SIKES –PICOT GİZLİ ANTLAŞMASININ 100.YILINDA–ZETLER-1.pdfAAÜ ÜÜ, İ Aİ Ü MU AAÜ AAŞA...
Transcript of SIKES –PICOT GİZLİ ANTLAŞMASININ 100.YILINDA–ZETLER-1.pdfAAÜ ÜÜ, İ Aİ Ü MU AAÜ AAŞA...
ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ
SYKES-PICOT GİZLİ ANTLAŞMASININ 100. YILINDA
ORTADOĞU VE TÜRKİYE ULUSLARARASI SEMPOZYUMU 1-2 ARALIK 2016/ANKARA
BİLDİRİ ÖZETLERİ
Ankara /2016
2
YUSUF AKÇURA’NIN MEKTUPLARI IŞIĞINDA BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI
ÖNCESİ BEYRUT MEDRESE-İ OSMANİYE’NİN ORTAYA KOYDUĞU SİYASİ VE
SOSYAL GERÇEKLER
Sebahattin ŞİMŞİR*
Birinci dünya savaşı öncesi yaşanan Trablusgarp ve Balkan savaşları gidişat hakkında
bir fikir vermektedir. Zira Osmanlı Devletini zor günlerin beklediği malumdur. Onun için bu
dönemi en küçük ayrıntısına kadar araştırmak gerekmektedir. Bu hususta sadece
muhatapların, yani Osmanlı Devleti ile İngiltere, Fransa, İtalya, Rusya ve Almanya gibi
ülkelerin ortaya koyduğu çalışmalar ile yetinmemeliyiz. Zaman zaman bir vesile ile Orta
Doğu’ya gelen seyyah, bürokrat, gazeteci gibi aydınların bıraktıkları mektup ve hatıralara da
yer vermek gerekmektedir.
Biz de bu bakış açısı ile 1913 yılında bölgeye gazeteci kimliği ile bir gezi tertipleyen,
dönemin Tatar Türklerinden Yusuf Akçura’nın yayınlanmış mektuplarından yola çıkarak daha
sonra da muhtelif mahfillerde konuşma ve yazıları ile de o günleri, yaşadıklarını ve
gördüklerini aktardığı bilgiler ışığında Beyrut Medrese-i Osmaniye’sini değerlendireceğiz.
KAYNAKÇA
1.Yusuf Akçura, Suriye ve Filistin Mektupları, İstanbul, 2016.
2.Kenan Ziya Taş, Osmanlı’nın Son Cihan Projesi Kudüs Selahaddin Eyyübi Külliye-i
İslamiyesi, İstanbul, 2016.
3.F. Rıfkı Atay, Zeytin dağı, İstanbul.
4.Muharrem F. Togay, Yusuf Akçura’nın Hayatı, İstanbul, 1944.
5.François Georgeon, Türk Milliyetçiliğin Kökenleri, İstanbul, 1996.
6.Ahmet Temir, Yusuf Akçura, Ankara, 1997.
7.Gürhan Kat, Cumhuriyet Döneminde Yusuf Akçura, Ankara, 2010.
*Doç. Dr.,Balıkesir Üniversitesi.
Belgenin özetini buraya yazın. Özet, genellikle belgenin içeriğinin kısa bir özetidir. Belgenin özetini buraya yazın. Özet, genellikle belgenin içeriğinin kısa bir özetidir.]
3
SYKES-PİCOT ANTLAŞMASI ÖNCESİNDE FRANSA’NIN LÜBNAN POLİTİKASI
Kürşat ÇELİK*
Fransızlar, Haçlı Seferleri ile birlikte ilk defa Lübnan bölgesinde hâkimiyet tesis
etmişler ve Memlûklerin fetih hareketleri ile birlikte bölgeyi terk etmek zorunda kalmışlardır.
Ancak Fransa’nın Lübnan bölgesi olan irtibatı ticaret ile sürekli canlı tutulmuştur. Fransızlar
Osmanlı idaresinde Kanuni Sultan Süleyman’ın kendilerine tanıdıkları haklardan istifade
ederek Lübnan şehirlerinden Beyrut, Sayda ve Sur’da ticari temsilcilikler açarak işlerini
yürütmüş ve bölgedeki ilişkilerini geliştirmişlerdir. Fransa, 18. yüzyılın sonu ve 19. yüzyılın
başına gelindiğinde ise Ortadoğu’nun stratejik öneminden dolayı burada yeni bir politika
yürütmüştür. Bu sebeple Napolyon 1798 tarihinde Mısır’da İskenderiye Limanını ele
geçirmiş, 1799’da ise Akka’yı kuşatarak bölgede kalıcı olmak istemiş fakat bu politikasında
başarısız olmuştur. Böylelikle, büyük bir hüsrana uğrayan Fransızlar, Ortadoğu coğrafyasında
sadece savaşarak veya silahlı mücadele ile yer edinemeyeceklerinin farkına varmışlardır.
Bundan sonra farklı bir politika izlemeye başlamışlardır.
Fransa’nın Lübnan politikası idari, iktisadi, eğitim ve sağlık alanlarını kapsayacak
şekilde uygulanmıştır. İdari olarak bölgenin tamamını içine alacak şekilde özerk veya
imtiyazlı bir eyalet oluşturmayı hedeflemişlerdir. Bunun için bölgedeki Marunîler ve Dürziler
arasında çatışmalar çıkartmışlardır. İlk olarak Cebel-i Lübnan mutasarrıflığının kurulmasını
sağlamışlardır. Daha sonra Beyrut vilayetinin kurulmasına vesile olmuştur. Fransa’nın izlemiş
olduğu politika, Beyrut Vilayetinin kurulması kararının alındığı Aralık 1887 tarihli meclisi
mahsusa kararında açık bir şekilde ifade edilmiştir.
İktisadi olarak bölgede söz sahibi olmak isteyen Fransa bölgede pek çok yatırım
yapmış veya yatırım yapılması için vatandaşlarını teşvik etmiştir. Bu politikanın sonucunda
Beyrut’ta Liman ve Rıhtım Şirketi, Su Şirketi, Havagazı Şirketi, Beyrut-Şam Buharlı
Tramvay Şirketi gibi önemli işletmeler kurulmuştur. Halkın temel geçim kaynağı olan ipek
üretimi de Fransızların kontrolünde idi. İpek fabrikalarının büyük bir kısmı ya Fransızlara aitti
veyahut Fransızlar ortaktı. Bu dönemde bölgede Kuruş’tan ziyade Fransız Frankı
kullanılmıştır. Bu durum da Fransızların Lübnan bölgesinde uyguladıkları iktisadi politikanın
sonucuydu.
Fransızların yürüttükleri politikanın bir diğer önemli ayağı ise eğitim ve sağlık
alanında idi. Maarif salnamelerindeki resmi verilere göre Beyrut’ta on üç, Trablusşam’da üç
ve Sayda’da iki adet Fransızlara ait okul bulunuyordu. 1898’de Trablusşam’daki üç okulda
765 öğrenci eğitim almaktaydı. 1891 tarihli Sultan II. Abdulhamid’e sunulan bir raporda
*Doç. Dr.,FıratÜniversitesi.
4
Fransa Devleti’nin bölgedeki Fransız Eğitim kurumlarına yıllık 130.000 Frank, 1894 tarihli
başka bir arşiv belgesinde ise sadece Beyrut şehrindeki Fransız okullarına yıllık 120.000
Frank yardım yapıldığı belirtilmiştir. Fransa, izlemiş olduğu eğitim politikasının meyvelerini
de 1918’den sonra Lübnan’da manda idaresinin kurulması ile elde etmiştir. Bu okullardan
yetişen kişileri devlet görevlerine atamış ve kendilerine gönülden bağlı bir bürokratik yapı
oluşturmuştur.
Fransızlar, Sykes-Picot antlaşmasına göre Lazkiye, Trablusşam, Beyrut ve Sur gibi
liman şehirleri de dahil olmak üzere Doğu Akdeniz kıyısında kendilerine bağlı dolaylı ya da
dolaysız idareler kurabileceklerdi. Bu antlaşmaya dayanarak I. Dünya Savaşından sonra
Fransız Mandası altında Lübnan ve Suriye devletleri kurulmuştur. Fransızların Sykes-Picot
antlaşmasını imzalaması ve yürürlüğe girmesinden önce de bu coğrafyada çeşitli politikalar
yürütmüşler ve sonunda bu antlaşma uygulamaya konmuştur.
Bu çalışmanın temel amacı, günümüzde halen etkileri bölgede devam eden Sykes-
Picot antlaşmasına giden yolda Fransa’nın Lübnan politikasını ne şekilde temellendirdiği,
hangi yolları izlediği, hangi araçları nasıl kullandığı ve bölgeye olan etkilerinin neler
olduğunu genel olarak ortaya çıkarmaktır.
Araştırmamızın temel kaynakları Başbakanlık Osmanlı Arşivinden temin edilen arşiv
belgeleri başta olmak üzere, vilayet salnameleri, maarif salnameleri ve bölge üzerine yapılmış
olan tetkik eserlerdir.
KAYNAKÇA
Başbakanlık Osmanlı Arşivindeki Çeşitli Belgeler, Maarif Salnameleri, Vilayet
Salnameleri, ve tetkik eserler.
5
FRANSIZ MANDA İDARESİNİN LÜBNAN’DA ERMENİLERE SAĞLADIĞI SİYASİ
AYRICALIKLAR (1921-1939)
Halil ÖZŞAVLI*
Tebliğimizde Ermenilerin Lübnan’daki siyasi faaliyetlerini ve kendilerine Fransız
Manda İdaresi tarafından parlamentoda önce bir daha sonra iki milletvekili ile temsil edilme
hakkının verilmesiyle buseçimler sırasında izledikleri stratejiyi ve o dönem Lübnan’da güçlü
olan Ermeni siyasi partileri Taşnak ve Hınçaklar arasındaki birbirini katletmeye varan
rekabeti anlatmaya çalışacağız. I. Dünya Savaşında zafer elde eden taraf olan İtilaf Devletleri
savaşından sonra, 18-26 Nisan 1920'de, Osmanlı topraklarının paylaşılması ve Osmanlı ile
yapılacak olan Sevr Antlaşması'nın şartlarını hazırlamak için, İtalya'nın San Remo şehrinde
toplandı. Tarihe Sen Remo Konferansı olarak geçen bu konferansta Suriye ve Lübnan’ın
Fransız mandasına bırakılması kararlaştırıldı. Fransa’nın Suriye ve Lübnan’ın manda idaresini
almasının ardından 1919 beri Lübnan’da buluna Fransız Yüksek Komiseri Genaral Gouraud,
31 Ağustos 1920’de Büyük Lübnan Devleti (Greater Lebanon)’nin kuruluşunu ilan eden bir
kararname yayınladı. Buna göre yeni kurulan Lübnan Devleti, Osmanlı dönemi Lübnan
mutasarrıflığının yanında Beyrut, Beka, Trablus, Sayda ve Sur’u da kapsıyordu.
Sonraki altı yıl boyunca Fransız mandası altında bağımsız bir devlet addolunan Lübnan
Devleti, birbirini takip eden dört Fransız Komiser tarafından yönetildi. Bunlar; Yüzbaşı
Georges Trabaud (1920-1923), M. Privar-Aubouard (1923-1924), General Vandenberg (1924-
1925) ve Leon Cayla (1925-1926). Georges Trabaud’un dönemi dahil 1922’ye kadar bu
komiserlere on yedi kişiden oluşan ve Genaral Gouraud tarafından atanmış bir danışma
meclisi yardımcı oluyordu. Ancak 8 Mart 1922’de Yüksek komiser Gouraud bir temsilciler
meclisi kurulmasını ön gören bir kararname daha ilan etti. Bu meclisteki temsilci miktarı
Lübnan’da yaşayan dini ve etnik unsurlar oranında olacak ancak seçim bölgeleri karışık
olacaktı. Yani Lübnan’da yaşayan dini ve etnik cemaatler nüfusları oranında bu meclise
temsilci gönderecek ve etnik ya da dini bir cemaat adına temsilci seçilmek isteyen adaylar
sadece ilgili cemaatin yoğun olarak yaşadığı bölgeden değil başka bölgelerden de oy
alabilecekti. Temsilciler meclisi ilk toplantısını 25 Mayıs’ta yaptı ve başkanlığa Maruni bir
politikacı olan Habib Paşa al-Sa’d’ı getirdi. Habib Paşa al-Sa’d’tan sonra 1923’te Na’um
Labakî, 1924’te ise Emil Edde temsilciler meclisine başkanlık etti. Nihayet 1925’te meclis
Fransız Yüksek Komiseri Genaral Maurice Sarrail tarafından lağv edildi ve yine Genaral
Serrrail emriyle Lübnan devleti için bir Millet Meclisi (parlamento) oluşturulmasına karar
verildi. 30 kişiden oluşacak olan bu meclis Lübnan’daki etnik gruplar adına seçimle göreve
getirilecek olan üyelerden oluşacak ve 1926’da yürürlüğe girecek olan Lübnan anayasasını da
hazırlayacaktı. Fransızlar bu mecliste Marunîlere 10, Yunan Ortodokslara 3, Yunan
* Yrd. Doç. Dr., Kilis 7 Aralık Üniversitesi.
6
Katoliklere 2, Sünnilere 7, Şiilere 5 ve Dürzülere 2 koltuk hakkı tanımıştı. 1 koltuk ise
Azınlıklar adı altında Ermeni, Yahudi, Protestan ve diğer etnik gruplar için ayrıldı.
Dolayısıyla Ermeniler 1924 yılında Lübnan vatandaşlığı almalarına rağmen bu ilk mecliste
ayrı bir etnik grup ya da cemaat olarak tanınmadı ve meclise temsilci göndermedi. 1925
yılında oluşturulan bu mecliste azınlıkları, dolayısıyla Ermenileri Keldani-Katolik Michel
Chiha temsil etti. 1929 yılında Lübnan’da ikinci parlamento seçimleri yapıldığında
Ermenilere yine ayrı bir koltuk verilmedi ve yine Azınlıklar grubu içinde temsil edildiler.
Ancak bu defa Azınlıklar adına seçilen Abdallah Ishac Katolik bir Ermeniydi. Azınlıklar
adına Katolik bir Ermeni olan Abdullak İshac’ın seçilmesi Ermeniler adına bir başarı
addedilebilir ancak ortada bir terslik vardı. Lübnan’daki Ermenilerin büyük bir çoğunluğunu
Ortodoks Ermeniler oluştururken Katolik bir Ermeninin Azınlıklar adına parlamentoya
temsilci seçilmesi Ortodoks Ermeniler için pek de tatmin edici olmadı. Ermeniler mülteci
kamplarından çıkıp yeni semtlerde kurdukları mahallerde normal hayata geçiş yaptıkça ve
organize oldukça Fransızlardan talep ettikleri de arttı. Nitekim bazı entellektüller 1929
seçimlerinden sonra Fransızlardan parlamentoda Ermenilere de bir koltuk ayrılmasını
istediler. Ancak 1932 yılına kadar Ermeni cemaatinin genel kanısı Lübnan’ın siyasetine
bulaşmamak yönündeydi. Özellikle komünist Ermeniler yayın organları Joğuvurt
gazetesindeki yazılarında Ermenilerden Lübnan siyasetine bulaşmamalarını istediler. Onlara
göre eğer Ermeniler siyasete bulaşırlarsa bu durum zaten gözle görünür hale gelen Müslüman
halkın onlara karşı duyduğu hoşnutsuzluğu daha da artırabilir ve tepkilere neden olabilirdi.
Fransızlar bölgede hüküm sürerken belki bu hoşnutsuzluk çok büyük bir tehlike değildi ama
Fransızlar Suriye ve Lübnan’ı terk ettikleri zaman yerli Müslümanların zulmüne
uğrayabilirlerdi. Komünistler böyle düşünürken başta Taşnaklar olmak üzere diğer Emeni
partiler bunun aksini düşünüyordu ve Fransızlardan mecliste temsil edilmeyi talep etmeyi
sürdürdüler. Nihayet Fransızlar 1934 yılında Ermenilerin bu isteğini kabul etti ancak Ermeni
okullarında Arapçanın da öğretilmesini şart koştu.
KAYNAKÇA
Arşivler
Amerikan Ulusal Arşivi (NARA)
NARA, ….Affairs of Syria 1930-1944, Microfilm Roll No: 2, 890D.00b/3
NARA, …Affairs of Syria 1930-1944, Roll No: 2, 890D.00b/8,
NARA, … Affairs of Syria 1930-1944, Roll No: 2, 890D.00b/21 ve 890D.00b/4.
NARA, …… Internal Affairs of Asia, 1910-1929, Roll 14, 890d. 011/arig.
NARA, … Internal Affairs of Syria 1930-1944, Microfilm Roll No: 5, 890D.4016
ARMENIANS
NARA, …Affairs of Syria 1930-1944, Roll No: 2, 890D.00b/19
NARA, ….Affairs of Syria 1930-1944, Microfilm Roll No: 2, 890D.00B/,
7
Yayınlanmış Arşiv Belgeleri
French Ministère des Afaires Èntrangères, Rapport Á la Sociètè des Nations sur la Situation
de la Syrie et du
Liban 1934, Paris¸ 1936, s., 193-213.
Ermenice Süreli Yayınlar (1934-1937 arası)
Hayasdani Goçnak (Ermenistan’ın Çağrısı)
Aztag (Faktör),
Avedik (Müjde),
Hask (Başak),
Hayrenik (Anavatan),
Hayrenik Amsakir (Amavatan Aylık)
El Ceridet-il Resmiyye lil-Cumhuriyyeti Lübnaniyye, (Arapça: Lübnan Resmi Gazetesi)
Yayınlanmış Eserler (Ermenice, İngilizce ve Fransızca)
Kemal S. Salibi, The Modern History of Lebanon, Caravan Books, New York, 2004, s., 164-
165.
Salibi, Kemal A House of Many Mansions; The History of Lebanon Reconsidered, L.B. Tauris
& Co Ltd,
Londra, 1988, s., 186-187.
Jebejian, Arda Changing İdeologies and Extra Linguistic Determeninants in Leanguage
Maintenance and Shift
Among Ethnic Diaspora Armenians in Beirut, Yayınlanmamış Doktora Tezi, University of
Leicester-
School of Education, Leicester, Birleşik Krallık, Şubat 2007.
Nikola B. Schahgaldian, Ethnicity and Political Development in the Lebanese-Armenian
Community, 1925-
1975, Armenian Review, Spring 1983, cilt 36, sayı 1.
Fany, Messod La Nation Kurde et Son Evolution Sociele (Fransızca: Kürt Milleti ve Sosyal
Geişimleri), Librarie
L. Rodstein, Paris, 1933, 266-267.
Elphinston, E. W. The Emir Jeladet Aali Bedr Khan; the Passing of a Kurdish Prince, Journal
of the Royal
Central Asian Society, c., XXXIX, Ocak 1952, s., 91-94.
8
Elphinston,E. W. Kurds and Kurdish Question, Journal of the Royal Central Asian Society, c.,
XXXV, Ocak
1948.
Zaven Messerlian, Armenian Participation in the Lebanese Legislative Elections During The
French Mandate
1934-1943, Haigazian Armenological Review, Beyrut, 2001.
Taline Ter Minassian, Colporteurs Du Komnitern; L’Union sovietique et les minorities au
Moyen-Orient,
Presses De Sciences PO, Paris, 1997.
Michal W Suleiman, Political Parties in Lebanon, The Challenge of a Fragmented Political
Culture, Cornel
University Press, New York, 196.
Hratch Dashnabedian, History of the Armenian Revolutinary Federation Dashnaksutyun
1890-1924, Grafiche
Editoriali, Milan, 1990.
Nalbandian, Louise The Armenian Revolutionary Movement; The Development of Armenian
Politicfal Parties
through the Nineteenth Century, University of California Press 1963,
Kapriel Serope Papazian, Patriotism Perverted; A discussion of the Deeds and the Misdeeds
of the Armenian
Revolutionary Federation, the so-called Dashnagtzoutune, Baikar Press, Boston, 1934.
Scott Abramson, Lebanese Armenians; A Distinctive community in the Armenian Diaspora
and in the Lebanese
Society, The Levantine Review, cilt 2, no:2, Kış 2013
Nikola B Schahgaldian.,The Political Integration of an Immigrant Community into a
Composite Society: The
Armenians of Lebanon, 1920-1974, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Columbia Universty, 1979
Pierre Rondot, Les Institutions Politiques du Grand Liban, Institute D’etudes de l’Orient
Contemporian, Paris,
1947.
Hisnamyag 1887-1937; Sosyal Demograd Hınçagyan Gusagsutyan (Ermenice: 50. Yıl,
Sosyal Demokrat Hınçak
Partisi), Providens, 1938.
9
Harutyun Medoyan, Gıyank mı Badneşı Vra’h; Huşerı yev Vgahutyunnerı (Ermenice: Surların
Üstünde Bir
Dünya; Hatıralar ve Tanıklıklar), Beyrut, 1988.
Antranik Dakesyan, Badmutyun RAG Lipanan Şrçanagi 1922-1937 (Ermenice: Lübnan ve
Çevresinde RAG
Tarihi 1922-1937), Mardiros Vosgyan Basım Şirketi, Beyrut, 1993,
Sisag Hagop Varjabedyan, Hayerı Lipanani Meç (Ermenice: Lübnan Ermenileri),
Hamaskaine W. Sethian Press,
Beyrut, 1982, c., 1
10
FRANSA’NIN SİYONİZM’E İLGİSİ:
CAMBON BİLDİRİSİ (4 HAZİRAN 1917)
M. Abdullah KAYMAK*
19. yüzyılın ortalarından itibaren Avrupa’da hızla artan anti-semitik hareketler, Yahudi
toplumunda bir devlet kurma fikrinin yaygınlaşmasına ortam hazırlamıştır. Bu yüzyılın
sonlarında Rus asıllı bir Yahudi olan Nathan Birnbahum ilk kez Siyonizm kavramının
kullanarak, Yahudilerin Filistin’de bir devlet kurması fikrini savunmuştur. Bu fikir Theodor
Herzl’in girişimleriyle 1897 yılında düzenlenen I. Siyonist Kongre’de tartışılmış, kongrede
kurulan Dünya Siyonist Örgütü Filistin’de devlet kurulması yönünde karar almıştır.
