Yeni Birlik 1/2010

36
YENİ BİRLİK Demokrasİ • seçme özgürlüĜü • İşbİrlİĜİ • Dayanışma İsveç Türk İşçİ Derneklerİ feDerasyonu yayın organı•www.trf.nuYıl (år): 32Sayı (nr.): 1/2010 AVRUPA’DA İSLAM KORKUSU TARİHSEL GEÇMİŞTEN KAYNAKLANIYOR...

description

Yeni Birlik Dergisi Sayı 1/2010

Transcript of Yeni Birlik 1/2010

Page 1: Yeni Birlik 1/2010

yenİ bİrlİkDemokrasİ • seçme özgürlüĜü • İşbİrlİĜİ • Dayanışma

İsveç Türk İşçİ Derneklerİ feDerasyonu yayın organı•www.trf.nu•yıl (år): 32•Sayı (nr.): 1/2010

AVRUPA’DA İSLAM KORKUSU TARİHSEL GEÇMİŞTEN KAYNAKLANIYOR...

Page 2: Yeni Birlik 1/2010
Page 3: Yeni Birlik 1/2010

3 başyazı

4 Malmö İslamofobi Semineri

7 saP ve Türkler - mustafa sönmez

8 söyleşi - akasia Travel

10 İTİDf kongresine giderken

12 THy - basın Toplantısı

14 fikret çeşmeli

17 norveç karikatür krizi - bülent baloğlu

18 İTİDf başkanlar kurulu

20 Hukuk köşesi - sadık kutlu

22 İslamofobi - İsabella Canow

25 faktaforum Turkiet

27 sigorta köşesi - Hatice Toklucu

30 göteborg Dernekler Toplantısı

32 balgöç Derneği kongresi

İsveç Türk İşçi Dernekleri Federasyonu Aylık Yayın Organı Utges av Turkiska Riksförbundet • Adres/Adress: Järnvägsgatan 86 172 75 Sundbyberg • Tel: 08-728 00 34 - 08 531 732 05 -08 531 706 15 Fax: 08-728 00 42 • Internet: http://www.trf.nu • e-mail:[email protected] [email protected] • Telefon saatleri (hergün)/Telefontid (vardagar): Pazartesi-Cuma / 09.00-12.00 / 13.30-17.00 Sahibi/Ansvarigutgivare: Hasan Dölek • Redaksiyon/I redaktionen: Mustafa Sönmez, Sadık Kutlu • Fotograf/Bilder:Kapak Mustafa Sönmez • İlan sorumlusu/Annonsansvarig: Adem Okur • Grafik Tasarım/Layout: Mustafa Sönmez • Dizgi/Sättning: Atilla Kulbay Yıllık abone ücretleri/Årsprenumeration: Üyeler/Medlemmar: 100:- Örgüt ve Kurumlar/Org: & Ins: 250:- Yurtdışı/Utrikes: 250:- PlusGiro: 439 83 10 – 5

Önemli / Viktig: Sipariş edilmeyen yazılardan veya okuyucu mektuplarından redaksiyon sorumlu değildir!Redaktionen är icke ansvarig för insänt eller ej beställd material!Verilmiş veya verilecek anonslarda olası değişliklikler, her iki ayda bir ayın 15’inde Yeni Birlik’e ulaştırılması gerekmektedir. Verilen tarihten sonra itiraz veya değişiklik istemi geçersiz olup, muhtemel yanlışllıklardan Yeni Birlik sorumlu tutulamaz.Annons och/eller manustext förväntas vara oss tillhanda senast den 15 i varannan månad.Yeni Birlik förbehåller sig rätten till ansvarsfrihet för fel som inte reklamerats inom angiven tidsgräns.

SAYI : 1/2010 yenİ bİrlİk ISSN – 0349-2109

Değerli Yeni Birlik okurları,

Her dönem olduğu gibi İsveç Türk İşçi Dernekleri Federasyonu olarak iki yılı geride bırakarak, yeni bir kongre’ ye ve yeni bir döneme giriyoruz. Geçtiğimiz dönem federasyonumuz için yoğun bir dönem oldu. Fakat hem bu yıl hem de kongre’den sonraki yeni dönem federasyonumuzun yeni yönetim kurulu için çok çalışması gereken bir dönem olacak. Yeni yönetim kurulu İsveç demokrasisine katkıda bulunmak için İsveç’ te yaşayan Türklerin sandığa giderek demokratik haklarını özgürce kullanmaları için mücadele edecektir.

Aynı zamanda İsveç’ te bu dönem Türk halkına karşı haksız, sadece politik olarak hiçbir belgeye, bilgiye ve araştırmaya dayanmadan karar alınarak hükümet programına alınmak istenen sözde soykırım kararına karşı, yeni yönetim kurulu dört dörtlük bir hazırlık yapmalıdır.

Medya’ yı, sivil toplum örgütlerini, İsveç halkını ve en önemlisi siyasi partileri aydınlatma, bilgilendirme görevini sistemli ve profesyonel bir şekilde gerçekleştirmelidir.

Ayrıca Danimarka’ da başlayıp, geçtiğimiz günlerde Norveç’ te devam eden İslam’ a ve peygamberimize karşı yapılan saldırılara karşı da tedbir alınmalıdır. Her önüne gelen saygısız bir biçimde kendisini dünyaya tanıtmak ve reklamını yapabilmek için dinimize ve kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’e hakaret etmek zorunda değildir. Bunun için sadece biz değil, İskandinav ülkeleri de tedbir almak zorundadır. Bu ülkeler hiçbir zaman”bizim medyamız özgürdür sözünün” arkasına sığınmamalı, Müslümanlara karşı dürüst ve demokrat olmalıdır.

Sözlerimi bitirirken siz değerli okurlarımızı 17 Nisan’da yapılacak olan olağan kongremize davet etmek istiyorum.

Görüşmek dileği ile,

Hasan Dölek

İsveç Türk İşçi Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı

Page 4: Yeni Birlik 1/2010

4 Yenİ BİRLİK

Skåne Türk Kadınlar derneği’nin yar-dımcı olduğu semineri bir konuşmayla başlatan dernek başkanı Ayser Yilmaz, Batı’da artan İslam korkusunun yersiz ve daha çok bir abartıdan kaynaklandığını söyledi. Türk Kadınlar Federasyonu adı-na konuşan Macide Akay ise, toplumları bilgilendirmenin önemine vurguladı. Se-minerin sunuculuğunu Derya Uzel yaptı.

İSVEÇ’TE İSLAM KORKUSU VARSeminerin ilk konuşmacısı “Aynı Gök-

kubbe Altında Ama Farklı Alanlarda - çokkültürlü toplumda yansımalar: kültür,etnik kimlik, din...” adlı kitabın yazarı İsabella Canow’dı. Koruyucu Aile derneği’nde proje lideri olarak da çalışan Canow, toplumun içinde yaşadığı ger-çeklerden hareket ederek İslam ve İslam korkusu konusu üzerinde duracağını belirtti. Kitabını hazırlarken bu konuya oldukça araştırdığını ve yüzün üzerinde seminer verdiğini söyledi. İsveç toplu-munda kendi karşılaştığı durumları an-

latarak; “Ben domuz eti(et yemiyorum) yemediğimi, alkol kullanmadığı gördük-leri zaman ilk tepkileri, ‘sen Müslüman mısın oluyor?’ Müslüman olmayanların da bazı şeylerden uzak durabileceklerini hesap edemiyorlar” dedi. İsveç toplu-munun İslama ve Müslümanlara soğuk bir tavır içerisinde olduğunu, kişi adla-rından bile hemen farklı bir davranışlar sergilediğini bu durumun da pek hoş olmadığı, bunun da insanları incittiğini dile getirdi.

İsabella Canow, İslam korkusuyla, anti-semitizim karşılaştırması yaparak Müs-lüman kadınların giysilerinin yol açtığı korkuları birbirine benzetti. İslamofobi kavramının insanlar üzerinde korkular yarattığı gerçeğini birçok bu alanda yazı yazanlar ve araştırma yapanlar tarafın-dan defalarca dile getirildiğine atıf yapa-rak, İsveç toplumunda gerçekte bir İslam korkusunun var olduğunu yine İsveçli-lerin seminerlerde ve başka ortamlarda

’’GÜNÜMÜZ İSVEÇ’İNDE MÜSLÜMAN VE KADIN OLMAK’’

Türk Kadınlar Federasyonunun proje bağlamında sürdürdüğü kon-feranslar dizisinin ikinci ayağı 30 Ocak Cumartesi günü Malmö’de yapıldı. Konferansın amacı ise;* Kadın kimliğini güçlendirmek ve gündelik yaşamda karşılaşılan sorunların üstesinden gelebilmek için bir diyalog ortamı sağlamak. * Katılımcılara, yaşanılan islam korkusu konusunda daha yakın-dan bilgilenme ve tanıma fırsatı sunmak. * Müslüman kadınlara, kendi aralarında sorunlarını tartışma imkanı vermek.

Türk Kadınlar Federasyonu yöneticileri, Skåne Kadın Derneği ve Göteborg Kadın dernekleri yöneticileri birarada

Mustafa SÖNMEZ

TOPLUM

Page 5: Yeni Birlik 1/2010

Yenİ BİRLİK 5

kendisine yönelttikleri sorulardan yola çıkarak açıklamaya çalıştı. Sunumunu sorulan soruları yanıtlayarak sona erdir-di.

İSVEÇLİLER VE MÜSLÜMANLARİkinci konuşmacı araştırmacı Andreas Malm konuşmasına İsviçre’deki minare, Fransa’daki çarşaf, İsveç’teki Reinfeldt – Sahlin çarşaf tartışması ve Malmö’deki cami kurşunlama örneklerinden yola çı-karak, Avrupa’da Müslümanlara karşı ar-tan saldırıları değerlendirdi. “Bunun kö-kenlerini tarihin derinliklerinde aramak gerekir” dedi. Müslümanların İspanya’da kurdukları egemenliğine karşı başlatılan ve adadan sürülmelerinden sonra geçen zaman diliminde uğradıkları haksız-lıkları, gördükleri zulümleri belirterek, “17’nci yüzyıldan itibaren, İspanya bir taraftan Hıristiyanlaştırılırken diğer ta-raftan da Müslümanlara karşı bir cadı avı başlatıldı. Müslümanlar yaklaşık sekiz yüzyıl İspanya’da bir yabancı (göçmen) kuş gibi yaşadılar. İspanya’dan sürüldü-ler.

İslam korkusu batı dünyasında ne yazık ki, bugünde mevcuttur. Örneklemek gerekirse; İsveç Sanayi ve Ticaret orta-mı düzenledikleri bir panel – tartışma toplantısında iki tehlikeden bahsettiler: Dünya İklim Problemi ve İslamizm. Bu da gösteriyor ki, Müslümanlara karşı bir olumsuzluklar yumağı var. Ayrıca, bir gazetecinin Rinkeby üzerine ve orada oturan Iraklı Müslümanlara ilişkin geniş olarak yaptığı röportajda Amerika’nın Irak işgalini kınayan ve bu işgale karşı olanları Al – Kaide’nin İsveç elemanları olarak daha sonra damgalandığını görü-yoruz. Gazeteci yazısında İslam ülkeleri-nin yarısından fazlasında demokrasiden söz etmenin pek olanaklı olmadığını ve özellikle kadınların acınacak bir durum-la karşı karşıya bulunduklarını dile ge-tiriyor. İsveç basınında ya da bloglarda yazılanlara bakılırsa; Müslümanlar ve İsveçliler denilerek, kategorileştirilmek isteniyor. Böylece Müslümanlarla, İsveç-lilerin hiçbir zaman türban konusunda uzlaşmaya varamayacakları görüş olarak ileri sürülüyor. Bugün ülkemizde İsveç-liler ve Müslümanlar diye toplumu iki bölerek, bu durumda bir karşıtlıktan ve karşıt iki bakış açısından söz ediliyor. Dolaysıyla bu iki grup arasında bir uz-laşmanın pek olanaklı olacağı gelecekte de görülmüyor, vurguları yapılıyor. Bir başka deyişle ülkeye İslam ülkelerinden gelecek mültecilerle zaman içerisinde

artacak olan Müslüman nüfus yoluyla İslamın İsveç’te bir çoğunluğa ulaşaca-ğından dem vurularak, bir İslam korku-su topluma egemen kılınmaya çalışılıyor. Özgürlükçü toplumun tehlikede olduğu varsayılarak türban ve benzeri giyinişle-rin yasaklanması isteniyor. İslam kendi içerisinde bir ikilem ve karşıtlıklar yaşı-yor. Radikal İslamcılarla, onların dışında olan Müslümanlar arasında farklı iki İs-lam dünyası var. Radikal İslamcılar ileri sürdükleri çoğulcu bakış açılarıyla ve inandırıcılıktan uzak görüşleriyle, bura-da doğanlar yani Müslüman olmayan İs-veçliler arasında Müslümanlara karşı bir düşmanlık (antipati) yaratmaktan öteye gidemezler” biçiminde toplumda yazı-lan, çizilen görüşleri özetliyerek karşılaş-tırmalar yaptı. Bu görüşlerin her ne ka-dar çoğunluk tarafından benimsenmese de, “Mantıksal açıdan bakacak olursak,

bir İslam korkusundan söz etmek ola-naklıdır” diyerek toplumda istatistiklerin verdiği bir gerçeğe parmak bastı. Uppsa-la Üniversitesinden iki araştırmacının da yazdıklarıyla İslamı İsveç tpolumu için bir tehlike olarak gördüklerini dile ge-tirdi.

Andreas Malm

Isabella Canow, ”İsveçliler İslama soğuk bakıyorlar”

TOPLUM

Page 6: Yeni Birlik 1/2010

6 Yenİ BİRLİK

Andreas Malm, İsveç Demokratları adlı parti başkanının Aftonbladet gazete-sindeki makalesine sözü getirdi. Jim-mie Åkesson’un yazdıklarından alıntı-lar yaparak, İslamın İsveç’te en büyük dış tehdit olarak sunulduğunu ve ayrıca Müslümanların erkek egemen davranış-larının, kadını ikinci sınıf bir insan ola-rak algılıyarak üzerlerinde uyguladıkları baskılar ve diğer yönlerden İslamı kara-layarak, İsveç’te bir kamuoyu yaratma çabalarının her geçen gün arttığını söy-ledi. İslama dolaysıyla Müslümanlara karşı olan Avrupalıların İslamın simgesi olarak kabul ettikleri türban, cami ve mi-nareler yoluyla İslamın Avrupa’yı ele ge-çireceği korkusundan kendilerini kurta-ramayacakların ve geçen hafta radyo P1 programında Merkez (Center) partili bir politikacının İsveç’te çarşaflı Müslüman kadınlarla Kurt sürüsü arasında bir ben-zetme yaparak paralellikler kurması açı gerçekleri gözler önüne seriyor, diyerek; “İsveçliler belli bir sayının üzerine çıkan kurtları ne yaptılar? Hepimiz biliyoruz ki, kurşunladılar yani öldürdüler. Hangi mantık böyle bir paralellik kurar, anla-mak çok güç” ifadesini kullandı.

Malm, Müslüman nüfusun özellikle Batıya yeterli olmayan işgücü açığını kapatmak için getirildiğini ve bu in-sanların ağır işlerde çalıştırıldıkların belirterek,”ne zaman ekonomik krizler ortaya çıktı, ilk elde işlerini kaybeden-ler bu insanlar oldu. Aynı zamanda bu insanlar yedek işsizler ordusu olarak iş-piyasında görüldü. Aynı durum politik mülteciler içinde değişmedi. Onlarda aynı kategoride değerlendirildi. Yük-sek eğitimliler kendi alanlarında değil, iş bulabildikleri taksi, otobüs şoförlüğü, temizlik, lokanta branşlarında çalıştırıl-dılar” dedi. Bu insanların ailelerini de yanlarına getirerek nüfus olarak çoğal-malarının doğal olduğunu söyledi.

Andreas, konuşmasının genelinde gerek İsveç’te gerekse diğer Avrupa ülkelerinde yazılı ve görsel basından bilim adamla-rına varıncaya kadar İslama karşı olan görüşleri dillendirerek, Müslümanların Batı toplumu içerisinde var olmalarının dikensiz gül bahçesi olmadığının altını çizerek, karşılıklı anlayış ve diyaloglarla sorunlara çözüm üretilmesi gerektiği yö-nündeki görüşlerini tekrarladı.

Konferans akşam yemeği ve küçük bo-yutlu bir eğlence proğramının arkasın-dan son buldu.

