Kızıl Bayrak 13-01

32

description

Kızıl Bayrak 2013-01/4 Ocak

Transcript of Kızıl Bayrak 13-01

Page 1: Kızıl Bayrak 13-01
Page 2: Kızıl Bayrak 13-01

2 * Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLER

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Millet Cd. Selçuk

Sultan Cami Sk. No 2 / 9 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52 - 0536 285 73 25

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Altay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2013/01 * 4 Ocak 2013Fiyatı: 1 TL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Tayfun AltıntaşEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2012/18 (51) * 28 Aralık 2012

2013 yılının ilk sayısıyla merhaba...Yeni yıla, başta Kürt sorunu olmak üzere, günbegün

tırmandırılan emperyalist savaş ve saldırganlık, yoğunfaşist baskı ve devlet terörü, toplumu her geçen günkaranlığa doğru sürükleyen burjuva gericiliği ve sınıfayönelik artan sosyal-iktisadi saldırılar gibi, 2012’debelirgin bir şekilde öne çıkan gündemlerle birliktegirmiş bulunuyoruz.

Özellikle yılın ilk günlerinde, AKP gericiliğinin“entegre” manevralarla gündeme getirdiği ve aslolarakKürt halkının özgürlük mücadelesini boğmayıamaçlayan “Ada müzakereleri” siyasal gündemin ilksıralarında yerini aldı. Dinci-gerici koalisyonun şefiTayyip Erdoğan tarafından açıklanan “Adagörüşmeleri”, birbirini tamamlayan bir dizi açıklama iletoplumun gündemine taşındı. AKP iktidarı tarafındanesasta Kürt halkının özgürlük ve eşitlik mücadelesi ileKürt hareketinin tasfiye edilmesini amaçlayan bu süreç,aynı zamanda içerisine girmiş bulunduğumuz“seçimler” dönemine hazırlık anlamına geliyor. Fakatbunun hiç de kolay olmadığını yine geçtiğimiz yılın birdizi olgusu üzerinden görmekteyiz. Kürt halkı 2012yılında ortaya koyduğu mücadele üzerinden bazıkazanımlar elde etmiş bulunuyor. Ve gelinen yerdebildik oyalama taktikleri ile kırıntılara tamahetmeyeceğini, elde ettiği kazanımları gerici-sömürgecigüçlere kolayından terk etmeyeceğini sergilediğimücadele pratiği ile gözler önüne sermiş bulunuyor.Elbette bu noktada, Kürt hareketinin tavrı sürecingüncel seyrinde önemli bir etken olacaktır.

***2013 yılına, yine bir dizi işçi eylemi ve direnişlerle

girmiş bulunuyoruz. Yılın son günlerinde, TopkapıŞişecam işçilerinin işsiz kalma tehdidine ve hakgasplarına karşı gerçekleştirdiği fabrika işgali, yineişten atmalara karşı yeni yılı direnişle karşılayan Abdiİbrahim işçileri, bütün bir yıla yayılan direnişlerini2013 yılına taşıyan HEY Tekstil işçileri ve başka birdizi mevzi direnişler, 2013 yılının kavga yılı olacağınıgöstermektedir. Her geçen gün artan baskı ve sömürükoşullarına karşı mevzilerde filizlenen bu direnişlere,

2013’te yenilerinin ekleneceğinden şüphe duymamakgerekiyor. Sürece bu gözle bakmak, yakın geleceğinbirleşik, kitlesel ve militan sınıf mücadelelerine heraçıdan hazırlanmak güncel planda en temel görevolarak önümüzde duruyor.

***Komünistler, geçtiğimiz haftalarda duyurdukları

“Devrimci Kadın Kurultayı” çalışmalarına hız vermişbulunuyor. 10 Şubat’ta yapılacak kurultayınhazırlıklarını çeşitli seminerler, toplantılar veeylemlerle ören komünistler, başta işçi kadınlar olmaküzere tüm emekçileri, toplumun ilerici-devrimcikesimlerini kadının kurtuluşu için sosyalizmmücadelesini büyütmeye çağırıyor.

Biz de tüm okurlarımızı, geride kalan sınırlı zamandilimi içerisinde hayata geçirilecek olan kurultayçalışmalarına güç vermeye, kadının ve tüm insanlığıngerçek kurtuluşu için devrim ve sosyalizmmücadelesini yükseltmeye çalışıyoruz.

***Liselilerin Sesi dergisinin 48. sayısı çıktı.

Okurlarımız derginin yeni sayısına kitapçılardan veEksen Yayıncılık bürolarından ulaşabilir.

Kürt sorununda AKP’nin yeni “entegre”

oyunu sahnede... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 3

Batı Kürdistan halkı

kazanımlarını çoğaltıyor! . . . . . . . . . . . . . 4

Erdoğan’dan Suriye’ye yönelik saldırgan

açıklamalar... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5

2012: Dünya çapında sınıfsal öfkenin

sokağa taştığı yıl... . . . . . . . . . . . . . . . . . 6-7

OECD raporunda öngörülen

azgın sömürü! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 8

Asgari ücrete komik zam... . . . . . . . . . . . . 9

Şişecam işçileri ile sınıf dayanışmasını

yükseltelim! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 10

Yeni yılı direnişle karşıladılar! . . . . . . . . 11

Abdi İbrahim işçileriyle direniş üzerine...12

TOFAŞ’ta işçi kıyımı:

Bin işçi çıkarıldı! . . . . . . . . . . . . . . . . . . 13

MİB MYK Ocak ayı toplantısı…

Değerlendirme ve sonuçlar… . . . . . . 14-15

2012’de de emperyalist güçlerle

suç ortaklarının hedefindeydi! . . . . 16-18

ODTÜ direnişinin gösterdikleri üzerine...19

2012’de gençlik

hareketinden yansıyanlar... . . . . . . . . . . . 20

Her yer ODTÜ, her yer direniş! . . . . . . . 21

Avukat Zeycan Balcı Şimşek ile kurultay

üzerine.... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 22

Kapitalizm şiddettir,

şiddete karşı mücadeleye! . . . . . . . . . . . . 23

İstanbul’un iki yakasında

kurultay çağrısı... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 24

Devrimci Kadın Kurultayı hazırlıkları

seminerlerle sürüyor . . . . . . . . . . . . . . . . 25

Suriye’deki Filistinlilerin trajedisi ve

geri dönüş hakkının merkezliği

Remzi Barud . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 26-27

Roboski katliamının birinci

yıldönümünde... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 28

2012’de doğal ve kentsel çevre

talanı hız kazandı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 29

Cumartesi Anneleri kayıplarını istiyor . . 30

Mücadele postası . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Kitapçılarda...

Page 3: Kızıl Bayrak 13-01

Kapak Kızıl Bayrak * 3Sayı: 2013/01 * 4 Ocak 2013

2012 yılı, Kürt sorununda etkisi yeni dönemde desürecek gelişmelerle geride kaldı. Yıl boyunca yaşanantüm gelişmelerin finali ise, yılın son günlerinde TayyipErdoğan’ın “Ada” ile görüşmelerin sürdüğünüaçıklamasıydı. Ardından Tayyip’in siyasi başdanışmanıve AKP Ankara Milletvekili Yalçın Akdoğan çıktımedya karşısına. Efendisinin “ihtiyaç duyulduğundabu tür enstrümanların kullanılacağını” söylediğini dilegetirerek, görüşmeleri teyit etti. Dinci-gerici akımınmedya kanadından bir başkası, Yeni Şafak yazarıAbdülkadir Selvi, içerden bilgilerle sürecinayrıntılarını “ilk elden paylaştığı” bir yazı kaleme aldı.Selvi herhalde öncelikle Kürt hareketine, “yeni yıldahediyeleriyle” Noel Baba’nın değil, Tayyip Baba’nıngeldiği müjdesini veriyordu. Hediye olarak lanseedilen bu çıkışın hedefini ise Fikret Bila’ylakonuşmasında Başbakan Yardımcısı Beşir Atalayaçıkladı: “Bütün enstrümanların birbiriyle entegrebiçimde kullanıldığı çok boyutlu bir çalışmayürütüyoruz. Bu entegre stratejinin hedefi silahbıraktırmaktır.”

AKP’nin 2014 hedefleri...

Aslında dinci-gerici akım payına bu manevralarınpek de şaşırtıcı bir yanı yok. Zira o hedeflerikonusunda fazlasıyla net ve kararlı. Kürt sorununuşimdiye kadar kendi başına bir sorun olarak elealmadığını, son 10 yılda iktidarlaşma süreciningerektirdiği taktik-politikalar bağlamında hareketettiğini defalarca gösterdi. AKP için bu süreç kendinirahat hissedebileceği oranda hâlâ da pekişmiş,güvenceye alınabilmiş değil. 2014 Mart seçimlerinekadar yeni Anayasa konusunda kalıcı adımlar atmak,başkanlık sistemi gündeminde sonuca ulaşmak, iktidarmevzilerini toplumsal düzeyde sağlamlaştırmak, batılıemperyalist ittifakın Suriye-Lübnan-İran politikasındabölgesel aktör olma hevesini gerçek kılacak birneticeyle çıkmak gibi hayli iddialı hedefleri var. Dinci-gerici akım bugüne kadar katettiği yolu, 2014baharında deyim uygunsa kalıcı bir zaferletaçlandırmak istiyor.

AKP’nin yaptığı gibi, çok yönlü bir bunalımlakaosa doğru yol alan dünya kapitalizminin gidişatınıve bunun olası dolaysız etkilerini hesaba katmazsak,dinci gericiliğin iddialı hedefleri önündeki en ciddipürüz Kürt sorunu çıkmazıdır. Düzen cephesinde sözüedilebilir bir engel kalmış değildir. Tekelci Türkburjuvazisinin ana gövdesi son 10 yıl boyunca dinintoplum yaşamında kurumsallaşmasında ve dinci-gericiakımın iktidarlaşma sürecinde kayda değer bir itirazyükseltmedi. O yalnızca palazlanmaya ve kasalarınıdoldurmaya baktı.

Yakın döneme kadar kudretlerini korumak içinçırpınan eski generaller başta olmak üzere burjuvazininhoşnutsuz kesimleri ise, ABD’nin politikaları vedesteğine yaslanılarak yürütülen operasyonlarla birhayli etkisizleştirildi. Ordu, yargı, medya, eğitim dedahil sermaye iktidarının tüm yapılarında geniş ölçeklibir AKP’lileşme gerçekleştirildi. Dinsel-gerici akımişçi sınıfı ve emekçi yığınlar üzerindeki etkinliğinisürdürebildiği sürece, “ne yapsanız da %50’yi

geçemezsiniz” diyerek teselli bulan düzen içimuhalefeti pek de önemli bir engel olarak görmüyor.Nitekim AKP gerek duydukça, en sıradan burjuvahukuk kurallarını dahi adeta paçavraya çevirerek bukesimleri tartaklayıp duruyor.

Dinci-gerici akımın Kürt sorunuaçmazıyla sınavı

AKP’nin düzen cephesindeki avantajlarını tehditeden tek sorun olarak algılanan Kürt sorunu isehalihazırda onun en zayıf yanını oluşturuyor. 2009’da“demokratik açılım” diye kodlanıp 11 Haziran 2011’ekadar sürdürülen oyalama-aldatma oyunu ilesonrasında yaşananlar bu konuda çarpıcı bir manzarasunmaktadır. AKP “Oslo müzakereleri” ile Kürthareketi cephesinde bir kez daha iyimser beklentileroluşturmayı başarmış,Kürt silahlı direnişini iyi-kötü yatıştırmayı, böyleceseçime hayli elverişlikoşullarda girmeyigarantiye almıştı.

Seçim galibiyetininhemen ardından TayyipErdoğan başta olmaküzere dinci-gerici akımıntüm kuvvetleri tarafındanaşırı düzeyde saldırgan birjargonla yeni bir devletterörü ve şiddet dönemibaşlatıldı. Bir yandan Kürtsilahlı güçlerine karşı sınırötesi de dahil yoğun birkirli imha savaşıyürütülürken, diğeryandan da “KCK operasyonları” adı altında yasal Kürtsiyasetinin tutuklamalarla etkisizleştirilmesi sürecinehız verildi. Bu operasyonlar kapsamında çocuk, genç,yaşlı, öğretmen, gazeteci, belediye başkanı, avukatayrımı yapılmadan 8 binden fazla Kürt siyasetçi Ftiplerine dolduruldu. Roboski katliamı da bu kirlisavaşın en kanlı halkalarından biri olarak tarihekaydedildi. Sermaye devletinin faşist baskı ve terörü,İstanbul başta olmak üzere çeşitli kentlerde Newroz’uyasaklamak da dahil 2012 yılı boyunca tırmanaraksüregeldi. Seçimlerin hemen ardından AbdullahÖcalan’la avukat görüşleri de engellenmeye başlandı.

2012 yazı AKP’ye soğuk terler döktürdü...

Fakat 2012 yazı, Kürt hareketi üzerinden AKP’ninson 10 yıl içindeki en ağır sıkışmayı ve kan kaybınıyaşadığı gelişmelere de sahne oldu. Tayyip Erdoğan veavenesinin “yeni Osmanlıcı” hayaller peşindeemperyalizm hesabına Suriye’de canla başla icrayasoyunduğu uğursuz rol, Batı Kürdistan’dakigelişmelerle ayağına dolanmaya başladı. Kürthareketinin Batı Kürdistan inisiyatifi, AKPpolitikalarını tüm toplum sathında en ağır tartışmalarlakarşı karşıya bıraktı. Aynı günlerde buna HPG’nin

Kürt illerinde yeni bir eylem dalgası başlatması vehaftalara yayılacak şekilde alan tutma taktiğineyönelmesi de eklenince, AKP denebilir ki en çaresizdönemini yaşadı.

Silahlı eylemler hız kaybetse de yaz dönemindekibütün bu gelişmeler, Kürt sorunu üzerinden yaşanansıkışmayı temel bir sorun haline getirmiş oldu. Nasılsonuçlandığından bağımsız olarak Kürt tutsaklarınaçlık grevi eylemi, AKP cephesinde yarattığı acizliklebunu ayrıca perçinledi.

Yeni “entegre strateji”den umulan yarar ve umut kaynağı “enstrümanlar”

Sonuç olarak AKP yeni yılı, dahası 2014seçimlerini garantiye almak istiyorsa, ne yapıp edipKürt hareketini oyalamak gerektiği gerçeğini bir kez

daha hatırlamak zorundakaldı. Dinci-gerici partitarafından yapılan sonaçıklamalar ve akabindesürdürülen çok yönlü medyakampanyası da gösteriyor kiAKP, yeni bir oyalama-aldatma hamlesini başarıylayürütebilmek planında“birbiriyle entegre biçimdekullanıl”an enstrümanlaraoldukça güveniyor. Açlıkgrevlerinin Öcalanaracılığıylasonlandırılabilmesi, AKP’ye“her şeyden önce umut”vermiş görünüyor.

AKP nezdinde Kürtsorununun çözümünün Kürt

halkının haklı ve meşru taleplerini karşılamaklauzaktan yakından alakalı olmadığını bu son süreçtartışmasız bir şekilde yeniden teyit ediyor. Yeni“entegre stratejinin” dili diplomatik çerçeveyi aşacakdenli net ve açık: Hedef “silah bıraktırmaktır!” Birbaşka deyişle Kürt silahlı direnişinin, en iyi durumdadahi Kürt ulusal sorununun siyasal muhtevasıkarşısında lafı bile edilemeyecek kırıntılar karşılığıtasfiye edilmesidir.

AKP’nin çözümden anladığı başka da bir şeyyoktur, olamaz. “Ada”da dış dünyayla iletişimikoparılmış ve daha ağır tecrit tehdidiyle masayaoturtulduğu iddia edilen Abdullah Öcalan’danumdukları sonucu alıp almayacaklarını zaman içindegöreceğiz. Ama bugünden bildiğimiz bir gerçek var ki,Kürt halkının ulusal uyanışı ve özgürlük istemlerigöstermelik kırıntılar karşılığı ve gizli MİTpazarlıklarında belirlenecek takvimler sonucugiderilemez. Keza dinci-gerici iktidarın ne çözüm gibibir niyeti ne de böyle bir şansı var. Kürt hareketininyeni dönemdeki olası taktik hatalarına rağmendeğişmeyecek bir gerçektir bu.

Kürt halkının özgürlüğünden, halklarımızın tamhak eşitliğinden, perçinlenmiş kardeşliğinden, gerçekve kalıcı barışı ile gönüllü birliğinden yana olan hiçkimse, bu aldatmacalara prim vermeyecektir.

AKP nezdinde Kürt sorunununçözümünün Kürt halkının haklı vemeşru taleplerini karşılamaklauzaktan yakından alakalıolmadığını bu son süreç tartışmasızbir şekilde yeniden teyit ediyor. Yeni“entegre stratejinin” dili diplomatikçerçeveyi aşacak denli net ve açık:Hedef “silah bıraktırmaktır!”

Kürt sorununda AKP’nin yeni “entegre” oyunu sahnede...

Gizli pazarlıklar Kürt halkının özgürlükmücadelesini dizginleyemeyecektir!

Page 4: Kızıl Bayrak 13-01

Suriye’de emperyalistler arası hegemonyasavaşında bir açmaz yaşanırken, bu süreçte 2012’ninkazananı kuşkusuz Batı Kürdistan’da özerk biryönetim kuran Kürt halkı olmuştu. Zira Esaddöneminde ülkede yaşayan diğer etnik ve dinselgüçler nispeten kendilerini ifade edecekleri birimkâna sahipken, Kürtler her zaman için bunundışındaydı ve baskı altındaydı. PYD (DemokratikBirlik Partisi) önderliğinde yürütülen mücadeleninbirikimleri ve sürecin seyri içerisinde izlenen politikave alınan tutum bugünkü kazanımı sağlamıştır.

Batı Kürdistan’da birçok kentin yönetimini elealarak özerklik ilan edilmesinden sonra Kürtler kendisistemlerini kurmaya başladılar. Kent ve köylerdehalk meclisleri ve bu meclislere bağlı olarak hermahallede de meclisler oluşturuldu. Meclislerin yanısıra halkın ihtiyaçları doğrultusunda yeni kurumlaroluşturuldu. Asayiş güçlerinin oluşumundan eğitimakademilerinin kurulmasına kadar pek çok önemliadım atıldı. Bu çerçevede Batı Kürdistan’ıntamamında ana dilde eğitim imkânı sağlayan 100’eyakın okul açıldı. Toplumsal ihtiyaçlarınkarşılanması, sosyal, adli ve ekonomik sorunlarınçözümü için komiteler kuruldu.

Türk sermaye devletinin ve diğer gerici-sömürgeci güçlerin süreci boğmaya ve kazanımlarıortadan kaldırmaya dönük tüm çabalarına rağmenBatı Kürdistan halkı kazanımlarını korumak veçoğaltmak için adımlar atmaya devam ediyor.

Geçtiğimiz günlerde Batı Kürdistan DaimiMeclisi, Demokratik Özerklik Yasaları’nı çıkarttığınıduyurdu. Şam, Halep, Hesekê, Afrin, Qamişlo,Derbisiyê, Derik, Girkê Lege’den meclis üyelerininkatılımıyla Amudê’de başlayan toplantınınsonucunda kent, bölge meclis yasaları, belediye,güvenlik ve asayiş, yargı ve adalet ile sosyalhizmetler yasalarının çerçeveleri oluşturuldu.

Tartışmalarda oluşturulacak yasalarda devletçisistemlerin öngördükleri hukuk yerine, alternatif birsistem olarak özerklik yasalarında ‘ahlak’ın dahafazla esas alınması görüşünde ortaklaşıldı. “MedeniKanun” başlığıyla kadının toplumsal ve siyasalyaşamdaki yeri, kadına yönelik şiddete karşımücadele, toplumsal eşitliğin sağlanmasına dönükyasalar ele alındı.

Oluşturulan yasaya göre bundan böyle zorla veküçük yaşta evlilikler ile çok eşlilik, başlık parası,berdel gibi uygulamalar yasaklandı. Boşanmalarınkarşılıklı rıza ve anlaşma ile olması, boşanmanınerkeğin tekelinden çıkarılması, eşlerin ayrılmasıdurumunda çocukların 15 yaşına kadar anneninyanında kalması da yasanın diğer başlıklarından.Miras ve mülk edinmedeki eşitsizliklerinkaldırılmasına da yasada yer veren Daimi Meclis,kadının yaşamın her alanında karar süreçlerinekatılımının esas alınmasını da yasaya bağladı. (*)

Kürtler’in kazanımlarını kendisi için büyüktehlike olarak gören Türk sermaye devleti, sürecinbaşından beri Kürt halkının kazanımlarını boğmakiçin tüm gericiliğiyle çabalamaktadır. Özerk Kürt

yönetimi hakkında karalama kampanyasınagirişmekten desteklediği ÖSO bünyesindeki gericiçeteleri özerklik elde edilen şehirlere saldırtmasınakadar açıktan saldırganlaşan Türk devletinin, bunundışında Barzani ile kurulan diplomatik ilişkilerle dePYD’nin önünü kesmeye çalıştığı biliniyor.

Batı Kürdistan halkının karşı karşıya kaldığıambargo saldırısı ise süreci kritik bir noktaya taşıyor.Türkiye ve Irak sınır kapılarının kapalı olması veÖSO çetelerinin kentler arasındaki yolları kapatmasısonucu yaşanan ambargo nedeniyle Batı Kürdistanhalkı, temel beslenme gıdalarından mahrum ediliyorve kış aylarında yakacak sorunuyla karşı karşıyabırakılıyor.

Ambargo nedeniyle ortaya çıkan sorunlara çözümamaçlı Kürt Yüksek Konseyi çatısı altında bir komiteoluşturuldu. Yardım çalışmalarının yürütülmesi veyurtdışından gelen yardımları organize etmek içinKürt Kızılay Kurumu - Heyva Sor a Kurd da bir süreönce örgütlenmeye başladı. Ambargonun nedenolduğu yıkımı Kürt Kızılay kurumunun yaptığıaçıklama oldukça net yansıtmaktadır. Kurumunaçıklamasına göre ağır hastalıkların tedavisi içingerekli olan ilaçlar tükenmiş durumdadır. Yenihastalıkların yayılacağı riski de kapıdadır.

Yaşanan bu örnek bir kez daha emperyalistkapitalist sistemin gerçek yüzünü göstermektedir.Zira Suriye’ye müdahaleye gerekçe amaçlıkullanmak üzere, savaşın yıkımına uğrayanlara,büyük reklamlarla BM şemsiyesi altında gönderilenyardımlar, konu Kürt halkı olduğundagel(e)memektedir.

Benzer bir örneği Türkiye üzerinden deverebiliriz. Esad yönetiminin yaptığı zulmü öne

çıkararak, Türkiye’deki kamplardaki Suriyelilerüzerinden insani yardım demagojisini eldenbırakmayan ve emperyalist müdahaleye gerekçesunan Türkiye hem kendi sınır kapısını, hem deBarzani eliyle Güney Kürdistan yönetimi kapısınıkapatıyor. Böylelikle Kürt halkını açlıkla, soğukla vehastalıklarla baş başa bırakıyor.

El Kaideci ve Selefi çetelerin PYD’nin silahlıkanadı Halk Savunma Birlikleri’ne (YPG),saldırıları söz konusu olduğunda her açıdan sınırlarıkaldıran Türkiye, Batı Kürdistan halkının insaniihtiyaçlarını engelleyerek zulmediyor. Türkdevletinin kendi sınırları içinde zulmettiği Kürthalkının, örnek alabileceği bir özerk Batı Kürdistanhiç işine gelmediği için tüm kirli savaş yöntemlerinikullanıyor.

Güney Kürdistan ise, son 3 aydır Kürt YüksekKonseyi’nin (KYK) temaslarına, çağrılarına, hattaBarzani ile bu konuda yapılan anlaşmaya ve onun buyönde olumlu konuşmasına rağmen sınır kapılarınıaçmıyor.

Batı Kürdistan halkının desteklediği PYD, Suriyeile ilgili son yaşanan gelişmelerden de görüldüğü gibihiç de Türkiye’nin istediği ve uğraştığı üzere tecritedilmiş bir konumda değildir. Türk devleti, siyasi veaskeri yollarla amaçlarına ulaşamadığını ambargouygulayarak ekonomik açıdan elde etmekistemektedir. Türk sermaye devleti ve diğer gerici-sömürgeci güçler Batı Kürdistan halkının kazanımlarıortadan kaldırmaya çabalasa da Kürt halkıkazanımlarına sahip çıkmakta kararlı görünmektedir.

(*) Kaynak: ANF

Güncel4 * Kızıl Bayrak Sayı: 2013/01 * 4 Ocak 2013

Batı Kürdistan Daimi Meclisi, Demokratik Özerklik Yasaları’nı çıkardı…

Batı Kürdistan halkıkazanımlarını çoğaltıyor!

Page 5: Kızıl Bayrak 13-01

Güncel Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2013/01 * 4 Ocak 2013

Tayyip Erdoğan 30 Aralık günü Urfa’da bir diziaçılış etkinliğine katılırken ona dikkat çekici bir isimeşlik etti. Bu isim Suriye Koalisyonu Lideri ElHatip’ti. Erdoğan Suriye’deki muhalifleredesteklerinin devam edeceğini belirtti. Özgür SuriyeOrdusu’na 500 milyonluk destek verildiğini söyledi.

Erdoğan gezi sırasında ÖSO’nun Suriye’de “birkutlu doğumu gerçekleştirmek üzere” olduğunubelirterek Akçakale’de yaşananlara değindi ve şunlarısöyledi: “Akçakaleli kardeşlerim biliyorum sıkıntılıgünler yaşıyorlar, yaşadılar. Fakat şunu unutmayın.Her kutlu doğum sancılı olur. İnşallah bu kutludoğum Suriye’deki kardeşlerimizin iradeleriyle tecelliedecek. Zalim Esed inanıyorum ki zulmüyle anılacak.Babası hayırla yad edilmiyor, kendisi de hayırla yadedilmeyecek”.

Tayyip Erdoğan’ın Urfa gezisi sırasında yaptığıaçıklamalar Türk sermaye devletinin sürdürdüğüBeşar Esad’ı yönetimden uzaklaştırma politikasıyladoğrudan bağlantılıdır. Türk devleti uzun bir süredirbu politika çerçevesinde adımlar atmakta, Suriye’yeyönelik saldırganlıkta sınır tanımamaktadır.

Mülteci kamplarında ise sadece savaştan kaçansiviller bulunmuyor. Artık tüm dünyanın da bildiğiüzere bazı kamplar çetelerin üssüne dönüşmüşdurumda. Birçok emperyalist istihbarat ajanı daHatay’daki bu savaşçılarla birlikte, Suriye’de savaşıkızıştırmanın yollarını arıyorlar. Ağırlığını dinci-gerici güçlerin oluşturduğu bu çeteler aynı güniçerisinde Suriye’ye girip saldırıyor, işini bitirdiktensonra Hatay’daki üslerine geri dönüyor.

Hatay Reyhanlı’daki başbakanlığa ait ApaydınDinlenme Tesisleri’nin Birleşmiş Milletler MültecilerSözleşmesi’ne uygun olmadığı, bizzat BM sözcüleritarafından dile getiriliyor. MİT’in, kontrgerillanıncirit attığı kampta Beşar Esad yönetimini devirmeyeyönelik askeri ve siyasi eğitim verildiğine dairhaberlerden geçilmiyor. ÖSO çetelerinin sesi Riyad elEsad, internet sitesinde, ÖSO kurmayları “ÖSO”nun

“ana üssü”nün Hatay olduğunu açıklayarak, irtibatiçin, telefon numarası ve e-posta adresini Türkiyehatlı olarak ilan ettiler. ÖSO ve SUK bizzat Erdoğanve Davutoğlu tarafından defalarca sahiplenildi.

Tüm bu yaşananlar özelde AKP iktidarınıngenelde Türk devletinin “Suriye muhalefetine her türdesteği vermeye devam edeceğiz!” politikasınındoğrudan sonuçlarıdır. Erdoğan’ın yaptığıaçıklamalar ABD emperyalizminin Ortadoğu’da tamdenetimi sağlama hedefiyle doğrudan bağlantılıdır.Dolayısıyla AKP iktidarının “ÖSO” ve “SUK” olarakadlandırılan muhalefetin örgütlü silahlı savaşınındesteklenmesi politikasının ABD’nin bölgeselçıkarlarıyla doğrudan bağlantılı olduğu aşikardır. ZiraTürk burjuva devletinin politikalarının anaomurgasını, esas olarak ABD emperyalizmininpolitikalarıyla uyum oluşturmaktadır.

Genelde Türk devletinin, özelde AKP iktidarının,ABD emperyalizminin desteği ve onayı olmadanSuriye ile savaşa tutuşması mümkün değildir. Yanibelirleyici olan ABD emperyalizminin iradesidir.ABD emperyalizmi Suriye’ye müdahale kararı aldığıgün Türk devleti ABD’nin savaş arabasınabağlanmak için elinden geleni yapacaktır. Nitekimdaha şimdiden AKP iktidarı Irak işgali çerçevesindeyaşanan sürecin bir daha yaşanmaması için Suriyetezkeresini çıkarmıştır.

ABD-Türkiye ikilisinin Suriye’de emperyalistçıkarlara uygun işbirlikçi bir iktidar kurma hedefidoğrultusunda saldırganlıkları sürüyor. AKP şefi bukonuda üzerine düşeni yapmak için çırpınıyor. Ancakemperyalistler arası süren çatışmayı da içeren sürecebakıldığında, Türk devletinin tüm iştahına ve ABDemperyalizminin desteğine rağmen bu çabalar halensonuç vermemiştir.

Bu saldırgan ve kirli savaş politikasını boşaçıkarmanın biricik yolu, savaş ve yıkımpolitikalarının mimarları ve destekçilerine karşıhalkların bölgesel birleşik direnişinin örülmesidir.

Erdoğan’dan Suriye’ye yönelik saldırgan açıklamalar...

Suriye’ye yönelik savaşpolitikalarına karşı

mücadeleye!

ÖSO komutanlarıylaAntep’te toplantı

Türk sermaye devletinin, Suriye’ye yönelikemperyalist müdahaleye sunduğu hizmetler çeşitlibiçimler altında devam ediyor.

Bir taraftan ABD’nin ve NATO’nun bölgeyeyönelik emperyalist saldırganlığına ev sahipliği yapan,bu açıdan Türkiye’yi bir uçtan ötekine emperyalizminsavaş üssüne dönüştüren sermaye devleti, öteyandan Suriye’de emperyalistler hesabına savaşançetelere her türlü olanağı sunmaktan geri durmuyor.

Bunun son örneği 1 Ocak günü Antep’te yaşandı.Antep’te sözde “sivil toplum kuruluşları”nın davetiüzerine Suriye’de savaşan çetelerin komutanlarınınve çeşitli grupların temsilcilerinin bir araya geldiği birtoplantı gerçekleştirildi. Toplantıda dinci-gerici partiAKP’nin Antep il başkanı da yer aldı.

Toplantının gerçekleştiği “Bülbülzade EğitimSağlık ve Dayanışma Vakfı” nın başkanı TurgayAldemir’in toplantının mahiyetine dair sarf ettiği şusözler, gerçekte kimle dayanıştıklarını ve neye hizmetettiklerini tüm açıklığı ile otaya koyuyor “Biz,mücadelenin seyrine dair, yaşanan sıkıntıları birinciağızdan dinledik. Masanın etrafından bir arayagelerek sorunu taraflarıyla beraber konuştuk. Sınırlarıortadan kaldırdık, doğrudan yüreklerimizi ortayakoyarak bu kardeşlerimizle Suriye’deki özgürlükmücadelesinin serüvenini paylaştık.”

Bu son gelişme bir kez daha Türk sermayedevletinin emperyalizmin savaş taşeronluğunukesintisiz bir şekilde sürdürdüğünü ortaya koymakta,Suriye’de savaşan çetelere ev sahipliği yaptığını,dahası bizzat sevk ve idare ettiğini göstermektedir.Bunun kendisi ise Suriye’de akan her damla kandansorumlu olmak anlamına gelmektedir.

