t ez k ır ·e - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01353/2005_41/2005_41_OZDEMIRS.pdf · Allah...

17
t ez k ·e siyaset, sosyal bilim 41,

Transcript of t ez k ır ·e - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01353/2005_41/2005_41_OZDEMIRS.pdf · Allah...

Page 1: t ez k ır ·e - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01353/2005_41/2005_41_OZDEMIRS.pdf · Allah Devletinde Demokrasi kitabında Faik Bulut (1993: 10), günümüz şartlarında bir grup

t ez k • ır ·e

düşünce, siyaset, sosyal bilim

sayı 41, kasım/aralık/ocak'05

Page 2: t ez k ır ·e - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01353/2005_41/2005_41_OZDEMIRS.pdf · Allah Devletinde Demokrasi kitabında Faik Bulut (1993: 10), günümüz şartlarında bir grup

AKP lKTlDARI: 'MÜSLÜMAN'IN ATEŞLE lMTlHANI

Şetınur Özdemir

Bu yazı, AKP'nin iktidar ve yönetim deneyimi üzerinden Türkiye'de din­siyaset-iktidar ilişkilerini bir kuramsallaştırma denemesidir. Yazı boyun­ca dinsel inanç ve ternalann devreye sokulduğu durumda iktidar deneyi­minin teorik ve pratik gerilimlerinin ortaya koyduğu açılımların Türk si­yasetinin ikili (laik ve lslami) evreninde ne anlama gelebileceği sorgula­nıyor. Yazının son bölümünde Recep Tayip Erdoğan'ın doğu-tipi lider ti­polojisini yansıtma kapasitesinin sorgulandığı kısa bir değerlendirmeye de yer veriliyor.

Anahtar Kelimeler: AKP, Iktidar, Emanet olarak Iktidar, (Kutsal) Devlet,

(doğu-tipi) liderlik, Recep Tayip Erdoğan

Laik Bakış ve Eleştirisi

Allah Devletinde Demokrasi kitabında Faik Bulut (1993: 10), günümüz şartlarında bir grup "Islam savaşçı"sımn pratiğinden yola çıkarak bütün bir Islam dinini "bir devlet arayışına"; Ibn Teymiyye'nin "bir devlet ol­maksızın Islamiyetİn mümkün olamayacağı" fikrini de biraz alay biraz da ürküntü yüklü bir Allah Devleti fikrine indirgiyor. Oysa, diğer dinler gi­bi Islam'ın da herşeyden önce insanlara karmaşadan "kurtarıp" bir top­lum hayatını öğütleme!vaaz etme misyonu dikkate alınabilir; ve Islam'ıı:ı ortaya çıktığı koşullarda bir kamu düzeninin olmaması nedeniyle de bu­günkü anlamda bir devlet değil, ama kamu düzeninin sağlanmasına dö­nük çabanın sonucunda ortaya çıkan yönetsel aygıtın mimarı olarak gö­rülebilir. ı Böyle bakılınca, Islam'ın devlete yaptığı vurgunun, hayvanlar

Bir topluma devletsizliginlkamusal düzeıısizliğin hakim olması halinin neye benzediğini tahay­yül etmek içiııse çok uzağa gitmeye gerek yok; halihazırda bütün dünyanın çözüm üretmeye ça­lıştıgı Irak'ın "devletsizlik" ortamı buna verilebilecek en iyi örnektir. Nitekim, belki Iraklı Şii

t e z k i r e , düşünce, siyaset, sosyal bilim dergisi, sayı 41, kasım 1 aralık 1 ocak 2005, s. 97-112

Page 3: t ez k ır ·e - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01353/2005_41/2005_41_OZDEMIRS.pdf · Allah Devletinde Demokrasi kitabında Faik Bulut (1993: 10), günümüz şartlarında bir grup

98 tezkir e

için bile kendiğiliğinden bir düzenin sözkonusu olduğu evrende, insan­ların kaos ortamında yaşamaması, insanlararası ilişkilerin niteliğinin şan­sa (ya da güçlünün erkine) terkedilmemesine yönelik bir vurgu olarak anlamlandırılması d~ha mümkün ve yerinde olacaktır.

Bu yazının, bu tür çalışmalarda vurgunun İslam=Devlet eşitlernesi ku­rulacak denli dar siyasete/yönetsel boyuta indirgemesine2itirazla başla­masının iki nedeni var. Bu itiraz, İslam'ın "ruh"una dair içseVsubjektif koşullar yanında İslam-dışı objektif tarihsel koşullardan da beslenmekte­dir.

Bu nedenlerle ben, İslam'ın gerekleriyle müslümanlara atfedilmek is­tenen bu türden bir İslamcılığın bağdaşmadığını düşünüyorum: Evet, Müslümanlar İslam-cı olamazlar. Olamazlar; çÇınkü öncelikle, müslü­manların tek kalıba, kültüre ve dolayısıyla hoşgörüsüz ve hareket kabili­yeti olmayan dar bir alana sıkıştırmak anlamına gelecektir. Ki, ne dakt­rin/öz olarak, ne de diğer din ve kültürlerle eklemlenebilirliğin/içiçeliğin ilk başarılı örneğini bize veren derin İslam (toplumları) tarihselliği ile (Hodgson, 1995: Cilt I ve II) bu "itham", İslam düşünce geleneği ve de­neyimi ile bağdaşmamaktadır.

Bu nedenledir ki, Müslümanlar (en az herhangi bir başkadinin men­supları kadar) herhangi bir yönetseVdüzen sağlayıcı aygıtın şemsiyesi al­tında varlıklarını/inançlarını sürdürebilirler. Tabii ki, elden geldiğince bu ortamda da inançlarının gereğini yerine getirmeye çalışarak; zira, örne­ğin sınıflı toplumun meşru sayıldığı bir devlet düzeni altında yaşanabilir mecbur kalındığında, ama bu sınıflılığın ruhuyla çatışmadan ve ona mey­dan okumadan olmak zorunda da değildir elbette.

Sonuç olarak, bu durumda, 'laik' ve 'müslüman' iktidar kavramlaştır­malarını belirleyen yönelim ve terminolojiler arasındaki derin farklılık nedeniyle, aslında, bu iki pozisyon alışın tamamen farklı şeylerden bah­settikleri halde aynı konu üzerinde kavga ettiklerini ve hak'iddia ettikle­rini düşünebiliriz: Şahit olduğumuz şey; bir sağırlar diyaloğunu andmr­casına karşılıklı tekabüliyederi olamayacak dönem, kavram ve kaygıların yanyana getirilmesinden ibarettir. Ilk kategoride, sanki bil-fiil insanların

grupların düzen sağlama konusunda gösterdiği çarpıcı yetkinlikle Islam'ın devlet ve .düzene yapuğı vurgu· arasında bir paralellik kurulabilir. (Bu konuda Şiilerin neden daha aktif bir tutum aldıklarının izahı da çok önemli olmakla beraber benim bilgi sınırlarımı aşllğından bu yazı çer­çevesinde böyle bir işe girişilmeyeceklir).

2 Muhtemelen "Islam mevzusunun" akademisyenlerce dahi dar politika ve ideolojiyle sınırlı bir "lslamcılık"a indirgenmek sureliyle 'işlenmesi'nin temelinde de bu ideolojik tercih yaunaktadır.

Page 4: t ez k ır ·e - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01353/2005_41/2005_41_OZDEMIRS.pdf · Allah Devletinde Demokrasi kitabında Faik Bulut (1993: 10), günümüz şartlarında bir grup

Şennur Özdemir 1 AKP Iktidarı 99

yönetmedikleri bir düzen olabilirmişcesine; daha da önemlisi, Osmanlı deneyimine yön veren din adamlarından oluşan ve yönetsel becerilerle donatılmamış kişilermişcesine saidırmaktadır İslam ve devlet kavramla­rının yan yana getirilme (değil gerçeğine) satır aralarında böyle bir ima aramak suretiyle ihtimaline bile. Oysa, ikinci kategoride, devlet etme ve siyaset sözkonusu olduğunda dert, pratik düzeyde bir dışlanma-yoksan­maya başkaldırı; düşünsel etkinlik düzeyinde ise "devlet etme"nin "nası­lıyla" yani etik boyutlarıyla ilgili 'gerçek ve meşru'3 kaygılard~m köken alır.

