Osmanli Hanedan1 Efsanesi*isamveri.org/pdfdrg/D00064/1999_1/1999_1_ERSAHINS.pdfOSMANLI HANEDANI...

10
OSMANLI HANEDANI EFSANESI Osmanli Hanedan1 Efsanesi* 16. özenle bir efsaneye Bu efsane, bir yan- dan gözünde yandan ve Müs- man tecviz etti. Söz konusu efsanenin yönleri, belirli dönemlerin veya nüfusun kesimlerine seslenmek için 16. bu yönler, resmi ri- vayetini için Bu efsane Ha- iktidara onun kaderini Sünni dini ve siyasi fikirleri ile mecz etti. Manevi hakimiyetlerini bu efsaneden alan sultanlar için onun devletin için hayati öneme sahipti. Sonunda bu efsane, derin bir kilde ve tarih yerini korudu. Hatta 20. bile, tarihçiler bu efsanenin tarihi birer gerçek gibi Gazi Olarak Sultan Bursa'da, günümüze kadar ayakta 1337-8 tarihli ilk Osman kitabesinde, ikinci Orhan "mücahid", "sultanu'l-guzat• ve gazi b. gazi" Turci ca : Revue d'Etudes Turques, XIX, 1987, Paris'te (7-27. say· falar) da •• Fakültesi Ö!)retim Görevlisi. 1· Bu ejjilimin pek çok örneklerinden biri Hal il The Omoman Empire, the Classical Age (London, 1973) eserinde görOIOr . Yazar, Edebali'nin ile evlenmesi hikayesini bir tarihi gerçek olarak Bir efsane olan bu hikayenin EdebAli'yi "uclardaki en gOçola· rak nitelendiren bu efsaneyi, bir •uc devleti" yönOndeki teoriyi desteldemek için yeniden yo- Devleti'nin bir devleti esa· sen 1930'1arda Paul Wittek, The Rlse of the Ottoman Empire (1938j esennde iddia Edebali ve evtili{ll lle ligili hikayel er in bkz. V.L. Menage, ·on the Re· censtons of Urug's History of the Ottomans•, Bulletin of the School of Oriental and Africa Studies, XXX (1967}, 314-332 Dr.Colin IMBER Çev:Dr.Seyfettin "Mücahid" ve "gazi" Islam cihad veya gaza yapan bu ilk beri, kendilerini, katiriere yürütülen dini bir önderleri olarak kabul ettiklerini gös- termektedir. Bizans bu küçük devletin söz konusu özel bir güç ve anlam verdi. Fakat, ci had çok öncedir ve kaynaklanmakta- gayri müslimlere cihad Islam ümmeti üzerine farz Cihad, her ne kadar ayn de, en bir grup din gerekir. Bununla beraber, Müs- lümanlar katirieri Islama davet etmeden latamazlar. kafirler veya cizye vermeyi kabul etmezlerse cihad dini bir fariza haline ge!irS. Orhan ve halefleri, ilan eder1<en, bir emrini yerine Ve bu fikir gibi devletin de sebebi idi. Ancak, 14. gazilerinin, gazi bu hukuki kavramlar içinde gördükleri veya söz ko- nusu kavramlar çerçevesinde çok ih- timaldir. Ilk kendileri bl- Bununla beraber, 14. ikinci ait olsa da, günümüze ilk ta- rihleri vermektedir. Os- ve ilk sultanlar hak- bu tarihlerde yer alan sözbir Bu gelenek de en fazla, 14. kadar gider. tarihten çok, halk 2· Kitaba'nin tam metni için bkz. "Bursa'da En Eski Kitabe Tarih·! Osman! Encomenl 29 (1912), 318·320 3· Bu, Hanefi cihad teorisinin bir özetidir. Söz konusu teori ei·Kuduri'nln Metin (Kalhire, 1957, s. 113) eserine zamanda bkz. E. Tyan, "Oji Md', Encyclopedia of Islam, 2. ISLAMI DERGISI, ClLT: 12, SAYI: 1, 1999 17

Transcript of Osmanli Hanedan1 Efsanesi*isamveri.org/pdfdrg/D00064/1999_1/1999_1_ERSAHINS.pdfOSMANLI HANEDANI...

OSMANLI HANEDANI EFSANESI

Osmanli Hanedan1 Efsanesi*

Osmanlı Hanedanı, 16. yüzyıl sonlarına do~ru özenle ·oluşturulmuş bir efsaneye kavuştu. Bu efsane, bir yan­

dan Hanedan'ın iktidarını, reayası gözünde meş­

rulaştınrken, di~er yandan komşu Hıristiyan ve Müs­lüman kraliıkiara karşı düzenledi~i savaşları tecviz etti. Söz konusu efsanenin çeşitli yönleri, belirli dönemlerin ihtiyaçlarını karşılamak veya nüfusun far1<1ı kesimlerine seslenmek için geliştirilmişti. 16. yüzyıl sonlarında, bu yönler, Osmanlı Hanedanı'nın menşeinin yarı resmi ri­vayetini oluşturmak için birleştirildi. Bu efsane Ha­nedan' ın iktidara gelişini açıklayıp meşrulaştırırken onun kaderini Sünni Islamın dini ve siyasi fikirleri ile mecz etti. Manevi hakimiyetlerini bu efsaneden alan sultanlar için onun yayılması devletin varlı~ı için hayati öneme sahipti. Sonunda bu efsane, Osmanlı düşüncesine derin bir şe­kilde yerleşti ve Osmanlı tarih yazımında yerini korudu. Hatta 20. yüzyılda bile, tarihçiler bu efsanenin unsurlarını tarihi birer gerçek gibi sunmaktadırlar1 .

ı. Gazi Olarak Sultan

Bursa'da, günümüze kadar ayakta kalmayı başaran, 1337-8 tarihli ilk Osman kitabesinde, Osmanlıların ikinci sultanı Orhan "mücahid", "sultanu'l-guzat• ve gazi b. gazi"

Turcica : Revue d'Etudes Turques, XIX, 1987, Paris'te (7-27. say· falar) da yayınlanmıştır.

•• A.ü.lıahiyat Fakültesi Ö!)retim Görevlisi.

1· Bu ejjilimin pek çok örneklerinden biri Halil Inatcık'ın The Omoman Empire, the Classical Age (London, 1973) adlı eserinde görOIOr. Yazar, Osman'ın Edebali'nin kızı ile evlenmesi hikayesini bir tarihi gerçek olarak alır. Bir efsane olan bu hikayenin meşrulaştırma işlevi aşağıda tartışılacaktır. Şeyh EdebAli'yi "uclardaki en gOçlü kişi" ola· rak nitelendiren lnalcık, bu efsaneyi, Osmanlı Imparatorluğu'nun bir •uc devleti" olduğu yönOndeki teoriyi desteldemek için yeniden yo­rumlamaktadır. Osmanlı Devleti'nin bir uc-sınır devleti olduğunu esa· sen 1930'1arda Paul Wittek, The Rlse of the Ottoman Empire ( 1938j adlı esennde iddia etmişti. Edebali ve Osman'ın evtili{ll lle ligili çeşitli hikayeler hakkındaki tartışmalar için bkz. V.L. Menage, ·on the Re· censtons of Urug's History of the Ottomans•, Bulletin of the School of Oriental and Africa Studies, XXX (1967}, 314-332

Dr.Colin IMBER

Çev:Dr.Seyfettin ERŞAHiN**

ünvaniarını taşır2 . "Mücahid" ve "gazi" kavramları aynı anlamdadır. Islam adına cihad veya gaza yapan Orhan'ın bu ünvaniarı taşıması , Osmanlı Sultanlarının,

ilk yıllarından beri, kendilerini, katiriere karşı yürütülen dini bir savaşın önderleri olarak kabul ettiklerini gös­termektedir. Bizans sın ırında bu küçük devletin kuruluşu ,

söz konusu fıkre özel bir güç ve anlam verdi. Fakat, ci had Osmanlılardan çok öncedir ve Şeriattan kaynaklanmakta­dır. şeriat gayri müslimlere karşı cihad yapmayı Islam ümmeti üzerine farz kılar. Cihad, her ne kadar farz-ı ayn

de~ilse de, en azından bir grup Müslümanın devamlı din u~runda savaşmaları gerekir. Bununla beraber, Müs­

lümanlar katirieri Islama davet etmeden savaşı baş­

latamazlar. E~er kafirler Islam~ veya cizye vermeyi

kabul etmezlerse cihad dini bir fariza haline ge!irS. Orhan ve halefleri, Hıristiyanlara karşı savaş ilan eder1<en, Allah'ın bir emrini yerine getirmiş oluyorlardı. Ve bu fikir

onların iktidarına meşruiyet verdi~i gibi devletin de varlık sebebi idi.

Ancak, 14. yüzyıl gazilerinin, gazi sultanların ı bu

hukuki kavramlar içinde gördükleri veya gazayı söz ko­nusu kavramlar çerçevesinde anladıkları çok zayıf ih­timaldir. Ilk Osmanlılar kendileri hakkında kayıtlar bl­rakmamışlardır. Bununla beraber, 14. yüzyılın ikinci

yarısına ait olsa da, günümüze ulaşabilen ilk Osmanlı ta­rihleri onların dünyalarından pırıltılar vermektedir. Os­

manlı lmparatorlu~u·nun başlangıcı ve ilk sultanlar hak­kında bu tarihlerde yer alan kayıtlar yaşayan sözlü bir gelene~e dayanır. Bu gelenek de en fazla, 14. yüzyılın

başlarına kadar gider. Yazılı tarihten çok, halk destanı

2· Kitaba'nin tam metni için bkz. "Bursa'da En Eski Kitabe Tarih·! Osman! Encomenl Mecmuası, 29 (1912), 318·320

3· Bu, Osmanlıların bağlı kaldığı Hanefi ftkhının cihad teorisinin bir özetidir. Söz konusu teori ei·Kuduri'nln Metin (Kalhire, 1957, s. 113) adlı eserine dayanmaktadır. Aynı zamanda bkz. E. Tyan, "OjiMd' , Encyclopedia of Islam, 2. baskı.

