Anadolu Selcuklu Devletinde Uc Kardes Devri 1246 1266 Three Brothers Time in Anatolian Seljuks 1246...
-
Upload
scavusbasili -
Category
Documents
-
view
257 -
download
9
Transcript of Anadolu Selcuklu Devletinde Uc Kardes Devri 1246 1266 Three Brothers Time in Anatolian Seljuks 1246...
T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANABİLİM DALI
ANADOLU SELÇUKLU DEVLETİNDE ÜÇ KARDEŞ DEVRİ (1246–1266)
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Hazırlayan Kansu EKİCİ
Danışman: Prof. Dr. Kemal GÖDE
ISPARTA, 2005
ABSTRACT
THREE BROTHERS TIME IN ANATOLIAN SELJUKS (1246-1266)
Kansu EKİCİ Suleyman Demirel Unıversity, Department of History
Ph. D, 126 pages, August 2005. Supervising Professor: Kemal GÖDE
Three Brothers time which was one of the turning point of Anatolian Seljuk, includes the period of 1246-1266. This period started with the die of Gıyaseddin Keyhüsrev, and ended the die of Rukneddin Kılıçarslan IV.
Sultan Gıyaseddin Keyhüsrev II left three suns. One of them İzzedin Keykavus, aged eleven, was enthroned with the help of the statesmen in January 1246. Mohol envoys had come to invite the new sultan to the Mogol Kağan’s palace following the enthrone of Keykavus II. Instead, Sultan Keykavus send his brother, Rukneddin Kılıçarslan IV to whom Keykavus described him Sultan as much as himself. After spending three years in Mongolia, Rukneddin Kılıçarslan IV had succeeded in having yarlığ to enthrone of the Anatolian Seljuk and returned to Anatolia. On his return to Anatolia he asked his brother to dethrone in favor of himself. a war erupted in the area of Sultan Kervansarayı between the two brothers as the result of İzzettin Keykavus II was not accepted Kılıçarslan II’s demand. Three brothers, namely II. İzzeddin Keykavus, IV. Rükneddin Kılıçarslan and II. Alâeddin Keykubad, were enthroned at the same time on Celaleddin Karatay’s recommendation who had been appointed as regent following the war. Anyhow each brother seemed to be sultan during this period lasted five years (1249-1254), İzzeddin Keykavus II was the only one that prevailed on the administration. Unity was dissolved after death of first Atabeg Celaleddin Karatay, then Alâeddin Keykubad II and Rükneddin Kılıçarslan II raised once more his claim for the throne. For that reason two a clash were re-started between the two brothers, and İzzeddin Keykavus enthrone after defeating his brother.
The power of İzzeddin Keykavus II were shaken in 1256 by Baycu Noyan of Moğol Emperor, who had been seeking for a place for winter. Facing this situation, İzzeddin Keykavus II was provoked for a war against Noyan by the statesmen and he send an army against the Noyan but as his army was defeated by Noyan İzzeddin Keykavus II was left from Konya, capital city, to Antalya, then took refuge to Laskiris of İznik-Rum Emperor. Rükneddin Kılıçarslan IV was enthroned by Baycu Noyan as his brother run away. Kılıçarslan then left Anatolia in order to join the Baghdad besieging of Mogol. Taking advantage of this oportunity İzzeddin Keykavus returned Konya from İznik, and recuptured the throne. However, Rükneddin Kılıçarslan II was succeded Hulagu’s military assistance as he returned Anatolia by a quite number of Mogol army. Despite the Mogol assistance, Kılışarslan could defaete his brother and tooh himself refuge to the Hulagu’s palace. As the resuult of this development, İzzeddin Keykavus II also had gone Baghdad to see Hulagu in the purpose of decleration his loyalty to him. After consultation to Mengü Khagan of Greater mogol Emperor, Hülagü had been shared the territory of Anatolian Seljuk between two brothers. Thus Izzettin Keykavus II. would dominate the territory which had been laid from the border of Kayseri to coast of Antalya whose capital city would have been Konya; Rukneddin Kılıçarslan would dominate the area whic had been laid from Sivas to Samsun and Sinop whose capital city would have been Tokat. However this sharing was not seen adequate by Kılıçarslan IV and his vezier, Pervane Muineddin Süleyman. So they made a plan to capture the territory of İzzettin Keykavus II. for this reason Rükneddin Kılıç Arslan IV and
particularly Pervane Muineddin Süleyman provoked the occupant Mogol against İzzeddin Keykavus II. under this provocation, Mogols declared war against Izzettin Keykavus II at the beginning of 1262, and heavily defeated him. After this defeat, Izzettin Keykavus II firstly fled to Antalya then to emperor Mihael Paleologos to whom Keykavus II had helped him before. Those days that Izzettin Keykavus stayed in Istanbul he made a plan to capture firstly the throne of Byzantine, then Seljuk’s. However, the plan had been learned by the Byzantine emmperor. Afterwards he was jailed and put in prison of Enez Castle. He was rescued by Berke Khan of Altıordu Sovereign who had became Muslim in the winter of 1262, and taken to Crimea. Izzettin Keykavuus II, who had dreamed to re-capture the throne of Seljuc, but never come true, lived in Crimea until his death in 1277.
After the flee of Izzettin Keykavus II to Istanbul, Rukneddin Kılıç Arslan IV was enthroned by the approval of Mogol to the Seljuc’ monarch. Rukneddimn Kılıçarslan had been struggled both with the rebellion of Turcoman and Pervane Muineddin Süleyman’s. The political conflict between Rükneddin Kılıç Arslan and Suleyman became in tense in 1266. At the end Munineddin Pervane Süleyman got rid of from Kılıç Arslan IV by being killed him to the Mogol, as the result an intrigue which had been very familiar method for Süleyman. Three Brothers Time was ended by the death of Rükneddin Kılıçarslan IV.
It can be said that three brothers time was one of the dark age that Anotial was dominated by the Mongols. On the other hand, this period was important as it was led to Turkification of Anatolia by the rebellions of Turcoman which created many Anatolian principalities that all of them were Turks.
Keywords: İzzeddin Keykavus II, Rükneddin Kılıç Arslan IV, Alaeddin Keykubad II, Mongols, Byzantine, Anatolia, Turkomans.
ÖZET
ANADOLU SELÇUKLULARINDA ÜÇ KARDEŞ DEVRİ (1246-1266)
Kansu EKİCİ
Süleyman Demirel Üniversitesi, Tarih Bölümü, Yüksek Lİsans Tezi, 126 sayfa, Ağustos 2005.
Danışman: Prof. Dr. Kemal GÖDE
Anadolu Selçuklu Devleti açısından önemli bir dönüm noktalarından bir tanesi olan
Üç Kardeş Devri 1246–1266 yılları arasındaki dönemi kapsamaktadır. Bu dönem II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in ölümüyle başlamış, IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ın ölümüyle de sona ermiştir.
Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in ölümünün ardından geride üç oğlu kalmış ve bunlardan onbir yaşındaki II. İzzeddin Keykavus devlet adamlarının yardımlarıyla 1246 yılının Ocak ayında tahta çıkartılmıştır. II. İzzeddin Keykavus’un tahta çıkışının ardından Moğol elçilerinin gelerek yeni sultanı Moğol Kağanı’nın huzuruna çağırmışlar fakat II. İzzeddin Keykavus, yerine kendisi kadar sultan olduğunu söylediği kardeşi IV. Rükneddin Kılıçarslan’ı göndermiştir. IV. Rükneddin Kılıçarslan, Moğolistan’da geçirdiği üç yılın ardından Moğol Kağanından Anadolu’nun sultanlığına dair bir yarlığ almayı başarmış ve tekrar Anadolu’ya dönmüştür. IV. Rükneddin Kılıçarslan, Anadolu’ya dönüşünün ardından kardeşi II. İzzeddin Keykavus’tan tahtı kendisine bırakmasını istemiştir. Bu isteğin kabul edilmeyişi üzerine iki kardeş arasında Sultan Kervansarayı civarında meydana gelen savaşı II. İzzeddin Keykavus kazanmıştır. Savaşın ardından saltanat naibi Celaleddin Karatay’ın tavsiyeleriyle üç kardeşin aynı anda tahta çıkmaları uygun görülmüştür. Böylece üç kardeş II. İzzeddin Keykavus, IV. Rükneddin Kılıçarslan ve II. Alâeddin Keykubad aynı anda tahta çıkmışlardır. 1249–1254 yılları arasında devam eden bu dönemde her ne kadar üç kardeşte sultan gibi gözükseler de II. İzzeddin Keykavus ülke üzerinde tek söz sahibi olmuştur. 1254 yılında önce Atabeg Celaleddin Karatay’ın ardından da II. Alâeddin Keykubad’ın ölümlerinin ardından birlik havası dağılmış ve IV. Rükneddin Kılıçarslan tekrar tahtta hak iddia etmeye başlamıştır. IV. Rükneddin Kılıçarslan’ın bu iddiası üzerine iki kardeş arasında tekrar savaş meydana gelmiş, II. İzzeddin Keykavus bu savaştan da galip gelerek iktidarını pekiştirmiştir. II. İzzeddin Keykavus’un iktidarı, 1256 yılında Moğol kumandanı Baycu Noyan’ın Anadolu’ya kışlak aramaya gelmesiyle sarsılmıştır. II. İzzeddin Keykavus, bu durum karşısında devlet adamlarını tahrikiyle savaşa karar vermiş ve bir orduyu Baycu Noyan üzerine göndermiştir. II. İzzeddin Keykavus gönderdiği ordunun yenilmesi üzerine, başkent Konya’dan ayrılarak Antalya’ya gitmiş, oradan da İznik-Rum İmparatoru Laskaris’in yanına kaçmıştır. II. İzzeddin Keykavus’un Laskaris’in yanına kaçmasının ardından Baycu Noyan, Selçuklu tahtına IV. Rükneddin Kılıçarslan’ı çıkartmış ve ardından Moğolların Bağdat kuşatmasına katılmak amacıyla Anadolu’dan ayrılmıştır. Bunu fırsat bilen II. İzzeddin Keykavus, Laskaris’in yanından Konya’ya geri dönmüş ve Selçuklu tahtını tekrar ele geçirmiştir. IV. Rükneddin Kılıçarslan, bunun üzerine İlhanlı hükümdarı Hülagü’nün huzuruna yardım almak amacıyla gitmiş ve yanında Moğol askerleriyle Anadolu’ya geri dönmüştür. Fakat IV. Rükneddin Kılıçarslan, Moğolların yardımına rağmen kardeşi II. İzzeddin Keykavus’u bertaraf edememiş ve tekrar İlhanlı hükümdarı Hülagü’nün yanına gitmek zorunda kalmıştır. Bunun üzerine II. İzzeddin Keykavus da İlhanlı hükümdarının
huzuruna varmış ve bağlılığını bildirmiştir. Hülagü, Büyük Moğol Kağanı Mengü Han’ın yarlığı doğrultusunda hareket ederek Selçuklu ülkesini iki kardeş arasında paylaştırmıştır. Buna göre II. İzzeddin Keykavus başkenti Konya olan Kayseri hududundan Antalya sahillerine kadar uzanan topraklara; IV. Rükneddin Kılıç Arslan ise başkenti Tokat olan Sivas’tan Sinop ve Samsun limanlarına kadar olan Danişmendiye vilayetine kadar olan topraklara hükmedecekti. Fakat bu paylaşımı IV. Rükneddin Kılıç Arslan ve veziri Pervane Muineddin Süleyman yeterli görmemişler ve II. İzzeddin Keykavus’un topraklarını ele geçirmek amacıyla plan yapmışlardır. Bu doğrultuda IV. Rükneddin Kılıç Arslan ve özellikle Pervane Muineddin Süleyman işgalci Moğolları II. İzzeddin Keykavus aleyhinde kışkırtmışlardır. Moğollar ise bu kışkırtmalara kanarak 1262 başlarında II. İzzeddin Keykavus üzerine bir sefer düzenlemişler ve II. İzeddin Keykavus’u ağır bir yenilgiye uğratmışlardır. Bunun üzerine II. İzzeddin Keykavus önce Antalya’ya oradan da İstanbul’a eskiden yardım ettiği İmparator Mihael Paleologos’un yanına kaçmıştır. II. İzeddin Keykavus İstanbul’da kaldığı günlerde önce Bizans tahtını daha sonra da Selçuklu tahtını ele geçirmek için plan yapmış fakat bu planları Bizans İmparatoru tarafından öğrenilmiştir. Akabinde II. İzzeddin Keykavus tutuklanmış ve Enez Kalesi’ne hapsedilmiştir. Bir süre söz konusu kalede hapis kalan II. İzzeddin Keykavus 1262 yılının kış mevsiminde Müslümanlığı kabul etmiş olan Altınorda hükümdarı Berke Han tarafından kurtarılmış ve Kırım’a götürülmüştür. Selçuklu tahtını tekrar ele geçirme hayalleri kuran II. İzzeddin Keykavus ölüm tarihi olan 1277 yılına kadar Kırım’da kalmış ve bu amacına ulaşamamıştır. II. İzzeeddin Keykavus’un İstanbul’a kaçışının ardından IV. Rükneddin Kılıç Arslan Moğolların da onayıyla Selçuklu tahtına çıkmıştır. IV. Rükneddin Kılıç Arslan, müstakil saltanat döneminde genellikle Türkmen isyanlarıyla uğraştığı gibi Pervane Muineddin Süleyman’la da uğraşmak zorunda kalmıştır. IV. Rükneddin Kılıç Arslan ve Pervane Muineddin Süleyman arasında devam eden siyasi çekişme 1266 yılında daha da ayyuka çıkmıştır. Sonunda Pervane Muineddin Süleyman en iyi bildiği yöntem olan entrikaya başvurarak IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ı Moğollara öldürtmek suretiyle ortadan kaldırmıştır. IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ın ölümüyle de üç kardeş devri sona ermiştir. Üç kardeş devri için genel olarak Moğolların Anadolu’ya tamamen hâkim olduğu karanlık bir devir olduğu söylenebileceği gibi, Türkmen isyanlarıyla beylikler dönemini ve Anadolu Türklüğü’nün canlanışını müjdelemesi bakımından önemlidir.
Anahtar Kelimeler: II. İzzeddin Keykavus, IV. Rükneddin Kılıç Arslan, II. Alaeddin Keykubad, Moğollar, Bizans, Anadolu, Türkmenler.
I
İÇİNDEKİLER KISALTMALAR ....................................................................................................... III I. BÖLÜM.................................................................................................................... 1 GİRİŞ ........................................................................................................................... 1 II. BÖLÜM................................................................................................................... 3 SULTAN II. İZZEDDİN KEYKAVUS’UN MÜSTAKİL SALTANATI (1246–1249)...................................................................................................................................... 3 A- İzzeddin Keykavus’un Tahta Çıkışı........................................................................ 3 B- Devlet Erkânı Arasındaki Rekabet.......................................................................... 6
1- Şemseddin Hasoğuz ve Eseddeddin Rûzbeh’in Öldürülmeleri ........................... 7 2- Sahib Şemseddin’in İktidarını Koruma Çabaları................................................. 9
a- Emîr-i Dad Nusret ve Pervâne Ebu Bekir Attar’ın Ortadan Kaldırılmaları..... 9 b. Sahib Şemseddin ve Şerefeddin Mahmud’un Arasındaki Çekişme............... 12
3- Sahib Şemseddin’in Keyfi Yönetimi ................................................................. 14 4- Türkmen Ahmed İsyanı ..................................................................................... 15
C- Melik Rükneddin Kılıç Arslan ve Taht İddiası ..................................................... 16 1- Rükneddin Kılıçarslan’ın Moğolistan’dan Dönüşü ........................................... 16 2- Sahib Şemseddin’in Öldürülmesi ...................................................................... 18
III. BÖLÜM ............................................................................................................... 20 ÜÇ KARDEŞİN TAHTA ÇIKIŞI (1249–1254) ........................................................ 20 A- Kardeşler Arasındaki İlk Mücadele ...................................................................... 20 B- Yeni Tayin Edilen Devlet Erkânı Arasındaki Rekabet ......................................... 24 C- İzzeddin Muhammed’in Vezirliğe Getirilmesi ..................................................... 28 D- Kardeşler Arasındaki Mücadelenin Yeniden Başlaması....................................... 30 IV. BÖLÜM ............................................................................................................... 35 İKİLİ SALTANAT DÖNEMİ ve RÜKNEDDİN KILIÇARSLAN’IN MÜSTAKİL SALTANATI ............................................................................................................. 35 A- İkili Saltanat Dönemi (1259–1262) ...................................................................... 35
1- İkinci Moğol İstilası........................................................................................... 35 2- İzzeddin Keykavus’un Saltanatı Bırakması ve Rükneddin Kılıçarslan’ın Tahta Çıkışı ...................................................................................................................... 39 3- İzzeddin Keykavus’un İznik Rum İmparatoru’nun Yanına Gitmesi ................. 43 4- İzzeddin Keykavus’un Tahtı Yeniden Ele Geçirmesi........................................ 44 5- Melik Alâeddin Keykubad’ın Türkistan Yolunda Ölümü ................................. 46 6- İzzeddin Keykavus ve Rükneddin Kılıçarslan’ın Hülâgü’nün Yanına Gitmeleri................................................................................................................................ 49 7- İzzeddin Keykavus’un Saltanatı Kaybetmesi .................................................... 52
a- Alıncak Noyan’a Yenilmesi........................................................................... 52 b- İzzeddin Keykavus’un İstanbul’a Gidişi........................................................ 55
8- İzzeddin Keykavus’un İstanbul’da Tutuklanması ............................................. 57 9- İzzeddin Keykavus’un Esaretten Kurtuluşu, Gurbet Hayatı ve Ölümü............. 59
a- Esaretten Kurtuluşu........................................................................................ 59 b- Gurbet Hayatı ve Ölümü................................................................................ 60
B- IV. Rükneddin Kılıçarslan’ın Müstakil Saltanatı (1262–1266) ............................ 62 1- Rükneddin Kılıçarslan Dönemi İç İsyanlar ....................................................... 62 2- Sinop’un Yeniden Fethi ..................................................................................... 66 3- Rükneddin Kılıçarslan’ın Öldürülmesi.............................................................. 69
V. BÖLÜM ................................................................................................................ 75
II
ÜÇ KARDEŞ DEVRİ KOMŞU ÜLKELERLE İLİŞKİLER, DEMOGRAFİK YAPI, EKONOMİ ve MİMARİ............................................................................................ 75 A- Üç Kardeş Dönemi Koşu Ülkelerle İlişkiler .................................................. 75
1- Moğollarla İlişkiler ............................................................................................ 75 2- Ermenilerle İlişkiler ........................................................................................... 78 3- İznik Rum İmparatorluğu ve Bizans İle İlişkiler ............................................... 79 4- Trabzon Rum İmparatorluğuyla İlişkiler ........................................................... 80 5- Memluklularla Olan İlişkiler ............................................................................. 81
B- Üç Kardeş Dönemi Demografik Yapı................................................................... 82 1-Rumlar ................................................................................................................ 82 2- Türkler ............................................................................................................... 83 3- Diğerleri ............................................................................................................. 84
C- Üç Kardeş Devri Ekonomik Durum...................................................................... 84 A- Üç Kardeş öneminde Mimari................................................................................ 86
1- Hanlar ................................................................................................................ 86 2- Camiler ve Mescidler......................................................................................... 87 4- Kümbet ve Türbeler ........................................................................................... 91 5- Diğerleri ............................................................................................................. 92 6- Tamiri Yapılan Eserler....................................................................................... 93
SONUÇ ...................................................................................................................... 94 BİBLİYOGRAFYA ................................................................................................... 97 EKLER..................................................................................................................... 105
III
KISALTMALAR
AÜDTCF : Ankara Üniversitesi Dil, Tarih, Coğrafya Fakültesi
Bas. :Basımevi
Bkz. :Bakınız
Çev: : Çeviren
DGBİT : Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi
dpn. :Dipnot
H : Hicri
Haz: : Hazırlayan
İA : İslam Ansiklopedisi
km. : kilometre
Krş. :Karşılaştırınız
M. : Miladi
m. : metre
s. : Sayfa
S. : Sayı
SDÜFEFSBD: Süleyman Demirel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal
Bilimler Dergisi
SÜ :Selçuk Üniversitesi
TA :Türk Ansiklopedisi
TAD :Tarih Araştırmaları Dergisi
TDA :Türk Dünyası Araştırmaları
TİD :Tarih İncelemeleri Dergisi
TİD :Tarih İncelemeleri Dergisi
TM :Türkiyat Mecmuası
IV
TTK :Türk Tarih Kurumu
VD :Vakıflar Dergisi
VGM :Vakıflar Genel Müdürlüğü
Yay. :Yayınlayan
V
ÖNSÖZ
Araştırmamızın konusunu bulmamda ve hazırlamamda büyük yardım ve
teşviklerini gördüğüm, değerli hocam ve tez danışmanım Prof. Dr. Kemal GÖDE’ye,
manevi desteklerini esirgemeyen, bizlere rahat bir çalışma ortamı sağlayan değerli
hocam Bölüm Başkanımız Prof. Dr. Bayram KODAMAN’a, bu çalışmanın
hazırlanmasında desteklerini gördüğüm bölümümüz hocalarına ve mesai
arkadaşlarıma, ayrıca benden maddi-manevi desteğini esirgemeyen, değerli
arkadaşım Osman ARICAN’a, ayrı ayrı teşekkür etmeyi borç biliyorum.
Isparta 2005
Kansu EKİCİ
1
I. BÖLÜM
GİRİŞ
Araştırmamızın konusu, Selçuklu Devleti tarihinin dönüm noktalarından, II.
Gıyaseddin Keyhüsrev’in ölümüyle ortaya çıkan Üç Kardeş Dönemi olup, söz
konusu dönemin siyasi faaliyetleri, kişisel ve siyasal çekişmeleri genel hatlarıyla
anlatılmaya çalışılmıştır.
1246–1266 yıllarını kapsayan araştırmamız, sadece üç kardeş dönemine
ilişkin bir monografi olmayıp, aynı zamanda Anadolu Selçuklu Devletinin ilişkide
bulunduğu İlhanlılar, Altınorda, Memluk ve Bizans Devletleriyle olan münasebetleri
de genel olarak ve gerekli görüldüğü ölçüde verilmeye çalışılmıştır. Dönem, Aralık
1245’te ölen II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in ölümünü izleyen yılla başlamakla birlikte,
üç kardeşin saltanat mücadelelerinin tümünü kapsamaktadır.
Araştırmamıza konu olan dönem, coğrafi olarak Anadolu topraklarındaki
Selçuklu hükümranlık alanında cereyan etmiş, ilişkide olduğu ölçüde farklı
coğrafyalardaki faaliyetlere ilişkin bilgiler de verilmiştir.
Araştırmamıza konu olan döneme ilişkin olarak yararlanılan ilk elden
kaynaklar şunlardır: İbn Bibi’nin “El Evamirü’l- Ala’iyye Fi’l-Umuri’l-Ala’iyye”
adlı eseri döneme ilişkin en önemli ve ayrıntılı kaynak olma niteliğindedir; Dönemin
başlangıcına olmasa da dönemin sonlarına ilişkin verdiği bilgiler açısından
değerlendirilmesi gereken diğer bir müellif Aksarayî’dir. Aynı zamanda Anadolu
Selçuklu Devleti’nde divan kâtipliği görevinde de bulunmuş olan Aksarayî,
“Müsameretü’l Ahbar”da verdiği bilgiler açısından önemli görülmekle birlikte,
anlatımlarının yanlı olmasına ilişkin şüpheler dolayısıyla dikkatle yaklaşılması
gereken bir yazardır; Döneme ilişkin olarak, önemli ve çağdaş diğer bir kaynak
Gregory Abu’l-Farac tarafından Süryanice yazılmış olan “Abu’l-Farac Tarihi”dir.
Eser özellikle Moğollarla ilgili kaleme alınmış olmakla birlikte, konuyla ilgili
enteresan bilgiler sunmaktadır; Diğer bir kaynak İbn Şeddad’ın kaleme aldığı
“Baypars Tarihi”dir. Bu eserde, daha çok Memluklular anlatılmakla birlikte zaman
zaman döneme ilişkin ayrıntılar da zikredilmiştir; Bunun yanında Ermeni bir müellif
olan Aknerli Gregor’un Moğol istilasını anlattığı “Moğol Tarihi” adlı eseri yine
2
dönem açısından önemli sayılabilecek kaynak niteliğindedir; Döneme ilişkin ve son
olarak dile getireceğimiz eser, Münecimbaşı’nın Arapça kaleme aldığı “Camiü’d-
Düvel”dir. Eserde Anadolu Selçuklu Devleti’nden oldukça geniş bir şekilde
bahsedilmiştir.
Dönemle ilişkili kullanılan süreli yayınlar, ansiklopedik eserler, dergiler ve el
kitapları ise şunlardır: İslam Ansiklopedisi’nin ilgili maddeleri (İlhanlılar, Atınorda,
İzzeddin Keykavus, II. Alaaddin Keykubad, IV. Rükneddin, Batu, Berke), Selçuklu
Araştırmaları Dergisi, Vakıflar Dergisi, Türklük Araştırmaları Dergisi, Tarih
İncelemeleri Dergisi, konuyla ilgili önemli makale ve incelemelerin yayınlanması
açısından önem arz etmektedir. Konuyla ilgili el kitaplarına gelince, Osman
Turan’ın, “Selçuklular Zamanında Türkiye” adlı eseri en fazla faydalandığımız eser
olma niteliğindedir; Özellikle, Sultan İzzeddin ve Rükneddin arasındaki yazışmaların
yer aldığı ve Osman Turan tarafından yayınlanan “Türkiye Selçukluları Hakkında
Resmi Vesikalar” adlı kitap konumuz açısından oldukça ehemmiyetli ve ayrıntılı
bilgiler içermektedir; Osman Turan’ın konu hakkındaki diğer önemli bir kitabı,
“Selçuklular Tarihi ve Türk-İslam Medeniyeti” adlı eseri, burada zikredilmesi
gereken eserler arasındadır; Bunun dışında Claude Cahen’in “Osmanlılardan Önce
Anadolu’da Türkler”i; Z. V. Togan’ın “Umumi Türk Tarihine Giriş”i; Jean- Paule
Roux’un “Moğol İmparatorluğu Tarihi”; A.Yu Yakubovskiy’in, “Altın Ordu ve
Çöküşü”; Abdulkadir Yuvalı’nın, “İlhanlılar Tarihi” ve Ostrogorsky’nin “Bizans
Tarihi” adlı eserleri, araştırmamızda en fazla kullandığımız kaynaklar olarak, burada
zikredilmeye değerdir.
Eserimiz dört bölümden oluşmakta olup, I. Bölümde, Sultan İzzeddin
Keykavus’un müstakil saltanatı anlatılmaya çalışılmıştır. II. Bölümde, Üç kardeşin
tahta çıkışları ayrıntılı bir şekilde verilmiş, III. Bölümde, ikili saltanat dönemi ve II.
Rükneddin Kılıç Arslan’ın müstakil saltanat yıllarına ilişkin ayrıntılar yer almıştır.
Son ve IV. Bölüm ise, üç kardeş dönemi genel özellikleri, dış ilişkiler, sosyal ve
demografik yapı konusunda ayrıntılar içermektedir. Aynı bölümde ekonomik yapı
hakkında da bilgiler verilmiştir.
3
II. BÖLÜM
II. İZZEDDİN KEYKAVUS’UN MÜSTAKİL SALTANATI
(1246–1249)
A- İzzeddin Keykavus’un Tahta Çıkışı
Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev öldüğünde1 İzzeddin Keykavus, Rükneddin
Kılıç Arslan ve Alaadin Keykubad adında üç erkek çocuk bırakmıştı. Babaları
öldüğünde bunların en büyüğü İzzeddin Keykavus onbir2, küçük kardeşi Rükneddin
Kılıç Arslan dokuz ve en küçük kardeşi Alâeddin Keykubad ise, henüz yedi
yaşındaydı. İzzeddin Keykavus’un annesi Konyalı bir Rum papazın kızı Berdûliye
Hatun; Rükneddin Kılıç Arslan’ın annesi Konyalı zengin bir Rumun kızı3; Alâeddin
Keykubad’ın anası ise, Abhaz Melikesi4 Gürcü Hatun idi5.
II. Gıyaseddin Keyhüsrev, Gürcü Hatun’dan olan oğlu Alâeddin Keykubad’ı
daha doğumu sırasında veliaht tayin etmişti. Buna sebep Gürcü Hatun’u çok
1 II. Gıyaseddin Keyhüsrev, 643 Recep (Aralık 1245) ayının ortasında öldü. 31.12.1245’de
Sultanlar Türbesi’ne gömüldü. Ayrıntılı bilgi için bkz: Anonim, Selçukname, (Çev: Feridun Nafiz Uzluk), Ankara, 1952, s. 33.
2 İbn Şeddad, II. İzzeddin Keykavus’un 636 (1238–1239) doğumlu olduğunu, altı ya da yedi yaşında tahta çıktığını ifade etmektedir. İbn Şeddad, Baypars Tarihi (Siretü’z-zahirBaypars), (Çev: M. Şerefüddin Yaltkaya), Ankara 2000, s.32.
3 Kaynaklarda adı geçmiyor. 4 Selçuklu kaynaklarında Gürcü Hatun olarak bilinen fakat esas adı Melike Tamar olan II.
Alaaddin Keykubad’ın anası, Gürcü Melikesi Melike Roussadan’ın kızıydı. Melike Roussadan, I. Alaaddin Keykubad’ın ülkesine yaptığı saldırıları önlemek ve yakınlık bağlarını kuvvetlendirmek için I. Alaaddin’in oğlu II. Gıyaseddin Keyhüsrev’i kendine damat yapmak istemiş ve bu doğrultuda teklifini I. Alaaddin Keykubad’a iletmişti. Her ne kadar I. Alaaddin Keykubad bu teklifi kabul ettiyse de bunu uygulayacak kadar yaşamamıştır. I. Alaadin Keykubad’ın ani ölümü, bir süre bu ittifak evliliğini engellemiştir. II. Gıyaseddin Keyhüsrev tahta geçtikten sonra Şihabeddin Kirmani’yi değerli hediyelerle Gürcü Ülkesine göndermiş ve Gürcü Hatun’la evliliği gerçekleştirmiştir. Önceleri Hıristiyan olan Gürcü Hatun, evliliğin ardından İslamı kabul etmiştir. İbn Bibi, El Evamirü’l Ala’iyye Fi’l-Umuri’l Ala’iyye, c. II, Ankara 1996, s. 36–37, Gregory Abu’l Farac, Abu’l Farac Tarihi, (Çev: Ömer Rıza Doğrul), s. 537–538. Halil Edhem, Kayseri Şehri, (Haz: Kemal Göde), Ankara 1982, s. 99–100. Ahmed bin Mahmud, Selçuk-name, c. II, (Haz: Erdoğan Merçil), İstanbul 1977, s. 155.
5 İbn Bibi, a.g.e., s. 27, Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul 1971, s. 458. II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in diğer eşleri; Eyyübi Melikesi Gaziye Hatun ve Mengücik kızından oğlu olmamıştır. Halil Edhem, a.g.e., s. 100-101.
4
sevmesi6 ve Gürcü Hatun’un soy bakımından7 diğer eşlerine göre daha üstün
olmasından kaynaklanıyordu. Nitekim II. Gıyaseddin Keyhüsrev, sağlığında
Alâeddin Keykubad’ın ilerde sultan olması için emirlerin ona uymasını buyurmuş ve
bu konuda hepsinden sağlam güvenceler ve sözler almıştır8. Ancak alınan
güvencelere, verilen sözlere ve II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in vasiyetine rağmen
Alâeddin Keykubad tahta çıkmaya muvaffak olamamıştır. Sahib Şemseddin
Muhammed, Emir Celaleddin Karatay9, Emir Şemseddin Hasoğuz, Emir-i Câmedar
Emir Esededdin Ruzbeh ve Pervane Fahreddin Ebu Bekir Attar gibi devrin ünlü
devlet adamları, iki büyük kardeşin bırakılıp, küçük kardeşin tahta çıkmasını örfe
uygun görmemişler10, derhal harekete geçerek, Borgulu (Uluborlu) Kalesi’nde11
Türk töresine göre idarecilik yapan Melik İzzeddin Keykavus’u alarak, Konya
Akşehir’in Altuntaş köyüne götürmüşlerdir. Burada daha önceden bir taht
6 II. Gıyaseddin Keyhüsrev, Gürcü Hatun’a sevgisini göstermek için onun tasvirini sikke üzerine bastırmıştı. Söz konusu sikkede II. Gıyaseddin Keyhüsrev aslan şeklinde, karısı Gürcü Hatun ise yeni doğan bir güneş (Şır-ü Hurşid) şeklinde tasvir edilmiştir. Bkz Ek–1.
7 Kerimüddin Mahmud-i Aksarayî, Müsâmeretü’l-Ahbâr, (Çev: Mürsel Öztürk), Ankara 2000, s. 28.
8 İbn Bibi, a.g.e., s. 123. 9 Celalleddin Karatay, aslen Rum olup, büyük ihtimalle I. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında
Kilikya-Kayseri arasında yapılan bir sefer sonucu köle olarak ele geçirilmiştir. Anonim Selçukname’ye göre Celaleddin Karatay’ın köle olarak ele geçirilmesinin ardından 612’den 652’ye kadar Anadolu Selçuklu Devleti’nin hizmetinde bulunmuştur. Celaleddin Karatay, bu kırk yıllık hizmetinin onsekiz yılını sarayda I. Aleddin Keykubad’ın hizmetinde, taşt-hane emirliği yaparak geçirmiştir. I. Aleddin Keykubad’dan sonra tahta II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in geçmesinin ardından, vezir Sadedin Köpek’in arka planda devleti yönetmesi ve devlet adamlarını ortadan kaldırmaya başlamasıyla saraydan uzaklaşmış olan Celaleddin Karatay, ancak Sadeddin Köpek’in öldürülmesinin ardından saraya eski görevi taşt-hane emirliğine ve hazine-i hassa emirliğine tayin edilmiştir. Celaleddin Karatay, II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in ölümüne kadar da bu görevinde kalmıştır. Celaleddin Karatay, II. İzzedin Keyhüsrev’in tahta geçişi ve kendisinin oynadığı önemli rol nedeniyle saltanat naibi olmuş ve II. İzzeddin Keykavu’un müstakil saltanatının hemen ardından gelen üçlü saltanat döneminde de tecrübesiyle kardeşlerin birarada kalmalarını sağlamıştır. Ölümünden sonra ise üçlü saltanat sona ermiştir. Celaleddin Karatay, daima uysal ve akılcı kişiliğiyle dikkat çekmiş, yaptırdığı imaretlerle de Anadolu halkının kalbini kazanmıştır. Ayrıntılı bilgi için bkz. Osman Turan, “Celaleddin Karatay, Vakıfları ve Vakfiyeleri”, Belleten, S. 45, Ankara 1948, s. 17–157. M. Ferid Uğur-M. Mesud Koman, Selçuklu Büyüklerinden Celalüddin Karatay ile Kardeşlerinin Hayat ve Eserleri, Konya 1940, s. 1–87.
10 Aksarayî, a.g.e., s. 28, İbn Bibi, II. İzzeddin Keykavus’un cömert tabiatı, övülecek özellikleri, sınırsız iyiliği, dirayet ve liyakati, beğenilen ahlakı, seçkin kişiliği, haya sahibi oluşu, meziyetlerinin üstünlüğü ve yaş bakımından büyüklüğü sebebiyle tahta çıkarıldığını söyler. Bunlardan yaş bakımından (erginliği) doğru olmakla birlikte, diğer özellikleri onbir yaşındaki bir çocukta aramak hayalcilik olur. İbn Bibi, a.g.e., s. 88.
11 Kale Isparta’nın Uluborlu ilçesindedir. Helenistik dönemde inşa edilen kale, Bizans döneminde büyük çaplı tamir görmüştür. Uluborlu'nun Türklerin eline geçmesinden sonra Selçuklular tarafından da tamir edilmiştir. Kalenin uzunluğu 135,5 metre olup, üç tane burcu bulunmaktadır. Ayrıntılı bilgi için Bkz. http://www.uluborlu.bel.tr/uluborlutarihi.htm. Bkz. Ek- 23.
5
hazırlamışlar ve tahta çıkış merasimleri esnasında iki yanına da melik kürsüsü
yerleştirmişlerdir. Kürsülerin sağ tarafına Rükneddin Kılıç Arslan, sol tarafına da
Alâeddin Keykubad oturtulmuştur. Daha sonra Sahib Şemseddin ile Şemseddin
Hasoğuz, Melik İzzeddin Keykavus’un sağ ve sol kolundan tutarak, onu tahta
oturtmuş ve adet olduğu üzere “saçı geleneğini” yerine getirerek dinar ve mücevher
saçmışlardır12. Melik İzzeddin Keykavus’un sultanlık makamına geçişi böyle
alelacele tamamlandıktan sonra, devletin başkenti Konya’ya hareket edilmiştir.
Konya’ya geldiklerinde ise tekrar tören (azin) düzenlenmiş, İzzeddin Keykavus,
atalarının tahtına oturtulmuştur13. Emirler, komutanlar ve memleketin asker sahipleri
gelip yeni sultana biat etmişler ve ardından adet olduğu üzere büyük törenler
yapılmıştır14. II. İzzeddin Keykavus, tahta geçtikten sonra kendisini tahta geçiren
devlet adamlarına bir şükran ifadesi olarak, devlet görevlerini bunlar arasında
paylaştırmış ve derecelerini yükseltmiştir. Bu görevlerin dağıtımı ise şöyleydi: Sahib
Şemsedin vezirlik15 makamını muhafaza etmiş, naiblik16 Celaleddin Karatay’a,
beylerbeyliği17 Şemseddin Hasoğuz’a, atabeğlik18 Esededdin Ruzbeh’e ve
12 İbn Bibi, a.g.e., s. 88-89. Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul 1971, s.
458-59. 13 Abu’l Farac, II. İzzeddin Keykavus’un Konya’da tahta oturuşuyla ilgili olarak 1246 yılının
başlarını göstermekte. İlhan Erdem ise 1246 Ocak ayını vermekte. İlhan Erdem’in verdiği tarihi Anonim Selçukname’deki tarih de desteklemekte. Ayrıntılı Bilgi için bakınız; Abu’l Farac, a.g.e., s. 545, İlhan Erdem, Türkiye Selçukluları- İlhanlı İlişkileri (1258-1308), Ankara 1995, s. 104, Anonim, Selçukname, s. 33.
14 İbn Bibi, a.g.e., s. 89. 15 Nadir olarak Sahib-i Divan-ı Saltanat unvanı verildiği gibi bazen Sahib unvanıyla da
anılmış ama genellikle vezir denmiştir. Türkiye Selçuklu veziri hükümdarın vekili sıfatıyla devletin bütün işlerini sevk ve idare eden en yüksek memurdur. Vezir idari, icrai, askeri ve kazai alanlarda tam yetki ile görev yapar ve muayyen konularda hükümdarın vekili olarak muayyen ferman çıkarabilirdi. Ayrıntılı bilgi için Bkz. Refik Turan, Türkiye Selçukluları’nda Hükümet Mekanizması, İstanbul 1995, s. 50–93. İ. Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devlet Teşkilatına Medhal, Ankara 1988, s. 44.
16 Nâibü’l-hazre veya Niyâbet-i Saltanat isimleriyle anılır. Bu müessese muhtemelen Eyyübiler üzerinden Anadolu Selçukluları’na geçmiştir. Bu makam devlet ricalinden veya emirlerin ileri gelenlerinden atama yapılırdı. Atandığı vakit, kendisine altın bir kılıç verilirdi. Görevi ise, sultan payitahtan ayrıldığında ona ait devlet işlerine bakmaktı. Bkz. Refik Turan, a.g.e., s. 56-58. İ. Hakkı Uzunçarşılı, a.g.e., s. 93.
17 Beylerbeyi, divanın bir üyesi olup, sulh zamanında ordunun başkomutanıdır. Beylerbeyi ünvanının yanında Melikü’l Ümera unvanını da kullanır. Bkz. Refik Turan, a.g.e., s. 58-61. İ. Hakkı Uzunçarşılı, a.g.e., s. 99-100.
18 Atabeğ, sultanın müşaviri olup, divan naibleri ve devlet erkânı bütün işlerde atabeğin ittifakı ve meşveretiyle hareket ederlerdi. Bkz. Refik Turan, a.g.e., s. 63-65. İ. Hakkı Uzunçarşılı, a.g.e., s. 79.
6
pervanelik19 Ebu Bekir Attar’a verilmiştir. Tam bu sırada, Anadolu Selçukluları’nın
tabi olduğu Moğol tahtında önemli bir değişiklik meydana gelmiş ve Göyük Han20
başa geçmiştir. Bu vesileyle büyük bir kurultayın toplanması kararlaştırılmış ve tabi
hükümdarlar, birçok resmi devlet temsilcisi, Karakurum’a21 davet edilmiştir. II.
İzzeddin Keykavus ise, Ermeni ve Rum tecavüzlerini bahane ederek, kendisi kadar
sultan yetkilerine sahip olduğunu söylediği kardeşi Rükneddin Kılıç Arslan’ı
göndermiş22 ve kendisinin ise, daha sonra bizzat geleceğini bildirmiştir. Böylece
Anadolu Selçukluları için çok ağır gelen bir tabiyyet bildirimi atlatılmış oldu23.
B- Devlet Erkânı Arasındaki Rekabet
II. İzzeddin Keykavus’un tahta geçmesinden sonra ortaya çıkan birlik havası
ve düzeni sağlama çabaları çok fazla sürmemiştir. Özellikle Beylerbeyi Şemseddin
Hasoğuz’un, kızını, Câmedar Emir Esededdin’in kızkardeşinin oğlu Mübarizeddin
Bayram’a vermesiyle, ikili arasında bir yakınlaşma doğmuş ve bu durum birlikte
hareket etmelerine sebep olmuştur. Zaten devlet içinde çok güçlü bir mevki olan
atabeğlik ve beylerbeyliği makamına sahip olan Esededdin Ruzbeh ve Şemseddin
Hasoğuz, birlikte hareket etmekle daha da güçlenmişler, önemli-önemsiz bütün işler
bu ikisinin oluru olmadan yapılamaz olmuştur. Tabiatıyla bu hal, kendilerine karşı
kıskançlık duyan insanların artmasına yol açmıştır. Bu kişilerin başında da Pervane
19 Türkiye Selçukluları’nda Pervane, büyük divanda bulunan arazi defterlerinde has ve ikta
yani dirlik olan timara ait dağıtımı yapar, buna ait menşur ve beratları hazırlar, Sultana gelen istihbaratı iletir ve asli görevleri dışında da sultan tarafından verilen siyasi ve askeri görevleri yapardı. Refik Turan, a.g.e., s. 65-67. İ. Hakkı Uzunçarşılı, a.g.e., s. 95-96.
20 Göyük Han, 1246–1248 yılları arasında Cengizli İmparatorluğu hükümdarlığı yapmıştır. 21 Orhun Nehri yakınında olan bu şehir, VIII. Asırda Uygurlar tarafından kurulmuş ve
yaklaşık 100 sene boyunca Uygurlara başkentlik etmiştir. Uygurların X. yüzyılda yıkılmasından sonra, metruk hale gelmiş ve Kara-Balsagun adını almıştır. Cengiz Han, Karakurum’un yeniden inşa edilmesini emretmiş ve bunun tamamlanması ancak Ögedey zamında gerçekleşmiştir (1234). 1235’te şehrin kalesi tamamlanmış ve Ordu-Balığ adını almıştır. Karakurum, 1259’da Kubilay Han, başkenti Pekin yakınındaki Kay-pin-fu’ya taşımasına kadar Moğolların başkenti olmaya devam etmiştir. Wilhelm Von Rubruk, Moğolların Büyük Hanına Seyahat 1253–1255, (Çev: Ergin Ayan), İstanbul 2001, s. 58, dpn. 67.
22 Alaaddin Ata Melik Cüveyni, Tarih-i Cihangüşa, (Çev: Mürsel Öztürk), Ankara 1998, s. 228. Müneccimbaşı Ahmed b. Lüfullah, Camiü’d-Düvel (Selçuklular Tarihi II Anadolu Selçukluları ve Beylikler), s. 93, (Yay. Ali Öngül), İzmir 2001. Erdoğan Merçil, Müslüman-Türk Devletleri Tarihi, Ankara 1997, s. 153. İ. Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. I, Ankara 1998, s. 12.
23 İbn Bibi, a.g.e., s. 89, Abu’l Farac, a.g.e., s. 545-46, Osman Turan, a.g.e., s. 459. Osman Turan, “Keykavus II”, İA, c. VI, s. 642.
7
Ebu Bekir Attar ve Emir-i Dad24 Nusret gelmekteydi. Bunlardan Emir-i Dad Nusret,
Şemseddin Hasoğuz ile Esededdin Ruzbeh hakkında aslı olmayan hikâyeler ve sözler
uydurarak, bunları Vezir Sahib Şemseddin’e anlatmıştır. Sahib Şemseddin, Emir-i
Dad Nusret’e uzun zaman itibar etmemiş olmasına rağmen, bir süre sonra Emir-i Dad
Nusret’in sözlerinin etkisinde kalarak, Şemseddin Hasoğuz’la Eseddeddin
Ruzbeh’den şüphe duymaya ve korkmaya başlamıştır. Hatta canını kurtarmak için
ülkeyi terk edip, Moğol Kağanı’nın yanına gönderilmiş olan Melik Rükneddin Kılıç
Arslan’ın yanına gitmek istemiştir. Bu amaçla gereken hazırlıkları da yapmıştır.
Fakat, Emir-i Dad Nusret ve Ebu Bekir Attar tarafından, devlet işlerinin kesintiye
uğrayacağı gerekçesiyle, kendisine gereken uyarılar yapılmış ve kendisine
Şemseddin Hasoğuz ve Esededdin Ruzbeh tarafından yönelen tehditlerin, bizzat
giderileceği garantisi verilmiştir. Bunun üzerine Sahib Şemseddin gitme kararından
vazgeçmiştir25.
