Rafet Arslan

16
ALBEMUTH ALBEMUTH Özgür Basın BİLİM KURGU - 03 / 03 Sakın Kimselere Doğal Zenginliklerinizin Neler Olduğundan Bahsetmeyiniz! Düşününüz! Yerin Kulağı Vardır! Hatırlayınız! Gamze GÜÇKIRAN

Transcript of Rafet Arslan

Page 1: Rafet Arslan

ALBEMUTHALBEMUTH ÖzgürBasın

BİLİM KURGU - 03 / 03

Sakın Kimselere Doğal ZenginliklerinizinNeler Olduğundan Bahsetmeyiniz!

Düşününüz!Yerin Kulağı Vardır!

Hatırlayınız!

Gamze GÜÇKIRAN

Page 2: Rafet Arslan

ZAMANSIZ HATIRALAR DENİZİNE DALMAK

Son 5-6 yıldır fantezi, polisiye gibi türlerinyanında bilim kurgu yazınında da bir patlamayaşandığını söylemek yanlış olmaz. Art arda bilimkurgu çevirilerinin yayınlanması ile başlayan süreçneredeyse her yayın evinin bir bilim kurgu dizisibaşlatmasına neden oldu. Selma Mine, Orhan Duru,Zühtü Bayar gibi eski kuşak yazarlarımızın yanındabilim kurgu türünde de yapıtlar veren Süreyya Evren,Haldun Aydıngün gibi yazarların eklenmesisevindirici bir gelişme oldu. Çevirilerin yanında, yerliyazarlarımızın da bilim kurgu kapsamındayapıtlarının basılması ve alıcı bulması, Türkiyebilim kurgusundaki gelişimde önemli bir noktayıişaret ediyor.Artık Müfit Özdeş gibi yıllarca gizli gizliüreten yazarlarımız okurla buluşabilmekte.

Bu gelişim sürecinde, genç kuşak yazarlararasında gerek kaleminin yetkiliği, gerekse rahatokunan akıcı dili ile dikkat çeken önemli bir isimseMehmet Açar. Dikkatli okurların ilgisini Mehmet Açar,ilk önce "Hayalet Gemi" dergisinde çıkan öyküleriyleçekti. Gerçi sinema tutkunları Mehmet Açar'ın filmeleştirilerini uzun süredir takip ediyorlardı. 1998yılında Açar'ın 10 öyküsü İletişim Yayınlarınca "Anarşik Rehavet" adı ile basıldı. Kitapta yer alanCressville öyküsündeki "Kafka müptelasıydık,Borges'e tapıyorduk ve İflah olmaz bilimkurgututkunuyduk" satırları M. Açar'ın edebiyat zevkini vebilim kurgu ile olan bağını yansıtıyordu. Bu tutkuGaip Cinayetleri, On bir, Kristal Çağının Işıkları,Dalgın Yağmurlar Mevsimi öykülerinde okurlabuluşur. Her şeyin bilgisayar denetiminde olduğugeleceğin tekno dünyasında geçen Gaip Cinayetleripolisiye bilimkurgu'ya güzel bir örnektir. KristalÇağının Işıkları ise Ballard'ın kaleminden çıkmışabenzer imgelerle dolu, etkileyici bir öykü . Lafaramızda rüyaların kayıt edilip, izlenebildiği yakıngeleceğe dair bir öykü ile uğraşırken Kristal ÇağınınIşıkları ile karşılaşan biri olarak aklımdaki fikrinbenzer tema ile dile gelmesine ve öykününsağlamlığına sevinirken; biraz da gıpta ettim.

M. Açar' ın bilimkurgu öyküleri arasında dikkatçeken bir diğeri ise, kıyamet sonrası kurulanrasyonel dünyadaki gizemli Hicran köyünü anlatan,Dalgın Yağmurlar Mevsimi öyküsüydü . 2000yılında, büyük salgınlar devri sonrasında kurulanBirleşik Federasyonların komünal-küreseldünyasından yola çıkan M. Açar Siyah HatıralarDenizi romanını yarattı. Romanın başlangıcını,Hicran öyküsünün sonundaki "Yer yüzü nasıl birgeleceğe doğru gidiyordu? Son birkaç yıldaki muhalifakımlar dünyayı yeniden o eski vahşet çağlarınadöndürebilir miydi? Birleşik Federasyonlar

- 2 -

Parlamentosu insanları daha ne kadar süre tek birortak ideal çevresinde tutabilirdi ? " sorularından yolaçıkarak yapıyor. İletişim Yayınlarından çıkanromanında M. Açar, sinema ve edebiyattaönemsediği yapıtlara sıkça göndermeler yapıyor.Kitaba temel olan Kafka'nın Şato, Lem' in Solaris,King' in Medyum yapıtları daha önce sinemayauyarlanmıştı. M. Açar' ın kendini Kubrick 'in Medyumromandan uyarladığı Shining filminden çok, romanayakın hissettiği anlaşılmakta . Tarkovski tarafındansinemaya uyarlanan Solaris ise mistik-felsefiaçılımlarıyla M. Açar'ın dünyasına daha yakınduruyor. M. Açar, 20. y.y.' ın en önemli romanı olaraknitelendirdiği Solaris' in gizemli gezegeni ile , King' intekinsiz otelini birleştirerek, geniş felsefi ve sosyolojikalt yapıya sahip bir metin oluşturmuş. Açar, yarattığıbu birleşimi Kafkaesk, bilimkurgu polisiyesi olarakadlandırıyor.

Bir televizyon röportajında M. Açar"bilimkurguda çok hoş bir yön var, Ballard'ın dediğigibi , bilim kurgu ile aslında bu günü anlatıyoruz"görüşünü ortaya koyuyordu. Bu bakış günümüzünglobal tüketim kapitalizmine eleştiriler ve bu sistemekarşı var olacak alternatiflerin araştırılmasıylaromanın temel yapı taşlarından biri halini alıyor. Buaçıdan Siyah Hatıralar Denizi, son dönem Türkiyeedebiyatındaki üç ütopik romandan biri . Alev Alatlı'nın üçlemesinin ilk iki kitabı Schrödinger' in Kedisi veRüya romanları vahşi global kapitalizmin varacağıtehlikeli noktaları aktaran birer anti-ütopya örneğidir.Cem Akaş'ın Olgunluk Çağı Üçlemesi ise kıyametsonrası yarı komünal bir küreselleşme yaşayandünyayı, ütopya/anti-ütopya çelişkisi üzerindenaktaran bir romandır. M. Açar' ın romanını açıkçabilim kurgu olarak tanımlamasıyla, diğer iki yazardanfarklı bir duruş sergiler. Nedense Alev Alatlı romanınıbilim kurgu olarak tanımlamaktansa anti-ütopyademeyi tercih ediyor. Cem Akaş ise romanını " bilimkurgu olmayan bir gelecek romanı" olaraknitelendiriyor. Bu durum dünya edebiyatında sözsahibi birçok edebiyatçının yazdıkları bilim kurguromanlarını, bilimkurgu içinde tanımlamaktankaçınmasını anımsatıyor.

MEHMET AÇAR YAZININDAAYDINLANMA VE GİZEM

Aydınlanma çağıyla yaygınlaşan burjuvarasyonalist-pozitivist anlayışlara karşı felsefi temellieleştiriler yanında, romantik, gotik gibi sanatsaltepkiler de gündeme gelmişti. Son yirmi yıldayaygınlaşan modernizm / post-modernizmtartışmalarıyla birlikte, aydınlanma dönemindeyaşanan bu çelişkiler düşünce dünyasının gündemini

Rafet ARSLAN

Page 3: Rafet Arslan

- 3 -

yeniden belirliyor. Siyah Hatıralar Denizi romanınınalt metininde bilinmeyenleri akıl ile aydınlatmaçabası ve bu çabaya karşın tam çözümlenemeyengizemlerin yarattığı çelişkiler öne çıkar. RomandaBirleşik Federasyonlar Parlamentosunun komünaldünyasındaki, Hicran köyü gibi rasyonel bütündenayrık , gizemli Nordvest kentinin soğuk istasyon diyebilinen bölgesindeki iki intihar vakasını araştırmaküzere gönderilen gizli servis elemanının Kafkaesköyküsü anlatılmaktadır. Zaman, uzay, gerçeklik gibikavramların sorgulanmasının merkezinde, 200 yıllıktuhaf Ennoia oteli vardır. Fakat otel, romanın esinkaynaklarından Kafka'nın Şatosu gibi karanlık vetahakkümcü bir güç yerine, daha çok çeşitli garipişaretlerlerle iletişim kurmaya çalışan Lem' in Solarisgezegenine benzeyen bir şekilde ele alınmakta. Lem'in Solaris üstüne tartışmaları ve bilgi yığınını aktaranyaklaşımı gibi,romandaki Kongre Grubu da Ennoiaoteline bilişsel-mantıklı bir açıklama getirmearayışındadır. Tıpkı Solaris romanındaki gibiGibarian'ın intiharı bilinmeyeni anlamaya,anlamlandırmaya yönelik düşünsel bir sürecibaşlatır. Bu açıdan otelde yaşanan tüm esrarengiz ,hortlakımsı olaylar King'in Amerikan ailesi vetoplumunun bilinçaltını metafizik bir anlatımlaaktardığı Medyum romanına değil, tüm mistikgörünümüne rağmen Solaris ile benzeşen bilişsel birkonumda duruyor. Çünkü M. Açar gizemli, doğaüstüolayları daha çok insani yanı dışlayan katı pozitivizmanlayışına karşı, eleştirel anlamda kullanmakta.

M. Açar yapıtlarında mistik ve fantastikunsurlara da yer vermekte. Fakat bu açıdan M. Açargünümüzde gitgide yoğunlaşan örneklerin aksine,bilim kurgu ile fantazyayı birbirinden ayıran sorumlubir duruş sergiliyor. Cressville öyküsündeki " bu birbilim kurgu değil fantezi ... Hayır , bir ütopya değildibu sadece bir hayaldi ... "sözleri, Açar'ın buyaklaşımına bir örnektir.

Romanda mutlaka eleştirilecek yerler debulunabilir. Bazı bölümlerin gereğinden fazlauzatılması yada politik açılımların kısırlaştığı noktalargibi . Örneğin, yazar liberalizmi eleştirirken , yer yerkomünal sistemi de sadece son elli yılın bürokratik,soğuk savaşın yarışına ve teknokrasiye kendinikaptırmış, yozlaşmış sosyalizm yorumuylaözdeşleştirebiliyor .

Roman, dış uzaya ve onun zeki varlıklarınanaif göndermeler ve insanoğlunun gizemleri çözmeçabasıyla noktalanıyor. Lem' in Solaris' inkapanışında dediği gibi "hiçbir şey bilmiyordum, amaamansız mucizeler çağının hala geçmediğiinancında direterek". M. Açar'ın romanı ağırlıklıolarak öykücülük üzerinde var olan Türkiyebilimkurgusunun, romanlara açılmasında olumlu bir

örnek teşkil ediyor. Hatta, Siyah Hatıralar Denizininedebiyatımızda şimdiye kadar yazılmış en yetkinbilim kurgu romanı olduğunu da söyleyebiliriz. Bazıeleştirmenlerin genç kuşak bilimkurgu yazarlarından,ille de özgür temalar isteme anlayışının yetersizliğinide açığa vuruyor. Bir çok bilimkurgu metnine gerekgöndermeler, gerek esinlenmelerle yeni bir yapıtınçıkarılabildiğini bizlere gösteriyor (tıpkı YokuştakiSalyangoz, Küvette Bulunan Günce v.b. dünya bilimkurgusundaki benzer yapıtlar gibi). Özgünlüğüntemada değil, edebi dilde olduğunu kabul edendeğerlendirmelerle, yerli bilimkurgu yazınımız dahasağlıklı ve verimli noktalara gelebilecektir.