ISLAMI ARAŞTIRMALAR DERGISI, ClLT: 12, SAYI: 1, 1999 17

DR.COLIN IMBER ÇEV: DR.SEYFETTIN ERŞAHIN

gelene~i tarzındaki bu rivayetler ilk Osmanlı gazilerinin Gazi ve dervişlerin bu kahramanlık efsaneleri Os-

gerçek gayretli dindarlar olduklarını gösterir. Fakat on- manlı Hanedam'nın ilk tarihi ile içiçe girmiştir. Mahmud

ların din anlayışları, sünni şeriattan ç~k ümmi halk coş- .·. ei-Beyati'(lin 10, 1481 'de yazdığı , Osmanlı silsilenames i

. . kusu mahiyetinde idi. Onlar, Hz. Peygamber'in kendi saf­

larında hazır oldu~una inanıyorlardı . Onların hayallerin­

de ve rüyalarındaki Hz. Peygamber, özellikle katirieri

Islama davet ediyordu. Seksen dört yaşındaki Aşıkpaşa­

zade'nin tarihinde4 Hz. Peygamberin, Osman'ın ar­

kadaşı, Yunan Mihail'i lslamiyete kazandırdığını (hi­

dayete erdirdi~ini); 1495'e ait Oruç'un5 versiyonunda ise

onu Osman Gazi'ye katılmaya yönelttiğini görüyoruz.

Aşıkpaşazade'nin kaydına göre, Osman'ın gazileri

Aydos Kalesi'ni fethederler. Olay şöyle gerçekleşir: Ka­

lenin Yunan komutanının kızı, Hz. Peygamber'i önce rü­

yasında, sonra da kuşatan ordunun başında görür. Bu­

nun üzerine babası sırılsıklam sarhoş iken kaleyi gazile­

re teslim eder6. Benzer motifler, başka gazi edebiyatla­

rında da görülür. Söz gelişi 1245'de yazılan Kitab-ı Melik

Danişmend'de, Malik Danişmend, Hz. Peygamberi rü­

yasında görerek Müslüman olan bir rahibin yardımı ile

kafirlerin bir hisarını fetheder7. Aynı şekilde, A}ldos Ka­

lesi hikayesinde ve diğer gazi rivayetlerinde kaleler dü­

şürüldüğünde kafirler sarhoşturlar.

Öyle görünüyor ki, 14. yüzyıl gazilerinin dini ilhamları,

şeriat ulamasından değil, ilk Osmanlı vekanyiname­

lerinde çokça görülen şeyhler ve dervişlerden geliyordu.

15. yüzyıla ait bir anonim vekayinamede8 yer alan men­

kıbevi bölüm dervişlerin faaliyetlerinden örnekJer içerir.

Mesela, Osman zamanında, elinde tahta kılıç taşıyan

çıplak bir deritişin , Islamı kabul etmeyi reddeden iki sar­

hoş katiri nasıl doğradığı; tek kollu bir kahraman dervişin

Yalova bölgesini nasıl fethettiği anlatılır. Aynı şekilde 15.

yüzyıl sonlarında kaydedilen ve gazi bir derviş olan Sarı

Saltuk'un kerametierini muhtevi destanlar, onun Anadolu

ve Rumeli'nde katiriere karşı kazandığı zaferlerden bah­

sedefl.

4• Aşıkpaşazade tarihinin tercümesi için bkz. R. Krouteı, Vom Hir­tenzeıt zur hohen Pforte, Osmanische Geschichtsshreiber, 3. (1959)

5- Oruç b. Adil, (esJ. F. Babinger) TevArih-i Al-i Osman, 1925

6- Bu bölilm ve onun sonraki tarihçiler tarafından yapılan de­~erlendirmelerini Paul Wittek tartışmıştır. 'The Taking of Aydos Castle, a Ghazi Legend Trasformed", in G. Makdisi (ed.) Arabic and lsıamic Audiesin Honor of Harnilton A.R. Gibb 1965, 662-672

7- lriıne Meliketl, La geste de Melik Danişmend.1960. Bu paragrafın Fransızca tercümesi ll. 359-376.

8· F. Giese, (ed.) Die Altormanischen Chroniken, 1922

9· Fahir Iz, Eski Türk Edebiyatında N esir, 1964, 286·318.

18

ve Oruç'un Tavarih-i AH Osman'ı, Osmanlıları , bir Türk

destanının savaşçı kahramanı olan Ebu Muslim ile ir­tibatlandırırlar. Buna göreOsmanlıların ataları, Ebu Mus­lim'in atayurdu olan Iran'daki Mahan'ın yöneticileri idiler.

Oruç, daha da ileri giderek Osmanlıların Ebu Muslim ile aynı soydan olduğunu ileri sürer.

Ilk vekayinameler •. Sultanlar ve tarikatlar arasında da

yakın bağlar kurarlar. Oruç ve sonraları Hanedan'ın yarı

resmi soyağacı haline gelen Aşıkpaşazade'nin ver­siyonunda yer alan bir menkıbeye göre Osman bir şey­

hin kızı ile evlenmiş ve bu kız ikinci sultanın annesi ol­muştur.

15. yüzyıl vekayinamelerinde korunan bu halk ha­tıraları ilk Osmanlı Müslüman teb'asının gazayı nasıl an­ladıklarını gösteren tek delildir. Bu kayıtlara göre, söz

konusu gaza, halk dini ve halk kahramanlığının kav­ramlarıyla ifade edilen, ~ultan ve onun ileri gelen sa­

vaşçılarının kahraman rolünü oynadıkları destani bir mü­cadeledir. Aynı zamanda, bu gaza, şeriat doktrinlerinden ve Sünni Islamın dünya görüşünden çok uzak bir ideo­lojidir. Buna ilaveten, bu gaza anlayışı, ilk Osmanlı yaz­

yılının ötesinde de yaşıyordu. Aşıkpaşazade ve Oruç, mesela, bu gaza anlayışını kutsayan, yaşamakta olan

sözlü geleneği ortaya koymuşlardır. Bu yüzyılda, Ebu M.uslim ve Seyyid Battal'ın kahramaniıkiarına olan halk ilgisi hala ayaktadır.

15. yüzyıl sonlarında, bu kahramanlık ruhuyla yo~­rulmuş gaza kavramı , Osmanlı Hanedam'nın olmasa da, halk kültürünün önemli bir unsuru idi. Gaza kavramı ,

kendisi de~işmiş olmasına ra~men Sultan hala gaza ön­deri olduğunu ileri sürüyordu.

Popüler gazi ideali 14. yüzyılda şekillenmişti. Buna göre, başlangıçta gaza, kafir topraklarını basanlar veya

seyrek de olsa, komşu hıristiyan krallıklarda paralı asker

olarak çalışan cahil gazllerin gönüllü geçim sa~lama yolu idi. Sınır baskınları 15. ve 16. yüzyıllar boyunca da devam etmişse de, 1370'1erden sonra, Osmanlı top­

raklarının hızla genişlemesiyle, Sultanın ordularının dü­zenli seferlerinde gazilerin önemi azalmıştı. Dahası, 1s. yüzyılın ortasından sonuna kadar, Osmanlı ordusundaki

birliklerin çoğunu, askerli~i gönüllü olarak yapan kişiler

1Q- Cam-i Cem-ayin, Türkçe tercümesi, Ç.N. Ats ız, Osmanlı Tarihleri, . 1949, 380-400.

JOURNAL OF ISLAMIC RESEARCH VOL: 12, NO: 1, 1999

OSMANLI HANEDANI EFSANESI

değil, bir antlaşma ile yapan tımarlılar veya kapıkulları

oluşturuyordu. Bu düzenlernede eski gazilerin yeri yoktu. Bunun yanında, devlet hayatında nüfuzunu iyice his­

settiren ulema da gaza ideolojisini şeriat ve sünni Isla­

m'ın dünya görüşü ile uygun hale getirdi.