1- Şemseddin Hasoğuz ve Eseddeddin Rûzbeh’in Öldürülmeleri
Sahib Şemseddin Muhammed İsfahani’yi, Melik Rükneddin Kılıç Arslan’ın
yanına gitmekten vazgeçiren Pervane Ebu Bekir ve Emir-i Dad Nusret, Sahib
Şemseddin’den kendisine gelen tehditleri engelleme adına serbest hareket etme iznini
ve Hasoğuz ile Ruzbeh’i hapsetmek için onay almışlardı. Fakat Pervane Ebu Bekir
ve Emir-i Dad Nusret daha da ileri giderek, Hasoğuz ve Ruzbeh’i ortadan kaldırmak
için plan yapmışlardı. Sahib Şemseddin’e gelince, o bu işe onay vermek zorunda
kalmıştır. Pervane Ebu Bekir ve Emir-i Dad Nusret, bu iş için Akşehir ve Ilgın’daki
ayak takımını kullanmayı uygun bulmuştur. Onlar başlangıçta bu işten korkmuş,
kendilerine ikta ve hilat vaat edilince, ikna olmuşlardır. Bunun üzerine geceleyin,
gizlice köle evlerine ve hücrelere yerleştirilmişlerdir. Bu grup daha önceden yapılmış
plan gereğince, Sahib Şemseddin Muhammed İsfahani’nin kılıcından esinlenerek
belirlenen “parolanın” (kuzu) söylenmesinin ardından gizlendikleri yerden harekete
geçip, Hasoğuz ve Ruzbeh’i katledeceklerdi. Geriye kalan tek sorun, Hasoğuz ve
Ruzbeh’in, Sahib Şemseddin’in sarayına nasıl getirileceğiydi. Emir-i Dad Nusret bu
24 Emir-i Dad: adliye vekili ve daha doğrusu İstinkak dairesi şefi veya tevkifhane müdürüdür. İcabında emir üzerine divan azalarını da tevkif ederdi. İ. Uzunçarşılı, Osmanlı Devlet Teşkilatına Medhal, TTK, Ankara 1988, s. 98.
25 İbn Bibi, a.g.e., 89-91. Coşkun Alptekin, “Türkiye Selçukluları”, DGBİT., c. VIII, İstanbul 1992, s. 311.
8
soruna da çözüm bulmuştur. Buna göre, Sahib Şemseddin, hasta numarası yapacak
ve bunu öğrenen Hasoğuz ve Ruzbeh, geçmiş olsun dileklerini sunmaya geleceklerdi,
geldiklerinde ise, daha önceden hazırlanan plan uygulanacaktı. Sahib Şemseddin
hasta numarası yaparak birkaç gün yatakta yatmasına rağmen, Hasoğuz ve Ruzbeh,
onu ziyarete gelmemişlerdir. Emir-i Dad Nusret, burada tekrar devreye girerek
Şemseddin Hasoğuz’un yanına gitmiş ve Şemseddin Muhammed İsfahani’nin hasta
olduğunu, muhtemelen vasiyetini belirteceğini ifade ederek, gelmesi için iknaya
çalışmıştır. Hasoğuz’a gelince o, yıldız ve takvim açısından dışarı çıkması için uygun
bir gün olmadığını söylemiştir. Bunun üzerine Emir- Dad Nusret hadislerden örnek
vererek, yaptığı hareketin batıl bir davranış olduğunu ve onun bu tutumunun
düşmanlarına fırsat vereceğini söyleyerek, Hasoğuz’u gelmeye ikna etmiştir. Bunun
üzerine ikna olan Hasoğuz, yine Emir-i Dad Nusret’in ısrarıyla Ruzbeh’e bir hacib26
göndererek onun da gelmesini sağlamıştır27.
Emir-i Dad Nusret’in tuzağına düşen Hasoğuz ve Ruzbeh, yanlarında
adamlarıyla beraber Şemseddin İsfahani’nin sarayına doğru yola çıkmışlardı. Yolda
Emir-i Dad Nusret haber vermek bahanesiyle önden gitmiş ve ayak takımını,
yapacakları katliam konusunda cesaretlendirmiştir. Daha sonra sarayın kapısına
gelen Emir-i Dad Nusret, gelenleri karşılamış, sahte bir edayla buyur etmiştir.
Hasoğuz ve Ruzbeh adamlarıyla birlikte saraya girince, Emir-i Dad Nusret kapıyı
arkadan sıkıca kapatmıştır. Kapıların sıkıca kapatılmasının ardından Nusret, daha
önceden Sahib Şemseddin’in söylemesi üzerinde anlaşılan kuzu parolasını bizzat
söylemiştir. Bunun ardından ayak takımı saklandıkları yerden çıkarak, nacak ve
keskin kılıçlarla, Hasoğuz ve Ruzbeh’e darbeler indirmeye başlamışlardır. Netice de
Hasoğuz ve Ruzbeh öldürülmüş, başları gövdelerinden ayrılarak sarayın içindeki
tören için yapılan ahşap köşke asılmıştır. Nusret, öldürülenlerin evlerine ayak
takımını göndererek, mallarını yağmalattırmış, adamlarının bazılarını tutuklatarak,
26 Hacibler, hükümdar ve devlet erkânı arasındaki tebliğ ve tebellûgu icap eden evrak ve
defterlerin gidip gelmesine vasıta oldukları gibi saray kapılarının korunmasına da memurdular. İ. Hakkı Uzunçarşılı, a.g.e., s. 34.
27 İbn Bibi, a.g.e., s. 92–93. H. Namık Orkun, Türk Tarihi, c. IV, Ankara, 1946, s. 69.
9
öldürtmüştür28. Anonim Selçukname’de, Hasoğuz ve Ruzbeh’le beraber oniki emirin
daha öldürülmüş olduğu ifade edilmiştir29.
Hasoğuz ve Ruzbeh’in kendileri ve tayfaları ortadan kaldırıldıktan sonra
Nusret ve Pervane Ebu Bekir, başkentte (Darü’l mülk) hadlerini aşan büyük ve çirkin
işlere kalkışmışlar ve bağımsızlık sevdasına düşmüşlerdir. Onların bu düşünceleri,
Pervane Ebu Bekir’in oğlunun düzenlediği bir eğlence meclisinde ortaya çıkmıştır.
Pervane Ebu Bekir’in oğlu Sahib Şemseddin’i kastederek: “Bir gün bu yaşlı bunağın
da başına aynı şey gelecek.” demiştir. Tabiî ki bu söz daha sonra muhbirlerin
vasıtasıyla Sahib Şemseddin’e iletilmiştir. Bunu duyan Sahib Şemseddin, büyük bir
kedere kapılmış ve kendisine sırdaş seçtiği Tuğracı Şemseddin Mahmud’a, bu
durumu açmıştır. Tuğracı Şemseddin Mahmud, bu konuda Sahib Şemseddin’e,
tavsiyelerde bulunmuştur. Bu tavsiyeler gereğince onun, Erzincan Subaşısı
Şerefeddin Mahmud’u, saltanat makamına çağırmasını, hediyeler vererek
onurlandırmasını, böylelikle Şerefeddin Mahmud’un gönlünü kazanmasını istemiştir.
Bundan amaç Şerefeddin Mahmud’un askeri nüfuzundan, Emir-i Dad Nusret ve
Pervane Ebu Bekir’e karşı faydalanmaktı30.
2- Sahib Şemseddin’in İktidarını Koruma Çabaları
a- Emîr-i Dad Nusret ve Pervâne Ebu Bekir Attar’ın Ortadan
Kaldırılmaları
Sahib Şemseddin, Tuğracı Mahmud Şemseddin’in önerisiyle, Erzincan
Subaşısı Şerefeddin Mahmud’u, saltanat makamına çok fazla övgü içeren bir divan
28 İbni Bibi, Hasoğuz ve Ruzbeh’in katilleri olarak, Emir-i dad Nusret ve Pervane Ebu Bekir’i
suçlar. Sahip Şemseddin’in faziletli ve üstün ahlaklı bir insan olarak tanımlar ve Hasoğuz ve Ruzbeh’in katliyle ilgisi olmadığını, Nusret ve Pervane’nin asıl suçlular olduğunu söyler. Diğer bir kaynak Anonim Selçukname’de ise II. İzzedin Keykavus’un emriyle, Hasoğuz ve Ruzbeh’in katledildiğini ve II. İzzeddin Keykavus’un daha sonra bundan pişman olarak arkalarından yas tuttuğunu söyler. İbn Bibi, a.g.e., s. 93. Anonim, Selçukname, s. 33.
Söz konusu iki iddiadan ilkinde İbni Bibi, Sahip Şemseddin’i günahsız göstermiş; ikinci iddianın geçtiği Anonim Selçukname’de ise küçük yaştaki Sultan suçlu gösterilmiştir. Fakat her iki iddianın da gerçeğe uygunluğunu kabul etmek oldukça zor görünmektedir. Muhtemelen Emir-i Dad Nusret ve Pervane Ebu Bekir olayları planlamış, Sahib Şemseddin ise bu plana uymuş görünmektedir.
29 Anonim, Selçukname, s. 33. 30 İbn Bibi, a.g.e., s. 94-95.
10
kararıyla davet etmiş31, Şerefedin Mahmud ise, aldığı övgüler ve davet yüzünden bir
anda çok sevinmiştir. Hemen kendine bağlı emirleri çağırmış, kıymetli hediyeler
hazırlamış sonra da maiyetinde bulunan çok sayıdaki askerle birlikte, Konya’ya
hareket etmiştir. Konya’ya gelişlerini haber alan Sahib Şemseddin ve devlet erkânı,
Şerefeddin Mahmud’u karşılamaya çıkmışlardır. Şerefeddin Mahmud’u karşılayan
Sahib Şemseddin, gerektiğinden fazla hürmet göstermiş, çeşitli hediyeler ve
ikramlarla onu kendisine bağlamıştır. Çok zaman geçmeden, bir yürüyüş sırasında
Sahib Şemseddin, Tuğracı Şemseddin Mahmud’un önerdiği gibi, Emir-Dad Nusret
ve Pervane Ebu Bekir’i Saltanat alayının Sivas ve Kayseri’ye gitmesini engellemekle
ve Hasoğuz’la Ruzbeh’i katletmekle itham ederek, Şerefeddin Mahmud’a şikâyet
etmiştir. Kendisinin ise, Hasoğuz’la Ruzbeh’in katlinde bir suçu olmadığını,
gözyaşlarıyla anlatmıştır. Gözyaşlarının etkisiyle Sahib Şemseddin’e inanmış olan
Şerefeddin Mahmud bağlılığını bildirmiş ve emredeceği her şeyin yerine
getirileceğini söylemiştir. Bunun üzerine Sahib Şemseddin ferahlamış ve sırdaşı
Tuğracı Şemseddin’e, Şerefeddin Mahmud’a olan güvenini söylemiştir. Bu şekilde
Sahib Şemseddin ve Şerefeddin Mahmud arasında güven köprüleri kurulduktan sonra
aralarına Tuğracı Şemseddin’i de alarak, Emir-i Dad Nusret ve Pervane Ebu Bekir’i
ortadan kaldırma planları yapmaya başlamışlardır. Bu plan gereğince Emir-i Dad
Nusret ve Pervane Ebu Bekir’i birbirlerinden ayırmaları gerekmiştir. Çünkü ikisi
beraber olunca, ortadan kaldırılmaları nerdeyse imkânsızdı. Bunun içinde Sahib
Şemseddin, II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in vasiyetini hatırlatmış ve Melik Rükneddin
Kılıç Arslan’ı, Moğol Kağanı’na yanında Emir-i Dad Nusret olduğu halde
göndermeyi önermiştir. Bu öneri hepsi tarafından tasvib görmüş ve uygulamaya
konulmuştur. Ertesi gün, Divan’da Sahib Şemseddin söz alarak, Moğol Kağanı’nın
yanına Melik Rükneddin Kılıç Arslan’ın en kısa zamanda gönderilmesi gerektiğini
söylemiş ve yanında kimin gönderileceğini de ayrıca sormuştur. Tuğracı Şemseddin
söze karışarak, “Bu iş için Emir-i Dad Nusret’ten uygunu yoktur” demiştir. Ardından
Divan’da bulunanlarında uygun bulmasıyla Emir-i Dad Nusret bu görevi kabul
etmek zorunda kalmıştır, böylece planın birinci kısmı tamamlanmıştır32.
31 İbn Bibi, a.g.e., s. 95. 32 İbn Bibi, a.g.e., s. 96-98.
11
Planın ikinci kısmında ise, Pervane Ebu Bekir’i ortadan kaldırmak
istemişlerdir. Bunun için Melik Rükneddin Kılıç Arslan’ın kafilesinin Sivas’a
ulaşmaları beklenmiş, ardından ulaştıkları hesaplandıktan sonra, gezinti sırasında
Sahib Şemseddin, Şerefeddin Mahmud, Tuğracı Şemseddin yanlarında II. İzzeddin
Keykavus olduğu halde Aksaray tarafına doğru yola koyulmuşlardır. Yolda da Emir
Celaleddin Karatay’a haber gönderilmiş ve tedbir olarak bütün saray eşyalarını ve
hazinelerini II. İzzeddin Keykavus’un yanına getirmesi söylenmiştir33. Bunu öğrenen
Pervane Ebu Bekir, yolda kendisine tuzak kurulduğundan ve öldürüleceğinden
kuşkulanarak, paniğe kapılmıştır. Bu yüzden Pervane Ebu Bekir, kafile hareket
ettikten sonra yolculuk hazırlıkları yapmak bahanesiyle izin alıp, Konya’ya
dönmüştür. Konya’ya geldiğinde ise Konya ahilerini34 ve fityanlarını (yiğitlerini)
etrafında toplamış, onlara hediyeler vermiş ve çeşitli vaatlerde bulunmuştur. Ahilerin
gönlünü kazanan Pervane Ebu Bekir daha sonra onlara, II. İzzeddin Keykavus’a karşı
ayaklanma fikrini açıklamıştır. Fakat tüm çabalarına rağmen ahiler ve fityanlar,
Pervane Ebu Bekir’e rağbet göstermemişlerdi35.
Pervane Ebu Bekir’in, II. İzzeddin Keykavus’a karşı isyan girişimleri devam
ederken, I. Alâeddin Keykubad’ın kölelerinden olan Emir Şemseddin Yavtaş, II.
İzzeddin Keykavus tarafından, Pervane tehlikesine karşı Konya’ya subaşı olarak
gönderilmişti. Konya ahileri ve fityanlar şehrin girişinde Emir Şemseddin Yavtaş’ı
karşılamışlar, ona ikramlarda bulunmuşlar ve dolaylı da olsa taraflarını belli
etmişlerdir. Bunun ardından kendine taraftar bulamayan Pervane Ebu Bekir, oğlunun
33 Burada ilk amaç, Pervane Ebu Bekir’i yolculuk sırasında ortadan kaldırmak olsa gerektir.
İkinci amaç ise, tek başına kalmış olmasına rağmen hala güçlü olan Pervane Ebu Bekir’in, II. İzzeddin Keykavus’a ya da çevresindekilere karşı herhangi bir eyleme girişmesini engelleme çabasıdır. Nitekim, Sahip Şemseddin ve yandaşları yaptıkları planın başarısızlığa uğrama tehlikesini göz önünde bulundurarak, böyle bir tedbir almışlardır.
34 Ahiler hakkında, geniş bilgi için bkz. Neşet Çağatay, Bir Türk Kurumu Olan Ahilik, Ankara 1989, s. 79–98. Yaşar Çalışkan-M. Lütfi İkiz, Kültür, Sanat ve Medeniyetimizde Ahilik, Ankara 1993, s. 7–14. Kemal Kara, Türkiye Selçuklu Devleti’nin Siyasi, İktisadi ve Sosyal Yapısı Üzerine Bir İnceleme (El-Evamir’ül-Ala’iye Fi’l-Umuri’l-Ala’iye göre), Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, s. 102–111. Mehmet Şeker, Fetihlerle Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşması, Ankara 1991, s. 106–111. Kemal Göde, Türk-İslam Kültür ve Medeniyeti Tarihi, Isparta 1997, s. 233–241.
35 Ahiler ve Fityanlar, Pervane Ebu Bekir’e “Sahib, Sultan Gıyaseddin’in vasiyetine göre ülkenin hâkimi ve Sultan İzzeddin’in işlerinin kefilidir. Bu durumda dine ve adalete ait önemli, önemsiz bütün işleri onun yeterli ve dirayetli ellerine bırakılmıştır. Ülkenin sahibi olan Sultan da onun elindedir. Sizin, onunla aranıza giren ayrılık tozundan dolayı, Sultan’a karşı ayaklanmaya kalkışamayız ve efendimizin nimetlerine nankörlük edemeyiz” demişlerdir. İbn Bibi, a.g.e., s. 99.
12
da tavsiyesiyle Sis36 tarafına hareket etmiş, fakat yolda Pervane’nin bütün askerleri,
köleleri ve hizmetçileri onu terk etmiştir. Ardından baba oğul şaşkın bir vaziyette,
bazen mağaralarda, bazen bahçelerde, konaklamışlardır. Emir Şemseddin Yavtaş,
ahiler ve Konya’nın ileri gelenleri önlem olarak, yollara gözcüler koyup, baba oğulun
kaçmalarını engellemeye çalışmışlardır. Bütün bunlar olurken Sivas’a ulaşan Sahib
Şemseddin, Emir-i Dad Nusret için düşünmüş olduğu planı uygulamaya başlamış ve
Emir-i Dad Nusret’i, Hafik Kalesi’ne hapsettirmiştir. Sahib Şemseddin, bunun
ardından güvendiği emirlerden bir tanesini, Pervane ve oğlunu ele geçirmek için,
Konya’ya göndermiş, bu sayede Pervane Ebu Bekir ve oğlu ele geçirilmiştir.
Ardından II. İzzeddin Keykavus’un fermanına uygun olarak Pervane Ebu Bekir
Darende Kalesi’ne37, oğlu ise Kâhta Kalesi’ne38 hapsedilmiştir. Böylece planın
ikinci kısmı da tamamlanmış oldu.
Pervane Ebu Bekir ve Emir-i Dad Nusret’in ortadan kaldırılarak maksadın
hâsıl olmasının ardından Sahib Şemseddin, Melik Rükneddin Kılıç Arslan’ın yanına,
Kadı Cemaleddin Hoteni, İşraf-ı Memalik39 reisi İzzeddin Muhammet Şah-i Razi ve
Tercüman Bahaeddin Yusuf b. Nuh-i Erzincani’yi vererek, Moğolistan’a ihtişamlı bir
merasimle göndermiştir40.
b. Sahib Şemseddin ve Şerefeddin Mahmud’un Arasındaki Çekişme
Rakiplerini ortadan kaldıran Sahib Şemseddin, etrafındakilerin de teşvikiyle,
kudretini artırmak ve yerini sağlamlaştırmak amacıyla, Sultan’ın annesiyle evlenmek
istemiştir. Bu düşüncelerini Şerefeddin Mahmud’a dahi açmadan nikâh hazırlıklarını
tamamlayıp, söz konusu evliliği gerçekleştirmiştir41. Bu evliliği haber almış olan,
36 Bugünkü Kozan. Nuri Akbayar, Osmanlı Yer Adları Sözlüğü, İstanbul 2001, s. 146. 37 Darende Kalesi, Malatya’nın Darende ilçesindedir. M. Orhan Bayrak, Türkiye Tarihi
Yerler Kılavuzu, İstanbul 1994, s. 471. 38 Kahta Kalesi, Adıyamın’ın Kahta ilçesinin 20 km. kuzeyinde, Damlacık bucağının
Kocahisar (Eski Kahta) köyü yakınında, Kahta Çayı ile çevrili yalçın kayalık bir tepe üzerindedir. Hititlerden kalma bir kaledir. M. Orhan Bayrak, a.g.e., s. 21.
39 İşraf-ı Memalik, devletin idari ve mali işlerini kontrol eder ve icap eden yerlere divan namına memur gönderirdi. Günümüzde, Sayıştay’a karşılık gelmektedir. İ. Hakkı. Uzunçırşılı, a.g.e., s. 98.
40 İbn Bibi, a.g.e., s. 100. 41 Abu’l Farac, Sahip Şemseddin’in II. İzzeddin Keykavus’un anasından bir oğul sahibi
olduğunu söyler. Abu’l Farac, a.g.e., s. 548.
13
başta Şerefeddin Mahmud olmak üzere Anadolu Emirleri, ilerde Sahib Şemseddin’in
tahtı ele geçirme ihtimalini göz önüne alarak, tepki göstermişler ve Sahib
Şemseddin’in yapmış olduğu hareketin hanedana karşı bir saygısızlık olduğunu
belirtmişlerdir. Sahib Şemseddin, bu durum karşısında özür dilemiş, fakat kimse
onun özürlerine aldırış etmemiştir.
Evlenme olayının ardından dostlukları zedelenen Sahib Şemseddin ve
Şerefeddin Mahmud’un araları, Şerefeddin Mahmud’un bir kızgınlık anında, Ahlat
Melikinin torununa sinirlenerek, ölüm emrini vermesi ve Sahib Şemseddin’in buna
karşı verdiği aşırı tepkiyle daha da açılmıştır. Sahib Şemseddin’in kendisine karşı bu
çıkışından korkan Şerefeddin Mahmud, bir gezinti sonrasında, Erzincan’a dönme
kararı almıştır. Sahib Şemseddin ise düşmanlıkların ve kargaşanın tekrar ortaya
çıkmasını engellemek amacıyla Şerefeddin Mahmud’un ardından Emir Taceddin
Simcuri’yi ve Emir-i Arız42 Nizameddin Ali b. İlalmış’ı, geri dönmeye ikna etmeleri
için göndermiştir. Fakat Şerefeddin Mahmud, umdukları gibi cevap vermemiştir.
Bunun üzerine Emir Taceddin Simcari ve Emir Nizameddin Ali, Şerefeddin
Mahmud’u Sivas Kadısı Necmeddin’in huzuruna çıkarmışlardır. İkili aralarında
uzunca konuştuktan ve tartıştıktan sonra Şerfeddin Mahmud’a, Erzincan ve Niksar
subaşılığına ilave olarak, 500 bin dirhem para vermeyi, karşılığında ise, Şerefeddin
Mahmud’un hudutta oturması, buraları koruması ve gelip giden elçi ve habercilere
eşlik etmesi karşılığında anlaşmışlardır. Emirlerin geri dönmesinin hemen ardından
Şerefeddin Mahmud etrafındakilerin kışkırtmasıyla II. İzzeddin Keykavus’a karşı
gelmek istemiş ve askerleriyle beraber Niksar tarafına geçmiştir. Şerefeddin
Mahmud’un sözünden dönmüş olduğunu duyan Sahib Şemseddin ise, bunun üzerine
Şemseddin Yavtaş’ı, 20 bin kişilik bir orduyla Şerefeddin Mahmud’un üzerine
göndermiştir. Şemseddin Yavtaş ve Şerefeddin Mahmud, Niksar’ın Haruni
bölgesinde karşılaşmışlardır. Bu mücadeleden Şemseddin Yavtaş galip çıkmıştır.
Yenilen Şerefeddin Mahmud, silah ve erzakla dolu olan ve müstahkem bir mevkiye
sahip olan Kemah Kalesi’ne43 çekilmiş ve burada savunma hazırlıklarına girişmiştir.
42 Emir-i Arız, Büyük Selçuklularda olduğu gibi ordunun levazımat ve ihtiyaçlarına bakan,
maaşlarını veren, defterlerini tutup yoklamalarını yapan bir divan olup, reisine de Emir-i arız denilirdi. İ. Hakkı Uzunçarşılı, a.g.e., s. 96.
43 Kemah Kalesi, Erzincan’ın Kemah ilçesinde, Tansur deresine bakan yalçın bir tepe üzerindedir. M. Orhan Bayrak, a.g.e., s. 211.
14
Şerefeddin Mahmud’un Kemah Kalesi’ne sığındığını öğrenen Sahib Şemseddin,
bütün emirlerini ve subaşılarını, onu kuşatmaya göndermiştir.
Kemah Kalesi’nin kuşatılması sırasında emirler, kale halkına vaatlerde
bulunmuş ve bu sayede onların, Şerefeddin Mahmud’dan ayrılmalarını sağlamıştır.
Bunun üzerine, kale halkından kuşkulanmaya başlayan ve kalede çok fazla
dayanamayacağını anlamış olan Şerefeddin Mahmud, kendisini sevdiğine inandığı
meliklere haber göndererek, Sahib Şemseddin’den özür dilemesi ve canının
bağışlanması için aracı olmalarını istemiştir. Emirler Şerefeddin Mahmud’un
bağışlanma isteyen sözlerini mektup halinde Sahib Şemseddin’e iletmişlerdir. Sahib
Şemseddin de isteğe uygun bir mektup yazmış ve buna inanan Şerefeddin Mahmud
da kaleden çıkmıştır. Daha sonra yanında emirler olduğu halde Konya’nın yolunu
tutmuştur. Yolda Kayseri’nin Çubuk nahiyesine geldiklerinde, Sahib Şemseddin’in
Şerefeddin Mahmud’un başını gövdesinden ayırmaya memur edilmiş bir ulak gelmiş
ve emirlerin tüm itirazlarına rağmen, Sahib Şemseddin’in mektubunu göstererek
Şerefeddin Mahmud’un canını almıştır44.
Şerefeddin Mahmud’un çıkardığı karışıklık bu şekilde önlendikten sonra
Sahib Şemseddin haberciler göndererek, Pervane’yi Darende Kalesi’nde, oğlunu da
Kahta Kalesi’nde Türk ananesine göre kirişle boğdurtmuştur (H. 644).
3- Sahib Şemseddin’in Keyfi Yönetimi
Pervane Ebu Bekir, Emir-i Dad Nusret ve nihayet Şerefeddin Mahmud’u
ortadan kaldırmaya muvaffak olmuş olan Sahib Şemseddin, bunun ardından geçen
iki yıl boyunca, ülkenin yönetiminde tek söz sahibi olmuştur45. Sahib Şemseddin bu
iki yıllık süre içinde devleti, Şemseddin Mahmud Tuğrai, Celalleddin Karatay,
Reşideddin Cüveyni, Fahri Gürcani ve Bedreddin Yahya gibi önemli bilim ve devlet
adamlarının yardımlarıyla yönetmiş ve döneminde devlet refaha ve huzura
kavuşmuştur. Fakat bu dönemde devlet, içine kapanık olarak kalmış ve çevresindeki
olaylara müdahale etmemiştir. Bunun sebebi de, Sahib Şemseddin’in günlük tekdüze
44 İbn Bibi, a.g.e., s. 102. 45 Sahib Şemseddin, divanda bazen başına sultana mahsus külahı giymiştir. Sahib
Şemseddin’in bu cüretkâr hareketi, onun Altınorda hükümdarı Batu Han tarafından Selçuklu ülkesine “Hâkim” tayin edilmiş olması ve sultanın çocuk yaşta olmasıyla açıklanabilir. Faruk Sümer, “Anadolu’da Moğollar”, SAD, S. I, Ankara 1970, s. 10.
15
yaşantısından olsa gerektir46. Geçen bu iki yıllık süre içinde de Sahib Şemseddin’in
karşılaştığı iki sorun olmuştur. Bunlardan birincisi; Türkmen Ahmed İsyanı, diğeri
ise; Melik Rükneddin’in Moğolistan’dan dönmesidir.
4- Türkmen Ahmed İsyanı
Sahib Şemseddin’in iki yıllık debdebeli hâkimiyeti sırasında ortaya çıkan iki
sorundan ilki, Türkmen Ahmed İsyanı’dır. Uç bölgesinde H. 646 (M.1249) yılında
ortaya çıkan bu isyanı, Ahmed adında bir Türk başlatmıştır. Ahmed, kendisinin I.
Alâeddin Keykubad’ın oğlu olduğunu ve saltanatta hakkı olduğunu iddia etmiş ve
çevresinde de Türkmenleri toplamayı başarmıştır47. Ahmed, kısa zamanda etrafında
topladığı 20 bin kadar Türkmenle harekete geçmiş, çok kısa bir süre sonra Konya
taraflarına kadar gelmiştir. Sahib Şemseddin ise, devletin mevcut askerlerini bu
isyanı bastırmaya memur etmiş, fakat gönderdiği emirler düşmanın kuvvetli
olduğunu görünce, işi ağırdan almışlar ve ardından Sahib Şemseddin’e ulak gönderip
yardım istemişlerdir. Sahib Şemseddin de, Suriye taraflarından Rum diyarına gelmiş
46 Sahip Şemseddin sabahla beraber abdest alır, temizlenir ve vezaret makamına geçerdi.
Divana giderken sağında ve solunda beğler ve süvariler bulunur ve büyük bir ihtişamla divana giderdi. Divanda, Sahip Şemseddin’in önünden biraz uzakta Celaleddin Karatay, Tuğracı Şemseddin Mahmud diz çöker, Emir-i Dad Reşideddin ve Emir-i Dad Hatireddin, bellerine altın kılıç kuşanmış bir şekilde sofanın kenarında ayakta beklerlerdi. Divanda devlet işleri görülüp, adalet dağıtıldıktan sonra, Sahip Şemseddin evine gelir ve her türlü yiyeceğin bulunduğu bir sofrada yemeğini yerdi. Yemeğini yedikten sonra Alimzade adıyla tanınmış olan Taceddin Tebrizi’yi çağırır ve ilmi konularda onunla münazara ederdi. Ardından Tebrizli Hattat Hoca Veliyiddin Ali’yi çağırır ve ondan aldığı hattatlık dersleri sayesinde hattatlığını ilerletmeye çalışırdı. Sonrasında, ikindi namazını eda eder ve güneş batıncaya kadar ok atma ve at koşturma gibi askeri eğitimle ilgili sporlarla uğraşırdı. Bunların ardından ise, evine döner akşam namazını eda ederdi. Akşamları da nedimlerin, sanatkârların ve şarkıcıların geldiği eğlence meclisleri düzenlenirdi. Mecliste konuşulan konular genellikle Arapça-Farsça hutbeler ve risaleler, tarihi konular ve mizah gibi eğlence içeren ve zaman geçirmeye yönelik konulardı. Mecliste, şaraptan herkesin gözleri ağırlaşıp kapanmaya başladığı zaman ise Sahip Şemseddin evine geri dönerdi. Nitekim Sahip Şemseddin bu şekilde yaklaşık iki yıl geçirmiştir. İbn Bibi, a.g.e., s. 105-106.
47 Sultan I. Aladdin Keykubad’ın, Eyyübi Prensesi Melike-i Adliye adlı eşinden, İzzeddin Kılıç Arslan ve Rükneddin adında iki oğlu olmuştu. Bunlardan küçük olan İzzeddin Kılıç Arslan’ı, I. Alaaddin Keykubad daha yaşarken veliaht tayin etmiş ve ölümünden sonra İzzeddin Kılıç Arslan’a uyacaklarına dair emirlerden biat almıştır. Fakat I. Alaaddin Keykubad’ın ölümünden sonra vasiyeti yerine getirilmemiş, onun yerine II. Gıyaseddin Keyhüsrev geçmiştir. II. Gıyaseddin Keyhüsrev tahta geçtikten bir süre sonra, bu iki üvey kardeşini, Borgulu Kalesi’ne hapsettirmiştir. Bunlar Armağan Şah’ın İzzeddin Keykavus’un atabeğliğine atanmasına kadar burada kalmışlardır. Armağanşah’ı, tayin eden II. Gıyaseddin Keyhüsrev, üvey kardeşlerini öldürme görevini de kendisine vermiştir. Fakat Armağanşah’ın görevini yerine getirip getirmediğine dair kesin bir bilgi mevcut değildir. Bazılarına göre Armağanşah, İzzeddin Kılıç Arslan ve Rükneddin’i öldürmüştür. Bazılarına göre ise, onların yerine iki köle öldürmüş ve Sultanı onları öldürdüğü konusunda ikna etmiştir. İşte bu konudaki şüpheler halk arasında yayılmış ve Ahmed adlı şahsın ortaya çıkması ile daha da alevlenmiştir. Nitekim Ahmed’in etrafına Türkmenleri toplamasında da, bu şüpheler rol oynamıştır. İbn Bibi, a.g.e., s. 27-28.
16
ve kendi hizmetine girmiş olan Kıpçak ve Harzemli seçme askerlerden oluşan ve
ücretli askerlerle desteklenen bir orduyu Emir-i Dad Hatıreddin Zekeriya-yı Sucasi
komutasında, isyancıların üzerine göndermiştir. Emir-i Dad Hatıreddin Zekeriya-yı
Sucasi’nin, Sahib Şemseddin’in sarayını korumakla görevli olan askerleri ve alayını
oluşturan askerleriyle isyanı bastırmaya gitmiş olması, Sahib Şemseddin’i ve sarayını
korumasız bırakmıştır48.
Türkmen Ahmed İsyanı, basit bir isyanmış gibi görünmesine rağmen devleti
tehdit etmesi açısından oldukça önemlidir. Çünkü Ahmed, yakalanmadan önce
Konya yakınlarına kadar gelmiş ve burada bazı köyleri tahrip etmiş, daha sonra da
Alaiye Kalesi’ne49 girip, I. Alâeddin Keykubad’dan kaldığına inanılan, gizlenmiş
hazineleri bulup, ele geçirmek istemiş, ancak bunu başaramadan Selçuklulara bağlı
olan Lampron Senyörü tarafından yakalanmıştır. Ahmed’in yakalanmasının ardından
üç ay kadar süren bu isyan sona ermiştir50.
C- Melik Rükneddin Kılıç Arslan ve Taht İddiası
1- Rükneddin Kılıç Arslan’ın Moğolistan’dan Dönüşü
Melik Rükneddin, Moğolların yeni kağanlık seçimi ve Göyük Han’ın tahta
çıkışını kutlamak amacıyla kardeşi II. İzzeddin Keykavus ve devlet erkânı tarafından,
beraberinde hediyelerle birlikte H. 643 (M. 1246) başlarında Moğolistan’a
gönderilmişti. Melik Rükneddin Kılıçarslan’ın, Anadolu’ya gelişi ise, ancak üç yıl
sonra gerçekleşmiştir. Melik Rükneddin Kılıç Arslan, Moğolistan’da geçirdiği uzun
süre içinde de Moğol Kağanı’ndan, Rum memleketlerinin sultanlığının kendisine
verildiğine dair bir yarlığ51 almayı başarabilmiştir. Onun yolculuğunun, üç yıl gibi
48 İbn Bibi, a.g.e., s. 116-117. Doğan Avcıoğlu, Türklerin Tarihi, c. V, İstanbul 2001, s.2099-
2100. 49 Alaiye Kalesi, Antalya Limanı’nın arkasında denize uzanan Kandeleri burnunda, üç yönü
denizle çevrili bir kaledir. Kale, 1225 yılında Sultan I. Alâeddin Keykubad tarafından, Romalı korsanların yaptığı ve yıkık bir vaziyette bulunan kalenin yerine yaptırılmıştır. . M. Orhan Bayrak, a.g.e., s. 80–81. Haşim Karpuz, Anadolu Selçuklu Mimarisi, Konya 2001, s 139.
50 İbn Bibi, a.g.e., s. 116-117. Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul 1971, s. 464-465. Türkmenlerin, Ahmed etrafında toplanmalarını, tekerrür eden tarih içerisinde, devlet yönetimine ve dışlanmalara bir tepki olarak ele görebiliriz.
51 Yarlığ, Moğol hükümdarlarının fermanlarına verilen isimdir.
17
uzun bir süre devam etmesinin nedenini, Moğolistan’da bu yöndeki çabalarının geç
sonuç vermesine bağlayabiliriz52.
Melik Rükneddin’in Moğolistan’dan dönüş yolculuğu, Sahib Şemseddin’in
Türkmen Ahmed İsyanı’yla uğraştığı ve hassa ordusunu bu isyanı bastırmaya
göndermiş olduğu döneme rastlamıştır.
Diğer taraftan Sahib Şemseddin, Melik Rükneddin’in dönüşünü haber almış
ve onun yanında Rum memleketlerinin hâkimiyetinin kendisine verilmiş olduğuna
dair bir yarlığ getirdiğini öğrenmiştir. Ayrıca, Melik Rükneddin’in yanındaki
emirlerden Moğollar tarafından atanan yeni vezir Bahaeddin Tercümani, Sahib
Şemseddin’i Moğol Kağanı’na, Kağan’dan izinsiz yeni sultan atamaya kalkıştığı ve
II. İzzeddin Keykavus’un annesiyle evlendiği gerekçesiyle şikâyet etmiş ve
tutuklanması için bir yarlığ almayı başarabilmiştir. Sahib Şemseddin’in ise, ancak
bütün bu olan bitenlerden sonra aklı başına gelmiş ve Malatya Subaşısı Emir
Reşideddin’i53, kendisini görevinde bırakacak bir yarlığ alması için Elçigitay’ın54
yanına birçok altın ve mücevherle göndermiştir55. Erzincan’a kadar gelen
Reşideddin, Melik Rükneddin Kılıç Arslan’ın yaklaştığını haber alınca, yanındaki
değerli hediyeleri Kemah Kalesi’ne bırakmış ve beraberinde az kişiyle birlikte
Halep’e kaçmıştır. Melik Rükneddin Kılıç Arslan ise, beraberindeki 2 bin Moğol
askeriyle önce Erzincan’a gelmiş, ardından Sivas’a geçerek burada sultanlığını ilan
etmiştir. Rükneddin Kılıç Arslan’ın sultanlığı, Erzincan ve Sivas dışında Kayseri,
Malatya, Harput ve Diyarbakır’da tanınmıştır. Bu bölgelerde Sahib Şemseddin’in
adamları azledilmiş, yerlerine Rükneddin’in adamları atanmıştır. Ayrıca Halep’e
kaçan Reşideddin için Rükneddin Kılıç Arslan tarafından bir ulak gönderilerek, geri
52 Jean-Paul Roux, Moğol İmparatorluğu Tarihi, İstanbul, 2001, s. 303–304. H. Ahmet
Özdemir, Moğol İstilası Cengiz ve Hülagü Dönemleri, İstanbul 2005, s. 200. Osman Turan, “Kılıç Arslar IV”, İA, c. VI, s. 703–704.
53 Abu’l Farac’ta bu isim Emir Arıd olarak belirtilmiştir. Emir-i Arız olsa gerekir. Abu’l Farac, a.g.e., s. 548.
54 Göyük Han, 1246 yılında tahta geçtikten sonra birtakım atamalar yapmıştı. Bunlardan birisi de İran’a atanan Elçigitay’dı. Elçigitay’ın buradaki görevi bir tür siyasi denetleyicilik ve başkomutanları gözetmekti. İran daha önceden bulunan Baycu ise bu atamadan etkilenmemiş, varlığını devam ettirmiştir. Jean-Paul Roux, a.g.e., s. 304.
55 Devletlerarasında vassal olanın, hâkim olana değerli hediyeler göndermesi adettendi. Ayrıntılı bilgi için bkz. Mehmet Ersan, Türkiye Selçukluları’nda Hediye ve Hediyeleşme I, TİD, S. XIV, s. 65–77.
18
getirtilmesi sağlanmış, ardından önce Hafik Kalesi’ne56 hapsedilmiş, daha sonra da
öldürülmüştür57.
2- Sahib Şemseddin’in Öldürülmesi
Kısa sürede saltanat alanını genişleten Rükneddin Kılıç Arslan, daha sonraki
ilk hedef olarak, “Anadolu’nun Hâkimi” sıfatıyla vezirlik yapan Sahib Şemseddin’i
ortadan kaldırmayı hedeflemiş ve bu iş için Alpsarı ve Fahreddin Sivastos’u
görevlendirmiştir. Sahib Şemseddin bu durum karşısında II. İzzeddin Keykavus’u
alarak muhtemelen Alaiye Kalesi’ne gitmek ve burada isyan etmek istemiştir. Bu
arada Celaleddin Karatay, Taceddin Simcuri vasıtasıyla Sahib Şemseddin’e haber
yollayarak, Konya’dan ayrılması ve Türkmen Ahmed İsyanı’nı bastırmakla görevli
orduya katılmasını bildirmiştir. Fakat Sahib Şemseddin bu durumu kendisine
kurulmuş bir tuzak olarak algılayıp, umursamamıştır. Ertesi gün Zaim’üd-dar Tusi
oğlu Necmeddin, Konya ahilerinden ve II. İzzeddin Keykavus’un askerlerinden bir
kısmını Sahib Şemseddin’in sarayını korumakla vazifelendirmiştir58. Bununla Sahib
Şemseddin’in hareketi kontrol altına alınmıştır.
Sahib Şemseddin’in sarayından dışarı çıkması engellendikten sonra elçiler
gelerek, II. İzzeddin Keykavus’a Sahib Şemseddin’in öldürülmesi hususundaki
yarlığı getirmişlerdir. Bunun ardından Sahib Şemseddin, saltanat sarayına çağrılmış,
fakat o, bu emri ağırdan alarak gitmek istememiş, ardından kabul etmek zorunda
kalmıştır. Huzura Batu (Sain) Han’ın59 vermiş olduğu hilatla60 çıkan Sahib
Şemseddin, burada gereken hürmeti ve saygıyı görmemiş ve dehlizin solundaki eve
sokulmuştur. Ardından Zaimü’d-dar Tusi oğlu Necmeddin, divan kâtiplerine ve
muhasiplerine emir vererek, Sahib Şemseddin’in sarayına göndermiş ve bütün
56 Hafik Kalesi, Sivas’ın Hafik ilçesindedir. 57 İbn Bibi, a.g.e., s. 117-118. 58 İbni Bibi, a.g.e., s. 117-118. 59 Batu Han, Altınorda Devleti’nin kurucusu ve 1224–1256 yılları arasındaki hükümdarıdır.
Ayrıntılı bilgi için bkz. W. Barthold, “Batu”, İA, c. II, s. 351–353. 60 Sahip Şemseddin, II. Gıyasseddin Keyhüsrev zamanında, Baycu Noyan’ın baskısından
kurtulmak ve Altınorda Devleti’ne bağlanmak amacıyla Batu Han’a yollanmıştı. Sahip Şemseddin, Batu Han’ın huzuruna çıktığında, bir anlaşma yapmayı başarmıştır. Ayrıca Batu Han tarafından Nizâm’ül-mülk Salâh’ul-âlem unvanıyla Anadolu’nun hâkimliğine atanan Sahip Şemseddin’e, buna dair bir hilat da verilmiştir. İbn Bibi,a.g.e., s. 83-84. Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul 1971, s. 450-451.
19
mallarını kaydettirerek II. İzzeddin Keykavus’un sarayına taşıtmıştır. Sahib
Şemseddin’e gelince, ancak geceleyin öldürüleceğini anlamış ve bu şekilde saraydaki
odada birkaç gün geçirerek kendisini ölüme hazırlamıştır. Daha sonra öldürülen
Şemseddin Hasoğuz, Eseddedin Ruzbeh, Mübarizeddin Bayram ve diğer emirlerin
akrabalarına izin verilmiş ve bunlar sabahtan ikindiye kadar üç gün boyunca Sahib
Şemseddin’e işkence yapmışlardır. Üçüncü günün sonunda onun başını, gövdesinden
ayırmışlardır (8 Zilhicce 646–24.03.1249)61. Ardından Sahib Şemseddin’in öldüğüne
dair delil olarak, başını Sivas’da bulunan IV. Rükneddin Kılıç Arslan’a
göndermişlerdir62.
61 İbn Bibi, a.g.e., s. 117-120. Anonim, Selçukname, s. 33.Osman Turan, a.g.e., s. 465. Ali
Sevim-Erdogan Merçil, Selçuklu Devletleri Tarihi Siyaset, Teşkilat ve Kültür, TTK, Ankara 1995. Abu’l Farac, Sahip Şemseddin’in II. İzzeddin Keykavus’u alıp kaçmaya ve ardından isyan etmeye niyet ettiği sıralarda Celaleddin Karatay tarafından kandırılıp hapsedildiğini ve Celalleddin Karatay’ın Bahaeddin Tercümani’ye haber verdiğini, son olarak Sahip Şemseddin’in ve Bahaeddin Tercümani’nin gönderdiği Moğol askerleri tarafından öldürüldüğünü ifade etmiştir. Abu’l Farac, a.g.e., s. 549.
62 Sahib Şemseddin’in kafasını götüren ulaklar, giderken yolda bir köyde durmuşlar ve Sahip Şemseddin’in başının bulunduğu torbayı duvardaki bir çiviye asmışlardır. Yine aynı yerde, bu olaydan bir yıl önce, Şerefeddin Mahmud Erzincani’nin başı da Sivas’tan Konya’ya Sahib Şemseddin’e getirilirken aynı duvara ve aynı çiviye asılmıştır. İbn Bibi, a.g.e., s. 102.
20
III. BÖLÜM
ÜÇ KARDEŞİN TAHTA ÇIKIŞI (1249–1254)
A- Kardeşler Arasındaki İlk Mücadele
Sahib Şemseddin’i ortadan kaldırmayı başarmış olan IV. Rükneddin Kılıç
Arslan, Cemaleddin Hoteni ve İmameddin Hoteni’yi, Sultan II. İzzeddin Keykavus’a
yollamış ve sultanlığın kendisine devri hususundaki talebini yinelemiştir. Kadı
Cemaleddin Hoteni, Konya’ya geldiği zaman, devlet ricalinden iyi kabul görmüş ve
Fahreddin Ebu Bekir’in sarayında konuk edilmiştir63.
Takip eden günlerde Cemaleddin Hoteni II. İzzeddin Keykavus’a giderek
Rum memleketlerinin sultanlığını, kardeşi IV. Rükneddin Kılıçarslan’a bırakmasını
talep etmiştir. Elçi Cemaleddin Hoteni, kendisi için de, sultandan birtakım isteklerde
bulunmuş, Konya Kadılığı görevi dışında Rum memleketleri kadılığını ve
vakıflarının nezaretini üzerine almayı teklif etmiştir. Onun bu isteği, devletin ileri
gelen yöneticileri tarafından da, büyük bir memnunlukla karşılanmış ve ona, büyük
bir törenle resmi menşuru verilmiştir64.