Kongre’de ayrıca bu hedefe ulaşmak için büyük Avrupa devletleri ile diplomatik ilişkiler
kurulması yönünde girişimler başlatılmıştır. Bu girişimler kapsamında Theodor Herzl, Alman
İmparatoru’ndan II. Abdülhamit’e, Papa’dan İtalya Kralı’na kadar pek çok liderle görüşmüş,
Yahudi devlet kurma fikrine destek aramıştır. Bir yandan Filistin’e olan Yahudi göçlerini
teşvik eden Dünya Siyonist Örgütü, diğer yandan Avrupa’daki varlıklı Yahudilerin desteğini
almaya çalışmıştır. I. Dünya Savaşı başladığında ise önemli bir ekonomik güce ulaşan örgüt,
savaş ortamında Filistin’de devlet kurmak için çabalarını yoğunlaştırmıştır. Savaşın ilk iki
yılında istedikleri hedeflere ulaşamayan iki tarafın devletleri de, bu dönemdeki mali yüklerini
hafifletmek amacıyla Siyonistler nezdinde destek arayışına girmişlerdir. Bu arayışların bir
neticesi olarak İngiltere dış işleri bakanı Arthur Balfour 2 Kasım 1917’de bir deklarasyon
yayınlayarak Filistin topraklarında Yahudi devleti kurulmasına destek sözü vermiştir.
Balfour’un bu deklarasyonu Filistin’in I. Dünya Savaşı’ndan sonra İngiliz himayesine girmesi
nedeniyle büyük öneme sahip olsa da, bundan yaklaşık 6 ay önce Fransızlar, Dünya Siyonist
Örgütü’ne Filistin’de Yahudi devleti kurma çabalarını destekleme sözü vermişlerdir. Fransız
Dış işleri bakanlığı adına genel sekreter Jules Cambon’un, 4 Haziran 1917’de Dünya Siyonist
örgütü yöneticilerinden Nahum Sokolow’a gönderdiği deklarasyonda örgütün Filistin’e
yerleşme çabalarının Fransa tarafından desteklendiği belirtilmiştir. Cambon, sözü edilen
desteğin devam etmesinin İtilaf devletlerinin zaferine bağlı olduğunu da vurgulamıştır.
Bu bildiri çerçevesinde Cambon Deklarasyonu olarak bilinen bu deklarasyonun
yayınlanma nedenleri, savaşın gidişatında oynadığı rol ile Fransa ile Dünya Siyonist örgütü
ilişkileri açıklanmaya çalışılacaktır. Ayrıca bu bildirinin Balfour Deklarasyonu’nun
yayınlanmasına olan tesiri de ifade edilirken, I. Dünya Savaşı’nın özellikle son iki yılındaki
mali yönü ile Filistin meselesi arasındaki ilişki tartışılmaya çalışılacaktır. Bu amaçlarla
deklarasyonu konu edinen eser ve makaleler tetkik edilecektir. Bunun yanı sıra Türk Tarih
* Uzman Yardımcısı, Türk Tarih Kurumu.
11
Kurumu kütüphanesinde mikrofilm olarak yer alan İngiliz Dış işleri arşivi (FO-Confidential
British Foreign Office political correspondence - World War I) ile ABD ulusal arşivi (Inquiry
documents: Special reports and studies 1917-1919, documents-Records of the department of
state relating to internal affairs of Turkey, 1910-29 Political affairs) belgeleri taranacaktır.
Ayrıca konu ile ilgili Başbakanlık Osmanlı Devleti Arşivi belgeleri de incelenecektir.
KAYNAKÇA
-İngiliz Dışişleri arşivi belgeleri (FO-Confidential British Foreign Office political
correspondence-World War I)
-ABD ulusal arşivi belgeleri (Inquiry documents: Special reports and studies 1917-1919,
documents-Records of the department of state relating to internal affairs of Turkey, 1910-29
Political affairs)
-Başbakanlık Osmanlı Devleti Arşivi Belgeleri
-Howard, Harry N. The Partition of Turkey, A Diplomatic History (1913-1923), Oklahoma
Üniveristesi Yayınları, Norman 1931.
- Friedman, İsaiah, Germany, Turkey, Zionism (1897-1918), Transaction Publishers, New
Jersey 1998.
-Kayyali, Abdul-Wahab, Zionism and Imperialism: The Historical Origins, Journal of
Palestine Studies, C:6, No.3 Bahar, 1977, s. 98-112.
- Anderson, M. S. , The Great Powers and the Near East (1774-1923), Erward Arnold
Yayıncılık, London 1970.
- Erickson, Edward J., Dünya Savaş tarihi I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı 1914-1918, Cilt IV,
çev. Sare Levin Atalay, Timaş Yayınları, İstanbul 2011.
-Öke, M.Kemal “The Otoman Empire, Zionism, and the Question of Palestine (1880 -
1908)”,International Journal of Middle East Studies, Vol. 14, No.3,1982, s.329-341
-Öke, Mim Kemal, Siyonizm ve Filistin Sorunu (1880-1923), Kırmızı Kedi Yayınları,
2.Baskı, İstanbul 2013.
-Sokolow, Nahum, History of Zionism (1600-1918), C.1, Longman Yayınları, London 1918.
- Schneer, Jonathan,Balfour Deklarasyonu:Arap-İsrail çatışmasının kökenleri; çev. Ali Cevat
Akkoyunlu ; ed. İ. Utku Kavasoğlu,: Kırmızı Kedi Yayınları, İstanbul 2012.
12
BRITISHASSISTANCEIN THE JUDAIZATIONOF PALESTINEREADIN THE
DIARYOF SIR RONALD STORRS, THE BRITISH MILITARY GOVERNOR OF
JERUSALEM 1917-1920
Inaam Mahdi Ali AL-SALMAN*
Sir Ronald Storrs is one of the British middle class is learning at public schools and then
attended the University of Cambridge studied literature Greek and Latin and Eastern
languages (Arabic, Turkish, Persian).he had been employed in Egypt since 1904 and then
became the eastern secretary of the British residency in Cairo in 1908. He work with the
British high commissioner Mr. Kitchener (1911-1914), as he served as chancellor in the
British residency in Cairo, after which he was sent to the Arabian Peninsula to contact Sharif
Hussein Bin Ali in 1914 and then worked as assistant to the British high commissioner Henry
McMahon (1914-1917) and then in Cairo military governor of Jerusalem in 1917-1920,
during the first World war. After that the British army occupied Palestine, Sir Ronald was
appointed governor of the city of Jerusalem, the days of the military administration and
remained in office until after the start of the Civil Administration 1920. It was the position of
his months is appointed governor of Cyprus from 1926 to1932. Carried Sir Ronald Storrs
memorandums of many confessions about British Aligned full of Zionism and how it was to
deceive the Arabs in Palestine and how Britain contributed Judaization of Palestine and the
dissemination of Zionist ideas among Jews, Arabs, particularly the Palestinians are not
immigrants, and how they treated the Arab Muslims and Christians treated unfairly, and is
trying to Sir Ronald Storrs defend positions Britain in Palestine confirmation that Zionism
was the biggest of the British administration and more powerful, but he admits more than
once with the help of the British occupation government to expand Jewish immigration to
Palestine and the Zionist Jews granting financial and administrative facilities and employed in
government departments and other confessions and testimonies rarely found in the diary of
British politicians. Storrs also blamed the British leaders their support for the Judaization of
Palestine, especially General Allenby, who was the first to use the Hebrew language in
government and municipal administration and others. This research aims to deliberately
occupied the British administration Judaization of Palestine and restrictions on Arabs
Statement (Muslims and Christians) to induce them to leave the country, lies the importance
of research that relies mainly on the British governor himself notes.
*Prof. Dr.,University of Baghdad.
13
SHARIF HUSSEIN BIN ALI MOVEMENT 1916 AND SYKES–PICOT AGREEMENT
Kefah Ahmed NAJAR*
Sharif Hussein Bin Ali movement played a major role in the success of Britain during
World War I. This movement has led to the break up forty thousand fighters Osmani with
their weapons and their equipment instead of having them in Palestine Square to be in front of
the British Army, The Ottoman Empire was forced to distribution their fighters in the large
Arab areas where the movement took place, an area estimated at a thousand kilometers, this
has resulted in Britain's ability to occupy Iraq and Palestine. Since 1916 was the signing of the
Sykes-Picot agreement for the distribution of the occupied Arab territories between the
English and French During Sharif Hussein Bin Ali Movement, It was supposed to stop the
movement after exposing the agreement by the Russians, But Sharif Hussein did not do so
and continued insurgency. Varied opinions of Arab historians and focused on one question.
Was Sharif Hussein moronic been duped by Britain? Historians nationalists tried to find an
excuse to Sharif Hussein through that question, Then they say deceived by the British. But it
did not study a lot of historians correspondence that occurred between Sharif Hussein Bin Ali
and Sir Henry McMahon, the British High Commissioner in Egypt, Or they deliberately
overlooked. The truth is that that correspondence showed the intention of the British to divide
the Arab countries.
There are several questions here:
Do Sharif Hussein was moronic as described by historian Anis Sayegh? Or he knows
the English targets? Is content of the Convention appeared in the McMahon-Hussein
Correspondence?
* Yrd. Doç. Dr.,University of Baghdad.
14
İNGİLİZ BELGELERİNE GÖRE ARAP İSYANI VE ARAP MİLLİYETÇİLİĞİ
(1908-1917)
İsmail KÖSE*
I. Dünya Savaşı’nın Osmanlı topraklarındaki en geniş kapsamlı isyan teşebbüsü Arap
İsyanı’dır ve isyan 37. paralelin güneyindeki Arap Yarımadası’nın oluşturduğu toprakların
tamamını Osmanlı Devleti’nden kopartarak ya İngiliz, Fransız sömürgesi ya da bağlı devleti
haline getirmiştir. Arap İsyanı İngiltere’nin aktif teşvik ve kışkırtmasıyla çıkmıştır ve isyan
süreciyle ilgili İngiliz Belgelerinde önemli bilgiler mevcuttur. İngiltere’nin Osmanlı
Devleti’nin Arap topraklarına ilgisi Yedi Yıl Savaşları (1756-1763) neticesinde Hindistan’ı
işgalinden sonra başlamış, Süveyş Kanalı’nın açılmasıyla (1869) söz konusu ilgi ivme
kazanmıştır. İngiliz Hükümeti Mısır’ı ilhak ettikten (1882) sonra, Avrupa’nın en önemli kara
gücü Almanya ile karşılaştığı rekabetin de etkisiyle Arap Yarımadası’nda etkinliğini artırmak
için çalışmalarını yoğunlaştırdı.
Arap Yarımadası’na yönelik yakın alakanın iki temel nedeni vardı: (a) Bölge üzerinde
Mısır benzeri bir müstemleke idaresi kurarak batıda Hindistan’a ulaşım sağlayan
Kızıldeniz’in, doğuda ise petrol bölgelerinin anahtarı konumundaki Basra körfezinin idaresini
ele geçirmek; (b) Hindistan sömürgesindeki Müslümanların hac esnasında karşılaştıkları
problemleri çözmek ve bu sayede Müslümanların desteğini kazanarak Hindistan’daki varlığını
sorunsuz devam ettirebilmek. İngiltere’nin Arap Yarımadası’na yönelik faaliyetlerini
kolaylaştırıcı üç temel unsur mevcuttu: (a) İttihat Terakki’nin uygulamaya koyduğu
politikaların Türk olmayan tebaada yarattığı huzursuzluk ve Hıristiyan Araplar arasında
başlayan Arap milliyetçiliğinin Müslüman Araplar arasında da taraftar bulmaya başlaması; (b)
İttihat Terakki’nin güvenilmez, hırslı ve ihtiraslı bir kişiliğe sahip Şerif Hüseyin’i 1908 yılı
Kasım ayında Paşalık payesi vererek Mekke Emirliği’ne getirmesi. Şerif Hüseyin ve oğulları
isyan çalışmalarında İngiltere ile yakın işbirliği yapmıştır; (c) Osmanlı Devleti’nin Arap
Yarımadası üzerindeki kontrolünün zayıflaması ve bu topraklardaki asayiş sorunlarının bile
çözülmesinde yetersiz kalınması. Arap isyanı; Mekke Emiri Şerif Hüseyin ile İngiltere’nin
Kahire Müstemleke İdaresi Yüksek Komiseri Henry McMahon arasındaki mektuplaşmalarla
planlanmıştır. Söz konusu mektupların orijinalleri İngiliz arşivlerinde erişime açılmıştır. Arap
Yarımada’sının kaderi ve haritası zikredilen mektuplarla çizilmiştir. 1915 yılında isyan tertip
çalışmaları şekillendirilmiş ve 1916 yılı Haziran ayında isyan başlatılmıştır. İsyan
planlamasının yapıldığı 1915 yılı, Osmanlı Devleti açısından bir ölüm kalım mücadelesi olan
Çanakkale deniz ve kara savaşlarının yaşandığı yıldır. Bu çalışmada İngiltere ile Şerif
Hüseyin’in Arap İsyanı’nı planlaması ve Arap Milliyetçiliğinin gelişimi ele alınacaktır.
* Yrd. Doç. Dr., Karadeniz Teknik Üniversitesi.
15
KAYNAKÇA
Arşiv Vesikaları
Arab Bulletin, No. 52, 54, 56, 57, 59, 62, 63, 64, 106, Hedjaz, Intelligence, May-September
1917.
Archive Editions, Records of the Hijaz 1798-1925, Vol 7, 1910-1918, (ed. A. L. P. Burdett),
London, 1996.
Telif Eserler
Akdevelioğlu, Atay, ve Kürkçüoğlu, Ömer, “Orta Doğu’yla İlişkiler”, Türk Dış Politikası, C.
I: 1919-1980, 16. Baskı, İletişim Yayınları, İstanbul, 2011. s. 615-652.
Alkan, Mecmettin, Selanik İstanbul’a Karşı, 31 Mart Vakası ve II. Abdülhamit’in Tahttan
İndirilmesi, Timaş Yayınları, İstanbul, 2011.
Ataöv, Türkkaya, Mavi Kitaba Yanıt, 4. Baskı, İleri Yayınları, İstanbul, 2006.
Baldry, John, “British Naval Operations aganist Turkish Yaman 1914-1919”, Arabica, T. 25,
Fasc. 2, Haziran 1978. s. 148-197.
Best, Antony, et al., International History of The Twentieth Century And Beyond, 2. Baskı,
Routledge, Londra ve Newyork, 2008.
Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, Sina-Filistin Cephesi, Harbin Başlangıcı’ndan İkinci
Gazze Muharebeleri Sonuna Kadar, IV. Cilt 1. Kısım, Genelkurmay Başkanlığı ATASE
Yayınları, S: 3, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1979.
Cemal Paşa, Hatıralar, Haz. Alpay Kabacalı, 5. Baskı, İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2010.
Checkel, Jeffry, “The Constructivist Turn in International Relations Theory,” World Politics,
C. 50, S. 2. s. 324-348.
Davişa, Adid, Arap Milliyetçiliği - Zaferden Umutsuzluğa, (çev. Lüfi Yalçın), Literatür
Yayıncılık, 2004.
Fırat, Melek, ve Kürkçüoğlu, Ömer, “Ortadoğu’yla İlişkiler”, Türk Dış Politikası, 1919-1980,
C. I, (ed. Baskın Oran), 16. Baskı, İstanbul, 2011. s. 615-635.
Kral Abdullah, Biz Osmanlı’ya Neden İsyan Ettik, 9. Baskı, (Çev. Halit Özkan), Klasik
Yayınları, İstanbul, 2013.
16
ALMAN BELGELERİNE GÖRE CEMAL PAŞA'NIN OSMANLI ARAP
POLİTİKASINDAKİ ROLÜ(ŞUBAT 1917)
Sezen KILIÇ*
Said Halim Paşa’nın İttihat ve Terakki ile baş gösteren görüş ayrılıkları nedeniyle istifa
etmesinin ardından Talat Paşa, 4 Şubat 1917’de sadrazamlığa atanmıştır. Talat Paşa’nın
iktidara gelmesiyle birlikte Osmanlı Devleti’nin Araplara yönelik politikasında ciddi anlamda
bir dönüşüm yaşandığının emareleri görülmeye başlanınca İstanbul Alman Büyükelçiliği bazı
Osmanlı devlet adamları ve Suriye Alman Askeri Ataşesi’nin konuyla ilgili görüşlerini almış
ve bu dönüşümün gerçekleştirilmesinde Suriye’deki IV. Ordu Komutanı Cemal Paşa’nın nasıl
bir rol oynayacağı konusunda değerlendirmede bulunmuştur. Alman Büyükelçiliği bu
değerlendirmesini 20 Şubat 1917 tarihinde Alman Dışişleri Bakanlığı’na bir rapor şeklinde
iletmiştir. Alman Askeri Arşivinde yer alan söz konusu rapordaki değerlendirmeler
araştırmamızın çıkış noktasını oluşturmaktadır. Raporda bir yandan Cemal Paşa’nın IV. Ordu
Komutanlığı süresince Suriye’de nasıl bir otorite sağladığı ve bu otoritenin Araplar üzerinde
ve Çanakkale Savaşları sırasındaki etkisi irdelenmiş, diğer bir yandan ise Suriye’deki
başarısızlıkları ve İngilizlerin bu başarısızlıklardaki rolü sorgulanmış; Osmanlı Devleti’nin
Suriye politikasının Cemal Paşa’yla özdeşleştirilmesinin gerekçesi ile birlikte Aralık 1916’da
İstanbul’u ziyareti esnasında Enver Paşa’dan ne tür isteklerde bulunduğu açıklanmıştır. Aynı
raporda Talat Paşa Kabinesinin Osmanlı Arap politikasındaki dönüşümün gerekçelerinin neler
olduğuna dair bilgiler aktarılmış ve yeni Arap politikasının Suriye Komutanı Cemal Paşa’ya
emanet edilip edilemeyeceği tartışılmıştır. Bununla birlikte Cemal Paşa’nın IV. Ordu
Komutanlığı görevinden azledilmesinin yaratabileceği sorunlar, Enver Paşa açısından Cemal
Paşa’nın önemi ve onun yerine bir Alman subayının niçin görev alamayacağı izah edilmiş,
ardından da Ali Başhamba Bey’in ve Suriye Alman Askeri Ataşesinin Cemal Paşa ile ilgili
kanaatleri ve son olarak da Arapların takdir ve güvenini kazanmış bulunan II. Ordu Komutanı
İzzet Paşa’nın IV. Ordu Komutanlığına aday gösterilmesinin gerekçesi ve bu göreve
getirilmesine İttihat ve Terakkinin niçin karşı çıktığı anlatılmıştır.
Araştırmamızda yukarıdaki raporda verilen cevapların gerçeklerle ne derece örtüştüğü
ortaya konulmaya ve bu suretle Türk-Alman ilişkileri tarihine katkıda bulunulmaya
çalışılacaktır.
KAYNAKÇA
1- Alman Askeri Arşiv Belgeleri (Bundesarchiv RM 2 / 2003),
2-Arslan, Emir Şekip (2005). Ölüme Giden Üç Osmanlı. İstanbul: Çatı Kitapları.
3-Aydemir, Şevket Süreyya (1970). Makedonya’dan Ortaasya’ya Enver Paşa I. II. III. Cilt.
İstanbul: Remzi Kitapevi.
* Dr., Avrasya Üniversitesi.
17
4-Cengiz, Halil Erdoğan (1991). Enver Paşa’nın Hatıraları (1881-1908). İstanbul: İletişim
Yayıncılık.
5-Ege, Abidin (2011). Çanakkale, Irak ve İran Cephelerimizden Harp Günlükleri. İstanbul: İş
Bankası Yayınları.
6-Köseoğlu, Nevzat (2008). Şehit Enver Paşa. İstanbul: Ötüken Yayınları.
7-Neulen, Hans Werner (2002). Feldgrau in Jerusalem. München: Universitas.
8-Orbay, Rauf (2003). Siyasi Hatıralar. İstanbul: Örgün Yayınevi.
9-Ortaylı, İlberli (2002). Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman Nüfuzu. İstanbul: İletişim
Yayınları.
10-Papen, Franz von (1952). Der Wahrheit eine Gasse. München: Paul List Verlag.
11-Sabis, Ali İhsan (1990). Harp Hatıralarım Birinci Cihan Harbi I. II. Cilt. İstanbul: Nehir
Yayınları.
18
CENTO THE FORGOTTEN ALLIANCE (1959-1979)
Behçet Kemal YEŞİLBURSA*
This paper sets out to explore the formation of the Central Treaty Organisation
(CENTO), 1959-1979. It seeks to determine the aims with which CENTO was established, its
failings, and the struggle that was undertaken against it by hostile countries. It examines the
events surrounding the formation, development and collapse of CENTO, and Anglo-
American attempts to contain the Soviet Union in the Middle East. It also deals with British
and American post-war defence policies in the Middle East and their collective defence
projects in the region, such as the Middle East Command, the Northern Tier and Baghdad
Pact, which led to CENTO. In addition, it looks at the policies of the local members of
CENTO and the organisation’s internal structure. It poses questions of how the members of
CENTO perceived the question of the Middle East defence, what their basic aims
were, and what problems they faced while trying to achieve these aims and implementing
their chosen solutions.
CENTO had its genesis in the Pact of Mutual Cooperation singed by Turkey and Iraq
in Baghdad on 24 February 1955. Britain joined the Baghdad Pact on 5 April 1955, followed
by Pakistan on 23 September and Iran on 3 November of the same year. The United States
strongly supported the creation of the Pact although, for purely technical reasons of budgeting
procedures, it never took up formal membership. On 14 July 1958 there was a military coup
in Iraq, led by Brigadier Kassem, in which King Faisal, the Crown Prince, and the Prime
Minister, Nuri Said, were all murdered. The new military regime in Iraq did not immediately
withdraw from membership, but it took no further part in the work of the alliance. For the
Baghdad Pact as a whole, the result was serious but not fatal. In October 1958 the Pact
headquarters was moved from Baghdad to Ankara. On 24 March 1959 Kassem withdrew Iraq
from the alliance and on 19 August 1959, it was announced in Ankara that the name was
changed from the “Baghdad Pact” to the “Central Treaty Organisation”, abbreviated CENTO.
The membership remained unchanged, namely Turkey, Iran, Pakistan and Britain, with the
US as a full participant. Nevertheless CENTO survived until 1979. After the Islamic
revolution of 1979, claiming that “it only protected interests of the imperialist states”, Iran
withdrew from CENTO on 11 March; followed by Pakistan on 12 March, because it believed
that “the organisation was not able to protect Pakistan’s security”; and the following day
Turkey proclaimed that “CENTO had in effect lost its function in the region”.
* Prof. Dr., Uludağ Üniversitesi.
19
The history of CENTO has not so far been extensively researched and, as a result, the
formation of CENTO and its overall aims are still surrounded by controversy. There are no
comprehensive studies on the subject, though general information is given in a number of
scholarly works. This paper is based upon a range of primary and secondary sources. Much of
material for this study was gathered from the National Archives, the United Kingdom.
