Manilerde anlam

11
MANİLERDE ANLAM ve ANLAMLANDIRMA Mustafa DURAK 0. Giriş ‘Sözce’ kavramı bir bakıma genel olarak kullanageldiğimiz ‘ifade’ ile çakışan bir kavramdır. Ancak sözce, ifadeye göre daha tanımlanmış, sınırları belli teknik bir birimdir. Bağlama göre değişkenlik gösterir. Sözcede konuşmacılardan her biri sözce sınırı oluşturur. Yani tek kişinin ayni zamansal süreç içindeki söylediklerinin tümüdür. Bu durumda sözce, çok kısa olabileceği gibi uzun da olabilir. Örneğin, - Ne yapıyorsun ? - Hiç. konuşması iki tümce barındırır. Bu iki tümce ayni zamanda iki sözcedir. Ancak belirttiğim gibi bir sözce, birden çok tümceyi de kapsayabildiği için tümce ve sözce ayrı kavramlardır ve ayrı alanların birimleridir. Tümce dilbilgisinin, sözce ise metin- bilimin, iletişimin birimidir. Konuşma ve ifade gibi terimler daha geneldir. Manilerden her biri bir sözcedir. Bir birimdir. Tümce ötesi bir birimdir. Zira ister tek tek söyleme, ister karşılıklı atışma biçiminde olsun konuşmacı bu birim içersinde söyleyeceğini söylemiştir. Sıra bir başkasındadır. İşte bu anlayıştan yola çıkarak gerek halkbilime gerek edebiyat bilimine katkısı olabilecek ya da bir deneme olarak kalabilecek bir çalışmaya giriştim. Sami Ayhan ve Aydın Ayhan'ın derlemiş olduğu manileri veri olarak kullanarak bir sınıflandırmaya gitmeğe çalıştım. Bu kapsamlı kuramsal ve uygulamalı çalışmayı daha sonra yayımlamayı umuyorum. Bu yazıda

Transcript of Manilerde anlam

Page 1: Manilerde anlam

MANİLERDE ANLAM ve ANLAMLANDIRMA

Mustafa DURAK

0. Giriş‘Sözce’ kavramı bir bakıma genel olarak kullanageldiğimiz ‘ifade’ ile çakışan bir kavramdır. Ancak sözce, ifadeye göre daha tanımlanmış, sınırları belli teknik bir birimdir. Bağlama göre değişkenlik gösterir. Sözcede konuşmacılardan her biri sözce sınırı oluşturur. Yani tek kişinin ayni zamansal süreç içindeki söylediklerinin tümüdür. Bu durumda sözce, çok kısa olabileceği gibi uzun da olabilir. Örneğin, - Ne yapıyorsun ?- Hiç.konuşması iki tümce barındırır. Bu iki tümce ayni zamanda iki sözcedir. Ancak belirttiğim gibi bir sözce, birden çok tümceyi de kapsayabildiği için tümce ve sözce ayrı kavramlardır ve ayrı alanların birimleridir. Tümce dilbilgisinin, sözce ise metin-bilimin, iletişimin birimidir. Konuşma ve ifade gibi terimler daha geneldir.

Manilerden her biri bir sözcedir. Bir birimdir. Tümce ötesi bir birimdir. Zira ister tek tek söyleme, ister karşılıklı atışma biçiminde olsun konuşmacı bu birim içersinde söyleyeceğini söylemiştir. Sıra bir başkasındadır. İşte bu anlayıştan yola çıkarak gerek halkbilime gerek edebiyat bilimine katkısı olabilecek ya da bir deneme olarak kalabilecek bir çalışmaya giriştim. Sami Ayhan ve Aydın Ayhan'ın derlemiş olduğu manileri veri olarak kullanarak bir sınıflandırmaya gitmeğe çalıştım. Bu kapsamlı kuramsal ve uygulamalı çalışmayı daha sonra yayımlamayı umuyorum. Bu yazıda bu çalışmanın küçük bir parçası olacak ‘manilerde anlamlandırma’ üzerinde duracağım.