Burada Cemaleddin Hotani’nin gönlü alınmış ve devletin başına büyük
kardeş yerine küçük kardeşin geçmesi durumunun sakıncaları, ona defaatle
anlatılmış, ardından her üç kardeşin de taht üzerinde hakkının olduğu vurgulanarak,
saltanatın her üçü arasında paylaştırılması teklif edilmiştir. Tüm bu önerileri yerinde
bulan Cemaleddin Hoteni, adına elçi olarak hareket ettiği IV. Rükneddin Kılıç
Arslan’ın önerilerinin yersiz olduğu kanaatiyle geri dönmüştür.
Kadı Cemaleddin Hoteni, IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ın yanına geldiği
zaman, II. İzzeddin Keykavus ve taraftarlarının fikirlerini iletmiş, bu durum IV.
Rükneddin Kılıç Arslan tarafından da büyük bir memnuniyetle karşılanmıştır. Buna
müteakıb IV. Rükneddin Kılıç Arslan’la birlikte Anadolu’ya gelen Moğol askerlerine
çeşitli hediyeler verilerek, geri gönderilmiştir.
63 İbn Bibi, a.g.e., s. 120-121. 64 İbn Bibi, a.g.e., s. 121.
21
Moğol askerlerinin gönderilmesinin ardından IV. Rükneddin Kılıçarslan ve
yanındaki emirler, Kayseri’ye doğru yönelmişlerdir. Latif Kervansarayı’na
geldiklerinde, buradaki emirlerin kendisinden hoşnut olmadığını gören IV.
Rükneddin Kılıç Arslan, onları görevlerinden almıştır. Vezirlik makamında bulunan
Bahaeddin Erzincani’nin yerine Nizamettin Hurşid getirilmiş; Beğlerbeği makamı
Siraceddin Sarıca’ya; Malatya şubaşılığı Seyfeddin Toruntay’a; Sivas subaşılığı da
Seyfeddin Türkeri’ye verilmiştir65.
Vezirlikten azledilen Baheddin Erzincani ise, kendilerine yardıma gelmiş olan
Moğol askerlerinin yanına gitmiş ve oradan Celaleddin Karatay’a haberci yollayarak,
IV. Rükneddin Kılıçarslan ve emirlerine karşı kışkırtmaya çalışmıştır. Bahaeddin
Erzincani’nin niyetini anlayan Celaleddin Karatay, onun bu sözlerine itibar etmemiş
ve gayretini saltanat işlerinin yürümesine adamıştır.
IV. Rükneddin Kılıçarslan, Aksaray’a geldiğinde yanındaki emirler Kadı
Cemaleddin Hoteni’nin kendilerine getirmiş olduğu ve kabul ettikleri üç kardeşin
aynı anda tahta oturması teklifinden vazgeçmişler ve eskiden olduğu gibi IV.
Rükneddin Kılıçarslan’ın kendi başına saltanat sürmesi iddiasında bulunmuşlardır.
Bunun üzerine Celaleddin Karatay, Şeyh İmameddin Malatya ve Necmeddin
Nahcevani’yi, IV. Rükneddin Kılıçarslan’a ve taraftarlarına öğüt vermeleri için
birkaç defa göndermiştir. Ancak Sultan Rükneddin’in taraftarları bir türlü razı
olmamışlardır66.
Sultan II. İzzeddin Keykavus, Celaleddin Karatay ile bir gün bu durumları
konuşurken gülümsemiştir. Bunun üzerine Celaleddin Karatay, II. İzzeddin
Keykavus’a niçin güldüğünü sormuştur. II. İzzeddin Keykavus’da cevap olarak
“Daha önce babam, saltanatı küçük kardeşimize verdi. Emirlerin ona uymalarını
buyurdu. O konuda hepsinden sağlam belgeler ve ağır yeminler aldı. Fakat Hakkın
desteği benim yanımda olduğu için, babamın tedbirinin aksine, semavi takdirin
hükmüyle tahtın köşesi benim ışığımla aydınlandı. Şimdi ise, kardeşim kardeşlik
haklarını çiğniyor. Saltanat belgemizin üzerine ayrılık mührünü vuruyor. Fakat Allah
bana yeter. Hakkın faziletine ve desteğine güveniyorum. Bakalım başımıza neler
65 İbn Bibi, a.g.e., s. 122. 66 İbn Bibi, a.g.e., s. 122.
22
gelecek.” demiştir. Celaleddin Karatay’da “Yüce padişah, Ulu Tanrı’nın yardımını
gördüğüne göre emeline ve arzusuna kavuşacaktır.” demiş ve ardından divana
gitmiş, burada Seyfeddin Habib Pervane, Tuğracı Şemseddin ve Emir-i Dad
Fahreddin Ali ve diğer devlet adamlarına, II. İzzeddin Keykavus’un söylediklerini
aktarmıştır67.
Böylece emirler biraz olsun moral bulmuşlardır. Daha sonra bu emirler
Konya’dan hareket ederek, Ruzbeh düzlüğüne gelmişler ve buradan etrafa asker
toplamak için haberciler göndermişlerdir. Etraftan Arap ve diğer ücretli askerler
gelerek, II. İzzeddin Keykavus’un ordusuna katılmışlardır. II. İzzeddin Keykavus‘un
ordusunun mevcudu, ücretli askerlerin katılımlarıyla giderek artmış ve Sultan
Kervansarayı’na68 geldikleri zaman 10 bin kişiye ulaşmıştır. IV. Rükneddin Kılıç
Arslan ve emirleri ise, kendilerine karşı toplanmış olan bu orduyu ciddiye dahi
almamışlar hatta II. İzzeddin Keykavus tarafından gelen elçilerin barış tekliflerini
kesin bir dille reddetmişlerdir69. IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ın barış tekliflerini
reddetmesinin en önemli nedeni, muhtemelen kendisinin doğu vilayetlerinden
gelirken topladığı ve gönüllü olarak kendisine katılmış olan devlet askerlerinin,
toplama bir ordu karşısında başarısız olacağına ihtimal vermemiş olmasındandır.
Ertesi gün sabahleyin, her iki ordu silahlarını kuşandıktan sonra saflar halinde
karşı karşıya gelmişlerdir. II. İzzeddin Keykavus’un öncü birliklerinin komutanları
Emir-i Ahur70 Fahreddin Arslandoğmuş ve Emir-i Candar71 Nureddin Yakup; IV.
Rükneddin Kılıç Arslan’ın öncü birlik komutanları ise Seyfeddin Toruntay ve
Seyfeddin Türkeri idi. İki taraf böyle karşılıklı saflar halinde dizildikten sonra,
67 İbn Bibi, a.g.e., s. 122. 68 Sultan Kervansarayı, Konya ile Aksaray arasında, Aksaray’a 40 km. uzaklıktadır. Selçuklu
kervansaraylarının en büyüğü (4866 m²) ve en anıtsalıdır. Cengiz Bektaş, Selçuklu Kervansarayları (Korunmaları, kullanımları Üzerine Bir Öneri), İstanbul 1999, s. 140.
69 İbn Bibi, a.g.e., s. 123. 70 Emir-i Ahur, sarayın ve hükümdarın hayvanlarına bakan Hasahurun birinci emiri olup,
emri altında hademe, seyis ve sair vazife sahipleri bulunurdu. Bkz. İ. Hakkı Uzunçarşılı, a.g.e., s. 37. 71 Candar, muhafız demektir. Emir Candar da muhafız efradın emiri ve kumandanıdır;
kapıcılar ve perdedarlar bunun emri altındadır. Emir Candar, ayrıca saray muhafızlarının tümünün kumandanı olup, saraya gelen ve sultanının huzuruna çıkacaklara refakat eder, sultanın huzuruna çıktıkları zamanda onların önünde yürürdü. Emir Candar’ın bir görevi de, barış zamanı Sultanın tevkif veya öldürtmek istediklerine nezaret edip, cezalarının uygulanmasını sağlamaktı. Emir Candar’ın savaş zamanındaki görevi ise, hükümdarın etrafında dolaşıp güvenliğini sağlamaktı. İ. Hakkı. Uzunçarşılı, a.g.e., s. 358-359.
23
sultanlarından gelecek olan savaş emirlerini beklemişlerdir. Fakat, hala barış umudu
olduğu için, iki tarafta uzun bir süre birbirlerine saldırmamış, elçilerin gidip
gelmelerini ve antlaşma yapmalarını beklemişlerdir. Bu sırada Seyfeddin Toruntay’ın
ordusundan onbeş kadar sipahi, II. İzzeddin Keykavus’un ordusuna karşı ansızın
saldırıya geçmiştir. Ardından püskürtülen ve bazıları öldürülen sipahilerin durumunu
gören Seyfeddin Toruntay kumandasındaki diğer askerler, savaşmaktan vazgeçmişler
ve savaş alanını terk etmişlerdir. Seyfeddin Toruntay’a gelince, kendi başına kalmış
ve kısa bir süre sonra yakalanmıştır72.
Sol cenahta bulunan Seyfeddin Türkeri’nin de saldırıya geçtikten bir süre
sonra yakalanmış olması, savaşın sonunu hemen hemen belli etmiştir. Bu arada
savaştan uzak duran ve uygun anı kollayan Siraceddin Sarıca, durumun kötüye
gittiğini görünce, kaçmayı tercih etmiş ve dağ yoluyla Aksaray’a gelmiştir. Bu
durumu gören ve fazla adamı kalmayan IV. Rükneddin Kılıç Arslan, çetr, sancak,
bayrak gibi sultanlık alametleriyle beraber, gulamlarını, askerlerini ve Kadı
Cemaleddin Hoteni’yi alarak, kendini savunmak düşüncesiyle taşlık bir tepeye
çıkmıştır. Bunu gören II. İzzeddin Keykavus’un ordusundan Fahreddin
Arslandoğmuş, derhal o tepeye hücum etmiş, önüne çıkan Kadı Cemaleddin
Hoteni’yi öldürmüştür. Ardından IV. Rükneddin Kılıç Arslan’a doğru ilerlemiş ve
önüne geldiği zaman atından inerek, yeri öpmüştür. Daha sonra Emir-i Ahur olan
Fahreddin Arslandoğmuş, IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ın atının yularından tutmuş ve
askerlerin arasından geçerek II. İzzeddin Keykavus’un tarafına götürmeye
başlamıştır. Kardeşinin getirildiğini öğrenen II. İzzeddin Keykavus da, yanındaki
emirlerle ata binerek kardeşini karşılamaya çıkmıştır. Karşılaştıkları zaman tabiatı
itibariyle heyecanlı bir kimse olan II. İzzeddin Keykavus, kardeşine sarılarak ağlamış
ve aralarının bozulmasını emirlerin fesatlığına bağlamıştır. Ardından kardeşini Sultan
Kervansarayı’na götürmüş ve karşı taraf askerlerinin yakalandıklarında elbiselerinin,
silahlarının ve atlarının alınmasından sonra serbest bırakılmalarına dair çavuşlara ve
askerlere emir vermiştir (1 Rebiü’l-Evvel 647–14.07.1249)73. Yakalanan emirlerse,
Sultan Kervansarayı’na kapatılmıştır. Savaşın ertesi günü ise Konya’ya hareket
72 İbn Bibi, a.g.e., s. 123-124. 73 Anonim Selçukname’de yanlış olarak 12.07.1249 tarihi verilmekte. Anonim, Selçukname,
s. 34.
24
edilmiştir. Konya girişinde de gelenek olduğu üzere Sultan ve yanındakiler Sadeddin
Köpek Sarayı’nda, köşkler kurularak karşılanmış ve ardından törenlerle şehre
götürülmüştür74.
Celaleddin Karatay’ın tavsiyeleriyle savaşın izlerini ve dargınlıklarını ortadan
kaldırmak isteyen II. İzzeddin Keykavus, ilk iş olarak savaşta yakalanan emirler için
kefalet bedeli belirlemiştir. Kefalet bedelleri ödendikten sonra da, emirlere hilat
giydirmiş, makamlarının ve iktalarının bulunduğu yerlerine iade etmiştir. Böylece
savaşın izleri bağışlamayla ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır75. Celaleddin Karatay
ve diğer devlet adamları, daha sonra Selçuklu tahtının şerefini korumak hem de
Moğolları tatmin etmek gayesiyle, üç kardeşin birlikte saltanat sürmelerine karar
vermişlerdir. Bu maksatla üç kardeş adına hutbe okunduğu gibi üçünün de adının
bulunduğu sikkeler bastırılmıştır76.
B- Yeni Tayin Edilen Devlet Erkânı Arasındaki Rekabet
Aksaray Ovası’ndaki savaştan dönmüş olan Celaleddin Karatay, devlet
otoritesini yeniden sağlamak için yeni vezir arayışlarına başlamıştır. Bu iş için devrin
büyük âlimlerinden olan İmam Necmeddin Nahcevani’ye öneride bulunmuştur.
Necmeddin Nahcevani bu görevi kabul etmiş olmasına rağmen alacağı ücretin
fazlalığından yakınmıştır. Alacağı ücretin günlük iki dirhemden yıllık 720 dirhem
olması gerektiğini söylemiş ve diğer devlet görevlilerinin de ücretlerinin kendisinin
ücretine göre dağıtılmasını istemiştir. Bunu duyan devlet erkânı ise Celaleddin
Karatay’a şikâyette bulunmuşlardır. Celaleddin Karatay bunun üzerine Necmeddin
Nahcevani’yle konuşmuş, onu II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in vezirliğini yapmış olan
Sahib Mühezzibüddin’in mirasından, 40 bin dirhem alması ve devlet erkânının
74 Abu’l Farac, olayların akışını tamamen farklı anlatır. Ona göre, IV. Rükneddin Kılıç
Arslan Moğolistan’dan döndüğünde Celaleddin Karatay, ülkeyi iki kardeş arasında taksim etmiştir. Bu taksime göre; ülkenin Konya, Aksaray, Ankara ve Antalya şehirlerini içeren batı kısmı II. İzzeddin Keykavus’a, geri kalan doğu kısımları da IV. Rükneddin Kılıç Arslan’a verilmiştir. Bir süre bu şekilde gittikten sonra sonra Kağan’ın yarlığını öne süren IV. Rükneddin Kılıç Arslan, bütün ülkenin sultanlığını istemiştir. Bu isteğinin yerine getirileceğini söyleyen Celaleddin Karatay da, IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ı Aksaray’a davet etmiş, daha sonra da burada pusu kurarak esir almış ve Konya’ya getirmiştir. Ardından üç kardeş aynı anda tahta çıkmış ve hüküm sürmüşlerdir. Abu’l Farac, a.g.e., s. 549. Abu’l Farac, burada üçlü saltanatla, iki saltanat dönemlerini birbirine karıştırmıştır.
75 İbn Bibi, a.g.e., s. 124. 76 İbrahim Artuk, “II. Keyhüsrev’in Üç Oğlu Adına Kesilen Sikkeler”, Malazgirt Armağanı,
Ankara 1972, s. 283.
25
önceki ücretlerinin yarısını almaları konusunda ikna etmiştir. Böylece devlet
hazinesinde, ciddi bir tasarruf sağlanmış, ülke düzenini korumak ve istilacı
Moğolların masraflarını karşılamak için yeni kaynak yaratılmıştır. Necmeddin
Nahcevani, bütün isteklerinin yerine getirilmesinin ardından, divana gelmiş vezirlik
işlerinin gereklerini yerine getirmeye başlamıştır. Bu sırada, uç tarafında isyan
halinde bulunan Türkmenlerin üzerine, Beğlerbeği Yavtaş ve Emir-i Ahur Fahreddin
Arslandoğmuş gönderilmiştir. Gönderilen emirler uc tarafına vardıklarında, asilerin
başı Oyuz (Oğuz) Melik’e77 gereken cezayı vermiş ve isyanı bastırmışlardır.
Bu sıralarda Sahib Şemseddin’in ölümünü araştırmak ve ilave vergileri
toplamak için Batu Han tarafından, Hutu-kör, Kelegec ve Kurtlu Melik önderliğinde
elçilik heyeti gönderilmiştir. Bunun üzerine Selçuklular da, güzel konuşmada seçkin
ve ikna kabiliyeti yüksek Tuğracı Şemseddin Mahmud’u, yanında Reşideddin
Cüveyni, Reis’ül bahr78 Şücaeddin Abdurrahman, müstevfi Necibeddin Delihani,
Emir-i Dad Hatıreddin Zekeriya, Sahib Şemseddin’i öldüren Alpsaru ve Bahaeddin
Erzincani’yi yanlarında değerli hediyelerle Batu Han’a göndermişlerdir79.
Batu Han’ın yanına giden elçilik heyeti, Sahib Şemseddin’in öldürülmesi
hususunda soruşturmaya çekilmişlerdir. Heyettekilerin her biri, verdiği ustaca
cevaplar ve harcadıkları büyük paralar neticesinde kurtulabilmişlerdir. Ardından
Batu Han’ın ve çevresinin teveccühünü kazanmış olan elçilik heyetine, yeni
makamlar tevcih edilmiştir. Buna göre vezirlik makamı Tuğracı Şemseddin
Mahmud’a; naiblik, Resi’ül-bahr Şücaeddin Abdurrahman’a; İstifa80 Necibeddin
Delihani’ye; emir-i ariziyi cuyuşi memalik81 Reşideddin Ebu Bekir Cüveyni’ye;
Çorumlu emirliği ve subaşılığı Hatıreddin Zekeriya-yı Sucasi’ye verilmiştir82.
77 İbni Bibi, Oyuz Melik adını kitabında kullanmakta, fakat bu sıralarda çıkan tek isyan
Türkmen Ahmed İsyanı olduğundan, bu isim Türkmen Ahmed olsa gerektir. 78 Resiü’l bahr, Anadolu Selçukluları’nda donanma kumandanına verilen isimdir. Bkz. İ.
Hakkı Uzunçarşılı, a.g.e., s. 125. 79 İbni Bibi, a.g.e., s. 127. 80 İstifa, maliyeden sorumlu divanın ismidir. İstifa divanın reisine müstevfi veyahut Sahib-i
Divan-ı İstifa denilirdi. Bkz. İ. Hakkı Uzunçarşılı, a.g.e., s. 42. 81 Ülkelerin ordu müfettişliği. 82 İbn Bibi, a.g.e., s. 127-128.
26
Necmeddin Nahcevani, bir süre yanında Beylerbeyi Seyfeddin Hamid,
Nizameddin Hurşid ve Tuğracı Şemseddin Mahmud’la beraber devleti yönetmiştir.
Fakat, bir süre sonra devlet adamlarının kendi menfaatlerini düşündüğünü ve her
şeyin kötüye gittiğini görmüştür. Bunun üzerine Necmeddin Nahcevani,
Şemseddin’in akıbetini paylaşacağı endişesiyle, vezirlik görevini bırakarak, Halep’e
gitmiştir. Yeni makamlara tayin olunan elçilik heyeti de bu sıralarda, Selçuklu
ülkesine dönmüş ve sultanın huzuruna çıkmışlardır. Yanlarında Batu Han’ın,
göndermiş olduğu incili kaftan, külah, ok ve yayı Sultan İzzeddin’e, yün abayı da
Celaleddin Karatay’a vermişlerdir.
Elçilik heyetinin, Kağan tarafından yeni makamlara atanması, Anadolu
Selçuklu Devleti sultanından başka kimseden emir almamış olan, başta beğlerbeyi
Şemseddin Yavtaş olmak üzere, diğer Rum ülkesi emirlerinin tepkisini çekmiştir.
Nitekim bu emirlerden Reisü’l bahr83, ilk önce Şücaeddin’le daha sonra Tuğracı
Mahmud’la sultanın huzurunda, divan kurallarına uymayan sözlerle kavga etmiştir.
Bu kavga Emir Celaleddin Karatay, Fahreddin Arslandoğmuş ve Nizameddin
Hurşid’in rızasıyla yapıldığı için, divanda bulunanlardan hiçbirisi kavgaya müdahale
etmemiştir. Kendilerine yönelen tepkilerin artarak devam edeceğini gören yeni
makam sahipleri, çekinmişler ve iktalarına dönme yolunu seçmişlerdir. Şucaeddin,
Sinop’a; Reşiddeddin Malatya’ya; Hatıreddin, Çorumlu’ya gitmiştir. Bunların
gitmesinin ardından yeni vezir Tuğracı Şemseddin ve Müstevfi84 Necibeddin, yalnız
kalmışlardır. Dostlukları eskiye dayanan, yalnız kalmalarıyla bu dostlukları daha da
pekişen Tuğracı Şemseddin ve Müstevfi Necibeddin’in ittifakı, Tuğracı
Şemseddin’in söylediği bir söz neticesinde, ikili arasında büyük bir kavga çıkmasıyla
sona ermiştir. Kavgadan sonra Müstevfi Necibeddin, Celaleddin Karatay’ın yanına
gitmiş ve Tuğracı Şemseddin’i kötüleyip, yaptıklarını ayrıntılı bir şekilde anlatmıştır.
Ertesi gün divanda, Müstevfi Necbeddin, Celaleddin Karatay’a anlattığı hikâyeleri,
Tuğracı Mahmud’la tartışarak ve açık delillere dayandırarak anlatmış ve Tuğracı
83 Kaynaklarda adı geçmiyor. 84 Müstevfi, maliyeden sorumlu İstifa Divanı’nın reisidir. Bkz. İ. Hakkı Uzunçarşılı, a.g.e., s.
42.
27
Mahmud’un küçük düşmesine neden olmuştur. Divanda küçük düşen Tuğracı
Mahmud, bundan sonra geçen zaman içinde itibarını ve gücünü kaybetmiştir85.
İlerleyen zamanda Tuğracı Mahmud için Muhezzibeddin Ali’ni oğlu
Muineddin Süleyman ve Seyfeddin Toruntay arasındaki çekişme ve çözüm şekli
umut ışığı olmuştur. Muineddin Süleyman ve Seyfeddin Toruntay arasında, Erzincan
subaşılığı yüzünden kavga çıkmış, davalarına hâkim olması içinde Baycu Noyan’a86
gitmişlerdi. Baycu da hayattayken Sahib Mühezzibüddin ile olan dostluğu yüzünden,
Muineddin Süleyman tarafını tutmuştur. Olayın bu şekilde sonuçlanmasında sonra
Tuğracı Mahmud, Emir Muineddin Süleyman’ın babasına olan yakınlığına ve
Muineddin’e olan dostluğuna güvenip, Müstevfi Necibeddin’in kendisine kurduğu
tuzağı, başından geçenleri ve saltanat makamını şikâyetleri içeren bir mektubu,
Baycu Noyan’a göndermiştir. Fakat kölelerinden birinin Samsaüddin Kaymaz’a
ihbar etmesiyle haberci ve taşıdığı mektup Celaleddin Karatay tarafından ele
geçirilmiştir. Mektuplar ele geçirilmesine rağmen şifreli yazılması yüzünden bir türlü
okunamamıştır. Bunun üzerine mektuplar, Vezir Taceddin oğlu Sadr-ı imam
Zeyneddin’e gönderilmiş ve bu şahıs tarafından şifresi çözülmüştür. Mektupların
şifresinin çözülmesin ve Tuğracı Mahmud’un ihanetinin öğrenilmesinin ardından
Tuğracı Mahmud, Celaleddin Karatay tarafından tevkif edilmiş ve Antalya’ya
hapsedilmek üzere gönderilmiştir (H. 651-M. 1253)87.
Bütün bu olaylar olurken, Tuğracı Mahmud’un adamlarından Müneccim
lakaplı Esireddin, ansızın ortadan kaybolmuştur. Esireddin’in marifetlerini ve ne
yapabileceğini çok iyi bilen devlet erkânı, onun ortadan kaybolmasının ardından
divan kararları çıkartıp dört bir yana haberciler salmışlardır. Nihayet Esireddin’in
Baycu Noyan’ın yanında olduğu haberi gelmiştir. Esireddin, Baycu Noyan’ın yanına
varınca, olanları çarpıtarak anlatmış ve Tuğracı Mahmud’un kurtarılması için
Aladdin Ali Beğ ve Cemaleddin Derzi Saveci’nin gönderilmesi için ikna etmiştir.
85 İbn Bibi, a.g.e., s. 128-129. 86 Baycu Noyan, Moğolların Bisiüt kabilesine mensupdur. Cengiz Han askeri mektebinin en
muktedir kumandanlarından birisi olan Baycu, 1243 yılında Kösedağ’da kazandığı zaferle Anadolu Selçuklularını, Moğolların metbuluğunu kabule mecbur etmiştir. Fakat bu başarısı yüzünden gururlanması, kendisini hiç sevmeyen Hülagü tarafından Bağdat Seferi sonrası öldürülmesine neden olmuştur.
87 İbn Bibi, a.g.e., s. 129-131.
28
Söz konusu kişiler, saltanat makamına gelmişler ve Tuğracı Mahmud’un salınmasını
istemişlerdir. Bunun üzerine Tuğracı Mahmud, Antalya’dan salınmış ve Konya’ya
getirilmiştir. Bunun ardından Tuğracı Mahmud, Baycu Noyan’ın yanına gitmek için
yola çıkmış, yolda ona, Emir-i arız Reşideddin Cüveyni katılmıştır
C- İzzeddin Muhammed’in Vezirliğe Getirilmesi
Moğol Kağan’ının vezir olarak atadığı Tuğracı Mahmud, ihanetinin
anlaşılması üzerine tutuklanmış ve Antalya’ya gönderilmişti. Bu olayın ardından
vezirlik makamı kısa bir süreliğine boş kalmıştır. Vezirlik makamının doldurmak ve
devletin işlerliğini devam ettirmek için arayışlara başlayan Celaleddin Karatay, bu iş
için Rey’li Kadı İzzeddin Muhammed’i seçmiştir (H. 651-M. 1253). Kadı İzzeddin
Muhammed kısa sürede kararlı ve yerinde kararlarıyla bu makam için en uygun kişi
olduğunu göstermiştir88.
Kadı İzzeddin’in vezirliğe başlamasının hemen ardından Moğolistan’dan ardı
ardına gelen elçiler II. İzzeddin Keykavus’un, Moğol Kağan’ının yanına gitmesi için
isteklerde bulunmaya başlamışlardır. Vezir Kadı İzzeddin Muhammed, her seferinde
özürlerle ve değerli hediyelerle elçileri geri göndermiş fakat Moğol hükümdarı
Mengü Han89, bu özürleri kabul etmemiştir. Sonunda hiçbir devletin tahakkümü
altında bulunmayı kabul etmeyen, hatta böyle bir düşünceden bile uzak olan sultan
ve devlet erkânı, riski göze alamayıp, Moğol Kağan’ının huzuruna gitmek için karar
almışlardır.
Dönemin üç sultanı II. İzzeddin Keykavus, IV. Rükneddin Kılıç Arslan, II.
Alâeddin Keykubad ve devlet erkânının önemli isimlerinden oluşan bir kafile yola
çıkmış ve Kayseri’ye kadar gelmişlerdir. Burada, Celaleddin Karatay ve Vezir Kadı
İzzeddin Muhammed’in etkisinde olan, bu yüzden de hareketlerinde devamlı bu iki
devlet adamının onayını alan II. İzzeddin Keykavus, Seyfeddin Türkeri’nin etkisinde
kalarak, içkiye, kumara ve kadına alışmıştır. II. İzzeddin Keykavus’un karakterinde
meydana gelen bu ani değişimler, devlet yönetimine de yansımıştır. II. İzzeddin
Keykavus, eğlence meclislerinde kendisini eğlendiren kölelere yüksek mevkiler
88 İbn Bibi, a.g.e., s. 130-131. 89 Mengü Han, Cengiz İmparatorluğu hükümdarılarından olup, 1251–1258 yılları arasında
hüküm sürmüştür.
29
bahşetmiştir. Onun, bu şekilde adalet ve hak gözetmeden yaptığı bu atamalar, devlet
erkânının tepkisini çekmiş, kardeşinden daha halim salim olan küçük kardeşi II.
Alâeddin Keykubad’a sevgilerinin artmasına neden olmuştur90.
II. İzzeddin Keykavus, Kayseri’de meşreb bir hayat sürerken, Sultan I.
Alâeddin Keykubad’ın kölelerinden Diyarbakır kumandanı Şemseddin Altunaba, II.
İzzeddin Keykavus’un yanına gelmiş ve devlet işlerinin kötüye gittiğini ve hazinenin
tükenmekte olduğunu görmüştür. Bunun üzerine Sultanı, savurganlığını ve yaşayış
tarzını eleştirerek, bu konuda aşırıya gitmiştir91. Bu tepki üzerine sultan bazı tasarruf
tedbirlerine başvurmuş, hazineyi doldurmuştur. Fakat bu tedbirlere rağmen o, bilinen
meşreb yaşantısına devam etmiştir.
Şemseddin Altunaba’nın, II. İzzeddin Keykavus’a bu şekilde sert çıkışından
dolayı belki de en kızgın olan Seyfeddin Türkeri’ydi. Nefretle dolu olan Seyfeddin
Türkeri, Şemseddin Altunaba‘nın haciblerinden Fahreddin Belek’e para vererek, onu
kandırmış ve Şemseddin Altunaba’yı zehirlemesini sağlamıştır. Bu olayın ardından
hareketlerinin ölçüsünü kaçıran ve gurura kapılan Seyfeddin Türkeri, Sultan’ın ve
çevresinin hoşuna gitmeyen hareketler yapmaya başlamıştır. Nihayet II. İzzeddin
Keykavus, çevresindekilerin telkinleriyle Seyfeddin Türkeri’nin görevinden
azledilmesi ve cezalandırılması hususunda bir ferman çıkartmıştır. Bunun üzerine
Seyfeddin Türkeri, Mindas Kalesi’ne götürülmüş ve burada öldürülmüştür.
II. İzzeddin Keykavus, Kayseri’de geçirdiği eğlence dolu günlerden sonra
nihayet, Moğol Kağan’ının yanına gitmeye karar vermiş ve ardından yanına
Kayseri’deki iki kardeşini, Celaleddin Karatay’ı, Şemseddin Yavtaş’ı ve Fahreddin
Arslanndoğmuş’u almadan, Sivas tarafına yola çıkmıştır. Yolda Celaleddin
Karatay’ın Kayseri’de öldüğü haberi gelmiştir. Bunun üzerine II. İzzeddin Keykavus,
90 İbn Bibi, a.g.e., s. 133-134. 91 Şemseddin Altunaba, II. İzzeddin Keykavus’a, “Eski padişahların büyüklerinin,
imkânlarının ve yeteneğinin onda birine sahip olmadığı Sultan Alâeddin’in o kadar azametine, gücüne, kuvvetine ve dirayetine rağmen iki tercümanı ve dört münşisi yokken, bu düşkünlük ve yoksulluk içinde zor durumda bulunan ve üstelik de haraç ödemeye mahkûm olan sizin bu kadar maaşlı bulundurmanız doğru değildir. Padişahın yolculuk hazırlıklarına başladığı şu sırada onların sayılarını azaltmak mümkündür. Eğer Sultan, eğlence meclislerini azaltır, uğursuzluğun ve kötülüğün kaynağı olan gece gündüz yanından ayrılmayan arkadaşlarından uzaklaşır, devleti küçük düşüren kötü rehberlerden kurtulmayı yapılması gereken işlerden sayarsa, Rabbani takdirin de desteğiyle, dünyayı idare eden padişahların gözünde yücelir. Onların huzuruna rakiplerin yenmiş, kıskançları ortadan kaldırmış, beldeleri imar etmiş ve halkının refahını sağlamış biri olarak çıkar, azameti ve büyüklüğü artar.” demiştir. İbn Bibi, a.g.e., s. 134-135.
30
kendisine yolculuğu sırasında eşlik edecek olan Moğol elçilerinden özür dileyerek,
Moğolistan’a gelemeyeceğini bildirmiş ve Kayseri’ye geri dönmüştür. II. İzzeddin
Keykavus, Kayseri’ye geri döndüğünde kendisini, kardeşleri ve devlet erkânı
karşılamış ve Moğol Kağanı’na yapılacak açıklama hakkında müşaverede
bulunmuşlardır. Sonunda en küçük sultan olan II. Alâeddin Keykubad’ın Moğol
Kağanı’na gönderilmesine karar verilmiştir. II. Alâeddin Keykubad, yanında birçok
değerli eşya ile Moğolistan’a gönderilmiştir. Yolda II. Alâeddin Keykubad’n
kafilesine Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in annesi, Tuğracı Mahmud ve birkaç
adamı da katılmıştır. II. Alâeddin Keykubad’ın kafilesine katılan bu şahıslar yolda
gördükleri, rastladıkları insanlara gerçek sultanın II. Alâeddin Keykubad olduğunu
anlatmışlardır92.
D- Kardeşler Arasındaki Mücadelenin Yeniden Başlaması
II. İzzeddin Keykavus, kardeşi II. Alâeddin Keykubad’ı, Moğol Kağanı’na
gönderdikten sonra saltanat makamı Konya’ya geri gelmiştir. II. İzzeddin Keykavus
Konya’ya döndükten sonraki saltanat günlerinde, Seyfeddin Türkeri’nin kendisine
kazandırmış olduğu kötü alışkanlıklara devam etmiştir. II. İzzeddin Keykavus’ın bu
şekildeki meşreb yaşantısı, zamanla emirlerin de tepkisini çekmeye başlamış, sultana
karşı bağlılık ve saygılarında azalma meydana gelmiştir. II. İzzeddin Keykavus’ın
Hıristiyan dayıları Kir Khaya ve Kir Kedid’in yönetime karışması bu etkiyi daha da
artırmıştır.
Yönetime karışan II. İzzeddin Keykavus’ın dayıları, zamanla devlet
yönetiminde de etkin hala gelmişler, ordu kumandanlığı (beylerbeyliği) ve kondistabl
(emir-i ahur) gibi önemli görevleri yerine getirmişlerdir93. II. İzzeddin Keykavus’un
dayıları Kir Khaya ve Kir Kedid zamanla Sultan’ın desteğini almalarından ve
devlette önemli görevleri yerine getirmelerinden dolayı kendilerini güçlü görmüşler
ve IV. Rükneddin Kılıç Arslan’la bile kavga etmeye cesaret etmişlerdir. Hatta Kir
Haye ve Kir Kedid, bu kavgalarının birinde IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ı, ölümle
92 İbn Bibi, a.g.e., s. 136. Müneccimbaşı Ahmed b. Lütfullah, a.g.e., s. 96. 93 II. İzzeddin Keykavus’un bu iki dayısından hangisinin beylerbeyi, hangisinin emir-i ahur
olduğu hakkında kaynaklarda açık bir ifade yoktur. II. İzzeddin Keykavus’un dayılarından birisi Şemseddin Yavtaş’tan sonra beylerbeyi olmuştur. Diğerinin ise ne zaman kondistabl (emir-i ahur) makamına getirildiği açık değildir. Osman Turan, a.g.e., s. 488-489.
31
bile tehdit etmişlerdir. IV. Rükneddin Kılıç Arslan ise Kir Haye ve Kir Kedid’in,
kendisini ölümle tehdit etmesinden dolayı, bir süre çaresiz kalmıştır. IV. Rükneddin
Kılıç Arslan’ın bu sıkıntılı günlerinde yardımına daha önceden Türkistan seyahati
sırasında, kiler sorumluluğunu yapan Kemaleddin yetişmiş ve IV. Rükneddin Kılıç
Arslan’a tavsiyelerde bulunmuştur. IV. Rükneddin Kılıç Arslan, Kemaleddin’in
tavsiyesi üzerine Develü subaşısı Nusreteddin Kaymaz ve Kayseri subaşısı
Samsaüddin’e, mektup yazmıştır. Nusreteddin ve Samsaüddin, II. İzzeddin
Keykavus’a muhalefetlerinden dolayı, bu mektuba olumlu cevap vermişler ve IV.
Rükneddin Kılıç Arslan’a her ne şekilde olursa olsun kendisini Develi’ye veya
Kayseri’ye atmasını söylemişlerdir. Bunun üzerine IV. Rükneddin Kılıç Arslan
kıyafet değiştirerek, önce saraydan daha sonra da şehirden ayrılmıştır. Şehirden
gizlice çıkan IV. Rükneddin Kılıç Arslan gece gündüz atıyla seyahat ederek,
Aksaray, Hoca Mesud Kervansarayı94 ve Ürgüp hattından Develi’ye gelmiş ve
Nusreteddin tarafından karşılanmıştır. Nusreteddin, sultanı karışladıktan ve misafir
ettikten sonra, IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ın gelişini ve iki gün içerisinde
Kayseri’ye hareket edeceği haberini, bir mektupla Kayseri subaşısı Samsaüddin’e
haber vermiştir. IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ın gelişini haber alan Samsaüddin
derhal Develi’ye doğru yola çıkmış ve sultanı Develi’nin çıkışında yakalamış ve
bağlılıklarını bildirmiştir. Ardından IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ı alarak Kayseri’ye
gelmiş ve burada onu tahta oturtmuştur. Samasüddin, daha sonra etrafa haberciler
salmış, insanları çeşitli vaatlerle Kayseri’ye gelmeye ve IV. Rükneddin Kılıç
Arslan’ın hizmetine girmeye çağırmıştır95.
Diğer yandan II. İzzeddin Keykavus, IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ın
Konya’dan gizlice kaçışının ardından, bir orduyu kardeşini geri getirmeleri için
göndermiştir. II. İzzeddin Keykavus’un gönderdiği bu ordu, IV. Rükneddin Kılıç
Arslan’ın Develi’ye ulaştığı haberini almalarının ardından geri dönmüşlerdir. II.
İzzeddin Keykavus, kardeşinin Kayseri’ye varmış olduğunu ve etrafına adam
toplamaya başladığı haberini almasının ardından, devlet erkânıyla istişare etmiştir.
İstişare sonuncunda II. İzzeddin Keykavus, anlaşmazlığın kan dökmeden
çözümlenmesi amacıyla, Emir Şemseddin Yavtaş’ı nasihatçi olarak kardeşi IV.
94 Hoca Mesud Kervansarayı, Aksaray’ın 15 km. dışında, Nevşehir yolu üzerindedir. 95 İbn Bibi, a.g.e., s. 136-137.
32
Rükneddin Kılıç Arslan’a göndermiştir. Şemseddin Yavtaş, IV. Rükneddin Kılıç
Arslan’ın yanına varmış ve saltanatta hak iddia etmemesi hususunda nasihatte
bulunmuştur. Şemseddin Yavtaş’ın kendisine karşı konuşmasına, oldukça öfkelenen
IV. Rükneddin Kılıç Arslan, onu bağlatmış ve Develi’deki Öksüd Mağarası’na
hapsettirmiştir. Şemseddin Yavtaş bu mağarada birkaç gün hapis kalmasının
ardından tekrar Kayseri’ye IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ın huzuruna çıkarılmıştır.
Şemseddin Yavtaş huzurdayken, IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ın emirleri tarafından
kendisine zorla bağlılık yemini ettirilmiştir. Bu durumu haber alan II. İzzeddin
Keykavus da, Şemseddin Yavtaş’ın dönüşünden ümidi kesmiştir96.
IV. Rükneddin Kılıç Arslan, Şemseddin Yavtaş’ı zorla da olsa kendisine
bağladıktan sonra, Elbistan subaşısı Felekeddin Halil ve Hüsameddin Baycar’a da
ferman göndermiş ve kendi safına katılmaları hususunda davet etmiştir. Felekeddin
Halil ve Hüsameddin Baycar IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ın fermanına “duyduk ve
uyduk” demişler ve Kayseri’ye gelerek, maiyetine girmişlerdir97. IV. Rükneddin
Kılıç Arslan, davetine uyan toplulukların Kayseri’ye gelerek hizmetine girmeleriyle
gücü giderek arttırmıştır. Yiğitliğiyle ünlü emirlerin teker teker gelip IV. Rükneddin
Kılıç Arslan’ın hizmetine girdiğini gören halk da tamamen onun tarafına yönelmiştir.
IV. Rükneddin Kılıç Arslan epeyce güçlendiğinin farkına varınca, Konya’ya
saldırmayı düşünmeye başlamıştır. Hatta adamlarından Felekeddin Halil ve
Hüsameddin Baycar, at sürerek Aksaray’a bir menzil mesafedeki Alâeddin
Kervansarayı’na kadar gelmişler ve burada bir grubun kendilerine karşı koyması
üzerine de kervansaraydaki halkın bir kısmını öldürmüşlerdir.
II. İzzeddin Keykavus, kardeşi etrafına asker ve adam toplarken saltanatın
giderek elinden çıktığını görmüş ve umutsuzluğa kapılmıştır. II. İzzeddin
Keykavus’un üzerindeki umutsuzluk bulutları ancak, Sahib Mühezzibeddin’in oğlu
Emir Muineddin Süleyman ve Hatıreddin’in gelişiyle biraz olsun dağılmıştır. Bu iki
emirin katılımıyla, kendisini biraz olsun güçlenmiş hisseden II. İzzeddin Keykavus
hazinelerindeki Keykubadiye altınlarını, asker toplamak için harcamaya başlamıştır.
II. İzzeddin Keykavus, harcadığı paralarla muvazzaf askerinin yanında Arap’tan,
96 İbn Bibi, a.g.e., s. 139. Coşkun Alptekin, a.g.m., s. 315. 97 İbn, Bibi, a.g.e., s. 139-140.
33
Garip’ten, Yiva’dan, Gence’den ve Kıpçak’tan oluşan bir ordu kurmuştur. IV.
Rükneddin Kılıç Arslan, topladığı orduyla kardeşine karşı savaşmak için harekete
geçmiş ve Kırşehir üzerinden Tuzağaç vilayetine gelmiştir. IV. Rükneddin Kılıç
Arslan, Tuzağaç’ta kardeşine nasihat etmesi için Mecdeddin İshak’ın oğlu Şeyh
Sadreddin Konevi ve Şeyh Humameddin Şadbehr’i göndermiştir. Sadreddin ve
Humameddin, II. İzzeddin Keykavus’a elçi olarak gitmişler ve kardeşi IV.
Rükneddin Kılıç Arslan’ın teklifini iletmişlerdir. Bu teklife göre IV. Rükneddin Kılıç
Arslan’a Sivas, Malatya, Diyarbakır, Harput ve bu vilayetlere bağlı yerlerin yönetimi
veriliyordu. Fakat Sultan Rükneddin’in yanındaki emirlerden Samsameddin,
Nusreteddin, Felekeddin, Hüsameddin Baycar, verilen yerleri az bularak, Kayseri ve
Kırşehir’i de istemişler ve bu isteklerini bildirmek için de Kayseri Kadısı Celaleddin
Habib’i de elçi olarak göndermişlerdir. Bu istek, Ahmedhisar düzlüğündeki otağında
bulunan Sultan Keykavus’a iletildiği zaman, Harezmli askerlerin komutanı
Sadreddin Kutluşir, Zeyneddin Ali Bahadır ve Cemaleddin Horasani gibi emirler
itiraz etmiş, buna rağmen sultan bu teklifi kabul etmiş, Kayseri ve Kırşehir’in
yönetimini kardeşi Rüknedin’e bıraktığına dair bir menşur yazmıştır. Daha sonra bu
menşuru Humameddin ve Celaleddin Habib’le gönderen II. İzzeddin Keykavus,
kendisine gelecek olan cevabı beklemeye başlamıştır98.
IV. Rükneddin Kılıç Arslan ise, kardeşinin her isteğini kabul etmesini onun
güçsüzlüğüne bağlamış ve cevap göndermemiştir. Ardından kardeşinin fazla bir gücü
olmadığına inanan IV. Rükneddin Kılıç Arslan, derhal askerleriyle saldırıya
geçmiştir. İki kardeş arasında yapılan bu ikinci savaş sonunda, yine yenilen taraf IV.
Rükneddin Kılıçarslan olmuştur. Savaş sırasında Nusreteddin esir edilmiş,
Samsameddin de yaralı olarak ele geçirilmişti. Bunlar II. İzzeddin Keykavus’un
huzuruna getirildikleri zaman, sultanın Hristiyan dayıları Kir Haye ve Kir Kedid
tarafından öldürülmüşlerdir. Mağlup olan IV. Rükneddin Kılıç Arslan ise, Sis’e
gitmek için Develi’ye hareket etmiştir. Fakat yolculuğu sırasında bir grup Türkmen
tarafından yakalanmıştır. Türkmenler durumu II. İzzeddin Keykavus’a haber
vermişler, II. İzzeddin Keykavus da Fahreddin Arslandoğmuş’u kardeşini geri
getirmesi için görevlendirmiştir. Fahreddin Arslandoğmuş, IV. Rükneddin Kılıç
98 İbn Bibi, a.g.e., s. 140-141.
34
Arslan’ın yanına vardığında, onu, güç bela ikna ederek Kayseri’ye getirebilmiştir.
Kardeşinin gelişini haber alan II. İzzeddin Keykavus, kardeşini oldukça iyi
karşılamıştır. II. İzzeddin Keykavus, aralarında çıkan ihtilafın sorumluları olarak
Nusreteddin, Felekeddin ve Samsameddin’i göstermiş ve bu olanlar yüzünden
kardeşini sorumlu tutmamıştır99.
II. İzzeddin Keykavus, kardeşi IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ı Keykubadiye
Sarayı’na100 getirmiş ve burada ona hilat giydirmiş, değerli hediyeler vermiştir.
Ardından II. İzzeddin Keykavus kardeşine ikamet yeri olarak Amasya Kalesi ya da
Borgulu Kalesi’nden birisini seçmesini söylemiştir. IV. Rükneddin Kılıç Arslan,
Amasya Kalesi’ni seçmiş, fakat burada bir süre kaldıktan sonra havasından memnun
olmamış ve kardeşine mektup yazarak, Borgulu’ya gitmek için izin istemiştir.
