Spor İletişimi / Mayıs 2010

14
DERBİ ÖZEL SAYISI BEŞİKTAŞ NEDEN KAYBETTİ sabah dokuzdan akşam dokuza: kadıköy BİR TUTAM FUTBOL DERBİNİN SES KAYITLARI GÜZEL OYUNUN ÇİRKİN YÜZÜ KADIKÖY DERBİSİ KAZANAN ve KAYBEDEN RAKAMLARLA DERBİ 2010 SPOR İLETİŞİM 2010

description

Kadir Has Üniversitesi, Spor İletişimi Sertifika Programı öğrencilerinin çıkardığı dergi...

Transcript of Spor İletişimi / Mayıs 2010

Page 1: Spor İletişimi / Mayıs 2010

DERBİ ÖZEL SAYISI

BEŞİKTAŞ NEDEN KAYBETTİ

sabah dokuzdan akşam dokuza: kadıköy

BİR TUTAM FUTBOL

DERBİNİN SES KAYITLARI

GÜZEL OYUNUN ÇİRKİN YÜZÜ

KADIKÖY DERBİSİ

KAZANAN ve KAYBEDEN

RAKAMLARLA DERBİ

2010

SPOR İLETİŞİM 2010

Page 2: Spor İletişimi / Mayıs 2010

EDİTÖR

Öncelikle bizleri bir araya

getiren Bağış Erten’e

teşekkür ederek başlayalım.

Böyle bir programı ortaya

koyup iki senedir

yetiştirdikleri ve yetiştirmekte

olduğu kişiler adına.

Daha sonra ise bizler için

hafta sonunu heba eden,

ödevlerimizle ilgilenen ve

derslerde gösterilen tüm

sunumları bizlere ulaştıran

Mustafa Taha’ya, hemen

ardından da dersleri

kaçırmamamız için elinden

geleni ardına koymayan,

ışıkların ayarından yaka

mikrofonuna kadar sınıfın en

küçük ihtiyacıyla bile ilgilenen

Melike Güney’e

teşekkürlerimizi sunalım.

En son olarak da bugüne

kadar ve bugünden sonra da

bizlere öğretecek çok şeyi

olan hocalarımıza saygı ve

sevgilerimizi gönderelim.

Selamlama faslını geçtikten

sonra kendimizi kısaca

anlatalım. Biz Kadir Has

Üniversitesi, Spor İletişimi

Sertifika Programı 2010

öğrencileriyiz.

Bizlere yüklenen bilgilerin

ışığında her geçen gün

ufkumuzu biraz daha

genişletiyoruz. Bu genişleme

sırasında insan devamlı bir

şeyler üretmek istiyor. 5

dakikalık kısa aralarda

tartıştığımız, ileride de görev

almayı umduğumuz medya

sektöründe farklılık yaratmak

ise amacımız.

Tabii ki oturduğumuz

yerden değişim

yaratamayacağımızın

farkındayız.

Gördüklerimize,

okuduklarımıza bir

alternatif üretmeye karar

verdik. Ve ortaya bu dergi

fikri çıktı. Derbi özel sayısı

ile yayın hayatına

başladığımız dergimiz ile

bunu biraz olsun

başarabileceğimizi

umuyoruz.

İlk sayıyı yapmak epey zor

oldu. Bu süreçte bütün

öğrencilere ulaşamadık.

“Bizim neden haberimiz

yok” diyen arkadaşlardan

şimdiden özür diliyorum.

İlk sayıda ortaya bir çatı

kurup ilerleyen zamanda

bu çatının etrafına ev hatta

bir çiftlik kurma

düşüncesindeyiz. Herkese

ulaşmak ve hepinizin

düşüncelerini almak

isterdik ama ilk ateşi

yakmak için buna pek

zamanımız yoktu.

Dergi çıkartma kararını

netleştirdikten sonra bize

bir başlangıç noktası

gerekliydi. Bunu da geçen

Pazar günü oynanan

F.Bahçe-Beşiktaş maçı

olarak seçip başladık.

Tabii ki elimizden gelenin

en iyisi bu değil. Ama her

yeni sayıda diğer

arkadaşların da katkısıyla

bu sayıdan daha iyisini

yapacağımızdan eminim.

Yeni sayımızda buluşana

kadar sağlıkla kalın.

EDİTÖR

ATİLLA NESİPOĞLU

YAZARLAR

ALİ SİNAN YAŞAR: DERBİNİN SES KAYITLARI

ANIL CAN YILDIRIM: GÜZEL OYUNUN ÇİRKİN

YÜZÜ

ASLI SİNEM ARSLAN: SABAH DOKUZDAN

AKŞAM DOKUZA: KADIKÖY

CENGİZ BAHADIR ÖZDEMİR: RAKAMLARLA

DERBİ

EFE YILMAZ: BEŞİKTAŞ NİYE KAYBETTİ

EMRAH AKTAŞ: BİR TUTAM FUTBOL

ÖVÜNÇ TÜZÜN: KAZANAN ve KAYBEDEN

UĞUR KARAKULLUKÇU: KADIKÖY DERBİSİ

Page 3: Spor İletişimi / Mayıs 2010

DERBİLERİN

KRALI FENER ATİLLA NESİPOĞLU

İki takımında mutlak kazanmak

zorunda olduğu yılın son derbisi bir

de gol ile başlayınca tadından

yenmez diye düşünenler yanıldı. 2.

dakikada Alex ile bulduğu gol ile

maçı kazanan F.Bahçe maçı

şampiyonluk yürüyüşünü devam

ettirdi. 66. dakikada Bobo’nun

ayağından bir penaltı kaçıran

Beşiktaş ise bu mağlubiyet sonrası

son umutlarını da yitirdi. Kötü

futbolun oynandığı bu gecenin bir

diğer kötüsü ise hakem Hüseyin

Göçek oldu. Verdiği tartışmalı

kararlar ile izleyen herkesi çileden

çıkarttı.

Kadroları gören herkes maçın nasıl

şekilleneceğini aklından şöyle bir geçirmiş

olmalı. Kapanan Beşiktaş, saldıran

F.Bahçe. 7,5 savunmacı ile kalesini güven

altında tutmak isteyen Denizli’ye karşı 5,5

savunmacıyı yeterli gören Daum. Beşiktaş

sol kanadını iki bek ile kapatıp, ters kanadı

ise asıl mevkisi stoper olan İbrahim Kaş ve

kimilerinin unutmasına rağmen gerçek yeri

sol bek Tello ile kapattı. Belli ki Denizli

oyunu ortaya sıkıştırmak ve burada Ernst,

Fink ve Toraman’ın fiziksel üstünlükleri ile

oyuna hakim olmak istemiş. Buraya kadar

anlaşılabilir bir plan olabilir ama gol

pozisyonu yaratma konusunu açıkta

bırakınca sistemin en önemli ayağı maç

boyu hata verdi.

Üzerine çok düşünüldüğü belli bir planın

daha 2.dakikada zincirleme hatalarla bir

anda eriyip gittiğini görmek Denizli

açısından çok acı olmalı. F.Bahçe’yi son

yıllarda derbilerin hâkimi haline getiren

basit ama Türkiye şartlarında daha

uygulanabilir sistemi ise maça adeta 1-0

önde başladı. 6 sezondur Türkiye’de

oynayıp her türlü markajı görmüş Alex bir

an kendini unutturup klasik gollerinden

birine imza attı. Topla driplingi olmayan

daha çok futbol zekası ile oynayan bir

adamın beynine zincir vuramayanlar

arasına İbrahim Toraman’da katıldı.

Beşiktaş’ın taç sonrası kaybettiği topta,

ağır denilen Alex’e yetişemedi. Daha

basiti beyne giden kanı, yani pasları

kesmek varken her seferinde zoru

seçenleri ise Alex bizzat

cezalandırmaya devam ediyor.

İkinci yarıya takıma bir defansif orta saha

daha alarak oyunu merkeze sıkıştırmakta

ısrar etti Beşiktaş. Bu kararlılığının ödülünü

63. dakikada penaltı kazanarak aldı. Ama

Bobo’nun penaltıyı gole çevirememesi

maça reset atıp, yeniden başlamayı

olanaksız kıldı. Kalan kısa sürede

görebildiğimiz kırmızı kartlar ve karşılıklı

didişmelerden öteye geçemedi.

Maç boyunca boyunca rakip kaleyi tehdit

edemeyen bir Beşiktaş vardı sahada. Bir

kontra atak ile kazandığı penaltı dışında

pozisyon üretemediler. F.Bahçe ise ilk

yarıdaki etkili oyununu ikinci yarıya

taşıyamadı. Her geçen dakika biraz daha

fazla kalelerine çekildiler. Maçın sonu zor

ettiler. Maç bittiğinde bunları

konuşamıyoruz çünkü gecenin en kötüsü

hakem Hüseyin Göçek oldu. Maç boyu bir

türlü standartı yakalayamadı. Lugano’nun

ceza sahası içinde el ile kestiği topa

penaltı veremedi. Bu dakikadan sonra ise

tamamen çözüldü. Bunun en büyük kanıtı

yaşanan tartışmalar sonucu 3 kez orta

sahaya gelen Rüştü’ye üçüncüsünde sarı

kart çıkarttı. Oysa Rüştü maç boyunca

oralardaydı. Hangi kartı kime neden

çıkardığını kendisinden başka kimsenin

anlamadığı Hüseyin Göçek futbolun önüne

geçti.

Şampiyonluk umudunu her geçen hafta

arttırarak devam eden F.Bahçeli

futbolcular evlerine mutlu gideceklerdir.

Beşiktaşlı oyuncular ise her oyuncu

değişikliğinde yeni bir düzende oynamanın

kafa karışıklığını atlatmaya çalışacaklardır.

Bizlere gelince, evlerimize doğru yol

alırken yaşadığımız bir tutam heyecanın

kalan maçlarda daha fazlasını hissedilmek

için futbol tanrılarına dua etmekle meşgul

olacağız.

MAÇTAN DAKİKALAR

2. dakikada Selçuk'un pasıyla ceza yayı

önünde topla buluşan Alex, yerden sert

ve düzgün bir vuruş yaptı. Kaleci Rüştü,

sağından giden topa uzanmasına

karşın, meşin yuvarlağa dokunamadı ve

top köşeden filelerle buluştu: 1-0

10. dakikada ceza yayı üzerinde Özer'in

aşırtma pasında, ceza alanı içinde

kaleciyle karşı karşıya kalan Emre'den

önce kaleci Rüştü çıkarak topu kontrol etti.

Bu pozisyonda Emre, İbrahim Kaş'ın

kendisini omzundan çektiği yönünde

hakeme itirazda bulundu.

13. dakikada Gökhan Gönül'ün sağdan

yerden ortasında, ön direkte Özer'in

üstünden atladığı topla penaltı noktasının

yakınında buluşan Güiza, müsait durumda

kötü bir vuruşla meşin yuvarlağı yandan

auta attı.

16. dakikada Tello'nun ceza alanı

dışından, kaleye uzak mesafeden

vuruşunda, top üstten auta gitti. 36.

dakikada sağdan Tello'nun kullandığı

korner atışında, ceza alanı içinde kaleci

Volkan Demirel'in uzaklaştırmak istediği

top, altı pasta kaldı. Ancak Fenerbahçe,

savunması topu uzaklaştırdı.

40. dakikada soldan şık çalımlarla ceza

yayına hareketlenen Özer'in güzel ara

pasında kaleci Rüştü ile karşı karşıya

kalan Alex'in ayağının ucuyla yaptığı

vuruşta, yatarak ileri çıkan Rüştü'nün

ayağına çarpan topu savunma

uzaklaştırdı.

49. dakikada ceza yayı önünden Alex'in

kullandığı serbest atışta, baraja çarpan

top, üstten kornere gitti. 53. dakikada

Özer'in pasıyla savunmanın arkasında

ceza alanı içinde topla buluşan Alex,

meşin yuvarlağı kontrol ederken, açısını

kaybetti. Brezilyalı futbolcunun ceza alanı

içinde soldan yerden ortasında, arka

direkte Mehmet Topuz topa yetişemeyince,

sarı-lacivertliler önemli bir gol pozisyonunu

değerlendiremedi.

53. dakikada Özer'in pasıyla savunmanın

arkasında ceza alanı içinde topla buluşan

Alex, meşin yuvarlağı kontrol ederken,

açısını kaybetti. Brezilyalı futbolcunun

ceza alanı içinde soldan yerden ortasında,

arka direkte Mehmet Topuz topa

yetişemeyince, sarı-lacivertliler önemli bir

gol pozisyonunu değerlendiremedi.