Ulemanın gaza anlayışının ilk örneklerinden biri, uzun ömür süren şair Ahmedi (1334-1412) idi. 1386'ya

kadar Germiyanoğullarının himayesinde kalan Ahmed!

daha sonra, ı. Beyazıd (1389-1402) ve onun iki oğlu,

Emir Süleyman (Rumeli ve Anadolu'nun bir bölCimünde

1402-1411 'de hüküm sürdü) ile 1. Mehmed'in (Anado­

lu'nun bir kısmında 1402-1413 arasında, 1413-1421'de

ise bütün Osmanlı topraklarında hakimiyet kurdu) hi­mayesinde yaşadı. Ahmedi, Osmanlı efendilerinden

muhtemelen birine ithat ettiği bir beyitinde yağma için gaza yapmaktan şöyle yakındı: "Gazi yağmalamayı dü­

şünmeyen kişidir; zenginlik için yapılan gaza eş­

kiyalıktır." Buna ilaveten gazilere dini görevlerini şöyle

hatırlattı: "Gaza yaptığında ganimeti amaç edinme. In­sanlığın Yaratıcısı ibadetin ihlaslı olmasın ı ister."11

Ahmedi, gazanın makbul olması için ihlaslı bir ibadet ha­

linde yapılmasını öngörür. Bu yaklaşım tamamen şeriat­tan kaynaklanmaktadır ve din kadar yağmalamayı da güçlü bir motivasyon olarak gören faal gazilerin ru­

hundan çok uzaktır. Ahmedi, Emir Süleyman'a .ithat ettiği

uzun manzum ıskendername'sine "Tevarih-i Al-i Osman" başlığıyla kısa bir bölüm ilave etti. (1403'ten önce). Bu­rada, Osmanlı Hanedanı'nı gazi sultanlar olarak ni­

telendirir 12. Ahmedi eserine bir gaziyi tarif ederek başlar:

"AIIah' ın dininin aleti .... Allah'ın kılıcı, ..... yeryüzünü şirk­

ten temizleyen süpürgeci." Gazinin bu şekilde tasvir edil­

mesi tuhaf değildir. Çünkü artık gazi halk edebiyatının bir siması değildi. Ahmed!, gaziyi, şahsi kahramanlıklar

yapan bir savaşçı olarak değil, ilahi iradenin gayri şahsi

bir aleti olarak gördü. Düşman, artık, gazi men­

kıbelerinde yer alan şahıslar değil, Islam şeriatı ve ah­lakından alınan genel bir kavram, yani "şirk" idi. Burada

şirk ile kasdedilen, muhtemelen, teslis inancından dolayı Müslümaniares şirk kabul edilen ve iğrenilen Hıristiyanlık idi. Aynı yerde, Ahmed!, gaziyi Sünni Islam dünya an­

layışı çerçevesine yerleştirdi. Şöyle dedi: "Gaziler ahir zamanda geldiler."; çünkü "ahir zamanda gelmek baş­langıçta gelmekten daha hayırlıdır." Zira, peygamberlerin

en hayırlısı Hz. Muhammed son peygamberdir; kitapların

11- Tunca ·Kartantamer, Leben und Weltbild des aıt-Osmanisehen Dieh­ters Ahmedi, 1973,236.

12- Metin için bkz. Atsız, Osmanlı Tarihleri, 6-25.

en mükemmeli olan Kur'an son kitaptır; mahlukatın en şerefiisi ve güzeli olan Adem Allah'ın son işidir. Bu man­tık silsilesi ile Ahmedi, gaziler ve onların önderleri olan Osmanlı Sultaniarına Sünni Islam dünya anlayışında bir yer buldu.

Osmanlı Hanedanının meşruiyetinin köşe taşlarından

biri olan gaza kavramı, sözlü halk destanları ge­leneğinden daha ziyade Sünni Islamdan çıkarılır hale getirildi.

Ahmedi'den neredeyse bir yüzyıl sonra, onunkine benzer fikirler tarihçi Neşri'nin 13 (1490) eserinde de te­zahür etti. Neşri, muhtemelen Ahmedi'nin eserinden ha­berdardı, belki de onun fikirlerini doğrudan doğruya aldı. Fakat önemli bir değişikliğe tabi tutmadan o da Ci­

hanüma'ya, gazilere atıfta bulunan bir giriş yazdı. Ancak, O, AhmedT'nin tersine genelde gazilerden bahsetme ye­rine, özel olarak Osmanlı Sultanlarını, "Hz. Peygamber ve Dört Halifeden sonra gelen en yüce _gaziler ve mü­

cahitler'' olarak nitelendirdi. Neşri de Ahmedi gibi aynı dünya görüşüne sahip çıktı. Fakat onun versiyonunda, artık genelde bütün gaziler değil, özelde ahir zamanda gelen Osmanlı Sultanları en hayırlı gaziler idiler. Bu yo­rumunda Neşri Osmanlıları, gaziliğin ötesin'de Hz. Pey­gamber'in varisieri olarak tasvir edecek kadar ileri gitti ve şu görüşü geliştirdi: "lhlaslı yapılan gaza" toprak ka­zanmayı da ihsan eder. Osmanlıların hükümranlığını da ihlaslı gazaya bağlayan Neşri," kudretli sultanlar ve asil malikierin Osman'ın faziletini ve ihlaslı niyetini kabul et­tiklerini" ve "onlar katirierden ne alırsa helaldir ve meş­rudur" kanaatine sahip olduklarını belirtti. Osman ve ha­leflerinin gazi ünvanını niçin aldıklarını açıklarken "çünkü onların amacı, Müslümanların topraklarını gasb etmek değil, sadece gaza ve cihad idi" görüşünü ileri sürdü. Bu yaklaşıma göre, gerçekten de, Osmanlı Sultanlarının ha­kimiyeti meşru idi; çünkü onlar, şeriatın arnrettiği gibi topraklarını katirierden fethetmişlerdi.14

16. yüzyılda Sultanların en yüce gaziler olması şek­

lindeki görüşte bir değişikliğe şahit olunmadı. Şey­

hülislam Ebussuud (1548-1574), ı. Süleyman (1520-1566) ve ll. Selim (1566-1574) için kullandığı ünvaniarda şu ifadelere yer vermiştir: "Islam sancağı ve onun mu­zaffer ordusunu yücelten; insanlığın en meşhur

gazilerinin efendisi; ..... fi sebilillah mücahid .... daru'l-harbi

13- Mehmed Neşri, {ed. F.R. Unat ve M.A. Köymen) ·Kitab-ı Cihan­nama. 1949.

14 Budin Kanunnamesi ile Üsküp ve Selanik Kanunm1mesi'nin giriş kısmı, Metin için bkz. Ö.L. Baı1<an , Osmanl ı imparatorluğunda Zirai Ekonominin Hukuki ve Mali Esasları, ı. Kanunlar, 1941 . 296-297.

ISLAMI ARAŞTIRMALAR DERGISI, ClLT: 12, SAYI: 1, 1999 19

daru'l-lslama ilhak eden". Bütün bu ifadeler sadece

edebi bir usiOb de~il , Nişan-ı Humayun'un çıkardı~ı ola­

~an belgelerden birinin mukaddimesi olarak, Gazi Sultan

idealinin bir devlet doktrini olarak nasıl özümsendi~ini

gösterir. Mesela, Sultan'ın, Kaptan- ı Derya Piyale Pa­

şa'ya tımarlılardan donanmaya asker alınması yönünde

gönderdi~i fermanın mukaddimesi de şöyle başlar:

"AIIah'ın yüce inayeline dayanarak, Rabbimizin yüce hi­

mayesi ve mucizelerinin layüsel vasıtası Peyı;ıamberli~in

taşıyıcıs ı (yani Muhammed). Saltanat donanmamı de­

nize, makamları Cehennem olan kafirler üzerine, gön­

dermeye niyet ettim."15

lll. Murad' ın (1574-1595) özel hocası olan Sadeddin

1575'te hazırladı~ ı Tacu't-Tevarih 16 adlı eserinde, Os­

manlı Hanedam 'nın ilk halkası Osman Gazi'nin a~zına

şu duayı yakıştırır: "Din düşman larını toprakla bir eyle,

kafirlerin ordusunu tarumar eyle, kılıcımı din yolunda ışık

eyle, mücahidlere rehber eyle." Bu dua lmparatorlu~un

kuruluşundan, 1. Dünya sonrasında yıkılışma kadar Os­

manlı Hanedanı tarafından korundu.

ll. Selçukluların Varisi Olarak Sultan

Gazi ideolojisi, Sultanların , Hıristiyanlar üzerine

savaş açmasını farz kıldı ve eski Hıristiyan top­

raklarındaki hakimiyetini meşrulaştırdı. Fakat, bu fi­

iliyatta, Hıristiyan devletlerin oldu~u gibi Müslümanların

da zararına oldu. Yaklaşık 1485 yılına ait, anonim bir

vekayiname 17 bu tuhaf gerçe~i şöyle açıkladı: Os­

manlı ların gerçekte komşu Müslüman "emirleri" ortadan

kaldırması bir farizadır. Çünkü, bu emirler, gaza için Os­

manlılara yardım edecekleri yerde, katirieri kışkırtarak,

Osmanlıları bu yoldan alıkoydular. Sonra, bunlar bir ta­

raftan Osmanlılara saldırdı~ında, kafirler de di~er ta­

raftan saidırma fırsatı yakaladılar. Bununla beraber, 15.

yüzyılda Osmanlı Hanedam'nın kayna~ı ile ilgili ef­

saneden önemli bir meşruiyet unsuru do~du.

• Osman ve babası Ertu~rul hakkındaki , bütün ilk

dönem Türk rivayetleri, Selçuklu Sultanı Alaaddin'den

söz ederler. Şöphesiz bu, gerçek Selçuklu Sultanı ı. Ala­

addin Keykubad idi. Onun hakkındaki iki rivayet, birbirine

tam olarak benzernemekle beraber, Osmanlıları Selçuklu

15- Başbakanlık Arşivi, ls1anbuı, Mühimme Defteri. 1)1, 253.

16· Sadeddin, Tacu'ı-Tevarih, istanbul, 1866.

17- Bodleian library, Oxford, Ms. Marsh. 313.