TOPLUM

Page 7: Yeni Birlik 1/2010

Yenİ BİRLİK 7

Son aylarda kongresinde aldığı Sözde Ermeni Soykırımı’nı tanıma kararıyla Türkler arasın-da yarattığı rahatsızlıkla gündeme gelen İsveç Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin bindiği dalı kesen bir konuma düştüğü gerçeği inkar edi-lemez. Türkler 19 Eylül 2010 tarihinde yapı-lacak genel ve yerel seçimlerde oy tercihlerini gözden geçirme gereksinmesi duyacaklarına inanıyorum. Bu amaçla İsveç’teki sosyal de-mokrat hareketin gelişmesine kısaca bir göz atmakta yarar var.

İsveç halkı özgürlükçü ortama 18’nci yüzyılın ikinci yarısından itibaren adımlarını atmaya başlamış ve 1766 yılında hazırlanan anaya-sa toplumda şeffaflık ilkesini büyük ölçüde yerine getirmiştir. Bu tarihten sonra devlet bütün işlemlerinde kamuya bilgilendirici çalışmalara ağırlık vermiştir. İnsanlar düşün-celerini sözlü ya da yayın yoluyla açıklamada sıkıntılarla karşılaşmamışlardır. Aynı zaman-da İsveç’in akılcı bir bürokrasiyi de erken dönemlerde oluşturmaya başladığına tanık oluyoruz.

Bugün İsveç’in huzurlu bir refah toplumu olmasında 16’ıncı yüzyıldan sonra iç karışık-lıkların, isyanların pek görülür olmamasının rolü fazladır. 1809 hükümet darbesi girişimi ve 1931’de işçilerin ayaklanmasında, poli-sin işçiler üzerine açtığı ateş bir yana bıra-kılırsa hiç ciddi bir olay yaşanmamıştır. Bu nedenle İsveç tuzu kuru bir ülke konumuna ulaşarak, günlük yaşam içerisinde yüksek tekonlojiyi geliştirerek uygulayan bir toplum olmuştur. Bu teknolojiyle dış rekabeti de ön planda tutan bir anlayışla sanayide egemen-liğini kurmuştur. Böylecede az çok var olan İsveç burjuvazisi akılcı bir mantık çerçevesin-de profesyonel yönetici kadrosu kurmuş ve onun daha da gelişmesi için çaba harcamış-tır. İsveç’in gecikmiş de olsa kurulan sanayisi kısa sürede hızlı bir gelişme göstermiş ve do-laysıyla beraberinde işçi sınıfını yaratmıştır. Örneğin 1870’lerde nüfusun % 75’i tarımda, % 9’u sanayide çalışırken, bu oran 1920’lerde

sanayide çalışan işçi oranı % 55-60 ulaşmıştır. İsveç işçi sendikaları zahmetsiz bir biçimde kısa sürede örgütlenmiş ve örgütlü güç saye-sinde de hem ekonomik hem de siyasal bilinçi geliştirmiştir. Bu durumu 1898 yılında önce Konfederasyonlaşma (LO) olarak gerçekleş-tirmiş ve arkasından da kendi partisi olan Sosyal Demokrat işçi Partisini 1899 yılında kurma başarısını yakalamıştır.

II. Dünya Savaşından sonra başlayan ”Soğuk Savaş” dönemi İsveç’in sanayisini yeniden toparlama ve düzenleme aşamasına sürük-lemiştir. Bu bağlamda yapılan çalışmalar iş-gücü açığını doğurmuş ve İsveçli sanayiciler bu açıklarını Balkanlar, İspanya, Portekiz ve İtalya’dan kendileri karşılama yoluna git-mişlerdir. Sosyal Demokrat hükümet 1957 yılında işgücü ithalini devlet izni bağlamış ve 1967 yılında yeniden düzenlemiştir. Türk-lerin İsveç’e ayak basışlarını Demirbaş Şarl (Karl den Twolte)’la gelenleri saymazsak, kayda değer bir geliş yoktur. Türkler 1950’li yıllarda önce eğitim ya da merak ettiklerin-den gelen bir avuç insanımızdır. Genellikle de Fransa’dan gelişler ağırlıklıdır. Türkler işgücü olarak 1960’lı yılların ortalarında te-sadüfen İsveç’e ayak basmışlar ve daha sonra siyasi mülteciler, aile birleşmeleri ön plana çıkmıştır.

1965 sonbaharında Konya’nın Kulu ilçesinden gelenlerin oradaki eş dost ve akrabalarının da gelmesini sağlayarak sayıları üç beş bin artmıştır. 1965 yılına kadar Türklerin sayısı 150 ile 200 kişi arasındadır. Kırsal kesim insanı olan Kululular İsveç’e geldikleri za-man yüksek teknoloji ve örgütlü bir toplumla karşılaşmışlar. Sosyal haklar, kurumların insanlara davranış biçimleri, hak ve huku-kun adaletli bir biçimde işleyişi karşısında hayranlıklarını gizleyememişlerdir. Bu durum kendilerini fazlasıyla etkilemiştir. İktidarda bulunan Sosyal Demokratların yaptıkları reform çalışmaları ve o dönem ortada olmayan yabancı düşmanlığı gibi fak-

törler, Türklerin İsveç sosyal yapısını hemen benimsemelerine sebep olmuş ve bir ölçüde üzerlerine damgasını vurmuştur, diyebiliriz.

1969 yılında Sosyal Demokratların başına genç bir lider olan Olof Palme’nin geçmesi ve göçmenlere gösterdiği çok sıcak ilgi, Türkler arasında kısa sürede bir Palme sevgisine dö-nüşmüş ve aynı zamanda Türkiye’de sola hiç-bir zaman oy vermeyenleri bile, seçimlerde Sosyal Demokratlara gönülden oy vermeye yönlendirmiştir. Böylelikle de Sosyal Demok ratlara oy verme geleneği Türkler arasında bir kural olma özelliği göstermiştir. 1971 ve 1980’den sonra gelen siyasi mültecile-rin bir kısmının Sol Partiye (eski komünist partisi) oy verselerde, neredeyse Türklerin yüzde doksandan fazlası tercihlerini So-syal Demokratlardan yana yapmışlardır. Stockholm dış mahalle belediyelerinin (altı tane) çoğunluğu göçmen oyları sayesinde uzun yıllar sürdürdükleri Sosyal Demokrat iktidarlarını kaybetmemişlerdir. Olof Palme sevgisi kendi geldikleri ilçelerde cadde, park ve kimi işyerlerinin adı olmuştur. Örneğin Olof Palme Terzisi gibi…

Bugünkü durum artık dünden farklıdır. Burada doğup büyüyen gençler, yeni bir anlayış ve kavrayış içerisindedirler. Her ne kadar evde, sokakta ilk gelenlerin bıraktığı etkiler sürse de, bir yerde ortaya çıkan yeni durumlar karşısında durum muhasebesi ya-pacak sağduyuya sahiptirler. Dedelerinin, babalarının her seferinde oy verdikleri Sosyal Demokratlara belki de bu kez oylarını ver-meyeceklerdir.

Olof Palme’den sonra parti başkanlığına gelen Ingvar Carlsson ve Göran Persson bu duru-mu mümkün ölçüde devam ettirmişlerdir. Ne yazık ki, şu andaki parti başkanı Mona Sah-lin basiretsiz bir tutum takınarak kimi kişi ve milletvekillerinin etkisinde kalmış, ağırlığını parti adına koyamamış; tarihçilerin bile hemfikir olamadıkları dayanaksız soykırım iddiaları karşısında tavizkar bir tutum izlemiş ve parti ara kongresinden soykırımın ka-bulü kararı çıkmıştır. 17 Martta İsveç Mec lisinde Sözde Ermeni Soykırım ve diğerleri görüşülerek oylanacaktır.

Bugün sağduyulu İsveç Türk toplumuna düşen görev haksız bir biçimde alınlarına yapıştırılmak istenen ”Soykırımcı ulus” damgasına gereken yanıtı sandık başında vermesi olacaktır. İsveçli Sosyal Demokratlar toplumda hem dinsel hem etnik çatışmalara neden olabilecek bu durumun bilincine va-rarak, yol yakınken geri dönmeleri toplumun yararına olacaktır.

İsveç Sosyal Demokrat İşçi Partisi ve TürklerMustafa Sönmez Yeni Birlik Sorumlusu

Page 8: Yeni Birlik 1/2010

8 Yenİ BİRLİK

İsveç’te Türk işadamlarının seyahat bürosu işletmeye başlamalar 1980’li yılların başında ortaya çıkan bir du-rumdur. Seyahat bürosu açmak bir ge-reksinmeden doğmuştur. İşgücü amaçlı İsveç’e 1965’lerden itibaren özellikle de Konya’nın Kulu ilçesinden gelenler ağırlıklıdır. Bu insanlar daha sonra 1970’lı yıllarda ertelenen geri dönüş düşlerinin yarattığı hasretliği ortadan kaldırmak için ailelerini yanları getirmişler ve böy.lece İsveç’e gelen Türklerin sayısında

gözle görülür bir biçimde artış olmuştur.

Türklerin dil konusundaki yaşadıkları zorlukları ön plana alan Attila Atik bir arkadaşıyla birlikte 1980’lerin başında Kungsbro Strand’da ilk Türk seyahat bürosunu açarlar. Adını: “AKASIA TRAVEL” koyarlar. Attila Bey daha önce lokanta branşında halka hizmet vermek-tedir ama, o işten sıkılır ve böylece yeni bir iş denemeye karar verir. İlk yıllar biraz zorlanırlar ve daha sonra iş ortağı

ayrılarak büroyu Attila Bey’e devreder. Atilla Bey, ilk yıllar müşterilerinin bi-letlerini uçak şirketine giderek alır ve müşteriye verir. Ancak IATA Belgesi aldıktan sonra rahatlar ve emekli olun-caya kadar büronun tek sorumlusudur. Çocuklarından Leyla yaz tatillerinde babasına yardım eder. Büronun işlerini yavaş yavaş öğrenmeye başlar. 1990’lı yıllarda liseyi bitiren Leyla hanım, hem biraz tembellik etmek hem de din-lenmek amacıyla üniversite eğitimine başlamaz. Bir yıl sonra üniversiteye başlamayı planlar planlamasına ama, evdeki işler çarşıya uymaz ve böylece büronun kapısını aşındırmaya başlar. “Bu tercihimden dolayı, bugünde pişman değilim” diyor, tatlı tatlı gülerek. “Ne yapalım, nasip böyleymiş...” Leyla Hanım önce babasına yardım ederken, sonra iş ortağı oluyor. Böylece hem baba kız hem de iş arkadaşlığı ortaya çıkıyor. Leyla Hanım, “Çok hoş bir duyguydu babamla çalışmak” açıklaması yapma ge-reksinmesini duyuyor...

Her insanın söyleyecek bir hikayesi vardır diye bir söz vardır. Bence de aynı durum işyerleri içinde geçerlidir ve özellikle ta-rihleri biraz eskiye dayanan işyerlerin... Yıllardır Federasyonun dergisi Yeni Birlik’e ilan veren bu işyerinin serüveni-ni kısaca öğrenmek amacıyla kapılarını çalıyorum. Daha önce durumu anlatmak için telefon ediyorum. Telefonda çok hoş bir karşılamaya tanık oluyorum. Söyleşi için değil, sadece bir kahvelerini içmek amacıyla da uğrayabileceğimi söylüyor-lar. Bu rahatlıkla kendilerini ziyaret edi-yorum. Leyla Hanım seyahat bürosunun ilk yıllarına dönük fazla birşey bilmiyor. “Bunu babamla pek konuşmadık, belki de ben merak edip sormadım” demekle yetiniyor. Büro şu anda Norra Bantorget meydanından geçtikten sonra Upplands-gatan 10 numarada ve merkeze oldukça yakın bulunuyor.

Akasia Travel seyahat bürosunun kapısından içeriye girdiğim an, çok hoş ve güleryüzlü iki bayanla bir-den karşılaşıyorum: Leyla Demiray ve Gülşah Karan. Attila Bey emekli olunca işyeri hissenini Fazıl Tütüncü’ye devretmiş ve işyerinde yeni bir eleman Gülşah. Cici hoş bir kız... Büro gayet düzenli bir biçimde dekore edilmiş, aydınlık ve ferah bir havası var. Herşey olması gerektiği gibi... Hani, Cumhuriyet dönemi yazarlarımızdan Ahmet Hamdi Tanpınar’ın bir şiiri vardır: herşey yerli

“HER MÜŞTERİ BİZİM İÇİN DEĞERLİDİR!..”

Leyla Demiray ve Gülşah karanAkasia Travel sahibeleri:

Gülşah karan, ”Turizimciliği çok seviyorum. Bu alanda ileriye yönelik projelerim var.”

SÖYLEŞİ

Page 9: Yeni Birlik 1/2010

Yenİ BİRLİK 9

yerinde; masa, sürahi, bardak/ Serpilen aydınlıkta dallar arasından / Büyülenmiş bir ceylan gibi bakıyor zaman / sessizlik dökülüyor bir yerde yaprak yaprak...// der. İşte böyle birşey... Kahvem geliyor, teşekkür ediyorum.

Merak ediyorum ve Leyla Hanıma soru-yorum: Babanız nasıl oluyor da, hiç bilmediği bir alanda iş tutmak istiyor?.. Leyla Hanım, önce hoş, güzel bir kahkaha atıyor ve ekliyor, “Belki damarlarımızdaki kanda var... Size ilginç gelebilir, dedem kaptan pilottu ve ağabeyim kaptanlık eğitimi aldı.” Bir ölçüde işin sırrı ortaya çıkıyor. Attila Bey çocukluğunda demek ki, kokpitlerde fazla uçmuş ve babadan kana geçen ve benliğini tutsak eden bir duygu... Ama o, bunu havada değil, kara-da gerçekleştirmiş. Uzun yıllar insanları uçurmuş. Uçmak özgürlüktür, derce-sine... Ve dededen sonra yine göklerde ikinci kuşak bir torun var...

Leyla Hanım, “bundan yirmi yıl önce herşey bambaşkaydı ve bugün bam-başka” diyor. 1990 yıllarda tekno-loji bugünkü gibi değildi. Türkiye’ye öyle havayollarının sık seferleri yoktu. Örneğin, THY haftada bir sefer ya da bile-mediniz iki sefer yapıyordu. SAS, Austri-an, Lufthansa gibi havayolları uçuyordu. Herşeyi elle hazırlamak durumundaydık. bilgisayar işleri bir hayli kolaylaştırdı. Bunun hem olumlu hem de olumsuz yönleri var. Müşteri sizi tanımadan ve sizden aldığı biletle yolculuk yapıyor. O karşılıklı sıcak ortam pek olmuyor. Büro-muz hiçbir şirketle rekabet etmiyor. Za-ten küçük bir işletmeyiz. Havayollarıyla gayet iyi anlaşıyoruz, sözleşmelerimiz var. İnternet aracılığıyla müşterilerimize çeşitli seçme olanakları sunuyoruz. Dünyanın dört bir ucuna satışlarımız var, ve elbette müşterimizde çok farklı, her ulustan insanlar... Uçak fiyatları çok değişken olduğu için her an farklı bir fiyat ortaya çıkıyor ve müşterilerimiz bu durumdan çok yakınıyorlar. Tabii, biraz da pahalı buluyorlar. Genelde ya-kınmalar fiyatla ilgili. Eskiden sabit fi-yatlar vardı ama, şimdi öyle değil. Türk müşterilerimiz genellikle yaz tatillerinde Türkiye’ye gittikleri için ucuz bilet ve direk uçuş konusunda hassaslar. Çünkü kalabalık bir aile ortamımız var, onlar da haklılar. Ekonomik koşulları biliyoruz, kolay değil. İsveçliler öyle değil, onların kafalarında bir tarih var ve o tarihte bi-let varsa; okey, alıyorum diyorlar. Artık, hiçbir şey eskisi gibi değil, ben bazen o

günleri özlüyorum. Belki bir neyi nostalji demek gerekiyor” vurgulamasını yapıyor.

Sizi üniversiteye gitmekten alıkoyan başka birşey olmalı, ne dersiniz yanılıyor muyum? Yine kendisine özgü o hoş kahkahasını patlatıyor ve yine kendisine özgü Türkçesiyle; “ Ne bileyim ben, in-sanlara hizmet vermeyi, yardım etmeyi çok seviyorum. İnsanlara farklı, sevecen ve sıcakkanlı bir yaklaşım tarzım var. Bu beni mutlu ediyor. Bu branşta müşteri ilişkileri çok önemlidir. Bir de bu işe iki ya da üç yıl yaparım diye başladım. Görüyorsunuz, bırak ne mümkün... Gerçekten bu süreç içerisinde aklımdan başka bir iş yapmak ya da bırakmak geç-medi dersem, abartmamış olurum. Bu işi çok seviyorum. Bu büro babamla benim bebeğim gibi birşey oldu...” diyor.

