devamlılığını sağlamaktır. H. Dalton’a göre: Sübvanse edilen mal sonsuz talep esnekliğine sahipse; sübvansiyonun tamamı fiyat düşüşü biçiminde tüketiciye yansır. Dikkat: Tüketicinin satın alacağı malın fiyatını düşürmek adına yapılan iktisadi transferler tüketici yönünden transfer harcaması iken, malın maliyetini düşürmek adına vergisel kolaylıkların sağlanması gibi uygulamalar üretici açısından dolaylı transferdir.
SERMAYE TEŞKİLİ İÇİN YAPILAN TRANSFERLER Doğrudan doğruya yapılan harcama ile üretim kapasitesi arasında ilişki kurulamayan fakat karşılıkları olan transfer harcamalarına sermaye teşkili için transfer harcaması adı verilir. Diğer transfer harcamalarından ayrılan en önemli özelliği karşılığının olmasıdır. Var olan ekonomide hali hazırda bulunan ve o dönemin üretimi ile doğrudan ilişki kurulamayan harcama kalemleridir. Kendi içinde 3 ana kategoriye ayrılarak incelenebilir;
Beşeri sermaye için Gayrimenkul sermaye için Menkul sermaye için
Beşeri sermaye için olanlara örnek; yurt dışına eğitim amaçlı gönderilen öğrencilere verilen hizmet karşılığı burslar. Gayrimenkul sermaye için örnek; özel kesime ait bina, arazi fabrika binalarının, cari dönem öncesinde yapımı tamamlanmış binaların kamulaştırılması verilebilir. Basit bir örnekle anlatacak olursak; Yapımı 31.11.2018 yılında biten bir binanın 2019 yılında kamulaştırılması. Menkul sermaye için örnek; özel kesime ait bono, tahvil ve hisse senedi gibi menkul kıymetlerin alımı için yapılan harcamaları verebiliriz.
GELİR VE SERMAYE TRANSFERLERİ Transfer harcaması ülke içinde kalıyorsa ve kişilerin gelir düzeyini artırıyorsa gelir transferi, ülke dışına gerçekleşiyorsa ya da kurumlara doğru gidiyorsa sermaye transferidir. Sosyal transfer harcamaları gelir transferine örnek olarak verilebilir. Sermaye transferlerine en iyi örnek ise; ülkelerin savaş tazminatı olarak başka ülkelere yapmış oldukları aktarımlar gösterilebilir. Dikkat: Genel bütçe dışındaki kurumlara yapılan yatırım veya sermaye birikimi amaçlayan, yerel yönetimlere ve özerk bütçeli kuruluşlara yapılan karşılıksız aktarmalarda sermaye transferleri arasında yer alır.
VERİMLİ TRANSFERLER – VERİMSİZ TRANSFERLER İktisadi amaçla yapılan transfer harcamaları verimli (üretimi arttırır) Sosyal amaçla yapılan transfer harcamaları ise verimsiz (üretime etkisi yoktur.) transfer harcamaları olarak kabul edilir. KARŞILIKLI TRANSFERLER – KARŞILIKSIZ TRANSFERLER Sadece sermaye teşkili transfer harcamaları karşılıklı, diğerleri karşılıksızdır. (Karşılıksız; sosyal, iktisadi, mali, borç faiz ödemesi) Transfer harcamalarının artması refah devleti fikrinin kuvvetlendiğini gösterir.
KAMU HARCAMALARININ DİĞER SINIFLANDIRMASI
VERİMLİ- VERİMSİZ HARCAMALAR Verimli verimsiz harcamalar ayrımında kullanımda temel kıstas milli gelirde artış yaratıp yaratmamalarıdır.
Milli gelirde artış yaratan harcamalar verimli harcamalardır. Milli gelirde artış yaratmayan harcamalar verimsiz harcamalardır. Verimli harcamalar kendi kendini finanse edebilen harcamalardır. Özel kesim ve kamu kesimi üretimini artıran harcamalar verimlidir. Özel kesim ve kamu kesimi üretime katkı sağlamayan harcamalar verimsizdir. İktisadi transfer harcamaları ve reel harcamalar verimli harcamalar iken, sosyal transfer
harcamaları ekonomideki en verimsiz harcama kalemidir.
OLAĞAN-OLAĞANÜSTÜ HARCAMALAR Devletin normal işleyişi içinde yapmış olduğu harcamalar, olağan(adi) harcamalar olarak ifade edilirken; beklenmeyen durumların finansmanı için yapılan harcamalar ise olağanüstü(fevkalade) harcamalar olarak ifade edilir. Önceden tahmin edilebilen bütçede yer alan harcamalar; olağan harcamalardır.
Faydaları kısa süreli ya da süreksiz olan harcamalar; olağan harcamalardır. Faydasından yeniden yararlanılmak istenirse yeniden yapılan harcamalar; olağan
harcamalardır. Önceden tahmin edilemeyen ve bütçede yer almayan harcamalar; olağanüstü(fevkalade)
harcamalardır. Faydaları uzun döneme yansır.
Olağan harcamalara en güzel örnekler cari harcamalar iken olağan üstü harcamalara örnek olarak; savaş ve doğal afet gibi durumlar için yapılan harcamalar gösterilebilir
FAYDALARINA GÖRE KAMU HARCAMALARI Cahn ve Pheln tarafından yapılan ayrımda kamu harcamaları 4 başlık altında toplanmıştır; Faydası bölünemeyen ve tüm topluma fayda sağlayan mal ve hizmetlere yapılan harcamalar
Tam kamusal mal ve hizmetler için yapılan harcamalar ve zorunlu alt yapı harcamaları. Sadece bazı gruplara ve sınıflara fayda sağlayan kamu harcamaları
Düşük gelir grubunda yer alan bireylere ve sınıflara yapılan harcamalar; yoksullara yardımlar, özürlülere devlet tarafından yapılan aktarınlar örnek olarak verilebilir.
Bütün topluma faydalı olmakla beraber, bazı bireylere fayda sağlayan kamu hizmetleri Adalet hizmetleri, tapu hizmetleri, belediye hizmetleri örnek olarak verilebilir.
Bireylere doğrudan fayda sağlayan mal ve hizmetlerin üretimi için yapılan harcamalar Faydası bölünebilen özel mal ve hizmet niteliğindeki mal ve hizmetlerin üretimi için yapılan
harcamalardır. KİT harcamaları örnek olarak gösterilebilir.
ZORUNLU – İSTEĞE BAĞLI KAMU HARCAMALARI Ertelenmesi mümkün olmayan harcamalara zorunlu kamu harcaması (Belediyenin çöp toplaması), ertelenmesi mümkün olan kamu harcamalarına da isteğe bağlı kamu harcaması denir (Belediyenin park yapması). Bu ayrım daha çok MAHALLİ İDARELER için kullanılır.
KAMU HARCAMALARININ EKONOMİ ÜSTÜNDEKİ ETKİLERİ
Kamu harcamaları ekonomik müşevvikler(özendirici) üzerinde özel sektörü tamamlayıcı ve destekleyici etkiler mevcuttur. Devletin özel sektörün maliyetlerini düşürmek adına yaptığı harcamalar ekonomide olumlu etkiler meydana getirir. Devletin altyapıya yatırımlar yapması, yol, köprü, baraj inşası, haberleşme ve ulaşıma yatırım yapması ekonomide yeni yatımların yapılmasını sağlar. Ekonomide düşük gelir düzeyine sahip bireylere doğru yapılan sosyal transfer harcamaları, yatırım ve cari harcamalar ekonomide; gelir dağılımında düzenleyici etkiler meydana getirir. Ancak devletin iç borç faiz ödemeleri ekonomi üzerinde gelir dağılımında eşitsizliği artırıcı etkiler meydana getirir(regresif etki).
Kamusal harcamaların artırılması ekonomide genişleme yaratarak milli gelirde dolayısıyla kişisel gelirde artış yaratabilir. Ekonomi eksik istihdam da ise devletin yapacağı kamusal harcamalar ile eksik istihdam tam istihdamda dengeye gelebilir. Ekonomi tam istihdamda dengede ise ve hala kamusal harcamalar artırılmaya devam ederse bu durumda; enflasyonist etki meydana gelecektir. Reel kamu harcamaları toplam talebi doğrudan, transfer harcamalar ise dolaylı yoldan artıracaktır. Çarpan ve hızlandıran etkiler: çarpan (çoğaltan)devletin kamu harcamalarını belirli bir düzeyde artırması sonucu milli gelirde yapılan kamu harcaması tutarından daha fazla artış yaratmasıdır. Hızlandıran; kamu harcamalarında ki artışın tüketim malları talebini artırarak yeni yatırımlara yol açması sureti ile milli gelirin artmasını ifade eder.
KAMU GELİRLERİ KAMU GELİRLERİNİN TANIMI ve AYRIMI Devletin kanunlara dayanarak yapmış olduğu iş ve eylemlerin finansmanını sağlamak ve faaliyetlerin devamlılığını gerçekleştirebilmek adına mali hukuka dayalı olarak elde etmiş olduğu gelirlerin
tümüne kamu gelirleri adı verilir.
KAMU GELİRLERİNİN AYRIMI
Kamu gelirleri benzer nitelikleri olan gelirlerin aynı gruplamalarda yer alması ile sınıflandırılır.
Sınıflama yapılırken;
Dar anlamda- Geniş anlamda kamu gelirleri
Kamu ekonomisi-Özel ekonomi gelirleri
Olağan- Olağanüstü kamu gelirleri
Egemenlik kriterine göre; Cebri –Cebri olmayan kamu gelirleri biçiminde sınıflandırılabilir.
DAR ANLAMDA KAMU GELİRLERİ
Dar anlamda kamu gelirleri devletin idari yapısı dikkate alınarak yapılan sınıflamadır. Bu açıdan ele alınacak olursa dar anlamda kamu gelirleri sadece merkezi yönetimin elde
etmiş olduğu gelirlerden oluşmaktadır. GENİŞ ANLAMDA KAMU GELİRLERİ
Geniş anlamda kamu gelirleri; merkezi yönetimin yanı sıra, yerel yönetimlerin, SGK, KİT ve diğer kamu kurumlarının da elde ettiği gelirler olarak ifade edilir.
KAMU EKONOMİSİ ÖZEL EKONOMİ GELİRLERİ Devletin piyasa işleyişi içinde özel hukuk kuralları ve ekonomi kuralları çerçevesinde elde etmiş oldukları gelirler özel ekonomi gelirleridir. Bunlara örnek olarak;
Devletin teşebbüs gelirleri(KİT). Devletin taşınır ve taşınmazlarından elde etmiş olduğu gelirleri. Özelleştirme gelirleri sayılabilir.
Devletin kamu hukuku kuralları çerçevesinde elde etmiş olduğu gelirleri ise; kamu ekonomisi gelirleri olarak ifade edilir. Bunlara örnek olarak;
Vergi Resim Harç Vergi benzeri gelirler Şerefiye ve katılma payları Para ve vergi cezaları gösterilebilir.
OLAĞAN- OLAĞANÜSTÜ KAMU GELİRLERİ Olağan kamu gelirleri aynı zamanda; normal kamu geliri olarak da ifade edilir. Olağanüstü kamu geliri ise devletin normal olmayan kamu gelirleri olarak da ifade edilir. Bu nedenle bu ayrıma normalite kriteri adı da verilmektedir. Normalite kriterinde ayrıma esas konu; gelirin sürekliliğidir. Belli bir kaynaktan sürekli gelir sağlanıyorsa devletin normal kamu geliridir. Belli bir kaynaktan sürekli olarak gelir elde edilemiyorsa normal olmayan kamu geliri olarak ifade edilir
Olağan (normal) kamu gelirleri Vergi Resim Harç Vergi benzeri gelirler Şerefiye ve katılma payları Para ve vergi cezaları Mali tekel gelirleri Mülk gelirleri Teşebbüs gelirleri Fonlar
Olağan üstü(normal olmayan) kamu gelirleri Yardımlar Bağışlar Para politikası gelirleri Özelleştirme gelirleri Ganimetler Tazminatlar Zora dayalı borçlar
Devlete kalan mallar
EGEMENLİK KRİTERİNE GÖRE KAMU GELİRLERİ(CEBRİ- CEBRİ OLMAYAN)
Egemenlik kriterine göre ayrımı klasik düşüncenin önemli isimleri G. Jeze ve İ. Fazıl Pelin gerçekleştirmiştir.
Egemenlik kriterine göre cebri ve cebri olmayan olarak ikili sınıflama yapılabilir.
CEBRİ KAMU GELİRLERİ CEBRİ OLMAYAN KAMU GELİRLERİ
HU
KU
Kİ
CE
BİR
Vergi
Zorunlu borçlanma
Fon gelirleri
Para ve vergi cezaları
Mülk gelirleri(mamelek)
Teşebbüs gelirleri(patrimuan)
Gönüllü borçlanma
Özelleştirme gelirleri
Kamu kurumu fiyatları
Bağış ve yardımlar
Diğer gelirler
FA
YD
AL
AN
MA
KA
RŞ
ILIĞ
I
CE
BİR
Harç
Resim
Şerefiye
Katılma payı
Parafiskal (vergi benzeri)
Dikkat: En önemli kamu geliri vergilerdir. Günümüzde vergilerden sonra en önemli ikinci gelir
kaynağı borçlanma olmuştur. En kolay gelir elde etme yolu ise senyoraj(para basma)dır.
Fİİ
Lİ
CE
BİR
Para basma
Mali tekel gelirleri
Devalüasyon
VERGİ Vergi, devletin veya vergilendirme yetkisine sahip kamu kurum ve kuruluşlarının kamusal hizmetlerin finansmanını sağlamak adına gerçek ve tüzel kişilerden, karşılıksız, kesin, kanunlara dayalı olarak ve egemenlik gücü çerçevesinde almış oldukları parasal tutarlardır. Verginin Özellikleri Devlet veya devletin yetki devrettikleri tarafından toplanır Toplumsal, sosyal ve ekonomik ihtiyaçlar için toplanır. Kamu harcamalarının finansmanı için alınır. Gerçek veya tüzel kişilerden alınır. Devletin kesin gelir kaynağıdır. Kanunlara dayanılarak toplanır. Kanunlarla konulur, kaldırılır veya değiştirilir. Parasal yükümlülüktür. Özel kesimden kamu kesimine aktarımlardır. Devletin egemenlik gücüne dayalı olarak, bireylerin ödeme gücü oranında alınır. Vergiler karşılıksızdır. Verginin karşılıksız olması: Alınan vergi karşılığında her hangi bir bireysel taahhüde girilmemesidir. Vergiler toplumsal amaçlar için alınır, bireysel karşılığı yoktur.
HARÇ Belirli bir kamu hizmetinden yararlanma karşılığı olarak; hizmeti sunan kuruluşların hizmetten yararlanma ve elde edilen fayda karşılığında alınan bedeldir. Vergilerden farkları ise; karşılığında belli bir hizmetten yararlanma vardır. Vergilerde ödeme yapmayan kişiler hizmetten mahrum bırakılamaz iken, harçlarda mahrum bırakma kısmen de olsa vardır. Vergiler politik fiyat olarak ifade edilirken harçlar; yarı politik fiyat olarak ifade edilir. Vergiler ödeme gücüne göre alınırken harçlar; faydalanma derecesine göre alınır. Harçların genel özellikleri ise; Devlet veya yetki devrettiği kuruluşlar tarafından toplanır.
Belli bir hizmetten yararlanma karşılığı alınır. Özel yarar ve fayda elde edenlerden alınır. Cebridir. Para ile ödenir. Kanunlarla konulur ve kanunlarla değiştirilip kaldırılır. Harçlar konulurken siyasi ekonomik ve sosyal amaçlar dikkate alınır Kişinin ödeme gücüne bakmaz, hizmetten yararlanan herkes için
aynıdır. Pul ve bandrol yapıştırma, makbuz karşılığında ödenir. Elde edilen fayda ile ödenen bedel arasında ilişki vardır. Harçlar fiyatlarla vergiler arasında kalan kamu gelirleridir. Harçlar bir
yönden fiyatlara benzerken bir yandan fiyatlardan ayrılırlar. Harçlar fiyatlara benzerler çünkü karşılıklıdırlar..
Bazı harçlar, yararlanılan hizmetin tam karşılığı değildir.(mahkeme harçları) O zaman bu hizmetler kısmen harç kısmen vergilerle finanse edilirler. Bazen ödenen harç yararlanılan hizmetin olması gereken maliyetini üzerindendir. O zaman ödenen harçla ödenmesi gereken bedel arasındaki fark harç değil vergi sayılabilir.
Harç miktarı kişinin faydasından daha yüksek ise arada ki fark vergi niteliğindedir.
Düşük ise aradaki fark transfer harcamasıdır
RESİM Bir iş ya da faaliyetin yapılmasına yetkili makamlarca izin verilmesi karşılığında alınan bedele resim adı verilir. Merkezi yönetim gelirleri arasında çok düşük bir paya sahip olmakla beraber daha çok yerel yönetimler tarafından toplanan bedellerdir. Avlanma ruhsatı, ithalat için alınan bedel, rıhtım resmi, hafta sonu dükkân açmak için alınan izin için ödenen bedel örnek olarak verilebilir. Vergilerden faklı olarak karşılıkları vardır. Buradaki karşılık iş ya da faaliyetin yapılmasına izin verilmesidir. Faydalanma derecesine göre alınması ve karşılığının olması harca yaklaştırır. Tamamen karşılıksız olarak ortaya çıkması halinde ise vergiye yaklaşır. Vergiler, harçlar gibi cebridir ve parasal ödemelerdir, kanunlarla konulur ve kaldırılırlar.
ŞEREFİYE ve KATILMA PAYI Şerefiye: Devletin yapmış olduğu büyük bayındırlık faaliyetleri sonucunda o bölgedeki gayrimenkul sahiplerinden gayrimenkullerinin değerinin artması sonucunda alınan bedeldir. Vergiden farklı olarak herkesten alınmaz ve karşılığı vardır. Şerefiyeler yapılan faaliyet neticesinde değeri artan gayrimenkul sahiplerinden alınan bedeldir. Genellikle devletin yapmış olduğu; yol, köprü gibi büyük bayındırlık faaliyetleri neticesinde alınır. Şerefiyeler; değerleme resmi veya iştirak payı olarak da isimlendirilir. Katılma payı: Daha çok yerel idarelerin yapmış olduğu; su kanalizasyon gibi alt yapı faaliyetlerinin finansmanı için alınan bedellerdir. Şerefiye ile arasındaki en önemli farklılıklar ise; Şerefiyeler değeri artan gayrimenkul sahiplerinden alınıyor olmasına rağmen katılma payları, önceden öngörülen harcamanın finansmanı için alınmasıdır.
PARAFİSKAL GELİRLER(VERGİ BENZERİ) Kamu-yarı kamu niteliğine haiz ekonomik-sosyal-mesleki kuruluşların üyelerine sundukları hizmetlerden dolayı, üyelerinden aldıkları aidatlardır. —cebridir(vergiye benzer) —karşılığı vardır ( harca benzer) — genel bütçe içerisinde yer almaz. —söz konusu kuruluşun bütçesinde yer alır. **sigorta primleri, tic sanayi odalarına ödenen aidatlar, avukatların barolara ödedikleri aidatlar…
MÜLK VE TEŞEBBÜS GELİRLERİ (mamelek geliri, patrimian geliri)
Kamunun taşınır-taşınmaz mal ve haklarını; satması/kiralaması/işletmesi karşılığında gelir elde etmesi
Arazi, bina, taş ocakları, KİT karları, Pazar yeri işletmeleri gibi.
BORÇLANMA GELİRLERİ
Zorunlu borçlanma
Cebridir. memur maaşlarından yapılan kesintidir
***tasarruf bonoları .
Zora dayansa da karşılığının olması ve geçici olması vergiden ayrılan yönüdür
İhtiyari borçlanma
Cebri değildir. devletin piyasaya hazine bonosu devlet tahvili satması. En önemli ikinci gelir kaynağıdır.
FONLAR Belirli bir amaç için kenarda tutulan ve lazım olduğunda kullanılan paralardır
Bütçe ilkelerinden ( genellik)Âdem-i Tahsis ilkesine ters
*TR‘deki fonlar ;özelleştirme, .savunma sanayi teşvik, sosyal yardım ,Türk tanıtma ,TMSF ,varlık
fonlarıdır. Bütçe içi ve bütçe dışı fonlar TBMM denetimine tabidir.
ÖZELLEŞTİRME GELİRLERİ Devlete ait işletmelerin özel sektöre devredilmesinden sağlanan gelirlerdir.
Amacı; rekabeti arttırmak, teknolojik ilerleme, kar elde etme ve kaynak kullanımında etkinlik
sağlamaktır
SENYORAJ GELİRLERİ
(ENFLASYON VERGİSİ) Merkez bankası‘nın para basması sonucu devletin gelir elde etmesidir .
Para basma ve para basma maliyeti arasındaki farktan gelir elde edilmesidir.
DEVALÜASYON GELİRLERİ Yerli paranın hükümet eliyle yabancı para karşısında değerinin düşürülmesidir.
— bu durumda dışa açık ekonomide ihracat artar, ithalat azalır. Devlette buradan gelir elde etmiş olur
Ön koşul sabit kur sisteminin uygulanmasıdır
MALİ TEKEL GELİRLERİ
Devlet, talep esnekliği düşük bazı malların üretimini ve satışını kamu tekeline alıp bunların fiyatlarını
çok yüksek karlar sağlayacak şekilde belirleyerek gelir sağlar.
**sigara, alkol… birincil amaç tekel karı elde etmektir.
DİĞER — savaş tazminatları
— ganimetler
— yardım ve bağışlar
— mirasçı bulunamayan gelirler
VERGİLERİN AMAÇLARI
VERGİYİ AÇIKLAYAN TEORİLERİ
FAYDALANMA TEORİSİ
Her bir fedakârlık karşılığında, vergi mükelleflerinin elde etmiş olduğu faydaya göre vergiyi açıklar.
Teoriyi açıklayanlardan biri olan J.J. Rousso bunu Toplumsal Sözleşmeye dayandırır.
Bu teoriye göre vergi; devletin vatandaşlara sağladığı kamu hizmetlerinden vatandaşların elde
etikleri faydaların bir bedelidir olarak tanımlanır.
Vergi ile devlet tarafından sunulan hizmetler arasında karşılıklı bir değişim ilişkisi
vardır.(Mirabau)
Vergi, bir tür sigorta primidir.(Montesquie)
Vergi, sosyal üretim giderlerine katılma payıdır.(Thiers)
Faydalanma teorisinin uygulaması yok denecek kadardır. Ülkemizde harçları ve çevre temizlik
vergisini bu teoriye örnek verebiliriz.
EGEMENLİK TEORİSİ(İktidar teorisi)
İktidar Teorisi: Vergi, kamu hizmetlerini yapmakla yükümlü devletin egemenlik gücüne
dayanılarak alınmaktadır. Alınan vergi karşılığında vergiyi ödeyen mükelleflere herhangi bir karşılık
verilmemektedir.
A.Smith, Mill, Dalton, Pigou bu teorinin öncüleridir.
Günümüzde hakim olan görüş otorite teorisidir.
UYARIYORUM!!!
Emile Sax’a göre, vergi ödemekle kişilerin katlandıkları fedakarlıkların toplamı ile politik karar
alma sonucu toplumun sağladığı toplam fayda birbirine eşit olmak zorundadır.
ÖDEME GÜCÜ TEORİSİ
Ödeme Gücünün Göstergeleri Gelir Harcama (KDV) Lüks tüketim harcamaları (ÖTV) Servet Üretim potansiyeli (Bir arazinin fiili üretiminden ziyade potansiyel üretimini esas alan
görüştür.)
Ödeme gücüne ulaşmada kullanılan araçlar (Vergi adaletini sağlamaya yönelik teknikler En az (asgari) geçim indirimi Artan oranlılık Ayırma prensibi İstisna, muafiyet uygulaması
EN AZ GEÇİM İNDİRİMİ
EN AZ GEÇİM İNDİRİMİ Vergi mükellefinin vergi ödemeye başlayacağı noktanın tespitinde en az geçim indirimi miktarından yararlanılabilir. Buna göre mükellefin gelirlerinin kanunda belirlenen bir kısmı vergi konusunun dışında bırakılmakta ve gelirin kalan kısmı üzerinden vergi alınmaktadır. Böylece gelirin tamamı vergilendirilmediği için buna en az geçim indirimi istisnası adı da verilmektedir.
EN AZ GEÇİM İNDİRİMİ UYGULAMA ŞEKİLLERİ
Matrahtan İndirim Sistemi
Mükellefin vergiye tabi
gelirlerinden an az geçim indirim tutarı
düşülür ve geriye kalan kısım vergilendirilir
Vergiden İndirim Sistemi ( Dekot Sistemi )
Mükellefin öncelikle elde ettiği gelir üzerinden herhangi bir ayrıma
gidilmeksizin vergi hesaplanır. Daha sonra en az geçim indirimi üzerinden ayrıca
vergi hesaplanır. Sonra olarak da en az geçim indirimi üzerinden hesaplanan vergi,
tüm gelir üzerinden hesaplanan vergiden düşülür. Ülkemizde bu sistem uygulanır.
Bölme Sistemi
Ailenin toplam geliri aile bireylerinin sayısına
bölündükten sonra her bir birey bu tutar üzerinden ayrı ayrı
vergilendirilir. Splitting sisteminde toplam gelir sadece ikiye
bölünürken, katsayı sisteminde toplam aile ferdine bölünür.
ARTAN ORANLI TARİFE Matrahın artmasıyla birlikte vergi yükümlüsünün ödediği verginin matraha olan oranının artması durumunda artan oranlı tarife söz konusudur. Marjinal fayda ilkesine dayanan artan oranlı tarifeye göre, gelirin artması ile birlikte bu gelirin mükellefe sağladığı marjinal fayda giderek azalmaktadır. Bu nedenle bireyler arasında eşitlik sağlamak için gelirin artan kısımlarına daha yüksek oranlar uygulamak gerekmektedir.
VERGİ MUAFİYET VE İSTİSNALARI Vergilemede ödeme gücüne ulaşmak için bazı kimseler veya faaliyet alanları vergi dışında bırakılabilir. Bu durum vergi erozyonuna neden olur ancak vergilemede adalet ilkesi çerçevesinde yukarıdaki uygulamaların yetersiz kalması halinde muafiyet ve istisnalara başvurulabilir. Vergide muafiyet; vergilendirilmesi gereken kişilerin yasalarca vergi dışı bırakılmasıdır. Vergide istisna: vergiye tabi konun kanunlarla beraber vergi dışı bırakılmasıdır.
AYIRMA İLKESİ Üretim faktörleri arasında ayrıma giden bu ilkeye göre, sermaye gelirleri emek gelirine göre daha yüksek vergi ödeme gücünü yansıtır (sermaye gelirinin daha sürekli, istikrarlı ve düzenli olduğu savunulur) ve bu nedenle elde edilmesi daha güç olan emek geliri sermaye gelirine göre daha düşük oranda vergilendirilmelidir.
VERGİLEME İLKELERİ
ADAM SMİTH’İN VERGİLEME İLKELERİ TUBA olarak kodlanabilir (T) Tasarruf (U) Uygunluk (B) Belirlilik (A) adalet BELİRLİLİK (MUAYYENLİK) :Her bireyin ödeyeceği verginin miktarı ve zamanı kesin olmalıdır. Ödenmesi gereken verginin miktarının (matrahının ve tarifesinin), ödeme zamanının, ödeme şekli ve biçiminin herkes tarafından bilinecek şekilde tespit edilmesi ve vergi mevzuatının da buna göre hazırlanması gerektiğini ifade eder. VERGİLEMEDE İKTİSADİLİK (DÜŞÜK MALİYET-TASARRUF) İLKESİ :Bu ilkeye göre verginin tarh ve tahsil giderleri ile vergi uyuşmazlıklarına ilişkin giderler olabildiğince düşük maliyetle gerçekleştirilmelidir. VERGİLEMEDE UYGUNLUK :Vergiler, mükellefe en az maliyet yükleyecek zamanda tahsil edilmelidir. Yani mükellefin maddi açıdan en uygun olduğu zaman, tahsilât zamanı olarak seçilmelidir. VERGİLEMEDE ADALET (EŞİTLİK) İLKESİ :Adam Smith'e göre, ülkede yaşayan herkes ödeme güçleriyle orantılı şekilde devlet harcamalarının finansmanına katılmak zorundadır
GENELLİK: Herkesin vergi ödeme gücüne göre vergi ödemeli.(ödeme gücü zayıf olanları vergilendirilmemesi gerektiğini söyler) ADALET: kişilerin vergi ödeme güçlerine göre vergilendirilmesini söyler. AÇIKLIK: Vergi yasalarının açık ve herkes tarafından anlaşılabilir olması VERİMLİLİK İLKESİ Vergilemeden istenilen, tahmin edilebilen miktarda hasılatın elde edilmesi olarak ifade edilebilir. ESNEKLİK İLKESİ Vergilemede esneklik dediğimizde; mükellefin gelirinde ki artış ya da azalışlara göre ödenecek verginin de değişmesidir. Gelir arttıkça vergi miktarı artar, gelir azaldıkça ise vergi düşerse verginin esnekliği söz konusu olur. Vergilerin esnekliği maliye politikası aracı olarak otomatik istikrar sağlama gücü ile yakından ilişkilidir. İKTİSADİLİK İLKESİ İki şekilde açıklanabilmektedir. Birincisi, vergiden amaçlanan hasılatın en az masrafla gerçekleştirilmesini öngörür. Diğer açıklama şekli ise, vergilerin, bireylerin çalışmasına engel olmaması, ekonomik birimlerin kararlarını etkilememesidir KANUNİLİK: vergiler kanunla; konulur, değiştirilir, kaldırılır EŞİTLİK: vergi yükünün mükelleflerin sosyal ve iktisadi durumları göz önüne alınarak paylaştırılmasıdır. -yatay eşitlik: aynı gelir düzeyine sahip kişilerden aynı -dikey eşitlik: farklı gelir düzeyindekilerden farklı vergi alınmasıdır.
VERGİLEMENİN MALİ VE MALİ OLMAYAN AMAÇLARI
Mali ilkeler İktisadi ilkeler Adalet ilkeler
Yeterlilik
Verimlilik
Esneklik
İstikrar
Kanunilik
Açıklık
Belirlilik
Uygunluk
İktisadilik
İstikrar
Ekonomik istikrar
İşsizliği azaltmak
Konjonktürle mücadele
Ekonomik büyüme ve kalkınmayı
sağlamak
Ödemeler dengesini sağlamak
Bölgesel dengesizlikle mücadele
Genellik
Muafiyet
İstisna
Yatay eşitlik
Dikey eşitlik
Faydalanma
Ödeme gücü
En az geçim indirimi
Artan oranlılık
Ayırma
V
ZERGİNİN UNSURLARI
VERGİNİN KONUSU Üzerine vergi konuları ve bu sebeple doğrudan ya da dolaylı bir şekilde verginin kaynağı olan iktisadi unsurdur. Kısaca verginin konusu, verginin üzerinden alındığı şeydir diyebiliriz.
VERGİYİ DOĞURAN OLAY Vergi alacağı, vergi kanunlarının vergiyi bağladıkları olayın vukuu veya hukuki durumun tekemmülü ile doğar. Yani devletin vergi alacağının doğması için ‘verginin konusu’ ile vergi mükellefi arasında, kanunen aranan şartların ve ilişkinin doğmasını ifade eder.
Vergiyi doğuran olay vergilendirme işleminin sebep unsurudur.
Vergiyi doğuran olay, vergi yükümlüsünü vergi borçlusu haline getiren olaydır. Tahakkuk zamanaşımı vergiyi doğuran olayın başlangıcına göre hesaplanır.