Türkiye Suriye’desuçüstü yakalandı

Geçtiğimiz günlerde Suriye basını, TSKbünyesindeki 4 savaş uçağı pilotunun Suriye’de biraskeri hava üssü yakınında yakalandığınıduyurmuştu. Rusya’nın Sesi radyosu iddiaları Suriyeliaskeri uzman ve emekli General Muhammed İsa’yasorarak doğruladı.

Durumun söylenenden de ciddi olduğunusöyleyen Emekli General, sayının 4’ten de fazlaolduğunu söyledi. Muhammed İsa şu ifadelerikullandı: “Şimdilik net olarak şunu söyleyebileceğim.Durum gerçekten çok ciddi. Bu kişiler gerçekten deHalep’teki hava üssü yakınlarında yakalandı. Pilotlar,silahlı grubun desteğiyle bu üsse sızmak niyetindeydi.Amaçları henüz belirleniyor; şimdilik sadecetahminler yürütülebilir. Muhtemelen, pilotlar uçaklarıele geçirip Suriye’nin önemli stratejik noktalarınasaldırmayı düşünüyordu. Bazı yoğun nüfuslubölgelere saldırmayı planladıkları da bir olasılık.Sonra tüm yükümlülük hükümete ve Suriye ordusunayüklenecekti. Ankara bu bilgiyi yalanlıyorsayalanlasın, istediğini diyebilir. Fakat bu olay birgerçek.”

İsa’nın açıklamaları hayli çarpıcı, zira Türkiye’ninsilahlı çetelere destek vermekle de kalmayıpSuriye’de kirli tezgahlar peşinde koştuğunukanıtlıyor.

Page 6: Kızıl Bayrak 13-01

2012’nin ardından...6 * Kızıl Bayrak Sayı: 2013/01 * 4 Ocak 2013

Emperyalizmin derinleşen küresel krizi geçtiğimizyıla da damgasını vurdu. İşçi ve emekçi kitleleryerkürenin dört bir yanında alanlara aktı. Kemer sıkmapolitikalarına karşı yaşanan yaygın, kitlesel ve militangösterilerle Avrupa’nın halkları sokaklara döküldü.Ulusal hükümetlere ve AB’ye karşı genel grevleregittiler, milyonlarca insanın katıldığı eylem alanlarındankrizin faturasını ödemeyeceklerini haykırdılar.

Tüm kıtalarda hak arama mücadelelerinde üretimdengelen gücünü kullanan işçi sınıfı; grev, direniş veişgallerle sermayeye karşı militan, kitlesel, güçlü direnişörnekleri sergiledi. Gençlik hareketi militan ve kararlıeylemleri ile sokakları haftalarca terketmedi. Kadın işçive emekçiler sınıf kardeşleri ile omuz omuza, hergünbiraz daha fazla mücadelede yerlerini aldılar.

Kısacası 2012 yılı işçi ve emekçi kitlelerinkapitalizmin sorunlarına karşı sokağa çıktığı, isyanbayrağını yükselttiği yıl oldu.

2012 yılında ekonomik durgunluk, işsizlik ve yoksulluk arttı

Emperyalist küresel krizin patlak verdiği 2008yılından bu yana emperyalist ülkeler ikinci kezresesyonla karşı karşıya bulunuyor. ABD emperyalizmimali uçurumun kenarına geldi.

Avrupa’da ekonomi gerilerken, para birimi değerkaybetmeyi sürdürdü, borç batağındaki devletler iflasıneşiğine geldi. Çin ekonomisinde yavaşlama eğilimiortaya çıktı.

Kriz 2012 yılında otomotiv tekellerini de vurdu.Avrupa’daki durgunluğu ve taleplerin düşmesini gerekçegösteren Fiat, Opel, Ford, Renault ve Peugeot-Citroengibi ucuz araba üreten tekeller, binlerce işçi çıkarıp bazıfabrikalarını kapatacaklarını açıkladılar. Daimler, VW,BMW, Audi ve Porsche’nin lüks ve pahalı limuzinleriyılı satış rekorlarıyla kapattı.

Yılı satış rekorlarıyla kapatan bir diğer sektör de silahsanayi oldu. Ticari hacmini 2002-2006 dan bu yanayüzde 24 artıran ABD, Rus ve Alman silah tekelleri altınçağını 2012’de de sürdürdü.

Batı’nın büyük bankaları skandallarla sarsılmayadevam etti.

Yunanistan’da 2010 yılındaki borç krizi ile başlayanve giderek yayılan emperyalist krizin, İspanya, Portekiz,Yunanistan ve İtalya’yı da içine alarak yayılması birliğinparçalanması ile ilgili tartışmaları alevlendirdi.

Neoliberal politikaların yıkıcı sonuçları vekapitalizmin aşılamayan küresel krizinin yarattığı fatura2012 yılı boyunca da işçi sınıfı ve emekçilere ödetilmeyeçalışıldı. Ard arda açıklanan saldırı paketleri ile kamugiderlerinin azaltılması, ücretlerin dondurulması veyadüşürülmesi, çeşitli yapısal reformların hayatageçirilmesi gündemde.

Artan işsizlik ikinci dünya savaşından bu yana enyüksek düzeyde seyrediyor. İşsizliğin yüzde 11, 7 olarakkaydedildiği Avrupa’da, İspanya (yüzde 26,2 ) veYunanistan (yüzde 25,4 ) işsizliğin en yüksek olduğuülkeler arasında bulunuyor. İşsizlikten en fazla etkilenkesim ise gençlik. Halkın krizden dolayı artık nefesalamadığını ifade ettiği İspanya’da 2012 yılında,18-24yaş arasındaki genç nüfusta işsizlik yüzde 52 olarakkaydedildi.

Tüm dünyada yoksulluk çığ gibi büyürken, zenginkıta Avrupa’da Troyka’nın ve yerel devletlerin Kemersıkma politikaları milyonlarca insanı açlığa veyoksulluğa sürüklemeye devam etti. Birçok ülkedebinlerce kişi sıcak yemek ve erzak dağıtımı yapılankurumların önlerinde uzun kuyruklar oluştururken, köprüaltlarında, duvar diplerinde, parklarda yatan evsizlerin,çöplerden beslenen insanların sayısı arttı. AB nin enistikrarlı görünen ülkesi Almanya’da her 5 kişiden biriyoksulluk sınırına itildi.

Emperyalistlerin krizinin faturasını ödemeyeceklerinihaykıran işçi ve emekçiler AB emperyalizmini veTroyka’yı her geçen gün kitleselleşen, militanlaşaneylemliliklerle protesto ediyorlar.

Yunanistan 2012’yi de genel grevler, sektörel grevler,militan sokak gösterileriyle geçirdi.

Ekonomik krizle mücadele eden Portekiz’de güngeçmiyor ki yeni bir protesto ya da grev olmasın.

İspanya’da parlamentonun tarihin en sert bütçesinionaylamasının ardından “Öfkeliler” sokağa indi;yüzbinlerle, milyonlarla ifade edilen protesto gösterileri,genel grevler gerçekleştirdi.

14 Kasım’da “Avrupa Eylem ve DayanışmaGünü’nde” İberya tarihinde ilk kez İspanya ve Portekizaynı gün genel greve giderken, İtalya’da işçi veemekçiler 4 saat iş bıraktı. Avrupa’nın çeşitli ülkelerindeonbinlerce işçi ve emekçi eylem ve grevlerle AB, IMF veAvrupa Merkez Bankası’nı, artan işsizliği ve kemersıkma önlemlerini protesto etti.

Slovenya’da sokaklara çıkan 100 bin kamu emekçisihükümetin krizi bahane ederek kısıtlamalara gitmesiniprotesto etti. Ülkede 1991’den bu yana yaşanan en büyükgösteri gerçekleşti.

30 Ocak’ta Belçika işçi ve emekçileri hükümetin krizprogramını protesto ederek bir günlüğüne genel grevegitti. 1993 yılından bu yana gerçekleşen ilk genel grevnedeniyle hayat durdu.

İşçi ve emekçilerin ayağa kalkışı sürdü

Otomobil tekellerinin “zarar ediyoruz” diyerekfabrikaları kapatıp ucuz işgücü cennetlerine taşımaplanları bu yıl ayyuka çıktı. Fransız PSA tekelinin

Fransa’daki Peugeot fabrikalarını, General Motors’unAlmanya’daki Opel fabrikasını kapatma kararınınardından, şimdi de Belçika-Genk’teki Ford fabrikasınınkapatılacağı açıklandı. Kapatılma kararları kitleselgösterilerle protesto edildi..

Hindistan’da Hayarna eyaletinde işçi havzasıGurgaon-Manesar’da binlerce işçi açlık grevleri veoturma eylemleri ile aylardır direnen Maruti SuzukiIndia (MSI) işçilerinin işten çıkarılma tehditlerine karşıdayanışma eylemleri gerçekleştirdiler.

Bulgaristan yıla, binlerce maden işçisinin greviylemerhaba demişti. 2012 yılı hükümetin tasarrufpolitikalarına karşı direnen demiryolu işçilerinin süresizgreviyle kapandı.

2011’de Tunus ve Mısır’da başlayan ve tüm KuzeyAvrupa ve Ortadoğu’yu saran isyanların Avrupakıtasında ve Amerika’nın Wisconsin eyaleti başta olmaküzere bir dizi kentinde de süren yankısı, Çin’de dekendini gösterdi. Avrupa ve Amerika’da milyonlarcaişçiye dayatılan tasarruf paketleri ve işsizlik nedeniyledüşen yaşam standartlarının Çin’in ithalatını etkilemesisonucunda birçok işyerinin kapatılması veya üretiminucuz alanlara kaydırılması Çin’deki işçilerdehuzursuzluğu büyütüyor. 2012 yılında Çin’de, bir çokfabrikada onbinlerce işçinin yaygın ve militan grevleriyaşandı.

2012 tüm dünyada taşeronlaşmaya karşı damücadelenin yükseltildiği bir yıl oldu. Taşeron çalışmayaİsrail işçi ve emekçileri genel grev silahı ile karşı koydu.Özel sektörde ve kamu sektöründe yaşanan bu greveyarım milyon kişi katıldı. Grevde işçi ve emekçiler,taşeron işçilerin sözleşmeli işe alınması ve eşit işe eşitücret taleplerini yükseltti.

Greve giden fabrikaların sayısının arttığı Rusya’dayılın ilk 4 ayında 35 işyerinde grev kaydedildi. İşçilertaşeron çalışma koşullarını protesto ederken, daha iyiçalışma koşulları ve daha fazla ücret talep ediyor.

En ağır, uzun ve sağlıksız çalışma koşullarındaçalışmak zorunda burakılan, sefalet ücretine mahkumedilen madenlerde, özellikle Afrika kıtasında, bu yıl dayaygın grevler gerçekleşti.

Ağustos 2012’de Güney Afrika’da daha fazla ücretve daha iyi çalışma koşulları talepleriyle greve giden

2012: Dünya çapında sınıfsal öfkeninsokağa taştığı yıl...

Page 7: Kızıl Bayrak 13-01

2012’nin ardından... Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2013/01 * 4 Ocak 2013

Daiyang-SK Metal grevi sürüyor

Grevlerini kararlılıkla sürdüren Daiyang SK Metal işçileri süreç içerisinde patronun türlü baskıları vepolis engellemeleriyle karşılaşmaya devam ediyor.

İşçilerin adreslerine gönderilen maaş bordrolarına yalana dayalı bir bildiri ekleyen patron temsilcileri,işçilerden bordrolarının birer örneğini fabrikaya getirmesini istedi. Amaç ise işçilerle görüşme zeminiyakalamaktı. Ancak bu durum karşısında grevci işçiler ve sendika, maaş bordrolarını toplu bir şekildepatrona vererek birlikteliklerini gösterme kararı aldılar.

Bunun için 27 Aralık günü sendikada biraraya gelen işçiler ve sendika yöneticileri fabrikaya yöneldiler.Ancak önleri Avrupa Serbest Bölge girişinde sermayenin uşaklığını yapan polisler tarafından kesildi.

Hiçbir gerekçe göstermeden işçileri içeri almayan polise işçiler de “siz bizim yanımızda değil patronunyanındasınız!” diyerek tepki gösterdiler. İşçiler karşılarına dikilen barikatı protesto etmek için kısa bir süreASB’nin giriş kapısında oturma eylemi yaptı.

Sonrasında patron temsilcileri evrakları almak için kapıya geldi. Patron temsilcilerine karşı kararlısloganları ile tepkilerini gösteren işçiler, patrona uşaklık yapan müdürleri de yuhaladı.

Eylemde “Yaşasın onurlu grevimiz!”, “Direne direne kazanacağız!”, “Daiyang işçisi direnişin simgesi!”sloganları atıldı.

Eylem patron baskılarının bir kez daha teşhir edilmesi ve grev kararlılıklarının yinelenmesi ile son buldu.Kızıl Bayrak / Trakya

platin madenlerinde çalışan binlerce maden işçisi rejiminApartheid dönemini aratmayacak saldırısına uğradı. 34madencin kameraların önünde vahşice katledilmesindeSendikalar Konfederasyonu (COSATU) ve Madenişçileri Ulusal Birliği Sendikası’nın (NUM) da payıbüyük. Katliamın ardından platin, altın ve kömürmadenlerinde çalışan 100 bin madenci Marikanamadencilerinin mücadelesini devralarak aynı taleplerlegreve gitti. Aynı haftalarda G. Afrika’da 80 bin kamuçalışanı da grevdeydi.

Eğitim sektöründe kısıtlamalara, özelleştirmelerekarşı birçok ülkede eğitim emekçilerinin kitlesel grevleriyaşandı. Eylül ayında Amerika’nın Şikago kentinde 25bin öğretmen 9 gün süren grevle eğitim sektöründeözelleştirmeleri, okulların ticarethaneleredönüştürülmesini protesto etti. Yine Meksika’da 150 binöğretmen grev ve gösterilerle eğitimin özelleştirilmesiniprotesto ederken, İngiltere’nin başkenti Londra’daemeklilik yasasını protesto eden öğretmenlerin grevegitmesiyle yüzlerce okul ve yüksekokul kapalı kaldı.

2012 yılı, paralı eğitimin protesto edildiği, niteliklieğitim taleplerinin yükseltildiği bir yıl oldu. Kanada’nınQuebec eyaleti eğitim bakanını istifa ettiren 200 bingenç, haftalarca sokak gösterilerini sürdürdü. Şilisokakları da 100 bin öğrencinin militan kitleselprotestosuna ve direnişine sahne oldu.

2012 yılının Ocak ayında Nijerya’da, tarihinin enbüyük sosyal hareketliliği yaşandı. Ülke çapındagerçekleşen genel greve milyonlarca kişi katıldı. IMF’nindayatmaları üzerine petroldeki sübvansiyonunkaldırılması ve petrol fiatlarının iki katına fırlamasınıprotesto eden işçi ve emekçilerin genel grevleri, Ulusalİşçi Kongresi (NLC) ve İşçiler Birliği Kongresi (TUC)sendika bürokratlarının ihanetine rağmen, tüm dünyadakiişçi ve gençlik için kazanımlarla dolu bir öğreti oldu. 9Ocak’ta başlayan genel grev, 16 Ocak’ta resmen sonaerdirildi. Bu sürede, yüzbinlerce kişi “Occupy Nigeria”(Nijerya’yı işgal et!) sloganıyla, genel grevin uluslararasıdireniş hareketi ile bağını kurarken, ülkedeki yoksulluğave sosyal eşitsizliğe dikkat çekti. Hükümet protestolaravahşice saldırdı, 17 kişiyi katletti. Genel grev vegösteriler ancak sıkıyönetim ilan edilerek asker zoruylabastırılabildi.

Yunanistan’da Hellenic Steel çelik fabrikasında, işsaatlerinin 8 saatten 5 saate düşürülmesini ve yüzde 40ücret kaybını reddeden 400 maden işçisinin 5 ayı aşanmilitan grevi ve uzun soluklu grevleri de 2012’yedamgasını vuran eylemlerden oldu.

Madrid’te kömür madenlerinde sübvansiyonlarınkaldırılma planlarını protesto etmek için Mayıs’ınsonunda 8 bin işçi greve gitti. Grev haftarca sürdü. 200madenci “kara yürüyüş” adı altında uzun bir yürüyüşbaşlattılar. İşçileri 11 Temmuz’da Madrid sokaklarında25 bin kişi selamladı. Madenciler, kendilerini ekonomibakanlığına sokmayan polis ile çatıştı. 80’e yakın işçiyaralandı ve çok sayıda işçi ise gözaltına alındı. Amahükümet işçilerin taleplerini görmemezlikten geldi ve 50bin işçiyi kapsayan kısatlamayı kabul etti.

İran’da işçiler yıl boyunca aylardır ödenmeyenücretlerinin, hastalık ve emeklilik sigortalarınınödenmesi için birçok fabrikada greve gitti. Aynıtaleplerle Aralık ayında metal işçilerinin 2 hafta sürengrevi kazanımlarla sona erdi.

Ucuz işgücü cenneti olarak bilinen Bangladeş,Pakistan, Kamboçya gibi ülkelerde tekstil işçileri veayakkabı işçileri, daha fazla ücret ve çalışma saatlerinindüşürülmesini talep ederek yaygın grevler gerçekleştirdi.İşçiler grev ve gösterilere saldıran polis ile çatıştı.Bangladeş’te 200 tekstil fabrikasında çalışan veçoğunluğu kadınlardan oluşan binlerce işçi polis ileçatıştı.

Kısacası 2012 yılı emperyalist krizin daha daderinleştiği, yayıldığı, önderlikten yoksun olmasınakarşın sınıfın ve emekçi kitlelerin, gençliğin öfkesininsokağa taştığı, sistemin sorgulandığı ve yeni bir dünyaözleminin haykırıldığı bir yıl oldu.

34 TL’lik sefalet zammını kabul etmeyelim...

İnsanca yaşamaya yetenvergiden muaf asgari ücret!

Asgari ücret tespit komisyonunun 4.toplantısının ardından yeni asgari ücretinkesinleştiği duyuruldu. Komisyonun kararına göreilk 6 ay için yüzde 4,1, ikinci 6 ay için ise yüzde 4,4zam yapılacak.

Buna göre 2013’te uygulanacak asgari ücretbrüt 940 TL’den ilk 6 ay için 978 TL'ye, ikinci 6 ayiçin 1021 TL'ye çıkıyor. Emekçinin eline geçecek netücret ise ilk 6 ay için 739,70 TL'den 774 TL'ye, ikinci6 ay için 804 TL'ye yükseltildi.

Kuşkusuz ki yapılan bu zam, işçi ve emekçilerlealay etmek ve onları bir kez daha sefalete mahkumetmek dışında bir anlam taşımamaktadır. BugünDİSK-AR’ın verilerine göre dört kişilik bir aileninaçlık sınırı 1061 TL, yoksulluk sınırı 3354 TL olarak

tespit edilmektedir. Bu basit denklem bile sermayenin işçi ve emekçilere reva gördüğü yaşamı anlamakiçin yeterlidir zira yeni belirlenen asgari ücret de bırakın yoksulluk sınırını, açlık sınırının dahi altındadır.

Asgari ücreti belirleyen kurum olan “Asgari Ücret Tespit Komisyonu” her yıl olduğu gibi bu yıl da birortaoyunu sergilemiş ve sermayenin çıkarlarına olan bir karara daha imza atmıştır. Çalışma Bakanlığı’nınyanısıra bu komisyonda işçileri temsilen TÜRK-İŞ’in, patronlar adınaysa TİSK’in bulunduğusöylenmektedir. Oysa TÜRK-İŞ, bırakın işçiyi temsil etmeyi, işçi sınıfını her fırsatta sırtından bıçaklayanihanetçi bir çizgiyi temsil etmektedir.

Daha dün torba yasayı, kıdem tazminatının gaspını, sendikalar yasasını onaylayan bu satılmışbürokratlar takımı, bugün de yeni bir ihanete imza atarak 34 TL’lik zammı kabul etmiştir. Kendi sırçaköşklerinde işçilerin ücretlerinden kesilen aidatların rantıyla günlerini gün eden bu asalak takımı bir deutanmadan “Bu yıl da asgari ücret bizi tatmin etmedi” biçiminde açıklamalar yapmışlardır. Oysa TÜRK-İŞ,komisyondan ücret dilenmek dışında ortaya hiçbir pratik koymamıştır. Komisyonda iddia ettiği ücretiisteyip istemediği dahi şaibelidir.

Ancak ihanetçi sendikaların dışındaki sendikal güçler de ne yazık ki asgari ücret belirleme sürecindedişe diş bir mücadele ortaya koyamamış, bir iki sendikanın pratiği ise yalnızlığa mahkum edilmiştir.Genel olarak ise göstermelik basın açıklamaları ve yazılı açıklamalarla süreç geçiştirilmiştir. İşçi sınıfınınbunca hak gaspına sessiz kalan sendikalar, asgari ücret sürecinde de farklı bir mücadele düzeyi ortayakoyamayarak sürecin bu şekilde bitesinde de sorumluluk taşımaktadır.

Sendikaları da aşan bir biçimde asgari ücretin bir kez daha sefalet zammıyla sonuçlanmasının bugüniçin temel sebebi, işçi sınıfının üzerini örten ölü toprağıdır. Yıllardır lokal direnişler ve tekil çıkışlardışında anlamlı bir mücadele pratiği sergileyemeyen, TEKEL gibi çıkışları ise sendikal bürokrasi engelinetakılan proletarya, bugün de asgari ücrete karşı sessiz kalarak kaderine adeta razı olmuştur.

İnsanca yaşamaya yeten bir asgari ücret elde etmenin tek yolu, uzlaşmacı ve ihanetçi sendikalanlayışları bir kenara bırakarak işçi sınıfının tabandan gelen gücünü açığa çıkarmaktır. Bu yapılamadığı vesınıfın öfkesi örgütlenemediği taktirde emekçiler bugünkü yaşam koşullarını dahi arar konumagelecektir.

Ancak halen daha mücadele için geç kalınmış değildir. Bugünden başlayan ve tabana dayananbirleşik, siyasal ve militan bir mücadele, bugüne kadar gasp edilen hakları geri almakla kalmayacak,proletaryayı sınıfsız ve sömürüsüz bir dünyaya bir adım daha yaklaştıracaktır.

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP)28 Aralık 2012

Page 8: Kızıl Bayrak 13-01

Sınıf8 * Kızıl Bayrak Sayı: 2013/01 * 4 Ocak 2013

Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD)“2060’a Bakarken: Uzun Vadeli Küresel BüyümeBeklentileri Raporu” ile tüm dünya ülkelerinde 2011-2060 yılları arasında gerçekleşmesi öngörülen büyümeoranlarını açıkladı. Raporda Türkiye’nin büyümehızının kapitalist sistemin devleri olan ABD, Almanya,Fransa, İngiltere, Japonya gibi ülkeleri geridebırakması öngörülüyor.

Bu rapor kapitalist dünya sisteminin, Türkiye’yiuluslararası tekellerin egemenliğinin hüküm sürdüğübir sömürü cenneti haline getirmeye ilişkin yaptığısaldırı planlarını kanıtlar niteliktedir. OECD raporundaTürkiye dünyadaki ortalama büyüme hızısıralamasında Hindistan, Endonezya, Çin, SuudiArabistan, Güney Afrika’dan sonra 7. sırada yer alıyor.Türkiye’yi ABD emperyalizmin kuşatması altında olanŞili, Brezilya ve Arjantin izliyor. Kapitalizmindayattığı kölelik yasalarını işçi ve emekçilerinsokaklara çıkarak yaktıkları Yunanistan, İtalya,Portekiz’den beklenen büyüme oranı ise 1,4.Açıklanan Gayri Safi Yurt İçi Hasıla büyüme hızırakamları ise kapitalizmin temel dinamikleri üzerindenbelirlenmektedir. Ve büyümenin esası artı-değerinsömürüsüne dayalı sermaye birikimindeki artıştır.

‘90’lı yıllardan itibaren yaygın bir şekildeuygulanan neoliberal politikalar ile ücretli emeğinazgınca sömürülmesinin önündeki engeller bir birtemizlenmiştir. Kapsamlı saldırılar karşısındasavunmasız bırakmak için işçi sınıfı atomize edilmiş,örgütlenme hakkına yönelik sistematik bir savaşaçılmıştır. İşte bu nedenle işçi sınıfının emeğininkuralsızca sömürüldüğü ülkelerin OECD’nin gelecek49 yıllık büyüme oranları tahminlerinde ilk sıralardayer alması şaşırtıcı değildir. Sermayenin saldırıhedefinde olan ülkeler aynı zamanda yüksek nüfusartış oranlarıyla iştah kabartan pazarlar ve ucuz işgücücennetleridir. Dünya tekellerinin IMF-Dünya Bankasıyıkım programlarıyla işçi sınıfını ve emekçileriekonomik-sosyal saldırı politikalarıyla zapturapt altınaalma süreci ile dünya üzerinde biriken toplumsalservet katlanmıştır. ‘70’li yıllardan bugünesüreklileşerek derinleşen ekonomik krizle birlikteçıkmaza giren dünya sistemi kapsamlı yıkımpolitikalarını kapitalist devletler eliyle uygulamış vebu sayede tüm dünya küresel bir fabrika halinegetirilmiştir.

Emperyalizm içinde bulunduğu bataklıktankurtulabilmek için yarattığı arka bahçelerdegüvencesiz ve kölece çalışma koşullarını kalıcı halegetirerek kapsamlı saldırı hazırlığını daha dahızlandırmanın peşindedir. Türkiye için açıklanan sözkonusu 2.9’luk büyüme oranı beklentisinin Türkiye’deişçi sınıfının azgınca sömürü ve sefalet koşullarına razıedilmesi ile hayata geçirilebileceğinden kuşkuduymamak gerekir.

Sermaye cephesinden söz konusu olan bubüyümenin emekçiler cephesindeki karşılığı azgınemek sömürüsü ve daha çok sefalettir. Sermayeninserveti büyürken işçi sınıfının yaşam koşulları daha dakötüleşecek, sınıfın mahkum edildiği yoksulluk isedaha da derinleşecektir. Artı-değer sömürüsünüyoğunlaştırmak için çalışma yaşamında tam anlamıylabir kuralsızlık hakim kılınacaktır. Uzun ve fazla

mesailer, ağır ve yorucu çalışma koşulları, düşükücretler, esnek üretim biçimlerinin pervasızcauygulanması, artan işsizlik oranları sonucunda işçisınıfının ayağına vurulan prangalar daha dasıkılaştırılacaktır.

Son dönemde AKP eliyle adım adım hayatageçirilen saldırı yasaları bu aynı sürecin bir devamıdır.Tabloyu emekçilerde biriken öfkenin sosyalmücadelelere dönüşmesi tehlikesine karşı işçi sınıfınınüzerindeki baskının sistematik bir şekilde arttırılmasıtamamlamaktadır.

Açıklanan uzun vadeli büyüme hızı oranının hayatbulması işçi sınıfına insanlık dışı yaşam ve çalışmakoşulları dayatılması anlamına geliyor. İşgücümaliyetlerini düşürmek için sefalet ücretleri ve uzunçalışma saatleri, kuralsız, ağır-yıpratıcı çalışmaanlamına gelen taşeronlaştırma yaygınlaştırılacak vemodern işçi simsarlığı yapacak olan istihdam bürolarıhızla hayata geçirilecektir. Bu süreçte kıdem tazminatıgibi kazanılmış hakların gasp edilmesine yöneliksaldırı hazırlığı ve bölgesel asgari ücret uygulamasıişçi sınıfının çalışma ve yaşam koşullarını daha daağırlaştıracak faktörler olacaktır.

Zira kölelik yasasından, özelleştirmelere,

SSGSS’ye kadar pek çok saldırının ete-kemiğebüründüğü 1995-2011 yılları arasında tespit edilenTürkiye’nin Gayri Safi Yurt İçi Hasıla büyüme hızı4,2’dir. Bu söz konusu yıllar arasında işçiler veemekçiler Türkiye tarihinin en kapsamlı saldırılarlayüz yüze kalmışlardır. Bu yıllarda ‘kuralsızlık’ çalışmayaşamına hakim olan temel olgu haline gelmiştir.Neoliberal saldırganlığın programında yer alanesnekleşme ve taşeronlaştırma sınıfı kuralsız çalışmadüzenine mahkûm etmenin önemli başlıklarıdır.Madenlerden tersanelere, inşaattan metal ve petro-kimya sektörüne kadar hemen her sektörde esnekleşmeve özelinde taşeronlaşmanın yarattığı sonuçlarçarpıcıdır.

Bu çerçevede işçi sınıfını köleleştiren kapsamlıiktisadi-sosyal yıkım politikaları yıllardır sınıfıntarihsel kazanımlarının yok edilmesi ve her türlüörgütlülüğünün tasfiyesi eşliğinde uygulanıyor. Bugüntanımlanan büyüme oranı öngörüleri işçi sınıfınıninsanca yaşama ve çalışma hakkına yönelik bir savaşilanı olarak algılanmalıdır. İşçi sınıfının militan,meşru, kitlesel mücadelesi örgütlenerek sermayeninkapsamlı saldırı hazırlığına karşı etkili bir mücadelepratiği ortaya konulmalıdır.

OECD raporunda öngörülenazgın sömürü!

Sürgü’de Aleviler’e baskılar sürüyor

Malatya’da bulunan Sürgü Beldesi’nde geçtiğimiz Ramazan ayında bir davulcunun Alevi aileye yöneliktacizleri provokasyona dönüşmüş ve alevilere yönelik bir linç girişiminde bulunulmuştu. Dahası provokasyonasebep olan davulcu gazetelere açıklama yaparak “Bu benim davam değil, İslam davası”, “O aile buradangidecek!” biçiminde açıklamalar yapmıştı.

Davulcunun açıklamalarına destek hukuk sisteminden de geldi ve saldırıya uğrayan aile de sanık olarakyargılanmaya başlandı. Ancak hukuksuzluk mahkemede de sürdü. 10 Aralık tarihinde görülen duruma sonunadoğru mahkemede verilen ifadeler bilgisayarlardan silindi. Bunun üzerine dava 21 Şubat’a ertelendi.

Ancak aileye yönelik kin ve düşmanlık bununla da sınırlı kalmadı. Faşist davulcunun ailesi, evinin basılaraktehdit edildiğine dair şikayetçi oldu. Hem saldırıya uğrayan hem de suçlu durumuna düşürülen Evli ailesi adınayapılan açıklamada iddianın gerçek olmadığı ve o tarihlerde farklı illerde oldukları belirtildi.

Servet Evli ayrıca ailelerinin dağıldığını ve çocuklarını farklı yerlere göndermek zorunda kaldığını belirttiktensonra “Yine de direneceğim. Burası kimsenin malı değil, hepimizin yurdu. Kimse benden fazla vergi vermiyor,kimse benden fazla askerlik yapmadı. Aleviyim, Kürdüm ve buradayım. Kimsenin yüreği benimkinden fazladadeğil” dedi.

Bu gelişmeler sermaye devletinin Maraş ve Sivas’taki zihniyetin halen daha taşıyıcısı olduğunu dagöstermekte.

Page 9: Kızıl Bayrak 13-01

Sınıf Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2013/01 * 4 Ocak 2013

Yine bir asgari ücret belirleme süreci geridekaldı. Aslında sonucu önceden belli olan asgari ücretzam dönemleri bundan dolayı adeta bir komediyedönmektedir. İşçilerle alay edercesine verilen komikzamlar, o “büyük”lüğüyle övünülen devletinsözcülerince büyük bir ciddiyetle açıklanır.

