Sİ Kızıl Bayrak 12-42

32

description

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak 2012-42/19 Ekim

Transcript of Sİ Kızıl Bayrak 12-42

Page 1: Sİ Kızıl Bayrak 12-42
Page 2: Sİ Kızıl Bayrak 12-42

2 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLER

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Molla Şeref Mahallesi,

Simsar Sokak, No: 5, D: 3 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Altay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2012/09 (42) * 19 Ekim 2012Fiyatı: 1 TL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Tayfun AltıntaşEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2012/09 (42) * 19 Ekim 2012

Sermaye devletinin savaş kışkırtıcılığı, çıkarılantezkerenin ardından hız kesmeden devam ediyor.Suriye’ye dönük provokatif girişimler eşliğinde devameden bu süreç içerisinde işi şova dönüştüren sermayedevleti, Suriye Havayolları’na ait yolcu uçağını jetlereşliğinde indirerek uçaklarda “silah” araması yapmıştı.

Elbette sermaye devletinin bu provokatifgirişimlerinin şovdan öteye bir kapsamı ve politik arkaplanı bulunmaktadır. Bütün bu olup biteni ABDemperyalizminin denetiminde Suriye’ye dönük kurulan“operasyonel mekanizmanın” bir parçası olarak elealmak, emperyalizmin bölge politikalarının bir devamıolarak değerlendirmek gerekiyor. Dolayısıylaönümüzdeki günlerde emperyalist saldırganlığa ve bununortaya çıkaracağı her türlü savaş kışkırtıcılığına veprovokatif girişimlere karşı işçi ve emekçileri uyarmak,bu doğrultuda emperyalist savaş karşısında verilenmücadeleyi büyütmek büyük bir önem taşıyor.

Sermaye devletinin savaş ve saldırganlık üzerinekurulu dış politikasını içeride işçi ve emekçilere yönelenkapsamlı yıkım saldırıları tamamlıyor. Yoksulluğu hergeçen gün derinleştiren zam yağmurları ve artan vergiyükleri hız kesmeden devam ederken öte yandan işçisınıfının kazanılmış haklarını ortadan kaldıran kölelikyasaları bir bir meclisten geçiriliyor. Son olarak, ihanetçisendika bürokratlarının da gayretiyle “Sendikalar Yasasıve Yeni İş İlişkileri Kanunu” mecliste onaylanarakyasalaştı. Sınıfın örgütlenmesinin önüne yeni engellerçıkaran bu yasa karşısında sınıf cephesinden henüz etkilibir mücadele pratiği ortaya koyulabilmiş değil.Dolayısıyla önümüzdeki dönem içerisinde sınıfa dönüksaldırılar karşısında mücadeleyi büyütmek bir başkatemel sorumluluk alanı olarak önümüzde durmaktadır.

***Sınıf devrimcilerinin komünist hareketin 25. yılı

vesilesiyle gerçekleştireceği kitle etkinliklerine sayılıgünler kaldı. İlki 3 Kasım’da İzmir’de yapılacak olan vepeşi sıra Ankara, İstanbul ve Adana’da gerçekleştirilecekolan etkinliklerin her açıdan güçlü geçmesi büyük birönem taşıyor. Deneyimlerin ortaklaştırılması açısındanişlevsel olacağı düşüncesiyle sürece dair değerlendirmeve röportajlara gazetemizin bu sayısında geniş bir yer

ayırmış bulunuyoruz. Önümüzdeki sayılarda da etkinlikhazırlıklarını farklı yönleri üzerinden yansıtmaya devamedeceğiz. Bunun için etkinlik hazırlık sürecinde yer alanbütün okurlarımızın katkılarını bekliyoruz.

***Özgür Bir Gelecek için Liselilerin Sesi dergisinin 46.

sayısı çıktı. Okurlarımız derginin son sayısına EksenYayıncılık bürolarından ve kitapçılardan ulaşabilir.

***6 Kasım eylem ve etkinlik programları gazetemizin

yayına hazırlandığı günlerde netleşmediği için busayımızda yer veremiyoruz. Okurlarımız önümüzdekigünlerde netleşecek olan eylem ve etkinlik takviminiwww.ekimgencligi.net ve www.kizilbayrak.net sitelerindentakip edebilir.

***Hatırlatma: Önümüzdeki hafta resmi tatilden

kaynaklı gazetemizin dağıtım ve kargo işleriyapılamamaktadır. Bu nedenle gazetemizin 43. sayısı birsonraki hafta, 2 Kasım 2012 tarihinde çıkacaktır.

Sosyalizm İçin

Operasyonal mekanizma, savaş tezkeresi ve ötesi...Türkiye savaş kışkırtıcılığını eldenbırakmıyor!. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 4Diktatör sevicileridiktatörlere karşı! . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5Direnişçi işçilerle emperyalist savaşüzerine konuştuk ! . . . . . . . . . . . . . . . . . 6İZBAN işçileri iş bıraktı, İBB bildiksenaryoyu tekrarladı... . . . . . . . . . . . . . . 7AKP saldırıyor,Kürt hareketi mücadeleyi sürdürüyor! . . 8Gazete manşetlerindekin ve düşmanlık . . . . . . . . . . . . . . . . . . 9Sermayenin saldırılarına karşıtek yol fiili-meşru mücadele! . . . . . . . . 10Senkromeç direnişi sona erdi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 112012-2014 MESS Grup TİS sürecine dair...… . . . . . . . . . . . . . . . . . 12Sendikal Güç Birliği Platformu’ndan işbırakma! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 13Cansel Malatyalı direnişi,İMO ve sol siyasal güçlerin tutumu 14-15İzmir ve Ankara Etkinlik HazırlıkKomiteleri Sözcüleriyle konuştuk...16-17“BDSP’nin omuzladığı bu etkinliklerinsınıf dayanışmasını artıracağınıbiliyorum!”. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 18Etkinlikeri saldırganlığa, savaşa vesömürüye karşı mücadele mevzilerine dönüştürelim! . . . . . . . . . . 19Etkinlikeri saldırganlığa, savaşa vesömürüye karşı mücadele mevzilerine dönüştürelim! . . . . . . . . . . 20Direnişlerin birleştirilmesi ve ortakmücadele perspektifi üzerine . . . . . . . . 21Kapitalist sistemin derinleşen bunalımı vekeskinleşen rekabet savaşları . . . . . . . . 22Hugo Chavez seçimlerdenbir kez daha zaferle çıktı . . . . . . . . . . . 23AB’nin beş zayıf halkasıVolkan Yaraşır . . . . . . . . . . . . . . . . . 24-25Gençlik hareketinden . . . . . . . . . . . 26-27Savaşın tozu dumanı arasında yalanlarbüyüyor . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 28-29Sokağa, eyleme, mücadeleye! . . . . . . . 30Mücadele postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kitapçılarda...

Page 3: Sİ Kızıl Bayrak 12-42

Arap coğrafyasında ve somutta Suriye’de yaşanangüncel gelişmeler, dünyanın içerisine girdiği yenitarihsel dönemi ve emperyalist-kapitalist sisteminderinleşen kriz dinamiklerini bir kez daha gözlerönüne seriyor. Bugün “Suriye krizi” olarak tanımlanansüreç ve bunun üzerinden şekillenen gelişmeler,yapısal sorunları derinleşen emperyalist dünyaya aynatutuyor.

Geçtiğimiz yüzyılın son çeyreğinde yaşanangelişmeler, somutta ise ‘89 yıkılışı, emperyalistlerarası ilişkilere yeni bir boyut kazandırmış, emperyalistgüçler arasındaki çelişkilerin dizginlerindenboşalmasına vesile olmuştu. O günün dünyasında bugerçeğin bilinci ve stratejisiyle hareket eden ABDemperyalizmi egemenliğini korumak, daha en baştarakiplerini etkisizleştirip güçten düşürmek içinOrtadoğu ve Avrasya üzerinden kapsamlı bir savaşstratejisi ortaya koymuştu. ‘92 Körfez Savaşı bununilk kanlı örneği olarak tarihe geçti.

Genel olarak dünyanın, somutta Ortadoğucoğrafyasının yeniden paylaşımı üzerinden derinleşenhegemonya krizi, ABD’nin 11 Eylül’ün ardındangiriştiği savaş macerası ile daha da belirgin bir halaldı. Bu aynı sürecin ABD emperyalizminin giderekçözülen dünya egemenliğine tekabül ediyor olması vebuna dayalı olarak her geçen gün saldırgan bir politikaizlemesi, hali hazırda süren hegemonya krizinin birbaşka halkasını oluşturuyor.

11 Eylül’ün ardından “süresiz savaş” ilan eden veAfganistan işgalinin startını veren ABDemperyalizminin “Terörizme karşı mücadele, nükleersilah tehtidi vb.” demagojilerle kodladığı emperyalistsavaş ve saldırganlık dizisine gelinen aşamada Suriyehalkası eklenmiş bulunuyor. Bugün Suriye’de yaşanangelişmeler ve “krize” dönüşen sürecin tarihsel olarakarka planında tam da bahsedilen emperyalistler arasıderinleşen çelişkiler yer alıyor. Özellikle Libya’nınişgaline kadar bir nebze olsun işletilebilen BM, NATOvb. emperyalist kuruluşların Suriye sürecinde ciddi birtıkanıklık yaşaması ve sürecin farkında olan ABDemperyalizminin bugün için Suriye’ye yönelikdoğrudan bir müdahaleye girişmek yerine savaşpolitikasını bölgedeki taşeronları ve ÖSO gibi çetelerüzerine kurması, bu aynı gerçekliğin öteki boyutunuyansıtıyor.

Sermaye devletinin savaş çığırtkanlığıve savaş tezkeresi

İplerini ABD emperyalizminin ellerine teslim etmişolan Türk sermaye devleti ise bütün bu süreç boyuncaemperyalist savaş ve saldırganlık politikalarının ensadık hizmetkarı oldu. Afganistan, Irak ve Libya’nınişgal süreçlerinden hala devam eden Suriye sürecinekadar ABD emperyalizminin hizmetine koşan sermayedevleti bölgedeki akan kanın da temel sorumlularındanbir tanesidir. Bunda şaşılacak bir taraf yok elbette. Zirasermaye devleti tarihsel olarak ABD emperyalizmi ile

köklü ilişkilere sahip bir devlettir. Bu ilişki esastapolitik ve iktisadi anlamda ABD emperyalizminekölece bağımlılık temelinde kurulmuştur. Son yıllardasıklıkla vurgulanan “stratejik ortaklık” ise sermayedevletinin tarihsel olarak ABD emperyalizmi ilekurduğu “stratejik uşaklık” ilişkisinintanımlanmasından başkaca bir anlam ifadeetmemektedir.

Bütün bu nedenlerden dolayı, Türk sermayedevletinin Suriye’ye dönük yürüttüğü saldırganpolitikaların ve geçtiğimiz günlerde çıkarılantezkerenin tek başına sermaye devletinin savaşhisterisinin ürünü olduğunu düşünmek büyük biryanılgı olacaktır. Kaldı ki böyle bile olsa ipleriniemperyalistlerin eline sımsıkı vermiş bir devletin,efendilerinin icazeti olmadan böylesi bir macerayagirişemeyeceği tarihsel deneyimlerle orta yerdedurmaktadır.

Bu konuda Irak işgali sürecine bakmak yeterliolacaktır. Özellikle 1 Mart “tezkere kazası” ve GüneyKürdistan’da yaşanan gelişmelere karşı tavrı üzerinebaşına çuval geçirilerek ıslah edilen sermaye devleti ogün bu gündür ABD emperyalizminin bir dediğini ikietmemektedir. Bu utanç verici ilişki Libya’nınardından Suriye’ye yönelen emperyalist saldırganlıküzerinden devam ettirilmektedir. Gelinen yerde Türksermaye devleti, ABD’nin savaş ve saldırganlıkpolitikalarına deyim yerindeyse “kraldan çok kralcı”bir tutumla sarılmaktadır.

“Operasyonal mekanizma” işliyor

ABD emperyalizminin şefleri geçtiğimiz aylardaTürkiye’yi yol eylemiş, Suriye’ye yönelik savaşpolitikaları doğrultusunda Türk sermaye devletininrotasını çizen bir dizi görüşme gerçekleştirmişti.Ziyaretlerin ardından yaşanan gelişmeler “operasyonalmekanizma”nın kesintisiz işlediğini göstermektedir.Antep’te patlayan bombalar, Suriye sınırının ÖSOkamplarına dönüştürülmesi, Akçakale’ye düşen topmermileri ve son olarak çıkarılan savaş tezkeresi...Bütün bu gelişmeler, ABD şeflerinin ziyaretlerindekurulan karanlık masalarda alınan kararlara da ışıktutan mahiyettedir. Tarih sayfalarına kısaca gözatıldığında, benzer “operasyonlar” üzerindenkundaklanan bir dizi savaş bulmak zor olmayacaktır.

Esasta Clinton ziyaretinde formüle edilen ve hızlaişletilmeye başlanan “operasyonel mekanizma”, sondönemde Türk sermaye devletinin Suriye karşısındaaldığı pozisyonun ve gizli-açık her türlü girişimininana karargahı durumundadır. Bu açıdan elealındığında, Akçakale’de gündeme gelen olaylarüzerinden hızla çıkarılan savaş tezkeresinin adresininde yine aynı karargah olduğundan kuşku duymamakgerekiyor. Zira Akçakale’ye düşen top mermilerinintozu dumanı ortadan kalkmamışken, gerçekleşenolayın failleri henüz belirlenmemişken savaş tezkeresibüyük bir el çabukluğuyla meclisten çıkarılmıştır. Iraksürecinin tüm deneyimlerine sahip olan AKP

iktidarının ustalık döneminde elde ettiği kıvraklık birkenara bırakılırsa, bu kararı kendi başına gündemegetirdiğini düşünmek saflık olacaktır.

AKP medyası tarafından tezkerenin “Türkdevletinin gövde gösterisi”, “Esad rejimine karşı sertyanıt” olarak sunulması, kamuoyunun yanıltılmasınayönelik maniplasyondan öte bir şey ifadeetmemektedir. Bu yolla bir taraftan Suriye’ye yöneliksaldırganlık meşrulaştırılmaya çalışılmakta ötetarafından sermaye devletinin itibarı iade edilmekistenmektedir. Aynı zamanda bütün bu sürecinkarargahı olarak kodlanan ve ABD emperyalizmininbizzati planlayıp sermaye devletinin önüne koyduğu“operasyonal mekanizma” bilinçli bir şekildeunutturulmakta, üstü örtülmektedir.

Suriye savaşı ve anti-emperyalist mücadele

Olayların önümüzdeki günlerde nasıl bir gelişimseyri izleyeceğinden bağımsız olarak, bütün bu tablo,özellikle bu coğrafyada anti-emperyalist, anti-kapitalist mücadelenin önemi ve yakıcılığını gözlerönüne sermektedir. Zira ortada küresel kapitalizminçok yönlü krizlerinin yansıması olarak gelişen vederinleşen kapsamlı bir savaş süreci işlemektedir. Hergeçen gün ağırlaşan iktisadi-sosyal kriz veemperyalistler arası keskinleşen egemenlik mücadelesisavaş ve saldırganlığın dozunu da günbegüntırmandırmaktadır.

Suriye merkezli süren güncel savaşın buemperyalist niteliği, verilecek mücadelenin de asılmahiyetini belirlemektedir. Bu konuda her hangi birberlirsizlik ve boşluk bırakmanın yaratacağı sonuçlarıgörmek için Irak sürecine ve yakın tarih üzerindenArap coğrafyasında gündeme gelen halk isyanlarınabakmak yeterli olacaktır. Zira emperyalist-kapitalistsistemin yarattığı sosyal ve iktisadi yıkım karşısındaharekete geçen Arap halkları emperyalist-kapitalistsistemi bütünlüklü olarak karşısına alamamanınbedelini çok ağır bir şekilde ödemektedir. Arapcoğrafyasında özünde kapitalist baskı ve sömürüyekarşı gelişen kitle hareketleri, bizzat emperyalistlertarafından tam da yukarıda bahsedilen zaaf alanlarıüzerinden yozlaştırılarak istismar edilmektedir. Bütünbu deneyimlerden çıkarılması gereken en önemlisonuç, savaş karşıtı mücadelenin anti-emperyalist,anti-kapitalist bir mahiyette ele alınmasının güncel vetarihsel önemidir.

Bu açıdan emperyalist savaş karşıtı mücadeleninanti-emperyalist niteliğini silikleştiren, mücadeleyigenel bir savaş karşıtlığına hapseden her türlü tutumve eğilime karşı etkin bir mücadele yürütmek görevi,emperyalist savaş karşıtı mücadelenin bir başkaayağını oluşturmaktadır. Bunun bilinci ile hareketeden sınıf devrimcileri önümüzdeki süreç içerisinde,işçi ve emekçiler içerisinde devrimci anti-emperyalistmücadele bilincini geliştirmek, eylem ve örgütlenmedüzeyini ileriye taşımak için yoğun bir çabaharcayacaklardır.

Kapak Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 3Sayı: 2012/09 (42) * 19 Ekim 2012

Operasyonal mekanizma, savaş tezkeresi ve ötesi...

Page 4: Sİ Kızıl Bayrak 12-42

Güncel4 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/09 (42) * 19 Ekim 2012

Türk sermaye devletinin savaş ve saldırganlıkpolitikaları tüm hızıyla sürüyor. Savaş tezkeresininmeclisten geçmesinden sonra daha da artan busaldırganlık, Suriye’ye yönelik provokatif adımlarlahızlanıyor. Suriye Havayolları’na ait yolcu uçağınınsavaş uçaklarıyla Ankara’ya indirilmesi vesilesiyle,Türk sermaye devleti kaba bir şekilde yaptığı savaşkışkırtıcılığını sürdürüyor.

Yaşanan uçak krizinin ardından Suriyecephesinden görüşme çağrısı geldi. Suriye’nin“doğrudan temas kuralım” teklifi, dışişleri bakanıDavutoğlu taradından “bunların hepsi zamankazanma, dünya kamuoyuna şirin görünme çabaları”denilerek yok sayıldı. Bunun karşısında Suriye’ninhava sahasını Türk uçaklarına kapattığını duyurması,Türk devletinin savaş kışkırtıcı söylemlerini daha daartırdı.

Suriye uçağı ile ilgili olarak Rusya’dan da biraçıklama geldi. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov,indirilen yolcu uçağına dair açıklamalarda bulunarak,uçakta uluslararası sözleşmeye aykırı hiçbir şeybulunmadığını belirttikten sonra, “Biz Türk tarafından,Rus diplomatların uçaktaki vatandaşlarımızla görüşmetalebinin reddi konusunda resmi bir yanıt bekliyoruz.”dedi. Zira Türkiye’nin yolcu uçağına yönelikgerçekleştirdiği operasyon görüntülerinde Türkiye’nin,dediğinin aksine, hiç de hassas davranışlardabulunmadığı ortaya çıktı. Görüntülerde Türkiye’nin buoperasyonda kar maskeli özel harekâtçıları kullandığı,bunun yolcuları korkuttuğu, ayrıca uçak personelininbileklerinde de kelepçe izlerinin bulunduğu görülüyor.

Türkiye’nin savaş için sabırsızlanan, her durumubu amaçla kullanmaya çalışan fırsatçı konumu hergeçen gün çok bariz bir şekilde öne çıkıyor. SuriyeDışişleri Bakanlığı yeni bir görüşme çağrısındabulunarak, Türkiye’ye ortak komisyon kurmayı vesınır güvenliğini sağlamayı önerdi. Suriye’dengeçtiğimiz günlerde de Akçakale patlamasınıaraştırmak için ortak komisyon kurma önerisigetirilmişti. Ancak önerilere Ankara’nın sıcakbakmadığı da basına yansımıştı.

Türk devleti tezkerenin ardından son sürat savaşhazırlığı içindeyken, Suriye’den gelen diyalogçağrılarına yanıt verme derdinde değil. Onun derdiemperyalizmin ihtiyaçları çerçevesinde iş edindiğigörevi yerine getirmektir. Suriye’deki rejimindevrilerek yerine kendi projelerine uygun Amerikancıbir iktidarın gelmesinde etkin ve aktif taşeronlukrolünü oynamak istemektedir.

Ancak hala emperyalist efendilerinden beklediğidesteği yeterince bulabilmiş de değildir. Farklıdengelerle birlikte düşünüldüğünde Ortadoğu’ yadönük emperyalistlerin hesabı planladıkları gibiişlememektedir. İşler beklenildiği gibi kolaygeçmemiş, Türkiye, kraldan çok kralcı, uşak ruhhaliyle öne fırlamış ancak arkasının yeterince güçlüolmadığını görmüştür. Bundan dolayı devletinsözcüleri her fırsatta bu konuda serzeniştebulunmaktalar. Bu çerçevede Tayyip Erdoğan, İstanbulKüresel Forumu’nda yaptığı konuşmada bir kez daha;“Nedir bu Güvenlik Konseyi’ndeki kalıcı üyelerinolayı? Bu kaldırılmalı. Dünya bu beş ülkenin kölesidurumunda” diyerek BM’yi savaş konusunda istediği

desteği alamamaktan dolayı eleştirmektedir!

Türkiye savaş sabırsızlığında!

TSK tarafından, savaş tezkeresi sonrasında Suriyeile artan gerilimin ardından, Suriye’ye yönelikplanlamanın güncellendiği, ülkedeki iç karışıklıkparalelinde gelişen güç dengesine göre riskanalizlerinin yeniden gözden geçirildiği belirtilmekte.Burjuva basında bu konu özel olarak işlenerek, savaşihtimaline karşı kara, hava ve deniz unsurlarının birarada kullanımı hedeflenen bir harekât planlamasınıhazırlandığı sık sık vurgulanıyor. Üst düzey askerikademe atamalarında da Suriye ile olası savaş dikkatealınarak yapıldığı özellikle belirtilmektedir.

Bunun yansıra tezkere sonrasında sınırda yüksekhazırlık talimatı devreye sokulduğu belirtiliyor.Basına özel olarak servis edilen bu bilgilerle kamuoyusavaş konusunda hazırlanıyor. Adeta savaşa değil debir maça hazırlık yapılıyormuş gibi basında yer alanhaberlerle militarizmin tırmandırılmasına tanıkoluyoruz. Bu hazırlıklarla Suriye’ye gözdağıverildiğinin öne çıkarılması bir yana, özelde ABD’dengerekli direktif geldiğinde Türkiye’nin savaşa ne kadarhazırlıklı olduğunu efendilerine göstermek gibi biryanı da var. Ancak somut gerçek şu ki bölgedeTürkiye eliyle fitili ateşlenen haksız ve kirli bir savaşihtimali hiç de uzak değildir.

Tampon bölge meselesi…

Türkiye’nin savaş sabırsızlığı ve kışkırtıcılığıçeşitli araçlarla sürerken, baştan beri kılıf olarakkullanılan Suriyeli sığınmacıların sayısında“psikolojik sınır”a ulaşıldı. Sürecin başından berikamplardaki mültecileri sözde koruma adına tampon

bölge girişimlerinde bulunan Türk devleti, sayının 100bini aşması durumunda tampon bölge kurulmasıgerektiğini belirtmişti. Son olarak Başbakanlık Afet veAcil Durum Yönetimi Başkanlığı, Türkiye’de 100 bin363 Suriye vatandaşı bulunduğunu bildirdi. AFAD’ınyaptığı yazılı açıklamaya göre, Hatay’da 5,Şanlıurfa’da 2, Gaziantep’te 3, Kahramanmaraş,Osmaniye ve Adıyaman’da 1’er olmak üzere 13 çadırkentin yanı sıra Kilis’te 12 bin kişilik 1 konteynır kentolduğu belirtildi.

Türkiye’nin tampon bölge girişiminin somut birsavaş nedeni olacağı ortadadır. Suriye’ye yönelikmüdahale için uluslararası alanda gereken desteğibulmak ve tampon bölge oluşturmak için Suriyelisığınmacılar Türkiye’nin elinde bir koz olarakkullanılıyor. Sayının 100 bini geçmiş olacağının ifadeedilmesi ise gerilimi her gün daha da tırmandırıyor.

Bu nedenle Suriye’ye dönük tırmandırılanemperyalist saldırganlığa karşı yürütülen çalışmalarayrı bir önem kazanıyor. Savaşa karşı genel birduyarlılık olmasına rağmen, Suriye’ye yapılacakemperyalist müdahalenin “insani” amaçlardoğrultusunda olacağı aldatmacasına kapılan önemlibir kesim olduğunu unutmamak gerekiyor. Ziraözellikle burjuva medyanın özel çabasıyla gereksığınmacılar kullanılarak, gerekse Suriye halkınınyaşadıkları bahane edilerek Türkiye’nin savaşagirmesi gerektiği beyinlere işleniyor.

Bu nedenle emperyalist saldırganlığa ve savaşakarşı yürütülen çalışmalar çok daha önem kazanıyor.Önümüzdeki süreçte işçi sınıfı ve emekçileribilgilendiren, emperyalist savaş ve saldırganlığa karşıtutum aldıran ve eyleme çekmeyi hedefleyençalışmaların yaygınlaştırılması ve yoğunlaştırılmasıgerekmektedir.

C. İnci

Türkiye savaş kışkırtıcılığınıelden bırakmıyor!

Page 5: Sİ Kızıl Bayrak 12-42

Güncel Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2012/09 (42) * 19 Ekim 2012

Yaşadığımız topraklarda birincil gündemin Suriyeolması kadar doğal bir şey yok. Çünkü herşeyden önceemperyalist sistemin ve onların kukla rejimlerininböylesine öncelikli bir meselesi var. Hedefte yıkılmasıgereken bir “diktatör” daha var. Gizli servislerindensavaş lobilerine, siyasetçilerinden silahlı birimlerinekadar tam donanımlı bir şekilde düşmanlarını derdestetmenin hesabı içindeler.

Oysa bugün Esad zulmünü bahane ederekSuriye’ye müdahale etmek isteyan emperyalistdevletlerin “Arap Baharı”nın yaşandığı ülkelerdekidiktatör rejimlere silah sattığı artık bilinen birgerçektir. Uluslararası Af Örgütü, Arap Baharı’nınyaşandığı ülkelerde 2005 yılından bu yana ‘silahticareti ve insan hakları’ konularında yaptıklarıaraştırmanın sonuçlarını bir rapor olarak yayınlamıştı.Bu rapora göre Almanya, Amerika, Rusya, İngiltere,Fransa gibi ülkeler bu ülkelere silah ticaretinde önsırada yer almakta. Örgüt Mısır, Libya, Suriye, Yemen,Bahreyn, Tunus başta olmak üzere halk isyanlarınınyaşandığı söz konusu ülkelerdeki diktatörlüklerinaskeri ve polis güçlerine ulaştırılmak üzere roket, ağırmakinalı silahlar, cephane, göz yaşartıcı gaz gibi pekçok kalemde satış yapıldığını açıklamıştı.

Esasında bunda şaşılacak bir şey yok. Zira ElKaide ve Taliban gibi örgütlerin, zamanında İran şahıPehlevi’nin ABD tarafından desteklendiği,silahlandırıldığı da sır değildi. Tıpkı Saddamdöneminde Halepçe’de kullanılan o öldürücü kimyasalsilahların menşeinin hangi emperyalist devletlere aitolduğunun meçhul olmadığı gibi.

Şili’de Pinochet, Filipinler’de Marcos, İspanya’daFranko, Nikaragua’da Somoza, Endonezya’daSuharto, Küba’da Batista, Portekiz’de Salazardiktatörlüklerinin koruyucu meleklerinin hangiemperyal odaklar olduğu da çok açıktır. Yaniemperyalist kapitalist merkezler aynı zamanda birerdiktatör sevicisidirler.

Humus’u görenlerDarfur’u görmemiş olabilir mi?

Ömer El Beşir, Uluslararası Ceza Mahkemesitarafından görev başında iken hakkında tutuklamakararı verilen ilk liderdir. Bu zat 1989’da henüz birtuğgeneral iken (sonrasında korgeneral) yapılan birdarbe sonucu iktidara adımını atar. 1993’te Sudancuntası kendisini feshedince, El Beşir devlet başkanıolur. El Beşir Darfur’da 2003 yılından itibaren 4 yıliçinde 300 bin kişinin ölümünden, binlerce kadın veçocuğun tecavüze uğramasından, 4 milyon kişinininsani yardım olmaksızın yaşayamayacak durumdakalmasından, 2.5 milyon kişinin yerindenedilmesinden sorumlu tutulmaktadır. Bu haliyleEsad’dan daha masum değildir. Uluslararası CezaMahkemesi tarafından ilk tutuklama emri 2009’unMart ayında çıkarılan El Beşir, aynı yıl 2009’daTürkiye’de düzenlenen İslam Konferansı Örgütütoplantısına katılmak için Türkiye’ye resmi düzeydeikinci ziyaretini gerçekleştirmişti. El Beşir, Türkiye’yeilk resmi ziyaretini 2008 başında yapmıştı.

El Beşir’in Türkiye’ye böylesine kolaylıklaziyaretler yapabilmesi, en resmi makamlarca

ağırlanması Avrupa’nın emperyalist devletlerinin biletepkisini çekmiş, bu kadar da olmaz dedirmişti.Avrupa Birliği (AB), bu ziyaretin üstüne Türkiye’yenota vermişti.

Ancak bugün zalimlerin “amansız düşmanı”Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ise, İsrailliler’e “sizöldürmeyi bilirsiniz” derken neden El Beşir’in davetedildiği sorusu üzerine, şöyle konuşmuştu: “BizzatDarfur’a gitmiş, sorunların hafiflemesi için somutadımlara öncülük etmiş bir başbakanım. AcabaSudan’la ilgili konuşan liderlerden kaçı Darfur’agitmiş. Gazze ile Darfur’u karıştırmamak lazım. BirMüslüman soykırım yapamaz. Varsa böyle bir şey,rahat rahat onu da söyleriz.”

Beşir ise hakkındaki soykırım iddialarınıreddederek Türkiye ziyaretinde yaptığı açıklamada,“Eğer 300 bin kişi öldürüldüyse, toplu mezarlarnerede? İnsanlar öldürüldü, ama rakam daha düşük”demişti.

Suriye’ye silah sevkiyatına yasak,peki ya Sudan’a?

İstanbul’da geçen yıl imzalanan Türkiye ile Sudanarasındaki Askeri Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimselİş Birliği Çerçeve Anlaşması”nın onaylanmasınınardından hazırlanan kanun tasarısı, mecliste yakın birzaman önce kabul edilmişti.

Bu anlaşmaya göre Türkiye, dünyanın katliamyapmakla suçladığı diktatör Ömer El Beşir’inbaşkanlığını yaptığı Sudan’ın askerlerini eğitmekten,birliklerin donanımı ve askerî araçlarınınmodernizasyonuna kadar 17 maddeye imza attı.

Askerî eğitim, öğretim ve savunma sanayialanlarında karşılıklı işbirliğinin tesis edilmesiniamaçlayan ve 17 maddeden oluşan anlaşmanın“Askerî işbirliği alanları” başlıklı maddesine göre,taraflar arasında işbirliği şu alanları kapsayacak:

*Askerî eğitim ve öğretim alanında işbirliği,*Eğitim kurumları arasında işbirliği ve temas

ziyaretleri,*Savunma sanayi alanında işbirliği,*Silahlı Kuvvetler arasında işbirliği,*Silahlı kuvvetlerin organizasyonu, askerî

birliklerin donanımı ve yapısı, personel yönetimi,*Askerî istihbarat alanında işbirliği,*Lojistik ve lojistik sistemlerde işbirliği,*Askerî tıp ve sağlık hizmetleri alanında işbirliği,*Askerî tarih, askerî arşiv, askerî yayın ve

müzecilik alanında işbirliği,*Muhabere, elektronik ve bilgi sistemleri

konusunda işbirliği,*Barış koruma harekâtı alanlarında işbirliği,*Askerî hukuk alanında işbirliği,*Kartografi, hidrografi ve askerî coğrafya alanında

işbirliği,*Askerî, bilimsel ve teknolojik araştırmalar

konusunda işbirliği,*Sosyal ve mesleki gelişim amaçlı personel

mübadelesi,*Sosyal, sportif ve kültürel amaçlı etkinlikler,

taraflarca karşılıklı olarak belirlenecek diğer alanlar.Türkiye’yle Sudan arasında, altısı AKP hükümeti

döneminde olmak üzere, imzalanmış toplam 24 ikilianlaşma var. Dışişleri verilerine göre, ülkelerarasındaki ikili ticaretin hacmi 225 milyon dolarıgeçiyor. Sudan’a Türkiye kökenli doğrudanyatırımların miktarıysa 50 milyon doları buluyor.Türkiye aynı zamanda Sudan’a altyapı yatırımları içinkredi sağlamanın peşinde.

Emperyalist kapitalist sistemdebaki olan çıkar ilişkileridir!

Sömürü ve talan üzerine kurulu olan bu düzende,bu yağmanın sorumlularının dostlukları da geçicidir,sahtedir. Baki olan çıkar ilişkileridir. Erdoğan’ın,elinden ödül aldığı Kaddafi Libyası’nın yıkılmasürecinde nasıl taşeronluk yapıldığı ortadadır. Şimdide aynı akıbeti Erdoğan hanedanının birlikte tatilyaptığı, “dost Esad” yaşamakta.