Akasia Travel haftasonu gruplara yöne-lik kültür gezileri de düzenliyor. Bu ge-zilere en çok talep İsveçlilerden geliyor. Leyla Hanım,”yirmi yıldır kültür gezi-leri yapıyoruz ve çok önem veriyoruz. İstanbul’da anlaştığımız bir acentamız var. Onlarda her türlü hizmeti vererek, gruplarımızı güzel ağırlıyorlar. İnsanlar, üç dört gün kalarak İstanbul’un kültürel mekanlarını tanımaya çalışıyorlar. Bu gezilerden çok memnunlar ve dolaysıyla da biz de memnun oluyoruz. Gezileri-miz sadece İstanbul’la sınırlı değil, Ka-padokya bölgemize de gönderiyoruz. Enderde olsa, Anadolu, Ege turu yapan müşteri gruplarımız çıkıyor. Bu geziler-den memnun olan müşteri gruplarımız bizim için en iyi reklam aracı oluy-orlar. Biz de bunu en iyi bir şekilde değerlendirmeye çalışıyoruz” diyerek yaptıkları işin sanıldığının aksine pek de kolay olmadığını ama, bu branşın kendi-ne özgü güzelliklerini üstü kapalı da olsa anlatmaya özen gösteriyor.

Leyla Hanım’a evli ve iki çocuk annesi bir iş kadını olmanın zorluklarını soruyo-rum: “Çocuklar mızmız etseler de alıştılar artık. Elbette hem anne hem iş kadını olmak ve haftanın altı günü çalışmak. Babam, annem ve eşim bu konuda en büyük yardımcılarım, sağolsunlar... On-lar içinde pek kolay sayılmaz” biçiminde neşeli kahkahalar atarak, iş yaşamından memnun olduğunu belli ediyor.

Bu branşta yeni sayılabilecek olan Gülşah Karan hem çalışan hem de küçük çaplı da olsa iş sahibi bir genç kız konumundadır. Huddinge Lisesinin turizm ve işletme

bölümünden mezun olmuş. Turizm alanında çalışmayı çok sevdiğini anla-tarak, “Liseden mezun olunca önüme bu branşta çalışma olanağı çıktı. Ben de zaten bu alanda çalışmayı seviyorum, değerlendirmek istedim. Bu branşta henüz pek deneyimli sayılmam ama, başarılı olacağıma inanıyorum. Acenta-lar belli bir sistemle çalışıyor ve o sistem-leri öğrenmek gerekiyor. Bu amaçla kurs-lara gittim, eksikliklerimi tamamlamaya gayret etti. Burada da Leyla Hanım çok büyük destek oldu ve şu an hiçbir zorluk kalmadı. Herşey çok güzel gidiyor” diyor.

Gülşah’ın çalışma arzusu ve temposu çev-resinde takdirle karşılanıyor. Güleryüzlü, genç bir iş kadını olmanın verdiği güven-le, “Çevremden hep hoş, gönül okşayıcı sözler duyuyorum. Bu beni memnun, mutlu ediyor. Bir de ben evde oturmayı pek fazla sevmiyorum. Bir ölçüde genç kız arkadaşlara da belki örneklik ediyo-rum. Çalışmak gerçekten çok güzel ve özellikle de sevdiğiniz bir işte. İleriye dönük projeler geliştirmek istiyorum. O amaçla araştırıyorum, okuyorum. Bir ölçüde bu branşta kalıcılığımın işaretleri gibi geliyor bana... Amacımız sadece bilet satışı yapmak değil, Türkiyemizin güzel ve zengin olanaklarından insanları yararlandırmak istiyoruz. Aynı zamanda güzel Türkiyemizin tanıtımını da yapmış olacağız ya da katkı koyacağız” diyerek biraz da iddialı bir biçimde anlatıyor.

Ben de bu iki güzel ve hoş iş kadınımıza düşüncelerini benimle paylaştıkları için teşekkür ediyor, çalışmalarında başarılar diliyorum.

Mustafa SÖNMEZ

Leyla Demiray

SÖYLEŞİ

Page 10: Yeni Birlik 1/2010

10 Yenİ BİRLİK

İSVEÇ TÜRK İŞÇİ DERNEKLERİ FEDERASYONU 17 NİSAN CUMARTESİ GÜNÜ 19’UNCU OLAĞAN GENEL KONGRESİNE GİDİYOR...17 Nisan tarihinde İTİDF, olağan kong-resini gerçekleştirecek. Normalde her iki yılda bir gerçekleştirilen kongremiz tüzük gereği Nisan ayı içerisinde yapıl-maktadır. Bizde hem tüzüğümüze hem de İTİDF geleneğine uyduk.

Federasyonumuzun son iki yılına dönüp baktığımızda yoğun bir iki yıl geçirdiğimizi görüyorum.İki yıl içeri

sinde neredeyse bütün derneklerimizi ziyaret ederek derneklerin sorun ve sıkıntılarını dinledik.Derneklerimiz’in bulundukları bölgelerdeki belediyeler ile ilişkilerini güçlendirdik ve bu ilişkileri yakından takipettik.Derneklerin faliyet-lerini güçlendirmek için derneklere pro-jeler hazırladık.Bölgelerde küçük çaplı da olsa milli bayramlarımızın kutlanmasını sağladık. Böylece çocuklarımıza milli

bayramlarımızın önemini anlatmaya çalıştık.

İsveç’te yaşayan vatandaşlarımızın, Tür-kiye kökenli sorunlarını, Türkiye’den ge-len milletvekillerine ,bakanlara ve meclis başkanına ilettik. Bakan ve milletvekille-rimiz ile birlikte dernek ve camilerimizi ziyaret ederek vatandaşlar ile toplantılar düzenledik.İsveç’in Avrupa Birliği dö-nem başkanlığı esnasında Türkiye’nin birliğe adylığını destekleyici seminer-ler hazırladık..İsveç parlemontusunda yabancılar ile ilgili alınan birçok kararı Türkçeleştirerek Yeni Birlik aracılığı ile vatandaşlarmızın bilgisine sunduk. Malmö’de, Göteborg’da ve Stokholm’de çeşitli tarihlerde kültür günleri düzenle-dik. Bu günlerin Türkiye’den gelen folklör ve ses sanatçısı guruplarının katılımıyla daha zengin olmasını sağladık. Her yıl olduğu gibi 4 yıllık Federasyon dönemi-mizde gelenek haline getirdiğimiz Rama-zan yemeklerini Malmö ve Göteborg’da gerçekleştirerek vatandaşlarımızı bi-raraya getirdik.Malmö’de ilk olarak Ramazan’daTürkiye’den gelen semazen-lerin gösterileri vatndaşlarımızı etkiledi.

Ayrıca federasyonumuzun Yeni Bir-lik harici diğer bir yayın organımız Hasan Dölek, ABF’ten Ewa Lantz ve Hülya Göker bir toplantı sırasında birlikteler

GÜNCEL

Page 11: Yeni Birlik 1/2010

Yenİ BİRLİK 11

olan internet sayfasının okuyucu sayısı elli bin’in üzerine çıktığını gördük.İnternet sayfamız da hem İsveç’ den hemde Türkiye’den vatandaşlarımızı il-gilendiren haberleri yayınladık. Bu da vatandaşlarımızın Federasyona olan il-gisini artırdı.

Stockholm’da Türk engelli aileleri bir araya getirerek geniş kapsamlı seminer-ler düzenledik. Bu seminerlerin sonun-da ise Stokholm genelinde çeşitli Türk engelliler dernekleri kurarak, engel-lilerimizi örgütledik. Bu sayede engelli vatandaşlarımızın sorun ve sıkıntılarını yakınen takip etme imkanı bulduk.Engel-li çocuklarımızı federasyon binasında bir araya getirerek dünya engelliler gününü birlikte kutladık. Rinkeby’de engelli çocuklarımız ve aileleri ile birlikte çeşitli eğlenceler düzenledik

Stockholm de ve Stockholm dışında konsolosluğumuz ile birlikte konsolo-sluk konuları hakkında toplantılar ya-parak vatandaşlarımızı bilgilendirdik. Yıl içersinde çeşitli zamanlarda Türkle-rin bulunduğu yaşlılar evini ziyaret ederek,orada yaşayan yaşlılarımızın gön-lünü almaya çalıştık. Yeni Birliği’mizin kalite ve abone sayısını arttırarak çıtayı yükselttik.Yeni Birliği ekono-mik açıdan federasyona kambur ol-maktan kurtarıp kendi ayakları üzerinde durmasını sağladık.Vatandaşlarımızın hukuk,sigorta gibi konularda ki sorunlarını Yeni Birlik aracılığı ile çöz-meye çalıştık. Yine dergimizde İsveç’de yaşayan bir çok insanımızın yazılarına imkan verdik.Düzenli olarak yönetim kurulu toplantılarımızı gerçekleştirdik. İslam ve kültür derneklerimizi bir araya getirerek bölgelerdeki sorunlara yakinen muaffak olmaya çalıştık. Her yıl olduğu gibi başkanlar kurulu toplantımızı iki günlük geniş bir programla, der-nek yönetimlerinin ve Türk Kadın Federasyonu’nun da katılımıyla daha geniş kapsamlı gerçekleştirdik. Başkanlar kurulunda katılımcılara bir seminer dü-zenledik. Tabii ki isteyip hatta çok arzu edipte , yapamadıklarmızda oldu. Örneğin bir Türk radyosunu kurmak çok istemiştik. İnşallah önümüzdeki dönem yeni seçile-cek yönetim kurulu gerçekleştirebilir.

Toplumumuzda gördüğüm birinci önce-likli sorun eğitim sorunu. Bizler artık buralıyız o yüzden eğitime önem ver-

meliyiz. Çocuklarımızın yüksek tahsil yapmaları için onlara elimizden gelen tüm desteği vermeliyiz. Yine bu konuda çeşitli seminerler düzenleyerek aileler, gençler ve öğretmenlerimizi biraraya ge-tirmeliyiz.

Birlik ve beraberlik içerisinde hareket etmeliyiz.Toplumumuzu ve milletimizi yakından ilgilendiren sözde soykırım meselesi ile ilgili İsveç’te birçok si-yasetçi ve siyasi parti konuyu detaylı bir şekilde bilmeden, kararlar almaya çalıştığı bu dönemde yine federasyo-numuz tarafsız ve doğruluk ilkelerine uymuş, bu konuda siyasi partilerin Türk grubuna karşı haksızlık yapıldığını, yayın organlarımızda ve siyasiler ile hem federasyonda hemde parlamentoda katıldığımız toplantılarda siyasi partiler tarafından yapılan yanlışlığı izah ettik ve yine izah etmeye devam edeceğiz. Ta-bii ki şuana kadar İTİDF’nun yaptıkları ile yetinmeyip daha iyisini yapmaya çalışmalıyız. Büyük şehirlerde, halkımızı, İsveç medyasını ve İsveç’li siyasi partileri aydınlatmak için sık sık seminerler dü-zenlemeliyiz. Tarihimizin gerçeklerini belgeler ile anlatarak, bulunduğumuz ülke insanlarını aydınlatmalıyız.

17 Nisan’dan sonra göreve gelecek yöneti-mi zorlu bir dönem bekliyor. İsveç’te söz-de soykırım meselesi gündem de olduğu bu dönemde aynı zamanda yerel ve genel

seçimlerde yapılacaktır . O yüzden İTİDF olarak seçimlerde vatandaşlarımızın seçimlere katılımını sağlamalıyız. Siyasi partilere hiçbir zaman oylarımızı bir teh-dit aracı olarak kullanmamalıyız. Siyasi iktidar değiştiğinde grubumuzu zayıf düşürmemiş oluruz. Sadece demokrasi-nin gereğini yaparak,vatandaşlarımızın sandığa gitmesi için mücadele etmeliyiz.Böylece Türklerin seçimlerde sandığa katılım yüzdesini artırmış oluruz. Buda bizim elimizi güçlendirir.Faydasını Türk toplumu olarak her dönem net bir şekilde görebiliriz.Bu durumda bizlerin siyasi partiler tarafından daha çok dinle-nilmesini sağlayacaktır.

Yine derneklerimizin isteği ve aday gös-termesi üzerine tekrar İTİDF.’in genel başkanlığına aday olduğumu Yeni Birlik aracılığı ile tüm değerli okuyucularımıza duyururum. İnşallah önümüzdeki dö-nem daha tecrübeli ve yeni taze kanlar ile yolumuza devam edeceğiz. Tüm yö-netim kurulundaki arkadaşlarıma, der-nek başkanı ve dernek yöneticilerime , Federasyon için yaptıkları katkılarından ötürü Yeni Birlik aracılığı ile teşekkürü bir borç bilirim.

Saygılarımla

Hasan Dölekİsveç Türk İşçi Dernekleri FederasyonuGenel Başkanı

Fed. Bşk. Hasan Dölek Başkanlar Kurulu toplantısında bilgi verirken

GÜNCEL

Page 12: Yeni Birlik 1/2010

12 Yenİ BİRLİK

THY Stockholm Müdürü Bilal Tez-can düzenlediği basın toplantısıyla açıklamalarda bulundu. İsveç’ten 1970’-lı yıllarda haftada tek seferle yolcu taşımaya başlayan THY, bugün İsveç’ten Türkiye’ye ve dünyanın çeşitli ülkelerine Türkiye üzerinden en fazla yolcu taşıyan havayolu oldu. THY aynı zamanda Star

Alliance üyesi diğer uçak şirketleri içe-risinde de 2009 yılında tek kâr eden ha-vayolu ünvanını haklı olarak aldı. Büyük oranda artan yolcu sayısı buna rahatlıkla tanıklık ediyor, demek abartı olmaz. THY yönetimi gelecekte artan yolcu kapasite-sini karşılamak üzere harekete geçerek, Amerikan uçak yapım şirketiyle masaya

oturarak yeni Boeing şirketinden 20’i ke-sin 15’i opsiyonlu olmak üzere 35 adet Boeing 737 yeni kuşak uçak alacağını açıkladı. Türk Hava Yolları filosunda 2015 yılı sonunda tek koridorlu uçak sayısı 155 ve çift koridorlu uçak sayısı 36 olmak üzere 196 uşak sayısına ulaşacak ve bu sayıya 5 adet kargo uçağı da dahil dir. Bu da THY’nın havacılık alanında yakaladığı yükselişi ve başarıyı göster-mektedir. İskandinavya Havayollarının zarar ederek, 100 dolayında çalışanının işine son verebileceğini açıkladığı bir dönemde, THY’nın başarısı takdirle karşılanmalıdır.

Bilal Tezcan, THY’nın Star Alliance grubuna üye olduktan sonra Stockholm-da 11 Mart tarihinde çok kapsamlı bir toplantıya ev sahipliği yapacağını anla-tarak, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Başbakan Recep Tayip Erdoğan, Tu-rizm ve Kültür Bakanı Ertuğrul Günay ve THY üst düzey yöneticilerinin bu toplantıya katılmalarının söz konusu olduğunu söyledi.

THY Avrupa’da yeni bir rekora uçuyorTHY Stockholm Müdürü Bilal Tezcan basın toplantısı esnasında

Bilal Tezcan, THY’nın Stockholm çalışmaları hakkında bilgi veriyor

TOPLUM

Page 13: Yeni Birlik 1/2010

Yenİ BİRLİK 13

THY Stockholm Müdürü Bilal Tezcan; “Kurumumuz için çok önemli olan bir olaya 11 Mart’ta imza atacağımıza in-ayoruz. Stockholm Grand otelde tüm bu camiayanın (şirketler, acentalar, tur operatörleri) katılacağı bir törende Türk Hava Yolu’muzun İsveç’te 2009’un “En iyi havayolu” ödülünü almasını bekli-yoruz. Bu bizim için bir dönüm noktası olacaktır. Bu tarihten sonra yani 11 Mart’tan sonra başlatacağımız süreç ise, İsveç’in en yeşil, en iyi çevreci havayolu olma kriterlerini belirleyip, bu yöndeki çalışmalarımızı başlatmak olacaktır” dedi.

Tezcan verdiği bilgiler arasında marka sahibi olmanın önemine değinerek; “Markamızın imajını yükseltici dahası farklılaştırma strateji çalışmaları içeris-indeyiz. 2009 yılından itibaren Avrupa’-da var olan şirketlerle güvenli yolcu taşıma çalışmalarında ve ulaşılacak son havaalanları konusunda rekabet içerisindeyiz. Biz Türkiye ve Türki-ye dışındaki dünya arasında kapasite açısından biraz sıkışmış durumdayız. Şu andaki çalışmalarımız Stockholm’dan İstanbul’a günde üç uçak seferinin alt yapısını hazırlamaya çalışıyoruz. Ayrıca Antalya’ya günlük sefer düzen-leme gayretleri içerisindeyiz. Ayrıca Sundsvall’dan SAS bağlantılı Arlanda ve oradanTürkiye’ye THY’yla seferler düşünüyoruz. SAS bu konuda ikircikli bir davranış içerisinde ama önümüz-deki günlerde bir çözüm bulacağımıza inanıyorum.