Page 4: Spor İletişimi / Mayıs 2010

54. dakikada sağdan Gökhan Gönül'ün

yerden pasında ceza alanı içinde topla

buluşan Güiza, kötü bir vuruşla meşin

yuvarlağı auta gönderdi.

55. dakikada ceza alanına doğru

hareketlenen Andre Santos'un önündeki

topa İbrahim Toraman dokunarak, meşin

yuvarlağı ileri çıkan kaleci Rüştü'ye

kazandırdı. Rüştü, ayağıyla topu

uzaklaştırdı.

59. dakikada Tello'nun sağdan kullandığı

korner ataşında, arka direkte Bobo'nun

kafa vuruşunda, savunmada Bilica'ya

çarpan top yandan kornere çıktı.

64. dakikada soldan ceza alanına giren

Bobo'nun ortasında, ceza alanı içinde

Uğur, Bilica'nın müdahalesiyle yerde

kalınca hakem Hüseyin Göçek, penaltı

noktasını gösterdi. 66. dakikada penaltı

atışını kullanan Bobo, topu kalecinin

soluna attı. Ancak kaleci Volkan Demirel

uzanarak, meşin yuvarlağı kornere çeldi.

76. dakikada Mehmet Topuz'un sağdan

ortasında, ceza alanı içinde topla buluşan

Vederson'un vuruşunda, top yandan auta

çıktı.

84. dakikada İsmail'in soldan sert

ortasında, kaleci Volkan Demirel uzanarak

topu kontrol etti.

90. dakikada Alex'in ceza alanı dışından

kullandığı serbest atışta, ceza alanı içinde

sağ çaprazda topa yükselen Lugano'nun

kafa vuruşunda, top üstten auta çıktı ve

Fenerbahçe karşılaşmadan 1-0 galip

ayrıldı

FENERBAHÇE: 1 - BEŞİKTAŞ: 0

Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu

Hakemler

Hüseyin Göçek x, Baki Tuncay Akkın x, Serkan

Gençerler xx

Fenerbahçe: Volkan Demirel xxxx, Gökhan

Gönül xxxx, Lugano xxx, Bilica xx, Andre

Santos xxx, Mehmet Topuz xxx, Selçuk xxx,

Emre xxx, Özer xxx (Dk. 75 Vederson x), Alex

xxx, Güiza x (Dk. 85 Semih x)

TD. Christoph Daum

Beşiktaş: Rüştü xx, İbrahim Kaş x (Dk. 46

Uğur xx), Sivok xx, Ferrari xx, İbrahim Üzülmez

xx (Dk. 81 Serdar x), İbrahim Toraman xxx,

Fink xx (Dk. 85 Holosko ?), Ernst xx, İsmail

xxx, Tello x, Bobo xx

TD. Mustafa Denizli

Gol: Dk. 2 Alex (Fenerbahçe)

Kırmızı Kartlar: Dk. 88 Ernst, Dk. 90 3 İbrahim

Toraman (Beşiktaş), Dk. 90 3 Vederson

(Fenerbahçe)

Sarı Kartlar: Dk. 17 Selçuk, Dk. 65 Bilica, Dk.

67 Volkan Demirel, Dk. 79 Gökhan Gönül

(Fenerbahçe), Dk. 20 İsmail, Dk. 41 Bobo, Dk.

86 Sivok, 90 6 Rüştü (Beşiktaş)

MAÇTAN NOTLAR

-DAUM BEKLENEN KADROYU SAHAYA

SÜRDÜ-

Fenerbahçe Teknik Direktörü Daum, hafta

içinde derbi için yaptırdığı taktik çalışmalarda

denediği kadroyu sahaya sürdü.

Fenerbahçe Teknik Direktörü Christoph Daum,

Turkcell Süper Lig'de Beşiktaş ile yaptıkları

derbi maçta, sakatlıkları bulunan Gökhan

Gönül ve Bilica'ya 11 kişilik kadroda yer verdi.

Omuzundaki yırtık nedeniyle ameliyat

edilmesine karar verilen Gökhan Gönül ve

karın adalesinde yırtık bulunan Bilica,

uygulanan tedavilerin ardından Beşiktaş

maçına hazır edilerek sahaya sürüldü.

Gökhan son iki çalışmada takımla antrenmana

katılırken, Bilica son iki antrenmanı tedavi olup

tesislerde çalışarak geçirdi.

-DENİZLİ’DEN SÜRPRİZ-

Beşiktaş Teknik Direktörü Mustafa Denizli,

Fenerbahçe derbisinde uzun süredir ilk 11'de

görev vermediği İsmail Köybaşı'na ilk 11'de

şans tanıdı.

Siyah-beyazlı formayla en son 21. haftadaki

Gaziantepspor maçında ilk 11'de sahaya çıkan

İsmail, 8 hafta sonra Fenerbahçe derbisinde ilk

11'de görev aldı.

-FERRARI VE TELLO 2 HAFTA SONRA

SAHADA-

Beşiktaş'ta sakatlığı nedeniyle son 2 lig

maçında forma giyemeyen Matteo Ferrari ile

Rodrigo Tello, derbi maçta formalarına

kavuştu.

-HOLOSKO YEDEK-

Beşiktaş'ta Ferrari ve Tello'nun takıma

dönmesiyle yabancı kontenjanına Filip Holosko

takıldı

-AZİZ YILDIRIM MAÇTA-

Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu'nun (PFDK)

25 Martta 21 gün hak mahrumiyeti cezası

verdiği Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz

Yıldırım, cezasını tamamlamasının ardından

karşılaşmayı stattan izleyebildi.

Bu arada, cezalı olan ve transfer çalışmaları

için yurt dışında bulunan Beşiktaş Kulübü

Başkanı Yıldırım Demirören, derbiyi izlemeye

gelmedi.

-YÖNETİCİLER TESİSLERDE-

Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım ve

bazı yöneticiler, Can Bartu Tesisleri'ne giderek,

stada hareketlerinden önce futbolcular ve

teknik heyetle görüştü.

Başkan Yıldırım, başkan vekili Nihat Özdemir,

yöneticiler Ali Koç, Cihan Kamer ve Ali

Yıldırım, tesislerde teknik heyet ve futbolculara

maç için başarılar diledi.

-TRİBÜNLERDE RENKLİ GÖRÜNTÜLER-

Şampiyonluk mücadelesinde zirveyi yakında

takip eden Fenerbahçe'de taraftarlar Beşiktaş

maçına her derbide olduğu gibi büyük ilgi

gösterdi.

Tribünlerde hazırlanan koreografiler ise maç

öncesi statta büyük bir coşku yaşattı. Derbide

tribünler tamamen doldu, sadece iki takım

taraftarları arasında güvenlik için boş bırakılan

hat boş kaldı.

Telsim kale arkası tribünde ''Bu dünyayı

yakarız, şampiyonluk gelince'' yazılı pankart

açılıp üzerinde hazırlanan koreografide ise

dünya ve altında da alevi simgeleyen figür yer

aldı.

-TARAFTARLAR YALNIZ BIRAKMADI-

Beşiktaşlı taraftarlar, Şükrü Saracoğlu

Stadı'ndaki derbide takımlarını yalnız

bırakmadı.

Siyah-beyazlı 2 bin 500'e yakın taraftar, Migros

Tribünü'nde kendilerine ayrılan bölümden

takımlarını destekledi.

Page 5: Spor İletişimi / Mayıs 2010

-ERKEK VE BAYAN VOLEYBOLCULAR

KUPALARIYLA SAHADA TUR ATTI-

Aroma Erkekler Voleybol Birinci Ligi'nde 2009-

2010 sezonunun Ģampiyonu Fenerbahçeli

sporcular maç öncesi boyunlarında çiçekler ve

kupalarıyla sahaya çıkarak taraftarı

selamladılar.

Voleybolcuları tribünlerin yanı sıra bu sırada

protokol tribününde bulunan baĢkan Aziz

Yıldırım ve yöneticiler de ayakta alkıĢladı.

-BOBO, PENALTI ATIġINDAN

YARARLANAMADI-

KarĢılaĢmanın 65. dakikasında ceza alanı

içinde Bilica, Uğur'a kontrolsüz girince hakem

Hüseyin Göçek, bu kez penaltı noktasını

gösterdi. Ancak Bobo'nun 66. dakikada

kullandığı penaltı atıĢını Volkan uzanarak

kurtarınca, siyah-beyazlılar bir golden oldu.

-BILICA, PENALTI NOKTASINI

ÇUKURLAġTIRDI-

BeĢiktaĢ'ın penaltı atıĢından önce

Fenerbahçe'nin Brezilyalı futbolcusu Bilica,

penaltı atıĢ noktasını kramponlarıyla

çukurlaĢtırdı. Bobo'nun atıĢından önce penaltı

noktasına giden Bilica, beyaz noktayı

çukurlaĢtırarak, BeĢiktaĢlı futbolcunun iyi vuruĢ

yapmasına engel olmaya çalıĢtı.

-BEġĠKTAġ 9 KĠġĠ TAMAMLADI-

BeĢiktaĢ'ta karĢılaĢmanın 88. dakikasında

Fabian Ernst, 90 3. dakikada da Ġbrahim

Toraman kırmızı kart görünce, siyah-beyazlılar

karĢılaĢmayı 9 kiĢi tamamladı.

Maçın son dakikalarında sahada gerginlikler

yaĢanırken iki takım futbolcuları da zaman

zaman birbirleriyle tartıĢtı.

-VOLKAN PENALTIYI KURTARDI, SARI

KARTI GÖRDÜ-

Fenerbahçe kalecisi Volkan Demirel,

BeĢiktaĢ'ın 66. dakikada Bobo ile kullandığı

penaltı atıĢını kurtarırken, ardından hakeme

yönelik hareketi nedeniyle sarı kart gördü.

Penaltı atıĢını kurtaran sarı-lacivertli kaleci

büyük bir sevinç yaĢarken, ceza alanında

hakemin önüne doğru giderek, hakeme doğru

konuĢunca sarı kart aldı.

-BĠLĠCA VE VEDERSON CEZALI OLDU-

Fenerbahçe'in Brezilyalı savunma oyuncusu

Bilica, BeĢiktaĢ maçında gördüğü sarı kartla

cezalı duruma düĢtü.

Ligde bundan önce en son 20. haftadaki

Diyarbakırspor mücadelesinde kart gören, 9

maç sonra bu akĢam derbi mücadelesinde bu

sezonki 4. sarı kartını alan sarı-lacivertli

futbolcu, 31. haftadaki KasımpaĢa maçında

cezalı duruma düĢtü.

-ALEX 85. DAKĠKADA AYAKKABISINI

DEĞĠġTĠRDĠ-

Fenerbahçe'nin, BeĢiktaĢ'a karĢı tek golünü

atan kaptan Alex, maçın 85. dakikasında

ayakkabısını değiĢtirdi.

Oyuncu değiĢiklikleri sırasına saha kenarına

gelen Brezilyalı futbolcu, kramponlarını

değiĢtirip, oyuna devam etti.

-UEFA GÖZLEMCĠSĠ DE MAÇTA-

Hakem kampını ziyaret ederek eğitim

çalıĢması yapan UEFA Gözlemcisi, Eğitimcisi,

Ġsviçre Merkez Hakem Kurulu üyesi Andreas

Schluchter de Fenerbahçe-BeĢiktaĢ derbisini

izledi.

Hakem ĠĢleri Müdürü Dr. Sürhat Müniroğlu ile

birlikte maçı izleyen Schluchter, pazartesi günü

hakemlerle bir araya gelerek maçın analizini

yapacak

-265 BASIN MENSUBU GÖREV YAPTI-

Fenerbahçe ile BeĢiktaĢ futbol takımlarını karĢı

karĢıya getiren Turkcell Süper Lig'deki sezonun

son derbisine, basın mensuplarının ilgisi de

büyük oldu.

Fenerbahçe ġükrü Saracoğlu Stadı'ndaki dev

maçta 3'ü yabancı toplam 265 basın mensubu

görev yaptı.

KarĢılaĢmayı, Ġslam Çupi Basın Tribünü'nde

175 gazeteci, saha içinde ise 90 foto muhabiri

takip etti.