20

DR.COLIN IMBER ÇEV: OR.SEYFETIIN ERŞAHIN

topraklarının meşru varisieri yapmaya yetecek kadar

ortak unsurlara sahiptir. Ahmedi, Alaaddin'in katirierden

fethetti~i toprakları Ertu~rul'a nasıl ba~ışladı~ını ve bun­

dan sonra Ertu~rul'un Osmanlıların anayurdu kabul edi­

len kuzey-batı Anadoludaki Sö~üt'ü nasıl fethetti~ini an­

latır. Benzeri rivayetler sonraki tarihçilerde de görülür.

Söz gelişi, ei-Beyati, Alaaddin'in, Ertu~rul'un Sögüt'e

sahip olmasını bir fermanla tasvip etti~ini bu rivayete

ilave eder. Aşıkpaşazade biraz daha farklı bir rivayete

yer verir. Bu rivayetteki kayıtlara göre, Alaaddin, Er­

tu~rul'un bir yurt istemesi üzerine Sö~ütlü verir. Hangi

versiyon olursa olsun önemli olan rivayettir. Çünkü bu ri­

vayet "Aiaaddin'in Osmanlı anayurduna ihsan etti~ini ve

Ertu~rul'un Selçukluların himayesini kazandı~ını• gös­

termektedir. Alaaddin ile ilgili rivayelin ikinci önemli

yönü, ilk defa, Şükrullah'ın vezir-i azam Mahmud

Paşa'ya ithat etti~i Bahçetü't Tevarih 18(1460) adlı ese­

rinde ortaya çıktı . Şükrullah'a göre, Ertu~rul'un ölü­

münden sonra Alaaddin "Osman'a bir berat, bir tu~. bir

davul ve bir şeref kaftanı gönderilmesini emretti. • Şük­

rullah'tan sonra, bu rivayelin de~işik versiyonları Ha­

nedan'ın bütün tarihlerinde yer aldı.

Neşri, yaklaşık 1490'da bu rivayetleri bir daha göz­

den geçirip kronolojik sırayla yeniden yazdı. O, ger­

çekten ilk vekAyinamelerde yer alan Alaaddi'nin iki Sel­

çuklu sultanına tekabül etti~i sonucuna vardı. Ona göre,

ı. Alaaddin (1220-1237) Ertu~rul'a Sö~üt'ü ba~ışlamış;

ll. Alaaddin (1282-1303) ise Osman'a nişan gön­

dermiştir. Gelenekteki rivayetlere bakılırsa Ertu~rul 93

yaşında öldü~üne göre, bu izah Neşri'ye makul ve müm­

kün görünmektedir. Neşri'ye göre, bu kronoloji gös­

termektedir ki, 1. Alaaddin'den itibaren bütün Selçuklu

sultan ları Ertu~rul ve Osman'dan "himayelerini asla çek­

mediler." Neşri bu rivayete son bir şey ilave etti. O,

Osman'ın bir kafir orduyu yendikten sonra, ll. Alaaddin

onu tahtına varis tayin edebilece~i için, başkent

Konya'ya do~ru yola çıktığını kaydetti. Neşri'nin izahına

göre, ll. Alaaddin, o~lu olmadı~ı için, Osman'a hakimiyet.

nişanı olan sancak, davul ve kılıç göndererek ona oğlu

gibi muamele etti. Bununla beraber, Neşri'nin kayıtlarına

göre, Osman Konya'ya ulaşmadan ll. Alaaddin öldü.

18· Bu metnin tercOmesi için bkz. Th. Seif, "Der Abschnitti Ober die Os­manen In SOkrullah's persicher Universaıgeschichte•, Mitleilungen zur Osmaniseher Geschichte, ll, 1623. 63·128.

JOURNAL OF ISLAMIC RESEARCH VOL: 12. NO: 1. 1999

OSMANLI HANEDANI EFSANESI

Onun bir varis bırakmadan ölmesi üzerine Osman sikke basıp adına hutbe okutarak bağımsızlığını ilan etti.

Neşri' nin rivayeti Osmanlıların Selçuklu varisi ol­maları yönünde şu "delili" ortaya koydu ki bir Selçuklu Sultanı Osmanlllara anayurtl arını bağışladı ve ll. Ala­addin'in ölümü üzerine, onlar Selçuklu topraklarındaki

hakimiyeti miras aldılar. Neşri görüşünü daha da net­leştirdi. Buna göre, Selçukluların yıkılışından sonra Ana­dolu'da ortaya çıkan beylikler, topraklarını "müminlerin yurtların ı gasbederek ele geçirirlerken, Osmanlılar ya cihad veya kanuni SelÇuklu varisliği yoluyla elde ettiler." Bu görüş Osmanlı hanedan tarihine sağlam ve derince yerleşti. Mesela, Sadeddin bu yaklaşımları özetleyerek şu kanaata vardı ki, Moğolların 1243'te Selçukluları yen­mesinden sonra, ülkedeki emirler onlara itaat etmekten "vazgeçerek bağımsızlık yolunu tuttular ve amiriikiere sahip olmak için gasb yoluna gittiler." Öte yandan, Osman kadim kanunlara riayet ederek "Selçuklu ülkesini iktidarın ın en üstünde korudu", aynı zamanda, "gaza yaptı ve katirieri titretti."

Osmanlıların bağımsızlığın ı kazanması ile ilgili bu kayıt herkese hitap etmiyordu. Gaziler için yazan bir gazi olan Aşıkpaşazade, Osman'ın Selçuklulardan daha asil olduğu ve Allah'ın kendisine iktidarı gaza yoluyla ihsan ettiği gerekçesi ile Selçuklu hakimiyetine meydan oku­duğunu ve Alaaddin zamanında bağımsızlığını ilan et­tiğini belirtir. Aynı versiyon Kemalpaşazade'nin (1502-3) Tevarih-i Al-i Osman'ında 19 da görülmekle beraber Neşri'nin kayı tları resmi hale geldi. 1575'te, Nişan-ı Hu­mayun başkan ı Feridun Bey, Osmanlı Sultanlarının gön­derdiği ve kabul ettiği mektuplardan o luşan Münşeat-ı

Selatin'i20 lll. Murad'a takdim etti. Bu mecmua Sultani hi­taplarla açı lmaktadır. Buradaki mektuplara göre, mu­temelen Alaaddin, Söğüt'ü bağışladığında ve ona men­şt.,ır gönderdiğinde Osman'a mektup da gönderdi. Osman da ona cevabi bir mektup yazdı. Gerçekte, bu belgelerin müellifi Feridun Bey'in kendisidir. Bunlardan ikisini Ha­rizm Şah larının2 1 daha önceki mecmularından uyar­lamış , kalanlarını kendisi kompeze etmiştir. "Hitaplar" esasen Islam hükümdarlarına geleneksel görevlerini ha­tırlattığı için, öyle görünüyor ki, Feridun Bey'in "sahtelik" içindeki gerçek amacı yeni sullana yönetim sanatını öğ­retmekti. Fakat, tavsiyelerini bu formda kaleme alarak, aynı zamanda Sultana, Selçukluların varisi olduğunu ha-

19- ibn Kemal, (ed. Şerafettin Turan), Tevarih-i At-i Osman, 1. Defter, 1970.

20- Feridun Bey, Münşe'ato's-seıatin, lsıanbu·ı, 1957.

21-MOkrimin Halil (Yı nanç), "Feridun ,Bey MOnşeatı" , Türk Tarih En­cümeni Mecmuası, No. 77, 1922, 171-178: No. 78,37-40

tırlatmıştır. 16. yüzyılın sonlarına doğru, Neşri'nin Os­manlıyı Selçuklunun kanuni varisi yapan versiyonu ta­mamen yerleşmiştir.

lll. Osmanlı Soyağacı

Gaza önderliği, Osmanlı Hanedan 'ın ın iktidarı için ye­

terli meşruiyet kaynağı değildi. Diğer Müslüman hü­

kümdarlar da gazi olduklarını iddia edebilirlerdi ve ettiler

de. Bunun yanında, Müslüman devletlere saldırmayı

meşru kılan Selçuklunun varisi olma efsanesi de,

1500'den örice tam olarak tebellür etmemişti. Bu du­

rumda, 15. yüzyılda bir Osmanlı Soyağacı imal edildi.

Söz konusu soyağacı Osmanlı Hanedanı'nı, aslı Türk

olan komşu hanedanlardan daha asil gösterdi.

lik yazılı Osmanlı · Soyağacı 1425'1ere uzanır. Muh­

temelen ll. Murat'ın (1421-1451) memurlarından biri olan

Yazıcıoğlu Ali, lbn Bibi'nin (Ö. 1284)22 Farsça olarak ka­leme aldığı Tarih-i Al-i Selçuk'u Türkçeye tercüme etfi. Ancak bu tam bir tercüme değildi. O, lbn Bibi'nin met­

nine, Oğuzların sözlü destanından aldığı bazı unsurları

ilave etti. Bu arada Osmanlı Soyağacını da ekledi. Oğuz,

Batı Anadolu'daki Müslüman Türklerin genel soy ad ıd ı r.

Destan, Oğuzların atası Oğuz Han'ı Hz. Nuh'un oğlu

Yates'in torunu seviyesine çıkarak onu bir muvahhid, bir

proto-Müslüman olarak gösteriyordu. Bu destan Dünya

Fatihi Oğuz Han için söylenmişti. Buna göre, Oğuz'un 6

oğlu, bunların da dörder oğlu vardı. Oğuz'un 24 to­

rununundan 24 Türk boyu doğmuştu. Bu düzenleme

"Oğuz Tarihi", Fars tarihçi Reşiduddin'in (ö. 1310)

Camiu't-Tevarih'inde "Oğuz , Torunları , Türk Sultanları ve

Meliklerine Dair Bir Rivayet" adı altında yazılı tarihe geç­

miştir. Reşiduddin, muhtemelen bu rivayet için sözlü

kaynakları kullandı. Fakat, onun tarihçi olarak ünü,. Oğuz

destanının söz konusu versiyonunun otorite kazanma­

sına yardım etti. Bir başka delil de şu ki, 15. yüzyıl bo­

yunca, bu destanın Türkçe yazmaları ortalıkta dolaşmış

ve ezbere okunarak gelişmiştir.