Türk Hava yollarının İsveç’ten Türkiye’ye uçan yolcu sayısı açısından % 60 bir paya sahiptir. Bu piyasasındaki payı 2006 yılından itibaren bir artış göstermekte-dir. THY İsveç pazarında 2006 yılındaki yüzde   0,4 olan payını 2009 yılında yüzde 2,8’e çıkararak bu payı en fazla yükselten havayolu şirketi konumuna gelmiştir. Hedefimiz % 4’lük bir piyasa payına ulaşmaktır. Havayolumuzun 2007 ve 2008’de kalitesini iyileştirmeye devam ettik fakat ücretlerimizi pek fazla artırmadık. Böylece de uçuşlarımızın sayısını artırırken aynı zamanda da uçaklarımızın doluluk oranlarını % 80’lere yükselttik. 2010 ve 2011’de hem kalitemizi daha yükseltmeye özen göstereceğiz hem de aynı zamanda ücret-lerimizi artırabileceğimizi düşünüyoruz. Böylece pazardaki marka değerimizin artmasını hedefliyoruz. Hedeflerimizde THY’nin bilet fiyatlarını Lufthansa’nın

marka değerine yükseltmek bulunuy-or. Bugün hâlâ ücretlerimizin yüksek olduğunu düşünmüyoruz” ifadesini kullandı.

Avrupa’nın aslında 4 yıldızlı bir hava yolu konumuna sahip olmasına karşın, hâlâ 3 yıldızlı bir havayolu gibi algılanmalarının yanlış olduğunu vur-gulayan Tezcan; “Avrupa’nın 4 yıldızlı tek havayolu şirketiyiz. Ancak bu olgu piyasada yeterince tanınmıyor. Biz THY olarak yeterince algılanmadığımız kanısındayım. Bu nedenle İsveç’te imajımızı 2009’da çok fazla öne çıkardık. 2010 ve 2011 yılı için planlarımız, pa-zar payımızı artırırken kalitemizin de düşürülmemesi için gayret sarf edeceğiz.Tüm İskandinavya’da THY’nin pazar (pi-

yasa) payını artırmak için atağa da geçtik. Müşteri merkezli bir hizmet vereceğiz yani insana saygı noktasında bir anlayışla çalışacağız. Müşterilerimize daha iyi memnun edebilmek, karşılaştıkları sorunları anında çözebilmek ve bizlere daha rahat ulaşabilmelerini sağlamak amacıyla olanaklarımızı artırdık. Bu konuda bir sıkıntıyla karşılaşacaklarını sanmıyorum” dedi.

Stockholm THY müdürü Bilal Tezcan; “THY Arlanda’da açtığı teknik bakım ofi-siyle hem kendi uçaklarını hem de rakip şirketlerin uçaklarının bakımlarını yapar konuma geldi” diyerek basın toplantısını noktaladı.

Mustafa SÖNMEZ

TOPLUM

Page 14: Yeni Birlik 1/2010

14 Yenİ BİRLİK

Fikret Çeşmeli’nin rol aldığı ve Gävle Halk Tiyatrosunun 2009’un sonba-harinda sahneye koyduğu, “Bir Türk, Bir Homoseksuel, Bir Şilili” adlı oyun, Gävle kentinde iki okul öğrencileri arasında yaşanan gerçek bir olaydan yola çıkılarak ortaokul öğrencilerine yönelik hazırlanmış.

Oyun toplumda var olan,“ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve önyargıları” ortaya koyarak, konuyu işlemek. Öğrencilere bunun yanlışlıklarını oyun içinde göster-mek. Gösteriden sonra konuyu birlikte tartışmak üzerine kurgulanmış. Oyunu Gertrut Larsson yazmış.

İnternet üzerinden tiyatro haberleri ve-ren, tiyatro eleştirileri yapan Teatersajten, “nummer.se” izleyiciler üzerinden yaptığı bir araştırma sonucu yönetmenliğini Mic hael Cocke’un yaptığı ve rolleri Fikret Çeşmeli (Türk), Mats Jäderlund (ibne), Ani Guinez (Şilili)’in oynadığı oyunu, 2009’un Kuzey İsveç’te oynanan “en iyi tiyatro oyunu” seçti. Ayrıca internet yö-neticileri çeşitli alanlarda başarılı kişi ve grupları da belirlediler.

Stockholm’un Güney Tiyatrosu’nda bir tören düzenleyen teatersajt yöneticileri onur ödüllerini kazanan kişi ve gruplara verdiler.

Tören akşamı kendisiyle konuştuğumuz Fikret Çeşmeli sevincini şu sözlerle dile getirdi: “Elbette onur verici bir durum. İster tiyatro, ister müzik ya da başka alan-larda olsun insanların ortaya koydukları

bir eserin kabul görmesi, takdir edilmesi ve bu duyguyu yaşamak güzel birşey. Ben Micheal ile sekiz yıldır çalışıyorum. İlginç konuları, sosyal konuları işliyoruz.

Bu oyunun içeriği de çok önemlidir. Çünkü toplumsal bir sorunu işliyor.”

Gävle kentinde iki ayrı bölgede bulunan okul öğrencileri arasında yaşananlardan yola çıkılarak senaryosu yazılmış. Göç-menlerin yoğun yaşadıkları bölgedeki okulla, genellikle orta sınıf ve üstü İsveçlilerin oturduğu bölgedeki okul öğrencileri arasında yaşanan olaylar yerel gazetelere haber konusu olur. Bu olaylara kentte yaşayanların gazetelere gönderdikleri “okuyucu mektupları” yo-luyla katılırlar. Bu durum oyunu sahneye koyan ve aynı zamanda Gävle Halk Ti-yatrosu sanat yönetmeni olan Micheal Cocke’nin dikkatini çeker. Basını taray-arak, okul yöneticileri ve öğrencilerle konuşarak elde ettiği bilgileri bir tiyatro oyununa dönüştürerek yaşanan olayların saçmalığını anlatmaya karar verir. Oyunun belkemiği, ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve önyargılar üzerine kuru-lur.

Fikret Çeşmeli küçük yaşta İsveç’e ayak

En Turk, en bög, en Chilenare 2009’un “En iyi Tiyatro Oyunu” seçildi

Fikret Çeşmeli’nin oynadığı oyununda ’yabancılık ve yalnızlık ’ kokan bir sahne

Fikret Çeşmeli, Gertrud Larsson ve Michael Cocke ödül töreninde

TOPLUM

Page 15: Yeni Birlik 1/2010

Yenİ BİRLİK 15

Tekel işçilerinin direniş anısına tekel işçisine mektup

üşüdün. daraldı yiğit omuzların

üşüdün ankara ayazında

hoca nasreddin’den beri bilinir oysa

sen de bilirsin, ısıtmaz insanı

uzak uzak bakan yıldızların ışıltısı

al şu battaniyeyi, sıkıca sarın

seni, titrerken görmesin düşlerinde

karın

çocukların

sen karabasanlar içinde yüzerken

varını varlığını yok pahasına satan

elinden ekmeğini alan

diyor ki:

“bize çok pahalıya patlıyor tekel işçileri,

hem artık tekel de yok ki!”

sıcak odalarından, görkemli salonlarından

seni bir böcek gibi görerek bakıyorlar

gözbağı ekranlarda rakam oyunları

şunu bil ki

bütün hesabı

seni sıfıra indirgemek

bu “kozmik” iktidarın!

oysa sen bir tarihi tersine çeviriyorsun

alnından vuran ışık

dalga dalga yayılıyor

eriterek karanlığı

dayan bre dostum, dayan

kaynaması yakın

ısıttığın suların! hüseyin yurttaş

basan bir çocuktur. Stockholm’un kenar mahallesinde yaşamaya başlamış ve birtakım olaylarla karşılaşmış birisi olarak bu tür olayların yabancısı değildir. Bu karşın yine de oyunun provalarına başlamadan önce bir haf-ta göçmen çocuklarıyla birlikte olur. Derslerine girer, konuşma biçimle-rini ve hareketlerini inceler. Onlarla belirli konular üzerine konuşur ve tartışır. Oyuna böyle hazırlanır.

Fikret’e göre; “Sorun o kadar basit değildir. Bir tiyatro oyunuyla da bütün sorunlar hemen çözülmüyor ama iyi bir başlangıç. Biz en azından oy-unun sonunda bir tartışma ortamı yarattık. Oyunda sadece karakafalı diye göçmenlere duyulan nefret işlenmiyor, bir de eşcinsellere yönelik düşmanlık ve çnyargıları da ele alıyor. Oyun bundan dolayı ‘Bir Türk, Bir ibne, Bir Şilili’ olarak kondu. Oyunda eşcinsel rolünü üstlenen oy-uncu arkadaş, gerçekte eşcinsel olan bir arkadaşımız. Oyunda herşey yerli yerinde olarak oynanıyor. Oyun içerisinde kendi başımızdan geçen olaylara da yer verdik. Yirminci yüzyılın başlarında İsveç’te kurulan ırk enstitülerine yani İsveçlilerin kendi etnik halkı üzerinde yaptıkları kafatası, zeka düzeyi ölçmelerine ve benzeri ırkçı çalışmalara hatta Hitler ırkçılığına kadar olayları ele aldık. Bence çok ilginç bir oyun” diyor.

Fikret, oynadıkları oyunun seçilmesinin tesadüf olmadığını ve haklı bir seçim olduğu kanısında; “Biz bu oyunu çok basite almadık. Oyunun yelpazesini açık tuttuk. Bu konuya ilişkin oynanmış daha önce oyun-lar var ama, seyirciler bizim çalışmamızı takdir etmişler ve bize başarılı bulmuşlar” biçiminde ifade ederek alçakgönüllülük gösteriyor.

Gävle kentinde oturan Türkler var. Bu oyunu nasıl karşıladılar, yorumları nasıl oldu sorusuna; “İnsanlarımızdan tek tük gelenler oldu. Bizim Türkler pek fazla tiyatroya gitmiyor (üzülerek söylüyorum). Olanaklar yaratılırsa, insanlarımıza da oynamak isteriz. Mart ayından Mayıs sonu-na kadar oyun devam edecek.”

Okullardaki gösterilerden sonra öğrenci tepkilerinin olumlu olduğunu ve insanları oldukları gibi kabul etmeleri konusunda büyük ölçüde hem-fikir oldukları söylüyor, Fikret Çeşmeli.

Oyunu sahneye koyan yönetmen Michael Cocke ise törende yaptığı kısa konuşmasında; “Toplumuzda çeşitli gruplar birarada yaşıyor. Birtakım sorunlar var. Bu sorunlardan kimilerine parmak bastık. Oyuna gösteri-len ilgiden çok memnunum” sözlerini dile getiriyor.

Mustafa SÖNMEZ

Fikret Çeşmeli bir ırkçı tarafından saldırıya uğrayan Türk’ü canlandırdığı an

TOPLUM

Page 16: Yeni Birlik 1/2010

16 Yenİ BİRLİK

Page 17: Yeni Birlik 1/2010

Yenİ BİRLİK 17

Geçtiğimiz günlerde, Norveç Polis Gü-venlik Servisi (PST)’nin Facebook’daki fan kulübü sayfasında, önünde Latin har-fleriyle “Kur’an” yazan bir kitap duran ve üzerinde de Arapça “Muhammed” yazılı bir domuzun resmedildiği bir karikatür, Norveç’in en çok satan gazetelerinden biri olan Dagbladet’te manşetten veril-di. Norveç’te meydana gelen ve sadece bu ülkedeki Müslümanları değil, bütün dünya Müslümanlarını derinden üzen ve yaralayan bu üzücü olay, dinimize, Kitabımıza, Peygamberimize ve kut-sal mekânlarımıza karşı tarihte sayısız örneğini gördüğümüz sözlü, fiili, yazılı, tasviri saldırıların sadece bir tanesidir; bu ne ilk ne de sonuncu olacaktır. Or-tada bir gerçek var ki o da, tarih boyunca İslam’a, onun Kitabına ve Peygamberine yapılan saldırılara rağmen hala İslam ayakta ve hala bugün dünyada en hızlı yayılan dindir.

Bu tespitten sonra, söz konusu son saldırı vesilesiyle birkaç hususu belirtmekte fayda görüyoruz. Öncelikle, Danimarka, Norveç ve İsveç gibi seküler ve laik ülkeler isteseler de istemeseler de Müslümanları ve onların sorunlarını kapılarında bulmuşlardır. Ancak bu durum, onların mevcut hayat ve dünya görüşlerine bir tehdit oluşturmamaktadır. Bu ül-keler, artık kendilerini ve İslam’dan ve onun sorunlarından soyutlayamazlar. Bir din olarak İslam, bu ülkelerin bir gerçekliğidir. Liberalizm, çoğulculuk, hoşgörü, hürriyet vb. temel unsurları rejimlerinin köşe taşları olarak benim-seyen bu ülkeler, şayet iddia ettikleri gibi “çağdaş” ve “sosyal devlet” iseler, kendi içindeki azınlıkların da her türlü haklarına, dinsel inançlarına, kutsal simge, obje ve değerlerine hürmet etmek durumundadırlar. Bu hem onların ser-

giledikleri imajları, hem de iç huzurları için zorunludur.

Bugün çok-dilli/ırklı/kültürlü/dinli bir yapı arz eden Avrupa devletlerinin ken-di huzur ve çıkarları namına toplum-sal olarak “bir arada yaşama sanatı”nı sadece kâğıt üzerinde değil, uygula-mada da geliştirmesi ve teşvik etmesi gerekmektedir. Özgürlükleri savunmayı “tartışmasız” bir ahlaki ve demokratik ilke olarak benimseyen bu ülkeler, her ne hikmetse azınlıkların dinsel inançlarına yönelik tecavüzlerde bu ilkeyi görmezlik-ten gelebilmektedirler. Unutulmamalıdır ki, her türlü inanca ve kutsal değere saygı, en az özgürlüğü savunmak kadar ahlaki ve demokratik bir ilkedir.

İçinde yaşadığımız seküler ve laik ül-kelerde, toplumun bilinçaltına sürekli “İslamofobi” pompalayarak Hıristiyan bilincini canlı tutacağını düşünenler, aslında bir taraftan “Nazizm” türü bir ırkçılık anlayışını yeniden hortlatırken, bir taraftan da bilinçaltında saklı kendi tarihsel önyargı ve korkularını deşifre etmektedirler. Her iki durumda da bir kazanım asla söz konusu olmadığı gibi, bu tür yersiz endişelerle sergi-lenen reflektif tavırların söz konusu ülkelerin azınlıklarla ilgili entegra-syon politikalarına ciddi zarar verdiği unutulmamalıdır.

Avrupa’nın entelektüelleri ve din adamları, yüzyıllar süren mücadele-ler neticesinde kazanılmış olan ve bugün “modern Avrupa kimliği” ile özdeşleşmiş bulunan hak ve özgürlü-klerin bir şubesi konumundaki “din ve vicdan özgürlüğü”nü zedeleyecek “ırkçı” söylem, eylem ve girişimleri (Dani-marka karikatür krizi; İsviçre minare

yasağı; Norveç domuz karikatürü vb.) ters yüz etmeli ve şiddetle kınamalıdır. Dinsel inanç ve değerlere bu türden “adi” saldırıları, özgürlük adına sa-vunmak mümkün değildir. “Vur-kaç” taktiği güden bu tür saldırıları “Efendim, herkes dilediğini yapmakta ve söyle-mekte özgürdür” mantığıyla savunmak, varsayılan “modern Avrupa” imajına ciddi zararlar vermektedir. Tarih böyle saldırıların ilgili ülke ve toplum men-faatlerine kazanç sağladığını henüz yazmamıştır. Dolayısıyla bu hakaret de bir fayda sağlamayacaktır. Tam ter-sine farklı kültür ve inançların bir arada yaşaması ve kaynaşması yolunda kat edi-len mesafenin sorgulanmasını gündeme getirecek, toplumlar arasında güven-sizlik ve şüphelerin yeşermesine neden olacaktır.

Bu bağlamda şu sorunun cevabı da ve-rilmelidir: Özgürlüğü savunmak adına başka dinlerin aşağılanmasına, tahki-rine göz yummak, son tahlilde ahlakın böğründe ciddi bir yara açmayacak mıdır? Unutulmamalıdır ki, Bugün biz-ler, hangi dinden ve hangi kültürden olursak olalım, hayatı, barışı ve tabiatı korumakla yükümlüyüz. Bunların korunması insanın korunması, onun şeref ve haysiyetinin muhafazası, onun fikir ve din hürriyetinin güvence altında olması demektir.

NORVEÇ DOMUZ KARİKATÜRÜ VE

DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Prof.Dr. A. Bülent BALOĞLUSosyal İşler ve Din Hizmetleri Müşaviri

Page 18: Yeni Birlik 1/2010

18 Yenİ BİRLİK

İsveç Türk İşçi Dernekleri Federasyonu Başkanlar Kurulu 13 Şubat Cumartesi günü Silja Line gemisinde toplanarak genel durum hakkında karşılıklı görüş alışverişinde bulunuldu.