Emperyalist kapitalist sistemin çıkarları mazlumhalklara yeni sınırlar, kılık değiştirmiş yeni sömürü vezulüm düzenleri dayatıyor. Ve bu kanlı değişiminmühendisliğini işgal orduları gerçekleştiriyor. O yenisınırlar yoksul halkların kanıyla çiziliyor, insankemikleri üzerine yeni bir gelecek dizayn ediliyor. Opek sevdikleri tabirle “diktatörleri” devirip, hepsi birerkukla olan kendi dikta rejimlerini kuruyorlar. Kırbacıtutan zalimler değişiyor ancak geriye hep aynı zulümkalıyor. Onların barıştan, özgürlükten anladığı petrolboru hatlarından, tüm yeraltı zenginliklerininengelsizce kendilerine akmasıdır. İşgallerin ardındanbaşlayan, başlayacak olan mezhep çatışmalarının neönemi olabilir ki! Elbette silah tekellerinekazandırdıkları dışında!

Savaşların, sömürünün, açlığın ve yoksulluğunolmadığı yeni bir dünyanın haritasını çizecek olan,zulüm ve sömürü sahibi sınıfların baskı rejimleriniyıkacak olan, her ulus ve inançtan işçi ve emekçilerolacaktır. Emekçi halklar kendi öz güçleriyle, haklıdavalarına yaslanarak bunu mutlaka başaracaklardır.

Diktatör sevicileridiktatörlere karşı!

Page 6: Sİ Kızıl Bayrak 12-42

- Direnişteki bir işçi olarak Türkiye’ninSuriye’ye karşı müdahalesi hakkında nedüşünüyorsunuz?

Güven Elektrik işçisi Fevzi Yıldırım: Savaşolan bir ülkede ekonominin on yıl geriye gittiğini,insanların perişan ve yoksul duruma düştüğünübildiğimiz için, bizler savaşa hayır diyoruz. Bu üçgünlük dünyada ne gerek var savaşa, barış varken.Savaş olduğu zaman çocuklar babasız, kadınlarkocasız kalıyor. Bombaların dünyayı nasıl tahripettiğini biliyoruz, buna kimsenin hakkı olamaz.Savaş insanlığa bir fayda getirmez, tam tersineinsanlardan bir şeyleri götürür. Savaş olan ülkelerindurumlarını görüyoruz. Örneğin 2. Dünya Savaşı’ndaJaponya’ya atılan bombanın etkisini biliyoruz,bundan dolayı Japonya’da çocuklar hala engellidoğuyor. Oradaki doğal güzellikler tahrip olmuştur.Onun için savaş istemiyoruz. Irak’taki savaşı veoralarda neler olduğunu gördük, şimdi de yanıbaşımızda bulunan Suriye’yi görüyoruz. Bu devletkendi halkını savaşa sürüklüyor. AKP hükümeti birtezkere çıkardı, aynı tezkereyi Kürt halkı için deçıkarmıştı. Biz işçiler olarak savaş istemiyoruz.

Güven Elektrik işçisi Muzaffer: Savaş hiçbirzaman bizim işimize gelmez. Kardeşlik, hak, hukukvarken savaş neden? Özellikle Suriye’nin daha öncebaşbakanla araları çok iyiydi ve bir sene öncebaşbakan Suriye’ye sınırları açıyordu. Esad’la arasıçok iyiydi şimdi ne oldu da araları bozuldu. Bizimher zaman komşularla iyi geçinmemiz gerek, şimdiyekadar Suriye ile bir sorunumuz yoktu. Burada birmenfaat var, genç asker kardeşlerimiz ölmesin,gençlerimizin savaşa gitmelerini istemiyoruz.Tezkereyi çıkaran 360 kişi savaşa gitsin.

Amerika’nın oyununa gelmeyelim. Biz hiçbir zamanoyunlara gelmeyeceğiz. Yıllar önce merhumozanımız Âşık Mahsuni Şerif boşuna dememiş“Amerika katil”. Amerika her zaman insanlarımızısömürecek! Biz bu sömürüyü istemiyoruz.

Güven Elektrik işçisi Mustafa Bozkır: Savaşçok kötü bir şey. Vicdani olarak karşıyım. Banadokunmayan yılan bin yaşasın gibi davranışlardatoplum olarak bulunmamamız gerekiyor. Tümdünyadaki toplumların “savaşa hayır” demesigerekiyor, bu bir ekonomik savaştır. Amerika, İsrailhükümetleri koltuklarında otururken bizler onlarınekonomik çıkarları için savaşa sürükleniyoruz. Birmaşa haline gelmekten kurtulmamız gerekiyor.Amerikan emperyalizmine karşı Türkiye’de bulunanişçiler ve emekçiler olarak dimdik durmamızgerekiyor.

Kiğılı direnişçisi Didem Sorhun: Bu savaş kirlibir savaş. Türk devleti savaşa girmek üzere. Biz işçive emekçilerin de artık birleşmesi gerekiyor. Bu kirlioyunlara, kirli savaşa karşı onların karşısındadurabilmemiz gerekiyor. Bu savaşa girildiği takdirdebizler daha da yoksullaşacağız, kardeş halklarınkanını dökeceğiz. Bu benim için çok üzücü birdurum. Ama ağlamak, sızlanmak yerine savaşsız,sömürüsüz bir dünyada yaşamak için bir şeyleryapmak gerekiyor. Bizlerin bu savaşa dur demek içinmücadele etmesi gerekiyor. Gerçekten de mücadeleedersek bu savaşı durdurabiliriz. Emperyalist savaşakarşı “Yaşasın işçilerin birliği halkların kardeşliği!”diyorum.

Kızıl Bayrak / Küçükçekmece

Gündem6 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/09 (42) * 19 Ekim 2012

Direnişçi işçilerleemperyalist savaş üzerine

konuştuk !

İşçiler kölelikyasalarına ve

Suriye’ye yönelikemperyalist

saldırganlığa hayırdiyor!

Özdemir Aslan (TÜMTİS Bursa Şube Başkanı):Suriye ile bizim alıpveremediğimiz hiçbirşey yok.Suriye’nin kendi içinde bir çatışma sürüyor. Yoksulhalkın çocuklarının, kendilerinin ölmemesi içinöldürmesinin hiçbir gerekçesi yok. BaşınıAmerika’nın çektiği kapitalist ülkelerdeki iktidarlarınsavaş kışkırtıcılığına karşıyız, biz TÜMTİS sendikasıolarak, ben bir işçi olarak bu savaşa karşıyız.

İrfan Açıkgöz (Kristal-İş üyesi): Türk-İş’in sondönemdeki politikaları belli. Çizgisinin dışına çıkmışdurumda. Türk-İş aslında bizim amiral gemimiz amaeskisi gibi değil. Bizim taleplerimize yanıt vermiyor.Buradaki mücadele bunun başlangıcı olmalı bizlerbugün 100 kişiyiz ama sayımız onbinler, yüzbinlerolmalı.

Biz savaş isteyen bir toplum değiliz. Biz savaşagireceksek kimin için gireceğiz? Bu Amerika’nıngüdümünde olan bir şey.

İbrahim Yeter (Kristal-İş üyesi): Türk-İş hükümetsözcüsü olmuş, yola getirmek için buradayız.

Bizim savaşa girecek bir nedenimiz yok. Amerikakendi çıkarları için bizi savaşa gönderiyor. Tezgahagelmeyelim, savaşmayalım. Suriye ile aramız iyidi.Ne oldu da değişti. Kendi çocuklarımızı savaşta fedaetmeyelim.

Mehmet Aydın (TÜMTİS üyesi): AKP kölelikyasası çıkarmak istiyor. Haklarımızı bir bir elimizdenalıyor. Bir gecede istediği gibi yasa çıkartıyor. Milletezulüm ediyor. AKP’nin işçi düşmanı olduğunuherkesin bilmesini istiyorum.

Biz Suriye ile savaş istemiyoruz. Onlar halkıkandırıyorlar. Bu savaş bizim çıkarımıza değil.

Ali Çavuş (TÜMTİS Şube Yöneticisi): İşçi sınıfınakarşı yapılan hak gasplarına karşı buradayız, AKPhükümeti örgütlü toplum istemiyor. Tam bir köletoplum istiyor. Geleceğimizi ipotek altına almakistiyorlar, bunun karşısında olacağız.

Türk-İş ve Hak-İş yönetimini de kınıyoruz.Aidatını aldığı işçiye sahip çıkmıyorlar. Hükümet ilekirli pazarlıklar yapıyorlar.

Suriye bizim komşumuz. Biz Amerika’nın uşağıdeğiliz. Amerika’nın Ortadoğu’da ne işi var? BizAmerikan emperyalizmine asla boyun eğmeyeceğiz,eğdirtmeyeceğiz de. Suriye ile savaşa hayır diyorum.

Ramazam Aydemir (TÜMTİS üyesi): Sendikalhaklarımızı elimizden alan AKP yönetimine karşıyız.Bizim ambarda 20 kişi çalışıyor. 30 kişiyiz şu an. Busayı kotası ileride daha da azaltılabilir. Biz AKP’ye oyveriyoruz, o bizim haklarımızı elimizden alıyor. Bizhamallık yaparak para kazanıyoruz. Bu haklarelimizden alındığı zaman biz evimize ekmekgötüremeyeceğiz.

Savaşa girdiğimiz zaman bir Irak olabiliriz. Suriyeile savaşa karşıyız.

Kızıl Bayrak / Bursa

Page 7: Sİ Kızıl Bayrak 12-42

İşçilerin sendikalaşma hakkına tahammülsüzlüğünüdefalarca gösteren İzmir Büyükşehir Belediyesi busefer de sendikalaşmış işçilerin TİS sürecindekihaklarını hiçe sayıyor.

15 Ekim sabah 05.30 itibariyle TİS sürecindekiuyuşmazlık nedeniyle iş bırakan ilk 13 işçinin“mesajla” işten atılması üzerine, İZBAN AŞ’den çokpatronluk yapan İBB, işçi düşmanlığına soyunarak“gerekirse 6 ay seferleri aksatırız” diyerek işçileri gerialmayacaklarını duyurmuş oldu.

Sabah saatlerinden itibaren iş bırakan 13 makinist,arkasından işten çıkarılan arkadaşlarına ve TİShaklarına sahip çıkan 197 işçi iş durdurarak, İzmir’deulaşımı felç etti. %10’luk bir verimle çalışan trenseferleri, yine patronlar tarafından yaratılan yüksekmaaşlı, ayrıcalıklı taşeron “makinistler” tarafındansürdürüldü.

Ek otobüs seferleri ile durumu kurtarmaya çalışanİBB ise sınıfta kaldı. Ve işçi sınıfının gücünü bir kezdaha görmüş oldu.

THY grevini yasaklayan zihniyet ile bu zihniyetisözde kınayan ve eleştiren CHP zihniyeti, bugün aynıtutumun içerisinde İZBAN emekçilerinin haklarınıgaspetmektedir. Burjuva partilerinin ve iktidarlarınınyine burjuvazinin çıkarlarını temsilen koltuklarındabulunduğu unutulmamalıdır. Keza işçi sınıfı onlarakoltuklarını sık sık hatırlatmaktadır.

Madalyonun ön yüzü: “emek dostu”anlayışlar ve tanıdık senaryo!

Demiryol İş Sendikası ile ilk başta görüşmelerireddeden İzmir büyükşehir Başkanı Aziz Kocaoğlu, nekadar “işçi dostu” olduğunu bir kez daha ispatladı.Bünyesindeki taşeron işçileri yıllardır görmeyenKocaoğlu, geçtiğimiz yıl birdenbire “işçi dostu”kesilmiş, “taşerona karşı” olmuş, İBB’ye bağlı taşeronpark-bahçe işçilerini kadroya almıştı. Oysa İBBbünyesinde çalışan “artık” “sendikalı” olan dününtaşeron, bugün kadrolu 2500 işçisi için çalışma veyaşam koşullarına ilişkin herhangi bir değişiklikolmadı. Halen daha asgari ücrete çalışan park-bahçeişçilerinin Pazar tatilleri gaspedilmeye çalışılıyor.

Yine İBB’ye bağlı ilçe belediyelerin yönetimleriningeçtiğimiz yıllardaki tutumları da pek farklı olmamıştı.Aylarca süren, açlık grevleri ve Ankara yürüyüşleri ileseslerini duyuran Karşıyaka Belediyesi’ne bağlı çalışanKent AŞ’den sonra, Konak ve Buca Belediyesibünyesindeki taşeron işçilerin sendikalaşmamücadelesine yanıt sözde “sosyal-demokrat, emek

dostu” belediyeler tarafından gelmişti: “iş akdinizfeshedildi!”

Aylarca süren Konak ve Buca Belediyesidirenişleri, hedeflerinin ve taleplerinin belirsizliği,Genel İş Sendikası’nın pasif tutumu ve CHP’libelediyelerin düşmanca saldırıları karşısındasonlanmıştı.

Madalyonun diğer yüzü: Mevcut anlayışlauyumlu, pasif sendikacılık anlayışı

Demiryol İş Sendikası’nın süreç içerisinde aldığıtutum ise çok şaşırtıcı değil. Keza 20 aydır sürensorunlara sessiz kalan ve eylemin geçekleştiği ilkakşam işçilere “bana güvenin, işinizin başına dönün”diyen şube başkanı, 13 işçinin akıbeti hakkında ise birçözüm üretmemiştir. İşçi arkadaşlarının sahipçıkmasıyla yeniden işe dönme şansı olan işçiler,sendika tarafından da işbaşı yaptırılan işçilerinvardiyalarına dönmesiyle, bu şanslarını kaybetmiştir.Çünkü zafer, fiili meşru mücadele ile kazanılır.

İzmir’de bürokratik yollarla masa başlarında işlerinihalletmeye çalışan sendikal anlayışlar, sorunlarınayyuka çıktığı süreçlerde işçilerin eylemlerini, aktifmücadelelerini pasifize etmeye çalıştıkları gibi, fiilimeşru mücadeleyi işçilerden uzak tutmak içinellerinden geleni yapmaya çalışmaktadır. Bizler busenaryoyu, Genel-İş’te örgütlenmek isteyen, Kent A.Ş.,Buca, Konak ve İBB park bahçe işçilerinin sürecindede gördük, bugün de Demiryol İş Sendikası’ndaörgütlenen İZBAN emekçileri sürecinde görüyoruz.

İZBAN emekçileri ise bugün İzmir’de sınıfıngücünü bir kez daha göstermiştir.

İZBAN emekçilerinin yolu yüzyıllardır tarihe ışıktutan işçi sınıfının yarattığı mücadelenin yoludur. 15Ekim günü gerçekleştirilen eyleme, işten çıkarılanarkadaşlarına ve TİS süreçlerine sahip çıkmak İZBANemekçilerinin sorumluluğundadır. Sendikalarını daburjuva partilerinin ve patronlarının çıkarları için değil,işçi sınıfının çıkarları doğrultusunda hareketettirebilecek, kendi bağımsız inisiyatifleri ile örgütlüdavranmak yükü yine İZBAN emekçilerininomuzlarındadır.

Buradan İzmir’de İZBAN emekçileriningerçekleştirdikleri eylemi selamlıyor, mücadelelerininyanında olduğumuzu belirtiyoruz.

Zafer direnen emekçinin olacak!Kahrolsun ücretli kölelik düzeni!

İzmir BDSP16 Ekim 2012

Gündem Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2012/09 (42) * 19 Ekim 2012

İZBAN işçileri iş bıraktı, İBBbildik senaryoyu tekrarladı...

“Bizim savaşımız değil!”Belediye-İş İZSU İşyeri Temsilcisi Bülent Demirci:

Tabi ki bu savaş bizim savaşımız değil. Birileri işaretediyor diye biz onların savaşını yapmak zorundadeğiliz. Hiç bir şehit zengin mahallesindenkalkmıyor. Yani savaş bizim savaşımız değil.

Belediye-İş Torbalı Bölge Temsilcisi SalihHazar: Dünyada barıştan daha güzel bir şey yoktur.Bizim bu saatte Konak’a gitmemizin sebebiinsanların daha güzel ve barış içinde yaşamaları.Tek temennimiz bizim bu. Tüm Arkadaşlarlabirleşmemiz gerekiyor. Savaş karşıtı eylemleriartırmak için herkesin birlik olması lazım.

Belediye-İş İZSU Genel Müdürü FatmaKoyuncu: Çocuklarımızın ölmesini istemiyoruz. Binemekle büyüttüğümüz çocuklarımızın tabii ki en iyişartlarda yetişmesini istiyoruz. Güzel bir dünyaistiyoruz. Başkalarının davası için hiç ölmekistemiyoruz.

Tek Gıda-İş Sendikası İşyeri Baş Temsilcisiİbrahim Bircan: Bu bizim savaşımız değil. Bu savaşTürkiye’nin değil Suriye’nin iç meselesi. Bence AKPhükümeti buna müdahale ederek bir başka ülkeniniç işlerine karışmış oluyor. Halbuki bizim kendiiçimizde sendikalar yasası gibi bir sürü problemlervar. Yani bizim hükümetin çözmesi gerekenSuriye’nin problemleri değil Türkiye’ninproblemleridir. İşte başbakan IMF’ye 5 milyar dolarkredi vereceğiz diye övünüyor ama işçi sınıfınınhalini görüyoruz, yerlerde sürünüyor. İlk önce bizkendi çalışanımızın problemini çözelim bir refahdüzeyine ulaşalım ki, ondan sonra yorum yapalım.

TÜMTİS Ambarlar İşyeri Temsilcisi SinanBingöl: Ülkemizi savaşa sürüklemek istiyorlar. Şuan ülkemizin kaldırabileceği bir durum değil veorada bizim kardeş halklarımız yaşıyor. Buna karşıbiz sendikal örgütlülük olarak, siyasi örgütlülükolarak ve sol çevreler olarak karşı durmalıyız.AKP’nin bu kirli yüzünü kamuoyuna taşımalıyız.Ülkemizde emperyalist güçler ne diyorsa oyapılmaya çalışıyor. Bunlara karşı bizler birlikolmalıyız.

TÜMTİS Egemkoç İşyeri Temsilcisi ErcanYavuz: Bu savaş emperyalist güçlerin ortadoğuprojesi olarak bilinen şeyin, oralara hakim olmakistemelerinin bir sonucudur. Buradaki halklar damezhepsel, dinsel çatışmalara sokularak bölünmekisteniyor. Sonuçta burdaki bir sermayeçatışmasıdır, oradaki halklara özgürlük vedemokrasi götürmek olmadığını biliyoruz. Bizimyapacağımız şey buradaki bütün halkların kendiözgürlüklerine ve geleceklerine kendilerinin sahipçıkmasıdır. Bu savaşlar bize birşey getirmeyecektir.Tam tersine buradaki insanlarımızın yok olmasıanlamına gelmektedir. Bizim yoksulluğumuzkatmerlenecek demektir. Birilerinin cepleridolacaktır. Biz bunlara karşı savaşa hayır demeli,bizim için barış diyebilmeliyiz. Barış için savaşvermeliyiz. ABD’nin ve TC’nin Suriye’ye karşıacımasız bir tutumu vardır. Dün Esad’la ailefotoğrafları çıkmışken bu gün onu zalim ilanetmişlerdir. Esad 40 yıldır oradayken şimdi midemokrasi götürme kararı almışlardır. Barışnoktasında taleplerimizi dile getirmemiz gerekiyor.Barışı öne çıkarmamız gerekiyor.

Kızıl Bayrak / İzmir

İZBAN’da çalışan 197 makinist ve bakım teknikeri Demiryol-İşSendikası’nda örgütlenmiş ve sendika yetkiyi almıştı. Demiryol- İştarafından yürütülen TİS görüşmelerinde yaşanan tıkanmanınardından işçiler 17 Ekim sabah saatlerinde iş bırakma eylemigerçekleştirdi.

İZBAN’ın tutumu ise işçileri işten çıkarmak oldu. Sendikanınmüdahalesiyle işçiler eylemlerine son verdiler ancak atılan işçilerindurumu halen daha net değil.

Page 8: Sİ Kızıl Bayrak 12-42

Güncel8 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/09 (42) * 19 Ekim 2012

Son günlerde Kürt hareketinin temel gündemleriBDP kongresi ve zindanlarda sürmekte olan açlıkgrevleri oldu. Özellikle burjuva basının yoğun ilgigösterdiği ve ardından bildik karalama yöntemlerinebaşvurduğu kongre, Kürt hareketinin yeni dönempolitikaları ile paralel biçimde gerçekleşti.

Zindanlarda süren açlık grevleri ise her geçen günartan katılımlar ile gittikçe daha yakıcı bir gündemhaline geliyor. Kürt hareketi cephesinden yapılaniddialı açıklamalar, bu kez açlık grevlerinin kararlıbiçimde süreceğini ve kısa dönemli bir taktikolmadığını düşündürüyor. BDP kongresine büyük ilgigösteren basının cezaevlerine ilgisizliğini vurgulamayadahi gerek yok.

Silahlı eylemler ve operasyonlar ise halen dahayoğun biçimde sürüyor. Kürt hareketi kendi ifadesiyle“vur-kal” olarak tanımladığı taktiği çerçevesinde yolkontrollerini ve alan hakimiyetine dayanarak silahlıeylemlerini sürdürüyor. Özellikle son süreçte gözaltıuygulamalarına da hız vererek eylemlerin propagandayönüne ağırlık veriyor.

Kongreden yansıyanlar

BDP’nin 2. Olağanüstü Kongresi, 14 Ekimtarihinde Ankara Ahmet Taner Kışlalı Salonu’ndagerçekleştirildi. Kongrenin olağanüstü olaraktoplanmasının gerisindeki temel etken ise partiyöneticilerinin büyük bir kısmının KCK operasyonuadı altında tutuklanmasıydı. Ancak kongrede yalnızcayeni bir yönetim belirlemekle kalmadı, hareketingündemlerine dair de önemli mesajlar verildi.

Kongreye katılımın hayli yüksek olması, özeldeKCK davaları olmakla birlikte baskı ve saldırılarakarşı Kürt halkının tepkisinin göstergesi olduğu açık.Bu haliyle kongre hareket açısından önemli bir iddiabeyanı olma özelliği de taşımakta. Bu yıl için önemlihedefler ortaya koyan hareket, kongre aracılığıyla dakararlılık mesajlarını dile getirmiş oldu.

Kongre platformu Öcalan’ı sahiplendiğini deaçıklıkla dile getirerek düzen güçlerini hayli gerdi.Üzerinde “Öcalan’a özgürlük” yazılı Öcalan posterininasılmasının yanısıra Öcalan’a sahip çıkıldığı kürsüdendile getirildi. Konuşmalarda Öcalan’ın sağlıkdurumuna ve maruz kaldığı tecrite de vurgu yapıldı.

Kongreye uluslararası katılımın yoğunluğu dadikkat çekti. Özellikle Güney ve Batı Kürdistan’dangelen delegelerin yaptıkları konuşmalarda “Ulusalbirlik” çağrıları öne çıktı. Konuşmalarda deneyimleraktarılarak dayanışma mesajları verildi. Kürt hareketicephesinden yapılan konuşmalarda da benzer vurgularyer aldı.

Kongrede demokratik özerklik ve siyasi statütalepleri de öne çıkarken BDP eş başkanlarındanDemirtaş, AKP’nin Kürt milletvekillerine “Ya sesiniziçıkartın, ya da zulüm kalesini terk edin” çağrısı yaptı.80 kişilik Parti Meclisi’nin seçildiği kongredeSelahattin Demirtaş ve Gültan Kışanak yeniden eşbaşkan olarak seçildi.

Geçtiğimiz dönemde AKP’nin kongresine katılanBarzani’nin BDP kongresine katılmayı reddetmesi ise,Güney Kürdistan’ın Türkiye ile kurduğu ilişkilerin biryansıması olarak yorumlandı.

Kongreye düzen cephesinin ilgisi de yoğun oldu.Devletliler AKP’sinden MHP’sine kadar bir ağızdankongre platformuna dair demediklerini bırakmazkenAnkara Cumhuriyet Başsavcılığı serzenişleri emirtelaki ederek hızla soruşturma başlattı. Gerekçe olarakise Abdulah Öcalan posterleri gösterilerek “terörörgütü propagandası” suçlaması yapıldı.

Açlık grevleri yayılıyor

PKK ve PAJK tutsaklarının 12 Eylül’debaşlattıkları açlık grevi eylemi de bir çok cezaevineyayılarak sürüyor. 12 Eylül’de sınırlı bir katılımlabaşlatılan eylem daha o gün “süresiz-dönüşümsüz”olarak tanımlanmıştı. Abdullah Öcalan’a yöneliktecritin kaldırılması ve Kürtçe üzerindeki baskılarınson bulması gibi taleplerle başlayan eylemin 15Ekim’den itibaren tüm cezaevlerine yayılacağıduyuruldu.

39 cezaevinde 380 tutsakla sürmekte olan direnişe15 Ekim’den itibaren tüm cezaevlerinden katılımlarbaşladı ve bugün sayının 500’e yaklaştığı ifadeediliyor. Kürt hareketinin dönem dönem açlık grevibaşlattığı ve takiksel eylemlerin belirli bir süreninardından sona erdirildiği biliniyor. Ancak bu kezyapılan açıklamalar, eylemin çok daha uzun süreliolabileceğinin işaretlerini veriyor.

Özellikle Kürt hareketinin farklı kesimlerindenaçlık grevlerine dair iddialı tespitler ve çağrılaryapılıyor. PKK ve PAJK’lı tutsaklar adına yapılanaçıklamada eyleme dair şunlar söyleniyor:

“Açık ve net söylüyoruz. Hiçbir güç ve irade bizleribaşlatmış olduğu bu özgürlük eyleminden geri adımattıramaz. Hiç kimse ama hiç kimse bu amaçlayanımıza gelmesin. Önderliğimiz ve hareketimizdışında hiç kimsenin sesini duymayacak veişitmeyeceğiz. Erdoğan ve çetesi bilsin ve bir kez dahaduysun; asla ve asla taleplerimizden geri adımatmayacağız.”

PAJK da yaptığı açıklama ile tüm kamuoyunu açlıkgrevlerine destek olmaya çağırdı. Açıklamada

Öcalan’a yönelik tecritin yanısıra Kürt özgürlükhareketinin tasfiye edilmek istendiği belirtildi. “Kürtkimliğini statüye kavuşturma” talebi öne çıkarıldı.

PKK ise yaptığı açıklamada Mazlum Doğan,Kemal Pir, Xeyri Durmuş ve dörtleri örnek vererekdireniş geleneğini hatırlattı. “Zindan direnişçilerininsesine sağır olmak, özgürlüğe ve onura sağır olmaktır”denilen açıklamada tüm devrimci, demokrat, yurtseverkamuoyuna eylemi sahiplenme çağrısı yaptı. “Direnişeylemlerini yükseltmek, zafere kadar, özgürlüğünüsağlayana kadar ve zindan duvarları yıkılana kadardirenişi yükseltmek, onurlu yaşamanın tek şartıdır”denildi.

Tüm bu açıklamaların ardından tutsak aileleri deözellikle cezaevlerinin önünde eylemlere başlayarakçocuklarına sahip çıktılar. Siirt, Batman, Van, Hakkari,Ağrı ve Adana’nın yanısıra metropollerde de destekeylemlerine başlandı. Tüm eylemlerde tutsaklarınsağlık durumlarına dikkat çekilerek taleplerindeğerlendirilmesi şiarı yükseltildi.

Gelişmeler ışığında önümüzdeki dönem

Kürt hareketinin moral gücü elinde tutarak devletiköşeye sıkıştırması yeni değil. Ancak askeriüstünlüğün her zaman tali olduğu ve esas olanınkitleler içerisindeki konum olduğu biliniyor. Bununfarkında olan Kürt hareketi de silahlı eylemin yanısırapolitik mücadeleye büyük önem veriyor. Özellikleaçlık grevleri bu açıdan önemli bir eylem biçimi olarakkarşımıza çıkmakta.

Geçtiğimiz dönem ortaya atılan Oslotartışmalarının kapanması ve Erdoğan’ın açık açık“müzakerleri kapattık” diyerek “ez ve çöz” politikasınasarılması ile birlikte Kürt hareketi de hayalciliğekapılmadığını bir çok kez söylemişti. Bugün ise Kürthareketi, çok yönlü politik manevralarla devleti köşeyesıkıştırmak dışında bir çözüm göremiyor.

Gelişmeler, önümüzdeki süreçte açlık grevlerininçok daha temel bir başlık olarak ülke gündemineoturacağını gösteriyor.

AKP saldırıyor,Kürt hareketi mücadeleyi sürdürüyor!

Page 9: Sİ Kızıl Bayrak 12-42

Güncel Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2012/09 (42) * 19 Ekim 2012

Gazete manşetlerindekin ve düşmanlık

Bir savaş çığırtkanlığında, bir de şoven kışkırtmada Türkiye basının eline kimsenin su dökemeyeceğinibiliyoruz. Ancak bazen iş o kadar ileriye götürülüyorki, okur kendini bir mizah dergisinin sayfalarınıçevirirmiş gibi hissediyor.

Son bir haftada Kürt sorunu ve Suriye gerilimiüzerine sadece gazete manşetlerine bakmak bile çokşey anlatıyor. Tüm insani özelliklerini yitirmiş birtakım “çarpıcı” ifadelerle duyurulanlar, aslında sonderece hassas ve belki binlerce insanın hayatına malolabilecek olaylar. Ancak boyalı basının “yaratıcı”başlıkları sorunların tüm derinliğini bir çırpıdayokederek hayatı manşetlerin sığlığına indirgiyor. Vekabul etmeliyiz ki bunu “başarı” ile de yapıyor.

Hürriyet’ten içtima çağrısı

Boyalı basının içinde Hürriyet’in tuttuğu yeribilmemek olmaz. Özellikle logosunun yanına “TürkiyeTürklerindir” yazmayı uygun görmüş bir gazeteninzaten her dem savaş kışkırtıcılığında başı çekmesi,ezilen halklara kin kusması da şaşırtıcı değil. AncakHürriyet’in Akçakale patlamasından beri yaptığıyayınlar, yalnızca genel bir şarlatanlık ile açıklanabilircinstende değil. Belli ki Hürriyet birileri tarafından“pilot” gazete seçildi ve savaş atmosferinde çıkarılacakgazeteler için de örnek olarak sunuluyor. YarınErdoğan bu gazeteyi örnek gösterip herkese böyleolmayı salık verirse şaşırmamalı.

Hürriyet Akçakale’nin ardından “Halep ordaysaTürkiye burada” başlığıyla radikal bir çıkış yapmış vesavaş şakşakçılığına da böylece başlamıştı. Sürecisükûnetle izlemeye çabalayan bir çok yayın daHürriyet’ten aldığı cesaretle yürüdü. Birkaç dakikaiçinde tüm manşetler seferberlik havasına bürünmüştübile.

İlerleyen süreçte de Hürriyet gün aşırı “patlattığı”manşetleriyle savaş atmosferini canlı tutmayı başardı.“Özel paşa sınırda, yumruk havada” manşetiyleGenelkurmay Başkanı’nın yaptığı şovu, adeta maçtezahüratı gibi beyinlere kazıdı. “Uçuşa kapalı”biçimindeki iki kelimelik manşet ise Davutoğlu’nunSuriye’nin hava sahasını kapamasının ardından yaptığı“önce biz kapamıştık” açıklamasını desteklemek içinapar-topar yazılmıştı belli ki.

Tüm manşetlerde amacın toplumu savaşahazırlamak olduğu ve askerin topluma medyaaracılığıyla “hazır ol!” mesajı verdiği sıkça söylenir.Ancak lider gazete Hürriyet bu misyonu dolaysızcayapacak kadar arsızlaşarak 14 Ekim tarihinde “Hazırol!” manşetiyle çıktı. Yalnızca iki kelimelik bumanşetin ne anlattığı hayli açık olsa gerek...

Dilin kemiği yok, rotatiflerin hiç yok...

Hürriyet’ten bahsettik ancak diğer gazetelerin deHürriyet’ten aşağı kalır yanı olmadığını unutmamakgerek. Belki aynı sürekliliği gösteremiyorlar ancakgünlük gazetelere bir arada bakarsanız, apayrı birdünyaya yolculuk etmeniz içten değil.

Örneğin Türkiye’nin Suriye uçağını askerimalzeme taşıdığı iddiasıyla indirmesi üzerine tüm

gazeteler kendilerine göre birşeyler yazıyor. Kimi“Şam uçağını indirdik” deyip hepimiz adınakonuşuyor, kimi Erdoğan’ın “Çakı bile taşıyamazsın”sözlerini manşete taşıyarak kendince gözdağı veriyor,kimi “Al başına Rusya’yı” diye kelime oyunu yapıyor.Ancak Takvim gazetesi işi bir adım daha öteyegötürüyor ve indirilen A-320 uçağı ile ilgili “A-320’de7 kasa kimyasal silah” manşetini atıyor.