-KADIKÖY'DE BÜYÜK COġKU-

Kadıköy'de karĢılaĢmanın sona ermesinin

ardından büyük bir galibiyet coĢkusu

yaĢanırken, galibiyet adeta Ģampiyonluk gibi

kutlandı.

Futbolcular orta alanda toplanıp o sırada

hoparlörlerden çalınan Fenerbahçe MarĢı'nın

bitirilmesini bekledi. MarĢın bitirilmesinin

ardından futbolcuların verdiği iĢaretle baĢlayan

tezahürata bütün tribünler eĢlik etti.

KarĢılaĢmanın sona ermesiyle birlikte maraton

üst tribünde dev boyuttaki bayrağın üzerinde

''Herkes haddini bilecek'' yazısı yer aldı.

Tribünlere hazırlanan düzeneklerden havaya

sarı renklerde konfetiler püskürtüldü.

Futbolcular, tribünleri selamladıktan sonra

soyunma odasına gittiler.

Tribünlerde bulunan taraftarların büyük bir

çoğunluğu, tribünde kalarak stat

hoparlörlerinden çalınan Ģarkılara kaĢkollarını

sallayarak eĢlik ettiler.

Sarı-lacivertli taraftarlar, maçta 2. yarının

baĢında ''Fener gol gol gol, Ģampiyonluk

geliyor'' Ģeklinde uzun bir süre tezahürat yaptı.

Fenerbahçe'nin atak oynadığı dakikalarda

tribünlerde büyük bir coĢku yaĢandı.

Bilica'nın BeĢiktaĢlı Uğur'u ceza alanında

düĢürmesiyle siyah-beyazlı ekibin kazandığı

penaltı, Fenerbahçe tribünlerini Ģok etti. Kaleci

Volkan Demirel'in 66. dakikada kurtardığı

penaltı atıĢı ise statta büyük sevinç yaĢattı.

Page 6: Spor İletişimi / Mayıs 2010

Güzel Oyunun Çirkin Yüzü

ANIL CAN YILDIRIM

Geçtiğimiz ve önümüzdeki yüzyılın sporu

olan futbolun doksan dakika olduğunu iddia edenler, çok yanılıyorlar. Futbol, iki takımın tünelden yeşil zemine çıkıp, 45'er dakikadan doksan dakika rakibine üstünlük sağlamak amacıyla mücadele ettikleri ve hakemin son düdüğüyle biten bir müsabakadan ibaret değildir. Mesaisi yedi gün yirmidört saat sürer futbolun. Hem saha içinde hem de saha dışında çalışmak gerekir. Saha içindeki diziliş ve taktik kadar saha dışında yer alınan konum ve izlenilen politika da istenilen sonucu almak için elzemdir.

Geçtiğimiz haftasonu ligimizde Fenerbahçe ile Beşiktaş arasında oynanan derbi müsabakasında da bu saha dışı etkenler kendini gösterdi. Maç öncesi uygulanan stratejiler ve hesaplanan etki-tepki oyunlarının yanında, esas gürültüyü her zaman olduğu gibi maç sonu demeçleri kopardı. Teknik direktörlerden futbolculara, kulüp yöneticilerinden başkanlara, eski hakemlerden başka kulüplerin yöneticilerine kadar gündemin göbeğine yerleşen konu hakkında yorum yapmayan neredeyse kalmadı.

Denizli Sitem, Daum Teşekkür Etti

Maç sonunda verilen demeçlerden en dikkat çekeni, yıllardır klişe maç sonu demeçlerinden "netçe itibariyle" kısmı hariç kaçınmış, hazırcevaplılığı ve espritüelliğiyle bilinen Mustafa Denizli'nin verdiği sert ve hedef gösteren konuşmasıydı. "Hakemlik bir yürek işi, yüreği olmayan kişiler hakemlik yapamaz, yaptırmamalılar." diyerek hem Hüseyin Göcek ve yardımcılarına hem de MHK'ya yüklenen Denizli, erken yedikleri gole rağmen oyundan düşmediklerini fakat hakem kararlarının mağlubiyette etkisi bulunduğunu belirtti. Penaltı pozisyonu hakkında "Uğur'un pozisyonunda kaleciyle karşı karşıya kalıyor, ikinci bir adamı nasıl değerlendiriyor? Artık bu son adam pozisyonuydu." diyerek Bilica'ya kırmızı kart gösterilmesi gerektiğini söyleyen Denizli, Bilica'nın, vuruş öncesinde penaltı noktasını kazmasını ise "Çapa falan yoktuysa mecburen ayağını kullandı. Böyle bir işlem yapılıyorsa ve hakem sessiz kalıyorsa ne söyleyebilirim ki?" şeklinde değerlendirdi.

Maç sonu açıklamalarında, galip gelen tarafta ise maç içindeki olaylardan ziyade çok önemli bir üç puan almanın verdiği sevinç ve minnettarlık göze çarpıyordu. Fenerbahçe Teknik Direktörü Daum, "Maça çok iyi hazırlandık. Çok iyi başladık. İlk golü atmaya hak ettik. İlk 45 dakikada çok iyi oynadık. İkinci yarıda da kontrollü bir oyun oynadık ve kazandık. İkinci yarıda da Beşiktaş'ı kutlamak istiyorum. İyi oynadılar, golü de bulabilirlerdi." şeklinde daha çok sahadaki oyuna değinirken taraftarlara ve başta Alex ile Volkan olmak üzere tüm takımına teşekkür etti.

Hakem hakkındaki görüşleri ve Beşiktaş'ın serzenişleri hakkında görüşü sorulan Daum "Her hakemin bir gözlemcisi var. Ben Fenerbahçe takımının gözlemcisiyim. Benim görevim hakemi değil, kendi takımımı analiz etmek. Bu sezon boyunca hiçbir zaman hakemlerle ilgili bir şey söylemedim. İlk maçta penaltımız verilmedi, orada da bir şey söylemedim. Burada da bir şey söylemek istemiyorum." diyerek ilk maçtaki pozisyonu hatırlattı ve her takımın lehine ve aleyhine kararlar verilebileceğini ekleyerek konu hakkında fazla yorum yapmak istemedi. Son haftalardaki başarılı sonuçlarda yönetimin yaptığı çıkışların etkili olup olmadığı sorusuna, ilk haftalardaki sekiz maçlık galibiyet serisini bu açıklamalar olmadan aldıklarını hatırlatan Daum, son olarak haftaya oynanacak Galatasaray-Bursaspor mücadelesi ile ilgili "Her takım önce kendini düşünür. Şampiyonlar Ligi'ne katılmak diye bir şey var. Birinci olan Şampiyonlar Ligi'ne direkt gidiyor, ikinci olan elemeleri oynayacak. İlk iki olan takımlar Şampiyonlar Ligi için mücadele ediyor." açıklamasını yaparak spekülasyonlara mahal vermedi.

Kazanan Oyuncular, Kaybeden Yöneticiler Teknik direktörlerin yanında maç sonunda konuşan futbolcular da bu malzemesi bol maç hakkında birbirinden ilginç demeçler verdi. Galip taraftan Özer Hurmacı bu üç puanın kendilerine şampiyonluk kapısını açacağına inandığını belirtti.

Maçın en kritik pozisyonunda penaltıyı kurtararak takımın ipten alan Volkan istedikleri futbolu sahaya yansıtamamalarına rağmen erken gelen golle galibiyeti aldıkları için çok mutlu olduklarını söyledi. Şampiyonluktaki payı hakkındaki bir soruya, ''Bireysel değerlendirmek istemiyorum. Biz bir takımız. Ben kurtarmışım, başkası gol atmış... Bunlar sezon içinde yaşanan şeyler'' şeklinde cevap verdi. Milli kaleci, penaltı pozisyonuyla ilgili de hakemin Lugano'nun bir önceki pozisyonda elle temasının etkisinde kaldığını ve o penaltı olması gereken pozisyonu çalmadığı için aslında penaltı olmayan Bilica'nın pozisyonunu verdiğini belirtti. Penaltı kurtarışı sonrasında gördüğü kartla ilgili de ''Kurtarışımdan sora gidip bunu söyledim. 'Etkisi altında kaldın' dedim. 'Gördün mü?' dedim. Ardından da sarı kart gördüm. Hakem için fazla konuşmaya gerek yok.'' şeklinde bir itirafta bulunan Volkan önümüzdeki hafta Bursaspor’u geçerek lider olacaklarını iddia ederek konuşmasını bitirdi. Maç sonu konuşmalarında sayıca üstünlük her zaman kazanan taraftadır. Üstlerine düşeni yapmış olmanın verdiği rahatlık ve gururla kendilerine uzatılan mikrofona söyleyecek daha çok lafı olanlar, onları merakla ve heyecanla dinlemeyi bekleyen insan sayısının fazlalığıyla orantılı olarak, tabelada üstün olan ve istediğini alanlardır. Kazanan tarafın maç içindeki tek golünü atan ve belki de rakibin bütün dengesini bozarak maçı orada koparan Alex'de maç sonu konuşmacıları kervanına katılanlardandı. Kariyerinin belki de en erken golüne imza attığını ve Beşiktaş'ın defansif oyun düşüncesinin bu sayede bozulduğunu belirten kaptan, bundan sonra artık herşeyin Bursaspor'un alacağı sonuçlara bağlı olduğunu söyledi. Gol sonrası topu formasının altına sokarak yaptığı sevinç gösterisiyle ilgili ''Eşim hamile. Üçüncü çocuğum dünyaya gelecek. Ailem de artık daha büyük ve önemli bir maçta gol atıp sevinç sergilemem konusunda baskı yaptı. Ben de bunu gerçekleştirdim.'' şeklinde bir açıklama yapan Alex güzel bir galibiyet aldıklarını söyledi.

Page 7: Spor İletişimi / Mayıs 2010

Maçın en çok konuşulan pozisyonunda, Uğur İnceman'a yaptığı penaltı sonrası penaltı noktasını kramponunun çivileriyle kazarak bir çukur oluşturan Bilica, bu hareketi, atışı kullanacak Bobo'nun dikkatini dağıtmak ve vuruşu bozmak için yaptığı konusunda sözler söylediği iddiaları gündeme gelince Fenerbahçe Televizyonuna bir açıklama yaptı. ''Bobo'nun penaltı atışı esnasında dikkatini dağıtmaya yönelik penaltı noktasını kazdığım yönündeki haberler tamamen yalan. Ben kimseye böyle bir açıklama yapmadım. Yaptığım hareket Bobo'nun dikkatini dağıtmaya yönelik değildi ve ben kimseye bu şekilde bir açıklama yapmadım." şeklinde kendini savunan Bilica, hareketi neden yaptığına dair ise bir açıklamada bulunmadı. Maçın kaybedeni Beşiktaş tarafında elle tutulur bir maç sonu açıklaması yapan tek oyuncu, İtalyan savunmacı Matteo Ferrari'ydi. Maçın iki kritik anı olduğunu ve bunların maçın başında yedikleri gol ile kaçırdıkları penaltı olduğunu belirten Ferrari, Bobo'nun kaçırdığı penaltıdan önce Bilica'nın yaptığı hareket ile ilgili de "Bu, futbolcunun penaltı noktasında konsantrasyonunu bozmak için yapılan bir olay. Bobo'nun bundan dolayı kaçırdığını düşünmüyorum. Her zaman bir tarzı var ve belli bir yere vuruyor. Bugün o yeri değiştirdi." şeklinde açıklamada bulundu.

Futbolcuların verdikleri objektif, rasyonel hatta zaman zaman özeleştirel demeçlere rağmen, Federasyon'dan ceza almaktan daha az korkan ve kendini taraftara karşı daha çok sorumlu hisseden yöneticilerin açıklamaları, sertliğin ve hakarete varan sözlerin bolluğuyla göze çarpıyor. Maç sonu konuşmacılarında kazanan tarafın oyuncularının her zaman sayıca fazla olduğuna değinmiştik, bu konuda bir başka dikkat çekici oran da yöneticilerde göze çarpıyor. Kazanan tarafta çoğunlukla oyuncular konuşurken, kaybeden tarafta lafını esirgemeyen yöneticiler oluyor. Beşiktaş Kulübü İkinci Başkanı Metin Keçeli, maçın ikinci yarısında galibiyeti alacak kadar iyi bir oyun sergilediklerini fakat hakem Hüseyin Göcek yüzünden mağlup olduklarını sert bir şekilde dile getirdi. ''Futbol Federasyonu ve Merkez Hakem Kurulu'nun hakemlere özgüven aşılamasını bekliyoruz. Bir pozisyonumuz net penaltıydı. Ayrıca attığımız penaltı öncesinde de atış noktası kazıldı. Kartlar konusunda da hakem seyircinin baskısı altında kaldı. İbrahim Toraman'ı da seyircinin baskısı nedeniyle attı." diyerek sitemlerine devam eden Keçeli maçın gidişatına hakemin damga vurduğunu belirtti.