Vergi, vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu tarihte yürürlükte olan kanun hükümlerine göre tarh ve tahakkuk edilir. Zamanaşımı için ise vergiyi doğuran olayın meydana geldiği tarih esas alınmaktadır.
VERGİNİN MATRAHI Verginin matrahı, verginin üzerinden hesaplandığı değer veya miktar olarak tanımlanabilmektedir. Vergi matrahı, değer olabileceği gibi, miktar da olabilmektedir. Miktarın esas alınması suretiyle vergi uygulamasına “miktar esası ya da spesifik vergiler, değerin esas alınması suretiyle vergi uygulamasına ise, “değer esası ya da advalorem” vergiler denilmektedir. MATRAH BELİRLEME USULLERİ
İdarece takdir, Karine dışı göstergeler(dış göstergeler), Götürü usul, Beyan usulü olmak üzere 4 çeşittir.
Götürü: vergi hesaplamasına konu olan değer ve miktarın tek tek hesaplanması yerine tüm konu ve mükellef için toptan belirlenmesi Karine-Dışı Gösterge: Bazı dış göstergelere bakılarak matrahın tespit edilmesidir.(kapı, pencere sayısı) İdarece Takdir: Vergi idaresi tarafından matrahın tespiti. Beyan: Mükellefin beyannameyle matrahını tespit etmesi
VERGİ MÜKELLEFİ (YÜKÜMLÜSÜ) VUK 8. maddeye göre vergi mükellefi "vergi kanunlarına göre kendisine vergi borcu terettüp eden gerçek veya tüzel kişidir. . Mükellefiyet ile ilgili bilinmesi gereken hususlar;
ortaya çıkabilmesi için verginin konusu ile temas olması yeterlidir. Gerçek ya da tüzel kişiler ile tüzel kişiliği bulunmayan kurumlar mükellef olabilir.
Vergi mükellefi olabilmek için fiil ehliyeti değil hak ehliyetine ve vergi ödeme gücüne sahip olunması yeterlidir.
Vergi mükellefiyeti şahsi sorumluluktur ve sözleşme hükümleri ile başkasına devredilemez.
Vergi mükellefiyetinin Kanuni mükellef: Vergi yasalarına göre kendisine maddi (parasal) ve şekli (biçimsel) vergi borcu düşen kimseye kanuni mükellef adı verilir. Dolayısıyla kanuni mükellef, vergi borcunu kendi servetinden ödemek zorunda olan kişidir. Vergi taşıyıcısı(fiili mükellef): Vergiyi ödeyen ile vergi yükünü üzerinde taşıyan kişiler farklı kişiler olabilir. Bu durum özellikle piyasa mekanizması çerçevesinde gerçekleşen yansıma ile gerçekleştirilebilir. Örneğin, katma değer vergisinin firma sahibi tarafından satılan malların fiyatına eklenmesi halinde vergiyi vergi dairesine söz konusu firma ödese de esasen vergi yükünü tüketiciler üstlenmişlerdir. Dolayısıyla verginin gerçek yükünü taşıyan kimselere vergi taşıyıcısı denir. Aracı mükellef: Kendi adına tahakkuk eden vergiyi çeşitli şekillerde başkalarına aktaran mükelleflere aracı mükellef adı verilmektedir. Yansıma mekanizması söz konusu olursa, kanuni mükellef aynı zamanda aracı mükellef olacaktır. Bu durumda kanuni mükellef aynı zamanda aracı mükellef olabilir. Örneğin, işverenin vergi borcunu işçilerin ücretine ya da sattığı mal ya da hizmetin fiyatına yansıtması durumunda işveren zaten kanuni mükellef iken aynı zamanda vergiyi yansıttığı için aracı mükellef olmaktadır.
VERGİ SORUMLUSU Vergi sorumlusu, verginin ödenmesi bakımından, alacaklı vergi dairesine karşı muhatap olan kişidir. Tabi ki vergi borcunun asıl borçlusu vergi mükellefidir ve vergi sorumlusu üçüncü kişi konumundadır. Vergi sorumlusu birkaç noktada vergi mükellefinden ayrılır
Vergiyi doğuran olay sadece vergi mükellefinin kişiliğinde gerçekleşebilir. Dolayısıyla yasa, vergi sorumlusunu üçüncü kişi olarak, kendi kişiliğinde gerçekleşmeyen verginin ödenmesi konusunda muhatap almaktadır.
Maddi vergi borcu her durumda mükellefe aittir. Dolayısıyla vergi sorumlusunun maddi bir vergi borcu kesinlikle yoktur.
Vergi sorumlusu vergi borcunu genellikle vergi mükellefinin malvarlığından ödemektedir. Yani vergi sorumlusunun kendi malvarlığından herhangi bir ödemede bulunması söz konusu değildir. Ancak vergi sorumluları, esas borçlunun hesabından vergi borcunu kesip vergi dairesine ödemezse, vergi kendilerinden alınacaktır.
Vergi sorumlusu bazı durumlarda vergi mükellefine ilişkin şekli ödevleri de yerine getirmektedir.
Kanunda vergi sorumluluğuna bazı durumlarda vergi toplamanın daha kolay olması nedeniyle başvurulmuştur ve vergi mükellefi için kanunlarda öngörülen birçok hüküm vergi sorumlusu için de geçerlidir.
MALİ SÖMÜRÜ VE MALİ RANT Mali sömürü: ödeme gücüne göre vergilemede kamu hizmetlerinden elde ettikleri faydadan daha fazla vergi ödenmesi durumuna Mali rant: ödeme gücüne göre vergilemede kamu hizmetlerinden elde edilen faydadan daha az miktarda vergi ödemek
VERGİ FİYATI Kamu mali için yapılan harcamalar arttıkça kişinin ödeyeceği vergi de artar. Bireyin kamu malinden tüketeceği her ekstra birim için yaptığı ödemedir. VERGİ PLANLAMASI Makro Planlama: devletin en uygun kaynaklardan en uygun şekilde vergi almasıdır 2.Mikro Planlama: Mükellefin kanunlara dayanarak en asgari
düzeyde vergi ödemesidir.
V
ERGİLENDİRME SÜRECİ
Vergilendirme süreci vergiyi doğuran olay ile başlayıp; tarh, tebliğ, tahakkuk ve tahsil aşamalarından geçer. Bu süreç vergilemede 4 T kuralı olarak ifade edilir. VERGİNİN TARHI Verginin tarhı; vergi alacağının, kanunlarda gösterilen matrah ve nispetler üzerinden vergi dairesi tarafından hesaplanması işlemidir.
TARİHYAT YÖNTENLERİ
Olağan Tarhiyat Beyana dayalı tarh
Olağanüstü Tarhiyat Resen Tarh İkmalen Tarh İdarece Tarh
BEYANA DAYALI TARHİYAT Vergi matrahının kanuni ölçüler dâhilinde mükellefçe saptanıp bildirilmesi işlemidir. Vergi; vergi dairesi tarafından tarh edilir. Beyan üzerine tarh edilen vergiler tarh edildiği anda (tahakkuk fişi ile) tahakkuk etmiş sayılır. Dikkat: Beyana dayalı vergilerde, tarh, tebliğ ve tahakkuk aynı anda gerçekleşir. Mükellefe tahakkuk fişinin kesilmesi ile birlikte vergi aynı anda tebliğ edilmiş kabul edilir ve ayrıca tebliğ
edilmez.
RESEN VERGİ TARHI VUK 30. maddeye göre "Resen vergi tarhı, vergi matrahının tamamen veya kısmen defter, kayıt ve belgelere veya kanuni ölçülere dayanılarak tespitine imkân bulunmayan hallerde takdir komisyonları tarafından takdir edilen veya vergi incelemesi yapmaya yetkili olanlarca düzenlenmiş vergi inceleme raporlarında belirtilen matrah veya matrah kısmı üzerinden vergi tarh olunmasıdır”. Kanunun 30. maddesi şu halleri örnek olarak saymıştır ve bu hallerde resen vergi tarhına gidileceğini belirtmiştir.
Vergi beyannamesi kanuni süresi geçtiği halde verilmemişse, Vergi beyannamesi kanuni veya ek süreler içinde verilmekle beraber beyannamede vergi
matrahına ilişkin bilgiler gösterilmemiş bulunursa, Bu kanuna göre tutulması mecburi olan defterlerin hepsi veya bir kısmı tutulmamış veya
tasdik ettirilmemiş olursa veya vergi incelenmesi yapmaya yetkili olanlara herhangi bir sebeple ibraz edilmezse,
Defter kayıtları ve bunlarla ilgili vesikalar, vergi matrahının doğru ve kesin olarak tespitine imkân vermeyecek derecede noksan, usulsüz ve karışık olması,
Tutulması zorunlu olan defterlerin veya verilen beyannamelerin gerçek durumu yansıtmadığına dair delil bulunursa,
Bu Kanunun mükerrer 227 nci maddesi uyarınca 3568 sayılı Kanun 'a göre yetki almış meslek mensuplarına imzalattırma mecburiyeti getirilen beyanname ve ekleri imzalattırılmazsa veya tasdik kapsamına alınan konularda yeminli mali müşavir tasdik raporu zamanında ibraz edilmezse, re’sen tarhiyat gerçekleştirilir.
İKMALEN VERGİ TARHI VUK' nun 29. maddesine göre, "İkmalen vergi tarhı, her ne şekilde olursa olsun bir vergi tarh edildikten sonra bu vergiye müteallik olarak meydana çıkan ve defter, kayıt ve belgelere veya kanuni ölçülere dayanılarak miktarı tespit olunan bir matrah veya matrah farkı üzerinden alınacak verginin tarh edilmesidir." İDARECE VERGİ TARHI VUK mükerrer 30. maddesine göre, "Verginin idarece tarhı 29'uncu ve 30'uncu maddeler dışında kalan hallerde, mükelleflerin verginin tarhı için vergi kanunları ile muayyen zamanlarda müracaat etmemeleri veya aynı kanunlarla kendilerine tahmil edilen mecburiyetleri yerine getirmemeleri sebebiyle zamanında tarh edilemeyen verginin kanunen belli matrahlar üzerinden idarece tarh edilmesidir." DÜZELTME YOLUYLA TARH Düzeleme yoluyla tarhiyat Vergi Usul Kanununda tarh usulleri arasında yer alan bir tarh çeşidi değildir. Tahrire Dayalı Tarh, vergi düzeltilmesi yoluyla tarh, hata düzeltme yargı kararı yoluyla düzeltme tarhını ifade eder. Çeşitli nedenlerle yapılan vergi hatalarının ve vergi yargısının kararı üzerine yapılan tarhiyatlar vardır. İşte bu vergi yargısı ve vergi hatalarının düzeltilmesi amacıyla düzeltme fişine dayanarak yapılan tarhiyatlara düzeltme yoluyla tarh denir
V
ERGİLEMEDE TEBLİĞ
Vergilendirmeyi ilgilendiren ve hüküm ifade eden hususların yetkili makamlar tarafından mükellefe veya ceza sorumlusuna yazı ile bildirilmesidir. Tebliğ işlemi üzerine mükellef ya borcunu öder ya da kanuni yollara başvurur. Tebliğe konu olan hususlar;
Vergi ve cezaların ihbarları, Şekilsel yükümlülüklerin yerine getirilmesi için yapılan bildirimler, Komisyon kararları, İnceleme raporları, Uzlaşma tutanakları mükellef veya sorumluya bildirilir.
Kimlere tebliğ yapılabilir; Mükellefin kendisine, Vergi sorumlusuna Genel vekil, veli, vasi, kayyımlara, İş yerindeki memurlara, Görüntü itibari ile 18 yaşından büyüklere, Müdür, başkan, daimi temsilci veya yöneticilere yapılabilir.
Tebliğ yolları Posta Yolu İle Tebliğ Elektronik Ortamda Tebliğ İlan Yolu İle Tebliğ Memurlar Eliyle Çakma Yöntemi İle Tebliğ Daire veya Komisyonda Tebliğ
VERGİNİN TAHAKKUKU Tarh ve tebliğ eden verginin ödenecek aşamaya gelmesine verginin tahakkuku adı verilir. Tahakkuk işlemi aynen tarh ve tebliğ işlemi gibi idari bir işlemdir. Kesinleşme; mükellefin itiraz yollarının ve dava açma hakkının kaybolması ile birlikte gerçekleşir. Beyana dayalı tarhiyatta tahakkuk: Beyana dayalı tarhiyatta tahakkuk tarh işlemi aynı anda gerçekleşir. Tahakkuk fişinin mükellefe verilmesi ile gerçekleşir. Aynı zamanda kesinleşmesi anlamına da gelmektedir. Tahakkuku tahsile bağlı olanlarda tahakkuk: Damga vergisi ve eğlence vergileri ise aynı anda tarh ve tahsil edilir. Ayrıca harçlar, değerli kağıtlar vergisinde de tahakkuk tahsile bağlıdır. Uzlaşma yada dava açma durumunda tahakkuk: uzlaşma yada dava sonucunun tebliği ile vergi tahakkuk eder. İdarenin tek taraflı işlemlerinde tahakkuk: verginin tebliğini takip eden 30 gün sonrasında (dava açma süresi sonunda tahakkuk eder. Kendiliğinden tahakkuk: bazı vergiler kendiliğinden tahakkuk etmiş sayılır ve mükellefe tekrar bildirim zorunluluğu yoktur. Örneğin Emlak Vergisi ve MTV taşıtların kayıt ve tescilinin yapıldığı yerin vergi dairesi tarafından her yıl ocak ayında kendiliğinden tahakkuk etmiş sayılır ve mükellefe ayrıca bildirim yapılmaz. Diğer ücret gelirleri elde eden mükelleflerde verginin tahakkuku: vergi karneleri ile vergi dairesine başvurmaları ile gerçekleşir
VERGİNİN TAHSİLİ Tahsil, verginin kanuna uygun bir şekilde mükellef ya da sorumlu tarafından ödenmesidir. Verginin tahsilinde birçok yöntem söz konusudur. İltizam Yöntemi
İhale Yöntemi
Devlet Memurları Aracılığıyla Toplama Yöntemi (Emanet Usulü. Kaynakta Kesme Yöntemi (Verginin Sorumlu Tarafından Ödenmesi
Mükellefin Ödemesi Yöntemi:
Halk Temsilcileri Aracılığıyla Tahsil Yöntemi
Pul, bandrol yapıştırma, kıymetli kağıt kullanımı ve tescil yoluyla tahsil yöntemi VERGİ YÜKÜ Vergi yükü , belli bir dönemde devlete ödenen vergilerin, belli bir dönemde elde edilen gelirlere oranıdır. Vergi yükü, ödenen vergi ve ödeme gücünün bir fonksiyonudur. Vergi yükü, ödenen vergi ile doğru orantılı, ödeme gücü ile ters orantılıdır. Hesaplama yöntemlerine göre vergi yükü türleri;
Bireysel vergi yükü Net vergi yükü Gerçek vergi yükü Toplam vergi yükü Toplam net vergi yükü Bölgesel vergi yükü Sektörel vergi yükü
Bireysel vergi yükü Bireyin belli bir dönemde ödemiş olduğu vergilerin, aynı süre içinde bireyin elde ettiği gelirine oranlanması ile bulunan objektif vergi yüküdür. Bireysel vergi yükü = (Bireyin Ödediği Vergi / Bireyin Geliri) Sübjektif vergi yükü: sayısal olarak ölçülemez ancak hissedilir Objektif Vergi Yükü :sayısal olarak ölçülebilir
Net Vergi Yükü(Safi Vergi Yükü) Bir ülkede belirli bir dönemde kamu hizmetlerinden sağlanan faydanın, yine aynı dönem vergi gelirlerinden düşülmesi ile elde edilen tutarın milli gelire oranıdır (kimi yazarları net vergi yükünün hesaplarken ödenen vergiden mali yardımları ve transfer harcamalarını çıkarmakta, kalan tutarı milli gelire oranlamaktadırlar). Net vergi yükü= (Bireyin Ödediği Vergiler-transferler(mali yardımlar) / bireyin geliri)
Toplam Vergi Yükü Toplam vergi yükü bir ülkede genellikle bir yıllık dönemde ödenen vergilerin ülkenin gayri safi yurtiçi hasılasına (GSYH) oranı olarak tanımlanmaktadır. Toplam (genel) vergi yükü, bir yönü ile kişilerin toplam gelirlerinden kamuya aktardıkları payı ifade etmektedir. Toplam Vergi Yükü = Vergi Gelirleri Toplamı / GSYH
Gerçek vergi yükü: Bireyin üzerine yansıyan ve bireyin yansıttığı vergileri de hesaba katan vergi yükü biçimidir. GVY= (Bireyin Ödediği Vergi + Bireye Yansıyan Vergiler)-( Bireyin Yansıttığı Vergiler+ Transferler)/ Gelir Bölgesel vergi yükü, ilgili bölgeden toplanan vergilerin o bölge için tespit edilen gelirlere oranlanması suretiyle bulunur.
Sektörel vergi yükü, bir sektörün yüklendiği toplam vergilerin, ilgili sektörün gelirlerine oranıdır
VERGİ KAPASİTESİ Belirli bir dönemdeki vergilenebilir ekonomik potansiyeldir. Vergileme kapasitesi birçok unsurdan etkilenmektedir. Bunlar;
Milli gelir düzeyindeki artış vergi kapasitesini artırır. Kişi başına düşen gelir artışı vergi kapasitesini artırır. Gelir dağılımındaki değişikliklerin vergileme kapasitesini etkilemesi konusunda iki görüş
vardır. Bir görüşe göre gelir dağılımındaki adalet ile vergileme kapasitesi arasında doğru orantı vardır. Ancak diğer görüşe göre, vergileme kapasitesi ile gelir dağılımı arasında ters orantı vardır yani gelir dağılımında adaletten uzaklaşılması vergileme kapasiteni olumlu etkileyecektir.
Vergi idaresinin etkinliği yani vergi yasalarının uygulanma başarısı ve vergi denetim sistemi vergi idaresinin etkinliği vergileme kapasiteni artırır.
Bireylerin vergi ödeme arzusu da vergileme kapasitesini olumlu etkileyecektir. Kayıt dışı ekonominin küçülmesi ve kamu sektörünün büyümesi vergileme kapasitesini
artıracaktır. Ekonomide tarım sektörünün payının artması halinde vergileme kapasitesi düşer. Dışa açık bir ekonomi bir ekonomide vergileme kapasitesi yüksektir. Vergi ahlakının ve vergi bilincinin artması vergileme kapasitesini artırır. Savaş ve olağanüstü hallerde vergileme kapasitesi artar.
VERGİ GAYRETİ Vergi Gayreti=Toplanan vergi(fiili kapasite) / toplanabilecek vergi (Potansiyel kapasite Fiili vergi gayreti, belli bir dönemde sağlanan fiili vergi hasılatının GSMH' ya oranıdır.Vergi gayreti oranı 1 ise o, ülkenin vergi kapasitesinin tümünü kullandığı, birden küçükse vergi kapasitesini bütünüyle kullanamadığı, birden büyükse kapasitesinin üstünde vergi gayreti olduğunu gösterir
MALİ ZORLAMA Bireylerin ödeme gücüne göre vergilemede, ödeme gücünü üzerinde vergi ödemeye zorlanmasıdır ye ödeme gücünün üzerinde vergi alınmasıdır. Özellikle savaş, doğal afetler veya ekonomik kriz gibi dönemlerde vergi kaynaklarına aşırı derecede başvurulması anlamına da gelmektedir VERGİ HARCAMASI:Devletin sosyo-ekonomik amaçları gerçekleştirmek için, vergi olarak alması gereken miktardan çeşitli adlar altında kısmen veya tamamen vazgeçmesidir. Vergi harcamaları geniş anlamda kamu harcaması kapsamındadır. Vergi istisnası, vergi muafiyeti, yatırım indirimi, vergi indirimi vergi harcamasına örnektir. Vergi harcamalarının en belirgin sakıncası, vergi matrahını azaltması sonucu vergi erozyonuna yol açabilmesidir. VERGİNİ EROZYONU(MATRAH KAYMASI) :Vergi harcamalarının artışı ve vergi kaçakçılığı ile vergiden kaçınmanın büyümesi dolayısıyla, vergi hasılatının aşınmasıdır.
VERGİYE KARŞI TEPKİLER Mükellefin üstündeki vergi yükünü fazla hissetmesi ile birlikte bazı yollara başvurması söz konusu olabilmektedir. Bunlar kısaca;
Vergiden kaçınma Vergi kaçakçılığı Verginin telafisi
Verginin gelir etkisi Bireysel tepkiler
Verginin ikame etkisi
Verginin karar beyan etkisi
Verginin yansıması
Verginin reddi ve grevi biçiminde ortaya çıkar. Toplumsal tepkiler
VERGİDEN KAÇINMA Vergiden kaçınma, vergiyi yansıtmaksızın ve vergi mevzuatına aykırı olmaksızın vergi yükünün azaltılması halidir.
Vergiyi doğuran olayın gerçekleşmesi engellenmiş olur ve vergi suçu teşkil etmez, Vergi borcu doğmaz, Verginin erozyonuna neden olur.
Yüksek vergi oranlarının olduğu durumlarda daha sık ortaya çıkar
VERGİ KAÇAKÇILIĞI Vergi borcunun doğmasına rağmen vergi kanunlarına aykırı hareket ederek; vergi borcunun kısmen veya tamamen ödenmemesini ifade eder. Vergi borcu doğmuş olduğu için ve yasalara aykırı hareket edildiği için suç teşkil eder. Kanunlara aykırı hareket etme ile ortaya çıkar ve vergin erozyona uğramasına neden olur
VERGİ BASKISININ GİDERİLMESİ YOLLARI (VERGİNİN KARAR, GELİR VE İKAME ETKİLERİ) Vergi baskısının giderilmesi dediğimizde sübjektif vergi yükünün ortadan kaldırılması için bireylerin tercihlerinde meydana gelen değişmeleri anlamaktayız. Az sonra değinilecek vergiye karşı tepkiler başlığı da, bireyler de bu amaçla ortaya çıkan karar değişikliklerini incelemektedir. Vergi baskısı bireylerde üç tür etki meydana getirmektedir. Bunlar karar, gelir ve ikame etkileridir.
Karar (Beyan) etkisi: Vergileme neticesinde bireylerin iktisadi tercihlerinde (tüketim, tasarruf
ve yatırım gibi kararlarında) meydana gelen değişmedir. Örneğin, mükellefler artık tasarruflarını
vergilendirmenin az olduğu verimsiz sektörlere kaydırabilirler.
Gelir etkisi: Vergi nedeniyle bireyin harcanabilir gelirinin azalmasını ve bireyin bu geliri eski
değerinde tutmak için daha çok çalışmasını ifade eder.
İkame etkisi: Vergi nedeniyle harcanabilir gelirleri azalan bireylerin bu nedenle nispi fiyat
yapısındaki değişmeyi de dikkate alarak ucuzlayan mala (boş zamana- tasarruf yapmamaya,
tüketim harcamalarının yapısını değiştirmeye) olan talebini artırmalarını ifade eder. Gelir etkisi
daha çok yükümlüden alınan verginin miktarına, vergi yükümlüsünün en az geçim düzeyinde
bulunup bulunmadığına vb. gibi unsurlara bağlıdır
VERGİ YANSIMASI(VERGİNİN İNİKÂSI) Verginin yansıtılması, kanunun vergi mükellefi olarak belirttiği mükelleflerinin değişim mekanizmasından yararlanarak vergi yükünü kendisinden önceki ya da sonraki başka kişilere aktarması ve ödediği vergiyi bir anlamda başkalarından çıkarmasıdır
Verginin yansıtılması aşamaları: Verginin ödenmesi
Vurgu
Aktarma
Yerleşme (Oturma Not Verginin yayılması: Verginin yansıtılması süreci birden fazla gerçekleşir yani vurgu ve aktarma aşamaları sürekli şekilde tekrarlanırsa, verginin yayılması gerçekleşir. Eğer yasal mükellef
yansımayı gerçekleştiriyor ve yerleşme ile son buluyorsa tek aşamalı bir yansımadır. Ancak aktarma işlemini gerçekleştiren bir vergi taşıyıcısı ise bu durumda çok aşamalı yansımadan ve dolayısıyla
verginin yayılmasından bahsedebiliriz.
:
YANSIMA TÜRLERİ
YANSIMA ŞEKİLLERİ İleriye – Geriye Yansıma : İleri: verginin yüksek fiyat içerisinde nihai tüketicilere yansımasıdır.
Geri: verginin üretim faktörlerine doğru yansımasıdır. ( burada üretici bundan kurtulmak için ya ara
malının fiyatında indirim talep eder ya da iş gücü ücretini aşağı çeker)
Kanuni – Fiili Yansıma: Kanuni: verginin kanuni sınırlar içerisinde kanunun öngördüğü biçimde
yansıması.(KDV ve BSMV ) Fiili: verginin piyasa koşullarında yansıtılmasıdır. (bina sahibinin kirayı
artırmak suretiyle vergiyi kiracıya ödetmesi gibi)
Sınırlı – Sınırsız Yansıma: Sınırlı: yansımanın belirli bir yönde olacağını, bununda belli kişiler
üzerinde toplanacağını söyler. (bir kere de yansıtılır olay biter) Sınırsız: yansımanın her yönde olacağını,
belli bir toplumda değil bütün ekonomik bireylere yansımasıdır. Bunun sonunda ise vergi yükü iyiden
iyiye hafifler.
Biçimsel – Efektif Yansıma: Biçimsel: vergiyi kim ödemiş, Efektif: vergiyi ödeyen mükellefin
tepkisi?
Mutlak – Diferansiyel Yansıma: Mutlak: herhangi bir verginin oranındaki artışın gelir dağılımı
üzerindeki etkisidir. Yapılan artış sonucu bu vergiyi ödemek zorunda olanların gelirlerini azaltarak
toplumun gelir dağılımını değiştirir. Vergilerdeki artış dolayısıyla gelir dağılımında meydana gelen
değişmedir. Diferansiyel: kamu harcamaları sabit varsayıldığında yürürlükteki herhangi bir verginin
kaldırılarak yerine başka bir vergi konulması suretiyle gelir dağılımında meydana gelen değişmelerdir.
Çapraz Yansıma (çifte yansıma): Esnekliği yüksek olan bir malın vergisinin esnekliği düşük olan bir
malın fiyatını etkilemesi (ikame mallarda görülür)
Çift Yansıma (Çift Yerleşme) Verginin fiyata yansıtılırken, üreticinin vergi artışının içersine karını da
ekleyerek, fiyatların vergi artışından daha fazla artması durumudur.
YANSIMAYI BELİRLEYEN ÖĞELER Arz ve Talep esnekliği: ed=o tüketici, ed= ∞ üretici , es= 0 üretici, es= ∞ tüketici. talep esnekliği > arz esnekliği => verginin çoğunu üretici öder. Talep esnekliği< arz esnekliği=> verginin çoğunu tüketici öder. Piyasaların Yapısı Tam Rekabette: kısa dönemde yansıma arz ve talep esnekliğine bağlı, uzun dönemde arz esnekliğine bağlı olarak maliyetler belirler. Monopolde: Kural olarak vergi yansımasından söz edilemez. Vergi yansıması üretici-tük paylaşır Oligopolde: Talep esnekliği düşük ve firmalar birlikte hareket ediyorlarsa vergi yansıtılabilir. Vergi Türü: Dolaylı vergilerde yansıma yüksektir. YANSIMAYI BELRLEYEN MiKRO FAKTÖRLER 1.Piyasa yapısı 2.Arz – talep esneklikleri 3.vergilendirilen malın türü – maliyet yapısı 4.verginin yüksekliği 5.verginin türü
YANSIMAYI BELĠRLEYEN MAKRO FAKTÖRLER 1.Mükellefin vergileri finansman şekli 2.devletin vergiyi zaman farkı olmadan gecikmeksizin devreye sokması 3.ekonominin içinde bulunduğu konjonktür
Bütçe yansıması: kamu harcamasında artış ya da azalış şeklinde bir değişmenin gelir dağılımı üzerinde meydana getirdiği değişmeye denilir.
Dalton ve Sübvansiyon Yansıması: Dalton’a göre sübvanse edilen malın sonsuz talep esnekliğine sahip olması durumunda yapılan sübvansiyonun tümü fiyat düşüşü biçiminde tüketiciye yansır. Sübvanse edilen malın sıfır talep esnekliğine sahip olması durumunda ise yapılan sübvansiyonun tamamı fiyat artışı biçiminde üreticiye yansır
VERGİYE İLİŞKİN DİĞER KAVRAMLAR
VERGİNİN AMORTİSMANI
Verginin amortismanı, verginin geriye yansıtılmasına benzer.
Verginin amortismanında bir servet unsuru (gayrimenkul, arazi vb. gibi) ve menkul kıymet veya
bunların iratları üzerinden yeni bir vergi alınması veya var olan bir verginin oranının artırılması
sonucunda söz konusu servet unsuru ve menkul kıymetin değerinin düşmesi söz konusudur.
VERGİNİN SERMAYELEŞTİRİLMESİ (KAPİTALİZASYONU)
Verginin sermayeleştirilmesi, verginin amortismanın da anlatılanların tam tersidir. Buna göre, bir servet unsuru ve menkul kıymetin değeri veya bunların iratları üzerinden daha önce alınan bir verginin kaldırılması veya oranının düşürülmesi neticesinde söz konusu servet unsuru veya menkul kıymetin sermaye değerinde bir artış meydana gelir.
RAMSEY VERGİSİ :Vergilemede iktisadi etkisizliği yani vergileme neticesinde ortaya çıkan ikame etkisini en aza indirmek için Ramsey tarafından ortaya konulan bir öneridir.
Ramsey, götürü vergi alınmayacağı varsayımı altında devletin hangi mallar üzerinden daha fazla vergi alması gerektiği sorusunda verdiği cevap şöyledir; talep esnekliği düşük olan mal ve
hizmetler yani zorunlu mal ve hizmetlerden elde edilen fayda daha fazla olduğu için daha yüksek oranda vergi alınmalıdır.. Tersine talep esnekliği yüksek olan lüks mal ve hizmetlerde elde edilen
fayda düşük olduğundan daha düşük oranda vergi alınmalıdır. Dolayısıyla, iktisadi etkinsizliği en aza indiren mal vergilerine Ramsey vergileri denir.
TANZİ - OLİVERA ETKİSİ
Tanzi etkisi enflasyonun vergi sistemine ilişkin en önemli sonucudur.
Vergiyi doğuran olayla verginin tahsili arasındaki zamanda var olan enflasyon, vergi
hâsılatının reel değerinin düşmesine neden olacaktır. Genellikle tüm vergilerde vergiyi
doğuran olay, tahakkuk ve tahsil zamanları arasında kısa veya uzunca bir zaman dilimi vardır.
TERS TANZİ ETKİSİ Enflasyonla reel kamu harcamaları arasındaki ters ilişkidir. Ters Tanzi etkisini ortaya çıkaran harcama gecikmesi, harcama taahhüdünün ya da sözleşmenin yapıldığı an ile harcamanın gerçekleştiği an arasında geçen zaman aralığıdır. Enflasyonist ortamlarda harcama gecikmesinin uzun olması kamu harcamalarının reel değerini azaltan bir etkiyi beraberinde getirmektedir. Böylece artan enflasyon mal ve hizmetler için yapılan ödemelerin reel değerinin mal ve hizmetlerin reel değerinden daha düşük kalmasına neden olarak kamu kesiminin mali durumunda göreceli bir iyileşme yaratmaktadır
TOBİN VERGİSİ
James Tobin tarafından önerilen bir vergi türüdür. Tobin vergisinin amacı, global ekonomik
istikrarın ve sürdürebilir kalkınmanın sağlanmasıdır.
Günümüzde iktisadi dalgalanmaların birçoğunun spekülatif sermaye akımlarına dayanan
finansal krizler olması, bu krizlerle mücadele arayışını gündeme getirmiştir.