Batı'nın Kutsal Devlet Filai'ne Karşı lslam'm (Allah) Devleti.

Yukarıdaki 'Mutlak'la ilişkilendirilmiş bir kutsal devlet fikri sözkonusu olduğunda bizim içinde bulunduğumuz tarihsel-toplumsal ortamın bu­nunla ilişkisi, bilindiği gibi, salt fikir düzeyinde kalmamışken, bu özel­likle de batı-tipi Hristiyanlık için belki fikir düzeyinde bile "yeni"dir4 -Hegel'in diyalektik tarihsel sürecin s.onucuna yerleştirdiği "kutsal dev­leti" gibi.S Bu nedenledir ki, batılı düşüncelfelsefe dili bütünüyle somut dünyevi düzeyle ilişkilendirilmesi bağlamında neredeyse bütünüyle boşluğa tekabül eden bir "meta-fizik" özelliğe sahipken (bkz. Heideg­ger, 1817: 73)6, doğulu (düşünmenin) dilinde fizik'le fizik ötesi; be­den'le ruh, kavram'la gerçeklik, etle tırnak ya da unla yoğrulmuş su gi­bi içiçe geçmiş bir birbirinden ayrı düşünülemezlik/varolamazlık arze-

3 Burada kullanıldıkları haliyle 'gerçek ve meşru'dan bir kasıt da, özellikle bu tip kaygılar "rejimi ele geçirme" ya da "geçirse bile teokralik devlet kurma ihtimali içermeyen" kişi ve gruplar tara­fından dile gelirildiğinde bir tehdit olarak algılanmıyor olmasıdır.

4 "Iktidar (kutsal) ile iktidar (dünyevi) arasında doğuda tarihsel olarak hiçbir zaman "Sezar'ın hakkının Sezar'a verildiği" bir açıklık bulunmarmştır: Bir müslüman, böylece, yapuğının Kut­sal'ın rızasıyla ne denli bağdaşık olduğundan tam olarak emin olamayacaksa da (böyle olması için sürekli çabalayıp dua etmesi ve yardım dilemesi beklenir) üstlendiği iktidarı kendine mal etmemesi gerektiğini bilme anlamında "kendi iklidarı"yla "Mutlak lklidar"ı özdeşleştirme "cü­relini" göstermesinin önünde dünyevi (Bu konuda bazı Kutsaldan kaynaklanan engellerin Kur'an ve diğer dinsel kaynaklardan türetitmesi bence mümkün olabilir) bir engel bulunmami.Ş­tır.

S Hegel'in düşüncesinde, bizatihi düşüncenin süreçselitarihsel niteliğinin, kendisi de zaten 'dü­şünme için düşünme' olarak tanımlanan -bunu Weber'e araçsal olmayan yani, değer/ilke yöne­limli gerçek rasyonelfdüşünsel etkinlik olarak da tercüme ettirebiliriz- mutlak oluş tarafından belirlenen diyalektik yasası diğer insan etkinliklerine de uygulanabilir.

6 "Soyut olayları canlandırma" konusundaki "mucizevi" diliyle Kur'an da bu soyut-somut bütün­leşmesini destekleyici olduğu ileri sürülmektedir (bkz: Ateş'in çevirdiği Kur'an-ı kerim'e yazdı­ğı sunuş yazısı).

Page 5: t ez k ır ·e - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01353/2005_41/2005_41_OZDEMIRS.pdf · Allah Devletinde Demokrasi kitabında Faik Bulut (1993: 10), günümüz şartlarında bir grup

100 tezkir e

derler: 7 Bunu söylemek bir bakıma, doğuda metafizik düşüncenin hiç bir zaman yerleşmediğini ileri sürmek demektir. 8

Batı dillerinin metafizik olma özelliğini problematize eden Heideg­ger9, bu "metafizik soyutluğu!boşluğu" Hegel'den yola çıkarak ele alır: Mutlak olan'a karşılık gelen evrensel ve genellenebilir olanın da üstünde yer alan herşeyin toplamı olan (soyutun da soyutu) olarak bir hiçliğe te­kabül eden Varlık'ının somutlanıp ele geçirilemez oluşunu "meyve" ör­neği üzerinden aktanr (181 7: 1817: 66): Buna göre meyve, ne elmadır, ne armut, ne çilek, ne de erik; öyleyse ('evrensel'e yönelen) arzu, satın alınamaz -yerine getinlemez/ele geçirilemez- (dır).lO Doğulu anlayışta

ise, 'Mutlak' hem varlıkların oluşlannı hem de 'ideal' boyutunu içerir. Bu, eşzamanlı olarak soyutluklar dünyasını olduğu kadar elle tutulan gözle görülen somut fiziki dünyayı da kapsadığından, herhangi bir mey­venin yokluğunda dahi "arzu"yu yerine getirebilecek başka yakın seçe­nekler sunulabilir size: örneğin, meyvenin de sel;ızenin de aynı kaynak­tan gelip aynı ihtiyaca yönelik olması dikkate alınarak, size "meyve kal­madıysa bile sebze almanız" konusunda teklif getirilebilir -batılı kavra­yış için daha da "absurd" bulunabilecek başka şeylerin sunulması bile sözkonusu olabilir.ll Mutlak Varlık ille de soyut olarak kurgulanıp kav-

7 Dogu-tipi insanın batılı felsefeyi "kelime oyunlarından ibareuniş gibi" algılamasının da, sözü­mona bizim ülkelerde batı-tipi felsefe kapsamına girecek anlamda (başarılı) felsefeci yokluğu­n un; ve hatta ülkemizde insanların neden az okuduğunun bile bu kritik 'fark'tan hareketle açık­lığa kavuşturulması mümkün olabilir: ete kemiğe büründürülmemiş fikirler alıcı bulmaz ve ko­lay kolay geçit vermez bu binyılların ürünü olan deneyimiyaşam ile düşüncenin ayrılmaz kar­deşler kılındığı sosyo-kültürel iklimde. Marks'ın "altyapı-üstyapı" kavramlaşurmasının batı ger- · çeğini mükemmelen yakaladığı halde, bu ikisinin ayrılmaz bir ikili olduğu bizim örneğimizde neden sorun çıkarıp durduğu da böylece anlaşılır hale geliyor: kavramlar, düşünceler, idealler dünyası maddi olandan bağımsız olmuş olsalardı dogulullslami bağlamımızda, elbette üstteki yapı olarak nitelendirilirlerdi, ama böyle bir şey hiçbir zaman olmadı ki ...

8 Bu konuda derinlemes\ne bir taruşma için bakınız, Özdemir (2004b). 9 Bu metafizik özellik kendisini; metafiziğe karşı ve ona tepki olarak ortaya çıkan toplumbilimin

bile ancak uygulama alnında bir "toplum mühendisliği"; teoride ise metafiziğe yakın bir soyut­luğun egemenliği alundaki pozitivist yaklaşımidüşünce şeklinde vuku bulmasında da ortaya koymuştur.