12 Ekim 2012 tarihli haberi kaleme alan kişi ŞerifeGüzel. Ancak haberin kaynağını boşuna aramayın zirabelirtilen yegane kaynak “Takvim’in öğrendiğibilgiler” ibaresinde saklı. Şerife hanımın PolitzerÖdülü’ne aday olabilecek hikayesi bununla dakalmıyor:

“Moskova havaalanında yolcu alan uçak ardındankargo bölümüne yanaşıyor ve burada bir buçuk saatoyalanıyor. Bir yolcu da uçağın içinde oturduğukoltuktan nasıl oluyorsa bu durumdan şüphelenerekTürk arkadaşına haber veriyor, o da konsolosluğuarıyor derken Türk devleti uçağı indiriyor. Kargoaçıldığında ise 7 kasada ‘kimyasal silah başlıkları’bulunuyor.” Yersen...

Belli ki gazete gündeme gelmek için baştan sonauydurma bir haber yapmış ve kimyasal silahlarla dasüsleyerek servis etmiş. Ancak bu gazetenin hiç te üç-beş bin satan bir gazete olmadığını hatırlatalım.Gazetenin ortalama tirajı 104 bin. Yani Takvim’in bubilim-kurgu hikayesi yüz bin adet basılarak ülkeninmuhtelif yerlerine dağıtılmış, okunmuş, tartışılmış...

Kin, nefret, şovenizm...

Söylediğimiz gibi her gazete kendine görebiryerden gelişmeleri yansıtıyor. Ortak özellik ise kin,nefret ve şovenizm. Savaşı kışkırtmak, Kürt halkınakin kusmak sözkonusu olunca ne yazıldığının önemikalmıyor. Uçak krizinden devam edersek, işte YeniŞafak’ın 13 Ekim manşeti: “Türkiye korkusu Şam’ıpanikletti!” Hiçbir delile dayanmaksızın yazılan bir

başka manşet. Tabi gazetelerdeki savaş kışkırtıcılığına dair bir kaç

manşete daha değinmemek olmaz. Türkiye’nin tankresimleri eşliğindeki “Mevziler hazır” manşeti,Takvim’in tank resimleri eşliğindeki “Sarı alarm”manşeti, Hürriyet’in tank resimleri eşliğindeki “Sınıra250 tank” manşeti... Benzerlik şaşırtıcı olmasa gerek...

Akşam gazetesinin tam bir burjuvasoğukkanlılığıyla yayınladığı “Suriye borsayı uçurdu”manşetini de anmadan geçmek olmaz. Herkes savaş ileoyalanırken Akşam meseleyi çok yönlü olarak ele alıpBorsa’nın nasıl şahlandığını müjdeliyor bize 14 Ekimtarihli manşetiyle.

Boyalı basın yalnızca Suriye meselesiyle de sınırlıkalmayarak Kürt halkına karşı kin ve nefretkusmayada bir an bile ara vermiyor. Üstelik kimigazete, Kürt sorunu ile Suriye’nin bağını da kurmabecerisi gösterebiliyor. İşte Sözcü gazetesininGenelkurmay başkanı Özel’in sınırdaki yumruklutehdit mesajının ardından yayınladığı manşet: “Paşambu yumruğu Kandil’e indir de görelim!” üzerine yorumyapmak dahi yersiz...

Bunun dışında Akit’in “PKK’nin hedefi cahil Kürt”diyerek okulların molotoflanması eylemlerininsebebini dahice çözmesi, Sabah’ın “terörist içinağlamayız” manşetiyle Erdoğan’ın ağzından kinkusması, Vatan’ın Murat Karayılan’ın ABD tarafındanBin Ladin gibi yakalanacağı “müjdesi” verdiği“Karayılan için Bin Ladin operasyonu” manşeti basıntarihimizde zerre kadar önemi ve gerçekçiliği olmayandiğer başlıklar olarak hatırlanacaklar.

Tüm bu tablo içinden geçtiğimiz kirli atmosferinyalnızca bir alandan, basın alanından yansıması. Ancaktüm ülkeye ulaşan böylesi bir ağın yaydığı kirliliğintopluma nüfus etmemesini beklemek de saflık olur.Bugün gülüp geçtiğimiz tüm bu manşetlerin birileriniheycanlandırdığını ve hatta motive ettiğini düşünmek,sorunun gerçek boyutunu anlamamızı biraz dahakolaylaştırıyor olsa gerek.

Page 10: Sİ Kızıl Bayrak 12-42

Sermaye hükümeti AKP’nin ve işbirlikçisi sendikalkorucuların el birliğiyle hazırlanan “Toplu İş İlişkileri”yasası meclisten peyderpey geçirildi. Sınıfınörgütlenme hakkını hedefleyen ve sendikalarınsermayenin basit birer uzantıları haline getirilmesiniamaçlayan saldırı yasası, aylardan sonra gösteregöstere büyük bir pervasızlıkla hayata geçirilmişdi.

Elbette ki bu durum, sermayenin gücünün bir ispatıdeğil ama sınıfın temsiliyeti adına “muhalif”, “ilerici”,“devrimci” sıfatlarıyla kamuoyunda boy gösterensendikacıların güçsüzlüğünün yeni bir kanıtı olmuştur.Öyle ki aylardır gündemde olan ve fiili bir yetkigaspına dönüşen saldırıya karşı bu güne kadar dişedokunur en ufak bir mücadele hattı örülmemiş ancakmeclisin açılmasına bir iki ay kala zevahiri kurtarmayadönük eylemler gerçekleştirilmiştir. Ne zaman kisaldırı yasası mecliste görüşülmeye başlanmış ancak ozaman sınırlı bir “iş bırakma” eylemi gündemegetirilmiştir. Böylesi bir “mücadele” düzeyinin iseanılan saldırıyı ve hemen ardından gerçekleşecekolanları püskürtmeye yetmediği-yetmeyeceği bir kezdaha görülmüştür.

Bu koşullarda sınıfın ihtiyacına yanıt verecek fiili,meşru, militan mücadeleyi örgütleme iradesinigösteremeyenlerin malum sonuç üzerinden ihanetçikimlikleri birçok vesileyle tescillenmiş Hak-İş veTürk-İş bürokratlarını şeytan taşlarcasına hedefeçakmaları da samimiyetsiz bir tutum olmaktadır. Zirayasanın hayata geçmesinde bu ihanetçi güruhun neyaptığından çok onun karşısında sınıftan, emektenyana olduğunu söyleyen sendikal kesimin neleryapmadığı daha belirleyici olmuştur. Tüm bunlargözardı edilerek sadece ihanetçiliği teşhir etmek vesuçlamak gölgelerle kavga etmekten başka bir anlamagelmez.

Bu açıdan DİSK’in ve Sendikal Güç BirliğiPlatformu’nda yer alan sendikaların bu sonuçtadoğrudan payları olduğunu söylemek hiç de haksız,abartılı bir yaklaşım olmayacaktır. DİSK’in mevcutsaldırılara karşı “Zalimin zulmüne direneceğiz”kampanyası çerçevesinde ortaya koyduğu mücadelepratiği, sonuç alıcı olmaktan uzak, sınıf bölüklerinimevcut saldırılar karşısında harekete geçirmeye veseferber etmeye dönük bir planlamadan yoksun,yapılabileceklerin en asgarisi sınırında kalan eylemlerdüzeyinde gerçekleşmiştir. Sınıfın üretimden gelengücünü kullanmaya dönük herhangi bir planlamayapılmamışken, Nakliyat-İş’in yasanın meclistegörüşüldüğü günlerde gerçekleştirdiği iş bırakmayısaymazsak buna dönük ne bir çağrı, ne de hazırlıkyapılmıştır. Sınıfın örgütlenme hakkını hedef alan birsaldırıya karşı tarihinde şanlı bir direnişe sahip olanDİSK’in gelinen yerde “direnişin” çıtasınıyapabileceklerin bile altında tutması ne anlaşılır ne dekabul edilebilir bir durumdur.

Aynı durum SGBP’de yer alan “muhalif”sendikalar için de geçerlidir. Süreç boyunca saldırılarınboyutlarına, ciddiyetine dair yapılan onca açıklamayave mücadele edilmesi gerektiğine dair çağrılarakarşılık onlar da beklemeci bir tutum içerisinde kalmış,en azından kendi konfederasyon yönetimine karşı ciddibir tepki örgütleyememişlerdir. Dahası saldırının öncüvuruşu niteliğinde sayılacak hava işkolunda uygulanan

“grev yasağına” karşı havayolu emekçileriyle somutbir dayanışma pratiği içerisinde bulunmamışlardır.Grev hakkının grev yaparak kazanıldığına dairvurgular yapılsa da aynı hakkın korunması için degreve gidilmesi gerektiği “akıllara gelmemiştir”. Oysaki bu dönemde sermayeye karşı gösterilecek ciddi birdireniş, saldırı yasalarına karşı topyekun birmücadelenin zeminini de sunabilirdi.

Bir kez daha belirtmemiz gerekir ki bu saldırılarınönlenemeyişinin gerisinde sınıfın güçsüzlüğü değilama onun meşru militan gücünü açığa çıkaracak biriradenin yoksunluğu, önderlik zaafiyeti söz konusudur.Bu yüzden gerçekleşen saldırılar önlenemez,kaybedilen mevziler geri kazanılamaz değildir.Mücadele doğru temellerde örgütlendiği ve kararlılıkgösterildiği oranda nasıl ki Taksim’in yeniden 1 Mayısalanı olarak kazınılması sağlandıysa, nasıl ki 1Mayıs’ın resmi tatil ilan edilmesi sağlandıysa,sermayenin UİS, kıdem tazminatının fonadevredilmesi gibi sırada bekleyen saldırılarınınpüskürtülmesi de, kaybedilen hakların yenidenkazanılması da başarılamayacak işler değildir.

Fakat bunun için sözde değil özde bir mücadeleprogramı hazırlanabilmeli ve konfederasyon ayrımınagitmeden ilk elden sınıfın örgütlü kesimlerininortaklaşa seferberliği sağlanabilmelidir. Sanayihavzalarında, üretim alanlarında sınıfın örgütsüz en

geniş kesimlerini hedef alan ve bu kesimlerimücadeleye çağıran bir aydınlatma, bilinçlendirmefaaliyeti örgütlenmelidir. Mücadeleyi en genişkesimlere yaymak için taban örgütlülüklerioluşturulmalıdır. Mitingler, basın açıklamaları vesokak eylemlerinin yanı sıra sınıfın toplumdakiayırtedici konumundan gelen özelliğini, üretimdengelen gücünü kullanmaya dönük eylemsel bir hatoluşturulmalıdır. Sermayenin saldırılarına karşıtopyekün bir karşı koyuşu örgütlemenin yolu sınıfhareketinde yaşanan her bir gelişmeyi de ortak sınıfsalbir tutumla karşılamayı gerektirir. Bu yüzden de metaliş kolunda gerçekleşecek TİS süreçlerine ya da yerel,sektörel, mevzi bazında yaşanan her gelişmeye birleşikbir mücadele ekseninde tutum alınması gerekir.

Sermaye sınıfın işçi sınıfına karşı dünya çapındabaşlatmış olduğu saldırılar, Türkiye’de de tümkapsamıyla yürütülüyor. Bu saldırılar karşısında dünyagenelinde başlatılan direniş ve mücadelelerin birparçası olabilmek, sermayenin AKP eliyle yürüttüğüsaldırılara karşı sınıfın fiili meşru, militanmücadelesini örgütlemekten geçer. Bugünkü sendikalanlayışların bu bakıştan uzak olması, böylesine tarihselsorumluluğu başta sınıf devrimcileri olmak üzereilerici, öncü güçlerin omuzlarına yüklemektedir.

Sınıf hareketi10 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/09 (42) * 19 Ekim 2012

Sermayenin saldırılarına karşıtek yol fiili-meşru mücadele!

Ümraniye MİB eğitim toplantısı

Ümraniye Metal İşçileri Birliği (MİB) 14 Ekim günü bir eğitim toplantısı gerçekleştirdi. “Örgütlenmeninönündeki engeller ve mücadele deneyimleri” başlıklı toplantıda MİB çalışanı iki işçi sunum yaptı.

“İşçi sınıfının mücadele deneyimleri” sunumunda Türkiye işçi sınıfı tarihinde yer alan önemli direniş, işgal vegrev eylemlerinden bahsedildi. 15-16 Haziran direnişi, Zonguldak Madenci direnişi, Tekel direnişi gibi eylemler deanlatılarak işçilerin sömürüye karşı, grev yasaklarına karşı ya da sendikal saldırılara karşı mücadeleyle yanıt verdiğiifade edildi.

Ardından “Örgütlenmenin önündeki engeller” üzerine bir sunum gerçekleştirildi ve burada işçiler kendideneyimleri üzerinden tartışma yürüttüler. Taşeronlaştırma, esnek çalışma, işten atma saldırısı, sınıf bilincininolmaması gibi engellerin yanı sıra sendikal bürokrasinin de örgütlenmede engelleyici bir rol oynadığı ifade edildi.

Bölgede örgütlenme eğiliminin olduğu ve MİB olarak öncü işçilere ulaşmak, örgütlenmenin önündeki engellerikaldırmak için mücadele vermek gerektiği söylendi. 1.5 saat süren ve 7 farklı metal fabrikasından işçilerin katıldığıtoplantı, bir sonraki eğitim konusunun ve tarihinin belirlenmesiyle sona erdi.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

Page 11: Sİ Kızıl Bayrak 12-42

Sınıf hareketi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2012/09 (42) * 19 Ekim 2012

Senkromeç direnişi sona erdi

Çiğli Organize’deişçilerin umudu,

patronların kabusuolmayı inatlasürdüreceğiz!

Sömürünün yoğun olarak yaşandığı ÇiğliOrganize Sanayi Bölgesi’nde İzmirSenkromeç fabrikasındaki haksız işten çıkarmalarakarşı başlamış olan direnişimizi bitirme kararı almışbulunuyoruz. 30 Temmuz’dan itibaren İzmirSenkromeç önünde sürdürdüğümüz direniş bir çokaçıdan olumlu bir deneyim olarak mücadelebirikimimize eklenmiştir. Ancak gelinen yerde kendidoğal sınırlarına da ulaşmış bulunmaktadır.

Senkromeç direnişi başladığı tarihte ilimizde ikidireniş devam etmekteydi. Çiğli Organize’de bulunanBillur Tuz Direnişi ve Aliağa Organize Sanayi’deMİCHA Direnişi. Bu iki direnişde sendikal hakmücadelesinde işten çıkarmalar sonucu başlamış vesendikal destek yanlarında olmuştur. AncakSenkromeç Direnişi patronun işlerin azaldığıbahanesine sarılmasıyla 30 işçinin işten çıkarılmasıüzerine başlamıştır. İzmir Senkromeç direnişi devamettiği süre içerisinde diğer iki direniş işçi vesendikaların ortak tutumuyla sonlandırılmış ve İzmirSenkromeç direnişi tek olarak sürdürülmek durumundakalınmıştır. Bu da baştan düşünülen, direnişlerinortaklaşmasını sağlamak, buradan daha genel birbirliktelik yaratmak hedefini sürecin başındazedelemiştir.

İzmir Senkromeç Direnişi’ne başlamadan öncesüreci tüm yanlarıyla irdeledik. Direniş öncesindesermayenin kıdem hakkına saldırısı başta olmak üzerebir çok saldırı dalgası gündemdeydi ve bu saldırılarakarşı diğer iki direnişle ortak mücadele hattıizlenebileceğini böylelikle, saldırılara anlamlı bir yanıtverilebileceği düşünülmüştü. Bu ortaklaşma direnişinilk günü İzmir Senkromeç fabrikası önünde deyankısını bulmuştu. İki direnişteki işçilerin katılımıylagerçekleştirilen basın açıklaması özellikle İzmirSenkromeç patronunda bir korkuya sebep oldu. Bukorku İzmir Senkromeç işçileri üzerine kurulanbaskıdan rahatlıkla anlaşılabiliyordu.

Direnişin başlamasıyla birlikte İzmir Senkromeçpatronunun direnişi kırmak amacıyla karşı hamlelerigecikmedi. İlk önce normal şartlarda 10 gün bakımiçin durması gereken fabrika bir aya kadardurdurulmuştur. İzmir Senkromeç fabrikası 25 günboyunca kapalı kalmış 3-5 bakımcı, temizlik vegüvenlik haricinde kimse işe gelmemiştir. Ancak yinede direniş devam etmiştir. Fabrikanın tekrar üretimebaşlamasıyla birlikte %5’lik zam verileceğisöylenirken direniş sürecinde % 10’luk bir ücret artışıgerçekleştirilmiştir. Ardından ise direnişinbaşlamasıyla birlikte İzmir Senkromeç patronu işçileriişten çıkarmak yerine, müdürler vasıtasıyla ihbar vekıdem hakkına karşılık isteğe bağlı olarak çıkmakisteyenleri anlaşmalı olarak çıkarmıştır.

Direniş boyunca İzmir Senkromeç patronununbaskıları, yasaklamaları, karalamaları eksik olmamıştır.Bir yandan direniş alanına gelmek isteyen işçilerhakları verilmeyeceği baskısına boyun eğdirilmiş,diğer taraftan emniyete bağlı sivil ekip polisleri sürekli

fabrika içerisine çağrılarak kamera çekimleriyledirenişin meşruluğu ve haklılığı karartılmaya çalışılmışayrıca patron, uşaklarını üzerimize salarakprovokasyon yaratmaya çalışmışlardır. Bu dayetmeyince, baskılar, yasaklamalar ve hak ihlallerikarşısında hakkını arayan herkesin terörist ilan edildiğigünümüzde, İzmir Senkromeç patronu da teröredebiyatıyla çalışan işçilerle direniş arasına mesafekoymaya çalışmıştır. Bu tutumların gerisinde İzmirSenkromeç patronunun korkusu yatmaktadır.

İzmir Senkromeç patronunun direnişe karşı giriştiğibu tutumlara maalesef İzmir Senkromeç işçilerigereken cevabı verememiştir. Dışarda direniş sürerkenfabrika içerisinde haksızlıklara karşı örgütlenmegirişimi işçilerin büyük bir kısmı tarafından boşadüşürülmüştür. Bunda isteğe bağlı işten çıkmalarınpayı büyüktür. Çalışan işçilerin maaşlarını bile 15-20gün geç almaları hatta asgari geçim indirimlerini 5aydır alamamaları bile suskunlukla karşılanmaktadır.Fabrika içerisindeki bu kayıtsızlıklara, çıkarılanişçilerin büyük bir bölümünün umursamaz davranışlarıeklenince fabrika içinde bir moral bozukluğuyaşanmış, direniş de içerden gerekli desteği alamazhale düşmüştür. Bu sadece sendikalaşmaktan geriduran, haklarının bilincinde olmayan İzmir Senkromeçişçileri için geçerli olmadığı gibi, Türkiye işçi sınıfınındağınık ve örgütsüz yapısının da bir yansımasıdıraslında.

İşçilerin bu tutumuna bir de görüşmeler aldığımızBirleşik Metal-İş Sendikası’nın ilgisiz ve umursamaztutumlarının eklenmesi direnişi zedeleyen bir diğeretkendir.

İzmir Senkromeç direnişi tüm bu koşullara rağmen75 gün boyunca başı dik bir şekilde sürdürülmüştür. 75gün boyunca eylem ve etkinliklerle kamuoyuoluşturulmuştur. Organize sanayide bir çok fabrikayadirenişin sesi sayısız bildiriyle ulaştırılmış, direnişedestek çağrısında bulunulmuştur. Direnişin en sesgetiren yanı da özellikle 18.00 paydos çıkışlarındadiğer örgütsüz fabrika işçilerinden gelen desteklerolmuştur. Direniş sayesinde İzmir Senkromeç patronuşahsında bütün patronlara artık kolayından iştençıkarmaların kabul edilmeyeceği, baskı ve sömürükoşullarına boyun eğilmeyeceği gösterilmiş oldu.Başta İzmir Senkromeç işçileri olmak üzere tümhavzadaki işçilere de yapılan her haksızlık karşısındabaşkaldırmanın güçlülüğü, direnmenin ve mücadeleetmenin onuru taşındı.

Pazartesi gününden itibaren işçiler bizi İzmirSenkromeç önünde elimizde pankartlarla beklerkengörmeyecekler. Fakat her sabah mücadeleninsıcaklığıyla onlara merhaba demeye, fabrika fabrikaşiarlarımızı taşımaya, işyeri işyeri örgütlenmemücadelesini yükseltmeye devam edeceğiz.

Muharrem Ulaş Subaşı15 Ekim 2012

Çiğli Organize SanayiBölgesi’ndeki baskı ve sömürüye

karşı mücadelemiz, kesintisizolarak devam edecek!

Türkiye’nin en büyük organize sanayi bölgelerindenbiri olan, Çiğli Organize Sanayi Bölgesi’nde kurulu İzmirSenkromeç fabrikasında 30 Temmuz’da başlayandirenişimizi sona erdirmiş bulunuyoruz.

Direnişimiz geride kalan 75 gün boyunca tüm baskı,engelleme ve karalama çabalarına rağmen kararlılıklasürdürülmüş, direniş alanının Çiğli Organize Sanayihavzası içinde bir hak alma ve mücadele mevzisi halinegetirilmesi için yoğun bir çaba harcanmıştır. İlk andanitibaren kendini Çiğli Organize Sanayi Bölgesi’ndekidevrimci örgütlenme faaliyetinin ayrılmaz bir parçası vearaçlarından biri olarak gören İzmir Senkromeç Direnişi;mevcut şartlarda oynayabileceği rolü oynamış, kesintisizolarak süren ve önümüzdeki dönem boyunca güçlenerekyoluna devam edecek olan devrimci sınıf faaliyetinekendi cephesinden katkı sağlamıştır.

Havza içinde işçi sınıfına yönelik iktisadi, sosyal vesiyasal saldırılara karşı işçileri aydınlatan ve mücadeleyeçağıran bir mevzi yaratmak, başta direnişçi işçiler olmaküzere Çiğli Organize Sanayi Bölgesi’ndeki işçilerinbirliğini sağlama çabalarını güçlendirmek, en ağır çalışmakoşullarına sahip fabrikalardan biri olan ve keyfi yönetimanlayışıyla ünlü İzmir Senkromeç patronuna işçiçıkarmanın her zaman bu kadar kolay olmayacağınıgöstermek gibi hedeflerle başlayan direnişimiz, tüm bualanlarda kendi olanakları ölçüsünde misyonunu yerinegetirmiştir. Ve misyonunu dolduran her araç gibi yerinibaşka araç ve yöntemlere bırakmıştır.

Direniş sürecinde yeni bir boyut kazanan yoğunlaşmagüçlendirilerek sürdürülecek, bugün toplanılan direnişçadırı her ihtiyaç duyulduğunda, boyun eğmemenin vehak alma mücadelesinin simgesi olarak yeniden yenidensermayedarların karşısına bir bayrak gibi dikilecektir.

Yalnız İzmir Senkromeç direnişinin değil, ondanönceki her türlü mücadele arayış ve girişiminin nasılönemli bir ihtiyaç olduğunu döne döne gösterdiği “Çiğliişçilerinin ortak mücadele platformu” sorunu, buaşamadan itibaren çok daha güçlü bir şekilde işlenecek,özellikle sendikal bürokrasinin ön tıkayıcı tutumlarıyladaha kapsamlı bir mücadeleye girişilecektir.

Direniş vesilesiyle, daha kuvvetli bir tarzda gündemegetirilme imkanı elde edilen bu sorunun çözümünde katedilecek mesafe, hedeflerine yeterince ulaşamayan herbir direniş ve mücadele girişiminin yarım kalmışlığınıtamamlayacak ve kendinden sonraki her bir kalkışmayabüyük bir kuvvet sağlayacaktır. Bu açıdan Çiğli’de öncüişçilerin birliğinin sağlanması sınıf devrimcilerinin önündeen güncel hedeflerden biri olarak durmaktadır.Önümüzdeki dönem direnişin sağladığı imkanlar dadeğerlendirilerek bu yönlü çabalar yoğunlaştırılacak, budoğrultuda somut adımlar atılacaktır.

Bu açıdan direnişin bitmesi başta İzmir Senkromeçpatronu olmak üzere, kapitalistlerin hiç birindeyanılsama yaratmamalıdır. Tersine önümüzdeki dönemÇiğli Organize Sanayi Bölgesi’nde devrimci sınıffaaliyetinin değişik araç ve yöntemlerle güçlenereksüreceği bir dönem olacaktır. İzmir Senkromeç direnişitam da böylesine bir dönemin işaret fişeği olarakgerçekleşmiştir.

Bu yanılsamaya özelikle İzmir Senkromeç patronukapılmamalıdır. Zira kendisinin de bildiği gibi fabrikasısınıf devrimcilerinin uzun yıllardır kesintisizce çalıştığı biralandır. Bu durum sürmektedir-sürecektir. Senkromeçişçileri eninde sonunda İzmir Senkromeç fabrikasınısermaye için dikensiz bir gül bahçesi olmaktançıkaracaktır.

Çiğli’den sınıf devrimcileri

Çiğli Organize’de yürütülen Senkromeç direnişi 15 Ekimitibariyle sona erdi.

İzmir Senkromeç fabrikasında çalışırken yürüttüğüpolitik faaliyetler nedeniyle işten çıkarılan Metal İşçileriBirliği çalışanı Muharrem Ulaş Subaşı 30 Temmuz tarihindefabrika önünde direnişe başlamıştı. 75 gün süreyle fabrikaönünde sınıf devrimcileri ile birlikte süren direniş 15 Ekimtarihinde sona erdirildi.

Çiğli'den sınıf devrimcilerinin ve direnişçi MuharremUlaş Subaşı’nın açıklamalarını sunuyoruz

Page 12: Sİ Kızıl Bayrak 12-42

Sınıf hareketi12 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/09 (42) * 19 Ekim 2012

2012–2014 MESS grup TİS süreci, yeni barajsisteminin belirlenmesi ve sendikaların yetkilerininaçıklanmasıyla birlikte yeniden işlemeye başlamışoldu. Sermaye hükümeti tarafından sendikalara karşıbir koz olarak kullanılan baraj ve yetki meselesi işçisınıfının TİS hakkını gasp etmeye dönük bir saldırıolarak kullanıldı. Sermaye cephesinden bu durumelbette memnuniyetle karşılandı. Somutta metalpatronlarının örgütü MESS bu durumu TİS sürecindenkurtulabilmenin bir olanağı olarak gördü.

İşçi sendikaları cephesinden ise bu saldırı esasındaetkili bir mücadele sürecine konu edilemedi.Beklemeci bir ruh hali ve yasal olarak yapılacakdeğişikliğe bel bağlama, fiili-meşru mücadeledenuzaklık sürecin uzamasında pay sahibi oldu. Metalişkolunda yüz bini aşkın metal işçisini sultası altındatutan Türk Metal, TİS yapılmadığı koşulda başınıağrıtacak bir dönemin de olmayacağı beklentisi ilehareket etti. Ne de olsa ihanet sözleşmesi imzalayacakve tahakkümü altındaki metal işçilerinin öfkesiniyatıştırmak için uğraşacaktı. TİS hakkının gaspedilmesi patronların işine geldiği gibi Türk Metalçetesinin de işine geliyordu kısacası.

Kapalı kapılar ardında yapılan görüşmeler vemuhtemelen kirli bir anlaşmayla sonuçlanan baraj veyetki meselesi şimdilik “çözülmüş” oldu. Ve önemliolanı da bundan sonraki sürecin (TİS süreçlerinin)nasıl işletileceğidir esasında.

Sözü getirmek istediğimiz yer tam da burasıdır.Somutta MESS Grup Toplu İş Sözleşmesi’nin budönemde nasıl işletileceği ve nasıl sonuçlanacağıdır.

Metal işçileri cephesinden önemli beklentilerinolduğu bir dönemdeyiz. Yıllardır eriyen ücretler vedüşük zam oranlarıyla sonuçlanan TİS sözleşmeleri,MESS-Türk Metal kirli ittifakının kaybettirdikleri vemetal işçilerinin fabrikalarda-havzalarda biriktirdiğiöfke fitili ateşlenmeye hazır bir barut fıçısınıandırmaktadır.

2012’nin başında BOSCH işçisinin kitlesel birşekilde Birleşik Metal İşçileri Sendikası’na geçişyaparak Türk-Metal çetesine attığı tokat, ardındanCengiz Makine ve bir dizi fabrikada yaşanan benzersüreçler yıllardır biriken öfkenin bir yerlerdenpatladığını ve yol açmaya çalıştığını gösterdi.

Açık ki bu basit bir sendika değiştirme meselesideğil, ihanetin kalbine sokulan bir hançerdi. Yıllardırsüre gelen satış sözleşmeleri geleneğine, ihanete,metal işçisinin önemli bir mevziden vurduğu ilkdarbeydi. Bu ilk eylem peşinden bir dizi fabrikanındaha benzer gerekçelerle aynı adımları atmasına yolaçtı.

Gelinen aşamada BOSCH’ta yaşanan yetki tespitisonucuna göre TİS sürecine dahil olup olmayacağıönümüzdeki günlerde belli olacak.

Hem Birleşik Metal İşçileri Sendikası üyesi işçilerhem de Türk Metal üyesi işçiler 2012-2014 TİSsürecinden beklenti içindedir. Açıktır ki, Türk Metalçetesinin bu beklentilere yanıt vermek gibi bir derdiyok. Burada geçmiş dönemlerde olduğu gibisorumluluk yine ilerici-öncü metal işçilerinin ve tümeksikliklerine rağmen Birleşik Metal-İş Sendikası’nınomuzlarındadır. Önemli olan da bu sorumluluğunhakkını verecek şekilde mücadelenin görevlerini

omuzlayabilmektir. 2010-2012 TİS sürecinde tüm metal işçilerinin

gözü kulağı Birleşik Metal-İş Sendikası’nda idi. Odönem MESS-Türk Metal kirli ittifakını yıkacağızdiyen Birleşik Metal İş Sendikası doğal olarak metalişçileri cephesinden bir umut olmuştu. Tam da busürecin ardından patlamıştı Bosch işçisinin öfkesi. İşteşimdi 2012-2014 TİS dönemi Birleşik Metal İşçileriSendikası için bir sınav anlamına gelmektedir. Elbettegeçen dönem kirli ittifak yıkılamadı fakat önemli birgedik açıldı. O dönem yarıda kalan iş bu dönemdevam ettirilmeli, bir önceki TİS sürecinden dahailerde bir TİS süreci örgütlenebilmelidir.

Birleşik Metal-İş Sendikası bu dönemde sadecekendi bünyesindeki metal işçilerinin çıkarlarıüzerinden hareket etmeden Türk Metal ve Çelik-İşüyelerini de ortak bir mücadele ekseninde bir arayagetirme hedefi ve kirli ittifakı parçalama bakışıylahareket edebilmelidir. Kendini yasal prosedür ilesınırlandırmayıp mücadeleyi ortaklaştırmak için fiilizeminler yaratabilmelidir. Birleşik Metal İş Sendikasıbu dönemde tüm metal işçilerini temsil etme iddiasıile hareket etmeli ve TİS sürecini bu bakışla elealmalıdır. TİS süreci ile ilgili işçi toplantıları sendika

ayrımı gözetmeksizin örgütlenebilir örneğin. Butoplantılarda metal işçilerinin ortak mücadelesininönemine dair açıklık yaratılabilmek, süreci eylemli birçıkışla birleştirilebilmek, Türk Metal çetesini köşeyesıkıştıracak ve taban basıncı ile ihanetin önüne setçekmekte etkili olacaktır. Bu yaklaşımın metalişçilerinin saflarında yaratacağı öz güven Türk Metalçetesine vurulacak öldürücü darbenin de yolunuaçacaktır. Zira sorun tek başına 2012-2014 TİS sürecideğil metal işçisinin geleceğidir. Birleşik Metalİşçileri Sendikası ancak böylesi bir pratikle metalişçisinin güvenini kazanabilir. Aksi takdirde metalişçisinin beklentilerine yanıt verilmediği koşuldametal işçisinin güvenini kazanmak da zorlaşacaktır.Bu da hem metal işçisinin geleceğine mal olacak hemde Birleşik Metal İşçileri Sendikası’na karşı bir güvensorunu yaratacaktır.

İleri öncü metal işçileri bu sorumlulukla hareketetmeli ve Birleşik Metal İşçileri Sendikası yönetiminide harekete geçirmek için çaba sarf etmelidir. Budönem, metal işçilerinin vereceği mücadelenin seyrive sonuçları geleceği tayin etme noktasında önemli biryer işgal edecektir.

Metal İşçileri Birliği

2012-2014 MESS Grup TİS sürecine dair...

Sorumluluk ileri-öncü metal işçilerinin veBirleşik Metal-İş Sendikası’nın omuzlarındadır!

Güven Elektrik işçileri kazandı!

Güven Elektrik işçileri direnişlerinin 36. gününde haklarını alarak direnişlerini bitirdiler. İstanbul Sefaköy’de kurulu Güven Elektrik fabrikasında çalışan DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası

İstanbul 2 No’lu Şube üyesi işçiler ücretlerini alamadıkları için direnişe başlamışlardı. 13 taksit halindeödeneceği sözü verilen kıdem ve ihbar tazminatlarının ilk taksitinin yatırılmaması üzerine önce eylemleryapan işçiler ardından Cankurtaran Holding’in önünde direniş çadırı kurmuşlardı.