2013 yılında milyonlarca işçiyi etkileyen asgariücrete, herkesin yine “dağ fare doğurdu!” diyeceğibir oranda zam yapıldı. Belirlenen artışla asgariücrete ilk altı ay için yüzde 4,1 ikinci altı ay için iseyüzde 4,4 zam geldi! Yani 2013 yılında uygulanacakasgari ücret ilk altı ay için net 774 TL, ikinci altı ayiçin 804 TL olarak belirlendi.

İnsani gereksinimleri karşılamaya hiçbir şekildeyetmeyecek olan asgari ücret dayatması ile işçi sınıfı2013 yılında da açlık ve yoksullukla boğuşacak. Yineek işler aranacak, patronların dayattığı fazlamesailere “gönüllü” olunacak, gecesi-gündüzü belliolmadan patronlara ömürler adanacak… Tümbunlara rağmen ele geçen ücret ne beslenmeyeyetecek ne faturaları ödemeye, ne okul masraflarına,ne de yol parasına… Sosyal-kültürel ihtiyaçlarısaymıyoruz bile.

Ama buna rağmen sermaye devleti işçininücretine yapmadığı zammı, iğneden ipliğe her şeyeyapacak! 2013 yılında işçi ve emekçileri bekleyenzamlardan bazıları şöyle: Öncelikle vergi vecezalarda yeni yılla birlikte zam uygulanacak. Bunagöre taşıt vergileri, harçlar, damga vergisi, cezalar vedeğerli kağıtlar ile defter tutma hadleri yüzde 7.8artırılacak. Zam uygulandığında damga vergisi 37 TLolacak. Trafik cezaları da zamlanacak. Kırmızı ışıktageçme ve hız sınırını aşma 166 TL olurken, alkollüaraç kullanmanın cezası 701 TL’ye yükselecek.Pasaport harcı da zam yağmurundan nasibini alarak121.5 TL’ye çıkacak. Ehliyet harcı ise yeni yıllabirlikte 300 TL olacak. ÖTV oranının artmasıylasigara da zamdan nasibini alacak. ÖTV zammıyla 8TL’lik sigaranın fiyatı 10.5 TL olacak. Bilindiği gibison yapılan zamla birlikte benzinin litre fiyatıyeniden 5 TL’ye yaklaşmış, elektrik ve doğalgaza ise1 Ekim’de yüzde 10’a varan oranlarda zamyapılmıştı.

Geçim derdinin kronik bir sorun haline geldiğiTürkiye’de bu durum yapılan kimi anketlere deyansıyor. Örneğin, Tür ki ye hal ka sı nı Ba rem Re se arch’ ün ger çek leş tir di ği WIN/Gal lup In ter na ti ona l’ ın, beş kı ta dan 54 ül ke de ki 56 bi n ki şiy le yap tı ğı “U mut ve Umutsuz luk Ba ro met re si ”adlı araş tır mada, “bu yıl la kar şı laş tı ra cak olur sak,ge le cek yıl eko no mik açıdan daha mı zor geçecek?”so ru suna, Tür ki ye ’de gö rü şü len ki şi le rin yüz de 43’üzor luk la rın ar ta ca ğı yanıtını vermiş. Yüz de 25’lik ke sim du ru mun de ğişme ye ce ği ni düşünüyor. Tür ki yeiçin geç ti ği miz yıl yüz de 1 olan net eko no mik umut,bu yıl 12 pu an azala rak yüz de 13‘e düş müş. Görüleno ki, yoksulluk artarken işçi ve emekçilerinumutsuzlukları da artmaktadır.

Tek seçenek örgütlü mücadele!

Kapitalizmin dünya genelinde kriz içinde

debelenmeye devam ettiği, krizin tüm yükünün işçive emekçilere yıkıldığı, işsizlik oranlarınınyükseldiği, sömürünün, köleliğin ve sefaletin arttığıbu düzende, tüm bu umutsuzluk ve çaresizliktablosunu yıkacak olan işçi sınıfının örgütlü gücüdür.Hak arama mücadelesinde oynaması gereken rolüoynayamayacak denli kötürümleştirilmiş sendikalarahâkim olan bürokrasiyi aşacak olan da yine bugüçtür.

İşçi sınıfı adına Asgari Ücret TespitKomisyonu’nda işçi sınıfını “temsil” eden sendikaağalarının esas işlevlerinin işçi hareketinidizginlemek olduğu ortadadır. İşçilerin fabrikalardataban örgütlenmelerinden aldıkları güçlesendikalarda örgütlendiği ve sokaklarda sesiniduyurduğu koşullarda asgari ücret gibi işçi sınıfınıngenelini etkileyen ve insanca yaşam koşullarındabelirleyici önemde olan bu süreç kuşkusuz çok farklıolurdu.

Yapılması gereken bellidir. Sanayi havzalarında,fabrikalarda işçi sınıfının bilinçlenmesi veörgütlenmesi uğruna mücadeleyi yükseltmekgerekmektedir. İşçi sınıfını ilgilendiren her konudaolduğu gibi sınıf devrimcileri bu bilinçleçalışmalarını yoğunlaştırmaktadır.

Bundan dolayı Ocak zamlarının da gündemdeolduğu bugünlerde yapılacak çalışmalar önemkazanmaktadır. İşçilerin yaşamlarını doğrudanetkileyecek bu dönemlerde, işçilerin kendiliğindende olsa hareketlendiği, bireysel ya da toplu bir takımçıkışların olduğu bilinmektedir. Fabrika merkezliçalışmaların böylesi süreçlerde daha farklı etkisiolacağı ortadadır.

Asgari ücrete komik zam...

İnsanca yaşam içinörgütlü mücadeleye!

Kayseri’de asgari ücret protestosu...

Kayseri İşçi Birliği yaklaşık bir aydır asgariücretle ilgili olarak faaliyet yürütüyordu. “İnsancayaşamaya yeten vergiden muaf asgari ücret” talebiçerçevesinde binlerce imza toplayan birlik, imzalarıÇalışma Bakanlığı’na gönderdi. Ardından organizesanayi işçileri ile asgari ücret konulu 2 toplantıgerçekleştirdi. Yüzlerce el ilanı dağıtıp işçileri asgariücreti protesto eylemine çağırdı. 30 Aralık günü bufaaliyetin finali olarak işçiler Kayseri Meydanı’nda,tespit edilen asgari ücreti protesto etmek için basınaçıklaması gerçekleştirdiler.

Basın açıklamasının öncesinde kısa bir ajitasyonkonuşması yapılarak emekçiler basın açıklamasınakatılmaya çağrıldı. Kayseri İşçi Birliği adına okunanaçıklamada belirlenen artışın sefalet artışı olduğu,AKP iktidarının işçi sınıfı ile dalga geçer gibi asgariücrete ilk altı ay için yüzde 4,1 ikinci altı ay için ise

yüzde 4,4 zam yaptığını ifade edildi. Asgari ücretin tek bir işçinin ihtiyacını karşılama anlayışı ilebelirlendiğini, bu nedenle işçi ailelerinin sefalete mahkum edildiği vurgulandı.

Kayseri’de çalışan işçilerin yüzde 95’inin asgari ücrete talim ettiği belirtilerek “Kayseri İşçi Birliğiolarak yapılan sefalet zammını reddediyor, işçileri hakları ve gelecekleri için birleşmeye, insancayaşamaya yeten, vergiden muaf asgari ücret için örgütlü mücadeleyi yükseltmeye çağırıyoruz” denildi.Eyleme Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP) destek verdi.

Kızıl Bayrak / Kayseri

Page 10: Kızıl Bayrak 13-01

Sınıf10 * Kızıl Bayrak Sayı: 2013/01 * 4 Ocak 2013

Topkapı Şişecam işçileri fabrikanın Eskişehir’etaşınarak kapı önüne koyulmalarına karşı başlattıklarıfabrika işgal eylemini sürdürüyor.

Sermaye sınıfının daha fazla kâr hırsının sonucuŞişecam işçileri de işsizlik ve geleceksizlikle karşıkarşıya.

Eskişehir’deki yeni fabrika işçi ve emekçilerdenkesilen vergilerin sermayeye peşkeş çekilmesi sonucukuruldu. Bununla yetinmeyen Şişecam patronuTopkapı fabrikasında çalışan işçilerin işine sonvererek Eskişehir’de asgari ücretle ve hiçbir sosyalhakkı olmadan çalışacak yeni işçiler almayı planlıyor.Ayrıca 29 yaşın altında işçiler alarak sigorta primlerinide işsizlik sigortasından ödemek istiyorlar. Buuygulama da sermaye hükümetinin patronlara peşkeşçektiği haklarımızdan biridir. Biz işçilerden kesilenprimlerle oluşturulan fondan işsiz kaldığımızdafaydalanmamamız için ellerinden geleni yapıyorlar.Sürekli zorluk çıkarıyorlar fakat patronların bu fonuyağmalamasının önünü tamamen açıyorlar.

Bu gelişmeler gösteriyor ki, bizleri daha kapsamlısaldırılar ve hak gaspları bekliyor. Kıdem tazminatıhakkının gaspı bu saldırıların en başta gelenidir.

Şişecam işçileri sermayenin ve hükümetininyağmasına karşı geleceği için direniyor!

Şişecam işçileri sermaye hükümetinin aldığıkararları hoyratça hayata geçiren patronlarınınsaldırılarına karşı direniyor. Eskişehir’e taşınacakfabrikanın üretim kapasitesi birkaç sene içindeTopkapı’dakinin dört katına çıkarılacak. Buna rağmenTopkapı’da çalışan işçilerin işine son veriliyor.

Şişecam patronu bu hamle ile yılların mücadelesisonucu kazanılmış hakları gasp etmeye, sendikalörgütlülüğü tasfiye etmeye çalışıyor. Bunun yasalzemini sermaye hükümeti tarafından fazlası ilehazırlandı ve her geçen gün bu zemin güçlendiriliyor.

İşçiler ise yılları bulan mücadele sonucukazandıkları haklarını sermayeye teslim etmemek içindireniyor. Mevcut hakları ve kazanımları korunarakEskişehir’deki veya diğer Şişecam grubuna bağlıfabrikalardan birinde istihdam edilmek istiyorlar. Bu

talepleri sermayeyi oldukça zora sokmuş bulunuyor.Şişecam grubuna bağlı diğer fabrikalara mevcuthakları ile işçilerin dağıtılması ya da tek bir fabrikadaistihdam edilmeleri Şişecam patronlarının işinegelmiyor. Geçmiş deneyimlerin de gösterdiği gibi şişecam grubuna ait diğer fabrikalarda çalışan işçiler deağır çalışma koşullarının ve ücretlerinin iyileştirilmesitalebiyle mücadeleyi yükseltecektir.

Şişecam gurubuna ait fabrikaların tümündeKristal-İş Sendikası örgütlü bulunuyor. Fakat herfabrikada ayrı ayrı sosyal hak ve ücret politikasıuygulanıyor. Topkapı Şişecam Fabrikası mücadelegeleneği ve hakları en fazla olan yerlerden biridir.Burada köklü bir mücadele geleneği var. Bu gelenekcam işçisinin mücadelesinde önemli bir roloynayabilir. Ancak Topkapı Şişecam işçilerinindirenişi diğer şişe cam grubuna bağlı fabrikalardaçalışan işçilerinin de desteğini almalı ve onların dataleplerini işlemelidir. Bu başarıldığında çam işçisikendileri için ve tüm işçi ve emekçiler için iyi birkazanım elde edecektir.

Topkapı Şişecam işçisi şişe cam gurubuna bağlıfabrikalarda çalışan işçiler arasındaki parçalılığıortadan kaldırabilir. Bunu başarmanın yolu direnişin

taleplerini tüm Şişecam gurubuna bağlı fabrikalardaçalışan işçilerin talepleri olarak kurgulamak vedirenişi bu bakışla örmekten geçer. Bunun zemini defazlası ile mevcut. En büyük olanak ise Şişecamgrubuna bağlı fabrikalarda Kristal-İş Sendikası’nınörgütlü olmasıdır.

Fakat öncü güçlerin taban birliği sağlanmadan budurum çok bir işe yaramayacaktır. Son Paşabahçedirenişi bunu tüm açıklığı ile ortaya koymuştur. Camişçisinin mücadelesinin kazanım sağlaması öncüişçilerin taban birliğini oluşturmasından geçiyor.Sendikal örgütlülük ancak böyle bir adımla uzlaşıcı-müzakereci konumdan çıkıp mücadeleci-hak alıcıgerçek kimliğine kavuşabilir. Bu adımlarla birliktediğer kentlerdeki Anadolu Cam fabrikalarında çalışanişçilerin üretimden gelen güçlerini kullanmak dâhileylemli süreci örmelerini sağlamak gerekir.

Tüm öncü ve ilerici güçlere bu konuda fazlası ilegörev düşüyor. Yapılması gereken Şişecam direnişinintaleplerini tüm işçi ve emekçilere ulaştırmak vesınıfsal bir destek sağlamaktır. Yanı sıra tüm AnadoluCam işçilerinin birliğini ve taban inisiyatifini açığaçıkaracak bir zemin yaratmaktır.

Böylesi bir mücadele perspektifi sermayeninsaldırılarını boşa düşüreceği gibi sınıfınparçalanmışlığına son veren bir misyon da yüklenmişolacaktır.

Şişecam işçileri şahsında sermayenin hayatageçirmeye çalıştığı geleceksizliği, kazanılmış haklarıngaspını ve sendikal örgütlenmenin tasfiyesi girişiminiboşa düşürmek, sermayenin saldırılarına karşıkazanılmış önemli bir direniş mevzisi olacaktır. Bubilinç ve kararlılıkla Şişecam direnişiyle dayanışmayıyükseltelim. İşçi sınıfı ve emekçilere dayatılangeleceksizliğe ve köleliğe karşı birleşik mücadeleyiörelim. İşçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluşundan yanaolan tüm güçler Topkapı Şişecam direnişini bubilinçle sahiplenmeli ve omuz vermelidir.

Yaşasın Şişecam direnişimiz!İşçilerin Birliği Derneği

2 Ocak 2013Adres: Merkez Mh., Aligalipbey Cad., No. 12 / 40

Gazi CenterGaziosmanpaşa / İstanbul

Şişecam işçileri ile sınıf dayanışmasını yükseltelim!

Sermayenin ve hükümetinin saldırılarınakarşı mücadeleyi büyütelim!

Şişecam işçileri Taksim’de haykırdı...

Şişecam işçileri, Taksim’de yaptıkları eylemle taleplerini haykırdılar. Topkapı’da bulunan fabrikanınkapatılarak, Eskişehir’e taşınmasını protesto eden işçiler, Şişecam firmasına ömürlerini verdiklerini, işlerinesahip çıkacaklarını açıkladılar.

Kristal İş Sendikası’na üye işçiler, eşleri ve çocukları ile geldikleri eyleme, sendika önlükleri ve şapkalarıile katıldılar. TRT binası önünde otobüslerden inerek, Taksim’de bulunan Paşabahçe mağazası önüne“Şişecam işçiyi sokağa atma!” sloganıyla gelen işçiler, burada oturma eylemine başladılar ve mağazayagirerek protestolarını sürdürdüler.

Mağaza içerisine giren işçiler, alışveriş yapan müşterilere, Şişecam ürünlerine elleriyle şekil verenlerinişten çıkarılarak sokağa atılacaklarını, bugün ürün almayarak kendilerine destek olmaları çağrısındabulundular.

Dışarıda Kristal-İş Sendikası İstanbul Şube Başkanı Mürsel Kılınç, açıklama yaparak süreci anlattı. Sadakadeğil haklarını istediklerini belirten Kılınç, bugün Taksim’de yarın diğer mağazalarda olacaklarını, muhatapgördükleri heryere giderek direnişlerini sürdüreceklerini ifade etti.

İşçiler TRT binasının önünden geçerken de kanalı protesto ettiler ve ardından fabrikalarına döndüler.Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 11: Kızıl Bayrak 13-01

Sınıf Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2013/01 * 4 Ocak 2013

Sermaye, daha fazla sömürü ve sefalet dayatarakbir yılı daha bitirirken, işçiler yeni yılı direnişlerininbaşında karşılayarak mücadeleyi büyütme sözüverdiler. Fabrikayı işgal ederek direnişe geçenŞişecam Topkapı işçileri, hakları için direnen HeyTekstil işçileri yeni yıla direniş ateşinin başındagirdiler. Yeni yıla direnişle giren işçiler, başlattıklarımücadelede kararlılıklarını sürdürdüklerini bir kezdaha gösterdiler.

HEY Tekstil işçileri2012’nin son gecesinde fabrikanın önünde direniş

ateşi yakan HEY Tekstil işçileri türkü ve halaylarlayeni yıla girdiler. Etkinliğe 325 gündür direnişte olanHEY Tekstil işçilerinin çağrısı üzerine, ÇHD veBDSP’nin de aralarında bulunduğu kurumlarkatılarak destek verdi. Direnişin taleplerini içerenpankartların yer aldığı direniş alanında hep birlikte

söylenen türküler ve çekilen halaylarla direnişkararlılığı bir kez daha ortaya kondu. Etkinliğindevamında atılan havai fişeklerle yeni yıl karşılandı.

Abdi İbrahim işçileriKeyfi işten atma saldırısına karşı direniş

başlatan Abdi İbrahim İlaç fabrikası işçileri2012’nin son gününü de fabrika önünde geçirdi.İçeride çalışan arkadaşlarının yeni yılını kutlayanişçiler, işten atmaların olmadığı bir yıl dilediler.

Yeni yıla direnişte giren işçiler, öğle saatlerindebildiri dağıtımı gerçekleştirdiler. Günün ilerleyensaatlerinde TKP üyeleri, Pınar Aydınlar ve tiyatrosanatçısı Metin Coşkun da direnişi ziyaret etti.Ziyarete gelenleri direnişçi işçiler sloganlarlakarşıladı. Ziyaretçiler direnen işçilerle

dayanışmayı büyüteceklerine dair konuşmalaryaptıktan sonra direniş alanından ayrıldılar.

Topkapı Şişecam işçileriKristal-İş Sendikası üyesi Şişecam işçileri,

aileleri, desteğe gelen sendikacı ve ilerici güçlerleyılbaşında Topkapı Şişecam fabrikasındaydılar.

Akşam 18.00’de başlayan etkinlikte ilk olarakfabrika girişinden orta avluya yüründü. Yapılankonuşmaların ardından halaylar ve sinevizyonlaetkinlik devam etti. Ardından Bursa Yenişehirfabrikasından işçilerin destek için geldiği belirtildi.İşçiler gelenleri karşılamak için fabrika dış kapısındauzun bir koridor kurdu.

Saat gece yarısına yaklaşırken avluda geniş birçember kurularak yeni yıl karşılandı. 30’dan geriyesayıp “Biz bu yola baş koyduk, ölmek var dönmekyok!” sloganı hep birlikte haykırıldı. Yüzlerce işçininkatıldığı etkinlikte coşku tüm gece boyunca sürdü.

31 Ararlık 2012 / Şişecam Topkapı

İşçiler İTO’danücretlerini istiyor

İstanbul Ticaret Odası tarafından yaptırılanTeknopark inşaatında çalışan işçiler, 28 Aralıkgünü ücret alacakları için eylemdeydi.Teknopark’ın ana yüklenici firması İstanbulTicaret Odası’nın Eminönü’ndeki merkez binasıönünde yapılan eylemde basın açıklamasınıücretini alamayan işçiler adına Burçin Kuzokudu.

Açıklamada, yere göğe sığdırılamayanTeknopark projesinin, sahiplerine devasaparalar kazandıracağı belirtilerek “Oysa bizlerTeknopark İstanbul projesi inşaatında çalışanişçiler olarak, yoğun emek gerektiren böyle birprojede bilfiil çalıştığımız halde hakkımız olanücretlerimizi alamıyoruz” dendi.

Ücret alacakları için “Vazgeçmeyeceğiz!”diyen işçiler proje sahiplerinin peşlerinibırakmayacaklarını ifade ettiler.

Açıklamanın ardından işçiler, sloganlarlabekleyişe başladılar. İşçiler “İTO şaşırma,sabrımızı taşırma!”, “İşçilerin birliği patronlarıyenecek!” sloganlarını attılar.

Bekleyiş sürerken İTO yönetimi görüşmetalep etti. İşçi temsilcileri avukatlarıyla birliktegörüşmeye giderken dışarda sloganlarla coşkulubekleyiş sürdürüldü. Kısa süren görüşmeninardından Teknopark projesini yürütenlerin,avukatları aracılığıyla işçilere kendilerinin demağdur olduklarını ifade ettikleri aktarıldı.

Görüşmenin ardından ÇHD İstanbul Şubesiadına Av. Zeycan Balcı Şimşek görüşmenin İTOsekreteri Cengiz Ersoy’la yapıldığını belirtip İTOadına Ersoy’un “Teknopark’ın kasasıyız” dediğinive çirkin bir üslupla Ersoy’un “muhatap bizdeğiliz” ifadelerini kullandığını belirtti.

Avukatın konuşmasının ardından sözü duvarustalığı yapan bir işçi aldı. Usta, 30 kiloluk betonblokları gün içinde defalarca taşıdıklarınıbelirterek ağır çalışma koşullarına dikkat çekti.Başka bir işçiyse yaz sıcağında, yağmurda, kardaçalıştıklarını, tonlarca alçı taşıdıklarını belirtip“artık sabredecek halimiz kalmadı” dedi. İşçilerbekleyiş sırasında İTO önünde yolu kısa bir sürekeserek ücretleri ödenmediği takdirdeeylemlerini büyüteceklerini ifade ettiler. İTOönünde 2 saat sloganlarla süren bekleyişinardından bir sonraki hafta gerçekleştirilecekaçıklamaya çağrı yapılarak eylem bitirildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Yeni yılın “yeni işsizleri”

İzmirİzmir’deki Konak Kadın Doğum ve Araştırma Hastanesi’nde Meta Temizlik adlı taşeronda çalışan 63

temizlik işçisi 31 Aralık 2012 günü 23.00-07.00 vardiyası çıkışında işten atıldıklarını öğrendiler.Taşeron firmanın değişmesinin ardından yeni taşeron 2 ile 18 yıllık olan işçilere geçmiş haklarından

vazgeçmeleri halinde iş başı yapma teklifinde bulundu. İşten atılan 34’ü kadın 63 işçi, 31 Aralık günü basınaçıklaması yaparak durumu protesto ettiler. 2 Ocak günü ise Çalışma Bölge Müdürlüğü’ne dilekçe verdiler.

TrabzonKaradeniz Teknik Üniversitesi bünyesindeki bir taşeron firmada çalışan 340 işçinin 68’i yeni yılın ilk

günlerinde kapının önüne kondu. İşçilere yapılan açıklama ise “tasarruf” oldu.İşten çıkarıldıklarını öğrenen işçiler, Acil Servis önünde toplanarak tepkilerini gösterdiler. İşçilere

açıklama yapan Başhekim ise bilim insanından çok tüccar gibi konuşarak işçilere kar zarar hesaplarındanbahsetti. İşçiler, haklarını alıncaya kadar hastane önüne gelmeye devam edeceklerini belirtiyor.

SilifkeSilifke Devlet Hastanesi’nde Atılım adlı güvenlik şirketinde çalışan 20 güvenlik görevlisi, 31 Aralık 2012

tarihinde saat 24.00’te işten çıkarıldıklarını öğrendiler.Hastane bahçesinde eşleri ve çocukları ile basın açıklaması yapan güvenlikçiler, işten çıkarılma nedeni

olarak kendilerine “firma değişikliği”nin gösterildiğini, fakat çıkarılmaların tamamen keyfi olduğunu ifadeettiler. Mücadelelerini sürdüreceklerini belirten güvenlikçiler, sloganlarla eylemi bitirdiler.

Yeni yılı direnişlekarşıladılar

Page 12: Kızıl Bayrak 13-01

Sınıf12 * Kızıl Bayrak Sayı: 2013/01 * 4 Ocak 2013

Abdi İbrahim İlaç fabrikasında işten atılan işçileryeni yıla direnişte girdiler. Keyfi işten atmalara vehak gasplarına karşı 7 gündür fabrikaları önünde

direnen işçiler, fabrikadaki işten atma saldırısını vedireniş sürecini gazetemize değerlendirdiler.

- İşten atılma süreciniz nasıl gelişti?Mehmet Ergün: Son bir yıllık süreçte birçok

arkadaşımızı işten çıkarttılar. İlaç sektörününgenelinde yaşanan bu işten atmaların birlikte aldıklarıbir karar olduğunu düşünüyoruz. İlaç İşverenleriDerneği’nin bir kararı olduğunu düşünüyoruz. Son biryılda yaklaşık bine yakın işçinin işinden olduğunutahmin ediyoruz. Buna gerekçe olarak ilaç fiyatlarınındüşmesi gösteriliyor. Buna bağlı kar marjınındüştüğünü dile getiriyorlar. Abdi İbrahim yönetimi debu gibi gerekçelerle bizi işten atmış oldu.

Bunların kar ettiğini biliyoruz. Söylediklerininyalan olduğunu biliyoruz. Çünkü Kazakistan’ınüçüncü büyük şirketi olan Global Pharm şirketininyüzde 60’ını aldığını biliyoruz. Yunanistan’da yaptığıortaklık görüşmelerinin yanı sıra binlerce araç aldığınıbiliyoruz. Cezayir’de üretim tesisi yapmayıplanladığını biliyoruz. Bu süreçler uluslararasıyatırımlarla devam ederken Abdi İbrahim yönetimibizleri işten atmıştır. Kendi karlarını yükseltmek içinsürekli yatırım yaparken bizleri de ekmeğimizden edipkışın bu soğuğunda bizi kapının önüne atmıştır.

Biz buraya 10-15 yılını veren insanlarız. Gecemizgündüzümüz burada geçti. Yeri geldi günde 16 saatçalışmaya zorlandık. Haftada 6 gün çalışıyorduk vebizi 7 gün çalıştırdılar. Çalışmanın çok ağır olduğunusöylediğimizde fedakarlık yapmamızı söylediler. Amabugün kapının önündeyiz. İşten çıkartmaların kabuledilebilir olduğunu kesinlikle düşünmüyoruz.Tamamen keyfi olduğunu düşünüyoruz. Abdi İbrahimyöneticilerinden birinin verdiği bir röportajda, ilaçfiyatlarının düşmesi nedeniyle ne yapacaklarısorulmuştu. Yönetici, “biz büyük bir şirketiz.Büyüklüğümüzü yapacağız, farkımızı göstereceğiz”demişti.

Abdi İbrahim, “insana verdiği değer” üzerindenödüller alan bir şirkettir. Biz bunun böyle olmadığınıyaşayarak gördük. Bazı arkadaşlarımız tazminatsız birşekilde işten atıldılar. Onların tazminatlarına dahi gözdiktiler. Bizi işten çıkartırken de üç kuruşluk paketlervererek bizi göndermeye çalıştılar. Biz bunu kabuletmiyoruz. İşimize geri iademizi istiyoruz. Tazminathaklarımızın pazarlık konusu olmasını istemiyoruz.

- İleriki süreçte neler yapmayı düşünüyorsunuz?Mehmet Ergün: Hava şartları bizi zorlasa da

meşru ve doğru bildiğimiz haklarımız için o sıcaklıkladirenişe devam ediyoruz. Direnişe ilk başladığımızdaarkadaşlarımız bizim yanımızda oldular ve bizi ziyaretettiler. Biz de onlara yanımızda olmaları gerektiğinianlattık. İlk günden itibaren yanımıza gelmeye devamettiler. Bilindiği üzere bu tür direnişlerde yönetiminbaskısı oluyor. Bu yüzden baskı ve insanlaragönderdikleri mailler yoluyla bizle bağlarınıkopartmaya çalışıyorlar. Bu direnişin onları çokkorkuttuğunu biliyoruz. Onların kurdukları birsaltanatları var. Kendilerini çok güçlü görüyorlar.Yasaları da biz yaparız, istediğimizi de işten atarız diyedüşünüyorlar ama öyle değil. Direnen insanları

karşılarında göreceklerdir. Onurlarına sahip çıkaninsanları göreceklerdir. Bize en yakın DHL işçileri var.Sendikalaşma çalışmalarını sürdürüyorlar. Yaklaşık200 gündür direniyorlar. Patronlara geri adım attırmakiçin direniyoruz. Bu süreci de bu şekilde örmeyeçalışıyoruz. Bu direnişi, fabrikanın 4 Ocak’ta izneçıkması nedeniyle farklı yerlere taşımayı düşünüyoruz.Haklarımızı alana, işe geri iade edilene kadar budirenişi sürdürmeyi düşünüyoruz.

“Sadece kendim için direnmiyorum”

- Benzer hak gaspları ve işten atma saldırılarınauğrayan işçilere mesajınız nedir?

Mehmet Emin Sönmez: Abdi İbrahim’in sloganıher zaman “insandan aldığını insana verdiği değerlegösterdiğini” ifade etmiştir. Buna rağmen işçilerineyaptığı dayatmalar, çalışma saatlerinin arttırılması,sınıf ayrımı insana verdiği değerle tezat bir durum

oluşturuyor. Bu firmanın 10 sene üst üste sektöründelider olduğunu övünerek söylemesine rağmençalışanlarına hiç acımadan saçma gerekçelerle iştençıkartmaların en yoğun olduğu firmalardan birtanesidir.

Biz bunu kabul etmedik. İnsanın bir onuru vardır.Çıkartılmamızda ortaya konan sebepler tamamen onurkırıcı bir ithamdır. İşini severek yapan insanlardanbiriydim. Özveriyle çalıştım. Gecemi gündüzümekatarak çalıştım. Üretim iyi olsun diye yemekpaydoslarımı dahi kullanmadığım zamanlar oldu.Direnişimdeki amacım, bu hukuksuzluğu ortadankaldırmaktır. Bunu da hem kitle örgütlerinin bilmesiniistiyorum. Burada sadece şahsım için direnmiyorum.İçerideki arkadaşlarımın da bu mücadele içerisindeolmalarını istediğim için direniyorum. Umarım herkesbu mücadelede bir nebze de olsa katkılarını ortayakoyar.

Kızıl Bayrak / Esenyurt

Abdi İbrahim işçileriyle direniş üzerine...

“Haklarımızı alana kadar direneceğiz!”

Abdi İbrahim’de 7. gün

İstanbul Hadımköy’de kurulu Abdi İbrahim İlaç Fabrikası’nda işten atılmalarının ardından direnişebaşlayan işçiler, direnişlerinin 7. gününde yine fabrikaları önündeydiler.

Sabah saatlerinde fabrika önüne gelerek direniş pankartlarını açan işçiler, saat 16.00’ya kadarbekleyişlerini sürdürdüler. Direnişin bölge genelinde duyulmasıyla beraber ilerici güçler ve işçiler de destekziyaretleri düzenlemeye devam ediyorlar.

Abdi İbrahim işçilerini gün boyunca TÜMTİS üyesi DHL Lojistik işçileri, UİD-DER üyeleri ve Yeni Dünyaİçin Çağrı Gazetesi ziyaret etti. Toplu biçimde direniş alanına gelen DHL direnişçi işçileri, mücadeledeneyimlerini ve direniş süreçleriyle ilgili gelişmeleri Abdi İbrahim işçileriyle paylaştılar.

Direnişin ilk gününden beri işçilerle sınıf dayanışmasını yükselten BDSP çalışanları da günboyu fabrikaönündeydiler.

Vardiya giriş çıkışlarında içeride çalışan arkadaşları tarafından ziyaret edilen direnişçi işçiler mücadelekararlılıklarını da gösterdiler. Onlarca işçinin direniş alanına gelmesi ve direnişçi işçilere destek vermesiAbdi İbrahim patronuna anlamlı bir yanıt oldu. Diğer yandan, Abdi İbrahim patronu, direnişin etkisinikırmak için içeride yoğun bir anti-propaganda faaliyeti yürütüyor.