KAYNAKÇA
This paper is based upon a range of primary and secondary sources. Much of material for this
study was gathered from the National Archives, the United Kingdom. All references to
sources prefixed by FO and FCO refer to documents held at the UK National Archives,
formerly the Public Record Office (PRO). The following files have been consulted: FO371,
FCO8, FCO11, CAB, and DEFE. Also
Documents on British Foreign Policy,
Documents on International Affairs,
Keesing’s Comtemporary Archives
Yearbook of the United Nations
Ayın Tarihi.
Behçet Kemal Yeşilbursa, Baghdad Pact: Anglo-American Defence Policies in the Middle
East, Frank Cass, London 2005.
Ömer Osman Umar, Bağdat Paktı, ATAM Yayınları, Ankara 2013.
Cihat Göktepe, British Foreign Policy Towards Turkey, 1959-1965, Frank Cass, London
2003.
Ömer Kürkçüoğlu, Türkiye’nin Arap Orta Doğusu’na Karşı Politikası, 1945-1970, Ankara
1972.Ayşegül Sever, Soğuk Savaş Kuşatmasında Türkiye, Batı ve Orta Doğu, 1945-1958,
İstanbul 1997.
İsmail Soysal, “1955 Bağdat Paktı”, Belleten, CLV, Ankara 1991.
20
SOVIET PLANSABOUT BLACK SEA (TURKISH) STRAITS AFTER WORLD WAR
II
Ziyad EMRAHOV*
Some plans is researched in the article which drawn by Soviet Union about Black Sea
Straits in August and September, 1946. Researches show that Soviet Union was following
passing to the multi-parties system in Turkey closely and looked at this like possible way to
change “undesirable” power and to organize “amicable” government in Turkey. The note of
Ministry of Foreign Affairs of USSR connection with “Montreux treaty about Black Sea
Straits” was given to the Turkish Government on August 7, 1946, after a day organized
R.Peker government. It was stated: “The events happened during the last war showed clearly
that the rules of conducted of Black Sea Straits were not possible to the security of Black Sea
states which determined by the treaty of Montex Convention on Straits signed in 1936 and
were not provided the acts which used hostility against Black Sea states.” Then some facts on
the passing of military ships of Black Sea states from Straits to Black Sea were enumarated in
the note. The main aim of enumarating of these facts was to substantiate Montreux convention
for reliable security system and to remember to Turkey’s responsibility for this conditon.
From this point of view Soviet government offered new rules for conduct of Straits.
All of these are researched in the paper on the basis of the documents of Archives of
Foreign Policy of Russian Federation by the author.
KAYNAKÇA
AF. PRF (Documents of Archives of Foreign Policy of Russian Federation)
* Doç. Dr., Bakü Devlet Üniversitesi.
21
SYKES-PICOT’YA KARŞI SADABAT PAKTI
Hilmi BENGİ*
Birinci Dünya Savaşı İngiltere’ye petrol bölgesi Ortadoğu’yu ele geçirmek için dönük
politikaları uygulama imkanı sağlamış bunu sağlamak için her yolu denemiştir. İngilizlerin
Rusların da bilgisi dahilinde Fransızlarla 9-16 Mayıs 1916 tarihlerinde varılan mutabakat
çerçevesinde imzalanan gizli anlaşma sadece Osmanlı Devletinin parçalanması emellerini
ortaya çıkarmakla kalmamış bugün çatışmalar bölgesi haline gelen Ortadoğu’nun sınırlarını
çizen bir anlaşma olmuştur. Fransa tarafından François Georges Picot, İngiltere tarafından Sir
Mark Sykes’ın imza koymaları sebebiyle iki imzacının soyadları ile anılan anlaşma
Ortadoğu’nun siyasi ve coğrafi bölünmüşlüğüne zemin hazırlamakla kalmamış, cetvelle
cizilen sınırlarla etnik grupları, aileleri parçalamış, bölgeye ayrımcılık tohumları ekmiştir.
Birinci Dünya Savaşından ağır yenilgi ile çıkan Türkiye, milli mücadeleden sonra da
Ortadoğu’da çizilen senaryoyu bozacak bir güce ulaşamamış Lozan sonrasında isyanlar,
kışkırtmalar dahil her yolu deneyen İngilizlerin belirlediği sınırları kabul etmek durumunda
kalmıştır.
Yeni Türk devletinin Sykes Picot ile ekilen Ortadoğu’daki ayrılık tohumlarına karşı ilk
ciddi birlik çabası Sadabat Paktı’dır. Türkiye’nin yanı sıra Afganistan, İran ve Irak’ın iştiraki
ile 8 Temmuz 1937’de imzalanan Sadabat Paktı, daha çok İtalya’nın yayılmacı politikalarına
karşı bir savunma bloğu oluşturma düşüncesinin sonucu imzalanmış bir anlaşma olarak
değerlendirilse de kanaatimizce bu anlaşma bölgede dostluk, barış ve istikrarı sağlamaya
dönük bir çabanın ürünüdür. Nitekim anlaşmanın iç tehditlere karşı işbirliğini öngören 7.
Maddesi, İngilizlerin etnik gruplara yönelik kışkırtmalarına karşı bir savunma mekanizması
geliştirmektedir.
Ortadoğu’daki istikrarsızlığı gidermeye karşı ilk ciddi çabayı gündeme getirmeye
çalışan bu çalışma, arşiv belgeleri, uluslararası belgeler, konu ile ilgili basında çıkan haber ve
makaleler ile daha önce yapılmış bilimsel çalışmalar ışığında hazırlanacaktır.
KAYNAKÇA
Arşiv Belgeleri
Uluslararası Anlaşmalar
AKŞİN, Abdülahad, Atatürk’ün Dış Politika ilkeleri ve Diplomasisi, İnkılap ve Aka,
İstanbul, 1966
* Dr., TOBB Üniversitesi.
22
BAYUR, Yusuf Hikmet, Türkiye Devletinin Dış Siyasası, Türk Tarih Kurumu,
Ankara, 1973.
BENGİ, Hilmi, Türkiye’nin Ortadoğu’ya Açılması ve Sadabat Paktı, Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, AÜ Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü, Ankara, 1987.
GÖNLÜBOL Mehmet, SAR, Cem, Atatürk ve Türkiye’nin Dış Politikası (1919-1938), Milli
Eğitim Basımevi, Ankara, 197.
KÜRKÇÜOĞLU, Ömer, Türk-İngiliz İlişkileri (1919-1926), Ankara, 1978.
SOYSAL, İsmail, Türkiye’nin Siyasal Andlaşmaları, Türk Tarih Kurumu, Ankara,
1983.
KÖNİ, Hasan, “1923-1938 Döneminde Türk-Arap İlişkileri- Karar Verme Analizi”,
Silahlı Kuvvetler Dergisi, S. 289, Ocak-Mart 1984.
NADİ, Yunus, Sadabat Paktı, Cumhuriyet, 14 Temmuz 1937,
SADAK, Necmettin, Dörtlü Şark Andlaşması, Akşam, 6 Temmuz 1937.
TBMM Zabıt Ceridesi, C XIX, XX, XXI, 1937-1938.
ÜLMAN, Haluk, “Türk Dış Politikasına Yön Veren Etkenler (1923-1968)”, SBF
Dergisi, C.XXIII, S.3, Ankara, 1968.
ÜNALP, Rezzan, Türk Basınında Sadabat Paktı, İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri
ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Yıllığı, C.X, İstanbul, 1999.
23
ARAP AYAKLANMALARININ GÖLGESİNDE TÜRKİYE-NATO İLİŞKİLERİ:
NATO’NUN DEĞİŞEN GÜVENLİK GÜNDEMİ VE ORTADOĞU
İsmail Erkam SULA*
Soğuk Savaş sırasında Sovyet tehdidine karşı savunma algısıyla kurulmuş olan
NATO’nun işlevi ve performansı, Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Soğuk Savaş’ın bitmesi
ile birlikte ciddi eleştirilere konu olmuştur. 90’lı yıllardan itibaren çeşitli dönemlerde örgütün
gerekliliği hem akademik hem siyasi çevrelerde tartışılmış, Sovyet tehdidinin ortadan
kalkması ile örgütün işlevinin ne olacağı örgüt açısından ve örgütün devamlılığını isteyen
çevreler açısından yüksek önem arzeden bir konu haline gelmiştir. Hem akademik hem siyasi
çevrelerde önemini sürdüren bu durum, sunmuş olduğumuz bu çalışmanın temel konusunu
oluşturmaktadır.
Çalışma, Soğuk Savaş’ın ardından ortaya çıkan stratejik çevreyi gözlemleyen
NATO’nun, devamlılığını sağlamak için kendi rolünü yeniden gözden geçirdiğini ve
‘güvenlik kimliği’ ile ‘savunma amaçları’ nı değiştirdiğini iddia etmektedir. Bu minvalde,
çalışmada NATO’nun Soğuk Savaş sonrası güvenlik tanımlamasındaki genişleme, örgüt
tarafından yaklaşık 10 yılda bir yayınlanmış olan “stratejik konsept”ler içerik analizi yöntemi
ile incelenmektedir. Çalışmanın ilk kısmında, stratejik konseptlere her on yılda bir daha geniş
bir güvenlik tanımı ile daha çok sayıda ‘tehdit’ eklendiği gözlemlenmekte ve NATO’nun
Soğuk Savaş sonrası meşruiyetini bu tanımları genişletmek suretiyle sağladığı iddia
edilmektedir. İçerik analizi sonucunda ortaya çıkan ve çalışmanın bu iddiasını destekleyen
önemli saptamalardan birisi Soğuk Savaş sonrasında örgütün sadece bünyesine yeni üyeler
almakla kalmayıp; demokrasi, insani yardım, silahsızlanma, organize suçlarla mücadele ve
yasadışı göç ile mücadele gibi konuları da güvenlik tanımlaması ve tehdit algısı içerisine dâhil
etmiş olmasıdır.
Çalışmanın ikinci kısmında, örgütün bu genişlemeyi nasıl idare ettiği incelenip, güvenlik
tanımı ve tehditlerdeki genişlemenin örgütün geleceği üzerine muhtemel etkileri
değerlendirilmektedir. Genişleyen güvenlik tanımı içerisine insani müdahale, yasadışı göç,
terör ile mücadele gibi kavramları da dâhil etmiş olan NATO’nun, çeşitli çevrelerce Arap
Ayaklanmaları (yahut Baharı) olarak adlandırılmış olan süreçteki performansı
değerlendirilmekte ve bu performansın başarıları ve başarısızlıkları etraflıca açıklanmaktadır.
Çalışmanın son kısmında ise örgütün geçmişi ve bugünü üzerine çeşitli tespitler yapılmakta
ve Türkiye-NATO ilişkilerinin muhtemel geleceği hakkında öngörü ve önerilerde
bulunulmaktadır. Bu bağlamda, ilk olarak NATO’nun Soğuk Savaş sonrası devamlılığını
güvenlik tanımını değiştirmek ve geliştirmek suretiyle meşrulaştırdığı iddia edilmektedir.
Ancak, örgütün bu genişleyen güvenlik tanımına ne kadar uyduğu dikkatle değerlendirilmesi
gereken bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Arap ayaklanmaları da örgütün meşruiyeti
* Araş. Gör., Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi.
24
açısından önemli bir deneme/test olgusu oluşturmaktadır. Çalışma, bu konuda NATO’nun
gösterdiği performansı değerlendirilmekte, özellikle Türkiye’nin karşı karşıya olduğu çeşitli
sorun ve konularda çok da başarılı bir performans sergilenmediğini iddia etmektedir. Çalışma
bulgularının analizinden çıkan en genel sonuç, NATO’nun genişlettiği güvenlik çerçevesinin
idare edilebilir düzeylerin ötesine geçmesinin örgütün işlevini krize sokma potansiyeline
sahip olduğu ve bu durumun Özellikle Ortadoğu kıskacında Rusya ile Türkiye arasında
sıkışan örgütün geleceğine yönelik ciddi eleştirilere konu olabileceği yönündedir.
KAYNAKÇA
Aradau, Claudia and Rens Van Munster. 2007. “Governing Terrorism Through Risk: Taking
Precautions, (un)Knowing the Future.” European Journal of International Relations 13(1): 89-
115.
Bilgin, Pınar. 2003. “Individual and Societal Dimensions of Security.” International Studies
Review 5: 203-22.
Bilgin, Pınar. 2002. “Beyond Statism in Security Studies? Human Agency and Security in the
Middle East.” The Review of International Affairs 2(1): 100-18.
Bilgin, Pınar, Ken Booth, and Richard Wyn Jones. 1998. “Security Studies: The Next
Stage?.” Nacao e Defesa 84(2):131-57.
Bigo, Didier and Anastassia Tsoukala, ed. 2008. Terror, Insecurity and Liberty: Illiberal
practices of liberal regimes after 9/11. New York: Routledge.
Bigo, Didier and Elspeth Guild. Eds. 2005. Controlling Frontiers: Free Movement Into and
Within Europe. Aldershot: Ashgate.
Booth, Ken. 1991. “Security and Emancipation.” Review of International Studies 17(4): 313–
26.
Boulding, Kenneth. 1978. Stable Peace. Austin: University of Texas Press.
Buzan, Barry and Ole Waever. 2007. “After the Return to Theory: The Past, Present and
Future of Security Studies.” In Contemporary Security Studies, edited by Alan Collins, 383-
403. Oxford: Oxford UP.
Buzan, Barry and Lene Hansen. 2009. The Evolution Of International Security Studies. New
York: Cambridge University Press.
Buzan, Barry, Jaap de Wilde, and Ole Wæver. 1998. Security: A New Framework for
Analysis. Boulder CO: Lynne Rienner.
Buzan, Barry. 1992. “Environment as a Security Issue.” In Geopolitical Perspectives on
Environmental Security, edited by Paul Painchaud, 1-28. Quebec: The Studies and Research
Center on Environmental Policies, Universite Laval.
Buzan, Barry. 1991. People, States and Fear: An Agenda for International Security Studies in
the Post-Cold War Era. New York: Harvester Wheatsheaf.
Galtung, Johan. 1969. “Violence, Peace, and Peace Research.” Journal of Peace Research
6(3): 167-91.
25
Gray, Colin. 1992. “New Directions for Strategic Studies? How Can Theory Help Practice?.”
Security Studies 1(4): 610-35.
Hammerstadt, Anne. 2000. “Whose Security: UNHCR, Refugee Protection and the State
Security After the Cold War.” Security Dialogue 31(4): 391- 403.
Huysmans, Jef. 2006. The Politics of Insecurity. London: Routledge.
Krause, Keith and Michael Williams. 1996. “Broadening the agenda of security studies:
Politics and Methods.” Mershon International Studies Review 40(2): 229-54.
Klein, Bradley S. 1990. “How the West was One: Representational Politics of NATO.”
International Studies Quarterly 34(3) Special Issue: Speaking the Language of Exile:
Dissidence in International Studies: 311-25.
McFarlane, Neil S. and Thomas G. Weiss. 1994. “The United Nations, regional organizations
and human security: building theory in Central America.” Third World Quarterly 15(2): 227-
95.
McSweeney, Bill. 1999. Security, Identity and Interests. Cambridge: Cambridge University
Press.
Mearsheimer, John J. 1990. “Back to the Future: Instability in Europe after the Cold War.”
International Security 15(1): 5-56.
North Atlantic Treaty Organization (NATO). 2012. “Strategic Concepts.” Accessed May
12th. http://www.nato.int/cps/en/natolive/topics_56626.htm.
North Atlantic Treaty Organization (NATO). 2010. “NATOs New Strategic Concept.”
Accessed May 12th, 2012. http://www.nato.int/strategic-concept/index.html.
North Atlantic Treaty Organization (NATO). 1999. “The Alliance’s Strategic Concept.”
Accessed May 12th, 2012. http://www.nato.int/cps/en/natolive/official_texts_27433.htm.
North Atlantic Treaty Organization (NATO). 1991. “The Alliance’s New Strategic Concept.”
Accessed May 12th, 2012. http://www.nato.int/cps/en/natolive/official_texts_23847.htm.
North Atlantic Treaty Organization (NATO). 1949. “The North Atlantic Treaty.” Accessed
May 12th, 2012. http://www.nato.int/cps/en/natolive/official_texts_17120.htm.
Pettman, Ralph. 2005. “Human Security as Global Security: Reconceptualising Strategic
Studies.” Cambridge Review of International Affairs 18(1): 137-50.
Risse-Kappen, Thomas. 1996. “Collective Identity in a Democratic Community: The Case of
NATO.” In The Culture of National Security, edited by Peter J. Katzenstein, 357-99. NY:
Columbia University Press.
Shaw, Martin. 1993. “There Is No Such Thing as Society: Beyond Individualism and Statism
in International Security Studies.” Review of International Studies 19(2): 159–75.
Thomas, Caroline. 2001. “Global Governance, Development and human security: Exploring
the links.” Third World Quarterly 22(2): 159-75.
26
Waever, Ole. 2004. “Aberystwyth, Paris, Copenhagen: New 'Schools' in Security Theory and
their Origins between Core and Periphery.” Paper presented at the annual meeting of the
International Studies Association, Montreal, Canada, March 17-20.
Wæver, Ole. 1995. “Securitisation and Desecuritisation.” In On Security, edited by Ronnie D.
Lipschutz, 46-86. New York: Columbia University Press.
Walt, Stephan. 1991. “The Renaissance of Security Studies.” International Studies Quarterly
35(2): 211-39.
Wheeler, Nicholas J. 1996. “Guardian Angel or Global Gangster: a Review of the Ethical
Claims of International Society.” Political Studies 44(1): 123–35.
Williams Michael C. and Iver B. Neumann. 2000. “From Alliance to Security Community:
NATO, Russia, and the Power of Identity.” Millennium - Journal of International Studies
29(2): 357-87.
27
I.DÜNYA SAVAŞI SÜRECİNDE EMPERYAL GÜÇLERİN MEZHEPSEL
POLİTİKALARIVE NUSAYRİLER
H.Mustafa ERAVCI*
XIX. Asrın başından itibaren iç ve dış faktörlere bağlı olarak, Suriye’de özellikle
Fransa, Rusya, İngiltere ve Amerika destekli misyoner faaliyetleri arttı. Her bir devlete bağlı
yabancı okullar misyonerlik faaliyetlerin odağı hem de Arap milliyetçiliği ile mezhepsel
hizipçiliğin fikri alt yapısını sağlayan kurumlar halini aldı. Özellikle Nusayrilikteki teslis ve
şarap kültürüne dayalı olarak Amerikan ve İngiliz misyonerleri Nusayrileri Protestan
mezhebine sokuyorlardı. Ortaya çıkan mezkûr yönetimsel, kültürel ve dini ve mezhepsel
kopmalara karşı devlet çok yönlü programlar geliştirmiş ise de (Örneğin Suriye valisi Mithat
Paşa Alman modeli ve II. Abdülhamid ise İslamcı politikalar çerçevesinde) bu tedbirler sınırlı
oranda kabul görmüş, özellikle Emperyal güçlerin desteği ile 20. Asrın başında Nusayrilerin
bölgedeki İsmaili, Dürzi gibi cemaatler yanında önemli bir güç parametresi olarak kendilerini
gösterdikleri anlaşılıyor.
II. Meşrutiyet’in ilanının ardından İttihat ve Terakki yönetiminin izlediği politikalar,
Suriye’de etnik ve mezhepsel hizipçiliğin iç içe geçtiği ve biri birini beslediği bir muhalefetin
gelişmesine zemin hazırlamıştır. I. Dünya savaşı sırasında Osmanlı devletinin askeri yönden
önemli bir harekât merkezi olan Suriye, Mısır’da bulunan İngiliz askeri güçlerinin başlıca
hedefi olmuştur. Bölgeye vali aynı zamanda Şam’da konuşlandırılmış olan Osmanlı IV. Ordu
komutanı olarak atanan Cemal Paşa bazı Arap liderlerinin İngilizler ve Fransızlarla işbirliği
içinde olduğunu gerekçe göstererek oldukça sert politika izlemiştir. Lawrence, bu süreçte
Cemal Paşanın politikalarını anlatırken bölgedeki hizipçiliğin geldiği boyutu şu şekilde ortaya
koymaktadır: “Suriye’deki tüm sınıfları koşulları ve inançları birleştirerek ortak bir sefaletin
ve korkunun baskısı altına almıştı. Böylelikle de planlı bir isyanı mümkün hale getirmişti.”
Ancak sonraki gelişmeler Cemal Paşa’nın kaygılarında son derece haklı olduğunu
göstermiştir. Nitekim bu hizipçilik zemini üzerinden İngilizler Şerif Hüseyin ile anlaşarak
Türklere karşı ayaklanma başlattığını ilan edecektir. Böylece 1918’de Hicaz’da
konuşlandırılan bir Arap ordusunun desteğiyle taarruz harekâtında bulunan İngiliz birlikleri
bölgeyi işgal etmiştir. Savaş sırasında İngilizlerden bağımsızlık sözü almış olan Arap
önderlerin Şam’da topladığı Suriye kongresi Faysal’ın Filistin’i de içine alan birleşik
Suriye’nin kralı ilan etmesine rağmen İtilaf Devletleri San Remo Konferansında Sykes-Picot
anlaşması çerçevesinde Filistin’i İngiliz, Suriye ve Lübnan’ı da ayrı ayrı Fransız manda
yönetimine bıraktı. Fransızlar burada mezhep temelli yönetim yapısını güçlendirerek burada
bir Alevi devletinin temellerini attılar. İşte bu çalışma da I. Dünya savaşı sürecinde
Nusayrilerle Emperyal güçler arasındaki ilişki ağı ortaya konmaya çalışılacaktır.
*Prof. Dr., Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi.
28
KAYNAKÇA
Times Gazetesi, Osmanlı Arşiv Belgeleri, İnceleme Eserler.
SYKES-PICOT AGREEMENT AND THE PROBLEM OF IRAQI IDENTITY DURING THE
FOUNDING PERIOD (1916-1933)
Abdulwahid Mahmoud AL-QAYSI*
The paper is an attempt to deal with one of important problems of Iraqi nation and
identity as a product of colonial bargaining during the first world war which Sykes-Picot
agreement, signed at May 16,1916, was one of its productions. This agreement had
determined the future of Turkey, and Arab world by its division among colonial powers:
Great Britain, France and Russia. But this deal had exposed to the public by its publishing in
Izvestia and Pravda after 1917 revolution in Russia at November 23,and the Guardian in Great
Britain at November 26,1917.
The Agreement had determined the fate of Iraq and other Arab regions by its division
between the two western colonial powers: Great Britain and France. Iraq became under the
British domination after the British invasion(1914-1918), and its mandate(1920-1932). During
this founding period of the rise of Iraqi national government(1921-1933),Iraq had suffered of
Identity problem, and the western historiography regarded Iraq as "Artificial Nation", as other
nations in the Middle East.