Borgulu’ya giden IV. Rükneddin Kılıç Arslan, tek başına sultanlığına kadar burada
kalmıştır. II. İzzeddin Keykavus, Rum dayısı Kir Haye’yi, kardeşine gardiyan olarak
tayin etmiştir. Kir Haye, IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ın Borgulu’daki hapis
günlerinde kendisine karşı oldukça sert davranmıştır101.
Kardeşini Borgulu’da ikamete zorlayan II. İzzeddin Keykavus, bundan sonra
devlet yönetimini tek başına ele almış ve devlet kademelerine yeni atamalar
yapmıştır. II. İzzeddin Keykavus, vezirliğe Kadı İzzedin’i, beğlerbeğliğine
Şemseddin Yavtaş’ı, Atabeğliğe Fahreddin Arslandoğmuş’u, Müstevfiliğe
Necibeddin’i, Müşrifü’l mülk makamına Kıvameddin’i, Pervaneliğe’de Nizameddin
Hurşid’i atamıştır102
.
99 İbn Bibi, a.g.e., s. 141-142. 100 Kayseri şehir merkezine oldukça yakın olan Keykubadiye Sarayı, 1224–1226 yılları
arasında, I. Alâeddin Keykubad tarafından yaptırılmıştır. Haşim Karpuz, a.g.e., s 119. 101 İbn Bibi, a.g.e., s. 142. Aksarayi, a.g.e., s. 31. 102 Aksarayi, a.g.e., s. 31.
35
IV. BÖLÜM
İKİLİ SALTANAT DÖNEMİ ve IV. RÜKNEDDİN KILIÇ
ARSLAN’IN MÜSTAKİL SALTANATI
A- İkili Saltanat Dönemi (1259–1262)
1- İkinci Moğol İstilası
1243 yılındaki Kösedağ Savaşı’nda Baycu Noyan komutasındaki Moğollar,
Anadolu Selçuklularını çok ağır bir yenilgiye uğratmışlar, ardından da Anadolu’nun
muhtelif şehirlerini yağmalamışlardır. Baycu Noyan, Anadolu’da yeterince ilerleyip,
birçok ganimet elde ettiğini ve sefer mevsiminde ilerlediğini düşünerek, emrindeki
Moğol ordusunu yurtlarına geri götürmek üzere yola çıkmıştır. Bu sırada Kösedağ
bozgunu nedeniyle Amasya’ya çekilmiş olan vezir Mühezzibüddin Ali, barış yapmak
için Moğol ordusunu takip etmiş ve onları Erzurum’da yakalamıştı. Vezir
Mühezzibüddin Ali, Moğolların kumandanı Baycu Noyan’a barış yapmak amacıyla
geldiğini söylediğinde, Baycu Noyan beraberinde Mugan’a gelmesini söylemiştir.
Baycu Noyan Mugan’a geldiğinde de Mühezizibüddin Ali’yi kabul etmiş ve barış
antlaşması yapmıştır. Moğolların bir kumandanı olan Baycu Noyan’la yapılan barış
antlaşması, Anadolu Selçukluları’na biraz olsun toparlanma fırsatı vermiştir. Buna
rağmen Anadolu Selçukluları Moğol kumandanıyla yapılan antlaşmayı yeterli
bulmamışlar ve bu antlaşmanın devamlı olması için Moğol Kağanı tarafından
teyidini istemişlerdir. Ayrıca Moğol Kağanı’yla direkt bir antlaşma yapılması, Baycu
Noyan’ı da saf dışarı bırakacağından, Anadolu Selçukluları bu yönde arayışlara
girişmişlerdir. Netice de Anadolu Selçukluları Sultanı II. Gıyaseddin Keyhüsrev ve
önde gelen devlet adamları, yaptıkları müşavereler sonucunda Başkırt, Bulgar,
Kıpçak ve Rus ülkelerinin hâkimi ve bütün garptaki Moğolların başı olan Batu Han’a
gidilmesi yönünde karar almışlardır. Batu Han’a gidecek elçilik heyeti içinde
Şemseddin İsfahani başkanlığında, Amasya Kadısı Fahreddin ve Tercüman
Necmeddin Muhammed103 görevlendirilmiştir. Elçilik heyeti, Batu Han’ın huzuruna
varmış ve H. 641 (M. 1243) yılında bir antlaşma imzalamayı başarmıştır. Anadolu
103 El Evamirü’l Ala’iyye Fi’l Umuri’l Ala’iyye’nin yazarı olan İbn Bibi’nin babasıdır.
36
Selçukluları imzaladıkları bu antlaşmayla Altınorda’ya bağlı vassal bir devlet olmayı
kabul etmişler ve böylece Baycu Noyan’ı saf dışı bırakmışlardır. Fakat imzalanan
antlaşmaya rağmen Baycu Noyan, Anodolu’dan ellerini çekmemiş ve Anadolu Fatihi
olarak Anadolu’ya elçi göndererek vergi taleplerinde bulunmuştur. Anadolu
Selçukluları’ysa Baycu Noyan’ın vergi isteklerine devamlı olarak olumlu cevap
vermişler, Moğol elçilerini ve komutanlarını memnun ederek, hediyelerle geri
göndermişlerdir.
Baycu Noyan ve Anadolu Selçukluları arasındaki bu ilişki, 1253 yılında Kadı
İzzeddin’in vezir olarak atanmasına kadar devam etmiştir. Kadı İzzeddin vezir olarak
atanmasının ardından, devletin gelir-gider harcamaları arasındaki farkın giderek
büyüdüğünü ve gelirlerin ciddi derece de azaldığını görmüş ve çözüm yolları
aramaya girişmiştir. Sonunda devletin dört önemli şahsiyeti olan Sahib Kadı
İzzeddin, Atabeg Celalleddin Karatay, Beylerbeyi Şemseddin Yavtaş ve Emir-i ahur
Fahreddin Arslandoğmuş, Moğol Kumandanı Baycu Noyan’ın baskısını ve
isteklerini engellemek için Altınorda hükümdarı Batu Han’a başvurmaya karar
vermişlerdir. Bu iş için Emir Fahreddin Ali’yi beraberinde değerli hediyeler ve 100
bin sultani dirhem ile Batu Han’a göndermişlerdir. Emir Fahreddin Ali, Batu Han’ın
yanına vardığında II. İzzeddin Keykavus’un bağlılığını ve hediyelerini iletmiş, Batu
Han’da bunları kabul etmiştir. Ardından Batu Han, Baycu Noyan ve diğer Moğol
kumandanlarının Anadolu’ya girmesini yasaklayan yarlıg ile payza çıkarmış ve
bunları Taktasun Yargucu ile beraber Anadolu’ya göndermiştir. Emir Fahreddin Ali,
Anadolu’ya dönüşünde, Baycu Noyan’ın yanına uğramış ve Batu Han’ın hükmünü
bildirmiştir. Bunun üzerine Baycu Noyan ve diğer Moğol komutanları elçilerini
Anadolu’ya göndermekten azami ölçüde sakınmışlardır. Buna rağmen Baycu Noyan
tarafından arasıra gönderilen elçiler olmuş, bunlarsa, Anadolu Selçukluları tarafından
hoş karşılanmamış, kendilerine ilgi ve itibar gösterilmemiştir.
1253 yılında Moğolistan’da toplanan kurultayda, imparatorluk tekrar
şehzadeler arasında paylaştırılmıştır. Bu paylaşıma göre Ceyhun Nehri’nden Mısır’a
kadar İran, Azerbaycan, Anadolu, Suriye ve Mısır’ı içeren topraklar Mengü Kaan’ın
en küçük oğlu Hülagü’ye verilmiştir. Hülagü, kendisine verilen bu topraklara
ulaşabilmek için alelacele 1253 baharında harekete geçmiş ise de ancak, 1255 yılında
İran topraklarına ulaşabilmiştir. Hülagü’nün yolculuğun bu kadar uzun sürmesinin
37
nedeni olarak kaynaklar Altınorda hükümdarı Batu Han’ın, Hülagü’nün bölgeye
gelmesini istememesine bağlarlar. Nitekim Hülagü, ancak Batu Han’ın ölümünden
sonra Ceyhun nehrini geçebilmiştir 104.
Batu Han’ın 1255 yılındaki ölümünden sonra Ceyhun Nehri’ni geçebilen
Hülagü, kendisine kışlık olarak Mugan’ı seçmiş ve burada bulunan Baycu Noyan’a
da derhal bölgeyi boşaltmasını istemiştir. Baycu Noyan bir Moğol şehzadesinin
isteğine karşı koyacak gücü kendinde bulamamış ve otağını toplayarak, Anadolu'ya
doğru hareket etmiştir. Anadolu Selçukluları ise, bu sıralarda Maraş düzlüğü ve
ormanlarında yaşayan, Anadolu, Suriye topraklarında yol kesen, kervanları soyan ve
insanları öldüren Ağaçeriler105 üzerine sefer düzenlenmişti. Selçuklu ordusunun
önemli bir kısmı Ağaçeriler üzerine düzenlenen bu sefer için görevlendirilmişti.
Fakat sefer sırasında Baycu Noyan’ın, Erzincan ve havalisine geldiği haber alınmış
ve bunun üzerine o sırada, Elbistan’da bulunan bütün Selçuklu askerleri, önce
Kayseri’ye oradan da Konya’ya gelmişlerdir106.
Anadolu’ya doğru hareket eden Baycu Noyan, II. İzzeddin Keykavus’a bir
elçi göndermiş ve Mugan’dan107 ayrılış gerekçeleriyle beraber, Sultan İzzeddin
Keykavus’tan yaylak ve kışlak için yer gösterilmesini talep etmiştir. Bu durumdan
şüphelenen II. İzzeddin Keykavus, Pervane Nizameddin Hurşid’i elçi olarak, Baycu
Noyan’ın gerçek niyetini öğrenmek ve arada herhangi bir yanlış anlamaya izin
vermemek için göndermiştir. Öte yandan II. İzzeddin Keykavus, Nizameddin’in
gidişinden sonra her ihtimale karşın asker toplamak için ülke çapında fermanlar
göndermiştir. Sultanın fermanına kısa zamanda Bozkırı Dağlarından, Bulgar,
Gülnar108 ve havalisinden birçok asker cevap vermiştir. II. İzzeddin Keykavus’un
fermana icabet eden çok sayıdaki asker, Konya’nın bozkırlarında toplanmışlardır. II.
İzzeddin Keykavus, kısa zamanda topladığı bu büyük ordu karşısında gurura
kapılmış, bazı emirlerin teşvikiyle de savaş istemeye başlamıştır. Bu sırada Pervane
104 İlhan Erdem, a.g.e., s. 119–120. 105 Ağaçeriler ahkkında ayrıntılı bilgi için bkz. Faruk Sümer, Ağaç Eriler, Belleten, S. XXVI,
Ankara 1962, s. 521–528. Faruk Sümer, Oğuzlar (Türkmenler), İstanbul 1999, s. 178–179. 106 İbn Bibi, a.g.e., s. 143-144.. 107 Mugan, Azerbaycan’ın güneyinde Hazar Denizi’ne kıyısı olan bir şehirdir. 108 Mersin tarafları. Nuri Akbayar, a.g.e., s. 64.
38
Nizameddin Hurşid, Baycu Noyan’ın yanından geri dönmüş ve Baycu Noyan’ın
savaş isteğinde olmadığını bildirmiştir. Baycu Noyan’ın savaş niyetinde olmadığını
öğrenen II. İzzeddin Keykavus, Nizameddin Hurşid’in telkinleriyle Baycu Noyan’ın
isteklerini karşılamaya yönelmiş ve yine Nizameddin Hurşid’in tavsiyesiyle Emir
Mübarizeddin Süleyman’ı, Baycu Noyan’a yardımcı (Nöker) olarak
görevlendirmiştir. Bunun ardından Nizameddin Hurşid ve Mübarizeddin Süleyman,
Baycu Noyan’ın yanına gitmek için yola çıkmışlardır. Nizameddin Hurşid’in yola
çıkmasının ardından İbni Bibi’ye göre, II. İzzeddin Keykavus’un yakın köleleri,
Akasarayi’ye göre Kadı İzzeddin savaş için Sultanı cesaretlendirmişlerdir. Bunun
ardından II. İzzeddin Keykavus, ordunun savaş düzenine sokulması için emir vermiş,
ardından da orduyu Akasaray’a doğru göndermiştir. Yolda sultanın yakın köleleri,
büyük emirlerin davranışlarını kötüleyen bir mektup yazarak, bunu sultana
iletmişlerdir. II. İzzeddin Keykavus, mektubu ilk aldığında tepki göstermemiş
olmasına rağmen, içten içe kinlenmiş, bunu da “Askerler savaştan dönünce bu
Deccal gibi davranan ihtiyarlara layık oldukları ceza verilecektir“ sözleriyle açığa
vurmuştur. II. İzzeddin Keykavus’un sözlerini duymuş olan büyük emirler, Sultana
karşı duydukları güveni ve savaşma azimlerini kaybetmişlerdir109.
II. İzzeddin Keykavus’un ordusu, Alâeddin Kervansaray’ına vardığı zaman,
Moğol ordusu da Aksaray’a varmış bulunuyordu. Moğolların, Aksaray’a gelişini
haber alan II. İzzeddin Keykavus, avamlıktan hassalığa yükselmiş olan Türkmen
Şahne’yi, Türkmenlerden oluşan bir ordunun başında keşif amacıyla göndermiştir.
Türkmen Şahne keşif amacıyla dolaşırken, Baycu Noyan’ın komutanlarından Hoca
Noyan’ın110 öncü birlikleriyle karşılaşmıştır. İki taraf arasındaki küçük çaplı bu
savaşı Hoca Noyan’ın askerleri, Türkmen Şahne ve bütün askerlerini öldürerek
kazanmıştır. Bu savaşın ertesi günü ise, Moğolların ve Anadolu Selçuklularının asıl
orduları karşı karşıya gelmiştir. Savaşın başlamasına az bir zaman kala ordunun
önemli komutanlarından olan Arslandoğmuş, II. İzzeddin Keykavus’un sarhoş olarak
evine gittiğini ve haremini sıkıştırdığını öğrenmiştir. Bu yüzden Sultana oldukça
kızgın olan Arslandoğmuş savaş öncesinde Baycu Noyan’a haber göndermiş ve
109 İbni Bibi, a.g.e., s. 144-146. Aksarayi, a.g.e., s. 32. 110 Baycu Noyan’ın binbaşılarından olup, 1256 yılında Baycu’nun ikinci seferinde onunla
birlikte Anadolu’ya gelmiştir. Yine aynı yıl Pervane Nizameddin Hurşid tarafından, yaptığı zulümlerden dolayı zehirlenerek öldürülmüştür.
39
yardım vaadinde bulunmuştur. Arslandoğmuş, ilk çatışmanın başlamasının ardından,
Sultanın sancağını indirmiş ve savaş alanından ricat etmiştir. Arslandoğmuş’un ricat
ettiğini gören ordu da onu takip etmiştir. Böylece Baycu Noyan kolay bir zafer elde
etmiştir (23 Ramazan 654–14 Ekim 1256)111.
2- İzzeddin Keykavus’un Saltanatı Bırakması ve Rükneddin Kılıç
Arslan’ın Tahta Çıkışı
Savaşın ertesi günü Baycu Noyan’a yenilmiş olan II. İzzeddin Keykavus,
yanında harem mensuplarından Şarabsalar112 Hüsameddin Akbaş, Kondistabl113
(emir-i ahur) ve havasa mensup kişilerle Ahmedek Kapısı’ndan114 geçerek
Antalya’ya gitmiştir. II. İzzeddin Keykavus’un, Konya’yı terk etmesinin ardından
şehirde ayak takımı ve bozguncular karışıklıklar çıkarmışlardır. Bu karışıklıklar
sırasında Moğollarla yapılan savaştan canlı olarak kurtulmayı başarabilmiş olan
Üstadü’ddar Nizameddin Ali b. İlalmış, Konya’ya gelmiş ve çıkan karışıkları
yatıştırmıştır. Ardından Üstadü’ddar Nizameddin, Moğollara verilecek hediyelerin
hazırlanmasına önayak olmuştur. Ayrıca Cuma günü de cami hatibi minbere çıkarak
şu hitabede bulunmuştur, “Ey Müslüman cemaati! Böyle bir düşman karşısında bu
felakete uğradık. Şimdi bizi kurtaracak servetimizden başka bir şeyimiz kalmamıştır.
Malımızı esirgemeden harcayıp hayatınızı satın alınız. Aramızda mal toplayıp
canımız, kadın ve çocuklarımız uğrunda feda edelim.”. Cami hatibinin bu şekilde
halka konuşmasının ardından tüm Konya halkı elinde ne kadar altını ve parası varsa
vermiştir115.
Moğollara vermek üzere para ve altın toplayan Konya halkı, bir yandan II.
İzzeddin Keykavus ve askerlerinin şehri terk etmiş olmalarından dolayı paniğe
kapılarak, şehrin kapılarını Moğollara kapatmışlar, bir yandan da canlarını kurtarmak
umuduyla aralarında topladıkları dört katır yükü, kızıl altını Nizameddin Ali
111 Anonim, Selçukname, s. 35. İbn Bibi, a.g.e., 146-148. Aksarayi, a.g.e., s. 32. Yusuf
Küçükdağ-Caner Arabacı, Selçuklular ve Konya, Konya 1994, s. 107-108. 112 Saraydaki şarabhanede, sultana ait meşrubatı muhafazaya memur olan kiler hademelerinin
amirine şarabsalar ya da şarabdar denilirdi. Bkz. İ. Hakkı Uzunçarşılı, a.g.e., s. 84. 113 II. İzzeddin Keykavus’un dayılarından birisi. 114 Antalya’daki Ahmedek adlı içkale olabilir. 115 İbn Bibi, a.g.e., s. 148-149.
40
vasıtasıyla Baycu Noyan’a göndermişlerdir. Baycu Noyan’ın gönderilen altınları
kabul etmesiyle Konya şehri yıkımdan, Konya halkı da katliamdan kurtulmuştur.
Anonim Selçukname’ye göre, Baycu Noyan, aldığı paraya rağmen Konya’yı tahrip
etmeye daha önceden yemin etmiş olmasından dolayı, Konya’nın etrafındaki surları
yıkmak istemiştir116. Baycu Noyan’ın bu isteğini karşılamak Konyalılar içinse
mümkün değildi, çünkü şehrin surları yıkıldığı zaman Konya’yı koruyabilmenin
mümkünatı yoktu117. Bu yüzden Konyalılar şehrin dış surlarındaki burçların
yıkılmasını önermişlerdir. Baycu Noyan’da, yeminin yerine gelecek olmasından ve
aldığı yüklü paradan dolayı bu öneriyi kabul etmiştir118.
Baycu Noyan’la yapılan savaştan sonra Fahreddin Arslandoğmuş, devlet
erkânının önde gelen isimleri ve II. İzzeddin Keykavus’un dayıları Kir Haye ile Kir
Kedid Moğol ordusundan kaçarak, sağlam yapısıyla oldukça müstahkem bir kale
olan Borgulu Kalesi’ne sığınmışlardı. Ayrıca, bu kalede mahbusane bir hayat
yaşayan IV. Rükneddin Kılıç Arslan da bulunmaktaydı. Büyük ihtimalle Fahreddin
Arslandoğmuş da bunu göz önüne alarak, Borgulu Kalesi’ne gelmiş ve Moğol
ordusunun önünden kaçarak, II. İzzeddin Keykavus’a vurmuş olduğu ilk darbenin
ardından ikinci darbeyi indirmeye girişmiştir. Fahreddin Arslandoğmuş, bu amaçla
IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ı mahpus hayatı yaşadığı Borgulu Kalesi’nden almış ve
başkent Konya’ya getirmiştir. Burada Emir Fahreddin Arslandoğmuş’un çabalarıyla,
116 Anonim, Selçukname, s. 35. 117 Konya’nın, savunması hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Tuncer Baykara, Türkiye
Selçukluları Devrinde Konya, Ankara 195, s. 31–42. 118 Ahmed Eflaki, Konya’nın kurutuluşuyla ilgili olarak Ariflerin Menkıbeleri’nde daha
değişik anlatır. Ona göre, Baycu Noyan ve Moğol askerleri Konya’yı kuşattıkları zaman, Mevlana kale kapısından çıkarak Konya meydanının arkasındaki tepede, yüzü kapalı bir şekilde kuşluk namazına durmuştur. Baycu Noyan’ın çadırının da hemen bu tepenin altında bulunması nedeniyle Moğol askerleri müdahale etmek için önce ok atmak istemişler, fakat elleri bağlanmış ve yaylarını çekememişlerdir. Bunun üzerine Moğol askerleri, at sürüp Mevlana’ya hücum etmek istemişler ama bindikleri atları bir adım dahi atmamıştır. Ardından Moğollar, komutanları Baycu Noyan’a haber vermişler ve o da yay ve ok isteyerek Mevlana’ya ok atmıştır. Baycu Noyan’ın attığı üç ok Mevlana’dan geri dönerek askerlerin ortasına düşmüştür. Bunun üzerine Baycu Noyan’da daha önceden Moğol askerlerinin yaptığı gibi ata binip hücum etmek istemiş ama atı hareket etmemiştir. Baycu Noyan hiddetinden atından inmiş ve yürüyerek Mevlana doğru hücum etmek istemiştir. Fakat, az bir ilerlemesinden sonra ayakları kuma gömülmüş ve hareket edemez hale gelmiştir. O zaman Baycu Noyan, Mevlana’nın tanrısal bir adam olduğunu kabul etmiş ve artık savaşılmamasını söylemiştir. Konya, bu şekilde kurtulduktan sonra Baycu Noyan yeminini bahane ederek şehrin burçlarının yıkılmasını istemiştir. Bu istek üzerine, şehrin burçları Mevlana’nın da onayıyla yıkılmıştır. Ahmed Eflaki, Ariflerin Menkıbeleri, c. I, (Çev: Tahsin Yazıcı), İstanbul 2001, s. 453–455.
41
IV. Rükneddin Kılıç Arslan saltanat tahtına oturtulmuş ve birkaç davaya da bakması
sağlanarak meşruluğu sağlanmıştır.
IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ın tahta geçmesinin ardından, Şemseddin
Kaducuk vezirlik makamı için el öpmüştür. Fakat Şemseddin Kaducuk ancak bir ay
vezirlik yapabilmiş, yakalandığı hastalık neticesinde hayatını kaybetmiştir.
Şemseddin Kaducuk’un ölümü üzerine vezirilik makamı ilk önce Nizameddin
Hurşid’e ardından Muineddin Süleyman’a teklif edilmiş fakat, ikisi de bu görevi
kabul etmemiştir. Vezirlik yerine Nizameddin Hurşid naibliği, Muineddin Süleyman
da pervaneliği kabul etmiştir. Ardından yeni görevlere atanan Nizameddin Hurşid ve
Muineddin Süleyman, Baycu Noyan’la görüşmek için hazırlıklara başlamışlardır.
IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ın tahta geçip yavaş yavaş ülke yönetimini eline
aldığı sıralarda, Antalya’ya kaçmış bulunan II. İzzeddin Keykavus, hazinesini
Konya’da bırakmış olmasından dolayı yoksullukla karşı karşıya gelmişti. II. İzzeddin
Keykavus, böylesine sıkıntılı bir dönemdeyken bir gün Antalya Kalesi etrafında
yürüyüşe çıkmış ve bu esnada gözüne duvardaki kare şeklindeki bir yarık çarpmıştır.
II. İzzeddin Keykavus bunun üzerine “Bana öyle geliyor ki, eğer bu yarık açılırsa,
oradan atalarımın evlatlarının zor durumda kaldıkları zaman kullanmaları için
koyduğu bol miktarda mal var” demiş ve ardından duvarın yıkılmasını maiyetine
emretmiştir. Duvarın yıkılmasının ardından kurşunla kapatılmış sandıklar bulunmuş
ve bunlar açılınca da içinden 100 bin gümüş Alayi dirhem ve 10 bin kırmızı dinar
çıkmıştır. Duvarın gizli bölmesinde çıkan bu yüklüce miktardaki paradan başka, çok
sayıda tomar halinde kâğıtlar, öd, abanoz, sandal ve şimşir dalları çıkmıştır. II.
İzzeddin Keykavus, çıkan bu küçük hazineyi maiyeti ve hizmetçileri arasında
paylaştırmıştır. Böylelikle II. İzzeddin Keykavus maiyetiyle, hizmetçilerinin maddi
yönden biraz rahatlamalarını ve kendine bağlılıklarının devamını sağlamıştır119.
IV. Rükneddin Kılıç Arslan, Baycu Noyan’ın yanına gitmek için yaptığı
hazırlıkları tamamladıktan sonra, Antalya’daki kardeşi II. İzzeddin Keykavus’a bir
mektup120 yazmıştır. IV. Rükneddin Kılıç Arslan, mektubunda, kardeşinden Moğol
119 İbn Bibi, a.g.e., s. 149. 120 Mektup uzun bir giriş kısmından sonra başlar. “İslamiyet ve Müslümanlar meyanında ilk
zafiyet, hükümdarlar arasında vakı ihtilaf ve anlaşmazlıklar neticesinde baş gösterdi. Eğer sultan Mehmet Harezmşah sayısız Moğol askerlerine karşı hasım olarak çıkmamış ola idi. Hazer denizinde
42
askerlerine ve Baycu Noyan’a karşı gelmemesini ve çevresinde iki kardeşin arasını
açan kötü kimselerden uzak durmasını istemiştir. IV. Rükneddin Kılıç Arslan yazdığı
bu mektubun ardından 8 Zilkade 654 (27 Aralık 1256 Çarşamba) günü Baycu
Noyan’ın yanına gitmek üzere yola çıkmıştır. IV. Rükneddin Kılıç Arslan, Baycu
Noyan’ın yanına vardığında ondan izzet ve ikram görmüş ve mutlu olarak geri
dönmüştür. Fakat Anadolu Selçuklu tahtına yalnız başına çıkmak için, Baycu
Noyan’dan onay alamamıştır. Baycu Noyan, Anadolu Selçuklu tahtını ancak II.
bir tahta parçası üzerinde canının kefensiz Hakka teslim etmez ve sonra oğlu Sultan Celaleddin Harezmşah da onun yolunda onlara isyanda bulunmasa idi Meyyafarkın havalisinde birkaç çıplak Kürd’ün elinde öldürülmezdi. Zira Türkistan askerine aykırı hareket eden kimse muradına erişemez.
Böylece eğer devletimizin ihtiyar ve tecrübelileri itaati, haraçgüzarlığı ve yeryüzünün padişahına, kulluğu maslahata uygun görmeselerdi bu kardeşinizi çocukluk yaşında Rum’dan ta Huten’e göndermezler ve Kara-korum, Kumar-sini ve Sargut seferinin sıcak ve soğuk ve acılarını tattırmazlardı. İki taraf arasında ilk sulh ve itaat merhum Mühezzebeddin Ali tarafından kurulmuş diğer devlet adamları bu yolu takip etmiştir. Büyük kumandan babamız Baycu Noyan Selçuk hanedanından bakı kalana biz iki-üç yetime baba şefkati gösterdi; Yarlığ hükmüne göre kendisine tayin edilen Anadolu’ya askerleri ile ayak bastığı zaman sizlerin erzak ve hediyelerle bizzat hizmetine gitmeniz icap ed erdi. Eğer kötü insanlar korkutmamış olsalardı beni hapisten çıkarır, ağabey ve küçük kardeşlik hakkı yerine gelir; ben de onun hizmetine gider; Noyan ve Türkistan askerlerinin rızasını temin ederdim. Her ne kadar ikimiz emretmediyse de, kötü insanların imkân bularak asker çekip geceleyin Moğol askerlerinin atlarını çaldılar; bu sebeple vilayet haraboldu ve bununla iktifa etmediler; dedemiz sultan Alaadin efendimizin kervansarayı civarında çarpışma oldu ve pek çok kimse kılıçtan geçti. Hâlbuki Moğol askerinden henüz bir avuç gelmişti; Allah korusun, eğer bütün ordu yetişmiş olsa idi hiç kimse kurtulamazdı. Bu hadise dolayısıyla bu kadar mal ve insan zayiatı vuku bulduktan sonra Sultan biraderimiz hazinede para, altın, mücevherat, kumaş ve hayvan ne var ise alıp Antalya’ya gitti. Bu feci vaka üzerine yeryüzünün padişahı ve Baycu Noyan bize kurtuluş yüzünü gösterdi; devletimizin merkezi Konya’yı hazineden hâli buldum. Arkasından hemen validemiz geldi ve maslâhata uygun olan görüşüldü; zat-ı devletlerinin elçisi bulunan Emir Sübaşı Hüsameddin Aktaş ve nökerleri buna vakıf oldular ve cevap için tercümanların örneği Emir Şemseddin Muhammed bin Salih ve nökerleri tarafınıza müteveccihen hareket ettiler; fakat henüz bir haber gelmedi. Şimdi öyle işitiyoruz ki hizmetinizde bulunan bazı kimseler tekrar fesat yoluna sapıp, cevap olarak, düşmanın def’i için, asker toplanması maksadıyla etrafa fermanlar gönderdiler.
Eğer düşmandan murat bu biraderiniz ise, ben babamız büyük Noyan tarafına gidiyorum; eğer maksat Türkistan askeri ise, mektubun başında beyan edildiği üzere, onlara mukabelede bulunan herkes cezasını bulmuştur. Hizmetinizde bulunan layık kimseleri okşayınız; fakat fitne ve fesat unsuru olan diğerlerini yakalayıp hareket ediniz. Öyle ki birbirimize uygun olarak bu uğurlu günde babamız büyük Noyan’a gidelim. Biz 654 senesi 8 Zilkade Salı günü Allaha tevekkül edip harekete karar verdik. Olur ki, biz kardeşlerin uyuşmasıyla, harap memleket mamuriyete yönelir ve Kuran’da buyurulduğu veçhile “ Kendilerinin ve müminlerin elleriyle evlerini harap ederler, ey basiret sahipleri dikkatli olunuz.” Tevbihinden masûn kalırız. Bu maksatla tercüman bey Emir Zahireddin Resul bin Hasan elçi olarak gönderildi; onu dikkatle dinleyiniz. Zira tercümanların örneği bulunan Zahireddin hanedanımızın bendesi ve bendezadesi olup baba ve dedemiz ona itimat etmişlerdi.; o da bizden kardeşlerin iyiliğini ister. Biliniz ki eğer hizmetinizde bulunan fena insanların sözlerine iltifat ile tekrar asker toplarsanız Moğol askeri henüz intikam kılıcını kınına koymadan Antalya ve Alaiye sahillerine gidilecek; o tarafa mamur kalan birkaç köyde harap olacak; fıkara ve tebaa ile çoluk ve çocuklarını esir edeceklerdir. Böylece Selçukluların namusu tamamıyla kırılmış ve kıyamete kadar günah omuzlarınızda kalmış olacaktır. Bu kadarı kâfi olup mülâkata ve icabına müsaraat buyurunuz.” Krş. Osman Turan, Türkiye Selçukluları Hakkında Resmi Vesikalar Metin, Tercüme ve Araştırmalar, Ankara 1988, s. 63–65.
43
İzzeddin Keykavus’un, İznik Rum İmparatoru Laskaris’in yanına gitmesinden sonra,
tek başına IV. Rükneddin Kılıç Arslan’e vermiştir.
Baycu Noyan, Anadolu’daki işlerini bitirdikten sonra İlhanlı hükümdarı
Hülagü’nün emri üzerine, Mugan’a dönmek için hazırlıklara girişmişti. Baycu
Noyan, Anadolu’yu terk edecek olmasına rağmen, arkasında kendisine ileri de karşı
gelebilecek bir güç de bırakmak istememiş, bu yüzden de Konya’dan ayrılmadan
önce, IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ı Konya şehrinin surlarını yıkmaya zorlamıştır. IV.
Rükneddin Kılıç Arslan ise, ancak uzun yalvarmalardan sonra Baycu Noyan’ı eski
sultanların kabirlerinin ve türbelerinin etrafını çevreleyen kale duvarlarının
yıkılmaması hususunda ikna edebilmiş, geri kalan dış surlarsa Baycu Noyan’ın emri
gereğince yıktırılmıştır. Surların yıkılmasının ardından ancak Baycu Noyan, IV.
Rükneddin Kılıç Arslan’a Konya’ya girme izni vermiştir.
3- İzzeddin Keykavus’un İznik Rum İmparatoru’nun Yanına Gitmesi
Baycu Noyan, IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ın gelip itaatini bildirmesinden
sonra, II. İzzeddin Keykavus’u da kendisine bağlamak istemiş ve bu amaçla da
torunu Yisutay’ı, II. İzzeddin Keykavus’u çağırması için Antalya’ya göndermiştir.
Yisutay, Antalya’ya varınca II. İzzeddin Keykavus’un İznik İmparatorluğu’na 121
sığınmak amacıyla Ladik’e 122 gittiğini öğrenmiş ve derhal ardından takiple Ladik’e
gitmiştir. Yisutay, Ladik’e gelince II. İzzeddin Keykavus’a elçi göndermiş ve
“Sultan’ı babası(Baycu Noyan) çağırıyor. Gelmekte acele etmesi menfaatine olur.”
diyerek onu Baycu Noyan’ın huzuruna çıkmaya davet etmiştir. II. İzzeddin
Keykavus ise gönderdiği birçok hediyeyle birlikte, gecikmelerden dolayı özür
dilemiş ve Baycu Noyan’ın huzuruna çıkacağını söylemiştir. Ardından
hizmetçilerinin Moğol askerlerinden korktuklarını, bu yüzden de gelmek
121 İstanbul’un 1204’te Latinlerin hâkimiyetine girmesinin ardından, Bizans aristokratlarından dokuz kişi isyan bayrağı açmış ve bunlardan ancak üçü başarılı olarak bağımsız devlet kurabilmişlerdir. Bu üç kişiden biri olan Bizanslı aristokrat Theodoros Laskaris, Latin işgalinden sonra Anadolu’ya gelmiş ve daha önceden Bizans topraklarına bağlı olan Ege ve Güney Marmara’daki toprakları ele geçirerek, İznik Rum İmparatorluğu’nu kurmuştur. Kendinden sonra gelenlerden VIII. Mikhael Paleoilogos 1259 tarihinde İznik Rum İmparatorluğu tahtına geçmiş ve ardından 1261 yılında İstanbul’u ele geçirerek İmparatorluk merkezini İstanbul’a taşımıştır. Ayrıntılı bilgi için bkz. Donal M. Nicol, Bizans’ın Son Yüzyılları (1261–1453), (Çev: Bilge Umar), İstanbul 1999, s. 9–96. M. V. Levçenko, Kuruluşundan Yıkılışına Kadar Bizans Tarihi, (Çev: Maide Selen), İstanbul 1999, s. 235–243. Georg Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, (Çev: Fikret Işıltan), Ankara 1999, s. 390–430.
122 Bugünkü Denizli.
44
istemediklerini söylemiş ve Moğol askerlerinin, birkaç menzil uzaklaşmalarını
istemiştir. Buna inanan Yisutay, askerlerini iki menzil öteye çekmiş, bunu haber alan
II. İzzeddin Keykavus da, Ladik üzerinden İznik Rum İmparatoru Laskaris’in yanına
kaçmıştır. II. İzzeddin Keykavus’un Laskaris’in yanına kaçmasının ardından Baycu
Noyan, Anadolu Selçuklu Devleti’nin başına her iki sultanı da çıkarmak fikrinden
vazgeçmiş ve Anadolu Selçuklu devlet adamlarının desteğiyle Konya’ya gelmiş olan
IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ın tek başına sultanlığını onaylamıştır (16 Safer 655–4
Mart 1257)123.
4- İzzeddin Keykavus’un Tahtı Yeniden Ele Geçirmesi
İlhanlıların124 hükümdarı Hülagü125, Bağdad üzerine sefere hazırlanırken,
Baycu Noyan’ı da Mugan’a çağırmıştı. Baycu Noyan bunun üzerine II. İzzeddin
Keykavus’u takibi bırakmış ve Anadolu Selçuklu Devleti’nin tahtına IV. Rükneddin
Kılıç Arslan’ı çıkartarak, Hülagü’nün yanına gitmiştir. Baycu Noyan’ın Anadolu’dan
ayrılışı sırasında İznik Rum İmparatoru Laskaris’in126 yanına sığınmış olan İzzeddin
II. İzzeddin Keykavus da, Baycu Noyan’ın Anadolu’dan ayrılmasından faydalanarak
Laskaris’in yanına vermiş olduğu 3 bin Frank askeriyle beraber ülkesine dönmüştür.
Anonim Selçukname’ye göre II. İzzeddin Keykavus, 14 Rebiü’l-ahir 655’de (3
Mayıs 1257) başkent Konya’ya gelmiş ve tahtını Konya halkının sevgi gösterileri
arasında tekrar ele geçirmiştir. Tahtı ele geçiren II. İzzeddin Keykavus, ardından
kendisine karşı kardeşi IV. Rükneddin Kılıç Arslan’la işbirliği yapan Niğde’nin ileri
gelenlerini ve Niğde subaşılığına tayin edilmiş olan Selçukşahoğlu’nu ölümle
123 Anonim, Selçukname, s. 35. İbn Bibi, a.g.e., s. 149-150. 124 Cengiz İmparatorluğu’na bağlı olarak Önasya’da, Hülagü tarafından kurulmuş olan Moğol
devleti. Ayrıntılı bilgi için bkz. Bertold Spuler, “İlhanlılar”, İA, c. VII, s. 967–971. İsmet Parmaksızoğlu-Yaşar Çağlayan, Genel Tarih I (Eski Çağlar ve Türk Tarihinin İlk Dönemleri), Ankara 1976, s. 440–444.
125 1217?-1265. İlk İlhanlı hükümdarıdır. 1253 senesinde Moğol hükümdarı ve aynı zamanda kardeşi olan Mengü Kaan (1251–1258) tarafından, İsmaililere ve Halifeye karşı İran taraflarına yollanmıştır. Fakat Hülagü 1256 yılına kadar Amu Derya’yı Altınorda hükümdarı Batu Han’ın engellemeleri yüzünden geçememiş, ancak Batu Han’ın 1256 yılında ölümünden sonra Amu Derya’yı geçebilmiş ve İran, Anadolu, Suriye ve Kafkasya’ya hâkim olmuştur. W. Barthold, “Hülagü”, İA., c. V/1, s. 581-582. Aknerli Grigor, Moğol Tarihi, (Çev: Hrand D. Andreasyan), İstanbul 1954, s. 28–37. Vartan, “Ermeni Müverrihlerine Göre Moğollar”, (Çev: M. ED. Dulaurier), TM, S. V, İstanbul 1936, s. 36–37.
126 İznik Rum İmparatorluğunu kuran, Theodoros Laskaris 1204–1222 yılları arası hüküm sürmüştür.
45
cezalandırmıştır. II. İzzeddin Keykavus bu ölümlerle yetinmemiş ve IV. Rükneddin
Kılıç Arslan’a destek vermiş olan diğer devlet adamlarını cezalandırmıştır127.
II. İzzeddin Keykavus’un Konya’yı ele geçirmesi üzerine, elinde pek fazla
kuvveti olmayan IV. Rükneddin Kılıç Arslan, maiyetiyle beraber Kayseri’ye
çekilmişti. II. İzzeddin Keykavus, Konya’yı ele geçirmesinin ardından Kayseri’de
bulunan kardeşi IV. Rükneddin Kılıç Arslan’a, Taceddin Erzincani ve Tercüman
Zahireddin Resul’u elçi olarak göndermiş ve ülkenin yarısını teklif etmiştir. IV.
Rükneddin Kılıç Arslan, kardeşinin ülkeyi paylaşma teklifine cevap vermemiş ve
İlhanlı hükümdarı Hülagü’nün yanına doğru yola çıkmıştır. Buna karşılık II. İzzeddin
Keykavus da, Hülagü’ye elçi göndermiş ve Baycu Noyan’ı ülkesini elinden aldığı
için şikâyet etmiştir128.
II. İzzeddin Keykavus, bütün bunların ardından yavaş yavaş ülkenin
hâkimiyetini ele geçirmeye başlamış ve bu konuda Bağdad seferiyle meşgul olan
Moğollardan ciddi bir tepki görmemiştir. II. İzzeddin Keykavus, Moğol desteğinden
mahrum olan kardeşi IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ın elinden topraklarını yavaş yavaş
almıştır. Kazandığı zaferler neticesinde, itibar kazanan II. İzzeddin Keykavus,
Türkmenler arasında da rağbet görmeye başlamıştır. II. İzzeddin Keykavus ayrıca
Moğolların ellerini bir süre Anadolu’dan çekmelerinden faydalanarak, etrafa
fermanlar göndermiş ve Moğolların önünden kaçarak Anadolu’ya gelen Türkmenleri
cihada çağırmıştır.
Bu gelişmeler üzerine IV. Rükneddin Kılıç Arslan, Hemedan’da, İlhanlı
hükümdarı Hülagü’nün huzuruna çıkmış ve Hülagü’nün teveccühüyle beraber
Anadolu’nun saltanatı hususunda bir yarlığ almayı başarabilmiştir. IV. Rükneddin
Kılıç Arslan, Hemedan’dan dönüşünde Erzincan’a gelmiş, kış mevsiminin
yaklaşması ve II. İzzeddin Keykavus’un Orta Anadolu’ya hâkim olması nedeniyle
daha ileriye gidememiştir. Bahar mevsimi gelince IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ın
yardım isteği üzerine, Erzincan’a Bayan kumandasındaki bir Moğol tümeni gelmiştir.
Gelen bu Moğol tümeniyle beraber Tokat’ı yöneten Emir Muineddin Parvane,
topladığı bin kadar süvariyle beraber kuşatma altındaki Tokat’ı ve burada bulunan
127 İbn Bibi, a.g.e., s. 151-152. 128 İbn Bibi, a.g.e., s. 151.
46
ailesini kurtarmak üzere yola çıkmıştır. Yıldız Dağı mevkisinde Muineddin
Pervane’nin ordusu, II. İzzeddin Keykavus’un adamlarından Şah Melik’in ordusuyla
karşılaşmış ve yapılan savaşta Muineddin Pervane’nin ordusu yenilmiştir. Bunun
üzerine IV. Rükneddin Kılıç Arslan ve maiyeti tekrar Erzincan’a dönmüş ve oradan
Muineddin Pervane’yi elçi olarak İlhanlı hükümdarı Hülagü’nün yanına
göndermişlerdir. Muineddin Pervane, Hülagü’nün yanına varmış ve Hülagü’den,
Alıncak Noyan129 ve Kadagan kumandasında 10 bin kişilik bir asker desteği
almıştır130.
Muineddin Pervane, beraberindeki 10 bin kişilik Moğol ordusuyla önce
Erzincan’a gelmiş ve ardından da kaybedilen toprakları geri almak için harekete
geçmiştir. Öncelikle Niksar’a sefer düzenlenmiş ve bir gün içerisinde ele
geçirilmiştir. Ardından Muineddin Pervane’nin naiblerinin ve oğullarının kendilerine
zarar verilmemesi karşılığında, Şemseddin Yavtaş’a teslim ettikleri Tokat şehrini
geri almak üzere harekete geçilmiş ve şehir kuşatma altına almıştır. Ancak kuşatma
mancınıkların etkisiz kalması nedeniyle bu kuşatma başarısız olmuştur. Bunun
üzerine Moğol ordusu, tedbir almak ve mühimmat toplamak için bir süre Tokat’a
bağlı Kab, Zile, Tazimun ve Kaz Ova mahrusesinde dolaşmışlardır. Tüm bu olaylar
olurken II. İzzeddin Keykavus tarafından, Mengü Kağan’a gönderilmiş II. Alâeddin
Keykubad’ın kafilesine yolda katılan Tuğracı Sahib Şemseddin, Anadolu’ya geri
dönmüştür. Bu akıllı devlet adamı dönüşünün ardından aldığı tedbirler neticesinde,
iki kardeş arasındaki gerilimi azaltmıştır.
5- Alâeddin Keykubad’ın Türkistan Yolunda Ölümü
Rey’li Kadı İzzeddin Muhammed’in, H. 651 (M. 1253) yılında vezirliğe
getirilmesinin ardından Moğol elçileri devamlı olarak Anadolu’ya gelmişler ve II.
İzzeddin Keykavus’u Moğolistan’a Mengü Kağan’ın yanına çağırmışlardır. Kadı
İzzeddin, her seferinde Moğol elçilerine türlü bahaneler uydurmuş ve onları değerli
hediyelerle geri göndermiştir. Fakat Mengü Kağan, bu özürlerin hiçbirini kabul
etmemiş ve II. İzzeddin Keykavus’un Moğolistan’a gelmesinde ısrarcı olmuştur.
129 1257–1258 tarihlerinde Anadolu’ya gelen Alıncak Noyan, Baycu Noyan’ın ardından, işgal
kuvvetelirinin başkumandanı olmuş, II. İzzeddin Keykavus’un Bizans’a kaçması ve IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ın zehirlenmesi olaylarında etkin rol oynamıştır.
130 İbn Bibi, a.g.e., s. 152-153.
47
Bunun üzerine II. İzzeddin Keykavus ve devlet erkânı riski göze alamayıp
Moğolistan’a gitme kararı almışlardır. Dönemin üç sultanı ve devlet erkânının önde
gelenlerinden oluşan bir kafile bu amaçla yola çıkmış ve Kayseri’ye gelmişlerdir.