Yaygın Oğuz geleneği, öyle görünüyor ki, eğitiml i ve

eğitimsiz Türkler arasında, bir Osmanlı Soyağacı inşa etmek için sahte tarihi materyaller tedarik etti.23

Osmanlı vekayinamelerinde Oğuz'a ait at ı f

22- M. Th. Houtsma (ed.) Histoire des Seldjoucides d'Asie Mineure d'apres lbn Bibi, 1902

23- Bu metnin tercümesi için bkı. Kart Jahn. Die Geschichte der Ogu­zen, 1969.

ISLAMI ARAŞTIRMALAR DERGISI, ClLT: 12, SAYI: 1, 1999 21

Ahmedl'nin eserinde görülür. O, "Oguzlardan pek çok halkın" Osman'ın babası Ertugrul'u takip ettigini ifade

eder ve fazla bilgi vermez. Fakat, yaklaşık yirmi beş yıl sonra, Yazıcıoglu , aynı olayı ele alırken "Kayı boyundan Ertugrul" ifadesini kullanır. Reşiduddin'in verdikleri bil­gilerden haberdar olan birisi için bu beklenmedik atıf

önem taşımaktadır. Oguz Destanının bu versiyonunda yer alan Kayı , Dünya Fatihi Oguz Han'ın büyük oglu ve aynı zamanda velihadı olan Gün'ün en yaşlı oglu idi. Bu baglantıya göre, tabii ki, Oguzların önderligi, Kayı'nın so­yuna ait olmaktadır. Yazıcıoglu , Kayı konusunu muahhar

bir bölüm daha katarak genişletir. Burada O, Anadolu beylerinin, Anadolu Selçuklu Hanedanı çöktükten sonra, Kayı' nın torunu olduğu için Osman'ı kendilerine bey seç­tiklerini anlatır. ll. Murad (1421-1451), bu ünlü "ata"yı

halk arasında yaymak için, Reşiduddin ve Yazıcıoglu'nun eserlerinin yazma nüshalarında var olan Kayı boyunun sembollerini hastırdığı sikkelerin üzerine koydurdu.24

1450'1erde, Kayı-Gün çizgisindeki Osmanlı Soyağacı tedavüldeki tek versiyon degildi. Reşiduddin'de yer alan Oğuz Destanının başka bir rivayetine dayanan alternatif bir soyagacı Oğuz'un altı oğlundan Gök'e uzanıyordu.

Btı rivayet ilk olarak 1460'da Şükrullah'ın tarihinde gö­rüldü.25 Şükrullah bu soyağacına bir hikaye daha ekledi. Osmanlı soyunu Gök-Oguz çizgisine çıkaran ve yay­gınlaştıran bu hikayenin amacı, Kayı-Gün-Oguz çiz­gisinde oldugu gibi, Osmanlı Hanedan1'nı komşu hü­kümdarların gözünde yüceltmekti. Şükrullah , 1449 yılında, ll. Murad tarafından elçi olarak Karakoyuolu Hü­kümdarı Mirza Cihanşah'a (1430-1467) gönderilişini an­latır. Ona, Karakoyuolu Sarayı'nda, O~uz Han'ın Gök, Yer, Deniz, Gün, Ay ve Yıldız adlarında altı oglunu gös­teren "Mogalca yazılmış• bir kitap gösterilmişti. Bu ri ­vayet Mirza Cihanşah' ın Deniz'in, Murat'ı Gök'ün torunu olarak gösteriyordu. Bu kayıt, Gök'ün Deniz'den üstün ol­dugu gibi, Murat'ın da kendisinden üstün olduğunu kabul etmeye mecbur b ı raktı.

Tarihçiler için Oguz soyağacının, hala toplanabilecek rivayetleri vardı. Enveri mahlaslı manzum tarihçi26

1460'da vezir-i azam Mahmutpaşa'ya bir tarihi destan .takdim etti. Bu destan, Osmanlılar ve atalarının soyağacı ile ilgili olarak, Yazıcıoglu , Şükrullah ve sonraki ta­rihçilerin versiyonlarından oldukça farklı idi. Yazıcıoğlu

24· Atıflar için bkz. F. SOmer. "Kayı•, Encyclopedla of Islam 2. Baskı .

25· Şukrullah'ın tarihinin Th. Seif nOshası bu paragrafı almaz. Farsça metin için bkz. M.F. KôprGtü, TOrk Edebiyatında ilk Mutasawıflar,

1966·212.

26- Mükrimin Halil (V ınanç) (ed.) DOstOr-name-yi Enver1, 1928

22

DR.COLIN IMBER ÇEV: DR.SEYFETIIN ERŞAHIN

gibi, Enveri de altı oğul ve yirmidört torunlu bir oguz Han ve Osmanlıları Kayı boyuna bağlayan bir Oğuz so­yağacı verdi. Enveri'nin düzenlemesinde, Kayı, Oğuz

Han'ın torunu degil oğlu olarak yer almaktadır. EnverT bu kaydı ile Reşiduddin ve Yazıcıoglu'ndan ayrılır. Oğuz

Han'dan da unsurlar taşıyan Enveri versiyonu so­yağacıda Hz. Peygamber ve ashabının menkıbeleri ile lrani destanlar meczedilmiş ve Selçukluların hatıraları

ilave edilmiştir. Buna göre, Oğuz Han, Oğuz Tümen adındaki bir Türk beyinin kızı ile !yaz adındaki bir sa­habinin çocuğudur. Oğuz'un Kayı veya Cemşid adındaki oğlu bütün Türkistan' ı yönetmiştir. Osmanlılar bu Kayı­Cemşid Han soyundan gelmektedirler. Bu soyağacı , Hz. Peygamber'in ashabından manevi bir soy ile Tükistan hanlarından bir laik yönetimin meczedilmesidir. Bununla beraber bu rivayet Enveri'ye mahsus bir merak olarak kaldı, yaygınlaşmadı27.

Osmanlı Hanedanı'nın Orta Asya'daki atalarına ait bu kayıtlar efsaneden başka bir şey değildir. Osman'ın

en yakın ataları ile ilgili hikayeler de, aynı şekilde , hayal mahsOiüdür. Bütün kayıtlar, Ertuğrul'un Osman'ın babası oldugunda birleşirler. Ancak, her ne kadar yarı resmi uy­durma soyağacında, Ertugrul'un dedesi, Süleyman Şah olarak verilse de, bu figür kesinlikle menkıbevi ef­sanevidir. Bu ad, ilk olarak, 1460'da Şükrullah'ın ese­rinde görülür. Onun hayatının ayrıntıları ve ölümü de Aşıkpaşazade, ei-Beyati ve Oruç'un 1480 sonrası eser­lerinde yer alır. Bütün bu kayıtlar ayrıntılarda farklılaşır; fakat Süleyman Şah'ın, arkadaşlarını Doğu'dan Ana­dolu'ya getirdiğini söylerler. Bu kayıtlara göre, Süleyman Şah Türkistan'a dönmeye karar vermiş, oglu Ertuğrul 'u

Anadolu'ya bırakarak, Fırat'tan geçerken düşerek öl­müştür.

Osmanlıların farzedilen ataları ile ilgili efsaneler, Dogu'da oldukça uzak, tam bilinmeyen bir yerde baş­lamışken, bu hikaye Osmanlıların Kuzey-batı Anadolu'da niçin doğduklarını ikna edici bir şekilde anlatır. Bu so­yagacı da tamamen hayalidir.

Bu hikaye, yaygınlık kazanırken, Osman'ın dedesini, Süleyman Şah değil de Gündüz Alp olarak belirleyen al­ternatif bir soyagacı gelişiyordu . Gündüz Alp figürü, 15. yüzyılın ilk çeyreğinde, Ahmedi ve Yazıcıoğlu Ali'nin

27 Enver1'nin Osmanlı Hanedam'nı Hz. Peygamber'in ashabı ile ir· tibatlandırması yönündeki hikaye Akşemseddin'in Ebu Eyyüb et· Ensari'nin mezarını keşfetmesi ile ligili rivayetler'in büyümesi ve ya· yılmasıyla birlikte meşhur hale geldi. 672 yılında istanbul kuşatması

esnasında şehld edilen Ebu EyyOb ei-Ensar\'nin mezarının bu· lunması ve oraya bir IOrbe yapılması Osmanlı ile Hz. Peygamber'in ashabı arasında doğrudan irtibat sağlanmış oldu.