16 Ağustos günü fabrika önünde eylem yapan işçiler, alacakları ödenmediği koşullarda her türlü eylemehazır olduklarını söylemişlerdi. Geçtiğimiz haftalarda Güven Elektrik işçilerinin Güven Elektrik patronu CenkCankurtaran’ın evinin önünde yaptıkları eylem patronu rahatsız etmiş, bunun ardından Güven Elektrikpatronu ile sendika arasında görüşmeler başlamıştı.

15 Ekim’de gerçekleştirilen görüşmelerin ardından Güven Elektrik patronunun direnişçi işçilerealacaklarının birinci taksitini yatırması ve geriye kalan alacakları ile ilgili teminat vermesi üzerine direnişbitirildi. Teminat olarak Şişli’deki Cankurtaran Holding binası ve borsadaki hisseler gösterildi.

Kızıl Bayrak / Küçükçekmece

Page 13: Sİ Kızıl Bayrak 12-42

Sınıf hareketi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2012/09 (42) * 19 Ekim 2012

Toplu İş İlişkileri Yasası’na karşı eylemler tepkilersürüyor. 16 Ekim günü Sendikal Güç Birliği Platformubileşenleri bir saatlik iş bırakma eylemleri yaparakalanlara çıktılar. İstanbul’da işçiler Taksimmeydanı’nda buluşurken İzmir’de Konak’ta yürüyüşdüzenlendi.

İstanbulSGBP’nin Türkiye genelinde yaptığı eylemlerin

İstanbul’daki adresi Taksim Meydanı oldu. İşbırakmanın ardından, SGBP bileşeni Hava-İş, Deri-İş,TÜMTİS, Belediye-İş ve Petrol-İş üyesi işçilerGalatasaray Lisesi önünde biraraya geldi. Toplanmanınardından kortejler oluşturularak sloganlar eşliğindeTaksim Meydanı’na yüründü. En önde “Yasakçı ve işçidüşmanı ‘Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi’ kanununaHAYIR” pankartının açıldığı yürüyüşte sendikalarkendi pankartlarını açarak sıralandılar.

Esenyurt’ta direnişlerini sürdüren TÜMTİS üyesiDHL işçileri de eylemde yerlerini aldılar. Sendikalarınyanısıra BDSP ve ESP de katılarak eyleme destekverdi.

Yürüyüşün ardından kısa bir açıklama yapan SGBPSözcüsü ve TÜMTİS Genel Başkanı Kenan Öztürk,mecliste görüşülen “Toplu İş İlişkileri” yasasına karşıtüm Türkiye’de iş bıraktıklarını, 6 ilde ise eş zamanlıolarak oturma eylemi yaptıklarını belirtti.

Halaylar ve sloganlarla sürdürülen oturmaeyleminin ardından yapılan kapanış konuşmasında buyasanın ardından tazminat hakkı, bölgesel asgari ücret,işçi büroları gibi “Ulusal İstihdam Strateji”niniçerisinde yer alan kölelik saldırılarının geleceğibelirtildi.

Eylem atılan sloganlarla sona erdi.

İzmirEş zamanlı yapılan eylemliliklerin İzmir ayağı

Gümrük Telekom önünde işçilerin toplanmasıylabaşladı. Buradan Eski Sümerbank önüne yüründü.

“Kıdem tazminatı ve sendikal haklarımızı gaspeden bu yasayı kabul etmiyoruz. Sendikal Güç BirliğiPlatformu” pankartının açıldığı yürüyüş boyuncacoşkulu sloganlar eksik olmadı.

Sümerbank önüne gelindikten sonra SGBP dönemsözcüsü TÜMTİS Sendikası Şube Sekreteri CaferKömürcü bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Kömürcüaçıklamada, aylardır toplu sözleşme haklarının gasp

edildiği, yetki işlemlerinin dondurulduğunu söyledi.İşverenlerin dikte ettirdiği yasanın jet hızıyla meclistengeçirilmeye çalışılmasını eleştiren Kömürcü 12 Eylül2010 günü referandumunda olduğu gibi kitlelerinkandırıldığını ifade etti.

Konuşmada ayrıca yasanın çıkmasına destek verenHak-İş ve Türk-İş yöneticileri eleştirildi.

Açıklamada ayrıca SGBP eylemi çerçevesindesabah belediyelerde, Petkim’de, Tüpraş’ta, UPS’de,Ambarlar’da, özel sektörde örgütlü olan tütünfabrikalarında ve deri fabrikalarında bildiri okunduğuve işe 1 saat geç başlandığı, örgütlü olan yerlerde%100 katılım sağlandığı belirtildi.

Basın metninin okunmasından sonra oturmaeylemine geçildi.

Eyleme BDSP de destek verdi. Sınıf devrimcilerieylemde Kızıl Bayrak gazetesi satışı ile 3 Kasım günüyapılacak olan “İşçilerin birliği, halkların kardeşliği”etkinliğine çağrı bildirilerinin dağıtımınıgerçekleştirdiler.

BursaBursa’da, sabah iş girişlerinde saldırı yasasını

protesto etmek amacıyla bildiri okuyan SGBP bileşenisendikalar akşam saatlerinde de oturma eylemi yaptı.

Fomara Meydanı’nda toplanan birlik bileşenleri“İşçi düşmanı sendikalar ve toplu iş sözleşmesikanununa hayır” pankartı açtılar. Alkış ve sloganlarlayasa tasarısının geri çekilmesini istediler. Eylemdeayrıca bu gaspçı yasaya onay veren Türk-İş yönetimi“Satılık Türk-İş istemiyoruz!” sloganıyla protestoedildi.

Basın açıklamasını TÜMTİS Şube BaşkanıÖzdemir Aslan yaptı. Yasanın sendikasızlaştırmayasası olduğunu, işçilerin haklarını geriyegötürdüğünü, sendikal güvencelerin zayıflatıldığınısöyledi.

Konuşma sırasında AKP ve sendika ağalarını hedefalan sloganlar atıldı. Aralarda yapılan konuşmalarda daSuriye’ye yönelik saldırganlık protesto edildi. ABDkarşıtı sloganlar atıldı.

Basın açıklamasının ardından geç saatlere kadarsüren bir oturma eylemi yapıldı.

Eyleme katılımın ana ağırlığını TÜMTİS üyelerioluştururken, Petrol-İş, Kristal-İş, Tez Koop-İş temsiliolarak katıldılar. BDSP, KESK, ÖDP ve GençlikMuhalefeti de eyleme destek verdi.

Ambar işçileri Topluİş İlişkileri Yasası’nakarşı iş bıraktı!

Nakliyat-İş Sendikası üyesi ambar işçileri, 15Ekim günü İstanbul’da yaptıkları iş bırakma eylemiile Toplu İş İlişkileri Yasası’na direnecekleriniaçıkladılar.

Zeytinburnu’nda kurulu olan TopkapıNakliyeciler Sitesi’nin giriş kapısında toplananişçiler, pankartlar arkasında kortej oluşturarakyürüyüşe başladılar. Giriş kapısından siteiçerisinde bulunan Nakliyat-İş Sendikası AmbarlarŞubesi binası önüne kadar süren yürüyüşeyüzlerce işçi katıldı.

En önde açılan “DİSK” pankartının arkasındaNakliyat-İş Genel Başkanı Ali RızaKüçükosmanoğlu, Eski DİSK Genel Başkanı CHPMilletvekili Süleyman Çelebi ile Genel-İş, Yapı-İş,Nakliyat-İş sendikaları şube başkanları veyöneticileri yer aldılar. Arkasından “Yaşasınörgütlü mücadelemiz. İşçiyiz haklıyız kazanacağız!/ DİSK Nakliyat İş”, “Kahrolsun sarı sendikacılık!”,“Sendikal barajlar kalksın. Sözleşme hakkımızengellenemez!” yazılı pankartlar ile yasaya veTürk-İş’e tepkilerin ifade edildiği dövizler taşındı.

Yasaya karşı mücadele çağrısı yapıldı

Kısa süren yürüyüşün sonunda sendika şubesiönünde toplanan kitle sitenin bir caddesini araçtrafiğine kapattı. Burada DİSK Genel BaşkanYardımcısı ve Nakliyat-İş Sendikası Genel BaşkanıAli Rıza Küçükosmanoğlu basın açıklaması yaptı.

Küçükosmanoğlu, açıklamaya Radikalgazetesinde çıkan bir habere değinerek başladı.Sözkonusu haberin Nakliyat-İş Sendikası veyöneticileri hakkında polisin servis ettiği bir haberolduğunu vurgulayan Küçükosmanoğlu, haberinbu dönemde yapılmasının rastlantı olmadığını,mücadeleci kimliği olan Nakliyat-İş Sendikası’nıitibarsızlaştırmak için yapıldığını söyledi.

Küçükosmanoğlu, yasada sendika barajlarınındüşürülmesinin bir kandırmaca olduğunu,birleştirilecek sektörlerle barajın bugünkü %10sınırından fiili olarak %25’lere çıkacağınıbelirtilerek bunun bir kandırmaca olduğunusöyledi.

Küçükosmanoğlu, açıklamasında şunlarısöyledi: “Sendikaları sermaye düzenine karşı birmücadele örgütleri değil işçilerin yardımlaşmaderneği, vakfı vb. duruma getirildiği bir düzenyaratılmak istenmektedir.”

Sendikal ihanete tepki

Açıklamada, Türk-İş ve Hak-İşkonfederasyonlarının protokollere imza atmasınada dikkat çekerek, bunun işçi sınıfına ihanetolduğu ve hesabının sorulacağını belirtti.

Açıklama sırasında “Kahrolsun sarısendikacılık!” ve “Direne direne kazanacağız!”sloganları atılarak tepkiler dile getirildi.

Açıklamanın ardından Küçükosmanoğlu, CHPve BDP’nin mecliste yasaya karşı grup olarakmuhalefet etmemelerini ve kişisel tepkilerle sınırlıkalmalarını eleştirdi.

Konuşmaların ardından eylem sona erdi. Kızıl Bayrak / İstanbul

Sendikal Güç Birliği Platformu’ndan iş bırakma!

“Yasakçı yasaistemiyoruz”

Page 14: Sİ Kızıl Bayrak 12-42

Sınıf hareketi14 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/09 (42) * 19 Ekim 2012

Cansel Malatyalı 4,5 yıl çalıştığı İMO’dan (İnşaatMühendisleri Odası) performans düşüklüğü gerekçegösterilerek 31 Ocak 2012 tarihinde keyfi bir şekildeişten çıkarıldı ve ardından “İşimi geri istiyorum”talebiyle direnişe başladı. Ve şimdi direnişebaşlamasının üzerinden yaklaşık 8 ayı aşkın birzaman geçti. Malatyalı’nın işten atılması ve direnişsüreci boyunca yaşananlar kendine demokrat veemekten yanayım diyen İMO yönetiminin gerçekkimliğini bir kez daha net bir şekilde göstermiştir.

Malatyalı direniş sürecine üyesi olduğu Tez Koopİş Sendikası’yla birlikte başlamış olsa da üyesiolduğu sendika da bir süre sonra Cansel Malatyalı’yıyalnız bırakmıştır. Bundan sonraki süreçte Malatyalıdirenişini sürdürmeye devam etmiştir. Direniş bugünhalen İMO’nun tüm pervasızlığına ve saldırgantutumuna rağmen devam etmektedir.

Direniş süreci içerisinde Cansel Malatyalı veilerici devrimci kurumlar İMO’nun keyfi bir şekildeişten atmasını protesto eden ve Malatyalı’nın işe geridönmesi talebini içeren eylemler gerçekleştirdiler.İMO’nun değişmeyen tavrı üzerine Cansel Malatyalı,ailesi ve kendisine destek veren güçlerle birliktedirenişin 6. ayında İMO binasını işgal ederek işe geridönme talebini içeren pankartı İMO binasına astı.İşgal eylemi, İMO’nun polis çağırması ve CanselMalatyalı ve ona destek veren güçlerin polistarafından dövülerek gözaltına alınması ilesonlanmıştır. Eylemin ardından İMO yönetimi“Odamız alçakça bir saldırıya uğradı” başlığıyla biraçıklama yayınlamıştır. Bu açıklamanın ardındanKESK, DİSK ve TTB’de emek mücadelesinde “yolarkadaşı” olarak tanımladıkları İMO’yu yalnızbırakmamış ve işgal-pankart asma eylemini saldırıolarak tanımlayıp eylemi kınayan açıklamalaryayınlamışlardır.

İşten atılan bir işçinin işe geri dönmek ve sesiniduyurmak amacıyla yaptığı basın açıklaması, oturmaeylemi ve işgal eylemi kuşkusuz ki haklı vemeşrudur. İMO’nun tüm saldırgan politikalarınadirenen Cansel Malatyalı, direnişin 208. gününde 14Eylül günü süresiz açlık grevine başlamıştır ve biraydır da açlık grevi eylemini sürdürmektedir.

İMO emek mücadelesinde nerede durmaktadır?

İnşaat Mühendisleri Odası Malatyalı’nın direnişiüzerinden yaptığı her açıklamada emekmücadelesinden yana olduğunu özenledillendirmektedir. Ancak Cansel Malatyalı’nın iştençıkarılma gerekçesi olarak “performans yetersizliği”gerekçe gösterilmiştir. Sadece bu bile İMO’nun nekadar emekten yana olduğunu göstermesi açısındanyeterlidir. Hatırlanacağı üzere performans yasası ilkgündeme geldiğinde bu yasaya karşı çıkan kurumlararasında TMMOB ve ona bağlı olan İMO da vardı.“Çağdaş” ve “demokrat” olmakla övünenler, her

ağızlarını açtıklarında mangalda kül bırakmayanlar,utanılası tutanaklara dayanarak bir kadın işçiyi“performans düşüklüğü” gerekçesiyle işten atıyorlar.

İMO kendi yaptığı açıklamalarda emekten yanabir kurum olduğunu söylemekte ve çalışanlarıyla işçiişveren ilişkisinin değil bir dayanışma ilişkisininolduğunu iddia etmektedir:

“İnşaat Mühendisleri Odası, inşaatmühendisliğinin bilimsel gelişmeler ışığında, insanyaşamını merkeze alarak ve kamu yararı ilkesinigözeterek uygulanması için mücadele eden, bu ilkelerdoğrultusunda meslektaşlarının hakları ile tümTürkiye emekçilerinin haklarını bir tutan, yüzünüemekten yana dönmüş bir demokratik kitle örgütüdür.Bu güne kadar emekçilerin çalışma koşullarına vehaklarına yönelik her saldırının karşısında olmuş veoda işleyişini de bu anlayışla sürdürmüştür. Bubağlamda Oda Yönetimi ile çalışanları arasında, birişçi-işveren ilişkisinden öte, odamız çalışmalarınındevamlılığını sağlamaya dayalı bir dayanışma ilişkisisöz konusudur.”

Gerçekte durum bundan çok farklıdır.Malatyalı’nın işten çıkarılma süreci bile İMO’nunsöylediğinin aksini kanıtlamaktadır. İMO her nekadar aradaki ilişkinin patron ve işçi ilişkisiolmadığını iddia etse de ortada ücret karşılığı İnşaatMühendisleri Odası’nda çalışırken işten atılan bir işçive onu işten atan bir işveren bulunmaktadır. Buradaişverenin emek mücadelesi verdiğini söyleyen birkurum olması Cansel Malatyalı’nın haksız yere iştenatıldığı gerçeğini değiştirmemektedir. İMO’nundireniş karşısında takındığı tavır bugün birçok yerdeişten atılan ve hakkını arayan işçilere karşı

işverenlerin takındığı tutumdan farksız değildir. İMO“demokrat” ve “emekten yana” kimliğini öneçıkarmaya çalışarak direnişi her fırsatta karalamıştır.Yine “demokrat ve emekten yana” olan İMO’nuntalimatlarıyla polis defalarca direnişe saldırmış;Cansel Malatyalı ve destekçi güçler defalarcasaldırıya uğramış, gözaltına alınmıştır. Bu tabloiçerisinde İMO’nun direniş karşısında ki tavrı (oaksini iddia etse de) patronların işçi direnişlerikarşısında ki tahammülsüzlüğünü ve pervasızlığınıaratmayacak cinstendir.

Ancak İMO yönetimi bununla da yetinmemiştir.Direniş başladığı andan itibaren, Cansel Malatyalı’yıve direnişini karalamak, yıpratmak için yapmadığınıbırakmamış, kamuoyunu da yanıltmak için elindengeleni yapmıştır.

Direnişin 6. ayında Cansel Malatyalı’nın İHD’yebaşvurmasının ardından İHD ve ÇHD’nin girişimlerisonucu kurumların harekete geçmesi, İMOyönetimini rahatsız etmiş ve direnişe destek verenkurumlar da İMO yönetimi tarafından hedef tahtasınaçakılmıştır. İşgal eyleminin ardından İMO Yönetimitarafından yapılan bir açıklamada şu sözlersöylenmektedir:

“İMO, yaşanan bu sürece büyük bir sabır iletahammül göstermiştir. Ancak 1 Ağustos tarihindesabahın saat 7`sinde binamıza karşı yapılan saldırıtahammül sınırlarımızın çok üstündedir. Gene 35 yılsonra yeniden yaşanan böylesi bir fiziki şiddet vesaldırı karşısında elbette ki Savcılık ve Emniyetnezdinde girişimlerde bulunulmuştur.

Yapılan saldırı geniş kesimler tarafından dakınanmasına rağmen, bazı kurum ve çevreler bu

Cansel Malatyalı direnişi,İMO ve sol siyasal güçlerin tutumu

Page 15: Sİ Kızıl Bayrak 12-42

olaya övgüler yağdırmakta, durumun vahametinigizlemek uğruna olayı basit bir pankart asma eylemigibi göstermekte, kavramların içini boşaltarakdemokratik mücadele değerlerini ayaklar altınaalmaktadır. Bu da yetmiyormuş gibi saldırıyı kınayançevrelere dahi dil uzatılmaktadır.

Emek sermaye çelişkisini ve sınıf mücadelesiniİnşaat Mühendisleri Odasının kapısının önündearayanların ideolojik yeterliliklerini ve politiktutarlılıklarını sorgulamıyoruz. Hakaret ve tehditiçermediği sürece saçmada olsa her düşünceyihoşgörü ile karşılarız.

Ancak İHD ve ÇHD birim yöneticilerinin 6 aysonra sahneye çıkıp kulaktan dolma bilgilerle, İnşaatMühendisleri Odası ve yöneticilerine yönelik iftira vehakaret içeren metinlere imza atmalarını, dahadoğrusu kişisel güdülerini kurumlarına mal etmeyeçalışmalarını anlamış değiliz. Daha da önemlisimerkez yöneticilerinin dikkatlerini çekmeyeçalışmamıza rağmen, birimlerinin saldırgantutumlarına göz yumması kabul edilebilir bir durumdeğildir.

İnşaat Mühendisleri Odası, hiçbir hal ve koşuldakurumsal kimliğini yıpratma amaçlı kampanyayadönüştürülen bu saldırılara prim vermeyecektir.”

İMO burada gerçekleri alt üst etmekte ve emektenyana olduğunu söyleyen tüm kurumların yapmasıgerektiği gibi işten atılan bir işçinin yanında yer alankurumlara gözdağı vermeye çalışmaktadır.

Her türlü kara çalmayı, yalanı, iftirayı, saldırganlığıdüstur edinen İMO yönetimi, bununla da yetinmemiş,TMMOB üzerindeki tahakkümüne de dayanarak, “yolarkadaşı” olarak tanımladıkları KESK, DİSK,TTB’den işgali kınayan açıklamalar yapılmasını talepetmişlerdir. “Performans düşüklüğü” gerekçesiyle iştenatılan bir işçinin yanında olmaları gerekirken, başındanberi sessizliğini koruyan ve hiçbir tutum almayan“emek örgütleri”, işgal eyleminin ardından İMO’nunpolisi davet eden, polisin şiddet uygulayan tutumunudeğil, Cansel Malatyalı ve destekçilerini kınayanaçıklamalar yapmışlardır.

Bu “emek örgütleri”nin tutumu bizlere hiç deşaşırtıcı gelmemektedir. Bugün bürokratlaşmış sendikave odalarda çok açık ki, yöneticilerle çalışanlarla“dayanışma” ilişkisi değil, patron-işçi ilişkisiegemendir. Geçtiğimiz yıl Büro Emekçileri SendikasıGenel Merkezi’nin 9 yıllık avukatı Sevil CeylanErkat’ı performans düşüklüğü gerekçesi ile iştençıkarması halen hafızalardadır. Yine, AKP’nin odalarıngelirlerini kısıtlayıcı müdahalesinin ardından tedbirleralmaktan bahseden oda yönetimlerinin aklına ilkçalışanlarının durumu ve sosyal hakları gelmektedir.Bir dizi odadan önümüzdeki dönemde işçi

çıkartmalarının gündeme geleceği de bilinmektedir.Dolayısıyla Cansel Malatyalı’nın işten atılması, oda vesendika çalışanlarının toplam sorunlarının birparçasıdır aynı zamanda.

Cansel Malatyalı’ya karşı alınan tutum, oda vesendikaların bürokratik yapılarının çalışanlarınayönelik tutumlarına da ayna tutmaktadır.

Sol siyasal güçlerin tablosu ve Cansel Malatyalı direnişi

Cansel Malatyalı direnişinin 6. ayında, İHD’yeyazılı bir dilekçeyle başvurarak işe geri dönmek içinsürdürdüğü direnişe destek olunması çağrısındabulunmuştur. Bunun üzerine İHD de Cansel Malatyalıdirenişine destek olmak amacıyla bir toplantı alınmışve burada Cansel Malatyalı’nın işe geri dönmesi içinbir heyetin oluşturularak İMO yönetimiyle görüşmesikararlaştırılmıştır. Aynı zamanda İMO ile yapılacakolan görüşmeden olumlu bir sonuç çıkmadığı takdirdeCansel Malatyalı’nın direnişine destek amaçlı eylemlisürece başlanılacağının duyurulduğu bir metnin İMOyönetimine sunulması kararı alınmıştır.

İMO ile yapılan görüşmenin sonucunun olumsuzolması üzerine “İnşaat Mühendisleri Odası’na AçıkÇağrımızdır!...” üst başlığını taşıyan ve toplantıyakatılan 15 kurumun imzacısı olduğu metin İMOyönetimine sunulmuştur.

İMO yönetiminin kendilerine sunulan ve CanselMalatyalı’nın direnişinin yanında yer alınacağınınifade edildiği metinden duyduğu rahatsızlığı metninaltında imzası olan siyasi parti, sendika ve dernekleringenel merkezlerine gönderdiği mailde-faxta ifadeetmiş ve kurumların genel merkezlerinden sunulanmetinden haberdar olup olmadıklarına dair biraçıklama istenmiştir. İMO’nun takınmış olduğu bututum açıkça kurum iradelerinin yok sayılmasıanlamına gelmektedir. Kurum iradelerini yok saymak,kurumlar üzerinde baskı oluşturmaya çalışmak,kurumlar üzerine nüfuzunu kullanarak ilericikamuoyunu ayrıştırma ve saflaştırmaya çalışmakanlamına gelmektedir.

Ancak daha da acı olanı bu mailin-faxın ardındanbir dizi kurumun yaşanan süreci bir iç sorun olarakdeğerlendirip İMO ile ilişkileri germemek adınasüreçten uzak durma kararını alması olmuştur. Sürecinbaşından beri direnişe ilgisiz davranan HDKbileşenleri ve bir dizi kurum, yaşanan süreci “iç sorun”olarak değerlendirerek imzalarını geri çekmişlerdir.Direniş aylardır kamuoyunun gündeminde iken,Cansel Malatyalı direnişin başlamasından itibarentaleplerini çeşitli eylemlerle kamuoyu ilepaylaşmışken, İMO yönetimi, direniş karalamak adına

sürecin başından itibaren çeşitli açıklamalardabulunmuşken, tüm süreç, ilerici kamuoyu nezdindeayan beyan ortada iken, 15 Ağustos tarihindekurumların ortak metnine imza atanlar, ne olmuştur ki,birkaç hafta sonra sorunu “iç sorun” olarakdeğerlendirerek imzalarını çekmişlerdir?

Başta HDK bileşenleri olmak üzere bir dizi kurumnezdinde İMO’nun yarattığı basıncın ve ayrıştırmatutumunun bu denli yanıt bulmasının gerisindeyaşanan soruna sınıfsal bakmamaları ve buradakisınıfsal karşıtlığı görmemeleri yatmaktadır. Alınan bututumun kendisi bile bu güçlerin geldiği noktayıgöstermek açısından ibret verici bir yerde durmaktadır.

Direniş süreci üzerine

Cansel Malatyalı’nın işe geri dönme talebiyle İMOönündeki direnişi 8 ayı geride bıraktı. Gelinenaşamada açlık grevine doğru evrilen direniş, sendika,oda, ilerici ve devrimci güçlerin tutumları açısındangerçek bir turnusol kağıdı işlevi görmüştür.

Direniş başından itibaren az sayıda devrimci yapıtarafından desteklenmiştir. 2 ay öncesinde CanselMalatyalı’nın İHD’ye başvurmasının ardından gelişensüreçte, kamuoyu nezdinde farklı alanlarda daduyarlılıklar ortaya çıkmıştır. Direnişin sesininduyurulması ve direniş sürecinin bulunduğu alandançıkarılarak farklı alanlara taşınması, ilerici kamuoyunamal edilmesi noktasında yaşanan eksikliklerinerağmen, direniş, ilk günden itibaren haklılığı vemeşruluğunu korumaktadır.

Bugün gelinen aşamada açlık grevinin 35. gününegelen direnişin taleplerinin karşılanması için direnişdesteklenmeli ve etkin bir çaba örgütlenmelidir.

Sonuç olarak ortada şu veya bu gerekçeyle iştenatılan bir kadın işçi ve onu işten atan bir patron gerçeğivardır. Kendine devrimci, demokrat, ilerici diyen herinsanın ve kurumun da soruna haksız yere işten atılanve işe geri dönmek için mücadele veren bir işçinincephesinden bakması gerekmektedir. Bunun dışınaçıkan her tartışma bizi asıl sorundan uzaklaştıracaktır.Yaşanan süreç işten atılanın ve işten atanın siyasalkimliği ne olursa olsun emek ve sermaye arasında kiçelişkiden ileri gelmektedir.

Buradan bakıldığında Cansel Malatyalı’nın işe gerialınması talebiyle sürdürdüğü direniş daha iyianlaşılacaktır. Sonuçta ortada bir hak aramamücadelesi bulunmaktadır. Bugün gelinen aşamada,açlık grevi direnişini sürdüren ve ciddi bir boyutayaklaşan Cansel Malatyalı’ya, emekten yana olduğunuiddia eden herkesin desteklemesi temel birsorumluluktur.

Ankara’dan sınıf devrimcileri

.

Sınıf hareketiSayı: 2012/09 (42) * 19 Ekim 2012 Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 15

Page 16: Sİ Kızıl Bayrak 12-42

CMYK

İzmir ve Ankara Etkinlik Hazırlık K 16 * Kızıl Bayrak * Sayı: 2012/09 (42) * 19 Ekim 2012

CMYK

-İzmir, Ankara ve İstanbul’da “İşçilerin birliğihalkların kardeşliği” şiarıyla düzenlenen etkinlikler 3,11 ve 18 Kasım tarihlerinde gerçekleştirilecek.Etkinliklerin çalışmaları ise üç ilde tüm hızıylasürüyor. Öncelikle etkinliklerin politikgündemlerinden ve ortaya çıkışından bahsedermisiniz?

İzmir Etkinlik Komitesi Sözcüsü: 25. yılvesilesiyle örgütlediğimiz etkinliğimizi emperyalistlerinsavaş çığırtkanlıklarının giderek arttığı, ABD’ninbölgedeki taşeronu sermaye devletinin komşu halklaradönük saldırganlığının pervasızlaştığı, Kürt halkınadönük imha ve inkarın dizginlerinden boşaldığı birdönemde örgütlüyoruz. Bu açıdan gerek etkinlik önhazırlık sürecinde gerekse etkinlik günü emperyalistsaldırganlığa, kapitalist sömürüye karşı işçilerin birliğihalkların kardeşliği şiarının yükseltildiği işçi veemekçileri tüm bu saldırgınlığa karşı devrimcimücadeleyi örgütlemeye çağırdığımız bir süreç olarakörüyoruz. Bu gün güncel gelişmelere de bakıldığındaişçilerin birliği halkların kardeşliği şiarının ete kemiğebürünmesi dünyada ezilen milyonların en yakıcıihtiyacı. Biz de 25. yıl vesilesiyle örgütlediğimizetkinliğimiz aracılığıyla Ege’den bir bayrakyükseltiyoruz. Bu bayrak hareketimizin 25. yılınıkutladığı bu dönemde devrimin yakıcılığını, işçi veemekçilerin kendi haklı davaları uğruna yani sosyalizmuğruna mücadeleyi örgütleme ihtiyacını haykırmak içinbu topraklardan yükseltiliyor.

Ankara Etkinlik Komitesi Sözcüsü: Öncelikleetkinliğin şiarlarını hatırlayalım. “İşçilerin birliği,halkların kardeşliği”. Biliyorsunuz Ortadoğu’da yıllardırçok yoğun hareketlilikler yaşanıyor. EmperyalizminOrtadoğu’yu resmen şekillendirmeye çalıştığı çok açık.Emperyalist ABD, bu ülkeleri kendi istediği biçimdeşekillendirerek var olan zenginlikleri ele geçirmeye veburalardan hareketle ucuz iş gücü cennetlerioluşturmaya çalışıyor. Bunu yeri geldiğinde Türkiye’de,Katar’da, İsrail’de vb. olduğu gibi “güzellikle” yaparkenyerine göre ise tanklarla bombalarla ve katliamlarlayapıyor. Tabi bu esnada taşeron ülkeler iseemperyalizmin emirlerini yerine getirme konusundakraldan çok kralcı davranıyorlar.

Kısacası emperyalistler genel olarak dünyayı veözelde Ortadoğu’yu kan gölüne çevirme hedefindeler.Bununla beraber birçok kitle iletişim aracıyla işçi veemekçileri birbirine düşman ederek kitle desteğiyaratmaya çalışıyor. Bizim bu etkinlikleri yaparkenkullandığımız şiarın içerisinde halkların kardeşliğivurgusu dünyanın içerisinde bulunduğu bu durumdankaynaklanıyor.

Öte taraftan dünyanın bir çok metropol ülkesindebaşta işçi sınıfı olmak üzere kitleler eylemli bir süreç

yaşıyorlar. Özellikle son yaşanan ABD merkezli vefinansal alanda başlayan krizden sonra Türkiye’de dâhilolmak üzere tüm dünyada işçi sınıfı hareketli bir süreçyaşamaya başladı. Çok çarpıcı örnekler yaşanıyor:kapitalizmin Kâbe’sinde (ABD) Wall Street emekçilertarafından işgal edilebiliyor. Yani kapitalizm kendikalbinde denetimi sağlayamayabiliyor. Başka çarpıcı birörnek: Güney Afrika’da maden işçileri militan birşekilde direniş yürütüyor. 36 işçi katlediliyor ve madenişçileri direnişlerinde hiçbir ödün vermeden devamediyor. Bir diğer nokta da şudur ki dünya çapındayapılan eylemlerin içerisinde antikapitalist vurgular öneçıkabiliyor ve başka bir dünya arayışı kendinigösteriyor.

Tüm bu yaşanan gelişmeler ise “işçilerin birliği”şiarının hangi ihtiyaç üzerinden kullanıldığınıgösteriyor.

Dünya çapında yaşanan tüm bu gelişmeler bize şunuişaretliyor: “Devrimci öncü olmadan asla!”.

Yunanistan’da emekçiler meclisi kuşatıyor, aynışekilde Portekiz’de de… Mısır’da, Tunus’ta halkayaklanmaları başlarındaki birkaç kişiyi değiştirmeksınırlarında kalabiliyor. Yani tüm bu hareketliliklerdevrimci bir mecraya akmakta zorlanıyor. Çünküdevrimci çalkantıyı yönetecek ve doğru bir şekildegerçek düşman olan kapitalizme ve onun üretimbiçimine yönlendirecek öncüler yok.

Ayrıca tarihte de gördüğümüz bir gerçek var. Krizlerhemen ardından ya büyük bir yıkımı, dizginlerindenboşalan burjuva gericiliğini ya da devrimleri getiriyor.Dünyanın son on yıllarına kısaca bir göz attığımızdaşunları görebiliriz: 1970’de başlayan kronik birbunalım… Bu krizi ise izleyen halk ayaklanmalarını vesınıf hareketlerini görüyoruz. Bu ise biz komünistlerinönüne son derece önemli görevler koyuyor.

-Etkinlik hazırlıkları ile birlikte çağrılar da işçi veemekçilere ulaştırılıyor. Önümüzdeki süreçte buhazırlıklar kapsamında neler söyleyebilir siniz?