10 Bir "ele geçirilemezlik'te karşılığını bulan bu 'Hiç'lik, soyutlama düzeyinde (ve tekil düzeyde) kendisini Mutlak Varlık'ın bir parçası olarak duyumsayabilen din ve düşünce adamlarının top­lumsal içinde bu bir/aynı oluşu sürdürebil~elerinin imkansızlığı olarak okunabilir. Bu imkan­sızlık da yine aslında algılama düzeyinde kalır; zira, öyle ya da böyle o toplumsallığın ve o ev­rensel oluş sürecinin bir parçası, halkasıdır (idea-l-ler dünyasının düşünen) kişi(si) de gerçek­te.

ll Ben Hegel'in "meyve" örneğini notlar alarak okurken, TV: ekranından annesiz kalmış aslan yav­rularını ernzirmekle de kalmayıp bir anne şefkatiyle benimseye(bile)n bir köpeğin hikayesinin anlatılıyor olmasındaki 'hoş' eşzamanlılık, burada sanırım not edilmeli.

Page 6: t ez k ır ·e - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01353/2005_41/2005_41_OZDEMIRS.pdf · Allah Devletinde Demokrasi kitabında Faik Bulut (1993: 10), günümüz şartlarında bir grup

Ozdemi1· 1 AKP iktidarı 101

ranınadığından somutluklar dünyasının ideali yansıtan soyut dünyayı bozup kirleteceği düşünülmez bile: dolayısıyla, soyut-somut birlikteliği herhangi bir çelişki görülmeyerek doğallığı içinde benimsenir; tıpkı cin­selliğin ya da başka bedeni isteklerin kirli bir şey olarak görülmemesi gi­bi.12 Bedeni ve dünyevi haz ve isteklerin kirliliğini ve temizliğini tayin eden bunların ne biçimde "eylendikleri"yle bağlantılandırılır sadece. Do­ğuda en derindeki arzunun Mutlak'la bağlantısı çoktan kurulmuş oldu­ğundan bütün tekil arzuların Arzu'dan kaynaklanması nedeniyle bağlan­uya geçilen herşeyden önce 'Mutlak Arzu' olmaktadır böylece: "Gönül muhabbet ister kahve bahane" iddiası, bizim toplumumuz için ne denli gerçekse, yukarıdaki saptamalar da o kadar gerçektir.

Buna mukabil, meyve üst başlığı altında toplanan herşeyin sorunsuz­ca meyve olarak ele geçirilebileceği bir sonsuzcasına eklektik doğulu bağlam tahayyül edebiliriz: yani, meyvenin bütün meyveleri kapsadığın­dan herhangi birinin "işimizi" görebileceğini düşünmenin önünde bir engel bulunmaz. Bu, genel olarak bütün bir "kimlik ve fark" mevzuna ge­nellenebilir de: Doğu için bütün farklılıklar Allah'ın tekliğinde birleşebi­lirlerken; ban için "farklılık" kesin olarak bir ayrılık-gayrılık/uzlaşmazlık nedeni olabilmektedir.13 Böyle bakınca, en üst genelleme olarak soyut 'meyve'nin batı düşüncesinde "ele geçirilememesi"nin nedeni, gerçekte (kirli arzuyu temsil eden) "somut"la araya konmak istenen mesafeyle il­gilidir. Böylece, mesele, "meyvenin satın alınamaz oluşu"ndan ziyade, "yasak meyve"den uzak kalma zorunluluğunun ortaya koyduğu bir "işi

ı2 Weber'in Islam sözkonusu olduğunda ortaya çıkan "ortalama etik" ten duyduğu memnuniyetsiz­liğin kaynağında bu bedeni istekler konusundaki "tavizkarlığın" yatması da tesadüf değildir. Oysa, gerçekten de bir "ortalama ve denge" dini olarak özetlenebilecek Islam dininde bu bakım­lardan ölçü, bunların "aşınlığa" vardırılmamasıdır: Ölçüyü yansıtan aşınlık mevzu sözkonusu olduğunda ise, batılı katı ahlak anlayışının aksine, ideal(!) ar dünyasına "kafayı takıp" as ketiz­min dozunu kaçırmak da aşırılık olarak görülerek "men edilmiş" olanlar arasındadır.

13 Somut tekillikler olarak varlıklar ile soyut evrensellik olarak Varlık arasındaki (aslında düşün­ce düzeyinden kaynaklanan ve görmezden gelmek konusunda özgür olduğumuz) farkın, bauda üzerinde kafa dahi yorulmayacak denli veri kabul edildiği ortaya koyan açıklamaları ve soyut ve somut arasındaki bağlantının kurulmasında temel bir problem olarak batılı "dil"lerin ıaşıdığı karakteri gördüğünü yansıtan görüşleri için bkz: Heidegger (1817: 62-6 ve 73). Benzerliklerden ziyade farkları vurgulayan ve farkları uzlaştırmada seçeneksizliğe düşerek zorlanan batılı tarih­sel bağlarnın (ister Hegelci idealizm isterse Marksist maddeci formunda olsun) çözüm için sert bir çatışmacı diyalektik sürece bel bağlamış olması da bu çerçevede anlam kazanır: Mutlak Oluş'la Mutlak Varlık arasındaki açıklığın da müsebbibi olan dünyevilikle ilintilendirilmemiş­likten muzdarip bir zaman içinde kurulacak "MutlaklkutsaVide~l" dünya/düzen kavrayışı/anla­yışıdır bu; ve hiç kuşkusuz, bu tahayyüle göre, bu keskin çauşmacı diyalektiğin arzulanan(ide­al düzen) ı öteki dünyay:,ı kadar sürekli erteleme ihtimali de imkan dahilindedir.

Page 7: t ez k ır ·e - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01353/2005_41/2005_41_OZDEMIRS.pdf · Allah Devletinde Demokrasi kitabında Faik Bulut (1993: 10), günümüz şartlarında bir grup

102 tezkir e

yokuŞa sürme" meselesidir. Kişi, arzusunu soyut düzeyde ortaya koyarak adeta arzunun ele geçirilmesinin bütün imkan zeminini ortadan kaldır­mak istemektedir. Çünkü, bu kültür ikliminde somutla bağlantılı olarak kirli ilan edilen arzu soyut ve somut düzeyler arasındaki hiçbir "gerçek" geçişliliğe izin vermemektedir. ı 4

Dolayısıyla, "laik bakış" alunda incelediğim batı esinli bakışa göre kutsa1/idealizasyon esinli bir devlet fikrinin baskı ve zorbalıkla özdeşleş­tirilmesi doğaldır. Ama, en derin hafızasında kutsa1/dünyevi ayrımı nere­deyse hiç yer tutmamış olan doğulu insanın 'Allah DevietP fikrini tuhaf bulmak şöyle dursun, onda kendisi için bir emniyet bulmasına da biraz 'anlayış'la ıs yaklaşmak mümkün olabilir.

Alman düşünce geleneğine de damgasını vuran. Heidegger'in (1817: 4 2) de "metafizik boşluk" karşısında önerdiği gibi, şayet somut gerçek­liklerden "mutlak"lık seviyesinde sözedilecekse, batı için bile, hiç değil­se araçsallaştınlmayan kendiliğindeliklerimizin içinde "düşüncemizin

· (kendini) düşünmesi, konuşmamızın (kendini) konuşması, yazmanın (kendini) yazması, ve nihayet iktidarın (kendini) iktidar etmesi" yoluy­la hiçliğin aşılmasına hizmet etmek mümkün olabilecektir; yeter ki biz, (kendi) gerçeğ(imiz)e sadık kalmamızın en büyük güvencesi olan kendi­liğindenlik potansiyelimize sahip çıkmış olalım. O z~man, bütün bu et­kinlikler karşısında bizim konumumuz onların bizim içimizden geçerek kendilerini ortaya koyup/eylemelerini mümkün kılmaktan ibaret olacak­tır.