1- Anlamlandırma kolay bir edim değildir.Niyazi Eset, 1946 yılında yayımlanmış olan Maniler Kılavuzu adlı kitabında,

Ay doğar sini gibi /Sallanır selvi gibi /Yarim kokun geliyor /Isparta gülü gibi.

manisi ve değişkelerini sıraladıktan sonra şöyle der: "Bu yedi örneğin son iki mısralarında anlatılmak istenilen (yar kokusunun gül gibi bir yerden gelişidir)"

Manilerde ilk iki dizeyi "bir başlangıç" gibi gören Niyazi Eset, maniler dizininde bu ilk dizelere yer vermemekle bu dizelerin anlamını sıfırlamıştır. Ve yukarıdaki maninin son iki dizesinin anlamını da yanlış değerlendirmiştir. Zira bu manide sevgili kokusunun gül gibi yerden gelişi değildir anlatılmak istenen. Sevgiliye bir övgü düzülmüştür. Ve bu övgüde, sevgili "ay"ın en dolgun, en görkemli,

Page 2: Manilerde anlam

alımlı biçimine, boy açısından, selviye ve sonunda koku olarak da "Ispartagülü"ne benzetilmektedir. Maninin anlamını son benzetmeye dayandırıp öbürlerini görmezden gelmek anlamı, anlamayı eksikleştirir. Hem sonra "anlatılmak istenilen", bu övgüyle bitmiyor. Güzel koku, eyleyeni kendine çeker, koklama arzusunu şiddetlendirir. Zaten bazı hayvanların dişileri cinsel isteklerinin güçlenmesi halinde belirli bir koku yayar. İşte aslında koku bir cinsel isteğin belirtisidir. Yaklaşma çağrısıdır. Bu manide de özne, nesneye (sevgilisine) yaklaşmak için, onu, sözle okşayarak, överek yakınlaşma isteğini bildirmektedir. Bu isteğin biçimi (öpme, sarılma vb olabilir) manide belirtilmemiştir. Sonuç olarak bu, övgüyle karıştırılmaması gereken bir söylemdir. Söyleyenin övgü aracılığıyla yakınlaşma isteğini, niyetini ifade etmektedir. çözümlersek,İletişim şeması: söyleyen sözce söylenilenEdimler: 1) isteme edimi: istiyor (kip) : yakınlaşmak 2) övme edimi : yapıyor (kip) : övmek

İzlendiği gibi söyleyen iki edim gerçekleştiriyor. Bu iki edim iki anlatma kipinde ele alınabilir: istemek ve yapmak. Ve bu edimlerin nesneleri: yakınlaşmak ve övmektir. Yakınlaşmak ve övmek fiilleri edim değil, edimlerin nesneleridir. Sevgili de isteme ve yapma edimlerinin nesnesi olan fiillerin nesnesidir. Aslında ikinci edim, manide açık olduğu halde birinci edim gizlidir, deşilmeye gereksinimlidir.

Niyazi Eset, bu maniyi andıran,

Ay doğar sini gibi /Gezerim deli gibi /Yarin kokusu gelir /Baharın gülü gibi

manisini, ilk maniyle konu ve anlamda bir ayrılık göstermediği için, ayrı ayrı maniler olarak görmezken,

Ay doğar sini gibi /Yayılır selvi gibi /Yarin kokusu gelir /Baharın yeli gibi

Ay doğar sini gibi /Sallanır selvi gibi /Şu karşıki güzeller /İzmir'in gülü gibi

manilerini ve birinciyi ayrı ayrı maniler olarak değerlendirir ama nedenini açıkça belirtmez.

"Bu [son] iki maninin ilk beyitleri öncekilere benzemekle beraber son beyitlerindeki ayrılık (yar kokusunun bahar yeli ile gelmesi) ve (karşıki güzellerin İzmir gülü gibi olması) yönlerindendir"

Page 3: Manilerde anlam

diyerek bunları üç ayrı mani saymakta ancak çözümlemesini yapmadan, ayrımın neye dayandığını göstermeden, indirgediği anlamı vermekle yetinir. Oysa 2. söylem için Söyleyen sözce söylenilen dinleyen ögeleri dikkate alınmalıdır.

İkinci söylemde; sözce, söyleme yönü olarak birincideki gibi doğrudan değildir. Burada sevgiliye övgü ve istek başkalarına ya da ayna tutma yöntemiyle sevgiliye dolaylı anlatılmış olabilir. Üçüncü söylemde ise söyleyen, bir öbeğin temsilcisi gibi konuşuyor. Söylenilen çoğullanıyor. Böylece birincideki ikili konuşma ikinci ve üçüncüde çoklu konuşma oluşuyla ve aralarında ikincisinin dolaylı, üçüncüsünün doğrudan oluşuyla ayrılır. Isparta gülü/Bahar yeli/İzmir'in gülü, benzetim nesnesi anlamı belirtmede pek önemli değil. Bu üç maniyi sınflandırırsak, ortaya şu çizelge çıkar:

1. 2. 3. manileristemek yakınlaşmak asıl edim ulamı + + + yapmak övmek alt edim ulamı + + + İkili söylem eyleyen ulamı + - -çoklu söylem eyleyen ulamı - + +doğrudan söylem eyleyen ulamı - + -dolaylı söylem eyleyen ulamı - - +

İlk iki dize anlama katılabilirSeyfi Karabaş, manilerde anlamın son iki dizede bulunduğu, dolayısıyla ilk iki dizenin anlamsız olduğu savına karşı çıkar. S. Karabaş'a göre manilerin ilk iki dizesinin anlamsız olduğu varsayımı, manilerde uyağın işlevinin, incelemecilerce abartılmasından kaynaklanmaktadır. Mani araştırmalarının ilk aşamasında ilk iki dize kolayca anlamlandırılamıştır. Ve mani sıralamalarının uyağa göre yapılmasının sürdürülmesi bu yanlışın görülmesini engellemiştir (1).

S. Karabaş'a göre ilk iki dize toplumsal koşulların baskısı altında, ifadesi güçleşen, ama "ikinci yarıda açıkça dile getirilen nesnel sevgiye ilişkin duygulara" ortam yaratmak için "türlü simgesel anlatımlarla yazınsal yöntemleri" içermektedir (2).

Sonuç olarak S. Karabaş için "Maniler, ilk yarılarıyla ikinci yarıları arasında güçlü anlam bağları bulunan karmaşık yırlardır" (3). Manilerin ilk yarıları salt uyak için kullanılamazlar. Çağrışım, ilk yarıların anımsanmalarında etken değil, ilk yarılardaki güçlü anlamların sonucudur.

Page 4: Manilerde anlam

İ. Gökbakar; ilk iki dize ile ilgili olarak, aşıkların ya da mani söyleyenlerin maniyi, mani dizisini birbirine bağlamak işlevinden söz eder. Ayni sözcükle başlatıp iki maniyi birbirine kaynaştırdıklarını söyler (4).

S. Karabaş, ilk iki dizenin anlam açısından nedensiz olamayacağını bir yasa gibi belleyince her iki dizenin altında belirli bir anlam aramaya kalkışır. Örneğin,

Kaleden indi yılan /Kuyruğu durdu divan /Sırma bıyıklı civan /Koynuna girdim uyan

manisini şöyle anlamlandırır: "yılan'ın erkeklik aygıtı için simge olduğu anlaşılıyor; bir cinsel ilişki söz konusu olduğundan, bir parçanın, bütünü simgelemesi diye betimlenebilecek tinsel olgunun bir örneği olarak "kale"sinden inen kişi erkeklik aygıtıyla simgeleniyor. (..) yılan her halde kadın yatağa girdikten sonra divan durmuştur" (5).

Bu anlamlandırmaya ilk itirazım şu: bu mani gerçekten kız, civanın koynuna girdiğinde söylenmiş, birebir gerçek durumun anlatımını ve isteğini dile getirmiyor. Kurmaca, tiyatrosal bir durumun mani aracılığıyla sunulması; oyuna, söz ustalığına dönüştürülmesidir. Durum gerçek değil gücüldür. İkinci itirazım: bunun bir gerçekliği yansıttığı düşünülse bile, kız, oğlanın koynuna girdiğine ve onun uyanmasını istediğine göre, o anda erkekliğin uyanmışlığı söz konusu değildir. Böyle bir anlamlandırma, kız/oğlan ilişkisinin daha sonrasını tahmin ederek bir yakıştırma üretmektir. Dolayısıyla bu manide asıl dizge, anlamsal olmaktan çok biçimseldir. uyaksal bir dizge söz konusudur: "yılan-divan-civan-uyan" dizgesidir bu. Kaldı ki manideki gerçeklikten saptırmaya, yani uyak ve hece dizgelerine uydurmak için gerçekleştirilmiş saptırmaya dikkat etmek gerekir. Yılanın kendisi, sevişirken kuyruğu üzerinde kafasını kaldırır, kendisi divan durur, tersine kuyruğunu kaldırmaz. Hoş, divan durma tümden uygun bir söyleyiş değildir, yılanları oynaşırken görmüşseniz ikisi de kuyruklarının üzerinde başlarını kaldırarak cilveleşirler, oynaşırlar. Öyleyse maniyi söyleyenin birincil dikkati yılan ve divan sözcüklerini hangi simgesel değerle söylediği, kendi sevişme isteğini yılanınkiyle çakıştırma isteği üzerine yoğunlaşmamıştır. Yılan belki başka metinlerde simgesel olarak S.karabaş'ın söylediği değerle kullanılmış olabilir. Ama bu manide böyle bir anlamlandırmanın doğru olmadığını düşünüyorum.