İzmir EKS: İzmir Alevi, Kürt işçi ve emekçilerininyoğun olduğu bir kent. Kürt halkına karşı düşmanlığıntırmandırıldığı, toplum içerisine faşizan tohumlarınsaçıldığı, dini inançları nedeniyle insanlarınötekileştirilmeye çalışılarak, tek dil tek din tek ırkekseninde insan prototipi yaratılmaya çalışıldığıbugünlerde, farklılıkları birarada olan bir kentteyürütüyoruz etkinliğin çalışmalarını. Aynı zamandademir çelik işçilerinin de yani sanayi proleteryasının dayoğun olarak yaşadığı bir coğrafya burası. Bir yanımızKürt halkının sürülerek itildiği Ege kıyıları, bir yanımızOrtadoğu halklarının binbir umutla ölümü göze alarakAvrupa’ya geçiş kapısı, bir yanımız ise isyanların,grevlerin, ayaklanmaların eksilmediği Ege’nin diğer

İzmir ve Ankara Etkinlik Hazırlık Komiteleri Sözcüleriyle kon

“25 yılın birikimi yaslanarak bu et

Page 17: Sİ Kızıl Bayrak 12-42

yakası. Dünyanın ayaklanmalarla ve grevlerle sarsıldığıbugünlerde emperyalist savaşlara ve kapitalist sömürüyekarşı tek alternatif olarak sosyalizm şiarını yükseltmekve iktidar mücadelesinin “işçilerin birliği halklarınkardeşliğinden” geçtiğini haykırmanın sorumluluğuduruyor biz sınıf devrimcilerinin omuzlarında.

Bu açıdan, çağrımızı işçi havzalarına ve emekçisemtlerine taşımak, emekçilerin bu kapitalist sömürüdüzenine karşı taraflaşmasını sağlamak açısından çokönemli. Keza gecenin şiarı ile gerçekleştirdiğimiz ilktoplantımızda (9 Eylül toplantısı) emekçi semtlerindekomisyonlar oluşturmak, kapı kapı süreci örgütlemekhedefinde olduğumuzu açıklamıştık. Bu bir buçuk aylıksüre zarfında İzmir’de 7 ayrı alan komisyonu ile kentinbir ucundan bir ucuna etkinlik sürecini örmeye başladık.Yanı sıra teknik komisyon ve basın-yayın komisyonu ilegecenin organizasyon ve duyuru ayağı için de çalışmalarbaşlattık. Aliağa, Menemen, Çiğli, Yamanlar, Bornova,Buca, Çamlıkule olmak üzere emekçi semtlerindetoplantılar, bildiri dağıtımları, kapı kapı çağrılar veyaygın afişler yaparak gecenin amacını ve örgütlenmesürecini işçi ve emekçilere duyurduk. Dokuz Eylül veEge Üniversitesi olmak üzere öğrenci gençliğin de“işçilerin birliği halkların kardeşliği” çağrısına yanıtvermesi için standlar açıyor, afişler asıyoruz.

Ayrıca Manisa ve Aydın’da da işçiler, emekçiler veöğrenci gençlik içerisinde komisyonlar oluşturaraketkinliğin çalışmalarını yürütüyoruz.

İzmir kamuoyundan sendikalardan, demokratik kitleörgütlerinden ve öncü işçilerden geceye çağrı mesajlarıaldık. Yine süreç boyunca Çiğli ve Buca’da başta olmaküzere Menemen, Karşıyaka ve Konak’ta, Suriye’yeyönelik operasyonların durdurulması ve emperyalistlerleişbirliğine son verilmesi için emekçilerden imzalartoplayarak, etkinliğe çağrıda bulunuyoruz.

Son iki hafta içerisinde de emekçi semtlerinde veişçi havzalarında başta olmak üzere etkinliğin çağrı elilanlarıyla ve araç kalkış saatlerini duyuran bildirilerleemekçileri tek tek etkinliğe çağırmaya devam edeceğiz.

Ankara İKS: Bu sorunun cevabına şöyle bir örneklebaşlamak istiyorum. Her bir yoldaşımız bir empatiyapsın. Acaba devrimci bir süreçte olunsa ve yarınsabah devrim olacağı ile ilgili kesin bir bilgi olsa her biryoldaşın ruh hali nasıl olur? … İşte etkinliğehazırlığımızın kapsamı budur. Eğer kapasitemiz 4birimse bunu 8 birime çıkaracak tarzda hareketediyoruz. Mesela bu güne kadar ulaştığımız DKÖ 4 ise8’e çıkarıyoruz. Yani politik etki alanımızı daha dayaygınlaştırmak gibi hedefimiz var. Bugüne kadarkullandığımız araçları, yöneldiğimiz evleri, ulaştığımızişçi ve emekçileri çok daha artırmak gibi bir hedefledavranıyoruz.

Aynı şekilde, ulaşabildiğimiz en uzak ilişkiye kadar

ulaşmak ve onları özneleştirebilmek gibi…

-Etkinlikler üç ilde benzer programlarlagerçekleştirilecek. Program ve katılımcılar seçilirkennelere dikkat edildi?

İzmir EKS: Programı şekillendiriken temelkaygımız, işçiden ve emekten yana saf tutmuş, işçisınıfının ve ezilen halkların mücadelesine destek verensanatçılara ulaşmak oldu. Bu açıdan gecemize katılansanatçı dostlarımıza şimdiden teşekkür ederiz.

Ankara EKS: İlk bakışta yapacağımız etkinlikler tekbaşına bir konser gibi algılanabilir. Oysa içerisindengeçtiğimiz süreç üzerine az önce belirttiğimiz gibi sonderece sıcak gelişmelerin yaşandığı bir süreç. BDSPolarak bu etkinlikler aracılığı ile işçi ve emekçilerdepolitik bir duyarlılık yaratmak ve buna paralel olarakbunu örgütlü bir duruşa çevirmek gibi hedefimiz var.Bertolt Brecht’in de eleştirdiği gibi emekçiler etkinliğegelip orada sorularının yanıtlarını bulup ve ardından oortamdan adeta rahatlamış bir şekilde çıkmayacaklar. Buetkinlikler bizim işçi ve emekçiler ile bağımızıgüçlendireceğimiz bir etkinlikler silsilesi olacak.

-Etkinlikten beklentiniz ve temel hedefleriniznelerdir?

İzmir EKS: Etkinliğimiz için temel hedefimiz,

sosyalizmin güncelliğini, dünyada yükselen toplumsalhareketlerin asıl ihtiyacının devrimci önderlik olduğunuve bu önderliğin programı ile, politikası ile ve pratiği ilesiyasal arenada 25 yıldır bu topraklarda varolduğunu,25. yıl vesilesi ile düzenlenen etkinlikte ve öncesindedöne döne işçi ve emekçilere anlatmak. İşçileri veemekçileri 25 yılın iradesi ve kararlılığıyla devrimekazanmak.

Ankara EKS: Biz artık işçi sınıfını onun öncüsü ilebuluşturarak yani sosyalizm ile sınıf hareketinibütünleştirerek devrimi gerçekleştirme görevi ile karşıkarşıyayız. Bir emekçiye verdiğimiz bildiri, aldığımıznefes… Bunların her biri devrimi örgütlemeye hizmetediyor. Yani devrime hazırlanıyoruz.

Tüm bu etkinlikleri bu misyon bilinci ileörgütlüyoruz. Özel olarak vurgulamak istediğimiz birdiğer nokta, tüm bu etkinlikleri, komünist hareketin25.yılında gerçekleştiriyor olmamız. Biz 25 yılınbirikimine, emeğine, deneyimine yaslanarak buetkinlikleri örgütlüyoruz.

Biz etkinliğe çağırdığımız işçileri ve emekçileriaslında etkinliğe çağırmıyoruz, kitleleri devrimeçağırıyor, onları öncüsü ile birleşmeye çağırıyoruz. Bukonuda son derece tok ve netiz.

Kızıl Bayrak / İzmir-Ankara

CMYK

İzmir ve Ankara Etkinlik Hazırlık Komiteleri Sözcüleriyle konuştuk... Sayı: 2012/09 (42) * 19 Ekim 2012 * Kızıl Bayrak * 17

CMYK

İzmir ve Ankara Etkinlik Hazırlık Komiteleri Sözcüleriyle konuştuk...

“25 yılın birikimine, emeğine, deneyimineyaslanarak bu etkinlikleri örgütlüyoruz!”

Page 18: Sİ Kızıl Bayrak 12-42

25. Yıl: Devrime hazırlanıyoruz!18 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/09 (42) * 19 Ekim 2012

Öncelikle halkları yok sayıcı, inkar veasimilasyon saldırganlığına karşı nereden gelirsegelsin sınıf dayanışmasıyla güçlerimizi aktif halegetirmenin sorumluluğunu hissettirecek vetetikleyecek şekilde safları sıklaştırmakgereklidir.Bildiğimiz gibi ABD ve onundestekleyicileri emperyalist politikalarıyla halklarıtehdit ediyor ve iliklerine kadar sömürüyor.Suriyede yeni hedef tahtası olarak önlerindedurmaktadır. Burjuva basın ise her zamankiduruşuyla beslendiği sınıfların çıkarlarını koruyacakşekilde pozisyon almakta. Savaş kapıda ve hükümetkendilerini suni gündemlerle meşrulaştırma gayretiiçerisinde. Empeyalist güçlerin ve yerli işbirlikçisınıfların çıkarları savaştan beslenecek şekildedizayn edildi. Ezilenler ve halklar açısından ise karabir tablo dayatılmakta. İşte tam da bu noktada bizhalkların kardeşliği şiarını haykırmak ve

dayanışmanın caydırıcı gücünün farkına tekrar tekrarvarmalıyız.

Düzenlenecek olan bu etkinlikler beni çokheyecanlandırıyor. Ben aynı zamanda KESK’e bağlıKültür Sanat Sen İstanbul Şube Başkanlığıyapmaktayım. Özelinde ezilenlerin ve çalışanlarınhaklarını savunmaya çalışıyoruz. Bu açıdan örgütlümücadelenin kazanımlarını pratik olarak dagörmekteyim. Bu nedenle BDSP’nin omuzladığı buetkinliklerin sınıf dayanışmasını artıracağınıbiliyorum ayrıca işçi sınıfına tüm yoldaşlara yalnızolunmadığı daha net olarak gösterilmiş olacak. Böyledeğerli bir etkinlik için davet edildiğimde, kendikendime orada olmalıyım dedim; sizlere teşekkürederken ‘Yaşasın halkların kardeşliği ve yaşasın işçisınıfının, dayanışması sloganlarını içimdenhaykırmaya başladım bile.

Abdal / Haluk Tolga İlhan

Mamak İKE MüzikTopluluğu ile etkinliküzerine….

- Mamak İKE müzik topluluğu “işçilerin birliğihalkların kardeşliği” şiarına nasıl bakıyor?

- Yabancılaşan, başkalaşan, birbirinehasımlaşan işçilere, dilinden, renginden,bulunduğu coğrafyadan kaynaklı birbirine düşmanolan halklara bir çağrı bu. İşçi sınıfı patronlarınınher isteğini yapmaya açık bir durumdalar. Düşükücrete, güvencesiz çalışmaya mahkum ediliyor,kıdem hakkından, emeklilik hakkından mahrumbırakılmaya çalışılıyorlar. İşçiler eğer bugünsömürülüyorsa, bu örgütsüz durumlarındankaynaklanıyor. Patronlar ya da sermaye sınıfıişçilerin alınterini çalmıyormuş gibi bir de ulusalve mezhepsel olarak işçileri birbirine düşürüyor.Kültürel zenginlikleri onları birbirine düşürmekiçin kullanıyor. Bugün Suriye’de olanlar,ülkemizde Kürtlere, Alevilere karşı baskı veasimilasyon uygulamaları bunların açıkgöstergeleridir. Örnekleri çoğaltabiliriz,Müslümanları aşağılayan filmi Avrupa’da yoksulgöçmenlere karşı artan faşist uygulamalar dahalkların birbirine düşürülmesinin örnekleridir.Bugün Suriye’deki meselede iki seçeneksunuluyormuş gibi gözüküyor: Ya AKP-ABD-İsrailvb.’nin tarafı ya da Esad-Rusya-Çin tarafı…Hâlbuki Suriye’de 2011 yılında emekçiler veyoksul kesimler, içinde bulundukları zor koşullarakarşı, Tunus ve Mısır’da olduğu gibibaşkaldırmışlardı. Oysa bugün, sadece budevletler bir tarafmış gibi sunuluyor.

Bizler bu kapitalist devletlerin kendiaralarındaki savaşta, işçilerin ve ezilen halklarıntarafındayız. Müziğimizi de bu birbirinedüşürülmeye çalışılan halkların yüzyıllardır varolan kardeşliğini vurgulamak için yapıyoruz. Vegerçek çözüme de işçilerin ve ezilen halklarınbirleşik örgütlü mücadeleleriyle tırnaklarımızlakazıya kazıya ulaşabileceğimizi düşünüyoruz.

Kasım ayında komünist hareket 25. yılınıkutlayacak. Dünyayı saran yeni savaşlar vebunalımlar döneminde devrime hazırlanma iddiave cüretiyle etkinlik hazırlıklarını sürdürüyor.Bizlerde emperyalist savaşa, yıkıma, kültüre karşıaçılmış bu bayrağı sanat cephesindengüçlendirmeye çalışıyoruz. Emeği çalınan, yoksayılan, sömürülen, savaşa mahkum edilenişçilerin-emekçilerin-ezilen halkların birlik vedireniş çağrılarını müziğimizle farklı bir boyuttansergileyeceğiz. Bu çerçevede “İşçilerin birliği,halkların kardeşliği” şiarını yükseltme çağrısınıönemsiyor ve destekliyoruz.

Kızıl Bayrak/Ankara

“BDSP’nin omuzladığı bu etkinliklerinsınıf dayanışmasını artıracağını

biliyorum!”

“Devrimci şiirlerimizle ve sınıf kimliğimizlefabrikalarımızdan gelip bu etkinliğe katılacağız!”

Esasında sermaye devleti, uzun yıllardır emperyalist devletlerin çıkarları doğrultusunda taşeronlukta sınırtanımayarak, kardeş halklara yönelik kirli saldırı politikalarını hayata geçirmek için fırsat kolluyordu.Suriye’de kirli yöntemlerle iç savaşı körüklemeye çalışan emperyalist güçler tam da kendi yarattıkları butabloyu fırsata çevirerek, Suriye üzerinden Ortadoğu’da hegemonya kurmanın peşindeler. Emperyalistlerin bukanlı hesapları yaşadığımız coğrafyada da hak gaspları, artan baskı ve devlet terörü, ezilen halklara yönelikinkar, imha ve asimilasyon uygulamaları olarak yansıyor. İşçi sınıfı ve ezilen halklar üzerinde oynanan tüm buoyunları parçalamanın tek yolunun, işçi sınıfı ve emekçilerin yükselteceği devrim ve sosyalizmmücadelesinden geçtiğini düşünüyoruz. Devrimci sanatçımız Yılmaz Güney’in de dediği gibi ‘tek kurtuluş varo da DEVRİM’.

Tanyeri şiir topluluğu olarak bizlerde farklı sektörlerde çalışan işçileriz. Mevcut düzenin yarattığısömürüyü, dayattığı kölece çalışma koşullarını fabrikalarımızda, işyerlerimizde iliklerimize kadar yaşayarakhissediyoruz. Aynı zamanda Tanyeri Şiir Topluluğu farklı halklardan işçilerin bir araya geldiği bir topluluk.Sınıf devrimcilerinin düzenleyeceği ‘İşçilerin birliği, halkların kardeşliği etkinliği’ tam da bizlerinmücadelesine yol gösteren bir şiar ve içerikle hazırlanıyor, bizleri anlatıyor.

Sınıf devrimcilerinin devrim ve sosyalizm mücadelesini büyütme çağrısını ve etkinliği devrimci sanatıüreten işçiler olarak, içerisinden geçtiğimiz süreçte önemsiyor ve destekliyoruz. Devrimci şiirlerimizle ve sınıfkimliğimizle fabrikalarımızdan gelip bu etkinliğe katılacağız. Tüm işçi kardeşlerimizi de bu anlamlı çağrıyayanıt vermeye ve 18 Kasım’da ‘işçilerin birliği, halkların kardeşliği etkinliğine’ katılmaya, taraf olmayaçağırıyoruz.

Tanyeri Şiir Topluluğu

Page 19: Sİ Kızıl Bayrak 12-42

25. Yıl: Devrime hazırlanıyoruz! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 19Sayı: 2012/09 (42) * 19 Ekim 2012

Sınıf devrimcileri, komünist hareketin 25. yılınıkutlama hazırlıklarını kapsamlı bir siyasal çalışma ilebirlikte örgütlemeye devam ediyor. Vurgulamakgerekir ki; kapitalist sömürü ve barbarlığın sonucundabiriken sorunların yarattığı güncel siyasal gelişmelerinseyri, yürütülen 25. yıl çalışmalarının önemini daha dabelirginleştirmiş durumdadır. Dünya’da veOrtadoğu’da yaşanan siyasal gelişmelerle birlikte artantoplumsal hoşnutsuzluk, komünist hareketin içindebulunduğumuz tarihsel sürece ilişkin yaptığı siyasaltespit ve görüşlerini doğrulamaktadır. Çıkartılan savaştezkeresine paralel bir şekilde Suriye’deki hedeflerinbombalanması, sınıra askeri yığınak yapılması, Suriyehava yollarına ait bir yolcu uçağının indirilmesi gibiprovokatif tutumlarıyla sermaye devleti sürdürdüğüsavaş ve saldırı politikalarını daha da kızıştırmıştır.Diğer taraftan da, sınıfa yönelik kapsamlı saldırılarınbir parçası olarak gündeme gelen Yeni İş İlişkileriYasası meclisten geçmiştir. Emperyalist saldırganlığınartan şiddetini işçilere, emekçilere ve gençliğe dönükkapitalist sömürüyü derinleştiren ekonomik-sosyalsaldırılar, artan faşist baskılar, mezhepsel ve etnikayrımların körüklenmesi tamamlamaktadır. Artanişsizlik, ağır çalışma ve yaşam koşulları ile birlikte buçok yönlü yıkım tablosu toplumsal muhalefetimayalayacak dinamikleri hızla güçlendirmektedir.Kuşkusuz ki, sınıf devrimcilerinin “25. yıl devrimehazırlanıyoruz!” şiarı bu dinamiklere etkili birmüdahale ile birlikte ete kemiğe bürünmektedir.

İşte bu nedenle 25. yıl gündemi ile birliktehazırlığını yürüttüğümüz “İşçilerin birliği, halklarınkardeşliği” etkinlikleri tüm aşamalarıyla güncelgelişmelerin seyrine müdahale edecek bir çalışmatarzıyla birlikte örgütlenmelidir. Güncel siyasalgelişmelere müdahalemiz etkinliklerin ön çalışması ilebirleştirilmelidir. Bu yaklaşım etkinlik çalışmasınınbaşarısında belirleyici bir halkadır. Esas itibarıyla,etkinlikler politik çerçevesi ile “krizler, bunalımlar,savaşlar” dönemine devrimci hazırlığa uygun biriçeriğe ve kapitalist düzene karşı devrimci sınıfmücadelesi çağrısına sahiptir. Önemli olan bupolitikayı gündelik çalışma içerisinde hareketegeçirmeyi başaracak bir ısrar ve yoğunlaşmaylaçalışma alanlarına yüklenmeyi başarabilmektir.

Hazırlığını yürüttüğümüz etkinliklere işçi veemekçilerin, gençliğin emperyalist savaşa, kapitalistsömürüye karşı tepkisinin örgütlendiği bir araçgözüyle bakılmalı, çalışmaya bu şekilde yönverilmelidir. Bir taraftan düzen içi çelişkilerderinleşiyor, diğer taraftan artan saldırılar ve öncelikleöne çıkan savaş gündemi anti-emperyalist mücadeledinamiklerini alttan alta mayalıyor. İşçi sınıfı vegençliğin, içine düşülen bataklığa karşı tepkisi hergeçen gün büyüyor. Sermayenin savaşın faturasını işçisınıfına ödetmesi, savaş gündemini tüm şiddetiylehissettiren somut gelişmelerin ardı arkası kesilmiyor.İşte sınıf devrimcileri, güncel siyasal gelişmelerietkinliğin politik çağrısını güçlendirecek bir avantaj

gözüyle değerlendirmeli, hazırlığını buna uygunmotivasyonla örgütlemelidir. Her yeni gelişmesermaye uşaklarının yüzündeki maskeyi aşağıyadüşürmekte, düzen gerçekliği tüm çıplaklığıyla ortayaserilmektedir. Sınıf devrimcileri, etkinlik çalışmasınıyürütürken bu atmosferin içerisinde duyarlılıkgeliştiren, öne çıkan ileri güçlerle buluşarak hareketegeçirmeyi başarmalıdır. Bu yönelim kapitalist düzenintek alternatifinin sosyalizm olduğunun propagandasınıetkili bir şekilde yürütme hedefiyle birleştirilmelidir.Devrimin ve devrimci şiarların öne çıkartılmasıetkinlik çalışmasının politik gücünü kitleler karşısındadaha belirgin şekilde hissetirecektir.

Bir taraftan propaganda ve örgütlenmeçalışmasında kitlelerin kolektif gücünün etkinlik önçalışmasında ve etkinlik anında açığa çıkartılmasıgözetilmelidir. Bunun için kesintisiz politikfaaliyetimizin ürünü olan kitle ilişkilerimizinçalışmanın öznesi haline getirilmesi için özel bir çabasarf edilmelidir. Unutmamak gerekir ki, gelişengündemlerle etkinlik çalışması arasında politik bağlarkurarak, kitlelerin karşısına devrimci bir odak olarakçıkılması, sayıca daha çok emekçinin aktifleştirilmesi,etkinliğe katılacak kitlenin niteliğine ve niceliğinedoğrudan yansıyacaktır. Ancak bu yaklaşımla etkinlik,birkaç saat diliminden oluşan bir konser programıdeğil, kitlelerin devrimci enerjisini açığa çıkartankolektif bir mücadele mevzisi niteliğine bürünür.

İşte bu nedenle ‘İşçilerin birliği, halklarınkardeşliği’ etkinliklerine sermaye düzeninin savaşçığırtkanlığına karşı bir örgütlenme seferberliğibiçiminde hazırlanılmalıdır. Devrimci dinamizm vegüçlü bir organizasyonla, kapsamlı bir kitle çalışmasıve devrimci propaganda-ajitasyon birleştirilmelidir.Böylece sermaye iktidarının saldırılarının karşısındasağlam bir işçi ve emekçi barikatı örme cüreti ileetkinlik çalışmasına yüklenilmelidir. Sınıfdevrimcileri, gerçekleştirecekleri her bir etkinliği aynızamanda etkin bir örgütlenme süreci olarak elealmalıdırlar.

Sermaye devletinin işçi sınıfının emperyalistsaldırganlığına ve ekonomik yıkımına karşı birikentepkisini etkinlikler vesilesiyle örgütlemeli, kitlesel birşekilde açığa çıkartmaya yoğunlaşmalıyız. İşçi veemekçi kitlelerin biriken öfkesinin devrimci sınıfpolitikası ile buluşması, bu temelde örgütlenmesi içinbu dönem içinde tanımladığımız tüm araçların amacauygun bir şekilde kullanılması önemlidir. Buçerçevede anlamını bulan etkinliklerin başarısıkomünist hareketin bütünlüklü dünya görüşünedayanan ideolojik-politik çizgi ve devrimciprogramının kitlelerle buluşturulmasında gösterilecekçabada saklıdır.

Sol hareketin dönem dönem örgütlediğietkinliklerle ayrımımızı net bir şekilde koyabilmeli vebu ayrıma uygun bir çalışma örebilmeliyiz.Unutulmamalıdır ki biz, etkinlik programı ile birlikteçalışmanın politik çağrısını temele oturtan bir siyasalyaklaşımla hareket ediyoruz.

Devrimci propaganda ve ajitasyon, kitleçalışmasının önemli bir ayağıdır. Kitle etkinliklikleride politik çalışmada kullanılan araçlardan biridir.Etkinliğin başarısı devrimci politikanın ideolojik-politik gücüne bağlıdır. Buna dayanarak hazırlıksürecinde kitlelerin ön çalışmaya etkin bir şekildekatılmasını sağlamak için oluşturulan örgütlülükler(komite, komisyon, çalışma grupları, ekipler), güncelgelişmelere politik müdahale, politikayı sahnedenyansıtan güçlü bir etkinlik programı oluşturulmasıbaşlıklarının her biri arasında bütünsel bir bağ vardır.Etkinlikte yer alan her program politik çağrımızauygun bir öze ve biçime sahip olmalı, komünisthareketin 25 yıllık birikim ve değerler sisteminiyansıtabilmelidir. “İşçilerin birliği, halklarınkardeşliği” etkinliklerinin başarısı, sınıf kitleleriningüncel saldırılara karşı eyleme geçirme ve örgütlemehedefine uygun bir pratiğin sergilenmesinde saklıdır.Sınıf devrimcileri çalışmanın her aşamasına bu gözlebakmak zorundadır.

Etkinlikeri saldırganlığa, savaşa vesömürüye karşı mücadele mevzilerine dönüştürelim!

Page 20: Sİ Kızıl Bayrak 12-42

25. Yıl: Devrime hazırlanıyoruz! Sayı: 2012/09 (42) * 19 Ekim 201220 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak

Devrimci sınıf faaliyetlerinden...Sınıf devrimcileri, sermaye devletinin yükselttiği

savaş çığırtkanlığına karşı bulundukları her alandamücadele çağrısını yükseltiyorlar. Sermaye hükümetiAKP’nin yalan ve çarpıtmalara dayalıpropagandasıyla içerde ve dışarda saldırganlığıyükseltiği bir dönemde sınıf devrimcileri işçi veemekçilere gerçeği aktarıp emperyalist işgallere karşıtaraf olma çağrısı yapıyorlar. Fabrika önlerinde, işçihavzalarında işçilerin birliği halkların kardeşliğiçağrıları yapılıyor.

İstanbulKüçükçekmece’de sınıf devrimcileri, Şirinevler

ve Sefaköy’de gerçekleştirdikleri afiş çalışması ilemerkezi noktalara 25. yıl çağrısını taşıdı.

16 Ekim akşamı iş çıkışı saatinde ŞirinevlerMeydanı’nda, 17 Ekim sabahı da Sefaköy metrobüsçıkışında “İşçilerin birliği halkların kardeşliğietkinliği”ne çağrı yapan bildirgelerin dağıtımıgerçekleştirildi. Dağıtım boyunca gerçekleştirilenajitasyon konuşmalarıyla etkinliğe katılım çağrısındabulunuldu.

Şirinevler’deki dağıtımda Kızıl Bayrak gazetesininson sayısı da işçi ve emekçilere ulaştırıldı. Şahintepesisemt pazarına bildirgelerin dağıtımını yapan sınıfdevrimcileri emekçileri mücadeleye çağırdı. AyrıcaKızıl Bayrak gazetesinin satışı da gerçekleştirildi.Afiş ve bildiri kullanımları Sefaköy veZeytinburnu’nda sürdü.

15 Ekim sabah işe gidiş saatinde Zeytinburnumetrobüs çıkışı ve akşamüzeri İnönü PazartesiPazarı’nda gerçekleştirilen bildirge dağıtımları ile işçive emekçilere 25. yıl çağrısı ulaştırıldı. Dağıtımlarboyunca Kızıl Bayrak gazetesinin son sayısı da işçi veemekçilere ulaştırıldı.

Kartal’da 18 Kasım etkinliğinin afişleri Kartalmerkez, minibüs yolu ve Karlıktepe Mahallesi’neasılırken, merkezde açılan standta da etkinliğinçağrıları dağıtıldı.

Tuzla’da TİS süreci faaliyetleri kapsamında TürkMetal Sendikası’nda örgütlü Baymak fabrikasında“Zamlara karşı TİS komitelerinde birleşelim” şiarlıMetal işçileri Birliği bildirilerinin dağıtımı yapıldı.İşçilerle gerçekleştirilen sohbetlerde TİS komitelerioluşturularak mücadele edilmesinin önemi anlatıldı.

Faaliyetler tersanelerde de sürdü. Tersane işçilerine“Zamlara, iş cinayetlerine ve savaşa karşımücadeleye” şiarlı Tersane İşçileri Birliği imzalıbildiriler dağıtıldı. Tersane işçilerinin geçişgüzergahlarında dağıtılan bildirilerde, son dönemdeyaşanan zamlara, Çiçek Tersanesi’nde yaşanan işcinayetine ve emperyalist savaşa karşı mücadele etmeçağrısı yapıldı.

Hafta boyunca emekçi mahallelerinde ve fabrikaçıkış noktalarında Kızıl Bayrak gazetesi satışı yapıldı.

Esenyurt’ta ‘İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği’etkinliği çalışmaları toplantılar, afiş çalışmaları,bildirge ve davetiye dağıtımları ile sürüyor.

Etkinlik hazırlıkları kapsamında, Esenyurt İşçiKültür Evi’nde işçi ve emekçilerle kahvaltıda biraraya gelindi. Ardından kahvaltıya katılanlarla birlikteetkinliğe hazırlık toplantısı yapıldı.

Yeşilkent, Yenikent, Talatpaşa, Fatih ve Merkezmahalleleri etkinlik afişleriyle donatıldı. Çalışma, aynımahallelerde yapılan Kızıl Bayrak satışı, etkinliğeçağrı bildirgeleri ve davetiye dağıtımları ile

güçlendirildi. Avcılar’da ve İncirtepe Mahallesi’nde kafeler,

dernekler gezilerek etkinlik davetiyeleri ulaştırıldı.

İzmirEtkinliğin yaygın çağrısı kapsamında bir yandan

sendikalarla ve kitle örgütleriyle görüşülürken biryandan da radyo programları ve yerel gazetelerleirtibata geçiliyor. Geceyi destekleyen mesajlar daşimdiden, internet üzerinden yayınlanıyor.

Sınıf devrimcileri tarafından 10 Ekim Çarşambagünü Çiğli, Bostanlı, Soğukkuyu, Bayraklı, Bornova,Ege Üniversitesi kampüs girişi, Manisa kavşağı,Alsancak, Basmane, Balçova, Narlıdere, İkiçeşmelikhatları boyunca yaygın afişleme yapıldı.

Çıkarılan el ilanları da İzmir’de gerçekleştirilenetkinlik ve eylemlerin yanısıra merkezi noktalardakurulan standlarda bire bir çağrılarla dağıtılıyor.

Buca’da sınıf devrimcileri Şirinyer TANSAŞönünde haftanın iki günü açılan imza masası ileBucalı işçi ve emekçilerle buluşmaya devam ediyor.Ayrıca emperyalist savaşlardan karelerin yer aldığı“utanç sergisi” de çalışmaya görsel açıdan güç katarakilgi odağı olmaya devam ediyor. Kolluk güçleri destandın etkisini kırmak için kimi tacizlerde bulunuyor.

Gece çalışmaları çerçevesinde 13 Ekim Cumartesigünü Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nde “gece vesis” başlıklı belgesel gösterimi ve söyleşigerçekleştirildi. Söyleşide Ortadoğu’da süren savaşın“emperyalist” bir savaş olduğu, barış ve savaşkavramlarının tek başına süreci açıklamadığı belirtildi.

Kapitalist sömürüye karşı yükseltilecek sınıf savaşıçağrısı da söyleşinin bir diğer öne çıkan başlığı oldu.Sınıf savaşımı odaklı mücadele hattıyla beraber geceçalışmalarına geçilerek BDSP’nin örgütlediği geceçalışmalarına omuz verilmesi çağrısıyla söyleşi sonbuldu.

Sınıf devrimcileri gece davetiyelerini ve otobüskalkış noktalarını da içeren el ilanlarını emekçimahallelere ulaştırmaya devam ediyorlar. Buçerçevede kapılar tek tek çalınarak işçi ve emekçilergeceye davet ediliyor. Yapılan çalışmalar sırasındaemekçilerin geceyi ilgiyle karşıladığı görülüyor.

Afişler de Buca’nın merkezi noktalarındakullanılıyor.

AnkaraEtkinliğin afişleri Kızılay’ın merkezi yerlerine ve

Sakarya Caddesi’ne yapılırken, Dikmen’de de Sokullubölgesinde ve pazarın etrafında yaygın bir şekildekullanıldı. Afişleri yaparken emekçilerden de olumlutepkiler alındı.

Ayrıca Konur Sokak’ta stand açılarak emekçileretkinliğe çağrılıyor. Tüm bunların yanı sıra sendikalarve odalar da dolaşılarak etkinliğin duyurusu yaygınbir şekilde yapılıyor.

Etkinlik çağrısı Mamak’ta da yükseltiliyor. Ege,Şirintepe, Nato Yolu ve Tuzluçayır Mahallesi’neafişlemeler yapıldı. Ayrıca emperyalist savaşı teşhireden ve gerçek barışın sosyalizmde olduğunu belirtenyazılamalar yapıldı. Bir yandan afişlerle etkinliğinduyurusu gerçekleştirilirken bir yandan da emekçilerhazırlanan broşür ve davetiyelerle etkinliğe çağrılıyor.

Etkinlik çağrıları üniversitelerde de yaygın birşekilde devam ediyor. ODTÜ, DTCF, Cebeci ve

Beytepe’de etkinlik duyuruları yaygın bir şekildekullanılıyor. Etkinlik afişinin kullanımının yanı sıraöğrencilere yapılan çağrı dışında, ilerici öğretinüyeleri de dolaşılarak etkinliğe çağrılıyor.Üniversitelerde çalışmalar stand, yazılama gibi çeşitlimateryallerin kullanımı ile devam ediyor.

Sincan’da Sınıf devrimcileri, sermaye iktidarınıntüm baskılarına rağmen sınıf çalışmasını sürdürüyor.