Buradaki "başim" ölçütü ·de böylelikle, ister batılı kendiliğindenlik potansiyelinden, isterse lslam inancından temellendirelim, ne denli ka-. zandığımız, şan-şöhret sahibi olduğumuza kıyasla olmayıp, kendimizi ne denli az araçsallaştıracağımızla, insan yanımıza ne denli sadık kalabildi­ğimizle ve dolayısıyla kendimizi mutlak anlam ve ereğe yaklaşılmasında . ne denli araç kılabildiğimizle bağlantılı olacaktır: Kur'an'ın pek çok aye­tinde işlenen ("Tanrı'nı bir tek Tanrı (Allah) olduğu", ve Herşeyin O'na ait olduğu ve O'ndan geldiği" fikrinden türetilen) lslam'ın Birlik (Tev-

14 Ama elbeue, bir geçişlilik, bir etkileşim kaçınılmaz olarak vuku bulmaktadır bauda da. Yaşam devam ettigine göre öyle de olmalıdır bu hiç kuşkusuz. Filozof ve teologlann yaptıkları ise, bu kirli dünyanın dışında kalmak adına olan biteni es geçmekten ibaretti: En azından ona kaulma­yarak somut düzeyin kirliligine hizmet ediyorlardı.

ıs 'Anlama'nın, hana 'anlayış gösterme'nin, ille de olumlamak!dogrulamak anlamına gelmedigini, üstelik bu konularda "cemaat-içi" bir fikir birliginin dahi olmadıgı bir ortamda, bilmem ayrıca belirtmeye gerek var mı?

Page 8: t ez k ır ·e - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01353/2005_41/2005_41_OZDEMIRS.pdf · Allah Devletinde Demokrasi kitabında Faik Bulut (1993: 10), günümüz şartlarında bir grup

Şennur Özdemir 1 AKP iktidan 103

hid) prensibini de, pekala bu çerçeve içinde anlamlandırabiliriz. "Insan­lık ideali''nin gerçekleşmesi için emanet olarak yürütülen iktidara hük­meden (tekilliğimiz içinde) biz olmayacağız. Yapmamız gereken, sadece kendimizi, (Heidegeryen betimlemeylel6 (evrensel!Mutlak) iktidar ger­çeğinin (kendi kendine) iktidar etme (bizim içimizden geçerek hüküm sürmesine) sürecinin 'hizmetkarı' kılmaktan ibaret olacaktır. Yani, iktidar l_<ılığındaki Allah emri olarak kutsal'ınfMutlak'ın olması gerektiği gibi (varoluş nedenine uygun olarak) işlemesine vesile olup, ters yönde işle­mesinin ise aracısı olmamak şeklinde .. ,17

İşte o zaman, ister Weber'den kalkarak, doğal-gerçek-değer bağlantılı bir iktidarın nasıl olması gerektiği konusunda gerçekten bir akıl yürüt­ıneye kalkışalım, isterse de kutsal metinleri samimi ve merak dolu bir kaygıyla tekrar tekrar gözden geçirelim, kendimizi iktidar konumuna oturtmamış ama 'Iktidar'ın gerçekte hizmet etmesi gerken kutsal doğru­larının hizmetine vermiş oluruz: "buyurgan devlet/iktidar" ile "hizmet­kar devlet/iktidar" arasındaki farkı tayin eden kriter de zaten bir iktida­rın, bir grup ya da grupların çıkarlarından ını; yoksa, insanlığın veya bel­li bir toplumun genelitoplam iyiliğinden mi köken aldığıyla bağlantılıdır. Biraz korkuyla biraz da ürküntüyle ele alıp gönderme yapınaya alışık ol­duğumuz Islami bir kutsal Allah Devleti (iktidarı) fikrinin biraz felsefi bir derinlikle deşeleyince karşımıza işte böyle zararsız bir çerçevenin çı­kabildiğini görüp şaşırabiliriz. Insan etkinliğini bu şekilde kavramlar dünyasıyla da dolayıınlamakla bir bakıma tam da insanın evren içindeki yerini soınutlamış olmaz mıyız? Burada sorunun, bu dolayımlamayı ya­pacak kişilerin böylelikle kat-kat artıracaklan güçle ne yapacakları nok­tasında düğüınleneceği elbette ki açıktir.

16 Heidegger'in (küçük harlle başlatarak tapılacak dünyevi tannlara gönderme yaptığı) 'tanrısız­düşünme' ('god-less ılıinking') yoluyla kişinin Mutlak hakikat durumundaki kutsal Tanrı'ya da­ha fazla yaklaşacağını ileri sürerek metafiziğe karşı tavır alarak anlatmak istediğiyle, Islam'ın Tevhid ilkesi (Allah' dan başka dünyevi tanrılar olduğu vehmine kapılmamama) aniatılmak iste­nen ve doğulu bağlarnın beden-ruh ikiliğine dayanmayan kültürel iklimi arasındaki özdeşliğe varan benzerlik çarpıcıdır: Her ne kadar teknolojiye teslim olan bau için Heidegger, "metafi­zik"bunun gerç~k çözümlere götürecek bir yol inşasına vesile olacağı konusunda umutlu olma­sa da ... (bkz. 1817: 72).

17 Bütün bu açıklamalardan maksat, "emanet olarak iktidar" fikrinin ille de islam düşüncesiyle bağlantılı olmayıp genel olarak düşünce tarihinin kabulleriyle de örtüştüğünü ortaya koymak­tır: "Emanet olarak iktidar"ı islam-dışı (islami olarak nitelendirilmeyen demek belki daha doğ­ru, zira 'düşünceler' arasındaki etkileşimin tarihsel olarak ne kadar gerilere gittiği bilinmekte­dir.) düşünce tarihine "kendinde -ya da kendi için- iktidar" olarak tercüme edebiliriz.

Page 9: t ez k ır ·e - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01353/2005_41/2005_41_OZDEMIRS.pdf · Allah Devletinde Demokrasi kitabında Faik Bulut (1993: 10), günümüz şartlarında bir grup

104 tezkir e

Kutsal devlet'in fikir düzeyinin ötesine geçemediği Hıristiyan batı için , günümüzde sorunun ikiye katlandığı söylenebilir: Eskiôen sorun, sade­ce 'idea'l (olan)ın gerçeklikle zorlamacıiçatışmacı olmayan biçimlerde ilintilendirilememesiyken, görünen odur ki, şimdilerde, çatışmanın ha­zırlayacağı ertelenmiş yarınlardan da umut kesiliyor gibidir. Somut olan­la ilişkqenmekte hiç bir güçlüğe sahip olmayan (her hangi bir tekilin, Al­lah'ın birliğinin bir parçası olduğu sürece, yani birlik gerçeğini redderıne­diği dürece aynı Mutlak'ın parçası olmak sıfatıyla, evrenseli temsilinde hiç bir engellbeis görülmez) İslami bağlarnın akıbeti de, aslında, siyasal alanın bir tür sekülarizasyonu olarak görül.ebilecek bir kader olmuştur. Hatta, Osmanlı deneyiminden iyi bilindiği gibi, pek çok defa (lslam) din(i), siyasal gerekierin meşrulaştıncısı olarak işlev görerek siyasal ve dolayısyla dünyevi olan'ın öncelik kazanmasında en büyük rolü oyna­mıştır. Weber'in (1978. Vol.II: 1185) İslam'ın bir "savaşçılar dini"ne dö­nüşerek "asketik!etik" özelliğini bütünüyle yitirmiş olduğu yönündeki İslam adına pek de hoş olmayan saptamasıyla anlatmaya çalıştığı da bu­dur. ıs Burada deneyimlenen de bir bakıma, İslam'ın "doktrin, kavramiaş­tırma ve idealizasyon" yanını uygulama ve belki de isim olarak İslam di­nini dünyada egemen kılmak adına geri plana atılmış olmasıdır.