Toplantıyı kısa bir konuşmayla açan Federasyon başkanı Hasan Dölek, proğram hakkında bilgi verdi. Der-nek başkanlarından görüşlerini açık bir biçimde belirtmelerini istiyerek, “Bili-yorsunuz 17 Nisan tarihinde 19’uncu kongremizi yapacağız. Fazla bir zaman kaldı sayılmaz. Bu nedenle proğram

çerçevesinde bugüne kadar yapılan ya da yapılmayanlar varsa yani eksikliklerimiz neyse onları ortaya koyalım, herşeyi bir-likte tartışalım” dedi. Sözü toplantıya da-vet edilen ABF Stockholm Eğitim İşleri sorumlusu Ewa Lantz’a verdi.

Ewa Lantz kendisini ve ABF’i kısaca tanıttıktan sonra ABF’in eğitim çalış-maları ve derneklere sağladıkları kolay-lıkları üzerinde durdu. Lantz, ABF’in kuralları İsveç’te var olan her ABF kurumu için aynıdır. Stockholm ile Malmö’nün, Malmö’yle Göteborg’un

ya da Kiruna’nın hiçbir farkı yoktur. İsveç Türk İşçi Dernekleri Federasyonu bize üye aktif federasyonlardan biri-dir. Eğitim ve kültürel alanda alanında yapacağınız her türlü çalışmalara eli-mizden geldiğince yardımcı oluruz. Bugün içinde yaşadığımız çağ bilgi çağı ve dolaysıyla bilgi edinmek, öğrenmek amacıyla eğitimsel çalışmalar yapmak kaçınılmazdır. Üyelerinizin eğitimi önemlidir. Eğitim grupları oluşturma yoluyla olanaklarımızdan yararlana-bilirsiniz” diyerek geniş bilgi verdi ve hazırlamış olduğu ABF’in çalışma alanlarıyla ilgili dosyaları katılımcılara dağıttı.

Başkanlar Kurulu gündem gereği çalışmalarına başladı. SIOS Kadın Kolu başkanı, ve hem ana federasyon hem de Kadınlar Federasyonu yönetim ku-rulu üyesi olan Macide Akay, toplumda önemli sorunlardan olan “Kadına yö-nelik şiddet” konusunda hazırlamakta olduğu bir proje hakkında bilgi verdi. Akay, sözlerine Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün; “Ey kahraman Türk kadını, sen omuzlar üstünde göklere yükselmeye layıksın. Dünyada hiçbir ulusun kadını, ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım. Ulusumu kurtuluşa ve zafere götürmek de Anadolu kadını

FEDERASYON BAŞKANLAR KURULU TOPLANDIBaşkanlar toplu halde

GÜNCEL

Page 19: Yeni Birlik 1/2010

Yenİ BİRLİK 19

kadar hizmet gösterdim diyemez. Bi-zim dinimiz hiçbir zaman kadınların erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir. Allahın emrettiği şey erkek ve kadının hep beraber ilim ve bilgiyi birlikte kazanmasıdır” sözünden hare-ket ederek kadınlar üzerinde uygulanan baskıyı, şiddeti ve öldürme olaylarını vahşet olarak değerlendirdi. Kadını ko-rumaya yönelik uluslararası sözleşmelere imza atmanın kadınları korumaya yetmediğini söylerek; “hergün ister adına namus cinayeti deyin, ister başka bir ad koyun kadınların acımasızca uygulanan öldürülme işlemine maruz kalıyorlar. Bu hiçbir zaman kabul edilemez. Erkekle-rin bu alanda eğitime ihtiyaçları var. Kız çocuklarının okutulmaması ve küçük yaşlarda zorla yaptırılan evlilikler, çok eşlilik, çok çocuk doğurmaya zorlanması, işyerlerinde, sokakta taciz ve tecavüzlere uğraması ve de insan olarak bile genel kabul görmemesi çok acıdır. Bu sorun-lara mutlaka çözümler bulunmalıdır” diyerek, kadınların sosyal yaşamdaki sorunlarına yönelik düşüncelerini dile getirdi. Katılımcılar söz alarak, kendi düşüncelerini anlattılar.

Türk Kadınlar Federasyonu Başkanı ve aynı zamanda Federasyon yönetim ku-rulu üyesi Hülya Göker, bu bağlamda

hazırladıkları proje konusunda bilgi verdi. Projenin adının ”Aileiçi şiddet ve namus cinayetleri” olduğunu söyledi. Katılımcılar projenin adına itiraz ettiler. Türk toplumunda “Namus Cinayetleri” yaşanmadığını ve bu sorunun aslında Kürt halkının sorunu olduğunu vurgu-layarak; “proje için bu ad uygun değildir” görüşünü dillendirdiler. Bu görüşe karşı çıkan Mustafa Sönmez, namus cinayet-lerinin Türkiye’nin bir sorunu olduğunu ve mutlaka çözülmesi gerektiğini, Kürt halkının Türkiye Cumhuriyeti’nin vatan-daşları ve o ülkenin insanları olduğunu

ve bu konuda tek yönlü düşünülmemesi gerektiğini anlattı.

Başkanlar dernek sorunlarını ve yap-tıkları çalışmaları anlattılar. Federasyon bütçesini ve aldığı devlet yardımını ve harcamaları tartıştılar. Federasyon Kong resi üzerinde düşüncelerini açıkladılar.

Bu konuşmalardan sonra 19’uncu kongreye sunulmak üzere hazırlanan Federasyon yeni tüzüğü üzerinde du-rarak, görüşlerini ifade ettiler. Gerek li gördükleri değişiklikleri söylediler. Fedrasyon başkanı bu yöndeki görüşler doğrultusunda yeni tüzüğün gözden tek rar geçirileceğini söyledi.

Başkanlar Kurulu toplantısından sonra Federasyon Yönetim Kurulu toplantısı yapıldı. Akşam saat 20.00’de çalışmalara son verildi. Tartışmalar yemek ve sonrası da devam etti.

ABF’ten Ewa Lantz

GÜNCEL

Page 20: Yeni Birlik 1/2010

20 Yenİ BİRLİK

Değerli Yeni Birlik okuyucuları, geçenki sayılarımızda 15 Aralık 2008 tarihinde yürürlüğe giren çalışma izni hakkındaki kanunun şartlarını incelemiş ve bu konu hakkında sizlerden gelen soruları yanıt-lamaya çalışmıştım. İtiraf etmek lazım ki, okuyucularımızdan hala oldukça yo-ğun bir ilgi bulunmakta ve bu konu hak-kında hala soru gelmektedir. Ancak bu sayımızda artık gelen sorular arasından derlediğim ve Aile Hukuku ile ilgili olan soruları yanıtlamaya çalışacağım. Zira, çalışma izni hakkındaki konulara yeteri kadar zaman ve yer ayırdığımızı düşün-mekteyim. Ayrıca, federasyonumuzun ‘Gästbok” köşesinde bu konuda gelen so-rulara yetişebildiğim kadar cevap verme-ye çalışmaktayım. Bu sebeple bu konuda sorusu olan okuyucularımızı yukarıda belirtilen sayfaya ve Hukuk Köşesi’nde yayınlanan yazılarıma yönlendirmenin uygun olacağını sanıyorum.

Soru: Yaklaşık yirmi yıldır İsveç’te ya-şamaktayım. Bu zaman zarfı içerisin-de belli bir mal varlığı edindim. İki adet yetişkin çocuğum var. Eşimi beş yıl önce kaybettim ve şu anda yeni bir evliliğin hazırlığı içerisindeyim. Ev-lenmeyi düşündüğüm kişi Türkiye’de yaşıyor. Sormak istediğim evlendikten sonra eşimin, eğer boşanma durumu söz konusu olursa, benim daha önce-ki edindiğim malvarlığımda hak iddia edip edemeyeceğidir. Bu durumda ne yapmam gerekir? Ayrıca şu anda emek-liyim. İşim olmadığı için eşimi buraya getirmekte herhangi bir sorun yaşar mıyım? Genel kural, evlenme vuku bulduğu an-dan itibaren eşlerin bütün malvarlığının artık ortak malvarlğı haline gelmesidir. Bunun anlamı, herhangi bir boşanma durumunda her iki eşinde birbirinin mal varlığında hak iddia edebilmesidir. Ancak, bu hak niteliği itibarı ile geleceğe yönelik somut br haktır. Yani, boşanma durumu söz konusu olmadığı sürece her iki eş de kendi malvarlıklarında istedik-leri gibi tasarruf etme hakkına sahip-tirler. Bunun tek istisnası eşlerin ortak kullandıkları gayrimenkulu diğer eşin rı-zası olmaksızın satamamasıdır. Yukarıda açıklama bağlamında, yeni evleneceğiniz eşinizin herhangi bir boşanma esnasında

sizin tüm malvarlığınızda hak edebile-ceğinizi rahatlıkla söyleyebiliriz. Genel kural, her eşin diğer eşin net malvarlı-ğının yarısında hakkı olmasıdır. Ancak, evliliğin beş seneden daha az sürmesi durumunda bu hakkın kısıtlanması ve yüzdenin azaltılması durumuna gidile-bilmesi olanaklıdır.

Bu açıklamalar ışığında, yeni evleneceği-niz işinizle İsveç’e geldikten belli bir süre sonra boşanma vuku bulduğunda sizin malvarlığınızda hak iddia edebileceği aşikardır. Böyle bir duruma karşı önlem almanın tek yolu, evlilik öncesinde ‘mal ayrılığı rejimi’ sözleşmesi (äktenskaps-förord) yapmaktır. Bu sözleşmeye her iki tarafında imza atması gerekmektedir. Taraflardan birisinin dahi sözleşmeyi mahkemeye kaydettirme hakkı vardır. Bunun anlamı, sözleşmeyi türkçe çevirisi ile birlikte (ya da noter huzurunda çevir-men ile birlikte) Türkiye’de yapıp, İsveç’e geldikten sonra mahkemeye kaydettire-bilmeye hakkınızın olmasıdır.

Eşinizin İsveç’te oturma izni alması ko-nusundaki sorunuz hakkında da şunu açıklıkla söylemek mümkündür. İsveç’te herhangi bir işinizin olup olmaması ya da bir gelirinizin olmaması, eşinizin oturma izni alıp almaması ile şu anda ge-çerli olan hukuki düzenlemeye göre hiç-bir alakası yoktur. Bu konuda bir kanun tasarı çalışması bulunmaktadır ancak henüz kabul edilmemiştir. Asıl önemli olan evliliğinizin ciddi olduğunu kanıtla-yabilmeniz ve birbiriniz hakkında yeterli bilgiye sahip olmanızdır. Soru: Evliyim ve iki çocuğumuz var. Eşimle ortak bir evimiz var. Bir de be-nim kendi adıma ortak olduğum bir restaurant var. İleride restaurantta olan ortaklığımdan dolayı bir borç altına girmem durumunda, alacaklılarım evimize el koyabilirler mi? Buna karşı nasıl bir önlem alabilirim?Hemen şunu belirtmek gerekir ki, her ne-kadar eşlerin malvarlıkları ortak da olsa, evlilik devam ettiği sürece her eş kendi aktif ve pasiflerinden kişisel malvarlığı ile sorumludur. Bunun anlamı, eşinizin borcundan dolayı, sizin malvarlığınıza haciz konulamamasıdır. Ancak alacak.

lılar pekala borçlu olan eşin ortak ev üzerindeki payına haciz koydurup ve eğer evin değeri yüksekse evin tamamını açık arttırma yolu ile sattırabilirler. Bö-yle bir durumda, borçlu olan eşin payı alıkonulur ve diğer eşin hissesine düşen miktar da bu eşe verilir. Önemle vurgu-lamak gerekir ki, bu durum evin satıştan sonra kalacak net değerinin en azından borcun yarısını ödemeye yeteceği du-rumlarda göndeme gelir. Kanun koy-ucu, eşlerin oturdukları ortak evleri-nin açık arttırma yolu ile sattırılmasına kısıtlamalar getirmiş ve evin değeri belli meblağın üzerinde olmadığı sürece satılmasını uygun görmemiştir. Ancak, bu konudaki düzenleme oldukça eski olduğu için öngörülen meblağ, artan ev fiyatları karşısında oldukça cüzi bir mik-tar olarak kalmıştır. Bundan ötürü pra-tikte böyle durumlarda eşlerin ortak ev-leri dahi rahatlıkla satışa çıkarılmaktadır. Evliliğiniz sürer iken böyle bir duruma karşı önlem almak için başvurabilece-ğiniz tek yol mal paylaşımı sözleşmesi (bodelning under bestående äktenskap) yapmaktır. Bu durumda sanki eşler ay-rılıyormuşçasına eşlerin bütün malvar-lıkları hesaplanır ve daha sonra soyutsal olarak paylaştırılır. Sizin durumunuzda, evdeki hisseniz bu paylaşım esnasında eşinize devredilecektir. Hemen belirt-mek gerekir ki, bahsi geçen sözleşme her iki tarafın rızası ile yapılmakta olup, mahkemeye kaydettirildiği tarihten iti-baren geçerlidir. Kayıt tarihinden itiba-ren ise ileride oluşacak muhtemel borçla-rınızdan dolayı evinize haciz konulması olanaksızdır.

Soru: Şu anda eşimle boşanma arifesin-de bulunmaktayız. Üç çocuğumuz var ve hepsi de yetişkin. Evliliğimiz süre-since, bütün yatırımlarımızı Türkiye’ye yaptık ve gayrimenkullerimizin hepsi

Ekonomisk familjerätt – Boşanmanın Ekonomik Sonuçları

HUKUK KÖŞESİ

Page 21: Yeni Birlik 1/2010

Yenİ BİRLİK 21

de eşimin üzerine. İsveç’te ise kirada oturmaktayız ve kira sözleşmesi de eşi-min üzerine. Ben emekliyim, eşimin ise bir işyeri var. Boşanma durumunda ne gibi haklarım var? Eşim, kendisin-den hiç birşey talep edemeyeceğimi ve kiralık olan evin de ona ait olduğunu iddia ediyor. Doğru mudur?Hemen şunu rahatlıkla belirtebilirim ki, eşinizin iddiaalarının yürürlükteki hukuk kaideleri ile yakından uzaktan bir alakası yoktur. Boşanma davası açıl-dığı taktirde, adeta o gün eşlerin bütün malvarlıkları soyut olarak dondurulur (s.k. brytningsdag). İleride mal paylaşı-mı yapılırken ise bu tarihe, yani boşan-ma davasının açıldığı tarihteki aktif ve pasiflere bakılır. Bu açıdan önemle vur-gulamam gerekir ki, bu gibi durumlarda hemen boşanma davası açılması gerek-mektedir. Eğer daha sonra boşanmaktan vazgeçerseniz hiçbir sorun yaşamaksızın boşanma davanızı geri alabilirsizin. An-cak, dava açmakta gecikirseniz bu zaman zarfı içerisinde diğer taraf malvarlığını azaltmak için bazı girişimlerde buluna-bilir. İleride mal paylaşımı esnasında ise,

mal kaçırdığını ispat yükü ilk etapta size aittir. Bu sebeple, ilk yapmanız gereken boşanma davasını açıp, karşı tarafa böyle bir fırsat vermemektir. Türkiye’deki evle-rin eşinizin üzerine olması herhangi bir anlam ifade etmez. Zira evlerin toplam piyasa değeri İsveç’te yapılan mal pay-laşımı hesabına girecektir. Aynı şekilde, eşinizin İsveç’te bulunan işyerinin net değeri de eşinizin aktif hanesinde yer alacaktır. Sizin de aktif ve pasifleriniz hesaplandıktan sonra her ikinizin net malvarlığı toplamının yarısı sizin mal paylaşımından elde edeceğiniz miktar olacaktır.

Bundan başka, boşanma davası açıldık-tan sonra eşiniz Türkiye’deki gayrimen-kullerini satıp devretse dahi, evlerin piyasa değerleri İsveç’te yapılan mal pay-laşımı hesabına, evlerin gerçekte bulun-mamasına rağmen, katılacaktır. Bunun sebebi ise, eşlerin mal varlıkları duru-muna mal paylaşımı yapıldığı esnada de-ğil, boşanma davasının açıldığı gündeki durumuna bakılmasıdır. Oturduğunuz evde kimin kalacağı konusuna gelince

şunu söylemek mümkün. Bu konudaki hukuki düzenlemeye göre, boşanmadan sonra ortak evde kimin kalacağına, eş-lerden hangisinin eve en çok ihtiyacı ol-duğu baz alınarak karar verilir. Bu analiz yapılırken ise eşlerin sosyal kontakları, ekonomik durumları, gelir düzeyleri, yeni bir ev bulma olanakları ve eğer ço-cuk varsa çocukların kimde kalacağı ko-nuları baz alınarak karar verilir. Bu bağ-lamda, kontratın kimin üzerinde olduğu konusu tek başına belirleyici bir role sa-hip değildir. Sizin emekli olduğunuzu ve eşinizin de işyeri sahibi olduğunu göz önüne aldığımızda, sizin ortak evi dev-ralma şansınızı eşinizden çok daha yük-sek olduğunu söyleyebilirim.