Buna göre Tobin vergisinin gerekçeleri şunlardır:
Döviz kurunda keskin dalgalanmalara yol açan ve ekonomilere zarar veren
spekülasyonları engellemek ve döviz ve sermaye piyasalarını korumak,
Parasal krizleri önlemek,
Merkez Bankasının özerkliğini artırmak,
Kriz dönemlerinde hükümetlere manevra alanı bırakmak,
Vergileme kapasitesini artırmak.
VERGİNİN MAHSUBU
Verginin mahsubu, daha önceden ödenen vergi miktarının sonradan ödenmesi gereken vergi
tutarından indirilmesidir. Başlangıçta yapılan ödemenin mahsuba neden olması şu nedenlerden
kaynaklanabilir.
ÇİFTE VERGİ Aynı vergi konusu üzerinden birden fazla vergi alınması veya vergilendirme yetkisinin çatışmasıdır. 1.iktisadi ç.v: aynı vergi konusu üz 1den fazla vergi alınması 2.hukuki ç.v : aynı vergi konusu üz vergilendirme yetkisinin çatışması 3.yatay ç.v: aynı statüdeki kuruluşların yetki çatışması 4. dikey ç.v: ast-üst kuruluşların yetki çatışması
VERGİ İADESİ Mükelleften fazla alınmış verginin geri verilmesi
VERGİ BiLİNCİ VE AHLAKI -Bireyin vergilerin kamu giderlerinin finansmanı için toplandığının farkında olması vergi bilincidir -bireylerin vergi ödevlerine uyması vergi ahlakıdır. (vergi kaçırmaması, zamanında beyanname vermesi…) **gelişmiş ülkelerde her ikisi de yüksek
VERGİ CENNETLERİ :Yabancı sermayeyi ülkeye çekmek için bunlara uygulanacak vergi oranlarının minimum veya ―0‖ düzeyine çekilmesi.
VERGĠ MALĠYETĠ 1.Açık Maliyet: Devletin vergiyi toplamak için katlandığı maliyet 2.Örtük (Gizli) Maliyet: mükellefin vergiyi ödemek için katlandığı maliyet TAKSFLASYON : yüksek enflasyon ve yüksek vergi yükünün bir arada görülmesidir VERGİ TUTAMAĞI: Kolay vergilendirilen vergi kaynaklarıdır. Matrahın açık ve görünür olmasıdır. VERGİ TAKOZU : Vergi ve vergi benzeri yükümlülüklerin, işveren üzerinde oluşturduğu yüklerdir. VERGİ ÇENGELİ :Mükellefin parasal gelirinin artarak artan oranlı tarifede, daha yüksek vergi dilimlerine çıkararak vergi yükünün artmasına neden olmasıdır.
VERGİLERİN SINIFLANDIRILMASI
ÖDEME ARAÇLARINA GÖRE VERGİLER
Ayni vergiler
Nakdi vergiler
VERGİYE KONU OLAN NESNELERE GÖRE VERGİLER
Şahsi vergiler
Mal vergileri
KİŞİSEL DURUMU DİKKATE ALIP ALMAMALARINA GÖRE VERGİLER
Öznel vergiler
Nesnel vergiler
TARİFE YAPILARINA GÖRE VERGİLER
Maktu vergiler
Düz oranlı vergiler
Artan oranlı vergiler
Azalan oranlı vergiler
MATRAHLARINA GÖRE VERGİLER
Spesifik vergiler
Advolerem vergiler
Hem Advolerem hem Spesifik vergiler
UYGULAMA SÜRELERİNE GÖRE VERGİLER
Sürekli vergiler
Geçici vergiler
NİTELİKLERİNE (YANSIMA ÖLÇÜTÜNE )GÖRE VERGİLER
Dolaylı vergiler
Dolaysız vergiler
KONULARINA GÖRE VERGİLER
Gelir üzerinden alınan vergiler
Servet üzerinden alınan vergiler
Harcamalar üzerinden alınan vergiler
SAYILARINA GÖRE VERGİLER
Tek vergi sistemi
Çoklu vergi sistemi
TABANLARINA GÖRE VERGİLER
Dar tabanlı vergiler
Geniş tabanlı vergiler
TAHİSLATI YAPAN İDAREYE GÖRE
Merkezi yönetim
Yerel yönetim
ÖDEME ARAÇLARINA GÖRE
Ayni Vergiler
Aşar vergisi
Ağnam resmi
Zorunlu askerlik
Toprak mahsulleri vergisi
İmece
Nakdi vergiler
Gelir vergisi
Kurumlar vergisi
Katma değer vergisi vb.
KİŞİSEL DURUMU DİKKATE ALIP
ALMAMALARINA GÖRE
Öznel Vergiler
Gelir vergisi
Veraset ve intikal vergisi
Nesnel vergiler
KDV
Kurumlar vergisi
ÖTV
Gümrük vergisi
BSMV vb.
TARİFELERİNE GÖRE VERGİLER
Maktu vergiler
Harçlar
Resimler
Baş vergisi
Düz oranlı vergiler
KDV
Kurumlar vergisi
Emlak vergisi
BSMV vb
Artan oranlı vergiler
Gelir vergisi
Veraset ve intikal vergisi
Azalan oranlı vergiler
Damga vergisi
MATRAHLARINA GÖRE VERGİLER
Ad valorem vergiler
Gelir vergisi
Kdv
Kurumlar vergisi vb
Spesifik vergiler
İlan ve reklama vergisi
Hem advolerem hem spesifik
ÖİV
ÖTV
MTV
Gümrük vergisi
Harçlar
Damga vergisi
KONULARINA GÖRE VERGİLER
Gelir üzerinden alınan vergiler
Kişisel gelir vergisi
Kurumlar vergisi
Sevet üzerinden alınan vergiler
Veraset ve intikal vergisi
Emlak vergisi
Motorlu taşıtlar vergisi
Servet transferi üzerinden alınan vergiler
Veraset ve intikal vergisi
Servete sahip olma dolayısı ile ödenen
vergiler
MTV
Emlak vergisi
Harcamalar üzerinden alınan vergiler
KDV
ÖTV
ÖİV
BSMV
Gümrük vergisi
Harçlar
Değerli kağıtlar
Şans oyunları vergisi
NİTELİKLERİNE GÖRE VERGİLER (yansıma
ölçütüne göre)
Dolaylı vergiler
KDV
ÖTV
ÖİV
Gümrük vergisi
BSMV
Damga vergisi
Dolaysız vergiler
Gelir vergisi
Kurumlar vergisi
MTV
Emlak vergisi
Veraset ve intikal vergisi
Genel harcama vergisi
TAHSİLATI YAPAN İDARİ BİRİME GÖRE
VERGİLER
Merkezi İdare Vergileri
Gelir vergisi
KDV
Kurumlar vergisi vb
Yerel yönetimler vergileri
İlan ve reklam vergisi
Eğlence vergisi
Haberleşme vergisi
Çevre temizlik vergisi
Emlak vergisi vb.
SAYILARINA GÖRE VERGİLER
Tek vergi sistemi
Çoklu vergi sistemi
DOLAYLI VERGİLER DOLAYSIZ VERGİLER
Genellikle harcamalar üzerinden alınırlar.
Genellikle mükellefi ile yüklenici farklı kişilerdir.
Objektiftir ve kişisel durumu dikkate almaz.
Tersine artan etki yaratıp gelir dağılımında adaletsizliğe yol açabilirler.
Tabanları dolaysız vergilere göre daha geniştir.
Mali anesteziye uygundurlar.
Katma değer vergisi gibi vergiler fiyat içerisinde kolayca tüketiciye aktarılabilirler.
Uygulanması kolaydır.
Genellikle gelir veya servet üzerinden alınırlar.
Mükellefi ile yüklenici genellikle aynıdır.
Yansıtılması oldukça zordur.
Tabanı dolaylı vergilere göre daha dardır.
Uygulanması dolaylı vergilere göre daha zordur.
Mali anesteziye uygun değildirler.
DOLAYLI VERGİLER DOLAYSIZ VERGİLER
Nesnel nitelikli, yansıtılabilen ve genellikle harcamalar üzerinden alınan vergilerdir. Örnek
olarak;
KDV
ÖTV
Damga vergisi
BSMV
Toplu muamele vergileri
Yayılı muamele vergileri
Harçlar verilebilir.
Öznel niteliğe sahip olan ve genellikle gelir ya da servet üzerinden alınan yansıtılması oldukça
zor olan vergilerdir. Örnek olarak;
Gelir vergisi
Kurumlar vergisi
Genel harcama vergisi
Veraset ve İntikal vergisi
Motorlu taşıtlar vergisi
Emlak vergisi gösterilebilir.
GELİR ÜZERİNDEN ALINAN VERGİLER GELİRLERDEN ALINAN VERGİLER (GELİR VERGİLERİ)
Ülkemizde gelir vergisi kanununa göre; Ticari, zirai ver serbest meslek kazançları ile menkul
sermaye iratları, gayrimenkul sermaye iratları ve ücretler kaynak kuramına uygun düşmekte,
diğer kazanç ve iratlardan oluşan gelir unsuru ise, safı artış kuramına uygun düşmektedir.
Neticede şunu söyleyebiliriz: "Gelir vergileri yıllıktır. Gerçek kişileri vergilemeyi amaçlar.
Kişilerin belirli bir zaman dilimi içerisinde elde ettikleri kazanç ve iratlardan alınır.
Kişilerin safi kazançları verginin matrahını oluşturur".
Geneldir,
Dolaysızdır,
Şahsidir,
Artan Oranlı Tarife uygulanır,
Otomatik stabilizatörlüğü en yüksek vergidir
Adalete uygundur,
Esnektir,
İyi bir vergi sistemi olursa iyi bir kaynaktır
KURUMLAR VERGİSİ
Kurum kazançlarının vergilendirilmesi amacıyla uygulanan bir gelir vergisi çeşididir. Gelir
vergileri, gerçek kişilerden ve kurumlardan alınanlar olmak üzere, ikiye ayrılmaktadır. Bunlardan
birincisine gelir vergisi, ikincisine ise kurumlar vergisi denilmekle birlikte, her iki verginin
konuları iktisaden aynıdır. Kurumlar vergisi, gelir vergisinin kapsamına giren gelir unsurlarının,
ilgili kanunlarla belirtilmiş kurumlar tarafından elde edilmesi halinde, bu kurumların ayrı hukuki
kişilikleri sonucu, safi kazançlarından alınan vergilerdir.
Kurumlar Vergisinin Özellikleri
Geneldir,
Dolaysızdır,
Gayrişahsîdir
Tek oranlı tarife uygulanır
Tek oralı olduğu için adalete uygun değildir
İktisadi geliri, iki farklı kuram ile tanımlayabiliriz.
Kaynak Teorisi (Von Hermann): Emek ya da sermayenin, devamlı suretle üretim faaliyetine
sokulması sonucu elde edilen gelirlerin vergilendirileceğini kabul eden görüştür. Von
Hermann'a göre, bir gelirin vergilendirilebilmesi için, gelirin sürekli bir nitelik
gösterebilmesi, yani belirli zamanlarda sürekli olarak elde edilmesi gerekir.
Bu görüşe göre, piyango ikramiyeleri, veraset ve intikal neticesinde elde edilen gelirler gibi
devamlılık arz etmeyen gelirler vergilendirme kapsamına alınmayacak, buna karşılık, ücret
(emeğin karşılığı) ve menkul ve gayrimenkul sermaye iratları gelir olarak kabul edilip,
vergilendirilebilecektir.
Safi Artış Tecrisi(George Schanz, Prof. Haig) : Bu görüşe göre, bir kişinin (gerçek veya tüzeL)
dönem başı servet unsurunun toplamından, dönem sonundaki servet unsurlarının toplamı
çıkarıldığında, eğer arada bir olumlu fark var ise, bu fark vergilendirilecektir. Bu görüşe göre,
ücretler, iratlar, veraset ve intikaller, milli piyango ikramiyeleri vb. her şey
vergilendirilebilecektir.
Yukarıda söylediğimiz gibi, bir kişinin dönem sonu servet unsuru ile, dönem başı servet unsuru
arasındaki olumlu fark vergilendirilecektir.
GELİR VERGİSİNİN ÇEŞİTLERİ
SEDÜLER GELİR VERGİSİ
Sedüler vergi sisteminin esasını, sedül adı verilen gelir
unsurlarının her birinin diğerlerinden bağımsız (ayrı)
olarak düşünülmesi ve bunların ayrı ayrı
vergilendirilmesi oluşturur.
Düz oranlı bir vergileme esas alınır.
TOPLAM (ÜNİTER) GELİR VERGİSİ
Toplam gelir vergilerinde, gerçek kişilerin, gelir kaynaklarından elde ettikleri gelirlerin
safi toplamı esas alınmaktadır. Bu toplamda, mükellefin şahsi ve ailevi durumlarıyla ilgili
indirimler yapılmakta ve ödeme gücüne ulaşmak için gerekli araçlar işleme konularak,
kalan kısım, artan oranlı vergi tarifesiyle vergilendirilmektedir. Toplam gelir vergisinde,
mükellefin gerçek ödeme gücünün göz önünde bulundurulduğu görülecektir.
BİRLEŞİK GELİR VERGİSİ
Birleşik veya karma gelir vergisi, gelir
unsurlarının ilk aşamada sedüler nitelikte
bir vergilemeyi, daha sonra da toplamlarının
alınması ve toplam gelir üzerinden ayrıca
vergi alınmasını öngörür.
SERVET ÜZERİNDEN ALINAN VERGİLER Birey tarafından herhangi bir servete sahiplik ya da servetin el değişiminden dolayı alınan vergilerdir.(EV-MTV-VĠV)
Genel-Özel Servet Vergileri: Yükümlünün sahip olduğu varlıkların tümünden vergilemeyi esas alınması genel, servet unsurlarından sadece bazıları vergilemeye konu edilen servet vergilerine özel servet vergileri
denir. TR‘de özel servet vergileri mevcut iken genel servet vergisine yer verilmemiştir. Özel servet vergileri; E.V., MTV., VİV.
Sürekli-Geçici Servet Vergileri; Düzenli aralıklarla sürekli şekilde vergilemenin yapılması sürekli(devamlı) servet vergileri iken, bazı nedenlerden dolayı(eko, sos, mali, savaş, mülkiyetin el değiştirmesi, ölüm…) bir defaya mahsus olmak üzere alınan vergiler ise geçici servet vergileridir. Sürekli servet vergilerine örnek MTV, EV iken geçici servet vergilerine örnek VİV‘dir.
HARCAMALAR ÜZERİNDEN ALINAN VERGİLER TOPLU MUAMELE VERGİLERİ
Toplu muamele vergileri, imalatın tek safhasında veya ticaret zincirinin tek halkasında, satış fiyatları üzerinden, bir defaya mahsus olmak üzere alınır. Toplu muamele vergisinde vergi bir defa alındığı için, verginin oranı yüksektir. Bu durum vergi kaçakçılığına, vergi yükümlülerinin bilerek ve isteyerek vergi kanunlarını ihmal etmelerine ve hazinenin gelir kaybetmesine neden olur Üretim aşamasında İstihsal vergisi
Toptancı aşamasında Toptan satış vergisi
Perakende aşamasında Perakende satış vergisi
Tüketim aşamasında istihlak vergisi
YAYILI MUAMELE VERGİLERİ (şelale vergiler) Bu vergiler, ekonomik sürecin üretimden tüketime kadar olan bütün aşamalarında işlem yapıldıkça uygulanan vergilerdir. Yayılı muamele vergileri; aynı maddeleri değişik işletme büyüklükleri içerisinde üretip, tüketiciye sunan firmalar bakımından rekabet eşitliğini bozucu etki yaratırlar. Çeşitli üretim ve pazarlama birimlerini bünyesinde toplamış, dikey ve yatay büyümeye gitmiş kuruluşlar; üretim-tüketim zincirinin kısalması dolayısıyla daha az vergilendirilebilir aşama ortaya çıkacağından, daha düşük tutarda vergi yükünün etkisi altında kalırlar. Bu tür bir harcama vergisinin en önemli sakıncası vergi piramitleşmesine neden olmasıdır
KATMA DEĞER VERGİSİ
Katma değer vergisi, her üretim ve dağıtım aşamasında mal ve hizmetlerin tesliminde, oransal olarak uygulanan yayılı bir muamele vergisidir.
KDV’yi, diğer muamele vergilerinden ayıran niteliği; verginin her aşamada, satış bedeli üzerinden hesaplanmakla birlikte, her üretim ve dağıtım aşamasında "katılan değer"in vergilendirilmesidir.
Başka bir deyişle, verginin matrahı, "katma değer"dir ve sistem bunun üzerinde kurulmuştur.
Verginin matrahı olan katılan değer; üretim faktörlerinin, üretim süreci içerisinde yarattıkları değeri ifade etmektedir.
Otokontrolü sağlayan bir sistemdir. Çünkü her bir üretici birim bir önceki birimden aldığı mal için ödediği verginin indirilebilmesi için belge düzenine ihtiyaç vardır, belge düzeni ise üreticinin
toplam üretim ve karının ortaya çıkmasına neden olur. Aksi halde, belgelenemeyen verginin de yüklenilmesi söz konusu olacaktır. Katma değer vergisi, yayılı ve toplu muamele vergilerinde olduğu
şekilde piramitleşmeye neden olmadığından mali ve ekonomik açıdan da olumludur.
KDV’de verginin hesaplanış yöntemleri
Çıkarma Yöntemi: Her satılan mal veya sunulan hizmet dolayısıyla elde edilen satış bedelinden o
mal veya hizmetin maliyet değerinin düşülmesi suretiyle uygulanmaktadır. Ancak, özellikle çok
çeşitli mal üzerinden işlem görülmesi ve sürekli mal giriş ve çıkışları karşısında, bu usulün
uygulanması güçleşir.
Vergi İndirimi Yöntemi: Bir mal veya hizmetin elden çıkartılması sırasında satış bedeli
üzerinden hesaplanan vergiden, alış sırasında ödenmiş olan verginin düşülmesi suretiyle
uygulanmaktadır. Günümüzde uygulama bakımından tercih edilen bir yöntemdir.
Mahsup Yöntemi: Firma, mal ve hizmet alımı sırasında ödediği KDV’yi mal ve hizmet satışı dolayısıyla tahsil ettiği KDV’den düşmesidir.
KDV HESAPLAMA YÖNTEMLERİ
Gelir tipi Ücret + faiz + kar+ rant
Gayri safi hasıla tipi
Ücret + faiz + kar+ rant+ amortisman
Tüketim tipi (TR’de) Ücret + faiz + kar+ rant + amortisman - yatırım
Ücret tipi
Ücret + faiz + kar+ rant – (faiz + kar+ rant
KDV özellikleri En modem harcama vergisidir.
Genel bir vergidir,
Dolaylı bir vergidir,
Gayrişahsidir,
Piramitleşmeye yol açmaz
Safi vergidir,
Yayılı bir vergidir
Kanuni ve fiili mükellef ayrıdır
Geniş tabanlıdır
Adalete uygun değildir
Tersine artan oranlılık yaratır.
Dikey bütünleşmeye yol açmaz
AB’ nin en Önemli vergisidir
1985 te Türkiye de uygulamaya geçildi.
N. KALDOR'UN HARCAMA VERGİLERİ
Toplam harcamalar üzerinde alınır, bu nedenle şahsileştirilerek sübjektif bir yapıya sokulabilir. Ömür boyu harcamaların vergilendirilmesi, bir yıl süresince yapılan harcamalar toplamının
vergilendirilmesi, harcamaların gruplandırılması suretiyle vergilendirilmesi. Kaldor tarafından desteklenmiş bir öneridir. Dolaysız nitelikli bir vergidir.
DEVLET BORÇLANMASI
Devlet borçlanması bilimsel anlamda ilk olarak Charles Davenmant (1710) ve David Hume (1752) tarafından incelenmiştir. Devletin kamunun gelir ihtiyacını karşılamak üzere yaptığı borçlanmadır
Dar anlamda; sadece merkezi devletin, geniş anlamda ise yerel yönetimlerin yaptığı borçlanmaları da kapsar. Kısacası, gelir ihtiyacı nedeni ile bugün ihtiyaç duyulan fonun borçlanılması, yani gelecekte tahsil edilecek vergilerin bugün borçlanarak temin edilmesi Borçlanma bütçe kanununda verilen yetkilere dayanılarak yapılmakta ve borçlanma ile ilgili herhangi bir sınırlama getirilmemektedir
DEVLET BORÇLANMASININ DAYANAĞI VE BORÇLANMA YETKİSİ
Devlet borçlanmasının miktarı, faizi ve piyasaya sunumu ile ilgili koşullar
kanunlar ile belirlenir.
Devlet iç borç veya dış borcunu almaya Hazine ve Maliye Bakanlığı sorumludur
Borç veya hibe vermeye ise, Cumhurbaşkanlığı yetkilidir.
Borçların ödenmesi borç ilişkilerinin yürütülmesinden Hazine ve Maliye
Bakanlığı sorumludur.
Borçlanmanın Amaç ve Nedenleri;
Bütçe açıklarının kapatılması
Büyük yatırım projelerinin finansmanı
Savaş, doğal afet gibi olağan üstü giderlerin karşılanması
Savunma harcamaların finansmanı
Kalkınmanın finansmanı
Dışa bağımlılık
Hammadde, ara malı ve sermaye malı ihtiyacının
karşılanması
Teknoloji transferi
Sermaye birikiminin yetersiz oluşu, iç tasarrufların
yetersizliği
Ödemeler bilânçosundaki açıklar
Kaynak dağılımında ve kullanımında etkinlik
Atıl fonların belli yatırımlara kanalize edilmesi
Enflasyonla mücadele
Durgunlukla mücadele
Klasik maliye anlayışında borçlanma
Borçlanma geçici ve pahalı bir gelir kaynağıdır.
Devlet borçlanmasına sıcak bakılmaz. Devletin
borçlanma suretiyle verimli olan özel sektör
kaynaklarını daraltacağını ileri sürerler.
Borçlanma ile kaynakların verimsiz sahalarda yok
edileceğini savunurlar.
Borçlanma ile milli gelir ve tasarrufların
azalacağına inanırlar.
Borçlanma olağan üstü bir gelir kaynağıdır.
Borçlanmanın; vergilerin öne alınmış iskonto
ettirilmiş hali olarak görürler.
Borçlanma vergilerin öne alınmış halinden başka
bir şey değildir.
Borçlanma gelecek nesiller üstünde yüke neden
olur.
Modern maliye anlayışında borçlanma
1929 krizinden sonra devlet borçlanmasının
gereklilik olduğu görüşü hakim olmaya başlamıştır.
Borçlanma A.Lerner’e göre hakiki ve olağan gelir
kaynakları arasında yer alır.
Borçlanma vergilerden sonra en önemli ikinci gelir
kaynağıdır.
Borçlanma ile özel sektör dışlanmaz.
Borçlanma vergilerin öne alınmış iskonto ettirilmiş
hali değildir ve gelecek nesillere yük oluşturmaz.
Borçlanma ile elde edilen kaynaklar ödenecek faizin
üzerinde bir gelirle kullanılabilirse gelecek
nesillerüzerinde yük oluşturmaz.
Hoş olmayan monetarist aritmetik: Bütçe açıklarının uzun süreli
borçlanma ile finansmanı parasal finansmandan yani emisyondan
daha fazla enflasyona yol açabilir.
Monetaristler sadece para arzındaki genişlemenin enflasyon oranlarını yükselteceğini savunmuşlarıdır. Sargent ve Wallece’ye göre ise bütçe açıklarının para basılarak kapatılması borçlanmaya göre daha az enflasyonisttir ve açıkların kapatılması için tercih edilmelidir.
Ricardocu denklik hipotezi; devlet bütçesi devletin müdahale sonrası açık verecek olursa, bireyler rasyonel davranış
içinde bu açıkların borçlanma veya vergi ile finanse edileceğini önceden bilirler. Bu durum karşısında bireyler tasarruf
miktarlarını artırırlar ve reel faiz oranı değişmez. Bu durumda da devlet harcamalarındaki artışın üretim ,büyüme veya
milli gelir üzerinde herhangi bir etkinin olmayacağı anlamına gelir
DEVLET BORÇLANMASINDA SINIFLANDIRMA
SAĞLANDIKLARI KAYNAĞA GÖRE;
İç borçlar
Dış borçlar
SÜRESİNE GÖRÊ
Kısa
Uzun
İSTEĞE BAĞLI OLUP OLMAMALARINA GÖRE
Zorlayıcı
İhtiyari
KAYNAKLARINA GÖRE DEVLET BORÇLANMALARI
İç ve Dış Borçlanma Ayrımı
İç ve dış borç ayrımında 3 kıstas kullanılabilir.
Alacaklının Uyruğu: Bu kritere göre devlet bir borcu kendi vatandaşlarından sağlıyorsa iç borç söz konusudur.
Örneğin, devletin yabancı ülkelerde satışa çıkardığı tahvilleri dış piyasada o devletin vatandaşları alıyorsa bu borç iç borçtur. Yine alacaklının uyruğu kriterine göre devlet bir borcu yabancı
kaynaklardan veya yabancı uyruklu kişilerden sağlıyorsa bu borç dış borçtur. Örneğin, Türk Devletinin satışa çıkardığı tahvilleri Türkiye'deki yabancı uyruklu kişiler alıyorsa bu borç dış borçtur.
Borcun Sağlandığı Piyasanın Uyrukluğu: Burada önemli olan borcun hangi piyasadan sağlandığıdır. Eğer yurtiçi piyasadan sağlanıyorsa iç borç, yurtdışı piyasadan sağlanıyorsa dış borç adını alır.
Örneğin; borç ülkenin kendi vatandaşlarından karşılarsa bile eğer bu borç dış piyasalarda satın alınıyorsa dış borç söz konusu olacaktır.
Borç alınan paranın cinsi kriteri; Bu kritere göre devletin sağlamış olduğu borç yerli para ile ise; borç iç borçtur. Devletin sağlamış olduğu borç yabancı para biçiminden gerçekleşmiş ise bu borç; dış
borç olarak ifade edilir.
İÇ BORÇLANMA
Satın alma gücünün ülke içinde özel kesim ve kamu kesimi arasında el değiştirmesidir.
Ülke içinde kullanılabilecek ek kaynak sağlamaz.
Ülkenin ödeme imkanları değişmez.
Ekonomide milli gelir değişmez.
Kısa veya uzun vadeli olabilir.
DIŞ BORÇLANMA
Satın alma gücünü yapıldığı anda artırır
Ekonomiye ek kaynak sağlar
Dış ödemeler için döviz giriş sağlar
Milli gelir yapıldığı anda artar
Kısa veya uzun vadeli olabilir
Ödenirken milli gelirde daralmaya neden olur.
Borç ödemek için dış borç alınmışsa; ülkeye yeni kaynak girişi sağlanmaz
İÇ BORÇ KAYNAKLARI
Kişi ve firmalar
Kurum ve kuruluşlar
Ticari bankalar
Merkez bankası
DIŞ BORÇ KAYNAKLARI
IMF
Dünya bankası
Uluslararası kalkınma birliği
Avrupa yatırım bankası
İslam kalkınma bankası
Avrupa imar ve kalkınma bankası
Asya kalkınma bankası vb. olarak ifade edilebilir.
Uluslar arası kalkınma birliğ
İÇ BORÇLANMA ARAÇLARI
Hazine bonoları
Devlet tahvilleri
Hazine kefaletine haiz bonolar
Müteahhit bonoları
Bütçe emanetleri
Adi emanetler
Merkez bankası avansı
DIŞ BORÇLAR
KALKINMA KREDİLERİ DİĞER KREDİLER
Proje- program kredileri
Bağlı- Serbest Krediler
Borç erteleme Kredileri
Röfinansman Kredileri
Satıcı Kredileri
Teknik yardımlar
Askeri yardımlar
Mali yardımlar
Bağıl ve hibeler
İÇ BORÇLANMA ŞEKİLLLERİ 1.Hazine Bonosu: Devletin kısa vadeli nakit ihtiyacını karşılamak için çıkarılan ve vadesi maksimum 1 yıl olan devlet borçlanma senedidir. 2. Hazine Kefaletine Haiz Bonolar: Merkezi Yönetim dışında kalan kamu kuruluşlarının Hazinenin Kefaletini alarak maksimum 9 aylık çıkardıkları kâğıtlardır. ( KİT‘ler, Belediyeler…) 3. Merkez Bankası Avansları: Merkez Bankasının hazineye avans vermesidir. 2001‘de kaldırıldı 4.Bütçe Emaneti: Ödeme emri belgesine bağlandığı halde yıl içerisinde ödenmeye tutarlar bütçede emanet hesabına alınır. Burada devlet, HAK SAHİBİ ÖDEMEYİ TAHSİL EDENE KADAR kendine kısa vadeli bir kaynak yaratmış olur. 5. Adi Emanet: gerçek ve tüzel kişiler tarafından hazineye geçici olarak yatırılan paralar olup geçici teminat, kesin teminat, hacizli malların satışından doğan paralar, … (niteliği olmayan paralar) 6.Müteahhit Bonoları: Geçmişte müteahhitlere yaptıkları işler karşılığında, devletten olan alacaklarına sayılmak üzere bonolar verilmiştir. Gerçekte uzun vadeli bir borç olmakla birlikte vadesinden önce ıskonto ettirilerek nakde dönüştürülmeleri nedeni ile kısa vadeli borç haline gelmektedir. Artık uygulamada yoktur.
DIŞ BORÇ ŞEKİLLERİ Proje kredileri belirli bir üretim ünitesinin oluşturulması amacına yöneliktir. Uygun görülen
projenin finansmanı için kullanılır ve genel olarak ülkenin hem özel hem de kamu sektörü
yatırım projelerinin kurulması ve geliştirilmesine yöneliktir. Proje kredileri genellikle bağlı
kredi biçiminde kullanılır.
Program kredileri ise bütçe açıklarının finansmanı ve üretim kapasitesinin artırılmasına yönelik
ithalatın finansmanında kullanılan kredilerdir. Bu krediler proje kredilerine göre daha kısa vadeli
ve daha yüksek faiz oranlıdır. Genellikle serbest kredi biçiminde kullanılır.
Bağlı Krediler- Serbest Krediler: Bağlı kredilerde kredi veren ülke, kendisinden mal satın
alınması şartıyla kredi verir. Ülkeye, mala ya da hem ülke hem de mala bağlı olarak verilebilir.
Ülkeye bağlı olarak verilen kredi ancak krediyi veren ülkede kullanılabilir. Mala bağlı olarak
kredi verildiğinde ise söz konusu kredi ancak kredi veren ülkenin mallarının alımı için
kullanılabilir.
Serbest krediler ise nakit olarak borçlu ülkenin emrine verilir.
İhracat (Satıcı) Kredileri : Satıcı kredileri hükümet tarafından kullanılmazlar. Bu krediler özel
firmalara tahsis olunur. Krediyi de satıcı firma vermektedir. Ancak kredi verme işlemi kamu
kuruluşlarının kontrolünde gerçekleşir.
Röfinansman Kredileri: Yüksek faizli bir borcun ödenmesi amacıyla, düşük faizli yeni borçlanmaya gidilmesine röfinansman denilmektedir. Sekuritizasyon Kredisi: Teminat verilerek alınan dış kredilerdir. Seküritizasyon kredisi, banka portföyünde yer alan araçların gelecekte sağlayacağı nakit akımlarının teminat gösterilerek yurt dışından sağlanan fonları ifade etmektedir. Başka bir ifadeyle, seküritizasyon, krediyi menkul kıymetleştirerek fonlama anlamına gelmektedir. Ariyere Borçlar: Özel sektörün yaptığı ithalatın döviz karşılığını Merkez Bankasına yatırdığı halde, Banka'nın döviz kıtlığı nedeniyle biriktirdiği, transfer edemediği, dolayısıyla da devletin dış borcuna dönüştüğü ithalatçıların döviz borçlarıdır. Sendikasyon Kredileri (Bankalar Konsorsiyumu/Dış Yardım Konsorsiyumu): Birden fazla
resmi ya da özel finans kurumunun bir araya gelerek herhangi bir ülkedeki proje ya da programı
finanse etmek için verilen kredidir.