İçeride çalışan işçilere dışarıdaki arkadaşlarına selam vermemeleri söyleniyor. Kızıl Bayrak / Esenyurt

Page 13: Kızıl Bayrak 13-01

Sınıf Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2013/01 * 4 Ocak 2013

Koç Holding’e bağlı fabrikalarda işçi kıyımısürüyor. Bu kez de Bursa’da kurulu TOFAŞfabrikasında bin civarında işçinin işten atıldığıaçıklandı. Kesin olmayan bilgilere göre iştenatılanların sayısının artabileceği bildiriliyor.

TOFAŞ’tan borsaya yapılan yazılı açıklamada“2012 yılında Avrupa ihraç pazarlarında görülen zayıftalebin 2013 yılında da devam etmesinin beklenmesinedeniyle” 7 Ocak tarihinde 2 vardiya düzeninegeçileceği bildirildi.

TOFAŞ’ta örgütlü olan Türk Metal Sendikası Bursa3 Nolu Şube Başkanı Zafer Öztürk ise konuya ilişkinyaptığı açıklamada, işten atılanların sayısının 1000olduğunu söyleyerek, işten atmalara mazeret üretti.Açıklamasında şu ifadeler yer aldı:

“2013 yılında Fransa, İtalya, Yunanistanbölgesinden yıllık 50 bin araba kaybettik. Bu yıl için230 bin araç siparişimiz var. Siparişler düştüğü içinçıkarmalar oldu. Sözleşmeli alınan ve askerlikyapmayanlar çıkarıldı. Bugün sözleşmelilere telefonedilmeye başlandı. Telefonda sözleşmelerininuzatılmayacağı tebliğ edildi. 7 Ocak’tan itibaren 2’livardiyaya döneceğiz. Haftanın 5 günü 9 saat 2’livardiya olarak çalışacağız. 2013 yılı böyle geçecek.İlerleyen günlerde siparişler olursa çıkarılanlar tekrarişe döndürülecek.”

İşten atmaların devam etmekte olan MESS GrupTİS sürecinde, MESS tarafından dayatmalara bahaneyapılması bekleniyor. Konuyla ilgili olarak görüşlerinialdığımız TOFAŞ işçileri, patronun piyasadaki enküçük bir dalgalanmanın faturasını dahi kendilerinekesildiğini, sendikanın ise haklarını savunmak yerinepatronun çıkarlarını kolladığını söyleyerek tepkilerinidile getirdiler.

Kızıl Bayrak / Bursa

TOFAŞ’ta işçi kıyımı:Bin işçi çıkarıldı!

Devrimci sınıfçalışmalarından...

Sınıf devrimcileri, sanayi havzalarına, işçi veemekçilerin bulundukları her alana giderek,insanca yaşanacak bir dünya için, örgütlenmemücadeleyi büyütme çağrısını yineliyorlar.

Tuzla’da bildiri dağıtımı

Tuzla’da devrimci sınıf çalışması asgari ücretgündemli olarak devam ediyor.

“Vergiden muaf insanca yaşamaya yetenasgari ücret!” şiarlı BDSP bildirileri emekçilereulaştırılıyor. Tuzla Organize sanayide asgariücrete çalışan işyerlerinde işçilere bildirilerdağıtıldı. Sefalet ücretine karşı, işçilermücadeleye çağrıldı.

Bursa’da metal bülteni dağıtımı

Metal İşçileri Bülteni’nin Aralık sayısınındağıtımları devam ediyor. İşçi servis güzergâhıolan Mesken, Santral Garaj ve Merinos hattınabülten dağıtımı gerçekleştirildi.

İki gün süren dağıtmalarda yüzlerce bültenişçilere ulaştırıldı.

Mersin’de Metal İşçileriBülteni dağıtımı...

Metal İşçileri Bülteni’nin son sayısı BirleşikMetal-iş Sendikası’nda örgütlü olan Çimsetaşfabrikasında işçilere ulaştırıldı.Vardiya çıkışındaişçilere ulaştırılan bülten ilgi çekerken, dağıtımesnasında işçilerle sohbet edildi.

Ümraniye’de sınıf çalışması

Sınıf devrimcileri “İnsanca yaşamaya yeten,vergiden muaf asgari ücret!” şiarlı bildirilerle işçive emekçilerle buluşmaya devam ediyor.

25 Aralık Salı günü İmes A kapısında, 26 AralıkÇarşamba günü ise İmes E kapısında asgari ücretgündemli bildirilerin dağıtımı gerçekleştirildi.İşçilere sefalet zammına karşı insanca yaşamayayeten asgari ücret için örgütlü mücadeleyiyükseltme çağrısı yapıldı.

27 Aralık Perşembe günü ise SarıgaziDemokrasi Caddesi’nde gerçekleştirilen dağıtımajitasyonlar eşliğinde yapılmış oldu. Dağıtımsırasında işçi ve emekçilerle devletin kirli savaşpolitikalarını teşhir eden konuşmaların yanında,insanca yaşayabilmek için örgütlenmeninönemine vurgu yapan konuşmalargerçekleştirildi.

TOFAŞ’ta işçi kıyımına hayır!Krizin faturasını kapitalistler ödesin!

Koç Holding işçi kıyımını sürdürüyor. Arçelik fabrikalarından sonra şimdi de Bursa’da kurulu TOFAŞfabrikasında bin civarında işçinin işten atıldığı açıklandı.

TOFAŞ yönetimi işten atılmalara gerekçe olarak, “2012 yılında Avrupa ihraç pazarlarında görülen zayıftalebin 2013 yılında da devam etmesinin beklenmesi” ifadelerini kullandı. Yani pazarlardaki daralmanınfaturasını dosdoğru işçilere çıkardı. Üstelik işten atma kararını işçilerden önce üç satırlık bir açıklamaylaborsaya bildirdi.

Açık ki sermayenin işçilere acıması yok. Daha önce yüksek karlar ve üretim rekorlarıyla övünenler, enküçük bir sarsıntıda yüzlerce işçiyi kapının önüne koyuyorlar. Böylelikle de karlarını yüksekte tutacak,daralan piyasaların yaratacağı kayıpların üstesinden gelecekler. Bunun için ağır şartlarda sömürülen yüzlerceişçi ve binleri bulan yakınları umurlarında değil. Öyle ki işten atılan yüzlerce işçiden önce TOFAŞ’ın hissesenetlerinden vurgun yapan sermayedarları bilgilendiriyor.

Sermayenin acıması yok ama işbirlikçi sendikaların da onlardan geri kalır yanı yok. Öyle ki sermayeuşağı Türk Metal çetesi de, işten atmalara karşı çıkmak yerine, işten atılacakların listesinin belirlenmesinderol aldı. Ama üstüne de işten atmalara mazeret üretmeye soyundu. Bakın sendikadan başka her şey olan buişbirlikçi takımından yapılan açıklamada ne deniliyor:

“2013 yılında Fransa, İtalya, Yunanistan bölgesinden yıllık 50 bin araba kaybettik. Bu yıl için 230 binaraç siparişimiz var. Siparişler düştüğü için çıkarmalar oldu.” ( Bursa 3 Nolu Şube Başkanı Zafer Öztürk’ünaçıklamasından…)

Oysa bir sendikanın yapması gereken işten atılmaları reddetmek, faturanın sermaye tarafından ödenmesinitalep etmek, bu uğurda mücadeleye girişmektir.

Ama bu patron uşağı Türk Metal çetesi sendika olmadığı için onyıllardır yaptığını yapıyor, bu durumuolağan bir şeymiş gibi sunuyor. Böylelikle sadece TOFAŞ işçisinin değil, aynı zamanda MESS Grup TİSsürecinde bulunan yüzbinlerce işçinin de ekmeğiyle oynuyor. Çünkü işten atmaların devam etmekte olanGrup TİS sürecinde, MESS tarafından dayatmalara bahane yapılması kesindir.

Metal İşçileri Birliği, bu işçi kıyımını meşru görmüyor, bu nedenle de “İşten atılanlar geri alınsın” ve“Krizin faturasını işçiler değil sermaye ödesin” şiarıyla mücadeleyi yükseltmeye çağırıyor.

Metal İşçileri Birliği2 Ocak 2013

Page 14: Kızıl Bayrak 13-01

Sınıf14 * Kızıl Bayrak Sayı: 2013/01 * 4 Ocak 2013

Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme Kurulu (MİBMYK) Ocak ayı toplantısını gerçekleştirdi. Toplantınıngündeminde şu konular vardı:

- ODTÜ olayları ve sonrasındaki gelişmeler- Geride kalan yıl üzerine değerlendirme- MESS Grup TİS süreci üzerine değerlendirme ve

planlama- Bülten üzerine planlamaBu gündem başlıkları üzerine yapılan

değerlendirmeler ve çıkarılan sonuçları başlıklarhalinde özetleyelim.

- ODTÜ olayları ve sonrasındakigelişmeler

Tayyip Erdoğan’ı protesto ettikleri için polisterörünün hedefi olan, fakat bu teröre direnişle yanıtveren ODTÜ gençliği, düzenin hedefi haline geldi.ODTÜ emekçilerinin polis terörüne karşı çıkarakgençliği sahiplenmesi ise AKP ve yandaşlarını adetakudurttu. Bundan sonra bilinen yöntemlerleODTÜ’nün bu direngen çıkışını ezmek üzere seferberoldular. Medya, yargı ve polis üçgenine YÖKdüzeninin kapıkulları olan rektörler de katıldı. Ancakböylelikle boğulmaya çalışılan ODTÜ’ye diğerüniversitelerden gençlik ve emekçiler tok bir tutumlasahip çıktılar. Birçok üniversitede ODTÜ’yü boğmakampanyasına katılan rektörlere karşı uzun zamandıreşine rastlanmadık düzeyde eylemler gerçekleştirildi.Böylelikle düzen cephesinin ODTÜ’yü bastırmagirişimi ters tepti. ODTÜ giderek gençliğe, emekçilereve toplumsal muhalefet güçlerine büyük bir moral güçkaynağı oldu. Düzene karşı direnme umudunu arttırdı,soluk verdi.

Kuşkusuz düzen cephesi bundan dolayı ODTÜ’yeve gençliğe yönelik saldırılarını boyutlandıracaktır.Benzer süreçlerde olduğu gibi tüm baskı ve sindirmeyöntemlerini kullanacaktır.

İşte bu gerçeği de dikkate alan MYK, ODTÜ’ye vegençliğe sahip çıkmanın, düzenin baskı ve sindirmeoperasyonları karşısında dayanışmanın önemine dikkatçekmiştir. İşçi sınıfı ve sendikaları düzenin hedefindebulunan gençlikle eylemli dayanışmayıyükseltmelidirler. Çünkü sözkonusu olan işçi sınıfınınhem kendi çocukları ve geleceği, hem de bizzatmücadelesinin kendisidir. MYK, başta metal işçileriolmak üzere işçi sınıfını gençliğin yanında olmaya,düzenin saldırılarına karşı gençliği sahiplenmeyeçağırmaktadır.

- Geride kalan yıl üzerinedeğerlendirme

Geride kalan 2012 yılı üzerine yapılandeğerlendirmeleri şöyle özetleyebiliriz:

1. Öncelikle bu yılın da önceki yıllar gibi düzeninağır saldırılarına sahne olan bir yıl olduğu tespitedilmiştir. Ancak önceki yıllardan farklı olarak bu yılyaşanan saldırılar ağırlıkla örgütlenme alanınayönelmiştir. Siyasal ve faşizan niteliktedir. Öyle kieşine ancak faşist askeri darbeler döneminderastlanabilecek türden saldırılardır bunlar. İşçi sınıfının

grev ve toplu sözleşme hakkı bu yıl içerisinde askıyaalınmış, THY örneğinde olduğu gibi gaspedilmiştir.Daha sonra çıkarılan sendikalar yasası ile de grev veörgütlenme hakları tırpanlanmıştır. Sermaye ve iktidarıböylelikle işçi sınıfının elini kolunu daha sıkı birbiçimde bağlamak istemiş, sendikal alanı yenidendüzenlemeye soyunmuştur.

Kuşkusuz iktidarın bu yönelimi boşuna değildir.Artık dikiş tutmayan, özellikle de metal işçilerininbaşını çektiği mücadelelerle orasından burasından yaraalan işbirlikçi-dayatmacı sendikal düzeni yer yermakyaj yaparak onarmaya, tahkim etmeye yöneliktir.Azgın sömürü koşullarında işçi sınıfı mücadeleninyolunu açmaya çalışırken, sermaye ve işbirlikçileriböylelikle onun önüne yeni engeller çıkartmaktadır.Böylelikle de kıdem tazminatı vb. gibi ağır saldırılarında önünü açmak istemektedir.

2. Düzen cephesinden işçi sınıfına yöneltilen bufaşizan saldırı büyük ölçüde hayata geçirilmiştir.İşbirlikçi-uşak sendikal yönetimler AKP ve sermaye ileelele vererek işçi sınıfının grev ve toplu sözleşmehakkının gaspını sineye çekmiş, sonra da haklarıtırpanlayan yasanın altına imza atmıştır. Bu haliyle işçisınıfı 2012’de büyük bir satışla yüzyüze kalmıştır.Böylelikle sendikalara hakim bu ihanet şebekesindenkurtulmanın zorunluluğu bir kez daha kanıtlanmıştır.

2012 yılı aynı zamanda bu işbirlikçi sendikalşebeke karşısında alternatif olmak iddiasıyla Türk-İşbünyesinde iki yıl önce öne çıkan bir kısmı alt kademesendikacılardan oluşan SGBP’nin de her bakımdaniflasına sahne olmuştur. Çünkü SGBP, işbirlikçisendikal ihanet şebekesi büyük bir saldırının altınaimza atarken izlemenin ötesine geçmemiştir. Birkaçgöstermelik eylem dışında hiçbir şey yapmamış,sonrası için koyduğu iddiaları da ortada bırakmıştır.

Öte yandan yönetimi değişse de, DİSK’intakatsizliği değişmemiştir. Tüm bunlar olurken iddialıbazı kampanyalar açıklayan ama cılız eylemlerinötesine geçemeyen DİSK’in çaresi, fabrikalardanyükselecek bir taban dinamizmindedir. Doğumundaolduğu gibi fabrikalardan yükselecek bir işçihareketliliği DİSK’in ölü hücrelerini yenileyebilir veayağa kaldırabilir. 2012 bu bakımdan her şeye rağmen

umutları arttıran gelişmelere de sahne olmuştur.3. İşçi sınıfı tüm bu engellere rağmen yıl içerisinde

kesintisiz ve yaygın bir hareketlilik içerisinde olmuştur.Örgütlenme eğilimi devam etmiş, mevzi direnişler yeryer Antep Ünaldı işçileri cephesinden gösterildiği gibionbinlerin katıldığı düzeyler kazanmıştır. Ama umudunen büyük kaynağı Bosch ve metal işkolundakigelişmelerdir.

İşbirlikçi-sendikal düzende gedikler açan, aynızamanda da DİSK’e büyük bir moral güç ve taze kansağlayan Bosch işçilerinin çıkışı 2012 yılının sınıfcephesindeki en ileri eylemi, kazanımıdır. Zateniktidarı ve işbirlikçilerini faşizan saldırılar konusundaatağa kaldıran da pek çok nedenin yanısıra Boschişçilerinin bu çıkışı olmuştur. Çünkü Bosch işçileri 12Eylül darbesiyle yaratılmış 30 küsur yıllık işbirlikçi-dayatmacı düzene, bu düzenin en sivri ucu olan TürkMetal çetesine büyük bir darbe vurmuşlardır. Bu, işçisınıfı ve onun öncü kolu olan metal işçilerinin esarettenkurtulmak yönünde attıkları büyük bir adımdır. Bununiçin de ilk adımın ardından Bosch, sınıf mücadelesininyoğunlaştığı bir ön cephe haline gelmiştir. TürkMetal’in faşist çeteleri, sermaye ve hükümet elbirliğiederek Bosch işçilerini bastırmaya çalışmışlardır.Ancak tüm bu saldırıları boşa çıkarılmıştır. Bosch halada hedef olmakla birlikte, bugün için mücadeleninönemli bir mevzisi olma yolunda ilerlemektedir.

Bosch işçileri bir yol açmıştır, metal işçileri de buyoldan yürümek doğrultusunda ayağa kalkmayabaşlamış, arayış içerisine girmiştir. Bosch’un ardındanMESS Grup TİS sürecine bağlı olarak Renault ve diğerbir dizi fabrikada yaşanan gelişmeler bunudoğrulamaktadır. Bu yeni girişimler bir dizi yetersizliknedeniyle şimdilik başarısızlığa uğrasa da, MESS veTürk Metal’in düzeni sarsılmaktadır. Bu alandasürmekte olan keskin ve sert sınıf mücadelesinin kaderide şu haliyle 2013’te belirlenecektir.

4. Bu haliyle 2012 yılını, azgın saldırılar ve hakkayıplarının yanında, umudun da ayağa kalktığı bir yılolarak değerlendirebiliriz. 2013’te ise işçi sınıfını veözellikle metal işçilerini kritik bir sınav beklemektedir.Kıdem ve benzeri saldırı konuları işçi sınıfınınüstesinden gelmesi gereken sınavdır. Metal işçilerinin

MİB MYK Ocak ayı toplantısı…

Değerlendirme ve sonuçlar…

Page 15: Kızıl Bayrak 13-01

Kızıl Bayrak * 15SınıfSayı: 2013/01 * 4 Ocak 2013.

payına ise bunların yanında devam etmekte olan MESSGrup TİS süreci düşmektedir. Metal işçilerininmücadelesinin ve örgütlenmesinin geleceği bu sınavınasıl vereceğine bağlıdır. Başarı ya da başarısızlık aynızamanda sınıf mücadelesinin tüm bir seyrinietkileyecektir. MYK bu bilinçle 2013’ü kazanmakhedefiyle ileri ve öncü metal işçileri başta olmak üzeretüm sınıf güçlerini harekete geçmeye çağırmaktadır.

- MESS Grup TİS süreci üzerinedeğerlendirme ve planlama

1. Taslakların açıklanması ve ardından Renault’daen ileri noktasına varan eylemliliklerle başlayan süreçdevam etmektedir. Fakat dikkat çekici biçimde MESSve Türk Metal cephesi işi ağırdan almaktadır. TaslaklarMESS’e verilmiştir ama henüz daha maddeler üzerinegörüşmelere başlanmamıştır. Yetki gaspı ile birliktezaten gecikmiş bir sürecin böylelikle daha dauzatılması dikkat çekici olduğu kadar anlamlıdır da.Ama anlaşılmaz değildir.

MESS-Türk Metal cephesi TİS’in masabaşıgörüşmeler ayağını ağırdan alıyor, fakat aktifoperasyonlar yürütüyor. Renault’dan sonra Arçelik’teyaşanan işçi kıyımları bu operasyonlardandır. Buoperasyonlarla kesin olan satışın önünü açmayaçalışıyor. Satış sözleşmesine tepki gösterecek işçibölüklerini öncüsüz bırakıp hareket edemeyecek halesokmanın hesabını yapıyor. Bunun için öncelikletaslaklar açıklandığında en örgütlü çıkışı gerçekleştirenArçelik işçilerini hedef aldılar, ama pek çok fabrikadanda öncü ve muhalif nitelikte işçileri de özenleayıklamaya çalışıyorlar. Böylelikle görünenin aksineaktif bir TİS politikası izliyorlar.

Geçmeden belirtelim, bu TİS politikasının birparçası da, son dönemde Türk Metal cephesindenMetal İşçileri Birliği’ne, yerel bazı bültenlere ve KızılBayrak gazetesine peşpeşe açılan davalardır. Amaçmetal işçisinin sesini soluğunu kesmek, yoluna tutulanışığı söndürmektir.

2. Bu koşullarda bu tasfiye politikasına karşıdurmak büyük önem taşıyor. Bu görev, saldırıyauğrayan metal işçileri başta olmak üzere tüm metalişçilerinin, en başta da Birleşik Metal’inomuzlarındadır. Unutulmasın ki MESS-Türk Metalcephesi bu saldırılarla alacağı sonuçlarla aynı zamandaBirleşik Metal’in de işini zorlaştıracaktır. Taslaklaraçıklandığında ortaya çıkan tepki karşısındasavunmada kalan MESS-Türk Metal, şu an saldırıyageçerek fabrikalara çeki düzen vermeye çalışmaktadır.Eğer başarılı olursa, böylelikle Bosch işçilerinin açtığıyolu kapatmış olacak, ama bu kadarla da kalmayacakkazanılmış mevzileri düşürmek için daha da ilerlemekisteyecektir.

3. İşte bunun için ne metal işçilerinin, ne Boschişçilerinin, ne Birleşik Metal ve yönetiminin geridebeklemek, eldekini korumak adı altında olan biteniizlemek gibi bir lüksü vardır. Elbette mücadeledesoluklanmak ve safları sıkılaştırmak için zaman zamangeriye çekilme anları olabilir ama mücadelenin mevcutseyri bugünün böyle bir an olmadığını gösteriyor.Aksine eldekini korumak için dahi aktif mücadelezorunlu hale geliyor.

Oysa bugün genel olarak metal işçileri, özelde iseBirleşik Metal cephesine, edilgenlik ve pasif birbeklemecilik hakimdir. Birleşik Metal cephesindeki budurumun gerisinde yönetimin politikasını, eldekikazanımları korumaya yönelik savunmacı bir stratejiüzerine kurmuş olması yatıyor. Ama yinelemek isterizki, bu tür bir strateji bugünkü koşullarda inisiyatifidüşmana vermekle sonuçlanır ve yenilgiye kapı aralar.

MYK, Birleşik Metal’in yönetim kademelerini,kadrolarını ve üyelerini bu temel gerçekler üzerindedüşünmeye, mevcut tutum ve politikaları aşarakmücadeleyi büyütmeye çağırıyor. Yasalcılık,icazetçilik, beklemecilik değil fiili-meşru mücadele!

İşte bugün yapacağımız tercih, bayraklaştıracağımızşiar bu olmalıdır.

4. Fiili-meşru mücadeleyi büyütebilmekbakımından yapılacakların başında saldırıya uğrayanmevzilerde kararlı bir direnişin hayata geçirilmesigelmektedir. Unutulmasın ki eğer Renault’da iştenatılmalar mücadeleyle yanıtlanmış olsaydı, MESS-Türk Metal cephesi Arçelik’te böyle bir kıyıma cesaretetmeyebilirdi. Eğer Arçelik’te bu çapta işçi kıyımınagirişenler yanıtsız kalırsa daha fazlasını yapmaktan daçekinmeyeceklerdir. Ayrıca bu saldırıların sineyeçekilmesi, metal işçisinin moralini bozabilmekte,mücadele ve örgütlenmeye olan inancınısarsabilmektedir.

İşte bunun için saldırıya uğrayan mevzilerdedirenişi örgütlemek üzere, işten atılanlara sahipçıkmak, onlara direnmenin yolunu göstermek veönlerine düşmek, aktif bir sınıf dayanışmasıylayanlarında durmak gerekmektedir. MİB MYK, tümileri sınıf güçlerini ve sendikaları bu yönde inisiyatifalmaya çağırırken, Birlik cephesinden de bu çerçevedeyapılacaklarla ilgili bir plan oluşturmuştur.

5. Bununla birlikte ise, genel olarak fiili-meşrumücadeleyi büyütebilmek üzere harekete geçilmelidir.Bu kapsamda safları harekete geçirecek, sokağıısıtacak bir planlı mücadele süreci başlatılmalıdır.Böylelikle bugün uyuşukluğun kol gezdiği fabrikalar,mücadele ve örgütlenmenin canlı merkezleri halinegetirilebilecektir.

Bu kapsamda kullanılacak söz, yapılacak eylem veyürünecek yol en kötü olasılığa göre seçilmelidir. Bu

da grev odaklı bir ruhsal şekilleniş, bilinçlenme,örgütlenme ve mücadele demektir. Elbette tüm bubakımlardan yapılacaklar, metal işçisinin mevcutdurumu dikkate alınarak seçilecek, basitten karmaşığa,nispeten barışçıl biçimlerden militan biçimlere doğrubir yol izlenebilecek, öncüden başlayarak kademekademe değişim sağlanacaktır. Ama her durumdabunlar, mücadelenin ihtiyaçlarına yanıt verecek,politik, mali, savunma, teknik gibi hemen tüm alanlarıkapsayacak, metal işçilerini greve hazır hale getirecek,gerçekleşecek saldırılara gecikmeksizin yanıt verecekve en sonunda da MESS-Türk Metal cephesinibozguna uğratacak adımlar olmalıdır.

5. MYK görevleri yerine getirmek üzere ileri veöncü metal işçilerini sorumluluk almaya çağırırken, biröncü işçi inisiyatifi olarak Birlik’in iddiasına uygun birrol oynayabilmesi bakımından, bugündenyapılacaklardan başlayarak somut bir hareket planıoluşturmaya çalışmıştır. Ayrıca daha önceden planlanançalışmaları ve araçları, gözden geçirmiş varsa eksiklikve yetersizlikleri gidermek üzere alınacak önlemlerinetleştirmiştir.

- Bülten üzerine planlamaMYK bültenin yeni sayısının ayın ikinci haftasında

kullanılacak biçimde hazırlanmasını kararlaştırmıştır.Buna göre yazılı katkıların en geç 10 Ocak tarihinekadar iletilmesi gerekmektedir.

Metal İşçileri BirliğiMerkezi Yürütme Kurulu

2 Ocak 2012

MESS ve “Koç”başı, Türk Metal ile elbirliği yapıp satış sözleşmesinin önünüaçmak için işçi kıyımı yapıyor…

Durdurmak için sokağa, eyleme, mücadeleye!

MESS-Türk Metal kirli ittifakı, satış sözleşmesininönünü açmak için büyük bir işçi kıyımı yapıyor.Renault ve Eskişehir Arçelik’ten sonra kıyımın yeniadresi Çayırova Arçelik fabrikası oldu. Alınan bilgileregöre bu işçi düşmanları, yıllık bakım nedeniyleüretimin durmasını fırsata çevirerek 150 işçiyi kapıönüne koydu. İşçilerin öfkesinden korkanlarböylesine alçakça bir kurnazlığa imza attılar.

Arçelik yönetimi daha önce olduğu gibi bu işçikıyımına neden olarak “üretimde daralma”bahanesini öne sürüyor. Fakat işten atılanların daaltını çizdiği gibi bu, satış sözleşmesinin önünü açmakiçin yapılmış bir operasyondur. Çünkü atılanlarınbüyük çoğunluğu sömürü düzenine ve işbirlikçisendikal anlayışa karşı sesini yükseltenler, başını diktutanlardır.

Belli ki Türk Metal’i işçi sınıfının başına musallateden, böylelikle 30 yıllık bir esaret düzeni kuran

MESS ve onun yönetici çekirdeği Koç Ailesi, bu düzeni korumaya çalışıyorlar. Bunun için yüzlerce işçiyikapının önüne koymaktan çekinmiyorlar. Zira bu sömürücü asalaklar biliyor ki, metal işçileri Boschişçilerinin yolundan giderek bu düzene boyun eğmek istemiyor.

MESS ve Türk Metal işbirliğiyle yapılan bu işçi kıyımının hedefinde bütün metal işçileri var. Yüzlerceişçiyi atanlar metal işçilerine gözdağı vermek istiyorlar. Dün metal işçileri ayağa kalktığında kaçacak delikarayanlar, işsizlik kırbacıyla metal işçisini terbiye etmek istiyorlar. Elbette böylelikle de, mücadeleninöncülerini tasfiye ediyorlar. Eğer başarırlarsa satış sözleşmesinin önünü açacak, ama bu kadarla dayetinmeyeceklerdir. En başta Bosch başta olmak üzere kaybettikleri mevzileri geri almak için saldırılarınısürdüreceklerdir.

Metal İşçileri Birliği, bu anlayışla metal işçileri başta olmak üzere tüm işçi sınıfını ve örgütlü güçleriniArçelik’te ve daha pek çok fabrikada devam eden işçi kıyımlarına karşı omuz omuza verip direnişiyükseltmeye çağırıyor.

Böyle yaparsak sadece işten atılan işçi arkadaşlarımıza değil, aynı zamanda toplu sözleşmemize,haklarımıza, ekmeğimize ve geleceğimize sahip çıkmış oluruz. Böyle yaparsak MESS ve Türk Metal çetesinidağıtabilir, belimizi büken sömürü zincirlerini kırabiliriz.

Öyleyse haydi birliğe, dayanışmaya, mücadeleye!Metal İşçileri Birliği

31 Aralık 2012

Page 16: Kızıl Bayrak 13-01

CMYKCMYK

ABD’nin başını çektiği emperyalist blok, 2012’dede Ortadoğu halklarına savaş, yıkım ve kıyımdanbaşka bir şey sunmadı. Bu aynı blok, bölgedeki –Türkiye, Katar, Suudi Arabistan gibi— gerici suçortaklarının da katkılarıyla ırkçı-siyonistlere ‘özelhimaye’ sağlamış, bu tutumuyla, Filistin topraklarıüzerindeki İsrail işgalinin/kuşatmasının devamına dahizmet etmiştir.

Namlunun ucundaki ülke, hâlihazırda Suriye olsada, tüm bölge halklarının geleceği ciddi bir tehditlekarşı karşıya bulunuyor. Irak, Libya ve Suriye’deyaşananlar, suç ortaklarıyla birlikte emperyalistblokun, “hedef ülke” damgası yiyen ülkeleri, nasıl dasavaş ve kıyım diyarı haline getirdiğini gözler önüneseriyor.

Ortadoğu halkları, 100 yıldan beri emperyalistgüçler arasındaki hegemonya savaşlarının bedelini,istemese de ödüyor. Osmanlı İmparatorluğu’nunAlmanya safında emperyalist paylaşım savaşınakatılması ile başlayan bu uğursuz süreç, yenilgiyeuğrayan Osmanlı topraklarının İngiliz-Fransızemperyalistleri tarafından paylaşılması ile çizilenyapay sınırlarla yeni boyutlar kazanmış, İsrail’inbölgenin kalbine saplanmasıyla devam ederekgünümüze kadar sürmüştür.

Belli aralıklarla kışkırtılan savaşlar, 2003’tekiIrak işgaliyle eşine az rastlanır kıyıma yol açmış,ardından İsrail’in Lübnan ve Filistin’e karşı giriştiğivahşi saldırlar gelmiş, Libya’nın işgali, Suriye’dekörüklenen iç savaş ve bu savaşın bölgeye yayılma

tehdidi ile tablo, daha da vahim bir hal almıştır. Buatmosferde sona eren 2012 yılı, yeni yıla pek çoksorun da devretmiştir.

Halklar, emperyalist hegemonya savaşındakurban ediliyor

“Dünya jandarması” konumu sarsılan ABD’ninelindeki en etkili araç ordu, yani savaş makinesidir;bunun da etkisiyle, Beyaz Saray’ın efendilerisorunların çözümünü bu ölüm ve yıkım makinesinehavale ediyorlar. Jandarmalık konumunu yitirmeyemahkûm olan, ancak bunu geciktirmek için savaşmakinesini halkların üzerine salan Pentagon’unsavaş baronları, geçen yüzyılın sonunda,Ortadoğu’nun üzerine, acımasız bir şekildeçullandılar. Bölgenin enerji kaynaklarınıyağmalamak, direnç noktalarını kırmak ve bunadayanarak halkları köleleştirmek… Bunlar ABD ilesuç ortaklarının öncelikli hedefi. Ancak nihai hedefbunun ötesinde; Rusya-Çin ikilisini Ortadoğu’danuzaklaştırmak ve bu güçlerin etrafını kuşatarak,küresel çapta etkili bir güç merkezi olmalarınıönlemek…

Gerileme sürecinde olan bir emperyalist gücün buhedeflere ulaşması kolay değil. Zira hem karşısındagiderek büyüyen devasa güçler var hem Ortadoğu’da“ayakbağı” olan direnç noktaları temizlenebilmişdeğil. İşte ABD ile suç ortaklarının devam edensaldırganlık ve savaş politikasının öncelikli hedefi,

bölgedeki bu direnç noktalarını temizleyebilmektir.Bu başarılmadan esas olana, yani Rusya-Çinikilisinin kuşatılması hedefine ulaşmak söz konusubile olamaz. Emperyalist/siyonist güçler ile bölgeninkarşı-devrimci koalisyonunun (Türkiye, SuudiArabistan, Katar vb.) namlularını Suriye’yeçevirmesinin gerisindeki esas neden budur.