Kayseri’ye geldiklerinde, II. İzzeddin Keykavus, zevk ve sefaya dalarak meşreb bir
hayat sürmeye başlamış ve Moğolistan’a gidişi unutmuştur. II. İzzeddin Keykavus,
Kayseri’de geçirdiği eğlence dolu uzun günlerden sonra, Moğol Kağanı’nın yanına
gitmeye karar vermiş ve ardından, yanına Kayseri’deki iki kardeşini, Celaleddin
Karatay’ı, Şemseddin Yavtaş’ı ve Fahreddin Arslanndoğmuş’u almadan, Sivas
tarafına yola çıkmıştır. Yolda Celaleddin Karatay’ın Kayseri’de öldüğü haberi
gelmiştir. Bunun üzerine II. İzzeddin Keykavus kendisine yolculuğu sırasında eşlik
edecek olan Moğol elçilerinden özür dileyerek, Moğolistan’a gelemeyeceğini
bildirmiş ve Kayseri’ye geri dönmüştür. II. İzzeddin Keykavus, Kayseri’ye geri
döndüğünde, kendisini, kardeşleri ve devlet erkânı karşılamış ve Moğol Kağanı’na
yapılacak açıklama hakkında müşaverede bulunmuşlardır. Sonunda en küçük sultan
olan II. Alâeddin Keykubad’ın, Moğol Kağanı’na gönderilmesine karar verilmiştir.
II. Alâeddin Keykubad yanında birçok değerli eşya ile Moğolistan’a gönderilmiştir.
Yolda II. Alâeddin Keykubad’ın kafilesine II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in annesi,
Tuğracı Mahmud ve birkaç adamı da katılmıştır. II. Alâeddin Keykubad’ın kafilesine
katılan bu şahıslar yolda gördükleri, rastladıkları insanlara gerçek sultanın Alâeddin
Keykubad olduğunu anlatmışlardır131.
II. Alâeddin Keykubad, ilk önce Baycu Noyan’ın yanına uğramış ve onun
teveccühünü kazanarak yoluna devam etmiştir. II. Alâeddin Keykubad, Moğolistan’a
olan uzun yolculuğu sırasında bir gece Erzincan taraflarında şarap meclisi
düzenlemiş ve ardından başı ağrıdığı gerekçesiyle çadırına dinlenmeye çekilmiştir.
Sabah olduğunda ise Hoca Bedreddin Müslih, Alladdin Keykubad’ı çadırında ölü
olarak bulmuştur. II. Alâeddin Keykubad’ın ölü olarak bulunmasının ardından,
ölümün nedeni ve varsa faili hakkında tahkikat yapılmış, fakat ne ölüm nedeni ne de
faili bulunabilmiştir132.
131 İbn Bibi, a.g.e., s. 153-155. 132 Osman Turan, “Keykubad II”, İA, c. VI, s. 661.
48
II. Alâeddin Keykubad’ın maiyeti onun ölümü üzerine geri dönmeyerek yola
devam etmişler ve Batu Han’ın yanına da uğramışlardır. Batu Han, II. Alâeddin
Keykubad’ın ölümü hususunda sıkı bir soruşturma yapmasına rağmen bir sonuç elde
edememiştir. II. Alâeddin Keykubad’ın maiyeti, bunun üzerine Batu Han’ın
yanından ayrılarak, Moğolistan’a gitmişler ve Mengü Kağan’ın huzuruna
çıkmışlardır. Mengü Kağan da II. Alâeddin Keykubad’ın ölümü üzerine tahkikat
yaptırmış, fakat o da herhangi bir neticeye ulaşamamıştır. Bunun üzerine kimseye
ceza verilmemiştir. Ardından II. Alâeddin Keykubad’ın maiyeti, Mengü Kaan’ın
huzuruna çıkmışladır. Tuğracı Mahmud, Mengü Kağan’ın yanındayken, II. İzzeddin
Keykavus ve Baycu Noyan’ın Aksaray’da savaştıkları haberi gelmiş ve Mengü
Kağan bunun üzerine Anadolu’nun hükümdarlığını IV. Rükneddin Kılıç Arslan’a
vermiştir. Mengü Kağan, Anadolu hükümdarlığını IV. Rükneddin Kılıç Arslan’a
verdiğine dair yarlığ ve payzayı da Tuğracı Mahmud’a vererek, onu Anadolu’ya
göndermiştir. Tuğracı Mahmud, Mengü Kağan’ın huzuruna çıkıp geri dönerken de
İlhanlı hükümdarı Hülagü’ye uğramış ve ona da başından geçenleri anlatmıştır.
Bunun üzerine Hülagü, Tuğracı Mahmud’un elindeki yarlığı ile payzayı alarak
hazineye koymuş ve onu, II. İzzeddin Keykavus’u getirmek üzere Anadolu’ya
göndermiştir.
Tuğracı Mahmud, Anadolu’ya gelmesinin ardından Tokat’ın nahiyelerinden
Kab’a gelmiş ve burada bulunan Alıncak Noyan ve IV. Rükneddin Kılıç Arslan’la
görüşmüştür. IV. Rükneddin Kılıç Arslan, Tuğracı Mahmud’a izzet ve ikramda
bulunarak, ona Kırşehir iktasına ek olarak, Eyüphisar bölgesini vermiştir. Ardından
IV. Rükneddin Kılıç Arslan, Alıncak Noyan ve Tuğracı Sahib Şemseddin, II.
İzzeddin Keykavus’u çağırmak amacıyla elçiler göndermişlerdir. II. İzzeddin
Keykavus, bu elçilere olumlu cevap vermiş ve Konya’dan ayrılarak Aksaray
mahrusesine gelmiştir. İki sultan arasında elçiler devamlı olarak gidip gelmeye ve bir
orta yol bulmaya çalışmışlardır. Tüm bu görüşmeler sırasında Moğol kumandanı
Alıncak Noyan birkaç defa II. İzzeddin Keykavus’a saldırmak için hareket geçtiyse
de Tuğracı Mahmud tarafından Kağan’ın yarlığına dayanarak durdurulmuştur. IV.
Rükneddin Kılıç Arslan ve II. İzzeddin Keykavus arasındaki görüşmeler neticesinde
iki kardeş anlaşmışlar ve Anadolu Selçuklu topraklarını paylaşmışlardır. Buna göre
Kızılırmak’ın batısından Bizans sınırına kadar uzanan topraklar II. İzzeddin
49
Keykavus’a, Kızılırmak’ın doğusundan Moğol sınırlarına kadar olan topraklarda IV.
Rükneddin Kılıç Arslan’a verilmiştir. Bu paylaşımla beraber iki kardeş arasında
barışın temelleri atılmıştır133.
6- İzzeddin Keykavus ve Rükneddin Kılıçarslan’ın Hülâgü’nün Yanına
Gitmeleri
II. İzzeddin Keykavus ve IV. Rükneddin Kılıç Arslan arasında barışın
temellerinin atılmasının ardından, her iki kardeş birbiri ardına o tarihlerde Bağdat’ı
fethetmiş (13 Şubat 1258) olan İlhanlı hükümdarı Hülagü’nün yanına gitmişlerdi.
Hülagü elde etmiş olduğu bu zaferin ardından Bağdat’tan ayrılarak, Tebriz’e
gelmişti. II. İzzeddin Keykavus de Hülagü’yle Tebriz’de buluşmuş ve yanında
getirmiş olduğu hediyeleri takdim ederek, itaatini bildirmiştir. Hülagü, II. İzzeddin
Keykavus’a, Baycu Noyan’a ve Moğollara karşı girişmiş olduğu mücadele yüzünden
kızgın olmasına rağmen, onun acizliğini gösteren bir hareket yapmasının ardından
onu bağışlayarak, Mengü Kağan’ın Sahib Şemseddin verdiği, daha sonra Hülagü’nün
devlet hazinesine koymuş olduğu yarlığ ve payzayı devlet hazinesinden çıkararak
ona vermiştir. II. İzzeddin Keykavus’un, Hülagü’nün huzuruna çıkmasının ardından
Sultan Rükneddin’de başka bir yoldan gelerek Tuğracı Mahmud ve Muineddin
Pervane’yle beraber Hülagü’nün huzuruna çıkmıştır (4 Şaban 657–28 Temmuz
1259). Hülagü, iki kardeşe çok iyi davranmakla beraber daha önceden
kararlaştırıldığı üzere Anadolu’yu iki kardeş arasında paylaştırmıştır. Buna göre II.
İzzeddin Keykavus, başkenti Konya olan Kayseri hududundan Antalya sahillerine
kadar uzanan topraklara hükmedecekti. IV. Rükneddin Kılıç Arslan ise başkenti
Tokat olan Sivas’tan Sinop ve Samsun sahillerine kadar olan Danişmendiye
vilayetine kadar olan topraklara hükmedecekti. Ülkenin ikiye paylaştırılması
hususunda, Hülagü’yle görüşen Pervane Muineddin’in önemli rolü olmuştur. Zira,
Pervane Muindeddin Hülagü’ye ülkenin iki sultan arasında paylaştırılmayla devamlı
rekabet edeceklerini ve sonuçta Moğol Kağanı’na daha iyi hizmet edeceklerini
söyleyerek onu bu konuda ikna etmiştir134. Pervane Muineddin’in keskin ve kıvrak
133 İbn Bibi, a.g.e., s. M. Orhan Bayrak, Türk İmparatorlukları Tarihi, s. 284.. 134 Pervane Muineddin Hülagü’nün huzurunda, “Müslüman şeriatındaki hüküm şöyledir: Bir
şahıs ölünce, mirasını oğulları arasında eşit olarak bölerler. O halde Sultan Gıyaseddin’den kalmış olan Rum ülkesi, sadece onun ve bir oğlunun hissesi olamaz. Orada diğer oğlunun da hissesi vardır.
50
zekâsıyla olaylara çözüm bulması onun Hülagü’nün beğenisini kazanmasını
sağlamış, hatta Hülagü, IV. Rükneddin Kılıç Arslan’a “Bundan sonra devlet işleri
için bana Muineddin Süleyman’dan başkası gelmesin” demiştir. Böylece IV.
Rükneddin Kılıç Arslan’ı sultanlığa ortak eden Muineddin Pervane, Hülagü’nün
beğenisini kazanmakla da kudretini iyice arttırmıştır135.
II. İzzeddin Keykavus ve IV. Rükneddin Kılıç Arslan, beraberinde
getirdikleri hediyeleri Hülagü’ye vermişlerdi. Geriye kalan çok az parayı da
maiyetindekiler için harcayan her iki sultan, parasız kalmalarından dolayı ve
Anadolu’yu tekrar ayağa kaldırmak düşüncesiyle Hülagü’den 400 altın ve gümüş
baliş136 borç almışlardır. Fakat paralar, Anadolu yerine Hülagü’nün komutanlarına
alacakları vergiye mukabil verilmiştir. Ayrıca II. İzzeddin Keykavus ve IV.
Rükneddin Kılıç Arslan, Hülagü’nün yanındayken verecekleri vergi miktarı da
belirlenmiştir. Buna göre Anadolu Selçuklu Devleti yılda nakit 20 tümen137, 500 top
ipekli kumaş(ecnas), 3000 top altın işlemeli kap kacak, 500 baş iğdiş at (ahta) ve 500
baş katır verecekti138. Bu yıllık verginin içine Moğol noyanlarının ve elçilerinin
masrafları dâhil edilmemiştir. Tuğracı Mahmud’un Moğollara yaranmak amacıyla bu
kadar yüksek bir meblağa ulaşan vergiler kabul etmesi, ilerleyen dönemde Anadolu
Selçuklu maliyesine zorluklar yaşatmıştır.
Eğer siz padişahımız adil bir iş yapmak isterseniz, Rum ülkesini, her iki oğul arasında eşit olarak bölmeniz gerekir. Bu da Müslümanlık şeriatının kurallarına uygun bir hüküm olur. Çünkü, eğer ülke ortaksız ve rakipsiz bir sultanın yönetiminde olursa, hizmetlerin yapılmasında ve verginin toplanmasında ihmal görülür. Fakat her ikisi ülke işlerinde söz sahibi olurlarsa, makam ve mevkilerini yükseltmek, padişahın huzuruna yakınlık kazanmak için iyi hizmette birbirleriyle yarışa girerler. “Eşya kendi zıddıyla anlaşılır” kuralına göre, bunların hir biri yönetimindeki ülkenin imarına daha çok gayret gösterir. Onların elçilerinin gidip gelmesiyle padişah durumdan daha iyi bilgive haber olur.” demiştir. Aksarayi, a.g.e., s. 45-46.
135 Aksarayi, a.g.e., s. 45-46. İbn Bibi, a.g.e., s. 155-156. Kemal Göde, “Anadolu’da Cengizli ve İlhanlı Hâkimiyeti Dönemine Genel bir Bakış (1239–1327)”, SDÜFEFSBD, S. 1, 1995 Isparta, s. 175.
136 Büyük Moğol Devleti zamanında baliş para ünitesi olarak büyük rol oynamakta idi. Bu birim Cengiz Han zamanında 75 altın(304) dinar kıymetindeydi. Gümüş baliş ise altın balişe göre onda bir değerinde tekabül ediyordu. Berthold Spuler, İran Moğolları, (Çev: Cemal Köprülü), Ankara 1987, s. 332.
137 Tümen, İlhanlılar’da balişden daha yüksek bir para birimiydi. Değişiklikler arzetmesine rağmen genellikle 10 bin değerindeydi. Moğollar tümeni bazı vergi gelirlerinde ve büyük miktardaki paraların hesaplanmasında kullanıyorlardı. Ayrıntılı bilgi için bkz. Berhold Spuler, a.g.e., s. 332.
138 Aksarayi, a.g.e., s. 46.
51
Anadolu’nun iki kardeş arasında paylaştırılmasının ve vergi miktarının
belirlenmesinin ardından Hülagü, Suriye’yi fethetmek amacıyla yanında Sultan
İzzeddin ve sultan Rükneddin olduğu halde, 1259 sonbaharında Halep seferine
çıkmıştır139. Suriye’nin fethinden sonra da Hülagü, II. İzzeddin Keykavus ve IV.
Rükneddin Kılıç Arslan’ın topraklarına dönmelerine müsaade etmiştir. Bunun
üzerine II. İzzeddin Keykavus, Anadolu’ya başkenti Konya’ya gelmiştir. Tuğracı
Sahib Mahmud ise, II. İzzeddin Keykavus’un geri dönmesinin ardından Hülagü’nün
huzuruna çıkmış ve Sultan İzzeddin’in haberi olmadan, onun vezirliğine dair bir
yarlığ almayı başarabilmiştir140. Ayrıca Tuğracı Mahmud, Hülagü’den çok miktarda
borç almış ve Anadolu’daki Moğol askerinin sayısının artırılması için Hülagü’yü
teşvik etmiştir. Tuğracı Mahmud böylece kendi iktidarını desteklemek ve
sağlamlaştırmak için dayanak bulmuş ve Hülagü’den aldığı paraları da Anadolu’da
dağıtarak, kendisine birçok kişiyi bağlamış ve ülkedeki otoritesini sağlamlaştırmıştır.
Tuğracı Mahmud, vezirlik yarlığını almasından sonra Konya’ya gelmiş,
vezirlik görevinin gereği ve geçimi için gerekli masrafları bahane ederek, Kastamonu
iktasına el koymuştur141. Tuğracı Mahmud’un bu tür cüretkâr davranışları,
Moğolların desteğiyle giderek artmıştır. Tuğracı Mahmud, Moğolların desteğiyle
beraber, Moğollardan aldığı borç paraları dağıtarak elde ettiği yandaşları sayesinde
II. İzzeddin Keykavus’un ülkesi üzerinde siyasi tahakküm kurmuş ve hiçbir iş onun
olurunu almadan yapılamaz olmuştur. Tüm bu kudretine rağmen Tuğracı
Mahmud’un vezirliği uzun ömürlü olmamış, onun ani ölümüyle son bulmuştur.
Tuğracı Mahmud’un ölümü üzerine II. İzzeddin Keykavus, vakit
kaybetmemiş ve saltanat naibi Fahreddin Ali’yi hilat, hüküm ve makam diviti
vererek vezirlik makamına atamıştır. II. İzzeddin Keykavus’un vezirinin, Fahreddin
Ali olarak atandığı sıralarda ise Hülagü, IV. Rükneddin Kılıç Arslan’a Pervane
139 Aknerli Grigor, a.g.e., s. 36. 140 İlhanlıların Anadolu Selçuklu Devleti’ni idaresi hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. A. Zeki
Velidi Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, İstanbul 1981, 232–251. 141 Tuğracı Mahmud, Mengü Kağanı’nın yanından dönünce Tokat da IV. Rükneddin Kılıç
Arslan’ın yanına uğramış, burada kendisine Kırşehir’e ek olarak Eyüphisar iktası verilmiştir. İbn Bibi, a.g.e., s. 154.
52
Muineddin’in vezir olarak atandığı hususunda bir yarlığ göndermiştir142. Böylece II.
İzzeddin Keykavus’un veziri Fahreddin Ali, IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ın veziri de
Pervane Muineddin olmuştur.
II. İzzeddin Keykavus’un Fahreddin Ali’yi vezirliğe atamasıyla bir ilk
gerçekleşmiş ve ilmiye sınıfına mensup olmayan hatta okuması yazması bulunmayan
bir devlet adamı, vezir olmuştur. Fahreddin Ali, ilimdeki bu noksanlığına karşın
isabetli görüş ve kararlarıyla, halkın sevgisini de kazanarak otuzbeş yıl boyunca
vezirlik yapmıştır. Fahreddin Ali bu otuzbeş yıllık dönem içerisinde devletin her
kademesini kontrolü altına almıştır. Hatta o derece kontrole almıştır ki divan
kararlarının dışındaki fermanlara ve menşurlara kendisi dışında imza atmaya kimse
cesaret edememiştir. Fahreddin Ali, devleti kontrol edebilmek amacıyla divan
kararlarını, Arapça’dan Farsça’ya çevirttirmiştir143. Bundaki amaç Fahreddin Ali’nin
divan kararlarını tam olarak anlaması ve onlara göre karar verebilmesi içindir. Fakat
divan kararlarının Arapça’dan Farsça’ya çevrilmesi bir ilk olması açısından
önemlidir.
7- İzzeddin Keykavus’un Saltanatı Kaybetmesi
a- Alıncak Noyan’a Yenilmesi
Anadolu Selçuklu Devleti’nin Mengü Kağan ve Hülagü tarafından ikiye
ayrılması ve iki kardeş arasında paylaştırılmasının ardından, kardeşlerden II.
İzzeddin Keykavus, yanına Hıristiyan dayılarını alarak önce Kubâd-âbâd
Sarayı144’na sonra da Antalya’ya gitmişti. II. İzzeddin Keykavus ve dayıları
Antalya’da eğlenceye dalmışlar, devlet işlerini de biraz boşlamışlardı. Buna rağmen
II. İzzeddin Keykavus, İlhanlılara karşı yeni Memluk Sultanı Baypars’la ve onun
Müslüman-Moğol müttefiki Altınorda hükümdarı Berke Han145 ve kendi dostu
142 Bu tür atamalar, Moğol istilası sırasında Anadolu Selçuklu Devleti’nde sık sık meydana
gelmiştir Böyle atamalar yüzünden, liyakat sahibi olmayan insanlar önemli mevkilere gelmiş ve devletin inhitatında etkili olmuşlardır.
143 Aksarayi, a.g.e., s. 48. 144 Konya’da Beyşehir gölü kenarında, I. Alâeddin Keykubad tarafından yaptırılan, yazlık bir
saraydır. Haşim Karpuz, a.g.e., s. 115–117. 145 Berke Han, 1256–1266 yılları arası Altınorda hükümdarlığı yapmıştır. Ayrıntılı bilgi için
bkz. W. Barthold, “Berke”, İA, c. II, s. 553–555.
53
Bizans İmparatoru Mihael Paleologos’la146 gizli diplomatik ilişkiler kurmayı da
ihmal etmemiştir. Bu sırada devletin doğusunda bulunan IV. Rükneddin Kılıç Arslan,
maiyetindekilere, Erzincan köylerini ikta olarak vermiş ve II. İzzeddin Keykavus’un
hâkimiyetindeki memleketleri istila etmeleri karşılığında da iktaların temlik olarak
verileceği garantisi vermiştir147. IV. Rükneddin Kılıç Arslan, bu şekilde
maiyetindekileri II. İzzeddin Keykavus üzerine teşvik etmeye çalışırken, vezir
Muineddin Pervane de zekâsı ve Moğolların desteğiyle II. İzzeddin Keykavus’u
bertaraf etmek ve devleti kendi ihtirasları doğrultusunda birleştirmek niyetindeydi.
Bu amaçla da Muineddin Pervane II. İzzeddin Keykavus’un çevre devletlerle giriştiği
ilişkileri bire beş katarak mektupla Hülagü’ye ihbar etmekten geri kalmamıştır.
Pervane Muineddin bu işlerle uğraştığı sıralarda, Hülagü tarafından Taceddin
Mutez148 ve Tükelek Bahşi149 elçi olarak vergileri toplamaya ve Tuğracı Mahmud’un
yapmış olduğu borçları tahsil etmeye Anadolu’ya gönderilmişlerdi. Taceddin Mutez
ve Tükelek Bahşı ilk önce IV. Rükneddin Kılıç Arslan’a uğramışlar ve Pervane
Muineddin tarafından çok iyi karşılanmışlardır. Pervane Muineddin, ayağına gelen
bu fırsatı kaçırmamış ve gelen Moğol elçilerine II. İzzeddin Keykavus’u kötüleyerek
Konya’yı terk edip Antalya’da oturmakla, Mehmed Bey’in idaresindeki Uç
Türkleriyle birleşip isyan düşüncesinde olmakla suçlamıştır. Ardından Moğol
elçilerini tahsilâta II. İzzeddin Keykavus’dan başlamaları hususunda ikna eden
Pervane Muineddin, hem Moğol elçilerini başından savmış hem de fırsatı
değerlendirerek II. İzzeddin Keykavus’u Moğollara kötülemiştir150.
Taceddin Mutez ve Tükelek Bahşı, II. İzzeddin Keykavus’un yanına
vardıkları zaman, Sultan tarafından iyi karşılanmamışlardır. Zaten II. İzzeddin
Keykavus, 1260 Eylül’ünde İlhanlıların Memluklara yenilmesi ve Moğolların
yenilmezlik efsanesinin sona ermesinden itibaren cesaretlenmiş ve İlhanlılara karşı
146 İbni Bibi ve Aksarayi eserlerinde, bu isimden Vasilyus olarak bahsederler. 147 Osman Turan, “II. İzzeddin Keykavus’e Aid Bir Temlik-name”, Zeki Velidi Togan’a
Armağan, İstanbul 1955, s. 159. 148 Celaleddin Harzemşah’ın başkadısı olan ve I. Alaaddin Keykubad’a elçi olarak
gönderilmiş olan Muhyiddin Tahir bin Ömer el- Harizmi’nin oğludur. 149 Bahşi kelimesi aslen Uygurca olup “Budist Rahibi” demektir. Moğollar zamanında bu,
“Uygur harflerini bilen Kâtip” manasını ifade etmeğe başlamıştır. Nejat Kaymaz, Pervane Muineddin Süleyman, Ankara 1970, s. 82, dpn. 120.
150 TA, “İzzeddin Keykavus II”, Ankara 1971, c. 22, s. 5–6.
54
yükümlülüklerini yerine getirmekte ağır davranmaya başlamıştı151. II. İzzeddin
Keykavus’un bu davranışına beylerbeyi makamına atanmış olana Hıristiyan
dayısının tesiri de eklenince, elçilere tahsilâta kardeşinden başlamalarını söylemiş ve
borç alan Tuğracı Mahmud’un öldüğünü söyleyerek, onları geri çevirmiştir. Bunun
üzerine elçiler Tebriz’e dönerek Hülagü’ye, II. İzzeddin Keykavus’un söylediklerini
ve Tuğracı Mahmud’un mirasının borçların onda birini karşılamayacak durumda
olduğunu söylemişlerdir. Bunun üzerine Hülagü hem daha önceden Pervane
Muineddin’den aldığı şikâyet mektuplarının hem de elçilerinin böyle bir davranışla
karşılaşması nedeniyle oldukça öfkelenmiş ve elçilere bir yarlığ vererek II. İzzeddin
Keykavus’ae ulaştırmalarını buyurmuştur. Söz konusu yarlığ da şöyle yazıyordu “
Sultan İzzeddin bilsin ki o buraya gelince bizden ne iyilik beklediyse yerine getirdik.
İstediği her şeyi karşıladık. Hatta ihtiyacı karşılığında hazineden borç verdik. Rum
memleketleri için giden elçilerimize yüz vermedi. Ne Rum vergisinden ne de borç
paradan hazineye bir şey girmedi. Şimdi eğer balık gibi denizin dibine gitse veya kuş
gibi havada uçsa bile, bundan sonra bizden aman dileyemeyecek ve elimizden
kurtulamayacaktır.” II. İzzeddin Keykavus, eline geçen bu yarlığdan sonra yaptığı
hatanın ve Pervane Muineddin’in tuzağının farkına varmıştır. Ardından II. İzzeddin
Keykavus, Moğollarla olan ilişkileri düzeltmek ve vergi toplamak için Konya’ya
gelmiştir. Burada altın ve mücevheratla işlenmiş değerli eşya ve malları Hülagü’ye
gönderilmek üzere hazırlatmıştır. Ancak, II. İzzeddin Keykavus daha Ruzbeh
Ovası’ndayken Moğol askerlerinin gelişini duymuş ve yola çıkma kararından
vazgeçmiştir152.
Moğol elçilerinin ardından, Alıncak Noyan kumandasında Anadolu’ya giren
Moğol ordusu, Erzincan’da Pervane Muineddin tarafından karşılanmıştır. Ardından
Moğol ordusu Erzincan’da ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra hiç durmadan Aksaray’a
doğru yola çıkmışlardır. Moğol ordusu yoldayken Pervane Muineddin, Fahreddin
Ali’ye haber göndermiş ve onu IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ın tarafına geçmeye
davet etmiştir. Fahreddin Ali, bu davetle beraber birleştirilmiş Anadolu Selçuklu
Devleti’nin vezirliğinin de teklif edilmesiyle, gizlice IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ın
151 Nejat Kaymaz, Pervane Süleyman (13. yüzyılın İşbirlikçi Emiri Muineddin Süleyman), İstanbul 1999, s. 28.
152 Aksarayi, a.g.e., s. 48-49. İbn Bibi, a.g.e., s. 157-158. Ali Sevim-Erdoğan Merçil, a.g.e., s. 478.
55
tarafına geçmiş fakat bunu kimseye belli etmemiştir153. Onun bu davranışında,
Moğollara karşı konulamayacağı ve devletin yarısına vezir olmaktansa hepsine vezir
olmanın daha iyi olacağı düşüncesi etkili olmuştur.
Fahreddin Ali’nin IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ın tarafına geçtiğinden haberi
olmayan II. İzzeddin Keykavus, vezirini kardeşiyle görüşmek, olayların aslını
öğrenmek ve mümkün olursa münasebetleri düzeltmek üzere Aksaray’a
göndermiştir. Fahreddin Ali’nin dönüşünü bekleyen II. İzzeddin Keykavus,
Fahreddin Ali’nin kardeşinin vezirliğini kabul ettiğini öğrenmiştir. Ardından Moğol
askerlerinin geceleyin saldırmak amacıyla Aksaray’dan Obruk Hanı’na vardığını
öğrenen II. İzzeddin Keykavus, ülkesinin müdafaasını emirlerine bırakıp Antalya’ya
gitmiştir. II. İzzeddin Keykavus’u takiben, Moğol ordusu ve IV. Rükneddin Kılıç
Arslan da Akşehir’e gelmişlerdir. Alıncak Noyan, Akşehir’e bağlı Kara-höyük’de;
IV. Rükneddin Kılıç Arslan, Altun-taş köyünde kışlamışlardır. II. İzzeddin
Keykavus’un kaçmasının ardından, Moğollara karşı Ali Bahadır, Uğurlu ve
Şemseddin Yavtaş, asker toplayarak karşı koymaya çalışmışlardır. Fakat Altun-aba
Kervansarayı mevkisinde yapılan savaşta Selçuklu kuvvetleri yenilerek çok sayıda
ölü ve esir vermişlerdir. Savaştan kurtulmayı başaran Selçuklu emir ve askerleri ise
uc bölgelerine kaçmışlardır154.
b- İzzeddin Keykavus’un İstanbul’a Gidişi
II. İzzeddin Keykavus, Antalya’dayken Ali Bahadır aracılığıyla Anadolu’daki
Türkmenleri seferber etmeye çalışmış ve bunda da başarısız olmuştur. Ardından son
bir ümit olarak, Moğolları yenilgiye uğratan tek devlet olan Memlukların sultanı
Baypars’la ittifak kurmaya çalışmıştır. Türkmenler konusunda başarısız olan II.
İzzeddin Keykavus, Baypars’la ittifak kurma çabaları olumlu sonuç vermiştir. II.
İzzeddin Keykavus bu doğrultuda, 1262 Mayısında Baypars’a mektup yazarak,
beraberinde üzerleri doldurulmamış menşurlar ve sancaklar göndermiştir. II.
İzzeddin Keykavus, gönderdiği sancakların ve üzeri boş olan menşurların üzerine
istenilen iktaların yazılarak Memluk emirlerine dağıtılmasını istemiştir. Memluk
Sultanı Baypars kendisine Anadolu zenginliklerinin sınırsız olarak sunulması
153 Aksarayi, a.g.e., s. 51-52. 154 İbn Bibi, a.g.e., s. 159-160.
56
üzerine, II. İzzeddin Keykavus’un ittifak teklifini kabul etmiş ve ona, Şam ve
Halep’ten asker gönderdiğine dair bir haber ulaştırmıştır. Fakat Baypars’ın askerleri
daha yola çıkmadan II. İzzeddin Keykavus, Baypars’a Receb 660’da (Haziran 1262)
bir mektup daha yazarak düşmanın ittifakı öğrendiğini ve Konya’yı kuşatmaya
hazırlandıklarını söylemiştir. Bu sıralarda Altınorda hükümdarı Berke Han da, Sultan
Baypars’a mektup yazarak II. İzzeddin Keykavus’a yardım etmesini istemiştir155.
Ani gelişen bu durum karşısında Sultan Baypars yardım etme imkânı bulamamıştır.
II. İzzeddin Keykavus da bunun üzerine yanına ailesini, dayılarını, bazı emirleri ve
maiyetini alarak Antalya’dan bir Kadırga’ya binmiş ve daha önceden haberleşip
iltica talebine olumlu cevap aldığı Bizans İmparatoru Mihael Paleologos’un yanına
İstanbul’a gitmiştir156.
II. İzzeddin Keykavus, İstanbul’a vardığında, Mihael Paleologos tarafından
hükümdarlara yaraşır bir şekilde karşılanmıştır. Mihale Paleologos bir zamanlar zor
duruma düşmüş ve Sakarya üzerinden Türkiye’ye gelmiş ve II. İzzeddin Keykavus
tarafından memnun edilerek geri gönderilmiştir. Miahel Paleologos Anadolu’daki bu
kısa ikametinden sonra, önce İznik Rum İmparatorluğu tahtını daha sonra da Bizans
İmparatorluğu tahtını ele geçirmiştir157. Mihael Paleologos hem bu sebepten hem de
siyasi menfaatleri açısından II. İzzeddin Keykavus’u hükümdarlara mahsus bir
şekilde ağırladığı gibi tekrar Anadolu Selçuklu Sultanlığı’nı ele geçirmesi için
yardım vaadinde bulunmuştur158.
II. İzzeddin Keykavus, İstanbul’da günlerini geçirirken doğu da önemli
gelişmeler meydana gelmekteydi. Bunlardan en önemlisi Altınorda hükümdarlığı
tahtına Berke Han’ın geçmesiydi. 159. Çünkü Müslüman olan Berke’nin160 tahta
155 W. De Tiesenhausen, Altınordu Devleti Tarihine Ait Metinler, İstanbul 1941, s. 123. 156 İbn Bibi, a.g.e., s. 160. Akasarayi, a.g.e., s. 52. Tamara Talbot Rice, The Seljuks in Asia
Minor, London 1961, s. 76. Şerafettin Turan, Türkiye-İtalya İlişkileri (Selçuklular’dan Bizans’ın Sona Erişine ), c. I, Ankara 2000, s. 128.
157 Ostrogorsky, a.g.e., s. 411-412.Claude Cahen, Osmanlılardan Önce Anadolu’da Türkler, İstanbul 1994, s. 271. Donal M. Nicol, Bizans’ın Soylu Kadınları (On Portre 1250-1500), (Çev: Özden Arıkara), İstanbul 2001, 35–36.
158 İbni Bibi, a.g.e., s. 160-161. Erdoğan Merçil, “Bizans’ta Selçuklu Hanedan Mensupları”, XI. Türk Tarih Kongresi Kongreye Sunulan Bildiriler, c. II, Ankara 1994, s. 718.
159 V. V. Barthold, Moğol İstilasına Kadar Türkistan, (Haz: Hakkı Dursun Yıldız), Ankara 1990, s. 529.
57
geçmesiyle beraber Cengiz İmparatorluğu’nun iki parçası olan Altınorda ve İlhanlı
devletleri birbirlerine düşman olmuşlardır161. Berke Han, Müslüman olması
nedeniyle putperest İlhanlı Devleti’yle yollarını tamamen ayırmış ve İlhanlı
Devleti’nin düşmanlarıyla ittifak çabalarına girişmiştir. Bu amaçla Berke Han,
Memluk Sultanı Baypars’tan162 İlhanlılara karşı taarruzda bulunmasını ve Selçuklu
Sultanı II. İzzeddin Keykavus’a yardım etmesini istemiştir. Baypars da buna karşılık
olarak Berke Han’a, Hz. Peygamber’in Kureyşli akrabalarıyla savaştığından
bahsedip, İlhanlılar üzerine cihada teşvik etmiştir. Altınorda ve Memluklar arasında
bu şekilde ittifak kurulurken II. İzzeddin Keykavus, İstanbul’dan her iki tarafa
gönderdiği elçiler sayesinde ittifaka dâhil olmuştur163.
8- İzzeddin Keykavus’un İstanbul’da Tutuklanması
II. İzzeddin Keykavus, İstanbul’daki günlerini devlet işlerinden uzakta rahat
ve eğlence içerisinde geçirmeye başlamıştı. İmparator Mihael’de, II. İzzeddin
Keykavus’a sunduğu değerli hediyeler ve sınırsız özgürlükle, bu yaşam anlayışını
desteklemiş ve daha önceden tahtını almasına yardım edeceğine dair vaadini de
unutturma çabası içerisine girmiştir. İmparator Mihael’in böyle davranmasında
İlhanlılarla dost geçinmeyi menfaatleri açısından daha uygun görmesinin önemli rolü
olmuştur.
II. İzzeddin Keykavus, İstanbul’da günlerini geçirirken Anadolu’da bıraktığı
maiyetinden birçok kimse gelerek, sultanın hizmetine girmeye başlamışlardır.
Bunlardan birisi de IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ı Konya’da kuşatmaya çalışan ve
yenilip uç bölgelere kaçan Ali Bahadır’dı. Ali Bahadır, Pervane Muineddin’e
yenilmesinin ardından, uç Türklerinin yanına gitmiş ve burada biraz kaldıktan sonra
yanına Emir-i ahur Uğurlu’yu alarak İstanbul’a, II. İzzeddin Keykavus’ın yanına
160 “Bu Berke Müslüman olduğundan, ordugâhında domuz eti yenmesine izin vermez.”
Wilhelm Von Rubruk, Moğolların Büyük Hanına Seyahat 1253–1255, (Çev: Ergin ayan), İstanbul 2001, s. 60–61.
161 Altınorda ve İlhanlı Devletleri arasındaki mücadelenin sebebleri için bkz. İlyas Kamalov, Moğolların Kafkasya Politikası, İstanbul 2003, s. 38–64.
162 Baypars, 1260–1277 yılları arasında Memluklu Devleti’nin sultanlığını yapmıştır. Ayrıntılı bilgi için bkz. Kazım Yaşar Kopraman, Mısır Memlükleri Tarihi, Ankara 1989, s. 6–7.
163 A. Yu Yakubovskiy, Altın Ordu ve Çöküşü, (Çev: Hasan Eren), Ankara 1992, s. 41–42. Mehmet Suat Bal, “Türkiye Selçukluları, Mısır Memlukları ve Altın Orda Devleti’nin İlhanlılara Karşı Kurduğu İttifak”, TAD, S. 17, s. 301–304.
58
gitmiştir. Ali Bahadır, İstanbul’a geldiğinde İmparator Mihael tarafından izzet ve
ikramla karşılanmıştır. Ardından İmparator Mihael, Ali Bahadır’a II. İzzeddin
Keykavus’un emrine girmesi için izin vermiştir. Ali Bahadır II. İzzeddin
Keykavus’un hizmetine girmesine rağmen arasıra İmparator Mihael’in verdiği
düşmanlarını defetme işlerini de yapmış ve imparatorun takdirini ve sevgisini
kazanmıştır164.
II. İzzeddin Keykavus, maiyetinin devamlı olarak İstanbul’a gelip hizmetine
girmesinin ardından güçlendiğini hissetmiş ve misafiri olduğu İmparator Mihael’i
tahtan indirme planları yapmaya başlamıştır165. Bu plana göre II. İzzeddin Keykavus
ve Emir-i ahur Uğurlu, gezinti sırasında İmparator Mihael’in yalnız kalmasını
kollayacaklar ve fırsatının bulduklarında da onu öldüreceklerdi. Fakat bu planı
uygulama fırsatı bulamamışlar ve planları İmparator tarafından öğrenilmiştir.
İmparator Mihael ilk önce Emir-i ahur Uğurlu ve Ali Bahadır’ı sarayına çağırtmış ve
ardından hiçbir şeyden şüphelenmeyen sultanın bu iki hizmetkârını tutuklatmıştır.
Ardından Mihael Paleologos, II. İzzeddin Keykavus’un yanına askerlerini
göndererek ailesiyle beraber tutuklatmıştır. Sultan İzzeddin tehlikesini tamamen
atlatmak için bu sefer, Sultanın adamlarına yönelen İmparator Mihael, Sultanın
adamlarına bir teklif sunmuş ve canlarının bağışlanması karşılığında Hıristiyan
olmalarını istemiştir166. Sultanın maiyetindekilerin çoğu bu teklifi reddetmiş ve
öldürülmüşlerdir. Hatta İmparator, ilk önce kendisine çok hizmeti geçen Ali
Bahadır’ı bu teklifini kabul etmediği için öldürtmüştür. Ardından Emir-i Ahur
Uğurlu’yu öldürtmek isteyen İmparator, onun Ayasofya’ya kaçması üzerine
164 İbn Bibi, a.g.e., s. 161. 165 İbn Bibi, II. İzzeddin Keykavus, maiyetinden bir grubun ve dayısı Kir Kedid’in bir akşam
şarap içerlerken, içlerinden biri “Atalarının ülkesinden uzaklaşıp onların tahtından mahrum kalmasına rağmen Rabbani destek ve yardımla Sultan’ın saltanatının bağlılarının ve taraftarlarının sayısı büyük bir çoğalma gösterdi. Eğer bir fırsatı bulunur Vasilyus (Mihael Paleologos) gezinti sırasında ortadan kaldırılırsa, bu ülkenin padişahlığı Sultan’a geçer ve burası onun eski ülkesine katılır.” dediğini ve daha sonra bu konuşmayı Sultan İzzeddin’in dayısı Kir Kedid tarafından Vasilyus’a iletildiğini söyler. İbn Bibi, a.g.e., s. 161.Gerçekten Sultan İzzeddin’in böyle bir amacı olsa da muhtemelen onu ihbar eden kişi dayısı Kir Kedid değildir.
166 Rivayete göre, II. İzzeddin Keykavus, İstanbul’dayken gizlice Hıristiyan olmuş ve kutsal vaftiz suyuyla yıkanmıştır. Ayrıca, II. İzzeddin Keykavus’un kutsal ikonalara saygı göstermesi onun Hıristiyanlığa geçtiğine delil olarak gösterilmiştir. Gordlevski, Anadolu Selçuklu Devleti, Ankara 1988, s. 334. Daha önceden de Selçuklu sultanlarının, Hıristiyanlara ve Hıristiyanlığa saygı göstermeleri, onların Hıristiyanlığa geçtiklerine dair söylentilere neden olmuştur.
59
geleneklere göre öldürmemiş ve gözlerine mil çektirmekle yetinmiştir. Çünkü
geleneklere göre Ayasofya’ya sığınan bir suçlu bağışlanırdı167.
II. İzzeddin Keykavus’un tutuklanmasından birkaç gün sonra İmparator,
Sultanı, annesini ve iki oğlu Gıyaseddin Melik Mesud ve Rükneddin Keyumers’i
Meriç nehri ağzında bulunan Enez (Enos) Kalesi’ne hapsettirmiştir (H. 660- M.
1262).
9- İzzeddin Keykavus’un Esaretten Kurtuluşu, Gurbet Hayatı ve Ölümü
a- Esaretten Kurtuluşu
II. İzzeddin Keykavus’un Enez Kalesi’ne hapsedildiği sene Altınorda
Hükümdarı olan ve Müslümanlığı kabul eden168 Berke Han169, nikâhlı eşi170
tarafından asker göndermesi ve Sultan İzzeddin’i kurtarması için teşvik edilmiştir.
Berke Han, Aksarayi’ye göre birkaç bin asker, İbn Şeddad’a göre 20 bin askeri
Kutlug Melik kumandasında, Sultan İzzeddin’i kurtarması için göndermiştir. Berke
Han’ın askerleri o seneki şiddetli soğuktan donan Tuna nehrinin üzerinden atlarıyla
geçerek Enez Kalesi’ne gelmişler ve kaleyi kuşatmışlardır171. Bu sırada Berke Han
tarafından görevlendirilen Bulgarlar da Balkanlar’da müthiş bir tahribata
girişmişlerdir. İmparator Mihael, karşısındaki bu müthiş güç nedeniyle daha fazla
dayanamamış ve II. İzzeddin Keykavus’u vermek zorunda kalmıştır172. Ardından
Moğol askerleri hapsedilmiş olan diğer Selçuklu emirlerini de kurtararak, Berke
Han’a götürmüşlerdir173.
167 Aksarayi, a.g.e., s. 57. 168 Berke Han, daha Batu Han ölmeden önce Müslümanlığı kabul etmişti. Wilhelm Von
Rubruk, a.g.e., s. 60–61. W. De Tiesenhausen, a.g.e., s. 161. Berke Han’ın II. İzzeddin Keykavus’a yardım etmesinde muhtemelen her ikisin de Müslüman olması bir etkendi.
169 Berke Han, 1256–1266 yılları arası Altınorda Devleti’nin hükümdarlığını yapmıştır. 170 Berke Han’ın eşi aynı zamanda Sultan İzzeddin’in halasıdır. Aksarayi, a.g.e., s. 57. 171 İbn Şeddad, a.g.e., s. 32. Aksarayi, a.g.e., s. 57. 172 İbni Bibi, sadece II. İzzeddin Keykavus’un kurtarıldığını, annesi, kız kardeşi ve iki
oğlunun kurtarılamadığını söyler. Baypars Tarih’nde Sultan İzzeddin’in iki oğlunun İstanbul’da tutsak olarak kaldıklarını ve Hıristiyan olarak yetiştirildiğini söyleyerek, bunu teyit eder. Buna karşın Osman Turan, İstanbul’da Sultan İzzeddin’in en küçük oğlunun kaldığını ve Melik Kostantin adını aldığını söyler. İbn Bibi, a.g.e., 161-162., İbni Şeddad, a.g.e., s. 33., Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul 1971, s.500.
173 Gregory Abû’l Farac, 1265 yılında II. İzzeddin Keykavus’un Barakat (Berke olsa gerek) hanedanı tarafından kurtarıldığını söyler. Gregory Abû’l Farac, a.g.e., s. 585.
60
II. İzzeddin Keykavus, Kırım’da bulunan Berke Han’ın yanına geldiğinde
huzura çıkmak istemiştir. Berke Han’ın da fikri bu yönde olup o da II. İzzeddin
Keykavus’u büyük bir orduyla beraber Anadolu’ya göndermek istiyordu. Fakat
Berke Han, II. İzzeddin Keykavus’un maiyetine büyük bir ordu vermiş olmasına
rağmen, onu Anadolu’ya göndermemiş, onun yerine İlhanlı topraklarından
geçemeyeceği için, İmparator Mihael’in üzerine göndermiştir. Fakat II. İzzeddin
Keykavus, Bizans topraklarına girdiği zaman, Baypars tarafından Bizans’a elçi
olarak gönderilmiş olan Faris ad-din Akkuş al-mesudi tarafından Sultan Baypars ve
İmparator Mihael’in artık dost oldukları gerekçesiyle engellenmiştir174.
b- Gurbet Hayatı ve Ölümü
II. İzzeddin Keykavus, Baypars’ın elçisi Faris ad-din Akkuş al-mesudi
tarafından engellenmesinin ardından Kırım’a dönmüş ve Berke Han tarafından daha
önce kendisine verilmiş olan Suğdak ve Sulhad’da ikamet etmiştir. II. İzzeddin
Keykavus, Berke Han’ın, 1266 yılında ölümünün ardından Altınorda tahtına geçen
Mengü Timur zamanında da kendine verilen iktada hayatını sürdürmüş ve 1277’de
ölümüne kadar burada yaşamıştır175.
Sultan İzzeddin, Kırım’da ikamet ettiği zaman içerisinde, Anadolu’yla
bağlantısını koparmamıştır. Zaman zaman yanına gelenlerle görüştüğü gibi bazen
mektup yazarak, Anadolu’yla haberleşmiştir. Hatta bu mektuplarından birini eski
veziri Fahreddin Ali’ye yazmış ve maddi açıdan müşküliyetini belirtmiştir.