The paper will try, according to Iraqi and western sources, the problem of Iraqi nation
and identity after the application of Sykes-Picot concept on Iraq. During this founding period
of King Faisal reign, Iraq had confronted many difficulties threaten its existence. The main
question of the paper is that whether Iraqi nation and Identity was a result of Sykes-Picot?
The paper will answer of the question according to analysis of Iraqi history during the period
of application of Sykes-Picot agreement. In addition to studying of its impact on Iraqi-Turkish
relations, which had influenced by the colonial pressures of great Britain.
*Prof. Dr., University of Baghdad.
29
SYKES-PICOT AGREEMENT IN EARLY IRAQI NEWSPAPERS
(1916-1958)
Tawfeeq Yasin AL-SAMARAIE*
Sykes-Picot Agreement was one of the arrangements of Allied powers during the first
world war, particularly Great Britain, France and Russia. The agreement defined their
proposed spheres of influence and control in Southwestern Asia. The agreement was based on
the premise that the Triple Entente succeed in defeating the Ottoman Empire during World
War I. The negotiation of the treaty occurred between November 1915 and March 1916 and
was signed on 16 May 1916.
This paper will follow the reflections of the agreement in early Iraqi newspapers and its
impact on the intellectual elites during the war and the rise of monarchy in Iraq. The paper
will cover the Iraqi newspapers during the Monarchy(1921-1958). Iraqi intellectual elites
through their essays and news columns had indicated to the dangers of Sykes-Picot on the
future of Iraq and Arab world. The paper will cover the newspapers of Azzamn, Alhuria,
Alyaqdha, Albilad, Alakhbar, Alawqat Albaghdadia.
Through this paper, we can understand the perception of Iraqi public of this agreement
and the relationship of Iraqi monarchy with great Britain. It is an attempt to follow the local
reflections of this colonial agreement in Iraq and Arab region.
*Prof. Dr., University of Samara.
30
I. DÜNYA SAVAŞI’NDA YEMEN’DE OSMANLI-İNGİLİZ MÜCADELESİ VE
MARC SYKES’İN YEMEN’DEN GÖNDERDİĞİ RAPOR
Yahya YEŞİLYURT*
Ortadoğu, hali hazırda sınırları değişmekte ve Batılı düşünürler tarafından adlandırılan
bir coğrafyadır. Bu coğrafyada bugün yaşananların temelinde tarihî arka planının yattığı su
götürmez bir gerçekliktir. Dolayısıyla çağdaş Ortadoğu’da yaşananları anlamlandırmanın en
temel başvuru noktasını tarihsel olgular oluşturmaktadır. Yemen de Osmanlı Devleti ile Batılı
devletlerarasında mücadele sahnesi olmuş, Ortadoğu’nun kadim devletlerinden birisidir.
Yemen’de Türklerin varlığı daha eskilere dayandırılsa bile Yemen’in son 400 yılının Osmanlı
Devleti’yle iç içe yaşandığı bilinmektedir. Özellikle de 1871 ve sonrası, bu iç içe geçmişliğin
dönüm noktalarından birini oluşturmaktadır. Çünkü 1839’da hukuken Osmanlı toprağı olan
Yemen’den toprak koparan İngiltere, bu coğrafyada Osmanlı Devleti ile 1914 yaptığı sınır
antlaşmasıyla komşu devlet olmuştur. Nitekim I. Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle,
Yemen’deki nüfuz mücadelesi zirve noktasına ulaşmıştır. Savaşın getirdiği dinamizmle ve
yerel halkın verdiği destekle İngiltere’ye karşı başarılı kara harekâtı yapan Osmanlı-Türk
birlikleri, Yemen’de İngiliz varlığını büyük tehlikeye sokmuştur. Bu tehlikeli ilerleyiş,
İngiltere tarafından ciddiye alınmış ve bölgeye çok başarılı diplomatlarını göndererek
alınacak tedbirleri düşünmeye başlamıştır. Marc Sykes, I. Dünya Savaşı esnasında, 1915’te
Yemen’de bulunmuş ve üst makamlarına gönderdiği raporla dikkatleri Yemen çekmeyi
başarmıştır. Bu çalışmada, Yemen cephesinde yaşanan gelişmeler, askerî arşiv belgeleri ve
Sykes’in gönderdiği raporla birlikte ele alınacaktır.
KAYNAKÇA
T.C. Başbakanlık Osmanlı Arşivi, İradeler ve Hariciye Siyasi evrakları.
T.C. Genelkurmay ATASE Daire Başkanlığı Arşivi, Birinci Dünya Harbi ilgili dosyalar.
The National Archives, Foreign Office ilgili dosya.
*Doç. Dr., Kastamonu Üniversitesi.
31
SYKES- PİCOT ANLAŞMASI ÇERÇEVESİNDE MODERN ORTADOĞU'NUN
OLUŞUMU
Ömer Osman UMAR*-Turgay MURAT**
İngiltere ve Fransa 19. Yüzyıldan itibaren Ortadoğu üzerindeki emellerini
gerçekleştirmek amacıyla bölgede Osmanlı Devleti aleyhine birtakım faaliyetler
yürütmüşlerdir. Bu faaliyetlerin yürütülmesinde yabancı okulları, misyonerleri ve ticari
kuruluşları araç olarak kullanmışlardır. Bölgede bazı etnik ve dini unsurları da kullanarak
nüfuz oluşturmaya çalışmışlardır.
Fransız ihtilali sonrası yeniden ortaya çıkan milliyetçilik fikrinden Osmanlı Devleti
bünyesinde bulunan diğer etnik gruplar gibi Araplar da etkilenmeye başlamıştır. İngiltere ve
Fransa milliyetçilik fikrinin kendi sömürgelerinde yayılmasına izin vermezken Osmanlı
Devleti’nde ise bu fikrin yayılmasını üstlenmişlerdir. İngiltere, Şerif Hüseyin ile bağlantı
kurarak Osmanlı aleyhine isyan etmesi için onu kışkırtmış ve kendisine büyük bir Arap
İmparatorluğu kurmak vaadinde bulunmuştur. Birinci Dünya Savaşı’nın çıkışı Araplar ve
İngiltere ile Fransa için bir fırsat olmuştur.
Şerif Hüseyin ile Mısır Yüksek Komiseri McMahon arasında 1915 yılında kurulacak
olan Arap İmparatorluğunun sınırları ile ilgili birtakım pazarlıkları içeren yazışmalar
başlamıştır. İngiltere ve Fransa bir taraftan Araplara Osmanlı toprakları üzerinde vaadde
bulunurken diğer taraftan ise İngiliz temsilcisi Sykes ve Fransız temsilci diplomatı Picot bir
araya gelerek Osmanlı hâkimiyeti altındaki Arap topraklarını aralarında paylaşmışlardır. Şerif
Hüseyin ve Arap milliyetçileri ise bundan habersizdiler. Rusya’da 1917 Bolşevik İhtilali
sonrası bu gizli anlaşma açıklanınca Şerif Hüseyin geri adım atmamıştır.
Biz bu tebliğimizle İngiltere ve Fransa’nın Sykes-Picot Anlaşması öncesi Araplarla
pazarlıkları, vaadleri ve Syke-Picot Anlaşmasını yapmaları hakkında bilgiler verdikten sonra
bu anlaşmanın Ortadoğu’nun şekillenmesinde etkisi üzerinde duracağız. Ayrıca Sykes-Picot
Anlaşması sonrası 1919 Paris ve 1920 San Remo Konferansları ile Suriye İtilafnamesi ile
Ortadoğu bölgesi üzerinde yapılan düzenlemeler ve paylaşımlar hakkında bilgiler verilecektir.
KAYNAKÇA
Arşiv Belgeleri
Tetkik Eserler
ALBAYRAK, Mustafa, “Türkiye’nin Ortadoğu Politikaları (1920-1960)”, Ortadoğu
Araştırmaları Dergisi, C.III, S.2, Elazığ, 2005.
AL-JUMAILY, Qassam KH., Irak ve Kemalizm Hareketi (1919-1923), (Yayıma
Hazırlayan: İzzet Öztoprak), Ankara, 1999.
*Prof. Dr., Fırat Üniversitesi. **Yrd. Doç. Dr., Fırat Üniversitesi.
32
ALTUĞ, Yılmaz Arap Ülkelerinin Osmanlı İmparatorluğundan Ayrılışı, BTTD, S.25,
İstanbul, Ekim 1969.
ARSEL, İlhan Arap Milliyetçiliği ve Türkler, Ankara, 19734.
BAYUR, Hikmet, XX. Yüzyılda Türklüğün Tarih ve Acun Siyasası Üzerindeki Etkileri,
Ankara, 1974.
BELEDİ, Ali, Suriyye 1916-1946 et-tariku'l-Hurriye, Şam, 1988.
BERU, Tevfik, El-Arab Ve't-Türk, Şam 1991.
BİLGİN, Mustafa, Britain And Turkey In The Middle East Politics and Influence In The
Early Cold War Era, New York, 2008.
Cemal Paşa, Hatıralar, (Derleyen: Behçet Cemal), İstanbul, 1977.
Dawn, C. Ernest, From Ottomonism to Arabism: The Origin of an ideology, The
Middle East London, 1993.
ERTUNA, Hamdi, Türk Arap İlişkileri, Ankara, 1971.
FROMKİN, David, Barışa Son Veren barış Modern Ortadoğu Nasıl Yaratıldı? 1914-
1922, (Çeviren: Mehmet Harmancı), İstanbul, 1993.
HALE, William, Türk Dış Politikası 1774-2000, (Çev: Petek Demir), İstanbul, 2003.
HITTI, Philiph K., History of Syria, London 1951.
HOSKİNS, Halford L., The Middle East Problem Area in World Politics, New York,
1956.
HOURANI, Albert Arap halkları tarihi, (Çev: Yavuz Alogan), İstanbul, 1997.
HUREWİTZ, J.C., Orta Doğu Siyaseti: Askeri Boyutlar, (Çeviren: Nusret Özselçuk),
Ankara, 1980.
KOCABAŞ, Süleyman, Tarihte ve Günümüzde Türkiye’yi Parçalama ve Paylaşma
Planları, İstanbul, 1999.
KÜRKÇÜOĞLU, Ömer, Türk-İngiliz İlişkileri (1919-1926), Ankara, 1978.
SANDER, Oral, Siyasi Tarih 1918-1994, Ankara, 2003.
WİNSTONE, H.V.F.,Ortadoğu Serüveni 1898-1926 Yılları Arasında Ortadoğu’daki
Siyasi ve Askeri İstihbaratın Öyküsü, Çev: FuadDavudoğlu), İstanbul, 1999.
ZEINE, Zeine N., Türk-Arap İlişkileri ve Arap Milliyetçiliğinin Doğuşu,
(Çeviren:Emrah Akbaş), İstanbul, 2003.
33
GEORGES CLEMENCEAU VE SYKES-PİCOT ANLAŞMASI
- PARİS BARIŞ KONFERANSINDA FRANSA VE OSMANLI ORTADOĞU’SU-
Ali Engin OBA*
Osmanlı Devleti’nin Ortadoğu’daki toprakları 16 Mayıs 1916 tarihinde İngiliz
Hükümeti adına Mark Sykes ve Fransız Hükümeti adına Georges Picot tarafından imzalanan
bir gizli anlaşma ile paylaşılmıştır. Anılan gizli anlaşmaya göre, Suriye, Lübnan, Kilikya ve
Musul Fransa’ya, Ürdün, Irak ve Kuzey Filistin ise İngiltere’ye verilmekte, Filistin’in geri
kalan kısmı için de uluslararası bir rejim kurulması öngörülmekteydi. Ancak, İngiltere
Arapları kendi yanına alarak, Osmanlı Devleti’ne karşı savaşmalarını sağlamak için Mekke
Şerifi Hüseyin ile anlaşma yolunu seçmiştir. Bu bağlamda, Mısır’daki İngiliz Yüksek
Komiseri Mc Mahon, Şerif Hüseyin ile yaptığı anlaşma uyarınca, Osmanlı Ortadoğu’sunda
bir Arap devletinin kurulmasını kabul etmiştir. Bu durum, Sykes-Picot anlaşmasına
uymuyordu. Bu nedenle, Araplar, İngilizler ve Fransızlar arasında anlaşmazlık çıkmıştır. Bu
anlaşmazlık, esas itibariyle Paris Barış Konferansı sırasında etkinlik kazanmıştır. İngilizler,
Ortadoğu’da Osmanlılara karşı savaşan ülke olarak, paylarının artırılmasını istemişlerdir. Bu
şekilde, Sykes-Picot Anlaşması’nın hükümlerinin değiştirilmesini talep etmişlerdir. Bu
talepler, konferansın en önemli iki siması olan Clemenceau ile Lloyd George’u karşı karşıya
getirmiştir.
Lloyd George’a göre Clemenceau Fransa’nın en büyük devlet adamıdır ve insanlığın
genel sorunları yerine onun esas konusu Fransa’dır. Paris Barış Konferansı’nda Fransız
politikasını şekillendiren Clemenceau olmuştur. Radikal parti üyesi Clemenceau, 25 Ekim
1906-24 Temmuz 1909 tarihleri arasındaki ilk Başbakanlığından sonra ikinci defa, 16 Kasım
1917-20 Ocak 1920 tarihleri arasında başbakanlık yapmıştır. Her iki kabinesinde Dışişleri
Bakanı Radikal Parti’den Pichon idi. Clemenceau, Musul’u İngilizlere bırakmayı kabul
etmiştir. Şam merkezli Arap devletine karşı çıkan Fransız görüşünü temsil eden
Clemenceau’dur. Filistin ile ilgili olarak iki devlet arasında çıkan anlaşmazlık karşısında
Balfour Bildirisi, esasında bu anlaşmazlığın bir sonucudur.
Paris Barış Konferansı’nda Sykes-Picot anlaşması değiştirilerek İngiliz taleplerine
uygun hale getirilmiştir. Suriye’de Fransız mandası kabul edilmiş, Filistin ve Arap
topraklarının geleceği kesinleşmiş, Milletler Cemiyeti’nin manda sistemi uygulanmaya
konulmuştur. Böylece, Paris Barış Konferansı, Osmanlı Arap topraklarının geleceğini tayin
etmiş ve bu konferanstaki mücadelesi ile Clemenceau bu geleceği şekillendiren en önemli
devlet adamlarından biri olmuştur.
KAYNAKÇA
Oral Sander, Siyasi Tarih, Ankara, 1989.
Dr. Rıfat Uçarol, Siyasi Tarih “1789-2010”, İstanbul, 2010.
*Prof. Dr., Emekli Büyükelçi, Çağ Üniversitesi.
34
Ali A. Alaoui, Irak Kralı I. Faysal, Ankara, 2014.
Ahmet Hurşit Tolon, Birinci Dünya Savaşı sırasında Taksim Anlaşmaları ve Sevr’e
Giden Yol, Atatürk Araştırma Merkezi, 2004, Ankara.
Margaret Macmillan, Paris 1919, 1919 Paris Barış Konferansı ve Dünyayı Değiştiren
Altı Ayın Hikâyesi, ODTÜ Yayıncılık, 2001, Ankara.
David Lloyd George, War Memoirs, Volume II, London.
David Robin Watson, Georges Clemenceau, A Political Biography, 1974, Plymouth.
James Barr, A Line in the Sand, Britain, France and the Struggle that Shaped the Middle
East, London, 2011.
Jonathan Schneer, The balfour Declaration, 2010, London.
Harold Nicolson, Peacemaking, 1919, New York.
Paul Pic, Syrie et Palestine, 1924, Paris.
35
İNGİLİZ ULUSAL ARŞİVİ KAYITLARINDA MARK SYKES’IN ORTADOĞU
İZLENİMLERİ
Cengiz KARTIN*
Buharlı makinelerin icadı ile birlikte başlayan Sanayi Devlerimi ile birlikte 19.
Yüzyıl’da Güneş Batmayan Ülke halini alacak olan İngiltere’nin Ortadoğu ile ilgili planları
Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasından çok daha öncelere dayanmaktadır.
Birinci Dünya Savaşı’nın başlangıcında Ortadoğu topraklarının hala büyük bir
bölümünü elinde tutan Osmanlı Devleti’nin geleceğinin şekillendirilmesinde İngiltere, Fransa
ile birlikte hareket etmiştir. Bu birliktelikte bir dönüm noktası olan ve tarihe Sykes-Picot
anlaşması olarak geçen 16 Mayıs 1916’da Mark Sykes ve Francois Georges Picot arasında
gizli olarak imza edilen anlaşmadan dünya kamuoyu 24 Kasım 1917’de Rusya’nın gizli
anlaşmaları açıkladığı İzvestiya gazetesi ile haberdar olmuştur. İngiltere’de anlaşmaya dönük
yayının ise ilk defa Manchester Guardian’da 30 Nisan 1920’de çıktığı anlaşılmaktadır.
Her ne kadar gizli olarak yapılmış ve hiçbir zaman tam anlamı ile uygulamaya fırsat
bulunmamış olsa da ana hatları ile modern Ortadoğu’nun haritasının belirlenmesinde bir
dönüm noktası olan bu anlaşmanın şekillenmesinde birinci derecede rol sahibi olan İngiliz
devlet adamı Mark Sykes 10 Mart 1898’de Şam’da başladığı Ortadoğu seyahatlerinin
sonuncusunu 1915 yılında Irak’a gerçekleştirmiştir. Bahse konu tarih aralığında Sykes’ın
seyahatlerini Anadolu’da; Van, İstanbul ve Sinop üçgeninde, Suriye’de; Şam, Hama, Humus
ve Halep ekseninde, Mısır ve Irak’ta düzenlediği görülmektedir. Bu seyahat ve izlenimlerini
Dar-ul-Islam, The Caliphs’ Last Heritage: A Short History of The Turkish Empire, Through
Five Turkish Provinces, “Journeys In North Mesopotamia”, “The Kurdish Tribes Of The
Ottoman Empire”, başlıklı çalışmalarda toplayan Sykes’ın bir de henüz tam olarak ortaya
konulmamış olan İngiliz Ulusal Arşivlerinde kayıtlı belgelerde bulmak mümkündür.
Bahse konu belge ve çalışmalardan da anlaşılacağı üzere İngiltere’nin Ortadoğu’nun
şekillendirilmesinde birinci derecede rol sahibi olması, bölgeye gönderdiği görevliler marifeti
ile gerçekleşmiştir. Bu nedenle Sykes’ın İngiliz Ulusal Arşivinde kayıtlı Hava Bakanlığı,
Dışişleri Bakanlığı, Harita Dairesi ve Savaş Bakanlığı arşivlerinde yer alan gönderilerinin
genel bir değerlendirilmesi ve bunun günümüz Ortadoğu’nun şekillenmesine olan etkisi
bildirinin ana konusu olacaktır.
* Yrd. Doç. Dr., Erciyes Üniversitesi.
36
SYKES-PİCOT ANTLAŞMASINDA OSMANLI TOPRAKLARININ
PAYLAŞILMASINDA PETROL FAKTÖRÜ
Hasan SAYILAN*
Dünya’da XIX. yüzyılın ilk yarısından itibaren sanayi inkılâbıyla birlikte petrolün
önemi daha da artmıştır. Çünkü seri üretime geçilmesiyle Avrupa’da faaliyet gösteren
fabrikalarda ihtiyaç duyulan enerji miktarı artmıştır. Seri üretimin sürdürülmesi, ihtiyaç
duyulan enerji kaynağının devamlılığına bağlı olmuştur. Ayrıca üretim fazlası ürünlerin
pazarlanmasında kullanılan gemi ve diğer motorlu kara araçlarının çalışması da petrole
dayalıdır. Bu durum, sanayi devletlerinin petrol ihtiyaçlarını sağlayan rezervlere sahip olma
isteklerini arttırmıştır. Bu andan itibaren petrol rezervlerinin zengin olduğu topraklar,
Avrupalı devletlerin politikalarında esaslı yer tutmaya başlamıştır. Bu nedenle Avrupalı
devletler, zengin petrol rezervine sahip Osmanlı Devleti’nin- topraklarını kendilerine hedef
seçmişlerdir. Berlin Kongresi’ne kadar Osmanlının toprak bütünlüğünü savunan İngiltere, bu
politikasından vazgeçerek toprakları kendi hâkimiyetine almaya çalışmıştır.
I. Dünya Savaşı’nın devam ettiği sırada İngiltere ve Fransa, Osmanlı topraklarının
paylaşımı konusunda resmî olarak müzakerelere başlamış ve taraflar, görüşme masasına birer
Ortadoğu uzmanı göndermiştir. Bu müzakereler, imzalanan Sykes-Picot gizli antlaşması ile
son bulmuştur. Paylaşım Osmanlı petrol bölgelerine göre dizayn edilmiştir. Müzakerede
Fransızlar, Musul’u Fransa’nın alması gerektiğini öne sürmüş ve İngilizlerde Ruslara karşı bir
tampon bölge oluşturma maksadıyla bunu kabul etmiştir. Böylece İngiltere bugünkü Filistin,
Ürdün ve Bağdat çizgisinden geçerek Basra Körfezine ulaşan hattın Güneyindeki petrol
bölgelerini içinde bulunduran toprakları alıyor Kuzeyde kalan yerleri de Fransa’ya
bırakıyordu. O günün koşullarında mevcut petrol bölgeleri ve kuyuları, İngiliz kontrolünde
bırakılırken kuzeyde de Rusya karşı Fransızlardan tampon bölge oluşturuluyor, Süveyş Kanalı
ve Hint Deniz yolu güvenliği sağlanmış oluyordu. Şerif Hüseyin’e verileceği söylenen Suriye
ve Irak’ın önemli bir kısmı Fransa’ya bırakılıyordu. Ancak Fransa’nın idaresine bırakılan
topraklardaki İngiliz imtiyazları aynen devam edeceği yönünde anlaşmaya varılacaktır.
Çalışma kapsamında, Ortadoğu coğrafyasında günümüzde halen devam eden pek çok
sorunun kaynağını teşkil eden Sykes-Picot gizli antlaşması, petrol faktörü bağlamında ele
alınarak; tarihi coğafya prensipleriyle açıklanmaya çalışılmıştır. Bu çalışmada, kapsamlı
literatür taramaları ve Başbakanlık Osmanlı arşivlerindeki belgelerden yararlanılmıştır.
Tamamen Müslüman coğrafyayı hedef alan batı emperyalizminin Osmanlı petrol bölgeleri
üzerindeki emelleri ve bu gizli antlaşmanın sonraki dönemlerdeki etkileri ve sonuçları tarihi
coğrafya bakış açısıyla gözler önüne serilmeye çalışılmıştır.