Dış borçların olumlu yönleri Ülkeye yeni nakit girişi
sağlanır ve satın alma
gücü artar
Zorunlu yatırımların
yapılabilme şansı artar
Üretimin çeşitlenmesine
yardımcı olur
Ödemeler dengesinde
rahatlama meydana gelir
Ulusal paranın değeri
korunur ve değeri artar
Milli gelir artar.
Olumsuz yönleri ise;
Dışa bağımlılık artar
Yatırımlara dönüşmez ise israf riski artar
Verimli yatırımlara dönüşmez ise gelecek
nesillere yük oluşturur
Ulusal para ödeme zamanında değer
kaybeder
Ödeme yapılırken milli gelirde azalma
meydana gelir.
Yeterli ithalat için kullanılmadığı takdirde
ülke içindeki satın alma miktarı artacağı
için enflasyonist etki meydana gelir.
Dış borç verimsiz yatırımlarda kullanılırsa
uzun vadede ekonomide borç yükünü
artmasına ve borcun sürdürülebilirliğini
zora sokar.
VADELERİNE GÖRE DEVLET BORÇLARI
KISA VADELİ BORÇLANMA
Vadesi 1 yıla kadar olan borçlanmadır
Dalgalı borç olarak da adlandırılırlar
Yıl içindeki gelir gider dengesini sağlamak amacıyla kullanılırlar
Genellikle hazine bonoları ile gerçekleştirilirler
Para piyasalarından temin edilirler
Açık piyasa işlemlerine konu olurlar
Faizler vade yapısından dolayı uzun vadeli borçlara göre nispeten daha düşüktür
İç veya dış piyasadan gerçekleştirilebilirler
UZUN VADELİ BORÇLANMA
Vadesi bir yıldan fazla olan borçlardır
Süresiz borçlanma biçiminde de yapılabilir
Genellikle yatırımlar için kullanılırlar
Devlet tahvilleri ile gerçekleşirler
Sermaye piyasalarından sağlanırlar
Faizler kısa vadelilere oranla yüksektir
İç veya dış piyasadan yapılabilirler
KISA VADELİ BORÇLANMA ARAÇLARI
Hazine bonoları
Hazine kefaletine haiz bonolar
Müteahhit bonoları
Kısa vadeli avanslar
Merkez bankası avansları
Diğer kurum ve mali kuruluşlardan alınan borçlar
UZUN VADELİ BORÇLANMA ARAÇLARI
Devlet tahvilleri
Mali kurumlardan alınan krediler
Süresiz (Daimi/Ebedi) Borçlar
Daimi borçlarda, tasarruf sahiplerinin devlete vermiş oldukları borcun anaparasını isteme hakları bulunmamaktadır.
Dolayısıyla bu borçların itfa tarihi belli değildir.
Devlet itfa etmeyebileceği gibi istediği zaman ödemede de bulunabilir.
Eğer devlet itfa yapmayacaksa ve piyasa faiz oranı tahvillerin faiz oranından fazlaysa devletin borç yükü hafifler ancak tersi bir durumda devletin borçlanma dolayısıyla katlandığı maliyet
artar.
Devletin itfa yapması durumunda ise piyasadaki faiz haddi tahvillerin faiz haddinin altına düştüğünde yani tahvillerin değeri yükseldiğinde borçlanmanın maliyeti artacağından, devlet borcu
itfa eder ve piyasadaki düşük faiz haddinden yeniden borçlanmaya gider.
Süresiz borçlarda devletten sadece faiz istenebilir. Dolayısıyla devlet anaparanın ödenme zamanını serbestçe belirleme imkânına sahiptir. Ayrıca süresiz borçlanmayı sadece devlet
tüzelkişiliği yapabilmektedir. Kamu tüzelkişilerinin bu borçlanmayı yapma yetkisi yoktur.
Son olarak, daimi borçlarda tasarruf sahiplerinin yüksek faiz geliri elde etmek gibi ciddi avantajları vardır.
Süreli (İtfaya Tabi) Borçlar
Süreli borçların itfa tarihi bellidir ve bu nedenle bunlara itfaya tabi borçlar da denir.
Ödeme için tek bir süre bulunmaktadır ve devlet bu sürenin sonuna kadar belli bir ödeme planı çerçevesinde borcun tamamını öder.
Devletin ödediği anaparanın ve faizlerin yıllık tutarlarına taksit adı verilir.
ZORUNLU- İSTEĞE BAĞLI BORÇLANMA
Cebri borçlanma zorunluluk esasına dayandığı için vergilerle benzer özelliklere sahiptir.
Her ikisinde de devletin zor kullanma yetkisi vardır.
Vergi verecek ya da borç alınacak kişiler devlet tarafından önceden belirlenir. Örneğin borç verecek kimseler arasında kamu kuruluşları ya da bankalar gösterilebilir.
Vergilemede ödeme gücü esastır. Bu borçlanma için de geçerlidir. Belirli bir gelirin altında kalan bireylerden borçlanma söz konusu olmaz.
Her ikisinde de gelir ve servetin belli bir oranını oluşturan satın alma gücünün kamu kesimine transferi söz konusudur. Enflasyonist dönemlerde devletin zora dayalı borçlanmaya başvurmasının ilk etkisi vergilerin daraltıcı etkisi ile aynıdır.
Ancak cebri borçlanma ile vergiler arasında farklar da söz konusudur.
Öncelikle vergiler karşılıksız olarak mükelleflerden tahsil edilir ancak cebri borçlanmada karşılık vardır ve sonuçta devlet anapara ve borcun karşılığı olan faizi geri ödeyecektir.
Vergiler kural olarak adem-i tahsis ilkesi çerçevesinde toplanır ve alınan vergilerin hangi mal ya da hizmeti finanse edileceği belli değildir. Ancak borçlanmadan elde edilen paraların nereye
kullanılacağı önceden duyurulur.
Ülkemizde zorlayışlı borçlanmaya en güzel örnek olarak; tasarruf bonoları gösterilebilir.
Tasarruf bonoları başlıca gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin vergiye esas olan gelir ve kazançlarından gayrimenkullerin satış değerinden veraset ve intikal vergisi matrahından ve çeşitli ikramiyelerden alınmıştır. Zorlayıcı borçlanma farklı biçimlerde uygulanabilmektedir;
Tam cebri borçlanma Cebir tehdidi ile borçlanma Manevi cebre dayalı borçlanma Zorunlu tasarruf yaratarak
Tam cebri borçlanma: Bu yöntemde devlet; kanuna dayalı olarak çıkarmış olduğu borç senetlerini kişi ve kurumlara satışını gerçekleştirir. Zora dayalı olduğu için devlete bakış açısını
olumsuzlaştırır ve devlete olan güveni zedeler.
Cebir tehdidine dayalı borçlanma: devletin daha önceden çıkarmış olduğu borçlanma kağıtlarından istediği miktarda satış gerçekleştirememesi halinde kullanılanmış olduğu yöntemlerdendir.
Başlangıçta isteğe bağlı olmasına rağmen istenilen miktarda satış olmaması ile birlikte zorlayışlı hale döner.
Manevi cebre dayalı borçlanma: Devletin zor durumda olduğu ve devlet borçlanma kağıtlarından satın almanın vatandaşlık görevi olduğu duygusuna yönelik olarak gerçekleştirilen borçlanma biçimindir. Daha çok olağan üstü dönemlerde kullanılır. Zorunlu tasarruf yaratarak borçlanma: ülke içinde sermaye birikimi sağlamak adına başvurabilecek yöntemdir. Ülkemizdeki 1961 yılında çıkarılan “zorunlu tasarruf bonoları” bu borçlanmaya örnek olarak gösterilebilir. İHTİYARİ BORÇLANMA(İsteğe bağlı borçlanma)
Borçlanma kural olarak alacaklıların serbest iradesine dayanır. Kişiler ve kurumlar hiçbir baskı altında kalmadan ve kendi rızalarıyla devlet tahvillerini almaktadırlar. Ancak burada da cebri
borçlanmada olduğu gibi borçlanmaya ilişkin olarak faiz oranı, borcun süresi, ödenme şekli ve diğer koşullar tek taraflı olarak devlet tarafından belirlenir. Dolayısıyla borçlanmanın cebri mi yoksa
ihtiyari mi olacağı konusunda esas ölçüt, borç verenlerin serbest iradeyle karar verip vermedikleridir.
DEVLET BORÇLANMASINDA 1. DERCE MENFAATLER (ANA)
DEVLET BORÇLANMASINDA (YAN)
Ana çıkar; faiz
Faizi belirleyen unsurlar;
Başa baştan ihraç
Başa başın altında ihraç
İkramiyeli ihraç
Primli ihraç
Vergiden istisna tutulma
Vergi borcu ödeyebilme
Haczedilememe
Vadesinden önce nakde çevirebilme
Teminat olarak kullanılabilme
DEVLET BORÇLANMASINDA FAİZ ORANINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER
Devlete duyulan güven
Piyasa faiz oranı
Borcun vadesi
Devletin paraya olan ihtiyacının şiddeti
Vatandaşların psikolojik durumu
Ekonominin içinde bulunduğu konjonktürel durum
Bireylerin beklentileri
DEVLET BORÇLANMASINDA GARANTİLER
Enflasyon karşısında borç verenlerin ana para ve faizini korumaya yönelik
Dövize endeksleme
Altına endeksleme
Enflasyona endeksleme
Erken ödemeye gitmeme
Konversiyona gitmeme
Başabaşın Altında İhraç: Tahvili satın alan, tahvilin nominal değerinin altında bir fiyattan satın almasıdır.
Eleştirisi:
-Gelecekteki borç yükünü arttırır.
-İleride devletin bu borç yükü altında ezilmesi olası olarak görülebilir.
-Gelir dağılımında adaleti bozar.
-Kırtasiyecilik artar. İtfa Primli Tahvil: Ödeme anında devletin müşteriye nominal değerden daha yüksek para ödemesidir.
İkramiyeli (piyangolu) İhraç: Piyango çekilerek ikramiye verilmesidir.
Enflasyona Karşı Sağlanan Garantiler: Altın Garantisi: Tahvilin sadece anaparası altına endekslenir. Döviz (kambiyo) Garantisi: Tahvilin hem anaparası hem de faizi dövize endekslenir. Ödeme yerli para cinsinden yapılır. Fiyat Endeksleriyle Ayarlama Garantisi: diğer ikisine göre daha çok tercih edilir. Hem paranın değerindeki düşmelere karşı güvenilir bir araçtır hem de mali paraya güvensizliği çok arttırmaz.
Eleştirisi Paranın değer kaybına uğrayacağının açıkça itiraf edilmesi anlamına gelmesi
Enflasyonist dönemlerde tüketim artışlarını kamçılaması
Borçların enflasyon nedeniyle otomatik amortismanın önlenmesi
Devletin borç yükünün artmasına neden olacaktır.
DEVLET BORÇLARININ YÖNETİMİ
Borç yönetimi, bir ülkedeki ekonomi politikasına yardımcı olmak ve ekonomik dengenin korunması amacıyla, kamu borçlarının miktarında ve bileşiminde
değişiklikler yapmaktır
Olağanüstü borç yönetimi
KONVERSİYON(DEĞİŞTİRME)
Piyasa faiz oranlarının düşmesinden yararlanarak yüksek faizli devlet borçlanma kağıtlarının düşük
faizli borçlanma kağıtları ile değiştirilmesi işlemidir.
UYARIYORUM!!!
Konversiyon daha ziyade uzun vadeli borçlanmalar da gerçekleşir. Uzun vadeli borçlanmalarda faiz
kısa vadeli borçlanmalara kıyasla daha yüksektir.
UNUTMA!!!
Konversiyonda asıl amaç faizlerin düşürülmesi ile borç yükünün hafifletilmesidir.
Konsiyonun başarı koşulları;
Konversiyona başvurmak için piyasadaki faiz oranının, eski borçlanma faiz oranından
daha düşük olması gerekir.
Devletin mali koşullarında düzelme meydana gelmelidir
Konversiyonun karmaşık işlemlerden uzak basit bir işlemle yapılması gerekir.
Konversiyon neticesinde çıkarılan tahvillere cari faiz oranı üzerinden değil bir parça
yüksek bir faiz haddi üzerinden konversiyon uygulanmalıdır.
Konversiyon çeşitleri ise;
KONSOLİDASYON(TAHKİM)
Tahkim (konsolidasyon), kısa vadeli borçların, uzun vadeli ya da süresi bir borç haline
getirilmesidir.
Burada yeni bir borç ortaya çıkmamakta, sadece eski borç miktarı değişmeksizin vadesi
uzatılmaktadır, özellikle kısa vadeli ödenememiş olan borçların devlete yüklediği borçluluk
durumu bir süreliğine daha ortadan kalkmakta ve mali sıkıntılar geçici de olsa giderilmektedir.
UYARIYORUM!!!
Tahkim daha ziyade kısa vadeli borçlanmalarda gerçekleşir. Tahkim de asıl amaç borçların
çevrilebilirliğini artırmak ve kısa vadedeki borçları yeniden ödeme planına bağlamaktır.
Tahkim yolları;
Zorunlu tahkim
Gönüllü tahkim
MORATORYUM
. Bir devletin içinde bulunduğu çeşitli ekonomik sıkıntılar ve döviz darboğazı gibi nedenlerle,
dış borçlarını zamanında ödeyemeyeceğini açıklaması moratoryum olarak nitelendirilir..
Osmanlı İmparatorluğu döneminde 20 Aralık 1881’de ilk moratoryum ilan edilmiştir.
Cumhuriyet döneminde 1958 yıllarında da yine moratoryuma başvurulmuştur.
HUKUKİ AÇIDAN KONVERSİYON TEKNİK AÇIDAN KONVERSİYON
Cebri
Mecburi
İhtiyari
Başa baştan
Başa başın altında
Fark ödemeyi gerektiren
Kademeli
Başa Baştan Yapılan Konversiyon: Bu konversiyon şekli en basit olanıdır. Bu usulde, 100 TL nominal değerli % 5 faizli bir tahvil, nominal değerini değiştirmeksizin, örneğin, % 4 faizli yeni bir tahville değiştirilir. Başa Başın Altında Konversiyon: Bu tür konversiyon, nominal borç miktarını artırarak faiz haddinde bir miktar indirim yapmak suretiyle gerçekleştirilir. Diğer bir ifade ile nominal değerin altında ve daha düşük faizli ihraç yapılarak konversiyon gerçekleştirilir. Kısaca nominal değer artarken faiz oranı düşmektedir.
Kademeli Konversiyon: Bu çeşit konversiyonda, daha önce çıkarılan tahvillerin faiz oranları, piyasadaki faiz oranına birdenbire indirilmez. Kademeli bir yol izlenir. Bunun anlamı, konversiyon nedeniyle tahvil sahiplerinin uğrayacakları kaybı birdenbire hissettirmemektedir. Fark Ödemeyi Gerektiren Konversiyon: Bu tür konversiyonda, tahvil sahipleri hem faiz düşüşünden korunmakta, hem de gelir düzeylerinde bir değişme olmaması için piyasa faiz oranlarındaki düşmeye karşılık, belirli bir ölçüde ana para fazlası ödemeye çağrılmaktadır. Örneğin piyasa faiz oranları %60’dan %40 indiği bir ortamda daha önceden ihraç edilmiş nominal değeri 100 TL olan %60 faizli bir senedin için, devlet alacaklıdan 50 TL daha isteyerek 150 TL değerinde ve %40 faiz yeni bir senet verir. Burumda borç miktarı artarken ödenecek faiz miktarı aynı kalır. Önceki durumda 60 TL faiz ödenirken, senet değiştirildikten sonrada 60 TL faiz ödenir.
İhtiyari tahkimde, alacaklı elindeki kısa vadeli borç senedini uzun vadeli borç senediyle değiştirme hususunda serbest bırakılır
Zorunlu tahkimde, devlet, kendi iradesiyle kısa vadeli borç senedini uzun vadeli borç senediyle değiştirir.
OLAĞAN ÜSTÜ BORÇ YÖNETİMİNİN ETKİ VE SONUÇLARI
KONVERSİYONUN ETKİ VE SONUÇLARI
Borcun faiz yükünü azaltır.
Borç stoku üzerindeki etkisi uygulanan konversiyon tekniğine bağlıdır.
Başabaştan konversiyon borç yükünü etkilemezken, başabaşın altında ve fark
ödemeyi gerektiren konversiyon borç yükünü arttırır.
Devlete olan güveni sarsar, Hazine’nin kredibilitesini düşürür.
Devletin gelecek dönemde borçlanmasını zorlaştırır.
Azda olsa gelir dağılımında olumlu etkiler yaratır
KONSOLİDASYONUN ETKİ VE SONUÇLARI
Devletin uzun dönem borç yükünü arttırması
Kısa dönemde kamu dengelerinde bir rahatlama sağlanması
Devletin borçlarını uzun süreli bir ödeme planına bağlama olanağını kazanması
Alacaklılarda kamu kredisine karşı güvensizlik doğması ve yeni borçlanmaların
zorlaşmasına neden olur.
Deflasyonist süreçte ekonomik dengeler açısından olumsuz etkiler yaratabilir, ancak
enflasyonist ortamda olumlu etkileri olabilir (talep daraltıcı veya artırıcı etki
açısından)
İÇ BORÇLANMANIN ETKİLERİ DIŞ BORÇLANMANIN ETKİLERİ
Bireylerden borçlanma daraltıcı etkiye sahiptir.
Kurumlardan borçlanma daraltıcı etkiye sahiptir.
Ticaret bankalarının elinde bulunulan atıl fonlardan borçlanmaya gidilmesi enflasyonist
etki yaratabilir. Ancak başlangıç fonlarından borçlanmaya gidilmesi daraltıcı etki
yaratır.
Merkez bankasından borçlanılması halinde ekonomide enflasyonist etki meydana
gelecektir.
İç borçlanma ayrıca;
Ekonomi tam istihdam düzeyinde iken iç borçlanma özel kesimi dışlayacaktır
Yapıldıkları anda zorunlu borçlanma vergiler gibi ekonomi üzerinde daraltıcı etkiler
meydana getirebileceklerdir
Enflasyonist dönemlerde yapılan borçlanma talep artırıcı harcamaların finansmanında
kullanıldığı zaman ekonomide olumlu etkiler yaratmaz
Borç verenler gelecekte elde edecekleri faiz kazancını düşünerek harcamalarını
artırabilirler
Daralma dönemlerinde atıl fonları harekete geçirici ve toplam talebi artırıcı borçlanmaya
gidilmesi halinde ekonomi üzerinde olumlu etkiler meydana getirir.
Ülke içi faizler yükse ise kişiler tasarrufu tercih edecekleri için ülke içinde talep
daralmasına neden olabilir
Devletin kurumlardan borçlanmaya gitmesi bireylerden borçlanmaya gitmesinden daha
daraltıcı etkiye sahiptir.
Toplam tasarruflar sabitken devletin yüksek faizle borçlanmaya gitmesi özel kesim
yatırım maliyetlerini artırır.
Alındıkları anda
Ek satın alma gücü meydana getirirler
Ulusal paranın değer kazanmasına neden olur
Milli gelir yapıldığı anda artar.
Zorunlu yatırımların yapılma şansı artar
Ödemeler dengesi rahatlar
Ülke üretimi çeşitlenir
Toplam talep artar ve enflasyonist etkiler meydana getirebilirler
Yeterli ithalat için kullanılmayan borçlanma enflasyonist etkiler meydana getirir
Ödenirken ise
Ülke tasarrufları azalır
Ulusal para değer kaybeder
Milli gelir azalır
Toplam talepte daralmaya neden olabilir
Deflasyonist etkiler ortaya çıkabilir.
En olumsuz tarafları ise;
Dışa bağımlılık artar
İsraf riski ortaya çıkar
Verimli alanlarda kullanılmazlar ise gelecek nesillere yük oluşturur
Ödemeler dengesinde açığa neden olabilirler
Dışa bağımlılığın artmasıyla beraber yabancı sermaye egemenliğinin artması
Daha çok gelişmekte olan ülkelerin kullandığı borçlanma yöntemidir.
Reel faiz oranlarının pozitif olduğu bir ortamda; KKBG > OPERASYONEL AÇIK > BİRİNCİL AÇIK
DEVLET BÜTÇESİ
Devlet bütçesi, toplumsal ihtiyaçların karşılanması ve kamu ekonomisi amaçlarının gerçekleştirilmesi için hazırlanan ve uygulanan bir araçtır.
5018 sayılı KMYK Kanunu'na göre, "Belirli bir dönemdeki gelir ve gider tahminleri ile bunların uygulanmasına ilişkin hususları gösteren ve usulüne uygun olarak yürürlüğe konulan belgedir."
DEVLET BÜTÇESİNİN ÖZELLİKLERİ
Bütçeler, geleceğe ilişkin olarak kamu gelir ve gider tahminlerini
gösterir.
Bütçeler yürütme organının iktisadi ve mali bir programı
niteliğindedir.
Bütçelere ilişkin hükümler, genel olarak tüm ülke anayasalarında yer
alır. Türkiye'de de 1982 Anayasasında "Mali Hükümler" başlığı altında
(161 ve 165. maddeler arası) bütçeye ilişkin hükümler yer almaktadır.
Bütçeler yürütme organına sınırlı süreli (bir takvim yılı) yetkiler
veren belgelerdir ve devri nitelik taşıdıkları için her yıl tekrarlanırlar
ve mali yıla girmeden önce onaylanmak zorundadır.
Bütçeler hazırlanırken kamu gelir ve giderlerin denk olması beklenir.
Bütçeler, uygulama sırasında ve sonrasında yürütme, yargı ve yasama organları tarafından denetlenir.
Gelir ve giderler tahminidir. Yürütme organının programı yasama organının tasarrufudur. Özel bir kanundur ve cumhurbaşkanı tarafından veto edilemez
niteliktedir. Bütçe temelde bir kanundur ve bu kanununa, bütçe ile ilgili hükümler
dışında hiçbir hüküm konulamaz. Anayasaya göre, bütçe devlet ve kamu tüzel kişilerini ilgilendirir.
Bütçe hakkı: Kamu hizmetlerinin cinsi ve tutarı ile bu hizmetleri karşılayacak kamu gelirlerinin
toplanması hakkında karar verme yetkisine Bütçe hakkı denir.
Bütçe hakkına ilişkin ilk belge; 1215 MAGNA CARTA’DIR.
UYARIYORUM!!!
Ülkemizde vergi ve bütçe hakkı TBMM’dedir. Bütçe kelimesinin ülkemizde ilk kullanıldığı kanun
1876 Kanuni Esasi’dir. Bütçeye ilişkin ilk sistematik belge 1855 Bütçe Nizamnamesidir.ilk
modern Türk bütçesi 1909 bütçesidir.
DEVLET BÜTÇESİNİN TEMEL UNSURLARI
TAHMİN
Bütçenin geleceğe
ilişkin gelirleri ve
giderleri içeren
tahminlerden
oluşmasını ifade
eder. Bütçenin
geleceğe yönelik
olmasıdır.
TAHDİT
Devlet bütçesindeki
gelirlerin toplanmasına
giderlerin yapılmasına
1 yıllık onay ve izin
verilmesidir. Diğer
ifade ile bütçenin
zaman bakımından
sınırlandırılmasıdır.
TASDİK
Yürütme organının
hazırlamış olduğu
bütçenin yasama
organı tarafından
onaylanmasını ifade
eder.
TEVZİN
Devlet bütçesinde
yer alacak gelir ve
giderlerin mali yıl
içinde denk
olmasını ifade eder.
BÜTÇENİN FONKSİYONLARI
GELENEKSEL FONKSİYONLAR
Mali – iktisadi fonksiyonu
Siyasi fonksiyonu
Hukuki fonksiyonu
Denetim fonksiyonu
ÇAĞDAŞ FONKSİYONLAR
Kaynak tahsisi fonksiyonu
Ekonomik istikrar fonksiyonu
Ekonomik kalkınma ve
büyüme fonksiyonu
Gelir dağılımı fonksiyonu
BÜTÇEYE İLİŞKİN YAKLAŞIMLAR Bütçeye ilişkin yaklaşımlar iki grup içerisinde incelenebilir Ekonomik yaklaşım: Bütçenin hukuki boyutunu ihmal ederek bütçelerin genel ekonominin bir parçası olarak ele alan yaklaşımdır. Bütçenin ekonomi ve sosyal hayat üzerindeki etkilerini ele alır. Hukuki yaklaşım: Bütçeye ilişkin gelir ve harcamaların hukuksal boyutunu ele alır. Bütçelerin daha çok iktidarda olan partilerin siyasi görüşleri doğrultusunda yürütmenin programı niteliğini taşımasını, gelirleri toplayacak kurumların belirlenmesini, harcamaların kanunlara uygun olarak yapılmasını ele alır. Bu yönüyle gelir ve harcamaların ülkede yaşayanlar adına güvence altına alınabileceğine vurgu yapar.
BÜTÇELEME İLKELERİ
GENELLİK İLKESİ: Genellik ilkesine göre kamu maliyesi bir bütündür ve tüm gelirler bir havuzda toplanıp giderler bu havuzdan yapılacaktır. Bütçenin, bütün gelir ve giderleri kapsamasını ifade eder. Gayrisafilik İlkesi: Bütçede yer alan tüm gelir ve giderlerin gayrisafi olarak kaydedilmesini, kurumların gelirleri ve giderlerini birbirinden mahsup etmeden kayıtlara geçirilmesini ifade eder. Adem-i Tahsis İlkesi: Belli bir kaynaktan elde edilen gelirlerin belli bir harcamaya tahsis edilmemesini ifade eder. UYARIYORUM!!! Özel bütçeli kurumlar, döner sermayeli kuruluşlar, şartlı bağış ve yardımlar, fonlar, katma bütçeler genellik ilkesinin istisnalarıdır.
DOĞRULUK İLKESİ Objektif Doğruluk İlkesi: Bütçe gelir ve gider tahminlerinin gerçekçi bir biçimde yapılması, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik koşullara uygun olarak hazırlanmasıdır. Objektif doğruluk ilkesinin geçerli olabilmesi için;
Geçmiş yıl verilerinin olması Mevcut ekonomik durumun incelenmesi Yeterli altyapının olması Değerlendirmeyi yapabilecek nitelikli kadroların olması gerekir.
Sübjektif Doğruluk ( Samimiyet ) İlkesi: Gelir ve gider tahminlerinin doğru ve gerçeği yansıtacak şekilde hazırlanması için tahmini yapan idare ve kişilerin doğru, dürüst ve samimi olması gerektiğini ifade eder.
AÇIKLIK İLKESİ: Açıklık ilkesinde esas olan bütçeyle ilişkili olsun veya olmasın bütçenin herkes tarafından anlaşılır olmasıdır. Böylece bütçe politikalarını merak edenlerin bütçe tahmin ve uygulama sonuçlarını okuduklarında anlamaları söz konusu olacaktır.
ÖNCEDEN İZİN VE BÖLÜMLER İTİBARİYLE ONAYLANMA İLKESİ: Bütçenin mali yıla girilmeden önce onaylanmış ve kanunlaşmış olmasının öngörülmesi ön izin ilkesidir. Ayrıca bütçe yasama organı tarafından bölümler itibariyle ayrı ayrı görüşülür ve onaylanır. ALENİYET( Şeffaflık ) İLKESİ: Bütçe ile ilgili tüm işlem ve uygulamaların, herkesin gözü önünde,
herhangi bir gizleme yapılmadan gerçekleştirilmesini öngören ilkedir. Bütçe muhasebesinde tekdüzen hesap planının uygulanması, bütçe kanunlarının Cumhurbaşkanı tarafından onaylandıktan sonra resmi gazetede yayımlanması bu ilke gereğidir. Örtülü ödenek ise aleniyet ilkesinin istisnasıdır.
GİDERLERİN GELİRLERDEN ÖNCELİĞİ İLKESİ: Genellikle gelişmiş ülkeler için geçerli bir bütçe ilkesi olan giderlerin önceliği ilkesi, bütçede önce giderlerin tahmin gerekli kılmaktadır. Buna göre, gider rakamları belirlendikten sonra gelirler tahmin edilir. İstisnası yerel yönetim bütçelerdir.
TAHSİS İLKESİ: Her bir kamu hizmeti için ilgili yılın bütçesinde mutlaka ödeneğin olması yani o hizmete ait bir ödenek tahsisisin yapılması gerekir. Ödeneği olmayan bir hizmete ilişkin harcama yapılamaz
TASARRUF ( İktisadilik ) İLKESİ: Bütçede yapılacak harcamaların, belli miktardaki para ile mümkün olan ve en yüksek sosyal faydayı sağlayacak biçimde, bütçe kaynaklarının verimli, ekonomik kullanılması ilkesidir.
DENKLİK İLKESİ: Bütçenin gelir ve giderlerinin birbirine denk olmasını ifade eder. Giderler gelirlerden fazla çıkarsa aradaki fark iç borçlanmalarla kapatılır ve gelir gider toplamları eşitlenir.
DENK BÜTÇE TEORİLERİ
Klasik Bütçe Teorisi
Devlet bütçesinde yer alacak gelir ve giderlerin 1 mali yıl
içinde denk olması esasına dayanır.
Devlet bütçesinin açık veya fazla vermemesi gerektiği olgusuna
vurgu yapılır.
Devlet bütçesinde yer alçak olan vergiler piyasa işleyişini
bozmayacak dolaylı vergilerden oluşmalıdır.
Harcamaların amacı ise sadece tam kamusal mal ve hizmetlerin
finansmanını sağlamaktır.
Borçlanma ancak uzun vadeli yatırımlar veya olağanüstü
durumlarda gerçekleştirilebilir bunun haricinde borçlanmaya
karşıdır.
Devri ( Konjonktürel ) Bütçe Teorisi
A.Hansen tarafından ileri sürülmüştür.
Bütçe yıllık olarak değil uzun süreli dönemler dikkate
alınarak uygulanmalıdır.
Bütçe bazı dönemlerde açık bazı dönemlerde fazla verebilir,
önemli olan mali denkliktir. Bu görüşe göre bütçe politikası ve
tedbirleri konjonktüre paralel olarak değil, aksi yönde
olmalıdır.
Devri bütçe teorisine göre konjonktür dönemi içerisinde
meydana gelen bütçe fazlaları ileriki yıllarda oluşabilecek
açıkları kapatmak üzere bütçe denkleştirme fonunda
toplanmalıdır.
Telafi Edici Bütçe Teorisi
Keynesyen iktisatçılardan William Beveridge tarafından
geliştirilmiştir. 1929 Buhranından sonra devlet talep
yetersizliğini, durgunluğu giderici kamu harcamaları
yapmalıdır. Ekonomik denklik esastır. (AS = AD)
Ekonomik denklik için mali denklik feda edilebilir. Telafi Edici
Bütçe Teorisi'nde önemli olan iktisadi istikrardır, bütçe
denkliği önemli değildir.
Özel sektörün talep (harcama) yetersizliğini gidermek için
eksik istihdamdan tam istihdama ulaşıncaya kadar
bütçenin açık verebileceğini savunan teoridir. (G > T)
YILLIK OLMA ve SINIRLI YETKİ İLKESİ: Bütçenin meclis tarafından yıllık olarak yasalaştırılması demektir. Geçici bütçe, bütçe emaneti, egzersiz yöntemi istisnalarıdır. Sınırlı yetki ise bütçede yer almayan hiçbir gelirin toplanamayacağı bütçede yer almayan hiçbir giderin yapılamayacağını ifade eder. Anayasanın 161. Maddesinde bütçenin yıllık olma ve sınırlı yetki ilkelerine yer verilmiştir. Bütçe hazırlanırken 3 yıllık hazırlanır ancak 1 yıllık onaylanır.