Ülkelerin işgal edilmesi, yakılıp yıkılmasıhalkların kurban edilmesi, bu hegemonya savaşıiçindir. Hegemonya savaşı ABD emperyalizmininçıkarlarını savunmak adına yapılıyor, bölgenin karşı-devrimci koalisyonu ise, emperyalist/siyonist güçlereyaslanarak kendini güvence altına alabileceğinivarsaydığı için, bu suçlara ortak oluyor. Halkhareketlerinin açığa çıkarttığı enerjiyi istismar edenMüslüman Kardeşler ile kökten dinci akımlar da, buçatışmada hegemonya savaşının tetikçileri olarak rolalıyorlar. Zira bu güçler, esas olarak, ABD-İsrailikilisinin suç ortakları olan bölgenin karşı-devrimcikoalisyonunun siyasi, askeri ve mali yardımısayesinde etkili olabiliyorlar. Dinci gerici akımlar,bu denklemde emperyalist/siyonist güçler adına datetikçilik yapıyorlar. Dinci akımlar-ABD ilişkileriningiderek güçlenmesi bir tesadüf değildir. Birilerinin“terör örgütü” ilan edilmesi, bu olguyudeğiştirmiyor.

Suriye’de iç savaş derinleştirildi

Hegemonya savaşında namlunun ucundaki ülke,birkaç yıldan beri Suriye’dir. Baas’ın dikta rejimiyleyönetilen bu ülkede Mart 2011’de başlayan halkhareketi, ABD-İsrail ikilisi ile bölgenin karşı-devrimci koalisyonu için bulunmaz bir fırsat oldu.

Hareketin başladığı haftalarda, Baas yönetimininsol/sosyalist güçleri hedef alması, dinci akımlarınişini kolaylaştırmış, dinci-mezhepçi MüslümanKardeşler, oluşan boşluktan da yararlanarak hareketüzerinde etkili olmuş, dahası hareketi yozlaştırıphedefinden saptırmaya da muvaffak olmuştur. Baasyönetimini yıkmak için fırsat kollayan ABD ilebölgenin karşı-devrimci koalisyonu ise MüslümanKardeşler, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ve diğerkökten dincileri mali, askeri, politik ve diplomatikalanlarda destekleyerek sürece dahil oldular.

Çok yönlü desteğin yanısıra onlarca ülkedenkökten dincileri Suriye’de toplayan silahlı çeteler,başkent Şam dahil bir çok kenti savaş alanınaçevirdiler. AKP iktidarının izlediği saldırganpolitikadan da güç alan silahlı çeteler, Türkiye-Suriye sınırının büyük bir bölümünü kontrol altınaalarak, savaşı giderek yaygınlaştırdılar.

2012 yılı boyunca Baas yönetimini mali, askeri,siyasi ve diplomatik alanlarda sıkıştıran emperyalistgüçlerle bölgenin karşı-devrimci koalisyonu,Suriye’deki iç savaşın daha yaygın, daha şiddetli,daha yıkıcı bir hal almasını sağlayabildiler. Öyle ki,

Ortadoğu halkları:

2012’de de emp suç ortaklarının

Ortadoğu ve e16 * Kızıl Bayrak * Sayı: 2013/01 * 4 Ocak 2013

Page 17: Kızıl Bayrak 13-01

Baas rejiminin aşırı zorbalığı ile kökten dincilerinvahşi saldırıları on binlerce kişinin ölümüne yolaçmış, kent, kasaba ve köyleri yıkıma uğratmış,milyonlarca kişiyi yerinden yurdundan etmiştir.

ABD ile suç ortakları çatışmalara son verebilecekgirişimleri sabote ederek de savaşı tırmandırdılar.Öte yandan emperyalist güçler Akdeniz’e savaşgemilerini yığmış, Suriye’ye coğrafi benzerliğiolduğu için Arnavutluk açıklarında deniz tatbikatıyapmış, Suriye’yi işgal senaryolarını haberajanslarına servis etmiştir. Nitekim konuyla ilgiliİngiliz Independent gazetesinde yayınlanan birhaberde, İngiltere’nin ev sahipliğiyle Fransa,Türkiye, Ürdün, Katar, Birleşik Arap Emirlikleriaskeri yetkilileri ile “üç yıldızlı bir Amerikangeneralinin” katılımıyla Londra’da gizli bir toplantıyapıldığı belirtildi.

ABD, İngiltere, Fransa ile AKP rejimi baştaolmak üzere bölgenin karşı-devrimci güçleri, tümçırpınmalarına rağmen, Beşar Esad yönetiminidevirmeye muvaffak olamadılar. Bundan dolayı içsavaşı daha da derinleştirip emperyalist saldırı içinzemin hazırlama girişimlerini sürdürüyorlar.

Emperyalistlerle dinci gericilikittifakı pekiştirildi

Merkezinde Müslüman Kardeşler’in bulunduğudinci gerici akım birçok Arap ülkesinde iktidar veyaiktidar ortağı haline geldi. Mısır, Tunus başta olmaküzere Fas, Yemen, Ürdün, Libya gibi ülkelerde deetkili olmaya başlayan dinci gerici akımlar, ‘laik’diktatörlerden boşalan yeri doldurmaya adaylar. Hemhalk isyanlarının yarattığı koşulları istismar edenhem Arap burjuvazisinin bir kesimi ileemperyalistlerden güç alarak iktidara tırmanan dincigerici akım, emperyalizmin Ortadoğu’daki temeldayanağı konumuna yerleşiyor.

Dinci gerici akım, Arap burjuvazisinin birkesiminin siyasal temsilcisidir; bu sınıfsal konumugereği de ABD başta olmak üzere emperyalistlerleişbirliği yapıyor. Emperyalist güçlerle bölgeninkarşı-devrimci koalisyonu ise, dinci gerici akımı halkhareketlerine karşı “dalgakıran” olarak kullanıyorlar.Zira bu güçlerin tümü, emekçilerin talepleriylebaşlayan halk isyanlarından ürkmüş, hareketiyozlaştırıp hedefinden saptırmak için seferberolmuşlardır. Tunus, Mısır, Yemen, Libya’da olanbudur. Suriye’deki hareketin gerici bir iç savaşadolgu malzemesi olarak kullanılması da, aynıgüçlerin dolaysız müdahaleleriyle doğrudanbağlantılıdır.

“Model”i AKP olan Arap ülkelerindeki dincigerici akım anti-komünist, neo liberal ve emperyalistgüçlerle işbirliği halindedir. Belli bir kitle desteğiniarkasına alabildiği de bir olgudur. Ancak bu akımınisyan eden Arap halklarının demokratik, sosyal,

siyasal talepleriyle uzaktan yakından bir alakasıyoktur. Tersine, bu akım, hâlihazırda bu kazanımlaraulaşmanın önündeki en büyük engeldir. Araphalklarının emekçi kesimlerinin bu gerçeğin farkınavarmaları uzun sürmeyecektir.

Şii-Sünni kutuplaşması derinleştiriliyor

Emperyalist/siyonist güçlerin rezil taktiklerindenbiri, halkları bölgesel, etnik, dinsel, mezhepseltemelde parçalayıp egemenlik altına almaktır. İngilizemperyalizminin “böl, parçala, yönet” şeklindeözetlenen sömürgecilik döneminin sloganı, halentüm gerici güçlerin amentüsüdür. ABD-İsrail ikilisiile bölgenin karşı-devrimci koalisyonu da, özellikleson yıllarda halklar arası yapay bölünmeler yaratmak

için özel çaba harcıyor. Bölgedeki olayları ve çatışmaları “mezhepsel”

temellere dayandıran analiz ve yorumlara daha sıkrastlamaya başladık. Bunun bir tesadüf olmadığı,tersine, özellikle Şii-Sünni kutuplaşması yaratmakisteyen ABD ile suç ortaklarının medyadakitetikçileri tarafından öne çıkarıldığı gözlenmektedir.Yazık ki, gerici güç odaklarının yaydığı bu zehirliyanılsama, kitleler arasında da belli bir etkiyaratabiliyor.

Her dinci akım doğası gereği mezhepçidir. TıpkıMüslüman Kardeşler, selefiler ve AKP şahsındagörüldüğü gibi. Bölgenin karşı-devrimci koalisyonuile dinci gerici akımların “Sünni Müslüman” olması,yazık ki, mezhepçi zehre bulanmış yanılsamanınyaygınlaştırılmasında etkili oluyor. Suriye, Lübnan

CMYKCMYK

eryalist güçlerle n hedefindeydi!

Emperyalist/siyonist güçlerin rezil taktiklerinden biri, halkları bölgesel,etnik, dinsel, mezhepsel temelde parçalayıp egemenlik altına almaktır.İngiliz emperyalizminin “böl, parçala, yönet” şeklinde özetlenensömürgecilik döneminin sloganı, halen tüm gerici güçlerin amentüsüdür.ABD-İsrail ikilisi ile bölgenin karşı-devrimci koalisyonu da, özellikle sonyıllarda halklar arası yapay bölünmeler yaratmak için özel çaba harcıyor.

emperyalizm Sayı: 2013/01 * 4 Ocak 2013 * Kızıl Bayrak * 17

Page 18: Kızıl Bayrak 13-01

Ortadoğu ve emperyalizm18 * Kızıl Bayrak Sayı: 2013/01 * 4 Ocak 2013

Hizbullah ve İran’a karşı “Sünni eksen” oluşturmaplanının patenti emperyalist/siyonist güçlere aittir.Propagandasını yapan ise, AKP’den Katar’a, SuudiArabistan’dan kökten dinci çetelere kadar bölgeninkarşı-devrimci koalisyonudur.

ABD-İsrail ikilisininbölge üzerindekihegemonyasının önündekidirenç noktalarının, —Filistin hareketi dışında—‘Şii’ veya ‘Alevi’ olması,ABD işbirlikçilerinin işininispeten kolaylaştırıyor.Oysa bu direnç esas olarakdinsel veya mezhepseldeğildir. Nitekim Hamasgibi “Sünni-dinci” birakımın da yakın zamanakadar Suriye, Hizbullah,İran cephesinde yeralması, meseleninmezhepsel olmadığınıkanıtlamaya yeter. Ayrıca“Sünni eksen”oluşturmaya çalışanların“Sünni” Saddam Hüseyinyönetimine karşı ABDemperyalizminin safında yer almaları, sorunun dinveya mezhep olmadığını kanıtlayan bir diğerolgudur.

Buna karşın bölgede, özellikle Irak, Suriye,Lübnan hattında mezhepsel ayrışmanın giderekderinleştiği, bölgenin karşı-devrimci koalisyonun ise,“Şii İran”a karşı “Sünni blok” oluşturma yönündebelli bir mesafe kat ettiği görülmektedir. Elbette“Sünni blok” oluşturmaya çalışanların derdi din veyamezhep değil, gerici iktidarları ve sefil sınıfsalçıkarlarının korunmasıdır. Onlar bu zehri halklarayutturarak, gerici savaşların dolgu malzemesi ve dekurbanları durumuna düşürmek istiyorlar. Umutedelim ki, halkların sağduyusu, bu öldürücü zehrinfazla yayılmasına engel olur ve ağır bedellerödenmeden, emperyalist/siyonist güçlere hizmeteden dinci gerici akımın maskesini düşürmeye vesileolur.

Savaşın kara bulutları bölge halklarınınüzerinde dolaşmaya devam ediyor

Emperyalist/siyonist güçlerin izlediği politika vebölgesel karşı-devrimci koalisyonun suç ortaklığı,“bölgesel savaş” tehdidini gündemde tutuyor.Suriye’ye doğrudan saldırı, Lübnan Hizbullah’ı

fiziki olarak tasfiye etmeye yönelik girişimler vebunların ardından İran’a olası bir saldırı bölgeselsavaşı, hatta daha da ötesini tetikleyecektir.

ABD-İsrail ikilisinin bir savaşı göze alıpalmayacağı ve diğer emperyalist güçlerin alacağı

tutum belli değil, ancakhegemonya savaşının yeniboyut kazanması ihtimaldışı değildir.

Gelişmeler, her ikiyönde hazırlık yapıldığınaişaret ediyor.Silahlanmanınyaygınlaştırılması, askeritatbikatlar, tehditler,nükleer silahtartışmalarının gündemegetirilmesi vb. icraatlar,olası bir savaşa hazırlığıngöstergeleridir. Bununlabirlikte ABD-İranarasında gizligörüşmelerin yapıldığınadair haberler, Suriyekonusunda Rusya’nıniktidar ile muhalefetarasında anlaşma

sağlanması yönünde girişimlerde bulunması, olası birsavaşın emperyalist/siyonist güçlere de kayda değerbir bedele mal olacağının hesaba katılması ise, farklıarayışların göstergesi sayılabilir. Tüm bunlararağmen ve olayların seyrinin hangi yöneevrileceğinden bağımsız olarak, bölgeninemperyalist hegemonya çatışmalarının arenasıolması, savaş tehdidinin sürekli gündemde kalmasınıberaberinde getiriyor.

Savaşsız bir Ortadoğu emperyalizme vegericiliğe karşı mücadele ile kurulabilir

Hem son 100 yılın deneyimleri hem son bir yılındeneyimi, emperyalist güçlerle işbirlikçilerininbölgedeki varlığı devam ettiği sürece, halkların rahatyüzü görmesinin mümkün olmayacağının kanıtlarıyladoludur. Bir asırdan sonra bölgesel savaş tehdidinin bukadar yakın olması, tabloyu özetlemeye yetiyor.

Vurgulamak gerekiyor ki, emperyalist/siyonistgüçlerle bölgedeki suç ortaklarını Ortadoğu’dantemizlemek kolay bir iş değil. Fakat yine de halklarınbundan başka çıkış yolu bulunmuyor. Diktatörlerekarşı isyanlarda sergilenen direniş kararlılığı ise,halkların çaresiz olmadığını, somut olarak göstermiştir.

Hegemonya savaşlarının kurbanları durumunadüşürülen halklar, emperyalistlerle suç ortakları adınaağır bedeller ödemek zorunda kalıyorlar. Son on yıldaIrak’ta, diğer yıkımların yanısıra 1.5 milyon insanınkatledilmesi, ödenen bedellerin ağırlığının vardığıboyut hakkında fikir vermektedir.

Bu deneyimler, halklara gerekli olanın gericisavaşların kurbanları olmayı reddetmek olduğunugöstermektedir. Halklar, bedelleri sadece eşit, özgür vekardeşçe yaşanabilecek bir dünya kurmak mücadelesiiçin ödemelidirler.

Bunun için etnik, dinsel, mezhepsel ayrımlarıntuzağına düşülmemesi, tersine bu yapay ayrımlarakarşı mücadeleyi de içeren halkların emperyalizme vegericiliğe karşı birleşik direnişinin örülebilmesigerekiyor. Bu kazanımlara ulaşılabilmesi sürecinde iseilerici-devrimci parti ve güçlere çok büyüksorumluluklar düşüyor. Zira devrimci önderliğinolmadığı yerde ne yapay ayrımlar aşılabilir ne dehalklar gerici savaşların kurbanı olmaktan kurtulabilir.

Vurgulamak gerekiyor ki,emperyalist/siyonist güçlerlebölgedeki suç ortaklarınıOrtadoğu’dan temizlemek kolay biriş değil. Fakat yine de halklarınbundan başka çıkış yolubulunmuyor. Diktatörlere karşıisyanlarda sergilenen direnişkararlılığı ise, halkların çaresizolmadığını, somut olarakgöstermiştir.

““

ÖSO’dan kimyasal saldırı tehdidiBir süredir suriye karşıtı kampanya özellikle kimyasal silah üzerinden yürütülüyor ve gerek sözde muhalif

çeteler, gerekse emperyalist güçler birbiri ardına Esad’ın elinde kimyasal silah olduğuna dikkat çekiyordu.Irak ve Libya’da da kimyasal silah bahanesine sığınan savaş kışkırtıcıları, her açıklamalarında kimyasalsilahların insanlık suçu olduğu gibi argümanlar kullanıyordu.

Ancak bu suçlamalara karşı Esad’ın yaptığı net açıklamalar, istenilen linç havasını engellemiş olacak kibu kez Özgür Suriye Ordusu üslup değiştirerek Esad’ı kimyasal silah kullanmakla tehdit etti.

ÖSO siyasi danışmanı Bessam El-Dade, ellerinde kimyasal silah için hammadde olduğu ve isterlerseyapabileceklerini söyledi. “rejim güçleri bu silahı kullanmazsa biz de kullanmayız” biçiminde konuşarakönce bu silahları caydırıcı olarak gördükleri biçiminde yanılsama yaratan Dede, sonra ağzındaki baklayıçıkararak sözlerini “Kullanırsak da sadece rejimin üs ve merkezlerini vururuz” biçiminde sürdürdü.

Çetelerin bugüne kadar ki pratikleri, ellerinde böyle bir silah olursa bunu tereddüt etmeden sivillereyönelik kullanacaklarını gösteriyor.

Page 19: Kızıl Bayrak 13-01

Gençlik Kızıl Bayrak * 19Sayı: 2013/01 * 4 Ocak 2013

Gündemde önemli bir yer tutan ODTÜ direnişi AKPşefi, bakanlar ve dinci gericiliğin sesi medyanın karapropagandası ile karşılandı. Ankara emniyeti hemengözaltı saldırısını devreye soktu. Süreç kimi rektörlerinyaptığı kınama açıklamalarıyla, gazete ve televizyonkanallarının demagojik haberleriyle birlikte düzengüçlerinin topyekün bir saldırısına dönüştürüldü.

Topyekün saldırı karşısında ise günlerce süren vebirçok üniversiteye yayılan destek eylemleri örgütlendi,ders boykotları gerçekleştirildi, açıklamalarla,yürüyüşlerle ODTÜ eylemi sahiplenildi ve selamlandı.ODTÜ eylemi ve takip eden günlerde yaşanılan süreçkamuoyunu taraflaştıran bir misyon oynadı. Bundandaha önemlisi ise yaşanılan süreç gelinen aşamada,gençlik hareketinin sınırlarını, olanaklarını göstermek vebaşta genç komünistler olmak üzere ilerici, devrimciöznelerin görevlerine işaret eden anlamlı bir deneyimortaya çıkarttı.

Dar sınırlara hapsolmuş gençlik hareketitablosu ve biriken olanaklar

Gençlik devrim mücadelesinde her dönem temel biryer tutmuştur. Bu Türkiye’nin özgün koşulları gözönünealındığında ayrıca böyledir. Bu ülkede güçlü birdevrimci gençlik mücadelesi tarihi vardır. 60’lı yıllarınsonuna doğru güçlenen, 70’li yıllarda doruk noktasınaulaşan devrimci gençlik mücadelesi 80 darbesiylebirlikte parça parça geriye çekilmiş, süreç içerisindeyaşadığı evrimler ile bugünlere gelmiştir. 80 sonrasıgençlik mücadelesi anlamlı ve etkili kimi çıkışlar yaşasada sürekli olarak geriye çekilişini engelleyememiş,dünya ve Türkiye’de yaşanan gelişmelerin doğal biryansıması olarak, harekete önderlik etme iddiasında olansiyasal öznelerin iç açmazlarının da etkisiyle parçalı,dağınık ve cılız bir çerçevede seyretmiştir. Son on yılıntablosuna bakıldığında bu sürecin daha da ağırlaştığı,hareketin çapının siyasal gençlik gruplarına daraldığı,dağınık ve parçalı tablonun daha vahim bir hal aldığıortadadır.

Gençlik hareketinin bu sürekli geriye çekiliş tablosukarşısında sermaye devletinin gençliğe dönük kapsamlısaldırıları artarak devam etmiştir. Gençliğin özellikle sonyıllarda gerçekleştirilen saldırılar karşısında birikenöfkesi ve mücadelesi, kimi anlamlı çıkışlar, eylemselsüreçler ve karşı koyuşlar olarak hayat bulsa da bumücadele kısa dönemli ve sınırlarını aşamayan süreçlerolarak yaşandı. Nesnel koşulların etkisi ile siyasalgençlik gruplarının içerisinde bulundukları durum,birleşik, militan, devrimci bir gençlik hareketi yaratmaiddiası, iradesi ve perspektifinden yoksunluk, dar grupbakışı ve atalet tablosu, reformist gençlik gruplarınıngörece güçlü oluşu ve kendi sınırlarında ortayakoydukları reformist politikaları üzerinden etkidüzeylerinin genişliği bu tabloyu ayrıca pekiştirenetmenler arasındadır.

Ancak son yıllarda ortaya çıkan olumsuz atmosfererağmen gençlik hareketi güçlü bir çıkışın olanaklarınıiçerisinde barındırıyor. Artan saldırılar karşısındagençliğin mücadele potansiyeli birikiyor, güçleniyor.Kapitalizmin gençliğe hiçbir şey veremeyecek olmasıgerçeği ve sistemin içerisinde bulunduğu bunalımlabirlikte, hayata geçirdiği dizginsiz saldırılar yenimücadelenin mayalandığı zeminleri güçlendiriyor.

ODTÜ çıkışı ve reformizmin sınırları

ODTÜ eylemiyle başlayan ve birçok üniversiteyeyayılan süreç bugünün sınırları düşünüldüğünde anlamlıbir çıkışı ifade ediyor. Saatlerce polis saldırısı karşısındamilitan bir şekilde gösterilen direnç, ardından başarılı birboykot ile birleştiriliyor. Gerçekleştirilen polisoperasyonuna rağmen günlerce hareketlilik devamediyor ve en son binlerce kişinin katıldığı bir yürüyüş veetkinlik gerçekleştiriliyor. Aynı zamanda birçoküniversitede destek eylemleri örgütleniyor, yürüyüşlergerçekleştiriliyor, rektörlerin kınama açıklamalarıkarşısında ODTÜ süreci sahipleniliyor. Birkaç haftadıryaygın ve günün koşulları gözetildiğinde kitlesel birmücadele süreci örülüyor. Aydınlar, akademisyenler,kimi sendikalar sürece katılıyor, tutum açıklayarakODTÜ sürecini sahipleniyor. Neredeyse toplumunbüyük bir bölümünü taraflaştıran bir süreç yaşanıyor. Buaçıdan gençlik hareketi, günün koşullarıdüşünüldüğünde kitlesel sayılabilecek, yaygın birhareketlilik süreci yaşıyor.

Ancak bu tablo hiçbir biçimde abartmayı ve kimihayallere kapılmayı gerektirmiyor. Sermaye düzenininyarattığı ve ağırlaştırdığı sorunlar karşısında gençliğinbiriken tepkisi ve öfkesinin doğal bir yansıması olarakortaya çıkan, esasta buradan beslenen, gelişen birhareketliliktir söz konusu olan. Birleşik, kitlesel,devrimci bir gençlik hareketi yaratma mücadelesindemesafe alabilmek ve sürece devrimci bir perspektiftemüdahale ederek, ortaya çıkan olanağı güçlendirmekiçin, ayakları yere basan bir değerlendirme yapılması vebugün ortaya çıkan tablonun sınırlarının bilinceçıkartılması temel bir yerde duruyor.

“Bilimi satan, emperyalist savaş çığırtkanı TayyipODTÜ’den defol” sloganı ile dönemin politikgündemini tutan eylem süreci, reformist gençlikgruplarının belirgin etkisi ve yönlendirmesi altında, ilkgünden “polis şiddetine ve AKP karşıtlığı sınırlarına”hapsedilmiş oldu. ODTÜ’de gerçekleştirilen boykot,polisin varlığına ve şiddetine bağlanarak işletildi.Eylemin meşruluğunu sağlamak adına “demokratiktepki engellendi, daha polis barikatına gelmeden polisinsaldırısı başladı” vb. argümanlar temel hareket noktasıolarak alındı. Gerçekleştirilen saldırı ve bu saldırıkarşısında oluşan duyarlılık politik planda kapitalizmin,eğitimin ticarileşmesi sürecinin ve bununla birlikteemperyalist savaş hazırlıklarının teşhiri ilebirleştirilmesi, gençliği bu gündemler ekseninde fiili

meşru bir mücadele hattı etrafında kenetlenerekmücadeleye çağırma bakışı yerine, “AKP’ye direniş”eksenine oturtuldu. Toplumun bir bölümünde varolanAKP karşıtlığı ekseni bu eylemsel sürecin de temelbelirleyeni haline geldi ve geniş kesimlerin bu zemindebirlikteliğini sağlamak adına gündemde bulunan YÖKYasa Tasarısı gibi kapsamlı bir saldırı hazırlığının varlığıbile ya hiç gündem olmadı, olan yerlerde ise tali plandakaldı. Reformist güçlerin AKP karşıtlığı sınırında kalandar bakışları gerçekleşen eylemlere hakim hale getirildi.

Bu haliyle AKP karşıtlığı eksenine sıkışmış,gençliğin somut sorunları üzerinden sermaye devletinintarihsel olarak hayata geçirmeye çalıştığı saldırıdalgasının bütününü görmeyen, devrimci bir iddia vebakıştan yoksun, sermaye düzeni karşısındakonumlanmış politik bir taraflaşma üzerindenşekillenmeyen bir hareketliliğin, kendi sınırlarını aşarakgüçlenmesinin olanağı bulunmuyor.

Birleşik, kitlesel devrimci bir gençlik hareketi yaratmak için...

ODTÜ direnişiyle başlayan ve yayılan sürecin ortayakoyduğu gerçekler, başta genç komünistler olmak üzereilerici-devrimci gençlik öznelerine izlenmesi gerekenyolu tüm açıklığı ile göstermiştir. Birleşik, kitlesel,devrimci bir gençlik hareketi yaratma mücadelesinde,gençlik içerisinde günün koşulları üzerinden belirgin biretkiye sahip olan reformist etkiyi kırmak, gençliğindevrimci enerjisini açığa çıkartacak bir mücadeleperspektifi ile güne yüklenmek temel önemde bir yerdeduruyor. ODTÜ gibi süreçler reformizmin sınırlılığı,icazetçi ve dar bakışını tüm açıklığı ile görebilme imkanısunarken, gündelik yaşamın pratiği üzerinden teşhiredebilecek birçok veri sunuyor. Genç komünistlerinyaygın, etkili, inisiyatifli bir müdahale gücüsergilemeleri, devrimci politik eksenlerini gençlikkitlelerine ulaştırma çabasını güçlendirmeleri, gençliğindevrimci önderlik boşluğunu doldurma bakışı, iddiası,misyonu ve pratiği ile güne yüklenmeleri, aynı zamandagençlik içindeki reformist etkiye karşı verilmiş güçlü birmücadele pratiği anlamına gelecektir.

Zira gençliğin ortaya koyduğu mücadeledinamizminin, anlamlı çıkışların reformist etki altındadüzenin icazet sınırlarının içine hapsedilmesinin önüneancak bu şekilde çıkılabilir. Birleşik, kitlesel, devrimcibir gençlik hareketi yaratma iddiası yaşam içerisindeancak bu temelde somutlanabilir.

Ekim Gençliği

ODTÜ direnişinin gösterdikleri üzerine...

Page 20: Kızıl Bayrak 13-01

Gençlik Sayı: 2013/01 * 4 Ocak 201320 * Kızıl Bayrak

Gençlik hareketi 2012’yi sermayenin çok yönlüsaldırıları altında geçirdi. Eğitimdeki neo-liberaldönüşümün yansıması olan saldırılara yinesoruşturma-ceza terörü, ÖGB ve polis saldırılarıeşlik etti.

Gençlik hareketi cephesindense 2011’dendevralınan dağınıklık ve parçalılık sürdü. 2012 baharaylarından 6 Kasım sürecine kadar sirayet eden butabloya rağmen, yılın son günlerinde ODTÜ’deortaya konan direniş ve buna bağlı gelişmeler,gençlik hareketi açısından 2013’te yaşanabilecekgelişmeler için umut verici oldu.

Sermaye saldırılarını pervasızca sürdürdü

Sermaye düzeni, 2012 yılında da gençliğe yönelikkapsamlı saldırılara imza attı. Eğitiminticarileştirilmesi sürecini adım adım işlemişolmasının yanında bir dizi açıdan da gençliğehazırladığı geleceksizliği koyulaştırdı. 2012 yılınınbahar aylarında gençlik sağlık hakkının gaspedilmesiile karşı karşıya bırakıldı. “Sigortasız kimsekalmayacak” aldatmacası ile hayata geçirilen GenelSağlık Sigortası (GSS) saldırısı ile birlikte gençliğinde sağlık hakkı gasp edildi. Üniversitelerdekimedikolar tasfiye edildi ya da işlevsizleştirildi.Sağlık hakkının gaspı ve geleceksizlik tanımlamalarıile anılan saldırı, özellikle tıp fakültelerinde eğitimhakkını da doğrudan etkiler bir içeriğe sahipti.

2012’nin güz dönemi başında ise dinci-gericiAKP iktidarı gençliğin karşısına yeni bir yalan vealdatmaca ile çıktı. Üniversitelerde harçlarınkaldırıldığı aldatmacasını yayan dinci parti böylecegençliği düzene bağlamaya, daha çok da kendi dinci-gerici emellerine yedeklemeye çalıştı. Ancak tüm bugayesi ters tepti ve gençlik kitleleri dinci partininmaskesini sokakta düşürdü.

Aynı dönemde YÖK Disiplin Yönetmeliği’ndeyapılacak değişiklikler gündeme getirildi. Sözkonusudeğişikliklerle devrimci siyasal faaliyet düzenindenetimine tabi kılınacak, buna aykırı durumlara isehiçbir koşulda tahammül edilmeyerek soruşturma-ceza terörü ile kaşılanacaktı. Ayrıca üniversitelerdeyürüyüş ve basın açıklamaları da disiplinyönetmeliği aracılığıyla yasaklanacaktı.

Bologna süreci eksenli olarak işletilen süreç tümhızıyla sürdürüldü. Üniversitelerde Bologna süecineuyum çerçevesinde dönüşüm/yeniden yapılandırdmaadımları atılmaya devam edildi.

Bu sürecin somut öreği olan diğer bir saldırı dahazırlıkları yapılan Yeni YÖK Yasası oldu. Yeniyasayla birlikte, üniversitelerde kapsamlı birdönüşümün somut adımlarını atmak isteyen sermayedüzeni, bu sayede üniversiteleri işletme, öğrencilerimüşteri, eğitimi meta, emekçileri de köle halinegetirmeyi amaçladı. Tasarısı açıklanan yeni yasayatepkilerse gecikmedi. Başta ilerici gençlik kesimleriolmak üzere, yasanın muhatabı olan tüm kesimler

tarafından tepki ile karşılandı. Bu temel gündemlere tek tek üniversitelerde

hayata geçirilen saldırılar eşlik etti. Kimiüniversitelerde yemekhane ya da kantin fiyatlarınazam yapılırken, kimi üniversitelerde banka-üniversite işbirliği ile öğrenci kimlikleri bankakartlarına çevrilerek müşterileştirmenin en açıkörnekleri sergilenmiş oldu. Dikkate değer nokta iseneredeyse tüm üniversitelerde benzer saldırılarınyaşanması oldu.

Faşist baskı ve terör gençlikten2012’de de “esirgenmedi”

Sermayenin bu saldırılarına üniversiteyönetimlerinin ve sermaye devletinin hayatageçirdiği faşist baskı ve terör eşlik etti.Üniversitelerdeki devrimci siyasal faaliyetüniversite yönetimleri tarafından soruşturmalarlakarşılandı. Soruşturmaların arkasında öğrencilerecezalar yağdırıldı.

Öte yandan, gençliğe yönelik gözaltı vetutuklama furyası da hızını arttırdı. Gençliğin endemokratik eylemleri bile polis-ÖGB terörü ilekarşılandı. Üniversitelerdeki polis terörü 2012 6Kasımı’na da damgasını vurdu.