Avukat Sadık KutluJur kandLedamot av Turkiets advokatsamfund Juristfirman Sadik Kutlu ABKungsholmsgatan 10 2 tr112 27 StockholmTel: 08- 650 24 41Fax: 08-650 24 42E-post: [email protected]

HUKUK KÖŞESİ

Page 22: Yeni Birlik 1/2010

22 Yenİ BİRLİK

ISLAMOFOBIDen 30 mars 2010 medverkade jag i ett seminarium i Malmö på initiativ av Skå-ne turkiska kvinnoföreningen i samarbe-te med Turkiska Kvinnoförbundet. Semi-nariet ingår i ett projekt som handlar om islamofobi. Jag har tidigare medverkat i ett annat projekt som bland annat hand-lade om det mångkulturella samhället i dag i Sverige och skrivit en bok som he-ter: ”Under samma tak, men på olika plan – Reflektioner om det mångkulturella samhället: kultur, etnicitet, religion….” I boken finns det avsnitt om bland an-nat islamofobi, kulturkrockar, religion, missförstånd samt bemötandet i vården. Jag har gjort över 100 föreläsningar om dessa teman i hela landet under mer än tre år och varit med om väldigt många olika upplevelser och diskussioner. För denna artikel ska jag begränsa mig till endast begreppet islamofobi. De senaste åren har media uppmärk-sammat oss på olika sätt att det finns en rädsla för islam och muslimer i det svenska samhället. Flera undersökningar med enkäter och intervjuer har gjorts och samtliga visar på en till och med ökad rädsla. Denna rädsla för muslimer och islam kallas för islamofobi. Därmed kan vi konstatera att det finns en rädsla i samhället för islam och dess utövare el-ler anhängare, det vill säga muslimerna. Däremot vet vi väldigt lite om varför folk i allmänhet plötsligt är rädda för islam. En del kan förklaras med den tragiska händelsen i USA den 11 september 2001, men är långt ifrån hela sanningen. Jag har många gånger diskuterat just rädslan för islam på mina föreläsningar, eftersom jag har fått mest frågor om islam.

Innan jag delar med mig av dessa erfa-renheter vill jag uppmärksamma läsarna på valet av definitionen islamo-fobi. Det finns rädsla för judar och judendomen, men den kallas för antisemitism. Anti betyder att vara emot något och semi-tism är namnet på folk- och språkgrup-pen som judarna tillhör, dit även den arabiska folkgruppen och deras språk tillhör. Varför kallas inte rädslan för is-lam också för antiislam? Det är stor skill-nad mellan att vara anti islam och att ha fobi för islam.

Begreppet fobi kommer från engelskan phobia och är en term som används inom psykologin för att förklara stark rädsla för en speciell typ av situationer. Så här beskrivs tre typer av fobi i psykologilexi-

kon (Natur och Kultur, 2005, sida 211): ”rädslan: (1) är oproportionerligt stor i förhållande till den verkliga faran, (2) inte går att resonera bort på rationell väg, och (3) leder till en tvingande önskan att undvika dessa situationer.” Vidare står det att en person som lider av fobi kan inse det överdrivna i rädslan då personen befinner sig på avstånd från den ångest-veckande situationen eller föremålet, men tror sig ändå vara i fara då personen blir tvungen att möta eller konfronteras med det som framkallar rädslan.

Även om man ogillar islam som religion, behöver man inte ha fobi för den. ”Det finns inget tvång i religionen” – står det tydligt i Koranen. Vad är majoriteten i Sverige och västvärlden rädda för? Jag har ställt denna fråga många gånger. Jag ska ge två typer av exempel på rädsla. Den ena är när vanliga människor på grund av okunskap är rädda för det an-norlunda, exempelvis rädda för slöjan. Den andra är när en suverän stat är rädd för sin egen minoritets befolkning.

De flesta anser att islams regler inte är förenliga med demokratin man har käm-pat för i väst. Det finns en rädsla att is-lam kommer att sprida sig, att det föds för många muslimer och att islams regler kommer att tränga undan de demokra-tiska reglerna i samhället. ”Vi kommer att bli tvungna att anpassa oss till islam så småningom. Muslimerna som flyttar hit vill inte anpassa sig till våra regler!” – är en vanlig förekommande förklaring. Vi-dare anser en del att muslimerna vill ha rätten att gifta sig med fyra fruar, undan-hålla sina döttrar från en del obligatorisk undervisning och aktiviteter i skolan, så som simning och resor med övernatt-ning.

Näst vanligaste diskussionen är alltid slö-jan. Många undrar om det verkligen står i Koranen att kvinnan ska täcka håret. De flesta anser att det är männen som vill kontrollera kvinnorna och att det är de som tvingar dem att bära slöja. ”De mus-limska kvinnorna som måste ha slöja är

förtryckta av sina fäder, bröder och män och vi som kämpar för jämställdhet i vårt samhälle vill inte ha förtryckta kvinnor!” – är en kommentar som alltid dyker upp. Med detta menas att man inte vill se kvinnor med slöja för då påminns man om att kvinnorna inte är jämställda. Det har hänt att kvinnor med slöja har för-klarat att de själva har en religiös över-tygelse och själva har valt att bära slöja, men även då har deras valfrihet blivit starkt ifrågasatt.

Många är irriterade på varför en del mus-limer, både kvinnor och män, inte vill skaka hand vid en hälsning, eller varför det ibland är mannen som för hustruns talan med olika myndigheter och inom vården och detta tolkas som ignorerande och nonchalerande. Men vi kan vända på frågan. Varför kan inte majoritetsbefolk-ningen visa mer tolerans och ödmjukhet i stället för att reagera med rädsla? Kan man ha islamofobi bara på grund av att kvinnor vill bära slöja, inte vill skaka hand med främmande män eller bada of-fentligt i bikini?

Religionsfrihetslagen infördes 1951 och är en grundlag i Sverige. Den ger rätten att fritt byta religion och att fritt utöva sin religion så länge man inte stör sam-hällsordningen.

Men, det finns även gott om exempel där stater är rädda för sina minorite-ter. Schweiz är rädda för moskéer och Frankrike för burka. Det var inte länge sedan Sverige var rädda för sina samer och tvingade på dem kristendomen och svenska namn. Samerna använde trum-ma vid religiösa ritualer och den uppfat-tades som väldigt farlig och var förbju-den av staten under en viss period.

En stor del av befolkningen i Bulgarien som identifierar sig som etniska turkar och som talar turkiska som sitt moders-mål fördrevs från sina hem där de var föda flera generationer i följd. Detta hän-de så sent som 1989 och genomfördes av den då styrande kommunist regimen.

av Isabella Canow

GÜNCEL

Page 23: Yeni Birlik 1/2010

Yenİ BİRLİK 23

Innan dess byte myndigheterna med tvång de turkiska/muslimska namnen, både för- och efternamnen. Det fanns ingen valmöjlighet. Samtliga fick skriva på ett färdigskrivet papper att de inser att de är etniska bulgarer och därför vill byta sina namn. Staten gick så hårt fram att de till och med bytte ut namnen på grav-

stenarna. Deras förklaring var att dessa medbor-gare egentligen var bulgarer, men blev påtvingade islam och den turkiska identite-ten (poturcheni). Egentligen drev de en hård och inhuman assi-mileringspolitik, som inte alls hade någon förankring i FN:s stadgar om mänskliga rättig-heter som säger att alla männis-kor är födda fria med rätt till sin etniska, kultu-rella, språkliga och religiösa ur-

sprung. Detta grymma politiska beslut kan inte förklaras på annat sätt än isla-mofobi. En suverän stat med kommu-nistiskt styre, som egentligen ska verka för alla människors rättigheter och jäm-likhet i enighet med Marx och Engels teori visade plötsligt en obefogad rädsla för sina medborgare som identifierade

sig som turkar och muslimer. Staten var rädd för islam.

Arjun Appadurai beskriver i sin bok ”Vredens geografi. Rädslan för de fåta-liga” (Tankekraft 2007) hur majoriteter skapar rädsla för minoriteter och försö-ker antingen att assimilera eller fördriva bort dem från sina geografiska områden med olika åtgärder. Dessa exempel på is-lamofobi i Bulgarien och i Sverige är inga enstaka fenomen. Detta förekommer överallt idag och därför har vi ett ansvar att reagera och agera.

Islamofobi grundar sig på okunskap och rädsla för det som är okänt och annor-lunda. Okunskap bemöts bäst med fakta och kunskap. Därför behövs det fler dis-kussionsforum för utbyte av varandras erfarenheter och kunskap. För den som är intresserad är Tariq Ramadas bok ”Att vara europeisk muslim” att rekommen-dera, då den behandlar situationen för muslimerna som en minoritet bland en icke muslimsk majoritet i Europa.

Isabella Canow, projektledareFil. Magister i statsvetenskap och

Fil. Kand. i [email protected]

073 740 25 25

İSVEÇ TÜRK İŞÇİ DERNEKLERİ FEDERASYONU 17 NİSAN CUMARTESİ GÜNÜ 19’UNCU

OLAĞAN GENEL KONGRESİNİ YAPIYOR...

DEĞERLİ DERNEK DELEGELERİ VE VATANDAŞLARIMIZ!..

YER: ABF BİNASI, SVEAVÄGEN 41, Z- SALEN

SAAT: 09.00 - 16.00

BİLGİ İÇİN: 08-728 00 34

GÜNCEL

Page 24: Yeni Birlik 1/2010

24 Yenİ BİRLİK

Page 25: Yeni Birlik 1/2010

Yenİ BİRLİK 25

Haydar Akan ve Asım Kurtoğlu düzenledikleri toplantıda bilgi veriyorlar

Kamuoyunca bilindigi gibi Sosyalde-mokrat İşçi Partisi Ekim 2009’un son-larında gerçekleştirdiği ara kongresinde Birinci Dünya Savaşı esnasında başta Ermeniler olmak üzere Asuri/ Süryani, Keldani gibi etnik gruplarla Osmanli İm-paratorlugu topraklarında yaşanan olay-ları bir soykırım olarak kabul etme, bu kararı AB ve BM nezdinde de gündeme getirme kararı aldı. İsveç’te değişik Siyasi Partilere men-sup bazı milletvekilleri tarafından son on yıllık süre içinde Parlamentoya sunulan soykırımı tanıma yasa tekliflerinin ar-dından İsveç’in köklü partilerinden Sos-yal Demokrat İşçi Partisi’nin de yaptığı son kongresinde benzeri bir karar alması ve Yaşayan Tarih adlı ve tarafsız, bilim-sel araştırmaları esas alması beklenen bir kurumun yanlı çabalarını endişe verici bir gelişme olarak gören bir grup, bu ko-nuda çalışmalar yapmak, İsveç ve İsveç’te yaşayan halkları bilgilendirmeye katkı koymak amacıyla bir araya gelme kararı aldı. Bu amaçla “Türkiye Bilgi Forumu (Faktaforum Turkiet)” adlı bir dernek kuruldu. 3 Subat’ta Stockholm’de ABF binasın-da yapılan ve Türk sivil toplum örgütleri temsilcileri dışında konuya ilgi duyan vatandaşların da katıldığı toplantıda ku-rulan dernek hakkında bilgi veren der-nek temsilcileri Asım Kurtoğlu ve Hay-dar Akan sivil toplum örgütleri olarak birlikte ne yapabiliriz sorusuna cevap aradıklarını söylediler. “İsveç’te tepkisiz toplum olmaktan kurtulmalıyız...”Derneğin amacının toplumu bu konuda doğru bir biçimde bilgilendirmek olarak açıklayan Asım Kurtoğlu, ”Tepkimizi

bugün koyamazsak, çocuklarımız bu toplumda yaşarken, hep haksız yere aşağılanacaktır. İnsan onuruna sahip çıkmak için tepkimizi koymalıyız” dedi. Bu kararın alınmasında Sosyaldemok-rat İşçi Partisi içerisinde önemli bir ağır-lığa sahip olan Hıristiyan Kardeşler Ha-reketi (Brödersskap Rörelsen) rol oynadı. Bazı Asur kökenli ekstrem görüşlü kişi-lerle  ortak yürüttükleri çalışmanın  bir sonucu olarak alındığı bilinmektedir. Bu durum İsveç’te yaşayan Türkler üzerinde olumsuz bir etki yaratmıştır. Karardan sonra bir araya gelen İsveç’teki Türk Federasyonları partiye ortak bir mektup yazarak, Sosyaldemokrat İşçi partisinin almış olduğu bu kararın tek yanlı ve haksızlığıni dile getirmişlerdi. Ayrıca parti yönetimiyle görüşmeleri-ni sürdürdüklerini söylemektedirler. Türkler tarafından yapıldığı iddia edilen başta Ermeni soykırımı olmak üzere diğer soykırım iddialarına karşı yapacakları çalışmalar hakkında sivil toplum örgütlerini ve kişileri bilgilen-dirmek amacıyla ABF binasında bir top-lantı düzenleyen grup adına görüşlerini açıklayan Asım Kurtoğlu, son yıllarda arka arkaya bazı ülkelerin parlamento-larında belediye meclislerinde Osmanlı İmparatorluğunu soykırım yapmakla suçladıklarını belirterek şunları söyle-di: “Yasal olarak bu doğru değildir. Bir ülkenin 70 milyon insanını soykırım yapmışınızdır diye meclislerde ya da eyalet meclislerinde el kaldırarak katil-ler sınıfına koymak son derece hukuka da insan haklarına da aykırıdır.” dedi.Osmanlı İmparatorluğunun soykırım yaptığına yönelik bazı bilim adamla-rı tarafından ortaya atılan iddiaların

çok gülünç olduğunu kaydeden Asım Kurtoğlu,” Soykırım suçlamalarında, suçlanan millet olamaz. Suçu işle-yen suçlu sayılır. Ama bugün suçla-maları yapanlar Türkler deyip işin içinden çıkıyor. Bunlar insan onuru-na yakışmayan ayıp şeylerdir” dedi. Asım Kurtoğlu bu konuya ilişkin iddia sahiplerinin sürekli ve bilinçli olarak tek taraflı davrandıklarını ve karşı tarafla bi-raraya gelmekten sürekli kaçındıklarını dile getirerek şunları söyledi: “Osmanlı İmparatorluğu soykırım yapmıştır di-yen grupların çoğu, soykırım yapılma-mıştır, gelin bunu tartışalım diyenlerle tartışmıyor. Hatta soykırım yapılma-mıştır derseniz, size reaksiyoner, mil-liyetçi, faşist gibi damgalar vuruyorlar. Daha da ileriye giderek hapise atıyor-lar. Bunlar entellektüel yapıya çok ya-bancı ilkel bir davranıştır.” diye ekledi Parlamentoların bilimin önüne geçti-ğini ve bilim adamlarının yerine kendi-lerini dahası oy hesaplarını koydukları-nı söyleyen   Asım Kurtoğlu, “yurttaşlık bilinci ile bu konuda herkesin inisiyatif alması gerekir. Soykırım yapılmıştır, ya da yapılmamıştır demiyorum. Ben yön-temsel hatalardan, insan haklarına aykırı hatalardan bahsediyorum. Amerika’da 40 eyalette el kaldırıp, Türkiye’de 1915 yılında soykırım yapılmıştır diyenle-rin yüzde 80’i haritada Türkiye’nin ye-rini gösteremez. Bunları gözlerinizde büyütmeyin. Parlamentolar mahkeme değildir. Parlamentoları mahkeme ola-rak kabul etmek ve kullanmak ayıptır. Demokrasiye yakışmaz. Ben demokra-tım, insan haklarına saygılıyım diyen bir devlet bunu yapmaz. Parlamentoda partiler vardır. İnsanlardan oy almak için gereken şeyler yapılır. Eğer oy çevreniz soykırım yapılmıştır diye baskı yapıyorsa ve size bu nedenle oy verecekse; o zaman “size onları temsil edersiniz derler” dedi. Türkiye Bilgi Forumu’nun yönetim kurulu üyesi Haydar Akan’da yaptığı açıklamada, İsveç’in bir devlet kurumu olan “Yaşayan Tarih” adlı resmi kuru-luşun ne yazık ki, soykırım tartışma-larında tek yönlü bilgi bankası oluştu-ran bir kurum haline geldiğini, söyledi.  Haydar Akan ayrıca derneğin ama-cının “soykırım tartışmalarına yönelik olarak hem doğru bilgi edinmek hem de bilimsel verilere dayalı doğru bilgi aktarmak olduğunu, Türkiye’den gelen her etnik guruba dostça baktıklarını, vatandaslarımız arasında gerginlik yaratacak söylemlerden kaçınılmasına özen gösterilmesi” olduğunu belirtti.

