mekan kent - arch · PDF fileBugün kent/mekan/insan için mutsuzluklar,...

30
yabancılaşma insan mekan kent

Transcript of mekan kent - arch · PDF fileBugün kent/mekan/insan için mutsuzluklar,...

yabancılaşma

insanmekan

kent

“Oysaki yabancılaş-ma her yerdedir. Bir şarkı sözünde, oku-nan şiirde, gazetele-rin satır aralarında, bir posterde, alışve-riş yaparken. Moder-nite, insanı iyelikler varlığı olarak tanım-larken şu gerçeği gözden kaçırır: Artık orada insan varlığını ayrıcalıklı kılan bir şey kalmamıştır.”(Kurtar, 2013)

İçerik ve Bağ

Giriş

yabancılaşmaAydınlanma Dönemi Ve Kamunun Doğuşu

akıl_bilinç_aydınlanma_kamu_toplum_kamusal mekan_bulvar_gecekondu_kafe kültürü_gözler ailesi_kapitalizmEndüstri Devrimi Ve Kapitalizm

kapitalizm_ağır çalışma koşulları_işçi_kötü yaşam_mutsuzluk_şehir_göç_kentleşmeSorunlar ve İyileştir(eme)meler

yapılaşma_iyileştirme_iyileştirememe_yabancılaşma

Giriş

Yabancılaşma kavramı, bireylerin birbirlerinden ya da içinde bulunduğu ortam veya za-mandan uzaklaşmalarını ifade eden toplum bilimi teorisi olarak ortaya çıktı. Marx’ın, 1840’lı yıllarda tariflediği yabancılaşma biçimi o yıllarda doğmuş, şimdi ise dünyaya ha-kim olan kapitalist sistemin sonucuydu. Ancak yabancılaşmanın izleri, insan ve toplumun var olduğu ve insanın çoğunluğun bir parçası olduğu tüm zaman dilimlerinde görülebilir.

“Heidegger: Basitçe çoğunluktan biri olarak var olmak, sanki her şey olabileceğinin en iyisiymiş gibi insanı derinden yatıştıran bir etki yaratır.” (Pappenheim, 1959)

Asılmış bir adamın dişlerini, büyülü olduğuna inandığı için sökmeye çalışan kadının resmedildiği “A caza de dientes” (Goya, 1799) tablosunda, Jean Valjean’ın adaletini sor-guladığı dünyasında (Hugo, 1862), bugün yüzlerinde maskelerle dolaşan insanların bulunduğu büyük kent yaşamlarında insan içindeki derin parçalanmışlıklar okunuyor.

“Kendimizi birer birey olarak ortaya koyabilmek için, gerçeğin sadece amaçlarımıza ulaşmamızı sağlayacak yönüyle ilişki kuruyor, geri kalanından ise uzak duruyoruz. Fakat bu uzaklığı ileriye götürdüğümüz ölçüde kendi içimizdeki parçalanmışlık da derinleşiyor.” (Pappenheim, 1959)

Bu çalışmada yabancılaşma durumunun insanlar ve mekanlar üzerinden okunması her dönemin kendine özgü çarpıcı eşikleriyle anlatılıyor. Aydınlanma dönemi ve kamunun oluşumu, sanayileşme ve kapitalizm, kentleşme ve yapılaşma eksenlerinde birbirini ta-kip eden durumlar insan/mekan/kent ölçeğinde ele alınıyor.

Aydınlanma ve Modern Kamunun Doğuşu

İnsanların modern hayatı yeni algılamaya başladığı dönem, din ya da tanrı merkezli top-lumsal yapının yerine akıl merkezli toplumsal düzenlemelerin gerçekleştiği bir dönemdi. Newton evrenin matematik ile anlaşılabileceğini söylemiş, evren ve dünya kavrayışı de-ğişime uğramıştı. Rönesans ve reformlarla başlayan bu gelişmeler, modernleşme süre-cinin oluşumunu hazırladı. Tüm bu bilinçlilik hali sonrasında yaşanan Fransız Devrimi ile kişisel, toplumsal ve siyasal yaşamda büyük değişiklikler meydana geldi. Eşitlik, özgür-lük ve adalet ilkeleri yaygınlaşmaya başladı. Modern bir kamu doğdu.

“Bu kamu, devrimci bir çağda; kişisel, toplumsal ve siyasal yaşamın her boyutunda altüst oluşlar ve patlamalar doğuran bir çağda yaşıyor olma duygusunu paylaşmaktadır. 19. Yüzyılın modern kamu alanı, bir yandan da hiç de modern olmayan dünyalarda yaşama-nın madden ve manen neye benzediğini hatırlamaktadır hala. Bu içsel ikilik aynı anda iki ayrı dünyada yaşıyor olma hissini, modernleşme ve modernizm düşüncelerini doğurur ve kökleştirir.” (Berman, 1988)

Bu dönemde devrimin kalbi Paris, zıtlıklar ve uçurumlarla oluşan yabancılaşmış durum ile şöyle anlatılmış:

“Basit bir duvarın, bir yanıda sofu ve sert karakterli Mont Carmel rahibelerinin dindar korosunu, öte yanında neşe içinde bir randevu evinin şen şakrak ve inançtan uzak sah-nelerini gördüğü tek kenttir Paris, aynı evde birinin bir milyonluk yatırım yapmayı, bir başkasının akşam karnını doyurmak için bir ekü ödünç almayı düşündüğü tek kent.” (Adal, 2004)

Bu dönemde Paris’te evlerin içinde toplumsal bir ayrım uygulanmaktadır; birinci kat soy-luların, üstünde burjuvalar ve zanaatkarlar, onların üstünde en yoksullar, son katlar ise bohem sanatçılarının tavan arasıdır.