Bunun yanında, gençliğe yönelik tutuklamalar dadevam etti. Gelinen yerde 800’e yakın öğrenci“sudan” gerekçelerle tutuklandı. Bir dizi öğrenciyede yılları bulan cezalar verildi.

2012’ye ODTÜ damgası

Yılın son günlerinde ODTÜ’de yaşanangelişmeler ise koca bir yılın en öne çıkan gündemioldu. Emperyalist savaş ve saldırganlığın hizmetindeuzaya uydu fırlatılması ile üniversitelerdeki“bilimin” kime hizmet ettiği bir kez daha anlaşıldı.

Bundan da önemlisi, emperyalist savaş çığırtkanıErdoğan’ın üniversitelerine gelmesine karşı eylemyapan ODTÜ’lülere yönelik polis terörü veüniversitelilerin ortaya koyduğu direniş bir anda tümülkenin gündemi haline geldi. Zira dinci partinin şefiüniversiteye binlerce polisten oluşan bir ordu ilegelmiş, üniversitelilere azgınca saldırmış, karşısındaise saatlerce süren militan bir direniş bulmuştu.Ardında da bildik senaryolar hayata geçirilerek polisterörünün üzeri örtülmeye çalışılmakla beraberdireniş karalanmak istendi. Takip eden günlerde deev baskınları ve gözaltılar devreye sokuldu.

Yalnız ODTÜ’deki direniş diğer üniversitelerdede yankısını buldu. Bir dizi üniversitede ODTÜ’dekipolis terörünü protesto eden eylemler yapıldı. Süreçbazı rektörlerin ODTÜ öğrencilerini kınayan ve polisterörünü meşrulaştıran açıklamalara gösterileneylemli tepki ile devam etti.

Denilebilir ki, yılın son günlerine sıkışmış da olsagençlik hareketi cephesinden 2012’ye damgasını

vuran olay, ODTÜ’de ortaya çıkan polis terörü vedireniş ile buna bağlı olarak yayılan gelişmeler oldu.

Yine, yeni, yeniden:reformizmin bölücülüğü...

Reformizmin gençlik hareketi üzerindeki etkisi2012’de de kendisini gösterdi. Harç eylemlerindenODTÜ eylemlerine kadar bir dizi süreçtereformizmin hareketi kendi tekelinde ele alması,reformizmin dar ufkuyla da birleşince gelişenhareketliliklerin devrimcileşmesinin önünde engeledönüştü. Gençlik kitlelerinin eylemli tepkilerireformizmin kıskacında düzen içi sınırlarahapsedildi.

Diğer yandan, reformizmin bu tutumu gençlikhareketinde bölücü bir etken oldu. Özellikle 6Kasım’da yaşananlar, reformizmin birleşik birgençlik hareketi yaratılmasının adeta karşısındaduran konumunu bir kez daha göz önüne serdi.

2013’te gençliğin birleşik, kitleselve militan eylemini büyütelim!

Gençlik hareketi 2013’ü, ODTÜ’de açığa çıkandireniş ruhuyla karşıladı. Şimdi sıra bu ruhukuşanarak mücadeleyi yükseltmektedir. Birleşik,kitlesel ve militan bir gençlik hareketi yarataraksermayenin saldırılarını püskürtebilmektedir. Somutolarak ise günün görevi yeni dönemin en temelsaldırısı Yeni YÖK Yasası’nı ODTÜ direnişinincoşku ve kararlılığıyla sokakta parçalamaktır.

2012, bu açıdan umut verici gelişmelerdevretmiştir 2013’e. Devrimci ve ilerici gençlikkitleleri bu umudu büyütmeli, 2013’ü gençlik içinkavga yılına çevirmelidirler.

Ekim Gençliği

06 Kasım 2012 / İzmir

2012’de gençlik hareketinden yansıyanlar...

ODTÜ direnişinin ruhuyla 2013’ü kavga yılı yapalım!

Page 21: Kızıl Bayrak 13-01

Kızıl Bayrak * 21GençlikSayı: 2013/01 * 4 Ocak 2013

ODTÜ ayakta!ODTÜ öğrencileri 27 Aralık günü kitlesel bir eylem

yaparak “ODTÜ ayakta” dediler. Öğle saatlerinde hazırlık önünde toplanan yüzlerce

öğrenci, “ODTÜ ayakta, AKP’ye karşı direniyor!”pankartı açarak devrim tarihinde önemli bir yeri olan“Devrim Stadyumu”na doğru yürüyüşe geçti. Diğerüniversitelerden gelen öğrenciler de üniversitegirişlerindeki engelleme çabalarına rağmen içeri girerekyürüyüşe destek oldular.

Coşkulu sloganlar eşliğinde gerçekleştirilen yürüyüşsüresince kitlenin sayısı sürekli olarak arttı. Devrimstadına giriş yapıldıktan sonra öğrenciler geleneğisürdürerek “ODTÜ AYAKTA” yazacak şekildebirbirlerine kenetlendiler. Bu süre zarfında stadagelenlerle birlikte sayı binleri buldu.

Etkinlik konuşmalar ve müzik dinletileri ile sürdü.Program süresince Marsis, Pınar Aydınlar, SevinçEratalay, Grup Gündoğarken, Nejat Yavaşoğulları,Redd’den Güneş Duru ve Bandista ezgileriyleODTÜ’lüleri selamladı, Beyoğlu Kumpanya ise bir kaçkez sahne alarak oyunlarını sergiledi.

ODTÜ Araştırma Görevlisi Ercan Bölükbaşı,Kommer’in arabasının yakıldığı eylemin tanıklarındanTuncay Çelen, ODTÜ öğrencileri adına İlknur Özcan,ODTÜ Öğretim Elemanları Derneği Başkanı AliGökmen, tiyatro ve sinema sanatçısı Gülsen Tuncer,KESK Genel Başkanı Lami Özgen, Oyuncu EmreCanpolat de söz alarak öğrencilere seslendiler.

İTÜODTÜ’de yaşanan polis saldırısının ardından

öğrencileri kınayan açıklamanın altına imzasını atanrektörlerden İTÜ Rektörü Muhammed Karaca protestoedildi.

27 Aralık günü Asistan Dayanışma Noktası’ndabuluşan İTÜ’lü öğrenci, akademisyen ve çalışanlarburadan Rektörlük Binası’na yürüyüş gerçekleştirdi.Yürüyüşe başlamadan önce Mimarlık Fakültesi’ndenÖğretim Görevlisi Oruç Çakmaklı, İnşaat Fakültesi’ndenÖğretim Görevlisi Tevfik Açıktepe ve İTÜ’de direnenasistanlar adına Sema Alaçam ODTÜ direnişinisahiplenen bir açıklama gerçekleştirdi.

Yapılan konuşmaların ardından yürüyüş başladı.Rektörlük binası önüne gelindiğinde ise güvenliklerinbinanın kapısının önüne etten duvar örmesi üzerineöğrenciler kapıyı zorlayarak içeriye girmek istediler.Kısa bir süre sonra eylemin örgütleyicisi olan TKP’liöğrenciler kendi kitlesini alarak alanı terk etti. Uzun süreyaşanan arbedenin ardından içeriye temsilci göndermekararı alındı. Görüşmeye yanaşmayan Karaca yerineiçeride Genel Sekreter Tayfun Girdap’la bir görüşmegerçekleştirildi. Girdap’a öğrencilerin hazırladığı istifadilekçesi verildi. İçeriden gelen öğrencilerle birliktebinanın önünde istifa dilekçesi okunarak eylemsonlandırıldı.

Galatasaray ÜniversitesiODTÜ’yü kınayan açıklamaya imza atan Galatasaray

Üniversitesi Rektörü Prof Dr Ethem Tolga, üniversiteninhocalarından ve öğrencilerinden büyük tepki almış, 26Aralık'ta gerçekleştirilen eylemlerle rektör istifayaçağrılmıştı. 27 Aralık'taysa rektörün istifa edeceği yönlühaberler basına yansımıştı.

Sabah saatlerinden itibaren toplananöğrencilerin yaptığı boykot çağrısı üniversitegenelinde karşılık buldu ve rektöre yönelik tepkikendini okulda hayatı durdurarak gösterdi.Akademisyenlerin de desteği ile üniversitedeki tümdersler iptal edildi.

Önce bir forum yapan öğrenciler, ilerleyensaatlerde rektörlüğün önünde toplandılar veçevresini sardılar. Rektör öğrencileri temsilen üçkişiyle görüştü. Görüşmede yanlış anlaşıldığınısöylediği ancak “İstediğinizi yapmayacağım”diyerek de tutumunda direttiği öğrenildi.

YTÜ ve İTÜ’den de GSÜ öğrencilerinineylemine destek için bir çok öğrenci geldi. AncakGSÜ kapıları kilitleyerek öğrencilerin girmesiniengellemeye çalıştı. Bunun üzerine kapıyı kıranöğrenciler GSÜ öğrencilerinin mücadelesinedesteklerini sundular.

Rektör öğrencilerle görüşüp bir açıklama yaptı.Yanlış anlaşıldığını söyleyen rektör, buna rağmenimzasını geri çekmeyeceğini belirtince kitle tarafındanyuhalandı ve binaya geri kaçtı.

KocaeliKocaeli Üniversitesi’nde 28 Aralık günü sosyal

tesisler önünde toplanan KOÜ öğretim üyeleri, öğretimelemanları ve çalışanları ile öğrenciler ODTÜ’lüöğrencilere destek vermek ve Kocaeli Üniversitesi’ndeyoğunlaşan polis, ÖGB saldırılarını, soruşturmalarıkınamak için eylem gerçekleştirdi.

Katılımın 450’yi bulduğu eylemde akademisyenlerve öğrenciler rektörlüğe yürüdü.

Hukuk Fakültesi öğretim görevlisi Prof. Dr. YaseminÖzdek’in okuduğu basın açıklamasında polisin hereylemde kampüs içinde tazyikli su, biber gazı ve copkullanarak saldırmasının olağanlaştırıldığını belirtti.Özdek, Kocaeli Üniversitesi’nin de içinde yer aldığı BatıKaradeniz Üniversiteleri Birliği adına yapılan ibret vericiaçıklamaları da kabul etmediklerini ve düşünceleriniyansıtmadığını ilan etti.

Namık Kemal ÜniversitesiNamık Kemal Üniversitesi Rektörlüğü’nün ODTÜ

öğrencilerini kınayan tutumunu protesto etmek için biraraya gelen NKÜ Öğrencileri, Çorlu MYO öğrencileri veÇorlu Mühendislik Fakültesi öğrencileri merkez anakampüste bir araya gelerek basın açıklamasıgerçekleştirmek istediler. Üniversite yönetiminin“yıllardır burada basın açıklamasına izin vermiyoruz,yapacaksanız kapının önünde yapın” diyerek eylemiengelleme çabasına, kapının önündeki ÖGB barikatınıaşarak yanıt veren öğrenciler, bunca yıldır aşılamayan birengeli aşmış ve basın açıklamasını kampüsün içindeyapma iradesini göstermişlerdir. Barikata yüklenenöğrencilerin tespit edilmesi için yoğun çaba harcayanüniversite yönetimi ve sivil polisler, durumukurtaramayacaklarını anlayınca içeri çevik kuvvetarabasını sokmak istediler fakat bir kez daha öğrencilerindirenişiyle karşılaştılar. Bununla birlikte ÖGB'lerinbarikat kurmasıyla öğrenciler tekrar barikata yüklendi.Üniversitenin genel sekreteri ve rektör yardımcısıylayapılan görüşmeler sonucu barikat geri çekildi.

Çevik kuvvetin de üniversiteden ayrılmasıyla birlikteöğrenciler basın açıklamasını yapmak istedikleri yeresloganlar ve alkışlarla yürüdüler. Öğrenciler merkezkampüs içerisindeki kantin önünde bir basın açıklamasıgerçekleştirdiler.

Eylemde ayrıca duruşu ve siyasal yaşamından ötürüüniversiteden çıkarılması istenen öğretim görevlisiMukkades Akdeniz bir konuşma yaptı.

Ankara’da Ekim Gençliği okurlarına yönelikpolis tacizi

Son aylarda Ekim Gençliği okurlarının ailelerini arayarak ya da görüşerek sistemli bir saldırı yürüten Ankarapolisi, geçtiğimiz günlerde de bir Ekim Gençliği okurunun ailesini görüşmeye çağırarak tehditlerini sürdürdü.

Bildik taktikleri kullanan polis, önce aileyi kazanmaya çalışarak “kızınız henüz örgütün içine girmeden onukurtarmak istiyoruz” yalanlarıyla işkenceci yüzlerini gizlemeye çalıştı. Hatta işbirliği teklif ettikleri aileye “Diğerçocuğunuzun işi hazır, hemen gelsin başlasın” dedi. Bu yöntemlerle aileyi kazanamayınca ise “Kızınızı ve diğertüm arkadaşlarını 7 aydır izliyoruz, her şeyi biliyoruz. Uyarmadan gelip tutuklasaydık daha mı iyiydi?” sözleriyleniyetlerini de açıkça belli etti.

Son aylarda sürekli tekrarlanan polis tacizi ve tehditlerine karşı açıklama yapan Ankara Ekim Gençliği isehiçbir baskı, taciz ve engelleme girişiminin mücadeleyi engelleyemeceğini, Ekim Gençliği’nin devrimin vesosyalizmin sesi olmaya devam edeceğini belirtti. Açıklamada şunlar ifade edildi: “Görüşmenin gizli kalmasınıisteyen TMŞ polisleri bir kez daha yanlış kapı çaldılar. Aylardır sürdükleri bu baskı ve tacizlerin devrimciöğrencilere geri adım attırmadığını, devrimci faaliyetin sekteye uğratılamadığını gördükçe daha dasaldırganlaşan siyasi polisin şunu iyi bilmesi gerekiyor. Değil bu tür oyunlarınız; gözaltılarınız, tutuklamalarınız,işkenceleriniz, katliamlarınız dahi genç komünistleri mücadelesinden alıkoyamaz. En zor koşullarda bile devriminve sosyalizmin sesi olmaya devam edeceğiz. Bu sesi susturamayacaksınız!”

26 Aralık 2012 / Galatasaray Üniversitesi

Her yer ODTÜ, her yer direniş!

Page 22: Kızıl Bayrak 13-01

22 * Kızıl Bayrak Sayı: 2013/01 * 4 Ocak 2013Kadın

Avukat Zeycan Balcı Şimşek ile “günümüztoplumunda emekçi kadınların çalışma hayatındayaşadığı sorunlar ve Devrimci Kadın Kurultayı”

gündemi üzerinden yaptığımız röportajı kısaltarakyayınlıyoruz. Okurlarımız röportajın tamamına

gazetemizin www.kizilbayrak.net adresli internetsitesinden ulaşabilir. / Kızıl Bayrak

- Sınıfa yönelik saldırıların, hak gasplarınınyaşandığı bir süreç işliyor. Bu sürece kadınlarüzerinden baktığımızda, kadınları iş yaşamındanuzaklaştırarak evlere kapatmanın önünü açan yasaldüzenlemeler de söz konusudur. Buna iş kanundakreşlerle ilgili maddenin 2008 tarihli yenidendüzenlenmesi örnek verilebilir. Bu düzenlemeylepatronların kreş açma zorunluluğu kaldırıldı. Budüzenlemeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Kadınların uzun yıllar mücadeleyle elde ettiklerikreş ve emzirme odalarını hazmedemeyen siyasiiktidar, bu hakkı sesiz sedasız törpülemek venihayetinde işverenlerin bu yükten tamamenkurtulmalarını sağlamak için bin bir dalavere çevirmişve kreş/emzirme odası hakkını gelinen nokta itibariyleadeta kuşa çevirmiştir. Bu hakkın gaspı ilk olarak 2008yılında 5763 sayılı Torba Yasaya eklenen değişikliklebaşlamış ve bu yasada işverenlerin “dışarıdan hizmet”almalarının önü açılmış ve böylece işvereninyükümlülüğü gevşetilmiştir. Bu değişiklikleişverenlerin dışardan hizmet alımlarıyla sosyal bir hakolan kreş ve emzirme odaları hakkı, bir ticari alışverişe, adeta mal alımına dönüşmekte, kalite düşmekteve işveren ihale makamı haline getirilerek en ucuza“hizmet” verene çocuklar emanet edilmeyeçalışılmaktadır. Ne yazık ki, bu hakkın gaspı TorbaYasayla sınırlı kalmamış, 6331 sayılı İş Sağlığı veGüvenliği Kanunu ile devam etmiştir.

İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun Geçici 2.Maddesi ile kreş ve emzirme odalarının “yeni biryönetmelik çıkarılıncaya kadar” yürürlükte kalmasısağlanmıştır. Bir başka deyişle kreş/emzirme hakkıhalen yasal olarak vardır. Ama bu yasal hakkınkullanımına engel olan, kreş/emzirme odası açmayan,kadınları çocuklarını bırakacak yer aramaya zorlayan,yahut çocuklarını bırakacak uygun mekan bulamayankadın işçilerin işten çıkmasını ve böylece üretimdenkopmasını sağlayan işverenlere uygulanacakmüeyyidelerine bakıldığında, siyasi iktidarın bu hakkıadım adım gasp ettiği ve kullanımını fiilen imkansızhale getirdiği görülecektir.

- İş Kanunu’nda “Kadın işçiler her ne şekildeolursa olsun gece postasında 7.5 saatten fazlaçalıştırılamaz” ibaresi yer alıyor. Bunu yeterligörüyor musunuz? Bu ibareye riayet edildiğinidüşünüyor musunuz?

- Kadın işçiler, 4857 Sayılı Kanunun 85. Maddesive Ağır Ve Tehlikeli İşler Yönetmeliği’nin 6. Maddesigereğince, her ağır ve tehlikeli sayılan bazı işlerdeçalıştırılamazlar. Çalışabilecekleri ağır ve tehlikeli işlerliste ile belirlenmiştir. Kanunen yasak olmasınarağmen iş bulamadığı için çalışmaya mecbur bırakılanyahut çalışmaması gereken bir iş kategorisinde

olduğunu bilmeyen kadın işçiler, işveren tarafından hertürlü ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılmaktadırlar.

Çarpıcı bir örnek olması açısından, Apple,Blackberry ve Nokia gibi teknoloji devlerininürünlerine deri kılıf üreten 600 işçinin çalıştığı veçalışanların % 70’inin kadın olduğu Çorlu’da kuruluTrexta Fabrikasında, kadın işçiler 12 saatlik geceçalışmasından sonra evlerine gitmek istediklerindeişverenin fabrikanın kapılarını kapattırarak fazlamesaiye yapmaya zorladığı bir gerçeklik olarakkarşımızda duruyor. 12 saatlik çalışmadan sonra, evegitmek isteyen kadın işçiler, zorla fazla mesaiyekaldıklarında öğlen saatlerinde eve gittiklerini ve osaatten sonra da, evde yapılmayı bekleyen ev işleri,yemek, çocuk bakımı gibi işler yüzünden çoğu zamanhiç uyumadan yeniden işe gittikleri bir başka gerçekolarak duruyor. Bu sadece bir örnek değil…

Gece çalışması kadınların gece işte, gündüz evdeçalışmasını dayatmakta, kadını köleleştirmekte vesosyalleşmesine, dinlenmesine daha doğrusu nefesalmasına izin vermemektedir. Bu nedenle kadın işçileraçısından gece çalışması kaldırılmalıdır.

- İş hayatında baskı, şiddet ve yıldırmahareketlerini tanımlamayan mobbing, kadınçalışanların çok sık maruz kaldıkları bir şiddetbiçimidir. Mobbing uygulamanın yasal bir yaptırımıvar mıdır?

- Mobbing işyerinde bir kişi tarafından -kigenellikle mobbing uygulayanlar; işveren, işverentemsilcisi, şef, amirlerden oluşmakta- genellikle tek birkişiye sistematik ve bilinçli olarak uygulanan, işetiğine aykırı davranış ve düşmanca tavır ile kişiyisavunmasız, tek başına bırakmak, böylece

performansını ve dayanma gücünü minimize ederek,işten ayrılmaya ve bırakıp gitmeye zorlamaktır.

Kadınlar iş yaşamında zaman zaman işyerlerindekötü muameleye, hakarete ve tacize maruzkalabiliyorlar. Şefleri, patronları tarafındanaşağılanıyor ve yok sayılıyorlar. Ancak gerek feodaltoplum yapısı, yaşadığını kimseye anlatamama,kabullenme, utanma ve işten atılma korkusu bu konudakadınların suskun kalmasını sağlıyor. Bu suskunluk isemobbing uygulayanın elini güçlendiriyor ve daha fazlakişiye mobbing uygulamasını sağlıyor.

Bu suskunluğu kırmanın yolu ise mobinglemücadeleden geçiyor. Mobbingle mücadele zor veçetrefilli bir yol olmakla ve siyasi iktidar tarafındanaçıkça müeyyidesi olan bir suç kapsamınadönüşmemekle birlikte bu konuda ısrarcı olunmalı vetüm yasal prosedürler işletilmelidir. Kezaunutulmamalıdır ki, mobbingi uygulayan,çalışanlardan birini seçmişse genellikle o kadının sesçıkarmaması halinde uygulamasını sessizceyaygınlaştırıyor ve diğer işçilerin sinmesi ve sessizkalmasını yine işçiler üzerinde başka bir baskı aygıtıolarak kullanıyor. Mobbingle mücadele yaygın, ısrarcıve örgütlü mücadeleden geçer.

- 10 Şubat günü “Devrimci Kadın Kurultayı”gerçekleştirilecek. Kadının ezilmişliğinin tarihselsürecinin ve temel kaynağının ortaya konulacağı,aynı zamanda kadın sorununa karşı teorikyaklaşımları ve komünistlerin tutumunu yansıtacakolan Devrimci Kadın Kurultayı’na dair görüşleriniznelerdir?

- Kadın sorunu toplumsal bir sorundur. Kapitalizmvar olduğundan bu yana vardır ve bu düzendeğişinceye değin olmaya devam edecektir. Çünkükapitalist sistem bir taraftan feodal kalıntılarlabeslenirken diğer taraftan sınıflar arasındaki tabakalarıkeskinleştirerek, kalınlaştırarak, kadını hem evde, hemişte sömürerek varlığını sürdürür. Kapitalizm kadınıözgürleştirmemiş, aksine zaman içinde köleleştirmiştir.Kapitalizm kadını ucuz ve yedek iş gücü olarakgörmüş, ihtiyaç dönemlerinde dilediğince kullanmış,kriz dönemlerinde ise “ev işi” ne hapsetmiştir. “Ulusalİstihadam Projesi”yle evden çalışma, parça başıçalışma, çağrı üzerine çalışma gibi ucuz iş gücünedayalı çalışma biçimlerinin tamamı kadının ev işini veçocuk bakımını ihmal etmemesi üzerine geliştirilmişformüllerdir. Siyasi iktidarın adım adım geliştirdiği vekadının ilk görevinin “eş ve anne” olması üzerinekurulu projelerin tamamını defetmek için, kadınsorununun tarihi ve güncel sorunlarının ortayakonularak, kadının toplumsal mücadelenin en önemliparçası olduğunu ve kadının özgürleşmesi için kadın-erkek omuz omuza mücadele etmek gerektiğinihaykırmak için bu uğurda verilecek mücadele pratiğinigeliştirmek ve mücadeleyi ortaklaştırabilmek içinDevrimci Kadın Kurultayı’nın üstlendiği misyonunçok önemli olduğunu düşünüyorum. Ben oradaolacağım. Tüm dostları da Devrimci KadınKurultayı’na bekliyorum.

- Teşekkürler…Kızıl Bayrak / İstanbul

Avukat Zeycan Balcı Şimşek ile kurultay üzerine...

“Devrimci Kadın Kurultayı’nın üstlendiğimisyon çok önemli”

Page 23: Kızıl Bayrak 13-01

Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2013/01 * 4 Ocak 2013 Kadın

“Hindistan’ın kızı” diye seslenilen, gazetelerdenisminin Amanat olduğunu öğrendiğimiz 23 yaşındakigenç kadın, 16 Aralık 2012’de Hindistan’ın Yeni Delhikentinde bindiği otobüste 6 kişinin toplu tecavüzüneuğradı. Ardından demir çubukla dövülerek otobüstenatıldı. Kaldırıldığı hastanede 4 ameliyat geçirdiktensonra Singapur’a, Mount Elizabeth Hastanesi’negönderildi. Son 2 gün iyice kötüleşti, kafasına vebedenine aldığı darbeler organ yetmezliğine neden oldu.Ve Amanat, 29 Aralık’ta hastanedeki yaşam savaşınıkaybederek dünyaya veda etti.

Hindistan, tecavüz olaylarıyla sürekli gündeme gelenbir ülke. İstatistiki verilere göre Hindistan’da 2011yılında %90’ı tecavüz olmak üzere 256 bin 329 kadınşiddete maruz kalmış. Hindistan’da 22 dakikada 1 kadın,Yeni Delhi’de ise 18 dakikada 1 kadın tecavüze uğruyor.

İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün (HRW) yaptığıincelemelere göre Hindistan’da tecavüz ve şiddetolaylarının sonrasında da kadının yaşadığı sorunlardevam etmektedir. Örneğin birçok doktorun, tecavüzmağduru kadınları muayene yöntemlerinin bilimselolmadığı ve bunun kadınları daha da değersizhissettirdiği gözlemlenmiştir. Kadınlar basit bir muayeneiçin hastaneden hastaneye gönderilmekte, hakaretleremaruz kalmaktadırlar.

Bu açıdan Türkiye’nin tablosu Hindistan’dan farklıdeğildir aslında. Hindistan’da gündeme gelen sontecavüz olayı ile geçtiğimiz günlerde Batman’da HaticeDaşlı’nın ailesi tarafından katledilmesi olayı, aynıkapitalist düzenin çirkin yüzünü ortaya koymaktadır.Hatice Daşlı, ailesi tarafından 13 yaşındayken parakarşılığında zorla evlendirilmiş genç bir kadındır. Buevliliğe zor dayanan Hatice, iki yıl sonra babasının evinedöner. Genç kadın amcalarının oğulları tarafındantecavüze uğrar ve hamile kalır. 4. ayında hamileliği belliolmaya başlayınca bu durumdan utanan dedesi Hatice’yiöldürme görevini amcasına verir. Ve amca iple Hatice’yiboğup Batman Çayı’na atar. Hatice’nin cesedini birçobanın bulması sonucunda yaşanan olay ortaya çıkar.

İki haberin buluştuğu bir nokta var: Tecavüz vecinayet... Aslında bu iki olay, haberlere düşendüşmeyen, resmi kayıtlara geçen geçmeyen kadınayönelik birçok şiddet olayıyla kesişiyor. Hindistan’dayaşanan, dünyanın genelinde yaşanan kadına yönelikşiddet ve tecavüz olaylarından sadece biridir. Dünyanınbirçok yerinde oranları ve şiddetin öne çıkan şeklideğişse de kadınlar şiddetle karşı karşıyadır. Türkiye’ninşiddet bilançosuna, özelinde AKP’nin 10 yılınabaktığımızda, vakaların %1400 oranında arttığınıgörüyoruz. Hindistan, Türkiye ve dünyada yaşanan buşiddet tablosu nesnel koşullardan bağımsız düşünülemez.

Kadının yaşadığı sorunların, taciz, tecavüz ve kadıncinayetlerinin arttığı dönemleri incelediğimizdekapitalizmin bunalımlarının yoğunlaştığı, bununyansımasının işçi ve emekçilerin yaşamını katlanılmazkıldığı, toplumsal bilincin köreltildiği süreçlerlekarşılaşırız. Böylesi süreçlerde kadına yönelik her türlükötülüğün en yoğun şekilde yaşandığını görürüz.Kapitalizm buhranlar içerisindeyken dolaysız bir şekildetoplumda da buhranlar yaratmakta, toplumsal ilişkilerbuna göre şekillenmektedir. Kapitalizm, sonununyaklaştığını hissettikçe saldırganlaşmaktadır. Sınıfbilincinden yoksun geniş kitleler, içinde bulunduklarıdurumun, ekonomik sıkıntıların öfkesini sermaye

düzenine, sorunun temeline yöneltemediklerinde birikenöfke aile içi ilişkilere, kadına ve çocuğa yansımaktadır.Ekonomik olarak yaşanan darboğaz ve bunun sonucundayaşam koşullarında ortaya çıkan zorlanma ve birikenöfke şiddete dönüşmektedir.

Ayrıca kapitalizm, daha önceki sınıflı toplumlarlakarşılaştırdığımızda kadını toplumsal yaşamın veüretimin içerisinde “özgürleştirmiştir”. Yaşam haklarınıgören ve buna uygun yaşamak isteyen kadın iletoplumsal rolünün zedelenmesini istemeyen erkekarasında çatışma meydana gelir. Bu çatışma da toplumucinsiyet temelli bölerek görevler biçen sistemin yarattığıbir çatışmadır. Buradan sonrası üçüncü sayfa haberlerinioluşturur. Buhran, bunalım, kıskançlık, kendine hakimolamama ve kadın cinayetleri...

Tecavüz ve kadın cinayetleri toplumsal birer vakadır.Ülkelerin kültürel düzeylerine göre değişse de her devleterkek egemen zihniyeti beslemekte ve buna uygun gericipolitikalar üretmektedir. Gerçekleşen olay iki kişiarasındaki bir olay değildir (tecavüzcünün-katilinsayısına göre bu oran artabilir de). Olay iki kişiüzerinden somutlanmış olsa da sosyolojik ve psikolojikboyutlarıyla toplumun halinin dışavurumudur.

Cinsel şiddet biçimlerinden biri olan tecavüz, biriktidar kurma, tahakküm oluşturma ve baskılamadurumudur. Tecavüz bir iktidar biçimidir veşekillenmesini de devletin, sistemin iktidar ilişkileriçerçevesinde oluşturur. Taciz, tecavüz ve kadıncinayetleri sistemin ilişkiler ağının ürünü olduğundan vebu ilişkiler ağından beslendiğinden bunu değiştirecek birtoplumsal devrim ve kültürel yenilenme yaşanmasıgerekmektedir.

Elbette, bugün yoğun bir şekilde yaşanan tacize,tecavüze, şiddete, kadın cinayetlerine karşı sokağınsesini yükseltmek gerekmektedir. Ama alınacakönlemlerin, yasal düzenlemelerin yeterli olmayacağıaşikardır. Cinsler arası ayrımın geride bırakıldığısosyalist toplum kadının yaşadığı her türlü şiddetin sonbulmasını da sağlayacaktır. Sosyalist toplum, yaşanansorunların son bulması için caydırıcı ve engelleyici yasaldüzenlemelerin ötesinde, şiddeti yaratan kapitalist sistemve kültürün sonunu getirdiğinden, bir bakış ve kültüryaratma çabasına sahip olduğundan sorunları ortadankaldıracak toplumsal bir zemin oluşturacaktır.

Z. İnanç

Kürt kadınlarınıngerçek kurtuluş yolu

sosyalizmdengeçmektedir!..

Ezilen ulusa mensup Kürt kadınları sömürününve ezilmenin en katmerlisini yaıyor. Cinsel vesınıfsal sömürünün yanına eklenen ulusalsömürüyle birlikte Kürt kadınlarına ağır bir kölelikdayatılıyor. Kapitalist sistem kendisinden öncekigerici sistemlerden devraldığı erkek egemenliğiniyeniden üretirken, feodal baskı Kürt kadınlarınınyaşamlarını yok etmeye devam ediyor.

Kürt kadınları zorla evlendiriliyor ya da namusve töre adı altında katlediliyor. Birçok yerde dışarıçıkmasına dahi engel olunan Kürt kadını evininkölesi haline getiriliyor. Daha şanslı olanların tekgörebildikleri ise aynı mahallede oturan insanlarolabiliyor. Kendisine dayatılan Türk dilini henüzöğrenememişse bu dar dünyada iletişim kurması daolanaksızlaşıyor. Keza genel olarak üretim dışındatutulmanın yanı sıra, dinsel gericiliğin de etkisiyleev hapsine en çok maruz kalan kesim de Kürtkadınları oluyor.