KAYNAKÇA
ARMAOĞLU, F., 1998. “Lozan Konferansı ve Musul Sorunu”, Misak-ı Milli ve Türk
Dış Politikası’nda Musul, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1998, ss109-154.
*Dr., Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı.
37
ARMAOĞLU, F., 1999. XIX. Yüzyıl Siyasi Tarih (1789-1914), TTK, Ankara,
1999,821s.
ARMAOĞLU, F., 2009. XX. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914-1995), Alkım Yayınevi,
İstanbul,
1200s.
BAŞA, D.,2013. Uluslararası Petrol Politikasının Osmanlı Devleti’nin Yıkılmasına
Etkisi,Basılmamış Yüksek Lisans Tezi,Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi,Sosyal
Bilimler Enstitüsü,Kahramanmaraş.
BEYDİLLİ, K., 1985. Büyük Friedrich ve Osmanlılar, 18. Yüzyılda Osmanlı-Prusya
Münasebetleri, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul,219s.
BEYDİLLİ, K., 1991. “Bağdat Demiryolu”, D.Ġ.A. ,IV, Türkiye Diyanet Vakfı,
Ankara,
ss 442-444.
BOSTAN, İ., 1990. “Osmanlı Topraklarında Petrolün Bulunuşu ve İskenderun’da İlk
Petrol İşletme Çalışmaları”, Coğrafya Araştırmaları, I(2), (ayrıbasım), ss. 129-135.
BOSTAN, İ., 1992,Osmanlı Bahriye Teşkilatı: XVII. Yüzyılda Tersane-i Amire, TTK,
Ankara, 255s.
BOZDAĞ, İ., 1986. Sultan Abdülhamit'in Hatıra Defteri, Pınar Yayınları, İstanbul, 230
s.
BURAK, D. M., 2004. I. Dünya Savaşında Türk-İngiliz İlişkileri (1914-1918), Babil
Yayınları, Ankara, 402s.
BUYAN, B., 2001. “Misak-ı Milli ve Musul-Kerkük Sorunu”, Yüksek Lisans Tezi,
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Van
DANİŞMEND, Ġ. H., 1955. İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, IV, Türkiye Yayınevi,
İstanbul, 893s.
DEMİRBAŞ, H. B., 1991. Musul Kerkük Olayı ve Osmanlı İmparatorluğu’nda Kuveyt
Meselesi, Arba Yayınevi, İstanbul, 176s.
DOĞAN, C., 1980. “Petrol Meselemizin Geleceği”, Türk Dünyası Araştırmaları
Dergisi,(5),
ss. 140-188.
EDİGER, V. Ş., 2007. Enerji Ekonomi-Politiği Perspektifinden Osmanlıda Neft ve
Petrol,
38
ODTÜ Geliştirme Vakfı Yayınları, Ankara, 472s.
EYİCİL, A., 2005. Siyasi Tarih (1789-1939),Gün Yayınları, 2005 Ankara, 495s.
KAYMAZ, İ. Ş., 2003. Musul Sorunu, Otopsi Yayınları, İstanbul, 639s.
KEMAL, C., 2004. Birinci Dünya Harbinde Filistin Cephesi, Doktora Tezi, Ankara
Üniversitesi, Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü, Ankara.
KUBAL, A. Y., 2008. “Britanya İmparatorluğu’nun Irak Politikası (1914-1932)”,
Yüksek
Lisans Tezi, Yeditepe Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü
İstanbul.
KURTCEPHE, İ. ve BEDEN, A., 2006. Türkiye Cumhuriyeti Tarihi I, Alp
Yayınevi,Antalya,
508s.
Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, 1993. Musul-Kerkük ile İlgili Arşiv Belgeleri
(1525-
1919), Ankara, 734s.
Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, 2006. Osmanlı Döneminde Irak, İstanbul, 226s.
ÖZYÜREK, E., 2010. “XX. Yüzyılın İlk Çeyreğinde İngiltere’nin Irak Politikası”,
Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
ÖZYÜKSEL, M. 1988. Osmanlı-Alman İlişkilerinin Gelişim Sürecinde Anadolu ve
Bağdat Demiryolları, Arba Yayınları, İstanbul, 1988, 306s.
ÖZYÜKSEL, M. 2000. Hicaz Demiryolu, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 312s.
PARLAR, S., 2003. Barbarlığın Kaynağı Petrol, Anka Yayınları, İstanbul, 638s.
SAYHOOD, A., 2009. “1917-1932 Dönemi Irak Yönetimi”, Yüksek Lisans Tezi, Gazi
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
TİFTİKÇİ, O., 1996. Türkiye’de Ulaşım Sorunu ve Demiryollarımız, Birleşik
Taşımacılık Çalışanları Sendikası Yayınları, İstanbul, 80s.
TÜRSAN, N., 1972. Orta Doğu ve Petrol, Belgelerle Türk Tarihi, X (56), ss. 61-67.
ULUĞBAY, H., 1995. İmparatorluktan Cumhuriyet’e Petro-politik, Turkish Daily
News
Yayınları, Ankara, 302s.
YERGİN, D., 1999. Petrol: Para ve Güç Çatışmasının Epik Öyküsü, Çev.: K. Tuncay,
Türkiye
39
İş Bankası Kültür Yayınları, 910s.
A.{DVNS. AHK. DB. d: 4/42.
A.{DVNSİMTZ. d: 2/140-141.
BEO: 1067/120515; 1120/83930, 1126/84427, 1132/84849, 1169/87648, 1697/127250,
2632/197332, 3400/254940, 341/25529, 3422/256612, 3431/257323,3447/258497,
3906/292917, 911/68280.
DH.İD: 53/105-1.
DH.ŞFR: 58/205, 456/63, 457/88, 467/117.
DUİT: 24/13, 28/10, 191/11.
HAT: 1391/55521.
HH.d: 25106.
HH.THR: 233/47, 239/60.
HR.İM: 168/13.
40
ORTADOĞU’DA DEVLETİN DOĞASI VETOPLUMUN “KURUCU İLKE” SORUNU
Betül KARAGÖZ YERDELEN*
Sunulması düşünülen bildiride, Ortadoğu’daki kolektif yaşamın sürdürülmesinden
birinci derecede sorumlu olan siyasal iktidarın, yani devletin ve siyasal toplumun doğası
analiz edilerek Ortadoğu’da hüküm süren siyasal sistemler, değişim ve dönüşümler
çözümlenecektir. Bu çalışmanın başlıca amacı, günümüz Ortadoğu’sunun yerel ve
konjönktürel koşulların zorlamasıyla içine düştüğü, Büyük Ortadoğu Krizi’ni daha anlaşılır
kılarak çözüm imkânlarının artmasına görece katkı sağlamaktır. Ortadoğu’nun konjönktürel
krizinin, 11 Eylül 2001 günü gerçekleşen Dünya Ticaret Merkezi’nin İkiz Kuleleri’nin ve
Pentagon’un üst bölümünün saldırıya uğramasıyla başladığını ve 20 Mart 2003’te Irak’ın
işgaliyle de, bölgede halen devam etmekte olan Yavaş Savaş’ın tetiklendiğini kabul etmek
gerekir. Ancak Ortadoğu sorunu, devletlerarasında yaşanan düşük yoğunluklu Yavaş
Savaş’tan çok daha derin ve sarsıcı bir yapı üzerinde temellenmiştir. Öncelikle belirtmek
gerekir ki, Ortadoğu’da devlet iktidarının doğası ve siyasi toplumun varlık nedeni, modern
kolektif yaşamın sürdürülmesini sağlayan altyapı ve üstyapı düzenlemelerinde/ilişkilerinde
güçlüklerle çevrelenmiştir. Başka bir ifade ile Ortadoğu ülkelerinde modern çağa özgü bir
siyasal iktidar modeli gelişmemiştir. Bu nedenle bölgedeki devletlerin, düzenleme yetki ve
sorumluluğunu, bu bağlamda siyasi gücünü ve egemenlik hakkını kullanması çağcıl
gerekçelerle sorunludur. Öte yandan Ortadoğu toplumlarının da, siyasal evrim yaşamış
toplumlar olarak benimseyeceği, “Kurucu İlke” düzeyindeki norm ve değerleri gelişmemiştir,
mevcut toplumsal yapı yine çağcıl gerekçelerle sorunludur. Bu koşullar altında kolektif
yaşamı sağlayacak düzeni yaratmada, korumada ve kurumsallaştırıp geliştirmede hem devlet
erki bakımından hem de toplumsal yapı bakımından yetersiz bir siyasal temel yerleşmiştir. Bu
temel de, ussal devlet yapısını kurmaya engel olurken, otokratik devletten demokratik devlete
evrimin önünü tıkamakta ve toplumu “Kurucu İlke” kaosuna itmektedir. Ortadoğu’da devletin
doğası, otokrasiyle kuşatılmış olup, ussal devlet ve toplum modeli yaşama geçirilememiştir ve
burada beliren boşluk da, din bir “Kurucu İlke” imiş gibi tasavvur edilerek doldurulmaya
çalışılmıştır. Din’in, dünyevî “Kurucu İlke” olarak aktörleştirildiği bütün siyasal sistemlerde,
hegemonik ilişkiler ve rıza doktrini baskılanmakta, otorite ve zor kullanımı
yapısallaşmaktadır. Böylece sürekli bir kriz hali öne çıkmaktadır. IŞİD, Ortadoğu’nun aslında
bitmeyen krizinin en sarsıcı örneğini oluşturmaktadır. Ortadoğu’da Nasır gibi liderler zaman
zaman etkili olmuşlar, yer yer devrimler yer yer de iyileştirmelerle kadim tarihi dönüştürmeye
çalışmışlardır. Ancak konjönktürel koşullar ve uluslararası ilişkilerin emperyalizmden
arındırılamamış olması bu çabayı boşa çıkarmıştır. Bugün gelinen noktada Ortadoğu, “Bahar”
devrimlerine rağmen radikal terörün distopya mekânıdır, dünyada İnsani Müdahale alanı
olarak görülmektedir ve Birleşmiş Milletler’in Koruma Sorumluluğu’na ‘emanet edilmiş’
haldedir.
KAYNAKÇA
*Doç. Dr., Giresun Üniversitesi.
41
Clastres, Pierre (1991), Devlete Karşı Toplum, Çev. M. Sert ve N. Demirtaş, İstanbul:
Ayrıntı Yayınları.
Gauchet, Marcel (2000), “Anlam Borcu ve Devletin Kökenleri, İlkelerde Din ve
Siyaset,” Devlet Kuramı, çev. Ozan Erözden, Cemal Bali Akal (der.), Ankara: Dost Kitabevi,
33–70.
Hefner, Robert W. (ed.) (2008), Remaking Muslim Politics, Pluralism, Contestation,
Democratization, Princeton Studies in Muslim Politics, Princeton, N.J.: Princeton University
Press.
Karagöz, Betül (2011), Şiddetin Görünümleri, Ankara: Divan Kitap.
Kelsen, Hans (2002), “Saf Hukuk Kuramı: Devlet ve Hukuk Özdeşliği”, Devlet Kuramı,
Çev. Cemal Bali Akal, Ankara: Dost Kitabevi, 425-56.
Korany, Bahgat (Ed.), (2011), The Changing Middle East: A New Look at Regional
Dynamics, New York: The American University in Cairo Press.
Tuğal, Cihan (2011), Pasif Devrim, İslami Muhalefetin Düzenle Bütünleşmesi, Çev.
Ferit Burak Aydar, İstanbul: Koç Üniversitesi Yayını.
42
THE ESTABLISHMENT OF BRITISH AND FRENCH INTERNATIONAL
MANDATES IN THE MIDDLE EAST: ORIGINALITY OF THE SYSTEM AND
OVERTAKING OF THE TRADITIONAL COLONIAL MODEL
PierluigiSIMONE*
The mandates system, set up after the end of First World War in the framework of the
league of Nations, was intended to refer to a form of internationally regulated and controlled
government some territories of the Middle East taken away from Turkish sovereignty
(Mesopotamia, Palestine and Transjordan, Syria and Lebanon) and the territories of Africa
and the Pacific that had previously formed the German colonial empire.
The legal basis of the system was article 22 of the Covenant of the League of Nations.
That provision clearly shows the philosophy of the Mandates regime, particularly present in
the Mandates of Mesopotamia, Palestine and Transjordan, and Syria and Lebanon: leading
some populations to development and progress, in justifying the continuation of their
conditions of dependence from foreign Countries (from the Ottoman Empire to the winner
Allied Powers) with the task protection, assistance and guidance assigned to the
administration authorities in the interest of the International Community, and therefore under
the auspices of the League of Nations.
One of the reasons of the traditional colonialist ideology (the “civilizing mission” of
developed Nations towards the underdeveloped peoples) took over, with a greater emphasis
on a need that was already evident in the Berlin Act of 1885 concerning to Congo: the limit to
the freedom of action of the administrating Governments, imposing international obligations
over them, for the benefit of indigenous peoples and other States. Faculties and Powers of
Mandatory States were therefore regulated both in the above mentioned Article 22 and in the
individual acts of Mandate. At the same time, the League of Nations was attributed with a
supervisory role in respecting those obligations: this should be drawn to as the strongest
element of originality in the entire Mandates system.
It was not given to the League of Nations any direct responsibility for the government
of the territories taken to Turkey; nor had been given to the Mandates an universal value, with
the idea of replacing with them the colonial system as a whole. The Mandates formula,
however ushered in a new experience, and helped to undermine the traditional colonial
format.
In 1945 the UN Charter established the trusteeship regime. It therefore confirmed the
objectives and features of the Mandates, demonstrating the fact that the value of the solution
devised in 1919 was neither casual nor fictitious. Only in 1960, with the adoption, by the UN
General Assembly, of the United Nations Declaration on the Granting of Independence to
Colonial Countries and Peoples, the philosophy of the Mandates can be really said overtaken
by events: because of the full application of the principle of self-determination, the colonial
*Yrd. Doç. Dr., University of Rome “Tor Vergata”.
43
Powers had grant independence to their subject peoples; an independence no longer related to
a specific degree of development, but considered as a necessary prerequisite of civil progress.
BIBLIOGRAPHY
Covenant of the League of Nations/ Act of International Mandates (Mesopotamia,
Palestine, Syria)
44
ULUSLARARASI SİSTEMİN SÖMÜGECİLİK BAĞLAMINDA ORTADOĞU’DA
ŞEKİLLENMESİ
Metin AKSOY*
Ortadoğu’nun şekillenmesinde önemli bir yere sahip olan Sykes-Picot antlaşması 1916
yılında imzalanarak yürürlüğe girmiştir. Gizli yapılan antlaşmaya göre İngiltere ve Fransa
arasında Ortadoğu’nun paylaşımı olduğu gibi Osmanlı İmparatorluğu sonrasının düzenini de
dizayn etmekteydi. 1920’de Sevr Antlaşması ile Osmanlı imparatorluğu da Araplarla olan
sınırlarından vazgeçmiş ve San Remo konferansıyla da bölgenin dağılımı yeniden
düzenlenmiştir. Bu bölgeler sözde sömürge değil yeni kurulan Milletler Cemiyetinin
Mandasıydı. Bu tarihten itibaren burada söz konusu olan de facto koloniciliktir. Bölgenin
Ortadoğu’da uygulama imkânı bu şekilde bulmuştur. Sykes-Picot Antlaşması sınır
antlaşmazlıklıklarının ve sömürgeciliğin temelini oluşturmuştur.
Küresel güçlerin oluşturdukları bölgesel paktların kuruluşu askeri olarak işbirliğine ve
güvenliği sağlamaya yönelik olduğu gibi önemli suyollarının ve petrol yataklarının denetimini
de mümkün kılmıştır. Bu bağlamda İsrail devletinin kuruluşunun da ABD’nin Ortadoğu’da
jeopolitik hamlesi olarak değerlendirilerek Arap birliğinin kurulmaması amacına hizmet ettiği
ifade edilmektedir.
1979 yılında meydana gelen İran İslam devrimi Ortadoğu’yu önemli ölçüde etkilemiştir.
ABD, İran devrim ihracı ve bölgedeki kendi çıkarlarının tehlikeye düşeceği endişesiyle
Ortadoğu’da Status-quo’nun korunması için krallıklar ve Mısır’la ilişkilerini
yoğunlaştırmıştır. Soğuk savaş sonrası dönemde Ortadoğu Bölgesi’nde iki kutuplu düzeni son
bulmuştur. Bunun yerine Ülkeler bir yandan küresel güçler tarafından önerilen stratejiler,
diğer yandan ise devletlerin kendi ulusal, ekonomik, stratejik ve etnik yapılarının gerektirdiği
politikalar izlemektedir.
Soğu savaşın bitmesiyle Arap dünyasındaki ayrılıkların ve çatışmaların son bulması için
umutlar artmıştı. Ancak 11 Eylül terör saldırısının faturasının ortadoğuya kesilmesi ve Irak’ın
yayılmacılığının önlenilmesi amacıyla başlayan İkinci Körfez Savaşı Ortadoğu coğrafyasının
bölünmesine neden oldu. ABD ve müttefiklerinin müdahale isteğine karşı bölge dışından olan
kimi ülkeler de bölgeye müdahalenin hukuk dışı olduğunu vurguladılar. Fakat bu Körfez
Savaşın’da da ülkeler kendi çıkarlarına göre taraflarını belirlediler. Çünkü ABD yardımlarını
almanın en iyi yolu, Amerikan barışının sadık dostu olmaktı. Başkan Bush yönetiminde
uygulanmaya konulan Büyük Ortadoğu Projesi ile Fas’tan Pakistan’a kadar olan bölgede
askeri, ekonomik ve politik alanlarda dönüşüm tasarlanmıştı. Stratejik açıdan önemli körfez
ülkeleri bu demokratikleşme denemesinin dışında kaldılar. Reel güç politikası açısından
Ortadoğu, tarihsel misyonuna uygun olarak, egemen gücün isteği doğrultusunda, dönemin
ihtiyacına göre yeniden şekillendirilmiştir. Küresel çatışmaların Ortadoğu ölçeğinde yeniden
yapılanması stratejik olarak güç mücadelesi bakımından kaçınılmazdır.
*Yrd. Doç. Dr., Gümüşhane Üniversitesi.
45
Bu bildiride metodolojik olarak karşılaştırmalı yöntem izlenerek Ortadoğu’nun yeniden
yapılanma sürecinin kendi dinamikleriyle gerçekleşmediği ve dışarıdan yapılan müdahalelerle
yeni düzenlerin nasıl kurulduğu analiz edilecektir. Bu bildiri uluslararası sistemin bir alt
bölgesi olan Ortadoğu’da, tek belirleyici aktörün olmadığı; ABD, Rusya, Çin, İran, Türkiye,
Katar, Suudi Arabistan ve Vekâletçilerin müdahil olduğu çok boyutlu ve oyunculu bir alt
sistem olduğu iddiasındadır.
KAYNAKÇA
Scott Anderson, “Lawrence in Arabia. War, Deceit, Imperial Folly and the Making of
the Modern Middle East”, London 2013, s. 485-489.
Helmut Mejcher, “Zeithorizonte im Nahen Osten: Studien und Miszellen zur Geschichte
im 20. Jahrhundert”, LIT Verlag Münster, 2012
Altan Çetin,“Değişmeyen Düzenin Değişen Aktörleri: Suriye Olayına Tarihi Yapılardan
Bakmak”,
http://tasam.org/Files/Icerik/File/degismeyen_duzenin_degisen_aktorleri_suriye_olayina_tari
hi_yapilardan_bakmak_c5d9a577-a611-42db-974d-7a6d169b205e.pdf
David, Fromkin, (2009). A Peace to End All Peace: The Fall of the Ottoman Empire and
the Creation of the Modern Middle East. Macmillan.
Zehra Önder “Saudi-Arabien. Zwischen islamischer Ideologie und westlicher
Ökonomie”, Stuttgart 1980, s. 131.
Nabeel A. Khoury,”The Arab Cold War revisited. The Regional Impact of the Arab
Uprising”, in: Middle East Policy 2/2013, s. 73.
Atila Sandıklı ve Ali Semin, “Arap Uyanışı Riskler ve Fırsatlar” Hasret Çomak, Caner
Sancaktar(Ed), “Ortadoğu Analizi. İki kutuplu Sistem Sonrası Ortadoğu ve Arap Baharı” Beta
2014. İstanbul, s.99-112
Haluk Gerger, “ABD, Ortadoğu ve Türkiye”,Yordam Kitap, İstanbul, 2012, s. 383-385
Peter Sluglett, “Sömürgecilik, Osmanlılar, Kaçarlar ve Bağımsızlık Mücadeşlesi. Arap
Dünyası, Türkiye ve İran”. Choueiri, Youssef. M.(Ed), Ortadoğu Tarihi, İnkılap Kitabevi,
İstanbul, 2011, s. 308-310
İlan Pappé, “Ortadoğu’yu Anlamak”, NTV Yayınları, İstanbul 2009.
Ömer Kürkçüoğlu,”Türkiyenin Arap Ortadoğusuna karşı Politikası (1945-1970)”, Barış
Kitap, Anakara, 2010.
Bülent Aras, “ABD’nin Ortadoğu Politikaları ve Filistin Sorunu”, Milletlerarası
Ortadoğu, Kaos mu, Düzen mi? Konferansı, Yayına Hazırlayanlar, Ali Ahmetbeyoğlu, Recep
46
Ahıskalı, Hasan Demiroğlu, Yahya Başkan, (Altan Matbaacılık, Tarih ve Tabiat Vakfı,
İstanbul, 2004) s.339-352.
Deniz Ülke Arıboğan, “Barışı Hayal Edemeyen Bölge; Ortadoğu”, Milletlerarası
Ortadoğu, Kaos mu, Düzen mi? Konferansı, Yayına Hazırlayanlar, Ali Ahmetbeyoğlu, Recep
Ahıskalı, Hasan Demiroğlu, Yahya Başkan, (Altan Matbaacılık, Tarih ve Tabiat Vakfı,
İstanbul, 2004) s. 271- 272
Nasuh Uslu, “1980’lerden Günümüze Türk Amerikan İlişkilerinin Genel Seyri ve
Temel Boyutları”, 1980-2003 Türkiye’nin Dış, Ekonomik, Sosyal ve İdari Politikaları, Turgut
Göksu, Ali Şen, Abdulkadir Baharçiçek, Hasan H. Çevik (Ed.), (Siyasal Kitabevi,
Ankara, 2003) s. 184 -186
Tayyar Arı,“Geçmişten Günümüze Orta Doğu: Siyaset, Savaş ve Diplomasi”, Alfa
Kitap, İstanbul, 2004, s.607-608.