Saltık bilimkurgununbelki de en çok tanınanyazarlarından Clarke’ ındilimize kazandırılangörece eski bir romanı.Clarke okurları bukitapta biraz şaşırıphayal kırıklığınauğrayabilirler.Clarke’da alışagelinen

netlik, çözüm veönerilerden uzak kalmışbir kitap. Ancak yine deClarke gizemciliğini,teknoloji tarif vekullanımılarını zevkle

izleyip, öğrenecek, merak edecek şeylerbulunacağından eminim.

Kendini anlayamadığıbir karmaşann içindebulan ve eğitimisayesinde elde ettiğiolağanüstü güçlerikullanarak kimliğinibulmaya çalışank a h r a m a n ı m ı z ı nbaşından geçenlerinakıcı ve sorgulayıcı birtarzda aktarıldığıdeğişik bir ütopya.Dünya, Venüs, galaktiktoplum ve ölümsüzlükanlayışı. Bu dört öğenin

birbiri ile olan ilişkilerinin grift bir biçimle anlatılmayaçalışıldığı okuması çok zevkli bir kitap. “UzayTazısının Yolculuğu” adlı kitabı ile tanıdığımızyazarın BK okuyucuları tarafından giderek daha çokbeğenilip benimseneceğine inanıyorum.

Mustafa SUYOLCU

Page 4: Rafet Arslan

7500

Syro yataktan kalktı. Saate baktığındayaşamdaki 7500' üncü gününe başlamak için çokgeç kaldığını farketti. Hemen yataktan fırlayıpaceleyle bugün için hazırlanmış özel kıyafetleriniüzerine geçirmeye başladı. Tam tamına 7500 gündürbu odadaydı ve işte bugün dışarı çıkabilirdi.

Bir görevi vardı. Pek çok şey için hazırlıklıydıama dışarı çıktığında neyle karşılaşabileceğine dairhiçbir şey söylenmemişti ona. Tek bildiği, dahadoğrusu tahmin ettiği, varolan dünyanın artık yaşamıbesleyecek gücünün kalmadığıydı.

Syro bu programın ilk adaylarındandı.Program tam 7532 gün önce yönetim tarafından acildurum ilan edilmesiyle birlikte yürürlüğe konulmuştu.

Geniş ve sert yatağına oturdu ve odasınaşöyle bir göz attı. Burada olduğu süre içinde pek çokşey öğrendiğini düşündü. Gerçek yaşamakarışamamış, ama teknik bilgi biriktirmişti. Bir sürüyabancı dil öğrenmiş, bir sürü kitap okumuş, pek çokmantık ve matematikle ilgili oyunlar oynamış,meditasyon yapmayı öğrenmiş, tartışmış, dinlemiş,eleştirmiş, kabul etmiş, kısacası bu dört duvararasında iyi vakit geçirmişti. Bebekliğinden bu yanaSyro özel bir amaç için yetiştirilen, seçilmiş bir çocukolduğunu biliyordu. Fakat bu fikrin ona yardımcıolmadığı, hatta üzerinde çok baskı kurduğu zamanlarda olmuştu. Bazen -özellikle gelişme dönemlerinde-kendini kapana kısılmış hissetmiş, yaşıtlarındanfarklı olma hissi kaldıramayacağı kadar ağır gelmişti.Köşedeki boy aynasına baktı. Vücudu ilkdeğişimlerini göstermeye başladığında - Cinselliköğretmeninin söylediklerine rağmen - ne kadarkorktuğunu ve ağladığını hatırladı. Gülümsedi.Kendini yalnız hissettiği çok zaman olmuştu amaokuduğu kitaplar, dışarıdaki insanların da aslındayalnız olduğunu anlamasını sağlamıştı. Odasınınduvarlarının dörtte üçünü kaplayan kitaplarına baktı.Hepsini burada bırakmak zorunda olduğu için kendiniüzgün hissetti. Sadece 2002 yılına kadar yazılmışolan kitapları okumasına izin vermişlerdi. Ne güncelkitapları okuyabilmiş, ne gazetelere göz atabilmiş, nede televizyon izleyebilmişti. Bu onun, içindebulunduğu zamana olan merakını daha da arttırmıştı.Fakat merak yeterli değildi. Öğretmenleri, günceletkileşimlerden uzak ve tabii ki tarih verilerinintutarsızlıklarını da karşılaştırarak, bir dünya görüşüedinmesi, bugün ki yaşamın nasıl olduğuna veyaolması gerektiğine dair, kendisinin bir fikir üretmesigerektiğini söylemişlerdi. Bu çok eğlenceli bir şeydi.Odasında tek başına olduğu zamanlardabilgisayarının başına geçer - bilgisayarını sadecedaktilo ve hesap makinesi olarak kullanmasına izin

vardı- ve değişik olasılıkları birbirine kaynaştırarakfarklı dünyalar yaratırdı. Bu dünyalar bazen bir oyunbahçesine, -ki bunu çoğu zaman iyi vakit geçirmekiçin yapardı- fakat çoğunlukla bir savaş alanınabenzerdi. Elindeki aynı materyallerle hem güzel hemde berbat bir dünya yaratabildiğine kendi deşaşırırdı. Tarih Çelişkisi öğretmeni (aynı zamandaOlasılık öğretmeniydi de) farklı dünyalarına şöyle birgöz atar, elini Syro' nun omzuna koyar ve "Açıkla"derdi. "Neden güzel?" veya "Neden insanlar aç?"veya "Şimdi de çözüm üret bakalım. Ne yapılmalı?"En zor kısmı bu olurdu işin. Syro sorulanlarıcevaplama heyecanıyla günlerce süren bir stratejikarmaşasının içinde bulurdu kendini.

6000'inci günlerinde artık biraz birazanlamaya başlamıştı. Olumlu dünyalar yaratırkençok zorlanıyordu çünkü elindeki örnekler hep dahakötüsüne sürüklüyordu onu. Gelecek hep geçmiştendaha karanlıktı. Siyasi ideolojilerin hepsiniincelemişti. Kağıt üzerinde insancıl ve tutarlı görünenpek çok yönetim biçimi, uygulamaya konulduğundadönüşüm geçirmiş, insanların bencillik veaçgözlülükleri sonucunda işlemez hale gelmişti.Vesonuç olarak hesaplarına göre şu anda dünya yakapitalizmle, ya da ona çok yakın kan emicilikte adınıbilmediği başka bir sistemle yönetiliyor olmalıydı. Buda aydınlık bir dünya hayal etmesini çokzorlaştırıyordu. "Yönetici olmaya hazır mıyım?"Kendine odasındaki ekrandan gösterdikleri devYönetim Binasını düşündü. "Evet. Yapabilirim." Artıkzamanın geldiğini hissetti. Kafasında ki bazıparçaların artık bir zemine oturması gerekiyordu. Veo zemine de ancak Yönetim Binası'nda ki verilerlesahip olabilirdi. Sabırsızca yatağında kıpırdandı.Nasıl bir manzarayla karşılaşacaktı? Doğalkaynakların tamamen yok olmamış olmasınıumuyordu.Çünkü eğer öyleyse, dünya nüfusunun%80'i açlık sınırının da altında, hatta ölmeküzereydi.Tam bulaşıcı hastalıklarla ilgili olasılıklarınıdüşünmeye başlamışken kapı açıldı."Haydi Syro,geldışarı çıkalım." Bolgux' a korkuyla baktı. Bolgux,programın yaratıcısı ve aynı zamanda da ToplulukPsikolojisi öğretmeniydi. Syro onu çok severdi ve bukadar gerginken onun o artık yaşlanmış yüzünügörmek onu biraz olsun rahatlattı. Birlikte odadançıktılar.Syro şaşkınlıkla etrafına bakındı.Bütünduyuları dış dünyayı algılamak için çalışıyorduşimdi.Koridorda pek çok insan ona gülümseyerekbakıyordu.Hepsinin bakışlarında bir çaresizlik mivardı?Yavaşça yürüdüler. Program binasının büyükçıkış kapısının önüne geldiklerinde Bolgux bir adımgeri çekildi."Evet Syro.Sıra sende…" Ve kapı ağırağır açıldı.

- 4 -

Tuba GÜNVAR

Page 5: Rafet Arslan

SİZ Mİ TV. Yİ AÇIP KAPATIYORSUNUZ TV. Mİ SİZİ?

YA DA EVREN:KAOSUN MÜKEMMEL DÜZENİ

"Bilimkurgu, bilimsel buluşların, teknolojikgelişmelerin, gelecekteki olay ve toplumsaldeğişimlerin insanlar üzerindeki etkilerini araştırıp,yansıtan sanat akımıdır diyebiliriz. Geleceğinarkeolojisi olarak da tanımlanabilir."

Tarih, elbette kendi kendini yazmaz. Öyleüst üste yığılmış, gelişmelerin, olayların,değişimlerin dondurulup saklandığı buzdolabı dadeğildir. Tarihin yazılması gibi bir eylemden sözediyorsak, bunun nedeni, geçmişindevingenliğindedir. Buna dayanarak şöyle bir savileri sürülebilir: "Tarihi, aykırılar yazar,statükoculuğun üstüne."

Statükoculuğun isteği, tarihin hiçdeğişmeden kalması yani bitmesidir. Böylece,toplumsal dönüşümlerin (diyalektik yasalara göre )gerçekliği ve geçerliliği tarihle birlikte sonlanacak,''değişmeyen tek şey, değişimin kendidir'' yasası,kulağa hoş gelen felsefi bir cümle olarak kalacak.

Globalleşme ya da yeni dünya düzeni (1789Fransız Devrimi ile politik olarak doğan, 1800'lerinbaşlarında İngiltere'de sanayi devrimi ile ekonomikolarak olgunlaşan sistem günümüz için nasıl biryeniliktir? ) ya da yükselen yeni değerler her ne iseadını siz koyun, artık tarihin sonunun geldiğinimüjdeliyor bizlere. Aman ne mutlu! Bundan sonratarih gibi bir derdimiz yok. Ama statükoculuğun birderdi var: Aykırılar!

Aykırı deyince, uzlaşmazlığı bir giysi (imaj)olarak kullanan, çıplak kaldığında genel geçerlesabunlanıp, bal tutan parmağını yalarlar durulanan,gemisini kurtaran kaptandırlar kurulananlarıkastetmiyorum. Söz gümüşse sükut tenekedir, benyanmazsam sen yanmazsan biz yanmazsakdiyebilenlerden söz ediyorum. Ya da en güzeliniSokrat söylüyor:Sokrat ölüme mahkum edildiğinde, Eşi : Haksız yere öldürülüyorsun ,diye ağlamayabaşlayınca Sokrat: Ne yani, demiş. Bir de haklı yere miöldürülseydim?