'Müslüman' Bakış: Emanet Olarak lktidar

Özellikle de AKP iktidarının ilk yıllarında Başbakan Recep Tayyip Erdo­ğan'ın ağzından sıkça duyduğumuz, ama yakın tarihin siyaset dilinde belki de hiç yer tutmayan kritik bir cümledir, "emanetin emin ellerde ol­duğu". 'Emanete hıyanet'in artık alenen ortalığa dökülmüş olduğu kimi

18 Bu noktada, dogu ve batı için geçerli olan farklı kurtuluş ve ahlak temellerinin kaynağına da bi­zi götüren ve alsında hepimizin iyi bildiği ilk-tarihsel gerçek atlanmamalıdır: Sözkonusu dinle­rin ortaya çıkış koşullarında, doğrularını gerçek yaşama aktarabilme kapasiteleri bakımından kritik önemde olan siyasetidevlet ortamları bakımından nasıl bir dünyanın içine düşmüş olduk­larına bakılması gerekir. Bu açıdan, Hıristiyanlık için uzun yıllar geçerliliğini koruyan elverişsiz ortama karşın, Islam için serbestçe serpilebileceği ve olumlu mesajlada yaygınlaşmasında bile hizmeti altına alabileceği bir kaotik toplumsal ortamın yarattığı avantaj açıktır. Tavizsiziortala­ma olmayan, paylaşılamayan bir "Mutlaklaşurma ve ahlak" anlayışı somut gerçeklik düzeyine aktanlamayan bir boşluğa tekabül etme sonucunu doğurmaktadır Hıristiyanlık için. Kavramlar­la somut gerçeklikler dünyasının birbirinin üstüne tam olarak bir türlü kapanıp da (birbirleri­ne) kavuşturulamadıkları bir 'idea'l(ler) dünya(sı). Idealle ilişkilendirilememiş olduğundan 'kutsal-dışı' görülen dünyanın ancak çalışmalarla yüklü bir zamanın sonrasında kutsalla buluş­ması sözkonusu olacaktır.

Page 10: t ez k ır ·e - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01353/2005_41/2005_41_OZDEMIRS.pdf · Allah Devletinde Demokrasi kitabında Faik Bulut (1993: 10), günümüz şartlarında bir grup

özdemir 1 AKP Iktidarı 105

konular dile getirilirken özellikle de. Peki, bu cümlenin gücü, dahası silı­ri nereden kaynaklanmaktadır? Tek bir cümleyle verilen o kritik mesaj ya da mesajlar toplaını nedir? Cümlenin İslami-kültürel çağnşımlarla yüklü, özellikle de geniş kesimler nezdindeki cezp edici gücü açıktır. Bu­na mukabil toplum elideri de sadece bu değil diğer kültürel-geleneksel-

. İslami çağrışım yüklü mesajlardan had safhada rahatsız olmaktadırlar kuşkusuz. Geldiğimiz noktada yukarıdakilere benzer başka sorular da türete biliriz:

Şimdi biz, belki de kendisini "İslamcı" olarak nitdendirmesi müm­kün olmadığından muhafazakar ilan etmekten başka çaresi kalinayan (Aktay, 2003) AKP yönetimi dolayısıyla bu Allah DevietPnin neresinde­yiz? Allah'ın iktidarda olduğu Devlet nasıl bir şeydir? Bir Allah Devletin­den sözetmek için, ille de, o düzenin "şeriat düzeni" olduğunun ilanı ge­rekir mi? Yoksa kendisini müslüman olarak tanımlayan insanların işba­şına gelmeleri bunun gerçekleştiğinin bir işareti olarak alınabilir mi? Al­lah'ın yeryüzündeki "halifeleri"nden olan bu iktidarın taşıyıcıları olarak bu müslüman insanların davranışlanna yön veren kriterler nelerdir? Doğrudan İslami metin ve kaynaklardan türetilmese bile bir toplumun iyiliğini gözeten yasalara bağlanmış bir düzen zorunlu olarak İslam'la bağdaşmaz ilan etmenin belli şartlara bağlanınası sözkonusu olabilir mi? Bu konularda müslümanlar arasında neden derin görüş ayrılıkları bulun­maktadır? Son olarak, İslam'ın, Kur'anda ibadet ve ideal düzenin gerçek­leştirilıneye çalışılması konusunda şartları zorlaştırmak şöyle dursun (bu örneğin katı bir disiplin ve dünya-dışılık gerektiren Hıristiyan pratiğin tam tersidir) kolaylaştırma gayesinden hareketle Müslümanların öncelik­li amaçlarının ille de kendilerine ait ve 'saf bir İslam ideali'nin peşine dü­şüp, belki de inancını yaşayabilecek olduğu halde kendisine zoraki sorun yaratmak yerinel9 İslam'ın daha yaşanabilir hale getirilmesi için çabala­masının İslam'a daha uygun düşeceği bile ileri sürüleınez mi ? Dahası, bir "Müslüman iktidarı"nın yargılanması (hem Allah hem de yönetilenler nezdindeki) da bu iktidarın ortaya kayacağı dünyevi sonuçlara göre ola­cağına göre, bu iktidarın olumlu ve olumsuz İCraatının (bu dünyadaki sonuçlarına tekabül etmek üzere) yargılanm;sındaki ölçüt ya da ölçütler neler olabilir?

19 Nitekim, belli bir devlet düzeni ve ideolojik tercihin ilan edilmesinin insanların yaşamına ger­çekten o ideolojileriniyönetsel ideallerin haltim kıiınması anlamına gelmediğini destekleyen ör­neklerle dolu değil mi zaten dünyanın yakın siyasal tarihi?

Page 11: t ez k ır ·e - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01353/2005_41/2005_41_OZDEMIRS.pdf · Allah Devletinde Demokrasi kitabında Faik Bulut (1993: 10), günümüz şartlarında bir grup

106 tezkir e

Sanırım, AKP iktidarının anlamlı ve etraflıca bir muhasebesini yap­mak bu sorular etrafında mümkün olabilir. Aşağıdaki satırlar, bu amacı yerine getirmeye yetmeyecekse de doğu tipi iktidar etmenin anlam ve içeriğini AKP iktidarı bağlamında yapmayı hedeflemektedir.

Bir Müslüman için, her şeyin ve tabii iktidarın da (gerçek ve tek) sa­hibi Allah'tır hiç kuşkusuz. (O kadar ki, insanlar kendi bedenlerine dahi "emanetçi" konumundan yaklaşmak durumundadır. Hoyratça ve kişisel sahipliğimizi abartmadan, hatta mümkünse yok sayarak bir ilişki kurma­mak gerekir yani, kendi aklımız ve bedenimiz ve eylemlerimizle bile: Bu (fiziki boyutu temsil eden) hayat da zaten, mal ve mülk'le (kısaca iktidar­la) ilişkisinde insanın, yaratan (Allah) karşısında verdiği bir sınavdan ibarettir. Bu sınavın, güç, mevki-makam sahipleri için çok daha ağır ol­duğu da yaygın bir inanıştır. Bu 'imtihan hali', sadece İslam'ın 'iktidar et~ me' karşısında getirdiği uyarı ve sınırlılıklardan kaynaklanmamaktadır hiç kuşkusuz. Realitede, belki de asıl sıkıntı, 1980'lerden bu yana İslam­cı-laik ekseninde işleyen siyaset mekanizmasının halen rejim savunusu­nu tekelinde bulundurma hevesinden vazgeçmemiş görünen 'laik blok'unun sürekli göz hapsi altında olmakla da ilintilidir. Bu bağlamda, en küçük bir 'haddini aşma' karşısında verilen çok sayıda 'göz dağlarına' da tanıklık etti geçtiğimiz 3 yıllık AKP iktidarı.