”Faktaforum Turkiet” adıyla yeni bir dernek kuruldu

GÜNCEL

Page 26: Yeni Birlik 1/2010

26 Yenİ BİRLİK

Page 27: Yeni Birlik 1/2010

Yenİ BİRLİK 27

Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından verilen ”Analık Babalık” parasının 2010’dan itibaren durumu

Anababalık parası, çalışmak yerine çocukları ile birlikte evde kalabilme-leri için anababalara verilen ödenek-tir. Bu, çocuk başına toplam 480 gün süre ile ödenir. Anababalık parasının üç farklı ödenek düzeyi vardır. Bunlar-dan biri gelirinizin ne kadar olduğuna dayanmaktadır, diğer ikisi ise size gündelik olarak sabit bir miktar sağlar.

2002 yılından önce doğmuş çocuğunuz varsa başka kurallar geçerlidir. Daha fazla bilgi edinmek için [İsveç Sosyal Si-gortalar Kurumu] ile irtibat kurunuz. Anababalık parası ile, anababa olarak, uzun ve kesintisiz dönemler, tek tek günler veya günlerin bir bölümü kısmı için ödenek alarak işinizden izinli ola-bilirsiniz. Hamile olanlar anababalık parasını öngörülen doğum tarihinden 60 gün öncesinden itibaren alabilirler. Anababalık parası doğumdan sonra çocuğun sekiz yaşını doldurmasına veya okulun birinci sınıfını bitirmesine kadar ödenebilir. Evlatlık edinmiş anababa ise-niz, anababalık parasını çocuğun velay-etini aldığınız tarihten itibaren sekiz yıl içinde, ancak en fazla çocuğun 10 yaşını doldurmasına kadar alabilirsiniz. Ço-cuk beklediğiniz süre içinda Ana Sağlık Ocakları genellikle anababalık eğitimi olanağı sunmaktadır. Her iki ebeveyn de aynı anda bu eğitimlere katılabilir ve aynı süre için anababalık parası alabilirler. Ortak velayet hakkına sahip anababanın her birinin 240 gün anababalık parası alma hakları vardır. Bu günlerden 60 gün her biriniz için özel olarak ayrılmıştır. Diğer günlerinizi kullanmayarak diğer ebeveyne devredebilirsiniz. Anababalık günlerini kullanmak istememiş olan ana-baba eğer henüz ödeme yapılmamışsa, bu günlerini geri alabilir. Çocuğun ya-sal velayetine tek başınıza sahipseniz 480 günün hepsini kullanma hakkınız vardır. İkiz çocukların olması ve iki çocuğun aynı anda evlatlık edinilmesi durumlarında anababalık parası 90 günü hastalık parası düzeyi veya temel düzey ve 90 günü ise minimum düzeyde ol-mak üzere ek anababalık parası ödenir. Aynı anda ikiden fazla çocuk doğumu

veya evlatlık edinilmesi durumunda, ilk iki çocuk için hakedilenin dışında diğer her bir çocuk için 180 gün süreli hastalık parası düzeyi veya temel düzey-de anababalık parası ödenir. Anababalık parası ile kullanacağınız izni iyi bir za-manlama ile planlamanız önemlidir. Bu hem sizin hem de işvereninizin işini kolaylaştırır.

Kimlerin anababalık parası alma hakları vardır? Anababalık parası çocuğun anababasına veya yasal velayetine sahip olan kişiye ödenir. Anababalık parası, bir çocuğu evlatlık edinmek üzere bakımına alan kişi veya kişilere de ödenir. Ayrıca anababalık parası anababa ile birlikte yaşayan ve şu şartları yerine getirenlere de ödenir:

Diğer ebeveyn ile müşterek çocuğu olan veya olmuş olan kişiye; Diğer ebeveyn ile evli olan veya evli olmuş olan kişiye;

Diğer ebeveyn ile kayıtlı çift olan veya olmuş olan kişiye.

Ne kadar para alınır?

Anababalık parasının üç farklı ödenek düzeyi vardır. İlk düzey hastalık parası düzeyi olarak adlandırılmaktadır ve hastalık paranıza temel olan geliriniz esas alınır. Hastalık parasına esas alınan gelir hakkında daha ayrıntılı bilgiyi Hastalık parasına esas alınan gelir ve anababalık parası hakkında daha fazla bilgiler başlıklı bölümde okuyabilirsiniz. İkincisi, temel düzey olarak adlandırıl-maktadır. Temel düzeyin miktarı günde 180 krondur. Bu, düşük gelir sahibi olan-lar veya hiç geliri olmayanlar için geçer-lidir.

Hastalık pararası düzeyi ile temel dü-zey 390 gün için geçerlidir ve bir çocuk için ödeme yapılan ilk 180 gün için her zaman hastalık parası düzeyi veya temel

düzey miktarında olur. Ayrıca, her bir anababa için ayrılmış olan günler için yapılan ödeme, hastalık parası veya te-mel düzey miktarlarındadır.

Üçüncü ödenek düzeyi minimum düzey olarak adlandırılmaktadır ve 90 gün süre ile geçerlidir. Minimum düzey miktarı 1 Temmuz 2006 tarihinden sonra doğan çocuklar için günde 180 krondur ve 1 Temmuz 2006 tarihinden önce doğan çocuklar için ise günde 60 krondur. Bu, birçok durumda temel düzey ile mini-mum düzeyin aynı miktarda ödenek sağladığı anlamına gelmektedir.

Anababalık parası almak için ne yapmalıyım?

Hamileliğiniz sırasında Ana Sağlık Ocağı (MVC) ziyaret ettiğiniz zaman size bir analık belgesi verilir. Bu bel-geyi Försäkringskassa’ya gönderebilirsi-niz. Bu durum anababalık parası için bir bildirim işlevi görür. Bu belge eli-mize geçtikten sonra size anababalık parası hakkında daha fazla bilgi içeren broşürler göndeririz.

Normal şartlarda bu belgede diğer ebe-veyn hakkında herhangi bir bilgi yer almaz. Bundan dolayı anababalık parası almak isteyen diğer ebeveyn bu ko-nudaki başvurusunu Försäkringskassa’ya yapmalıdır. Bu başvurunuzu en geç anababalık parası almaya başlamak istediğiniz gün yapmalısınız.

Bildiriminizi ve ödeme talebinizi doğru-dan www.forsakringskassan.se adres-indeki web sitesinden yapabilirsiniz. En geç, ödeme yapılmasını istediğiniz gün anababalık parası almak istediğinizi bildirmelisiniz. Bunu yapabilmek için İnternet üzerinden bankanızdan yükleyebileceğiniz bir elektronik kimlik kartınızın (e-legitimation) olması gere-kir. Bildiriminizi, 020-524 524 nolu tele-fonu arayarak da yapabilirsiniz. Telefon

SİGORTA

Page 28: Yeni Birlik 1/2010

28 Yenİ BİRLİK

Anababalık parasını farklı biçimlerde alabilirsiniz

Anababalık parası ödeneğin sekizde biri, çeyrek, yarım, dörtte üç oranlarında veya tam miktar olarak ödenebilir. Ne kadar anababalık parası alabileceğiniz, mesleğinizde normal olarak tam me-sai süresi ile karşılaştırıldığında ne ka-dar çalıştığınıza bağlıdır. Mesaiye göre anababalık parası ödemeleri şöyledir: Hiç çalışmıyorsanız tam anababalık parası alırsınız; Normal mesai süresinin en fazla çeyreği oranında çalışıyorsanız, dörtte üç oranında anababalık parası alırsınız;

En fazla normal mesai süresinin yarısı kadar çalışıyorsanız yarım anababalık parası alırsınız;

En fazla normal mesai süresinin dörtte üçü kadar çalışıyorsanız çeyrek miktarda anababalık parası alırsınız;

En fazla normal mesai süresinin yedi-de biri kadar çalışıyorsanız sekizde bir oranında anababalık parası alırsınız.

Normal çalışma süresinin sekizde ye-disi oranında çalışırsanız temel ve mi-nimum düzeylerde yüzde yüz oranın-da anababalık parası alabilirsiniz. Anababalık parası ile izninizi nasıl kul-lanmak istediğinizi web sitemizde plan-layabilirsiniz.

Çalışma günü olmayan günler için anababalık parası alabilir miyim?

Çalışma günü olmayan günler için te-mel veya en düşük düzeyde anababalık parası alabilirsiniz. Ancak yıllık izin-deyseniz (semester) aynı süre içinde anababalık parası alamazsınız. Normal olarak çalışma günü olmayan günler için hastalık parası düzeyinde yüzde yüz oranında anababalık parası ala-bilmeniz için, ya böyle günlerden bir gün önce veya birgün sonra yüzde yüz oranında anababalık parası almak için bildirim yapmanız gerekir. Aynı şekilde, çalışma günü olmayan günler için yarım anababalık parası almak istiyorsanız, yine yarım anababalık parası almanız kuralı

ile bildirim yapmışsanız, size, doldurup bize geri gönerilmek üzere, [”Anababalık Parası Talebi”] başlıklı form gönderilir.

geçerlidir ve bu böylece devam eder. Bu durum, çalışma günü olmayan günler toplam olarak üstüste dört gün veya daha az ise geçerlidir. Hastalanırsanız, anababalık parası yerine hastalık parası alırsınız Anababalık parası aldığınız süre içinde hastalanıp çocuğunuza baka-mayacak duruma düşerseniz, bu duru-mu Försäkringskassa’ya bildırmelisiniz. Hastalanırsanız, anababalık parası yerine hastalık parası alırsınız

Anababalık parası ve hastalık parasına esas olan gelir hakkında daha ayrıntılı bilgiler

Doğumdan önce hastalık parasına esas olan gelirinizi düşürmeden daha az çalışabilirsiniz

Anne adayı olan sizler, hastalık parasına esas olan gelir miktarınızın düşürülmesine gerek olmadan, öngörü-len doğum tarihinden altı ay öncesinden çalışmayabilirsiniz veya çalışma saatle-rinizi azaltabilirsiniz.

Farklı günler için farklı kurallar:

İlk 180 gün için alınan yardım Anababalık parasının ödendiği ilk 180 gün için özel kurallar geçerlidir. Bu günler içinde hastalık paranıza esas olan gelirinize göre hesaplanmış anababalık parası alabilmeniz için, öngörülen doğum tarihinden önce 240 gün süre ile üstüste, günde 180 krondan fazla hastalık parasına esas olan gelir hakkına sahip olmuş bulunmanız gerekmektedir. Bir başka AB/AİA ülkesinde çalışmışsanız, 240 günlük sınırı dol-durabilmeniz için, o ülkedeki çalışma sürenizi de sayabilirsiniz ve böylece ilk 180 günlük süre için hastalık paranıza esas olan gelirinize göre hesaplanmış anababalık parası alabilirsiniz.

Försäkringskassa, hastalık parasına esas olan gelirinize göre hesaplanmış anababalık parası alma hakkı için gere-kli şartları yerine getirip getirmediğinize ilkişkin değerlendirme yaparken, be-lediyeden çocuk bakım yardımı almış olduğunuz dönemleri dikkate almaz. Bu durum yurtdışında yardım çalışanı olarak bulunduğunuz süre için de geçer-lidir. Bu konuda daha ayrıntılı bilgi için Försäkringskassa ile irtibat kurunuz.

Diğer 210 gün için alınan yardım

Hastalık parası düzeyinde olan diğer 210 gün için aynı şartlar aranmaz. Bu, eğer ilk 180 günlük süre için temel düzeyde anababalık parası almış iseniz, size te-mel düzeyden daha fazla ödenek sağlıyor ise, 181. günden itibaren hastalık parası düzeyinde ödenek alabilirsiniz anlamına gelmektedir.

Aynı miktarda olan anababalık parası en az iki yıl süreyle verilir Birçok küçük çocuklu aileler çalışma sürelerini düşürmektedirler ki bu du-rum gelirlerinin azalmasına neden olmaktadır. Böyle durumlarda da çocuğun iki yaşını doldurmasına kadar alacağınız anababalık parası, çocuğun doğumunda sahip olduğunuz hastalık parasına esas olan gelirinize göre hesa-planmaya devam edilir. Siz anne olarak çocuğunuz yirmibir ayını doldurmadan önce tekrar hamile kalırsanız, her ne ka-dar hastalık parasına esas olan geliriniz azalmış olsa bile, sizin ve diğer ebevey-nin alacağı anababalık parası miktarı, çocuk iki yaşını doldurduktan sonra da aynı miktarda kalır. Bu, ilk çocuk için aldığınız anababalık parası miktarının ikinci çocuk için de en az iki yıl süre ile korunabileceği anlamına gelmekte-dir. Daha önce doğmuş veya daha önce evlatlık edinmiş olduğunuz bir çocuk-tan sonra, iki yıl altı ay içinde bir çocuk evlatlık edindiğinizde de aynı kural işler.

Hastalık parası miktarının düşürül-mesinden sakınabilirsiniz Çocuğunuz bir yaşını dolduruncaya ka-dar, hastalık parası ile geçici anababalık parası da sizin eski hastalık parasına esas olan gelirinize göre hesaplanır. An-cak, çocuğun bir yaşını doldurmasından sonra hastalık parasına esas olan ge-liriniz sizin gerçek gelir miktarınız düzeyine düşürülebilir. Bu durum, örneğin siz hasta olduğunuz zaman veya hasta çocuğunuza baktığınız za-man daha düşük ödenek alacağınız anlamını taşımaktadır. Aynı kural, bir çocuğu evlatlık edinmeniz üzerinden bir yıl geçtiği zaman da geçerlidir. Buna rağmen, çocuğunuz bir yaşını doldur-duktan sonra hastalık parasına esas olan gelir miktarınızın düşürülmesinden sakınabilirsiniz. Aşağıdaki durumlarda bu miktar eski düzeyde kalmaya devam eder:

Haftada en az beş gün yüzde yüz oranın-

SİGORTA

Page 29: Yeni Birlik 1/2010

Yenİ BİRLİK 29

Hatice ToklucuSigorta uzmanı

Sorularınızı lütfen [email protected] e- post adresine yazabilirsiniz.

Not: Devamı gelecek sayıda

da anababalık parası alıyorsanız;

Çocuğun doğumundan öncesine göre daha az çalışıyorsanız ve çalışma süresi-nin azaltılmasına denk düşen miktarda anababalık parası alıyorsanız;

Öğrenim yardımı alarak öğrenim görüyorsanız;

İş ve İşçi Bulma Kurumunda iş arayan/işsiz olarak kayıtlıysanız.

Ödenek hakkınız ücretlerdeki gelişimi izler

Ücretli çalışıyorsanız, maaşınızda gerçek bir artış olduğu zaman hastalık parasına esas olan gelir miktarınızı artırabilirsiniz. Ücretli değilseniz veya özel işletme sahi-biyseniz hastalık parasına esas olan gelir miktarınız tüketici fiyat endeksine* göre yeniden hesaplanır.

Belediyece sağlanan çocuk bakım yardımı alıyorsanız

Belediyece sağlanan çocuk bakım yardımı alıyorsanız ve eskiye göre daha az çalışıyorsanız hastalık parasına esas olan gelir miktarınız azaltılır. Hiç çalışmıyorsanız bu miktar sıfır olur. Ancak, çocuk bakım yardımı almanız sona erdiğinde, çocuk bakım yardımı almaya başlamadan önceki hastalık parasına esas olan gelir miktarınıza te-krar dönebilirsiniz. Yani, çocuk bakım yardımının geçerli olduğu süre ”üzerin-den atlanılabilecek süre” haline getirilir. Bunun bir önşartı, çocuk bakım yardımı sona erdiği zaman hastalık parasına esas olan gelir miktarının korunması yönündeki şartları yerine getirmenizdir. Örneğin, çocuk bakım yardımının sona ermesi ile birlikte şu durumlarda geçer-lidir: Hastalanmışsanız; İş arıyor ve İşçi Bulma Kurumunda kayıtlıysanız; Bir yaşını henüz doldurmamış çocuğunuza bakıyorsanız. Örneğin anababalık parası, işsizlik sigortası ödeneği veya aktivite ödeneği

alıyorsanız, aynı takvim ayı için ço-cuk bakım yardımı alma hakkınızın olmadığı, ebeveyn olarak her ikinizin de aklında bulunsun. Böyle bir durum, çocuk bakım yardımı almadan önce sa-hip olduğunuz hastalık parasına esas olan gelir miktarınızı geri alamamanıza yol açabilir. Böylece, hastalık parasına esas olan gelir miktarınız bunun yerine güncel olan gelirinize göre hesaplana-bilir. İş geliriniz yoksa hastalık parasına esas olan gelir hakkınız da olmaz.