"Tek kutuplu post modern dünya" modeli,suya sabuna dokunmadan iktidar düşünü ''nasılolsa karşıtım (çelişenim) yok" üzerine kurarken,diyalektiğin "zıtların birliği" yasası da tozlu raflardayerini almış oluyor (mu?)

Yeni dünya düzenine (yukarıdaki adlardanistediğinizi seçebilirsiniz) göre, insanlık için olupolabilecek en iyi sistem bu, daha ötesi yok. Ve artıkyeni şeyler düşünmek, söylemek, geliştirmek veuygulamak gibi beyhude uğraşlara girişmemeliyiz.Yevgeni Zamyatin'i anımsayanınız var mı? Birazkurcalayın hafızanızı. Zamyatin'in uzun yıllar öncebir uyarısı vardı sanki! Eyvah! Yoksa Seattle'dakilerO'nu mu anımsadı?

Bakın şimdi birden, Dragan Babic'in "SonSürgün" kitabı aklıma geldi. Kitap basımınınyasaklanması ya da toplatılması ve dahi ola ki,basılıp toplatılmasa da okunmasınınyasaklanmasını duyup, görmüştük. Ama mahkemebu sefer kitabın ''imha'' sına karar verdi. Eyvah kine eyvah! Başımıza bir de Ray Bradbury çıktışimdi.

Daha çok üreyin ki sizin için ürettiklerimizi(!) daha çok tüketebilesiniz. (Adı ''PİYASAEKONOMİSİ'' olan bir üretim tarzı, nasıl insan içinüretim yapar pek anlayamadım ama? Neyse işte.)Çoğalın, çoğalın, devam edin ...Ne? Harry Harrisonmu? Neyin nesi, kimin fesi bu adam?

Kar ve güç tutkusu, acımasızca yapılanyarışmacılık, silahlanma çılgınlığı, hastalıklı birtoplumdaki bireylerin çaresizliği ve karanlıkta doğruyolu bulmaya çalışmaları. Hadi söyle söyle, şimdikimi yumurtlayacaksın bakalım? Strugatskikardeşler mi? E aferin yani, hiç boşun yok.

Bugünün dünyası, insanların çabasıylaortaya çıkmasına karşın, yine insanlar tarafındananlaşılamamaktadır. Nedir insanı insan yapan yada insanı insanlıktan çıkaran şeyler? Yanıtı basitsorularmış gibi geliyor ilk bakışta. Ancak,yanıtlarını vermeye başladığınızda yeni sorularlakarşılaşıyorsunuz (her şey birbirine bağlıdır, tez,antitez, sentez, sentezin antitezi...)BK'nun makroevrenden mikro evrene, insana, yaşama dairsorulara yanıt arayışı, gelecek için ütopya önerileriya da anti ütopya uyarıları herhalde onuvazgeçilmez kılıyor. Çünkü, BK yaşamamızıniçinde her yanımızda."BK yaşamın ta kendisi.Vazgeçilmez olarak ."

Asım SEYHAN

- 5 -

Gerçek, siz ona inanmaktan vazgeçinceyekadar devam eden herhangi bir şeydir.

P.K.DICK

Page 6: Rafet Arslan

BİLİMKURGU TÜRLERİ(NE) EK

Değerli yazar abim Bülent Habora'nın aylıksöyleşilerden birinde bana yaptığı teklifle RadyodaBilimkurgu programını başlatmıştım. Albemuthdergisi, 'Radyoda Bilimkurgu'ya örnek olması içinyukarıdaki başlığı koyarak ; İzmir merkezli 93.5 BatıRadyo'da her ayın üçüncü pazarı 11-13 saatları arasıhazırlayıp sunduğum 'Fahrenheit 451' adlı programınbirindeki konuşmamın bir bölümünü sarı sayfalısayısına almıştı. Temel olarak dört başlıkta elealdığım Bilimkurgu anlayışları ile ilgili söylemiminradyodaki devamını aktararak yarım kalmışlığıtamamlamak gereğini duydum. Dergide yayınlanansınıflandırma özetle şöyleydi :

1- Bilim ağırlıklı BK (Bilimkurgu). MustafaSuyolcu bir başka Albemuth sayısında 'Saltık BK'olarak incelemiştir.

2- Uzay Operası : Macera ağırlıklı BK'lar.Uzay savaşları, yaratıklar, aşk, gerilim, korku,vahşet, tekmili birden.

3- Ütopya : Düş ülke. Olmayan yer. İdealtoplum. En mükemmel yaşam. Çölde serapyüreklerimizi serinleten.

4- Karşı ütopya : İp uçları şimdiki zamandagörünen kötü gidişatların gelecek boyutlarındaişlenmeleri.

Radyodan devamla ; Genel olarak insanıngeleceğini konu edinen Bilimkurgu tanımlarınınçokluğu, onun sınırlarının çok geniş olmasındankaynaklanıyor.

Ne demek istediğimizi örnekleyerekanlatmaya çalışalım : Kitabevine gidip bir ana akımyazarının, yani konusu günümüzde yada geçmiştekiherhangi bir dönemde geçen bir eser alıpokuduğumuzda yazarın ele aldığı belirli bir dönemin,belirli bir yörenin, belirli insanlarının yaşam vekarakterlerini izleyerek, yeni kişilikler tanıyarak bilgive duygularımızı zenginleştiriyoruz. Bu konuya dahaçok şey ilave edilebilir. Ama kısaca ; yaşamıkavramamızda kaçınılmazdırlar. Onlarsızyapamayız. Bir Bilimkurgu sever de her kitap okurugibi bunlardan nasibini alır. Ancak bununla yetinirsehep eksik kalan bir şeyleri hissedecektir. Dünü vebugünü bilmek, insanı ve Dünya'yı kavramayaçalışmak iyi de ; Nereye gidiyoruz? Ya da Dünyamız,üzerinde taşıdıklarıyla nasıl bir gelecek(ler)olasılıklarına doğru zamanda yarınlara yolculukyapıyor?

Nüfusla ilgili olarak bir örnek vermekistiyorum :

1650 yıllarında Dünya nüfusu : 500 Milyon.İki katına ancak iki yüzyıl sonra 1850 de ulaştı.

1850 de 1 Milyar olan insanın iki katınaçıkmasına 50 yıl yetti.

1900 yılı 2 Milyar. İki Dünya savaşınarağmen 50 yılda yine katlandı.

1950 de 4 Milyar oldu. Şu an 2000 liyılların başlarındayız.

2000(3) 7 Milyara gidiyor Dünya.2010 larda 10 Milyarı çoktan aşmış olacak

insanlar. Nüfusun iki kat artışları için gerekenyüzyıllar, elli yıllar, onlu yıllara indi. Nüfus başlıbaşına sorun değil mi?

1966 da Harry Harrison, "Yer açın! Yeraçın!" isimli romanının ön iç kapağında : "Çocuklar,umarım bu bir kurgu eseri olur." Temennisindebulunmuştur. Dünya nüfusunun gidişatı pek de kurgugibi görünmüyor, ne dersiniz?

Karşı ütopyalar insanlığın önünde geleceğedoğru akan yolun uyarı levhalarıdırlar. Ufukta gözdenkaybolan yolda bizleri nelerin beklediğini bilmiyoruz.Ama insanlığın sahip olduğu Karşı ütopya yazarlarıüzerinde ilerlediğimiz yolu çok iyi inceleyip hemenönümüze işaretleri dikiyorlar. "Dikkat! Yolun buyapısına göre ilerde keskin bir viraj olabilir. Veelimizdeki bu araçlarla o viraja varmak insanlık içintehlikeli olabilir,"gibi. Ve ben umarım ki fren yapmafırsatımız olur diyorum. Umarım firenler de tutar. Buaraçları bizler kullanıyoruz. Şu anı paylaşan tüminsanlar. Ama elimizdeki araçlarla geleceğe yolalırken tüm dünyanın çocuklarını da bu araçlardataşıdığımızı unutmamalıyız.

(Ek'e) ek; Yeryüzünün (düş) cennetleri : Ütopyalar

Ütopyalar az yazılır. Çünkü (herkes içingeçerli) en iyiyi düşlemek çok zordur. Birinin cennetidiğerinin cehennemi olmasa da uymayabilir. Oysaherkese uyacak temel bazları ele almak çıkış noktasıolarak yeterlidir. Kimsenin kimseyi öldürmediği,sömürmediği aksine yardımlaştığı bir dünya.Toplumbilimcilerin saptadığı beş temel insanigereksinimin herkes için sağlandığı bir dünya :Herkese ev, aş, iş, sağaltım ve kültür, eğlenceolanağı. Açın olmadığı, tüm hastaların acılarınındindirildiği, ağlayan tek çocuğun kalmadığı, çocukhaklarının, kadın haklarının, insan haklarının,hayvanhaklarının Evrensel Beyannamelerinin yürürlükteolduğu bir dünya.

Böylesi bir geleceğe bugünden, bugüngerçeklerinden yola çıkarak nasıl ulaşabileceğimizkonusu işlenmiyor. Aslında Ütopyanın kendisi değilde, ona gidecek olan yol ele alınmalı bence.Ütopyalarda bu yoktur. Ne olduysa olmuş bir ütopyagerçekleşmiştir. Ve o Ütopyanın neye benzediği

- 6 -

Akil BAŞYILDIZ

Page 7: Rafet Arslan

NEREDE BENİM ZİHNİM ?

Dördü de bir masanın etrafına toplandılar.Gözlerinde apaçık görülebilen sıkıntı ve zihinlerinikemiren sorulara verilemeyen cevapların yarattığıhuzursuzluk ile önlerindeki boş kağıtlara baktılar.

Hepsi de uykusuzluğun verdiği boşluk vetemassızlık hissi ile birbirlerine bakmaya, birbirlerinedokunmaya korkuyorlardı. Bir süreden beridir dördüde, Bilim ve Kontrol Merkezi'nin teknik yapılandırmabölümüne yıllardır emek veren dört uzman yönetici debenzer rüyalar görüyorlardı. Kış vakti buz tutmuş biryolda yürüyorlar, derken buz kırılıyor ve yol onlarıiçine alıyordu; gözlerini açtıklarında -rüyalarında-uçsuz bucaksız bir denizde kökünden kopmuş birnilüfer yaprağının üzerinde yol alıyorlardı; uzayınderinliklerinde kendilerini bir uzay mekiğinin içindebuluyorlar, ne söylenirse onu yapan, ne yaptığınınfarkında olmayan ve kendine öğretilen komutlardanbaşkaca bir komutu anlayamayan uzay maymunlarıoluveriyorlardı; birden tropik bir adada uyanıyorlar veetraflarında "Karuna, Karuna -Dikkat! Dikkat!-" diyebağrışan yüzlerce binlerce papağan görüyorlardı; birçocuk bakımevinde uyanıyorlar, çocuk onlarla garipbir dilde konuşuyor ancak hiçbiri de konuşulanınhangi dil olduğunu ya da kelimelerin ne anlamageldiğini anlamıyorlardı. İlk sözü Fredrick aldı.