'Halk İslamı'nda kök salmış "yokluk ta şeref bulan"20 anlayış (Ülgen er, 1981) da bunlarla bağlantılıdır. Aksi yönde davranmak, insan eyleminin kaynağına kendi kişisel arzularımız da dahil başka bazı etkenleri koymak suretiyle, İslam dininin en ayırdedici gereklerinden biri olan Allah'ın tek­liği ve O'na "ortak koşmamak" gerektiği prensibiyle çelişmek anlamına gelecektir. Bu tek (Hakikat/Mutlak'ı temsil eden) Allah dışındaki bir şe­ye yönelmek, ondan güç almak ve benzeri"sapmalar" insanın (araçsallaş­tırmak suretiyle) önce kendine sonra da zincirleme olarak bütün evrene · ihaneti demek olacaktır: Para-pul, mevki-makam, gurur, korku, şan-şöh­ret vb. etkenler21 ortak koşmayla 'kastedilen ve saptırıcı olanlardır.

' 20 Allah'ın işini zorlaşurmak istediği kullarını güç ve serveı.le donatarak "sınavı" daha çetin hale getirdiği konusunda bile hem Kur'andan hem de başka kaynaklardan yola çıkılmaksuretiyle ile­ri sürülebilir. Tabii tam tersi de yoksul tutluklan için geçerlidir; ki bunların kısmetleri, gerçek ve sonsuz olanı temsil eden manevi zenginlik konusunda açık tutulmuştur.

21 Serbest piyasanın ideal bireyi için uygun görülen özgürlük tam da burada bahsedilen "ortak koş- . ma"yla özdeş olduğundan pek çok düşün ür liberal yaklaşımın "rasyonel seçmeye" dayalı özgür­lük anlayışını kaygıyla karşılamış ur. Buradaki özgürlük, güç ve başarı için en iyi seçenek ya da

Page 12: t ez k ır ·e - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01353/2005_41/2005_41_OZDEMIRS.pdf · Allah Devletinde Demokrasi kitabında Faik Bulut (1993: 10), günümüz şartlarında bir grup

özdemir 1 AKP Iktidarı 107

İşte bu çerçevede, bir Müslüman için "ateşten bir gömlek" giyrnek gi­bidir hem maddi hem de manevi açılırnlarıyla güç ve servet. İktidar "ateş"tir; ve ateş, Kur'an'da her türden aşırılığı ve cehennem azabını tarif etmede en sık başvurulan-'sernbol'dür: İktidar (özellikle de paylaşılmadı­ğında ve süreklilik arzettiğinde) aşırılıktır. Bu nedenle iktidar pozisyo­nundaki Müslüman kişi, sahip olduğu 'iktidar'la bile arasına mesafe koy­mak, yani onu aşırı benimsememe k durumundadır: lktidarı rnutlaklaştır­rnak ve kendisiyle Allah'ın lütfu olduğu gerçeği dışında özdeşleştirrnek lslarn'a göre çok tehlikelidir. Zira, herkesin Allah'ın yeryüzündeki erna­netçileri ve temsilcileri olması anlamında Allah'ın halifeleri olduğu bir dinde birilerine iktidar verip diğerlerini bütünüyle bunun dışında oldu­ğunu nonnal sayan bir anlayışa izin verilerneyecek olmalıdır. İktidarın

. Allah'a ait olması, kimsenin kendisini işgal ettiği mevki ve rnakarnla öz­deşleştirrnemesi gerektiği anlamına gelecek biçimde anlaşılrnalıdır:22

Başbakan R. Tayip Erdoğan'ın 3 yıllık iktidarları boyunca gerek kendisi, gerekse hükümet ileri gelenleri, milletvekilleri ve belediye başkanları için sık sık benzeri cürnlelerle uyardığına tanıklık etti Türkiye: 'Rehave­te kapılrnarnak' yönündeki uyarısı bu türden uyarılar içinde en seküler çağrışırnlı olanıydı.

"Ernanet"e nasıl muamele edilir? Herhangi bir emanet için sorulabi­lecek bu basit sorunun yanıtı, bilindiği gibi, '" emanet'in gerçek sahibinin bizden istediği/beklediği ve umduğu gibi" biçiminde olacaktır. Basit bir emanet bile çok değerli olduğunda buna hıyanet etmemenin herkes için çok kolay olmadığı aşikarken, sahibinin Kur'an aracılığıyla bir kez, o da dalaylı olarak konuştuğu böylesi değerli ve bir bakıma sahibinin ne şe~ kilde muamele etınernizi beklediği konusunda kuşkuya düşmenin de

· ötesinde tıpkı kendi bedenimizi sadece kendimizin hissetmedeki doğal-

seçenekler LOplaınının benimseneceği (Makyavelist) 'amaç için herşeyin mübah sayıldığı' elik­karşıtı (etik-dışı bile değil) bir özgürlüktür.

22 Bu noktada, doğu tipi şahsiyelin kamusal içinde kurulan özelliğinin alu çizilmelidir. Siyasalli­derlik de dahil, hiç bir düzeyde bireysel güce dayalılık anlamında kahraman yaratılmaması bu bağlaında dikkat çekicidir. Aslında, Osmanlı padişah ve yöneticilerinin sonradan ını günümüz­deki anlamıyla kahraınanlaştırıldıkları; yoksa, dönemin tarih yazımının üslup ve içeriğine de batı-tipi bir kişi-yüceltiminin egemen olup olmadığını incelemek oldukça ilginç sonuçlar koya­bilir ortaya. Ayrıksılık ve başarıyı kendine mal etme özendirilmez. ve hoş görülmez. Kur'an'da kıyamet alametleri arasında sayılan "yüksek binalar" kadar kıyamet alameti olabilecek bir yere sahip olabilir Kur'an nezdinde (değerini ve gücünü kendinden menkul sayan) "kahraman" olsa olsa: aşırılığı ve 'Allah'a ortak koşmayı' çağrıştırdığı ölçüde Islam ortamı için "ateş"in kardeşi olarak görülecektir.

Page 13: t ez k ır ·e - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01353/2005_41/2005_41_OZDEMIRS.pdf · Allah Devletinde Demokrasi kitabında Faik Bulut (1993: 10), günümüz şartlarında bir grup

108 tezkir e

lık gibi iktidar pozisyonu da kalıcılaşuğı ölçüde ona sahip olmak en do­ğal hakkımızmış ve iktidar bizimmiş gibi hissetmek mümkündür: Tıpkı bir sürü güç sahibinin kendisini gücü temsil eden o konum ve pozisyon­la özdeşleştirmesi gibi. 23

En genel biçimde ifade edilecek olursak, bütün dinler insanlara kötü­yü men edip iyiyi öğütlemektedir: Amaç, bir toplumu (giderek insanlığı) kötülük ve eksiklikten, iyilik ve tamlığa doğru yükseltmektir. Bütün me­sele, bu "soyut" 'iyi ve kötü'nün insanlar tarafından ete kemiğe büründü­rülüp somutlandırılmasının nasıl yapılacağı meselesidir. Ancak, yukarı­da doğu adına ortaya konulan çerçeve ne denli olumlu olursa olsun, so­nuç olarak "iyi ve kötü"ye karar verecek olanlar da bunların sonuçlarına katlanacak olanlar da yine bu "yalan dünyanın biz fani insanları"ndan başkası değil. Ayrıca, hiç kuşku~u:;::, ortaya çıkacak sonuçların yöneticile­rin "niyetlerinin" iyiliği ve kötülüklerinin ötesinde olumsuz sonuçları ve yaptırımları da olabilecektir yönetenleri ve yönetilenleriyle biz insanlar için ... ve, iktidarlar daima (sadece) niyetlerine göre değil ama aynı za­manda ve genellikle yapılarıların ortaya koyduğu sonuçlara göre değer­lendirilirler; ki, bilindiği gibi, bu sonuçların kendisini (olumlu ve olum­suz halleriyle) gecikmeli olarak göstermesi ihtimali daha yüksektir. Bü­tün bunlara değinmekten maksat, din-siyaset ilişkisinin anlamlandınlıp tahlil edilmesindeki sosyolojik/bilimsel olduğu kadar, inananlar açısın­dan (ya da konunun ilahiyat boyutu bakımından da) da zorluklarla dolu engebeli bir yol olmak durumunda olduğuna dikkat çekmekti.