İşçiden İşçiye’nin (Ankara İşçi Bülteni) Ekimsayısının dağıtımları devam ediyor. Sabahın erkensaatlerinde Cimşit, 12. Cadde, Pazar Pazarı ve SincanLisesi civarındaki işçilerin yoğun olarak bulunduğuservis noktalarına bülten ulaştırıldı. Dağıtım esnasındaişçilerle kıdem tazminatı, örgütsüzlük gibi kimisorunlar üzerine sohbetler gerçekleştirildi. Ayrıca işçıkış saatlerinde işçi ilişkilerine de bülten ulaştırıldı.

Sincan’da sınıf devrimcileri, 11 Kasım’dayapılacak etkinliğin çağrı afişlerini yapmayabaşladılar. Cimşit ve 12. Cadde üzerinde yapılmayabaşlanan afişler ilk elden devletin saldırılarına maruzkaldı.

Gözaltı terörüne rağmen afişleme çalışması Sincan12. Cadde ve Sincan Merkez’de devam etti. Aynızamanda davetiyeler etkin bir şekilde kullanılırken,Sincan’da bulunan kurum ve kitle örgütlerinedavetiyeler ulaştırıldı, etkinliğin içeriği anlatıldı veetkinliğe davet edildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul-Adana-Bursa-İzmir-Ankara

BursaBursa İşçi Bülteni’nin Ekim sayısının yaygın

dağıtımı devam ediyor. Mesken, Yeşilyayla, SantralGaraj ve Merinos hatlarına gerçekleşendağıtımlarda yüzlerce bülten işçilere ulaştırıldı.

AdanaSavaş politikalarından vazgeçilmesi ve savaş

tezkeresinin derhal geri çekilmesi talebiyle sınıfdevrimcileri, Adana’da imza kampanyası başlattı.

Sınıf devrimcileri İnönü Parkı’nda stand açarakimza toplayıp, konu ile ilgili el ilanlarının dağıtımınıyaptı. Ajitasyonlarla emekçilere Suriye’ye yöneliksaldırganlığa karşı çıkma çağrıları yapıldı.

Suriye’ye yönelik müdahale karşıtı çağrılarAdana İşçi Bülteni dağıtımlarıyla devam etti.Bülten, MARSA gıda fabrikası ile Arap Alevisi işçi veemekçilerin yoğun olarak yaşadığı SaydamCaddesi’nde dağıtıldı. Dağıtım sırasında yapılankısa sohbetlerde bültenin ilgiyle karşılandığıgözlendi.

Page 21: Sİ Kızıl Bayrak 12-42

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 21DünyaSayı: 2012/09 (42) * 19 Ekim 2012

Sermaye devleti işçi ve emekçilere yöneliksaldırılarını yoğunlaştırırken bu saldırılara işçi sınıfıcephesinden verilebilecek anlamlı yanıtlar olarak farklı işkollarında lokal direnişler artmakta.

Sermaye devletinin saldırılarına boyun eğmeme,işten atma, hak gaspı, sendikalaşma hakkınınengellenmesi vb. saldırılara bir karşı koyuş sergileme veörgütsüz sınıf bölüklerine mücadele etmenin ne anlamageldiğini gösterme açısından lokal direnişler önemli biryerde durmaktadır. Bununla birlikte saldırılara daha etkilibir karşı koyuş sergilemek ve direnişlerin kazanımaulaşmasını sağlamak için direnişlerin ortak mücadelehattıyla birleştirilmesi de önem kazanmaktadır. Sınıfhareketinin geriliği düşünülürse öncü işçi konumundakidirenişçi işçilerin birlikteliğinin sağlanması, direnişlerinkazanımı bakımından önemlidir.

Neden ortak mücadele?

Direnişlerin ortak bir mücadele hattıylabirleştirilmesi, direnişlerin kendi sınırlılıklarını aşmasınoktasında önemli bir araca dönüşme potansiyelitaşımaktadır. Patronlar sınıfının örgütlü duruşu, yargı,medya, kolluk güçleri ve bir dizi başka imkanlarınınkarşısında direnişlerin ortaklaştırılması çerçevesinde birörgütlülük yaratılması direnişçi işçilerin patronlarkarşısındaki duruşunu da güçlendirecektir.

Halihazırda sendikalı veya sendikasız olarak sürenpek çok direniş, Kiğılı, Roseteks gibi birkaç örneğidışarıda tutarsak beklemeci bir tavırda atalet içerisindebulunmaktadır. Bunda sendikalı direnişlerde sendikabürokrasisinin tutumu öne çıkabilirken sendikasızdirenişlerde de mücadele konusunda deneyimsizlikönemli bir etken olmaktadır. Direnişlerinortaklaştırılmasıyla oluşacak sınıf dayanışmasınınyaratacağı moral, motivasyona ek olarak gerçekleşecekdeneyim paylaşımı da direnişlerin hareketlilikkazanmasına ve eylemsellik sürecine girmelerineyardımcı olacaktır. Bu da direnişlerin kazanımaulaşmasını hızlandıracak bir rol oynayacaktır.

Direnişlerin ortaklaştırılmasından ne anlamalıyız?

Direnişlerin ortak bir mücadele perspektifi ilebirleştirilmesi sınıf mücadelesine yapacağı katkı vedirenişlerin kazanıma ulaşmasını hızlandırması açısındanönemli bir yerde dururken bu birlikteliğin nasılsağlanması gerektiği sorusu karşımıza çıkmaktadır.Çünkü bu sorunun cevabı doğru verilemediği takdirdedirenişlerin ortaklaştırılmasının bir kazanımyaratamayacağı açıktır.

Kuşkusuz ki, bir takım eylem birlikteliklerioluşturmak direnişler adına bir katkı yapacaktır. Ancaksalt eylem birlikteliğine sıkışan pratiğin direnişlerinortaklaştırılması ile oluşacak olanak ve imkanları açığaçıkarması mümkün değildir. Direnişlerinortaklaştırılmasının yaratacağı gücün açığa çıkması içineylem birlikteliğini aşan bir perspektifle hareket edilmesi

gerekmektedir. Direnişlerin ortaklaştırılmasının gerçekkarşılığı ancak ortak mücadele perspektifine sahip,demokratik işleyişin olduğu, direnişçi işçilere inisiyatifalanı sağlayan birlikteliklerin oluşturulması ilesağlanacaktır.

Mevcut birliktelik ihtiyaçlarıne kadar karşılıyor?

31 Ağustos tarihli Kızıl Bayrak Gazetesi’nde“Baskıya, sömürüye, hak gasplarına karşı direnişler

yaygınlaşıyor… Ortak mücadele hattıyla direnişleri

birleştirelim!” başlığı ile yayınlanandeğerlendirmemizde her cumartesi günü Taksim’degerçekleşen direnişlerin ortak eylemlerinin anlamlıolduğunu belirtmiş ve “Ancak bu birleşimin diğer

direnişleri de kapsayıp, onlara da söz hakkı tanımadığı

sürece birleşik mücadelenin gereklerini karşılamayacağı

açık olmalıdır.” demiştik. Gelinen aşamada, bubirlikteliğin olumlanabilecek yanları ile birlikte pek çokeksikliği de barındırdığını söyleyebiliriz. Bu eksikliklerinaşılması noktasında en büyük sorumluluk da direnişçiişçilerden oluşan ortak komiteye düşmektedir.

Birliktelik açısından “komitenin tüm direnişlere açık

olması gerekliliği” karşısındaki dar görüşlü bakış açısınınbugün büyük ölçüde aşılmış olması önemli bir gelişmeolarak değerlendirilebilir. Ancak halen komitenin işlerhale gelmesi noktasında sıkıntılar yaşanmaktadır.Özellikle haftalık gerçekleştirilmesi kararlaştırılmış olantoplantıların periyodunda yaşanan aksamalar ortaklaşmaadına konan hedefleri hayata geçirme noktasında sorunyaratmakta, hedefler doğrultusunda adım atarakilerlemeyi engellemektedir.

Komite toplantılarının gerçekleşmesinde yaşananaksamaların ve direnişçi işçilerin tartışmalara katılımınoktasında yaşanan sıkıntıların kaynağında oluşturulanbirlikteliğin cumartesi günleri eylem alanında yan yanagelme bakış açısını aşamamasıyla yakından alakalıolduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Bu dar bakış

açısını aşmak için birliktelikte olmayan direnişleriziyaret etmek, diğer direnişçileri sürecin parçası halinegetirmek ve diğer direnişler üzerinden gündeme geleneylemlere destek vermek gibi hedefler konmuştur.Bunun en anlamlı sonucu da kendisini, direnişe geçenElit Çikolata işçilerinin cumartesi eylemlerine katılmasıve Roseteks işçilerinin Köşebaşı Restaurant önündegerçekleştirdikleri eyleme diğer direnişçi işçilerin destekvermesinde göstermiştir.

Direnişlerin birbirlerine destek vermesi ve dayanışmaörneklerini sergilemeleri ilk adımlar açısından önemlidir.Bunun bir ileri adımı olarak da destek ve dayanışmayıaşan bir bakış açısı ile direnişlerin birbirlerininsüreçlerine ortak müdahale imkanlarını geliştirmelerihedeflenmelidir. Bu durum özellikle daha ileridenkonumlanan direnişlerin diğer direnişleri ileriye çekmesinoktasında olanak sağlayacaktır. Ayrıca bu bakış açısızaman zaman direnişçi işçilerin içerisine hapsolduğuedilgen ve sınırlı bakış açısını aşma noktasında dayardımcı olacaktır.

Yukarıda sıralanan sorunların aşılması noktasındadirenişçi işçilerin disiplinli, özverili ve inisiyatifli birperspektifle sınıf dayanışması temelinde hareket etmeleriolmazsa olmaz bir yerde durmaktadır. Aksi takdirde bubirlikteliğin direnişler ve toplamında işçi sınıfı adınayaratacağı kazanımlar hayli sınırlı olacaktır.

Küçükçekmece BDSP

Direnişlerin birleştirilmesi ve ortakmücadele perspektifi üzerine

13 Ekim 2012 / Taksim

Page 22: Sİ Kızıl Bayrak 12-42

22 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/09 (42) * 19 Ekim 2012

Ulusalararasılaşan kapitalist üretim sürecininkrizi derinleşerek sürüyor. Kapitalist-emperyalistsistemin merkezleri, yaydıkları bilgi kirliliğiyle,bastıramadıkları krizlerinin aşılmakta olduğu yalanpropagandasına hız verirlerken, bir yandan da krizinsorumlusu olarak rakip güçleri gösterek ya da finasmerkezlerinin kimi yöneticilerini suçlayarak krizinkapitalist üretimin kaçınılmaz sonucu olduğugerçeğinin üstünü örtmeye çalışıyorlar.

Kapitalist ekonominin yasaları tekelciburjuvazinin yalanlarını her adımda boşa çıkartıyor.Çözüm bulmakta çaresiz kaldıkları kapitalist üretimsürecinin yasaları karşısında sefilleri oynuyorlar.Çözümsüzlüğün girdabında boğuluyorlar. Kapitalistüretimin bağrında taşıdığı kapitalist üretimanarşisinin önünde kuru bir yaprak gibisavruluyorlar. Şirket iflaslarını, burjuva devletleriniflasları izliyor. Çokça övündükleri parlamenterdemokrasilerini bir yana atıyorlar. Teknokrathükümetler burjuva parlamenter hükümetlerin yerinialıyor. İç ve dış politikada hergeçen gün daha çokpolisiye/militarist önlemlere başvuruyorlar.Emperyalist güçler arasındaki çıkar çatışmalarışiddetleniyor. Her durumda ittifaklar, geçicibağlılıklar değişebiliyor.

Emperyalist merkezler, girdikleri emperyalistrekabet savaşlarında desteğini sağlamak için kendikamuoylarını milliyetçi-şoven propagandaylasersemletiyorlar. Milliyetçi-şoven propaganda, içkamuoylarını “ikna” etmenin tek argümanı oluyor.Rekabet savaşlarının keskinleşmesine paralel olarak,milliyetçi-şoven propaganda da hız kazanıyor.

AB’nin emperyalist politikaları,20. yılında, Nobel Barış Ödülü’yle

vaftiz ediliyor!

20. yılını kutlayan ve son yirmi yılda 12 üyeliAvrupa Ortak Pazarı büyüyerek 27 üyeli birliğedönüşmesini Avrupa’da barış ve refahıngelişmesinde bir başarı olarak propaganda edenAB’nin propaganda merkezleri, bütün çaba veisteklerine rağmen AB’nin emperyalist merkezleriarasındaki çıkar çatışmasını gizleyemiyorlar.Kapitalist dünyanın en gelişkin merkezlerinden olanAvrupa’da yoksulluğun giderek açlığa doğruevrilmesi toplumsal gerçekliğinin üzerinikapatamıyorlar. Geçtiğimiz günlerde Nobel BarışÖdülü’nün kapitalist-emperyalist AB’yeverilmesini propaganda edemiyorlar. Verilen ödül,yaşanan toplumsal gerçekliğin üzerini örtemiyor.AB’nin suçlarını örtmede incir yaprağı olarakkalıyor. AB Komisyonu Başkanı Jose ManuelBarroso da “Sabah kalktığımda böyle güzel bir günbeklemediğimi belirtmek zorundayım” diyerekşaşkınlığını ortaya koyuyordu.

AB emperyalistleri arasındakiçatışma kızışıyor!

Geçen yıl, başını Alman, Fransız ve İngiliz

emperyalistlerinin çektiği emperyalist güçlerarasında, AB’ye hakim olma rekabetininsomutlaşması olan ESM’nin (Avrupa İstikrar Fonu),İngiliz emperyalistlerine rağmen kabul edilmesindenve gerekli prosedürlerden geçerek uygulamayakonması döneminin başlaması öncelinde Merkel, altısaat süren bir Atina “ziyaretinde” bulundu.

Merkel’in bu gezisinin Yunanistan burjuvahükümetinin 130 milyar euroluk ikinci kurtarma (!)paketinin 31 milyar 500 milyon euroluk kredidiliminin onaylanmasını beklediği bir döneme denkgelmesi anlamlıdır. Köleleştirme kredisininonaylanıp onaylanmayacağını, AB Komisyonu,Avrupa Merkez Bankası ve Uluslararası Para Fonutemsilcilerinden oluşan Troyka çetesinin raporubelirleyecek.

Gerek Troyka çetesinin, gerekse Merkel’ıngezisinden önce, Yunanistan’ın burjuva hükümeti,işçi sınıfı ve emekçiler için daha çok yoksulluk veaçlık anlamına gelen saldırı paketini hazırlayarak,“ev ödevini” yaptığını efendisine kanıtladı. Paket, 12milyar euro tutarında yeni bir ekonomik saldırıyıhedefliyor. Ücretlerde şimdiye kadar yapılan yüzde40 ile 55’lik düşüşleri, saldırı paketiyle yenidüşüşler izleyecektir. Burjuva hükümetinsaldırılarını öven Merkel‚ “Çok şey başarıldı. Hâlâyapacak çok şey var” derken de, saldırıların devemedeceğini ve etmesi gerektiğini söylüyordu.

Alman emperyalizmikanlı tarihini unutturamıyor,kanlı suçları altında eziliyor!

Merkel’in altı saatlik gezisini değerlendirenAlman basını, Alman milliyetçiliğini, Alman

emperyalizminin soygun ve talan politiklarını“dayanışma” olarak lanse ederek topluma yedirmeyeçalıştı. Emperyalist saldırganlık ve barbarlığınborazanı olan Frankfurter Allgemeine Zeitung,emperyalist soygun politikalarını “dayanışma”olarak lanse ederek, sahte bir masumiyet kılığınabüründürüyor:

“Ancak borç veren daha zengin ülkelerde de şu

soru artık sıklıkla soruluyor: Karşılığında alınan en

dikkat çekici yanıtlardan biri hakaretken, niye bu

ülkelerle milyarlarca euroluk dayanışmaya girilmesi

gerekiyor?”

Frankfurter Allgemeine Zeitung’un ‘nankörlük’aşağılaması eşliğinde yaptığı “dayanışma” vurgusu,Alman milliyetçiliğinin canavarlığını maskelemeçabasına karşın, Münchner Merkur gazetesi isegezinin gerçek emperyal amacını şöyle özetliyordu:“Başbakan’ın tam da şu anda Atina’ya gidecek

uçakta yer alması için kesin bir neden var.

Avrupa’da fırtına bulutları yoğunlaşıyor. Lizbon’dan

Madrid’e, Paris ve Brüksel’e kadar her yerde

Almanların soğuk, kalpsiz ve bencil oldukları dile

getiriliyor. Eski Başbakan Helmut Schmidt bile,

Merkel’in Avrupa politikasını ‘nasyonal egoist’ diye

tanımladı. Berlin, Avrupa’da izolasyon tehlikesiyle

karşı karşıya. Merkel, Almanların iyi niyetleri

konusundaki şüpheleri sadece Atina’da, krizin

Kapitalist sistemin derinleşen bunalımı vekeskinleşen rekabet savaşları

Dünya

Page 23: Sİ Kızıl Bayrak 12-42

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2012/09 (42) * 19 Ekim 2012 Dünya

merkezinde ortadan kaldırabileceğini düşünüyor.”

Emperyalist tekellerin sözcüsü Merkel’ingezisinin amacı bir yanıyla Yunanistan’ın uşakburjuva hükümetini denetleyerek ESM’nin‘kurtarma şemsiyesi’ altına giren uşak hükümeti veülke ekonomisinin Alman tekellerineentegrasyonunu hızlandırmak olurken, bir diğeramacı da iç kamuoyuna emperyalist politikaları“dayanışma” olarak yansıtarak emperyalist rekabetve savaş politikarına toplumsal destek sağlamakolmaktadır. “Berlin’in Avrupa’da izole olmasını”önlemektir.

Emekçiler ve halklar unutmuyor!

Atina Havaalanı’nda militarist törenle karşılananAlman emperyalizminin temsilcisinin sıkı korumalareşliğindeki militarist konvoyu şehir merkezineyaklaştıkça, Alman emperyalizminin o çok korktuğuemekçi gerçeğiyle, “Berlin’in Avrupa’da izoleolduğu” gerçeğini yerinde görme ve yaşamaolanağına kavuştular. Çok değil, daha 4-5 yıl öncehayal dahi edemeyecekleri bir onursuzluklakarşılandılar. Uşak hükümetin çektiği yağlarMerkel’in suratında, tarihsel suçlarıyla birleşerek,kana dönüştü. Lizbon ve Madrid’de “Merkel GoHome” çığlıklarıyla lanetlenen Almanemperyalizmini lanetleme sırası Yunanistanproletaryası ve emekçi halklarındaydı.

Yüz binden fazla insan “4. Reich istemiyoruz!”diyerek emperyalist barbarlığa karşı çıktı. Uşaklarınyasaklarına rağmen Sintagma Meydanı dolup taştı.Göstericilerin elindeki “Merkel git, Yunanistan seninkolonin değil!”, “Bu bir Avrupa Birliği değilkölelik!” yazılı pankartlarla ve Nazi bayraklarıyla busaldırılara emek cephesinden cevap verdiler. “Bu birAvrupa Birliği değil kölelik!” diyen emekçiler,okumuş-yazmış kapıkulu aydın müsvettelerindendaha isabetli olarak, AB’nin kapitalist-emperyalistniteliğini kendi öz deneyimleri ve emekçiiçgüdüleriyle doğru tanımladılar. İşçiler öğledensonra yaptıkları üç saatlik genel grevle, uşaklara veefendilerine cevap verdiler.

Şiddetli çatışmaların yaşandığı gösterilersırasında polis, göz yaşartıcı gaz kullandı. Sonayların en büyük protesto gösterisi olaraknitelendirilen gösteriler sırasında onlarca kişi degözaltına alındı. Merkel’i korumak için terörlemücadele birimleri ve keskin nişancılar da dâhil 7bin polis hazır bulundu. Alman Büyükelçiliği veGoethe Enstitüsü de özel koruma altına alındı.Alman emperyalizminin kurumları, işgalci birülkenin kurumları olarak tank ve zırhlı militaristaraçlarla ancak korunabildi.

Kapitalist-emperyalist barbarlığa karşı halklarayağa kalkıyorlar. Öz deneylerini biriktiriyorlar.Düşmanlarını tarihsel suçlarıyla birliktetanımlıyorlar. Moral ve güç biriktiriyorlar.Emekçiler, emekçi birliklerini büyütüyorlar. “Başkabir dünya mümkündür!”den, bu dünyanın adınınınsosyalizm-komünizm olduğunu koymaya giden yolhiç de uzak değildir. Tarih birkez daha hızladevrimlere, komünizme doğru yol alıyor.

Komünistlerin, emekçilerin ve sınıf bilinçliişçilerin iyimser olmaları için nedenleri çoktur. Sıradevrimin hazırlığını günlük mücadele içerisinde biroya gibi örmektedir. Devrim ve sosyalizminzaferinin koşulları olgunlaşıyor. Eksik olan güçlükomünist partilerinin varlığıdır. Bu eksikiği aşmayıbaşarırsak, devrim ve sosyalizm için savaşmayahazır işçi sınıfı ve emekçilerin enternasyonalistkavgasıyla zaferi kazanacağız.

Tarihin devrimci yürüyüşü her gün biraz dahahızlanıyor. İnsanlık “ya barbarlık ya sosyalizm”ikilemine, bizzat burjuvazi tarafından zorlanıyor.

Davetleri kabulümüzdür…

Hugo Chavez seçimlerdenbir kez daha zaferle çıktı

Venezuela Birleşik Sosyalist Partisi’nin (PSUV) üçüncü dönem için başkanlığa aday gösterdiği HugoChavez seçimlerden bir kez daha zaferle çıktı.

Katılımın yüzde 81’e ulaştığı seçimlerde Chavez, 7,4 milyon oy alarak oyların yüzde 55,1’ine sahip oldu.Rakibi, otuz partiden oluşan Demokratik Birlik için Yuvarlak Masa (MUD) ittifakının sağcı adayı eski ValiHenrique Capriles Radonski’yse yüzde 44,9’de kaldı.

Seçimler sadece neoliberal Venezuela sağının büyük yenilgisinin tescili değil, Chávez’in 4. zaferi oldu.1998 yılında ilk defa göreve gelen Chavez 2019’a kadar Venezuela Devlet Başkanlığına devam edecek.

Sonuçların açıklanmasından sonra başkent Caracas, Chavez’i destekleyenlerin coşkulu kutlamalarınasahne oldu. Chavez’in zaferi, başta Küba ve Nikaragua olmak üzere bölgedeki birçok ülke tarafındansevinçle karşılandı. Arjantin Cumhurbaşkanı Kirchner attığı twitte “Sizin zaferiniz bizim zaferimizdir!Güney Amerika’nın ve Karayipler’in zaferidir” dedi

Capriles Radonski ise muhalefeti destekleyenlere kendilerini yenilmiş hissetmemelerini söyleyerek,Venezuela’da çok fazla tohum ektiklerini ve bu tohumların çok sayıda meyve vereceğini vurguladı.

Chavez Başkanlık Sarayındaki “halkın balkonu”ndan, yaptığı konuşmada “Venezuela hiçbir zamanneoliberalizme geri dönmeyecek, burada olanlar demokratik bir devrimdir” dedi. “Venezuela demokratiksosyalizme yürüyüşüne 21. Yüzyılda devam ediyor.” sözünü yineledi. Chavez muhalif tüm siyasi parti veçevrelere de diyalog ve birlikte çalışma çağrısı yaptı.

Güçlü bir politik kutuplaşma seçim öncesine ve seçimlere damgasını vurdu. Ve yüzde 80 katılımınolduğu bu seçimler, ülke tarihinde en fazla katılım olarak tarihe geçti.

Muhalefet, daha çok büyük kentlerde oy alırken, Chavez kırsal kesimde daha iyi sonuçlar aldı.Chavez’in kentlerde aldığı düşük oylar, işçi sınıfının bir bölümünün Chavez’in savunduğu 21. YüzyılSosyalizmine karşı derin bir hayal kırıklığı duyduklarının bir göstergesi olarak yorumlanıyor.

Capriles, Chavez hükümetinden şu veya bu şekilde rahatsız olanların desteğini aldı ama “zengin çocuk”imajı ile kırsal bölgelerde sıklıkla Chavez’in gerisine düştü.

Hükümetin yeni dönem programı

Ekonomide birçok sektörü kamulaştırarak, sağlık, eğitim ve toplu konut projelerini finanse edenChavez tekrar seçilmesi halinde Venezuela’da devrimci dönüşüm yolunda tarım, kültür, eğitim,konutlandırma gibi başlıklarda başlattığı “misyon”lara son sürat devam edeceğini açıklamıştı.

Dördüncü defa devlet başkanlığı seçilmesinin ardından Chavez 2013-2019 Hükümet Programı’ndaVenezuela’nın kesin bağımsızlığını sağlama, 21. yüzyıl sosyalizminin inşasına devam etmek, Venezuela’yıekonomik bir güce dönüştürmek, emperyalist güçler karşısında çok kutuplu bir dünyanın oluşmasınakatkıda bulunmaya devam etmek, su kaynaklarını ve doğayı koruyarak gezegenin kurtuluşuna katkısağlamak gibi maddeler içeriyor.

Sonuç olarak

Venezuela’nın petrol ihracatından elde edilen gelir ile karşılanan, ülkenin en yoksulları için ucuz gıda,yaşlılar için gelir, eğitim için daha fazla olanak, sağlık olanakları ve yaptırdığı konutlarla Chavez Venezuelahalkı için umut olmaya devam ediyor. Ancak Chavez’in 21. Yüzyıl Sosyalizmi kitlelerde sosyalizme dair kafabulanıklığına da neden oluyor. Çünkü Venezuela’da çok sayıda devletleştirilen fabrika ve şirkete rağmen,halen özel sektörün varlığı sürdürüyor. Ulusal ve uluslararası bankalar ve dünyanın en yüksek kâroranlarından birine sahip mali burjuvazinin egemenliği sürüyor. Venezuela ekonomisi tamamen petrolihracatına bağımlıdır. Petrol ihracatından elde edilen gelirin bir kısmı yoksullar için kullanılsa da yoksullukülkede halen varlığını sürdürüyor.

Tüm bunların yanında Chavez ülkede işçilerin, emekçilerin ve devrimci örgütlerin örgütlenmesi içinbüyük bir alan açtı. Mahallelerden fabrikalara kadar ulaşan “misyon” sistemiyle tüm halkın, ülkeninörgütlenmesi ve görev sahibi olma aşamasına geleceği ortamlar yarattı. Venezuela işçi ve emekçileriörgütlenerek ilerledikleri yolda kendi örgütlülüklerini ve önderliklerini de yaratacak ve özel mülkiyetsistemini yerle bir ederek ülkesinde gerçek sosyalizmi o zaman kuracaktır.

Page 24: Sİ Kızıl Bayrak 12-42

Dünya24 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/09 (42) * 19 Ekim 2012

AB, kapitalizmin yapısal krizinin odağına dönüştü.AB’yi saran kamu borç krizi ve bankacılık krizi bir içsenkron halinde birbirini tetikliyor ve derinleştiriyor.2012 yılı AB için “kayıp” yıl olarak geçti. AB’de borç vebankacılık krizinin yoğunlaşması ve derinleşmesi büyüksosyal patlamaların önünü açıyor. 2013 yılı, özellikle ABcoğrafyasında olağanüstü gelişmelere gebe bir yılolacak. Bir taraftan Avrupa gericiliğinin sistematiksaldırıları, olağanüstü rejimler, devletin reorganizasyonuyönündeki düzenlemeler, diğer taraftan büyük sınıf vekitle hareketlerinin salınımları tüm kıtada etkisinigösterecek. AB’de krizin derinleşmesi ve enfekte olmasısınıfsal antagonizmayı şiddetlendiriyor. Sınıfsal öfke vekin kıtanın her ülkesinde birikiyor. 2012’de yaşanangenel grevler, yaygın grev ve kitle eylemleri bunungöstergesi oldu. Kıtada sadece Akdeniz Havzasısarsılmadı, AB’nin dominant ülkelerinde de yaygıneylemler yaşandı. 2013’te sınıfın öfke patlamaları yıkıcıve sarsıcı sonuçlar yaratabilir. Kıtada yıkıcı enerjibirikiyor ve sıkışıyor.

AB fırtınanın merkezi

AB, 2009 sonunda hızla krizin sarsıcı anaforu içinegirdi. Önce kıtanın Akdeniz Havzası’nı saran kriz, kamuborç krizi olarak senkronize bir karakter gösterdi.AB’nin 3. ve 4. büyük ekonomilerine sahip ülkeleritehdidi altına aldı. Önce İspanya senkron dalgası içinegirdi. Daha sonra İtalya sarsıntılar yaşamaya başladı.Böylece Avro bölgesinde Yunanistan, İrlanda, Portekiz,İspanya ve İtalya’yı kapsayan beş zayıf halka oluştu.

2010-2011 yılında kriz bir iç senkron kazanarak,kamu borç ve bankacılık krizi şeklinde iç içe geçti. 2012bu çifte krizin birbirini beslediği ve tetiklediği bir yıloldu. Zombi bankacılık sadece AB’deki bankacılık

sitemini değil, ABD’deki sistemi de etkileyecek fazaulaştı.

AB’deki krizin iki boyutu var. Birincisi ABkapitalizmin yapısal krizinin sonuçlarını çıplak veçarpıcı bir şekilde yaşıyor. Yine bununla bağlantılı amaAB özgünlüğünden kaynaklanan faktörlerle kriz, yenibiçim ve faz kazanarak derinleşiyor. Bu ikili boyutun2013 yılında daha sarsıcı ve yıkıcı sonuçlar doğurmasıkaçınılmaz görünüyor.

Kapitalizmin doğası ve hareket yasaları krizleridoğuran temel faktördür. Kriz kapitalizmingenetiğindedir. Onun içsel mantığında saklıdır.Kapitalizmin yapısal krizi, kapitalizmin organikliğindeanlamlanır. Yapısal kriz ya da büyük bunalım, Marksistkriz teorisinin en önemli parametresi olan kâroranlarında düşme eğilimi ya da yasasından kaynaklananolağanüstü bir kaotik süreçtir.

Bu yön AB’de yaşanan krizin temel nedenidir. Krizinyapısal kökenleri yanında AB’nin bazı özgünlüklerikrizin biçim alışını ve gelişim seyrini etkiledi.

En başta, AB emperyalist bir bloklaşmadır. Bubloğun inşası her şeyden önce AB’nin çekirdekemperyalist ülkelerine hegemonyalarını restore etme veyayma olanağı sundu. AB’nin oluşumu bir emperyalistproto-devlet yapılanması olarak Fransa ve özellikleAlmanya’ya muazzam ataklar yapma şansı verdi. Temeletkilerinden biri para birliğine geçiş oldu.

Avro’ya geçiş, yarattığı kur farkıyla özellikleAlmanya’nın ihracatını olağanüstü kolaylaştırıcı bir etkiyarattı. Bu durum başka bir yanıyla Almanya ve Fransaekonomilerinin dış ticaret fazlası vermesine yol açtı.Aynı süreç AB’nin periferisi için tam tersi bir etkidoğurdu. Bu ülkelerde ihracat düştü, dış ticaret açığıhızla yükseldi. Bugün yaşanan muazzam bütçeaçıklarının kökleri bu düzenlemelere dayanmaktadır.

Kriz, periferide yer alan ülkeler için Avrupa

Birliği’nin bütün yaldızlı tanımlamalarını boşa çıkardı.AB’nin emperyalist bir proje olduğu kitleler tarafındankavranmaya başlandı. Yunanistan somut bir örnek olaraköne çıktı.

Başından itibaren AB emperyalist bir proje olarakrealize edildi. Eşyanın tabiatına uygun bir biçimdekapitalizmin eşitsiz ve birleşik gelişim yasası kıtada enacımasız şekilde yaşandı. Yeni bir uygarlık projesi olaraklanse edilen AB, “modern” barbarlığın bütün kurallarınauygun biçimlendi.

Almanya hızla öne çıktı. AB Almanya’nınhegemonyasını yaygınlaştırmasına ve genişlemepolitikalarına hizmet etti. 1990 sonrasında DemokratikAlmanya’yı “yutan” Almanya kısa bir zamanda DoğuAvrupa’nın tartışılmaz hakimi oldu. AB içinde yapısaleşitsizlikleri son derece iyi değerlendirip AB’yi biranlamda kendi hinterlandına dönüştürdü.

Bunun yanı sıra Alman kapitalizminin sermaye veteknoloji yoğun üretim yapabilme kapasitesininyüksekliği ona ciddi avantajlar sağladı. Emek verimliliğiarttı ve kâr marjı yükseldi. AB içinde Almanya’nınrekabet gücü hızla arttı. Periferi için durum son derecekötü seyretti. Periferinin rekabet kabiliyeti kırıldı. İtalya,İspanya özellikle Yunanistan, Portekiz, İrlanda, İzlandaşiddetli rekabet kaybı yaşadı. Akdeniz Havzası ve DoğuAvrupa ülkeleri AB’nin Çin’i haline geldi ve ucuz emekrezervlerine dönüştü. Sermayenin yoğunlaşması vemerkezileşmesine bağlı olarak Doğu Avrupa’nınekonomisi çöktü. Almanya bu avantajlarını ülke içindeişçi ücretlerini 2000 yılının başlarında bastırarak vebelirli bir skalada tutarak daha da arttırdı.