- "Arkadaşlar, fazlaca uzatmayacağım,

hepimizin bildiği gibi bir süreden beridir yaşadığımızdünyanın ve hayatlarımızın bize ait olmadığına dairyoğun şüphelerimiz ve gördüğümüz anlamsız rüyalarsonucu bir toplantı yapmaya ve hayatlarımıza yönveren kelimelerin gerçek anlamlarını bulmaya kararverdik. Toplantıyı Jean'ın ofisinde yapmanın iyiolacağını düşündük zira bize yardımcı olabilecekbilgisayarlara merkezi ağ denetimine yakalanmadanbağlanmanın en kolay yolu buydu. Bu merkez,kavramların anlamlarını ve dili yeniden şekillendirerektoplumumuzu daha barışçı ve daha refah dolu birtoplum haline getirme görevini 27 yıldan bu yanabaşarılı bir şekilde yürütüyor. Hepimiz de bu sisteminkurulmasında ya da sürdürülmesinde bir şekildegörev aldık. Ancak sorun şu ki, biz bu sistem içindeeğitilmedik. Mümkün olduğunca kendi yarattığımızbilgi ve zihin kirlenmesinden uzak durmaya çalıştık.Ama artık biz bile kelimelerin ve kavramların gerçekanlamlarını hatırlayamaz durumdayız. Diyebiliriz kiyığınların hayatlarına egemen olan barışçılyüzeysellik ve boşluk duygusu bizi de esir aldı.

Şimdi bilgisayar rasgele yöntemle bizlere birerkelime seçecek. 5 saniye içinde beyin fırtınası ilekelimenin çağrıştırdığı ilk kelimeyi kağıtlara yazıpbirbirimize okuyacağız. Daha sonra bilgisayar buçağrışımların standart beyin kontrolü ve kavrambiçimlendirme programında yer alıp almadığını, başkabir deyişle anlamların bize mi yoksa standart eğitim

anlatılır kitap boyunca. Dünyanın güncel gerçekleri Kara(Karşı) Ütopyalara benzemişken, savaşlar sürüyorve binlerce çocuk ölecekken Ütopyaları, okumakta olduğum değil, okuyacağım kitaplar sırasına koyabilirimancak. Ömrüm yeterse okuyacağım ve Ütopyalardan Ütopyalar seçeceğim. Hatta belki beşinci sosyalgereksinimimden biri olan eğlence hakkımı da kullanıp Fantazya bile okuyabilirim o zamanlar geldiğinde!

HABER NİTELİĞİNDE

Türkiye'nin ilk Bilimkurgu Fanzinini ve sonra da ilk BK dergisini yayımlayan; 1974 lerden beri yakındostum Sezar Erkin Ergin 16 Ocakta TÜBİTAK'ta düzenlenen TBD Bilişim Dergisi Bilimkurgu ÖyküYarışması Ödül Töreni Davetlileri arasındaydı. Ayrıca Sezar E. Ergin, bir telefon görüşmemizde Yazınİzmir'e geleceğini belirtmiş ve İzmir'deki Bilimkurgucu dostlarına selamlarını iletmiştir.

***Zühtü Bayar'ın Mart 2003' te başlattığı Bilimkurgu Ansiklopedisi tamamlanana dek her ay Bilim ve

Ütopya dergisinden takip edilebilir. Abecesel olması nedeniyle ilk tefrikadaki dört sayfada Albemuth fanzinide yer almıştır. Yeri gelmişken Albemuth'un bir yıldız sisteminin ve ünlü BK yazarı P.K. Dick'nin birromanının adı (Albemuth Özgür Radyosu) olduğundan da söz etmek isterim. Ansiklopedinin "Android"maddesinde sözü edilen "Altı Milyon Dolarlık Adam" dizisinden, belki bir dizgi hatası nedeniyle, "Beş MilyonDolarlık Adam" olarak bahsedildiği dikkatimi çekti.

Mustafa Suyolcu'nun kasım 2002 tarihinde başlattığı "Bir Bilimkurgu Ansiklopedik Sözlük Denemesi"Albemuth'un ileriki sayılarında da devam edecek gibi görünüyor.

Albemuth fanzini şu an için Türkiye'de varolan BK dergi ve fanzin boşluğunda tek başınalığını(umuyorum geçici olarak) sürdürüyor.

Lull dergisi Ocak 2003 sayısında Albemuth'dan övgüyle söz etmiştir.

Murat GÖÇ

- 7 -

Page 8: Rafet Arslan

programına mı ait olduğunu belirleyecek. Şimdihazırsanız başlayabiliriz."

Sandalyesine oturdu ve o da diğerleri gibizihnin algılarını istenmeyen dış etkenlerden koruyarakzihnin istenen konuya yoğunlaşmasını ve zihinselverimin artırılmasını sağlayan zihin yoğunlaştırıcıgözlüklerini taktı. Bu gözlükler onları kenditasarladıkları zihin kirlenmelerinin ve bilgisaptırmalarının dışında, zihinlerinin gerisindeçocukluk çağlarının kirlenmemiş anlam dünyasınagötürecek ve ekranda gördükleri kelimeninduygulanımlar ve kişisel anılarla bezenmiş anlamınaulaştıracaktı.

Masanın tam ortasındaki halojen ekranda ilkkelime göründü: SAVAŞ.

Dördü de dudaklarında anlamlı bir gülümsemeile kağıtlarına döndüler. 5 saniye geçmeden hepsi dekafalarını kaldırarak birbirlerine merakla baktılar.

"Evet, ilk kim başlıyor" dedi Theodor. "Ben başlayayım" dedi Jean. "Benim kelimem

BARIŞ.""Benimkisi ise KAHRAMANLIK" dedi Fredrick."İTAAT" diye tamamladı Karl. "Ben ise KAZANÇ yazmıştım" dedi Theodor.

Hepsi de şaşkınlık ve ümitsizlik içinde birbirlerinebaktılar.

"Durun hemen karartmayın yüzlerinizi. Budaha ilk kelime, öyle değil mi?" dedi Jean gülmeyeçalışarak. Gözlük ilk kelimede başarısız olmuştu.Bulunan kelimelerden hiçbirisi kendi kelimeleri değildi.Onlar değildi o kelimeleri oraya yazan.

Bir kelime daha göründü ekranda: SEVGİ.Kolay bir kelime olduğunu düşünerek sevindiler.Hemen kelimelerini söylediler ardı ardına:KARŞILIKLILIK, YÜCELTME, ÖZSEVİ,SAHİPLENME.

Yine olmamıştı, bir türlü kelimenin gerçekte neanlama geldiğini hatırlayamamışlardı. Huzursuz biryüzle bilgisayar ekranına baktılar. Yeni kelime çoktangörünmüştü bile ekranda: TELEVİZYON

Hepsi de bitirdiler hemen ve bu seferçaresizlik içinde tekrarladılar kelimelerini: EĞLENCE,BİLGİ, ÖZGÜRLÜK, İLETİŞİM.

Bir tek kelime bile etmeden bilgisayarınsonraki kelimeyi göstermesi talimatını verdiler. Kelimealay eder gibi göründü ekranda: PARA

Hızlıca yazıp yüksek sesle okudularkelimelerini, seslerinde umuttan eser yoktu, daha çokSisyphus'un anlamsız inadı: REFAH, GÜÇ, EŞİTLİK,AMAÇ.

-"Son bir kelime daha" dedi Fredrick.Bilgisayar ekranına baktılar son bir kez. Kelimeekranda intikam alırmışçasına göründü : İKTİDAR.

Bitirdiler bir çırpıda yazmayı ve korku ilebirbirlerine baktılar: OTORİTE, PAYLAŞIM, DOĞALSÜREÇ, KONTROL.

Hepsi de tükenmişlik içinde arkalarınayaslandılar ve gözlüklerini çıkardılar. Kelimelerin tümüde vakti ile şartlandırma programlarına kendi elleri ilegirdikleri kelimelerdi, gerçek değillerdi, belirli biramaçla, sığlaştırmak, korkutmak, tek tipleştirmek,yabancılaştırmak üzere tasarlanmış kelimelerdi;yıllardan beridir bilinçaltına hükmeden sesli vegörüntülü mesajlarla, okullar, televizyon programları,kitaplar yoluyla kalabalıkları şartlandırmada kullanılankelimelerdi; düşünmeyen, paylaşmayan, riskalmayan, sorgulamayan yığınlar içindi; öyleyse onlarane olmuştu. Sistemin kontrolünü ellerinde tutuyorlardı;peki onların kontrolü kimdeydi ?

Rahatsızlık içinde kalktı sandalyesindenTheodor. Bilgi ve Kontrol Merkezinin tüm şehre hakimpenceresinden dışarıya baktı. Dışarıda hayat sonderece uyum içinde, sessiz ve sakin akıp gidiyordu."Nerede benim zihnim" diye sordu kendi kendine;binlerce kez sorulmuş bir soruydu bu belki de amagariptir Theodor ilk defa soruyordu.

PRATİK ÜTOPYALARDANHasan El Sabah ve Alamut Kalesi.

Günümüzde Junk, köktendincilik söylemleriile ele alınan Hasan Sabah efsanevi bir kişilik halinegelmiştir. 11. yüzyılda, Kahire'deki Fatimi halifeliğiyoksul Müslüman halka, Kuzey Afrika' nın Hıristiyanve Yahudi nüfusuna ağır baskı ve zulüm politikasıgüdüyordu.

İsmaililerin bir kolu, halifeliliğin bu baskı vezulmüne karşı isyan ederek direnişe geçtiler. HasanSabbah'ın çevresinde toplanan bir grup direnişçiAlamut kalesini ele geçirdi. Kale çevresindeoluşturdukları otonom bölgede, ortaklaşmacı birhayat kurdular. Despot merkezli iktidara karşıAlamut kalesini bir "Yeryüzü Cenneti" halinegetirmeye çalışmışlardır.

İngiliz şair ve Frankestein'in yazarı MaryShelly'in eşi P. Shelley'in 1814'te yazmayabaşladığı tamamlanmamış "Suikastçiler"ütopyasının esinini Alamut deneyimininden almıştır.Hasan Sabbah'ı geleceğe taşıyan bir BK örneğiolarak, Zelazny' in "Bu Ölümsüz" romanı elealınabilir.

- 8 -

Page 9: Rafet Arslan

Bir BilimkurguAnsiklopedik Sözlük Denemesi

(III)

Işık Hızı

Fizik bilgilerimize göre, evrenimizdeulaşılabilecek en yüksek hız. Yaklaşık 300.000 km./sn. lik bu hız, ilk anda olağanüstü yüksek ve her yereulaşmaya yeter bir izlenim bırakmakla birlikte butanımın özellikle ikinci kısmına inanmak artıkmümkün değil. Işık hızı ile kendi güneş sistemimiziçinde bile gerek ulaşım gerekse haberleşme ile ilgilisorunlar olacağı açıktır. Bu düşünceyi evrenboyutlarına taşıdığımız zaman ise haberleşmeve/veya ulaşımın ne kadar olanaksız olacağı açıktır.BK’da ışık hızı, tüm bu yetersizliklerine rağmen uzayyolculukları için oldukça sık kullanılmış vekullanılmaktadır. Uzak yıldız sistemlerine yolculuklariçin ışık hızına oldukça yakın hızlarda hareket edenve kendine yeter bir eko sistem ile donatılmış yıldızgemileri, hatta çok daha yavaş hareket eden amaneredeyse küçük bir gezegen boyutlarında yapılarBK’nun sevilen ilgi gören temalarıdırlar.