Ve bu konuda sonuç olarak şunu söylüyorum. Bir metnin anlamlandırılması elbette alıcının dilsel, kültürel birikimine ve toplumsal, ruhsal durumuna bağlı olarak değişebilir. Ve bir kullanıcı ayni metni farklı bağlamlarda farklı anlamlarla dile getirebilir, kullanabilir. Durum böyle olunca bir maniyi anlamlandırırken, herşeyden önce bunun hangi bağlamda nerede, ne zaman, kimler arasında gerçekleştirilmiş olduğunu gözardı ederek yalnızca metne

Page 5: Manilerde anlam

bakarak anlamlar üretmek metni donuklaştırmak olur. Metnin algılayıcısı ve kullanıcısını, yani özneleri dışta bırakarak anlamlandırmaların kesinlik kazanamayacığını ileri sürüyorum. Buna bağlı olarak, bir maninin iki dizesi anlamlıdır, anlamsızdır tartışmasını yersiz buluyorum. metnin kullanıcısı ve algılayıcısı, metni anlamladırmak için tüm zihinsel gücünü ortaya koymak zorundadır. Anlamlandırma kolay ve yalın bir işlem değildir her zaman. Değişkelerdeki farklı sözcük ve ifadeler, ayni anlama gelmezSeyfi Karabaş iki ayrı manideki kalıplar "dilsel kuruluşları bakımından," ve "içerikleri bakımından benzeşiyorlarsa" bunların yakın anlamlı kalıplar olduklarını ve birbirlerinin değişkenleri olduklarının kabul edilebileceğini söylemektedir (6). Ben değişken yerine değişke terimini yeğliyorum. Zira değişken bizi gündelik dile bağlı olarak farklı bir anlama iletmektedir. S. Karabaş, iki değişkede kullanılmış iki farklı sözcüğün aslında aynı anlama geldiğini ileri sürmektedir.

Aynı attım çayıra /Şavkı vurdu bayıra /Duyun bayanlar baylar /İşim çıktı hayıra

Ayna attım duvara /Şavkı vurmuş sulara /Yaralarım pek derin /Nazlı yarim onara

Elma attım çayıra /Şavkı vurdu bayıra /Bizi ne götürmedin /O köydeki hayıra

Ayna attım çayıra /Şavkı vurdu bayıra /Gökte nikah kıyıldı /Yerde kimler ayıra

Bu değişkelerin ilk dizelerindeki çayır/duvar; elma/ayna sözcüklerinin birbirlerinin yerine geçmesine bakarak, "manilerin yırsal evreninde "çayır" ile "duvar"ın eş anlamlı ya da en azından çok yakın anlamlı" sözcükler olduklarını, zira bu kullanımların altında bir dizgelilik olduğunu ileri sürmektedir (7). Ayni biçimde aşağıdaki değişkelerde de koşutluklar bularak anlamları aynileştirmektedir. Elma ve ayna sözcüklerine bakıldığında hemen ardından gelen dizede şavkın bayıra vurmasıyla, nesne ne olursa olsun onun yansıtma özelliği dikkate alındığından nesnenin ayni, benzer, yakın işlevinden söz edilebilir. Ama anlamının ayniliğinden söz edemeyiz. Zira bu maninin aslı "ayna attım çayıra" ile başlıyorsa öbürü ikincildir, dolayısıyla söyleyen öznenin zihinsel durumunu göstermesi açısından farklı bir anlam yüklenmiştir. Zira özellikle değişkeleri olan maniler yalnızca kendi biçimleri içinde değerlendirilemezler. Sabiti ve değişkeleriyle birlikte ele alınmaları kaçınılmazdır. Bu da ister istemez özne ile ilgili yeni anlamlandırmalar getirir. Çayır/duvar değişimi de benzer durumu sergilemektedir. Zira duvara atılan aynanın şavkı bayıra vurmaz. Ayna atmak, aynaya vuran gün ışığını bir şeyin üzerine düşürmektir. -Ayna atmak asıl bu eylemle bir kişiye "ben buradayım, seni izliyorum vb" iletisini vermektir- Buradaki sapmalar, söyleyenin genel

Page 6: Manilerde anlam

olarak söylersek, zihinsel (özellikle belleksel) durumunu, mantık durumunu ve bunlara bağlı olarak dil yetisini açığa vurur.