Maç sonunda spekülatif ve ses getirecek açıklamalar yapan bir diğer yönetici de Beşiktaş Asbaşkanı Engin Baltacı'ydı. Baltacı, ''Ligin zirvesinin nasıl geliştiğine ilişkin planları olan gerilim baronları var ve bir oyunu sahneye koyuyorlar. Hakem hataları olabilir. Ama bizim aradığımız standarttır. Bugünkü maçın hakemi de hata yapabilir. Ama standardına göre davranmalıydı. Beşiktaş'ın neredeyse Samsun faciasının eşiğinden döndüğünü düşünüyorum. Vakur durmamız uysal koyun olduğumuzu göstermez.'' şeklinde kızgınlığını dile getirdi. Sivri diliyle bilinen Beşiktaş'lı eski yöneticilerden Levent Erdoğan da hislerini "Türk futbolu, Şükrü Saracoğlu Stadı'nda Bilica'nın penaltı noktasında kazdığı mezara gömülmüştür." diyerek aktardı. Beşiktaş Kulübü Yönetim Kurulu Üyesi Sinan Vardar ise hakem tarafından katledildiklerini ve bu atama yapılmadan önce, Hüseyin Göcek'in bu tansiyonu kaldıramayacağını belirttiklerini hatırlatırken farklı bir konuya daha değindi. Protokol tribününde maç esnasında yaşanan bir olayı ileten Vardar, Aziz Yıldırım'ın, Lugano'nun ceza sahası içinde elle oynadığı verilmeyen penaltı pozisyonu sonrasında, bunu dile getiren Beşiktaş Kulübü Yönetim Kurulu Üyesi Ertunç Soğancıoğlu'na "Otur yerine" diye tepki gösterdiğini söyledi. Sitemini, "Biz gereken cevabı verdik ama Sayın Aziz Yıldırım'ın bu tepkisi nedeniyle protokolün ön bölümündeki taraftarlardan binlerce küfür yedik. Bu durum Aziz Yıldırım'a hiç yakışmadı. Biz onları BJK İnönü Stadı'nda çok iyi bir şekilde ağırlamış ve uğurlamıştık." şeklinde ileten Vardar, Aziz Yıldırım'ın Kulüpler Birliğinde aldığı, "hakemler hakkında konuşulmasın" kararına rağmen maçların devre arasında hakemlerin soyunma odasına inerek kendi kararını ilk kendisinin bozduğunu da belirtti.

Beşiktaşlı yöneticilerin yaptıkları sert açıklamalara nazaran kazanan tarafın yöneticilerinin verdikleri demeçler daha ılımlı bir üsluptaydı. Beşiktaşlı yöneticilerin yerden yere vurduğu hakemi bir eleştiren de Fenerbahçe Kulübü Asbaşkanı Şekip Mosturoğlu oldu. Maç içindeki hakem yönetimine ''Hakem atamasından önce başlayan spekülasyonlar ve sonrasındaki

tartışmalar, hakemin bu derbiyi iyi yönetmesine engel oldu. Maalesef derbi maçın ağırlığını kaldıramadı. Spekülasyonlar bu sonuçları doğuruyor. Ben penaltı pozisyonlarını seyredemedim, ama bu tür pozisyonların olduğu söylendi.'' şeklinde değinen Mosturoğlu, galibiyete verdikleri katkıdan ötürü de taraftara teşekkür etti. Kendisinin ardından mikrofonlara konuşan Asbaşkan Ali Koç ise duygularını ''Hem futbol, hem de diğer branşlarda tarihi günler yaşayacağımızı düşünüyorum. Son haftalarda Şükrü Saracoğlu Stadı'nı dolduran taraftarımıza teşekkür ediyorum. Bu inanç olursa, bu camianın başaramayacağı birşey yok'' diyerek dile getirdi.

Sadece Fenerbahçe ve Beşiktaş'ın Değil, Herkesin Gündemi Yankıları maçtan sonraki günlerde de bitmeyen derbi hakkında yapılan açıklamalar da doğal olarak bitmedi. Oyuncuları Bilica hakkında, penaltı sonrası yaptığı kazma işlemi yüzünden yapılan ağır eleştirilere cevap niteliğinde bir açıklama yapan Fenerbahçe Kulübü oyuncusuna sahip çıkarken, hakarete giren ve özel yaşamı içeren eleştirileri de kınadı. Yankıları bu iki büyük kulübün dışında da hissedilen maçla ilgili bir ilgi çekici açıklama da Altay Kulübü Başkanı Niyazi Konuşmaz'dan geldi. Geçen hafta kendi takımlarının Giresunspor ile yaptığı maçı yöneten Hüseyin Göcek ile ilgili o maçtan sonra yaptıkları açıklamaların dikkate alınmadığını söyleyen konuşmaz, Göcek'in formsuz derbi yönetimi ile ilgili. "Perşembenin gelişi çarşambadan belliydi." dedi. Maç ile ilgili bir başka görüş de, farklı bir bakış açısından, bir eski hakemden geldi. Eski FIFA kokartlı hakem İsmet Arzuman, Hüseyin Göcek'ten çok MHK'ya eleştiride bulunarak, ''Hüseyin Göçek'i iyi tanıdığım için maça iyi konsantre olamadı diyemem. Ancak maça hazırlanmada sorun yaşamış. 12. kuralla ilgili sıkıntıları vardı. Yardımcıları da çok kötüydü. Verdiği kararlar tutarlı olmayınca, oyuncular, kendisini çok hırpaladı. Yönetimin diğer maçlara kendisini daha iyi hazırlaması gerekir.'' dedi. Herkesin saha içinde oynanan oyunun dizlişini, taktiğini, yanı kısaca ruhunu bildiği bir ülkede, maç sonunda da tarafların sessiz ya da yorumsuz kalmasını kimse bekleyemez. Esas gövde gösterisinin bu maç öncesi ve maç sonu demeçlerinde yapıldığı ve bu dış etkenlerin aslında ne kadar iç etkenler olduğu açıkça görülüyor dersek yalan olmaz. Futbolun Değeri veyahut “Futbolun Marka Değeri” kavramlarını ağzımıza sakız ederken, iş çıkar savaşına dönüşünce nalıncı keserine dönüşen yönetici ve başkanlarla bu değeri sıfırın altına çekmeye devam etmek, Hiddink'in de dediği gibi, Türk Futbolunu geriye götürmekten başka hiçbir işe yaramıyor ve yaramayacak.

Page 8: Spor İletişimi / Mayıs 2010

RAKAMLARLA

DERBİ

CENGİZ BAHADIR ÖZDEMİR

Bir Fenerbahçe-Beşiktaş derbisi daha geride

kaldı. G.Saray-F.Bahçe derbisi, bu ülkede her

zaman dikkat çekmiştir. Ancak futbol olarak

hiçbir zaman tam anlamıyla istenilen seviyede

olmamıştır. En azından son yıllarda böyle bir

durum söz konusudur. Oysa Beşiktaş’ın, diğer

İstanbul takımlarıyla oynadığı maçlar genelde

zevkli ve çekişmeli geçmiştir. Hani gol

yememeye değil de gol atmaya çalışan

takımların mücadelesidir. İşte bu maçlardan

Fenerbahçe-Beşiktaş derbilerinin son 10 yıllık

tarihine şöyle bir yolculuğa çıkalım.

Hatırlatmakta fayda var; bu yolculuk sadece lig

maçları için geçerlidir. Kupa maçları

değerlendirmeye alınmamıştır.

Son 10 yılda Fenerbahçe

Üstünlüğü

Stad Fenerbahçe Beşiktaş Beraberlik

Ş. Saraçoğlu Stadı 5 3 3

İnönü Stadı 7 4 0

Son on yılda Fenerbahçe kendi evinde ne

kadar zorlanmışsa, rakip sahada da o kadar

rahat oynamış. Özellikle Beşiktaş’ın, İnönü’de

daha az galibiyet almış olması ve Kadıköy’de

aldığı galibiyet sayısıyla kendi evinde aldığı

galibiyet sayısının bu kadar yakın olması

gözlerden kaçmıyor. Hani Beşiktaş taraftarının

kendi takımına olumsuz etkisinden

bahsedenler, bu tabloyla birlikte haklı

çıkabilirler. İnönü’de takımlar ‘ya tamam, ya

devam’ mantığı ile hareket etmişler. Bunda da

taraftar etkisinden bahsetmeden geçmeyiz.

Saraçoğlu’nda ise maçlar daha dengede

geçmiş. Son 10 yıllık dönemde üç kez tadilata

giren bir statta fazla baskının olması da

beklenemez. Özellikle Beşiktaş galibiyetlerinin,

stad yeniden yapılırken alındığını da belirtmek

gerekli.

Ya Tamam Ya Devam Maçları

1999-2000 sezonunun 33.haftasında Beşiktaş,

kendi evinde Fenerbahçe’ye 1-3 yenilip

şampiyonluğu Galatasaray’a kaptırıyordu.

2001-2002 sezonunun 31. haftasında iki takım

karşı karşıya geliyordu. Fenerbahçe 2 puan

farkla öndeydi. Bu maçı kazanan, ikincilik için

de çok önemli bir avantaja sahip olacaktı.

Fenerbahçe bir kez daha maçı kazanarak

rakibinin umutlarını yıkıyordu.

2003-2004 sezonunda, 31. haftada karşı

karşıya geldi bu iki rakip. Aralarında 5 puan

vardı ve şampiyonluk için çok önemli bir maçtı.

F.Bahçe yenildiği gibi, UEFA’ya da gidemedi.

2006-2007 sezonunun 31. haftaya lider giren

F.Bahçe bir kez daha kazandı. Bu maçtan

önce aralarındaki puan farkı ikiydi.

2007-2008 sezonunun 28. haftasında

karşılaşan iki takımdan F.Bahçe kazanan

taraftı. Hatırlanacağı gibi üç büyüklerle birlikte

Sivasspor’un da şampiyonluk şansı vardı.

2009-2010 sezonunda iki takımın da

şampiyonluk şansı sürüyordu. Fenerbahçe

aldığı galibiyetle Beşiktaş’ın umutlarını

söndürmüş oldu.

Görüldüğü gibi, böyle kritik maçlar 31. haftada

epeyce fazla oynanmış. Bu önemli maçlarda

tarafların durumlarını gördük. Peki bu iki

takımın gol atma alışkanlıkları nedir? Gelin bir

de bunlara bakalım:

Az Ama Öz gol

Stad Fenerbahçe Beşiktaş

Ş. Saraçoğlu Stadı 18 15

İnönü Stadı 16 15

Her ne kadar Fenerbahçe’nin derbilerde üstün

olduğunu söylesek de, gol sayılarına

baktığımızda öyle büyük bir fark gözükmüyor.

Maçlara baktığımızda, 2-1’lik sonuçların

çokluğu dikkat çekmekte. Şükrü Saraçoğlu’nda

11 maçta 33 gol atılmış, İnönü’de ise 11 maçta

31 gol. Beşiktaş, üç kez galip gelip üç kez de

berabere kaldığı bir deplasmanda 15 gol atmış.

Fenerbahçe ise misafir olduğu maçlarda yedi

kez galip 16 gol bulmuş. Yani Fenerbahçe

İnönü’de daha temkinli oynayıp kazanıyor.