Fahreddin Ali, bu mektuba Pervane Muineddin’in onayı üzerine olumlu cevap
vermiş, birçok değerli hediye ve çok miktardaki parayı II. İzzeddin Keykavus’a
göndermiştir. Yine II. İzzeddin Keykavus’un yazdığı mektuplardan birine, bu sefer
Pervane Muineddin’in haberi olmadan cevap veren ve değerli hediyelerle, para
gönderen Fahreddin Ali bu sefer siyasi bir manevranın kurbanı olarak Pervane
174 İbn Şeddad, a.g.e., s. 3. Aksarayi, Berke Han’ın II. İzzeddin Keykavus’un gelmesinden
hemen önce öldüğünü ve bunu Sultanın gelişinin uğursuzluğuna yoran Moğolların, Sultanı geldiği yoldan geri döndürüp Kırım’da ikamet etmeye zorladıklarını söyler. Aksarayi, a.g.e., s. 57. Aksarayi’nin bu söylemi büyük ihtimalle yanlış olsa gerektir. Çünkü II. İzzeddin Keykavus, Enez Kalesi’nden 1262 yılında kurtarılmıştır. Buna karşılık Berke Han’ın ölüm tarihi 1266’dır. Bu yüzden II. İzzeddin Keykavus’un yolculuğu 4 yıl gibi uzun bir süre devam etmiş olamaz.
175 W. De Tiesenhausen, a.g.e., s. 175.
61
Muineddin tarafından ihanetle suçlanıp Osmancuk Kalesi’ne hapsedilmiştir
(1271)176.
II. İzzeddin Keykavus, ölümüyle beraber arkasında altı oğul bırakmıştır.
Bunlardan en küçüğü İstanbul’da esaret altında kalmış ve Melik Konstantin adını
almıştır177. II. İzzeddin Keykavus’un bu evladı, İslam’dan haberdar olmayıp,
tamamen Hıristiyan olarak yetiştirilmiştir. II. İzzeddin Keykavus’un bundan başka
Mesud, Kılıçarslan, Siyavüş (Cimri), Ferâmurz, Geyumers adında beş oğlu daha
bulunmaktaydı.
II. İzzeddin Keykavus, son defa Anadolu’dan ayrılışının ardından bir daha
Anadolu Selçuklu tahtına geçememiş, hatta Kırım’a gidişinin ardından bir Bizans
saldırısı teşebbüsü hariç, böyle bir iddia da bulunmamıştır. Fakat soyundan gelenler
Anadolu Selçuklu tahtında hak iddia ettikleri gibi, bazıları bunda başarılı
olmuşlardır. Bunlardan ilki Siyavüş, 1277 yılında Kırım’dan gelip
Karamanoğulları’yla beraber Konya’ya girmiş ve tahtta hak iddia etmiştir. Bundan
başka yine Mesud, babası Sultan İzzeddin’in ölümünün ardından, 1280 yılında
Kırım’dan Sinop’a gelmiş ve uzun mücadeleler sonucu birincisi 1284–1296 yılları
arası ikincisi ise 1302–1310 yılları arası olmak üzere tahta çıkmıştır. Son olarak II.
İzzeddin’in oğullarından Ferâmurz’un oğlu Alâeddin Keykubad, Gazan Han
tarafından Anadolu’ya getirtilmiş ve 1298–1302 yılları arasında Anadolu Selçuklu
Devleti’nin sultanlığını yapmışlardır.
Sultan İzzeddin’le ilgili en önemli ve en ilginç iddialardan birisi ise, onun
Kırım’da yaşayan Gagavuzların atası olduğuna dair iddiadır178. Buna göre Sultan
176 İbn Şeddad, a.g.e., s. 22–23. 177 Osman Turan, a.g.e., s. 500. 178 Seyyid Lokman’ın yazdığı Oğuzname’yi esas alarak Gagauzların Anadolu Selçuklu
Sultanı II. İzzeddin Keykavus’u takip ederek, Bizans İmparatoru VIII. Mihael Paleologos’a sığınan Türkler olduğu tezi, ilk defa Bulgar tarihçisi Balasçev tarafından ileri sürülmüştür. Balasçev, teorisini Seyyid Lokman Oğuznamesi ile o devrin Bizans kaynakları üzerine kurmuştur. Balasçev’e göre Oğuzlar, Anadolu Selçuklu Türklerinin torunlarıdır ve “Gagauz” adı ”Keykavus”tan geldiğini kabul etmektedir. Çürkü, XIV. Ve XV. Yüzyılda Konya ve Karaman bölgesinden Balkanlara gelen bu Selçuklu Türkleri, kelime başındaki k-‘leri g- olarak telaffuz ediyorlardı.
Yazıcıoğlu Ali’nin Selçuknamesi’ni esas alan Wittek, Gagauzların Anadolu Selçuklu Sultanı II. İzzeddin Keykavus’la birlikte Dobruca’ya yerleşen Selçuklu Türklerinin torunları olduklarını “Gagauz” adının da Balasçev’in ileri sürdüğü gibi “Keykavus”tan geldiğini kabul etmektedir.
62
İzzeddin ve maiyeti Kırım’a gelmişler ve burada çoğalarak, Gagauzların ataları
olmuşlardır.
B- IV. Rükneddin Kılıçarslan’ın Müstakil Saltanatı (1262–
1266)
1- Rükneddin Kılıçarslan Dönemi İç İsyanlar
II. İzzeddin Keykavus, vergiyi ve borçları tahsil etmek üzere gelen Moğol
elçileri Taceddin Mutez ve Tükelek Bahşi’ye, kötü davranmış ve vergi tahsilâtına
kardeşi IV. Rükneddin Kılıç Arslan’dan başlamalarını söyleyerek elçileri geri
göndermişti. Bunun üzerine İlhanlı hükümdarı Hülagü’nün yanına dönmüş olan
elçiler, başlarından geçenleri ayrıntılı bir şekilde anlatmışlardır. Hülagü bunun
üzerine önce II. İzzeddin Keykavus’a onu cezalandıracağına dair bir yarlığ
göndermiş, daha sonra ise büyük bir Moğol ordusunu Anadolu’ya göndermiştir179.
Moğol ordusu Erzincan’a ulaştığında IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ın veziri
Muineddin Pervane tarafından karşılanmıştır. Muineddin Pervane Moğol askerlerinin
ihtiyaçlarını karşılamış ve askerleriyle birlikte Moğol ordusuna intisab etmiştir.
Bunun ardından Moğol askerleri Aksaray’a kadar gelmişlerdir. Moğolların gelişinde
haberdar olan ve o sırada Ruzbeh Ovası’nda bulunan II. İzzeddin Keykavus, derhal
harekete geçerek Antalya’ya gelmiş ve oradan da kadırgalarla İstanbul’a kaçmıştır.
II. İzzeddin Keykavus’un ülkeyi terk etmesinin ardından Moğolların desteğini
kazanmış olan IV. Rükneddin Kılıç Arslan Konya’ya gelmiş ve tahta
çıkmıştır(1261)180.
Gagauzların Anadolu’dan geldikleri ve Selçuklu Türklerinden oldukları Osman Turan, Halil İnalcık, Kemal Karpat ve Faruk Sümer gibi ünlü Türk tarihçileri tarafından da kabul edilmektedir.
Gagauzların menşei hakkında bkz. Harun Güngör-Mustafa Argunşah, Gagauz Türkleri (Tarih-Dil-Folklor ve Halk Edebiyatı), Ankara 2002, s. 6-12., Harun Güngör-Mustafa Argunşah, Gagauzlar (Gagauz Türlerinin Etnik Yapısı, Nüfusu, Dili, Dini, Folkloru Hakkında Bir Araştırma), İstanbul 1998, s. 16-21.
179 Aksarayi, a.g.e., s. 50-51. 180 Ali Sevim-Yaşar Yücel, Türkiye Tarih (Fetih, Selçuklu ve Beylikler Dönemi), Ankara
1988, s. 182. Coşkun Alptekin, a.g.m., s. 324. Tamara Talbot Rice, a.g.e., s. 78–79. Sultan IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ın Moğollar tarafından tahta geçirilmesinin ardından Moğollar Anadolu Selçukluları üzerinde tahakküm kurmuşlar ve bundan sonra istedikleri şehzadeyi iktidara getirdikleri gibi istedikleri devlet adamlarını da diledikleri mevkiye atamışlardır. Mikail Bayram, Anadolu Selçukluları’nda Devlet Yapısının Şekillenmesi, Cogito, S. 29, İstanbul 2001, s.70.
63
IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ın tahta çıkmasının ardından II. İzzeddin
Keykavus’un İstanbul’a götürmediği adamlarından Ali Bahadır ve Emir-i ahur
Uğurlu, asker toplamışlar ve Konya’yı kuşatmaya teşebbüs etmişlerdir. Buna karşılık
Muineddin Pervane önderliğindeki Selçuklu askerleri, Moğol askerlerinin de
yardımıyla Altunaba Kervansarayı yakınlarında onları yenilgiye uğratmışlardır.
Bunun üzerine Ali Bahadır ve Emir-i Ahur Uğurlu kaçarak uç bölgelerine
gitmişlerdir. Diğer yandan, II. İzzeddin Keykavus’un adamlarının tehlikesinin
farkına varan Pervane Muineddin, onlardan Müstevfi Sadr Necibeddin, Müşrif-i
Mülk Sadr Kıvameddin Erzincani, Kadıasker Sivrihisarlı Celaleddin, Seyfeddin Has
Kayıaba, Kerimeddin Alişir, Emir-i Silah Bedreddin Gühertaş ve Üstadü’d-dar
Emineddin Yakut gibi önemli devlet ve ilim adamlarını tutuklatıp, saraya getirtmiş
ve ardından öldürülmeleri için Alıncak Noyan’a göndermiştir. Alıncak Noyan da bu
önemli devlet ve ilim adamlarını öldürtmüştür181. Böylece ilerde II. İzzeddin
Keykavus’un tahtta hak iddia etmesi ihtimalinde onu destekleyebilecek olan önemli
şahsiyetler ortadan kaldırılmış oldu. Buna rağmen henüz Ali Bahadır ve Emir-i ahur
Uğurlu tehlikesi atlatılmamıştır. II. İzzeddin Keykavus’un bu iki adamı Ankara ve
Çankırı bölgesine giderek, burada karışıklıklar çıkarmışlardır. Muineddin Pervane,
bunların üzerine Fahreddin Arslandoğmuş göndermiştir. Fahreddin Arslandoğmuş
kumandasındaki ordu bu isyanı güçlükle bastırabilmiştir182.
Ali Bahadır isyanının hemen ardından Danişmendiye Vilayeti’nde183
Hurmaoğlu adında başka biri ayaklanmıştır. Hurmaoğlu’nun çıkardığı karışıklık
Kastomonu bölgesine kadar yayılmış ve Selçuklu ordusunu, bir süre meşgul etmiştir.
Yine II. İzzeddin Keykavus’un adamlarından Emir-i ahur Esed, Salime Kalesi’nde184
isyan etmiştir. Aksaray ve çevresini etkileyen Emir-i ahur Esed’in isyanı yaklaşık altı
ay kadar sürmüş ve Kırşehir sübaşısı Nureddin Caca tarafından bastırılmıştır. Yine
181 Alıncak Noyan, bu önemli devlet ve ilim adamlarını öldürmesinin ardından, geceleyin
rüyasında Alıncak Noyan’a gayb âleminden ağır sözler söylemişlerdir. Alıncak Noyan, uykusundan uyandıktan sonra maktüllerin kabirlerinde nur belirtileri görmüş ve tüm bunlara sebep olduğu için Pervane Muineddin’e, ağır hakaretler etmiştir. İbn Bibi, a.g.e., s. 164.
182 İbn Bibi, a.g.e., s. 164. Nejat Kaymaz, Pervane Muinüd-din Süleyman, Ankara 1970, s. 108.
183 Bugünkü Tokat ve çevresi. 184 Salime Kalesi, Aksaray’ın doğusunda Melendiz suyu üzerinde bir kaledir. Nejat Kaymaz,
a.g.e., s. 110.
64
aynı sıralarda, daha önceden Pervane Muineddin’i, Yıldız Dağı eteklerinde yenilgiyi
uğratmış ve ölümle yüz yüze getirmiş olan Şah Melik isyan etmiştir. Vaktiyle II.
İzzeddin Keykavus’un eski ve sadık adamlarından olan Şah Melik, Sultanın
İstanbul’a kaçmasının ardından, Moğollara tabiiyetini bildirmiş ve hayatını kurtarıp,
IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ın hizmetine girmiştir. Şah Melik zamanla IV.
Rükneddin Kılıç Arslan’ın hizmetinde yükselmiş ve onun emir-i alem’i185 olduğu
gibi Simre186 sübaşılığına atanmıştır. Şah Melik, Gedağze Kalesi’nde187 isyan etmiş
ve Şah Melik isyanını bastırmayı da bizzat Pervane Muineddin üzerine almıştır.
Pervane Muineddin bir süre Moğol askerleriyle desteklenmiş Selçuklu askerleriyle
Gedağz Kalesi’ni kuşatmış fakat kaleyi düşürmeye muvaffak olamamıştır. Kaleyi
alamayacağını anlayan Muineddin Pervane, bunun üzerine yeminle teminat vererek,
Şah Melik’i kaleden çıkartmış ve yanına getirtmiştir. Pervane Muineddin, Şah
Melik’in yanına gelmesinin ardından sözünü tutmayarak, onu Moğollara teslim etmiş
ve öldürtmüştür188.
IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ın tahta çıktığı sene meydana gelen isyanlardan
bir diğeri de Denizli’deki uç Türkmenlerinin189 reisi Mehmet Bey isyanıdır. Mehmet
185 Emir-i alem, Sultanın Rayeti Devlet denilen bayrağını taşıyan ve onu muhafaza eden
sınıfın emiri olup, maiyetinde alemdarlar vardır. Bkz. İ. Hakkı Uzun Çarşılı, a.g.e., s. 35. 186 Simre, Amasya’da civarında bir yerdir. İbni Bibi, a.g.e., s. 164 dpn. 280. 187 Gedağz Kalesi, bugün Tokat’ın Artova ilçesine bağlı Gedağz köyündedir. Nejat Kaymaz,
a.g.e., s. 110. 188 Aksarayi, a.g.e., s. 56., Nejat Kaymaz, a.g.e., 08-110.
Arap tarihçisi Yûnînî, bu hususta İbn Şeddâd’dan verdiği naklen bilgide, Şah Melik’in bu isyanının başlangıçta Pervane ile onun arasında Moğolları şaşırtmak için planlı bir hareket olduğunu ve sonradan ciddileştiğini ifade eder. Yûnînî, bu isyanın Pervane Muineddin tarafından Hülagü’nün huzuruna çıkmamak için Şah Melik’e emir vererek çıkarttığını söyler. Zira Yûnînî’ye göre o sıralarda Hülagü, Berke’ye yenilmiş ve üzgündü. Bu yüzden de Pervane Muineddin bir cezaya uğrayacağı endişesiyle Hülagü’nün yanına gitmek istememiş ve Şah Melik’e düzmece bir isyan çıkartması söylemiştir. Bunu kabul eden Şah Melik, söz konusu kaleye gitmiş ve burada beraberindeki 2 bin askerle isyan çıkartmıştır. Ardından Pervane Muineddin isyanı bastırmak amacıyla kaleyi kuşatmıştır. Kale kuşatması sırasında her iki tarafın askerleri anlaşmadan haberdar olmadıkları için canla başla savaşmışlar ve iş ciddiye binmiştir. Bunun üzerine Pervane Muineddin, Şah Melik’e gizlice haber göndermiş ve teslim olmasını isteyerek, affedilmesi için İlhanlı nezdinde girişiminde bulunacağını vaat etmiştir. Bu sefer Şah Melik teslim etmeyi kabul etmemiştir. Bunun üzerine Pervane Muineddin, türlü vaatlerle Şah Melik’i ikna etmiş ve kaleden inmesi için ikna etmiştir. Şah Melik kaleden inice yaptığı işin ortaya çıkmasını istemeyen Pervane Muineddin, onu Moğollara teslim edip, öldürtmüştür (1262–1263 arası). Nejat Kaymaz, a.g.e., s. 110.
189 Anadolu Selçuklu Devleti’yle, Uç Türkmenleri arası genelde bozuktu. Bunun ise belli başlı sebepleri vardı. Bunlardan birincisi genellikle hayvancılıkla uğraşan Türkmenlerin ve devletin önemli miktarda vergi aldığı yerleşik halkın topraklarına zarar vermesiydi. İkinci bir nedende, devletin
65
Bey, IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ın Selçuklu ülkesini ele geçirmesinin ardından, ona
bağlanmak istememiş ve itaatini doğrudan Hülagü’ye bildirmiştir. Hülagü Han da
Mehmet Bey’in itaatini kabul etmiş ve ona Denizli, Honas, Dalaman ve çevresinin
kendilerine tevcihatına dair bir sancak ve yarlığ göndermiştir. Hülagü Han ayrıca
Kuşalak adlı Şahneyi de 200 bin çadırlık bu Türkmen topluluğunun başına
göndermiştir. Mehmet Bey bir süre vergisini doğrudan Hülagü Han’a vererek,
bölgede özerkliğini sağlamıştır. H. 660 (M.1262) yılında ise Hülagü Han, Mehmet
Bey’in sadakatini sınamak amacıyla ordusuna katılmaya davet etmiştir. Mehmet Bey
ise bu durumdan kat’i vaziyette sakınmıştır. Bunun üzerine Hülagü bizzat IV.
Rükneddin Kılıç Arslan’a emir vererek, Mehmet Bey’i cezalandırmasını istemiştir.
Sultan Rükneddin Mehmet Bey üzerine, kendi askerleriyle beraber Moğol
kumandanlarının katıldığı bir sefer tertip edilmiştir. Pervane Muineddin’in
gayretleriyle Mehmet Bey üzerine yapılan bu sefer başarılı olmuş ve Dalaman
Çayı’na kadar uç bölgesi tekrar ülke topraklarına katılmıştır. Seferin başarılı olması
üzerine Pervane Muineddin IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ı alarak Konya’ya
dönmüştür. Moğolların kumandanı ise, askerlerini istirahat etmeleri için yaylaklara
göndermiştir. Tam bu sırada Ermenek taraflarında Karaman, Zeynü’l-Hac ve
Bunsuz190 komutasında 20 bin zırhlı Türkmen Sultan İzzeddin’in haklarını korumak
bahanesiyle ayaklanmış ve Konya taraflarına kadar etkili olmuşlardır. Hatta
Türkmenler, Konya’yı ele geçirmek bile istemişlerdir. Fakat o sırada, başkentte
bulunan saltanat ordusu, Muineddin Pervane, önderliğinde Gevele Kalesi191
Sünni Müslüman olmasına rağmen Türkmenlerin göçebe bir hayat yaşaması ve dolayısıyla Sünni Müslümanlığın gereklerini yerine getirememeleri ve heteradoks bir inanca sahip olmalarıydı. Son bir nedende Anadolu Selçuklu devlet adamlarının özellikle İranlı olanların Moğol yanlısı bir politika izlemeleri ve Moğollar sayesinde Türkmenler üzerinde baskı kurmalarıydı. Hatta bu İranlı devlet adamları yüzünden birçok yerde Türkmenler katliama tutulmuş ve uç bölgelerine göç etmek zorunda kalmışlardı. Saydığımız bu nedenler dolayısıyla, Türkmenler, devlete devamlı olarak karşı gelmişlerdir. Anadolu Selçuklu Devleti ise, askeri gücünü başlangıçtan itibaren Ahilere ve Türkmenlere dayandırması ve bunlardan Türkmenlerin kesin bir şekilde desteğini kaybetmesinin ardından hızlı bir şekilde zayıflamıştır. İlyas Kamalov, Moğol İstilası ve Anadolu Kültürüne Tesirleri, Türk Dünyası Araştırmaları, S. 140, Eylül-Ekim 2002, s. 169–170.
190 Bunsuz, bu ayaklanmadan önce, Türkmenlerin ve Mehmed Bey’in desteğini sağlamak amacıyla Pervane Muineddin tarafından, IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ın emir-i candarı yapılmıştır. Faruk Sümer, “Anadolu’da Moğollar”, SAD, S. I, Ankara 1970, s. 51.
191 Son derece müstahkem olan ve Selçuklu devrinde genellikle bir hapishane olarak kullanılan Gevele Kalesi’nin, Konya’nın kuzeybatısında bulunan Kaballa adlı eski Bizans Kalesi ile aynı olduğu anlaşılmaktadır. Nejat Kaymaz, a.g.e., s. 97, dpn.. 8.
66
düzlüğünde isyan eden Türkmenleri yenmiş ve bu isyanı bastırmıştır. Fakat bu isyan,
Karamanoğullarının ilk bağımsızlık hareketi olması açısından önemlidir192.
2- Sinop’un Yeniden Fethi
Moğollara karşı sadakatiyle vezirlik mevkisine kadar yükselen, II. İzzeddin
Keykavus’u ülkeden uzaklaştırıp, zayıf IV. Rükneddin Kılıç Arslan adına ülkeyi
yöneten Pervane Muineddin, merkezde ve eyaletlerde kendi düzenini kurup
yerleştirdikten sonra, Moğollara ve Sultana gördüğü hizmetlerin karşılığı olarak,
Anadolu’da, mülkiyet hakları tamamen kendine ait olan bir araziye sahip olmak
istemiştir. Pervane Muineddin, böylece kendisinin ve ailesinin geleceğini teminat
altına almak istemiştir.
19 Rebiü’l-ahir 663 (19 Haziran 1265) tarihinde Hülagü Han, Meraga’da
kışlıkta bulunduğu sırada ölmüş ve yerine büyük oğlu Abaka Han 3 Ramazan 663
tarihinde (Cuma- 19 Haziran 1265) İlhanlı tahtına geçmişti. Abaka Han’ın cülusunu
tebrik için çevre ve metbu devletlerin hükümdarları ve elçileri Tebriz’e gelerek,
Abaka Han’ı beraberinde getirdikleri hediyelerle kutlamışlardır. Kutlama için gelen
metbu devletlerin hükümdarların birisi de IV. Rükneddin Kılıç Arslan’dı. IV.
Rükneddin Kılıç Arslan, Pervane Muineddin’le Tebriz’e gelerek, yeni İlhanlı Hanını
tebrik etmiş ve armağanlarını sunduktan sonra, ülkesine geri dönmüştür. Pervane
Muineddin ise, IV. Rükneddin Kılıç Arslan’la beraber Anadolu’ya dönmemiş ve bir
süre daha Tebriz’de kalmıştır. Pervane Muineddin, burada geçirdiği kısa süre
içerisinde Pervane Muineddin, Hülagü gibi, oğlunun da güvenini kazanmış ve Sultan
II. Gıyaseddin Keyhüsrev ve Sultan II. İzzeddin Keykavus zamanında elden çıkmış
olan toprakların geri alınması hususunda, bir yarlığ almayı başarabilmiştir. Bu yarlığ
1259 yılından beri Trabzon Rum İmparatorluğu’nun193 işgalinde bulunan
192 Aksarayi, a.g.e., s. 53-55. Nejat Kaymaz, a.g.e., s. 95-98. Osman Turan, a.g.e., s. 515-516.
Friedrich Karl Kienitz, “Osmanlılardan Önceki Anadolu Türklerinin Politik ve Kültür Bakımından Dünya tarihindeki Önemi”, (Çev: Mithat San), Belleten, S. 196, Ankara 1986, s. 287.
193 1204 yılında İstanbul’un Latinler tarafından işgali üzerine, Kommenos hanedanı Karadeniz bölgesine gelmişlerdir. Burada Gürcistan Kraliçesi Tamar, I. Andronikos’un torunu ve aynı zamanda kendi yeğeni olan Aleksios Kommenos’a asker vererek, Rioni Irmağı’ndan Sinop’a kadar uzanan kıyı şeridinde başkenti Trabzon olan bir imparatorluk kurmasına yardım etmiştir. Trabzon Rum İmparatorluğu kısa sürelide olsa Anadolu Selçukluları ve İlhanlılar’ın hâkimiyetine girmiş ve bunların metbusu olarak vergi vermiştir. I. Manuel (1238–1265) döneminde Trabzon önemli bir ticaret merkezi haline gelmiş ve devletin güçlenmesinde önemli rol oynamıştır. Devlet 1461 yılına kadar çevre devletlerle kurduğu akrabalık ilişkileri ve denge politikası sayesinde varlığını devam ettirmiştir.
67
Karadeniz’in en işlek limanlarından olan Sinop’un Pervane Muineddin tarafından
geri alınmasına olanak sağlanmıştır194. Bilindiği gibi II. İzzeddin Keykavus ve IV.
Rükneddin Kılıç Arslan arasındaki çekişme sırasında Sinop, Trabzon Rumları
tarafından zapt edilmiştir. Bu amaçla Pervane Muineddin, Sinop’u tekrar ele
geçirmek ve kendi mülkiyetine kaydettirmek istemiştir.
Pervane, Sinop’un fethine dair izni ve yetkiyi Abaka Han’dan elde etmesinin
ardından Anadolu’ya dönmüş ve durumu usulen Sultana arz etmiştir. Daha sonra
fethe hazırlanmak maksadıyla iktası olan Tokat ve Niksar taraflarına gelmiş ve
Sinop’un muhasarası için hazırlıklara girişmiştir. Pervane Muineddin, Sinop’un fethi
için Danişmend İli ile Niksar, Samsun ve çevresinden yaklaşık 4 bin kadar süvari
toplamıştır. Pervane Muineddin, topladığı askerlerin teçhizatının tamamlanmasının
ardından, Sinop şehrine yürümüştür. Şehrin önüne gelindiğinde ise, Abaka Han’ın
verdiği yarlığ kale kumandanına gösterilmiş ve teslim olması istenmiştir. O sırada
şehrin valisi olan Gaydan, Trabzon Rum İmparatorluğu da İlhanlı’nın bir vassalı
olmasına rağmen bu yarlığı kabul etmemiş ve kaleyi de teslim etmemiştir. Bunun
üzerine Pervane Muineddin şehri karadan kuşatmaya başlamıştır. Deniz tarafından
tamamen açık olması ve buradan herhangi bir kuşatma olmaması sebebiyle de Sinop
şehrine Canik195’ten çok sayıda Frenk askeri yardım için gelmiş ve şehri savunan
muhafız kuvvetlerini takviye etmiştir. Gelen bu takviyenin ardından kuşatmanın
süresi uzamış ve her iki taraftan da çok sayıda insan ölmüştür196.
1461’e gelindiğinde David Kommenos’un vergi ödememesi ve Avrupalı Devletlerle ittifak kurma çabalarına girmesi yüzünden Osmanlı Devleti’nce Trabzon Rum İmparatorluğu toprakları fethedilmiştir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Marie Felicite Brosset, Gürcistan Tarihi (Eski Çağlardan 1212 Yılına Kadar), Ankara 2003, s. 412. M. V. Levçenko, a.g.e., s. 236–238. Donald M. Nicol, Bizans’ın Son Yüzyılları (1261–1453), (Çev: Bilge Umar), İstanbul 1999, s. 11. Georg Ostrogorsky, a.g.e., s. 390-393. Vasiliev, History of the Byzantine Empire 324-1453, Madison 1952, s. 506-579.
Ekonomisi, ticaret üzerine kurulu olan Trabzon Rum İmparatorluğu, zenginlik kaynaklarını gümüş, demir, şap, kumaş ve siyah şarap gibi yerel ürünlerinin ihracına ve Batı İran’a yapılan transit ticaretten alınan vergilere dayandırmıştır.
194 Anonim Selçukname’ye göre, Trabzon Rum İmparatorluğu Sinop’u aldığında, Pervane Muineddin, asker göndermiş ve bir hafta da Trabzon Rumları’na ait 12 kaleyi ele geçirmiştir. Fakat, kaleler yerleşmeye ve elde tutmaya elverişli olmadığı için yıkılması daha uygun görülmüştür. Bu seferle, Sinop geri alınamamasına rağmen, Trabzon Rum İmparatorluğu’nu haraca bağlamakla yetinilmiştir. Anonim, Selçukname, s. 36.
195 Bugünkü Samsun. 196 Aksarayi, a.g.e., s. 63. İbn Bibi, a.g.e., s. 164. Nejat Kaymaz, a.g.e., s. 112-113.
68
Pervane Muineddin, Sinop’un sadece karadan kuşatılıp alınamayacağının
anlamasının ardından, kuşatmanın bir bölümünü denize kaydırmaya karar vermiştir.
Bu amaçla bin kadar iyi donanımlı silahşoru, beraberinde mancınıklarla gemilere
bindirmiş ve kalenin asıl giriş kapısının bulunduğu liman kısmındaki sahile sevk
etmiştir. Bu sevk sırasında gemisi alabora olmuş olan Tacü’d-din Kılıç adlı bir
kumandan sahile çıkmayı başarmış ve ardından kalenin giriş kapısından girerek şehri
fethetmeyi başarabilmiştir. Şehrin alınmasının ardından Pervane Muineddin, Tacü’d-
din Kılıç’ın başarısının üzerine oturmuş ve Abaka Han’a, Sultan Rükneddin ve
başkalarına gönderilen fetihnamelerde fethin kendisi tarafından yapıldığını
söylemiştir197.
Pervane, Sinop’a girmesinin ardından, daha önceden kiliseye çevrilen Câmi-i
Kebîr’i tekrar cami haline getirtmiş ve şehrin fethini kutlamak maksadıyla yanına bir
medrese inşa ettirmeğe başlamıştır. Ayrıca caminin giriş kapısının üzerine konan
kitabeye de kendi adından başka, sultanın dahi adını yazdırmayarak, şehrin fethinin
kendi çabaları sonucu olduğunu belirtmiştir.
Pervane Muineddin, Sinop’un fethini, etrafa müjdelerken bir yandan da IV.
Rükneddin Kılıç Arslan’dan Sinop vilayetinin temlikinin kendisine verilmesini
istemiştir. IV. Rükneddin Kılıç Arslan, geliri çok fazla olan Sinop şehrini
bağışlamakta zorlansa da bu şehrin kendisine verilmesini Abaka Han nezdinde
halletmiş gözüken ve Sinop’un fethi öncesinde bunu sultana usulen bildiren Pervane
Muineddin’e, şehri bağışlamak zorunda kalmıştır. Sultan Rükneddin, Sinop’un
fethinin ardından Pervane Muineddin’i huzuruna çağırmış fakat Muineddin Pervane,
Fahreddin Ali’den gelen ve içeriği muhtemelen kedi can güvenliğiyle ilgili olan
mektup nedeniyle gitmemiştir.
Sinop şehrinin temlikini üzerine alan Pervane Muineddin oğlu Mehmed’i naib
olarak Sinop şehrinin yöneticiliğine atamıştır. 2 Ağustos 1277’de Pervane
Muineddin’in İlhanlı hükümdarı Abaka Han tarafından öldürtülmesinin ardından
197 Nejat Kaymaz, a.g.e., s. 112-113. İbni Bibi bize kuşatmanın iki yıl sürdüğünü söylese de bu biraz abartılıdır. Zira, Abaka Han 1265 yılı ortalarında cülus etmiş, Pervane bu tarihlerde Tebriz’den dönmüş ve sefer hazırlıklarına başlamıştır. Aşağıda göreceğimiz gibi fethi müteakip 22 Cemaziyelahir 644’da (04–11–1266) IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ın katli vuku bulmuştur. Buna göre şehrin düşmesi en fazla bir yıllık bir süre içerisinde gerçekleşmiştir. Buna göre de şehrin düşmesi 1266 yılının baharına ya da yaz başlangıcına gelse gerektir. İbn Bibi, a.g.e., s. 165. Nejat Kaymaz, a.g.e., s. 113
69
Mehmed Bey, istiklalini ilan etmiş ve Pervaneoğulları Beyliği’ni kurmuştur. Mesud
Bey zamanında beyliğin toprakları biraz daha genişlemiş, Samsun ve Bafra’yı da
içine almıştır. Pervaneoğulları 1322 yılına kadar devam etmiştir. Bu tarihten sonra
Pervaneoğulları’nın beyi Gazi Çelebi’nin erkek evladı olmadığı için, Candaroğlu
Süleyman Paşa’ya beyliği vasiyet etmiştir198.
3- Rükneddin Kılıç Arslan’ın Öldürülmesi
Pervane Muineddin, II. İzzeddin Keykavus’u Anadolu’dan uzaklaştırmış ve
ardından zayıf Sultan Rükneddin’in adına ülkeyi yönetmeye başlamıştı. Pervane, kısa
süre içerisinde merkezde ve eyaletlerde devlet adamları arasında gerekli temizliği
yapmış ve istediği düzeni kurmuştu. Pervane Muineddin’in bu şekilde ülke üzerinde
tahakküm kurması, başlarda IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ı rahatsız etmiş, daha sonra
Pervane ile aralarında gizli bir gerginlik oluşmasına neden olmuştur. İbni Bibi’nin
anlattığına göre, IV. Rükneddin Kılıç Arslan ile Pervane Muineddin arasındaki ilk
gerginlik Hatîr-oğlu Şerefü’d-Din Mesud’un199 Niğde serleşkerliğine200 tayin
edilmesiyle başlamış, ardından Pervane Muineddin’in Sinop’u kendine temlik
etmesiyle son haddine ulaşmıştır. Aksarayi’ye göre ise IV. Rükneddin Kılıç
Arslan’ın ve Pervane Muineddin’in arası Sinop’un muhasarası sırasında Sultan
Rükneddin tarafından hakarete uğramış olan Taceddin Mutez ve etrafına
toplananların sözleriyle açılmış ve bundan sonra Pervane Muineddin, sultana karşı
198 Erdoğan Merçil, Müslüman-Türk Devletleri Tarihi, Ankara 1997, s. 312–313. İ. Hakkı Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri, Ankara 1988, s. 148–149.
199 Aslen Zencanlı (Hazar Denizinin güneybatısında, Hemedan’ın kuzeyi ve Kazvin’in kuzeybatısında, Güney Azerbaycan toprakları içinde bir şehirdir) olan Hatîr-oğlu Şerefü’d-Din Moğolların Harezm ülkesini işgalleri sırasında ailesiyle beraber kaçarak Konya’ya gelmiştir. Pervane Muineddin ile arasının iyi olması nedeniyle beglerbegi makamına kadar yükselmiştir. Fakat daha sonra Pervane Muineddin ile arası açılmış ve o da Sultan Baypars’la anlaşarak 1276 Haziran’da Kayseri’de isyan etmiştir. Yine aynı yıl isyanı Moğollar tarafından bastırılmış ve yakalanarak öldürülmüştür. Ayrıntılı bilgi için bkz. Melek Göksu, Şerefeddin Hatiroğlu ve Moğollara Karşı İsyanı, Yüksek Lisans Tezi, Konya 2000, s. 21–62.
200 Selçuklu idari biriminde en yüksek görevli “melik”, “sahib” gibi adlar taşımasına rağmen, Farsçası ile “serleşker” yani subaşı idi. Bu arada “vilayet” adı taşımasına rağmen, Kubadabad gibi, idari birim yöneticilerinin de “subaşı” unvanı taşımaları dikkati çekmektedir..
Subaşı unvanı bütün yaygınlığına rağmen, Moğol idaresi döneminde etkinliğini giderek kaybetmiştir. Herhalde idari bakımdan daha geniş alanlar söz konusu edilmekte, bir kişiye (mesela Muineddin Pervane’ye) birkaç yerin subaşılığı verilebilmektedir. Diğer tarafdan XIII. Yy. sonlarına yaklaştıkça serleşkeri zikredilmemektedir. Bunun da olağan sayılması gerekmektedir. Zira subaşıların asıl özelliği askeri olduğundan, ülkenin iç ve dış askeri güvenliğini İlhanlılar sağladıktan sonra, bu unvana gerek yoktu. Tuncer Baykara, “Türkiye Selçuklularında İdari Birim”, VD, S. XIX, Ankara 1985, s. 54.
70
tavır almıştır201. Pervane Muineddin bunun ardından Abaka Han’a, IV. Rükneddin
Kılıç Arslan’ı Sultan Baypars’la işbirliği yapmakla suçlayan bir mektup
göndermiştir202.
Pervane Muineddin’in yanında münşi(kâtip) olarak görev yapan Hatîr-oğlu
Şerefü’d-Din Mesud, daha II. İzzeddin Keykavus’un ülkesi ele geçirilmeden önce
Pervane Muineddin’den Niğde sübaşılığı’nın kendine verilmesi hususunda söz
almıştı. Hatta, o, bu söz üzerine II. İzzeddin Keykavus’u ülkeden uzaklaştırmak
üzere faaliyetlere girişmiş, bu amaçla da Sultan İzzeddin’i İlhanlı hükümdarına
birkaç kez şikayet etmiştir. Neticede II. İzzeddin Keykavus ülkesini terke mecbur
kalmış ve Bizans’a gitmiştir. II. İzzeddin Keykavus’un gidişiyle Hatîr-oğlu Şerefü’d-
Din Mesud istediğine yani Niğde’nin idaresine ve gelirine sahip olmuş, bu sayede de
servete, şöhrete ve kudrete sahip olmuştur. Fakat Hatîr-oğlu Şerefü’d-Din bu durum
karşısında gurura kapılmış ve serkeşçe hareketlere girişmiştir. II. İzzeddin Keykavus,
Niğde halkından gelen şikâyetler üzerine birkaç kez ferman çıkartarak, Hatîr-oğlu
Şerefü’d-Din’i davranışları konusunda uyarmıştır. Fakat bu fermanlar arkasında
Pervane Muineddin gibi bir güç bulunan Hatîr-oğlu Şerefü’d-Din üzerinde hiçbir etki
göstermemiş ve bildiği gibi davranmasına devam etmesine neden olmuştur.
Arkasında Pervane Muineddin olduğu için Hatîr-oğlu Şerefü’d-Din’e direk müdahale
etmekten çekinen IV. Rükneddin Kılıç Arslan, en azından diliyle müdahale etmek
istemiş ve bu amaçla da bir gece sarayında Pervane’nin adamları ve Hatîr-oğlu
Şerefü’d-Din’in dostları olan nedimleriyle otururken “Niğde vilayetini Şeref’ten alıp
şefkatli olmaya, adalet yaymaya, vefakârlık gösterip halka iyi davranmaya yatkın
olan bir başkasına vermek gerekir” demiştir. Başka bir konuşmasında da IV.
Rükneddin Kılıç Arslan, Pervane Muineddin’e Sinop’un mülkiyetini vermekteki
pişmanlığını belirtmiş ve “ Her zaman bir padişah hizmetçisi, bir şehri bağış olarak
ister. Pervane’nin adamları ve taraftarları, atalarımızdan miras kalmış olan
ülkemize göz dikmişler, baskı kurarak bizi küçük görmeye başlamışlar, her gün bir
miktar hak ve yetkilerimizi budayıp, onları yok etmeye çalışmışlar ve bütün
adamlarımızı ülke yönetiminden uzaklaştırma gayreti içine girmişlerdir. Eğer böyle
giderse, gelecek yıl bizim artık ülkenin yönetiminde saltanat açısından hiçbir
201 Aksarayi, a.g.e., s. 62-63. 202 Nejat Kaymaz, a.g.e., s. 118.
71
hükmümüz kalmayacaktır. Yapılacak iş, (İlhan’ın) yanına gidip işin asılın, zalimlerin
her yeri tutmasından dolayı gelirimizin azaldığını ona arz etmektir. O durumda eğer
o bize, ecdad mülkünden bir hisse vermese bile hiç olmazsa, bizim için daha iyi
olacak olan (İlhan’ın) kullarının ülkemize sahip olmasını sağlarız. Cihan
padişahının ülkesinden bir ülke oluruz ve verginin çokluğundan başka bir tarafa
gitme tasasına gitme tasasına düşmeyiz” demiştir. IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ın bu
konuşmalarından haberdar olan Pervane Muineddin ve Hatîr-oğlu Şerefü’d-Din,
Tokat’ta, IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ı ortadan kaldırmak için plan yapmışlar ve bu
iş için Moğolları kullanmaya karar vermişlerdir. Bu arada Abaka Han’dan Pervane
Muineddin’in Sinop’un alınmasının ardından yazdığı mektuba cevap gelmiş ve IV.
Rükneddin Kılıç Arslan’ın Moğol yargucuları ve emirleri önünde sorgulanması ve
suçu kanıtlandığı takdirde de istediğini yapması hususunda yarlığ gelmiştir. Bunun
üzerine Pervane Muineddin, Anadolu’daki Moğol devlet erkânını elde etmek için çok
miktarda hediye hazırlamış ve Hatîr-oğlu Şerefü’d-Din’le beraber Kırşehir’deki
yaylağa göndermiştir. Bu sırada Anadolu’da tümen beyi olarak Nabçi Noyan
bulunmaktaydı. Bundan başka Baynal Yargucu, Kerey, Abaktay, Toga-Timur gibi
başka beyler de vardı. Hatîr-oğlu Şerefü’d-Din’in Moğol emirlerine hediyeleri
sunmasının ardından gerekli havanın hazırlandığına inanan Pervane Muineddin
yanında Abaka Han’ın yarlığı olduğu halde Nabçi Noyan’ın yanına gelmiştir.
Pervane Muineddin, Nabçi Noyan’a “Sultan Suriyelilerle işbirliği yapıp, isyana
kalkışmak istediyse de ona ben engel oldum. Onun için bizi ortadan kaldırmayı
düşünmektedir. O, beni öldürüp işimi bitirdikten sonra hiç şüphesiz sizin varlığınızı
ortadan kaldırmak için adam toplayacaktır. Zaten Rum askerleri her yanda
karıncalar gibi coşup taşmaktadır. Eğer onun düşüncesi kuvveden fiile çıkmadan ve
o, çok sayıda asker toplamadan önlem alınmazsa, iş çığırından çıkar.” diyerek,
önlem alınması gerektiğini ileri sürmüştür. Bu hususta Pervane Muineddin ilk önce
yakın dostu olan Nabçi Noyan’ı ikna etmiş ve onun vasıtasıyla da diğer Moğol
emirlerini ikna etmiştir. Bunu üzerine hep beraber Aksaray’a gitmeye ve IV.
Rükneddin Kılıç Arslan’ı oraya çağırmaya karara verilmiştir. Moğol emirleri kendi
askerleriyle yola çıkmışlar, Pervane Muineddin’de yanında Hatîr-oğlu Şerefü’d-Din,
Cacaoğlu Nureddin ve bunlara bağlı Danişmendiye, Niğde ve Kırşehir iktalarına
bağlı askerlerle birlikte Aksaray’a doğru yola çıkmış ve yolda Moğol askerlerine
72
katılmışlardır. Bu arada, Konya’ya ardı ardına elçiler yollanmış ve Sultanın Abaka
Han tarafından gönderilmiş olan mühim bir yarlığ hakkında görüşmek üzere acele
olarak, Aksaray’a gelmesi istenmiştir. Bunun üzerine IV. Rükneddin Kılıç Arslan
maiyetindekilerin uyarısına rağmen veziri Fahreddin Ali’ye inanarak Aksaray’a
Moğollardan önce gelmiş, Moğol emirlerinin geldiğini haber almasının ardından
onları karşılamak üzere Kırşehir yoluna doğru onları karşılamaya çıkmıştır. Sultanın
onları karşılamak üzere beklediğini öğrenen Pervane Muineddin kafileden ayrılmış
ve onlardan önce Sultanın yanına varmıştır. Pervane Muineddin IV. Rükneddin Kılıç
Arslan’ın yanına vardığında, ona, hakaret varan tehdit dolu sözler söylemiştir. IV.
Rükneddin Kılıç Arslan, Pervane Muineddin’in küstahça davranışına ses
çıkaramamış sadece “Ağabey(ici), sarhoş musun veya uyuşturucu(haşiş) mu aldın?”
Diye sormuştur. Bunun üzerine Pervane Muineddin “Evet! Beni senin uygunsuz
davranışın sarhoş edip uyuşturdu. Seni Borgulu Kalesi’nden ben çıkarttım. Senin
saltanatının düzeni, benim tedbirimle yoluna girdi. İlahi takdir sebebiyle benim
hizmetimin hakkını tam olarak tanımadın.” demiştir. Bu bilgileri veren Aksarayi
Sultanın olayın akabinde Nabçi Noyan ile görüştüğünü ve aynı gün yanında
Fahreddin Ali olduğu halde Aksaray’a döndüğünü, buna karşılık Pervane ve Moğol
kumandan ve askerlerinin şehrin batısına geçerek Kulkul suyu etrafında ordugâh
kurduklarını söylemektedir. İbni Bibi ise, bu ilk karşılaşma hakkında daha ayrıntılı
bilgi verir. Buna göre, Moğollar, Aksaray’a geldiklerinde Taceddin Mutez tarafından
bir ziyafet verilmiş ve bu ziyafete Sultan da katılmıştır. Bu ziyafet sırasında Moğollar
Sultanı, Pervane Muineddin’i öldürmek istediği gerekçesiyle sıkıştırmışlar, ona,
Pervane’yi öldürmesi için teşvik edenlerin isimlerini sormuşlar ve ertesi güne kadar
müddet vererek bırakmışlardır203.
Hadisenin bundan sonrası için en ayrıntılı bilgiyi, İbni Bibi’de bulmaktayız.
Çünkü Aksarayi, emrinde olduğu Hatîr-oğlu Şerefü’d-Din’in olaylardaki kötü
rolünden dolayı, buraları kısa geçmiş veya atlamıştır. İbni Bibi’ye göre IV.
Rükneddin Kılıç Arslan geceyi Aksaray’da geçirmiş ve ertesi gün ziyafet sırası
kendisinde olduğu için erkenden yola çıkıp, Moğol emirlerinin yanına gelmiştir.
Zamanın âdeti olarak, Sultan ve Moğol askerleri ava çıkmışlardır. Av sırasında
203 Aksarayi, a.g.e., s. 62-65. İbn Bibi, a.g.e., s. 165-168. Nejat Kaymaz, a.g.e., s. 114-120.
73
Moğol askerleri, Sultanın etrafında silahlı olarak dolaşmışlar ve onu devamlı olarak
göz hapsinde tutmuşlardır. Avdan sonra IV. Rükneddin Kılıç Arslan çadırına gelmiş
ve yemek için Moğol emirlerini davet etmiştir. Yemek sırasında kalabalığın ve
sıcağın tesiriyle sıkılan IV. Rükneddin Kılıç Arslan üzerindeki yeleğini (nimçe)
çıkartarak camedarına 204 vermiştir. Bu sırada Moğol emirlerinin gözü Sultanın
kemerindeki çok değerli hançerlere ilişmiş ve bakmak için istemişlerdir. Ardından
Moğol emirleri ellerindeki hançerlerle Sultanı sıkıştırarak Pervane Muineddin’i
öldürmek isteyenlerin adlarını tekrar istemişlerdir. IV. Rükneddin Kılıç Arslan özür
dileyerek, böyle bir isim olmadığını söylemiştir. Yine İbni Bibi’nin naklettiğine göre,
bu sırada çıkan itiş kakışma sırasında sultanın kadehine zehir boşaltmışlardır.