Kürt halkına karşı yürütülen kirli savaştan ençok yine Kürt kadınları etkileniyorlar. Kürt vekadın olmak, toplumsal hayatta katmerli ayrımcılıkanlamına geliyor. Sermaye devleti Kürt halkınayönelik sürdürdüğü imha ve inkâr saldırılarını; faili“meçhul” cinayetler, yargısız infazlar, zorla göçettirmeler, köy yakmalar, gözaltında kayıplar,katliamlarla devam ettirirken, bir taraftan da Kürtkadınlarına taciz ve tecavüzler dayatarakmücadeleyi dizginlemeye, bastırmaya çalışıyor. Bukirli saldırı yöntemi Kürt kadınlarını genellikleevde, sokakta ve gözaltında buluyor. Kadınlarayönelik saldırıların en yaygın biçimini oluşturantaciz ve tecavüzler Kürdistan illerinde çok dahayoğun yaşanıyor. Bir taraftan evlerine baskın yapanpolislerin taciz ve tecavüz saldırılarına uğrayanKürt kadınları, yasa dışı gözaltına alınarakgötürüldükleri karakollarda yine aynı iğrençliklerlekarşılaşıyor. Devlet özellikle kadın kimliğinesaldırarak teslim almaya çalışıyor.

Kürt ulusunun üzerindeki sömürgeci sermayeegemenliği, Kürt halkını feodalizmin karanlığınaitmiştir. Kürt kadınları feodal kalıntıların etkisindeerkek egemenliğinin en kaba biçimineterkedilmiştir. Temel eğitim hakları dahi ellerindenalınarak, okuma-yazma öğrenmeleriengellenebilmektedir. Evlenme çağına gelmedenaşiretler arası ekonomik çıkar ilişkilerinin metasınadönüştürülmektedirler. Karşı çıkamazlar. Eğer karşıkoyarlarsa erkek kardeşleri ya da akrabalarıcellatları olur. Ya da tam bir kuşatmayla dörttaraftan açmaza alınan kadınlar, çaresizce intiharetmeyi seçebilmektedir. Burjuva hukukunda dahigeçerli olan miras hakkı dahi çoğu zaman Kürtkadınlarını es geçmektedir.

Ulusal inkarın ve imhanın olduğu gibi, kadınayönelik sömürünün ve eşitsizliğin de kaynağıkapitalist sömürü sisteminin kendisidir. Sermayedüzeni, ulusal mücadeleyi dizginleyebilmek için,Kürt kadınlarına en ağır baskıları uyguluyor. Ancakbarikat başında çarpışan, eylem alanlarını dolduran,silahlanarak savaşan Kürt kadınları, egemensistemin tüm dayatmalarını alt üst edipözgürleşmenin yolunun mücadeleden geçtiğinigöstermektedir. Ulusal düzeyde bir mücadele dahiolsa, kadının ancak örgütlenerek özgürleşmeyeadım atacağı bir gerçektir.

Kapitalizm şiddettir,şiddete karşı mücadeleye!

Page 24: Kızıl Bayrak 13-01

Kadın24 * Kızıl Bayrak Sayı: 2013/01 * 4 Ocak 2013

BDSP 30 Aralık’ta gerçekleştirdiği eylemlerleDevrimci Kadın Kurultayı’na çağrı yaptı. AvrupaYakası’nda Bakırköy Özgürlük Meydanı’nda basınaçıklaması yapılırken Anadolu Yakası’nda KartalBankalar Caddesi’nde yürüyüş gerçekleştirildi.

“Özgürlük, eşitlik ve sosyalizm mücadelesindeDevrimci Kadın Kurultayı’nda buluşalım!” ozalitinintaşındığı eylemlerde “Kadın olmadan devrim olmaz,devrim olmadan kadın kurtulmaz!”, “Kadınınkurtuluşu devrimde sosyalizmde!”, “Kadın erkek elele örgütlü mücadeleye!”, “Cinsel, sınıfsal, ulusalsömürüye son!” sloganları öne çıktı.

Ayrıca devrimci kadın önderlerin adları okunarakselamlandı ve kapitalizmin kadına dayattığı saldırılarlanetlendi.

Bakırköy’de gerçekleştirilen eylem BakırköyÖzgürlük Meydanı’nda buluşulmasıyla başladı.Ozalitin yanısıra kızıl flamalar taşıyan BDSP’lilerönce çevrede bulunanlara kurultaya çağrı ve kadınsorunun devrimci bakış açısı gündemli bildirilerindağıtımını yaptılar. Bir yandan sloganlar eşliğindeşiarları haykıran sınıf devrimcileri öte yandan dabildirileri çevredeki emekçilere ulaştırdılar.

Yapılan kısa bir ajitasyon konuşmasının ardındanbasın metni okundu. Basın açıklaması sırasında dasıklıkla devrimci şiarlar haykırıldı. Basın metniniokunmasının ardından

eylem sona erdi. Kartal’da ise eylem için Bankalar Caddesi’nde

Citybank önünde buluşuldu. Ozalit ve kızıl flamalartaşıyan devrimciler buradan çay bahçelerinin önündenyürümeye başladılar. Coşkulu sloganlar eşliğindegerçekleşen yürüyüş sırasında çay bahçelerindedurularak ajitasyon konuşmaları yapıldı.

Devrimci Kadın Kurultayı’nın neden örgütlendiğiile kadının kurtuluşunun devrim ve sosyalizmdengeçtiğinin vurgulandığı ajitasyon konuşmalarındakadınların maruz kaldığı saldırılar ele alındı. Ayrıcaçay bahçelerindeki emekçilere bildiri de dağıtıldı.

Kartal Meydanı’na gelindiğinde basınaçıklamasına geçildi. Bir yandan açıklama okunurkenbir yandan da bildiriler dağıtıldı. Eylem açıklamanınardından sloganlarla sona erdi.

Her iki eylemde de okunan ortak basın metnindekadınların tarih boyunca maruz kaldığı ezilmişlik veçifte sömürüye vurgu yapılarak bunun günümüzde deartarak sürdüğü belirtildi. “Başta ev ve iş yaşamındaolmak üzere her alanda cinsiyet ayrımcılığı devamediyor” denilerek kadına yönelik şiddet, baskı, taciz,tecavüz sıradanlaştığı ifade edildi. Sömürü veezilmişliğin sermaye hükümeti AKP’nin iktidarıdöneminde derinleştiği vurgulandı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Fabrikada yanankadın işçilerunutulmadı

29 Aralık 2005’te Özay TekstilFabrikası’nda çıkan yangında yaşamını yitirenbeş kadın işçi için 29 Aralık’ta Bursa KadınPlatformu bir yürüyüş gerçekleştirdi.

Orhangazi Parkı’ndan FomaraMeydanı’na gerçekleşen yürüyüşte en önde“Bursa Kadın Platformu” pankartı açıldı.Ardından sırayla yangında yaşamını yitirenbeş işçinin fotoğrafının olduğu pankartlartaşındı.

Ajitasyon konuşmalarıyla işçilerin nasılkatledildiği çevredeki kitleye anlatıldı.Fomara Meydanı’na gelindiğinde BursaKadın Platformu adına Filiz Tali basın metniniokudu.

Açıklamada işçilerin nasıl öldüğüanlatıldıktan sonra yaşanan olaya davetiyeçıkartanın Çalışma ve Sosyal GüvenlikBakanlığı olduğu belirtilerek şunlar söylendi:“İşçi kardeşlerimizin öldürülmesinde ufak daolsa payı bulunanlar bilsinler ki bu hesapmahşere kalmaz”.

Kızıl Bayrak / Bursa

İstanbul’da kadıncinayeti

2 Ocak günü sabah saatlerinde basınaTEM otoyolu kenarında bulunan kadın cesediile ilgili haberler yansımıştı. İlerleyensaatlerde olayın eski koca tarafındanişlenmiş yeni bir kadın cinayeti olduğu ortayaçıktı. Taksi Şoförü Sinan Seven, 25 yaşındakieski eşi Gülşan Sarcan’ı kendisiyle barışmayıreddettiği için öldürdüğünü itiraf etti. Olayıngelişimi ise insanın kanını donduracakcinsten.

Sinan Sever’in polisteki ifadesi şöyle: “İkiyıl önce boşandığımız eski eşim GülşanSarcan akşam beni cep telefonumdanarayarak 4 yaşındaki çocuğumuzun hastaolduğunu söyledi. Şoförlüğünü yaptığımtaksiyle onları alıp Bakırköy Doktor SadiKonuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne

götürdüm. Çocuğun tedavisi yapılıyorkenbiz dışarı çıktık. Bir yerde yemek yedik.Takside seyir halindeyken ona barışmakistediğimi söyledim. Barışma tekliflerimikabul etmeyince tartıştık. Bunun üzerinesinirlerime hakim olamayıp onubıçaklayarak öldürdüm. Ardındanhastaneye gidip çocuğu aldım. Babamlaragötürdüm. Babama olayı anlatınca benialıp buraya getirdi”

Sever’in ifadesi cinayetin nasılsoğukkanlılıkla işlendiğini göstermekte.Çocuklarını hastaneye götürmek içinkendisinden yardım isteyen eski eşiniöldürecek kadar insanlıktan çıkan veardından hiçbir şey olmamış gibi çocuğunuhastaneden alabilen biri, düzenin yarattığıerkek kimliğinin de çarpıcı bir görüntüsü.

30 Aralık 2012 / Kartal30 Aralık 2012 / Bakırköy

İstanbul’un iki yakasındakurultay çağrısı...

Page 25: Kızıl Bayrak 13-01

Kadın Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2013/01 * 4 Ocak 2013..

Ümraniye26 Aralık günü saat 19.00’da Ümraniye Devrimci

Kadın Kurultayı Hazırlık Komitesi tarafından birseminer gerçekleştirildi. Seminerde “Tarihtengünümüze kadın sorunu, burjuva toplumunda kadın,kapitalizm ve kadın” başlıkları ele alındı.

Katılanların birçoğu söz alıp konuyla ilgili görüşbildirmesi seminerin canlı geçmesine vesile oldu.Seminere katılan herkesin 10 Şubat günügerçekleştirilecek olan Devrimci Kadın Kurultayı’nagüç vermeleri çağrısı ile seminer sona erdi.

Kartal30 Aralık’ta İstanbul’un iki yakasında seminerler

düzenlendi. Anadolu yakasındaki seminerde ilk olarakDevrimci Kadın Kurultayı’nın gündemleri, kapsamı vehedefleri üzerine sohbet edildi. Komünist hareketin 25.yılında kadının yaşadığı sorunlar ve kadının kurtuluşumücadelesini Marksizm ışığında tartışmanın ve bir kezdaha ortaya koymanın önemi vurgulandı.

Kurultay kapsamına dair konuşulduktan sonra“Kadın sorununun tarihsel olarak ortaya çıkışı” ve“Kadının kurtuluşu mücadelesine komünistlerinbakışı” başlıklı sunumlar yapıldı.

Seminer, sunumların ardından yapılan canlıtartışmalar ve mücadele çağrısı ile son buldu.

Avrupa YakasıAvrupa Yakası’nda da “Kadın sorununun tarihsel

olarak ortaya çıkışı ve kapitalist sistemde kadınsorununun kapsamı” ve “Komünistlerin kadınsorununa bakışı” başlıklı sunumlardan oluşan birseminer gerçekleştirildi.

Toplantı “Özgürlük, Eşitlik ve SosyalizmMücadelesinde Devrimci Kadın Kurultayı” şiarıyladüzenlenecek kurultayla ilgili bilgi verilmesi ilebaşladı. Kurultay üzerine yapılan değerlendirmeninardından sunumlara geçildi. İlk sunumda kadınsorununa doğru bir bakış açısıyla yaklaşabilmek içinkadın sorunun kökenini doğru anlamanın önemi

vurgulandı. İlk sunumun ardından kadın sorununakomünistlerin bakış açısı aktarıldı. Bu kapsamdakadının günümüz toplumunda yaşadığı sorunlarla ilgiliörnekler verildi.

Toplantının ikinci bölümünde DKK kapsamındagerçekleştirilecek çalışmalar üzerine öneriler getirildi.Bu kapsamda eğitim çalışmasının önemi ve materyalkullanımının yaygınlaştırılması ve çeşitlendirilmesiöne çıktı.

İzmirDevrimci Kadın Kurultayı hazırlıkları

çerçevesinde planlanan seminerlerden üçüncüsü olan“Kadın sorunu ve toplumsal kurumlaşmalar” ile“Kadın sorunu ve toplumsal devrim” başlıklıseminer 30 Aralık’ta gerçekleştirildi.

Öncelikle kadına yüklenen işlerin toplumsalkurumlaşmalar yoluyla çözülebileceğivurgulanarak söze başlandı. Kapitalizmin kadınsorununu döne döne tekrar ürettiğinin altı çizildi.Kapitalizmin kadını evden çıkarması ve üretimekatmasının kadının özgürleşmesinde bir adımolduğu fakat kadının ev içi köleliğinin son bulmasıanlamına gelmediği vurgulandı.

Kadın sorununa kapitalizmde ve sosyalizmdekiyaklaşımlar karşılaştırılarak anlatıldı. Son olarakEkim Devrimi’nin kadına sunduğu kazanımlarsomut örneklerle anlatıldı.

Seminerin bitiminin ardından konuyla ilgilisorular ve görüşler paylaşıldı.

MamakDevrimci Kadın Kurultayı’nın hazırlıkları

çerçevesinde Mamak’ta bir birliktelik oluşturuldu.

Oluşturulan birliktelik kurultay öncesi hazırlıklarçerçevesinde kadın sorununun nereden kaynaklandığıve çözümün nasıl olacağına dair ayrıntılı tartışmalar veseminerler planlayarak başladı.

Bu çerçevede kadın sorununun tüm kapsamıyla elealınacağı seminerler belirlendi. 5 seminer başlığınınilki olan “Kadının tarihsel ezilmişliği” başlıklı seminergerçekleştirildi.

Canlı tartışmaların yapıldığı seminerde, kurultayöncesi yapılacak çalışmanın planlaması dagerçekleştirildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul-İzmir-Ankara

Devrimci Kadın Kurultayı hazırlıklarıseminerlerle sürüyor

30 Aralık 2012 / Kartal

Adana’da Devrimci Kadın Kurultayı hazırlıkları

Adana’da oluşturulan Kurultay Hazırlık Komitesi 29 Aralık’ta birarayagelerek çalışma programı oluşturdu. Kurultay hazırlık

sürecine dair ve 8 Mart çalışmaları hakkındaverimli tartışmaların ardından oluşturulançalışma programında bir dizi etkinlik planlandı.

Planlamalarda öncelikli olarak kadınsorununun tarihsel süreci, kadın kurtuluşhareketleri ve sosyalizm, feminizm eleştirisi,

Marksizm’de kadın sorunu ve Sovyet deneyimi nin işleneceği seminerlerplanlandı.

Kurultay tarihine kadar hafta sonlarını verimli değerlendirecek bir planlama yapılarak ev toplantıları ve filmgösterimlerinden oluşan bir takvim çıkarıldı.

Bu planlamalara ek olarak, kurultay öncesinde Adana’da 3 Şubat tarihinde “Kadın sorunu ve devrimciçözüm” başlıklı bir panel örgütlenecek.

Kurultay Hazırlık Komitesi, kurultay sonrasına ilişkin de bir planlama yaptı. Emekçi kadınları eylem veetkinliklerde bir araya getirmek için çeşitli araçlar üzerinden verimli tartışmalar ve planlamalar yapıldı. Bukapsamda yapılacak bir dizi etkinliğin ardından 3 Mart’ta Emekçi Kadın Etkinliği yapılması kararlaştırıldı.

Bu çalışmalar esnasında afiş, bildiri gibi araçların yanında yerelde, kurultay çalışmaları ve sonrasında 8 Martçalışmasının araçlarından biri olarak Emekçi Kadın Bülteni çıkarma hedefi konuldu.

Kızıl Bayrak / Adana

30 Aralık 2012 / Sefköy

Page 26: Kızıl Bayrak 13-01

2007 yılı olmalı, ama tam tarihi hatırlayamıyorum.Roma’da Birleşmiş Milletler Gıda Programı’nın(WFP) merkezini beyhude bir arayışta kaybolduğumuanımsıyorum. STK’ların ve birtakım BM elçilerindenoluşan bazı Genel Kurul organlarının “FilistinSorununa” adanmış bir toplantıları vardı. Bir STKadına katılmam istendi. Çekinerek kabul ettim.

Böyle toplantıların nasıl sonuçlandığı – eskiaçıklamaların yinelenmesi, eski metinlerin az çoktekrarı, bunu yineleyiş, şunu öne sürüş – iyi bilmemerağmen yine de katıldım. Tartışmanın konusu,Mahmud Abbas’ın Filistin Yönetimi bir yana çoğuFilistinli için halen yıllardır süren Filistin özgürlük vehaklar mücadelesine herhangi bir adil çözümün özünütemsil eden Filistinli mültecilerdi. Resmi BM metniniyeniden beyan etmek ve yeniden onamak ihtiyacındandaha büyük bir aciliyet hissine kapıldım. Birkaç günönce Londra’da endişe verici bir telefon görüşmesiyapmıştım.

Arayan kişi, Ürdün-Irak sınırında mahsur kalmışHussam adlı genç bir Filistinli adamdı. İki erkekkardeşi önceki aylarda Irak’ta öldürülmüştü. Birisiekseriyetle Filistinli mültecilere ev sahipliği yapanBağdat’taki Belediyet mahallesinde infaz edilmiş.Diğeri ise ABD kuvvetleri tarafından öldürülmüş.

ABD’nin 2003 işgalinden önce Irak’ta 35 binkişilik küçük bir Filistin topluluğu ikamet ederdi.Ülkedeki herhangi bir siyasi angajmandan bilereksakınmışlardı ve Lübnan’daki Filistinli mültecilerinaksine iyi muamele gördüler. Fakat ne zaman ABDişgali oldu, o vakit çeşitli milisler, ABD kuvvetleri vehaydut çeteleri için kolay bir hedef haline geldiler.Çoğu öldürüldü, özellikle de eli silahlıların rastgeledayattıkları ağır fidyeleri ödeyemeyenler. Mültecilerinçoğu kaçtı, Irak’ta güvenli yerler aradılar ve bu artıkmümkün olmayınca komşu ülkelere sığındılar.

Filistinlilerin Arap ülkelerine girişine müsaadeedilmesi pek de kolay değildir. Bu sebepten ötürübinlercesi Ürdün ve Suriye sınırlarında yeni kurulanmülteci kamplarında mahsur kaldı. Yorucu çöllerdedoğa şartları ile savaşarak ve BM bağışları ilegeçinerek varlıklarını sürdürdüler. En sonunda çoğuArap olmayan çeşitli ülkelere gönderildi. FilistinlilereArap ihanetinin acınacak bir manzarasıydı bu. Araprejimleri Filistinliler hakkında daha çok ateşli konuşurgöründükçe Filistinlilerin zor durumuna gerçekte dahaçok anlayışsızdırlar. Tarih bu şekilde hep acımasızolmuştur.

Hussam sadece Ürdün’e geri girmek istiyordu.Orada doğup büyümüştü, fakat ikameti keyfi biçimdesona erdirilmişti, tıpkı Filistinli mültecilerin sayısı evsahibi ülkeye demografik bir kaygı teşkil edecekderece büyüdüğünde olduğu gibi. Benden yardımcıolmamı istedi, annesinin yaşlı olduğunu ve onunhayatta kalan tek oğlunun kendisi olduğunu mazeretgösterdi.

Tabii ki ben çaresizdim ve halen öyleyim. AncakFilistinli mültecilerin durumu üzerine Romatoplantısına katılmam istendiğinde bunun Hussam’ınsıkıntısının ivedi bir siyasi bağlama oturtulması içinuygun bir platform olacağını düşünmüştüm. Öylesonuç vermedi çünkü eski defterler önemsiz mevcutsorunlara baskın çıktı.

Irak’ın Filistinli mültecileri Filistin’e aittir. Fikrinisöyleyecek ahlaki cesarete sahip olanların, Roma’dakiBM elçileri gibi, ateşli konuşmalar yapmaktan başkagüçleri yok. Filistinli mülteciler için Geri DönüşHakkında ısrar eden uzun zamandır ihmal edilen BMkararlarını yürürlüğe sokabilecek olanlar, ABD’nindediğim dedik baskısı ve İsrail’in bu toprağın yerlinüfusunun ülkeye girişini reddetme kararlılığı önündeboyun eğiyorlar. 11 Aralık 1948 tarihli 194 sayılı BMKararı kağıt üzerinde kaldı.

İsrail uluslararası hukuku çiğnemeyi sürdürdükçemilyonlarca Filistinli mülteci, onları siyasi yem olarakkullanan ya da onları bir demografik problem daha dakötüsü bir tehdit olarak gören bölgesel mücadelelerdemahkum kalacaktır. ABD’nin mültecilerin cefasınıdindirecek anlamlı hiçbir eylemin hayatageçirilmemesini güvenceye almasıyla binlerkendilerini bir sınırda bulmaya, gıda için kuyruğagirmeye ve arzuhallerini dinlemeye gönüllü her kimolursa bildirmeye devam eder bulacaktır.

Suriye şimdi Lübnan iç savaşından (1975-1990) veİsrail’in Lübnan işgallerinden (1978 ve 1982) beri eşibenzeri görülmemiş şekilde tezahür eden çok uzunsüren o trajedinin en son perdesidir. Suriye’de on ikimülteci kampı var. Bunlardan dokuzu BM Yardım veÇalışma Ajansı’na (UNRWA) resmi kamp olarakkayıtlıdır ve 496 binden fazla mülteci nüfusunasahiptir. Şam yakınlarındaki Yermuk tek başınatahminen 150 bin mülteciye ev sahipliği yapıyor. Bukamp, çeşitli militan gruplar ve Suriye kuvvetleri içindevamlı bir hedef olmuştur. Deraa, Huseyniye veNeyrab dahil diğer kamplar da bu acımasız çatışmadahedef alınmıştır.

Suriye’de yüzlerce Filistinli öldürüldü. Ya Suriyehükümeti ile muhalefet arasındaki kanlı çatışmadaarada kaldılar ya da o veya bu bahaneyle kasten hedefalındılar. Yermuk’u neredeyse boşaltan en son şiddet,bildirilenlere göre İslamcı militanların Başkan BeşarEsad’ın Suriye hükümetine sadık Filistinli savaşçılara

saldırdığı 14 Aralık’ta başladı. Hava saldırısını daiçeren bir karşı saldırı Yermuk’u çok sayıda ölü veyaralıyla darmadağın etti. Ardından toplu kaçış geldive Filistin odise destanının yeni bir kısmı zorlayazıldı, kanla ve daha berbat anılarla kaplandı. Onbinlerce kişi kaçtı. Bazısı Lübnan’daki aşırı kalabalıkFilistin kamplarına kaçtı. Diğerlerinin ülkeyegirmesine izin verilmedi, sadece Şam’daki parklarakamp kurabildiler ve bir kez daha BM bağışları içinkuyruğa girdiler. Dünya Gıda Programı, mültecileribeslemekle sorumlu görünüyor. Yakın zamandaki biraçıklamaya göre bu BM grubu, UNRWA, SuriyeKızılayı, BM Çocuk Ajansı UNICEF ve BirleşmişMilletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) ileçalışmalarını koordine ediyor.

Hiçbir kelime, ülke içinde ya da komşu ülkelerdeyerinden olan üç milyon mülteciyi umursamayanbölgesel bir güç oyununa yakalanan milyonlarcamasum Suriyeli mültecinin zor durumunu layıkıylatarif edemez. Fakat ne vakit Arap ülkelerindeçatışmalar patlak verdiğinde – Ürdün’de, Lübnan’da,Kuveyt’te, Irak’ta, Libya’da şimdi Suriye’de olduğugibi – Suriye’deki ve diğer yerlerdeki Filistinliler içinvaziyet katıksız bir yan not olmaya devam ediyor. Bu,geçici bir kriz değil, siyasi insani bir krizi olarakkararlılıkla halen ele alınmayan aynı eski hikayedir.

Filistin liderliği daha fazla sorumluluk taşıyor,çünkü mülteci krizinin, yani Geri Dönüş Hakkı’nın,aciliyetini kendisi ile İsrail arasındaki nihai statügörüşmeleri(1) sırasında öyle ya da böyle ortayaçıkarılacak bir muammaya indirgeyen oydu. Elbette kibu görüşmeler olmadı ve sızdırılan FilistinBelgeleri’ne (2) göre Filistin Yönetimi’nin İsrailyetkilileri ile gizli görüşmelerinde mültecileritamamen evlatlıktan reddetmiş olduğu görülüyor.

Suriye’deki Filistinli mültecilerin çoğuFilistin’deki evlerinden kademeli olaraksürülmüşlerdi. İlk dalga 1948’de geldi, çoğu Safad,Hayfa ve Yafa’dandı. İkinci ise İsrail’in 1967’de

Çeviri26 * Kızıl Bayrak Sayı: 2013/01 * 4 Ocak 2013

Suriye’deki Filistinlilerin trajedisi ve geri dönüş hakkının merkezliği

Remzi Barud

Page 27: Kızıl Bayrak 13-01

Çeviri Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2013/01 * 4 Ocak 2013

Golan Tepelerini işgalinden sonra ve üçüncüsüLübnan iç savaşı ve İsrail’in Lübnan’daki savaşlarısırasında geldi. Bu, çok katmanlı, sürüncemeli birtrajedidir. Doğru, mültecileri korumak ve onlarabakmak için iki kat çaba gerektirir, fakat aynızamanda uluslararası topluluğun mültecilere yönelikküçümseyici tavrının ciddi bir yenidendeğerlendirilmesini talep eder. Filistinli mülteciler,Arap çatışmalarına yakalanmış kaçan kalabalıklardeğildir sadece, onlar uluslararası hukukta saklıFilistin haklarının kılavuzluğunda hemen eylemgerektiren kendi başlarına vahim bir siyasi ve ahlakikrizi temsil ederler.

Paradoksal biçimde, Güvenlik Konseyi üyelerininİsrail’in Kudüs’teki yasadışı Yahudi yerleşimleriniplanlı genişletmesini onaylamamalarına yanıtında GeriDönüş Hakkı’nı siyasi bir bağlama yerleştiren İsrail’inBM Büyükelçisi Ron Prosor oldu. 20 Kasım’daProsor, barışa bir engel olarak değerlendirilmesigerekenin yasadışı yerleşimlerin genişletilmesi değil,Filistinlilerin Geri Dönüş Hakkı’ndaki ısrarı olduğunuöne sürdü. Bu hem acayip hem de beklendiği gibiduyarsızdı. İsrail Yahudi yerleşimcilere yer açmak içinFilistinlilere etnik temizlik uygulamayı sürdürürkenSuriye’deki ve Lübnan’daki mülteciler, üç nesildirmültecilerin son 64 yıldır yaptıkları üzere hayattakalmak için savaşıyorlar. Her nedense, korkmuşçocukların ve yakaran annelerin haklarını uluslararasıhukuk uyarınca talep etmek, İsrail’in “barış”versiyonuna tehdit teşkil ediyor.

Eğer Irak’taki mültecilerin trajedisi Filistinlimülteci krizinin ve bu mültecilerin vazgeçilemezhaklarının merkezliğini yinelemek için yetersizkaldıysa, Suriye’de başlarına gelen gözler önündekifelaket, mülteci meselesinin Filistin anlatısının, herciddi siyasi söylemde olması gerektiği gibi, bütünleşikbir parçası olduğuna şüphe bırakmamalıdır.

Geri Dönüş Hakkı, içli bir tarihi ve ölmekte olanbir neslin anılarını anımsatan bir tartışma değildiryalnızca. Eşit derecede bastıran insani boyutu olan sonderece acil bir siyasi öncelik olarak ele alınmayı hakediyor. Filistinliler bir kez daha ölüyor ve kaçıyor vetüm samimi eylemler, bu mültecilere Suriye’dekiçatışma ile başa çıkmalarına ve Filistin’dekianayurtlarına geri dönmelerine yardımcı olmayayönelik olmalıdır.

Dipnotlar:

1 – 1993’te Filistin Kurtuluş Örgütü ile İsrailarasında Washington’da imzalanan Oslo Anlaşmalarıdiye bilinen anlaşmalara göre Filistinli mültecilerindurumu, Kudüs’ün statüsü, işgal topraklarındaki İsrailyerleşimleri gibi Filistin meselesinin temel konularıanlaşmadan beş yıl sonra yapılması kararlaştırılannihai statü görüşmelerine bırakılmıştı. Zamanındayapılmayan nihai statü görüşmeleri 2000 yazındaABD’de Camp David’de Ehud Barak ile Arafatliderliğindeki müzakere ekipleri tarafından yapıldı vebaşarısızlıkla sonuçlandı. Müzakerelerin çökmesininardından 2000 yılı Eylül ayında İkinci Filistinİntifadası patlak verdi. (kizilbayrak.net)

2 – 2011 yılı başında El-Cezire tarafındanyayınlanan Filistin Belgeleri, Filistin Yönetimi’ninmüzakere ekibinin İsrailli mevkidaşları ile yaptıklarıyazışmaları içeriyordu. Belgelerde Filistin Yönetimitarafından başta Filistinli mültecilerin geri dönüşhakkı olmak üzere Filistin halkının temel haklarındanvahim tavizler verildiği ortaya çıktı. (kizilbayrak.net)

30 Aralık 2012Remzi Barud, PalestineChronicle.com sitesinin

editörüdür. İkinci Filistin İntifadası adlı kitabıTürkiye’de yayınlanmıştır…

(Counterpunch sitesinden kizilbayrak.nettarafından çevrilmiştir…)

2012’de 3784 Filistinli tutuklandı

2012’nin son günlerinde bir dizi Filistin örgütü yayınladığı raporlarla 2012’nin bilançosunu sundu.Raporlarda tutuklama sayıları ve mahkumların durumuna dair bir dizi veri yer alıyor.

Bati Şeria’da faaliyet yürüten Ahrar İnsan Hakları ve Esirler Araştırma Merkezi’nin yayınladığı rapordaİsrail’in tutuklama saldırılarının aylara ve kentlere göre dağılımına yer verildi. Rapora göre 2012 boyuncatutuklanan Filistinli sayısı 3 bin 784. Batı Şeria’da tutuklanmaların en fazla olduğu kent ise el Halil olurken,onu Nablus ve Ramallah izliyor.

Filistinli Esirleri Destekleyenler Örgütü de bir rapor yayınlayarak 17 İsrail hapishanesinde 4 bin 585tutuklu olduğunu kaydetti. Tutuklular arasında 12 milletvekili de bulunuyor. Mahkumlardan 70’i 20 yıldır,30’u 25 yıldır zindanda bulunuyor.

Filistin Yönetimi Esirler Bakanlığı ise yayınladığı raporda çocuk tutukluların sayısına dikkat çekerek2012’de sayının 900’e yükseldiğini vurguladı. Raporda hapishanelerdeki olumsuz koşullara da dikkatçekilerek tutsaklara yönelik 150 saldırı olduğu belirtildi.

Yalanlarınız sizi kurtaramayacak!

Burjuvazinin propaganda merkezleriyaydıkları bilgi kirliğiyle olguları tersyüzederek, gerçekleri çarpıtarak içerisindebulundukları ekonomik, politik ve ahlakiçöküntüyü gizlemeye çalışıyorlar.Başbakanlar, bakanlar, emperyalist finanskuruluşları desteksiz yalanlarla ortalığı toz-dumana katarak, kapitalist sistem hakkındaoluşan güven bunalımını tersine çevirmeyeçalışıyorlar. Onlar bu aşağılık amaçlarınaulaşmak için her yolu mübah görüyorlar. Hersöylediklerini inkarda ve tükürdükleriniyalamakta mahsur görmüyorlar. Herdurumda, gerçeğin devrimci olma özelliğikarşısında, birer aşağılık yalancılar olarakaçığa çıkıyorlar, damgalanıyorlar. Kapitalist

sistemin aslakları olarak düşdükleri ahlaki cöküntünün dipsizliğinde boğuluyorlar. Üç-beş kuruş uğrunarezilce yalanları peşpeşe sıralamakta bir sakınca görmüyorlar. Mevzubahis paraysa, gerisi teferruat oluyor.