Çocuk bakım yardımı hakkında daha ayrıntılı bilgileri bağlı olduğunuz bele-diyenizden edinebilirsiniz.

SİGORTA

Page 30: Yeni Birlik 1/2010

30 Yenİ BİRLİK

24 Aralıkta Göteborg’ta kurulan üç yeni dernek, Göteborg Türk Kardeş Derneği, Göteborg Türk Emekliler Derneği, Göte-borg Türk Kültür Derneği ve Gençlik Komitesi, 15 Ocakta tekrar bir araya gelerek bir toplantı düzenlediler.

Toplantıya Göteborg Türk Akademis yenler Derneği ve Göteborg Türk Veliler Derneği de katıldı. Dernekler kendi yö-netim kurulu toplantılarını yaptıktan sonra beş dernek tekrar bir araya gelerek bir ortak yol haritası çizip geleceğe emin adımlar atmak için çalışmaya başladılar. 15 Ocak 2010’daki toplantıya ABF ve SIOS yönetiminden kişilerle, Biskops-gården Belediyesi ikinci başkanı Peter Schuckink Kool da davetli olarak katıldı. Dernek yöneticileri resmi makamlar-dan beklentilerini ve yetkili mercilere 2010 yılında yapacakları faaliyetleri ve derneklerinin kuruluş amaçlarını anlattılar. Toplantıya çeşitli kurumlar-dan temsilci olarak katılan yetkililer, ilk defa bu kadar bir organize olan bir gru-pla karşılaştıkları için memnuniyetlerini belirttiler. Derneklere bundan böyle her konuda yardımcı olamaya çalışacakları-nı dile getirdiler. Davet edildikleri için teşekkür ederek toplantıdan iyi dilek te-mennileriyle ayrıldılar.

Toplantı aynı zamanda vatandaşlarımı-za da açık olarak yapılmıştır. Yetkilerle yapılan toplantıdan sonra vatandaşları-mızın fikirleri alınmıştır. 15 Ocak 2010 Cuma günü saat 18.00’de yapılan toplan-tıya tüm dernek başkanları katılmıştır. Toplantıya katılan dernekler: Göteborg Türk Akademisyenler Derneği

Göteborg Türk Veliler DerneğiGöteborg Türk Kardeşler Derneği Göteborg Türk Kültür DerneğiGöteborg Türk Emekliler Derneği Göteborg Türk Kültür Derneği Gençlik KomitesiGöteborg’da yeniden kurulan Göte-borg Türk Kültür Derneği başkanı Ümit Yücel’e hem sohbet ediyor hem de neden şimdi bu derneği kurma gereksinmesi duyduklarını soruyorum: “Bu derneği kuranlar daha önce başka derneklerde görev almışlardı. Gördük ki, böyle bir derneğe gerçekten ihtiyaç var. Zaman

değişiyor ve dolaysıyla insanlarımızda değişmek durumundalar. Genellikle der-neklerimiz sadece erkeklerin boş zaman-larını geçirebildikleri birer mekan görevi görüyordu. Biz buna bir son vermek iste-dik ve eşimizle, çocuklarımızla gidebile-ceğimiz bir yer oluşturmak istedik. Bunu başaracağımıza inanıyorum. Amacımız, çoluk çocuk hep birlikte olacağımız ve birtakım kültürel faaliyetleri gerçekleş-tirebileceğimiz bir derneğimiz de olsun dedik ve böylece derneği kurduk. İşin doğrusu böyle bir derneğe Göteborg’da büyük ihtiyaç var. Dışarıdan gelen misa-firlerimizi doğru dürüst gösterebileceği-miz bir yerimiz yoktu. Sizlerde geldiğiniz zaman bunu rahatlıkla görüyordunuz. Bu tür bir dernek düşüncesi üç dört yıl-dır üzerinde durduğumuz bir projeydi. Nasip bugüneymiş. Şu an iyi bir dernek olabilecek yer bulduk ve ortamda müsa-it olunca kolları sıvadık. Böylece dernek kurulmuş oldu. Derneğimizin kuruluşu-na herkes ailesiyle geldi seksen doksan kişilik bir grup ortaya çıktı. Bu görüntü bazı arkadaşlarımızı harekete geçirdi. Bizden sonra aynı lokal çatısı altında Kadınlarımız, yaşlılarımız ayrı ayrı der-neklerini kurdular. Hep birlikte çalışma yapmanın tadına varacağımıza inanıyo-rum. Gençlerimiz bizim derneğin çatısı altında Gençlik Kolunu kurdular. Bizim amacımız bir dernek kurup adımızı lan-se etmek değil, amacımız; kadınlarımız

Göteborg Türk dernekleri ortak platformda sorunlarını tartıştılar

Toplantının açılış konuşmasını yapan Sami Görgülü

GÜNCEL

Page 31: Yeni Birlik 1/2010

Yenİ BİRLİK 31

ve gençlerimizi ön saflara çıkarmak. Biz-lerin geri planda kalarak, onlara destek olmaktır.

Göteborg’da kurulan derneklerden Ümit Yücel önemle söz ediyor ve çok umutlu bir beklenti içerisinde. Toplumun bira-raya gelerek çok şeyler yapacağından hiç kuşkusu yok. Yeter ki, birşeyler yapılsın anlayışı düşüncesine damgasını vurmuş. Ne tür çalışmalar planlıyorsunuz soru-ma: “Açıkçası bir neyi kültürevi kurmak diyebiliriz diyor.” Evet gerçekten de dü-şünce aşamasında da olsa insanı heye-canlandırıan bir proje. Biz biliyoruz ki, Türkler okumayı pek sevmeyen bir top-lumu oluşturuyorlar. İsveç’te kişi başına yılda okunan kitap sayı on sekizi bulur-ken, Türkiye’de bu sayı tam tersine yedi kişi bir kitap düşüyor.

Ümit Yücel belki de yıllardır Göteborg’ta bir ilke imza atmak istiyor. “Biz kesin ka-rarlıyız. Eşi ve çocuklarıyla derneğimize gelmeyen kişi ister üyemiz, isterse der-neğimizin başkanı olsun, derneğimize girmesine izin vermeyeceğiz. Bu kurala herkes uyacaktır. Yıllardır İsveçlilerin gözünde erkekler toplumu olarak görül-dük ve buna artık yeter demenin zamanı geldi diye düşünüyoruz. Bir de çocuk-larımıza ne kadar evde kendi kültürel değerlerimizi vermeye çalışsak da bazı eksiklikler ortaya çıkıyor. Hep birarada olursak, bu değerleri daha iyi kazandıra-biliriz. Ayrıca çocuklarımız birbirlerini tanıyarak büyürler ve ileride birbirleri-ne daha fazla yardımları olur. Birarada hem ulusal bayramlarımızı hem de din-sel bayramlarımızı kutlarız. Bu nedenle hepimiz Türkiye’nin farklı bölgelerinden geliyoruz ama, genelde bir ortak kültü-

rümüz var. Düşüncelerin farklı olması aramızdaki birlik ve beraberliğe zarar vermemeli. Elbette hepimiz tek tip elbise gibi, tek tip bir düşünceye sahip olama-yız. Düşünsel farklılıklarımız bizim için bir zenginlik olmalı...”

Dernek yöneticilerinin olaylara farklı açılardan bakıyorlar ve hepsi de uyum-lu, olumlu bir toplum olmak konusunda hemfikirler. Gençlere büyük değer veri-yorlar. Ümit Yücel, “Gençlerimiz babala-rının gittiği oyundan başka birşey yapıl-mayan derneklere gitmek istemiyorlar. Bu nedenle meydanlarda başıboş dola-şıyorlar. Biz bu gençlere olanaklar sun-mak istiyoruz ve kendilerinin birşeyler yapması için hem destek olacağız hem de teşvik edeceğiz. Derneği kurmamız-da bu durumun da rolü vardır. Gençlerle konuşuyoruz ve bu duruma çok olumlu

bakıyorlar” diyor çok haklı olarak.

Sohbetimiz esnasında birşeyin de altını çizmek istiyor Ümit Yücel; “Şurası iyi bi-linmelidir ki, biz hiçbir dernekle rekabet etmek gibi bir düşünce sahibi değiliz. İyi ve olumlu çalışmalar yapan derneklerin de çalışmalarına katılmaktan zevk alırız. Yeter ki, ortaya birşeyler koyabilsinler. Örneğin üniversiteliler derneği gençlere hem derslerinde hem de okul seçiminde yardımcı olmaya çalışıyorlar. Biz bunu takdirle karşılıyoruz. Arkadaşlara her za-man teşekkür ediyoruz. Gerektiğinde de yardımcı olacağız...”

Göteborg Türk Kültür derneği Başkanı Ümit Yücel’e ve yönetici arkadaşlara te-şekkür ediyor, başarılar diliyorum.

Mustafa SÖNMEZ

Federasyonun düzenlediği Başkanlar Kurulu toplantısına katılan Göteborglular TKF Bşk. Hülya Göker ile

Ümit Yücel

GÜNCEL

Page 32: Yeni Birlik 1/2010

32 Yenİ BİRLİK

Malmö Balgöç Derneği 31 Ocak’ta yıllık olağan kongresini yaparak, yeni yöneti-mini belirledi. Kongreyi bir konuşmayla açan dernek başkanı Fehim Yılmaz, öncelikli olarak dernek çalışmalarına destek olan üyelere teşekkür etti. Salon-da gerekli çoğunluğun anlaşılmasından sonra kongre çalışmalarına başladı. Kon-gre başkanlığına oybirliğiyle İsveç Türk İşçi Dernekleri Başkanı Hasan Dölek seçildi. Federasyon Başkanı genel olarak derneklerin içerisinde bulundukları koşulları yakından takip ettiğini be-lirterek; “Malmö Balgöç Derneğimiz yaptığı çalışmalarla aktif derneklerimiz-den biri olmuştur. Dernek yönetiminin çalışmalarından dolayı huzurlarınızda kutlamak istiyorum. Güzel çalışmalarını önümüzdeki yıllarda da devam et-tirirler, hep birlikte bu çalışmalardan yararlanırız” dedi.

Gündemin onaylanmasından sonra bir yıllık çalışma raporunu sunan dernek başkanı Fehim Yılmaz; “Çalışmalarımız hem hem kendi üyelerimize yöne-lik kültürel alanda hem de belediye, ABF gibi kurumlarla yaptığımız or-tak projelerle gerçekleştirdik. Loka-limizi daha efektif kullanılabilir bir duruma getirdik. Aynı zamanda bir bölümünü kadın ve çocuklarımıza ayırarak onların çalışmalarına tahsis ettik. Ulusal ve dinsel bayramlarımızı çeşitli eğlenceler düzenleyerek kalabalık bir biçimde kutlanmasını sağladık. Ra-mazan ayında üyelerimize iftar yemeği verdik. Stockholm Büyükelçiliğimizden konsolosluk görevlilerini davet ederek sorunlarımız hakkında bilgi verdik ve çözümleri birlikte aradık. Federasyon

yöneticileri derneğimizi birkaç kez zi-yaret ettiler ve kendileriyle bazı konuları detaylı olarak ele alarak konuştuk. Bu görüşmelerimiz çok verimli oldu. Ken-dilerine teşekkür ediyorum. Federa-syonun yaptığı çalışmalara katılarak destek olduk. 2009 yılı derneğimiz için başarılı bir yıl olmuştur. Bundan sonra da hep birlikte yolumuza devam edeceğiz” diyerek geniş bir biçimde der-nek çalışmalarını anlattı. Ayrıca sorulan soruları yanıtladı. Başkanın çalışma ra-porunu çok olumlu bulduklarını söyley-en üyeler, başkana teşekkür ettiler. Rapor

oya sunuldu ve oybirliğyle kabul edildi.

Çalışma raporundan sonra ekonomik rapor yine başkan tarafından sunuldu. Balgöç Derneği 2009 yılı yedi yüz bin kronluk bir gelir sağlayarak, yıl içeris-inde yaptığı çalışmalara yansıttığı para miktarlarını tek tek açıklayarak üyelere anlaşılır bir biçimde anlattı. Üyeler eko-nomik rapora ilişkin soru sormayarak, dernek yönetimine tekrar teşekkür et-tiler. Oya sunulan rapor kabul edilerek yönetim aklandı.

2010 yılında planlanan ya da projelen-dirilmesi düşünülen çalışmalar üzerinde üyeler görüşlerini açıkladılar. Seçile-cek yeni yönetime tam olarak destek olacaklarını dile getirdiler.

Seçimlere geçildiği zaman üyelerden ge-nel istek, eski yönetimin devam etmesi yönünde oldu. İkna edilen eski yönetim bir iki takviye üyeyle yeniden seçildi. Başkan tekrar seçilen yönetim adına üye lere güvenlerinden dolayı teşekkür etti.

Yeni yönetim şu biçimde oluştu: Başkan: Fehim Yılmaz, Bşk.Yrd. İsa Yılmaz, Sek reter: Bülent Öztürk, Sekr. Yrd: Şahin Çolak, Sayman:Şükrü Emin,   Lokal So-rumlusu: Rasim Öztürk, Örgütleme: Mehmet Uyar, Kültür: Osman Yanar, Halkla ilişkiler/Internet: Oğuz Yavuzol

MALMÖ BALGÖÇ DERNEĞİ KONGRESİ YAPILDIYeni yönetim Fed. Bşk. Hasan Dölek (sağdan 5.) ile toplu halde

GÜNCEL

Page 33: Yeni Birlik 1/2010

Yenİ BİRLİK 33

VEFAT ve BAŞSAĞLIĞI

VEFAT ve BAŞSAĞLIĞI

VEFAT ve BAŞSAĞLIĞI

VEFAT ve BAŞSAĞLIĞI

üyelerimizden Feyyaz Atılgan’ın Sevgili oğlu

OĞUZHAN ATILGANgenç yaşta yakalandığı hastalıktan kurtulamayarak

vefat etmiştir.

Merhuma Tanrı’dan rahmet, ailesine, akrabalarına ve sevenlerine başsağlığı dileriz

Tumba-Storvreten Derneğimiz üyesi

BEKİR KAVURvefat etmiştir.

Merhuma Tanrı’dan rahmet, ailesine, akrabalarına ve sevenlerine başsağlığı dileriz.

Karlstad’ta oturan üyelerimizden

RECEP GÖKERvefat etmiştir.

Merhuma tanrı’dan rahmet, ailesine, akrabalarına ve sevenlerine başsağlığı dileriz.

Tensta’da oturan üyelerimizden

MURAT KAVAKvefat etmiştir.

Merhuma Tanrı’dan rahmet, ailesine, akrabalarına ve sevenlerine başsağlığı dileriz.

RİNKEBY TÜRK KÜLTÜR DERNEĞİİSVEÇ TÜRK İŞÇİ DERNEKLERİ FEDERASYONU

İSVEÇ TÜRK İŞÇİ DERNEKLERİ FEDERASYONU

TUMBA TÜRK KÜLTÜR DERNEĞİİSVEÇ TÜRK İŞÇİ DERNEKLERİ FEDERASYONU İSVEÇ TÜRK İŞÇİ DERNEKLERİ FEDERASYONU

Page 34: Yeni Birlik 1/2010

34 Yenİ BİRLİK

TÜRK KADINLAR FEDERASYONU6 MART 2010 Cumartesi SAAT : 17.00 - 24.00

, 8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜNÜ KUTLUYOR,,

KADINLARIMIZI EŞLERİYLE BİRLİKTE KUTLAMAMIZA ÇAĞIRIYORUZ

Canlı müzik - yemek

Mehmet Çelebi ve Grupp Nostalji

PROGRAM

17.30 Açılış18.00 Hoşgeldiniz Konuşması TKF Başkanı Hülya Göker 19.00 Yemek Müzik - Eğlence Çekiliş : Türkiye Bileti (THY)

24.00 Kapanış

GİRİŞ : 250 kr. Bilet Siparişi : 08-728 00 34 Ikram : AnaYemek Meze Meyve Tatl ı Içecek (Bira, Şarap ve Sert İçki satın alma imkanı ) Adres: RESTAURANG COLOSSEUM Gårdsvägen 7 SOLNAPendeltåg : Restoran, Solna Tren Durağından 250 metre uzaklıkta

Aşağıdaki e-posta adreslerinden Bilet siparişi yapabilirsiniz Hülya Göker (Haninge) : [email protected] Macide Akay (Haninge) : [email protected] Derya Uzel (Skogås) : [email protected] Saime Arslan (Södertälje): [email protected] Aslim Izgi (Rinkeby): [email protected] Ilknur Akdag (Huddinge): [email protected]

Page 35: Yeni Birlik 1/2010

Yenİ BİRLİK 35

Page 36: Yeni Birlik 1/2010

BPOSTTIDNING

Avs: Turkiska RiksförbundetJärnvägsgatan 86 172 75 Sundbyberg