Kimilerine göre zehri boşaltan Pervane Muineddin’in bizzat kendisidir. IV.
Rükneddin Kılıç Arslan, zehirli şarabı içmesinin ardından mizacında değişme gelmiş
ve ardından otağdan dışarı çıkmış ve atına binerek şehrin yolunu tutmuştur. Sultan
yoldayken hizmetçileri arkadan yetişerek, geri dönmesi için onu ikna etmişlerdir. IV.
Rükneddin Kılıç Arslan otağdayken Nabçi Noyan ve Pervane otağın dışına çıkmış,
geride Hatîr-oğlu Şerefü’d-Din ve birkaç Moğol askeri kalmıştır. Bunlar önce çadırın
kapısını sökmüşler ve ardından zehir dolayısıyla zayıf düşmüş olan sultanı
tekmeleyerek dövmüşlerdir. Sonunda sultanı yayın kirişiyle boğarak, canını
almışlardır205. Akasarayi ise Sultanın ölümünü biraz daha değişik anlatmaktadır. Ona
göre IV. Rükneddin Kılıç Arslan zehirli şarabı içtikten sonra zehirlendiğinin farkına
varmış ve otağdan dışarı çıkarak midesindeki zehri çıkarmak maksadıyla kusmaya
çalışmıştır. Fakat Moğollar, buna izin vermemiş ve onu alıp otağa sokmuşlardır.
Ardından IV. Rükneddin Kılıç Arslan zehrin etkisiyle bir süre sonra hayatını
kaybetmiştir (22 Cemaziyelahir 644–31.03.1266)206. Bir başka yazar olan Gregory
Abû’l Farac, Sultanın otağda kementle boğulduğunu yazar207. Dönemle ilgili
tasavvufi bir kaynak olarak önemli bir yer teşkil eden Ariflerin Menkıbeleri’nde,
Ahmed Eflaki de IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ın ölümünü tasavvufa dayandırarak
204 Camedar, elbiselerini muhafaza etmekle vazifeli saray görevlisidir.. Özden Süslü,
Tasvirlere Göre Anadolu Selçuklu Kıyafetleri, Ankara 1989, s. 2.Kemal Göde, Türk-İslam Kültür ve Medeniyeti Tarihi, Isparta 1997, s. 124.
205 İbn Bibi, a.g.e., s. 168-169. 206 Aksarayi, a.g.e., s. 65. 207 Gregory Abû’l Farac, a.g.e., s. 587.
74
anlatır. Ona göre Sultan, Aksaray’a Moğolların yanına gitmeden önce Mevlana’ya,
gidip gitmemesi hususunda fikrini sormuş Mevlana da gitmemesini söylemiştir.
Fakat ardı ardına gelen elçiler neticesinde Sultan gitmeye mecbur kalmış ve
gittiğinde de boynuna yayın kirişi geçirilip boğdurulmuştur. Sultan Rükneddin
boğdurulduğu sırada Mevlana diye bağırmıştır. Bu sırada ise Mevlana ise, zurna ve
beşaret getirtip kulağının dibinde çaldırtmıştır. Sebebini sorduklarında IV.
Rükneddin Kılıç Arslan’ın ölürken adını söylediğini ve duymamak için bu yola
başvurduğunu söylemiştir208
Sabah olunca IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ın fazla şarap içmekten hasta
olduğu, ilan edilmiş ve onu taşımak için bir mahfe yaptırılmıştır. Ardından Sultanı
taşıyan mahfe Konya’ya doğru yola çıkmıştır. IV. Rükneddin Kılıç Arslan, bu
şekilde ayın 26’sında Konya’ya getirilmesinin ardından Sultanlar Türbesi’ne209
getirilerek, gömülmüştür210. Yirmi sekiz yaşında ölen IV. Rükneddin Kılıç Arslan,
ardında henüz bebeklik çağında bir erkek evladı bırakmıştı. Gıyaseddin Keyhüsrev
adını taşıyan bu bebek, İbni Bibi’ye göre iki buçuk Aksarayi göre altı, Ebu’l Farac’a
göre ise dört211 yaşındaydı. IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ın küçük yaştaki bu çocuğu,
Pervane Muineddin ve Fahreddin Ali’nin çabalarıyla tahta çıkarılmış ve kendisini
tahta çıkaranların gölgesinde hükümdarlık yapmıştır.
208 Ahmed Eflaki, a.g.e., s. 324-325. 209 Sultanlan Türbesi, Konya’da Alâeddin Tepesi’nin kuzeyinde ve Alâeddin Camisi’nin
kuzey yönüne bitişik olan bir türbedir. Selçuklu Sultanları için, Sultan II. Kılıçarslan tarafından yaptırılmıştır.
210 Anonim, Selçukname, s. 36. 211 Gregory Abû’l Farac, a.g.e., s. 587.
75
V. BÖLÜM
ÜÇ KARDEŞ DEVRİ KOMŞU ÜLKELERLE İLİŞKİLER,
DEMOGRAFİK YAPI, EKONOMİ ve MİMARİ
A- Üç Kardeş Dönemi Koşu Ülkelerle İlişkiler
Anadolu Selçuklularında üç kardeş döneminde, içerisinde yaşadığı taht
kavgaları ve Moğol istilası nedeniyle, komşu devletlerle ilgilenememiş, kurduğu
ilişkiler ise kesintili olmuştur. Anadolu Selçuklularının doğusundaki Ermenilerin,
Gürcülerin ve kuzeydeki Trabzon Rum İmparatorluğu’nun Moğol istilası altında
bulunmaları, bu devletlerle olan ilişkileri durma noktasına getirmiş, olan ilişkilerde
Sinop’un alınmasındaki gibi Moğolların izniyle olmuştur. Moğollar, Anadolu’daki
hâkimiyetleri süresince, buradaki devletlerin anlaşmazlıklarını kendi menfaatleri
doğrultusunda görmediğinden, herhangi bir büyük çatışmaya izin vermemiş, çıkan
ufak çaplı çatışmaları da büyümeden önlemiştir. Anadolu Selçukluların Anadolu’nun
doğusundaki ve kuzeyindeki politikası, Moğol tahakkümü altında belirlenirken,
batıdaki ve güneydeki politikası ise Moğol tahakkümünü engellemek gayesiyle
oluşmuştur. Özellikle güneydeki Memluklularla olan ilişkiler, Moğol istilasına karşı
destek ve çözüm bulma gayretleri içinde olmuştur. Müslüman olan Memluklular,
putperest Moğollara(İlhanlılar) karşı Altınorda hükümdarı Berke Han’ın yardım
isteklerine cevap vermişler, fakat bu yardımı gerçekleştirecek vakti bulamamışlardır.
Batıdaki Bizans Devleti ise, topraklarını tekrar ihya etme çabasına girmiş ve
Moğollarla arasını bozmama yani denge politikası nedeniyle, Anadolu
Selçukluları’yla ilişkilerini güncel konjonktüre göre belirlemiş, II. İzzeddin
Keykavus’un İstanbul’a gelmesi ve yardım istemesi olayında olduğu gibi, sözde
farklı icraatta farklı davranmışlardır.
1- Moğollarla İlişkiler
Anadolu Selçukluları, Moğol kumandanlarından Baycu Noyan’la yaptıkları
Kösedağ Savaşı’nda ağır bir yenilgi almışlardır. Anadolu Selçukluları, aldıkları bu
ağır mağlubiyetin ardından, vezir Mühezzibüddin Ali’nin çabalarıyla Baycu
Noyan’la anlaşma yapmış ve Moğolların vassalı olmayı kabul etmişlerdir(1244).
76
Ertesi yıl ise Baycu Noyan’ın bitmek bilmeyen isteklerinden ve baskılarından bıkan
II. Gıyaseddin Keyhüsrev, Sahib Şemseddin’i, Altınorda hükümdarı Batu Han’a
göndermiş ve metbu olma isteğini bildirmiştir. Batu Han’ın bunu kabul etmesi
üzerine, Anadolu Selçukluları Altınorda Devletine tâbi bir devlet haline gelmiştir.
Moğollarla imzalanan antlaşmadan bir yıl sonra, II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in ölmesi
üzerine tahta oğlu II. İzzeddin Keykavus çıkmıştır. II. İzzeddin Keykavus’un tahta
geçmesinin ardından Moğollar, Göyük Han’ın tahta geçişini kutlamak amacıyla II.
İzzeddin Keykavus’u başkent Karakurum’a davet etmişlerdir. II. İzzeddin Keykavus,
bu ağır tabiiyet izharı nedeniyle gitmek istememiş, yerine kardeşi Melik Rükneddin’i
göndermiştir. Melik Rükneddin, yaklaşık üç yıl kadar süren bu yolculuğunda Moğol
hükümdarı Göyük Han’dan, Anadolu Selçukluları’nın hükümdarlığına dair bir yarlığ
alabilmeyi başarabilmiş ve Anadolu’ya dönmüştür212.
Anadolu’ya dönen Melik Rükneddin, vezir Sahib Şemseddin’i ortadan
kaldırmasının ardından, kardeşine gönderdiği haberciler vasıtasıyla Göyük Han’ın
yarlığını bildirmiş ve tahtı kendisine devretmesini istemiştir. Haliyle bu durumu
kabullenmeyen II. İzzeddin Keykavus, kardeşi IV. Rükneddin Kılıç Arslan’la
savaşmayı seçmiştir. İki taraf arasında Sultan Kervansarayı yakınında yapılan savaşı,
II. İzzeddin Keykavus kazanmış, buna rağmen Celaleddin Karatay’ın çabalarıyla,
hem Selçuklu tahtının şerefini korumak hem de Moğolları tatmin etmek maksadıyla
üç kardeş aynı anda tahta çıkarılmıştır213.
1253 yılında Moğolistan’da toplanan kurultayda, Cengiz İmparatorluğu tekrar
şehzadeler arasında paylaştırılmıştır. Bu paylaşıma göre Ceyhun Nehri’nden Mısır’a
kadar İran, Azerbaycan, Anadolu, Suriye ve Mısır’ı içeren topraklar Mengü Kaan’ın
en küçük oğlu Hülagü’ye verilmiştir. Hülagü, kendisine verilen bu topraklara
ulaşabilmek için alelacele 1253 baharında harekete geçmiş ise de, ancak 1255 yılında
İran topraklarına ulaşabilmiştir. Hülagü’nün yolculuğunun bu kadar uzun sürmesinin
nedenini kaynaklar Batu Han’ın Hülagü’nün gelmesini istememesine bağlarlar.
212 İbn Bibi, a.g.e., s. 117. 213 İbrahim Artuk, “II. Keyhüsrev’in Üç Oğlu Adına Kesilen Sikkeler”, Malazgirt Armağanı,
Ankara 1972, s. 283.
77
Nitekim Hülagü, ancak Batu Han’ın ölümünden sonra Ceyhun nehrini geçebilmiştir 214.
Hülagü, Ceyhun Nehri’ni geçmesinin ardından kendisine Mugan’ı kışlak
olarak seçmiş ve burada bulunan Baycu Noyan’a bölgeyi boşaltmasını söylemiştir.
Baycu Noyan, Hülagü’nün bu emri üzerine kışlak bulma amacıyla Anadolu’ya
yönelmiştir. Baycu Noyan’ın Anadolu’ya yönelişini tehdit olarak algılayan, II.
İzzeddin Keykavus, asker toplayarak Baycu Noyan’ın karşısına çıkmıştır. II.
İzzeddin Keykavus, önemli bir devlet adamı olan Fahreddin Arslandoğmuş’un
kendisin, terk etmesi sebebiyle ağır bir yenilgiye uğramış ve İznik Rum İmparatoru
Laskaris’in yanına kaçmıştır. II. İzzeddin Keykavus’un kaçması üzerine Baycu
Noyan, IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ın Anadolu Selçuklu tahtına çıkmasını
onaylamıştır (16 Safer 655–4 Mart 1257).
IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ın tahta çıkmasını sağlayan Baycu Noyan, İlhanlı
hükümdarı Hülagü’nün Bağdat Seferi için kendisini Mugan’a çağırması üzerine,
Anadolu’dan ayrılmıştır. Bunu fırsat bilen II. İzzeddin Keykavus, Laskaris’in
yanından beraberinde 3 bin Frank askeriyle dönmüş ve Rebiü’l-ahir 655’de (3 Mayıs
1257) Selçuklu tahtını tekrar ele geçirmiştir. IV. Rükneddin Kılıç Arslan, kardeşinin
Konya’yı ele geçirmesi üzerine Hülagü’nün yanına Tebriz’e gitmiş ve destek
aramıştır. Hülagü, IV. Rükneddin Kılıç Arslan’a 10 bin asker vermiş ve Anadolu’ya
göndermiştir. İki kardeş arasında savaşın muhakkak olduğu bu dönemde, Sultan
Alâeddin’le beraber Türkistan’a giden fakat II. Alâeddin Keykubad’ın ölmesi üzerine
bu yolculuğu onsuz tamamlayan, tecrübeli devlet adamı Tuğracı Mahmud,
Anadolu’ya gelmiş ve iki kardeş arasındaki ihtilafı çözmüştür. Bu çözüme göre
Anadolu iki kardeş arasında paylaştırılmıştır. Daha sonra İlhanlı hükümdarı
Hülagü’nün yanına giden kardeşler, bu çözümü Hülagü’ye de onaylatmışlardır. 1260
yılında Moğolların, Memluklulara yenilmesinin ardından II. İzzeddin Keykavus,
Moğollara karşı yükümlülüklerini yerine getirmede ağır davranmaya başlamış, gelen
Moğol elçilerine de kötü davranmıştır. Moğollar bunun üzerine Alıncak Noyan
komutasındaki bir orduyu II. İzzeddin Keykavus üzerine göndermişlerdir. II.
İzzeddin Keykavus ise Moğollar önünde durmanın imkânsız olduğunu anladığı için
214 İlhan Erdem, a.g.e., s. 119–120.
78
önce Antalya’ya, oradan da İstanbul’a kaçmıştır. II. İzzeddin Keykavus’un İstanbul’a
kaçması üzerine Moğollar, Selçuklu ülkesinin tamamını IV. Rükneddin Kılıç
Arslan’a vermişler ve onun hükümdarlığını onaylamışlardır. IV. Rükneddin Kılıç
Arslan, 1266 yılında Moğollar tarafından öldürülünceye kadar ülkeyi yönetmiştir.
Anadolu’daki Moğol hâkimiyetin değindikten sonra Moğolların Anadolu’yu
yönetim şekillerine bakalım. Moğollar, Anadolu’daki hâkimiyetlerini, Noyan denilen
asil ordu komutanları sayesinde sağlamıştır. Üç kardeş devrinde de, Moğol
askerlerinin Anadolu’da iki tane komutanı olmuştur. Bunlardan birincisi 1243’den
1256’ya kadar Anadolu üzerinde tahakküm kuran Baycu Noyan, ikincisi ise
1257’den 1271’e kadar Anadolu Moğollarının kumandanı olan Alıncak Noyan’dır.
Baycu Noyan ve Alıncak Noyan, bu süre içerisinde Anadolu’nun kaderini
belirlemişlerdir.
2- Ermenilerle İlişkiler
Ermeniler, üç kardeş devrinde Doğu Anadolu ve Kilikya bölgesi215 olmak
üzere iki ana bölgede yaşamışlardır. Anadolu Selçuklularının Doğu Anadolu’daki
Ermenilerle neredeyse hiçbir problemi olmamış, Kilikya bölgesindeki Ermenilerle
ise ufak tefek sorunları olmuştur. Kilikya Ermenilerinin sorunları genellikle
bölgedeki Türkmenlerle olmuştur.
Anadolu Selçukluları’yla, Kilikya Ermenilerin hemen hemen tek çatışması
Bragana Kalesi yüzünden olmuştur. 1245 yılında Selçukluların kaleyi fethetmeleri
üzerine Kilikya Ermenileri harekete geçmiş ve 1248 yılında kaleyi geri almayı
başarmışlardır216.
Kilikya Ermenilerinin, genelde Türkmenlerle sorunlu olduğunu söylemiştik.
Türkmenler, Ermenilerin üzerine yaptıkları küçük çaplı birçok seferin dışında, iki
defa büyük sefer düzenlemişlerdir. Bunlardan birincisi, 1254 yılında Maraş’ın ova ve
215 I. Süleyman-şâh, 1082 yılında, Çukurova’yı fethedince bölgeye Türkleri yerleştirmiş,
Suriye’den din adamı getirerek de bölgeyi İslamlaştırmaya çalışmıştır. Fakat onbeş yıl sonra Haçlı-Bizans istilaları ve doğu da Türklerin hareketleriyle iyice sıkışan Ermeniler, Kilikya bölgesine göç etmek zorunda kalmışlardır. Ermeniler, bölgeye göç ettikten sonra bölgedeki Türkleri öldürerek ve göçe zorlayarak bölgenin etnik yapısına hâkim olmuşlardır. Ermeniler, daha sonra Haçlı komşuları ve jeopolitik imkânları sayesinde de birkaç asır bölgede varlıklarını devam ettirmişlerdir. Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 510.
216 Osman Turan, a.g.e., s. 476.
79
ormanlarından çıkan Ağaçeriler’in düzenlediği seferdir. Ağaçerilerin hedefi
Ermeniler olmasa da, Anadolu, Şam beldelerinin yanında, Kilikya Bölgesi’ni de istila
etmişlerdir217.
İkincisi ise 1254 yılında Sarum Bey idaresindeki Karamanlı Türkmenlerin
yaptığı seferdir. Sarum Bey’in yaptığı bu sefer üzerine, Ermeni Kralı Hetum 1259
senesinde Ereğli’ye kadar sefer düzenleyerek buna cevap vermiştir218
3- İznik Rum İmparatorluğu ve Bizans İle İlişkiler
1261 yılına kadar Anadolu Selçukluları’nın, Bizans ile doğrudan bir
münasebeti olmamıştır. Çünkü o sıralarda, Ege ve Güney Marmara’da, Latin
istilasından kaçan Bizans asilzadelerinden Theodoros Laskaris’in kurmuş olduğu,
İznik Rum İmparatorluğu bulunmaktaydı. İznik Rum İmparatorluğu, Moğol
istilasından çekindikleri için Anadolu Selçukluları’nı zor durumda bırakacak
hareketlerde bulunmamışlar, daha ziyade Anadolu Selçukluları’nın varlığını devam
ettirmesine yönelik siyaset takip etmişlerdir. Çünkü Moğollar karşısında Anadolu
Selçukluları’nın yıkılması demek, İznik Rum İmparatorluğu’nun Moğolların yeni
hedefi olması anlamına gelmekteydi. Anadolu Selçukluları, İznik Rum
İmparatorluğu’yla, taht kavgaları ve uc bölgelerindeki kontrol edilemeyen
Türkmenler yüzünden fazla ilgilenmemişlerdir. Ancak VIII. Mihael Paleologos’un,
İznik Rum İmparatorluğu topraklarından kaçarak Selçuklu topraklarına gelmesiyle,
yok denilebilecek kadar az olan iki ülke ilişkilerine biraz heyecan gelmiştir. Mihael,
Selçuklu topraklarına geldiği zaman II. İzzeddin Keykavus tarafından oldukça iyi
karşılanmış ve ülkesine geri dönünceye kadar Selçuklu ülkesinde misafir edilmiştir.
Mihael, İznik Rum İmparatorluğu topraklarına dönüşünün hemen akabinde önce
İznik tahtını çok fazla bir süre geçmeden de 1261 yılında Bizans tahtını ele
geçirmiştir. Mihael, Bizans tahtını ele geçirdikten sonra Bizans topraklarını tekrar
ihya etme çabalarına girişmiş ve bu yüzden de doğuya olan ilgisinde bir azalma
meydana gelmiştir. Fakat çok fazla bir süre geçmeden Alıncak Noyan’a yenilmiş
olan Anadolu Selçuklu Sultanı II. İzzeddin Keykavus’un, 1262 yazında kaçarak
İstanbul’a gelmesiyle tekrar bölgeye olan ilgisinde bir canlanma meydan gelmiştir.
217 Osman Turan, a.g.e,. s. 477. 218 Osman Turan, a.g.e., 519.
80
İmparator Mihael, II. İzzeddin Keykavus’a eskinin bir şükranı olarak çok iyi
muamele etmiş ve ona ülkesini tekrar ele geçirmede asker desteği için söz vermiştir.
Fakat İmparator Mihael, II. İzzeddin Keykavus’a vermiş olduğu asker desteği sözünü
Moğol tehlikesine maruz kalmamak için yerine getirmemiş, onun yerine II. İzzeddin
Keykavus’un rahat ve lüks içinde yaşamasını sağlayarak onu oyalamıştır. İmparator
Mihael, alışılagelmiş Bizans politikası doğrultusunda, II. İzzeddin Keykavus’u
Anadolu Selçuklu Devleti’ne karşı bir koz olarak kullanmayı düşünmüştür. Fakat
İmparator Mihael’in düşüncesinin aksine bir süre sonra II. İzzeddin Keykavus,
İstanbul’u ele geçirme hayallerine kapılmış, bunu haber alan Mihael ise Sultanı ve
maiyetini tutuklattırmıştır. II. İzzeddin Keykavus, bir süre İmparator Mihael’in
tutsağı olarak Enez Kalesi’nde kalmış ve bu durum onun Altınorda hükümdarı Berke
Han tarafından kurtarılmasına kadar devam etmiştir.
Bizans Devleti’nin 1246–1266 yılları arasındaki devletlerarası politikasına
bakacak olursak, Bizans Devleti’nin denge politikası yürüttüğünü söyleyebiliriz.
Nitekim Bizans Devleti, bu dönemde birbirleriyle düşman olan Altınorda-Memluk ve
İlhanlı devletleri arasında taraf olmamış, dolayısıyla bu devletlerden hiçbirisiyle
karşı karşıya gelmemiştir. Bu açıdan bakarsak İlhanlıların bir metbusu olan Anadolu
Selçukluları’na karşı politikaları da bu yönde olmuştur.
İmparator Mihael’in, Anadolu Selçuklu topraklarına sınır olan Bizans
topraklarını, burayı korumakla görevli yerli halkın elinden alması ve görevi düzenli
orduya devretmesiyle, Moğollar önünden kaçan Türkmenler burada üstünlüğü ele
geçirmişlerdir. Türkmenler daha sonra Anadolu Selçuklu Devleti’nin uc bölgesinde
yavaş yavaş gelişmeye başlamışlar ve Anadolu Selçukluları’nın yıkılışından sonra
kurulacak olan beyliklerin temellerini atmışlardır.
4- Trabzon Rum İmparatorluğuyla İlişkiler
Trabzon Rum İmparatorluğu, Moğolların Anadolu’ya gelişine kadar Anadolu
Selçukluları’na vergi vermiş, Moğolların gelişiyle de onların metbusu olmayı kabul
etmişlerdir.
Üç kardeş devrinin çalkantılarını fırsat bilen Trabzon Rum İmparatoru I.
Manuel, 1259 yılında IV. Rükneddin Kılıç Arslan ve II. İzzeddin Keykavus’un kendi
aralarında savaştığı dönemde ya da her ikisinin de İlhanlı hükümdarı Hülagü’nün
81
yanında oldukları bir sırada, Sinop şehrini işgal etmiştir. Hemen buna karşılık
vermek ve şehri geri almak isteyen Pervane Muineddin ise Sinop üzerine asker sevk
etmiş, Sinop çevresindeki oniki kaleyi ele geçirmesine rağmen Sinop’u alamamıştır.
Bu kaleleri de konumu dolayısıyla elde tutmaya imkân olmadığına inanan Pervane
Muineddin, kaleleri yıktırmıştır. Ardından Trabzon Rum İmparatorluğu’nun vergi
vermeyi kabul etmesi üzerine sefer sona erdirilerek geri dönülmüştür.219
Samsun’la beraber Karadeniz’in en işlek limanı Sinop’un elden çıkması kısa
zamanda etkisini göstermiş ve Sinop-Sivas-Halep-Mısır hattındaki Anadolu Selçuklu
ticareti sekteye uğramıştır. Buna derhal çözüm bulmak isteyen ve ziyadesiyle de
şahsi menfaatlerini düşünen Pervane Muineddin, Abaka Han’ın cülusunu fırsat
bilmiş ve tebrik amacıyla gittiği Tebriz’de Sinop’un geri alınmasına dair bir yarlığ
almayı başarmıştır. Ardından Sinop üzerine sefer düzenleyen Pervane Muineddin,
Sinop’u geri almış ve Sultanın Rükneddin’in onayıyla da kendi temlikine almıştır.
5- Memluklularla Olan İlişkiler
1250 yılında Eyyübilerin yerine kurulan Memluklular, bu tarihten itibaren
Ortadoğu’da büyük bir güç olarak ortaya çıkmışlardır. Sultanı, ordusu ve ordu
kumandanları Kıpçak Türkü olan Memluklular, ilk olarak 1260 yılında daha önce hiç
yenilmemiş olan Moğolları yenerek güçlerini kanıtlamışlardır.
Memluklular, Anadolu Selçukluları’ndan ziyade, etki ve genişleme
alanlarının çatıştığı İlhanlı Devleti’yle savaş halinde olmuşlar ve bu nedenle
putperest İlhanlı Devleti’nin düşmanı Altınorda ile ittifak halinde olmuşlardır.
Altınorda ile ittifak kuran Memluklular, Altınorda hükümdarı Berke Han’ın isteği
üzerine Anadolu Selçukluları’yla da ilgilenmişlerdir. Özellikle II. İzzeddin
Keykavus, Bizans’a kaçmadan önce mektupla yardım istediği Memluklular
tarafından olumlu karşılanmış, fakat yardımı uygulayacak vakitleri olmamıştır220.
Buna rağmen Memlukluların Anadolu’ya ilgisi azalmamış, 1277’de Sultan
Baypars’ın Anadolu’ya gelişine kadar devam etmiştir.
219 Anonim, Selçukname, s. 36. 220 Erdoğan Merçil, “Bizans’ta Selçuklu Hanedan Mensupları”, XI. Türk Tarih Kongresi
Kongreye Sunulan Bildiriler, c. II, Ankara 1994, s. 718. Abdülkadir Yuvalı, İlhanlılar Tarihi (Kuruluş Devri), Kayseri 1994, s. 97–98.
82
Öte yandan, Sultan İzzeddin, Bizans’a kaçmasının ardından Altınorda ve
Memluklarla ilişkisini kesmemiş, tekrar Selçuklu sultanlığını elde etmek için
çalışmalar yapmıştır. Fakat bunu başaracak fırsat ve desteği bulamamıştır.
B- Üç Kardeş Dönemi Demografik Yapı
1-Rumlar
Anadolu’ya Rum diyarı adını veren Rumlar, Türkler bölgeye gelmeden
önceki halkların en kalabalık olanıdır. Rumlar, Helenlerden önce de Anadolu’da
yaşamışlar, Türklerin Anadolu’ya gelişiyle de yaşamaya devam etmişlerdir221.
Rumlar, üç kardeş devrinde dini serbestliklerinin de en üst düzeyde olması
nedeniyle oldukça rahat yaşamışlardır. Onların rahatını bozan, doğudan Moğolların
önünden kalabalık kitleler halinde kaçan ve genelde uc kesimlerine yerleşen
Türkmenler222 olmuştur. Türkmenlerin çok kalabalık kitlelerle özellikle batı
bölgelerine gelmesi, buradaki Rumların nüfuslarının oransal olarak azalmasına neden
olmuştur. Türkmenlerin yoğun göçü ve Anadolu’nun dört bir köşesine dağılmaları
nedeniyle Rumların nüfusu, hiçbir Selçuklu şehrinde çoğunluğu teşkil etmemiştir.
Buna rağmen Rumların nüfusu Antalya’da fazla idi. Sahil şehirlerinde oturan Rumlar
daha ziyade ticaretle uğraşırken, iç bölgelerde oturanlar çoğunlukla el sanatlarıyla
meşgul olmuşlardır. Hatta Ladik’te mevcut olan dokumacılık işlerinin önemli bir
kısmını Rum kadınları yürütmekteydi223.
Anadolu Selçuklu Devleti’nde yönetici olabilmek için Müslüman olmanın
önşart olmaması, sarayla akrabalığı olan birçok Hıristiyan Rumun devlet
görevlerinde yer almasına neden olmuştur. Bu Rumların bazıları sonradan kendi
istekleriyle Müslüman olsalar da, birçoğu dinlerini değiştirmeden görevlerine devam
etmişler, devletin en hassas memuriyetlerinden biri olan beylerbeyliği makamına
kadar yükselebilmişlerdir. Devlet kademelerinde görev yapan bu Hıristiyan Rumların
dışında, bir de kölelikten gelme Rumlar bulunmaktaydı. Rum kölelerinin en ucuz
221 Tuncer Baykara, I. Gıyaseddin Keyhüsrev (1164–1211) Gazi Şehit, TTK, Ankara 1997, s.
60. 222 Anadolu Selçuklu Devleti’nin genel siyaseti yeni göç eden Türkmenleri sınırlara
yerleştirmek ve buralarda düşmana karşı devamlı taze kuvvet bulundurmaktı. 223 Ahmet Altıntaş, Türkiye Selçuklularında Sosyal ve Ekonomik Hayat, Basılmamış Doktora
Tezi, Malatya 1998, s. 69.
83
köle olması ve teşrifat için en uygun niteliklere sahip olması Anadolu Selçuklu
Sarayı için seçici unsur olmuştur. Rumlardan birçok köle, Müslümanlığı kabul
ederek daha sonra birçok önemli göreve gelmişlerdir. Bu Rum kölelerden birisi de
Celaleddin Karatay’dır. Celaleddin Karatay, aslen Rum asıllı bir köle olmasına
rağmen aklı ve ahlakı sayesinde Sultan Alâeddin zamanında sivrilmiş, üç kardeş
döneminde de devleti ayakta tutan devlet adamı olmuştur.
2- Türkler
Türkler, 1071’deki Malazgirt zaferinden öncede Anadolu’ya gelmişler, fakat
bu gelişleri Doğu ve orta-kuzey Anadolu ile sınırlı kalmış ve kalıcı olmamıştır.
Malazgirt zaferinin ardından Türkler, büyük kitleler halinde Anadolu’ya gelmişler ve
devamlı batıya doğru ilerlemişlerdir. Türklerin ilk büyük göç dalgası bu şeklide
olurken, ikinci büyük göç dalgası ise Moğol istilası sonucunda olmuştur. Taş üstünde
taş bırakmayan Moğolların önünden kaçan Türkler, Anadolu Selçuklu topraklarına
gelmişler, Selçuklu Devleti ise bunları yerleşik halka zarar vermemeleri ve sınırda
düşmanla savaşmaları için uc bölgelerine yerleştirmiştir. Yeni gelen Türkler,
Hıristiyan unsurların bulundukları bölgelere yerleşmekten kaçınmışlar, yerleşenlerin
büyük çoğunluğu ise yerli halkla uyum içinde yaşamışlardır. Tabi her zaman
Türklerin ve yerli halkın uyum içinde yaşadığını söyleyemeyiz. Bazen iki toplum
arasında gerginlikler olmuş, bunu da Selçuklu devlet adamları iki topluluğun arasına
Borgulu Kalesi’nde olduğu gibi duvar örerek çözmüşlerdir224.
Malazgirt zaferinden sonra gelen Türkmenler, genelde yerleşik hayata
geçmelerine rağmen, Moğol istilasından sonra gelenler yarı göçebe bir hayat tarzını
benimsemişlerdir. Sayıları neredeyse 5 milyonu bulan Türkmenlerin yerleşik hayata
geçmemeleri ise Anadolu Selçukluları’nın bunlar üzerinde tahakküm kuramamasına
ve dolayısıyla vergi ile asker toplamada zorluklar yaşamasına neden olmuştur.
Türkmenler, devlete her zaman mesafeli durmalarına karşın, söz konusu
Moğollar olduğunda, Sultan İzzeddin’in Alıncak Noyan’la savaşmasında olduğu gibi
devletin yardımına koşmuşlardır. Hatta II. İzzeddin Keykavus’un Bizans’a
kaçmasının ardından onun haklarının savunucusu olmuşlardır.
224 Mehmet Şeker, İbn Batuta’ya Göre Anadolu’nun Sosyal-Kültürel ve İktisedi Hayatı İle
Ahilik, Ankara 1993, s. 34–35.
84
3- Diğerleri
Selçuklu ülkesine, Moğol istilasından dolayı Türkmenlerin dışında gelenlerde
vardı. Bunların başında İranlı halklar gelmekteydi. İranlılar, Moğol istilasından önce
de Anadolu’ya gelmişler, Sultan Alâeddin ve halefleri zamanında da devlet
kadrosuna tamamen hâkim olmuşlardır225. Moğol istilası neticesinde yeni gelenler
ise, Konya, kayseri, Sivas ve saire gibi büyük şehirlerde koloniler teşkil edecek
derecede kalabalık bir sayıda idiler Bunlar; aydınlar, dini sınıf, tarikatlar, tacir ve
sanatkârlar zümresine mensup kimselerdi. Bu İranlı unsurun, Anadolu Selçuklu
Devleti’nin medeni gelişmesinde mühim rolleri olduğu asla inkâr edilemeyeceği gibi,
devletin intihatında da etkili oldukları göz ardı edilemeyecek bir gerçektir226.
Selçuklu topraklarında yaşayan diğer azınlıklarsa, Yahudiler ve Süryaniler’di.
Yahudiler ticaret amaçlı olarak Selçuklu şehirlerine özellikle sahilde olanlarına gelip
yerleşmişlerdi. Yahudilerin önemli bir kısmı Antalya’da yaşamış, hatta burada
Türkler ve Rumlar’dan sonraki en fazla nüfusa sahip topluluk olmuşlardır. Süryaniler
ise Doğu Hıristiyanlığı içerisinde en kültürlü cemaat olmuşlar, kendilerine Bizans ve
Ermeniler gibi baskı uygulamayan Türk idaresinde cebren ve rızaen hiçbir göçe tabi
tutulmadan yaşamışlardır.
C- Üç Kardeş Devri Ekonomik Durum
Anadolu, Türklerin gelişine kadar, özellikle de batı kısmı savaşlar nedeniyle
harap olmuş, sosyal, kültürel ve ekonomik durum en dibe vurmuştu. Türklerin gelişi
ile beraber Anadolu’da bir canlanma olmuş, sosyal, kültürel ve ekonomi alanında
büyük gelişmeler kaydedilmiştir. Türkler, gösterdikleri büyük çabalarla Anadolu’yu
şenlendirmişler, refahın ve zenginliğin merkezi yapmışlardır227.
Türkler, Anadolu’ya girişlerinden itibaren yarı-göçebe hayat tarzları
nedeniyle genelde hayvancılıkla ve devletin teşvikleriyle, yerleşik hayata geçenler
225 İranlı olan Sahip Şemseddin, vezareti sırasında birçok İranlı’yı önemli görevlere getirmiştir. Hasan Sav, 1240–1256 Yılları Arasında Anadolu Selçuklu-Moğol İlişkileri, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya 1999, s. 86.
226 Faruk Sümer, a.g.m., s. 6–7. İranlıların, Anadolu Selçukluları üzerindeki etkisi için bkz. Ayşe Asude Sosyal, XII. Ve XIII. Yüzyıllarda İran Kültürünün Anadolu’ya Nüfuzu: Anadolu Selçukluları Üzerinde İran Tesirler, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 1999, s. 48–98.
227 Mehmet Altan Köymen, “Türkiye Selçukluları Devleti’nin Ekonomik Politikası”, Belleten, c. I, S. 198, s. 614–617.
85
ise tarımla uğraşmışlardır. Bu şekilde hayatını temin eden Anadolu Türkleri,
gerektiğinde ürettiklerini Sinop Limanı, Yabanlu Pazarı gibi önemli ticaret
merkezlerinde satarak önemli gelirler elde etmişlerdir228.
Ayrıca, Anadolu Selçuklularının ticaret yolları üzerinde olması, onlar için,
önemli bir gelir kaynağı olmuştur. Aslında Türkler’den önce Anadolu ticareti
oldukça sönük geçmekteydi, Türklerin gelişi ve özellikle sultanların gösterdikleri
özel gayretler neticesinde ticaret yolları canlandırılmıştır. Batı-doğu yolu229 ve
kuzey-güney yolu230 olmak üzere iki hat üzerinden yapılan ticaret, Selçuklu
Devleti’nin nerdeyse en önemli gelirini oluşturmuştur. Üç kardeş devrinde, meydana
gelen asayişsizlikler ve Ağaçeriler hareketi ise bu ticareti sekteye uğratmış ve
dolayısıyla Anadolu Selçukluları’nın gelir kaybına neden olmuştur. Üç kardeş
döneminde ticareti sekteye uğratan bir diğer olayda, 1259’da kuzey-güney yolunun
Karadeniz’e açılan noktası Sinop’un, Trabzon Rum İmparatorluğu tarafından
işgaliydi. Sinop’un işgaliyle kuzey-güney yolu sekteye uğramış, Anadolu
Selçukluları ise bunun farkına vararak 1265 yılında şehri geri almışlardır.
Selçukluların, Moğol istilasından önceki en önemli gelirlerinden bir tanesi da
vassal devletlerden (Trabzon Rum İmparatorluğu, Ermeniler, Gürcüler) gelen
vergilerdi. Selçuklular, Moğol istilasıyla bu gelirden mahrum oldukları gibi
kendilerinin de Moğolların bir vassalı olmaları nedeniyle vergi vermişlerdir.
Başlangıçta 60 bin dinar gibi bir meblağ teşkil eden bu vergiler, 1256 yılına kadar
artarak devam etmiş ve 200 bin dinara kadar ulaşmıştır. Yukarıda saydığımız
gelirlerin azalması veya tamamen ortadan kalkması üzerine Anadolu Selçukluları,
topladıkları verginin büyük kısmını Moğol Hanına, kumandanlarına ve elçilerine
vermek zorunda kalmıştır. Moğol istilasından önce varolan zengin devlet hazinesi,
Moğol istilasıyla azalmış ve bir süre sonra tamamen bitmiştir. Hatta II. İzzeddin
228 Mehmet Altan Köymen, a.g.m., s. 615-616. Tuncer Baykara, Türkiye Selçukluları’nın Sosyal ve Ekonomik Tarihi, İstanbul 2004, s. 147.
229 Bu yol Antalya’dan başlayıp Burdur, Isparta, Konya, Aksaray, Kayseri gibi mühim yerlerden geçtikten sonra Sivas’ta Kuzey-güney yoluyla birleşiyor, oradan da Erzurum’a, Erzurum’dan da Tebriz’e ulaşıyordu. Faruk Sümer, Yabanlu Pazarı (Selçuklular Devrinde Milletlerarası Büyük bir Fuar, İstanbul 1985, s. 4.
230 Bu yol Sinoplimanı’ndan başlayarak Tokat’tan geçip, Sivas’ta Batı-doğu yoluyla birleştikten sonra Malatya’ya oradan da Halep’e ulaşmaktaydı. Faruk Sümer, Yabanlu Pazarı (Selçuklular Devrinde Milletlerarası Büyük bir Fuar, İstanbul 1985, s. 4.Bu yol üzerinden Memluklar devletlerini devamı için Kıpçak köle temin ediyorlardı.
86
Keykavus ve IV. Rükneddin Kılıç Arslan, 1256 yılında Hülagü’nün huzuruna
çıktıklarında, Anadolu’yu tekrar canlandırmak amacıyla borç para almışlardır. Fakat
bu parayı, verecekleri vergiye mukabil Moğol kumandanlarına vermeleri üzerine
devlet hazinesi boş kalmıştır. Kısaca özetleyecek olursak Moğol istilasıyla Anadolu
Selçukluları zenginliklerinin çoğunu kaybetmişler ve Anadolu’da servet namına ne
varsa altın ve gümüşe çevrilerek İran’a götürülmüştür231.
A- Üç Kardeş öneminde Mimari
Üç kardeş devrinin en önemli özelliklerinden birisi de, Moğol istilasına
rağmen devam eden imaret faaliyetleridir. Bu dönemde, Moğol hanlarına ve
kumandanlarına ödenen ağır vergilere rağmen, başa geçen sultanlar ve devlet
adamları Anadolu’nun inşasına, önceki dönemlere nazaran daha büyük bir hızla
devam etmişlerdir. Hatta, bu dönemin önemli devlet adamlarından birisi olan Vezir
Fahreddin Ali, yaptırdığı imaretler sebebiyle “Ebu’l Hayrat” (Hayırlar Babası)
lakabıyla anılmıştır.
Üç kardeş devrinde yapılan oldukça fazla sayıdaki imaretin, bizlere gösterdiği
en önemli netice ise, Moğol istilasına rağmen Anadolu’nun, dolayısıyla Anadolu
Selçuklu Devleti’nin zenginliğinin devam ettiği gerçeğidir. Moğollar tarafından,
Anadolu’daki her şeyin paraya çevrilerek İran’a götürülmesine rağmen, Anadolu
zenginliğinin önemli bir kısmını muhafaza etmiş ve yapılan imaretlerin
finansmanında zorluk çekilmemesini sağlamıştır.
1- Hanlar
a- Akhan
Denizli’nin yaklaşık 7 km kuzeyinde, Denizli-Afyon-Ankara karayolunun
Lycus (Çürüksu) Çayı’nı atladığı köprünün hemen yanındadır. Kervanların, Anadolu
Selçukluları ülkesindeki son durağıdır. Kitabelere göre, kapalı bölümü 25.09.1253;
231 Özlem Beştav, XII. ve XIII. Yüzyıllarda Anadolu Selçuklu Devleti’nde Ticaret, Basılmamış
Yüksek Lisans Tezi, Konya 1995, s 65. Bu yüzden Anadolu’da maden sıkıntısı çekilmeye başlanmış 1253–1256 yılları arasında Moğol himayesindeki Sivas darphanesinin kestiği dirhemlerin ağırlığı 0.85(2.73 gr.)’e düşürülmüştür.
87
avlusu 15.07.1254 tarihinde tamamlanmıştır. Kervansarayı, Lâdik’te 20 yıl valilik
yapmış olan Abdullah oğlu Emir Seyfeddin Karasungur yaptırmıştır232.
b- Horozlu Han
Konya’nın altı km kuzeyinde, Konya-Ankara yolunun 200 m solundadır.
1246–1249 yılları arasında, II. İzzeddin Keykavus’un Atabeği Emir-i Camedar
Esedüddin Ruzbeh tarafından yaptırılmıştır233.
c- Kırkgöz Han
1247 yılında yapılan kervansaray, Antalya - Burdur yolu üzerinde ve
Antalya'ya 30 km mesafede bulunan Kırkgöz'deki Pınarbaşı mevkiindedir234.
d- Sahipata Kervansarayı
Selçuklu veziri Sahib Fahreddin Ali tarafından, 1249 yılında, Afyon’un
Sultandağ ilçesine yaptırılmıştır. Yapı, “İshaklı Kervansarayı” adı ile de anılır235.
e- Sarı Han
Kayseri-Aksaray yolunda Avanos’tadır. Sultan İzzedin tarafından, Sultan Han
olarak 1249 yılında yaptırılmıştır236.
2- Camiler ve Mescidler
a- Anber Reis Camii
Anber Reis Camii, Konya’da İstasyon Caddesi’nin üzerinde Atatürk
Abidesi’nin kuzeyinde, şimdiki caminin yol aşırı karşısında idi. Camii, Şihabeddin
Anber Reis adına H. 661 (M. 1262) yılında yaptırılmıştır237.
232 Cengiz Bektaş, a.g.e .s. 146. M. Orhan Bayrak, a.g.e., s. 175. Haşim Karpuz, Anadolu
Selçuklu Mimarisi, Konya 2001, s. 88. 233 Cengiz Bektaş, a.g.e., s. 86. M. Orhan Bayrak, a.g.e., s.458. Haşim Karpuz, a.g.e., s. 87. 234 http://www.antalya.gov.tr/index.php?Sayfa=eski_eserler 235 M. Orhan Bayrak, a.g.e., .28. Sabih Erken, Türkiye’de Vakıf Abideler ve Eski Eserler,
Ankara 1983, s. 163–166. Haşim Karpuz, a.g.e., s. 87. 236 Oktay Aslanapa, Türk Sanatı, c. II, İstanbul 1984, s. 164–165. 237 Zeki Atçeken, Konya’da Selçuklu Yapılarının Osmanlı Devrinde Bakımı ve Kullanılması,
Ankara 1998, s. 114.
88
b- Abdülaziz Mescidi
Mescid, Konya’nın Abdülaziz Mahallesi’ndedir. H. 651 (M. 1253) yılında
yapılan caminin, kimin tarafından yaptırıldığı kesinlik kazanmamıştır238.
c- Ahi Yusuf Mescidi
Antalya’nın Selçuklu Mahallesi Mermerli Sokak’tadır. Mescid, Ahi Yusuf
adına, 1249 yılında yapılmıştır. Mescidin güneyinde kale duvarları arasında Ahi
Yusuf Türbesi bulunur239.
d- Burmalı Minare Camii
Amasya’nın ve Yeşilırmak’ın güneyinde, Dere Mahallesi’ndedir.1247 yılında
Selçuklu emiri Necmeddin Ferruh tarafından yaptırılmıştır240.
e- Hacı Kılıç Camii
Kayseri’de istasyon caddesindedir. 1249 yılında Ebu’l Kasım Ali Tûsi,
tarafından yaptırılan caminin kuzeyinde, bitişik olarak, Hacı Kılıç Medresesi
bulunmaktadır241.
f- Kadı İzzeddin Camii
Konya’nın Çifte Merdiven Mahallesi’ndedir. H. 644 yılının Receb ayında
yaptırılmıştır. Kadı İzzeddin Camii’ne ait vakfiye, II. İzzeddin Keykavus tarafından
vakfedilmiştir242.
g- Karatay Mescidi
Karatay Mescidi, Konya’nın batısında, Hoca Fakih Semti’nde ve Hoca Fakih
Mescidi yakınındadır. Mescid Celaleddin Karatay’ın ortanca kardeşi Kemaleddin
Rumtaş tarafından H. 646 (M. 1248) yılında yaptırılmıştır243.