Tarık Oğuzlu, “Arap Baharı ve Yansımaları”, Ortadoğu Analiz, Aralık 2011 - Cilt: 3 -
Sayı: 36, s.8-16.
Glenn Kessler, “U.S. Spurned Iran’s Offer of Dialogue”, Washington Post, 2003,
18.6.2006.
http://www.washingtonpost.com/wpdyn/content/article/2006/06/17/AR2006061700727.html
10.11.15
Bernard Kouchner, “Ahmadinejad will französische Kriegswarnung nicht ernst
nehmen” , Der Standart, 29. September 2007 http://derstandard.at/3039777/Ahmadinejad-
will-franzoesische-Kriegswarnung-nicht-ernst-nehmen 10.11.15
47
ESKİÇAĞ TARİHİNDEKİ KABİLECİLİK ANLAYIŞININ GÜNÜMÜZ ORTADOĞU
YÖNETİMLERİNE ETKİSİ
Ercüment YILDIRIM*
Sosyal bir yönetim biçimi olarak tanımlanan kabilecilik, kan bağlılığı veya evlilik
yoluyla kurulmuş akrabalıkla oluşan, genellikle göçebe hayat tarzını sürdüren, küçük
topluluklardan ya da yakın ailelerden meydana gelmiş birlikteliklerdir. Tarihin ilk
dönemlerinden itibaren geniş çöl alanlarıyla birbirinden ayrılan coğrafyalarda yaşayan
Ortadoğu halkları, Ur, Uruk ve Lagaş gibi ilk şehir devletlerini ve Akad, Asur ve Babil gibi
bölgesel imparatorlukları kurmasına rağmen özellikle kırsal alanlarda devam eden
yaşantısında kabile tarzı yönetim anlayışını terk etmemiştir. Kabilecilik anlayışının ortadan
kalkmamasının temelinde bölge insanlarının sınırlı kaynakları korumak için birbirlerine bağlı
küçük gruplar halinde yaşaması yer almaktadır. Bu açıdan bakıldığında kabilecilik, Ortadoğu
toplumları için bir tercih olmanın ötesinde coğrafyanın ve kültürün getirdiği zorunluluk
olmuştur. İnsanlığın toplumsallaşma aşamalardan biri olan kabilecilik, dünyadaki birçok
toplumun geride bıraktığı bir yaşam tarzı olmasına rağmen Ortadoğu toplumlarında çevresel
ve sosyal nedenlerden dolayı kalıcı hale gelerek günümüze kadar devam etmiştir. Kabile tarzı
yönetimin başında bulunan ve kabile reisi olarak da isimlendirilen idareci, kral gibi sorumsuz
ve sınırsız bir yetkiye sahip olmamış kabilenin önde gelen kişilerinin aralarında aldıkları
kararlarda ya da uyuşmazlıklarda hakem sıfatını taşımıştır. Hayat boyu görevinde kalan kabile
reisi, toplulukta yaşayan herkesin uymak zorunda olduğu gelenekten gelen kurallara bağlı
kaldığı için kabile üyelerinin hayat tarzlarından farklı bir yaşam tarzı sürmemiştir. Eskiçağ
tarihinde devletlere bağlı olan kabileler egemenliğinde oldukları devlet yıkıldığında veya
zayıfladığında ya bağımsız hareket etmeye başlamış yada güçlenen bir diğer devletin yönetimi
altına girmiştir. Ortadoğu’daki güçlü yönetim organizasyonlarının varlığına rağmen
kabilecilik anlayışının devam etmesinin temelinde kişilerin kabilesinin sağladığı korumayı,
devletin sunduğu güvenliğe tercih etmesi yer almaktadır. Osmanlı Devleti’nin egemenliğine
kadar devam eden süreç içerisinde varlığını kesintisiz devam ettiren kabilecilik batılı
devletlerin bölgeye geldikleri XIX. yüzyılın sonlarında yaygın yaşam biçimi olarak
görülmekteydi. Ortadoğu konusunda uzmanlaşmış batılı casuslar olan T.E. Lawrence ve
Gertrude Bell, kabilecilik anlayışının Ortadoğu toplumu için ne denli önemli olduğunu kısa
zamanda fark etmiş ve batılı devletlerin bölge politikasını kabilecilik anlayışı üzerine
kurmasını sağlamıştır. Kabilecilik anlayışının oluşturmuş olduğu sosyal yapı Sykes – Picot
gibi Ortadoğu’yu Osmanlı Devleti’nden ayırmak için yapılan antlaşmalarda göz ardı
edilmemiş hatta tüm sınırlar kabilelerin yaşadıkları coğrafyalara göre şekillendirilmiştir. Batılı
devletler, Ortadoğu’yu Osmanlı Devleti’nden kopardıktan sonra kabilecik yönetim biçimini
kendi çıkarları doğrultusunda “böl, parçala, yönet” politikasına dönüştürerek uygulamaya
koymuşlardır. Batılı güçler, kurdurdukları devletlerin liderlerini kabilelerin yöneticilerinden
seçmişlerdir. Kabile yönetim mantığı ile devletlerini idare etmeye çalışan bu liderler geniş bir
vizyona sahip olamadıklarından mensup oldukları kabileyi memnun etmek dışında bir amaç
taşımamışlardır. Günümüzde Ortadoğu devlet liderleri ya kabile yöneticilerinin içinden
seçilmekte ya da kabilelerin desteğini almaya çalışmaktadırlar. Ortadoğu toplumlarında hala
parlamenter ve bürokratlar ülkenin önde gelen kabilelerinin yöneticileri veya üyeleri
arasından seçilmektedir. Bu durum, yöneticilerin toplumun tamamının refaha ulaştırmak
yerine destekçi kabilelerin çıkarları doğrultusunda hareket etmesine, yolsuzlukların, rüşvetin
ve adam kayırmanın yaygınlaşmasına ve toplumun diğer kesimlerinde sürekli bir rahatsızlık
meydana gelmesine sebep olmuştur. Bu çalışma, Ortadoğu toplumlarının temel yaşayış biçimi
olan kabileciliğin en eski çağlardan zamanımıza kadar uğradığı değişikliği, I. Dünya
*Yrd. Doç. Dr., Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi.
48
Savaşı’nda imzalanan gizli anlaşmalarda kabileciliğin batılı güçler tarafından kullanılmasını
ve bu hayat biçiminin günümüz Ortadoğu liderlerinin hem yönetim anlayışını hem de düşünce
tarzını nasıl etkilediğini açıklamayı amaçlamaktadır.
KAYNAKÇA
•Adem Apak, Asabiyet ve Erken Dönem İslam Siyasi Tarihindeki Etkileri, Düşünce
Kitabevi, 2004
•Khoury, Philip Shukry, and Joseph Kostiner,. Tribes and State Formation in the Middle
East. Univ of California Press, 1990.
•İbrahim M. Ebu-Rabi, Çağdaş Arap Düşüncesi & 1967 Sonrası Arap Entelektüel Tarihi
Araştırmaları, Anka Yayınları, 2005
•De Anca, Celia. Beyond Tribalism: Managing identities in a diverse world. Springer,
2012.
•Charles Lindholm, İslami Ortadoğu, İmge Kitabevi Yayınları, 2004
•Freedman, Robert Owen. The Middle East Enters the Twenty-first Century. University
Press of Florida, 2002.
•El-Bekrî, Cahiliye Arapları, İz Yayıncılık, 2002
•Bernard Lewis, Uygarlık Tarihinde Araplar, Pegasus Yayınları, 2006
•Choueiri, Youssef M., ed. A Companion to the History of the Middle East. John Wiley
& Sons, 2008.
•Nezih Ayubi, Arap Dünyasında Din Ve Siyaset, Cep Kitapları, 2004
•Adid Davişa, Arap Milliyetçiliği: Zaferden Umutsuzluğa, Literatür Yayınları, 2004
•Bill, James A., and Robert Springborg. Politics in the Middle East. New York:
HarperCollins, 1994.
•Alişan Akpınar/ Eugene L. Rogan, Aşiret Mektep Devlet, Aram Yayınları, 2002
•ʻAbd al-Jabbār, Fāliḥ, and Hosham Dawod. Tribes and power: Nationalism and
ethnicity in the Middle East. Saqi Books, 2003.
•Gregg, Gary S. The Middle East: a cultural psychology. Oxford University Press, 2005.
49
“SÖMÜRÜNÜN İSTİKRARI” MISIR’DA İNGİLİZ SÖMÜRGESİNİN MADDİ
PARADİGMALARI
Musa GÜMÜŞ*
1517 yılında fethi tamamlanan Mısır yaklaşık 400 yıllık bir Türk idaresi geçmişine
sahiptir. Mısır, tarih boyunca dinamik bir siyasî geçmişe sahiptir. Bu yüzden Osmanlı
ülkesinin önemli kısımlarından biri olan Mısır’da siyasî istikrar, sağlanması zor bir unsur
olmuştur. 19. asırda ortaya çıkan birçok siyasî gelişme de istikrar adına söylenecek pek bir
söz bırakmamıştır. 1798 yılından itibaren başlayan Fransız işgali ve devam eden süreç, Mısır’ı
yönetilmesi zor bir coğrafya yapmıştır. Mehmed Ali Paşa isyanları, İsmail Paşa’nın çalkantılı
ve yanlış idaresi ve bunun sonucunda işgale evrilen siyasî karmaşa Osmanlı Devleti’ni hem iç
siyasette zor durumda bırakmıştır. Devletin Mısır’daki otoritesinin aşınması, 1882 yılında
Mısır’da İngiliz işgalini doğurmuştur. Bu yıl başlayan İngiliz işgali Mısır’da İngiliz sömürge
rejiminin kurulması ile sonuçlanmıştır. 1914 yılına gelindiğinde ise bu sömürgenin hukukî
olarak da temelleri oluşturulmuştur. İngilizler, bu işgali geçici bir hareket olarak ifade ediyor
ve Mısır’ın askeri, mali, ekonomik ve siyasi olarak kendini müdafaa edecek duruma gelmesi
şartlarını ileri sürüyordu. Tabii ki bu gerekçeler İngilizlerin Mısır’da kalmak için birer
bahane olarak değerlendirilmelidir. İngilizler bu süreçte, bu gerekçeler üzerinden politikalar
üretmişler ve bu politikaları, Mısır’da nasıl kalıcı olabilirim sorularına cevap olacak
argümanlar sağlamak için tanzim etmişlerdir. Gün geçtikçe de Mısır’da sökülüp atılamayacak
bir konum elde etmişlerdir. Bu da Mısır’ı müstemleke haline getirmeyi oldukça
kolaylaştırmıştır. Bunun doğal bir sonucu olarak da Mısır’ın bütün sistemi İngilizlerin
denetimine geçmiştir.
Mısır’daki İngiliz sömürge sisteminin mimarları ki, başta Lord Cromer (Sir Evelyn
Baring) gelmektedir, bu denetim mekanizmasının kendilerine verdiği hareket alanı sayesinde
Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki hüküm ve nüfuzunu ortadan kaldıracak fırsatları birer birer
yakalamışlardır ve Osmanlı Devleti’nin Mısır’daki konumunun üstünde -hukuki olarak
olmasa da- fiili bir konum elde etmişlerdir. Cromer 1883 yılından 1907 yılına kadar kaldığı
Mısır’da, İngiliz sömürgesini sembolize etmiştir. Cromer güçlü bir kadroya da sahipti ve bu
kadro baskı aracı olarak sistemi tam anlamıyla kontrol ediyordu.
Cromer iyi bir ekonomistti ve Hindistan’da genel valinin maliye danışmanlığında
bulunmuştu. 1883 yılında Mısır’a geldikten sonra Mısır’daki bütün sisteme nüfuz etmiş ve
İngiltere’nin buradaki eli ayağı olmuştur. Mısır’a uzun vadeli bir programa göre yönettiği
anlaşılan Lord Cromer’in bu programı oldukça geniş bir yelpazeye yaymıştır. Bu program
sayesinde Mısır’ın malî durumunu baştanbaşa yeniden organize etmiş, kurumları, orduyu,
hukuk yapısını neredeyse yeniden kurgulamıştır. Mısır’da kurulan sistem tam anlamıyla Lord
Cromer’in eseri olmuştur. 1914 yılına kadar süren bu sistemin ana mimarı Lord Cromer
olmuştur. 1890’lı yılların ortalarına gelindiğinde sistem tam anlamıyla oturmuş ve Mısır’ın
İngiliz sömürge sisteminin bir parçası haline getirilmesini sağlamıştır. Bunu, Cromer’in belirli
aralıklarla hazırladığı raporlardan açıkça anlamaktayız. Biz de bu raporlardan 1892, 1893,
1898,1899 ve 1904 tarihlileri ışığında İngiliz sömürge sisteminin paradigmaları üzerinden
Mısır’daki değişimi ele alacağız. Bu değişimleri tablolarla destekleyeceğiz.
KAYNAKÇA
*Yrd. Doç. Dr., Adnan Menderes Üniversitesi.
50
a.Ana Kaynaklar:
İngiliz Raporları:
HR.SYS.928.04
HR.SYS.928.33
HR_SYS.929.19
HR_SYS.929.26
HR_SYS.929.34
Y.EE.122.13
b. Telif Eserler:
A. Z, The Emancipation Of Egypt, (Translated From The İtalian), Chapman And Hall,
London 1905.
Abi-Hamad, Saad Ghazi, Duelling Perception: Bristish and Egyptian Interactions, 1882-
1919, (Unpublished Degree of Doctor of Philosophy in History), Austin 2007.
Adam, Juliette, “France and England in Egypt”, The North American Review, V: 159, I:
452, Iowa 1894, Pp: 34-45.
Altunay-Şam Emine, Mısır’ın 1882’de İngilizler Tarafından İşgali ve Osmanlı
Devleti’nin Takip Ettiği Siyaset, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Samsun 2001.
Ata, Ramazan, “Mısır Meselesi ve Osmanlı Devletinde Paradigma Değişmesi”, Fırat
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi S: 16-2, Elazığ 2011, Ss: 307-322.
Bayraktar, Hilmi, “Ortadoğu İle İlgili Ayrılıkçı Basın Faaliyetleri Hakkında Sultan II.
Abdülhamit’e Sunulan Bazı Layihalar”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dergisi, S: 18, Konya 2007, Ss: 152-160.
Bayur, Hikmet, “Yeni Bulunmuş Bazı Belgelerin Işığında Mehmed Kâmil Paşa’nın
Siyasal Durumu”, Belleten, C: XXXV, S: 137, Ankara 1971, Ss: 61-117.
Bayur, Hilmi Kâmil, Sadrazam Mehmed Kâmil Paşa, Siyası Hayatı, Sanat Basımevi,
Ankara 1954.
Besant, W. H, “The Early Days of the Egyptian Army, 1883-1892”, Journal of the
Royal African Society, V: 33, I: 131, London 1934, Pp: 160-168.
Bilgenoğlu, Ali, “Amerikan İç Savaşı ve Mısır: Pamuk Örneğinde Mısır Modernleşmesi
ve Amerikan İç Savaşı’nın Sürece Olan Katkısı”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi C:
3, S: 11, Ordu 2010, Ss: 147-161.
Bimark, İsmet, Mısır Tarihi’nin Kaynakları Bakımından Başbakanlık Osmanlı
Arşivi’nin Önemi, devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara 1997.
Burçak, Rıfkı Salim, Türk-Rus İngiliz Münasebetleri (1791-1941), Aydınlık Matbaası,
Ankara 1946.
51
Buzpinar, Ş. Tufan, “The repercussions of the British occupation of Egypt on Syria,
1882-83”, Middle Eastern Studies, V: 36, I: l, 2000, Pp: 82-91.
Cannon, Byron David, “A Reassessment of Judicial Reform in Egypt, 1876-1891”, The
International Journal of African Historical Studies, V: 5, I: 1, Boston 1972, Pp: 51-74.
Colvin, Sir Auckland, The Making Of Modern Egypt, Second Edition, Seeley&Co,,
London 1906.
Çağalı-Güven, Gül, Belgelerle Kâmil ve Said Paşaların Anıları, Arba Yaynı, İstanbul
1991.
Çetin, Atilla, Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın Mısır Valiliği-Osmanlı Belgelerine Göre,
Fatih Ofset, İstanbul 1998.
Çetin, Atillâ, Tunuslu Hayreddin Paşa, (2. Basım), Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara
1999.
Daly, M. W, “The British occupation, 1882-1922”, The Cambridge History Of Egypt V:
2, Modern Egypt, from 1517 to the end of the Twentieth Century, (Edited: M. W. Daly),
Cambridge University Press, 2008, Pp: 239-251.
Deringil, Selim, “II. Abdülhamid'in Dış Politikası”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye
Ansiklopedisi, C: 2, İstanbul 1985, Ss: 304-307.
Driault, Edouard Dé, Şark Meselesi Bidayet-i Zuhurundan Zamanımıza Kadar, (Çeviren
Nafiz-Yayına Hazırlayan: Emine Erdoğan), Berikan Yayınları, Ankara 2003.
Eraslan, Cezmi, II. Abdülhamid ve İslam Birliği, Ötüken Yayınları, İstanbul 1982.
Gençoğlu, Mustafa, İngiliz Hâkimiyetinde Mısır (1882-1914), (Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi), Ankara 1997.
Gleichen, Edward, “Lord Cromer: By the Marquess of Zetland”, Journal of the Royal
African Society, V: 32, I: 126, London 1933, Pp: 37-47.
Graves, P. Philip, İngilizler ve Türkler Osmanlı’dan Günümüze Türk-İngiliz İlişkileri
(1789-1939), (Tercüme: Yılmaz Tezkan), 21. Yüzyıl Yayınları, Ankara 2000.
Gréce, Michel de, II. Abdülhamid Yıldız Sarayında 30 Yıl, (2. Baskı), Milliyet
Yayınları, İstanbul 1998.
Güldeş, Dilek, Urabi Paşa Hareketi ve İngilizlerin Mısır’ı İşgali (1881-1882),
(Yayınlanmamış Yüksek Lisans), İstanbul 1999.
Güler, Zeynep, Süveyş’in Batısında Arap Milliyetçiliği Mısır ve Nasırcılık, Yenihayat
Kütüphanesi, İstanbul 1994.
Gürsoy, İsmail Hakkı, The Establish of Anglo-Egyptian Rule in The Sudan 1897-1914,
(Unpublished Degree of Master Tesis in History), Universtiy of Manchester Department of
Middle Eastern Studies, 1986.
Hoyle, Mark S. W, “The Mixed Courts of Egypt 1875-1885”, Arab Law Quarterly, V:
1, I: 4, 1986, Pp: 436-451.
52
İrtem, Süleyman Kâni, Osmanlı Devleti’nin Mısır Yemen Hicaz Meselesi (Hazırlayan:
Osman Selim Kocahanoğlu), Temel Yayınları, İstanbul 1999.
is-Sanafiri, İbrahim Muhammed, Osmanlı-Mısır İlişkileri 1863-1882, (Yayınlanmamış
Doktora Tezi), İstanbul 1993.
Karaca, Taha Niyazi, “Liberal Emperyalizm: William Ewart Gladstone’un Mısır’ı İşgal
Politikası (1882)”, Prof. Fahir Armaoğlu’na Armağan, Ss: 183-209, Türk Tarih Kurumu
Yayınları, Ankara 2008.
Karal, Enver Ziya, Büyük Osmanlı Tarihi, C: I, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara
(Tarihsiz).
Kızıltoprak, Süleyman, Mısır’ın İngiltere Tarafından İşgali ve Osmanlı Devleti’nin
Diplomasi Mücadelesi: 1882-1887, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul 2001.
Kramers, J. H, “Mısır”, MEB İslam Ansiklopedisi, (Üçüncü Basılış), C: 8, MEB
Yayınevi, İstanbul 1979.
Kurdakul, Necdet, Osmanlı İmparatorluğundan Orta Doğu’ya Belgelerle Şark Meselesi,
Beyan Yayınları, İstanbul 1976.
Kurşun, Zekeriya, Mehmed, Said Paşa’nın Siyasi Hayatı, Fikirleri ve Şahsiyeti,
(Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul 1991.
Kurşun, Zekeriya, Necid ve Ahsa’da Osmanlı Hâkimiyeti, Türk Tarih Kurumu
Yayınları, Ankara 1998.
Marşal, J. T. “Mısır Meselesi”, Ayın Tarihi, Ankara 1926, Ss: 1465-1473.
Mehmed, Tosun (Yay. Haz.), İmparatorluğun Yüzük Taşı II. Abdülhamid, Yeditepe
Yayınları, İstanbul 2009.
Mieville, Sir Walter, Under Queen And Khedive The Autobiographt Of An Anglo-
Egyptian Official, William Heinemann, London 1899.
Miller, T. B, “The Egyptian Question and British Foreign Policy 1892-1894”, The
Journal of Modern History, V: 32, I: 1, Chicago 1960, Pp: 1-15.
Milner, Sir Alfred, England in Egypt, Edward Arnold Press, London 1902.
Mitchell, Timothy, Mısır’ın Sömürgeleştirilmesi, (Çeviren Zeynep Altok), İletişim
Yayınları, İstanbul 2001.
Nour, Mohamed Tarig, Sevakin’de Türk-İngiliz Rekabeti, (Yayınlanmamış Doktora
Tezi), İstanbul 2006.
Oded, Peri, “Ottoman Symbolism in British-Occupied Egypt, 1882-1909”, Middle
Eastern Studies, V: 41, I: 1, 2005, Pp: 103-120.
Olanye, Paul, “Mısır Meselesi” Ayın Tarihi, C: I, S: 4, Ankara 1923, Ss: 49-58.
Orhonlu, Cengiz, Osmanlı İmparatorluğu’nun Güney Siyaseti Habeş Eyaleti, Türk Tarih
Kurumu Yayınları, İstanbul 1996.
53
Öke, Mim Kemal, Saraydaki Casus Gizli Belgelerle Abdülhamid Devri ve İngiliz Ajanı
Yahudi: Vambery, İrfan Yayınevi, İstanbul 1998.
Ragatz, Lowell Joseph, The Question of Egypt in Anglo-French Relations 1875-1904,
Fletcher Pembroke, Edinburgh-Bombay-Sydney 1922.
Rağıp Raif-Rauf Ahmed, Mısır Meselesi, Matbaa-i Amire, İstanbul 1334.
Reid, Donald Malcolm, “Cultural Imperialism and Nationalism: The Struggle to Define
and Control the Heritage of Arab Art in Egypt”, International Journal of Middle East Studies,
V: 24, I: 1, Cambridge 1992, Pp: 57-76.
Reid, Donald Malcolm, “Educational and Career Choices of Egyptian Students, 1882-
1922”, International Journal of Middle East Studies, V: 8, I: 3, Cambridge 1977, Pp: 349-378.