JOURNAL OF ISLAM lC RESEARCH VOL: 12, NO: 1, 1999

OSMANLI HANEDANI EFSANESI

eserlerinde, Gök Alp ile birlikte, Osman'ın babası Er­

tu~rul'un arkadaşı olarak ortaya çıkar. Aynı şahıslar,

Enveri'nin eserinde de tezahür eder. Fakat sadece Er­

tu~rul'un arkadaşları olarak de~il. Burada Gündüz Alp ve

Gök Alp kardeştirler ve Gü~düz Alp, Ertu~rul'un babası

haline gelmiştir. ll. Mehmet'in katibi Karamanil Mehmed

Paşa, 1480'de tamamladı~ı Osmanlı tarihinde başka bir

de~işiklik yaptı. Onun versiyonunda Gök Alp, Gündüz

Alp'in babası Ertu~rul'un dedesidir.28

Osmanlıların soyu ile ilgili bu iki rivayet arasında

Neşri bir tercih yaptı. O, tarihinin29 taslak elyazmasına her iki rivayeti de aldı; fakat "yaygın şekilde bilindi~i" gibi

Süleyman Şah Ertu~rul'un babası, Osman'ın dedisidir diye ekledi. O, Gök Alp ve Gündüz Alp'in soyundan olan

Ertu~rul'un aynı isimda başka bir kişi olabilece~i ka­

naatine vardı. Fakat eserinin son versiyonunda bu so­

yaQacını attı. Neşri'den sonra, Süleymanşah resmen

Osman'ın dedesi haline geldi.

Bu soya~acının esas unsurları , Osmanlıların Oguz'un

büyük dallarından gelmiş olarak göstermesi idi. Söz ko­

nusu soyagacı Osmanlı Hanedanı'nın büyüklügünü or­

taya koydu. Osman'ın "dedesi" Süleymanşah hakkındaki

hikayeler de Osmanlıların atalarının kuzeybatı Ana­

dolu'ya nasıl yerleştiklerini izah etti. Soyagacında bir­

birlerine karışmış isimler, bunların oguz efsanesindeki

kahramanların adlarından alındıgına işaret eder. Iki ver­

siyon birbirinin aynısı de~ildir. Bunlardan en tekılmül et­

tirilmiş olanı, Cem Sultan'ın 1481'de ricası üzerine ei­

Beyati'nin hazırlamış oldugu versiyondur. O, burada Os­

manlıların "atalarının" sadece adlarını vermekle kalmadı ,

aynı zamanda kısaca , onların yaptıkları işleri zikretti. ei­

Beyati bunları Oguz Kitabı ve "halkın arasında dolaşan

rivayetlerden" aldıgını söyledi. Onun kayıtlarında Os­

manlıların ataları , dünyayı kuduz bir kurttan kurtarmak,

delirmiş bir deveyi öldürüneeye kadar dövmek gibi kah­

ramanlıklar yaparlar ve ço~unlukla gerçek Sultaniara at­

fedilen gücün başarılarını gösterirler. Bununla beraber,

ei-Beyati'nin soyagacı Osmanlılarla ilgili daha önemli bir

başka özelliği de ortaya koydu. Buna göre, Osmanlı Ha·­

nedanı , sadece Oguz ve Kayı'nın torunları olarak meşru

iktidar sahipleri olmakla kalmayıp, yaratılıştan beri hak

28· Ç.N. Atsız, Osmanlı Tarihleri, 343-362.

29· Franz Taeshner. GihannOme: Die Altosmanische Chronik des Mevlana Mehemmed Neschrl, 1951 , Bu metnin tartışması Için bkZ. U.L. Menage, Neshrl's 'History of the Ottomans': the sources and development of the text, 1964.

yolu izleyen din anlayışına sahip olan in_sanlar soyu ola­

rak da meşru idiler. Bu kayıtlardan anlaşıldı~ı kadarıyla, O~uz Han, Hz. lbrahim zamanının muvahhidlerinden biri oldugu gibi, bu soydan gelen Bozdo~an, Hz. Davut'un takipçilerindendi, Korkulu, Hz. Süleyman' ın hizmetinday­

di ve Kurtarı Bey de Hz. lsa'nın öldürülüşüne şahit ol­muştu. Isiilmi ideolojide, Hz. ibrahim, Hz. Davud ve Hz. Süleyman, son peygamber Hz. Muhammed'in aldıQı

vahyi daha önce de alan peygamberlerdi. Bunun ya­nında, Osmanlıların bir başka atas ı olan Yesu, rü­

yasında Hz. Muhammed'in çagrısının haberlerini işitti ve hemen lslılm'ı kabul etti. Bu hanadanın diger bazı ataları da Dört Halife ile ilişki içinde idiler. EI-Beyati'nin ifa­delerine göre "Muzaffer Osmanlı ailesi, ataları gibi Dört Reşid Halife'yi sevenlerdendi. • Başka bir ifade ile, Os­manlı lar ve ataları dindar ve sünni Müslümanlardı. EI­Beyati, bu haneetanın sonraki atalarını da Abbasiler ve Selçukluların hizmetinde gösterir.

O~uz efsanesini, fslılmi bir kozmogoni ve kronoloji ile meczeden ei-Beyati şu iki meşruiyet noktasını bir­leştirmeyi başarmıştır: a) Osmanlılar Oguz Han'ın büyük torunlarıdırlar, b) Osmanlılar Hz. Ihrahim'den beri gerçek dini takip eden Müslümanlardır. 16. yüzyılda, Osmanlı

soyaQacında Isiilmi tema hakim hale getirildi. Hanedan, bu yüzyılda, Oğuz'un soyundan geldi~ini ilan etmeye devam etmekle birlikte, oldukça çok Gayri Türk teb'aya sahip olan kozmopolit Osmanlı Sarayında Türkçe Oğuz Destanı gerçek de~erini kaybetti ve bu tarihten itibaren bir meşrulaştırma aracı olma niteli~ini yiitirdi. Sadeddin, Tacu't-Tevılrih'inde Osmanlıların atalarının listesini çı­

kardı, ancak burada saçma, garip Türk adlarını almadı. Sonuna şu cümleyi ekledi: "Bunun sorumluluğu raviye aittir". Bir başka bir ifade ile Sadeddin bu rivayetten kuşku duymaktadır.

IV. Osmanlı Hanedam'na ilahi Tasvib

O~uz Soya~acı, Osmanlının laik idarecilik iddiasını meşrulaştırıyo.rdu, ancak, teokratik bir devletin idarecileri olarak sultanların dini bir meşruiyet kaynağına da ih­tiyaçları vardı. 15. yüzyılda Imparatorluk'un kaynakları ile ilgili efsaneler oluşturulurken , tarihçiler, Allah'ın Osmanlı Hanedanı 'na iktidarı takdir ettiği rivayetlerini de ilave et­meye başladılar.

Bunun için rüya yolu kullanıldı. Halk inancına göre, Allah, insan ile rüya vasıtasıyla konuşabilirdi. Bu du­rumda, Osman ve babasına ait menkıbelerde önemli rol oynayan rüya motifleri bulmak çok tabiidir. Karamanil Mehmet Bey'in tarihinde, Osman'ın babası Ertuğrul bir

ISLAMi ARAŞTIRMALAR DERGISI, ClLT: 12, SAYI: 1, 1999 23

putperest olarak takdim edilir. Bu rivayete göre Osman,

bir geceyi bir imarnın evinde geçirir ve Kur'an'ın önünde

saygı ile sabaha kadar ayakta durur. Sonunda uyu­

yakaldığında, Allah rüyada onunla konuşur ve Kur'an'a sayg ı gösterdiği için onun eviadını şereflendirdiğini ve

yücelttiğini söyler. Tamamen farklı birrüyada Enveri'nin,

daha önceki tarihe ait manzum vekayinamesinde gö­rülür. Bu rivayete göre, aynı zamanda Osmanlı Ha­

nedanı'nın atası durumuna gelen Hz. Peygamber'in as­

habından birisi Han'ın kızı ile nişanlanır ve bir rüya görür.

Rüyas ında o ölür ve kül olur, onun küllerinden bir ağaç yetişir ve bu ağaçtan altı dal çıkar. Herkes onun altında

durur ve o da gölgesini bütün dünya üzerine yayar. As­

habtan biri bu rüyayı şöyle yorumlar: O altı oğula sahip olacak, onlardan biri han olacak, o hanın da soyu­

Osmanlı Hanedanı- ahir zamanda gelecek. Enveri'nin rüya rivayeti de, tıpkı soyağacı gibi, kendine özgü kaldı

ve sonraki tarihçiler onu görmemaziikten geldiler. Bu­

nunla beraber ağaç motifi, resmen kabul rüya rivayetinin

önemli bir özelliği haline geldi.

Bu hikaye, daha sonra, Oruç'un30 vekayinamesine ol­dukça yakın bir versiyon olarak, ilk defa Aşıkpa­şazade'nin tarihinde ortaya çıktı. Onun Neşri tarafından yapılan uyarlamas ı yazılı tarihçilikteki yerini sagıamlaş­

tırd ı .

Aşıkpaşazade'nin kayıtlarına göre, Osman, sonradan

kayınbabası olan Şeyh Edebali'nin evinde kahrken bir

rüya gördü. Rüyada Edebali'nin göğsünden doğan bir ay

Osman'ın göğsüne girdi. Sonra, Osman'ın göbeğinden,

gölgesi bütün dünyayı kaplayan bir ağaç çıktı. Ağacın

gölgesinde, eteklerinden ırmaklar akan dağlar vardı.

Halk bu ırmaklardan su içiyor, bağlarını , bahçelerini su­

l uyorlard ı. Kendisine anlatıldığında Edebali, bu rüyayı ,

Allah'ın Osman ve eviadına iktidar nasip ettiği şeklinde

yorumladı ve kızını Osman ile nişanladı. Bu rivayet belki

de 1470-1480'1erde ortada dolaşan pek çok rüya hi­kayelerinden biri idi. EI-Beyati'nin de kısaca işaret ettiği

gibi, Edebali'nin hayırla yorumladığı Osman'a ait "çok sa-

• yı da rüya vardı." Bununla beraber, bu rüyanın Aşıkpa­şazade versiyonu sonraki bütün vekayinamelere temel oldu.