Burjuva devletlerinin başbakan, bakan ve bilimum zevatını, kapitalist üretim sürecinin içerisine girdiğibunalım ve kapitalist üretimin bağrında taşıdığı üretim anarşisi karşısında çaresiz kalmışlardır. Birer zavallıolarak, olanca görkemleriyle yerlere serilmişlerdir. Onların yalan ve dolandırıcılıkta da emsalsiz birersahtekar olduğu ispatlanmıştır

Bir yılı bitirp yeni bir yıla girerken, burjuva aslakların kriz ile ilgili söyledikleri yalanların kısa bir çetelesinisunarak utanmazlıklarına ayna tutmak öğretici olacaktır.

“İspanya, Yunanistan değildir!” (Elena Salgado, İspanya Maliye Bakanı, Şubat 2010). “Portekiz, İspanyadeğildir!” (The Economist, Nisan 2010). “Yunanistan, İrlanda değildir!” (Yorgo Papaconstantinou,Yunanistan Maliye Bakanı, Kasım 2010). “İspanya ne İrlanda ne de Portekiz’dir!” (Elena Salgado, İspanyaMaliye Bakanı, Nisan 2010). “İrlanda, Yunanistan değildir!” (İrlanda Maliye Bakanı Brian Lenihar, Kasım2010). “Ne İspanya ne de Portekiz, Yunanistan’dır!” (OECD Genel Sekreteri Angel Gourria, Kasım 2010)“İtalya, İspanya değildir!” (Ed Parker, Fitch yöneticisi, Haziran 2012) “İspanya, Uganda değildir!” (İspanyaBaşbakanı Mariano Rajoy, Haziran 2012) “Uganda, İspanya olmak istemez!” (Uganda Dışişleri Bakanı,Haziran 2012) ‘’İngiltere Merkez Bankası: Ekonomik düzelme yolda! (21 Eylül 2012). İngiltere ekonomisindedaralma sürüyor!” (25. Temmuz 2012) “İngiltere’de ekonomik canlanma kapıda!” (16.07.12) “İngiltereekonomisinde küçülme!” (24. Mayıs 2012) “OECD: İngiltere ekonomisi daralacak!” (29 Mart 2012)‘’Almanya Başbakanı Angela Merkel, ülkenin ekonomik koşullarının 2013’te daha da zorlaşacağı uyarısındabulundu.” (31 Aralık 2012)

Mizah dergilerine taş çıkartan gevezeliklerinin hiçbir inandırıcılığı kalmadığı gibi, ciddi bir mizaha konuolmayı bile hak etmiyorlar. Miyadını dolduran bir asalak sınıfın yaverleri olarak, kendileriyle birlikte ibreti-alem için müzeye kaldılacakları günü bekliyorlar. ‘’Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler’’ diyen öncülleriningaflarının yanında yerlerini almaları hiç de öyle uzak değildir.

Artık burjuva martavallar geride kalmıştır. Kapitalist üretimin içerisine girdiği bunalımın toplumsalyaşamda olduğu gibi ekolojik alanda da yol açtığı yıkıcılığın ve çürütücülüğün boyutları proletarya veemekçiler tarafından seziliyor, görülüyor. Burjuva ideoloji ve kültürel egemenlik sorgulanıyor. Yer küremizibir baştan bir başa kapsayan toplumsal ayaklanmalar, grevler, direniş ve eylemler burjuvazinin yıkıcılığınakarşı derinleşerek yaygınlaşıyor. Yalan ve karalamayla önünü alamadıkları toplumsal hareketlere karşı dahaçok militarist yollara başvuruyorlar. Ancak nafile, onların bu çabaları da boşa çıkacaktır. Zulmün saltanatıilelebet süremeyecektir.

Güney Avrupa’dan Kuzey Afrika’ya, oradan kapitalizmin mabedi olan ABD’ye yayılan, Latin Amerikayısarmalayan toplumsal hareketler, artık bir istisna olmaktan çoktan çıkmıştır. Dünyamızda kapitalist buhranve barbarlığa karşı karşıt bir güç ortaya çıkmıştır. Yer küremiz, uzunca bir süredir kuruyan toprağın yağmurahasreti gibi, hasret kaldığı proletarya ve emekçi halk hareketlerine olan hasretinin doyuralacağı,sermayenin tutsaklık zincirlerinin kırılacağı bir dönem başlamıştır. Son otuz yıldır hüküm süren karabasandönemi yarılmıştır. Proletarya ve emekçi halkların aydınlattığı sıcak ve kızıl günlerin şafağının sökmesi uzakdeğildir.

Page 28: Kızıl Bayrak 13-01

Devlet terörü28 * Kızıl Bayrak Sayı: 2013/01 * 4 Ocak 2013

Roboski katliamının ardından geçen bir yılda değişenbir şey olmadı. Düzenin Kürt halkına yönelik baskı vetehdidi sürüyor, katliam ununtturulmaya ve yaşanansüreç bir gözdağı olarak kullanılmaya çalışılıyor.Roboski katliamının ilk gününden itibaren hakim olaninkar ve demagoji aynı pervasızlık ve riyakarlıklasürdürülüyor. Savcılık tarafından yürütülen soruşturmadada, meclis bünyesinde oluşturulan komisyonda da durumaynı. Gelinen aşamada ise Roboski katliamı “geçmişinacıları” olarak lanse ediliyor.

İnkar ve imha çizgisi demokrasi ve adaletmaskesiyle sürüyor

Devlet, Roboski katliamının hemen ardından ilçekaymakamı başta olmak üzere bölgedeki güçlerini veburjuva basını, emekçileri aldatmak için seferberederken, İdris Naim Şahin ve kolluk güçleri üzerinden deaba altından sopa göstermekteydi. Her zamanki gibiöncelikle “terör” demagojisine sarılan devlet, ardındanbölgedeki insanların geçim kaynağı olan “kaçakçılığı”katliamı meşrulaştırmak için gerekçe olarak sundu.İkiyüzlü ve demagojik açıklamalara düzen medyası daeşlik etti. Manşetlerine “Uludere devletle barıştı”başlığını atan burjuva medya Kürt halkının ‘devlete birtepki duymadığı’ izlenimi yaratmaya çalıştı. Aynıhaberlerle birlikte katliamda birçok akrabasını kaybedenve tok bir duruşla devletin katliamcı kimliğini teşhir edenFerhat Encü hedef gösteriliyordu.

Katliamın birinci yılında sermaye devletiezber tazeledi

Dinci-gerici AKP’nin şefi Erdoğan Roboskikatliamının yıldönümü dolayısıyla açıklamalardabulunurken bir kez daha hem aba altından sopa gösterdihem de riyakarlıkla “gerekirse özür dileriz” dedi. Resmidevlet ideolojisinin argümanları esnetilerek yapılanaçıklamalarda “özür dilenebileceği” imaları yapıldı.

Sırf sermaye hükümetinin şefi Tayyip Erdoğan’ın buminvaldeki açıklamaları bile devletin sıkışmışlığını bir

kez daha dışavuruyor. Uludere konusunda adımattıklarını, “Dersim yanlışına” düşmek istemediklerinisöyleyen Erdoğan, “Daha netice ortaya çıkmadan terörörgütü ve uzantıları kalkıyorlar bize ‘illa özürdileyeceksin’ diyorlar. Gerekirse özür dileriz” diyerek,algıları kendi istedikleri sonuca yönlendirmek, sermayedevletinden çözüm bekleyen bakışı egemen kılmakistiyor.

Bilindiği gibi Roboski katliamının ardından bugünekadar savcılık soruşturması da komisyon süreci de esastaresmi devlet ideolojisi olarak inkar ve imhanın sac ayağıolarak işledi. Meclis Uludere Araştırma AltKomisyonu’nda milletvekili Ertuğrul Kürkçübulunmasına rağmen komisyon ve komisyon başkanı,açıklamalarıyla katliamın örtbas edilmesine hizmetediyor. Kürkçü basına ve emekçilere aktardığı bilgilerlegerçeğe dikkat çekerken, komisyonun her açıklaması“daha kesin konuşulamayacağı” ya da “bir bilgiyeulaşamadıkları” üzerine oluyor. İnsansız Hava Aracı(İHA) görüntülerinin izlenmesinin ardından yaşanansüreç bu yanıyla komisyonun yapacaklarının neolduğunu da gösterdi. Keza komisyonun rapor yazımsürecinde olduğu açıklanırken komisyona ulaşan sonresmi bilgi ve belgenin 13 Haziran tarihli olduğu

belirtiliyor. Yani aradan geçen 6 aylık süreçte yeni birveri eklenmemesine rağmen rapor yazımı bilinçli olarakgeciktiriliyor.

Soruşturmalardan ve raporlardan çıkacak sembolikanlamlara dahi tahammül göstermeyen devlet, aynıanlama gelmek üzere Roboski katliamı sorumlususayılan Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Mehmet Erten’e“hizmetlerinden” dolayı başarı madalyasını layık gördü.Devlet, katliamın faili komutanlardan birine madalyatakarak kendisini sahiplendiğini göstermiş oldu. DünOrg. Muğlalı adınının Van’daki bir kışlaya verilmesiörneğinde olduğu gibi bugün de takılan madalya devletinkatillerini her zaman koruduğunu, katliamlarısahiplenildiğini göstermektedir.

Bunun karşısında katliamın birinci yılında başta Kürthalkı olmak üzere sendikaların, devrimci ve ilericigüçlerin ortaya koyduğu sahipleniş, düzen güçlerineverilen anlamlı bir yanıt oldu.

Unutursak kalbimiz kurusun!

Katliamın hemen ardından ülkenin dört bir yanındaeylemler örgütlenmiş tepki sokakta açığa çıkmıştı.Roboski katliamının birinci yıldönümünde de yinebinlerce Kürt emekçisi başta olmak üzere ilerici vedevrimci güçler birçok anma eylemi örgütledi. Kürdistancoğrafyasında yas tutulup dükkanlar açılmazken sokaklarda boş bırakılmadı. Üniversiteli gençlik birçoküniversitede eylemdeydi. Merkezi yerler dışında emekçisemtleri de eylemlere sahne oldu. Keza DİSK, KESK,TMMOB ve TTB’nin çağrıcılığında hem büyük illerdehemde Roboski’de anma eylemleri yapıldı.

Sermaye devletinin katliamı örtbas etme çabasınakarşın işçi ve emekçiler cephesinden eylemlerde hesapsorma kararlılığı öne çıktı. Bu yanıyla yaratılan baskı vesaldırganlığa rağmen düzeni korkutan bir eylemliliktablosu oluştu.

Devlet katliamları karşısında duyulan tepkinin dahagüçlü ifade edildiği bu süreç, aynı zamanda yapılmasıgerekeni, yürünmesi gereken yolu da gösteriyor. Roboskianmalarında Maraş, Sivas, Gazi katliamlarının daanımsatılması, katilin devlet olduğunun vurgulanması buyanıyla biriken öfke kadar bilinçli bir eylem hattını daişaret ediyor.

T. Kor

Roboski katliamının birinci yıldönümünde...

Hesap sorma çağrısı sokaklarda yükseliyor!

Afyon’da Kürtlere sürgün dayatması

Afyon’un Sultangazi ilçesinde iki grup arasında çıkan yol verme kavgasında bir kişi ölmüştü. Olayınardından sorunu ırkçı bir kışkırtmaya dönüştüren faşistler Afyon Vatansever Gençlik adı altında Kürtlere ait evve işyerlerine saldırmıştı. Kürtlere karşı ırkçı sloganlar atan grubun Kürt mahallelerine ulaşmasına ise izinverilmezken kentte yoğun polis ablukası uygulanıyordu. Ancak saldırıya uğrayan ailelerin evleri ablukaaltındayken saldıran gruba bugüne kadar herhangi bir hukuki yaptırım uygulanmadı.

Yaşanan linç toplumsal bir tecrit ve sürgün dayatmasına dönüştü. Tehditler nedeniyle aileler çocuklarınıokula yollayamazken insani ihtiyaçlarını da diğer Kürt aileler aracılığıyla elde edebiliyorlar. İlçedeki Kürtlerağırlıklı olarak inşaat işçiliği yapıyor ancak son provokasyondan sonra Kürtlere bu sektörde iş verilmiyor. Buda Kürtlerin ilçeyi terketmesi için bir başka tehdide dönüşüyor.

Sultandağı İlçe Kaymakam Vekili Mevlüt Şekerci Kürt ailelere ilçeyi terketmeleri için para teklif etti.Şekerci ailelerin kentten gitmesi için evlerine karşılık ilçede para toplayarak 300 bin TL vereceklerini söyledi.Böylece yaşanan ırkçı saldırı, devlet katında da sahiplenilerek bir adım öteye götürülmeye ve Kürtlerinsürgününe dönüştürülmeye çalışıldı.

Page 29: Kızıl Bayrak 13-01

Kent-çevre Kızıl Bayrak * 29Sayı: 2012/18 (51) * 28 Aralık 2012

2012 yılı, sermayenin ve onun temsilcisi AKPhükümetinin işçi ve emekçilere yönelik sosyal yıkımpolitikalarına ve kardeş halklara yönelik savaş vesaldırganlık politikalarına sahne olurken öte yandanbu politikaların tamamlayıcısı olarakdeğerlendirilebilecek kentsel ve doğal çevreninyağma ve talanına sahne oldu.

AKP hükümeti, bu yağma ve talan politikalarınayönelik geniş kapsamlı çalışmalarını 12 Haziran2011 merkezi seçimlerinin hemen ardından 29Haziran tarihinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nınkurulması ile başlatmıştı. Çevre ve ŞehircilikBakanlığı’nın kurulması ile sermaye hükümeti açıkbir şekilde geçmişe göre daha planlı ve kapsamlı birşekilde kentsel ve doğal çevreyi sermayenintaleplerine cevap verecek şekilde dönüştüreceğiniilan etti.

Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın2012 başında “Yaşanabilir çevre, kentsel dönüşümve marka şehirler için reform hareketini başlattık”diyerek “titiz ve heyacanlı bir çalışma içerisinde”olduklarını duyurması ile bir bakıma “yağma vetalan” için start da verildi.

2012 yılı “kentsel dönüşüm” yılı oldu

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın kurulmasıylabirlikte Hazine mülkiyetindeki alanlarda yetkinintamamen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nadevredilmesi, deprem riskli bölge ilan edilenalanlarda riskli yapıların yanı sıra risk taşımayanyapıların bakanlığın belirleyeceği sınırların içindekalmaları durumunda yıkılması gibi rant odaklıdönüşümlerin önünü açan bir takım düzenlemeleryapıldı. Kısacası koruma altındaki tarihi ve doğalSİT alanlarının tahribatının önü açıldı. “Kentseldönüşüm” adı altında gerçekleşen rantsaldönüşümler için de “deprem” kılıfı uydurulmuş

oldu. 19 Nisan 2012 tarihinde “2B Yasası” olarak

bilinen ve orman alanlarının imara açılmasınınönünü açan “Orman Köylülerinin KalkınmalarınınDesteklenmesi ve Hazine Adına Orman SınırlarıDışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ileHazineye ait Tarım Arazilerinin Satışı HakkındaKanun” kabul edildi. 16 Mayıs 2012 tarihinde“kentsel dönüşüm yasası” olarak bilinen “Afet RiskiAltındaki Alanların Dönüştürülmesi HakkındakiKanun” resmi gazetede yayınlandı. 5 Haziran 2012tarihinde ise “Tabiatı ve Biyolojik ÇeşitliliğiKoruma Yasa Tasarısı” TBMM ÇevreKomisyonu’nda kabul edildi. Böylece “üstün kamuyararı” gibi muğlak bir ifade ile milli parklar, doğalSİT alanları ve yaban hayatı koruma alanlarınınimara açılması sağlandı.

Rant odaklı kentsel dönüşüm projeleri için ise 5Ekim’de düğmeye basıldı ve 33 ilde kamubinalarının yıkımı ile başlayan geniş kapsamlı veuzun erimli bir şekilde planlanan proje için ilkadımlar atıldı. 5 Ekim’in hemen öncesindegerçekleşen “Kentsel dönüşüm için sektörlerbuluşuyor” toplantısında ise merkezi ve yerelyönetimler yağma ve talan için sermayeyle el eleolacaklarını bir kez daha ilan ettiler. Böylece AKPhükümetinin kapsamlı neoliberal saldırıpolitikalarını hayata geçirmek için başlattığı “hedef2023” projelerinin kentsel dönüşüm ayağı resmi birşekilde başladı.

Ekim ayında “kentsel dönüşüm seferberliği”ninbaşlatılmasının ardından bu rant projelerinibesleyecek yasal düzenlerin yapılmasına devamedildi. Ekim ayı sonunda “Büyükşehir Yasası”olarak bilinen “Büyükşehir Belediyesi Kanunu ileBazı Kanun ve Kanun Hükmünde KararnamelerdeDeğişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” kabuledildi. Yasanın kamuoyuna duyurulmasında mevcut

16 büyükşehire 13 ilin eklenmesi öne çıkartılırken,Büyükşehir Yasası ile birlikte köy arazilerinin rantaaçılması yasalaştırılmış oldu. Yasayla birlikte pekçok köy mahalleye dönüştürülürken, köylere aittoprak, harman yeri, mera ve yayla gibi “boş”alanların tasarrufu belediyelere geçirildi. Böyleceköy arazilerinin de “yağma ve talan”a dahiledileceği anlaşıldı.

2012 yılı sonunda gerçekleşen “Medya ve Halklaİlişkiler Boyutuyla Kentsel DönüşümSempozyumu”nda merkezi ve yerel yönetimtemsilcileri akademik camia ve burjuva medyatemsilcileri ile bir araya gelip “halkı ikna”nınyollarını aradılar. Bu toplantı vesilesi ile sermayehükümetinin her türlü ince ayrıntıyı düşündüğügörülmüş oldu. Ayrıca bu toplantıda Çevre veŞehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar “Afet yasasıçıktı ama yönetmelik istediğimiz gibi olmadı. Birkaçgün içinde daha kapsayıcı yeni bir yönetmelikçıkaracağız. Uygulamada yine eksiklikler olursayasanın değişmesi gerekecek” diyerek yeni yılda“yeni yağma ve talan yasası” müjdesini verdi.

Yıllardır atılamayan adımlar atıldı...

AKP hükümeti 10 yıllık iktidarı boyunca kentselve doğal çevrenin sermayenin ihtiyaçları ve talepleridoğrultusunda yağma ve talana açılması noktasındapek çok icraata imza atarken 2012 yılı bu icraatlarınaçık bir şekilde “seferberliğe” dönüştürüldüğü yıloldu.

2012 yılında senelerdir tartışılan ancakkamuoyundan gelen tepkilerin oluşturduğu basınçlasomut adımları atılamayan pek çok projeye hızkazandırıldı. Haydarpaşa, Tarlabaşı gibi örneklerdebu durum açık bir şekilde görülürken en çarpıcıörnek Taksim’de yaşandı. “Taksim MeydanıYayalaştırma Projesi” adı altında Taksim Meydanıbir anda şantiye alanına dönüştürüldü. Şehirplanlama ilkeleri ve toplumun ihtiyaçları ve çıkarlarıaçısından hiçbir karşılığı olmayan ancak sermayeiçin “rant” demek olan proje başlamış oldu. Kentselmekanın sermayenin talanına açılmasının yanında2012 yılı boyunca hidroelektrik santral (HES)projeleri, doğal SİT alanlarına gerçekleştirilen otelvb. yapı inşaatları ile doğal çevrenin geri dönüşüolmayacak bir şekilde tahrip edilmesine ve talanaaçılmasına da hız kazandırıldı.

Kısacası 2012 yılında doğal ve kentsel çevresonuna kadar sermayenin talanına açıldı. Gerekli hertürlü yasal düzenlemeler ve kapsamlı çalışmalarlasermaye hükümeti doğal ve kentsel çevrenin yağmave talana açılmasına ne kadar önem verdiğinigöstermiş oldu. Sermaye düzeni her şeyi metayaçevirirken kentsel ve doğal çevreyi de aynı şekildedeğerlendirmekte ve rant kapısı olarak görmektedir.Bu bakış açısıyla hareket eden AKP hükümetininsaldırılarının bundan sonra da katlanarak devamedeceği açıktır. Doğal ve kentsel çevrenin talanınadur demek, barınma hakkına, doğaya ve yaşamasahip çıkmak demek olduğu için 2013 yılında tümişçi ve emekçiler mücadeleyi yükseltmelidirler.

2012’de doğal ve kentsel çevre talanı hız kazandı

Page 30: Kızıl Bayrak 13-01

Güncel30 * Kızıl Bayrak Sayı: 2013/01 * 4 Ocak 2013

Cumartesi Anneleri eylemlerinin 405. haftasında,Galatasaray Lisesi önünde İsmail Bahçeci’ninakıbetini sorup Roboski katliamında ölenleri anmakiçin buluştu. “Failleri belli kayıplar nerede”pankartının açıldığı eylemde pankartın üzerine kızılkaranfiller, İsmail Bahçeci’nin çizdiği karikatürlerbırakıldı.

Eylemde ilk olarak kayıp yakınlarından ‘95yılında kaybedilen Murat Yıldız’ın annesi HanefiYıldız konuştu. Yıldız konuşmasına Roboski’deölenleri anıp “annelerinin acılarını paylaşıyoruz”dedi.

‘96 yılının ocak ayında kaybedilen AhmetKaya’nın kızı Emine Kaya Erdek söz aldı. Erdek,Kürtçe yaptığı konuşmada Roboski katliamınıkınarken “Ne zamana kadar bu acıları çekeceğiz?Yetkililer ne kadar sessiz kalacak?” diye sordu.

Erdek’in ardından İsmail Bahçeci’nin kardeşiUmut Bahçeci bir konuşmayla kardeşinden bahsetti.İsmail Bahçeci’nin okul arkadaşı İsmail’in bir şiiriniokudu. İsmail’in akıbetini sormaya devamedeceklerini belirten arkadaşı “seni o ıslak soğukçukurlarda bırakmayacağız” dedi.

Bu hafta basın açıklamasını Candan Yıldız okudu.Yıldız açıklamada bu hafta içi görülen iki duruşmayadikkat çekerek başladı. Cizre Belediye Başkanı vekorucubaşı olan Kamil Atağ’ın JİTEM davasındantahliye edildiği, Derik İlçe Jandarma komutanlığıyapmış Tuğgeneral Musa Çitil’in davasınınsaMardin’den Çorum’a kaçırıldığı aktarıldı.

Yıldız, açıklamada Bahçeci’nin kaybedilmesisürecini aktararak, Bahçeci’nin Türkiye ÖğrenciDernekleri Federasyonu başkanı olduğunu belirtti.

Yıldız açıklamada Bahçeci’nin kaybedilmesiyleilgili olarak şunları söyledi: “İsmail Bahçeci özgür,eşit, adil bir dünya mücadelesi yürüttüğü içinkaybedildi. Ondan geriye yazdığı şiirler, çizdiğikarikatürler, sazı ve fotoğraflardaki gülüşü kaldı.”

Açıklama şu ifadelerle sona erdi: “Gözaltındakaybettiğiniz/katlettiğiniz çocuklarımızı da, savaşuçaklarıyla bombaladığınız Roboskili gençleri de,düşmanlaştırdığınız, hedef gösterdiğiniz üniversiteöğrencilerini de sahipleniyoruz. Kanlı elleriniziçocuklarımızın üzerinden çekin!”

Kızıl Bayrak / İstanbul

Elçi’ye kitlesel uğurlama

Kanser hastalığı nedeniyle hayatını kaybeden Kürt siyasetçi Şerafettin Elçi’nin cenazesi yüzbini aşkınkişinin katıldığı bir mitinge dönüştü. BDP milletvekillerinin yanısıra düzen partisi CHP Milletvekilleri,Federal Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesut Barzani’nin kardeşi Sidat Barzani, KDP Genel Sekreteri FadılMirani gibi isimler de cenazeye katıldı.

Elçi’nin cenazesi Diyarbakır’dan bin araçlık konvoy eşliğinde Cizre’ye getirildi. Seyidan Camisi’negötürülerek hazırlanan cenaze, daha sonra omuzlara alınarak Ulucami’ye taşındı. Burada Kürtçe olarakkılınan cenaze namazının ve okunan Kürtçe duaların ardından cenaze mezarlığa götürülerek toprağaverildi.

Elçi defnedilirken KDP Genel Sekreteri Fadıl Mirani ile BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş dabirer konuşma yaptı.

Cenazenin ilçeye getirilmesinin ardından Kürt gençleri İdil-Cizre karayolunu ateş yakarak trafiğekapadı.

İHD: Katillerin yakası bırakılmayacak

İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbulŞubesi, 29 Aralık akşamı Taksim’de 34dakikalık oturma eylemi yaparak Roboskîkatliamını birinci yılında protesto etti.

Taksim Tramvay Durağı’nda bir arayagelinmesiyle başlayan eylemde, Roboskî’dekatledilen 34 kişinin fotoğraflarının yer aldığıüzerinde “34 dakika Roboski için adalet”yazılı pankart yere serildi, etrafına 34 karanfilkonup 34 mum yakıldı. Katliamda yaşamınıyitirenlerin ağzından yazılan mektuplarKürtçe müzik eşliğinde okundu. Ölümsessizliğinin hakim olduğu okuma sırasındaduygulu anlar yaşandı, katılımcılardangözyaşlarına hakim olamayanlar oldu.

İHD adına Osman Özkan’ın okuduğuaçıklamada, bir yıldır katliamın üzerininörtülmeye çalışıldığı vurgulanarak, Kürt

sorununda çözümsüzlüğün derinleştirildiği belirtildi.Katliamın Cumhuriyet tarihi boyuncu süren imha, inkar, asimilasyon, katliam zihniyetinin sonucu olduğu

ifade edilen açıklamada, sorumlular hesap vermeden yakalarının bırakılmayacağı açıklandı. Son olarak gökyüzüne, üzerinde “Roboskî için adalet” yazan çok sayıda fener uçurularak eylem

sonlandırıldı.Kızıl Bayrak / İstanbul

29 Aralık 2012 / Taksim

Cumartesi Anneleri kayıplarını istiyor

Page 31: Kızıl Bayrak 13-01

CMYK

EKSEN Yayıncılık Büroları

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel / BURSA Tel: 0 (224) 220 84 92 Atatürk Bulvarı 109/19 Erciyes İşhanı, Kızılay / ANKARA

Tutuklu sınıf devrimcisiZeynel Nihadioğlu, yazdığı yeniyıl mesajı ile direnişteki HeyTekstil işçilerini selamladı.

Nihadioğlu’nun mesajışöyle:

“İnsanın insan üzerindekisömürüsünün ortadan kalktığı,sınırsız, sınıfsız bir dünyamücadelemizde yeni bir kavgayılına daha giriyoruz. Yeniyılınızı en içten devrimciduygularımla kutlarım. Yeniyılın başta siz olmak üzere işçisınıfının hanesine mücadelesonucu elde edilmiş kazanımlaryazılması umuduyla ….

Umutla, dirençle kalın, sevgive saygılarımla. Direnişinizdebaşarılar.”

Zeynel NihadioğluF Tipi Cezaevi A-6 / A-17

Edirne

Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD)Avcılar Şubesi açılış ve dayanışma etkinliği 28Aralık Cuma akşamı Avcılar Kiler Marketyanındaki Deniz Düğün Salonu’ndagerçekleştirildi. 34 Kürt köylünün yaşamınıyitirdiği Roboski Katliamı’nın yıldönümünedenk gelen gece, Roboski’de yaşamını yitirenlerile devrim ve sosyalizm şehitleri anısına saygıduruşuyla başladı.

PSAKD Ümraniye Şubesi Semah Ekibi’ningösterimiyle devam eden etkinlik, PSAKDAvcılar Şube Başkanı Fuat Yurtsever’in yaptığıkonuşmayla sürdü. Yurtsever, yeni açılan şubeyesahip çıkma çağrısında bulundu.

Geceye gelen mesajların da okunduğuetkinlikte PSAKD Genel Başkanı Kemal Bülbül,etkinlik salonundaki kitleye seslendi. RoboskiKatliamı’nda yaşlamını yitirenleri anarakkonuşmasına başlayan Bülbül, son olarak MaraşKatliamı’nı lanetlemek için gitmek istedikleriMaraş’a sokulmadıklarını söyledi, AKP’yi teşhiretti.

ODTÜ öğrencilerinin direnişini deselamlayan Bülbül, Alevilerin sorunlarınınyanısıra tüm toplumsal sorunlarla uğraşmalarınıntarihsel görevleri olduğunu sözlerine ekledi.

Dayanışma ve açılış etkinliğinde UfukKarakoç, İlkay Akkaya, Pınar Aydınlar veCevdet Bağca sahne aldılar. Geceye, aralarındaBDSP, TKP ve Esenyurt Dersimliler Derneği’ninde bulunduğu çok sayıda kurum da katıldı.

Kızıl Bayrak / Avcılar

Nihadioğlu’ndan Hey Tekstilişçilerine!

Mücadele Postası

30 Aralık günü Çiğli İşçi Kültür Sanat Evi’nde gerçekleştirilen işçi toplantısıyla, 2012 yılının öne çıkansiyasal gündemleri ve sınıf hareketi değerlendirildi. Metal, belediye, plastik sektöründen farklı işçilerin katıldığıtoplantıda, öne çıkan konular, sermayenin sınıfa dönük saldırıları ve öncü işçilerin, sendikaların ve siyasalöznenin üzerine düşen görevler oldu.

Toplantı öncelikle 2012’ye damgasını vuran olayların, direnişlerin ve eylemlerin aktarılmasıyla başladı.Ardından yıl değerlendirmesi yapılarak, öne çıkan iki siyasal gündem, emperyalist saldırganlık ve Kürt sorunudeğerlendirildi. Toplamda 2013’e de emperyalist savaş hazırlıkları, Kürt halkına dönük imha politikaları ve işçisınıfına dönük saldırılarla girileceği belirtildi. Ve buradan sınıfın öncülerine ve siyasal özneye düşensorumluluklara dikkat çekildi.

Toplantıda ilk başta Çiğli Organize’de işten çıkarılmış bir plastik işçisi söz alarak taşeronlaştırmayı öneçıkardı. Genel-İş’te örgütlü bir park-bahçe işçisi, sendikaların bugünkü tablosuna değinerek, sınıfın öncülerinedüşen misyonu belirtti, yaşadıkları çıkmazları aktardı. Yine bir park-bahçe işçisi söz alarak siyasal öznenin dahaetkin, daha belirgin bir şekilde sınıfla bütünleşmesi gerektiğini vurguladı. Sınıf içerisinde siyasal mücadelenindaha etkin yürütülmesi gerektiğini ifade etti.

Birleşik Metal-İş Sendikası üyesi bir işçi, sendikalarda söz sahibi olabilmek için öncü işçilerin daha fazlaiçeride olması gerektiğini söyledi. Toplantı tartışmalarla devam etti.

Konuşmalarda kadın sorunu, kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerinin yanısıra iş cinayetleri de tartışıldı.Ayrıca 2012’nin kapanışının ODTÜ direnişiyle olduğu ve bu direnişin etkisinin günlerdir sürdüğü veönümüzdeki günlerde de süreceği vurgulandı.

Kızıl Bayrak / İzmir

Çiğli’de 2012 değerlendirmetoplantısı

Avcılar’da PSAKDaçılışı

Page 32: Kızıl Bayrak 13-01