Işık hızı ile yapılan yolculukların bir diğerdezavantajı da zaman ile ilgili sorunlardır. Bu hızdahereket etmekte olan bir nesne ve içindekiler içinzaman, örnekle dünyada kalan diğerleri için çokdaha ağır geçmektedir. Pratikte bu sorun ışık hızıylayolculuk yapan kişi veya kişilerin yolculuklarınınsonunda dünya ya döndüklerinde, tanıdıklarıbildikleri kimseyi bulamayacakları anlamınagelmektedir. İkizler paradoksu olarak tanımlanan buolgu için henüz hiçbir çözüm bulunamamıştır.

Hiper Uzay

İçinde varlığımızı sürdürdüğümüz,algıladığımız, bildiğimiz herşeyi barındıranevrenimizden daha farklı fizik kurallarının geçerliolduğu kabul edilen yer. Bu kavram, uzayınbüyüklüğü karşısında, mesafelerle başa çıkmak içinortaya atılmış ışıktan hızlı yolculuk etmekavramlarının en ünlülerinden biridir. Amerikalıbilimkurgu yazarı Isaac Asimov'un "Robot" ve "Vakıf"seri kitaplarında kullanılan yolculuk yöntemi budur.Binlerce hatta yüz binlerce ışık yılı uzaklıkların konuedildiği bu romanlarda, uzaklıklar hemen hemen hiçzaman almayan bu yöntemle geçilmektedir. Buarada 1 Işık yılı yaklaşık 9.471.168.000.000 Km.likbir uzaklığı ifade etmektedir. Hiper Uzay yolculuğubu devasa uzaklıkların çok kısa bir zamandageçilmesini sağlamaktadır.

Solucan Deliği (Worm Hole)

Bilimsel adı Einstein-Rosen Köprüsü olan bukavram yaygın olarak "Solucan Deliği" olarakkullanılmaktadır. Birçok BK öykü, roman ve filmdeçok uzak mesafeleri aşmak için kullanılan biryolculuk yöntemi olarak işlenmiştir. Uzay-zamandabirbirinden uzak iki nokta arasında hemen hemen hiçzaman harcamadan ve normal hızlarda (işık hızınınaltında) yolculuk etme gibi bir olanak sunan kavramastronomik uzaklıklarala başetmek için mükemmelbir olanak olmuştur. Ünlü TV dizisi Stargate (YıdızKapısı) bu kavram çerçevesinde ortaya çıkmıştır.Solucan deliklerinin çalışma prensibi basit olarakşöyle anlatılabilir. Düz bir yüzeyi, örnekle bir mektupkağıdını uzay olarak düşleyin, kağıdımızın uzak ikiköşesini kıvırarak olabildiğince birbirine yaklaştırın,en uzak iki uç şimdi üstüste. Bu yakınlıkta bir uçtandiğerine küçük bir hareketle geçmek mümkün. Geçişişleminden sonra kağıdımızı eski düz haline getirelimişte neredeyse hiç zaman harcamadan olası en uzakmesafeye ulaştık. Solucan deliği, örneğimizdekikıvrılan kağıt gibi evrendeki iki noktayı bükerek böylebir geçişe olanak vermektedir.

Kara Delik

İnanılması güç büyüklükte çekim gücünesahip bölgeler, çekim gücü o kadar güçlüdür kievrenimizde bilinen en büyük hız (işık hızı yaklaşık300.000 km./s) bile ondan kaçamamaktadır. Bumuazzam çekim kuyularına "Kara Delik" denmesininnedeni de budur. Günümüzde kabul edilen teorileregöre bir kara delik nükleer yakıtını tüketmiş, belirli birkütleye sahip yıldızın kendi üzerine çökmesiyleoluşmaktadır. BK’da kara delikler çok sık kullanılanöğeler. Varlıklarıyla uzay-zamanı çarpıtan, büken buçekim kuyularından yaralanılarak çok hızlı seyahatlerama daha da önemlisi zaman seyahatleri ortayakonmuştur. Bir diğer kullanım yolu da bir evrendenbaşka bir evrene açılan kapılar olarak kullanımlarıdır.

Warp Hızı

BK’daki en yüksek hızla yolculukta kullanılanölçme birimi. Hiper uzay veya solucan deliğiyöntemlerinden farklı olarak yolculuklar bildiğimizuzay ortamında gerçekleştirilmektedir. Bugünkü fizikaraç ve anlayışlarımız açısından Warp hızı sadeceteorik bir konudur. BK’da ünlü “Star Trek” dizisindekullanılan bu kavram şimdilerde gerçek yaşamda yeralacak gibi görünmemektedir. Bahsettiğimiz dizilerdebu hız Warp 1 den 9.999999’a kadar kullanılmaktadırWarp 10 sonsuz hız olarak tanımlanır. Rakamlararasındaki ilişki ise geometrik değildir. Örnekle Warp1 ışık hızına eşitken Warp 2 ışık hızının 10 katı Warp3 ise 39 katı olarak kabul görür.

- 9 -

Mustafa SUYOLCU

Page 10: Rafet Arslan

TERAS

Kaçtım. Annemle babam beni o berbat yeregöndereceklerdi, biraz olsun çocukluğunun farkınavarma şansı olan hiçbir çocuk orada bir günyaşayamaz. Son üç yıldır er geç gideceğimi biliyordumama bu günün geleceğini sanmıyordum sanırım. Hazırdeğilim, gitmek istemiyorum. Neden benden kurtulmayıbu kadar çok istediklerini anlamıyorum. Hiçbir zamançok kötü bir şey yapmadım.

Annesinin ya da babasının Q-testi sonuçları16.0'ın üstünde olan bütün çocukların gönderildiği yeregideceğim, bir Evrensel Eğitim Sistemi Yoğun ProgramMerkezi'ne, annemle babam bunun benim için en iyisiolduğunu düşünüyorlar. Gideceğim YoProM çok uzak,daha çok çaba gösterseydim durumun farklıolabileceğini, şu andaki puanımla ancak orayagidebileceğimi söylüyorlar. Oysa daha hazırlıkprogramını bitilmedim, beklemek istemiyorlar, hemengitmemi istiyorlar. Ve olabildiğince uzak olmamıistiyorlar. Bundan eminim. Onları hayal kırıklığınauğrattım. Üzgün olduğum doğru, ama hiç pişmandeğilim.

Ne olursa olsun, ben artık bir YoProM'dayaşamak istemiyorum. Hapishaneden farksız. Oradakiçocuklar birer kalıcı programa kayıtlı görünüyorlar ama12 yaşından sonra farklı ilgi alanlarında birçok'evrensel' bilimsel projeye katılıyorlar. Hiç kimsekatıldığı bir projeden çıkamıyor, ama ilgi alanıdeğiştikçe yeni projelere kaydoluyorlar. Geçicisürelerle farklı projeler üzerinde çalışıyorlar, herkesinher an ilgi alanı değişebiliyor, bu da projelerin canlı veesnek kalmasını sağlıyor. Hayatları dev bir ağa bağlıbir terminalin başında geçiyor, binlerce kişinin yıllarcaoluşturduğu birikimi kısa sürede edinip, üstüne kendibirikiminizi koyup, ağa geri veriyorsunuz. Buna iletişimdeniyor, evrensel bilginin dinamik akışı, dev bilgidenizine yağan damlalar... Hayatlarında bir kez olsunbirbirlerini görmedikleri halde günlerinin 20 saatini aynıinteraktif monitörde harcayan milyarlarca küçük insan,o anda yaptıkları şeyden başka hiç bir şeydüşünmeyen kafalar ve yalnızca detayları görebilengözler. Sun Anne 'mum çocuklar' diyor. Her bunusöyleyişinde annemin son zamanlarda ne kadar sıkbeni mum etmekten bahsettiği geliyor aklıma.

'Evrensel' olmayan projeler gizli. Sifrelerle vegard-prolarla korunuyorlar, onları seçemiyorsunuz,ama eğer seçilirseniz YoProM'dan alınıp SerProM'agönderiliyorsunuz. Herkes bunun muhteşem birşeyolduğunu düşünüyor, bense tamamen kaybolmakolduğunu biliyorum. Dile'nin annesi, Sun Anne böyledüşünüyor, ve kim ne derse desin, bence haklı.

Bir yıl önce olsaydı YoProM'a biran öncegitmek için can atıyor olurdum. Ama şimdi her şeyfarklı. Artık çok geç. Artık burada bir hayatım var.

12 yaşındayım. Bir yıldır hayatımda YoProM'a hazırlıkprogramının seviyelerinden başka şeyler var. Dile var.Bir arkadaşım var, o benim için her şeyden dahadeğerli, onunla başka kimseyle yapamayacağımızşeyler yapıyoruz. Biz, oynuyoruz...

Dile sitenin dışında bir evde oturuyor. Bazıgeceler, zaman kazanmak için bilgisayarımda birmoleküler simülasyon programı çalıştırıyorum. Annemağda projeden projeye geçerken beni yoklar,monitörümü uyku modunda yakalarsa ne yaptığımımerak edebilir. Yine de riski göze alıp mutfağakaçıyorum. Tezgahın üstünde, karanlıkta oturupDile'lerin uzaktan görünen evlerine doğru bakıyorum.Dile'lerin ışığı hep yanar, annesi dikiş diker. Dile'yi veannesini hayal ederek camdan bakmak için yalnızcayarım saatim olur. Her altı saate bir, hazırlık merkezinebir e-ödev göndermek zorundayım. En az altı saattebir... Çünkü hazırlık programında hız önemli. Programıkaç saatte bitirdiğinizi sayıyorlar. İlk iki yıl çokhızlıydım, programın çok önündeydim. O hızla devametseydim şimdiye kadar çoktan SerProM'akapatılmıştım. Son üç aydır yalnızca geceleriçalışıyorum. Annem çok kızgın, gündüz hiç bir şeyyapmadığımı düşünüyor, ona söyleyebileceğim bir şeyyok, istediğini düşünmesine izin veriyorum. Gündüzlerbana lazım.

Gündüzler oyun içindir.

Oyun çok basit. Hemen her gün oynarız amaen iyi sonuçlan güneşli ve rüzgarsız günlerde alıyoruz.Skorlarımızı hava koşullarına göre değerlendirebiliriz,bir rüzgargülümüz, ışık için de bir şiddet-ölçerimiz var.Barometre de var ama ona pek aldırmıyoruz. Asılhazinemiz kronometremiz.Dile'lerin evinin çatısında oynarız. Teras'ta. Sun Teyzeve Dile oraya Teras derler. Burası sitenin 800'erdairelik binalarına hiç benzemiyor. Dört katlı. İlk iki katboş. Üçüncü katta evsahibi oturuyor. Dördüncü kat veTeras Dile'lerin. Evleri küçücük, yalnızca bir ev, ağabağlı bile değil. Bu o kadar güzel bir şey ki, Dile'nin veannesinin bir terminalleri olmadığına uzun zamaninanamadım, ama yok işte. Q-testine hiç girmemişler.Onlar özgür. Hazırlık programları, e-ödevler, saatsaymalar, sıralamalar Dile'nin umranda bile değil.Annesinin de değil. Evlerinde Sun Anne'ningençliğinden kalan kitaplar var. İçlerinde sınırlı bilgilervar, ve aslında her bakımdan yetersizler. Hattabazılarında bilgi bile yok, sadece biri bir şey anlatmış,canı ne isterse onu. Ne kadar kalın olursa olsun birkitaba çok az şey sığıyor, üstelik ne anlattığını anlamakiçin baştan sona okumak gerekiyor, bu da uzunsürüyor, yine de kabul etmeliyim ki güzel kokuyorlar.