Beşiktaş ise ziyadesiyle atak oynuyor. Tabi bu

istatistiklerde 3-4’lük maçın da bulunduğunu

hatırlatalım. Bu derbinin unutulmaz maçından

sonra olanlar Beşiktaş açısından pek parlak

değil. Nitekim 3-4’lük maçtan sonraki tablo da

aşağıda mevcut:

2005’den sonra 7 galibiyet

Stad Fenerbahçe Beşiktaş Beraberlik

Ş. Saraçoğlu Stadı 3 0 2

İnönü Stadı 4 1 0

Görüldüğü üzere, o maçtan sonra oynanan 10

lig maçından sadece 1 galibiyet çıkarabilmiş

Beşiktaş. Kadıköy’de aldığı bu son galibiyetten

sonra kazanamamış. Sadece iki beraberlik

koparabilen Siyah-Beyazlılar, üç kez de

sahadan yenik ayrılmışlar. Ama ilgi çekici olan

İnönü Stadı’ndaki maçlar: F.Bahçe, 3-4’lük

maçtan sonra tam dört deplasman galibiyeti

almış ve yalnızca bir kez kaybetmiş. 3-0

sonuçlanan müsabaka da, hatırlayacağınız gibi

bu sezonun ilk yarısındaki maçtı. Yani 2004-

2005 senesinden bu yana, rakibinin sahasında

yalnızca bir defa kaybetti Sarı-Lacivertler.

O unutulmaz maç elbette ki tarihte yerini aldı.

Belki F.Bahçe öylesi bir mağlubiyeti rakibine

tattıramamış şimdiye kadar. Ancak bir gerçek

var ki, o maçın ardından Beşiktaş’a karşı büyük

bir üstünlük kurmuş ve Beşiktaş son 10 maçtan

5 puan çıkarabilmiş. F.Bahçe ise 23 puan

almış. Elbette böylesi bir bariz üstünlüğü

yaratan farklı tadlar vardır. Bu tadlardan biri de

hiç şüphesiz Alex de Souza olmuştur. Özellikle

Beşiktaş maçlarında yıldızlaşan oyuncu, geldiği

sezondan sonra Fenerbahçe adına müthiş işler

başarmıştır.

Alex Farkı

Fenerbahçe Beşiktaş Beraberlik

Alex'ten önce 5 4 1

Alex'ten sonra 7 3 2

Görüldüğü üzere Alex geldikten sonra dengede

olan maçlar Fenerbahçe tarafına dönmüş.

Ondan önce arada sadece bir galibiyet fark

varken, ondan sonra galibiyet farkı dörde

çıkmış. Alex’in ligde, Beşiktaş’a karşı 5 golü

bulunuyor. Bunlardan 2’si o meşhur 3-4’lük

maçta atılmış. Kupa maçlarında da 4 golü

bulunan Brezilyalı yıldızın, Beşiktaş’a karşı her

zaman iyi oynadığını görüyoruz. Sadece

golleriyle değil, asistleriyle de Beşiktaş takımını

yıkan oyuncular arasında. Bu sene Mustafa

Denizli, Alex’e özel önlem aldı. İlk maçta bu

önlem işe yararken, ikinci maçta işe yarayıp

yaramadığı anlaşılmadan Alex golünü atmıştı.

Beşiktaş yıllardır oyun kurucu mevkiisine

istediği tipte bir oyuncu alamıyor. Delgado,

Ricardinho, Tabata, biraz Tello, belki Nihat

derken o mevkiinin en tipik adamı Alex adeta

nazire yaparcasına Beşiktaş’a karşı oynamış.

Günümüzde bu tip oyuncuların varlığı her ne

kadar sorgulansa da, ortada bir Alex gerçeği

var. Bu gerçeklik de, böylesi zorlu bir ligin derbi

maçlarında kendisini gösteriyor. Peki Alex’i

kıyasladığımız isimler Fenerbahçe maçlarında

nasıl bir performans sergilemişler?

İsim Maç Gol

Alex 11 5

Delgado 6 0

Tello 4 0

Ricardinho 2 0

Nihat 6 1

Tabata 0 0

Alex’in mevkisinde yer alan Beşiktaşlı

oyuncuların F.Bahçe maçlarına katkısı yok

denecek kadar az. Nihat ise 97-98 sezonundan

itibaren Nihat, Fenerbahçe maçlarında oynadı

ve gitmeden önceki sezon golünü attı.

Beşiktaş’a ikinci gelişinde Fenerbahçe’ye karşı

oynamadı. Yani son 10 yılı hesaplarken Nihat’ı

4 maç 1 gol olarak da düşünebiliriz.

Tabii ki her maçın kendine özgü bir önemi var.

Ülkemizin bu iki büyük takımının son on yılda

birbirlerine karşı aldıkları skorlarla yazımızı

bitirirken hangisi diğerine üstün sorusunun

cevabını siz okuyucularımıza bıraktık.

Sezon Maç Skor

1999-2000 Fenerbahçe-Beşiktaş 2 1

1999-2000 Beşiktaş-Fenerbahçe 1 3

2000-2001 Beşiktaş-Fenerbahçe 3 0

2000-2001 Fenerbahçe-Beşiktaş 3 1

2001-2002 Fenerbahçe-Beşiktaş 1 2

2001-2002 Beşiktaş-Fenerbahçe 0 2

2002-2003 Fenerbahçe-Beşiktaş 0 1

2002-2003 Beşiktaş-Fenerbahçe 2 0

2003-2004 Fenerbahçe-Beşiktaş 2 2

2003-2004 Beşiktaş-Fenerbahçe 1 3

2004-2005 Beşiktaş-Fenerbahçe 2 1

2004-2005 Fenerbahçe-Beşiktaş 3 4

2005-2006 Beşiktaş-Fenerbahçe 1 2

2005-2006 Fenerbahçe-Beşiktaş 2 2

2006-2007 Fenerbahçe-Beşiktaş 0 0

2006-2007 Beşiktaş-Fenerbahçe 0 1

2007-2008 Fenerbahçe-Beşiktaş 2 1

2007-2008 Beşiktaş-Fenerbahçe 1 2

2008-2009 Fenerbahçe-Beşiktaş 2 1

2008-2009 Beşiktaş-Fenerbahçe 1 2

2009-2010 Beşiktaş-Fenerbahçe 3 0

2009-2010 Fenerbahçe-Beşiktaş 1 0

Page 9: Spor İletişimi / Mayıs 2010

Kazanan ve Kaybeden

ÖVÜNÇ TÜZÜN

Fifa, Fransa 98 Dünya Kupası öncesinde milli takım antrenörleri arasında bir anket düzenledi. Soru şuydu: Elinizde olsa hangi futbolcuyu kendi milli takımınızda oynatmak istersiniz? Bu soruya bütün antrenörler o zamanlar dünyayı kasıp kavurmakta olan Louis Nazario Ronaldo cevabını verdi; tek bir kişi hariç: Mustafa Denizli. Denizli’nin tercihi Ryan Giggs oldu. Sadece bu küçük anekdot bile Mustafa Denizli’nin kariyerini, karakterini anlamak için yeterli. Mustafa Denizli, takımına genel bir oyun sistemi, felsefesi kazandıran ve zamanla kendi sistemini mükemmelleştirmeye çalışan bir teknik adam değil; hiçbir zaman da böyle bir teknik adam olmadı. Denizli, küçük hinliklerin, cinliklerin; kısa vadeli başarıların adamı. Denizli’nin tüm kariyerine baktığımız zaman da uzun periyoda yayılmış bir başarı grafiği anımsamıyoruz. Onunla ilgili hatırladıklarımız küçük cinliklerin, buluşların yarattığı kısa vadeli başarılar. Bu nedenle Denizli’nin başarıları sayıldığı zaman 4 yılda 13 kupa gibi bir istatistik değil; Neuchatel, Monaco, zaferleri gibi örnekler geliyor insanın aklına.

Fenerbahçe derbisi öncesinde siyah beyazlı taraftarların da en güvendikleri şey Denizli’nin bu tek maçlık sihir yaratma potansiyeliydi. Maça başlarken Denizli sıradan olmadığını ortaya koydu. Ligin en az gol atan ekiplerinden birine sahipti; kaybettiği takdirde şampiyonluktan kopacaktı ve bu maçı son 5 maçtır gol yemeyen ligin en garantici takımına karşı oynayacaktı. Ne mi yaptı? Bu maça 9 savunma, 1 ofans orijinli oyuncuyla başladı. Bunu yapmak için deli olmak gerekiyordu; değildi sadece ismi Mustafa Denizliydi! Kariyerini savunma zaferleri üzerine inşa etmiş bir teknik adam olarak aynı gölde kim bilir kaçıncı yıkanışı olacaktı Denizli’nin. İşin tuhafı Denizli’nin nevi

şahsına münhasır oyun planlarının çoğu kez istediği sonucu vermesi. Sezon içinde Manchester United’ı benzer bir taktik plan ya da plansızlıkla geçmeyi başarmıştı. Bakalım bu sefer şansı yaver gidecek miydi?

Cristoph Daum da en az Denizli kadar nevi şahsına münhasır bir karakter. Teknik adamlık kariyerine bir Alman olarak başlamıştı; ama bir Türk olarak devam ediyor. Daum kariyerinin başında proje takımları yönetti. Sıfırdan kurduğu, sistem takımlarıyla önemli başarılar elde etti. Yıldızı olmayan, kendi inşa ettiği Stuttgart’ı Bundesliga şampiyonluğuna taşıyarak büyük sansasyon yarattı. Beşiktaş deneyimi sonrasında düşme hattında teslim aldığı Leverkusen’i sürekli zirveye oynayan bir takım haline getirip Şampiyonlar Liginde ilk 8’e kadar taşıdı. Kokain skandalı patlak vermese belki bugün bize yıldızlar kadar uzak olacaktı.

Daum’un Misak-ı Milli sınırları içerisindeki teknik adamlık karakteri ise anavatanındaki karakterinden gece ve gündüz kadar farklı. Ülke futbolunun hoyrat, acımasız, rekabetçi futbol ikliminde Daum, sadece yerel kupaları kazama motivasyonu taşıyor. Takım oyununun olgunlaşması, sistemin oturması, oyuncuların aşama kaydetmesi gibi unsurlar Alman çalıştırıcının pek de umurunda değil. Hoş 2 yıl üst üste şampiyon yaptığı takımdan 3.senesinde şampiyonluğu son hafta kaçırdığı için kovulduğu göz önünde bulundurulursa bu tavrı hiç de anlaşılmaz değil.

Daum, derbiye çıkarken takımı istim üzerinde; kendi evlerinde oynuyorlar ve liderin sadece 1 puan gerisindeler. Maçı kazanmaları halinde şampiyonluğun en büyük favorisi haline geleceklerinin bilincindeler. Daum bu

maça da son 5 maçtır gol yememelerini sağlayan garantici oyun planıyla çıkıyor: Oyun merkezinin savunmaya yakın kurulduğu, kalabalık orta sahasının topu sürekli ayağa oynayarak nerdeyse hiç risk almadığı; pozisyon vermeyen garanti bir oyun planı ve hücum için Alex’in bitiriciliğine kayıtsız şartsız bir inanç! Maçın henüz başında Alex’in kaydettiği gol hayatın Denizli’ye ‘Dün dünde kaldı cancağızım yeni şeyler söylemek lazım’ demeye çalışması mıydı bilinmez ama Beşiktaş’ın tüm planlarını altüst ettiği bir hakikat. Savunma oyunu oynayıp kazanmaktan önce kaybetmemeyi tasarlayan Denizli yediği gole rağmen ilk devre boyunca taktik planına sadık kaldı. Topu Fenerbahçe’ye bırakıp savunmada kaldılar ve rakibi üzerlerine çekip bir şekilde boş alan kovalamaya çalıştılar.

Sarı-Lacivertlilerin etkin pas oyunu siyah beyazlılara devre boyunca bu fırsatı vermedi. Oyunun karakterinin değişmesi için Denizli’nin hamle yapması gerekiyordu; yaptı da. Savunmanın en zayıf karnı İbrahim Kaş’ı çıkartıp İ.Toraman’ı sağ beke kaydırıp U.İnceman’ı orta sahaya monte etti. Bu değişiklikten ziyade sarı lacivertlilerin skoru koruma psikolojisiyle geri çekilmesi Beşiktaş’ın oyundaki etkinliğini arttırdı. Siyah beyazlıların kazandıkları penaltı atışını Bobo’nun ağlara yollayamayışı sanırım hayatın Denizli’ye ikinci uyarısıydı. Maçın geri kalan bölümünde tansiyonun artması hem Beşiktaş’ın hücum etkinliğin sıfırladı hem de kırmızı kartların havada uçuşmasını sağladı. Kulübesindeki hücum personellerini maçın son 8 dakikasında kullanan Denizli bu hücumcular varken anca bu oyun planı olur mu demek istedi kim bilir? Türkiye liginde başarının formüllerine, kısa yollarına sahip iki pragmatistten yerli olanı bu maç sonrası şampiyonluk yarışına veda etti. Türkleştirebildiğimiz Daum ise yoluna devam ediyor. Gerçek kazanan ise sonuç odaklı, günü kurtarmaya yönelik, sistemsiz oyun anlayışı. Gerçek kaybeden ise futbolseverler…

Page 10: Spor İletişimi / Mayıs 2010

BEŞİKTAŞ

NEDEN

KAYBETTİ? EFE YILMAZ

Fenerbahçe – Beşiktaş maçı, Beşiktaş

adına bu sezon oynadığı final

maçlarından sonuncusuydu. Daha

önce hem Şampiyonlar Ligi’nde hem

de ligde birçok buna benzer maça çıktı

Beşiktaş. Ama bu maçın önemi,

kaybedilmesi halinde sezonun sonuna

gelinmesiydi. Hal böyle olunca, sahaya

çıkan 11’den başlamak lazım Beşiktaş’ı

konuşmaya.