BİRLİK İLKESİ: Devletin bütün gelir ve giderleri tek bir bütçe içerisinde gösterilmesini ifade etmektedir. Birlik ilkesi sayesinde devletin tüm gelir ve giderleri konusunda ilgililer, tam bilgiye sahip olurlar. Birlik ilkesi gereği bütçe meclis onayından geçer, aksi halde meclisten çok sayıda
bütçe geçer ya da meclisten geçirilmemeye başlanır.
MALİ SAYDAMLIK İLKESİ: Her türlü kamu kaynağının elde edilmesi ve kullanılmasında görevli ve yetkili olanlar kaynakların etkili ve verimli, hukuka uygun olarak elde edilmesinden, kullanılmasından sorumludur ve yetkili mercilere hesap vermek zorundadır.
TOPLAMA İLKESİ: Kamu idarelerinin tüm gelir ve giderlerini bütçelerinde gösterilmesi ve benzer nitelikteki bütçelerin bir araya toplanmasıdır.
BÜTÇE SİSTEMLERİ
TORBA ( Lump – Sum ) BÜTÇE SİSTEMİ Bu bütçe sisteminde belli hizmet gruplarına ödenekler toplu olarak tahsis edilmekte ve kuruluşlara tahsis edilen ödeneklerin nerelere harcanacağına kurum, kuruluş veya bakanlıklar kendileri karar vermektedirler. Bu durumda sıkı bir denetim yapılması gerekmektedir. Uygulanması en kolay bütçedir. Ödeneklerin kullanılması konusunda en fazla esnekliğin verildiği sistemdir. Ödenek bazlı bütçenin esnetilmiş halidir. Meclis denetimi eksik kalabilir ve keyfilik yaratabilir. Plan ve program olmadan uygulanması israf yaratabilir.
Sistemin Üstünlükleri;
Bütçenin hazırlanması, ödeneklerin
üzerinde anlaşılması ve
değerlendirilmesi kolaydır.
Bütçe basit olduğundan yasama ve
yürütme arasındaki sorunların
çözümü de kolaydır.
Bakanlığın bütçesi yapıldıktan
sonra bakanlığın harcama
politikasına müdahale edilmez.
Dikkatler ayrıntıdan uzaklaştığı için
daha geniş kapsamlı konula
gündeme gelebilir
Sistemin Aksaklıkları
Harcamaların nereye ve nasıl
yapıldığını tespit etmek zordur.
Yapılan harcamaların etkilerini tespit
etmek zordur.
Kaynak kullanımında israf riski artar.
Bürokrasiye geniş takdir yetkisi
verilmektedir.
Sosyal öncelikleri tespit ederek
harcamaları ona göre yönlendirmek
zordur
ANALİTİK BÜTÇE Analitik bütçe bir bütçe sistemi değil, bütçe kodlama sistemidir. Diğer bir ifadeyle, harcama ve gelirlerin sınıflandırmasında kullanılan kodlama sistemine verilen isimdir. Analitik bütçe sınıflandırmasında;
Kurumsal sınıflandırma, Fonksiyonel sınıflandırma, Finansman tipi sınıflandırma ve Ekonomik sınıflandırma olmak üzere dört tip sınıflandırma söz konusudur.
SIFIR ESASLI BÜTÇE SİSTEMİ Bu bütçeleme sisteminde, her yılın işlemleri kendi bünyesi içinde yargılanmakta olup, geçmiş yılların politikalarına ya hiç önem verilmemekte veya çok az bağlantı kurulmaktadır. Bir başka deyişle, tüm faaliyet ve harcamaların temel gerekçesinin yeniden ve baştan belirlendiği, bütçedeki her harcama kaleminin değerlendirmesinin yapıldığı bir bütçe sistemidir. Hiçbir harcama kalemi bütçede otomatik olarak yer almamakta ve her bir harcama kalemi diğer harcamalar ışığında yeniden gözden geçirilmektedir. Bu sistemde yatırımların yarım kalması ve süreklilik arz eden kamu hizmetlerinin aksaması gibi veya her yıl baştan yapılması ile kırtasiyeciliği artıracağı savunulur. Makro yerine mikro ekonomik yaklaşım benimsenmekte ve plan-bütçe ilişkisi kurulamamaktadır. PROGRAM BÜTÇE SİSTEMİ Planlanan hedeflere varılabilmesi için uygulanabilecek alternatif programlar arasından en rasyonel seçimi yapma fırsatı veren, israfı önleyerek hizmet – maliyet ve maliyet – fayda analizleri yoluyla en yüksek verimin sağlanmasına olanak veren bir bütçe tekniğidir.
Aynı amaca yönelik olarak çalışan kamu birimleri arasında koordinasyonu sağlayarak programları düzenlemeyi amaçlar. Böylece kamu hizmetleri daha iyi yerine getirilerek toplam refah artırılmaya çalışılır.
Bu bütçe sistemi çıktı amaçlı olup faaliyetlerin yürütülmesi ve sonuçların değerlendirilmesinde çıktılar esas alınmaktadır. Bu sistemde dikkatler, harcamalardan çok harcamaların yöneldiği hizmetlerin toplum refahına katkısına odaklanmaktadır.
Bütçenin yıllık değil daha uzun süreli hazırlanmasını gerektirir. Programa uymak için bazı kamu idareleri örgüt yapılarını değiştirmek zorunda kalabilir.
Bir program birden çok amaca hizmet edebilir. Bu durumda girdilerin hangi amaca yükleneceği sorunu ortaya çıkar.
Nesnel ölçütlere dayandırılır, bu nedenle uygulamada siyasi ve bürokratik esneklik zayıflar, bütçe sistemi olarak uygulanmasını güçleştirir.
KLASİK BÜTÇE SİSTEMİ ( Örgüt Bütçesi ) Kamu giderlerinin öncelikle siyasi veya idari kuruluşlara dağıtıldığı daha sonra her
kuruluşun harcama kalemlerinin belirlendiği bir yıllık esasa göre hazırlanıp uygulanan bütçe sistemi klasik bütçe sistemi olarak adlandırılır.
Klasik bütçe sisteminde temel amaç, kamu harcamalarının denetlenmesi, israf ve suiistimallerin önlenmesidir. Bu sistemde kaynak tahsisinde etkinlik amacı aranmaz. Harcamaların denetimi amaç olduğundan bütçe girdilerinin denetimine önem verilir. Bütçe girdi esaslıdır.
Kuruluşun amacından ziyade ne kadar mal ve hizmet satın alacağına odaklanılmaktadır. Kamusal amaçların gerçekleşme süresinden önce harcamaların kontrolü önemlidir.
Bütçe teklifleri ve ödenekler, kuruluşların organizasyon yapıları dikkate alınarak belirlendiğinden bu sisteme örgüt bütçesi adı da verilmektedir.
Her yılın ödenekleri bir önceki yılın ödeneklerinin belli bir yüzdesi alınarak artırılır. Yani otomatik tahmin ve tahsis geçerlidir.
Sistemin Üstünlükleri; Tahmini ve hesaplanması
kolaydır. Ödenek israfını önlemeye
yöneliktir. İdarede istikrarı sağlayarak
bürokrasinin uzmanlaşmasına yardım eder.
Bütçelemeye ilişkin anlaşmazlıklar politik pazarlarda çözülebilir.
Bürokrasiye takdir hakkı tanır.
Sistemin Aksaklıkları Bütçede amaç ve sonuçları açıkça
belirtilmemiştir. Kısa sürelidir. Üretilen mal ve hizmetlerin tüm maliyeti
hakkında yeterli bir bilgi sağlanamaz. Bütçenin sadece mali yönü ön plandadır. Gelecek yıllarda gelir ve gider kalemlerinde
indirim yapmak zordur. Katı ilkelere sahip olduğu için esnek değildir. Etkinliği ölçecek kıstaslar yoktur. Bilgi edinmede ve idari birimler arasında
koordinasyonu yoktur. Kamu hizmetlerinde öncelikleri belirlemek
zordur. Fayda – maliyet analizi yapmak zordur. Yatırım planlaması yapmak güçleşmektedir
UYARIYORUM!!! Bütçede devlet borçları, harcamaları ve vergi oranları gibi mali araçlara ilişkin uygulamalara sınır koyan kısıtlama ve düzenlemelere mali kural denir.
PERFORMANS BÜTÇE SİSTEMİ Devletin yüklendiği görevleri yerine getirebilmesi bakımından gerçekleştirdiği hizmetler ile bunların birim maliyetlerinin önem kazandığı bütçeleme sistemidir.
Bu sistemde ödenek dağıtımında devletin üstlenmiş olduğu hizmetler ile bu hizmetlerin programlar bazında birim maliyetleri esas alınır.
Performans ve sonuç odaklı bütçe sistemidir. Bu sistemin temel felsefesi kaynak kullanımında etkinliğin sağlanmasıdır. Amaç,
hükümetin ne satın aldığından çok aldıklarıyla neleri başardığı ve ne kadar etkin olduğudur.
Bu bütçe sistemi verilen ödenekler sonucunda en yüksek hizmetin elde edilmesi için uygulamaya konulmuştur Sistemin Üstünlükleri;
Denetimde, klasik denetim
anlayışından, çağdaş denetim
anlayışına geçilmiştir.
Gerçekleşmeyen hedeflerin
nedenleri raporlanmakta
böylelikle kamu kesiminde
tasarruf ve verimliliğin artışına
katkıda bulunmaktadır.
Her bir faaliyetin faydası ve
maliyeti ‘ maliyet- fayda ‘, ‘ maliyet
– etkinlik ‘ ve sistem analizi gibi
yöntemlerle ölçülmektedir.
Performans bütçe sistemi ne satın
aldığı ile değil, ne yapıldığı ve
neyin başarıldığı üzerinde
durmaktadır.
Sistemin Sakıncaları;
Bütçelerin siyasi boyutu ihmal edilmekte ve
bütçeler sadece teknik birer metin olarak
değerlendirilmektedir.
Kamusal hizmetlerin ölçümü için bitçe
sürecinde teknik alt yapı ve yetişmiş insan
gücüne ihtiyaç göstermektedir.
Performans bütçeler, yöneticilerin etkinlik
ve verimlilik denetimine imkan tanıdığı için
pek fazla sevilmemiştir.
Tüm kamusal hizmetlerde performans
bütçeyi uygulayabilmek oldukça güç bazen
de olanaksızdır.
Kamu yöneticileri performanslarını
arttırmak için yasal olmayan işlere
girişebilir ve sahte performans ölçütleri
oluşturabilir.
5018 KMYKK’na GÖRE BÜTÇE TÜRLERİ
BÜTÇE TÜRLERİ
MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇESİ
Genel bütçeli idareler
Özel bütçeli idareler
Düzenleyici denetleyici idareler
MAHALLİ İDARELER BÜTÇESİ
İl özel idareleri
Belediyeler
Mahalli birlikler
SOSYAL GÜVENLİK KURUMU BÜTÇESİ
SGK
Türkiye İş Kurumu
GENEL YÖNETİM BÜTÇESİ
MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇELERİ MAHALLİ İDARELER BÜTÇELERİ SOSYAL GÜVENLİK KURUMU BÜTÇESİ
Genel bütçeli kuruluşlar Özel bütçeli kuruluşlar Düzenleyici denetleyici kurumlar
İl özel idareleri Belediyeler Mahalli birlikler
Sosyal güvenlik kurumu Türkiye iş kurumu
MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇESİ
GENEL BÜTÇE
Devlet tüzel kişiliğine dâhildir.
Birimlerin kendi tüzel kişilikleri ve mal varlıkları
yoktur.
Birimlerin kendi özel gelirleri yoktur.
Bütçe finansmanı ağırlıklı olarak vergilerle sağlanır.
Hazine birliği vardır.
Sosyal devlet anlayışına uygundur.
Genel bütçeli kuruluşlar çoğunlukla tam kamusal mal
üreten kuruluşlardır
Sayıştay denetimine tabidir
Genellik ve birlik ilkesine uygundur
Bütçesi açık verirse yedek ödenek kullanır
I. Sayılı cetvelde yer alırlar
ÖZEL BÜTÇELİ KURUMLAR Bir bakanlığa bağlı veya ilgili olarak belirli bir kamu
hizmetini yürütmek üzere kurulur.
Özel bütçeli idareler, yapıları gereği faydası kısmen
bölünebilen ve bu nedenle de fiyatlandırılabilen yarı
kamusal nitelikte mal ve hizmet üreten kuruluşlardır
Kuruluş ve çalışma esasları özel kanunlarla düzenlenir.
Giderleri özel gelirlerle karşılanan, ancak gelirleri
yetmeyince Hazine'den yardım alan kuruluş
bütçeleridir.
Gelir fazlalığı varsa bu fazlalık genel bütçeye
aktarır.
Birlik ve genellik ilkesine aykırı
Sayıştay denetimine tabi
II. Sayılı cetvelde yer alırlar
DÜZENLEYİCİ ve DENETLEYİCİ KURUM BÜTÇESİ
Özel kanunlarla oluşturulur.
Kurul, kurum veya üst kurul şeklinde teşkilatlanır.
Sayıştay Denetimine tabidirler.
Düzenleyici ve denetleyici kurumlar: 3'er aylık
dönemler itibarıyla oluşacak gelir fazlaları, 3 ayda
bir izleyen ayın 15'ine kadar genel bütçeye aktarılır.
Aktarılmayan tutarlar için gecikme zammı aylık %2’
dır.
Kendi mal varlıklar ve gelirleri vardır. Ödenekleri
yetmez ise hazine yardımı alırlar.
Bu kurumların oluşturulmasında temel amaç;
sundukları hizmet alanını siyasi müdahalelerin dışına
çıkartmaktır.
Bu sebeple bu kuruluşlara idari ve mali özerklik
verilmiştir.
Genellik ve birlik ilkesine aykırıdır
RTUK, BTK, SPK,KİK, BDDK, EPDK, RK, KGK, KVKGK, Nükleer araştırma kurumu
MERKEZİ YÖNETĠM BÜTÇESİ = GENEL BÜTÇE + ÖZEL BÜTÇE + DÜZENLEYİCİ VE DENETLEYİCİ KURUM BÜTÇESİ – HAZİNE YARDIMLARI
BÜTÇE HAZIRLIK SÜRECİ
Eylül ilk haftası 15 Eylül’e kadar 15 Eylül’e kadar Eylül sonuna kadar 1-17 Ekim 17 Ekim-10
Aralık 11 Aralık-31 Aralık
31 Aralık
Bütçe Kanunu Cumhurbaşkanı Resmi Gazete'de
yayınlanarak yürürlüğe girer.
Orta Vadeli Program
Strateji ve Bütçe Başkanlığı İle Hazine ve Maliye Bakanlığınca Müştereken Hazırlanır, Cumhurbaşkanınca kabul edilir ve Resmi gazetede yayımlanır
Orta Vadeli Mali Program
Strateji ve Bütçe Başkanlığı İle Hazine ve Maliye Bakanlığınca Müştereken Hazırlanır, Cumhurbaşkanınca karara bağlanır ve Resmi Gazetede yayımlanır .
Bütçe çağrısı Cumhurbaşkanlığınca bütçe çağrısı yayımlanır ve bütçe çağrısı ile bütçe hazırlama rehberi eki ile yatırım programı hazırlama rehberi Resmi gazetede yayımlanır
Kamu kurumları bütçeye ilişkin gider ve gelir tekliflerini hazırlar ve Cumhurbaşkanlığına gönderir. Eylül ayı sonuna kadar……………Kamu kurumları yatırımlara ilişkin tekliflerini hazırlar ve Cumhurbaşkanlığına(strateji ve Bütçe Başkanlığına) gönderir. TBMM ile Sayıştay ve Düzenleyici Denetleyici Kurumlar bütçelerini en geç Eylül ayı sonuna kadar doğrudan TBMM’ye bir örneğini de Cumhurbaşkanlığına gönderilir.
Merkezi yönetim bütçe kanun teklifi mali yılın başından itibaren en geç 75 gün önce Cumhurbaşkanlığı tarafından TBMM’ye sunulur.
Bütçe Komisyonu 55 gün içerisinde Bütçe Kanun Teklifini görüşerek Genel Kurula sevk eder. Komisyonda her türlü öneri getirilebilir Komisyon 30 üyeden oluşur.
Genel Kurul 20 gün içinde Bütçe Kanun Teklifini görüşerek onaylar ve Cumhurbaşkanı'na gönderir. Genel kurulda gider artırıcı ve gelir azaltıcı teklifte bulunamaz.
ORTA VADELİ PROGRAMIN İÇERİĞİ Kamu ve özel kesim için öngörülebilirliği artıracak bir yol
haritası niteliğindedir. Çeşitli alanlarda birbirleriyle tutarlı bir amaç, politika ve
öncelikler seti sunmaktadır. Makro politikaların yanı sıra temel gelişme eksenlerini ve ana
sektörleri kapsar. Uzun vadeli amaçlara katkıda bulunacak şekilde üç yıllık
dönemler üzerinde yoğunlaşılacak öncelikleri tespit eder. Uygulamaların sonuçları ve genel şartlardaki değişmeler
dikkate alınarak her yıl yenilenecek dinamik bir yapı arz eder. Üç yıllık perspektife sahiptir.
ORTA VADELİ MALİ PLANIN KAPSAMI Gelecek 3 yıla ait gelir ve gider tahminleri Hedeflenen açık veya borçlanma durumu Kamu kuruluşlarının ödenek teklif tavanı
BÜTÇE KANUNUNA EKLİ BELGELER Bütçe kanunu metni ( 1.madde gider
toplamı, 2.madde gelir toplamı, 3.madde ise bütçe dengesini gösterir).
Kamu borç yönetimi raporu Bütçe kanunu gerekçesi Yıllık ekonomik rapor Vergi muafiyet, istisna ve indirimleri ile
benzeri bütçe tahminleri Mahalli idareler ve sosyal güvenlik
kurumlarının bütçe tahminleri Merkezi yönetim kapsamında olmayıp
merkezi yönetim bütçesinden yardım alan kamu idareleri ile diğer kurum ve kuruluşların listesi
Ekli cetveller ( A cetveli harcama ödenekleri, B cetveli genel bütçe gelirler, C cetveli ise devlet gelirlerinin dayandığı temel hükümleri ifade eder )
Milli bütçe tahmin raporu
ÖDENEK İŞLEMLERİ GİDERLERİN YAPILMASI
1.Bütçede belirtilen ödeneklerin kullanılması ancak CB‘nin ödenekleri serbest bırakmasıyla mümkün. 2.Ödenekler yılın ilk 6ayı ve ikinci 6 aylık dönemi için AYRI AYRI SERBEST bırakılır. İkinci 6aylık ikişer dönem olarak da serbest bırakılabilir. 3.Harcama yetkilisi harcama talimatı vermesiyle harcamalara girişilir. Gerçekleştirme görevlisi harcamayı yapar.
YEDEK ÖDENEK Bütçe kanunu hazırlanırken öngörülen harcama tertiplerinin yeterli olmaması ya da öngörülmeyen hizmetlerin ortaya çıkması halinde sadece GENEL BÜTÇEDEKİ kamu idarelerine aktarılmak üzere, cari yıl genel bütçe giderlerinin %2‘sini aşmamak kaydıyla Cumhurbaşkanlığı bütçesine konulan ödenektir. -Ödenek aktarımında yetkili Maliye Bakanlığı -Mali yıl içinde yapılan aktarmalar mali yıl bitimini takip eden 15 gün içinde CUmhurbaşkanlığınca ilan edilir.
ÖDENEK AKTARMASI Kurumlar arası Ödenek Aktarması Merkezi Yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin bütçeleri arasındaki ödenek aktarımı sadece kanunla yapılır Kurum içi Ödenek Aktarması Merkezi Yönetim kapsamındaki kamu idareleri aktarma yapılacak tertipteki ödeneğin %20‘ine kadar kendi bütçeleri içerisinde aktarma yapmaya yetkilidir.
OLAĞANÜSTÜ ÖDENEK Genel veya kısmi seferberlik, savaş ilanı veya BK kararıyla zorunlu askeri hazırlıkların yapıldığı olağanüstü dönemlerde MSB, JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI, SAHİL GÜV. KOM., bütçelerindeki ödenekler BİRLEŞTİRİLEREK kullanılır. Bu durumda mevcut ödenekler yeterli olmazsa toplam ödenek tutarının %15‘ine kadar ek harcama yapılabilir.
ÖRTÜLÜ ÖDENEK Kapalı istihbarat ve kapalı savunma hizmetleri, devletin milli güvenliği ve yüksek menfaatleri vb nedenlerle CUMHURBAŞKANLIĞI BÜTÇESİNE konulan eklerdir. Bu ödenek, genel bütçe başlangıç toplamının %0,5‘ini geçemez.
EK ÖDENEK Yıl içerisinde ödeneği yetmeyen kuruluşlara yedek ödenekten aktarma yapılır. Ancak yedek ödeneğin yetmediği hallerde ek ödenek talebi ile ek bütçe hazırlanır. Kanunlaşarak yürürlüğe girer.
TAMAMLAYICI ÖDENEK Mevzuatın öngördüğü haller dışında ödenekten fazla yapılan harcamanın meclis tarafından yerinde bulunması ve kesin hesap kanun ile onaylanması şeklinde verilen ödenektir.
GELİRLERİN TOPLANMASI
Gelir bütçesinin hazırlanmasında görev ve sorumluluk Hazine ve Maliye Bakanlığı‘na aittir. Gelir bütçesini hazırlayan ve Gelirleri toplamak için yetkili kuruluş Hazine ve Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığıdır.
AVANS VE KREDİ İŞLEMLERİ Aşağıda belirtilen hususların gerçekleşmesi şartı ile bazı giderler için avans vermek veya kredi açmak suretiyle ön ödeme yapılabilir; Harcama yetkilisinin uygun görmesi, Ödenek karşılığının saklı kalması, Giderin gerçekleştirilmesine ilişkin
işlemleri bekleyemeyecek derecede acil olması,
Merkezi yönetim bütçesinde belirtilen sınırların altında kalması
Yüklenme tutarının yüzde %30'unu geçmemek şartıyla, teminat karşılığında bütçe dışı avans ödenebilir. Mutemetler avans ve kredi işlemleri ile ilgili olarak yaptığı harcama tutarlarına ilişkin kanıtlayıcı belgeleri, ilgili kanunlarında belirtilmemiş olması halinde avanslarda 1 AY, kredilerde 3 AY içinde muhasebe yetkilisine vermek ve artan tutarı iade etmekle yükümlüdür
ÖDENEMEYEN GİDERLER VE BÜTÇE EMANETİ Mali yıl içinde giderlerin yapılması ile ilgili olarak, ödemenin yapılması haricindeki tüm aşamaların gerçekleşen, (ödeme emri belgesine bağlanmış) ancak ödenemeyen giderler, bütçeye gider yazılarak emanet hesaplarına alınır ve buradan ödenir. Mali yılsonundan başlayarak, 5 yıl içerisinde mazeret gösterilmeksizin alacaklıları tarafından talep edilmeyen borçlar zamanaşımına uğrayarak kamu idareleri lehine gelir yazılır
ÖDENEKLERİN İPTALİ
Bütçeden ilgili kamu kurum veya kuruluşuna tahsis edilen ödeneklerin cari yıl içinde kısmen ya da tamamen kullanılmaması halinde, yılsonunda ödeneğin kullanılmayan kısmı iptal edilir. Bunun sebebi yıllık olma ilkesidir.
HAZİNE İŞLEMLERİ Bütçenin gelir ve giderlerinin yer ve zaman bakımından uyumlaştırılmasıdır. Yer bakımından hazine İşlemleri: gelir fazlası olan yerlerden, gelir açığı olan yerlere yapılan aktarımlardır. Bu durum hazinenin parasal aktarımıyla gerçekleştirilir. Zaman bakımından hazine İşlemleri: yıl içerisinde gelir ve giderler arasında uyuşmazlık söz konusu olduğunda hazine, ,hazine bonosu aracılığıyla nakit sıkıntısını giderir
BÜTÇE DENETİMİ
FAALİYET RAPORLAMA SÜRECİ KESİN HESAP KANUNU Birim faaliyet raporu: harcama yetkilisi tarafından hazırlanır. Üst yöneticiye sunulur İdare faaliyet raporu: üst yönetici tarafından hazırlanır Sayıştay :Üst Yönetici tarafından hazırlanan idari faaliyet raporu, üst yönetici tarafından Sayıştay’a gönderilir. Ayrıca, üst yönetici tarafından kamuoyuna açıklanır
Kesin hesap kanununu hazırlayan ve TBMM'ye sunulma süresi: Kesin hesap kanunu tasarısı, muhasebe kayıtları dikkate alınarak, merkezi yönetim bütçe kanununun şekline uygun olarak Hazine ve Maliye Bakanlığınca hazırlanır. Bu tasarı, bir yıllık uygulama sonuçlarını karşılaştırmalı olarak gösteren değerlendirmeleri içeren gerekçesiyle birlikte izleyen mali yılın Haziran ayı sonuna kadar Cumhurbaşkanınca Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulur ve bir örneği Sayıştay’a gönderilir Kesin hesap kanunu tasarısının ekinde;
Genel mizan,
Bütçe gelirleri kesin hesap cetveli,
Bütçe giderleri kesin hesap cetveli,
Bütçe gelir ve giderlerinin iller ve idareler itibarıyla dağılımı,
Devlet borçlan ve Hazine garantilerine ilişkin cetveller,
Yıl içerisinde silinen kamu alacakları cetveli,
Mal yönetim hesabı icmal cetveller
Maliye Bakanlığı tarafından gerekli görülen diğer belgeler yer alır.
Bütçe uygulamasının tümü üzerinde yasama organının yürütme organı ile hesaplaşması Kesin hesap kanununun görüşülmesiyle gerçekleşir
Cumhurbaşkanlığı : Merkezi yönetim bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile sosyal güvenlik kurumlarına ait idari faaliyet raporlarının bir örneği Cumhurbaşkanlığına gönderilir. Çevre ve şehircilik Bakanlığı: Mahalli idarelere ait idari faaliyet raporlarının bir örneği Çevre ve şehircilik Bakanlığı’na gönderilir. Genel Faaliyet Raporu :Merkezi yönetim bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile sosyal güvenlik kurumlarına ait idari faaliyet raporlarına göre mali yıldaki faaliyet sonuçlarına dayanılarak, Cumhurbaşkanlığı tarafından “genel faaliyet raporu” hazırlanır. Çevre ve şehircilik Bakanlığı’nın hazırladığı genel faaliyet raporundan bazı genel değerlendirmelerde bu rapora eklenir, Mahalli İdareler Genel Faaliyet Raporu : Çevre ve şehircilik Bakanlığı mahalli idarelere ait idari faaliyet raporları üzerine, mahalli idarelere ait “genel faaliyet raporu” hazırlar.
GENEL UYGUNLUK BİLDİRİMİ
Sayıştay, merkezi yönetim kapsamındaki kamu idareleri için düzenleyeceği genel uygunluk
bildirimini, kesin hesap kanunu tasarısının verilmesinden başlayarak en geç (yetmiş beş) gün
içinde TBMM'ne sunar.
Genel uygunluk bildirimi; dış denetim raporları, idari faaliyet raporları ve genel faaliyet raporu göz önünde bulundurularak hazırlanır. Kesin hesap kanunu ve genel uygunluk bildiriminin TBMM'ne verilmiş olması, ilgili yıla ait olup Sayıştay'ca sonuçlandırılmamış denetimleri önlemez ve hesapların kesin hükme bağ-landığı anlamına gelmez. Sayıştay'ın genel uygunluk bildirimi vermekle yükümlü olması, TBMM'ne yardımcı olma faaliyetlerinden birisidir. Genel uygunluk bildirimi, kesin hesap kanunundaki bilgilerin doğruluğu ve güvenilirliği konusunda Sayıştay’ın TBMM’ne güvence vermesidir.
Sayıştay
Cumhurbaşkanlığı tarafından hazırlanan “genel faaliyet raporu” Sayıştay’a gönderilir ve aynı zamanda
kamuoyuna açıklanır. Sayıştay,
- Mahallî idarelerin genel faaliyet raporlarını,
- Maliye Bakanlığı genel faaliyet raporlarını,
- Merkezi Yönetim Kapsamındaki kuruluşların idari faaliyet raporlarını,
- Sosyal güvenlik kapsamındaki kuruluşların idari faaliyet raporlarını
- Dış denetim sonuçlarını dikkate alarak görüşlerini de belirtmek suretiyle TBMM’e sunar.
Not: Mahalli idarelerin idari faaliyet raporlarını dikkate almaz TBMM : Türkiye Büyük Millet Meclisi bu raporlar ve değerlendirmeler çerçevesinde, kamu kaynağının elde edilmesi ve kullanılmasına ilişkin olarak kamu idarelerinin yönetim ve hesap verme sorumluluklarını görüşür. Bu görüşmelere üst yönetici veya görevlendireceği yardımcısının ilgili bakanla birlikte katılması zorunludur.
VERGİ HUKUKU KAPSAMI
VERGİ HUKUKU Vergi ödevinin niteliğine, vergi borcunun doğmasına ve ortdan kalkmasına ilişkin maddi ve şekli hukuku kurallarının bütünüdür. Vergi Hukukunun Konusu
Kamu gelirlerinin hesaplanması ( tarh )
Kamu gelirlerinin toplanma esasları(tahakkuk)
Devlet ile kişiler arası ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümü
Uyuşmazlıkların sonucu ortaya çıkacak cezalar ve yaptırımların neler olacağı konularını inceler
Vergi hukuku; Vergi hukuku, mali hukukun alt dalıdır. Mali hukukta kamu hukuku dalları arasında yer alır.
GENELLİK –ÖZELLİK AÇISINDAN
AYRIM
Genel vergi hukuku; tüm vergiler için geçerli olan ortak hükümlerin ele alınıp açıklandığı kısımdır. Genel vergi hukuku altında vergi borcuna ve vergi ilişkisinin niteliğine, vergi borcunun doğmasına, sona ermesine, vergi suç ve cezalarına, vergi uyuşmazlıklarının çözülmesi veya verginin cebren tahsiline ilişkin hükümlere yer verilir. Özel vergi hukuku; sistem içinde yer alan vergilerin tek tek ele alınıp incelendiği kısımdır. Literatürde özel vergi hukuku kavramı yerine Türk Vergi sistemi kavramı daha yaygın ifade olarak kullanılmaktadır
GENEL VERGİ HUKUKU
Vergi usul hukuku
Vergi icra hukuku
Vergi ceza hukuku
Vergi yargılama hukuku
Uluslararası vergi hukuku
ÖZEL VERGİ HUKUKU
Gelir üzerinden alınan vergiler
Servet üzerinden alınan vergiler
Harcamalar üzerinden alınan vergiler
NOT: GÜMRÜK VERGİSİ VERGİ KANUNLARINA TABİ DEĞİLDİR.
YER BAKIMINDAN
AYRIM
ŞAHSİLİK
Şahsilik ilkesi, vatandaşlık esası üzerine bina edilmiştir. Bu ilkeye
göre Vergi kanunları, ait olduğu ülke vatandaşına gerek ülke
içinde gerekse ülke dışındaki vergiye tabi işlemleri için uygulanır.