“Özelin ve kamusalın, ailenin, ekonominin ve toplumun geçirdiği esaslı dönüşümlerin eşyanın, kelimenin ve bedenin ötekiliğini de dönüştürmemesi kaçınılmazdır.” (Adal, 2004)

Paris kenti dönüşüm sürecine girmişti. Haussmann “korumak yerine kenti yıkmak” yakla-şımı ile kent dokusunu düzenli hale getirmek, dolaşım ve ulaşım sistemleri oluşturmak, planlı bir şekilde bitkilendirilen bulvarlar inşa etmeyi amaçlamıştı. Çıkarılan “seçkin böl-ge” kanunu ile yeni bağlantı bulvarları yaratıldı. Kanun ile birlikte evler yıkıldı, oturanlar dışarı atıldı ve bu temizlik ile Paris gecekondu temelleri atılmış oldu.

“Erkeklerin metresleri ve eşlerinin birbirini gözetlediği, insanların herhangi bir iletişim kurmadan bir arada bulunduğu, birlikte yürüyen çiftlerin birbirlerinden çok etrafla ilgilen-diği” bu yeni bulvarlarda bir “kafe kültürü” oluştu.” (Çelik, 2009)

Her kesimden insanı çeken bu yeni bulvarlardaki çarpıcı yabancılaşma durumunu Bau-delaire “gözler ailesi” ile anlatmaktadır. Görkemli bulvarda ışıklar altında pırıl pırıl gözü-ken kafeye bakan hayranlık dolu gözlerden rahatsızlık duyulan bu durumda kapitalizm-den* bahsedebiliriz artık.

*kapitalizm

için

bakınız:

*kapitalizm

için

bakınız:

Endüstri Devrimi ve Kapitalizm

Yeni buluşların üretime olan etkisiyle yaşanan endüstri devrimi sonucu dünyanın ekono-mik düzeni değişti. Feodal aristokrasiye karşı kapitalist bir sınıf büyüdü. Proletarya sınıfı doğdu. Emek metaya dönüştü. İşçi kendi ürettiği ürüne yabancılaştı.

“Marx kapitalizmde işçilerin kendi ürettikleri ürünlerden nasıl yabancılaştıklarını da ta-rif eder. İşçilerin ürettiği ürünler kendilerine değil işverene aittir. İnsanların çoğu hiçbir zaman maddi olarak karşılayamayacakları araba ya da elektronik araçları yapar ya da hiçbir zaman gelirlerinin yetmeyeceği restoranlardaki yemekleri servis ederler. Bizim ürettiğimiz şeyler başkalarının malları olarak son bulur, aslında hiçbir zaman bizim de-ğillerdir.” (Swain, 2012)

“İnsanın nesneye verdiği yaşamı ona düşman ve yabancı bir şey olarak karşısına çı-kar… İşçi kendini daha çok harcadıkça, kendisinin üstünde ve kendisine karşı yarattığı yabancı nesneler dünyası daha güçlü hale gelir, fakirleştikçe – iç dünyası – kendisine daha az ait hale gelir.” (Marx, 1844)

Kentte huzursuz ve mutsuz işçinin durumunu yalnızca ağır çalışma koşulları ve üretim şekli oluşturmuyordu.

İngiltere’de, hatta yeni fabrika inşa edilmediği pek çok durumda, evlerin önce çatı katları, sonra diğer katları kullanılıyor, işçiler ise, aynı evde veya yakındaki evlerin odalarında balık istifi içinde tıkılıyorlardı.

Değişen dünya koşullarında elektriği, suyu, kanalizasyonu olmayan tek katlı, tek oda-lı işçi konutlarında bir zamanlar kırsalda alıştığı hayatı sürdüren insanlar bu yabancı durumla yüz yüze kalıyor, dönemin huzursuzluğunu yaşıyordu. 1850’lerden sonra işçi konutları üç-dört metre genişliğinde, yedi-on metre derinliğinde, iki katlı ve dört odalı üniteler olarak, sıra evler düzeninde (kitlesel üretimin en ilkel düzeyi) üretildi.

Üretim biçimlerinin değişmesiyle yaşam biçimleri de değişti. Dönemin modern kent mo-delinde, fabrikalardan kaynaklanan hava kirliliği, kentin yaya kenti olmaktan çıkması gibi durumlar, insanların alışık olmadığı doğadan uzak/yabancı hissetmelerine neden olu-yordu.