Biliyoruz ki, hiç de adil olmayan bir 'kötü' uygulamayı 'iyi'ymiş gibi gösterecek meşrulaştırıcı araçlar/ideolojik aygıtlar (Weber, 1978; Althus­ser, 1994) insanların elinde mevcuttur. Ve, bu çerçecede elbette ki, geriel­likle sistemler, güçlünün lehine sonuçlar üretecek şekilde planlanıp yü­rütülmekte ve yönetilen/zayıfbırakılan kesimler de bir nev'i kandırılarak eski durumlarının içinde tutul(abil)maktadırlar. Birer inanç sistemi ola­rak dinler de, meşrulaştırıcı sistemler olarak en kaba tabiriyle insanları kandırmanin en güçlüisağlam aracısı kılınabilmektedir. Bu nedenle, ge­niş kesimlerin memnuniyet ve sisteme yükledikleri meşr~iyet bile her zaman işlerin olması gerektiği gibi yürütülmekte olup ol:madığını anla­mayı sağlamamaktadır. Bu durumda ilave başka bazı kriteriere de ihtiyaç

23 Gerçekte kendimizi hastalıklarımızla, yaşlılığımız veya gençliğimiz, cinsiyetimiz, ülkemiz, aile­miz, okulumuz ve benzeri pek çok durum ve/veya kurumla özdeşleştirme yoluna da gidebiliyo­ruz ...

Page 14: t ez k ır ·e - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01353/2005_41/2005_41_OZDEMIRS.pdf · Allah Devletinde Demokrasi kitabında Faik Bulut (1993: 10), günümüz şartlarında bir grup

Şennur özdemir 1 AKP Iktidarı 109

duyulacağı açıktır. Nedir Bunlar? Bu ikisi arasındaki uygunluğu test ede­cek olan hiç kuşkusuz insandır; ve bunu, aklı ve diğer duyularını kulla­narak yapacaktır.24 Örneğin, belli ellerde birikmiş ne güç ne de servet ol­mayacak. ... yani sınıflı bir toplum olmayacak. .. Bunun olduğu bir sistem-. den insanlar memnun olsalar ya da daha doğru bir ifadeyle şikayet beyan etmeseler de bu ortamı lslam'a uygun olarak nitelendirmek mümkün olamayacağından elbette ki Müslümanların bu ortamın değişmesi için çaba göstermelerine25 şaşırmamak gerekecektir.

Buradan, dinler, kültürler, ve medeniyetler-ötesi bir biçimde belki her tür iktidar eyleme biçimi için şu genellerneye varabiliriz: lktidarın yanlış

. elde olduğunun ve "emanete" ihanet edildiğinin en Önemli göstergesi de, böylece, 'denge'yi yok sayan aşınlıklara açık bir yönetim pratiği olarak tasvir edilebilir. Aşınlıkların engellenmek ve cezalandınlmak yerine teş­vik edilmesi durumunda, mutlaka, denge prensibi gereği, bu iktidarların kendi bindikleri dalı kesecek sonuçlar ortaya çıkacaktır. Ama bu "isten­meyen" sonuçlar, aslında iki kere ikinin dört etmesi kadar doğal ve anla­şılır olmalıdır; zira, iktidar edilmiştir edilmesine ama, onun "mut­lak'ınaföz'üne" sadık kalınarak iktidarın ger(ç)eği yerine getirmek sure­

tiyle değil; kendiliğindenliği içinde bir iktidar etıne pratiği yerine, en te­mel oluş ve yaşam prensibini yok sayan bir sahte, indirgenmiş, evrenseli temsil etmeyen amacın hizmetine girmiş bir iktidar eyleme/etme duru­mudur bu.

24 Bu iddia, meşruiyelin üç temelinden (gelenek, inanç ve yasa) (Weber, 1978, Cilt I: 36-7) biri olan inanç faktörüyle desteklenmelidir: Tahmin edilebileceği gibi burada kastedilen meşruiyet zemini, Weber'in meşruiyelin 'en saf hali' olarak nitelendirdiği ve "doğal yasayı" temsil elliğini belirtliği -araçsal olmayan rasyonellik olarak- değer yönelimli rasyonel inanıştan ("value-rali­onal faiıh") kaynaklanır. Bu lip rasyonellik koşulu olarak da, yine Weber'den (1993: 207, 209) yola çıkarak, "doktrin"le (iıianılan ideale karşılık gelecek biçimde) deneyimlenmekte olan ger­çeklik arasındaki açıklığın artmasının neden olduğu 'elik gerilim'i gösterebiliriz.

25 Islam'ın bir cihatlsavaş dini olduğunun doğruluğu; ama bunun ille de bildiğimiz bil-fiil savaş­mak olmak zorunda olmadığı; ki zaten, bu lipsavaşada Kur'an'ın ancak saldırı karşısında cevaz verdiği burada not edilmelidir. Bunun dışında, cihal'ın asıl ve daha dogru karşılığının 'çabala­mak' anlamına gelen bir 'savaşım'/mücadele haliyle özdeş olduğu; O kadar ki, Islam düzeni ku­rulduğunda bile Islam, 'gevşeme' anlamına gelmek üzere "barış" ı men eder (Buradaki yorumlar hakkında detay için bkz, Özdemir, 2004a). Zira, düzeninesasen bütün düzenler için geçerli ola­cak bir biçimde "bozulmadan" sürdürülebilmesinin koşulu, hareketli-dinamik bir insan çabası­naleylemine bağlanır. Aksi taklirde, gerçekten de "ideal" sayılan düzene ulaşan insanın yaşama amaç ve arzusunu kayheLmesi gerekirdi ki bu, felsefi anlamda varoluşun olduğu kadar daha ka­ba bir toplumsal varoluşun da yaşam kanallarının kuruması demek olurdu.

Page 15: t ez k ır ·e - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01353/2005_41/2005_41_OZDEMIRS.pdf · Allah Devletinde Demokrasi kitabında Faik Bulut (1993: 10), günümüz şartlarında bir grup

ııo tezkir e

Buradaki denge, batının dikey olarak 'sonsuzca' büyüyebilen26 ve bu nedenle de her türlü dışlama ve öteleme/yoksama için hazır bir meşru­laştıncı zemin sağlayan iktidar anlayışının tersine, her türden "öteki"ni (hem maddi hem de kültürel farklar temelinde) yok saymamak, hesaba katmak, dahası içermek zorunluluğuna dayanır. Doğu-tipi iktidara, ade­ta, bir tür "zorunlu" çoğulculuk/demokrasidir sözkonusu olan. Çünkü, doğulu kavrayış onu gerektirir ]:d, (belki, ülkemizde İslam dışı popüler bir inancın yansıması olan "karma" kavramıyla da karşılanabilecek olan) bu denge prensibi gereği, sen olan bir şeyi yok saymaya kalkarsan o sana hiç de hoş olmayan biçimlerde ispatlayacaktır varlığını ... Bir kere önce­likle, iktidann ömrü kısa olacaktır. Bu iktidann akibetini ve nihai yargı­lamasını ortaya koyacak olan, evrende ve toplum hayatında olması gere­ken dengeye ne ölçüde hizmet edildiğine bağlı olacaktır.