Biz küçük odada kitapları karıştırırken SunAnne içeride dikiş diker. Orası sihirli bir dünya, her

Gözde GENÇ

- 10 -

Page 11: Rafet Arslan

yerde iğneler, boncuklar, makaralar, kumaş parçaları var. Sun Anne'nin makinası kumaşın üzerinde koşarkençılgın takırtılar çıkarır. Bazı günler Sun Anne bize hayatımda hiç benzerini görmediğim kekler pişirir. Dile'ler hepböyle şeyler yerler. Bunların tadını çok severim ama en çok pişerken çıkan kokuyu severim. Sun Anne çokeskiden sebze ve meyvelerin yerden çıktığını ve sokaklarda bile satıldığını söyledi, ama o şaka yaparken bileyüzü ciddidir, o yüzden doğru olup olmadığına karar veremedim. Her neyse, şimdi laboratuarda üretildiklerinibiliyorum, annem bu projede çalışıyor. O yüzden eve kimsenin varlığını bile bilmediği yeni sebzeler getirir bazen.Ama bizim evde asla yiyecek kokusu olmaz. Dilelerin evinde her şey çok güzeldir, her şeyin tadı, kokusu,gürültüsü vardır. Yine de en güzel şey Teras'tır.

Çünkü oyunun oynanabileceği tek yer Teras'tır. Teras'ın duvarına çıkarız. Çapraz iki köşede dururuz.Sonra birer çığlık koparıp koşmaya başlarız. Başladığımız köşelere döndüğümüzde tekrar haykırırız, bütüngücümüzle. Sonra, yüreğimiz ağzımızda, duvardan atlayıp terasın ortasında yerde duran kronometreye bakmakiçin koşarız.

Kronometre iki luplu, biri benim diğeri Dile'nin ses frekansına ayarlı. Bunu babamla yapmıştık. Dile bualeti oyuncak bebeği gibi sever, onu okşadığı, öptüğü, mendiline sardığı, geceleri yastığının altına koyupuyuduğu olur. Onun için gizemli bir kutu, haykırınca çalışan bir ışık oyunu, bir oyuncak. Benim için öyle değil,tüm ayarlarını silip yeniden yapabilirim, frekans aralıklarını, rezonans toleranslarını ezbere biliyorum. Yine debunların hiç önemi yok. Ne olursa olsun, bir tur koştuğumuzda, bütün bu aptalca hesaplamalar, çalışmaprensipleri ve hassas ayarlar kafamdan uçup gider. Kronometrenin nasıl çalıştığının hiç bir önemi kalmaz. Oduvardan atlayıp, son çığlıklarımızın çetelesini görmek için koşarken kafamda hiçbir şey yoktur, yalnızcagöğsümde çılgınlık dolu bir çarpıntı, ayaklarımın altından hızla kayan yükseklik duygusu, üstümde içimdeki açlıkkadar geniş gökyüzü ve gözümün ucunda, karşımdan koşarak gelirken mat, sarı, upuzun saçları havada uçuşanDile vardır.

Burası gerçekten yaşadığım tek yer. Mutfağı kek ve ekmek kokan bu ev, Teras duvarları'nın -düşmekleölmek arasındaki belirsizliğinin- kışkırtıcı yüksekliği, Dile'nin keskin çığhğıyla havada uçan saçları, Sun Anne'niniğne batınca kanayan işaret parmağını emişi ve ben, biz gerçek dünyayız.

Yarın YoProM'a gitmeyeceğim. Biraz önce evden kaçtım. Yanıma eşya bile almadım, yalnızca biryastıkla bir battaniye. Burada olduğumu Dile bile bilmiyor. Beni bulmaları uzun sürmez, bunun farkındayım. Yinede, geçirebildiğim her dakikayı burada geçirmek istiyorum. Burada bir hayatım var.

- 11 -

İDEOLOJİ, YENİ/POSTMODERN ORTA SINIF ve BK

Hakim sınıflar, ezilen sınıfların en seçkin üyeleriniasimile edebildikleri ölçüde, tahakkümleri daha istikrarlıve tehlikeli hale gelir.

-Karl Marx, KapitalOrta sınıf dendiği zaman, arzu ettiğimiz

gelecek 'kurgu'suna ulaşmak için gösterdiğimizçabada, ideoloji ayağı ağır basıyor. Çünkü herhangi birakım, orta sınıflar üzerinden meşruiyetini sağlamakdurumundadır. Bu sağladığı meşruiyet üzerinden altsınıfları ikna eder (Tabii ki alt sınıfları ikna etmek içintek başına orta sınıf üzerinden sağlanan meşruiyetyetmez, ama gereklidir.). Orta sınıflar tarihte herzaman ilericiliğin motoru, aydın adayı olmuşlardır.Kabaca bir analiz yapacak olursak, alt sınıflar kadar'yoğun' değillerdir ve üretim ilişkilerinde üst sınıflarınsahip olduğu yere de sahip değillerdir. Bu geriliminsonucunda, verili olan kalıpların dışında idrak ve düşünçıkar. Sonunda, bu doğal niteliğinden dolayı ilericilikpotansiyeline ulaşırız. Orta sınıfların bu istenmeyenişleri yapmaktan alıkoyacak yegane şey ideolojidir,egemenler de bunu kullanmaktan geri durmazlar.

Yeni orta sınıf ne yapıyor?Kapitalizmin yeniden yapılanmasıyla beraber,

oluşan yeni orta sınıf profilini Ali Şimşek bir yazısındaşöyle tanımlıyor:

"[Yeni orta sınıfın özelliklerinin, - B.E.D] Öncelikle ironi(alay) ve daha sert haliyle de parodi (dalga geçmek) olduğunusöyleyebiliriz. Ele avuca gelmez bu ironik tavıra yeri geldiğindebuz gibi bir mesafe (cool) ve hırçınlık, kayıtsızlık (kinizm), hazdüşkünlüğü, entelektüel faaliyetlere karşı "doymaz" bir ilgi vedünyanın bütün renklerine açıklık (çokkültürlülük) daeklenmelidir. Bu haliyle cahil ve ciddi yuppielerlekarşılaştırıldığında bu jestlerde liberalizmden 60'larm karşı kültürhareketlerine Woody Allen'in ince ve şehirli mizahından PopArt'a birçok kaynaktan etkilenme görmek mümkün.ironik tavır öncelikle toplumun diğer sınıflarına (özellikle alttaolanlara) karşı farklılığını korumak için başvurulan bir stratejidir.İroni adlandırarak ve kod çözerek ilerler. Dışlayıcı değil "samimive kucaklayıcı" bir izlenim verir, özellikle kendisinin de bağrındançıktığı orta sınıfın bütün alışkanlıklarını (habitus), jestlerini,gündelik rutinlerini, onların yaşadığı, sıkıldığı ama "söylemediği"her şeyi "üzerinde konuşulur" duruma getirir. Daha teknik birkavramla ifade etmek gerekirse sürekli bir "söylem çözme"faaliyeti içinde bulunmak, "ben seni çözdüm "ün güveni veimtiyazıyla bakmak söz konusudur."

Yeni orta sınıf ideolojisi(zliği)nin beslendiğikaynaklar çok yönlüdür: ekşi sözlük(internet), cnbc-e(tv), fantastik-kurgu (kitap) alanlarında verilebilecek enkeskin örneklerdir. Bütün bunların özünde yatan isepostmodernizmdir. Burada kritik olan yeni orta sınıfın,

Barış DEMİRÖZ

Page 12: Rafet Arslan

BİLİMKURGU DERGİCİLİĞİ

Bilimkurgu yayıncılığı tarihi bir çok inişlere veçıkışlara ve daha çok gönüllü maceraperestlerin vecefakar bilimkurgu severlerin omuzlarında yükselmişbir çok çabaya sahne olmuştur. Bu karmaşık tarihiçinde bilimkurgu dergilerinin tarihi, en azından bualana baş koymuş insanların anısını canlandırmakadına, incelenmeye değerdir. Bu yazıda, eldengeldiğince bilimkurgu dergiciliğinin tarihini anlatmaya,önemli dergilerin ve bu alanda çaba göstermişinsanların isimlerini anmaya ve bilimkurgu dergisiçıkartmaya niyetli atılgan kahramanlara yol göstermeyiamaçlıyoruz. Dergicilik tarihinde yer alandalgalanmaların sebepleri ve dergilerin içerik veyapılarındaki değişimlerin incelenmesi çok daha derinbir analiz gerektirdiği için bu yazının kapsamı dışındabırakılmıştır. Kaynakların sınırlı olması ve yeterinceyayın olmaması sebebi ile araştırma Amerika BirleşikDevletleri ile sınırlandırılmak zoruna kalınmıştır.

Bilimkurgu dergilerinin tarihi, amatör / yarı-profesyonel yazarların kısa hikayeleriniyayınlayabilmesi, bilim ve bilimkurgusal yapıtlarüzerine yapılan inceleme ve araştırma yazılarına yerverebilmesi ve bilimkurgunun sayısı neredeyse sevenikadar çok olan tanımına uygun olarak birbirinden farklıalt kültürlere hitap eden birbirinden farklı içerik veyapıda yayınlanabilmesi sebebiyle neredeysebilimkurgu tarihi kadar eskidir ve her dönemde birşekilde yaşamını sürdürebilmiş ve popülerliğiniyitirmemiştir.

20. yüzyılın başında basın sektöründe görülengelişmeye paralel olarak bilimkurgu dergileri dekendini göstermeye başlamıştır. Bu dönemde basılanARGOSY ve ALL-STORY dergileri bilimkurgu olaraktanımlanabilecek öyküleri yayınlayan ilk dergiler olarakanılabilir. İngilizce de basılan ve ilk önemli bilimkurgudergileri sayılabilecek yayınlar THRILL BOOK (1919)ve WEIRD TALES (1923) dir. Ancak ne var ki budergilerin yayın politikası bilimkurgudan ziyade korku

ve büyülerle örülmüş hikayeler üzerine kurulmuştu.

Hugo Gernsback'ın SCIENCE ANDINVENTION dergisi bilimkurgu hikayelere vemakalelere ağırlık veren ilk gerçek bilimkurgu dergisisayılabilir. Özellikle Ağustos 1923 sayısı sadecebilimkurguya ayrılmıştı. 1924'te SCIENTIFICTION adıverilecek bir dergi için abonelik ilanı vermişti. bu dergihayata geçmedi ancak Gernsback'ın bulduğu terimsaltık bilimkurgu yazarlarının eserlerini tanımlamakiçin uzun süre kullanıldı. Nisan 1926'da AMAZINGSTORIES yayınlanmaya başladı. Gernsback'ınçıkardığı bir başka dergi AMZ içerik açısından çokbaşarılı sayılmasa da 100.000 i aşan satışrakamlarıyla özellikle gençler arasında bilimkurgununyayılmasına katkıda bulundu. Gernsback 1929 yılındaiflas ederek bu dergiyi kapattı ancak AMAZİNGSTORİES QUARTERLY ve WONDER STORİESQUARTERLY ile kendine has bilimi öne çıkartan saltıkbilimkurgu görüşünü pekiştirme fırsatı buldu.Gernsback'ın bu çabalarına bir karşılık Clayton dergizincirlerinin çıkardığı ASTOUNDİNG SCİENCEFİCTİON (ASF) ile geldi. ASF macera hikayelerini vesüper kahramanları önce çıkararak bilimi ikinci planaitti; böylelikle kaçınılmaz olarak içerik kalitesindenödün verdi ve bilimkurgu kategorisinden uzaklaştı.ASF, AMZ ve WONDER STORİES dergileri 1939'akadar bir çok el değiştirseler de, diğer kısa süreli bkdergilerinin aksine varlıklarını sürdürdüler ve Amerikanbk dergiciliğine damgasını vurdular.