Aşıkpaşazade versiyonunun ilginç yönü, Allah'ın ik­

tidarı Osmaniriara bahşetmesini içermesinden daha çok,

30· U.L. Menage, On the Recenslons of Uruj's ' History of the Of· tomans."

31· M. Ertuğrul Düzdağ, ŞeyhOlislam Ebussuud Efendi. Fetvaları, 1972, 10~.

24

DR.COLIN IMBER ÇEV: DR.SEYFETTIN ERŞAHIN

Oğuz Han'dan gelen fiziki soybağı ile beraber bir

manevi-ilahi soy tesis etmesidir. Tarihçiler, Edebali'yi,

manevi otoritesini şeyhinden alan bir kutlu şahsiyet ola­

rak sundular ve böylece Hz. Peygambere kadar uzanan manevi-ilahi bir soy kurdular. Bu çizgi sünni veya şii eği­

lime göre Dört Halife'den Ebubekir veya Ali'ye kadar git­

mektedir. Bu bağlamda , Osman'ın bir şeyhin kızı ile ev­

lenmesi Osmanlı Hanedanına manevi-ilahi bir meşruiyet

sağladı. 1480'1erden sonra, bu hikaye Hanedan ef­

sanesinin ayrılmaz bir parçası halini aldı.

V. Osmanlı Hanedam' nın 16. Yüzyı l

ideolojisi ·

16. yüzyılda meydana gelen bazı olaylar Osmanlı

Hanedanı 'nın taleplerinde yeni gelişmeleri gerekli kı ld ı.

1502'de Iran'da Şii Safevi Hanedanı tahta çıkmasıyla

birlikte Osmanlı Devleti ile Iran arasında bir yüzyıldan

daha çok süren düşmanlıklar başladı. Osmanlılar, Müs­

lüman bir hanedan ile yaptığı savaşı meşrulaştırmak ve çoğu Osmanlı teb'ası arasında da kabul gören Safevi id­

dialarını çürütmek için, karşı poJemikler geliştirmek zo­

runda kaldılar. Bu çerçevede Safevileri kafir olarak ilan ettiler. Ancak bu iddia Osmanlı Ideolojisinde iki önemli

gelişmeye yol açtı. Birincisi, cihad kavramın ın kapsamı

genişletildi. Eskiden sadece katiriere karşı yapılan cihad,

kendilerini Müslüman sayan ancak Osmanlı pro­

pagandasının kafir ilan ettiği düşmanları içine alacak şe­

kilde yeniden yorumlandı. 1549'da Şeyhülislam Ebus­

suud'a Safeviiere karşı cihad ilan etmenin hükmü ve bu

cihada katılanların gazi veya şehit olup olmayacakları

sorulduğunda "Olur, gaza-ı ekber ve şehadet-i azimedir. " cevabını verdi.31

Ikinci gelişme ise Osmanlı Devleti 'nin sünniliğinin

vurgulanması oldu. EI-Beyati'nin soyağacında Osmanlı

Hanedanı , Safeviierin tam tersine, herhangi bir dalalete

bulaşmayan, sünni Islamın gerçek temsilcileri ve sa­

vunucuları olarak gösterildi. Bir diğer dış faktör bu kav­ramın şekillendirilmesine yardım etti. 1516-1517'de 1.

Selim Memlüklüler Hanedanına son verdi ve onun bütün

topraklarına hakim oldu. Bir yandan Islamın en kutsal

şehirleri olan Mekke ve Medine'yi yönetimine alı rken

Islam ümmetinin dini başkanlığını uhdesinde bulunduran

Abbasi hilafetini de sona erdirdi. Bu, pratikte, 1. Selim ve

halefierini Islam Dünyasının en güçlü hanedanı yaptı.

Artık Osmanlı Sultanları , kendilerini sadece, geleneksel

gazi hükümdarlar olarak değil, aynı zamanda, Islam üm-

JOURNAL OF ISLAMIC RESEARCH VOL: 12, NO: 1, 1999

OSMANLI HANEDANI EFSANESI

metinin başı ve dalalet ve küfre kaşı sünnlli~i savunan ki­

şiler olarak görmeye başladılar.

Bu muhteşem görüş , 16. yüzyıl Osmanlı ideolojisinin

temel dayana~ı idi. Bu tarihten itibaren ulema, Osmanlı

lmparatorlu~u'nda aydın sınıfı oluşturdu. Bu durumda

söz konusu iddialar için O~uz Destanı, halk inancı veya

ilahi rüyalar gibi popüler yahut edebi menkıbelerden

de~il , tamamen ilmi tarih yazımı ve sünni medrese

Islamından tasvip ve meşruiyet sa~landı.

Bu iddiaların açı~laması, vezir-i azam Lütfi Paşa'nın

Tevarih-i Al-i Osman32 adlı eserinin girişinde yapılmıştır. Eserini 1541'deki azlinden sonra kaleme alan Lütfi Paşa,

~u fikri kesinlikle kendisi ortaya almamış , Külüb-i

Sitte'den biri olan Ebu Davut'un Sünen'inde yer alan bir

hadisten çıkarmıştır. Bu hadiste Hz. Peygamber şöyle

demektedir. "Her yüzyılın başında, Allah Taala bu üm­

mete, dinini ve hükümranlı~ını yenilayecek müceddid

gönderecektir." Lütfi Paşa'nın sıralamasına göre "en son

müceddidler olan" Osmanlı Sultanları şunlardır: Put­perest Mo!)ol istifasından sonra, hicri 8. yüzyıl başında

Osman; Timur yıkımından sonra, hicri 9. yüzyılın ba­

şında 1. Mehmed (1413-1421) ve hicri 10. yüzyılın ba­

şında Safevi kafineri ve Şah lsmail'i yenip şeriatı yü­

celten 1. Selim (1512-1520). Bu hesaba göre müceddid

olan 1. Selim için, Lütfi Paşa manzum mektup özetlerini

ekledi. Onun iddiasına göre Sünni Maveraünnehir ula­

masından 1. Selim'e gönderilen bu mektuplarda Selim,

Safevi kafirine karşı hak dini yücelten kişi olarak övül­

mektedir. Bu zanni mektuplarda Selim, abartılı ifadelerle

övülürken "hilafet tahtın ın şahı" olarak nitelendirilmekte;

"küfrün, Hak dinin sarayını tamamı;:n yıktığı bir zaman­

da" Selim'in tek başına gerçek sünnifiği savundu~u be­

lirtilmekte", eğer şeriatın hakimiyeti muntazam bir halde

ise bu bütünüyle Sultan Selim'in hükümranlığı iledir" de­

nilmektedir. Osmanlıların Sünni Islamın savunucuları ol­

duğu imajını güçlendirmek için Lütfi Paşa, Islam tarihinin

taraflı bir yorumunu yaparak orada, Dört Raşid Hali­

fe'den beri delalet veya isyana bulaşmayan tek haneda­

nın Osmanlılar ve "Onların örnekleri ve rehberferi" olan

Selçuklular olarak göstermektedir.

Hanedan tarihçisi Sadeddin de TacCıt- Tevarih'inin

önsözünde benzeri bir öğücü meşruiyete yer verdi. Onun

iddiasına göre "hiçbir halifelik veya saltanat hanedam ,

Al-i Osman'ın -onlara ebediyet vaad olunmuştur- kadar

yüce bir makama ulaşamamıştır." O da Lütfi Paşa'nın ka­

naatini tekrarladı. Buna göre, "bilindiği ve meşhur olduğu gibi, hilafet ünvanı talep eden pek çok ünlü hanedan

32- Lütfi Paşa , (ed. Ali) Tev4rih-l Al·i Osman, 1922

dalalet veya adaletsizlikten bazı şeyleri devam et­

tirmişlerdir. Ancak, Al-i Osman ideal Islami hü­

kümranlığa uydu: onlar şeriata itaat ettiler hak dini des­

teklediler, adaleti yaydılar, fitneyi ortadan kaldırdı lar,

mazluma yardım ettiler ve isyanı bastırdılar. Sultan'ın

otoritesi doğrudan Allah'tan geldi: "Yaratan, Şah'a (Yani

lll. Murad) yüce hakimiyeti ve her yeri kaplayan şevketi

verdi." Sadeddin, Kur'an'dan Osmanlı if<!idarını müj­

deleyen bir ayeti delil getirdi: "Allah onların yerine, ken­

disinin sevdi~i, onların da kendisini seveceği, müminlere

karşı alçakgönüllü, katiriere karşı izzetli, Al.lah yolunda

cihad eden, dil uzatanın kınamasından korkmayan bir

kavim getirir."33

Lütfi Paşa ve Sadeddin'in efendileri Osmanltiara olan

iltifatları şunu göstermektedir ki 16. yüzyılın ortalarından

başlayarak, Sultan, kendisini, Hz. Peygamber'in vekili ve

Islam ümmetinin en yüksek başkanı olan halife, küfrü

yenen gazi, dalalete karşı Islam savunucusu ve şeriat

yüceltisi olarak gördü. Kur'an ve Sünnet Osmanlı ik­

tidarını müjdeledi; Osmanlılar bütün Islam ha­

nedanlarının en muttaki ve ilikatı do~ru olanı idiler; öy­

leyse "la zalet silsiletehü ila yevmi yCıb'asQn." "Bu cümle

daha önce tahta geçen sultanların adlarından sonra gel­

mekte ve Osmanlı iktidarın'ın kıyamete kadar devam

edeceği beklentisini ifade etmektedir.