Doğu-Tipi Liderlik: Recep Tayip Erdoğan27

Yukanda çizilen çerçeve içerisinde, gerek yatay iktidar, pratiği gerekse kamusal şahsiyetlerin aynksılıklannın özendirilmemesi bağlarnındaki denge prensibi gereği AKP iktidannı bir lider olarak iyi taşıdığı su götür­meyen Recep Tayip Erdoğan'ın kısa bir karakter analizini yapmak istiyo­rum:

Bu noktada, batı-tipi lider doğu-tipi lider ayrımı yapmak mümkün­dür: Zannedildiğinin ve hep doğuya atfedildiğinin aksine doğu-tipi lider, temsil bakımından toplumunun doğal bir uzantısı ve doğru bir yansıma­sı olabildiği sürece "liderdir". Bu bakımdan, batının sürprizlerle dolu ve kendisinden diğerlerini "olağanüstü" ve beklenmedik çözümler bularak sevk ve idare etmesi beklenen liderinden oldukça farklıdır.28 Doğu-tipi

26 Bu batılı, alabildiğine dikey, 'iktidar gerçeği'nin meşruluk kaynağı, bilindiği gibi, dinsel temel­de, "kunuluş"un kişi eksenli olarak ete kemiğe büründürülmesinin uzun bir tarihselliğe sahip olmasıyken; bunun dünyevi ayağını hiyerarşik ve ayrıcalıklara dayalı aristokratik düzen ve bu­nunla bağlantılı 'kahramanlık etiği' tamamlar (Weber'in batılı ahlakı kişisel ve kahramanlık te­melinde açıklarken, toplumca paylaşılan ortak doğulu ahlakı "ortalama ahlak" olarak ele alışıy­la ilgili olarak bakınız, (Weber, 1978: Vol.2: 1105, 1068; ayrıca bakınız Turner, 1991: 311).

27 Bu yazıda önceki dönemin lslam(c)ı siyasetini temsil eden Erbakan tipi liderliği doğu-tipi ola­rak görmediğimi -nedenlerine değinmeksizin- belinmekle yetineceğim.

28 Bu tiplerneyi dayandırdığım etik temel açısından, diğer çalışmalarımın hemen tamamında da bir şekilde başvurduğum doğu-ban tipolojisi kısaca şudur: Doğunun paylaşılan, kamusaliağı içinde anlam kazanan "ortalama etik"iyle, baunın tck kişilik kurtuluşunun kau disipline dayalı çileci ahlakı ve bunu tamamlayan aristokmlik kahramanlık ahlakı.

Page 16: t ez k ır ·e - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01353/2005_41/2005_41_OZDEMIRS.pdf · Allah Devletinde Demokrasi kitabında Faik Bulut (1993: 10), günümüz şartlarında bir grup

Özdemir 1 AKP iktidarı ı ı ı

· liderden, başarı ve olumluluklan olabildiğince anonimleştirip paylaşma­sı (hatta belki de kendisiyle ilintili bile gönnemesi), sorumluluğu ve/ve­ya hatayı ise bütünüyle üstleurnesi beklenir. Lider, gerek dinsel metinle­ri gerekse Allah'ın yarattığı evrenin ve toplum düzeninin (matematiksel karşılığı da olan) işleyiş mantığını dikkate alarak benzer bir "denge"ye hizmet etmek zorunda olan kişidir29. Bu nedenle de kişiler toplumda siv­rilmek ve lider olmak için özel gayret sarfetmezler, dahası sarf etmemeli­dirler de. Zaten, aksi şekilde davranan kişilerin doğu-tipi bir ortamda ba­şarı şansı da yoktur zaten -batıda ise bilindiği gibi, daha aileden başlaya­rak, kişilere her düzeyde sivrilme ve diğerlerini geride bırakarak lider ol­ma yönünde bir eğitim verilir.30

Bir diğer nokta da, etrafındaki işin ehli de olan kiınselerin göreve bu­yur edilmeleri karşısında "hayır" demelerinin doğu-tipi liderlikle bağ­daşmayacak olmasıdır. Tam tersine, göreve talip olma değil, görece çağ­rılma esastır. Bu bağlamda ben, 3 yıllık AKP iktidarı boyunca Başbaka­nın çeşitli vesilelerle kimsenin gelip göreve talip olmamasını, kendileri­nin göreve kimin layık olduğunu bulup çağıracaklarını ilan ettiğini

anımsıyorum. Bu çerçevede, liderlik pozisyonundaki kişilerin de, etrafın­dakilerin telkinine açık olmalan ve onların güvendiği bir şeye güvenme­leri gerekmektedir.

29 Islami kesimlerde sıkça başvurulan "fıtrat" mantığını sanırım burada özellemeliyim: Aslında, ls­lam dininin ne anlamda bir "teslimiyet" dini olduğunu da önemli ölçüde açıklayan fıtrat yakla­şırnma göre, her insanın evrendeki başka herşey gibi, 'vahşi' doğa durumunda kendi haline bı­rakıldığında dahi, kendiliğinden Allah'ı ve Allah'ın insanlar için tasarladığı toplumsal yaşantı tarzına yaklaşacağıdır -bu yaklaşımın "doğal durum"u kaosla ve geniş kesimleri de böylesi bir doğal duruma malıkurniyetle özdeşleştirme eğilimiyle batılı yaklaşımlarla taban tabana zıtlık içinde olduğuna da diklmt çekmek isterim: Temel fark, doğal durumu Allah'ın düzeni olduğun­dan kişiyi doğru yola CAllah'ın yolu) bile götürebilecek bir barış durumu olarak gören anlayışla kontrol altına alınması gereken "vahşi" savaş durumu olarak gören anlayış arasındadır.

30 Belki gereksiz, ama günümüzün hakim esnek yönetim anlayışın da, gerek siyaset gerekse de iş dünyasında sivritmekten ziyade koordine eden ve herkesin yeteneklerini açığa çıkarıp verimli olabilmesi konusunda etkin olabilen yatay ilişki kurma yeteneği (yani paylaşma ve ilişki bece­rileri) gelişkin kişilerin katılımcılığı özendiren ve hiyerarşik olmayan tarzlarıyla doğu-tipi lider­lik arasındaki benzerliğe de dikkatinizi çekmek isterim.

Page 17: t ez k ır ·e - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D01353/2005_41/2005_41_OZDEMIRS.pdf · Allah Devletinde Demokrasi kitabında Faik Bulut (1993: 10), günümüz şartlarında bir grup

112 tezkir e

KAYNAKÇA

Aktay, Y. (2003) İslamcılıktaki Muhafazakar Bakiye, Modem Türkiye'de Siyasi Düşün­ce,Muhafakarlık, 5. Cilt, derleyen Ahmet Çiğdem, İstanbul: tletişim Yayınlan

Althusser, L. (1994) İdeoloji v~ Devletin Ideolojik Aygıtları, çev. Mahmut Özışık ve Yu­suf Alp, tletişim: İstanbul.

Faik B. (1993) Allah Devletinde Demokrasi, Tüm Zamanlar Yayıncılık, İstanbul. Heidegger, M. (181 7) Idendty and Difference. Trans. Joan Stambaugh. New York: Har­

per&Row.

Hodgson, MGS. (1995) Islam'ın Serüveni: Bir Dünya Medeniyetinde Bilinç ve Tarih, çev, Alp Eker, Mutlu Bozkurt ve diğerleri, Cilt I ve II, lz Yayıncılık, İstanbul.

Özdemir, Ş. (2004) Bilgi Sosyolojisi Açısından Doğu ve Batı, Uluslar arası tlişkiler Dergi­si, Cilt,1, Sayı:1, Bahar.

Özdemir, Ş. (2005) MÜSİAD ve Hak-lş'i Birlikte Anlamak: Sınıflı Bir İslami Ekonomi Mi?

Modem Türkiye'de Siyasi Düşünce: Islamcılık. edt. By. Yasin Aktay. İstanbul: lle­tişim.

Ülgener, S. E (1981) D ünü ''e Bugünü ile Zihniyet ve Din: Islam, Tasavvuf ve Çözülme Devri Iktisat Ahlakı. İstanbul: Der yayınları.

Weber, M. (1978) Economy and Society Vol I-ll. Berkeley: University ofCalifornia Press. Weber, M. (1993) The Sociology of Religion. Boston: Beacon Press.