Almanya, parasal birliğin sağladığı avantajlarlabirlikte, AB ülkeleri içinde yapısal ekonomikeşitsizlikten yararlanarak, sermaye ve teknoloji yoğunüretim yapabilme kapasitesini arttırarak AB’nindominant ülkesi olma özelliğini güçlendirdi.

Yaşanan kriz periferide yıkıcı sonuçlar doğurdu.Almanya ise ülke ekonomisinin özelliklerinden dolayıkrize daha hazırlıklı girdi. Sübvansiye etme yeteneğiylekrizin sonuçlarından şimdilik kurtulmuş gözüküyor. Amakrizin giderek büyüyen anaforu Almanya’yı dakaçınılmaz bir şekilde etkileyecektir. Almanya krizihegemonyasını yaymak ve bu yönde AB’nin yenidenyapılanması için kullanmaya çalışıyor. Almanya biremperyal özne olarak AB’nin daha kristalize ve homojenbir yapıya bürünmesi yönünde adımlar atıyor.

Kapitalizmin yapısal krizinin, bir başka boyuttahegemonya krizi olduğu unutulmamalıdır. Hegemonyakrizi, emperyal özneler arasındaki ilişkilerişiddetlendirmektedir. Almanya, AB’nin yenidenyapılanması hamleleriyle hegemonya krizine kendicephesinden yanıtlar üretmeye çalışıyor.

Bankacılık krizi ve enfeksiyon etkisi

Önümüzdeki süreç AB’de kamu borç krizi vebankacılık krizinin derinleşeceğini ortaya koyuyor.

ECB-Avrupa Merkez Bankası’nın parasal genişlemeoperasyonları ve parasal enjeksiyonları bankacılıkkrizinin şiddetini düşürmüyor, enfeksiyon etkisinikıramıyor.

2013 katastrofa doğru

AB’nin beş zayıf halkasıVolkan Yaraşır

Page 25: Sİ Kızıl Bayrak 12-42

Dünya Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2012/09 (42) * 19 Ekim 2012..

Narkotik bir bağımlılık içine giren Avrupa bankacılıksistemi hızla zombileşiyor ve olağanüstü spekülatifpratiklerine devam ediyor.

Avrupa bankacılık sisteminin yarattığı enfeksiyonunküresel bir etkisi olacağı tartışılıyor. Ayrıca kıtayı sarankamu borç krizi giderek İspanya’yı ve İtalya’yı ciddişekilde tehdit etmeye başladı.

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu S&PAvrupa Bölgesi için 2012’deki daralma beklentisini0.7’den 0.8’e çıkardı. 2013’de ise %0.3 olan büyümebeklentisini 0.0’a indirdi. Ayrıca İspanya ve İtalya’daresesyonun derinleşeceğini vurguladı. Öte yandan IMFBaşkanı, ufuktaki tehlikenin AB ve özellikle AvroBölgesi’nde olmadığını, ABD ekonomisinin de cidditehdit oluşturduğunu açıkladı. WTO-Dünya TicaretÖrgütü 2012’de ticarette iniş yaşandığını, beklentilerinin1.2 oranında aşağı çekildiğini, ticaretin ancak %2.5gelişebileceğini açıkladı. Bu artışın, dünya ticaretininson 20 yıldaki artış ortalamasının yarısı bile olmamasıyaşanan sürecin ciddiyetini ortaya koyuyor.

Avro Bölgesi ekonomisi 2012’nin 3. çeyreğinde sonüç yılın en büyük gerilemesini yaşadı. Bu bir yanıyla daAvro Bölgesi’nde şiddetli resesyonu işaretliyor. Almanyabu yıl ekonomik hareketlenmesini korusa da ve %1’likbir büyüme gösterse de 2013 Almanya için kritik bir yılolacak.

Özellikle İtalya ekonomisindeki daralmanın 2013yılında da sürmesi bekleniyor. İtalya’nın yaşadığıdurgunluğun, var olan bütçe açığını 2013’te büyütmesikaçınılmaz görünüyor.

İspanya’yı saran zombi bankacılık krizi şiddetleniyor.Bu zamana kadar Troyka’yla mesafeli olan İspanyahükümeti, Troyka’nın (ECB, AB, IMF üçlüsünden)yardım talebinde bulundu. İspanya, krizinYunanistan’dan sonra en kristalize yaşandığı ülke olaraköne çıkıyor. S&P İspanya’nın kredi notunu iki kademedüşürdü. İspanya’nın kredisi BBB- oldu. Yani kredi notuyatırım yapılamaz noktaya düştü ya da “çöp” seviyesininbir kademe üstünde duruyor.

Yunanistan giderek Almanya’nın “serbest ekonomi”bölgesine dönüşüyor. Merkel’in son ziyareti bunun birifadesi oldu. Yunanistan’ın ekonominin dönmesi içinTroyka’nın 31 milyar avroluk krediyi onaylamasına acilihtiyacı var. Troyka, Yunanistan’dan 2013 ve 2014yılında 11,5 milyar dolarlık kamu harcamalarınıkısmasını istiyor. Yunanistan’da sınıfsal kutuplaşmaşiddetleniyor. Yapılan son grevle son üç yılın 19’uncugenel grevi ve 51. büyük grevi gerçekleşmiş oldu.

2013 yılında Avrupa’da iki ülke dikkat çekecek:Yunanistan ve İspanya… Bu iki ülke hem Avrupagericiliğinin, hem de Avrupa işçi sınıfının laboratuarıolacak. AB’de krizin derinleşmesi kıtada sınıfsalantagonizmayı yoğunlaştırıyor. 2013 yılı aynı zamandakıtayı harekete geçirecek sınıfsal öfke patlamalarına,büyük direniş ve eylemlere sahne olabilir. Yunanistan veİspanya’nın yanında, özellikle İtalya ve Fransa izlenmesigereken ülkeler olarak öne çıkacaktır. Kıta, kavganın vesınıfsal öfkenin merkezi oluyor. Kıtanın her ülkesindesınıfın militan ve radikal ruhu dolaşmaya başladı.

Bangkok’da hemşirelerden eylemTayland’ın başkenti Bangkok’da 1000’in üzerinde

hemşire parlamento önünde toplanarakhükümetten söz verdikleri reformlarınuygulanmasını talep ederek gösteri yaptı. Devlethastanelerinde çalışan hemşireler, memurstatüsünde çalıştırılmamakta ve bu nedenle kötüçalışma koşullarına maruz kalmaktalar.

Hemşireler hükümete taleplerinin kabuledilmemesi durumunda kitlesel olarak iştenayrılacaklarını açıkladılar.

Portekiz’de kemer sıkmapolitikaları protesto ediliyor

Portekiz’de hükümetin pazartesi günü 2013 yılı bütçesini açıklaması üzerine ülke çapında protestogösterileri gerçekleşti. Hükümet 2,7 milyar Euroluk tasarruf yapmak istiyor ve bunu da giderleri kısıtlayarakve gelir vergisini yükselterek sağlamayı öngörüyor. Bu da en çok düşük ücret alan işçileri ve işsizleri vuruyor.Lizbon’da parlamento önünde toplanan binlerce kişi kısıtlamaların durdurulmasını talep ederek hükümetinistifasını istedi.

Portekiz’de işçi ve emekçiler 14 Kasım’da hükümetin kemer sıkma politikalarına karşı genel greve gidiyor.

İtalya’da öğretmenler gösteri yaptıİtalya’da 90 ilde 100.000 kişi 12 Ekim günü gösterilerle hükümetin eğitim politikalarını protesto etti.

Monti hükümeti öğretmenlerin çalışma saatlerini yükseltmeyi planlıyor. En büyük gösteri 10.000 kişininkatıldığı Roma’da gerçeklişti.

Mısır’da liman işçileri grevdeMısır’da Suez kanalınının güney ucundaki Ain al-

Sokhna’da liman işçileri greve gitti. Liman işçileriişten atılan 8 arkadaşlarının yeniden işe alınmasınıtalep ediyorlar. Cumartesi gününden beri limandaherşey durmuş durumda. Ain al-Sokhna limanıMısır’ın en büyük ithalat ve ihracat limanı. Limanişçileri şubat ayında da greve gitmişlerdi.

Tunus’da daha fazla işyeri içingrevler

Geçtiğimiz hafta içinde Tunus’un Thala kentindebölgesel bir genel grev yaşandı. Bundan birkaç günönce de Sidi Bouzid ve Kasserine kentlerinde işçi veemekçiler genel greve gittiler. Göstericiler bölgededaha fazla istihdam sahlanmasını talep ediyorlar. Çarşamba günü ulaşım işçileri greve gitmişler ve birarkadaşlarının serbest bırakılmasını talep etmişlerdi.

Foxconn’da stajyer köle işçiliği

Dünyanın büyük elektronik şirketlerine tedarikçi olarak üretim yapan Foxconn’un sömürü skandallarıbitmiyor. Çinli bir gazetecinin açığa çıkardığı bilgilere göre, Foxconn’un 14 yaşındaki lise öğrencilerinistajyer kimliğiyle normal işçi olarak çalıştırdığı açığa çıktı.

Apple için Çin’de iPad ve iPhone üreten Foxconn, çocuk işçi çalıştırdığı açığa çıkması üzerineöğrencileri okullarına geri gönderdiği bildirilerek durum kapatılmaya çalışılıyor. Apple konu için yaptığıaçıklamada “özür dilediğini” ifade ederek sorumluluğunu üstlendi.

Olayı açığa çıkaran Çinli gazetecinin fabrikada çalışan bir stajyer öğrenciyle yaptığı röportajda,öğrencilerin okulda öğretmenleri tarafından çalışmaya zorlandığı aktarıldı. Gece mesailerinde lojistikişlerinde çalıştırıldıklarını anlatan 14 yaşındaki bir öğrenci, sabahlara kadar atölyede uzman çalışanlaramalzeme taşıyarak çalıştıklarını ifade etti.

Tayvan merkezli Honghai Precision Industry şirketine bağlı Foxconn’un 1,2 milyon işçisi bulunuyor.Fabrikadaki çalışma koşulları ve ağır baskı karşısında 2010 yılından bu yana 18 kişi intihar girişimindebulunmuş, bunlardan 14’ü hayatını kaybetmişti.

Meslek lisesi öğrencileri, Türkiye’de de olduğu gibi, staj adı altında daha lise sıralarından başlayarak,sermayenin hizmetine sunulmaya başlanıyor. Ucuz iş gücünü karşılamanın yanında, gelecek için köleleryaratılıyor.

Dünyadan haberler...

Page 26: Sİ Kızıl Bayrak 12-42

Gençlik26 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/09 (42) * 19 Ekim 2012

“Emperyalist Savaş KarşıtıÖğrenciler” üzerine

Üniversite öğrencileri“Emperyalizme geçit

yok!” dedi

Suriye’ye yönelik emperyalist savaş vesaldırganlığa karşı bir araya gelen AnkaraÜniversitesi öğrencileri “Emperyalist savaş karşıtıöğrenciler” imzasıyla bir forum gerçekleştirdiler.Ankara SBF Konferans Salonu’nda yapılan ve 70kişinin katıldığı forumda Suriye’ye yönelik kirlisavaş ve üniversite öğrencilerinin neler yapmasıgerektiği üzerine tartışıldı. Bu forumdan çıkansonucun ardından 11 Ekim’de basın açıklamasıyapıldı. İlk planlamalara göre AKP İl Binası’nayapılacak yürüyüş, kimi gençlik örgütlerinin süreciyarıda bırakması nedeniyle iptal edildi.

Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü EğitimBilimleri Fakültesi’nde ajitasyon konuşmalarıylabaşlayan eylemde “Emperyalizm yenilecek direnenhalklar kazanacak! / Emperyalist savaş karşıtıöğrenciler” pankartı açıldı.

Eylemin örgütleyicileri arasında yer alankurumların dövizleriyle katıldığı eylemde gençkomünistler de “Emperyalist savaş ve saldırganlığageçit yok!”, “Emperyalist savaşa karşı sınıf savaşı!”,“Savaşa değil eğitime bütçe!”, “Fabrikada köle,okulda müşteri, Ortadoğu’da işgalci olmayacağız!”ve “Emperyalizme kalkan, kardeş halklara düşmanolmayacağız!” dövizlerini taşıdılar.

Saat 16.30’da başlayan eylemde fakülteler(EBF, İLEF, SBF, Hukuk) tek tek dolaşılarakajitasyonlarla eyleme çağrı yapıldı. Bazıöğrencilerin alkışlarla destek verdiği eylemkampüsün önünde yapılan basın açıklaması iledevam etti.

Basın açıklamasında Türk sermaye devletininsavaş politikası teşhir edilerek üniversiteöğrencilerinin bu kirli savaşın bir parçasıolmayacağı vurgulandı. Akçakale’de yaşananlaranlatılarak jet hızıyla çıkarılan tezkerenin kirlisavaşa hizmet edeceği söylendi. Tüm bunlara karşıgençliğin anti-emperyalist ruhu kuşanarakemperyalizme geçit vermeyeceği belirtildi.

Eyleme yaklaşık 100 öğrenci katılırken polisinkamera ile çekim yapmasına müdahale edilmesikısa süreli gerginlik yarattı.

Ekim Gençliği / Ankara

Cebeci’de Suriye’ye yönelik emperyalist saldırı vegenel anlamda savaş çığırtkanlığına karşı bir eylemyapmak için SGD’nin çağrıcılığını yaptığı birsiyasetler toplantısı alındı. Bu toplantıya ‘Tüm-İGD,SGD, DGH, SDH, YDG, Söz Dergisi, TKP’liöğrenciler, Kolektifler, Kaldıraç, Ekim Gençliğikatıldı. Toplantıda sürecin gençliğe anlatılmasıaçısından bir eylem yapma ve eylemi de güçlügeçirebilmek adına SDH’nin önerisi ile bir forumörgütleme kararı alındı. Sonrasında daha geniş birbirlikteliğe ulaşmak adına tekrar bir siyaset çağrısıyapıldı. Ancak daha geniş bir bileşene ulaşmak biryana, ne yazık ki ilk toplantıda forum önerisindebulunan SDH dahi toplantıya gelmedi. Daha sonragelen kurumlarla ( TÜM-İGD, SGD, DGH, YDG, SözDergisi, TKP’li öğrenciler, Kolektifler, Kaldıraç, EkimGençliği) bir forum örgütleme ve eylem yapmakararlılığı devam ettirildi.

Biz Ekim Gençliği olarak sürecin salt savaşkarşıtlığı üzerinden örülmesinin yanlış olduğunu, bununitelemek gerektiğini ve Emperyalist Savaş KarşıtıÖğrenciler isminin herkesi de kesecek bir yerdedurduğunu önerdik. Bu öneri kabul edildi. Kolektiflerbir çok açıdan kendilerini kesmeyen bir içeriğinolduğunu bu nedenle eylemde her siyasetin kendisiniifade eden dövizlerle katılması gerektiğini ifade etti.Bunun üzerine DGH üniversitelerde öz örgütlülüklerinön plana çıkartılması gerektiği üzerinden eylemdesadece ortak dövizler olması gerektiğini aksi takdirdesüreci gözden geçireceklerini belirttiler. Genel olarakKolektifin önerisinin kabul edilmesi üzerine DGHsüreçten çekildi.

Forum günü ise bizler genel olarak ‘Emperyalistsavaşın anlamı, buna karşı örülmesi gereken süreci’tartıştırmaya çalışırken, DGH’ın da özel çabalarıylatartışma forum nasıl yapılır, nasıl örgütlenire daraldı.Bu tartışmalar devam ederken TKP’li öğrenciler veKolektifler herhangi bir açıklama yapmadan forumdanayrıldı. Bir gün sonraki eylem öncesi ise Kolektiflerve TKP’li öğrenciler yine hiçbir haber vermedensüreçten çekildiler. Söz Dergisi’de sürecin sağlıklıilerlemediğini belirterek süreçten ayrıldı. Son olarakbizim de içerisinde olduğumuz 5 yapı ilk başta ortayakonulan AKP il binası önüne yürüyüşten vazgeçmeyeceğini belirtmiş oldu. Sabah eylem öncesitekrar son bir toplantı alındı. Bu toplantıda YDG busürecin sağlıklı olmadığını, dönemin ihtiyacının butarz eylemler olmadığını belirterek eyleme herhalükarda katılacaklarını, fakat çekinceleri olduğunubelirttiler. Bu söyleme Kaldıraç ve İGD’nin deyedeklenmesi üzerine eylem kurgusundan vaz geçildive okul önünde bir basın açıklaması gerçekleştirildi.

Emperyalist savaş vesol hareketin ciddiyetsizliği

Son dönemde yaşanan gelişmelerle emperyalistsavaş kendisini toplumun gündemine oturmuşdurumda. Ancak buna karşı gelişen güçlü birmuhalefet ne yazık ki mevcut değil.

Tüm bu süreçte Ankara Üniversitesi CebeciKampüsünde anlamlı bir adım atıldı, ancak ne yazık ki

kendilerini ilerici-öncü olarak gören siyasetlerinciddiyetsizlikleri bir kez daha gözler önüne serilmişoldu. Her şeyden önce bu sürecin içerisindeörgütleyici olup öneri sunan ve daha sonratoplantılarına katılmayıp yapılan işleri eleştirmehakkını kendilerinde gören bir sol hareket tablosu ilekarşı karşıyayız.

Bunun yanı sıra bu sürecin örgütleyicisi olanörgütler daha forum bitmeden salonu terk ediyor veherhangi bir açıklama dahi yapmadan süreçtenayrılıyor. Alınan kararlar ise çekinceler üzerine bir biriptal ediliyor. Bu sürecin zayıf örüldüğünü söyleyenyapılar ise örgütlenme sürecine baktığımızdabildirileri dahi insanlarla konuşarak değil masalarabırakarak dağıtıyor.

Evet, süreç zayıf örülmüştür fakat bunun teksorumlusu mevcut bileşenin kendisidir. Bizim buradaki temel derdimiz üniversiteyi politize etmekken, neyazık ki kitlelerle dahi yüz yüze gelmekten, onlaramevcut süreci anlatmaktan geri duran pratiklere tanıkoluyoruz. Daha sonra da toplantılarda biz bu sürecikitlelerle kaldırabiliriz, bizim için önemli olan kitlelerihareket ettirebilmektir denilebiliyor. Evet, bizim içinde önemli olan süreci kitlelerle birlikte örmektir. Amabunun için asgari bir çaba sarf etmek gerekiyor.

Genç komünistlerinsüreç içerisinde ki tutumu

Biz bu sürecin başından itibaren alınan kararlarçerçevesinde hareket edebilmek için elimizden gelençabayı sarf ettik. Belki kitle çalışmasında bellieksikliklerimiz olmuş olabilir fakat bunu da aşmakiçin özellikle kitleye süreci anlatmak için gerek Cebecide gerekse de DTCF de azami bir çaba harcadık. Tümbunların yanı sıra oluşturulan birlikteliğindağıtılmaması adına mevcut tabloya rağmenforumların devam ettirilmesi ve birlikte hareketetmenin gerekliliği üzerine bir çabamız oldu. Alınankararların tersi hareket edenlere karşı süreç içerisindeeleştiri silahını kullanmaktan da çekinilmedi. Ancakne yazık ki mevcut ciddiyetsizlik bizimsöylediklerimizi de hava da bırakmış oldu. Bundansonra da sürecin içerisinde olmaya devam edeceğiz,fakat bu süreçte yaşananları da göz önündebulunduracağız. Biz genç komünistler nasıl ki birliktehareket etmenin öneminin farkındaysak, ciddiyetsizbirlikteliklere karşı tek başımıza mücadele bayrağınıyükseltmesini de biliriz.

Yukarıda belirttiğimiz gibi bu sürecin içerisindeolmaya devam edeceğiz. Çünkü emperyalist savaşakarşı oluşturulabilecek muhalefetin anlamlı olduğubilinci ile hareket ediyoruz. Bu süreci kitlelere taşımakiçin de her aracı değerlendireceğiz. Tüm bu yaşananlarbizim için bir süzgeç görevi görecek ve bundan sonragördüğümüz ciddiyetsizliğe karşı alacağımız tavrı dabu belirleyecektir. Çünkü sol hareket her eylemdensonra özeleştiri vermeyi artık kendisine bir görevsaymaktadır. Biz özeleştirilerin pratikte verilmesigerektiği ve bundan sonra böyle ciddiyetsizliklerinyaşanmaması gerektiğini savunuyoruz.

Ekim Gençliği / Ankara Üniversitesi

Page 27: Sİ Kızıl Bayrak 12-42

Gençlik Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2012/09 (42) * 19 Ekim 2012

İstanbul-KadıköyEkim Gençliği okurları, 17 Ekim günü Kadıköy

Çarşı’da dergi satışı gerçekleştirdi. Ajitasyonlareşliğinde yapılan satıştan rahatsız olan düzenbekçileri, dergi satışını engellemek için derginintoplatması olduğu bahanesiyle satışa engel olmayaçalıştılar. Ancak ortaya konulan kararlı duruşsonrasında gitmek zorunda kaldılar. Daha sonra satışadevam edildi ve satış belirlenen saatte bitirildi. Dergisatışı sırasında üniversite ve lise öğrencilerinin yoğunilgisiyle karşılaşıldı.

DTCF DTCF’de “İşçilerin birliği halkların kardeşliği”

etkinliğinin afişleri yaygın bir şekilde kullanılırken,etkinliğin davetiyeleri de öğrencilere ulaştırılıyor.

Ekim Gençliği imzalı 6 Kasım afişlerikullanılırken, öğrencilerle süreç ve saldırılar üzerinesohbet edilip, örgütlenme çağrısı yapılıyor. Butartışmalarda oldukça olumlu tepkiler alınıyor.

16 Ekim’de açılan standda Kızıl Bayrak ve EkimGençliği öğrencilere ulaştırıldı. Ayrıca, komünisthareketin 25. yılı da yapılan yazılamalarla selamlandı.

BeytepeHacettepe Üniversitesi’nde kesintisiz bir biçimde

öğrenci gençliğe seslenen Ekim Gençliği okurları“Emperyalist savaş ve saldırganlığa geçit yok” şiarlımerkezi afişlerin yanı sıra BDSP’nin “İşçilerin birliğihalkların kardeşliği” etkinliğinin afişlerini deyapıyorlar. Etkinlik davetiyelerinin kullanımı isesürüyor. Bunlarla birlikte Ekim Gençliği’nin 140.sayısı öğrencilere ulaştırılıyor.

15 Ekim’de kampüsün birçok noktasına“Emperyalist savaşa hayır!”, “Şan olsun 25.yılımıza!”, “Alaattin Karadağ ölümsüzdür!” şiarlıEkim Gençliği yazılamaları yapıldı. Bu esnadamüdahale etmek isteyen bir ÖGB’nin bu girişimi boşadüşürüldü. Daha sonra Ekim Gençliği okurlarınınyanına gelen ÖGB şefleri tutanak tutmakla tehditettiler.

TGB ile çatışma

Sabah saatlerinde afiş yapan TGB’lilere devrimci-demokrat gruplar ve yurtsever öğrencilerin müdahaleetmesinin ardından öğle saatlerinde TGB’lilerindışarıdan gelen kalabalık bir grupla bildiri dağıtmasıüzerine gerginlik tırmandı. Bildiri dağıtamayacaklarıyönünde uyarılan TGB’liler bavullarla taşıdıklarıdemir sopalarla niyetlerini belli ettiler. Bunun üzerinekarşılıklı bir çatışma yaşandı. ÖGB’lerin bu durumamüdahale etmemesi manidardı. Uzun süren çatışmasırasında birçok öğrenci yaralandı. Yaralananyurtsever ve devrimci öğrenciler hastaneye kaldırıldı.

ÇanakkaleEkim Gençliği okurları, Çanakkale’de

çalışmalarını sürdürüyorlar. “Emperyalist savaş vesaldırganlığa geçit yok” şiarlı afişler şehrin birçok

noktasına yapıldı. Ekim Gençliği’nin afiş faaliyeti,sermaye devletinin kolluk güçlerini ve sivil faşistleriise “huzursuz” ediyor. Afişlerin söküldüğü ya daçoğunlukla yırtıldığı gözlemleniyor. Ekim Gençliğiokurları, afiş faaliyetini daha da yoğunlaştırarakdevrimci faaliyetin engellenemeyeceğini gösteriyorlar.

Çanakkale Ekim Gençliği, “Yaşasın işçilerinbirliği, halkların kardeşliği” şiarı ile 18 Kasım’daİstanbul’da gerçekleşecek olan etkinliğinçalışmalarına da başladı. Çanakkale’den de etkinliğekatılım sağlamak amacıyla etkinlik davetiyelerigençliğe ulaştırılıyor, etkinliğin anlamı üzerinesohbetler gerçekleştiriliyor.

Ayrıca Kiğılı direnişinin sesi “İşçi düşmanıKiğılı’ya boykot direnişe destek” şiarlı stickerlar ileÇanakkale’de de duyuruluyor.

İzmir3 Kasım Cumartesi günü İsmet İnönü Kültür

Merkezi’nde gerçekleşecek olan “Kapitalist sömürüyeve emperyalist savaşlara karşı işçilerin birliği halklarınkardeşliği etkinliği”nin ön çalışması olan, “Suriye Irakolmasın!” başlıklı toplantı gerçekleştirildi.

Buca Pir Sultan Abdal Kültür ve DayanışmaDerneği’nde gerçekleştirilen toplantı, etkinliğinkendisi ile ilgili yapılan bilgilendirme konuşması ilebaşladı. Ardından yapılan konuşmada, etkinliğinanlamını ve yapılma amacına ortaya koyabilmekamacıyla içerisinde var olduğumuz tarihsel süreçten,sürece ait dinamiklere kadar birçok konuyu kapsayangenel bir değerlendirme yapıldı.

Genel değerlendirmenin ardından yapılankonuşmada etkinliğin ön çalışma sürecini örgütlemekiçin komiteleşme önerisi getirildi. Komiteleşmeekseninde çalışma yürütülmesi üzerine yapılantartışmalar, geçtiğimiz yıl gerçekleştiren İzmirÖğrenci Kurultayı deneyimleri üzerinden ilerletildi.Tartışmaların ardından kurulan komiteleringerçekleştirileceği pratiklere ilişkin olarak, 1 haftasonrasında emperyalist savaşı gündemleştiren birfanzin çıkarma kararı aldılar. Aynı zamandakampüslerde emperyalist savaşla ilgili filmgösterimleri, utanç sergilerinin açılması, tiyatro-müzik dinletileri ile güçlendirilmiş etkinlikleringerçekleştirilmesi gibi önerilerde karar kılındı.

Son olarak çıkartılacak olan fanzin ile ilgiliplanlama yapıldı.

Ege ÜniversitesiEge Üniversitesi’nde, 16 Ekim sabah erken

saatlerde Hazırlık Binası önünde masa açan EkimGençliği okurları, Ekim Gençliği ve Kızıl Bayrak satışıyaptılar. Hazırlık Binası önüne açılan “Utanç Sergisi”ile emperyalist savaşın Irak üzerindeki yansımalarınadikkat çekerek olası Suriye savaşına karşı insanları sağduyulu olmaya çağırdı. Masaya gelen öğrencilerle 3Kasım’da yapılacak etkinlik üzerine sohbet edilerek,emperyalist savaşın gençlik üzerine etkilerine dikkatçekildi.

Ekim Gençliği / İstanbul-Ankara-Çanakkale-İzmir

Ekim Gençliği’ndendevrimci faaliyetler

DLB’den CHEanmaları

Devrimci Liseliler Birliği, ölümünün 45. yılındadevrimci önder Ernesto Che Guevara’yı andı. 13Ekim’de Esenyurt ve Ümraniye’de yapılanetkinliklerde Che’nin bıraktığı devrim bayrağınıdalgalandırma çağrısı yapıldı.

Esenyurt Esenyurt İşçi Kültür Evi’nde yapılan etkinlik,

saat 16.30’da Ernesto Che Guevara şahsındadevrim ve sosyalizm davasında ölümsüzleşenleranısına yapılan saygı duruşu ile başladı. Saygıduruşunun ardından Che’nin hayatı, devrimcikimliği, militan-direngen kimliği üzerine DLB adınabir sunum gerçekleştirildi. Sunumda Che’ninyarattığı devrimci değerlere ve mirasa Che t-shirt’ügiyerek, Che kolyesi takarak veya Che dövmesiyaptırıp onun sözlerini paylaşarak sahipçıkılamayacağı söylenildi. Che’nin yarattığı mirasasahip çıkmanın yolunun ancak Che’nin yaşamını veölümünü adadığı davayı, devrim ve sosyalizmmücadelesini büyütmek olduğu ifade edildi.

Che’ye ilişkin tartışmaların ardından etkinliğekatılan bir liseli Nazım Hikmet’in “Davet” şiiriniseslendirdi. Şiir dinletisinin ardından bir ara verildi.

Aranın ardından yapılan konuşmalardakapitalizmin krizi ve dünya çapında artan sosyalmücadeleler üzerinde duruldu.

Bu gelişmelere karşı 18 Kasım da gerçekleşecek“İşçilerin birliği hakların kardeşliği” etkinliğinekatılım ve liseli gençliğe bu etkinliği anlatmak adınabelli planlamalar yapıldı.

Ümraniye OSB-İMES Derneği’nde yapılan anma etkinliğine

son dönemdeki güncel gelişmeleri değerlendirenbir konuşmayla başlandı. EmperyalistlerinAfganistan, Irak, Libya’dan sonra sıraya Suriye’yikoyduğu söylenerek Ortadoğu üzerinden yürütülensavaş, işgal ve yağmanın arka planında kapitalizminkrizi olduğu dile getirildi.

Emperyalist savaşa aktif olarak katılan Türksermaye devletinin faturayı ise zamlarla, sağlıktave eğitimde uyguladığı dönüşüm programlarıylaişçilere, emekçilere ve gençliğe ödettirdiğinin altıçizildi.

Savaş ve saldırganlığın tırmandırıldığı böylesi birdönemde Che’nin ezilen halklara yol gösterdiğine,onun emperyalizme karşı mücadelesinin örnekalınması gerektiğine vurgu yapıldı.

Konuşmanın ardından “El Che” adlı belgeselingösterimi yapıldı. Sonrasında kapitalist sistemingençliğe geleceksizlikten başka bir şey vermediği,Che’nin yaptığı gibi kapitalizme karşı savaşaraksosyalizm alternatifini yükseltmek gerektiğisöylendi.

Kızıl Bayrak / Esenyurt-Ümraniye

Page 28: Sİ Kızıl Bayrak 12-42

Toplum-Yaşam28 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/09 (42) * 19 Ekim 2012

Savaşın tozu dumanı arasındayalanlar büyüyor

Adım adım artan kan kokusu ölülerin değil...

Gelecekten geliyor bu koku!

Çürümüş etler cesetlerin değil...

Savaş çağrıcılarınındır!

Ve elbet savaşlarda ölen onlar olmayacaktır.

Zira sustukça çekiç, konuşur örs.

Güç savaşında dövülen demirse

kızgınlığını suya bırakır.

Şimdi ustanın elinden çekicini alma zamanı!

Savaşı durdurmak için değil ama

Yeni savaşın son savaşa evrilmesidir niyet.

Kuzgunlar uçarken ufuk çizgisi kararır...

Umutsuzluk savaşta ilk ölümdür,

Barışı hayal edebilmek için

umutla savaşa...

Ortadoğu akıl oyunlarının hayat bulduğutopraklardır. Halkların emperyalistlerle tanıştığı günbirbirine düşman oldukları tarihtir Ortadoğu’nun tarihi.Osmanlı’ya isyan eden Araplar anlatılırken sanki diğerhalkların barış içinde kaldığı izlenimi verilir. Sankikavga için illa ki bir ‘dış mihraka’ ihtiyaç varmışcasına.

Savaşı en çok isteyen “barış” der

Her savaşı kirli, her sözü yalan üzerine kuranlar içinilk savaş kadar eskidir hile ve aldatmaca sanatı. Hattasavaşlarını bu ikili üzerine inşa ettikleri için barış hepuzakta kalır.

Kapitalizmin yeni dünyasında çok sevdiği beyinfırtınası oyunlarıyla takım çalışması, fikir üretimiartırılırken gerçek yaşamların gerçek kaderlerideğiştirilir.

Amerika’da kendilerine “düşünce kuruluşları” diyenemperyalizmin savaş beyinleri geçtiğimiz aylarda biroyun oynadılar. Brookings, American Enterprise veSavaş Çalışmaları Enstitüleri bir gün süren similasyonsonunda farklı senaryolarla aynı sona ulaşıyordu.Türkiye topraklarında büyük bir terör saldırısı yaşanmış,saldırı Suriye’den giren teröristler tarafındangerçekleştiği için Suriye yönetimi terörü beslemeklesuçlanacaktı. Olmazsa Suriye devleti dolambaçsız olarakbizzat kendi ordusuyla Türkiye’ye saldıracaktı. Büyükbir saldırı olmasa da Türkiye karşı saldırıyla yanıtverecekti. Nisan 2013 tarihi üzerine kurulu oyunun tarihyaklaştıkça parçaları birleşiyor. Oynanan oyun üzerinekomplo teorisi kurma derdinde değiliz. Yok o oyunoynanmasa da yaşanacak olan, kapalı kapılararkasındaki senaryoların aldatmacalarlasahnelenmesinden öteye olmayacaktır. Savaşı masayayatıranlar beyin fırtınasında en çok barıştan bahsederler.