238 Zeki Atçeken, a.g.e., s. 97–98. 239 M. Orhan Bayrak, a.g.e., s. 74. Sabih Erken, a.g.e., s. 541–543. Leyla Yılmaz, Antalya
(16. Yüzyılın Sonuna Kadar), Ankara 2002, s. 16-21. 240 M. Orhan Bayrak, a.g.e., s.28–29. Sabih Erken, a.g.e., s. 201–245. 241 M. Orhan Bayrak, a.g.e., s.419. Haşim Karpuz, a.g.e., s. 35. Halil Edhem, Kayseriyye
Şehri, İstanbul H. 1334, s. 90. 242 Zeki Atçeken,a.g.e., s. 91–92. 243 Zeki Atçeken,a.g.e., s. 35–36. Yusuf Küçükdağ-Caner Arabacı, a.g.e., s. 253.
89
h- Ulu Camii
Emirü’l Ümera’nın emriyle, 1256 yılında, Karabuda tarafından yaptırılmıştır.
Kesme taştan yapılan cami, görünüm itibariyle bir kaleyi andırır244.
3- Medreseler
a- Alaiye Medresesi
Sinop şehrinin merkezinde bulunan yapı, 1262 yılında, ünlü Selçuklu devlet
adamı Muineddin Süleyman Pervane tarafından yaptırılmıştır. Medresenin
bahçesinde, Sultan II. Gıyaseddin Mesud’un oğlu Altınbaş Gazi Çelebi (Ölm.
1322)’nin türbesi yer almaktadır245.
b- Atabekiyye (Atabey-Ağaade) Medresesi
Konya’nın Çifte Merdiven Mahallesi’nde, Kadı İzzeddin Camii’nin
karşısındadır. Yaruk İnal oğlu Sevinç oğlu Atabeğ Arslandoğmuş tarafından, H. 654
(m. 1256) yılında yaptırılmıştır246.
c- Büyük Karatay Medresesi
Konya’nın Ferhuniye Mahallesi’ndedir. Celaleddin Karatay tarafından, 1251
yılında yaptırılmıştır. Yapısıyla dikkat çeken bir Selçuklu yapısıdır247.
d- Hacı Kılıç Medresesi
Kayeseri’deki Hacı Kılıç Camii’nin kuzeyinde, camiyevbitişik olarak
bulunmaktadır. 1249 yılında, Ebu’l Kasım Ali Tûsi tarafından yaptırılmıştır248.
e- İnce Minareli Medrese
Konya’da Alâeddin Tepesi’nin batısında Beyhekim Mahallesi’ndedir.
Selçuklu veziri Sahipata Fahreddin Ali tarafından, 1264 yılında yaptırılmıştır249.
244 M. Orhan Bayrak, a.g.e., s.423. 245 M. Orhan Bayrak, a.g.e., s.523–524. 246 Zeki Atçeken,a.g.e., s. 240–241. 247 Zeki Atçeken,a.g.e., s. 218–219. 248 M. Orhan Bayrak, a.g.e., s.419. http://www.kayseri.gov.tr/yeni/index.asp 249 Zeki Atçeken, a.g.e., s. 247.
90
e- Karatay Medresesi (Antalya)
Antalya limanı üzerinde, Karadayı Sokağı’ndadır. 1250 yılında, Celaleddin
Karatay tarafından yaptırılmıştır. Yapısında, Roma eseri sur parçaları
kullanılmıştır250.
f- Karatay Medresesi (Konya)
Konya’da, Alâeddin Köşkü’nün kuzeyindedir. Ünlü Selçuklu devlet adamı
Celaleddin Karatay tarafından, 1251 yılında yaptırılmıştır. Açılış törenine, Mevlana
ve Şemseddin Tebrizi de katılmıştır. Medresenin içerisinde, Celaleddin Karatay’ın
türbesi de bulunmaktadır251.
g- Kemaliye (Küçük Karatay) Medresesi
Konya’nın Akıncı Mahallesi’nde, Büyük Karatay Medresesi’nin yol aşırı
doğusunda ve tam karşısındadır. Celaleddin Karatay’ın kardeşi Kemaleddin Rumtaş
tarafından, 1247–1253 arası bir tarihte yaptırılmıştır252.
h- Seyfiye (Buka’ası) Medresesi
Konya’nın Çifte Merdiven Mahallesi’ndedir. Celaleddin Karatay’ın küçük
kardeşi Seyfeddin Karasungur tarafından, herhalde Celaleddin Karatay ölmeden,
Sultan İzzeddin Keykavus zamanında yaptırılmıştır.
ı- Taş Medrese
Konya kent parkının kuzeyindedir. 1250 yılında, Selçuklu veziri Fahreddin
Ali Sahib Ata tarafından yaptırılmıştır. Bu husus, H. 648 tarihli yazıtında da
belirtilmektedir253.
250 M. Orhan Bayrak, a.g.e., , s. 74–75. Sabih Erken, a.g.e., s.557–562. 251 M. Orhan Bayrak, a.g.e., s.445. Osman Turan, Celaleddin Karatay ve Vakfiyeleri,
Belleten, S. 45, Ankara 1948, 71-82. Haşim Karpuz, a.g.e., s. 52. Leyla Yılmaz, a.g.e. s. 56-65. 252 Zeki Atçeken, a.g.e., s. 229–230. 253 M. Orhan Bayrak, a.g.e., s.456–457.
91
4- Kümbet ve Türbeler
a- Ahi Yusuf Türbesi
Selçuklu Mahallesi’nde Mermerli Sokak’tadır. Türbe, Ahi Yusuf adına
yapılmıştır. Ahi Yusuf Mescidi’nin güneyinde, kale duvarları arasındadır254.
b- Çifte Kümbet
Kayseri şehrinin 1 km dışında ve Sivas Caddesi’ndedir. 1247 yılında Selçuklu
Sultanı I. Alâeddin Keykubad’ın ikinci eşi Melike Adile Hatun adına, kızları
tarafından yaptırılmıştır.255
c- Gömeç Hatun Türbesi
Konya’nın kuzeyinde, Musalla Mezarlığı’nın başlangıcındadır. Sultan IV.
Rükneddin Kılıçarslan tarafından, eşi Gömeç Hatun’un ölümü üzerine
yaptırılmıştır256.
d- KaratayTürbesi
Konya’daki Karatay Medresesi’nin içindedir. Celaleddin Karatay için
yapılmıştır257.
e- Melik Gazi Türbesi
Kırşehir’de, Kayseri Caddesi’nin Melik Gazi Sokağı’nda, Laleli Camisi
yanındadır. 1250 yılında, Mengüçoğlu Beyi Muzaferüddin Behram Şah için, eşi
tarafından yaptırılmıştır258.
254 M. Orhan Bayrak, a.g.e., s. 74. Sabih Erken, a.g.e., s.541–543. Hakkı Önkal, Anadolu
Selçuklu Türbeleri, Ankara 1996s. 263–266. 255 M. Orhan Bayrak, a.g.e., s.418. 256 M. Orhan Bayrak, a.g.e., s.441 Zeki Atçeken, a.g.e., s. 294–295. Haşim Karpuz, a.g.e. s.
74. 257 Oktay Aslanapa, a.g.e,. s. 135. 258 M. Orhan Bayrak, a.g.e., s.430–431.Hakkı Önkal, a.g.e., s. 116–120.
92
f- Sırçalı Kümbet
Kayseri ile Talas arasında, Sanat Enstitüsü bahçesindedir. 1247 yılında
yapılmıştır. İçinin mavi çinilerle süslü olmasından dolayı, Sırçalı Kümbet ismini
almıştır259.
g- Sultanlar Türbesi
Alâeddin Tepesi’nin kuzeyinde ve Alâeddin Camisi’nin kuzey yönüne bitişik
bir türbedir. Selçuklu sultanları için, II. Kılıçarslan tarafından yaptırılmıştır. Türbenin
içerisinde, 8 Selçuklu sultanına ait sandukalar bulunmaktadır. Bu sekiz sultandan
birisi de IV. Rükneddin Kılıçarslan’dır260.
h- Şemseddin Tebrizi Türbesi
Konya’da, Şems Mahallesi’nde, Şems Mescidi arkasındadır. Türbe 1247
yılında, Mevlana’nın en yakın arkadaşı mutasavvıf bilgin Şemseddin Muhammed
Tebrizi için yapılmıştır261.
ı- Pir Esad Türbesi
Konya’nın Pir Esad Mahallesi’ndedir. Selçuklu devri şeyhlerinden Pir Esad
adına, H. 662 (m. 1263) yılında yapılmıştır262.
5- Diğerleri
a- Yeşilırmak Köprüsü
Tokat şehrinin kuzeyinde, Turhal yolu ile Yeşilırmak nehri üzerindedir.
Köprünün yapımına 1250 yılında başlanmış, fakat uzun bir süre sonra
tamamlanabilmiştir..
Köprü, kesme taştan yapılmış olup, 151 m uzunluğunda ve 7 m
genişliğindedir263.
259 M. Orhan Bayrak, a.g.e., s.422. 260 M. Orhan Bayrak, a.g.e., s.453. http://www.konya.gov.tr/. Zeki Atçeken, a.g.e., s. 59–68.
Kemal Göde, “Türkiye Selçuklu Sultanları Türbeleri”, SDÜFEFSBD, S. 5, Isparta 2000, s. 1-19. 261 M. Orhan Bayrak, a.g.e., s.453. http://www.konya.gov.tr 262 Zeki Atçeken, a.g.e., s. 117–118. 263 M. Orhan Bayrak, a.g.e., s.543. Haşim Karpuz, a.g.e., s. 126.
93
b- Haydarbey Köşkü
Kayseri’nin Argıncık Köyü’ndedir. Yaptıranı belli olmayan köşkün, 1252
yılında yapıldığı sanılmaktadır. Boyutları oldukça küçük olan bir köşktür264.
6- Tamiri Yapılan Eserler
a- Ankara Kalesi
Ankara’da bulunan kale, Hititler veya Phrigia Kralı Midas tarafından
yaptırılmıştır. Kalenin kuzeybatısında Bentderesi tarafındaki yazıtta, Selçuklu
hükümdarı II. İzzeddin Keykavus’un H. 647 (M. 1249) yılında kaleyi onarttığı
yazılıdır265.
b- Çukur Medrese
Tokat’ın Sulu Sokak semtindedir. 1164 yılında, Sivas Danişmedoğulları
beylerinden Melek Nizameddin Yağıbasan tarafından yaptırılmıştır. Medrese 1247
yılında onarılmış ve bu durum bir kitabede belirtilmiştir. Medrese “Yağıbasan
Medrese” adıyla da anılır266.
c- Ulu Cami
Eski Malatya’da bulunan en önemli tarihi eserlerdendir. Camii Kebir adıyla
da anılan bu cami, VII. Yüzyılda Araplar tarafından yaptırılmıştır. Türkiye’deki ilk
cami olduğu sanılan bu yapı, 1247 yılında, Selçuklu emiri Şehabettin İlyas tarafından
yeniden yaptırılmıştır267.
264 Haşim Karpuz, a.g.e., s. 119. 265 M. Orhan Bayrak, a.g.e., s. 48–49. 266 M. Orhan Bayrak, a.g.e., s.540. 267 M. Orhan Bayrak, a.g.e., s.468.
94
SONUÇ
Araştırmamızın amacı, Anadolu Selçuklu Sultanı II. Gıyaseddin
Keyhüsrev’in, Kösedağ savaşında Moğol komutanı Baycu Noyan’a yenilerek kısa bir
süre sonra ölmesinin ardından, o günlerde henüz küçük yaşta olan çocuklarının bu
karışık dönemdeki taht mücadelelerini konu almaktadır. Bu araştırmanın aktörleri,
adından da anlaşılacağı üzere, sadece II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in çocuk denilecek
yaştaki oğulları olmayıp, bunun yanında kardeşler arasındaki mücadelelerde çeşitli
vesilelerle taraf olmuş Moğol hükümdarları ve komutanları; Selçuklu vezirleri,
komutanları, pervaneleri, naipleri ve atabeğleri gibi bu olaylara yön vermiş olan
şahıslardır.
Sözü edilen mücadeleler 1246 yılında başlayarak, yirmi yıl devam etmiştir.
Kösedağ Savaşını izleyen yıllarda Anadolu’da ortaya çıkan taht boşluğu, savaşın
ardından kısa bir süre sonra ölen Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in oğullarının
döneminde de aralıksız olarak sürmüş ve 1266’da, IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ın
Moğollar tarafından zehirlenerek ortadan kaldırılmasına kadar devam etmiştir.
Moğollara, Kösedağ savaşında yenilen Anadolu Selçukluları, o zamana kadar
kesintisiz olarak sürdürdükleri cihanşümul yönetim anlayışından, bu hadiseden sonra
vazgeçmek durumunda kalmışlardır.
Moğolların iç siyasetindeki keşmekeşlik ve komutanlar arasındaki sürekli
çekişmelerden, Selçuklu sultanları da doğrudan etkilenmişlerdir. Moğol komutanları
arasındaki güç kavgasında komutanlar, kardeşlerden bazen birini bazen öbürünü
desteklemeyi, kendi çıkarları açısından uygun görmüşlerdir. Moğol siyasetindeki bu
stratejik durumdan, Selçuklu sultanları da yoğun olarak etkilenmişler ve özellikle
küçük yaştaki üç kardeş döneminde bu gerçek, artık gizlenemeyecek kadar ayyuka
çıkmıştır. Söz konusu siyasetin yöneldiği rotaya uygun olarak, Selçuklu melikleri ve
sultanları da, durumdan kendileri için azami olarak faydalanma yoluna gitmişler,
bunun sonucu olarak taht varisleri de Moğol komutanları ve hükümdarları arasındaki
çekişmelerde adeta oyuncak durumuna gelmişlerdir.
Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in, daha ölmeden evvel en küçük oğlu II.
Alâeddin Keykubat’ı veliaht tayin etmesi ve bu uğurda devlet erkânından, sağlığında
95
güvence almış olması, onun ölümünün ardından, yaşı bahane edilerek göz ardı
edilmiştir.
Sultanın zamansız ölümü, Selçuklu tahtında ciddi bir yönetim zaafiyetinin
ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bu çetrefilli dönemde ülkenin geleceği, Vezir
Şemseddin ve Naib Celaleddin Karatay tarafından tayin edilmiştir. Vezir
Şemseddin’in, IV. Rükneddin Kılıç Arslan tarafından öldürülmesinin ardından Naib
Celaleddin Karatay, her üç kardeşi birden tahta çıkartmıştır. Bunu yapmadaki esas
hedef, ülkenin bölünmesini engellemek ve Moğol isteklerini politik bir tarzda
bertaraf etmekti.
Moğol hâkimiyetinin Anadolu’da yerleştirilmesinde, İran kökenli devlet
adamlarının önemli rolleri olmuştur. Bu politikalarının gerçekleşmesi için özellikle
Moğol yanlısı olarak bilinen IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ı destekleme yoluna
gitmişlerdir. Bunun karşısında II. İzzeddin Keykavus, özellikle Anadolu Türkmenleri
tarafından yoğun bir şekilde desteklenmiştir. Uzun süren bu çekişmelerde, yaşı
oldukça küçük olan II. Alâeddin Keykubad önemli bir rol üstlenmiş
görünmemektedir. Bu nedenle üçlü saltanat diye bilinen döneme, iki kardeş
arasındaki mücadele dönemi olarak da bakabiliriz. Kaldı ki bu ikiliden hiçbirisi,
yönetimi birlikte paylaşma yoluna da gitmemişlerdir. Bu iki kardeş arasındaki
mücadelelerde, Selçukluya komşu olan Memluklular, Bizans ve Altınorda gibi
dönemin güçlü devletleri, denge politikaları gütmüşler ve bu nedenle bazen birini
bazen de diğerini destekleme yoluna gitmişlerdir. Çünkü Selçuklu devletinin
yıkılması bu ülkeleri, doğrudan İlhanlı Devletiyle karşı karşıya getirecek ve bu
durumda Moğol saldırılarına açık bir hale geleceklerdi.
Kardeşlerden en büyüğü II. İzzeddin Keykavus’un 1262 yılında, Moğollara
yenilip, Bizans’a sığınmasının ardından ülkenin tek hâkimi, ortanca kardeş IV.
Rükneddin Kılıç Arslan olmuştur. Ancak, ülkenin yönetiminde pek de başarılı
olamayan IV. Rükneddin Kılıç Arslan, yönetimi Pervane Muineddin Süleyman’a
bırakmış ve kısa süre sonra 1266 yılında, muhtemelen Moğollar tarafından
zehirlenerek öldürülmüştür. Bir süre daha Vezir Muineddin tarafından yönetilen
Anadolu Selçuklu Devleti, bir daha kendine gelemeyecek ölçüde zedelenmiş ve ülke,
96
beylikler döneminin oluşmasına zemin hazırlayacak şekilde, yerel güçler arasında
paylaşılmıştır.
Sonuç olarak, bu dönem sadece uzun süreli kardeşler çekişmesini değil; aynı
zamanda Anadolu Türkmenlerinin kendi beyleri etrafında toplanarak yeniden güç
oluşturmaya başladıkları çağın da müjdecisi olmuştur.
97
BİBLİYOGRAFYA
a- Kaynak ve Tetkik Eserler
AHMET BİN MAHMUD, Selçuk-name, c. II, (Haz: Erdoğan Merçil), Tercüman
Yay., İstanbul 1977.
AHMET NAZİF EFENDİ, Kayseri Tarihi (Mir’at-i Kayseriyye), (Osmanlıca’dan
Çev: Mehmet Palamutoğlu), Kayseri Belediyesi Birliği Yay., Kayseri 1987
AKBAYAR, Nuri, Osmanlı Yer Adları Sözlüğü, Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul
2003.
AKNERLİ GRİGOR, Moğol Tarihi, (Çev: Hrand D. Andreasyan), Osman Yalçıntaş
Matbaası, İstanbul 1954.
AKSARAYİ (Kerimüddin Mahmud-i), Müsâmeretü’l-Ahbâr, TTK Bas., Ankara
2000.
ANONİM, Selçukname, (Çev: Feridun Nafiz Uzluk), Uzluk Basımevi, Ankara
1952.
ASLANAPA, Oktay, Türk Sanatı, c. II, Kervan Yay., İstanbul 1984.
ATÇEKEN, Zeki, Konya Şeriyye Sicillerine Göre Konya Selçuklu Yapılarının
Osmanlı Döneminde Kullanılması, TTK Bas., Ankara 1998.
AVCIOĞLU, Doğan, Türklerin Tarihi, c.V, Tekin Yay., İstanbul 1999.
AYDIN, Şennur, Doğu-Batı Arasında Bir Gökkuşağı, YKY, İstanbul 1994.
BARTHOLD, V. V., Moğol İstilasına Kadar Türkistan, (Haz: Hakkı Dursun
Yıldız), TTK. Yay., Ankara 1990.
BAYKARA, Tuncer, I. Gıyaseddin Keyhüsrev (1164-1211) Gazi-Şehit, TTK Bas.,
Ankara 1997.
________, Anadolu’nun Selçuklular Devrindeki Sosyal ve İktisadi Tarihi
Üzerinde Araştırmalar, EÜ Bas., İzmir 1990.
________, Türkiye Selçukluları Devrinde Konya, KB Yay., Ankara 1985.
98
________, Türkiye Selçuklularının Sosyal ve Ekonomik Tarihi, IQ Sanat Yay.,
İstanbul 2004.
BAYRAK, M. Orhan, Türkiye Tarihi Yerler Kılavuzu, İnkılâp Kitabevi, İstanbul
1994.
BEKTAŞ, Cengiz, Selçuklu Kervansarayları Korunmaları, Kullanımları Üzerine
Bir Öneri, Yem Yay., İstanbul 1999.
BROSSET, Marie Felicite, Gürcistan Tarihi (Eski Çağlardan 1212 yılına kadar),
(Çev: Hrand D. Andreasyan, Notlar ve Yayına Haz: Erdoğan Merçil), TTK
Yay., Ankara 2003.
CAHEN, Claude, Osmanlılardan Önce Anadolu’da Türkler, (Çev: Yıldız Moran),
E Yay., İstanbul 1994.
CÜVEYNİ (Alaaddin Ata Melik), Tarih-i Cihan Güşa, (Çev: Mürsel Öztürk), KB
Yay., Ankara 1998.
ÇAĞATAY, Neşet, Bir Türk Kurumu Olan Ahilik, TTK Yay., Ankara 1989.
ÇALIŞKAN, Yaşar – İKİZ, M. Lütfi, Kültür, San’at ve Medeniyetimizde Ahilik,
KB Yay., Ankara 1993.
DAĞLI, Yücel – ÜÇER, Cumhure, Tarih Çevirme Kılavuzu, c.III., TTK Bas.,
Ankara 1997.
EDHEM(ELDEM), Halil, Kayseri Şehri, (Haz: Kemal Göde), Kültür ve Turizm
Bakanlığı Yay., Ankara 1982. (Osmanlıcası, Matbaa-i Orhaniye, İstanbul
1334)
EFLAKİ, Ahmet, Ariflerin Menkıbeleri I, (Çev: Tahsin Yazıcı), MEB Yay.,
İstanbul 2001.
ERKEN, Sabih, Türkiyede Vakıf Abideler ve Eski Eserler, c. I, VGM Yay.,
Ankara 1983.
ERKİLETLİOĞLU, Halit - GÜLER, Oğuz, Türkiye Selçuklu Sultanları ve
Sikkeleri, EÜ Yay., Kayseri 1996.
GORDLEVSKİ, V., Anadolu Selçuklu Devleti, (Çev: Azer Yaran), Onur Yay.,
Ankara 1998.
99
GÖDE, Kemal, Türk-İslam Kültür ve Medeniyet Tarihi, Isparta 1997.
Gregory Abû’l-Farac, Abû’l-Farac Tarihi, (Süryanice’den İngilizce’ye Çev: Ernest
A. Wallis Budge, İngilizce’den Türkçe’ye Çev: Ömer Rıza Doğrul), c. II,
TTK Bas., Ankara 1999.
GÜNGÖR, Harun – ARGUNSAH, Mustafa, Gagauz Türkleri Tarih-Dil-Folklor
ve Halk Edebiyatı, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 2002.
________, Gagauzlar (Gagauz Türklerinin Etnik Yapısı, Nüfusu, Dili, Dini,
Folkloru Hakkında Bir Araştırma), Ötüken Yay., İstanbul 1998.
İBN BİBİ (El- Hüseyin B. Muhammed B. Ali El-Ca’feri Er-Rugadi), El Evamirü’l-
Ala’iyye Fi’l-Umuri’l-Ala’iyye (Selçuk-Name), c. II, (Çev: Mürsel
Öztürk), KB Yay., Ankara 1996.
İBN ŞEDDAD, Baypars Tarihi (Siret’z-zahir Baypars), (Çev: M. Şerefüddin
Yaltkaya), İstanbul 1941.
KAMALOV, İlyas, Moğolların Kafkasya Politikası, Kaknüs Yay., İstanbul 2003.
KARPUZ, Haşim, Anadolu Selçuklu Mimarisi, SÜ Bas., Konya 2001.
KAYMAZ, Nejat, Pervane Mu‛îned-dîn Süleyman, AÜDTCF Yay., Ankara 1970.
________, Pervane Süleyman (13. Yüzyılın İşbirlikçi Emîri Muîneddin
Süleyman), Kaynak Yay., İstanbul 1999.
KOPRAMAN, K.Yaşar, Mısır Memlukluları Tarihi, KB Yay., Ankara 1989.
KÜÇÜKDAĞ, YUSUF – ARABACI, Caner, Selçuklular ve Konya, Mikro Yay.,
Konya 1999.
LEVÇENKO, M.V., Kuruluşundan Yıkılışına Kadar Bizans Tarihi, (Çev: Maide
Selen), Özge Yay., İstanbul 1999.
MERÇİL, Erdoğan, Müslüman-Türk Devletleri Tarihi, TTK Bas., Ankara 1997.
MÜNECCİMBAŞI (Ahmed Bin Lütfullah), Camiu’d-Düvel (Selçuklular Tarihi II
Anadolu Selçukluları ve Beylikler), (Yayınlayan. Ali Öngül), Akademi
Kitabevi, İzmir 2001.
100
NICOL, M.Donald, Bizans’ın Soylu Kadınları (On Portre, 1250-1500), (Çev:
Özden Arıkan), Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul 2001.
ORKUN, H.Namık, Türk Tarihi, c. III, Akba Kitabevi, Ankara 1946.
OSTROGORSKY, Georg, Bizans Devleti Tarihi, (Çev: Fikret Işıltan), TTK Yay.,
Ankara 1999.
ÖNKAL, Hakkı, Anadolu Selçuklu Türbeleri, AKM Yay., Ankara 1996.
ÖZDEMİR, H.Ahmet, Moğol İstilası, Cengiz ve Hülagu Dönemleri, İz Yay.,
İstanbul 2005.
PARMAKSIZOĞLU, İsmet-ÇAĞLAYAN, Yaşar, Genel Tarih I Eski Çağlar ve
Türk Tarihinin İlk Dönemleri, Funda Yay., Ankara 1976.
RİCE, Tamara Talbot, The Seljuks in Asia Minor, Thames And Hudson London
1961.
ROUX, Jean-Paul, Moğol İmparatorluğu Tarihi, Kabalcı Yay., İstanbul 2001.
RUBRUK, Wilhelm Von, Moğolların Büyük Hanına Seyahat 1253–1255, (Çev:
Ergin Ayan), Ayışığı Kitapları, İstanbul 2001.
SEVİM, Ali - MERÇİL Erdoğan, Selçuklu Devletleri Tarihi Siyaset, Teşkilat ve
Kültür, TTK Yay., Ankara 1995.
SEVİM, Ali -YÜCEL, Yaşar, Türkiye Tarihi Fetih, Selçuklu ve Beylikler
Dönemi, TTK., Yay., Ankara 1989.
SPULER, Bertold, İran Moğolları (Siyaset, İdare ve Kültür İlhanlılar Devri
1220-1350), (Çev: Cemal Köprülü), TTK Bas., Ankara 1987.
SÜMER, Faruk, Oğuzlar (Türkmenler) Tarihleri-Boy Teşkilatı Destanları,
TDAV Yay., İstanbul 1999.
________, Selçuklular Devrinde Doğu Anadolu’da Türk Beylikleri, TTK Bas.,
Ankara 1998.
________, Yabanlu Pazarı Selçuklular Devrinde Milletler Arası Büyük Bir
Fuar, TDAV Yay., İstanbul 1985.
101
SÜSLÜ, Özden, Tasvirlere Göre Anadolu Selçuklu Kıyafetleri, AKM. Yay.,
Ankara 1989.
ŞEKER, Mehmet, Fetihlerle Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşması, DİB
Yay., Ankara 1991.
________, İbn Batuta’ya Göre Anadolu’nun Sosyal-Kültürel ve İktisadî Hayatı
İle Ahîlik, KB Yay., Ankara 1993.
TIESENHAUSEN, De W., Altın Ordu Devleti Tarihine Ait Metinler, (Çev: İsmail
Hakkı İzmirli), Maarif Matbaası, İstanbul 1941.
TOGAN, A. Zeki Velidi, Umumi Türk Tarihine Giriş, Enderun Kitabevi, İstanbul
1981.
TURAN, Osman, Selçuklular Târihi ve Türk – İslam Medeniyeti, Boğaziçi Yay.,
İstanbul 1998.
________, Selçuklular Zamanında Türkiye (Siyasi Tarih Alp Arslan’dan
Osman Gazi’ye), Turan Neşriyat Yurdu, İstanbul 1971. ,
________, Türkiye Selçukluları Hakkında Resmi Vesikalar (Metin, Tercüme ve
Araştırmalar), TTK. Bas., Ankara 1988.
TURAN, Refik, Türkiye Selçuklularında Hükûmet Mekanizması (Vezir ve
Divan), Millî Eğitim Bas., İstanbul 1995.
TURAN, Şerafettin, Türkiye – İtalya İlişkileri I Selçuklular’dan Bizans’ın Sona
Erişine, Kültür Bakanlığı, Ankara 2000.
UĞUR, M.Ferit – KOMAN, M.Mes’ud, Selçuklu Büyüklerinden Celâlüddin
Karatay ile Kardeşlerinin Hayat ve Eserleri, Yeni Kitap Bas., Konya
1940.
UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı, Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu
Devletleri, TTK Bas., Ankara 1998.
________, Osmanlı Devlet Teşkilatına Medhal, TTK Bas., Ankara 1998.
________, Osmanlı Tarihi, c. I, TTK Bas., Ankara 1998.
102
VASİLİEV, A. A., History Of The Byzantine Empire 324-1453, The University Of
Wisconsın Press, Madison 1952.
YAKUBOVSKİY, A.Yu., Altın Ordu ve Çöküşü, (Çev: Hasan Eren), TTK Bas.,
Ankara 1992.
YILMAZ, Leyla, Antalya (16. Yüzyılın Sonuna Kadar), TTK Bas., Ankara 2002.
YUVALI, Abdulkadir, İlhanlılar Tarihi -I- Kuruluş Devri, EÜ Yay., Kayseri
1995.
b- Makaleler
ALPTEKİN, Coşkun, “Türkiye Selçukluları”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam
Tarihi, c. VIII, Çağ Yay., İstanbul 1992, s. 209-406.
ARTUK, İbrahim, “II. Keyhüsrev’in Üç Oğlu Adına Kesilen Sikkeler”, Malazgirt
Armağanı, TTK Bas., Ankara 1993, s.269-286.
BAL, Mehmet Suat, “Türkiye Selçukluları, Mısır Memlukları ve Altın Orda
Devleti’nin İlhanlılara Karşı Kurduğu İttifak”, TAD, S. 17, s. 301–304.
BARTHOLD , W., “Berke”, İA, c. II, s. 553–555.
________, “Batu”, İA, c. II, s. 351–353.
________, “Hülagü”, İA., c. V/1, s. 581-582.
BAYKARA, Tuncer, “Türkiye Selçuklularında İdarî Birim ve Bununla İlgili
Meseleler”, VD, S. XIX, Sistem Ofset, İstanbul 1985, s.49–60.
BAYRAM, Mikail, “Anadolu Selçuklularında Devlet Yapısının Şekillenmesi”,
Cogito, S. 29, YKY, İstanbul 2001, s.61–73.
ERSAN, Mehmet, Türkiye Selçukluları’nda Hediye ve Hediyeleşme I, TİD, S. XIV,
s. 65–77.
GÖDE, Kemal, “Anadolu’da Cengizli ve İlhanlı Hâkimiyeti Dönemine Genel Bir
Bakış (1239–1327)”, SDÜFEFSBD, S.1, Isparta 1995, s. 165–190.
GÖDE, Kemal, “Türkiye Selçuklu Sultanlarının Türbeleri”, SDÜFEFSBD, S. 5,
Isparta 2000, s. 1–19.
103
Kamalov, İlyas, “Moğol İstilası ve Anadolu Kültürüne Tesirler”, TDA, S. 140,
İstanbul 2002, s. 167–180.
KAYMAZ, Nejat, “Anadolu Selçuklularının İnhitatında İdare Mekanizmasının Rolü
II ”, TAD, c. III, S.4-5, Ankara Üniversitesi Bas., Ankara 1965, s. 23-61.
KİENİTZ, Karl, “Osmanlılardan Önceki Anadolu Türklerinin Politik ve Kültür
Bakımından Dünya tarihindeki Önemi”, (Çev. Mithat San), Belleten, S.
196, Ankara 1986, s. 279–289.
Mehmet Altan Köymen, “Türkiye Selçukluları Devleti’nin Ekonomik Politikası”,
Belleten, c. I, S. 198, s. 614–620.
MERÇİL, Erdoğan, “Bizans’ta Selçuklu Hanedan Mensupları”, XI. Türk Tarihi
Kongresi Kongreye Sunulan Bildiriler, c. II, TTK Bas., Ankara 1994,
s.709–722.
SPULER, Berthold, “İlhanlılar”, İA, c. VII, s. 967–971.
SÜMER, Faruk, “Anadolu’da Moğollar”, SAD, S.1, Ankara 1970, s.1–147.
________, “Ağaç Eriler”, Belleten, S. 26, Ankara 1962, s. 521–528.
TERZİ, Adnan Sadık,”İbn Bibi”, İA, c. V/II, s. 712–718.
TURAN, Osman, “II. İzeddin Keykavus’a Aid Bir Temlikname”, Zeki Velidi
Togan’a Armağan, Maarif Basımevi, İstanbul 1955, s. 157–177.
________, “Keykavus II”, İA, c. VI, s. 642–645.
________, “Keykubad II”, İA, c. VI, s. 661–662.
________, “Kılıç Arslar IV”, İA, c. VI, s. 703–707.
________, “Selçuklu Devri Vakfiyeleri, Celaleddin Karatay, Vakıfları ve
Vakfiyeleri”, Belleten, S. 45, Ankara 1948, s. 17- 170.
UYUMAZ, Emine, “Anadolu Selçuklu Çağı Kronolojisi”, Cogito, S. 29, YKY,
İstanbul 2001, s.169–182.
VARTAN, “Ermeni Müverrihlerine Göre Moğollar”, (Çev: M. ED. Dulaurier), TM,
S. V, İstanbul 1936, s. 27-48..
104
YUVALI, Abdülkadir, “İlhanlılar’ın Anadolu Politikası”, XI. Türk Tarihi Kongresi
Kongreye Sunulan Bildiriler, c. II, TTK Ankara 1994, s.581–600.
c- Tezler
ALTINTAŞ, Ahmet, Türkiye Selçuklularında Sosyal ve Ekonomik Hayat,
(Basılmamış Doktora Tezi), Malatya 1998.
BEŞTAV, Özlem, XII. ve XIII. Yüzyıllarda Anadolu Selçuklu Devleti’nde
Ticaret hayatı, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Konya 1995.
ERDEM, İlhan, Türkiye Selçukluları–İlhanlı İlişkileri (1258–1308), (Basılmamış
Doktora Tezi), Ankara 1995.
GÖKSU, Melek, Şerefeddin Hatiroğlu ve Moğollara Karşı İsyanı, (Basılmamış
Yüksek Lisans Tezi), Konya 2000.
KARA, Kemal, Türkiye Selçuklu Devleti’nin Siyasi, İktisadi ve Sosyal Yapısı
Üzerine Bir İnceleme (El-Evanirü’l-Ala’iye Fi’l-Umuri’l-Ala’iye’ye
Göre), (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Elazığ 2002.
SAV, Hasan, 1240–1256 Yılları Arasında Anadolu Selçuklu-Moğol İlişkileri,
(Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Konya 1999.
SOYSAL, Ayşe Asude, XII.-XIII. Yüzyıllarda İran Kültürünün Anadolu’ya
Nüfuzu: Anadolu Selçukluları Üzerinde İran Tesirleri, (Basılmamış
Yüksek Lisans Tezi), Ankara 1999.
d- İnternet Kaynakları
http://www.antalya.gov.tr/index.php?Sayfa=eski_eserler
http://www.kayseri.gov.tr/yeni/index.asp
http://www.uluborlu.bel.tr/uluborlutarihi.htm.
105
EKLER
106
Ek 1- Dirhem / Keyhüsrev II / Sivas / 640 (1242–43) / 23 mm. 2.74 gr. Yazılar Bütünüyle Kûfidir. Güneş ve iki aslan motifi Mezopotamya’ya kadar
iner. Gıyaseddin Keyhüsrev, Gürcü Hatun’un yüzünü güneş şeklinde tasvir ettirmiş268.
Ek 2- Dirhem / Keykavus II(İlk Cülusu)/ Konya /645 / 22 mm. 2.40 gr. Arka yüzde, dış çevredeki dairesel kitabeyle basım yeri ve yılı
belirtilmiştir269.
268 Enis Batur, Doğu-Batı Arası Bir Gökkuşağı, (Yay. Haz: Şennur Aydın), İstanbul 1994. s. 38.
269 Enis Batur, a.g.e., s. 40.
107
Ön Yüz: La ilâhe illalla Muhammed/Resulullah el imma/el Mustaasım billâh
emir’ül-Müminin/ durube fi sene seb’a erbain sittema’e bi Konya Arka Yüz: Es sultan el azam/ İzzeddünya ved-din Keykavus/ ve
Rükneddanya ved-din Kılıçanslan/ ve Alaeddünya ved-din Keykubad/ benü Keyhüsrev berahin emir’ül-müminin270.
Ek 3- Dirhem / Keykavus II (İlk Cülusu) Konya /647/ 22mm. 2.98 gr. Her iki yüzdeki noktalı kare bordur, arka yüzdeki dış boşluklar, yazı ve divani
tarih ile doldurulmuştur271.
Ek 4- Dirhem / Keykavus II (İkinci Cülusu)/ Ankara / 655 (1257–58) /
22mm. 2.75 gr. Giderek bozulmaya başlayan yazı kalitesiyle göze çarpan bu sikkede basım
yeri arka, basım tarihi ön yüzdedir. Keykavus’un adı “Allah’ın âlem üzerindeki gölgesi” unvanıyla birlikte okunmaktadır272.
270 Halil Erkiletlioğlu-Oğuz Güler, Türkiye Selçuklu Sultanları ve Sikkeleri, Kayseri 1996, s.
165. 271 Enis Batur, a.g.e., s.40. 272 Enis Batur, a.g.e., s.41.
108
Ek 5- Dirhem / Keykavus II (İkinci Cülusu) / Lülü’a / 658 (1260–61) Lülü’a, Ulukışla’nın doğusunda, bugünkü Hasangazi’dir273.
Ek 6- Dirhem / Keykavus II/ İkinci Cülusu / Konya/ 658 (1260–61) 21 mm.
2.85 gr. Ön yüz ortasında: “İzzet iktidar Allah’ındır.” Kitabesi okunmaktadır274.
273 Enis Batur, a.g.e., s.41. 274 Enis Batur, a.g.e., s.41
109
Ek 6- Dirhem / Keykavus II (İkinci Cülusu)/ Antalya / 660 (1262–63)/
22mm. 2.98 gr. Kuşkusuz okunabilen kitabesiyle bir postumus (ölüm sonrası) sikkesi olarak
görülmektedir275.
Ek 7- Dirhem/ Kılıçarslan IV/ Sivas/ 646 (1248–49) İlk Cülusu), 23 mm.
2.85 gr. Kılıçarslan, “Din ve Dünya’nın temel direği” lakabı ve “Müminlerin Emir’in
Tanığı” unvanlarıyla anılmıştır276.
275 Enis Batur, a.g.e., s.41. 276 Enis Batur, a.g.e., s.41.
110
Ek 8- Dinar/ Kılıçarslan IV/ Konya/ 661(1263–64)/ 25 mm. 4.45 gr277.
Ön Yüz: Durube Madenşehir/ el imam el Mustaasım/ billah emir’ül-
müminin/ sene hamse ve hamsin ve sittema’e Arka Yüz: Es-sultan el azam/ Rükneddünya ved-din/ Kılıçarslan bin
Keyhüsrev/ berahin emir’ül-müminin278
Ek 9- 9356/ Dirhem/ Kılıçarslan IV/ Ma’denşehir/ 655 (1257–58) 22 mm. 2.65 gr. Ma’denşehir, Konya’nın güney-doğusunda Karaman kazasına bağlı bir yerleşim yeridir279.
277 Enis Batur, a.g.e., s.42. 278 Halil Erkiletlioğlu-Oğuz Güler, Türkiye Selçuklu Sultanları ve Sikkeleri, Kayseri 1996, s.
185. 279 Enis Batur, a.g.e., s.42.
111
Ek 10- Dirhem/ Kılıçarslan IV/ Sivas / Ramazan 656 Eylül 1258/ Arka
yüzünde basıldığı ayın adı da kaydedilmiştir. 1258 yılının Eylül ayında basılmış bu dirhem, ilk kez yayınlanması bakımından önemlidir280.
Ek 11- Dirhem/ Kılıçarslan IV Sarus / 660 (1262–63) 22mm. 2.90 gr. Sarus, Siirt ilinin Şirvan Kazasına bağlı bir yerleşim yeri olmakla birlikte
darphane olarak faaliyeti şüpheli görülmektedir281.
280 Enis Batur, a.g.e., s.42. 281 Enis Batur, a.g.e., s.42.
112
Ek 12- Dirhem/ Kılıçarslan IV/ Lülü’a/ 660 (1262–63) 22mm. 3.02 gr. Arka yüz boşluğunda “Minnet Allah’adır.” Cümlesi okunmaktadır282.
Ek 13- Dirhem/ Kılıçarslan IV/ Gümüşpazar/ 661 (1263–64)/ 22mm 2.82 gr Gümüşpazar, Orta Anadolu’nun kuzeyinde olduğu tahmin edilen, fakat tam
yeri bilinmeyen bir darp yeridir. Muhtemelen Amasya yakınındaki Gümüşhacıköy’dür283.
282 Enis Batur, a.g.e., s.42. 283 Enis Batur, a.g.e., s.43.
113
Ek 14- Dirhem/ Kılıçarslan IV/ Konya/ 661 (1263–64) / 21mm. 2.50 gr. Darp yeri “bi-Medinet-i Konya” ve basım tarihi (birler ve onlar hanesi divani
rakamla önyüz son satırlarında yer almaktadır284.
Ek 15- Dirhem/ Kılıçarslan IV/ Konya/ 663 (1265–66)/ 22mm. 2.95 gr. Ön yüz ortasında yer alan “Minnet Allah’adır.“ ibaresi, noktalardan oluşan
altı dilimli bordürle çevrelenmiş, dışta darp yeri ve tarihi, çepeçevre yazılmıştır285.
284 Enis Batur, a.g.e., s.43. 285 Enis Batur, a.g.e., s.44.
114
Ek 16- 21540/ Dirhem/ Kılıçarslan IV/ 64? (1242–52)/ 22mm. 2.52 gr. Ön yüzde altı dilimli bordür içinde “Mülk Allah’ındır.” Cümlesi
okunmaktadır286.
Ek 17- Dinar/ Keyhüsrev II, Kılıçarslan IV, Keykubad II/ Konya/ 653 (1255–
56)/ 24.5 mm. 4.42 gr Arka yüzde üç kardeşin unvanlarıyla adları, sırasıyla yazılıdır287.
286 Enis Batur, a.g.e., s.44. 287 Enis Batur, a.g.e., s.45.
115
Ek 18- 9389/ Dirhem/ Keykavus II, Kılıçarslan IV, Keykubad II/ Konya/ 648
(1250–51)/ 23 mm. 2.98 gr. Ön yüz iki satırı, darp yeri ve divani rakamla darp tarihine ayrılmıştır288.
Ek 19- Dirhem/ Keykavus II, Kılıçarslan IV, Keykubad II/ Konya/ 648
(1250–51) / 21 mm. 2.65 gr. Her iki yüz üst bölümünde çifte Rumiler yer almaktadır289.
288 Enis Batur, a.g.e., s.45. 289 Enis Batur, a.g.e., s.45.
116
Ek 20- Dirhem/ Keykavus II, Kılıçarslan IV, Keykubad II/ Sivas/ 647 (1249–
1250) / 23mm. 2.85 gr Üç kardeşin Sivas’ta basılmış ilk dirhemlerindendir290.
Ek 21- Dirhem/ Kılıçarslan IV, Keykubad II/ Kayseri/ 652 (1254–55) /
22mm. 2.80 gr. Önyüz ortasında daire ile çevrelenmiş, uçları noktalı yıldız yer almaktadır.
Kılıçarslan “Sultanü’l Azam”, Keykubad “Sultanü’ül-mu’azzam” ünvanları ile anılmıştır291.
290 Enis Batur, a.g.e., s.46. 291 Enis Batur, a.g.e., s.47.
117
Ek 22- Dirhem/ Kılıçarslan IV, Keykubad II/ Sivas/ 652 (1254–55)/ 23 mm.
2.95 gr. Sultanların adları,”Sultanü’l azam” unvanı altında yazılmıştır292.
Ek 23- Isparta Uluborlu’daki Borgulu Kalesi. www.uluborlu.org
292 Enis Batur, a.g.e., s.47.
118
Ek 24- Alanya Kalesi.
Ek 25- Karatay Medresesi. Leyla Yılmaz,Antalya (16. Yüzyılın Sonuna Kadar),
TTK Bas., Ankara 2002.
119
Ek 25- Akhan, Cengiz Bektaş, Selçuklu Kervansarayları Korunmaları, Kullanımları
Üzerine Bir Öneri, Yem Yay., İstanbul 1999
Ek 26- Akhan, Cengiz Bektaş, Selçuklu Kervansarayları Korunmaları,
Kullanımları Üzerine Bir Öneri, Yem Yay., İstanbul 1999
120
Ek 27- Horozlu Han, Cengiz Bektaş, Selçuklu Kervansarayları Korunmaları,
Kullanımları Üzerine Bir Öneri, Yem Yay., İstanbul 1999
Ek 28- Horozlu Han, Cengiz Bektaş, Selçuklu Kervansarayları Korunmaları,
Kullanımları Üzerine Bir Öneri, Yem Yay., İstanbul 1999
121
Ek 29- Ahi Yusuf Türbesi, Leyla Yılmaz,Antalya (16. Yüzyılın Sonuna Kadar),
TTK Bas., Ankara 2002.
Ek 30- Ahi Yusuf Türbesi, Leyla Yılmaz,Antalya (16. Yüzyılın Sonuna Kadar),
TTK Bas., Ankara 2002.