Örneğin bir Türk vatandaşının yurt dışında elde ettiği gelir bu
ilkeye göre Türkiye'de vergilendirilmektedir
MÜLKİLİK
Mülkilik ilkesine göre bir ülkenin vergi kanunları sadece ait olduğu ülke sınırlan içerinde uygulanmaktadır. Bu ilkeye
göre vergilendirmenin yapılabilmesi için vergiyi doğuran olayın ülke sınırları içinde gerçekleştirilmesi
gerekmektedir
ANLAM BAKIMINDAN
AYRIM
Yorum türleri Yorum çeşitleri ZAMAN BAKIMINDAN UYGULAMA
Vergi kanunları ayrıca ne zaman yürürlüğe gireceği belirtilmemiş ise Resmi Gazetede yayımlandığı gün yürürlüğe
girer.
Gün belirtilmiş ise belirtilen günde yürürlüğe girer.
Yürürlükten kalkana kadar da devam eder.
Yasama yorumu
İdari yorum
Yargısal yorum
Bilimsel yorum
Lafzi(deyimsel) yorum
Amaçsal yorum (gai)
Tarihi yorum
Sistematik yorum
VERGİLEMEDE TARAFLAR
VERGİ ALACAKLISI: Vergi alacaklısı vergileme yetkisine sahip idaredir. VERGİ MÜKELLEFİ: VUK 8. maddeye göre vergi mükellefi "vergi kanunlarına göre kendisine vergi borcu terettüp eden gerçek veya tüzel kişidir. Kanuni Mükellef: Vergi kanunlarına göre üzerine vergi borcu düşen kişidir. Aracı Mükellef: Kendi adına ve hesabına ödediği vergiyi yansıma yoluyla başkasına devreden kişidir. Vergiyi bir başkasına yansıtabilen bütün kanuni mükellefler aynı zamanda aracı mükelleftir. Fiili mükellef (vergi yüklenicisi, taşıyıcısı, hamalı): Hukuki bir kavram olmayıp, iktisadi bir kavramdır. Verginin yansıması sonucunda vergiyi fiilen ödeyen kişidir. Kanuni yükümlü olmadığı halde vergi yükünü fiilen taşıyan kişidir. Verginin yerleştiği kişidir. UYARIYORUM!!! Dolaylı nitelikli vergilerde (kdv gibi) verginin kanuni mükellefi ile fiili mükellefi farklı kişilerdir. kanuni mükellefi mal veya hizmeti teslim eden kişi iken fiili mükellef tüketicisidir.
Vergi mükellefi gerçek kişi, tüzel kişi veya tüzel kişiliği olmayan bazı kuruluşlar olabilir.
Vergi mükellefi olabilmek için fiil ehliyeti şart değildir, hak ehliyeti yeterlidir.
Kaynağı ödeme gücüdür Vergiyi doğuran olayın kanunlarda yasak edilmesi
mükellefiyeti ortadan kaldırmaz Mükellefiyet özel sözleşme hükümleri ile bir başkasına
devredilemez
VERGİ SORUMLUSU: Verginin ödenmesi bakımından alacaklı vergi dairesi ile muhatap kişidir vergi sorumlusu vergi kanunlarına göre kendisi mükellef sayılmayıp vergi mükellefi adını vergiyi ödemek ve vergiye ilişkin değer şekil ödevleri yerine getirmek zorunlu olan kişidir.
Vergi sorumlusunun en tipik örneğini ücretlilere ilişkin gelir vergisi uygulamasında görüyoruz. İşverenler yanlarında çalıştırdıkları kişilere hizmet karşılığı ödedikleri gelir vergisini kesip vergi dairesine onlar adını yatırmak zorundadır. Bu durumda ücretliler vergi mükellefi sayılırken işverenler vergi sorumlusu sayılmaktadır.
Vergi Kesenlerin Sorumluluğu: Vergi hukukunda "vergi kesenler" adi altında düzenlenen bir vergi sorumlusu grubu vardır. VUK m.11'e göre yaptıkları ve yapacakları ödemelerden vergi kesmeye mecbur olanlar, verginin tam olarak kesilip ödenmesinden ve bunlarla ilgili ödevleri yerine getirmekten sorumludurlar. Vergi Kesintisi Yapmak Zorunda Olanlar;
Tüm kurumlar vergisi mükellefleri Tüm kamu kurumu ve kuruluşları İktisadi kamu müesseseleri Gerçek usule tabi ticari, zirai ve serbest meslek kazancı elde edenler Dernek ve vakıflar ile bunların iktisadi işletmeleri Yatırım fonu yönetenler Kolektif ve komandit şirketler İş ortaklıkları Kooperatifler
Kanuni Temsilcilerin Sorumluluğu: Küçüklerin, kısıtlıların, temyiz kudretine sahip olmayanların, tüzel kişilerin, tüzel kişiliği olmayan kurumların, vakıf ve derneklerin ve Türkiye'de kanuni veya iş merkezi bulunmayan mükelleflerin vergi ödevleri kanuni temsilcileri aracılığıyla yerine getirilir. Mirasçıların Sorumluluğu: Ölen kişinin vergi borcundan mirasçılar sorumludur. SM, SMM ve YMM'lerin Sorumluluğu: Bu meslek mensupları, mükellefin evraklarına attıkları imzalardan ve yaptıkları tasdiklerden sorumludurlar. Müteselsil Sorumluluk: Müteselsil sorumluluk, verginin tamamının ödenmesi bakımından birden fazla kişinin aynı anda sorumlu olmasıdır. Yani bu sorumluluk türünde vergi idaresi, vergi alacağı için kanunlarda müteselsil sorumlu tutulmuş olan kişilerden öncelikle, istediğine gitme hakkına sahiptir. Müteselsil sorumluluk içinde yer alan vergilere örnek olarak; VİV, ÖTV, EMV verilebilir. Ayrıca; noterlerin, tasfiye memurlarını da örnek olarak alabiliriz.
Vergi Kesenlerin Sorumluluğu Ödenmeyen verginin aslı, faiz ve zammı öncelikli olarak vergi sorumlusundan, tahsil edilmezse vergi mükellefinden istenir. Cezaların kişiselliği gereğince suçu kim işlerse ceza ondan talep edilir. Vergi sorumlusundan tahsil edilen vergi aslı ve zammından sadece aslı mükelleften rücu edilebilirken, Verginin aslı,faiz ve zammı mükelleften tahsil edilirse mükellef sadece faiz ve zammı rücu edebilir.
Kanuni Temsilcilerin Sorumluluğu Ödenmeyen verginin aslı, faiz ve zammı öncelikli olarak vergi mükellefinden, tahsil edilmezse vergi sorumlusundan istenir. Cezaların kişiselliği ilkesi gereği suçu kim işlerse ceza ondan talep edilir.
- Tüzel kişilerde; Temsilci ödemiş olduğu ceza için mükellefe (Tüzel Kişiliğe) rücu edebilir.
Mirasçıların sorumluluğu Mirasçı mirası ölümden itibaren 3 ay içinde mirası kabul veya red eder. Mirasçı sadece vergi borcunun aslı, faizi ve zammından dolayı sorumludur, cezalar ise ölümle ortadan kalkar.
Mirasçılar vergi borcu dolayısıyla oluşan borcun beyannamelerini normal beyanname süresine 3 ay ekleyerek beyan eder ve öder. SADECE GELĠR Vergisinde bu süre “ölüm tarihine” 4 ay eklenir
VERGİLEME SÜRECİ
Vergiyi Doğuran Olay Verginin Tarhı Tebliğ Tahakkuk Tahsil
VERGİYİ DOĞURAN OLAY Vergi alacağı, vergi kanunlarının vergiyi bağladıkları olayın vukuu veya hukuki durumun tekemmülü ile doğar. Yani devletin vergi alacağının doğması için ‘verginin konusu’ ile vergi mükellefi arasında, kanunen aranan şartların ve ilişkinin doğmasını ifade eder. Vergiyi doğuran olay vergilendirme işleminin sebep unsurudur. Vergiyi doğuran olay, vergi yükümlüsünü vergi borçlusu haline getiren olaydır. Tahakkuk zamanaşımı vergiyi doğuran olayın başlangıcına göre hesaplanır. Vergi, vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu tarihte yürürlükte olan kanun hükümlerine göre tarh ve tahakkuk edilir. Zamanaşımı için ise vergiyi doğuran olayın meydana geldiği tarih esas alınmaktadır. Vergiyi doğuran olayın kanunlarla yasaklanmış bir faaliyet olması, mükellefiyeti ve vergi sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Eğer bu olay, herhangi bir vergi kanununda o verginin konusuna giriyorsa vergi ödenmesi söz konusu olacaktır.
Verginin Tarhı Vergi alacağının, kanunlarda gösterilen matrah ve nispetler üzerinden vergi dairesi tarafından hesaplanması işlemidir. Tarh usulleri Vergi Usul kanununda idarenin tek taraflı yapmış olduğu olağan üstü tarh yöntemleri; İkmalen, Resen, İdarece olmak üzere 3 adet ve olağan tarhiyat yöntemi beyana dayalı tarhiyat olmak üzere
toplam 4 adettir. Tarhiyatlar olağan tarhiyat yolları ve olağanüstü tarhiyat yolları olmak üzere ikiye ayrılır. Olağan tarh yolu beyana dayalı tarhiyattır. Olağanüstü tarh yolları ise, resen, ikmalen ve idarece tarhiyattır.
Resen tarh: Vergi matrahının tamamen veya kısmen defter, kayıt ve belgelere veya kanuni ölçülere dayanılarak tespitinde imkan bulunmayan hallerde takdir komisyonları tarafından takdir edilen veya vergi incelemesi yapmaya yetkili olanlarca düzenlenmiş vergi inceleme raporlarında belirtilen matrah veya matrah kısmı üzerinden vergi tarh olunmasıdır. Resen tarhiyatta; -Defter, kayıt ve belgelere veya kanuni ölçülere dayanılarak matrah tespit edilemiyor. -Matrah, takdir komisyonları tarafından veya vergi inceleme elemanları raporlarına dayanılarak tespit edilmektedir. -Daha önce tarh yapılmamıştır. -Defter ve belgelere veya kanuni ölçülere dayanılarak tespitine imkân bulunmayan bir durum söz konusudur
İkmalen Vergi Tarhı: Bir vergi tarh edildikten sonra bu vergiyle ilgili olarak ortaya çıkan ve defter, kayıt ve belgelere veya kanuni ölçülere dayanılarak miktarı tespit olunan bir matrah veya matrah farkı üzerinden vergi tarh olunmasıdır. İkmalen tarhiyatta; Defter, kayıt ve belgelere veya kanuni ölçülere dayanılarak matrah tespit edilebiliyor. -Tüm işlemler ilgili vergi dairesi tarafından yapılır. -Daha önce eksik hesaplanmış bir tarh vardır. -Defter ve belgeler usulüne uygun olarak tutulmaktadır
İdarece Tarh: Mükellefin kanunda belirtilen sürede vergi dairesine müracaat etmemesi veya üzerine düşen ödevleri yapmaması nedeniyle vergi idaresinin kanunda belirtilen matrahlar üzerinden tarhiyat yapmasıdır. İdarece tarh emlak vergisinde de söz konusu olabilmektedir. Düzeltme yoluyla tarh: Düzeltme yoluyla tarh durumunda da verginin tarhı idare tarafından tek taraflı olarak gerçekleştirilmektedir. Vergiyle ilgili hesaplarda veya vergilendirmede yapılan çeşitli hatalar yüzünden eksik veya fazla vergi istenmesi veya alınması söz konusu olabilmektedir. Bu hata vergi dairesi müdürünün kararıyla düzeltilebilmektedir. Hata düzeltme işlemi, düzeltme fişine dayanılarak yapılmaktadır. Yargı kararları sonucunda da, kararın gereğinin yerine getirilmesi aşamasında, düzeltme
yoluyla tarh söz konusu olmaktadır.
Beyana dayalı tarhiyat: Vergiler, kural olarak mükellefin veya vergi sorumlusunun beyanı üzerine tarh edilmektedir. Gelir vergisi, kurumlar vergisi, KDV gibi vergiler beyan üzerine tarh edilir. Vergi matrahının mükellefçe saptanıp bildirilmesi işlemidir. Vergi; vergi dairesi tarafından tarh edilir. Beyana dayalı vergilerde tarh tebliğ ve tahakkuk işlemleri aynı gerçekleşir mükellefe ayrıca bildirim yapılmaz.
Beyana dayalı vergilerde tahakkuk aynı anda kesinleşmedir.
VERGİNİN TEBLİĞİ Tarh edilen verginin mükellefe bildirilmesidir.
TEBLİĞ YAPILABİLECEK KİŞİLER Mükellefin kendisine Veli, vasi, kayyım Genel vekil İşyerindeki memura Görüntü itibariyle 18 yaşından büyüklere Tüzel kişilerde müdür, başkan, daimi temsilci ve yöneticilere Kara, deniz, hava ve jandarma eratlarına yapılacak tebliğler, kıta
komutanı ve müessese amiri gibi en yakın üst vasıtasıyla yapılır. Yabancı memleketlerde bulunanlara yapılacak tebliğlerde Türk elçilik
veya konsoloslukları yardımcı olmaktadır.
TEBLİĞ YOLLARI Memurlar eliyle Posta yoluyla İlan yoluyla Daire yada komisyonlarda Kapıya yapıştırma yoluyla
NOT: OLAĞAN ÜSTÜ TARHİYAT YOLLARINA KARŞI MÜKELLEF 30 GÜNLÜK SÜREDE DAVA AÇMA YA DA UZLAŞMAYA BAŞVURABİLİR.
VERGİNİN TAHAKKUKU Tarh ve tebliğ eden verginin ödenecek aşamaya gelmesine verginin tahakkuku adı verilir. Tahakkuk işlemi aynen tarh ve tebliğ işlemi gibi idari bir işlemdir. Ancak tebliğ edilen her vergi otomatik olarak kesinleşmez. Tarh ve tahakkuk aşamaları bir arada gerçekleşmesi hariç olmak üzere vergi yükümlüsü ya da sorumlusu vergiyi kabul etmiyorsa verginin tahakkuku gerçekleşmez. Yani verginin tahakkuku davanın sonuna bırakılır ve verginin tahakkuk etmesi kesin değildir. Kesinleşme; mükellefin itiraz yollarının ve dava açma hakkının kaybolması ile birlikte gerçekleşir.
Beyana dayalı tarhiyatta tahakkuk: Beyana dayalı tarhiyatta tahakkuk
tarh işlemi aynı anda gerçekleşir. Tahakkuk fişinin mükellefe verilmesi ile
gerçekleşir. Aynı zamanda kesinleşmesi anlamına da gelmektedir.
Tahakkuku tahsile bağlı olanlarda tahakkuk: Damga vergisi ve eğlence
vergileri ise aynı anda tarh ve tahsil edilir. Ayrıca harçlar, değerli kağıtlar
vergisinde de tahakkuk tahsile bağlıdır.
Uzlaşma yada dava açma durumunda tahakkuk: uzlaşma yada dava
sonucunun tebliği ile vergi tahakkuk eder.
İdarenin tek taraflı işlemlerinde tahakkuk: verginin tebliğini takip eden
30 gün sonrasında (dava açma süresi sonunda tahakkuk eder.
Kendiliğinden tahakkuk: bazı vergiler kendiliğinden tahakkuk etmiş
sayılır ve mükellefe tekrar bildirim zorunluluğu yoktur. Örneğin Emlak
Vergisi ve MTV taşıtların kayıt ve tescilinin yapıldığı yerin vergi dairesi
tarafından her yıl ocak ayında kendiliğinden tahakkuk etmiş sayılırve
mükellefe ayrıca bildirim yapılmaz.
Diğer ücret gelirleri elde eden mükelleflerde verginin tahakkuku:
vergi karneleri ile vergi dairesine başvurmaları ile gerçekleşir
VERGİNİN TAHİSİLİ Tarh, tebliğ ve tahakkuk aşamaları tamamlanmış olan vergilerin ödenmesi zorunluluğu vardır. Bu vergiler mükellefin bağlı olduğu vergi dairesine ödenecektir. Gelir vergisinin ödeneceği idare kural olarak mükellefin ikametgâhının bulunduğu yer vergi dairesidir. Emlak vergisinin emlakın bulunduğu yer belediyesinin saymanlığına ödenmesi gerekmektedir.
BEYANA DAYALI VERGİLERDE RE’SEN –İKMALEN -İDARECE
TARHİYATLARDA UZLAŞMA YA DA DAVA YOLUNA GİDİLMESİ
HALİNDE
Kanunda yazılı süreler içinde. Örneğin; gelir vergisinde mart ve temmuz aylarında
Verginin tebliğini takip eden 30. gün sonra tahakkuk eder. Bu süre dava açma süresidir. Dava açılmaz ise tahakkuku takip eden 1 ay içinde vergi ödenir.
Uzlaşma ya da dava sonucunun tebliğini takip eden 1 ay içerisinde ödeme yapılır.
UYARIYORUM!!! Maliye Bakanlığı ödemeleri;
Çizgili çek kullanmak suretiyle, Postaneler aracılığıyla Banka kartı, kredi kartı ve benzeri kartlar kullanılmak suretiyle yaptırabilir. Çekle yapılan ödemelerde ödeme tarihi olarak, çekin tahsil dairesine veya bankaya verildiği, çekin postayla
gönderilmesi durumunda ise paranın tahsil dairesi hesabına geçtiği gün kabul edilmektedir. Resen, ikmalen ve idarece tarh edilen vergiler tahakkuku takip eden 1 AY içinde ödenir. Beyana dayalı vergilerde kanunda yazılı sürelerde ödenir. Uzlaşma veya dava yoluna gidilmesi halinde ise uzlaşma ya da dava sonucunu takip eden 1 AY içinde ödenir. Damga vergisi, eğlence vergisi, değerli kâğıtlar vergisi ve harçlar gibi tahakkuku tahsile bağlı vergilerde tahsil
tahakkukla birlikte gerçekleşir.
VERGİ HUKUKUNDA SÜRELER
ORGANİK SINIFLAMA Kanuni süreler İdari süreler Yargısal süreler
HUKUKİ SINIFLAMA Hak düşürücü süreler Zamanaşımı süreler Vergi ödevine ilişkin süreler Müsamaha süreleri Düzenleyici süreler
KANUNİ SÜRELER: Kanunda öngörülen sürelerdir. Süreler kural olarak kanunla belirlenir. İDARİ SÜRELER: Kanunun verdiği yetkiye bağlı olarak vergi idaresince verilen sürelerdir, idare her hangi bir konuda en az 15 süre verebilir. Örneğin 500 den fazla mükellef bulunan vergi dairelerinde para yatırma sürelerini vadenin bitimini izleyen tarihten başlayarak 15 gün uzatmaya Maliye Bakanlığı yetkilidir. Bir sürenin idari süre olarak kabul edilebilmesi için;
Verilen sürenin on beş günden aşağı olmaması Sürenin mükellefe tebliğ edilmesi Kanunda öngörülmüş bir süre olması gerekmektedir.
YARGISAL SÜRELER: Yargı organlarının belirlediği sürelerdir. HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRELER: Bazı hakların kanunda belirlenen süre içinde kullanılmaması, hakkın sona ermesi sonucunu doğurur, bu duruma hak düşürücü süre adı verilir. Hak düşürücü süreler bir hakkın kanuni süre içinde kullanılmaması durumunda o hakkın kaybolmasına yol açar. Hak düşürücü süreler mükellefler ve idare içinde geçerlidir.
MÜKELLEF AÇISINDAN HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRELER İDARE AÇISINDAN HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRELER
Doğal afete maruz kalınması halinde 6 ay içinde Bakanlar Kuruluna başvurulmaması. İdarenin belirlenmiş süre içinde vergi veya vergiye ilişkin cezayı kesme işlemini tebliğ etmediği durumda bir daha tarh edilememesi ve ceza kesilememesi.
30 günlük süre içinde dava açma hakkının kullanılmaması
30 günlük süre içinde uzlaşma talebinde bulunulmaması
Pişmanlık hükümlerinden yararlanabilmek için 15 günlük süre içinde verginin alı ve cezalarının ödenmesine ilişkin sürelerdir
MÜSAMAHA SÜRELERİ: Vergi usul kanununda yükümlü ve sorumluların yararına bazı hükümler yer almıştır. Örneğin: Belirli koşullar altında vergi suçu işleyen kişiler bunu kendiliğinden yetkili makamlara bildirdikleri ve kanunda belirtilen şartları yerine getirdikleri takdirde vergi ziayı cezası kesilmez.
SÜRELERİN UZAMASI
MÜCBİR SEBEP: mücbir sebepler; kişinin kendi isteği dışında ortaya çıkan ve vergi ile ilgili ödevlerinin yerine getirilmesini engelleyen sebeplerdir. Mücbir sebep bitinceye kadar süreler işlemez. Tahakkuk zamanaşımı, mücbir sebep süresi kadar uzar. Mücbir sebep halleri:
Vergi ödevlerinden herhangi birinin yerine getirilmesine engel olacak derecede ağır kaza, ağır hastalık ve tutukluluk.
Vergi ödevlerinin yerine getirilmesine engel olacak yangın, yer sarsıntısı ve su basması gibi afetler.
Kişinin iradesi dışında vukua gelen mecburi gaybubetler. Sahibinin iradesi dışındaki sebepler dolayısıyla defter ve vesikalarının elinden
çıkmış bulunması, gibi hallerdir.
Örneğin: Defterlerin incelemeye alınması mücbir sebep değildir. Askerlik veya tutukluluk beyanname vermek için mücbir sebeptir. Dikkat mücbir neden dolayısı ile; Beyanname verme süresi, deftere kayıt süresi, defter tasdiklerinin üresinin uzatılması, fatura düzenlemeye ilişkin sürelerin uzatılması söz konusu olmaktadır.
ZOR DURUM VE MÜHLET VERME: Zor durumda bulunmaları sebebiyle vergi muameleleriyle ilgili ödevleri süresi içinde yerine getiremeyecek olan mükelleflere, kanuni sürenin bir katını geçmemek üzere, Maliye Bakanlığınca uygun bir mühlet verilebilir. Eğer süre 1 aydan az ise bir ay süre verilir. Bu mühletin verilebilmesi için: Mühlet isteyen, sürenin bitmesinden evvel yazı ile talepte bulunmalıdır. Talepte gösterilen mazeret, mühlet verecek makam tarafından kabule layık görülmelidir. Mühletin verilmesi halinde verginin alınması tehlikeye girmemelidir. Maliye Bakanlığı mühlet yetkisini tamamen veya kısmen mahalli maliye teşkilatına devredebilmektedir. ÖLÜM: ölüm durumunda ölenin vergi borcuna ilişkin beyanname ve bildirim ödevleri ölüm tarihinden itibaren 3 aylık süre içerisinde yerine getirilir. ÖZEL HALLER
Arama sonucunda alınan defter ve belgelerin alındığı tarihten itibaren beyannamenin verileceği tarihe kadar 1 aydan az süre kalmışsa beyanname süresi kendiliğinden bir ay uzar.
Sürenin son günü adli tatile geliyorsa süreler 7 gün uzar.
MÜKELLEFİN ÖDEVLERİ
BİLDİRİME İLİŞKİN ÖDEVLER
İşe başlamanın bildirilmesi, 10 gün içinde İş bırakmanın bildirilmesi 1 ay içinde İkamet değişikliğinin bildirilmesi 1a y içinde İş yeri adres değişikliği 1 ay içinde Mükellefiyet değişikliği 1 ay içinde
BELGE DÜZENLEMEYE İLİŞKİN ÖDEVLER
Fatura: Satılan mal veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı miktarda aynı ay içinde kalmak koşulu ile 7 gün içinde fatura düzenlenmelidir. Dikkat: Birinci ve ikinci sınıf tüccarlar, basit usule tabi işletmeler, vergiden muaf esnaflar, defter tutmak zorunda olan çiftçiler, serbest meslek mensupları yaptıkları alım ve satımlara ilişkin fatura almak ve vermek zorundadırlar.
Sevk irsaliyesi: Satılmış veya satılmak üzere olan malın bir adresten diğerine naklinde nakil aracında bulunması gereken belgedir. Serbest meslek makbuzu: Serbest meslek mensubunun faaliyetleri neticesinde düzenlemek zorunda olduğu beldedir. Gider pusulası: Birinci ve ikinci sınıf tüccarlar, kazançlarını basit usulde tespit edenler ve serbest meslek erbaplarının vergiden muaf esnaflarla yaptıkları işlemler için
düzenlenen belgedir. Müstahsil makbuzu : Gerçek usulde vergiye tabi olmayan çiftçilerden ürün alımı yapanlar ürün bedelini gösteren bir müstahsil makbuzu düzenlemektedirler.
Dikkat: Muslukçu, kalaycı gibi vergiden muaf esnafa iş yaptıranlar, gider pusulası düzenlemek zorundadırlar. Yük taşımacılığı yapanlar, taşıma irsaliyesi, yolcu taşımacılığı yapanlar, yolcu taşıma biletleri ve yolcu listeleri düzenlemek zorundadırlar. Konaklama ve eğlence yerleri günlük müşteri listesi düzenlenmek zorundadırlar. Ayrıca işyerleri için vergi levhası asılması gerekmektedir. Kayıt nizamına ilişkin hükümler; VUk'un 215- 226. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Düzenlenen defter ve belgelerdeki kayıtlar.
o Türkçe tutulmak zorundadır. o Kayıtlar mürekkepli kalemle veya bilgisayar yazısıyla yazılmalıdır. o Defter ve belgelere yapılan yanlış kayıtlar ya okunacak şekilde üstü çizilerek, ya da ters muhasebe kaydıyla düzeltilmelidir. o Kullanılacak defterler, kullanılmadan önce mutlaka tasdik ettirilmelidir
DEFTER VE BELGELERİ MUHAFAZA VE İBRAZ.
(VUK m.253-256): düzenlenmesi zorunlu olan belgeler ve tutulması zorunlu olan defterler, düzenlendikleri veya tutuldukları takvim yılını izleyen yılın başından itibaren 5 yıl saklanmak zorundadır. Bu defter veya belgelerin beş yıl boyunca, vergilendirme işlemlerinde görevli olanlarca istenmesi durumunda bunlara ibraz edilmeleri gerekmektedir.
Defter tutma zorunluluğu olanlar; Ticaret ve sanat erbabı Ticaret şirketleri İktisadi kamu müesseseleri Dernek ve vakıflara ait iktisadi işletmeler Serbest meslek erbapları Gerçek usule tabi çiftçiler
Defter tutmak zorunda olmayanlar; Basit usule tabi olanlar Gerçek usule tabi olmayan çiftçiler Vergiden muaf olanlar
Tasdike tabi defterler; Yevmiye defteri Envanter defteri İşletme defteri Çiftçi işletme defteri Nakliyat vergisi defteri Yabancı nakliyat kurumları defteri Serbest meslek kazanç defteri
DİĞER ÖDEVLER
Yazar kasa kullanma Vergi kimlik numarası alma ve kullanma Vergi levhası bulundurma Bilgi verme
VERGİ DENETİMİ ve VERGİ HUKUKUNA GÖRE KURULAN KOMİSYONLAR
VERGİ DENETİMİ
YOKLAMA Vergi idaresinin mükellefle ve mükellefiyetle ilgili maddi olayları, kayıtları ve konuları saptamaya yönelik araştırma işlemidir. Yoklama yapılabilecek konular;
Ödeme kaydedici cihaz kullanılıp kullanılmadığı,
Deftere usulüne göre kayıt yapılıp yapılmadığı,
Tutulması zorunlu defterlerin bulunup bulunmadığı
Levha asılıp aşılmadığı, Malların faturalı olup
olmadığı Taşıtlarda gerekli belgelerin
bulunup bulunmadığıdır. Yoklama zamanları: Yoklama her zaman yapılabilir. Ne zaman yapılacağı mükellefe bildirilmez. Geceleri faaliyette bulunan yerlerde geceleri de yoklama yapılabilir. Yoklama sonucu yoklama fişine geçirilir ve ilgili kişiye imzalattırılır. Bir nüshası da ona verilir. Yoklama yapmaya yetkili olanlar;
Vergi dairesi müdürleri Yoklama memurları Yetkili memurlar tarafından
yoklama ile görevlendirilenler Vergi incelemesine yetkili
olanlar Gelir uzmanları
Dikkat: Yoklama yapanlar yoklama yapmaya yetkili olduklarını gösterir belgeyi kendilerine sorulmasa dahi göstermek zorundadırlar.
VERGİ İNCELEMESİ Beyanların ve ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunu araştırmak amacıyla mükellefin defter ve kayıtları, belgeleri ve envanteri üzerinde yapılan derinlemesine araştırmadır. VUK'a göre incelemeye tabi olanlar yasaya göre defter ve hesap tutmak, evrak ve belgeleri gerektiğinde ibraz etmek zorunda olan gerçek ve tüzel kişilerdir Tahakkuk zamanaşımı içinde inceleme yapılır. İnceleme sonucunda bir tutanak düzenlenir. Eğer gerekirse ikmalen ve resen tarhiyat yapılır. Vergi incelemesi yapmaya yetkili olanlar
Hesap uzmanları, hesap uzman yardımcıları,
Vergi denetmenleri, vergi denetmen yardımcıları
Maliye Müfettişleri, Maliye Müfettiş Muavinleri,
Gelirler Kontrolörleri ve Stajyer Gelirler Kontrolörleri,
İlin en büyük mal memuru, defterdarlar, vergi dairesi başkanları
Vergi dairesi müdürleri ve müdür kadrosunda görev yapanlar (merkez veya taşrada)
Takdir Komisyonları(sadece takdir ettikleri matrahla sınırlı olmak şartıyla)
İnceleme yeri; kural olarak ilgilinin işyeridir, ancak; ölüm, işin terk edilmesi ve vergi sorumlusunun istemesi, işyerinin vergi incelemesi yapmaya elverişli olmaması halinde iş yeri dışında inceleme yapılabilir.
ARAMA Bir inceleme ya da ihbar sonucu vergi kaçırdığı yolunda kuvvetli belirtiler bulunan kişinin ve olayla ilgili bulunan üçüncü kişilerin nezdinde ve üzerinde vergi kaybı ve suçuna ilişkin delillerin toplanması için yapılan araştırmadır. Arama yapılabilmesi için;
Arama için sulh yargıcından izin alınması zorunludur.
Arama sonucunda el konulan defter ve belgeler en geç üç ay içinde incelenir.
Haklı nedenler varsa sulh yargıcı bu süreyi uzatabilir.
Denetim elemanına vergi suçunu oluşturan maddi unsurlar bulunursa bunlar denetim elemanınca cumhuriyet savcılığına duyurulur.
Dikkat: İhbar üzerine yapılan aramada ihbar sabit olmazsa arama yapılan kimse muhbirin adının verilmesini isteyebilir. İhbar gerçek çıkarsa muhbir kesilen cezanın %10’u kadar pirim alabilir.
BİLGİ TOPLAMA Vergi Hukukunda; vergi dairesinin mükellef ve mükellefle ilgili üçüncü kişilerden ve kamu idare ve müesseselerinden bilgi toplama hakkı vardır. VUK m.148'e göre" kamu idare ve müesseseleri, mükellefler ve mükelleflerle muamelede bulunan gerçek ve tüzel kişiler, Maliye Bakanlığı'nın veya vergi incelmesi yapmaya yetkili olanların isteyecekleri bilgileri vermeye mecburdurlar". Bilgi vermeden çekinme hakkı olanlar;
PTT'ler, Meslek sırrı dolayısıyla doktor avukat gibi serbest
meslek sahipleri CMUK 88. maddeye göre istenmesi ve açıklanması yasak olan belgelerdeki mükelleflerle ilgili özel bilgiler açıklanamaz.
Değerleme ölçütleri
Maliyet bedeli
İktisadi değerin elde edilmesi veya değerinin artırılması için yapılan ödemeler toplamı ile her türlü giderin toplamını ifade eder.
Borsa rayici
Menkul kıymet ve kambiyo borsalarında veya ticaret borsalarına kayıtlı olan iktisadi değerlemeden önceki son işlem gününde borsadaki işlemlerin ortalama değerlerini ifade eder.