Roberts, Calvin Alexander, The Egyptian Question And The Triple Alliance, 1884-
1904, (Doctor of Philosophy in History), New Mexico 1973.
Royle, Charles, The Egyptian Campaigns 1882 to 1885, Hurst And Blackett Limited,
London 1900.
Russel, Mona L, Creating New Woman: Comsumerism, Education & National Identity
in Egypt, 1863-1922, (Unpublished Degree of Doctor of Philosophy in History), Washington
1997.
Sabry, M, “Nubar Paşa”, MEB İslam Ansiklopedisi, C: IX, Millî Eğitim Basımevi,
İstanbul 1964, Ss: 338-340.
Said Paşa, Hatırat, C: I, İstanbul 1328.
Shibeika, Mekki, British in The Sudan 1881-1902, Oxford University Press, London-
New York-Toronto 1952.
Sloane, W. M, “Egypt and England”, Political Science Quarterly, V: 19, I: 3, 1904, Pp:
459-484.
Şafak, Nurdan, Bir Tanzimat Diplomatı Kostaki Musurus Paşa (1807-1891),
(Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul 2006.
Şen, İsmail, Sadrazam Kıbrıslı Mehmed Kâmil Paşa (1832-1913), (Yayınlanmamış
Doktora Tezi), İstanbul 1995.
Tahsin Paşa, Yıldız Hatıraları Sultan II. Abdülhamid, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1999.
Theobald, A. B, The Mahdiya: A History of The Anglo-Egyptian Sudan 1881-1899,
Longmans Green, London 1952.
Tignor, Robert L, “Lord Cromer: Practitioner and Philosopher of Imperialism”, The
Journal of British Studies, V: 2, I: 2, Chicago 1963, Pp: 142-159.
Tollefson, Harold, Policing İslam The British Occupation of Egypt and Anglo-Egyptian
Struggle Over Control of The Policy 1882-1914, Greenwood Press, London 1999.
Tollefson, Robert, Modernization Colonial Rule in Egypt 1882-1914, Princeton
University Press, New Jersey 1966.
54
Traill, H. D, Lord Cromer, Bliss, Sands and Co, London 1897.
Uçarol, Rifat, Bir Osmanlı Paşası ve Dönemi Gazi Ahmet Muhtar Paşa, Milliyet
Yayınları, İstanbul 1976.
Vuoto, Grazia, The Imperial İdeas of Lord Salisbury, 1851-1902, (Unpublished Degree
of Doctor of Philosophy), Montreal 1999
Yalçınkaya, Alâeddin, Sultan II. Abdülhamid Han’ın Notları, Sebil Yayınları, İstanbul
1996.
Yaramış, Ahmet, “Mısır’da İngiliz Sömürgecilik Anlayışı: Cromer Örneği”, Afyon
Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C: IX, S: 2, Afyon 2007, Ss: 122-130.
Yılmaz, Mustafa, Fav Yarımadası Üzerinde Osmanlı-İngiliz Çekişmeleri (1886–1915),
(Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2006.
55
THE MOSUL QUESTION” AND ITS REFLECTION IN THE PUBLIC AND
DIPLOMACY OF THEKINGDOM OF SERBS, CROATS AND SLOVENES DURING
THE ‘20s OF THE 20thCENTURY
Vladan VİRİYEVİÇ*
The Kingdom of Serbs, Croats and Slovenes (SHS), which was established after the
World War One, was an important link in the “system of the Treaty of Versailles”, while it
was also interested in the resistance of revisionist demands of neighbouring as well as other
countries from the group in the war of defeated “Central Powers” – Austria, Hungary,
Bulgaria and the Ottoman Empire. Thus, its diplomacy attentively followed all political
entanglements in the region of South-Eastern Europe, among which the events in the Ottoman
Empire as well, namely in the Republic of Turkey as its inheritor. The defeat of Greek army
in war with Turkish Liberation Forces leaded by Mustafa Kemal Pasha, then entanglements
concerning the Lausanne Peace Conference and establishing the borders of Turkish republic,
and the activity of “Kemalist” reforms and its efforts to modernize Turkish country and
society in accordance with European models, were significantly reflected in Yugoslav
diplomatic societies and public, generally speaking. The government of the Kingdom of SHS
gathered information on the moves and character of the newly established republican
authorities, and then their external political arrangements, using its diplomatic representatives
in Constantinople (Istanbul) and for a certain period in Smyrna (Izmir) as well. Since, beside
France and Czechoslovakia, England was also its important external political partner, it
actively followed English-Turkish conflicts on establishing the status of Mosul (“the Mosul
Question”) and its reflection on the internal circumstances and external politics of the
Republic of Turkey. On the other hand, as at that very time of solving the “Mosul Question”
the relations between Belgrade and Ankara were in the phase of normalization and bringing
together, the government of the Kingdom of SHS intended to solve it in a peaceful way,
therefore it tried to play the role of a kind of a mediator.
Various aspects of crisis regarding establishing the status of oil-rich region of Mosul –
the intentions of Turkish government to protect it within its country will be discussed in this
paper on the basis of unpublished archival sources, as well as measures taken by the English
in order to join the area of Mosul and its wider environment to the territory of Iraq, then the
rebellion of Kurdish inhabitants against the republican system, which was mainly initiated by
English diplomatic-intelligence services and specific international “diplomatic game”
concerning Mosul that was played between Turkey and England.
BIBLIOGRAPHY
Archives of Yugoslavia - Belgrade (Arşiv Yugoslavya - Belgrat), fonds: General
Consulate of the Kingdom of Yugoslavia in Constantinopole; Legations of the Kingdom og
Yugoslavia in Turkey – Constantinopole, Ankara; Ministry of foreign affairs of the Kingdom
of Yugoslavia
Newspapers: “Politika”, “Vreme”, “Pravda” (1918-1929).
*Prof. Dr., Kosovska Mitroviça Üniversitesi.
56
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDA FİLİSTİN, IRAK VE SURİYE CEPHELERİNDE
SAVAŞAN TÜRK POLİSLERİ
Ali DİKİCİ*
Amaç: Birinci Dünya Savaşı nedeniyle Osmanlı Devleti tarafından seferberlik ilan
edilmesi üzerine pek çok rütbeli ve rütbesiz polisin bu çağrıya uyarak ordu saflarına katıldığı
ve Osmanlı’nın savaştığı diğer cephelerde olduğu gibi Filistin, Irak ve Suriye cephelerinde
bilfiil çatışmalara iştirak ettikleri görülmektedir. İlke olarak polislerin genel seferberlik gibi
zorunlu haller olmadıkça askerlikten muaf tutulmasına ve kendisi gönüllü olmadıkça askere
alınmayarak asli görevlerinde bırakılmalarına karşın, birçok polis askere alınmak için gönüllü
olarak başvurmuşlardır. Ancak Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından sonra güney
cephesini kapsayan Ortadoğu coğrafyasında görev yapan polislerin birçoğu bu topraklardan
hüzünlü bir şekilde ayrılarak Anadolu’ya geçmiş ve işgale karşı mücadelelerini burada
sürdürmüşlerdir. Bu bildiride bahsi geçen bütün bu polislerin hayat biyografilerinden yola
çıkılarak, gerek cephelerde gerekse cephe gerisinde yürüttükleri faaliyetler ve millet olarak
yaşadığımız kesintisiz bu uzun savaş sürecinde Türk polisinin tutumu, faaliyetleri ve
trajedileri üzerinde durulacaktır.
Yöntem: Bu bildiri, Birinci Dünya Savaşı’nda Filistin, Irak ve Suriye cephelerinde
polislerin bizzat savaşa katılmaları, savaşan askerlere destekleri, görev yaptıkları toprakların
işgale edilmesiyle Anadolu’da sürdürdükleri mücadeleleri, yaşadıkları sıkıntılar, bu polislerin
hayat hikâyeleri çerçevesinde hazırlanmıştır. Savaşa katılan rütbeli veya rütbesiz birçok polis,
diğer cephelerde olduğu gibi Filistin, Suriye ve Irak cephelerinde bilfiil çatışmalara iştirak
etmenin yanı sıra, cephe gerisinde üzerlerine düşen görevleri en iyi şekilde ifa edebilmek için
çaba göstermişlerdir. Ancak Mondros Mütarekesinin hemen ardından, kaybedilen bu
topraklarda görev yapan birçok polisin Anadolu’ya gelerek polislik görevlerini sürdürdükleri,
birçoklarının da Milli Mücadele’ye bilfiil iştirak ederek, uzun soluklu savaş maratonunda
cepheden cepheye koştukları görülmektedir.
Bildirimizde bahsi geçen polislerin hayat hikâyeleri için bu dönemle ilgili yapılmış
çalışmalar, konu ile ilgili gazete haberleri ve diğer yayınların yanı sıra özellikle Emniyet
Genel Müdürlüğü tarafından başarılı polislerle ilgili biyografi çalışmalarından yoğun bir
şekilde yararlanılacaktır. Bu çerçevede Türk polis teşkilatında iz bırakmış ve başarılı
çalışmalara imza atmış yaklaşık 1050 polisin biyografileri tek tek taranmak suretiyle, Birinci
Dünya Savaşı esnasında Filistin, Irak ve Suriye cephelerinde ve savaş sonrasında
Anadolu’daki yapılan savaşlardaki konumları ve rolleri irdelenmeye çalışılacaktır. Bu
inceleme yapılırken polis teşkilatında görev yapan sadece Müslüman-Türk polisler değil,
gayrimüslim polislerin durumuna da değinilecek, savaşın bu polisleri nasıl etkilediği üzerinde
de durulacaktır.
Muhtemel bulgular: Bu bildiride, Birinci Dünya Savaşı’na girdiğimizde henüz
elimizden çıkmamış olan Filistin, Suriye ve Irak cephelerini kapsayan coğrafyada görev
*Doç. Dr., Emniyet Genel Müdürlüğü.
57
yapan polislerin durumu, bizzat savaşa iştirakleri, Osmanlı ordusuna verdikleri lojistik ve
askeri destekleri, savaşın sona ermesiyle elimizden çıkan bu topraklardan Anadolu’ya gelerek
görevlerine devam etmeleri ve Milli Mücadele saflarında bilfiil çatışmalara katılmaları, bu
polislerin hayat hikâyeleri çerçevesinde örgülenmiştir.
Savaş yıllarında asker ve polisin iç güvenliğin sağlanmasında omuz omuza görev
yaptığı ve çoğu zaman askerin “iç güvenliğin” sağlanmasında polisten daha çok öne çıktığı,
ancak yaşanan savaş yıllarında bu olgunun tersine döndüğü, polisin de ülkenin “dış
güvenliğinin” sağlanması konusunda ordu saflarında görev aldığı görülmektedir. Çünkü
Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’na girmesiyle beraber, topyekün bir seferberlik
sürecine girilmiştir. Bu dönemde vatanın savunması için ordu saflarına katılarak savaşa iştirak
eden binlerce insanın arasında pek çok rütbeli ve rütbesiz polis de yerini almış ve büyük bir
kahramanlık mücadelesi ortaya koymuşlardır. Özellikle Çanakkale muharebelerinin
başlamasıyla birlikte, asker ihtiyacı oldukça artmış ve birçok polis bu cephede bilfiil
çarpışmalara katılmıştır. Meclis-i Ayan Zabıt Ceridesinde yer alan, “İstanbul’daki 2500
polisin 1600’ü I. Dünya Harbinde yaralandı” ifadesi, bu sözlerimizi doğrular niteliktedir.
Bu çerçevede birçok polis seferberlik çağrısıyla birlikte orduya intisap ederek diğer
savaş bölgelerinde olduğu gibi Filistin, Suriye ve Irak cephelerinde bilfiil çarpışmalara
katılmıştır. Savaşa katılmayan ya da polislik mesleğinin özel durumundan dolayı katılamayan
polisler ise cephe gerisinde ordunun ve halkın ihtiyaçlarını temin konusunda olağanüstü bir
gayret sergilemişlerdir. Savaşa bilfiil katılsın veya katılmasın, bu polisler de herkes gibi
savaşın getirdiği sıkıntıları yaşamışlar, özellikle kaybedilen bu vatan topraklarını bırakarak
Anadolu’ya gelen ve görevlerine devam eden polisler, bu acıyı daha derinden yaşamışlardır.
Bu çerçevede Antep savunmasında görev yapan polisler ayrı bir başlık altında incelenmeyi
hak etmektedirler. Özellikle başta Halep olmak üzere Suriye’nin çeşitli vilayetlerinde görev
yapmakta iken, buraların işgal edilmesi üzerine, çoğu Antep doğumlu olan bu polisler derhal
memleketlerine dönerek, burada işgale karşı başlatılan direnişe omuz vermişlerdir. Ancak
aslen Antep doğumlu olmamakla birlikte görev yaptıkları toprakların İngilizlerce işgal
edilmesi üzerine Anadolu’ya geçen polislerin bazıları kendi memleketlerine veya başkent
İstanbul’a dönmek yerine mücadelelerini Antep’te sürdürmüşlerdir. Sadece Suriye’nin değil,
Cebel-i Lübnan Vilayeti ve Beyrut’un işgal edilmesi üzerine buralardaki görevlerini bırakarak
Anadolu’ya gelen ve polislik görevine burada devam eden birçok polisin varlığı da göze
çarpmaktadır. Bu polisler asli polislik görevlerini yapmanın yanısıra ülkenin içinde bulunduğu
durumdan dolayı de facto kendilerini mücadelenin içinde bulmuşlardır. Birinci Dünya Savaşı
ile başlayan uzun ve yorucu savaş maratonunda çok yoğun bir şekilde görev yapan bu
polisler, çoğu zaman asli vazifelerini ikinci plana atarak durumdan vazife çıkarmış ve
cepheden cepheye koşmuşlardır.
Bu polislerin birçoğu Milli Mücadele kazanıldıktan sonra zor şartlar altında yaşamlarını
sürdürmeye çalışmışlar, birçoğu da yaşadıkları sıkıntılı ve meşakkatli yılların sonucu olarak
büyük sağlık problemleri yaşamışlardır. Onların bu fedakârlıklarının farkında olan Ankara
Hükümeti, Birinci Dünya Savaşı ve Milli Mücadele’nin içinde yer alan birçok polisi İstiklal
Madalyası ile onurlandırmıştır. Özellikle Suriye topraklarında yürüttükleri mücadeleyi
Antep’in kurtuluşu için devam ettiren polisler bu konuda dikkat çekmektedir. TBMM
58
tarafından İstiklal Madalyası ile ödüllendirilen polislerin 66 tanesinin Antepli olması ilginç bir
ayrıntı olarak dikkatimizi çekmektedir.
Cepheden cepheye kesintisiz mücadelelerini sürdüren bu polislerin yanı sıra Güney
cephesinde İngilizlere esir düşen Osmanlı askerlerinin arasında birçok polis de
bulunmaktaydı. Bu vatan topraklarının kaybedilmesinin verdiği ıstıraba bir de esaret altına
olmanın getirdiği sıkıntı eklenince, bu polislerin trajedisi daha anlaşılabilir. Savaşta esir düşen
polislerin sıkıntısı, savaşın sona ermesiyle bitmemiş, bazıları esarette hayatını kaybederken,
bir kısmı da ancak Mütarekeden sonra hürriyetlerine kavuşabilmişlerdir. İşin ilginç tarafı
serbest kalan bu polislerin birçoğu Milli Mücadele’ye de iştirak ederek, Birinci Dünya
Savaşı’nda sergiledikleri olağanüstü mücadele örneğini burada da göstermişlerdir.
Çok sayıda polisin Anadolu’ya gelerek görevlerine devam etmelerine karşın, işgal
edilen topraklarda görev yapan birçok polisin yeniden görev almak için hükümete
başvurmadığı ve bu nedenle müstafi işlemi yapılarak polis teşkilatından kayıtlarının silindiği
görülmektedir. Bu polislerin içerisinde birçok gayrimüslim polisin bulunması dikkat çekici bir
husus olarak karşımıza çıkmaktadır.
Elbette Birinci Dünya Savaşında Irak-Suriye-Filistin cephelerinde savaşan polisler
sadece bu bildiride bahsedilenlerle sınırlı değildir. Bu bildiri, elimizdeki mevcut kaynaklardan
yola çıkılarak, kaybedilen bu topraklarda yaşanan hüznü ve verilen çetin mücadeleyi,
mücadelenin tam ortasında yer alan polislerin gözüyle irdelemeye çalıştığımız bir çalışmadır.
KAYNAKÇA
Bu çalışmada Emniyet Genel Müdürlüğü arşiv kaynaklarından elde ettiğim belgeleri
kullanmanın yanı sıra, mevcut diğer kaynaklar taranarak Birinci Dünya Savaşı’na bizzat
katılan veya cephe gerisinde savaşın getirdiği zorluklarla mücadele eden polisler tespit
edilmeye çalışılacaktır. Osmanlı Ordusu saflarında Birinci Dünya Savaşı’na katılanların
mesleki dağılımları ile ilgili yapılmış çalışmalar oldukça sınırlıdır. Bildirimizin başlığı ile
ilgili yapılmış müstakil bir çalışma hemen hemen yok gibidir. Bu nedenle Birinci Dünya
Savaşı ile ilgili eserlerde yer alan “bilgi kırıntıları” bile değerlendirilmeye çalışılacaktır.
Emniyet Genel Müdürlüğü’nün polis arşivlerinden yararlanarak yayınlattığı ancak burada yer
veremeyeceğim çokluktaki yayınlar, 1913’ten günümüze kadar Polis Dergilerinde yayınlanan
makaleler, polislik üzerine yapılan yüksek lisans ve doktora tezleri ve son yıllarda polislik
üzerine artan çalışmalardan da faydalanılacaktır. Özellikle Emniyet Genel Müdürlüğü
tarafından başarılı polislerle ilgili 2004 yılında tek cilt halinde ve 2012 yılında beş cilt halinde
yayınlanan biyografi çalışmalarından yoğun bir şekilde yararlanılacaktır. Emniyet Genel
Müdürlüğü personel özlük dosyalarından ve Emniyet Sandığı Genel Müdürlüğü emeklilik
dosyalarından yararlanarak hazırlanan bu iki kaynağın yanı sıra, Polis Akademisi Başkanlığı
tarafından 2012 yılında yayınlanan Osmanlı Polis Teşkilatında görev yapmış gayrimüslim
polislerin biyografilerinden de yararlanıldı. Ayrıca kendim bir emniyet mensubu olmam
hasebiyle polis tarihi üzerine yaptığım ve çeşitli dergilerde yayınlanan makalelerime yeri
geldiğinde atıf yapacağım. Bu makalelerden bazıları şunlardır:
59
•Dikici, Ali, (2010), “Osmanlı Makedonya’sında Kurulan İlk Uluslararası Polis Barış
Koruma Misyonu: Mürzsteg Reform Programı”, Karadeniz Araştırmaları, Cilt: 6, Sayı: 24,
Kış 2010, s. 75–108.
•Dikici, Ali, (2010), “Osmanlı’dan Devralınan Uygulama: Mülkî İdare Amirlerinin
Polis Yöneticisi, Polis Yöneticilerinin Mülkî İdare Amiri Olması”, Türk İdare Dergisi, Yıl:
82, Sayı: 466, Mart 2010, s.121–144.
•Dikici, Ali, (2014), “II. Meşrutiyet’ten Cumhuriyete Miras Kalan İç Güvenlik Anlayışı
ve Türk Polis Teşkilatı”, Türk İdare Dergisi, Yıl: 86, Sayı: 479, Aralık 2014, s. 91-122.
• Dikici, Ali, (2007), “Milli Mücadele Döneminde İç Güvenlik ve Türk Polisi”, Atatürk
Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt: XXIII Sayı: 67–68–69, (Mart-Temmuz-Kasım 2007), s.
339–382.
•Dikici, Ali, “Şanlıurfa’nın Kurtuluş Savaşı’nda Düşman İşgaline Karşı Mücadele Eden
Onikiler Hareketinden Arabikâtibizade Şakir Yazgan Efendi: Komiser Şakir”, Borsa,
Şanlıurfa Ticaret Borsası Yayını, Yıl: 1, Sayı:3, (Nisan-Mayıs-Haziran 2008), s. 60–64.
•Dikici, Ali, (2009), “İstiklâl Madalyalı Polisler ve Yüzellilik Polisler”, Atatürk
Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı: 75, Cilt: XXV, Kasım, s. 523-573.
•Dikici, Ali, “Milli Mücadele’de Kahraman Bir Polis Müdürü Eşi: Zekiye Hanım”,
Çağın Polisi, Yıl: 7, Sayı: 76, (Nisan 2008), Ankara, s. 58–60.
•Dikici, Ali, (2008), “Cumhuriyetin İlk Yıllarında Türk Polis Teşkilatı (1923–1938)”,
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt: XXIV, Kasım 2008, Sayı: 72, s. 719–755;
•Dikici, Ali, (2011), “Milli Şef Dönemi İç Güvenlik Anlayışı ve Türk Polisi”, Atatürk
Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı: 80, Cilt: XXVII, Temmuz, s. 389-460.
•Dikici, Ali, (2009), “Von Papen Suikastının Aydınlatılmasında Türk Polisinin Başarısı
ve Marc Payot’un Katkıları”, Türkoloji Kültürü, Cilt: II, No: 3, (Kış 2009), s. 49–60.
•Dikici, Ali, (2010), “Çok Partili Hayata Geçerken Türk Polisinin Durumu”, Çağın
Polisi Dergisi, Yıl: 9, Sayı: 105, (Eylül 2010), ss. 32-34.
•Dikici, Ali, (2009) “Demokrat Parti Döneminde İç Güvenlik ve Türk Polis Teşkilatı”,
Gazi Akademik Bakış, Cilt: 3, Sayı: 5, Kış 2009, s. 61-94.
•Dikici, Ali, (2013), “Tarihi Süreçte Türk Polisinin Askerden Özerkleştirilmesi”,
Tarihte Türk Polis Teşkilatı Sempozyumu, (Edit. Muammer Gül ve Mustafa Kandemir), Polis
Akademisi Yayınları, Ankara, ss. 537-564.
•Dikici, Ali, (2014), “II. Meşrutiyet’ten Cumhuriyete Miras Kalan İç Güvenlik Anlayışı
ve Türk Polis Teşkilatı”, Türk İdare Dergisi, Yıl: 86, Sayı: 479, Aralık 2014, ss. 91-122.