Maç öncesi, Nihat ve Tabata gibi ismi

büyük oyuncuların yanında en önemli

eksiği Ekrem’di Beşiktaş’ın. Mustafa

Denizli’nin her takımında böyle

adamlar vardır. Hoca onları “joker”

olarak görür ve maç içinde saha

düzenindeki değişikliklerinde bu

jokerler önemlidir. Ekrem’in dışında bir

diğer önemli nokta ise, Tello’nun

antreman ve maç eksiğiydi. Mevcut

kadro içinde hücum hattında araya pas

atabilen, ileride top tutabilen tek Tello.

Belki Mustafa Denizli’nin inatla

Delgado’yu özlemesi de bu yüzden.

Beşiktaş maça bu şekilde başladı.

Kayserispor maçından beri Beşiktaş

buna benzer diziliş ve savunma ağırlıklı

oyuncular ile çıkıyor sahaya. Mustafa

Denizli’yi buna iten başlıca sebep,

Nihat, Tabata ve Serdar Özkan’ın kötü

performansı. Belki Hoca’da geçen

seneki gibi 2 defansif orta sahaya

dönmek istiyor, ama ilerde oynatıp

verim alacağı bir 4lü yok.

Benim Mustafa Denizli’nin kadro

tercihinde ilk eleştirdiğim nokta İbrahim

Kaş. Sezon başı kampına en geç

katılan oyuncu olan Kaş, gökten

zembille inmiş gibi kapmıştı formayı.

Sezon başından beri “Çok iyi oynadı.”

diyeceğimiz hiçbir maçı yok. Hal böyle

olunca, Necip ya da Uğur’dan biri tercih

edilip, Toraman sağ bekte başlayamaz

mıydı diye sormadan edemiyorum.

Gelelim Mustafa Denizli’nin İsmail

tercihine. Bu sezon İsmail Köybaşı ile

İbrahim Üzülmez’ in birlikte oynadığı

maç sayısı bir elin parmaklarını

geçmiyor. En son bu ikiliye Gaziantep

deplasmanında şans vermişti Mustafa

Denizli ve 46. Dakikada İsmail’e gel

yanıma otur demişti. İşleyip

işlemeyeceği belli olmayan bir plan,

bence böyle bir maç için fazla lüks.

Olayın daha vahim kısmı ise günlük

yorum yapan skor severler. Böyle

maçlar sonucunda genç oyunculara

kafayı takıp, onların büyük takım

oyuncusu olmadığına kanaat

getiriyorlar. (Ankaragücü maçında

Necip’in yaşadıkları bundan farksızdı)

Sahaya çıkan 11’i belirleyen diğer bir

noktada 6 yabancı sınırlaması ve

Beşiktaş’ın elinde kaliteli yerli oyuncu

eksikliği. Normal şartlarda Ferrari,

Sivok, Ernst ve Fink bu takımın

değişmez 4 yabancısı. Tabata sakat

olduğundan 2 forma için 3 aday kalıyor.

Bobo, Tello ve Holosko. Bence gene

Fink’ten kolaylıkla vazgeçilebilirdi. Her

gördüğü Alman’ı Ernst zanneden

Beşiktaş transfer komitesi, Fink’inde bir

Ernst olcağına inandı belki ama durum

ortada. Çok az maçta, takıma oyun

anlamında katkı yaptı. Geçen sezonda

Mustafa Denizli, yabancı engelini

aşmak için zaman zaman ikili oyuncu

değişiklikleri yapıyordu.

İki takım arasındaki en somut fark ise

11’lerin istikrarı. F.Bahçe’yi takip eden,

sıradan bir futbol sever, bu maçın

kadrosunu en fazla 2 yanlış ile tahmin

ederdi. Ama Mustafa Denizli’nin kadro

tercihlerindeki istikrarsızlığı, kim beş

yüz milyar isterde final sorusu olacak

kadar dikkat çekici. Sezonun kader

maçında “Ya tutarsa” diyip göle maya

çalmanın işe yaramazlığını bir kez

daha görmüş olduk.

Maçın kaybedilişinde bir diğer taktik

nokta ise, Alex. Mustafa Denizli önce

durdurup sonra vurmayı tercih etmişti.

Ama Alex, daha 2. Dakika bitmeden

attığı gol ile Beşiktaş’ı iki gol atmak

zorunda bıraktı. Bir diğer nokta ise,

Daum’un dersini iyi çalışmış olması.

Sezon’un ilk yarısındaki maçta

Denizli’nin taktik dehası Daum’u

yenmişti. Şöyle ki, hem Alex’e adam

adama verilmişti, hem de Alex’e top

taşıyan Emre’ye özel önlem alınmıştı.

Daum gene Alex’e özel markaj

uygulanacağını düşünmüş olacak ki,

bu sefer o da bir değişiklik yaptı.

Gökhan Gönül genelde Alex’in

boşalttığı alanları doldurdu ileri çıkışları

ile. Erken gelen golden sonra Beşiktaş

ilk yarı toparlanamadı. Maç her dakika

Daum’un istediği gibi gelişiyordu.

İkinci yarının ilk hamlesi doğal olarak

Mustafa Denizli’den geldi. Toraman

sağa geçti, Kaş’ı yanına alan Hoca,

oyuna Uğur İnceman’ı aldı. Sahaya

diziliş ve mantıkta hiçbir değişiklik

olmaz iken, sadece isimler değişti.

Penaltı pozisyonu dışında Beşiktaş’ın

kaleyi bulan 1 şutu var. Yürekleri

ağızlara getiren, tüh bu nasıl kaçar diye

düşündüğümüz bir pozisyon yok.

Maçın 66. Dakikasından sonra ise

sahada futbol adına hiçbir şey yok.

İspatı aşağıdaki resimdir. Lig TV’nin

maç merkezindeki canlı anlatım

kısmında, oyuncu değişiklikleri ve

kartlardan başka hiç bir şey

gözükmemektedir.

Maçın hakemi, rezalete yakın bir

yönetim sergiledi. Ama bu maçta

Beşiktaş’ın 3 puan kaybetmesinin

bütün sorumluluğunu hakeme

yüklemek, hataları görmemize engel

olur. Beşiktaş’ın ölü sezonlar

yaşamaması için, öncelikle transfer

sezonunda doğru hamleler yapması

lazım. 11 yabancı futbolcu varken,

bunlara 12.’yi ekleme peşinde koşmak

yönetimin takdiridir.

Page 11: Spor İletişimi / Mayıs 2010

Sabah Dokuzdan Akşam Dokuza: Kadıköy

ASLI SİNEM ARSLAN

Futbol ile az çok ilgilenen; özetten özete seyredenlerin de, kombinesiyle stat kapılarını aşındıranların da merakla beklediği maçlardan biri oynanıyor bu akşam Kadıköy‟de. Üstelik şampiyonluk yarışına büyük oranda yön verecek olması cabası. Günler öncesinden biletler alındı, programlar yapıldı ve evet, o gün geldi. Saat dokuz sularında atmıştım ilk adımı Kadıköy‟e. Her derbiden önce yapmayı aksatmadığım tek şey bu denebilir. Kadıköy‟de ayrı, Mecidiyeköy‟de ayrı, Beşiktaş‟ta apayrıdır sabahtan taraftarın nabzı. Karşıdan karşıya geçerken renkdaşınıza selam verirsiniz. Ufaklıklardan makas alır, bazen skor tahminlerinizi söyleyecek birilerini ararsınız, sırf onay alabilmek, biraz rahatlamak için. İçinizdeki “aşkı” paylaşarak büyütür, büyüttükçe paylaşırsınız.

O sabah, üzerimde Fenerbahçe formamla, Kadıköy‟deyim. Aslında acelem var fakat üç gün önce, pazar sabahına, „evim‟e uğrayabilmek için kendime balon gündem yaratmıştım bile. Çünkü biliyorum ki, benim gibiler var, onlara gidiyorum. Boğaya günaydınlar diledikten sonra, Bahariye‟den turuma başlıyorum. Misyonum, en asık suratlı formalıyı dahi heyecanlandırmak. Ara sokaklarda çay ikram edenler de var, “hala” Guiza‟yı eleştirenler de. Sportif direktör sanıldığım olmuş. Evet, ama büyük oranda başarıyorum yaklaşık 10 taraftarla bire bir görüşebildim, hepsini üç puana inandırabildim mi? Emin değilim. Gülümseyip geçtiklerimi ise saymadım. Erken saate rağmen hatırı sayılır sayıda Fenerbahçeli, yer yer uyandığımda hissettiğim coşkudan daha fazlasına sahip olanları, Kadıköy‟de maç saatinin gelmesini bekliyorlardı. Bunun rahatlığıyla oradan ayrıldığımda, geri döndüğüm zaman işte bütün buraların Sarı-Lacivert olacağını, tabii ki de biliyordum.

Maç saati gelip çattığında stat yolundaki kalabalıktan anladığım ki geç kalmıştım. Karmaşık bir düzenle yürüyorduk Şükrü Saraçoğlu‟na. Tezahüratlarla coşan, izin verseler maçta kendileri oynayacak kadar gaza gelen taraflar grubunun yanından uzaklaşıp, sohbet edenlere katılmayı tercih ettim. İşte bütün “teknik direktörler” ile orada tanıştım. Her kafadan çıkan sesle, heyecanım iki-üçe katlanıyor, yüzümdeki gülümseme büyüyordu. Semih diyorlardı, Bilica, Santos, Selçuk. Emre gününde olsun isteniyordu, Lugano da Bobo‟ya göz kulak olsun. Takdir edilen Gökhan Gönül olmuş. Şans verilmesi gereken Gökhan Ünal seçilmişti. Stada yaklaştıkça heyecanına yenik düşenler veya sarı-lacivert aşkı kabaranlar rengini belli ediyor, ekmeği tuza banıp yerken hissettiklerini dışa vuruyorlardı. Günlerini gösterecektik ama yıldızımız da barışmıyordu Beşiktaş‟la bir türlü. Evet, “10+ Alex”dik ama Rüştü sinir bozucu derecede formdaydı, yüzlerce cümle geliyordu kulaklarıma. O ana kadar içimde korku yoktu, fakat bunca “inanmış” taraftarın buradan üzgün, kızgın, kırgın ayrılma olasılığı, derin derin yutkunma ihtiyacı doğurdu serde.

Zor geçen giriş eylemlerinin ardından, stadın kalbi kabul ettiğim, kale arkasındaki yerimi almıştım. Ve istatistik geçişleri başladı. Maç gününde alışverişe gitmediğim derbileri alıyorduk, Volkan şimdiye kadar kalesinin arkasında benim olduğum hiçbir maçta o kaleye gol yememişti. Haftanın önemli maçlarının ve saatlerinin yazdığı kâğıdı da yırtmıştım. Ben tamamdım. Yakın çevremi de kontrol edip, coşkumu paylaştıktan sonra, Şükrü Saraçoğlu da tamamdı, belki de değildi. Çünkü daha ayağa kalkamadan, daha tezahüratların nakaratına gelemeden; Selçuk‟un derbiler dışında tıkanan “Xavi damarı”, Alex‟in mükemmel hırsıyla birl… Ben daha cümleyi bitiremeden hakem santrayı gösteriyordu. Kara Kartal, şoklardan şok beğeniyorken, tribünler birbirlerine sarılmaya, Alex‟in adını haykırmaya çoktan başlamışlardı. Ve daha nice pozisyonlar geçmesine rağmen, ilk yarı bu golün büyüsüyle bitmişti Saraçoğlu‟nda. İkinci yarı ise, sahadaki gerginlik tribünlere %100 yansımıştı. 1-0 tehlikeli, 1-0 sakat deniyordu sürekli.