S. Karabaş, anlamlandırmayı iyice zorlayarak şöyle demektedir: "Birinci maninin sevinçle bitmesine karşın, ikinci maninin sonunun üzüntü ile kuşku dolu olması "vurmak" fiilinin köküne iki manide değişik takıların eklenmiş olmasında olabilir" (8). Yani vurdu/vurmuş farklılığına dikkat ederek buradan sevinç ve hüzün çıkarmağa çalışmaktadır. Oysa -dI ve -mIş eklerinin böyle bir işlevleri yoktur. Zaten hemen ardından gelen dizeler sevinci ve hüznü anlatmak açısından açıktır. Ancak burada söz konusu eklerin kesinleme ve kesinleme eksikliği işlevlerini öznenin kendisine olan güvenini belirtme açısından güçlendirici, yardımcı ögeler olarak görmek elbette yerinde olur. Yoksa tümden hüznü ve sevinci bu iki dilbilgisel ögeye yüklemek yanlıştır. Dere boyu giderim /Bir çıkı buldum çözerim /Vallah billah enişte /Ben ablamdan güzelim

Bahçelerde gezerim /Mavi boncuk sezerim /Vallah billah enişte /Ben ablamdan güzelim

Bahçelerde gezerim /Çıkı buldum çözerim /Ben ablamdan güzelim /Eniştemi üzerim

Kale kaleye bakar /Kaleden kanlar akar /Kızın bir afet olmuş /Cahil gönlümü yakar

Kaya kayaya bakar /kayadan kanlar akar /Delikanlı dururken /İhtiyara kim bakar

Bu manilerden özellikle ilk ikisinin, son dizeleri ayni olduğu için şöyle bir sonuca varıyor: manilerin yırsal evreninde "dere boyu gitmek" ile "bahçelerde gezmek", "bir çıkı bulup çözmek" ile "mavi boncuk sezmek" benzer anlamlı sözlerdir (9). S. Karabaş, bu sava dil öğretimindeki iletişimsel yöntemin kuramını oluşturan edimbilimsel yaklaşımdan gelmektedir. Özellikle sözlü dil öğretimi açısından önemli bir aşama, yeni bir bakış açısı getiren bu kurama göre: ayni durum için kullanılmakta olan çeşitli ifade biçimleri ayni iletişimi sağlamaktadır. S.Karabaş, şu örnekleri verir: - Affedersiniz / - Kusura bakmayın / - Özür dilerim- Üzgünüm / - Bağışlayınız

Bu noktada durumsal değeri, işlevi ve anlamı birbirinden ayırmak gerek diye düşünüyorum. Zira söz konusu örnekler tümden durumsaldır ve hangisinin bir diğerinin eşit değerlisi olduğunu kestirmek sanırım pek kolay değildir. Zira

Page 7: Manilerde anlam

söyleniş biçimi, söyleyenin biçemi, söyleme sıklığı anlamlandırmadaki tayfları oluşturacak etmenlerdir.

Amerikan yapısalcılığının temsilcisi, Michael Rifaterre, bir metnin özellikle şiirsel metnin anlamlandırılmasında metin içindeki koşutlukların anlamlandırmayı yönlendirebileceğini, doğrusu daha iyi anlamada ipucu olabileceğini söylemektedir. Oysa yukarıda belirttiğim mani söyleyicisinin bağlamıyla ilgili sapmalar bu tür anlamlandırma kolaylığını alt üst etmektedir. Bizi hem mani olgusunu, hem bağlamı, hem mani söyleyicisini iyi tanımaya zorlamaktadır.

Kaynaklar ve notlar:Niyazi Eset; Maniler Kılavuzu; Ankara Halkevi Neşriyatı; ank; 1946Seyfi Karabaş; Bütüncül Türk Budunbilimine Doğru; Ankara; ODTü Fen ve Ed Fak. Yay. 1981 içinde Manilerin Yapısal ve içeriksel incelemesi s: 55-129

1) Seyfi Karabaş; Bütüncül Türk Budunbilimine Doğru; Ankara; ODTü Fen ve Ed. Fak. Yay. 1981 s: 59-602) Ayni yazar; ayni kitap s: 63 3) Ay; ak; s: 814) İbrahim Gökbakar; aktaran S. Karabaş; ak; s: 645) Seyfi Karabaş; ak; s.116 6) Ay; ak, s: 91 7) Ay; ak; s: 91- 92 8) Ay; ak; s: 939) Ay; ak; s: 92-3