Bilimkurgu dergiciliğinin 30'lu yıllarda nicelikselyükselişinin ardında, Büyük bunalım yıllarındasıkıntılar içinde yaşayan ve sığınacak kahramanlar yada uzak hayal dünyaları arayan kitlelere ucuz bireğlence olanağı sunması yatmaktadır. Asıl patlama onyılın sonunda, 1938 yılında MARVİN SCIENCESTORIES ve hemen ardından 1939 yılındaUNKNOWN (Bilinmeyen) ile yaşandı. KadrosundaSturgeon, Vogt ve Heinlein gibi yazarları barındıracak

Murat GÖÇ

- 12 -

ideolojisini besleyen kaynaklar nedeniyle, Ali Şimşek'inde belirttiği gibi, entelektüel uğraşlara hevesi, eğilimiolmasıdır. Böylece, yeni orta sınıfın "okuma" gizligücünden söz etmek mümkün.

BK'nın oturduğu yerSöz ettiğimiz bu "okuma" gizli gücü sonucunda,

yeni orta sınıf "Çok sağlam tribi var abi." olana, "hemçağdaşım, hem de bohemim" fikrini üreteneyöneliyor.Dolayısıyla, Dostoyevskiler, Steinbeckler birgrup meraklı orta sınıf dışında ilgi görmüyor. KuşkusuzKlasik roman hala geçerlidir, fakat işlevini yitirmiştir.Tam da burada BK devreye giriyor. BK yeri geldiğinde"tribal" olabiliyor, görünüşte kimsenin başıboşluğunalaf etmiyor. Aslında BK alışılmış duygu ve düşünce

biçimlerinin (egemen ideolojinin) dışına çıkar. Bunuyaparken de okuyucuyu dış gerçekliğe yabancılaştırır.Sonuç olarak, orta sınıfa arzu edebileceği bir gelecekperspektifi yarattırır. Böylece orta sınıfasorumluluklarını hatırlatır, boş vermişliğine çomaksokar.BK'nın nitelikleri, onu ideolojik kuşatmayı kıracak yazıntürüne çevirir. Egemen ideolojiye sadece karşıdurmakla yetinmek istemeden de olsa düzen içineçekilmeye açılan yoldur, çünkü yerine başka bir şeykoymadığımız sürece kendimizi egemen ideolojiüzerinden tanımlamış oluruz. BK bize dayatılannormaları, kültürleri yıkmakla kalmaz ona alternatiftir!BK metafizik olmadığı için okurunu gerçek hayataçeker. Güzel günler görmek için illa ki Bilimkurgu.

Page 13: Rafet Arslan

olan UNKNOWN dergisi bilimkurgu dergiciliğindebüyük bir adım oldu ve Amerikanın savaşla ve savaşıngetirdiği sıkıntılar ve sınırlandırmalarla boğuştuğu1940'lı yıllarda, DYNAMIC SCIENCE STORIES,FUTURE FICTION, PLANET STORIES, SCIENCEFICTION, STRANGE STORIES, FAMOUSFANTASTIC MYSTERIES, ASTONISHING STORIES,CAPTAIN FUTURE, COMET, SCIENCE FICTIONQUARTERLY, SUPER SCIENCE STORIES,FANTASTIC NOVELS, COSMIC STORIES veSTIRRING SCIENCE STORIES gibi bir dolu dergininyolunu açtı.Asimov, James Blish, Damon Knight, C.M.Kornbluth, Robert A.W. Lownders, Frederik Pohl veDonald A. Wollheim gibi yazarlar ve neredeyse tümfütüryanlar kariyerlerine bu dergilerde başlangıçyaptılar. İkinci Dünya Savaşı sırasında bir çok dergiekonomik sebeplerle yayınına son verdi ve ancakbirkaç dergi 1950'li yılları görebildi. Bunlardan enönemlisi ASF, daha çok yeni yetmelere hitap edendiğer dergilerin aksine hedef okuyucu kitlesiniyetişkinler arasından belirledi. Bu seçim derginingörünüşü ve içeriğini büyük ölçüde belirledi;kapağında robotlar ve uçan daire resimlerinin yeriniuzaylılar tarafından tehdit edilen "cins-i latifler"kaplamaya başladı. ASF'nin artan tirajına veiçeriğindeki değişime AMZ eskisine oranla dahaokültist bir içerikle karşılık verdi.

1940'ların zor şartları ve değişen okur yapısınauyum göstermekte zorlanan bilimkurgu dergilerinesavaş sonrasında bir çok yeni dergi eklendi. Savaşsonrasının görece refahı ve özgürlük ortamı hem THEMAGAZINE OF FANTASY AND SCIENCE FICTIONve GALAXY SCIENCE FICTION gibi ASF'nin elindetuttuğu yetişkin okuyucu potansiyelini hedefleyenbüyük bütçeli dergileri hem de FSF ve Gal gibi edebiözellikleri daha çok öne çıkan ve bilimkurgununbilimsel yanından ziyade toplumsal eleştiri ve hicivyanını öne çıkaran dergileri yarattı ve bu üç dergininpiyasa hakimiyeti neredeyse 1970'lere kadar sürdü.

1950'li yıllarda özellikle televizyonun ortayaçıkışı ve ucuz dergicilik sektörünün genel anlamdaçökmesi ile birlikte sayıca çok ama ömürleri kısa birçok bilimkurgu dergisi sahnede bir göründü ve hemenardından kayboldu. Weird Tales 1954'te, FamousFantastic Mysteries 1953'te, TWS, Startling Stories vePlanet Stories dergileri 1955'te yayına hayatlarına sonverdi. 1930'lu yılların ünlü dergileri içinde yalnızcaAMZ bu hengame içinde varlığını sürdürebildi. AMZdışında 1960'lı yıllara gelebilen nadir bilimkurgudergileri ASF (ismi Analog olarak değiştirilmişti),Fantastic, FSF, Gal ve IF olarak sıralanabilir.Bunlardan Gal ve IF dergilerinin editörlüğünü FrederikPohl yaptı ve daha çok bilimkurgu macera öykülerineyer veren IF ardarda üç Hugo ödülü aldı. 1966 yılındaOrbit antoloji serilerinin yayınlanışı bilimkurgudergiciliğine yeni bir bakış açıcı getirdi. Antoloji bir ilk

değildi daha önce de, 1955 yılında Frederik PohlSTAR SCIENCE FICTION STORIES'in editörlüğünüyapmıştı, ancak Orbit serisi, dağıtım ve okuyucusorunu yaşayan dergicilik sektörüne karşın kitapformatında daha seyrek çıkan ve böylelikle belirli birokuyucu yoğunluğuna sahip kitap-dergi formatıalternatifinin başarılı bir örneğini sundu. Bilimkurgudergilerinin yerini INFINITY, NEW DIMENSIONS,NOVA, QUARK, UNIVERSE ve DANGEROUSVISIONS gibi önemli örneklerini sayabileceğimizantolojiler aldı.

1970'li ve 1980'li yıllar Amerikan bilimkurgudergileri için pek iyi geçmedi. Önce IF kardeş dergi Galile 1975 yılında birleşti ve daha sonra 1980'lerdetamamen yayını durdurdular. Fantastic Ekim 1980'deyayınına son verdi, AMZ, Analog ve FSF iseyayınlarına zorlukla devam ettiler. Ancak gittikçegüçlenen antoloji yayıncılığına inat yeni dergiler yayınhayatlarına başladılar. VERTEX, ODYSSEY,GALILEO, COSMOS SCIENCE FICTION ANDFANTASY MAGAZINE, UNEARTH ve SHAYOL gibidergiler 1970'li yıllar boyunca yayınlarını sürdürdüancak yayınları 1980'li görecek kadar uzun sürmedi.Bu dergiler arasında Isaac ASIMOV'un SCIENCEFICTION MAGAZINE özel bir yere sahiptir. 1977'deyayınına başlayan dergi dağıtım ve okuyucukapasitesi anlamında Analog, FSF ve AMZ gibi uzunyılların deneyimi ve mali desteği arkasına alan büyükdergilerle rekabet edebildi hatta çoğu zaman bu üçana dergiyi kalite anlamında geçebildi. Asimov'undergisinin başarısını Penthouse dergisi ile aynıyayınevinden çıkan Omni tekrarladı; 800.000 sattığızamanlar oldu Omni'nin ki bu sayı en iyi satanbilimkurgu dergisinin 8 katı kadardı.

1980'ler bilimkurgu dergiciliğinin iyice dibevurduğu yıllar oldu çünkü televizyonun imkanlarıçoğalmıştı, dergiler kablo kanalları, video kasetleri vesinema endüstrisi ile rekabet edemez hale geldi. Bunarağmen, büyük yayıncılar yerine bir grupmaceraperest tarafından dergicilik omuzlanmayaçalışıldı. JOURNAL WIRED, NEW PATHWAYS,STRANGE PLASMA ve SCIENCE FICTION EYE1980'li yıllarda kısa süreli yayınlanan bilimkurgudergileriydi. 1990'lı yılların başında 20.000 tirajını aşanbilimkurgu dergileri Aboriginal SF, Analog, IASFM,FSF ve Omni idi ve yalnızca Analog, IASFM ve Omni70.000 rakamına ulaşabiliyordu. Bilimkurgu dergiciliğiyayıncılık açısından karlı bir alan olmaktan çıkmıştır.Öyküleri daha derli toplu veren antolojilerle, video,televizyon ve sinema gibi kitlesel eğlence sektörleriylerekabet edememiş, okuyucuyu peşindensürükleyememiş ve sadık bir okuyucu kitlesiyaratamamıştır. Mevcut durumun sebeplerinintartışılması başta da belirtildiği gibi, bu yazınınkapsamı dışında kaldığından burada sebepler ayrıntısıile incelenmeyecektir.

- 13 -

Page 14: Rafet Arslan

SİMÜLASYON ÜSTÜNE

Deliler, çobanlar, körler... Görmedikleri için gözleriaçıldı.

İlgimi çeken pek çok konuya daldığım gibisimülasyon ve sanal gerçeklik konusuna da müthişbir iştahla girişmiştim. Fakat daha önce başıma gelenbir şey bu sefer eksikti. Üstüne kafa yorduğum diğerkonularda giderek daha eski tarihli metinleregöndermeler, antik çağdan, mitolojiden, günümüzedek tarihi örnekler ve ucu bucağı olmayan tartışmalariçinde kaybolup durmuştum.

Simülasyon ve sanal gerçeklik kavramlarınınüstüne yazılıp çizilmiş pek çok metnin gösterdiği yolilk başta (az önce bahsettiğim) detaylar bataklığınaçıkacakmış gibi görünse de gerçekte, bataklığınyanından geçip çok ilgisiz bir yere varıyor.Simülasyon kuramı ve kuramla ilgili tüm tartışmalarınfelsefi ve takiben (kaçınılmaz olan) sosyolojikaçılımları, kimsenin kafasında "ne yapmalı?" gibi birsoru uyandırmıyor. Kuram sadece açıklama veörnekleme işlevine sahip. (Uzun polemiklerle başkaişlevlere de sahip olduğu iddia ediliyor, ancakdediğim gibi iddia sahipleri bu iddiayı sadece uzunpolemikler hipnotizması eşliğinde inandırıcıkılabiliyorlar.)