Meşhur tırnak yeme seanslarına geri dönülmüştü. Zira bir ara Fenerbahçeliler, olmayan tırnaklarıyla ayırt edilebilirdi diğerlerinden. Karşılıklı ataklarla renk kazanan karşılaşma, taraftarı da ateşlemiş, eski formumuzu yakalamıştık. Lugano‟nun elinin korkuttuğu ama derin nefes aldığımız dakikanın çok değil hemen ardından, 64‟de ceza sahasına sokulan İnceman‟a iri cüssesiyle “çarpan” Bilica, kahreden görüntüyü oluşturmuştu. Islıklar Hüseyin Göçek içindi. Hakemin eli penaltı noktasını gösteriyorken, Bilica hala anlamsız hareketler yapıyordu. Stadın yarısından fazlasının görmediğine eminim çünkü eller “göz göre göre golü” görmemek için çoktan engelleme eylemine başlamışlardı. Düdük geldi, gerginlik hat safhada, fakat Volkan Demirel, kaleden topu ayağına yapıştırıp, 5-6 Beşiktaşlıyı çalımlayıp 35 metreden Rüştü‟yü avlasa elde edemeyeceği hayranlığı, iki elini uzatıp, topu kornere çelerek kazanıyordu. Ardından sarı kart görmüş, fakat yine de stadın aynı yarısından fazlasının görmediğini iddia ediyorum.

Hakemi tartışmaya zaman vardı, Denizli‟nin hamlelerini, kimin maçın adamı olduğunu, kırılma noktasını. Fakat penaltı atışına uzanan o eller adeta Saraçoğlu‟nda Fener‟in ikinci golünü attı, Kayseri maçında alınan üç puanı anlamlı kıldı. Bursa‟ya selam gönderdi ve Beşiktaş‟ı şampiyonluk yarışından öteye itti. Şimdi tüm bunları kutlama zamanıydı. Kadıköy‟de geceyi kapatırken, evrene yolladığım pozitif enerjinin karşılığını alıyor, tüm dünya gibi gözüken kale arkasıyla bütünleşip üç puanı, üç önemli puanı kutluyordum.

Page 12: Spor İletişimi / Mayıs 2010

Kadıköy Derbisi

UĞUR KARAKULLUKÇU

Kadıköy ve derbi deyince Fenerbahçe

için tarife aynı. Erken gelen bir gol ve gol

sonrası kalesini muazzam savunan bir

bütün... Zaten Beşiktaş maçlarının sabiti

olan enfes bir Alex golünün daha ilk

dakikadan gelmesi muhtemelen Mustafa

Denizli’nin ideal senaryosunda yer

almıyordur. Golsüz eşitliği savunup

Bobo'yu rakip defansın arkasına

kaçırdıkları kontralarla skor bulmayı

planladığı her halinden belli olan

Beşiktaş'ın hücum planı da böylece suya

düşmüş oldu.

Savunmaya kurgulu tarafın geriye düştüğü

karşılaşmaların ilk yarısı genelde çöpe

gider. Derbi de bu açıdan pek farklı

sayılmazdı. Atılan gol Fenerbahçe'nin

başarılı olduğu kendi yarı sahasını

savunma fikrine yönelmesine sebep oldu.

Denizli ise hamlesini erken kullanmak

niyetinde değildi. Tek aksiyon iki takımın

da bolca bulduğu duran toplardı ama

'duran topların usta isimleri' tehlike

yaratacak pasları atmakta epey

zorlandılar.

Mustafa Denizli'nin oyunu değiştirme

yolundaki ilk hamlesi defansın sağında

oynayan Kaş'ı alıp Uğur İnceman'ı oyuna

sürmek oldu. Toraman'ı sağ kenara alıp

Kaş'a göre daha başarılı olduğu ön alan

hücumlarında faydalanmayı düşünmesi

değişikliği anlamdıran tek detaydı bana

göre. İnceman da daha sonra Bilica'nın

hatasından kazanılan penaltı dışında

maçta pek de gözükmedi. Beşiktaş'ın etkili

hücumları değişiklik yapılan sağ kenardan

değil, Gönül'ü her topla buluştuğunda

ekarte eden İsmail Köybaşı'nın bulunduğu

sol taraftan geldi.

58'de Lugano'nun eliyle topu kestiği ve

bence bariz bir penaltı olan pozisyon da

İsmail imzalı bir sol kenar akınıydı.

Penaltının çalınmamasıyla birlikte maçın

gidişatının değişti aşikârdı. Nitekim ilk

penaltıyı ıskalayan hakem kontrolsüzce

rakibine giren Bilica'nın penaltısını

görmezden gelemedi.

Ben "penaltı kurtarılmaz, kaçırılır"

düsturuna inanan birisi oldum her zaman.

Bugün Volkan Demirel'in iyi köşe seçip

atladığı penaltı pozisyonunda da hatalı

olanın Bobo olduğunu düşündüm açıkçası.

Fakat iki sene sonra bu penaltıyı

hatırladığımda aklıma gelecek ilk sahne

Bobo'nun vuruşu ya da Volkan'ın atlayışı

değil Bilica'nın 8-9 kere tekme atıp penaltı

noktasını dağıtması gelecek. Şu olay

Galatasaray'da gerçekleşse gerçekten çok

utanırdım, Fenerbahçeli arkadaşlar da

muhtemelen benzer düşünüyorlardır.

Topun Beşiktaş'ta olduğu fakat pozisyon

anlamında kısır olan bir son çeyrek izledik

maçta. Ne bir kontratak, ne etkili bir şut...

Fenerbahçe ve Beşiktaş'tan gelen tehlikeli

akınlar değil kırmızı kartlar oldu. Önce

dirsek attığı gerekçesiyle atılan Ernst,

sonra birbirleriyle tekmeleştiği gerekçesiyle

Toraman ve Vederson. Hangisi kırmızı

karttı diye sorulsa hiçbiri diyenler de

olabilir, haklıdırlar da. Hüseyin Göçek'in

derbileri karıştırdığından şüpheliyim

açıkçası. Kesin olan şu ki derbiden de

firesiz çıkan Fenerbahçe en az Bursaspor

kadar şampiyonlukta iddialı.

Bilica ve Tartışma

Kültürümüz

Bilica'nın akla hayale gelmeyecek bir

şekilde penaltı yaptırdıktan sonra gidip

penaltı noktasını dağıtması günün olayı.

Maçı yazarken ben de değinmeden

geçemedim bu absürd olaya lakin maçın

önüne geçen her hareketin tartışılmasında

olduğu gibi tartışma ekseni karşı tarafın

niyetini okuma seansına dönüşüyor ve işin

şirazesi kayıyor. Taraftar refleksleri ve

karşıdakini birey olarak değil topluluğun

herhangi bir parçası olarak görüp

genellemeyi içinde barındıran bu tartışma

kültürü hemen hiçbir yapıcı sonuç

üretmeyen, kısır ve aklın kaybolduğu

gereksiz tartışmalara dönüşüyor. Bir şeyler

değiştireceksek önce kendi bakış açımızı

sorgulamamız gerekiyor.

X takımın bir futbolcusu rakibine

kontrolsüzce girdikten sonra penaltıya

sebebiyet verip ardından penaltı noktasını

tekmeleyerek dağıtıyor. X taraftarları da

dâhil olduğu aklıselim hemen herkes

hareketin anlamsızlığının farkında. İyi,

güzel herkes olayı kınıyor derken taraftar

reflekslerini tutamayan, kendince madur

olan Y taraftarları bu olaya gereğinden

fazla anlam yüklüyor ve X takımının

karakteristik yapısını sorguluyor. Baştan

olayın anlamsızlığını kabul eden bir kısım

X taraftarı ise "ben iyi niyetli yaklaştım ama

bu kadarı fazla" diyerek bu kez objektif

bakmaya çalıştıklarını ama Y takımının da

zamanında bunu bunu yaptığını, kimsenin

X kimliğini sorgulama hakkı olmadığını

söylüyor.Bu kez de onlar kendilerini baştan

haklı olarak konumlandırdıkları için bakış

açılarında buradaki değişkenin olay değil

destekledikleri X kulübü olduğunu varsayıp

bunun üzerinden "yeter artık, söz bizim"

sloganıyla özetleyebildiğimiz patlamayı

gerçekleştiriyor. Bundan sonra işin

geleceği nokta ise başka bir takıma gönül

vermiş bir futbolseverin kendi takımının

maçı üzerine bir şey söylemeyi hakkı

olmadığını düşünen güruha yeni neferlerin

katılması oluyor...

Şu yukarıda bahsi geçen olayda Bilica'nın

ya da hakemlerin rolünün artık bir önemi

yok, onlar zaten her maç sonrası sahneye

konacak bu anlamsız oyunun çıkış

noktasını oluşturuyor. Meydan artık

kutuplaşmaktan tanımlanamaz bir haz alan

ülkemiz futbol ahalisinin başrolünü

oynadığı bu oyunun. Onlar hakkında ise

oluşan yargılar çok daha sert, birisi haklı

diyorsa diğeri futbol hayatının bitirilmesi

gerektiğini düşünüyor...

İşte maç sonrası inatla bu sunî gündemin

kucağında kendimizi bulmamak adına

yapılacak tek bir şey var. Konuyla ilgili

kendimizce oluşturduğumuz fikri elde

tutmak kaydıyla mümkün olduğunca saha

içine konsantre olmak çünkü bu oyunun

aslî unsuru orada. Geri kalanlar bu oyun

için birer yardımcı olmaktan öteye

gidemez.

Nereye bakarsak orayı görürüz

çünkü. Yeşil sahada futbol adına müthiş

hareketler, makine düzeniyle işleyen

takımlar, hatasız maç yöneten hakemler

olmasa da gözümüzü futbola açtığımızda

usta bir ayaktan ceza yayı önünden atılmış

muhteşem bir şut, sol kanattan akan

gencecik bir adam göreceğiz belki. Adı

Ronaldinho ya da Marcelo olsa neler

konuşacağımızı düşünelim yeter. Yemeğin

etrafında sinekler her zaman vardır.

Yemeği bırakıp sineğe bakarsanız o sinek

yemeğe konar, mide bulandırmaktan öteye

gider, yemek mundar olur. Biraz da

yemeğe baksak hiç fena olmayacak

sanki...

Page 13: Spor İletişimi / Mayıs 2010

BİR TUTAM

FUTBOL

EMRAH AKTAŞ

Yemek yapmak kolay görünür, ama

zordur aslında. Malzemeleriniz taze ve

kaliteli, ortamsa rahat çalışmaya uygun

olacak, istediğiniz her türlü araç-gereç ve

baharat elinizin altında bulunacak ki,

sanatınızı icra edebilesiniz. Bunlar tam

olunca, sahip olduğunuz deneyim, ağız

tadı ve yetenek doğrultusunda, ortaya bir

yemek çıkarırsınız.

Bir de aceleye gelmez yemek işi. Eğer ani

bir davet olacaksa örneğin, ne kadar

dikkatli olursanız olun, bir şeyleri es

geçebilirsiniz. Ondan sonra da herkes,

yemekte bir şeyin eksik olduğunu söyler,

ama ne olduğunu bulamaz. Koymayı

unuttuğunuz bir tutam baharat, yemeğin

bütün sihrini alıp götürebilir. Çünkü

herkesin gözü önünde olan ana

malzemeler değil de, o azar azar konan

baharatlar, soslar tayin eder yemeğiniz asıl

kalitesini. Tam kıvamında oldu mu örter

diğerlerinin eksikliğini, ama eğer yoksa! O

zaman ortaya çıkan yavan yemeğin bütün

unsurlarına da bir kulp bulunur.