Tasarruf değeri
İktisadi değerin değerleme gününde sahibi için arz ettiği gerçek değeridir
Mukayyet değer
İktisadi değerin muhasebe kayıtlarında gösterilen değeridir
İtibari değer
Hisse senetleri ve tahvillerin üzerinde yazılı olan değerleridir
Vergi değeri
Bina ve arazilerin emlak vergisi kanununa göre tespit edilen değeridir
Rayiç değer
İktisadi değerin değerleme günündeki normal alım ve satım değeridir
Emsal bedel
Gerçek bedeli belli olmayan iktisadi kıymetler için emsallerine nazaran değerleme günündeki değeridir
Alış bedeli İktisadi değerlerin elde edilmesi için ödenen bedellerdir
VERGİ HUKUKU KAPSAMINDA YER ALAN KOMİSYONLAR
Takdir komisyonları Arsa takdir komisyonu Arazi takdir komisyonu Zirai kazanç il takdir komisyonu
Zirai kazanç il komisyonu
VERGİ SUÇ VE CEZALARI
VERGİ İDARESİNCE CEZALANDIRILAN SUÇLAR CEZA MAHKEMELERİNCE CEZALANDIRILAN SUÇLAR
Vergi ziyaı Usulsüzlükler
Özel usulsüzlük Genel usulsüzlük
o 1. Derece o 2. Derece
Kaçakçılık Vergi mahremiyetini ihlal Mükellefin özel işlerini yapma
VERGi ZiYAI Mükellefin veya vergi sorumlusunun vergi ile ilgili ödevlerinin zamanında yerine getirmemesi ya da eksik yerine getirmesi nedeni ile verginin zamanında tahakkuk ettirilmemesi veya eksik tahakkuk ettirilmesidir. Böyle olunca beyana dayanan vergi dışında, yapılan ikmalen, resen ve idarece tarhiyatın vergi ziyaına yol açtığını söyleyebiliriz. Cezası: Ziyaa uğratılan verginin 1 katıdır. Dikkat: Kaçakçılıkla birlikte vergi ziyaı sucu birlikte işlenmişse vergi ziyaı 3 katı olarak cezalandırılır.
USULSÜZLÜK SUÇLARI -Kanunların şekle ve usule ilişkin hükümlerine uyulmamasıdır. Usulsüzlük cezalarında henüz bir vergi kaybı söz konusu değildirVergi kaybı tehlikesi vardır.
GENEL USULSÜZLÜK SUÇLARI
1. Derece Genel Usulsüzlük Suçları Zamanında beyan verilmemesi Tutulması zorunlu defterlerin tutulmaması Belgelerin eksik veya usulsüz tutulması İşe başlamanın bildirilmemesi Defterlerin tasdik edilmemesi Kayıt düzenine uyulmaması VİV vergisinin ikinci ek sürede verilmiş olması Diğer ücretler üzerinden alınan gelir vergisinde verginin tarh ettirilmemiş
olması
2. Derece Genel Usulsüzlük Suçları İşe başlama dışında kalan bildirimlerin zamanında yapılmaması Defterlerin onay işleminin geç yapılması Vergi beyannamesi, bildirimler, evrak ve belgelerin şekil ve içerik açısından uygun olmaması Bazı evrak ve belgelerin bulunmaması veya ibraz edilmemesi VİV vergisi beyannamelerinin birinci ek süre içinde verilmiş olması Vergi karnesinin süresinin sonundan itibaren 15 gün içinde alınmaması
ÖZEL USULSÜZLÜK SUÇLARI Özel usulsüzlükler, genel olarak, vergileme sürecinin sağlıklı işlemesi için büyük öneme sahip; fatura, fiş, serbest meslek makbuzu gibi belgelerin verilmemesi veya alınmaması ile ilgilidir. Buna ilave olarak; günü gününe defter kaydı, vergi levhası bulundurulması gibi başka bazı şekli ödevlere uymama fiillerinin de özel usulsüzlük kapsamına alındığı görülmektedir. Özel usulsüzlük cezaları, genel usulsüzlük cezalarına göre daha ağırdır. Bunun nedeni, özel usulsüzlük fiilerinin vergi ziyaı doğurmaya daha yakın ve yatkın olmasıdır. Fatura, gider pusulası, serbest meslek makbuzu ve müstahsil makbuzu verilmemesi durumunda veya alınmaması durumunda veya eksik düzenlenmesi durumunda düzenlenmesi gereken meblağın
%10’u oranında ceza kesilir. Perakende satış fişi, giriş ve yolcu taşıma bileti, yolcu listesi, sevk irsaliyesi, taşıma irsaliyesi gibi belgeleri almayan nihai tüketicilere ise meblağın 1/5 i kadar ceza kesilir. İdari para cezalarında cezalara ilişkin alt ve üst sınır sadece özel usulsüzlükte ifade edilmiştir
VERGİ MAHKEMELRİNCE HÜRRİYETİ KISITLAYICI OLARAK KESİLEN CEZALAR
KAÇAKÇILIK SUÇU 18 Aydan- 3 Yıla Kadar Hapis Cezası Öngörülen Suçlar
Hesap ve muhasebe hileleri Gerçek olmayan kişiler adına hesap açılması Defter kayıt ve belgelerin tahrif edilmesi Yanıltıcı belge düzenlenmesi
3 Yıldan 5 Yıla Kadar Hapis Cezası Öngörülen Suçlar Defter kayıt ve belgelerin sayfalarının koparılması, yerine yeni yaprakların
konulması Belgelerin asıl ve suretlerinin sahte düzenlenmesi veya belgeleri kullanılması
2 Yıldan 5 Yıla Kadar Hapis Cezası Öngörülen Suçlar
M. Bakanlığının anlaşmalı olmadığı matbaaların basmış olduğu belgelerin kullanılması
VERGİ MAHREMİYETİNİ İHLAL Vergi işleriyle uğraşan memurlar, vergi yargı kuruluşlarında görevli olanlar, vergi yasalarına göre kurulan komisyonlara katılanlar ve vergi işlerinde görev alan bilirkişiler bu mahremiyete uymak zorundadırlar. Vergi mahremiyetine uymayanlara 1 YIL ile 7 YIL arasında değişen cezalan öngörülmüştür
MÜKELLEFİN ÖZEL İŞLERİNİ YAPMA Vergi mahremiyetini ihlal suçuna ilişkin olarak ifade edilen kimseler, aşağıda belirtilen kişilere ait;
- Kendilerine, nişanlılarına ve boşanmış olsa bile eşlerine - Kan veya sıhri usul veya füruna, Evlatlığına veya kendisini evlat edinene, Kan hısımlığından üçüncü, kayın
hısımlığından ikinci dereceye kadar olan civar hısımlarına - Kanuni temsilcisi veya yetkili bulundukları kimselere
Vergi inceleme ve takdir işleriyle uğraşmaları veya vergi kanunlarının uygulanması ile ilgili hesap, yazı ve sair özel işlerini yapmaları halinde bu kişiler hakkında 6 AY’dan 2 YIL’a kadar hapis cezasına hükmolunur.
KAÇAKÇILIK SUÇUNA İŞTİRAK EDENLERİN CEZALANDIRILMASI İştirak sadece kaçakçılık suçlarında söz konusu olmaktadır. Bu suç, birden fazla kişinin kaçakçılık suçunun düzenlendiği VUK’ta sayılan fiillerin icrasına iştirak etmeleri durumunda ortaya çıkmaktadır. Bu şekilde iştirak eden aynen suçu işleyen asli fail gibi cezalandırılır. Bununla beraber iştirak edenin bu suçu menfaat gözetmeden işlemesi durumunda, öngörülen normal hapis cezasının yarısı uygulanacaktır. Kaçakçılık suçu vergi ziyaı ile birlikte işlenirse iştirak edenlere vergi ziyaı cezası 1 kat olarak kesilir. Hapis cezası ise maddi menfaat gözetiyorsa aynısı, gözetmiyorsa yarısı olarak verilir
CEZALARDE BİRLEŞME VE TEKERRÜR
CEZALARIN ARTTIĞI DURUM TEKERRÜR Tekerrür, daha önce kabahat işleyip ceza alan bir kimsenin, belli bir süre
içinde yeniden kabahat işlemesi halinde daha ağır ceza almasını gerektiren bir uygulamadır.
Cezası kesilen ve kesinleşen bir mükellef, cezanın kesinleştiği tarihi takip eden takvim yılından başlayarak;
Vergi ziyaında 5 YIL içinde tekrar işlenirse %50 artırılır. Genel usulsüzlükte 2 YIL içinde tekrar işlenirse %25 artırılır. Özel usulsüzlükte artış olmaz.
BİRLEŞME Bir eylem ile aynı anda hem genel usulsüzlük hem de vergi ziyaına neden olunmuşsa ceza birleştirilir ve
en ağır olanı uygulanır. Özel usulsüzlük sonucu vergi ziyaına neden olunursa cezalar birleştirilmez, vergi ziyaı cezası ayrıca kesilir. Vergi ziyaında; tek bir fiilin birden fazla vergi kaybına sebep olması durumunda, her vergi bakımından ayrı
ayrı vergi ziyaı cezası kesilir. Farklı fiiller sonucunda ortaya çıkan vergi ziyaı ve usulsüzlükten dolayı da ayrı ayrı ceza kesilir. Aynı türden olmak şartıyla bir eylemin aynı takvim yılı içinde birden fazla tekrarlanırsa meydana gelen
usulsüzlüklerden birinciden sonraki eylemlere birinciye kesilen cezanın 1/4ü kesilir. Vergi ziyaı suçu ve usulsüzlük, kaçakçılıkla birleşmez.
VERGİ BORCUNU-CEZASINI ORTADAN KALDIRAN- AZALTAN NEDENLER
VERGİ BORCUNUN ASLINI ORTADAN KALDIRAN NEDENLER VERGİ CEZALARININ ORTADAN KALDIRAN NEDENLER VERGİ CEZASI KESİLMESİNİ ÖNLEYEN NEDENLER
Ödeme Mahsup ve takas Af Terkin Zamanaşımı Hata düzeltme Uzlaşma Dava açma
Ödeme Takas Af Terkin Zamanaşımı Hata düzeltme Uzlaşma Dava açma Ölüm Cezalarda indirim
Yanılma Mücbir sebep Pişmanlık ve ıslah İzaha Davet
CEZALARIN KESİLMEDİĞİ VEYA AZALTILDIĞI DURUMLAR
Pişmanlık: Beyana dayalı vergilerde vergi ziyaı cezasını gerektiren yasaya aykırı hareketlerini, kendiliğinden dilekçe işe ilgili makamlara haber veren mükelleflere, vergi ziyaı için öngörülen ceza kesilmez. Pişmanlık hükümleri kaçakçılık suçu işleyenler açısından da geçerlidir. Emlak vergisinde uygulanmaz. Hakkında daha önce ihbar yapılmamış ve vergi incelemesi yapılmaya başlanmamış olması gerekir. Bu haktan yararlanabilmek için, pişmanlık dilekçesinin, idarenin incelemeye başlamasından veya suçu öğrenmesinden önce verilmesi 15 GÜN içinde eksik bildirilen gelirlerin beyannamesinin verilerek vergi ve gecikme zammının ödenmesi gereklidir.
Yanılma, Mücbir Neden: Bazı durumlarda vergi cezaları kesilmez. Zira bu hallerde vergi suçu oluşmamaktadır. Bu nedenler yanılma ve mücbir nedenlerdir. Mükellefin yanılması, yetkili makamların kendisine yazı ile yanlış beyanat vermiş olmasından kaynaklanır. Mücbir neden ise ağır kaza, ağır hastalık, tutukluluk, yangın, sel gibi olaylara maruz kalmasını verebilir.
Cezalarda İndirim: Mükellefin indirim imkânlarından yararlanabilmesi için, kendisine bildirilen cezası dava konusu yapmaması gereklidir. Mükellefin uzlaşma talebinde bulunması durumunda cezada indirim imkanlarından yararlanma hakkı açık kalmaktadır. Vergi ziyaı cezası ilk kez kesilecek ise cezanın yarısı, daha sonraki cezalardada . Genel ve özel usulsüzlük cezalarında ise her defasında%50’si indirilir.
Suçun ve Cezanın Zamanaşımına Uğraması: Tahakkuk zamanaşımı süresi vergi ziyaı ve özel usulsüzlük suçlarında 5 YIL, genel usulsüzlük suçunda ise 2 YIL olarak öngörülmüştür. Zamanaşımı süresi hapis cezasını gerektiren kaçakçılık suçunda 8 YIL olarak öngörülmüştür.
Uzlaşma: Vergi idaresini resen, ikmalen veya idarece tarh edilmiş vergi veya cezaları üzerine mükellef ve idarenin karşılıklı görüşerek pazarlık sonucu anlaşmaya varmaları halinde vergi ve vergi cezası kısmen ya da tamamen ortadan kaldırılabilir.
İZAHA DAVET İzaha davet müessesesi, verginin ziyaa uğradığına delalet eden emareler bulunduğuna dair yetkili merciler tarafından yapılmış ön tespitlerle ilgili olarak aynı merciler tarafından mükelleflerden açıklama talep edilmesi olup, bu müessese, yapılan değerlendirmeler sonucunda vergi ziyaına sebebiyet vermediği anlaşılan mükelleflerin konuyla ilgili vergi incelemesine veya takdire sevk edilmesini önlemekte, vergi ziyaına sebebiyet verildiği durumlarda ise belirli şartlar dahilinde indirimli ceza uygulanmak suretiyle mükellefleri daha ağır müeyyidelerden korumaktadır
VERGİ BORCUNU SONA ERDİREN NEDENLERA
ÖDEME: Vergilendirme sürecinin son aşaması olan tahsil aşamasında vergi borçlusu tarafından verginin ödenerek vergi ilişkisinin sonlandırılmasıdır. Vergi borcu, mükellefin bağlı olduğu vergi dairesine ödenir. İkmalen, resen ve idarece tarh olan vergilerde taksit sürelerinden önce tahakkuk etmiş ise taksit süreleri için, taksit süreleri kısmen veya tamamen geçtikten sonra tahakkuk etmişse tahakkuk tarihinden itibaren 1 AY içinde ödenmesi gerekmektedir. Ölüm ve memleketi terk halinde teminat gösterildiği takdirde ödeme süresinin vergi kanunlarıyla belli edilen taksit zamanlarına kadar, taksit zamanları geçmişse üç ay uzayacağı belirtilmiştir.
TERKİN: Kelime olarak silme anlamına gelen terkin, vergi hukukunda tahakkuk etmiş veya tahsil edilmiş bir vergi alacağının ortadan kalkmasını ifade etmektedir. Terkin mümkün olması durumunda, tahakkuk eden vergi alacağı silinir, tahsil edilen vergi ise mükellefe iade edilir. Tahakkuk etmemiş bir vergi borcu için terkin yapılamaz. Doğal afet nedeniyle malvarlığının en az 1/3ünü kaybeden mükelleflerin vergi borçları ve cezaları Maliye Bakanlığı tarafından kısmen veya tamamen silinebilir. Mükellefin kendisinden istenen vergilerle ve cezalarla ilgili yargı yoluna başvurması ve haklı çıkması durumunda, vergi hatalarının düzeltilmesi durumunda da vergiler veya cezaları terkin edilir. Yapılacak takip sonucunda tahsili imkansız veya tahsil için yapılacak giderlerin alacaktan fazla olduğu anlaşılan küçük miktarlı alacaklar terkin olunabilecektir. Vergi idaresi resen, ikmalen veya idarece tarh edilen vergi ve bunlara ilişkin ceza toplamının belli bir miktarı geçmemesi durumunda tahakkuktan vazgeçebilir
TAHAKKUKTAN VAZGEÇME: Kanun koyucu bazen vergi tahsilatı maliyetinin söz konusu alacağın değerinin üstünde olabileceğini göz önüne alarak belli tutarın altında kalan vergi alacakları için idarenin tahakkuktan vazgeçebilmesine imkan sağlamıştır. Tahakkuktan vazgeçme de vergi borcunu sona erdiren hallerdendir.
ÖLÜM HALİNDE vergi cezalarının düşeceği öngörülmüştür. Miras mirasçılar tarafından kabul edilmiş ise vergi borcunun aslı ortadan kalkmaz borç mirasçılara geçer. TAKAS İŞLEMİ sonucunda da vergi borcu ve cezalar, ortadan kalkmaktadır. Takas tahsil aşamasında olur. Mahsup ise tahakkuk aşamasında olur. AFLAR ile vergi borcu veya cezaları tamamen veya kısmen silinebilir. Af çıkarma yetkisi TBMM’dedir. PİŞMANLIK, cezalarda indirim, yanılma, mücbir neden halleri de vergi borcunu sona erdiren diğer haller arasında sayılabilir
ZAMANAŞIMI: Vergi hukukunda zamanaşımı hak düşürücü süre niteliğindedir. Zamanaşımına uğrayan vergi borcu ortadan kalkar. Tahsil veya dava yoluna gidilemez. Hak düşürücü sürede hak ortadan kalkar, zamanaşımında talep ve dava hakkı düşer ve borç eksik borca dönüşür. Tahakkuk Zamanaşımı: Vergi alacağının doğduğu takvim yılını takip eden yılbaşından başlayarak 5 YIL içinde tarh ve mükellefe tebliğ edilmeyen vergiler tahakkuk zamanaşımına uğrar. UYARIYORUM!!! Sadece Damga vergisi, Emlak vergisi ve Veraset intikal vergisi vergiyi doğuran olayın olduğu yıl değil, vergiyi doğuran olayın vergi dairesince öğrenildiği yılı takip eden yılbaşı itibariyle zamanaşımı işlemeye başlar. Tahakkuk Zamanaşımını Durduran Haller; Vergi dairesince matrahın belirlenmesi için takdir komisyonuna başvurulması, Mücbir sebepler Tahsil Zamanaşımı: Tahsil zamanaşımı ise verginin vadesinin dolduğu takvim yılını takip eden yılbaşından başlayarak 5 YIL’dır. AATUHK’da düzenlenmiştir. Tahsil Zamanaşımını Durduran Haller; Borçlunun yurt dışında bulunması, Borçlunun hileli şekilde iflası, Terekenin tasfiyesi nedeniyle alacak takibi yapılamaması Tahsil Zamanaşımını Kesen Haller; Vergi borcunun ödenmesi, ödeme emri tebliği veya haciz tatbiki, Cebren tahsil ve takip muameleleri sonucunda yapılan her çeşit tahsilat Mal edinme veya mal artmalarının bildirilmesi, Bozma ya da icranın ertelenmesi kararı, Kamu alacağının teminata bağlanması, Zamanaşımını durduran hal ortadan kalkınca zamanaşımı kaldığı yerden işlemeye devam ederken, kesen halin ortadan kalktığı yılı takip eden yılbaşından itibaren zamanaşımı önce işlenmiş süre dikkate alınmadan tekrar işlemeye başlar.
VERGİ HATALARININ DÜZELTİLMESİ Vergi hataları, mükellefin müracaatı üzerine ortaya çıkabileceği gibi idare tarafından da fark edilebilir. Hatayı fark eden mükellef, yazı ile başvurarak hatanın düzeltilmesini ister. Mükellef hata düzeltmeyi, yapılan hatanın ilgili olduğu vergi alacağının doğduğu takvim yılını izleyen tarihten itibaren zamanaşımı süresi 5 YIL içinde isteyebilmektedir. UYARIYORUM!!! Hata düzeltmeye karar verme yetkisi vergi dairesi müdüründedir. Vergi idaresi mükellefin düzeltme talebine karşı 60 GÜN içinde cevap vermek durumundadır. 60 gün içinde cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. Düzeltme isteğinin reddedilmesi durumunda ise mükellef kalan süreye göre vergi mahkemesine veya şikâyet yoluyla Maliye Bakanlığına başvurabilmektedir
Hatalar iki biçimde ortaya çıkabilir; Hesap Hataları
Matrah hatası Vergi miktarında hata Verginin mükerrer olmasıı
Vergilendirme Hataları Mükellefin şahsında hata Mükellefiyette hata Mevzuda hata Vergilendirme döneminde veya muafiyette hata
UZLAŞMA Vergi idaresini resen, ikmalen veya idarece tarh edilmiş vergi veya cezaları üzerine mükellef ve idarenin karşılıklı görüşerek pazarlık sonucu anlaşmaya varmaları halinde vergi ve vergi cezası kısmen ya da tamamen ortadan kaldırılabilir. Uzlaşmadaki amaç; vergi idaresi ile mükellef arasındaki barışı sağlamak aynı zamanda yargının yükünü hafifletmektir.
Tarhiyat öncesi uzlaşma; İnceleme tutanağının düzenlendiği ana kadar uzlaşma talebinde bulunulabilir. Sadece Vergi Ziyaısuçlarında uygulanır, UYARIYORUM!!! Tarhiyatın tebliğini takip eden 30 GÜN içinde uyuşmazlığı Vergi Mahkemesine taşıyabilir.
Tarhiyat sonrası uzlaşma; Tarhiyatın ve cezanın tebliğini takip eden 30 GÜN içinde yapılabilir. Sadece Vergi Ziyaı suçlarında başvurulabilir. UYARIYORUM!!! Dava süresi 15 GÜN’den fazla ise kalan sürede, az veya bitmiş ise 15 GÜN içinde Vergi Mahkemesine dava açabilir. UYARIYORUM!!!
Kaçakçılık ve kaçakçılığa bağlı vergi ziyaı suçlarında uygulanmaz Gecikme faizi yürütülür 1 AY içinde gecikme faizi ile birlikte ödenir. Uzlaşılan tutar yargıya taşınamaz
VERGİ ALACAĞININ DEĞERİNİ KORUYAN VE GÜVENCE ALTINA ALAN UYGULAMALAR
VERGİ ALACAĞININ DEĞERİNİN KORUNMASI Gecikme Faizi: Gecikme faizi tahakkuk aşamasıyla ilgili olup, tahakkuku geciktirilen vergiler için söz konusu olmaktadır. İkmalen, resen veya idarece tarh edilen vergilere karşı dava açılması ya da uzlaşmaya gidilmesi halinde verginin kesinleştiği tarih ile verginin vade tarihi arasındaki süre için uygulanan ek ödemedir. Gecikme Zammı: Kamu alacağının zamanında ödenmemesi nedeniyle alacak üzerine yürütülen ek ödemedir. Burada tahsilin geciktirilmesi söz konusudur.
GECİKME FAİZİ GECİKME ZAMMI
Tahakkukun geciktirilmesi söz konusudur. VUK’ta düzenlenmiştir. Cezalara uygulanmaz. Aylık oranı %2’dur. Ay kesirleri dikkate alınmaz. Asgari tutar yoktur. Tebliğ yapılır.
Tahsilin geciktirilmesi söz konusudur. 6183 AATUHK’ta düzenlenmiştir. Vergi ziyaına uygulanır Aylık oranı %2’dur. Ay kesirleri dikkate alınır. Asgari tutar 1 TL’dir. Tebliğ yapılmaz.
Tecil: Kamu alacağının tahsili, borçluyu zor duruma sokacak ise borçlunun talebi ve Maliye Bakanlığının uygun görmesi ile 36 AY’ı geçmemek kaydıyla, üzerine tecil faizi yürütülerek ve borç karşılığı teminat gösterilerek alacağın ertelenmesine tecil denir. Yıllık %22 olarak yeniden düzenlenmiştir.
VERGİ ALACAĞINI GÜVENCE ALTINA ALAN İŞLEMLER
VERGİ UYUŞMAZLIKLARININ ÇÖZÜMLENMESİ
İDARİ AŞAMA
1. Düzeltme, 2. Pişmanlık Ve Islah, 3. Cezada indirim, 4.Uzlaşma 5. İzaha davet
DİKKAT: İdari çözüm yolları diğer bölümler içinde ele alınmıştır.
OLAĞAN KANUN YOLLARI
Vergi Mahkemesinde Dava Açma (İstisnalar dışında 30 gündür)
Mükellefler ve kendilerine vergi cezası kesilenler, tarh edilen vergilere ve kesilen cezalara karşı vergi mahkemesinde dava açabilirler.
Vergi daireleri Hazine ve Maliye Bakanlığının, (İl özel idareleriyle belediyeler valilerin) muvafakatim almadan vergi mahkemelerinin kararları aleyhine Danıştay’da temyiz davası açamazlar
Davanın Konusu: Vergi mahkemesinde dava açabilmek için verginin tarh edilmesi, cezanın kesilmesi, tadilat ve takdir komisyonları kararlarının tebliğ edilmiş olması; tevkif yoluyla alınan vergilerde istihkak
sahiplerine ödemenin yapılmış ve ödemeyi yapan tarafından verginin kesilmiş olması lazımdır.
Vergi mahkemesinde açılan davalarda yürütme kendiliğinden durur. Dolayısıyla dava devam ettiği sürece vergi ve cezaların tahsil süresi durur.
Ödeme emrine ve ihtiyati tahakkuk ve hacze karşı dava; 15 gün içerisinde açılır.
ANAYASA MAHKEMESİNDE DAVA AÇMA
Vergi kanunlarının anayasaya aykırılığı iddiası ile iptal davası kanun veya KHK’nin Resmi Gazetede yayımlanmasından itibaren 60 gün içinde açılmalıdır.
TEMİNAT VE KEFALET Vergi alacağının güçleşeceğine kanaat getirilmesi halinde, bu alacağın tarh ve tahakkukunu beklemeksizin vergi müfettişlerince yapılan araştırmalar hesaplamalara göre bulunan değer/miktar üzerinden teminat isteyebilir/teminat gösteremiyorsa borçludan kefil isteyebilir.
İHTİYATİ TAHAKKUK Teminat istenmesini gerektiren durumların varlığı, borçlunun belli bir ikametgahının bulunmaması, borçlunun kaçması veya kaçma ihtimalinin olması, belirlenen sürelerde mal beyanında bulunulmaması, teşebbüsün muvazaalı olduğuna dair şüphe olması halinde gerçekleşir. İhtiyati tahakkukun söz konusu olduğu bir alacak için ihtiyati hacze gidilebilir. İhtiyati tahakkuka karşı 15 GÜN içinde Vergi Mahkemesine başvurulabilir
CEBREN TAHSİL Zamanında ödenmeyen kamu alacakları için; ilgili vergi dairesince alacaklıya ödeme emri gönderilir ve 7 GÜN içinde borcunu ödemesi ya da mal beyanında bulunması istenir. Vergi borçlusu teminat göstermiş fakat 15 GÜN içinde borcu ödememişse teminatlar paraya çevrilir ya da kefil varsa ona başvurulur. Mal bildiriminde bulunmamışsa 3 AYA kadar, yanlış mal bildiriminde bulunmuşsa 3AY – 1 YIL kadar hapis cezasına çarptırılır. Muvazaalı işlemlerde hapis cezası 6AY-3YIL’dır.
TAKAS Vergi idaresi mükellefe iade etmesi gereken bir borcu bulunması durumunda, bu iadeyi yapmadan önce aynı kişiden vadesi gelmiş bir alacağı olup olmadığını araştırır. Kişinin idareye borcu varsa bunu alacağına mahsup eder böylece iade isteğini reddeder.
İHTİYATİ HACİZ Tahakkuk etmiş bir kamu alacağının tahsilinin tehlikeye düşmesi halinde alacaklı kamu idaresinin bulunduğu yerin en büyük memurunun kararıyla haciz kararı alınabilir. İhtiyati hacze karşı 15 GÜN içinde Vergi Mahkemesine başvurulabilir. Borçlu teminat gösterilirse ihtiyati haciz kalkar.
RÜÇHAN HAKKI Kamu idaresi borçlu hakkında yapılan diğer haciz işlemlerine göre ayrıcalıklı olarak öncelik hakkına sahiptir. Bu durum rehinli alacaklar için de geçerlidir.
İPTAL DAVASI Borçlunun alacağın tahsilini engellemeye yönelik her türlü işlem ve tasarrufun iptali için alacaklı kamu idaresi umumi mahkemelerde dava açabilir.
SORUMLULUK Vergi kesenlerin, kanuni temsilcilerin, tasfiye memurlarının şahsi sorumlulukları, birleşme, devir ve şekil değiştirmede devir alan ve yeni hükmi şahıs sorumluluğudur
YURT DIŞINA ÇIKIŞ YASAĞI Vergi borcu olanlar emniyet makamlarına bildirilerek bunlara pasaport verilmesi ya da pasaportu olsa bile yurt dışına çıkmaları engellenir. Ancak 12 Eylül 2010 referandumu ile ancak hâkim kararı ile verilebilir
Cumhurbaşkanı, iktidar ve ana muhalefet partisi meclis grupları TBMM üye tam sayısının en az 1/5!i kadar tutarındaki üyeler dava açabilirler
VERGİ MAHKEMELERİ
Mükellef kendisine yapılan tebligat neticesinde 30 gün içinde kararın iptali için dava açma hakkına sahiptir.
Mükellef haklı bulunursa vergi borcu veya cezası ortadan kalkar. İdare haklı bulunursa işlem gerçekleşir ve gecikme faizi uygulanır.
UYARIYORUM!!!
6545 sayılı Kanun ile iki dereceli vergi yargısı üç dereceli hale getirilmiştir. Bu kapsamda, ilk derece yargılama mercii konumunda bulunan vergi mahkemelerinin kararlarına karşı temyiz yoluna (Danıştay’a)
başvurmadan önce mahkemenin bulunduğu yargı çevresindeki BİM’e istinaf başvurusunda bulunulması gerekecektir.
Bu kapsamda, vergi mahkemesinin vermiş olduğu ve istinaf yolu açık olan nihai kararlara karşı yapılan istinaf başvuruları ile ilk derece mahkemelerince yürütmenin durdurulması istemleri hakkında verilen
kararlara karşı yapılan itirazlar BİM’lerce incelenecek ve karara bağlanacaktır. BİM’in istinaf incelemesi sonucunda vermiş olduğu karar nezdinde temyiz yoluna gidilebilecektir.
UYARIYORUM!! BİM’lerin bazı kararları ise kesindir, bu kararlara karşı temyiz yoluna başvurulamaz.
Kararlara karşı, İYUK’ta belirtilen şartların gerçekleşmesi halinde tarafların başvurabileceği kanun yolları “istinaf”, “temyiz”, “kanun yararına temyiz” ve “yargılamanın yenilenmesi” olarak düzenlenmiştir. Karar
düzeltme yolu kaldırılmıştır.
6000 TL TUTARIN ALTINDAKİ İŞLEMLERDE Vergi mahkemesi kararı kesin
karardır
6000 TL İLE 144. 000 ARASI İŞLEMLERDE Vergi mahkemesi kararı istinaf
edilebilir
İstinaf için BİM’e başvurulur
BİM kararları kesindir
144.000 ÜZERİ İŞLEMLERDE Vergi mahkemesi kararları istinaf
edilebilir
İstinaf için BİM’e gidilir
BİM kararları Danıştay da Temyize
götürülebilir.
MALİYE POLİTİKASI
MALİYE POLİTİKASININ TANIMI Maliye politikası, devletin ekonomik ve sosyal amaçlarla maliye politikası araçlarını kullanarak ekonomiye müdahale etmesidir. Maliye politikası, devletin kamu harcamaları, vergi, borçlanma, bütçe gibi maliye politikası araçlarını kullanarak ekonomiyi enflasyon, deflasyon, stagflasyon, işsizlik, durgunluk gibi makroekonomik dengesizliklerden kurtarma, ekonomiyi yeniden tam istihdam düzeyinde fiyat istikrarına kavuşturma, ekonominin büyüme ve kalkınma kapasitesini artırma çabasıdır.