Hal böyleyken konunun açılımı için herhangibilimsel veya edebi metini temel almaya, şahsen,ihtiyaç duymuyorum. Konuyu incelemek için ilk adımolarak örneklemeleri konuya değinen filmlerdenyapıp, konuyu daha çekilebilir bir hale sokmayaçalışacağım. Başlayalım...

Nasıl kandrı(lı)rız?

Bir bireyi, gerçek olmayan şeylerin gerçekolduğuna nasıl inandırırız? Kolay.

Bireyi birey yapan mekanizma iki parçalıdır.Birinci kısım anılardır. Anılar, bireyi diğer bireylerdenfarklı kılan birikimdir. İkinci kısım ise algılardır. Algılarise ayırt etmeyi ve anılar biriktirmeyi sağlayanmekanizmadır.

Bireyin algılarına sunduğumuz simülasyonunsahteliği, algılar tarafından anlaşılmıyorsa ve yenibiriktirilen anılar eski anılarla çelişmiyorsa, bireykandırılmış demektir. Örneklerle açıklayalım:

" Dark City. Pek meşhur bir film olan Dark City'de şehir

ahalisinin hafızaları uzaylılar tarafından devamlıolarak değiştirilmekte. İnsanların içinde yaşadığı yerdijital bir dünya değil. Bu nedenle ele alacağımız

diğer filmlerden biraz farklı bir yere sahip Dark City.

Bireyler uzaylılar tarafından yaratılmış vedeğiştirilmekte de olsa fiziki bir şehirde yaşıyorlar. Veanlık algıları gerçek. Yani bir uzaylı gelip dehafızasını değiştirene kadar, bir insan neredeysegerçek bir hayat yaşıyor.

Sahte gerçeklik, anıların değiştirilmesiylebaşlıyor. Bireyin o güne dek yaşadığı hayat elindenalınıyor; anıları silinip yeni anılar şırınga ediliyor veşahıs yeni hayatındaki rolünde olması gereken fizikive sosyal konuma yerleştiriliyor. Tüm bu değişiklikler,uzaylıların günlük şehir boyu hipnotizma ve kentselrekreasyon seansı sırasında gerçekleşiyor.

Kişi bu hipnotizma durumundan uyanınca,kaldığını zannettiği yerden, kendine ait olduğunusandığı hayatı yaşamaya başlıyor. Bir yadırgama halisöz konusu değil çünkü, eski anıları tamamen elindenalınmış, yerine de eski anıları kadar gerçekçi başkaanılar konmuş durumda.

Hipnotize edilmeden önceki gerçekliğe göreyeni gerçeklik sanal olmasa da yapay bir gerçeklikhali oluşturuyor. Dark City'nin diğer alakalı filmlerdenikinci farkı ise bu yapay gerçekliğin oluşturulması içinkullanılan temel aracın algıların yanıltılması değil,anıların değiştirilmesi oluşu.

" MatrixDark City'den daha meşhur bir film olan

Matrix'de yer alan Simülasyon dijitaldir. Gerçekdünya vardır. En azından filmdeki karakterleringerçek olduğunu varsaydığı bir dünya vardır.

Kandırma fonksiyonu ise dijital dünyanın eniyi becerdiği şekilde yani, algıların yanıltılması ilegerçekleşir. Matrix'e bağlı olduğunuz zaman ("Dejavu" durumları, ajanlar ve kurtarıcılarımız dışında) tümuyaranlar, insan algılarını sorunsuzca vederinlemesine kandıracak bir siber gerçeklikoluşturmaktadır.

Görebildiğimiz kadarıyla sistem anılaradokunmamaktadır. Anıları değiştirme gücü mevcuttur(Morpheus'un hap seçimi, Cypher'ın döneklik ödülü)ancak kullanmak için fazla bir neden yoktur. Her şeyfazla fazla gerçekçidir ve sistem uzun süredirmevcuttur. Bireyler kendi anılarına sahip olaraksorunsuz bir hayat yaşamakta ve sırf bu anılarıkorumak için bile uyanmamak isteyebilmektedirler.

" On Üçüncü KatFilmde olan iki simülasyon katmanı mevcut.

- 14 -

Efe GÖKTOĞAN

Page 15: Rafet Arslan

Biri kahramanımızın çalıştığı firmanın yarattığı1940'lar Amerikasının simülasyonu, diğeri isekahramanımızın içinde yaşadığı simülasyon.

Simülasyon dijital. Bağlananlar Matrix'dekineözdeş bir gerçeklik içine dalıyorlar. Filmin Matrix'denbir farkı ise, simülasyondaki nüfusu fiziksel bir vücudasahip olmadan sadece bu simülasyonda var olanbireylerin oluşturuyor olması. Bu bireyler gerçekinsanlar gibi yaşıyorlar ancak sadece bir parça veriyığınından oluşuyorlar. (Burada biraz kurcalarsakyapay zekanın, yaratılabilir özgür iradenin olasılığıgibi çok daha Cyberpunk olgulara varabiliriz ancakkurcalamıyoruz.)

(On Üçüncü Kat' ta simülasyonda kendinizolarak yer alamıyorsunuz. Simülasyona bağlanmakiçin simülasyonda sizinkine özdeş bir (dijital) bedenbulup, o bedenin zihnini işgal etmeniz gerekiyor.)

On Üçüncü Kat' ta algılar yanıltılıyor demekpek doğru olmaz. Çünkü simülasyona dahilkenzihninizin vücudunuzla herhangi bir bağlantısıkalmıyor. Dijital bir bedenin algılarının varlığı iseancak spekülatif bir olgu olabilir(henüz) .

" ExistenceFilmin değindiği şeylerden biri sanal

gerçekliğin dijital teçhizatlar kullanmadan dayaratılabileceği. Filmde biyolojik aletlere bağlanaraksimülasyona dahil olmak olası.

Filmde kandırma fonksiyonu, algılarınyanıltılması üstüne odaklı değil. Konu daha çok,simülasyonla gerçeğin ayırt edilemezliği üstünekurulu. Filmde "gerçek" diyebileceğimiz hiçbir katmanmevcut değil. Anıların muğlaklığı, benliklerle rollerinkarışması simülasyon kuramının zihinsel ve teknikyanından çok sosyolojik yanına göndermeler olarakele alınmalı.

" AvalonBelki de ele almakta olduğum filmler arasında

en komplike olanıdır Avalon. (Film etkileyicisenaryosu, harika görüntü yönetmenliği ile bir klasikadayı.)

Kahramanımız olan "Ash"isimli bayan, Avalonisimli, sanal gerçeklik temelli bilgisayar oyununun eniyi oyuncularından biridir. Ancak filmin sonundaanladığımız gibi Ash de bir simülasyondayaşamaktadır. Bu simülasyonun varlığı bize deja vuhissiyle dolu sahnelerle, Ash'in köpeğinin yokolmasıyla, tüm sahnelerdeki tek düzelik ve insansayısının azlığıyla haber verilse de emin olabilmekiçin filmin finali beklenmek zorundadır.

Filmin finalinde varılan simülasyon katmanıise filmde o ana kadar gözüken gerçeklikler arasındagerçeğe en yakın olanıdır. Ancak bu katmanıngerçekliğini sınamak için Ash ve film boyunca aradığıeski takım arkadaşı enteresan bir yol izlerler...

Avalon, senaryosu mitolojik göndermelerledolu bir film. Tüm bu göndermelerin en önemlisi,Avalon adasının ölen kahramanların ruhlarının gittiğiyer oluşu. Filmde "gerçek" olduğuna emin olduğumuzhiçbir katman bulunmadığı için, gerçeğe ulaşmanınsadece ölüm ile mümkün olduğu sonucunavarabiliriz. Ya da hayaleti yakalayarak...

Bu köpek bize bişey anlatmaya çalışıyor...

Metod ne olursa olsun, sonuç aynı. Kıtalgılarımızla, gerçekçi bir rüyayı gerçekten ayırtedemezken, bir simülasyon sistemindenkurtulabilmemiz ne nebze mümkündür ki? Bu soruyavereceğimiz yanıt ne kadar umut taşıdığımızın birgöstergesi olabilir. Umudumuz ne kadar olursa olsunyine de dikkat etmemiz gereken birkaç şey var.

Uyuyanları uyandıran fakat daha sonraonların dünyasını "daha iyi" olacak şekilde değiştirmeyetkisini kendinde bulan psişik ustalarına ya dauyuyanlara özgürlüklerini bağışlayan Mesihlerepabuç bırakmamak gerekir. Yeterince tepinirseniz,içinde yüzdüğünüz akvaryumu siz de kırabilirsiniz.

Özgürlük adına yeterince çabaladınız veuyanmanın zamanıdır dediniz. Ancak sizi çevreleyencamdan hapishane kırılıp döküldüğünde kendinizi aitolmadığınız bir gerçeklik içinde bulacaksınız. Bu biir.İkincisi, anılarınızın sahte oluşu, hatta kendinizin bilesahte olma olasılığı sizi üzebilir; hazırlıklı olun.

Yok ben halimden memnunum diyorsanız, ozaman da sizi yine de birkaç sürpriz bekliyor olabilir.Bu durumda tavsiyem uzun mesafeli yolculuklaraçıkmamanızdır. Eğer çıkarsanız, yaşadığınızşehirden birkaç yüz km. sonra fena halde dijitize birdoğa manzarasıyla karşılaşabilirsiniz. Neyin içindeolduğunuzu bilseniz bile bu durum insanın keyfinifazlasıyla kaçırabilir. Daha genel konuşursak, sistemiçok zorlamamanız ve pek soru sormamanızgerekmektedir.

Son olarak:Simülasyonlar illa ki dijitize ortamlarda ya da

kurgusal geleceklerde var olacak diye bir kural yok.Henüz değinmemiş olsak da pekala günümüzde,fiziksel dünya dahilinde de pek çok simülatif durumadahil oluyoruz. Bu durumlara dergimizin geleceksayılarında değinmek eğilimindeyim.

- 15 -

Page 16: Rafet Arslan

4No 1 Gamze GÜÇKIRAN

No 2-3 Rafet ARSLAN - Zamansız Hatıralar Denizine Dalmak

No 4 Tuba GÜNVAR - 7500

No 5 Asım SEYHAN - Siz mi TV. yi Açıp Kapatıyorsunuz TV. mi Sizi

No 6-7 Akil BAŞYILDIZ - Bilimkurgu Türleri(ne) Ek

No 7-8 Murat GÖÇ - Nerede Benim Zihnim?

No 9 Mustafa SUYOLCU - Bir Bilimkurgu Ansiklopedik Sözlük Denemesi

No 10-11 Gözde GENÇ - Teras

No 11-12 Barış DEMİRÖZ İdeoloji, Yeni/Postmodern Orta Sınıf ve BK

No 12-13 Murat GÖÇ - Bilimkurgu Dergiciliği

No 14-15 Efe GÖKTOĞAN - Simülasyon Üzerine

Isaac ASIMOV