Pazar akşamı oynanan Fenerbahçe-

Beşiktaş maçı için de, bütün malzemeler

ve ortam, güzel bir futbol maçının ortaya

çıkması için uygundu. Ne de olsa adı

„Derbi‟ydi bu mücadelenin, dev bir maç

vaat ediyordu futbolseverlere. İstanbul‟da

son günlere inat, güzel bir bahar havası

vardı. Şarkılar söyleyen ev sahibi

taraftarlar ile takımlarını biraz olsun evinde

hissettirmek isteyen inatçı konuk

taraftarların doldurduğu stat, sahaya çıkan

22 futbolcuyu selamlıyordu. Kimler yoktu ki

o kadrolarda? Milli takımın iki başarılı

kalecisi Rüştü ve Volkan, Alman Panzerleri

Ernst ile Fink, bütün benliğiyle mücadele

eden Emre, Kartal‟ın gol ayağı Bobo ve

oyunun kaderini her an değiştirebilecek

adam Alex… Her iki takımın da başında,

yıllarını futbola vermiş iki „kurt‟ hoca…

Kısacası oyunu güzelleştirebilecek herkes

oradaydı. Ama hakemin düdüğüyle

başlayan maç, yaklaşık 2 saat sonra

bittiğinde acı bir gerçek ortaya çıktı.

Oynayanından izleyenine kadar herkesi bir

araya getiren, oynanan oyuna asıl tadı

veren şeyden konulması unutulmuştu:

Futbol…

Aslında beklediğimiz de öyle çok yüksek

tempolu, her iki takımın da gol için

yüklendiği bir maç değildi. Ne de olsa ligin

son haftaları geldi mi, şampiyonluk

mücadelesi veren takımların maçları,

genellikle “1-0 olsun bizim olsun”

mantığıyla oynanır. Yani bize has bir şey

değil bu. Ancak ne var ki, her iki teknik

adam da sezonun neredeyse tamamında,

“önce gol yemeyelim, nasıl olsa bir şekilde

atarız” mantalitesinde futbol oynattı

takımlarına. Dolayısıyla böyle önemli bir

maça, her iki takım da temkinli başladı.

Beşiktaş‟ın sahaya çıkan 11‟ine bakınca,

Fenerbahçe‟ye baskı yapmaktan çok kendi

sahasında bekleyecek, ilerleyen

dakikalarda ise yorulan rakibi karşısında

gol arayacak bir görüntü ortaya çıkıyordu.

Gökhan Gönül‟ün olduğu kanat iki bek ile

koruma altına alınmış, Alex de Toraman‟a

emanet edilmişti. Aslında bu taktik ligin ilk

yarısındaki maçta işe yaramıştı. Her iki

takım da o maça benzer taktiklerle

oynadılar, ama sonuç farklı oldu.

Maçın başlamasıyla birlikte Beşiktaş‟ın, bu

rakibine oyun izni veren taktiği karşısında,

taraftarının da desteğini arkasına alan

Fenerbahçe, gol aramaya başladı. Çünkü

Beşiktaş karşısında kazanmanın en etkili

anahtarı erken goldü. Öyle de oldu. Artık

maçın soğukluğu mu dersiniz, adam-

adama markajın azizliği mi yoksa Alex‟in

„Cinliği‟ mi orasını bilemem ama, Brezilya‟lı

yine farkını ortaya koydu. Önce kendini

unutturdu, ardından hafifçe düzelttiği topa

öyle bir vurdu ki, o an statta olanlar

kendilerini ayrıcalıklı hissederken,

televizyonlarından takip edenlerin

ağızlarına da bir parmak „Futbol‟

çalınıyordu.

Golle birlikte Beşiktaş‟ın daha atak

oynaması beklenirken, bu gerçekleşmedi.

Rakibine göre çok daha iyi pasla çıkan

Fenerbahçe orta sahası, ilk yarıda oyunu

kopartacak pozisyonlar üretti. İki adamla

korunan Fenerbahçe‟nin sağ kanadı da

gücünden bir şey kaybetmemişti. Güiza‟ya

öyle bir pozisyon hazırladılar ki, Beşiktaş

taraftarının yüreği ağzına geldi. Ama

rakibine aşırtma goller atmaya alışmış olan

İspanyol, bu şanstan yararlanamadı.

İkinci yarıya Kaş‟ın yerine Uğur ile

başlayan Denizli, sağ beke Toraman‟ı

çekerken, orta üçlüyü de, Uğur-Fink-Ernst

şeklinde dizdi. İlk dakikalarda bu değişiklik

etkisini gösteremese de, Fenerbahçe‟nin

de ikinci yarıda skoru korumak adına

tamamen kendi yarı alanına çekilmesi,

yavaş yavaş oyunun kontrolünü Beşiktaş‟a

verdi. Her iki yarıdaki durumun özeti de

buydu aslında; takımlardan birinin

tamamen geri çekilmesi, diğerine daha

fazla topla oynama imkânı veriyordu.

Beşiktaş bu durumdan bir-iki pozisyon

çıkartabildi. En önemlisi de penaltı

pozisyonuydu. Bobo, oyunu nasıl

değiştireceğini şu an tahmin

edemeyeceğimiz bir fırsatı

değerlendiremedi.

Her ne kadar topu göndereceği yeri çok

belli ettiyse de, Volkan da topu iyi çıkardı.

Bu dakikadan sonra maç da iyice gerildi.

Son 10 dakika için, “sahada futbol namına

hiçbir şey yoktu” demek bile az gelir.

Sonuçta tüm 90 dakikayı bir bütün olarak

ele aldığımızda, yemekteki tek baharat

Alex‟in şahane golüydü. Ama o da,

„Futbol‟un eksikliğinden diğer kötü tatların

arasında eriyip kayboldu.

Eğer bir maçta futbol olmazsa, doğal

olarak sonrasında da çok başka şeyler,

çok daha fazla ön plana çıkıp konuşuluyor.

Dikkat ederseniz, bu yazıda hiçbir kötü

tattan bahsetmedik. Futbol yazmak istedik,

ama o da yalnızca „bir tutam‟ olunca,

ortaya da böyle bir yemek çıktı.

Page 14: Spor İletişimi / Mayıs 2010

DERBİNİN SES KAYITLARI

ALİ SİNAN YAŞAR

Şok! Şok! Şok! Flaş, Flaş, Flaş!

Rıdvan belki maça gelir, biz de kupon

yapar yolumuzu buluruz diyerek Şükrü Saraçoğlu’nun etrafını dinleme aygıtlarıyla donatan polis ekipleri inanılmaz sonuçlara ulaştılar. Konu biber gazı ve dinleme cihazları olunca dünyanın en ileri teknolojisini kullanan Türk polisi sadece telefonları değil saha içi ve soyunma odalarındaki konuşmaları, ve hatta futbolcu ve hakemlerin düşüncelerini bile dinlemeyi başardılar. Bu büyük olayı başaran polislerimizin seksi fotoğrafları için tıklayınız.

İşte dakika dakika dinlenenler. Maç Öncesi Beşiktaş Soyunma Odası Mustafa Denizli: Çocuklar ilk 90+5 dakika gol yememeliyiz. Rakibi önce durdurup sonra vuracağız. İbrahim? Üzülmez: Efendim. Kaş: Efendim. Akın: Efendim hocam. Mustafa Denizli: Senin ne işin var lan burada? Yanlış gelmişsin oğlum, seneye Fenerbahçe transfer edecek seni. Kaş sana diyorum. Aman dikkat. Rakibe top aldırma, aldırırsan döndürme, döndürürsen vurdurma. Tek istisna Guiza. Ona aşırtma pozisyonu vermeyin yeter. Bobo sen orta saha civarında gezin, diğer herkes savunmada. Total futbol oynayalım. Yani toplu defans, topsuz defans. Hadi bakiyim, yüzümü kara çıkartmayın. Fenerbahçe Soyunma Odası Daum: İch möchte eine fantastika bazuka Alex. Umut Köse: Alex senden uzaktan şutlar istiyorum. Samet: Como vai bazukaretto Alex. Alex: Kasma Samet. Türkçe biliyoruz hepimiz. İstiklal Marşı Daum: Kooorkmeee soonmaz bu schaffaaak Başlama Vuruşu Huseyin Göçek: Bissssssmi. Alex (içses): Ben kornere yakın taca atayim, nasıl olsa bunlar paslaşamaz.

2’ Alex (içses): Vallahi paslaşamadılar. Ver lan Selçuk. Aha Toraman da yok. Vurayım. Rüştü (içses): Yerden sekme, lütfen yerden sekme. Volkan: Goooool gooool. (içses) Ne yapsam lan? Elimle, apış aramla, popomla bir şeyler yapmam lazım. Neyse daha çok var, yaparız illa ki bir şeyler. 14’ Serkan Gençerler: Guiza ilerde miydi acaba? Göremedim ama en iyisi ben kaldırayım bayrağı, şimdi gol mol olur. Dert açmayım başıma. Guiza: Oue? Por favor. Puta. S. G: Allahtan İspanyolca bilmiyorum. Kesin sövüyor. 22’ Rüştü: Çıkıp alırım ben topu. Hem Emre tehlikeli geliyor. Hoop. Emre (içses): Dokundu, omzuma dokundu. Uçarım Allah ne verdiyse. Rüştü (içses): O ne lan? Ne güzel uçtu lan. Teknik 9.5, artistik 10 puan. Kaş: Ne abartıyosun oğlum? Arkadaşça yaptım ben onu. Emre: Biiiip biiiip bip! Devre Arası Beşiktaş Soyunma Odası Mustafa Denizli: Kaş’ın yerine Uğur’u alıyorum. Toraman sen sağ bek, Bobo sen forvet, Tello sen sağa, İsmail sol iç, Fink ve Ernst daha agresif, Üzülmez bindir, Ferrari ve Sivok pasla çıkın. Rüştü sen yerinde kal, sen iyisin.

55’ Lugano: Yatayım da topu kapayım. Anam elim. Hakeme bakma. Hakeme bakma. Bobo: Hoca penaltı. Vallahi sinirimden gülüyorum. Ernst: El var. Penaltı. Hüseyin Göçek: Sanki penaltıydı lan. Serkan da bir şey demiyor. Neyse geçti artık. Kolay da değil ki burada zart diye düdüğü çalmak. Bari birkaç dakika Beşiktaş’a çalışayım. 64’ Hüseyin Göçek: Penaltı. Ulen Uğur, bomboş kaleye atsaydın da beni zor durumda bırakmasaydın ne olurdu? Volkan: Hoca Lugano’nun eli penaltı. Bu değil.

Bobo: Ben atacağım. Bütün hafta çalıştım. Bilica (içses): Ya adam da vuramamış ama dengesizim, agresifim. Doğam bu. Bari Volkan’a yardım edeyim. Topun yüksekliği kadar derin çukur açabilirsem yırtarız. Hüseyin Göçek: Ne yapıyor ya bu yerli Torres? Al sana sarı. Bobo bak düzelttim ben. Kendi ayaklarımla çim ezdim senin için topun önüne. Eskisinden güzel oldu vallahi bak. Bobo: Eti cin var mı eti cin?

65’ Volkan: Röaaarh röaaarh. Hüseyin Göçek(içses): Kesin bir şey yaptı bu. Ben sarıyı vereyim kafam rahat olsun. 88’ Hüseyin Göçek(içses): Dirsek mi attı bu Emre’ye? Dur iki kilometre ilerde yan hakemim var ona sorayım. Serkan Gençerler: Attı, dirsek attı. Hüseyin Göçek(içses): Kırmızıyı verirken sebebini de hareketle anlatayim da mentörüm yüksek puan versin. 90’ Vederson: Ah ulan. Ne basıyon? Al sana. Toraman: Ne vuruyon ya? Bilerek mi yaptık? Bilica vurdu, Guiza vurdu, şimdi de sen. Vederson: Fakir edebiyatı yapma. Serkan Gençerler: Fak dedi. Vallahi fak dedi. Küfür etti. Hüseyin Abi fak dedi. Hüseyin Göçek: Emin misin oğlum? Adam Brezilyalı hem de Türk. Ne diye İngilizce küfür etsin? Serkan Gençerler: Eminim abi. Fak dedi. Hüseyin Göçek (içses): Gelsin kırmızılar. ‘Küfür edişini hareketle nasıl anlatayım ki? Elimi açıp kaparım. Toraman da tekme atmış olsun. Atmıştır kesin. Görmedim ama atmıştır. 90’ Sivok: Yenildik hırsımı diz atarak çıkarayım. Alex: Iskaladı ama olsun, son dakikalarda top mu oynayalım. Zaten öndeyiz. Hadi kavgaya. Rüştü: Ne güzel hiç birimizin derdi top oynamak değil. Ben ne diye duruyorum ki? Bitiş düdüğü: Hüseyin Göçek: Kazasız belasız bitti çok şükür. Mentörüm de beğenmiştir inşallah. Allaaaah, gelsin Şampiyonlar Ligi maçları, Dünya Kupası finali! Ne de güzel maç yönettim.