MALİYE POLİTİKASININ DOĞUŞU ve GELİŞİMİ 1929 Buhranı başta ABD olmak üzere bütün gelişmiş ekonomileri etkisine alınca, klasik yaklaşım önemini kaybetmiştir. Büyük buhrandan sonra, Keynes 1936 yılında Para, Faiz ve İstihdamın Genel Teorisini ortaya atmıştır. Keynes bu teorisinde devlet müdahalesi olmadan tam istihdama ulaşılamayacağını ulaşılsa bile bunun tesadüf olacağını fakat kalıcı olmayacağını devletin aktif maliye politikaları uygulayarak ekonominin tam istihdama kavuşabileceğini savunmuştur. Keynesyen iktisatçıların geliştirdiği modern maliye yaklaşımı sosyal devlet, müdahaleci devlet anlayışını benimsedikleri için devletin ekonomik ve sosyal amaçlarla maliye politikası araçlarını kullanarak ekonomiye müdahale etmesini savunmuştur. Maliye politikasının kuramsal çatısı Abba Lerner tarafından oluşturulmuştur.
MALİYE POLİTİKASININ AMAÇLARI Kaynak tahsisinde etkinlik Ekonomik büyüme ve kalkınma Ekonomik istikrar ( Tam İstihdam v Fiyat İstikrarı ) Gelir dağılımında adalet
MALİYE POLİTİKASININ ARAÇLARI Kamu harcamaları Vergi Borçlanma Bütçe Gelirler politikası Özelleştirme politikası
MALİYE POLİTİKASI YÜRÜTME KOŞULLARI
İktisadi hayata doğru teşhisi koymak Para ve maliye politikalarını birlikte uygulamak Maliye politikasının etkin bir şekilde uygulanmasını sağlayacak maliyecilerin varlığı Kararların alınmasında ve uygulanmasında zamanlamanın doğru yapılması Maliye politikası tedbirlerinin halka benimsetilmesi Maliye politikası önlemlerinin yürütme ve yasama organı tarafından kabulünü sağlamak
MALİYE POLİTİKASI AMAÇLAR ve ARAÇLARI ARASINDAKİ ÇATIŞMALAR
Fiyat İstikrarı- Tam İstihdam Ekonomi tam çalışma düzeyindeki dengesine kavuşunca ve hatta bu dengeden önce fiyatlar genel düzeyi yükselmeye başlar. Bunun sebebi azalan verim kanununun ve ekonomideki tıkanıkların kendini hissettirmesidir. Artan fiyatlar genel düzeyinin düşürülmesi için talebin kısılması üretim düzeyinin düşerek işsizliğin artmasına neden olur. İşsizlik ile fiyatlar genel düzeyi arasındaki bu ters yönlü ilişki nedeni ile maliye politikası amaçları çatışmaktadır.
Tüketim Düzeyinin Artırılması - İktisadi Kalkınma Bir ekonomide istikrarsızlığın önlenebilmesi için tüketimin belirli bir düzeyde olması gerekir. Ayrıca düşük gelirli bireylerin tüketim düzeylerinin bir alt sınır bulunmaktadır. Diğer taraftan ülkede ekonomik büyüme ve kalkınmanın sağlanabilmesi için yatırıma ve yatırımları finanse edecek tasarrufa ihtiyaç vardır. Tasarruf ise gelirin tüketilmeyen kısmını ifade eder. Buna göre maliye politikası kullanılarak, tüketimin kısılıp tasarrufu artırmaya çalışmak hem ekonomik istikrar amacı ile çatışır hem de düşük gelirli bireylerin yaşam standardının daha aşağı çekilmesine neden olur. Bu durumda her iki amacın gerçekleştirilmesinin imkânı bulunmamaktadır.
Maliye Politikasının Amaçları X Mali Araçlar Maliye politikasının bir amacını gerçekleştirmek için kullanılan bir maliye politikası aracının, diğer bir maliye politikası amacına ters düşmesidir. Örneğin, enflasyonist bir ekonomik yapı içinde kamu harcamalarını azaltmak gerekir. Bu durum iktisadi istikrarın sağlanması için gerekmektedir. Ancak, gelir dağılımının düzenlenmesinde ise kamu harcamalarını özelliklede transfer harcamalarını artırmak gerekmektedir. Dolayısıyla iktisadi istikrarın gerçekleştirilmesi amacıyla kullanılan araçla, gelir dağılımının düzenlenmesinde kullanılan araç çatışmaktadır.
Ekonomik Sosyal Haklar X Maliye Politikası Araçları Maliye politikasının amaçlarına ulaşabilmek için mülkiyet hakkı toplum yararına kısıtlanabilir. Özel teşebbüsler kamulaştırılabilir veya devletleştirilebilir.
MALİYE POLİTİKASININ SINIRLARI
Maliye politikasının uygulamada etkinliğini sınırlayan konulardan biri, maliye politikası ile ilgili zamanlama ve büyüklük gibi sınırlamalardır. Tanıma gecikmesi, problemin ortaya çıkmasıyla hareket geçme kararı arasındaki gecikmeyi ifade eder. Uygulama gecikmesi, harekete konma kararı ile uygulanmaya konma arasındaki gecikmeyi ifade eder. Tepki gecikmesi ise uygulamaya konması ile ekonomi üzerindeki etkisini göstermesi arasındaki gecikmedir.
Politik Sınırlamalar Maliye politikaları dönemsel nitelik taşıyan bütçelerle hayata geçirildiği için kaçınılmaz olarak siyasi otoritenin müdahalesine açık ve doğal olarak da tercihlerini yansıtmaktadır. Bu nedenle politikacıların geleneksel olarak yüksek harcama düşük vergi politikalarına yönelik tercihleri ekonomiyi istikrarsızlığa sürükleyebilir ya da mevcut istikrarsızlıktan çıkmasına engel olabilmektedir.
Yapısal Sınırlamalar Maliye politikası her ne kadar tüm ekonomiyi etkilemekte ise de niteliği itibariyle seçicidir. O nedenle politikaların mikro analizlerden yoksun olarak uygulanmaya sokulması, mevcut istikrarsızlıkları derinleştirebilir ya da yeni istikrarsızlıklar doğurabilmektedir.
MALİYE POLİTİKASI ÇEŞİTLERİ İRADİ MALİYE POLİTİKASI
Politika belirleyicilerin ve
uygulayıcıların ekonominin
içinde bulunduğu
konjonktürel durumu tespit
ederek önlem almaları ve
uygulamalarını, bu politika ve
uygulamaların hiçbir yasal ve
hukuki bir norma tabi
olmaksızın belirlenmesidir.
OTOMATİK STABİLİZATÖRLER
Otomatik istikrarlandırıcılar denen faktörlerin ekonomideki enflasyonist ve deflasyonist eğilimleri hafifletmesi ve
ekonomiyi tam istihdam denge düzeyinde tutması için hiçbir yasama tasarrufuna, idari karara, iktisadi ve mali tedbirlere ve
bu tedbirlerin kendilerinden beklenen sonuçları meydana getirebilmeleri bakımından herhangi bir zamana ihtiyaç
göstermemelerine otomatik stabilizatör denir.
.Başlıca Otomatik Stabilizatörler
Toprak Mahsullerine Ödenen Mali Yardımlar ( Tarın Destekleme Fonları )
Artan Oranlı Gelir Vergisi
Kurum ve Aile Tasarrufları
Kendiliğinden Meydana Gelen Bütçe Açıkları ve Fazlaları
Ekonomideki Stoklardaki Artış Ve Azalmalar
İşsizlik Sigorta Primleri ve İşsizlik Yardımları,
Artan oranlı gelir vergisinin otomatik stabilizatör olma işlevini görebilmesi için taşıması gereken özellikler şunlardır;
Gelir vergisi genel bir vergi olmalıdır. Yani her kişi ve gelir üzerinden alınmalıdır. Tarife dik artan oranlı olmalıdır. Dilim sayısı fazla olmalı ve dilim aralıkları dar tutulmalıdır. Gelir vergisinde kayıp ve kaçak fazla olmamalı ve etkin bir denetim sistemi olmalıdır. Gelir vergisi önemli ölçüde kaynakta tevkif suretiyle tahsil edilmelidir. Tanzi etkisi fazla olmamalıdır. Gelir vergisi götürü usulde tarh edilmemelidir. Mükelleflerin büyük kısmı alt gelir düzeylerinde bulunmamalıdır. Gelir vergisinin esnekliği birden büyük olmalıdır
FORMÜL ESNEKLİĞİ YÖNTEMİ
Ekonomiye müdahalenin
bazı kanunlarda belirtilerek belirli
şartların oluşması halinde
uygulamaya girişilmesidir. Bu yöntem
iradi maliye politikalarının taşıdığı
sakıncaları önlemek ve otomatik
stabilizatörlerin yetersizliğini
gidermek amacıyla getirilmiştir.
Örneğin enflasyonun %..yı aşması
halinde talebin kısılması amacıyla
KDV’nin %.. artırılmasının kanunda
yer alması gibi.
MALİYE POLİTİKASI UYGULAMASI ve MİLLİ GELİR ÜZERİNE ETKİSİ Çoğaltan ( Çarpan ) Etkisi Kahn tarafından ortaya atılan ve Keynes tarafından geliştirilen çoğaltan mekanizması, Keynesyen analizin makroekonomiye yaptığı en önemli katkılardan biridir. Otonom harcama kalemlerinde meydana gelen değişikliğin denge milli gelir düzeyinde değişiklik meydana getirmesine denir.Çarpan Katsayısının Büyüklüğünü Etkileyen Faktörler;
Marjinal tüketim eğilimi (c) ne kadar yüksekse, çarpan değeri o kadar yüksel olur. Marjinal tasarruf eğilimi (s) ne kadar yüksekse, çarpan değeri o kadar düşük olur. Vergi oranı ne kadar yüksekse çarpanın değeri o kadar düşük olur. Marjinal ithalat eğilimi (m) ne kadar yüksekse, çarpanın değeri o kadar düşük olur. Tarımın ekonomideki payı ne kadar yüksekse, çarpanın değeri o kadar düşük olur. Ekonomi ne kadar dışa açıksa çarpanın değeri o kadar düşük olur. Basit tekniğe ve emek – yoğun endüstrilere dayalı ekonomilerde çarpan küçük olur.
MALİ KALDIRAÇ Tam istihdam bütçe açığına alternatif bir ölçü, Musgrave tarafından önerilen mali kaldıraç kav-ramıdır. Saf bir bütçe ölçüsüne karşılık bu tanım, cari mali etkinin ölçülmesiyle ilgilidir ve maliye politi-kası ile müdahalenin dönemsel hareketler üzerindeki etkisini değerlendirmede kullanılır. Mali kaldıraç reel kamu harcamaları, transferler ve vergilere ilişkin bazı varsayımlara göre değişmekle beraber aşa-ğıdaki gibi ifade edilir MK=(∆G-∆T)xk Örnek: önceki yıla göre kamu harcamalarında ki değişim 10 milyar vergilerdeki değişim ise 4 milyar ise ve maliye politikası çarpanı 2 ise mali kaldıraç ne kadardır? MK=(10-4)x2 MK=12 milyardır
ENFLASYONLA MÜCADELEDE MALİYE POLİTİKASI Enflasyon ekonomide toplam talebin toplam arzdan büyük olması nedeniyle ortaya çıkan bir fiyat istikrarsızlığıdır. Bir ekonomide fiyatlar genel seviyesindeki sürekli artışı ifade etmektedir. Talep Enflasyonu: Ekonomide toplam talebin, tam istihdam gelir düzeyi için gerekli gelir miktarını aşması ile ortaya çıkmaktadır. Toplam talep düzeyi, bu noktada toplam arz düzeyini aşar. Maliyet Enflasyonu: Piyasada talep ile desteklenen, ancak öncelikle maliyetlerin artması sonucu ortaya çıkan enflasyondur. Ücret Enflasyonu: Verimlilikte artış olmaksızın ücretlerde yapılan artışın fiyatlar genel düzeyinde artışa neden olmasıdır. Yapısal Enflasyon: Ekonomide talebin artışına bağlı olarak bazı darboğazlar nedeniyle arzın artırılamaması durumunda ortaya çıkar. Enerji e hammadde kıtlığı örnek olarak gösterilebilir. İthal Enflasyon: Üretimde kullanılan ve dış ülkelerden sağlanan hammaddelerin fiyatlarının yükselmesi ile maliyetlerdeki artışa bağlı olarak ortaya çıkan enflasyondur. Sentetik Enflasyon: Bu enflasyon çeşidinde, fiyatlar genel düzeyinde sürekli ve hissedilir bir artıştan ziyade fiyatlar genel düzeyinin, yüksek kamu zamları ya da ithal girdi fiyatlarındaki ani yükselişler nedeniyle bir defalık sıçramasına denir. Enflasyonun Etkileri
Tasarrufların erimesine neden olur. Girişimcilerin sanayi ve endüstriyel yatırımların yerine
gayrimenkul, altın ve döviz spekülatif alanlara yatırım yapmasına neden olur.
Yatırımcıların planlama ufkunu daraltır. Vergi gelirlerinin reel değeri azalış gösterir. ( tanzi etkisi ) Şirketlerin alacak ve karlarının azalmasına neden olur. Gelir dağılımında adaleti bozar. İşsizlik azalır. Talep fazlalığı üretim ve istihdam artışına neden
olur. Kaynakların sektörler arasında rasyonel dağılımına engel olur. Kamu harcamalarının yeterli boyutta yapılmamasına neden olur Kamu harcamalarını görünüşte artırır. Dış ödemeler dengesini sarsar. Kaynak dağılımını bozar.
ENFLASYONLA MÜCADELE
MALİYE
POLİTİKASI
Daraltıcı maliye politikası uygulanmalıdır.
VERGİ
POLİTİKASI
Vergilerin artırılması yoluyla ekonomiden para çekilmelidir.
Vergiler artırılırken; Dolaylı vergilerin artırılması(KDV ÖTV) gelir üzerinden alınan
dolaysız vergilere göre daha etkilidir. Dolaylı nitelikli vergiler doğrudan tüketimi kısmaya
yönelik oldukları için daha etkindir. Fakat bu durumun olumsuz etkisi düşük gelir
düzeyindeki bireyler üzerindeki daha ağır bir yük oluşturmasıdır.
Vergi açısından muafiyet ve istisnaların kapsamı daraltılmalıdır.
KAMU
HARCAMA
POLİTİKASI
Kamu harcamaları azaltılmalıdır. Kamu harcamaları içinde doğrudan toplam talepte artış
yaratan gerçek harcamaların azaltılması olumlu sonuç yaratacaktır. Gerçek harcamalar
kendi içinde ikiye ayrılır. Cari harcama ve yatırım harcamaları. Cari harcamalar devletin
devamlılığını sağlamak adına yapılan harcamalardır. Bu nedenle enflasyonla mücadele
açısından cari harcamaların azaltılması mümkün değildir. Cari harcamaların azaltılması
politik açıdan da istenmeyen durum oluşturacaktır.
Enflasyonla mücadele de en kolay yatırım harcamalarının kısılması olacaktır.
Enflasyonla mücadelede transfer harcamalarının azaltılması pek benimsenmez. Bunun en
önemli nedeni, enflasyondan en fazla düşük gelir grubu mensuplarının etkilenmesidir.
Transfer harcamaları da daha ziyade düşük gelir grubuna yansıdığı için enflasyonla
mücadele açısından transfer harcamalarının azaltılması pek benimsenmez.
Dikkat: enflasyonla mücadelece yatırım harcamaları kısılırken, kısa dönemde enflasyonu
düşürmeye yardımcı olurken, uzun dönemde büyüme ve kalkınmayı olumsuz yönde
etkiler. Bu durumda enflasyonla mücadelede azaltılan yatırım harcamaları kapasitenin
olumsuz yönde etkilenmesine yol açar.
BÜTÇE
POLİTİKASI
Enflasyonla mücadele açısından bütçe fazlası programı uygulanmalıdır.
Bunun için;
Vergiler sabit iken kamu harcamaları azaltılabilir
Kamu harcamaları sabitken vergiler artırılabilir
Vergiler artırılıp kamu harcamaları azaltılabilir
BORÇLANMA
POLİTİKASI
Enflasyonla mücadele açısından borçlanma politikasında amaç, ekonomideki parasal
şişkinliği azaltmaktır.
Bunun için;
Devlet borçlanma kağıtları öncelikle kişilere satılmalıdır
Borçlanmada kaydi para yaratılmasına imkan verilmemelidir
Merkez bankasından borçlanmadan kesinlikle uzak durulmalıdır.
Uzun vadede borçlanılmalıdır.
DEFLASYONLA MÜCADELEDE MALİYE POLİTİKASI
Deflasyon ekonomide toplam talebin toplam arzdan küçük olması nedeniyle ortaya çıkan bir fiyat istikrarsızlığıdır. Deflasyon, ekonomide ortaya çıkan talep yetersizliği veya arz fazlası nedeniyle
fiyatlar genel düzeyinin sürekli gerilemesidir.
MALİYE
POLİTİKASI
Genişletici maliye politikası uygulanmalıdır.
VERGİ
POLİTİKASI
Vergilerin azaltılması yoluyla ekonomiye para sağlanmalıdır.
Vergiler azalırken milli gelirde artış sağlanır.
Dolaylı vergilerin azalması(KDV ÖTV) mal ve hizmetlerin fiyatlarını düşüreceği varsayımı ile toplam talepte artışa yol açacaktır.
Gelir üzerinden alınan dolaysız vergilerde indirime gidilmesi ise; kullanılabilir cari geliri artıracağından toplam talepte artışa yol açabilir.
Bu dönemde vergisel muafiyet ve istisnaların kapsamı genişletilmelidir.
KAMU HARCAMA
POLİTİKASI
Kamu harcamaları artırılmalıdır. Kamu harcamalarının artması ile; ekonomiye yeterli para aktarılması ve artan tüketim ve yatırım harcamalarının çarpan ve hızlandıran
etkisiyle ekonomik canlanmayı sağlaması söz konusu olacaktır.
Durgunluk dönemlerinde cari harcamaların artırılması; mal ve hizmet talebini doğrudan artıracaktır. Yatırım harcamalarının artırılması ise; istihdamı olumlu yönde etkileyerek
işsizlik sorununun çözümünde yardımcı olacaktır.
Transfer harcamaları; dar gelir grubunu olumlu yönde etkileyerek satın alma gücünde artışa neden olacaktır.
BÜTÇE
POLİTİKASI
Durgunlukla mücadele açısından bütçe açığı programı uygulanmalıdır.
Bunun için;
Vergiler sabit iken kamu harcamaları azaltılabilir
Kamu harcamaları sabitken vergiler azaltılabilir
Vergiler azaltılıp kamu harcamaları artırılabilir
Denk bütçenin genişletici etkisinden yararlanılabilir
BORÇLANMA
POLİTİKASI
Durgunlukla mücadele açısından borçlanma politikasında amaç, vergi politikaları ve harcama politikası sonucunda ortaya çıkan bütçe açığını kapatmak veya dış borçlanma
yoluyla ekonomiye yeterli miktarda para sağlamaktır.
Bunun için;
Devlet dış piyasadan borçlanmalıdır
Hane halkının veya banka ve firmaların atıl fonlarını harekete geçirici borçlanmaya gidilmelidir
Merkez bankasından borçlanılabilir.
Uzun vadede borçlanılmalıdır.
Durgunlukla mücadelenin başarılı olabilmesi için;
Telafi edici politikanın zamanlaması ve tercihleri doğru olmalıdır
Kamu harcamaları vergilerden daha fazla olmalıdır
Uygulanacak politika halk ve iş çevresi tarafından bilinmemelidir
Gereğinden fazla borçlanmaya gidilmemelidir
Siyasi parti ve meslek kuruluşlarının çıkarları doğrultusunda harcama politikaları gecikmemelidir.
STAGFLASYONLA MÜCADELEDE MALİYE POLİTİKASI
Stagflasyon, kullanılmayan üretim kapasitelerinin, işsizliğin ve yetersiz bir iktisadi büyüme ile yüksek bir fiyat artışının birlikte göründüğü iktisadi durumları ifade etmek için kullanılan bir kavramdır. Kısaca durgunluk içinde enflasyon yaşanmasıdır. Stagflasyon deneyimi ilk defa 1974 Birinci Petrol Şoku ve 1978 İkinci Petrol Şoku sonrasında petrolün fiyatının kısa dönemde birkaç kat artmasının dünya genelinde negatif arz şoku etkisi yaparak bir yandan petrole bağımlı yüzlerce endüstride maliyet enflasyonuna yol açarak yüksek enflasyona, bir yandan da aşırı yükselen fiyatların talebi kısması nedeniyle durgunluğa yol açması olgusunu açıklamak için kullanılmış ve iktisadi literatüre girmiştir. Bu dönemde uygulanacak politikalar genel makro etkiler meydana getirmekten ziyade, mikro etkiler meydana getirebilecek seçici ve politikaların karması biçiminde uygulanmalıdır. UYARIYORUM!!! Stagflasyonla mücadelede uygulanabilecek politikaları; gelirler politikası, vergi temelli gelirler politikası, endeksleme ve üretim teşvikleri olarak sıralamak mümkündür. UYARIYORUM!!! Stagflasyon olgusuyla birlikte kısa dönemde geleneksel Phillips eğrisinin geçerli olmadığı görülmüş, özellikle de monetaristlerin geliştirdiği doğal işsizlik oranında dikey eksene paralel uzun dönemli bir Phillips eğrisi geliştirilmiştir. Buna göre uzun dönemde enflasyonla işsizlik arasında bir değişim söz konusu değildir. Yapısal işsizliğin olduğu bir ekonomide, güçlü sendika pazarlıklarının olduğu bir ekonomide ve eksik rekabet koşullarının olduğu bir ekonomi stagflasyona neden olur.
STAGFLASYONLA MÜCADELEDE UYGULANACAK MALİYE POLİTİKALARI Gelirler Politikası Gelirler politikası, ücret ve fiyatların oluşum sürecine devletin doğrudan müdahale etmesi olarak tanımlanmaktadır. Bu uygulamada amaç diğer mali politikalarda bir değişiklik meydana getirmeksizin ve toplam talepte bir azalış meydana gelmeden enflasyonist baskıların azaltılmasıdır. Böyle bir politikanın başarılı olabilmesi için toplam talebi azaltabilecek para ve maliye politikalarının bir karmasının da uygulanmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Vergi Temelli Gelirler Politikası Bu politikanın uygulanmasının temel nedeni ücret-fiyat spiralini kırmaktır. Bu uygulama ile vergilerin bir teşvik ve tehdit olarak kullanması suretiyle düşük ücret artışları amaçlanmaktadır. Böylece vergi temelli gelir politikalar, düşük parasal ücret ve fiyat artışlarını daha cazip, aşırı parasal ücret ve fiyat artışlarını daha az cazip kılarak nispi fiyatları değiştirmeyi planlamaktadır. Uygulama, işçilere veya firmalara yönelik olarak uygulanabilmektedir. Toplu sözleşmelerde düşük ücret artışını kabul edenlerden daha düşük, yüksek ücret talep edenlerden ise yüksek gelir vergisi alınması temeline dayanır. Toplu sözleşmelerde düşük ücret artışı yapan firmalardan daha düşük, yüksek ücret artışı yapan firmalardan ise yüksek kurumlar vergisi alınması temeline dayanır. Üretim Teşvikleri ve Sübvansiyon Arz yanlı iktisatçılara göre, vergi oranlarında yapılacak indirimler, çalışma arzusunu, tasarrufları, yatırımları, üretkenliği ve toplam arzı ve dolayısıyla istihdamı olumlu etkileyecektir. Bu bağlamda arz artışı fiyat düşüşünü de beraberinde getirecektir. Vergi teşviklerinin yanında üretim ve istihdamı artırmaya yönelik sübvansiyonlar, bir yandan istihdamı desteklerken diğer yanda fiyat artışlarını da engelleyecektir. Endeksleme Gelir vergisi tarifesindeki dilimlerin güncellenmesinin, özel sektördeki ücret sözleşmelerinin, işsizlik sigortası maaş ödemelerinin ve sosyal yardımların cari enflasyon oranına endekslenmesi işsizlik oranını düşürmektedir. Dezavantajı ise ücret fiyat spiralinin resmileştirilmesidir. Sektörel ve Bölgesel Ağırlıklı Önlemler Stagflasyonist sürecin yaşandığı durumda işsizlik belli sektörlerde yaşanıyorsa bu işsizliği önlemek için global önlemler almak yerine o sektöre yönelik önlemler almak daha başarılı sonuçlar verecektir. Bu nedenle stagflasyonu engellemek için, desteklenecek sektörler selektif olarak belirlenmeli ve sübvansiyona başvurulmalıdır Bu istikrarsızlıklarla mücadelede genel olarak daraltıcı para politikası ile birlikte genişleyici maliye politikasının birlikte uygulanması gerektiği savunulmaktadır. Genişleyici maliye politikası açısından kamu harcamalarının artırılması yerine vergilerin indirilmesi savunulur.
MALİYE POLİTİKASI ve EKONOMİK BÜYÜME
Ekonomik Büyümenin Tanımı ve Önemi Ekonomik büyüme, hem toplam, hem de kişi başına gelir veya üretim miktarındaki bir artış olarak tanımlanabilmektedir. EKONOMİK BÜYÜME;
Yüksek istihdam düzeyini sağlar. Yapısal değişimi kolaylaştırır. Ulusal ve uluslararası gelir dağılımı farklılıklarından kaynaklanan çatışma
ve sorunları yumuşatır. Çalışma ortamının iyileştirilmesi ve kaynak tasarrufuna yol açan yatırımlar
için uygun koşullar sağlar. Sosyal güvenliğin yaygınlaşması ve devamlılığını sağlar.
MALİYE POLİTİKASI ve EKONOMİK KALKINMA
Ekonomik Kalkınmanın Tanımı Ekonomik büyüme, yukarıda da belirtildiği gibi, bir ülke üretiminin gerçek GSMH olarak artmasıdır. Bir başka ifadeyle, GSMH'nin reel olarak artmasıdır. Ekonomik kalkınma kavramı ise, kişi başına gerçek gelir miktarındaki artışın yanı sıra, ilkel üretimden çağdaş üretime geçişi, milli gelir içinde tarım sektörünün payı düşerken sanayi sektörünün payının yükselmesini ve ekonomide sosyal ve politik alandaki çağdaşlaşmayı kapsayan bir kavram olarak düşünülmektedir. Hatta son zamanlarda, ekonomik kalkınma kavramı, adil bir gelir dağılımını sağlama amacını da kapsaması gerektiği konusunda eğilimler mevcuttur. Ekonomik Kalkınmanın Koşulları
İç tasarruf artırılmalı, Yatırımlar artırılmalı, İhracatı geliştirici politikalar izlenmeli, Dış kaynaklara yönelik politikalar izlenmeli, Kamu yönetiminde etkinliği artırıcı politikalar izlenmeli, Teknoloji ithaline yönelik politikalar izlenmelidir.
MALİYE POLİTİKASI ve GELİR DAĞILIMI Gelir dağılımı: Gelir dağılımı, bir ülkedeki üretilen mal ve hizmetlerin veya elde edilen gelirin toplumun çeşitli
kesimlerine dağılımı ifade eder.
Faktörel gelir dağılımı: Bu gelir dağılımı türüne “fonksiyonel gelir dağılımı da denir. Bir ülkede elde edilen
gelirin, bu gelirin elde edilmesinde kullanılan üretim faktörlerine göre dağılımı ifade eder.
Kişisel gelir dağılımı: Bir ülkede elde edilen gelirin, toplumdaki kişilere, tüketicilere veya nüfusa göre dağılımı ifade eder.. Bölgesel gelir dağılımı: Bir ülkede elde edilen gelirin, bölgelere göre dağılımı ifade eder.
Sektörel gelir dağılımı: Bir ülkede elde edilen gelirin, sektörlere göre dağılımı ifade eder. Birincil gelir dağılımı: Piyasanın işleyiş mekanizması sonucunda ortaya çıkan gelir dağılımındır.
İkincil gelir dağılımı: Devletin mali araçlarla müdahalesi sonucu ortaya çıkan gelir dağılımıdır. Kişisel gelir dağılımındaki eşitsizliğin ölçülmesi: Kişisel gelir dağılımındaki adaletsizlik; Lorenz eğrisi ve
Gini katsayısı yardımıyla ölçülebilir.
Lorenz eğrisi: Lorenz eğrisi, bir ülkedeki milli gelirin o ülkedeki kişilere göre dağılımını gösterir. Bir başka ifadeyle milli gelirin yüzde kaçının, nüfusun yüzde kaçına dağıldığını gösterir.
Lorenz eğrisi ile eşitsizliğin ölçülmesi: Bir ülkenin Lorenz eğrisi mutlak eşitlik doğrusuna yaklaştıkça kişisel
gelir dağılımındaki eşitsizlik azalırken, mutlak eşitlik doğrusundan uzaklaştıkça kişisel gelir dağılımındaki
eşitsizlik artar.
Gini katsayısı: Kişisel gelir dağılımındaki eşitsizliğin ölçülmesinde bir diğer araç Gini katsayısıdır. Lorenz
eğrisini temel alınarak hesaplanır. Örneğin, bir ülkenin Gini katsayısı, 0KM’nin alanın, 0MN’nin alanına
oranlanmasıyla hesaplanır. Gini katsayısı 0 ile 1 arasında bir değer alır.
Gini katsayısı ile eşitsizliğin ölçülmesi: Bir ülkenin Gini katsayısı “0”’a yaklaştıkça kişisel gelir dağılımındaki eşitsizlik azalırken, “1”’e yaklaştıkça kişisel gelir dağılımındaki eşitsizlik artar.
MALİ DİSİPLİN ve MALİ KURAL Mali disiplin, borç stokunu belli düzeylerde tutmayı ya da belli düzeylere çekebilmek için, kamu maliyesinde gelirler ve giderler arasında bir dengenin olması anlamına gelmektedir. Mali kural, hükümetlerin orta vadede mali disiplinle ilgili olarak alacağı kararlarda hangi sınırlar içinde davranabileceğini belirleyen düzenlemeler bütünüdür. Diğer bir ifadeyle, bütçe gelir, gider borçlanma gibi maliye politikası göstergeleri üzerine sınır koyan kısıtlama ve düzenlemeler olarak tanımlanabilir. Daha açık bir tanımla mali kural, makroekonomik anlamda genel mali performans göstergelerine getirilen daimi sınırlardır.
MALİYE POLİTİKALARI ve YAPISAL UYUM PROGRAMLARI Ortodoks Politikalar: Fiyat istikrarının sağlanmasında sıkı para ve maliye politikaları ile sabit kur politikaları kullanılır. Kamu harcamalarının azaltılması, reel ücretlerin düşürülmesi, para arzının daraltılması Ortodoks politikalara örnektir. Heterodoks Politikalar: Ortodoks politikalara ek olarak ücret ve fiyat kontrolleri şeklinde uygulanan gelirler politikasını da kapsar. Bu politikalarla hedeflenen üretim ve istihdam düzeyine zarar vermeden enflasyonla mücadele edilmesidir. Heterodoks programların temel önerileri şunlardır;
Döviz kurunun sabitlenmesi Fiyat ve ücretlerin dondurulması Bütçe açıklarının kapatılması için mali disiplin ve parasal reformun sağlanması
Pozitif Ve Normatif İktisat Politikası: Çeşitli devlet politikalarının ortaya çıkardığı etki ve sonuçların ortaya konulması pozitif iktisat politikasıdır. Pozitif yaklaşım esas olarak neden-sonuç ilişkisini inceler, bağımsız ve bağımlı değişkenler arasındaki ilişkiyi araştırır. Örneğin, gelir dağılımında adaletsizliğin, hangi etkenlere bağlı olarak artıp azaldığını araştırır. Pozitif yaklaşım veri ve bilgi üretir ve sunar, ilişkilere ışık tutar. Normatif iktisat politikası ise; çeşitli devlet politikalarının ne kadar iyi yürüdüğü ve belli amaçlara daha iyi ulaştıracak yeni politikaların tasarımı konusunda yargıya varılmasıdır.