60
BÜYÜK TAARRUZ ZAFERİNİN ORTADOĞU’DA YANKILARI
Uğur ÜÇÜNCÜ*
Büyük Taarruz, 26 Ağustos 1922-18 Eylül 1922 tarihleri arasında Türk ve Yunan
orduları arasında Batı Anadolu’da gerçekleşmiş önemli bir savaştır. Sonucu itibariyle Batı
Anadolu Yunan işgalinden kurtulmuştu. Zafer bütün Türkiye’de büyük bir sevinçle
karşılanmıştır. Zafer, sadece Türkiye’de değil sömürge imparatorluklarının esaretinde olan
milletler üzerinde de önemli yankılar uyandırmıştır. Bu anlamda Ortadoğu halkının Büyük
Taarruz karşısındaki tutumu nasıldı? Bu sorunun yanıtı mühimdir. Zira önemli bir kısmı
Osmanlı Devleti’nin uzun yıllar hâkimiyeti altında bulunmuştur. Ortadoğu halkı uzun yıllar
ortak tarih yaşadığı Türklerin Büyük Taarruz zaferi hakkındaki düşünceleri hangi yönde idi.
Birinci Dünya Savaşının sonlarında, başta İngilizler olmak üzere İtilaf Devletlerinin
propagandalarına kanan Ortadoğu halkının bir kısmı Osmanlı Devleti’ne isyan etmişti. Fakat
savaş sonunda İtilaf Devletleri, vaatlerini yerine getirmemiş, Ortadoğu topraklarına özgürlük
vermek yerine, o toprakları mandaları altında idare etmişlerdi. Bu gelişme, Ortadoğu’da İtilaf
Devletlerine karşı tepkiye neden olurken Türkiye’ye yönelik olumlu algı doğurmuştu. İşgal
edilmiş topraklarını kurtarma mücadelesi yapan Türkiye desteklenmişti. Türk Milli
Mücadelesinin son safhası olan Büyük Taarruz sürecinde nakdi ve ayni yardımlarda
bulunulmuş, Camilerde Türklerin kesin zaferleri için dualar edilmişti. Kazanılan zaferlerle
birlikte Suriye, Mısır, Beyrut, Irak gibi Ortadoğu coğrafyasında zafer mitingleri yapılmış,
Türkiye için yeni yardımlar toplanmış, TBMM’ye tebrik telgrafları çekilmişti.
Bu çalışmada Büyük Taarruz zaferinin Ortadoğu’da ne gibi yankılar uyandırdığı ortaya
konmaya çalışılacaktır. Arşiv vesikaları, Türk basını, zabıt cerideleri ve telif eserler
merkezinde ele alınacak çalışmayla Türkiye topraklarını kesin olarak kurtaran Büyük
Taarruzun Türkiye’nin doğal etki alanlarından biri olan Ortadoğu’daki yanlılarının izleri
aranacaktır.
KAYNAKÇA
Hâkimiyet-i Milliye, İstikbal, Yeni Adana, Açıksöz, Peyam-ı Sabah, Satvet-i Milliye
gibi Büyük Taarruz sürecinde çıkmakta olan gazete ve dergiler, ATASE, BCA, TİTE gibi
arşivlerde bulunan ilgili belgeler, Zabıt Cerideleri, konuyla ilgili telif eserler.
*Doç. Dr., Karadeniz Teknik Üniversitesi.
61
İNGİLİZLERİN GÜNEY VİLAYETLERİ İŞGAL PLANI VE GENERAL
ALLENBY’NİN İSTEKLERİ
Oktay BOZAN*
30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi imzalandıktan sonrasında 6. Ordu’nun terhisi
meselesi ve ordunun nereye çekileceği hususu uzun süre belirsizliğini korumuştur. Bu konuda
6. Ordu’nun ve Harbiye Nezareti’nin, Hariciye Nezareti’ne devamlı müracaatları üzerine,
mütareke komisyonundaki İngiliz temsilcisi nezdinde yapılan görüşmeler sonucunda, bu iş
için İngiliz komutanları ile temasa geçilmesi, Hariciye Nezareti’nden Harbiye Nezareti’ne
bildirilmiştir. Bu sırada İngiltere’nin Suriye Komutanı Mareşal Allenby ile bu hususun
görüşülmesi kararlaştırılmıştır. 30 Ocak 1919’da yapılan Arappınar’ı görüşmesine 5. Tümen
Komutanı Kenan ve Ordu Kurmay Başkanı Halit Beyler görevlendirilmiştir. İngilizler, bu
görüşmelerde 6. Ordu’nun lağvedilmesini ve ordu kumandanı Ali İhsan Paşa’nın görevden
alınmasını sert bir şekilde dikte etmiştir. Zira mütarekenin ilk aylarında Diyarbakır vilayeti ve
Vilayet-i Sitte’nin işgal edilememesinde 6. Ordu’nun ve komutanının etkilerini görmemek
mümkün değildir. Mareşal Allenby bu amaçla İstanbul’a giderek, Osmanlı Hükümeti
üzerinde baskı yapmaya başlamıştır. 8 Şubat 1919 günü İstanbul’a gelen Allenby, 6. Ordunun
lağvedilmesini, bütün silahların İngilizlere teslim edilmesini, bölgeden tehcir edilen
Ermenilerin yerlerine iade edilmesini, lüzum görülmesi halinde Diyarbakır ve Mardin’in işgal
edileceğini ileri sürmüştür. Böylece Allenby, Mondros Mütarekesi’ne ilaveten Osmanlı
Hükümetine yeni bir mütareke zorla kabul ettirmiştir. Böyle bir mütarekenin tamamıyla
hayata geçmesi halinde Mardin, Diyarbakır, Urfa ve diğer başka vilayetlerin İngiliz işgaline
açık hale geleceği şüphesizdi. General Allenby’nin isteklerinin ardı arkası kesilmemiş ve 6.
Ordu’nun yerine kurulan Diyarbakır merkezli 13. Kolordu Kumandanlığının yetkililerini ile
de bir dizi görüşme yapmıştır. Ancak 13. Kolordu Kurmay Başkanı Halit Bey ile Mardin 5.
Tümen Kumandanı Kenan Bey’in aldığı tedbirler sayesinde İngiliz işgalinin kuzeye
(Diyarbakır ve Mardin) genişlemesine engel olunmuştur. Böylece tasarlanan işgal ile
Kürdistan devleti teşkiline ve bölgenin Ermenistan’a ilhakına engel olunmuştur. Bu bildiride
Başbakanlık Osmanlı Arşivleri ve ATASE arşivleri ışığında Mondros Mütarekesi sonrasında
İngilizlerin Mondros Mütarekesine aykırı olarak Diyarbakır ve Mardin’i işgal teşebbüsü ele
alınacaktır.
*Yrd. Doç. Dr., Dicle Üniversitesi.
62
KAYNAKÇA
Başbakanlık ve ATASE arşivleri, araştırma eserler, hatıralar, vb.
63
SYKES-PİCOT’TAN BOP’A ORTADOĞU’DA HEGEMONYA ARAYIŞLARI
Mustafa Sıtkı BİLGİN*
Ortadoğu bölgesi, sahip olduğu jeopolitik konumu ve enerji kaynakları dolayısıyla
özellikle de son bir asırdır yoğun bir uluslararası rekabet ve çekişmeye sahne olmuştur.
Bölgenin bu talihsiz durumu, Sykes Picot Antlaşmasının 100’üncü yılını geride bıraktığımız
dönemde de değişmemiştir. Bölge halen Doğu Akdeniz ve Ortadoğu merkezli yoğun bir
küresel güç mücadelesine sahne olmaktadır. Uluslararası sistemin yeniden inşası sürecinde
ABD’nin 11 Eylül sonrası uygulamaya koyduğu Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) vekalet
savaşları boyutuyla yeni bir aşamaya girmiş durumdadır. Bölge içi ve bölge dışı aktörlerin bu
projeye karşı yürüttüğü mücadele çerçevesinde Amerikan hegemonyasının hedef alınmasına
yönelik uygulamalar krizi daha da genişletmiş ve derinleştirmiş durumdadır.
Özellikle, Soğuk Savaş sonrası dönemde Ortadoğu’da ardı ardına patlak veren krizler
bölgeyi bir ateş deryasına çevirdiği gibi Türkiye’yi de iç ve dış politika boyutuyla derinden
etkilemiştir. Türkiye’nin yakın çevresinde meydana gelen gelişmeler Türkiye’nin bölgedeki
çıkarlarını etkilemenin ötesinde Türkiye’nin iç ve dış güvenliği için tehdit oluşturmaya
başlamıştır. Mevcut makalede, Küresel güçlerin Ortadoğu’daki hegemonya arayışlarının
Türkiye ve bölge istikrarı için oluşturduğu tehditler mercek altına alınacak ve bölgesel istikrar
için ne gibi proje ve önlemlerin alınması gerektiği üzerinde durulacaktır.
*Prof. Dr., Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Araştırmalar Enstitüsü
Müdürü.
64
SYKES – PİCOT ANTLAŞMASI İLE DEĞİŞEN DENGELERİN DEĞİŞMEYEN
YÜZÜ
Mustafa Edip ÇELİK*
Osmanlı Devleti’ni savaşa meydan vermeden paylaşmayı amaçlayan Sykes-Picot
Antlaşması Lev Troçki tarafından 24 Kasım 1917 tarihinde dünya kamuoyuna
duyurulduğundan beri üzerinde en fazla spekülasyon yapılan antlaşmalardan biri olmuştur.
Sykes-Picot Antlaşması, henüz yıkılmamış bir devletin topraklarının paylaşılmasının yanı sıra
birbirinden farklı etnik ve dinsel yapının yaşadığı karmaşık bir coğrafyanın gerçeklikten uzak,
kâğıt üzerinde sınırlarının belirlenmesinin ender örneklerinden biridir. I. Dünya Savaşı’ndan
sonra İngiltere ve Fransa’ya bırakılan petrol bölgelerinin paylaşılmasını belirleyen Sykes-
Picot Antlaşması, bölgenin etnik, sosyal ve dini yapısını emperyalist bir anlayış ile
şekillendirirken, Ortadoğu halklarının kendi kendilerini yönetmek konusunda yetersiz
olduklarını ve ancak batılı devletlerin güdümünde yaşayabilecekleri propagandasını bölgesel
aktörler kullanarak yaymıştır. II. Dünya Savaşı’nın temel etkenlerinden biri olan sömürge
topraklarının yeniden paylaştırılması sırasında dünya siyasetinde köklü değişimler meydana
gelmiş olmasına rağmen, Ortadoğu’da Sykes-Picot antlaşmasının getirmiş olduğu düzen bazı
değişikliklerle devam etmiştir.
XXI. yüzyılın teknolojik yeniliklerinin getirmiş olduğu iletişim çağına kadar birbirinden
haberdar olmadan dünyanın farklı bölgelerinde yaşayan insanlar, sosyal paylaşım
platformlarının ortaya çıkmasıyla fikir ve düşüncelerini ortaya koyabilecekleri daha rahat bir
ortam bulmuşlardır. Bu değişim, batı dünyası gibi fikri baskının olmadığı ortamlarda
hissedilmezken, Ortadoğu’daki otoriter liderlerin yönetimi altındaki genç neslin kendi kültür,
tarih ve medeniyetlerine aykırı olarak şekillendirilmiş bir yapı içerisinde olmalarından dolayı,
mevcut yönetime karşı bir hareket oluşturabilecek bir süreç başlatmasına neden olmuştur.
Avrupa’daki gençlerin rahat yaşantısını fikir ve düşünceleri özgürce yaymalarını internet
üzerinden takip eden Ortadoğu gençliği onlardan etkilenmişler ve diktatör rejimlere karşı bir
isyan hareketleri başlatmışlardır. Bu isyan hareketlerinin başlamasında teknolojinin
gelişmesinin yanı sıra, I. Dünya Savaşı sonrasında Avrupa’ya eğitim amaçlı giden Ortadoğu
gençliğinin Avrupa’da oluşan fikirlerinin bölgede karşılık görmeye başlamasından da
kaynaklanmıştır. Batılı sosyal bilimcilerin "Arap Baharı" olarak isimlendirdiği dönemde,
otoriter liderlere karşı başlayan isyanlar bu liderlerin varlığının fiili nedeni olan Sykes-Picot
Antlaşması’na karşı bir nefret söylemi ve tepkinin doğmasına yol açmışsa da batılı ülkelerin
amacı bölgeyi Sykes-Picot mantığı ile yeniden şekillendirmektir. Bu yeniden şekillendirme
sürecinde aktörler değişmiş olmasına rağmen Sykes-Picot mantığında herhangi bir değişiklik
olmamıştır.
Batılı güçlerle çıkar amaçlı ilişkisi olmayan ve Ortadoğu'nun tarihsel kültürüne hâkim
olan aydın kesimin Sykes-Picot Antlaşması’na karşı olmasına rağmen, askeri ve siyasi gücü
elinde bulunduran batılı ülkelerin oluşturduğu bu antlaşmaya karşı bir alternatif
oluşturulamamıştır. Bunun yanı sıra düzene karşı gelenlerin ekonomik gücü ve entelektüel
birikimlerinin olmayışı ve iktidarı elinde tutan otoriter liderlerin askeri gücü kullanmaktan
kaçınmamaları gibi nedenler, bölgede değişikliklerin gerçekleşmemesinin sebepleri arasında
sayılabilir.
Bu çalışma, Sykes-Picot Antlaşması’yla kendi iç dinamikleri dışında şekillendirilen,
sosyal olarak geri bırakılmış Ortadoğu’nun, I. ve II. Dünya Savaşları’nda yaşadığı
dönüşümden sonra, iktidar gücünü elinde bulunduran ve petrol gelirleri ile zenginleşen
*Yrd. Doç. Dr., Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi.
65
otoriter liderlerin yönetimlerini devam ettirmek uğruna, Sykes-Picot Antlaşması’nı yapanlar
ile yürüttükleri ortak siyasetle söz hakkı tanımadıkları Arap Baharı ile ayaklanan halkı, askeri
sistemler, terör ve algı politikası ile yıldırarak Sykes-Picot Antlaşması’nın oluşturduğu fiili
durumu devam ettirme çabalarını anlatmayı amaçlamıştır.
KAYNAKÇA
Ahmad, Feroz, “War and Society Under the Young Turks, 1908-1918”, Review (Fernand
Braudel Center) Vol. 11, No.2, Ottoman Empire: NinteenthCentury Transformations (Spring,
1988), pp. 265-286.
Anderson, E. W. (2000). The Middle East: Geography and Geopolitics. Routledge Publishing
Bonine, Michael (2012). Is There a Middle East?: The Evolution of a Geopolitical Concept.
Stanford University Press.
Bradley, J. R. (2012). After the Arab Spring: How Islamists Hijacked The Middle East
Revolts. Palgrave Macmillan Publishers.
Brown, L. C. (2006). Diplomacy in the Middle East. I.B.Tauris Press.
Cleveland, William L., and Martin Bunton. (2016). A history of the modern Middle East.
Westview Press.
Fitzgerald, Edward Peter. "France's Middle Eastern Ambitions, the Sykes-Picot Negotiations,
and the Oil Fields of Mosul, 1915-1918." The Journal of Modern History 66.4 (1994): 697-
725.
Fromkin, David, Barışa Son Veren Barış, Modern Ortadoğu Nasıl Yaratıldı 1914-1922, Çev.
Mehmet Harmancı, Sabah Kitapları, İstanbul, 1993.
Gaub, Florence, and Patryk Pawlak. "Sykes-Picot and Syria." ISS Alert–European Union
Institute for Security Studies 34 (2013): 1-2.
Kamrava, Mehran. (2005). The modern Middle East: a political history since the First World
War. Univ of California Press.
Kent, Marian, The Great Powers and the End of the Ottoman Empire, Frank Cass, London,
1996.
Kort, Michael (2008). The Handbook of the Middle East. Twenty-First Century Books
Levene, Mark, “The Balfour Declaration: A Case of Mistaken Identity”, The English
Historical Review, Vol. 107, No. 422 (Jan., 1992), pp. 54-77
Manhire, Toby (2012). The Arab Spring: Rebellion, Revolution, and a New World Order.
Guardian Books.
Panara, Carlo; Wilson, Gary (2013). The Arab Spring: New Patterns for Democracy and
International Law. Martinus Nijhoff Publishers, 77 - 98;
66
Prashad, Vijay (2012). Arab spring, Libyan winter. AK Press.
Sorenson, D. S. (2010). Interpreting the Middle East. Westview Press.
67
AVRUPA’NINARAP BAHARINA VERDİĞİ TEPKİ ÜZERİNE BİR
DEĞERLENDİRME: AVRUPA SORUNUN MU YOKSA ÇÖZÜMÜN MÜ PARÇASI?
Emre OZAN*
Bu çalışma, Avrupa Birliği’nin ve Avrupalı güçlerin Arap Baharına verdikleri tepkiyi ve
kullandıkları siyasi araçları ele alacaktır. Öncelikle Avrupa’nın Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da
daha önce yaşanan krizlere verdikleri tepkilerin genel özellikleri belirlenecektir. Bu çerçevede
Avrupa’nın Ortadoğu sorunlarına çözüm üretme kapasitesi değerlendirilecektir. Avrupa’nın
modern Ortadoğu’nun şekillenmesindeki rolü ve günümüzde kendi içinde yaşadığı sorunlar
ortaya konularak sorunun mu yoksa çözümün mü bir parçası olduğu sorusuna yanıt
aranacaktır. Muhtemel bulgular şu şekildedir:
Ortadoğu uluslararası aktörlerin ve küresel güçlerin en fazla müdahale ettikleri
bölgelerin başında gelmektedir ve bu durumun pekişmesinde en önemli rolü Avrupalı güçler
oynamıştır. Ancak bölge ülkelerinin bağımsızlıklarını kazanmaları sonrasında Avrupalı güçler
bölgede yaşanan krizlerin uzağında kalmayı tercih etmişlerdir. Arap-İsrail çatışmaları,
Ortadoğu kaynaklı terör sorunu, mülteci krizleri vb. sorunlarda Avrupa ülkelerinin Ortadoğu
sorunlarına yönelik politika üretmeleri iki koşula bağlı kalmıştır. Bu koşullardan birincisi bu
sorunların doğrudan Avrupa topraklarını etkilemesi, ikincisi ise bir Avrupalı gücün inisiyatif
üstlenerek politika üretmede diğer Avrupalı ülkeleri ikna edebilmesidir. Arap Baharı
başladığında bu geleneksel yaklaşım sürmüştür. 2008 ekonomik krizi sonrasında kendi içinde
hem ekonomik hem sosyal sorunlarla karşılaşan ve Lizbon Antlaşması sonrasında tek sesli dış
politika arayışlarını hayata geçirmeye zorlanan Avrupa Birliği Arap Baharında çözüm
üretecek politikalar geliştirememiştir. Ticari ilişkilerle ve ekonomik yardımlarla sınırlı politik
araçlar ve mültecileri Avrupa’dan uzak tutmaya odaklanmış yaklaşımlar dışında herhangi bir
çözüm sunulamamıştır. Fransa ve İtalya gibi ülkelerin Libya’da inisiyatif üstelenerek askeri
çözüm üretme arayışları birçok zorluğu beraberinde getirmiş, bu zorluklar Avrupa’nın Suriye
konusunda son derece temkinli davranmasına yol açmıştır. Kendi içindeki sorunları çözmekte
de başarılı olamayan Avrupa, Arap Baharı sürecinde çözümün parçası olmakta zorlandıkça,
sorunun bir parçası olduğu izlenimi giderek güçlenmiştir. Ortadoğu’daki birçok etnik, dini ve
mezhepsel çatışmanın ve ulus-devlet kurma çabalarındaki başarısızlığın kaynağı olarak
Avrupalı güçlerin yüz yıl önce tesis ettikleri statüko gösterilmektedir. Dolayısıyla Avrupa’nın
çözüm üretme kapasitesinin zayıflaması ve sorunun kaynağı olma izleniminin güçlenmesi
Avrupa’yı anlamlı bir küresel aktör olmanın uzağına itmektedir.
KAYNAKÇA
Kitaplar:
Horst, Jakob ve Jünemann, Annette (2016) Euro-Mediterranean Relations after the Arab
Spring: Persistence in Times of Change, Routledge.
Peters, Joel eds. (2012) The European Union and the Arab Spring: Promoting
Democracy and Human Rights in the Middle East, Lexington Books.
*Yrd. Doç. Dr., Kırklareli Üniversitesi.
68
Riemer, Andrea K. ve Stivachtis, Yannis A. (2002) Understanding EU's Mediterranean
Enlargement: The English School and the Expansion of Regional International Societies,
Michigan University Press.
van Hüllen, Vera (2015). EU Democracy Promotion and the Arab Spring: International
Cooperation and Authoritarianism, Springer.
Youngs, Richard (2002). The European Union and the Promotion of Democracy:
Europe's Mediterranean and Asian Policies, Oxford University Press.
Makaleler:
Behr, Timo (2012). The EU’s Mediterranean Policies after the Arab Spring: Can the
Leopard Change its Spots? Amsterdam Law Forum, 4(2), s. 76-88.
Dadush, Uri ve Dunne, Michele (2011). American and European Responses to the Arab
Spring: What's the Big Idea? The Washington Quarterly, 34(4), s. 131-145.
Hollis, Rosemary (2012). No friend of democratization: Europe's role in the genesis of
the ‘Arab Spring’. International Affairs, 88(1), s. 81-94.
Pace, Michelle (2009). Paradoxes and contradictions in EU democracy promotion in the
Mediterranean: the limits of EU normative power. Democratization, 16(1), s. 39-58.
Schumacher, Tobias (2011). The EU and the Arab Spring: Between Spectatorship and
Actorness. Insight Turkey, 13(3), s. 107-119.
Whitman, Richard G. ve Juncos, Ana E. (2012). The Arab Spring, the Eurozone Crisis
and the Neighbourhood: A Region in Flux. JCMS: Journal of Common Market Studies, 50, s.
147-161.
Diğer Kaynaklar:
Avrupa Birliği Kurumlarının Resmi Dokümanları
Avrupa Birliği Yetkililerinin ve Temsilcilerinin Resmi Açıklamaları
Avrupa Ülkelerinin Devlet Başkanları ve Dışişleri Yetkililerinin Basına Yansıyan
Demeçleri
Diğer Gazete Haberleri
69
AFTER 100 YEARS OF SYKES PICOT:ISIS AS A REFLECTION OF
POSTCOLONIAL REGIMES IN ARABWORLD
Alaa F. Ahmed ALAMERİ*
The paper is rereading of the terrorism phenomenon in Arab World. The Arab Spring
was response of the failure of postcolonial regimes in Arab countries. The paper will try to
answer of the question: Is ISIS a reflection of totaliterian regimes in Arab countries?The
Arab spring in some Arab countries and spreading of terrorism and extremism was an
expression of the despotism and secular regimes in Arab World.
*Dr., Open-Educational College-Baghdad.