Staffordshire

Kentlerin karmaşık olmayan yapısı karmaşıklaşarak; göçler, fabrikaların şehirdeki ko-numlanışı, işçi konutlarının inşası, kente su sağlanması, çöpün toplanması gibi adımlar-la modern kentleşme başlamış oldu .

Doç. Dr. Zeynep Enlil YTÜ Mimarlık Fakültesi ehir ve Bölge Planlama Bölümü

Artık yeni bir dünya vardı; modern insanların maskeleriyle planlı sokaklarında yürüye-bilecekleri modern kentler büyüyor, kentleşmeyle birlikte yeni kurum ve mekan yapıları ortaya çıkıyordu. Bununla birlikte bir zamanlar günlük üretim koşullarında bir mimarlık sorunu olmayan işçinin ve köylünün konutu, artık bir sorun olarak ele alınıyor ve çözüm-ler üretiliyor, iyileştirmelere* gidiliyordu.

*iyileştirmeler için bakınız:

Sorunlar ve İyileştir(eme)meler

Kentleşmeyle birlikte araziden maksimum fayda sağlamak ve kentlerdeki insan yoğun-luğuna barınak sağlamak üzere tek katlı yapılar yerine yüksek katlı yapılar inşa edildi. Yapılar yükseldikçe insanın toprakla/doğayla ilişkisi azaldı, insan doğaya yabancılaştı. Yandaki 1937 yılına ait yabancılaşma örneğinde evin penceresine yapılmış bir eklenti ile çocuğun günlük güneşlenme ihtiyacını karşılaması amaçlanmış ve bu bir çözüm olmasa da bir şekilde yaşamak zorunda oldukları şartlara direniş göstermişlerdir.

Londra

“Modern hayatın deneyimlendiği mekan şehirdir, metropoldur. Söz konusu deneyim çe-lişkileri, barındırır, birbiriyle çelişen algılar, çağrışımlar doğurur. Georg Simmel metropol insanının dış dünyaya zihniyle tepkiler verdiğini, zıt uyarımlar aldığını, metropol hayatın-da uyarımların hızla değiştiğini ve bu hızlı değişimin bezginlik, blasé yarattıgını, bireyde içsel çalkantılara yol açtığını belirtmişti.” (Turhanlı, 2011)

Çin

Bugün kent/mekan/insan için mutsuzluklar, eleştiriler doğrultusunda yapıcı çözümler üretilmeye çalışılıyor. Yapılaşmanın hakimiyetinde olan kentlerde doğadan alınanı do-ğaya geri verme, doğayı insana getirme kaygılarıyla yeni yapı modelleri oluşturuluyor. Teoride yeşilin hakim sürdüğü yüksek katlı yaşama modellerinde, başarılı deneysel örnekleri mevcut olsa da çoğunlukla yeşil, “süs” ve “renk” olmaktan öteye gidemiyor. Böylece insan için tek dereceli yabancılaşma, algıların karışması, ters yüz edilmesiyle birden çok sebep ve ilişkinin bağlandığı bir yabancılaşma durumuna dönüşüyor.

Modern kentlerde her gün birbirinden yüksek, birbirinden yeni tekniklerle inşa edilen binalar, insan ölçeğinden ve yaşantısından uzaklaştıkça insanı, kentle olan ilişkisinde dışarıda bırakıyor.

*Soru: Aydınlanmadan devrime, kapitalizmden kentleşmeye modernizmin başlayarak hakim sürdüğü bu dönemlerde insan ve farklı yabancılaşma durumlarını kent ve mekan üzerinden okuyabilirken; yaratılan bu bakıma muhtaç dev pasif kütlelerin yalnızca cep-hesini temizlemek için günlerini harcayan, bu işten para kazanan bir insan yabancılaş-manın hangi noktasına denk düşmektedir?

Kaynaklar

Adal, R., (2004), Aydınlanma Çağında Kamusal Alan Ve Heterotopik Mekan İncelemesi: “Palais Royal” Ve “Mason Locaları”, s.51

Başdoğan S., (2011), Konutun Modernleşmesi Ve Modern Dünya’da Mimarın Meşruiyet Sorunu, Güney Mimarlık, Sayı 5, s.17-23

Berman, M., (1988), Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor, Modernite Deneyimi, s.29

Çelik, Z., (2009), Modern Mimarlık Seminerleri I

Kurtar, S., (2013), Şehrin Filozofu Henri Lefebvre ve“Gündelik Yaşama Sanatı”, Felsefe Gazetesi

Pappenheim, F., (1959), Modern İnsanın Yabancılaşması Marx’a ve Tönnies’e ye Dayalı Bir Yorum, s.3, 22

Swain, D., (2012), Marx’ın Teorisine Bir Giriş; Yabancılaşma, s.38

Turhanlı, H, (2011), Gündelik Hayatta Yabancılaşmayı Aşma

*502131053 Gizem Özer 2014 Bahar İTÜ Mimari Tasarım Kuram