Ve artık her savaşın haklı olması içinsenaryolar yazılıyor

Her yeni gün kağıt üstündeki çiziklerden ibaretsınırların değişmesi hayaliyle yanan yürekler için herolay yeni bir savaş habercisidir.

Emperyalistlerin savaşlarında iz düşümlerine bakınkarşınıza çıkan tarihin sayfalarında defalarca yazılmışhikayeleri olacaktır. Emperyalistlerin ikinci paylaşım

savaşından birkaç yıl önce Almanya’da yaşananReichtag yangınına ve Uzun Bıçaklar Gecesi’ne bakın.Göreceğiniz savaşa hazırlanan Hitler’in adım adımmuhalif zemini tasfiyesidir. Sinekkuşu operasyonuysaartık biten karşıtlığın kendi içindeki temizliğidir. Kendimeclisini yakıp komünistleri yargılayanlar uzunbıçakların çekildiği gece kendisini yaratan üyelerinikatletmişti.

Şimdi dönüp kendi topraklarınızdan yansıyanları,gazete sayfalarında manşet gölgesinde çıkan haberleriokuyun. Dünyanın en fazla siyasi tutuklu sayısı tesadüfmü?

Tesadüf demek gizlenmiş gerçeği kabul etmektir.Bizse gerçeği aramaya devam ediyoruz. Tarih kitaplarıyazmasa da ezen için sistem hep aynı işler.

Almanya ikinci emperyalist paylaşım savaşınayürünen günlerin hemen öncesinde Polonya’yı işgalettiğini açıklarken Gleiwitz’de bir Alman radyoistasyonuna yönelik Polonya askeri saldırısını gerekçegösteriyordu. Fakat ne tesadüf ki Alman ordusununbüyük bir bölümü 24 saat dolmadan Polonya’yı işgalebaşlamıştı bile. Polonya hükümeti saldırıyı inkar etmeşansı bile bulamadan teslim oluyordu. 31 Ağustos1939’da Polonya üniforması giymiş SS görevlilerininkendi topraklarına taciz ateşi açtığı savaştan sonraöğrenilecekti. Hitler Alman ulusuna ve dünyaya yaptığıkonuşmada Polonya’nın Reich’a yaptığı “saldırı”yayanıt olarak Polonya’ya birlikler gönderme kararınıaçıkladı. Nazi Partisi Basın Bürosu basına savaşsözcüğünü kullanmama ‘hakkı’ verdi.

Tarihin tekerrürü 1940’ın Avrupası’yla 2012’ninOrtadoğu’sunu birleştiriyor. Ne düşen savaş uçağınınSuriye sınırındaki görevi açıklanıyor ne de Akçakale’yedüşen top mermisinin kim tarafından atıldığı. Devletresmi açıklamayı yayımladığında sahteyle gerçeğikarıştırmada ustalaşmış basın “katil Esad” haberinisunma hakkını kullanıyor. Daha patlamanın sıcaklığıtopraktan çekilmeden Suriye ordusunun D-30 topuylasaldırdığı anlatılıyor.

Hayatı boyunca obüs görmemiş, bilgisayar başıdevlet kalemşörleri suçlu ilanına eş, karşı saldırıyıövüyor. Suriye’ye yapılan misillemelerde tam isabetsağlandığını söylerken ölen asker sayıları tirajrekabetiyle yükseliyor. Tezkere geçerken meclis ahırındavekil hayvanları tasmalarını kopararak savaş diyebağırırken gazete sayfaları alkışları yazıyor. Hatay’da,Akçakale’de savaş çığırtkanlığını yükselten devlete karşıyürüyenlerle polis savaşırken emekçiler bir yalanasürükleniyor.

ABD savaş baronlarının yükselen sınır tezi yerini - haklı savaşa bırakırken dünya yeni savaşlara uyandı.Artık yürütülen tek başına katliam politikası değildi.Haklılığını milyonların bilincinde var edebilmek içinyaşamlar da işgal ediliyordu. Ve artık her savaşın haklıolması için senaryolar yazılıyor.

Savaş için bir adım, bir senaryobazen de bir mermi...

“Savaş, hasmı irademizi yerine getirmeye zorlayanbir şiddet hareketidir. (...) Birinci nokta bakımından şunuhatırlamak gerekir ki, iki hasımdan hiç biri diğeri içinsoyut bir kişi değildir, ve bu, direnişinin dış etkenlerebağlı olmayan unsuru, yani iradesi bakımından dadoğrudur. Bu irade bütün bütün bilinmeyen bir şeydeğildir. Bugün ne olduğuna bakarak yarın ne olacağınıöğrenebiliriz. Savaş hiç bir zaman birdenbire patlakvermez, yayılması ve genişlemesi bir anlık bir işdeğildir. Bu itibarla, taraflardan her biri diğeri hakkında,ne olması ve ne yapması gerektiğine göre değil de,gerçekte ne olduğuna ve ne yaptığına göre, iyi kötü birfikir edinebilir. Bununla birlikte, dört başı mamur biryaratık olmayan insan mutlak kemal çizgisinin daimaberisinde kalır, ve bu eksiklikler her iki taraf için de sözkonusu olduğuna göre, değiştirici, düzeltici bir faktörrolünü oynarlar.”*

Savaşa dair dünyanın kabul ettiği bu sözler ile savaş

Page 29: Sİ Kızıl Bayrak 12-42

Toplum-Yaşam Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 29Sayı: 2012/09 (42) * 19 Ekim 2012

ve barışı yan yana koyan burjuvaziye bir daha bakın. Gerçeğitersyüz ederek kendini var eden burjuvazi bu satırlaryazıldığında Nobel Barış Ödülü’nü Avrupa Birliği’ne verdiğiniaçıklıyordu. “Komite kıtanın 2. Dünya Savaşı sonrasındabirleşmeyi başardığını ve 1989’da Berlin Duvarı yıkıldıktansonra da eski komünist ülkelerde istikrarın sağlanmasınayardımcı olduğunu söyledi.”**

Bu satırlarla servis edildi ödül. Kıtanın bir savaşın ardındayeni bir savaş için birleşmesi, “istikrarın sağlanmasınayardımcı” olabilmek adına Balkanlar’dan Kafkaslar’a elini hepemekçilerin üzerinde tutması barış ödülüne layık oldu. Yaşlıkıtanın ordularını birleştirme hayaliyle yola çıkan, silahsanayinde önemli bir satıcı güç olan Avrupa burjuvazisi artıkgöğsünde gireceği savaşları hak ettiğini gösteren barışmadalyalı!..

“Hafıza önemli bir ödev”

“Bu kitap küreselleşmeyi ona en çok ihtiyaç duyan amameyvesini en az yiyenlere, yani dünya üzerindeki yoksullara,mülksüzlere, zayıflara ve marjinal nüfuslara yararlı halegetirme yolları arayan, uzun vadeli bir projede –hementelektüel hem de kişisel anlamda– bir geçiş ve durakoluşturmaktadır. Geçiş diyorum çünkü yine küreselleşmenin birürünü olan gaddarlığın pençelerinden kurtarılmadığı müddetçeumut hakkında edilen laflar laf-ı güzaftır.”***

Coğrafyamızı terk ediyoruz. Zamanımızı bir asır gerialıyoruz. Hatırlatılacak olan ezilenlerin hikayesi olunca toprakanaya sormak gerekir kanla beslendiğinde bulutlardan yağangözyaşı kaç nesli büyüttü diye... Umudu savaşta gaddarlığınelinden alabilmek için yerkürenin her karışına bakmakgerekiyor...

Kolombiya topraklarında köleliği sistematize edecek ilkkatliamlardan biri “Kauçukçular Soykırımı” gerçekleşirkenbinlerce ölümün acısına bugün Kolombiya Devlet Başkanı JuanManuel Santos Calderon ‘sahip’ çıkıyor.****

Santos gibi devletin resmi başkanlığı yanında gedikli birburjuva hizmetkarı için bu kadar gözyaşı niçin? Örtmesigereken katliamlar çokken, FARC’ı tasfiye masasına çağırırkenoynanacak oyunun senaryosunda Santos’a üç damla gözyaşıdüşer. Tanımadığı azınlıkların sayısını bile bilmeyen devletbaşkanı faşist katil Llanos’un yargı önünde olmasını şovaçevirirken kendi gibi katillerin aynı nehirde ellerini yıkadığınıunutturmak istiyor. *****

Bugüne, bu topraklara dönün. Adı darbecileri yargılamak,Dersim Katliamı’yla yüzleşmek olarak aynı tiyatro oyunununsahnelendiği göreceğiz. Gerçeği, umudu beklememek için, herbir savaşın haklılığını kendimiz yaratmak için, burjuvazidensilahı çekip almak için tarihin sayfalarında daha çokdolaşalım...

T. Kor

* Carl Von Clausewitz - Savaş Üzerine** Türkiye, Avrupa Birliği’ne Nobel getirdi (Radikal /

12.10.12 )*** Arjun Appadurai - Küçük Sayılardan Korkmak: Öfkenin

Coğrafyası Üzerine Bir Deneme**** Casa Arana adlı Perulu bir kauçuk şirketi, yerli halkı

köleleştirip zorla çalıştırmak için güneydeki La Chorreabölgesinde 1912 ile 1929 arasında, Kolombiya Devletinin fiili,dolaylı ve resmi suç ortaklığıyla yaklaşık 100 bin yerliyi katletti,binlercesi işkence gördü ve insanlık dışı koşullarda ölünceyekadar çalıştırıldı.

Kolombiya devlet başkanı Santos, “Dönemin Kolombiyahükümeti, yerlilerin yaşamını ve kültürlerini korumanın,multietnik ve çokkültürlü olarak gördüğümüz bu toplum için nedenli önemli olduğunu anlayamadı. Vatanımızın hafızasına katkıyapmak, şimdi bizim için çok önemli bir ödevdir” dedi.Kolombiya hükümeti ülkede resmen 87 yerli grubu tanıyor,Kolombiya Yerliler Örgütü ise bu sayının 102 olması gerektiğinisavunuyor.

***** Kolombiya’da faşist Birleşik Öz Savunma Güçleriparamiliter örgütün lideri 1997 yılında Mapiripan köyüsakinlerine yapılan katliama katıldığını itiraf etti. Öldürülenkişilerin bedenleri parçalanıp nehire atılıdığı için katliamda kaçkişinin hayatını kaybettiği tam olarak bilinmiyor.

Davutoğlu: “Asıl biz kapadık!”

Türkiye’nin savaş ve saldırganlıkpolitikaları son olarak Suriye uçağınıngerçek dışı iddialar ile EsenboğaHavalimanı’na indirilmesiyle tırmanmıştı.Türkiye’nin provokatif tutumuna gerekçeolarak gösterilen askeri malzemelerinuçaktan çıkmaması, kof savaş kışkırtıcılığınıda göstermiş oldu. Bu provokatif veciddiyetsiz tablo karşısında Suriye cephesiönce görüşme çağrısı yaptı, ardından isehava sahasını Türkiye uçaklarına kapattığınıaçıkladı.

Böylesi bir tutumu belli ki beklemeyenAnkara’nın savaş bakanı Davutoğlu, hızlahamle yaparak düştükleri durumdankurtulmaya çalıştı. Ancak savaş çıkarmak

için çırpınan ve bu sırada da güçlü devlet imajı çizmeye çalışan savaş bakanı, kurtulmaya çalışırkenkendini daha da komik bir duruma düşürdü.

Konya’da katıldığı bir törende Suriye’nin hava sahasını kapaması üzerine sorulan bir soruyuyanıtlayan Davutoğlu, önce Türkiye’nin hava sahasını kapattığını ama basına duyurmadığını iddiaetti. “asıl biz kapattık” serzenişleriyle konuşan ve Suriye’nin altında kalmamak için komik bir tabloortaya koyan bakan şunları söyledi:

“Türk Hava Sahası’nın, kendi halkına savaş açmış bir rejime herhangi bir şekilde desteksağlamak üzere askeri bakımdan yapılacak uçuşlara kapanmış olduğunu zaten teyit etmiştik.Dolayısıyla Suriye yönetiminin bu açıklamasının bizim açımızdan bir kıymeti harbiyesi yoktur.”

Suriye’nin tutumunu küçük düşürme çabalarının ardından bakan kararın Türkiye’yietkilemeyeceğini açıklamak için de benzer bir yol izleyerek zaten Suriye hava sahasını “by-pass”ettiklerini, sivil uçakların bu bölgeyi kullanmadığını söyledi.

Davutoğlu’nun küçük düşürücü açıklamaları son olarak Suriye’nin görüşme taleplerinindeğerlendirmesiyle sürdü. Davutoğlu Suriye’nin “Doğrudan temas kuralım” teklifine dair “Bunlarınhepsi zaman kazanma, dünya kamuoyuna şirin görünme çabaları” dedi.

Ankara cephesinden yapılan bu açıklamalar Türkiye’nin savaş kışkırtıcılığı yapmaya çalışırken

bile nasıl beceriksiz ve aciz bir tablo çizdiğini gösteriyor.

Savaş kışkırtıcılığını tüm hızıyla sürdürenTürkiye, emperyalist şeflerden de desteğiniarttırmak için elinden geleni yapıyor. Tamponbölge önerisi destek görmezken BM’nin 3 binkişilik barış gücü göndereceği haberleri basınayansıdı.

Suriye’de süren iç savaş tablosu, bir yandanbaşta Türkiye olmak üzere emperyalistler veuşakları tarafından kışkırtılırken bir yandan dademagoji malzemesi yapılarak dışmüdahalelerin önü açılmaya çalışılıyor. Sonolarak Birleşmiş Milletler ve Arap Birliği’nin

Suriye Özel Temsilcisi Lahdar Brahimi Suriye’ye yönelik emperyalist planlara dair açıklamalardabulundu.

Brahmi’nin açıklamalarından yansıyanlara göre Birleşmiş Milletler'in Suriye’ye 3 bin kişilik barışgücü göndermesi planlanıyor. Suriye’ye gönderilecek “Barış gücü”nde Türkiye ve Arap ülkelerinintarafsız olmadıkları gerekçesiyle yer almamaları öngörülüyor. İngiliz ve ABD’li askerlerin ise Irak veAfganistan’daki rolleri nedeniyle katılmamaları önerilirken birliğin Fransız, İspanyol, İtalyan, Almanve İrlandalı askerlerden oluşması öneriliyor.

Sunday Telegraph gazetesinin yer verdiği haberde Avrupa ülkelerinin bu öneriye sıcakbakmayacağının tahmin edildiği belirtiliyor. Brahmi’nin Cumartesi günü gerçekleştirdiği Türkiyeziyareti sırasında gündeme getirdiği düşünülen “Barış gücü” önerisinin Ankara tarafından nasılkarşılandığı ise bilinmiyor.

Barış gücünün kanlı tarihi BM’ye bağlı barış gücünün bugüne kadar gittiği yerde kan ve yıkım dışında bir sonuç yaratmadığı

biliniyor. BM Lübnan Geçici Görev Gücü’nün (UNIFIL) uğursuz görevi 1978’de İsrail’in Lübnan’dançekilmesini koordine etmek amacıyla başlamıştı. Ancak bunca yıldır İsrail çekilmezken barış gücüemperyalizmin bir çok ülkeye müdahalesinin dayanağı haline geldi. 2006’da ise İsrail’in Lübnan’asaldırısının ardından genişletilen “Barış gücü”nün asker sayısı 15 bine ulaşmıştı.

Lübnan dışında da BM’ye bağlı Barış gücü, Balkanlar’dan Ortadoğu’ya kadar bir dizi gerilimlialana müdahalede bulundu. Sözde barış adına gidilen her yerde katliamlar ve kaos ortamı tırmandı.

Bugün emperyalistlerin timsah gözyaşları dökerek demagoji malzemesi yaptığı Srebrenitsakatliamı sırasında da BM’ye bağlı bir barış gücü görev yapıyordu ve katliama çanak tutmuştu.

Yine mi “Barış gücü”?

Page 30: Sİ Kızıl Bayrak 12-42

Güncel30 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/09 (42) * 19 Ekim 2012

Şırnak Asliye Ceza Mahkemesi, 2911 sayılı Toplantıve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun ve 5728 sayılıKanun’un 422. maddesiyle değiştirilen 28. maddesinin,Anayasa’nın sosyal hukuk devleti ilkesi, eşitlik ilkesi,suç ve cezaların şahsiliği prensibi (2., 10. ve 38.Maddeler) ilkelerine aykırılığı savıyla iptalini istemiştir.Anayasa Mahkemesi, anayasaya aykırılık gerekçesiyleiptal istemini esastan inceleyerek 15 Mart 2012 tarihindekararını vermiş, ne var ki karara ilişkin gerekçesiniancak 13 Ekim 2012 tarihinde Resmi Gazete’deyayınlanmasıyla duyurmuştur. Mahkeme, Şırnak AsliyeCeza Mahkemesi’nin bu çok önemli iptal istemini,sınıfın adalet talebini beklenildiği gibi reddetmiştir.

Şırnak asliye Ceza Mahkemesi, davada yargılanansanıkların müdafilerinin başvurusunu ciddi bularakanayasaya aykırılık başvurusunda bulunmuştur.Bulunma gerekçeleri şöyledir;

Gerekçe: 2911 Sayılı Yasanın 28. maddesi, toplantı

ve gösteri yürüyüşleri kanuna muhalafet etme suçunun

en basit halini düzenlemiştir. Buna göre, 6008 sayılı

Yasa ile değiştirilmeyen 2911 sayılı Yasanın 28/1.

maddesi Kanuna aykırı toplantı veya gösteri

yürüyüşlerini düzenleyen, yöneten veya bunların

hareketlerine katılanları zor kullanma ya da ihtara dahi

gerek olmadan kendiliklerinden dağılmaları halinde 1

yıl 6 ay (18 Ay) hapis cezasından başlayarak

cezalandırmaktadır.

6008 sayılı Yasa ile değişik 32. Madde ise; Kanuna

aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşlerini düzenleyip

ihtar veya zor kullanmaya rağmen dağılmamakta ısrar

eden kişileri 9 ay hapis cezasından başlayarak

cezalandırmaktadır.

Diğer bir anlatımla, mahkeme 2911 Sayılı YasayaMuhalefet Suçu’nu oluşturan eylemin basit haline, en az18 Ay ceza verilmekteyken, eylemin daha ağır venitelikli haline 9 Ay ceza verilmesi Anayasanın eşitlik vesosyal, demokratik devlet ilkesine aykırı olmalıdır,demiştir.

Gerekçe; 2911 sayılı Yasanın 33. maddesine göre 23.

maddesinde sayılan silahlar ile katılma eylemi için altı

aydan üç yıla kadar hapis cezası öngörülmüş ve söz

konusu toplantı ya da gösterinin kanuna aykırı olması

halinde 32. maddeye göre de ceza verileceği hüküm

altına alınmıştır. 2911 sayılı Yasanın 32/1. maddesinde

de altı aydan üç yıla kadar hapis cezası 2. fıkrasında da

görevlilere karşı cebir veya tehdit kullanarak direnme

durumunda da TCK’nın 265. Maddesinin (Görevli

Memura Mukavemet) uygulanacağı öngörülmüştür.

Bu duruma göre anılan 33. madde gereğince kanuna

aykırı gösteri veya toplantıyı düzenleyip ihtar ve zor

kullanmaya rağmen dağılmayan hatta görevlilere taş ve

sopalarla saldıran kişilere 33/1 gereği 6 ay, 33/2 deki

atıf nedeni ile 32/1 gereği 6 ay ve 32/2 gereği (TCK’nın

265/1. maddesi) 6 ay olmak üzere toplamda en az 18 ay

hapis cezası verilebilecektir.

Halbuki 2911 sayılı Yasanın 28/1. maddesine göre

silahların bulunmadığı Kanuna aykırı toplantı veya

gösteri yürüyüşlerini düzenleyen yöneten veya bunların

hareketlerine katılanlar ihtar veya zor kullanma dahi

olmadan kendiliklerinden dağılmaları halinde dahi 18

ay hapis cezası ile cezalandırılacaklardır.

Yani 2911 sayılı Yasanın 32. ve 33. maddelerinde

değişiklik yapılırken 28. maddeye dokunulmaması

Yasanın sistematiğine uygun olmadığı gibi mezkur 28.

maddeyi Anayasamızın 2. ve 10. maddelerine aykırı hale

getirmiştir, demiştir.

Şırnak Asliye Ceza Mahkemesi’nin anayasayaaykırılık gerekçesiyle iptal istemi bütünlükledeğerlendirildiğinde 2911 Sayılı Toplantı ve GösteriYürüyüşleri Kanunu’nda birçok değişiklik yapılmasına,bazı cezaların alt hadde indirilmesine rağmen yasa dışıtoplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılmanın basit halineverilen cezanın değiştirilmemesi, sadece gösteriyekatılmanın cezasının 18 ay olmasına karşın, toplantı

veya gösteri yürüyüşlerini düzenleyip ihtar veya zor

kullanmaya rağmen dağılmamakta ısrar edenler

hakkında 9 ay hapis cezasının verilmesinin adalet

duygusunu zedeleyeceği, Anayasanın eşitlik ilkesine

aykırı olacağı, Ceza hakukunun evrensel iki temel

normuna “suç ve cezaların kanuniliği” ile, “suç vecezalar arasında ölçülülük” ilkelerine aykırı olacağınısavunmuştur.

Ne var ki Anayasa mahkemesi, yerel mahkemeninbaşvurusunu, kanun koyucunun, kamu düzenininkorunması amacıyla ceza hukuku alanında düzenlemeyaparken, hangi eylemlerin suç sayılacağı, suç sayılanbu eylemlerin hangi cezai yaptırıma bağlanacağı, cezayıağırlaştırıcı ve hafifletici nedenlerin belirlenmesi gibikonularda anayasal sınırlar içinde takdir yetkisine sahipolduğunu devamla, kanuna aykırı toplantı veya gösteriyürüyüşleri düzenlemek, yönetmek veya bunlarınhareketlerine katılmak suçunu, bu suçu silahlı ya dasilahsız işleyenlere nazaran daha ağır cezaylacezalandırılmalarını öngören itiraz konusu yasamaddesinin kanun koyucunun takdir yetkisi içindekaldığını, hukuk devleti ilkesine aykırılık bulunmadığını,bu nedenlerle, itiraz konusu yasa maddesininAnayasa’nın 2., 10. ve 38. maddelerine aykırıolmadığından iptal isteminin reddine karar verdiğinihükme bağlamıştır.

Karar incelendiğinde Şırnak Asliye CezaMahkemesi’nin hem başvuru gerekçesinin, hem de iptalisteminin kanuni ve hukuki temelli bir dayanağı olduğu,hükmedilecek cezaların suçların ağırlık derecesine göreverilmesi prensibi ve kamu vicdanı açısından önemli birbaşvuru olduğunu belirtmek gerekli. Ne var ki AnayasaMahkemesi, hergün adaletsiz ve orantısız cezayağdırmaya devam eden toplantı ve gösteri yürüyüşlerikanunun bu sakat maddelerini yasadan ayıklamakyerine, siyasi iktidar “neylerse güzel eyler” demeyitercih etmiştir.

Mahkeme salt bir gösteriye yahut toplantıyakatılmanın 18 ayla cezalandırılmasında bir beisgörmemiştir. Kanun yerindedir, takdir hakkı da siyasiiktidarındır, ister 18 ay yapar isterse 18 yıl demiştir.…

Kanunların Anayasaya uygunluğunu denetleyen birkurum düşünün, yasada öngörülmüş suçun basit halinin18 ay, suçun ağırlaşmış halinin ise 9 ay ceza olarakyasada yer almasında bir kanuna aykırılık görmüyor. Bukarar bir yandan uygunluk ve aykırılık denetimi yapanülkenin en önemli kurumunun dahi vermiş olduğukararlarının ne denli siyasi ve taraflı olduğunun da birgöstergesi. Diğer yandan toplumsal muhalefetin sesininkısılması, sokağa çıkan her kesimin, sıradan biryürüyüşe katılanların dahi ağır cezalarla karşı karşıyakalacağının bir göstergesi.

Toplumsal muhalefetin sokağa çıkmasını istemeyen,sınıflar mücadelesinin ivme kazanmasından korkanlaryıllarca verilen mücadeleler sonucunda elde edilenkazanımları dahi tırpanlamaya çalışmakta ve her fırsattasokağa korku salmaktalar.

Anayasa’nın 34. maddesi ile tanınan izinalınmaksızın basın açıklaması ve toplantı, gösteriyürüyüşleri yapma hakkı 2911 Sayılı Yasa ve TerörleMücadele Kanunu ile etkisizleştirilmeye ve her durumdakamu güvenliği bahane edilerek hakkın kullanımıengellenmeye çalışılmaktadır. Anayasa Mahkemesi’nintarihsel bakımdan da önemli bir döneme düşen bu kararıile, mahkeme siyasi iktidarın yerine söz söylemecüretinde bulunmuştur. Savaş çığırtkanlığının arttığı günbe gün kirli bir savaşın içine itildiğimiz, gazeteci,avukat, doktor, öğrenci olmak üzere tüm kesimlerinhapishanelere kapatıldığı, yıllarca tutuklu yargılandığı,yasal ve hiçbir suç unsuru içermeyen basınaçıklamalarının “terör örgütü propagandası” nadönüştüğü, cenazesine sahip çıkanların dahi tutuklandığıbu cehennem günlerinde Anayasa Mahkemesi’nin rolüoldukça önemlidir. Verilen mesaj ise bütünlüklüokunmalıdır: Sokağa çıkma! Muhalefet etme! Basınaçıklamasına dahi katılma! Bu benim anayasal hakkımdeme çünkü cezası 18 ay!

Tüm bu yıldırma politikalarına, kamu vicdanınıyaralayan kararlara karşı, toplumsal muhalefetinvereceği en tok cevap ise, sınıfın örgütlü bir biçimdesokağa çıkması, bunu yaparken adalet talebinimahkemelerde, alanlarda haykırması ve mücadelelerinkanunla değil sokakta yazıldığını göstermek olmalıdır.

Av. Zeycan Balcı Şimşek

Söz, basın, eylem ve örgütlenme özgürlüğü için

Sokağa, eyleme, mücadeleye!

Page 31: Sİ Kızıl Bayrak 12-42

CMYK

EKSEN Yayıncılık Büroları

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel / BURSA Tel: 0 (224) 220 84 92 İzmir Cad. Halilbey İşhanı D-9/13 Kızılay / ANKARA

Devrimci mücadele, mevcut düzenin işçi ve emekçi kitlelerin yaşamlarını çekilmez halegetirdiği anlarda daha iyi bir yaşam özlemleriyle gelişen ve insanca yaşanacak bir dünyanınkapılarını aralayacak olan tek çıkar yoldur. “Devrimcilik” kurulu düzeni “zor” yoluyla yıkarakyerine tüm pisliklerden arınmış yeni insanı, yeni kültürü yaratmaktır. Yani devrimci mücadeleişçi ve emekçilerin tek alternatifi olan sosyalist düzeni kurmanın en gerçekçi ve en bilimselaracıdır. Devrimci örgüt, yukarıda söylediğimiz hedefler doğrultusunda örgütlenen, mevcutdüzenin yasalarının ve sınırlarının kontrol edemediği ve dolayısıyla tehdit olarak algıladığıyapıdır. İllegal-ihtilalci özellikleri barındıran, devrimi gerçekleştirecek olan kitlelere öncülükedecek ve devrimi yönetecek bu mekanizma, mevcut düzenin bekasını sağlayan, onu koruyanyapıların ise hedefindedir. Silahlı mücadele ise devrimci bir örgütün dönemin koşullarına uygunolarak savunma ya da ayaklanma anlarında hücum amacıyla kullandığı bir yöntemdir.Dolayısıyla baskı ve terör aygıtlarının gayri-meşru ilan ettiği bu araçlar işçilerin, emekçilerin veezilen halkların gözünde meşrudur!

“Terörizm, terörist” sözcükleri Türkiye’de devrimci örgütleri karalamak ve devrimciörgütlere sempati duyan kitleleri korkutmak için yaygınlaştırılmıştır. Aynı zamanda “suçlu”yerine “terörist”, “siyasi şube” yerine “terörle mücadele şubesi”, “yasadışı örgütlerin” yerine ise“terör örgütleri” kavramları bilinçli bir çabayla yerleştirilmiştir. Devrimcilik “aşırı ve radikal”olmakla suçlanarak içi boşaltılmaya çalışılmış, devrimciler bu çabalarla ehlileştirilemeyince karapropagandaya başvurulmuştur. Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube’sinihazırladığı son video da bu politikaların bir parçasıdır ve amatörce devrimci mücadeleyesaldırmaktadır.

Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan video sermaye devletinin devrimci

mücadeleden ve kitlelerin örgütlenmesinden duyduğu korkunun bir dışavurumudur aynızamanda. Ailelere seslenen “çocuklarınızı terörün elinden koruyun” çağrısı, gelecekten duyulankorkunun bastırılmasıdır. Videoda konuşan ses ailelere “siz hayatın ‘masum’ tarafında

yaşarken terör örgütleri boş durmuyor, sizin hayatınızı mahvetmek için plan yapıyor”

diyor. Mücadeleye katılan, gelecekleri için mücadele eden gençlerin bu örgütler tarafındankullanıldığı ifade ediliyor. Ailelere “Bu örgütler, küçük hak arama eylemleriyle çocuklarınızıelinizden alır ve canavarca yutar” deniliyor. Filmde ‘mahvolmuş bir aile’ tablosu sunularak‘kandırılmış kişilerin’ sonunun canlı bomba olacağı söyleniyor. Sonunda ise “tuzakları bozmakiçin biz her zaman yanınızdayız” mesajı veriliyor.

Filmi izleyen hiçkimsenin bu iğrençlik karşısında öfkelenmemesi imkânsızdır. Zira toplumdada saygın bir yeri olan devrimci mücadelenin böylesine aşağılıkça hedef alınması kabuledilebilir değildir. Binlerce insanın daha iyi bir yaşam için uğruna öldükleri ve karşılıksızcabedel ödedikleri devrimci mücadele yoldaşlığın, bağlılığın, fedakârlığın üzerinden yükseliyor.Videoda sunulduğu gibi devrimciler kendilerine gül verildiği için değil bu düzenin kirli, yozbataklığından kurtulmak için örgütleniyorlar. Aksine hiç kimseye gül bahçesi vaat edilmiyor.

Devrimcilerin mücadeleye katılmadan önceki yaşamları videoda bahsedildiği gibi“muhteşem” değildir. Açlığa, yoksulluğa mahkûm edilen milyonlarca işçi ve emekçininyaşamlarına her geçen gün yeni kölelik zincirleri ekleyenler ikiyüzlüce bir yaşantıdanbahsediyorlar. Bu yüzden söyledikleri yalanların işçi ve emekçilerin gözünde hiçbir inandırıcılığıyoktur. Bizler bu düzenin bize sunduğu karşısında “el kapılarının yok değil de imkânsız

olduğu, sevgililerin ne şan ne para vefadan başka bir şey beklemediği, bahtiyarlığın yurttaş

ödevi sayıldığı, ihtiyarlığa gölgeli bir bahçeye girer gibi girildiği ve çocukların kırmızı

elmalar gibi güldüğü” bir masumluğu yaratmak için savaşmaya devam edeceğiz.Bu düzenin “ailelerimizi kazanmasına” izin vermeyeceğiz! Onların huzuru ve mutluluğu

için mücadele etmekten hiç vazgeçmeyeceğiz!Z. Eylül

“Masum” ve “huzurlu” biryaşam için devrimciyiz!

Yakalandığı hastalık nedeniyle yaşamını yitiren TKİPsempatizanı Zafer Aktan, vasiyetine uygun olarak, 11 Ekimgünü Malatya’nın Doğanşehir İlçesi, Dedeyazı Köyü’ndesonsuzluğa uğurlandı.

Yoldaşları ve dostları Zafer Aktan'ı verdiği mücadeleninonur ve gururuna yakışır bir şekilde alkışlarla uğurladı.Törenin kitlesel olması ve yöre halkının alışılagelmiş cenazetörenlerinden farklı olması dikkat çekiciydi.

Zafer Aktan, uzun yıllar farklı coğrafyalarda bulunmasınarağmen mücadelenin sınır tanımadığının göstergesi oldu veaynı kararlılığıyla, azmiyle her gittiği yerde nefes almaylaözdeş hale getirmiş olduğu mücadelesini sürdürdü. Vasiyetettiği üzere, cenaze töreninin dahi devrim ve sosyalizmpropogandasına katkı sunmasını sağlayarak mücadeleyedevam ettiğini cenaze töreninde de gösterdi. Parti bayrağınasarılı tabutu dostlarının omuzlarında taşındı ve Aktan isteğineuygun olarak defnedildi.

Törende konuşma yapan bir yoldaşı özetle, Aktan'ınhayatını ve mücadele hikayesini kısaca anlattı.

Sosyalizm kazanacak,ZAFER kavgada

yaşayacak!

Mücadele Postası

Page 32: Sİ Kızıl Bayrak 12-42