Her zaman olduğu gibi, bu kavramları kullanan Ebus­

suud idi. 34 O, ı. Süleyman (1520-1S66) ve ll. Selim'i

(1566-157 4) şöyle nitelendirdi: "Halife-i Rabbül-alemin ....

Zillullahi zelil-i ala kaffeti'l-ümem... varis-i Hilafeti'I­

KObra". (Aiemlerin Rabbinin halifesi, bütün ümmetieri ko­

ruyan Allah'ın gölgesi, Dört Büyük Halifenin varisi) Onlar

Ilahi Irade'nin icra edicileri idiler: "Mazhar-ı kelimütillahi

ulya". Onların iktidarı Ilahi Kanun'un iktidarı için gerekli

bir önşart idi:" Mümhid-i Kavanln-i Şer-i mübin, mü­

eyyed-i muka'id'üddin." Onlar, Islam adına Mekke ve

Medine'nin koruyucusuydular: "Hamiyu'I-Hamyi'l Ha­

remeyni'I-Muhteremeyn. • Di-ğer bütün selefieri gibi, gazi

hükümdar idiler: "Mücahidin-i fi sebilillah". Her ne kadar,

Ebussuud'un terminolojisi Islami olsa da, onun esas

amacı , Hanedan' ı Sünni Islamın en yüksek başkanı , ko­

ruyucusu ve yayıcısı olarak göstermekiL Bunun yanında,

O, Hanedan'a laik bir meşruiyet de vermeye çalıştı. O,

geleneksel hükümdarlık ünvaniarı olan "han"a yer ve­

rerek ve sultanı "hakan-ı ruy-ı zemin" olarak ad-

33- Ku~an, Malda 5/54.

34- Sudi n Kanunnamesi ile Üsküp ve Selanik Kanunn!lmesi'nin girişinde.

ISLAMI ARAŞTIRMALAR DERGISI, ClLT: 12, SAYI: 1, 1999 25

landırarak yüce önderlik için Türkçe lakapları da kul­

lanmaya devam etti. Buna ilaveten, Ebussuud, Sultanlar

için, "Kasiru'l-ekasireti" ve "Kahiru'l-kurumi Sultani'I-Arab

ve'I-Acem ve'r-Rum• ünvaniarını kullanarak belki de Os­

manlı Sultanlarının Arap, Fars ve Bizan krallıklarını fet­

hederek elde ettikleri düşüncesini ifade etmek istemiştir.

Ebussuud'un düzenlemesinde Sultanlar evrensel ha­

kimiyet iddia etmektedirler.

SONUÇ

Osmanlı vaka'nüvisleri 1500'1erde, ço~u sözlü ge­

lene~e dayanan irtibatsız, anlamsız, rivayetlerden, Ha­

nedan ve imparatortu~un temelleri için bir hikaye yaz­

dılar. Bu hikayede, Osmanlı Sultanları büyük silsile

yoluyla O~uz Han'ın neslindendi. Osman'ın dedesi Sü­

leyman Şah, arkadaşlarını do~udan Anadolu'ya getirdi,

fakat Fırat' ı geçmeye çalışırken öldü. Onun o~lu ve ar­

kadaşları Anadolu'ya döndüler ve Selçuklu Sultanı 1. A­

laaddin'den Bizans sınırındaki Sö~üt'ü atıyye olarak al­

dılar. Ertugrul'un ölümünden sonra, o~lu Osman -ki ha­

nedan adını ondan almıştır- bir gazi olarak mücadeleye

başladı. Onun başarılarını tanımak için Selçuklu Sultanı

ll. Alaaddin ona bir davul, bir sancak, bir at, bir kılıç ve

bir kaftan gönderdi ve onu kendi varisi olarak atamaya

niyetlendi. ll. Alaaddin hiç bir varis bırakmadan ölünceye

kadar, Osman resmen Selçuklulardan ba~ımsızlı~ını ilan

etmedi. O, gördü~ü bir rüya üzere, Edebali adındaki zen­

gin bir şeyhin kız.t ile evlendi. Edebali rüyayı, Osman ve

eviadına Allah' ın iktidar ihsan edecegi şeklinde yo­

rumlamıştı. Ikinci sultan Orhan, bu evliligin ürünü idi.

Söz konusu hikaye şu dört tarihi gerçegi içerir:

Osman, Orhan ve belki Ertu~rul'un adları35 ile Osman'ın kuzey-batı Anadolu Bizans sınırında küçük bir beylik kur­

ması. Geri kalanı, esasen Osmanlı yönetimini meş­

rulaştırmak amacını taşıyan efsanedir. Osmanlıların,

Oguz Han'ın soyundan gelme hikayesi 15. yüzyılın ilk

çeyreginde çıktı ve açıkça Osmanlı soyunun komşu ve

rakip hanedanlarından daha soylu oldu~unu ispat etmek

içindi. Süley!l'an Şah'ın Fırat üzerinde ölmesi hikayesi

35- Osman'ın babasının adı bOtan soya!)açlannın ittifak ettl!)i bir hu­sustur. Dahası, Istanbul Arkeoloji Müzesi'nde bir gOmoş sikkenin Iki yüzünde şu ifade yer almaktadır. ·onu Enu!)rui-QI)Iu Osman darb et­tirdi. • Bkz. lbrahim Anuk, ·osmanlı Beyll!)l'nin Kurucusu Osman Gazi'ye Ait Sikke" 1 st. lntematlonal Congress on the Social and Economic History of Turkey, Papers, Ankara, 1980.

26

OR.COLIN IMBER ÇEV: DR.SEYFETIIN ERŞAHIN

1450'den sonra do~du. Amacı, öyle görünüyor ki

Osman'ın muhayyel atası O~uz'a ait destanlar daha do­

~uda oluşmuşkan Osman'ın beyli~ini kuzeybatı Ana­

dolu'da kurdu~u gerçe~ini telif etmekti. Alaaddin'in

Sö~üt'ü Ertu~rul'a ihsan etmesi 1480'1erde ortaya çıktı ,

fakat Ertu~rul'un, Selçuklu himayesinde, batıda yer­

leşmesi ile ilgili rivayetler 1400'1erden beri biliniyordu.

Alaaddin'in Osman'a nişan göndermesi hikayesi de

1450'1erde belirdi. 1490'1arda, Neşri ll. Alaaddin'in

Osman'ı varisi-veliahdı olarak atamaya niyetlendi~ini ek­

ledi. Kuruluş efsanesindeki bu unsurlar kesin olarak Os­

manlıların, ortadan kaldırdıkları diger Müslüman ha­

nedanların tersine, Selçuklu hakimiyeti ve Selçuklu

topraklarının meşru varisieri olduklarını ortaya koydu.

Osman'ın rüyası , Osmanlı yönetimi için ilahi deste~in

delili idi. Aynı zamanda, Sultan ın soyunun kutsal bir ada­

mın kızından devam etmesi Hanedan'a ilahi-manevi bir

silsile verdi. 1500'1erden sonraki tarihçiler bu unsurları

lmparatorlu~un kaynakları ile ilgili kayıtlarında korudular.

Fakat bazen, Osmanlı yönetime Kur'an ve Sünnet'ten

beşareller bularak yeni ilahi "deliller'' eklediler.

Sultanlar, 14. yüzyılın başlarında, gazi ünvanını be­

nimsediler ve bununla başından beri, Hanedanın, esas görevinin cihadı devam ettirmek oldu~una işaret ettiler. 15. yüzyıl vekayinameleri, ilk Sultanları ve onların sa­vaşçılarını popüler gazi destanlarının kahramanları ola­rak nitelendirme gelene~ini korurlar. Herhalde bu dini kahramanlık idealleri 15. yüzyılda hanedan ideolojisinin esas unsuru idi. Onlar 1400'den· sonra popüler gelenekle varlıklarını devam ettirdiler, fakat 1500'den itibaren ta­rihçiler, şeriatın bir vecibesi oldu~u şeklindeki sünni Islami gaza kavramına yer verdiler. Erken dönem gazi gelene~i Sultanları , popüler destanları kahramanları

olan Ebu Müslim ve di~erlerine ba~ladı. 1500'1erde ta­rihçiler Hanedanı Hz. Peygamber ve Raşid Halifeler'den sonraki en büyük gaziler olarak yüceltiyorlardı. Sünnilik, hanedan ideolojisinin kayna~ı olarak, batınili~in yerini aldı. 1500'den sonra Safeviierin do~uşu, Osmanlıların

sünniligini vurgulama e~ilimini güçlendirdi. "Din"i kafir Safeviiere karşı savunma ihtiyacı ve 1517'den sonra Mekke ve Medine'nin muhafızı olmaları Osmanlı Sul­tanlarının, 16. yüzyılda iddialarını genişletmelerini ·ge­rekli kıldı. Sultanlar ve onların propagandacıları , ken­dilerini, sadece, gaza yoluyla Islamı yayanlar de~il . aynı

zamanda, sünn11i~in meşru tek savuncuları olarak sun­maya başladılar. Sultanlar, halife ünvanını alarak muh­temelen 1550'1erde bütün Islam dünyasının önderi ol­dukları iddiasını ileri sürdüler.

JOURNAL OF ISLAMIC RESEARCH VOL: 12. NO: 1, 1999