Kızıl Bayrak 2014 08

32
Kızıl Bayrak Hafalık Sosyalist Siyasal Gazete www.kizilbayrak.net Sayı: 2014 / 08 • 21 Şubat 2014 • 1 TL “Direnişin kalesini yarattık!” Arkadaş, bu büyük, anlamlı ve onurlu direnişi yalnız bırakma. Direnişi sahiplen, kodamanların ezmek için ellerinden gelen her şeyi yaptığı, nasırlı ellerle yazılan bu büyük onurlu mücadeleye arka çık! G reif'in öncü işçilerinden, aynı zamanda DİSK Tekstil Fabrika Baştemsilcisi Orhan Purhan'la örgütlenme sürecinden başlayarak sürmekte olan direnişe kadar pek çok konu üzerine ayrıntılı bir sohbet yaptık. Purhan, Kızıl Bayrak'a örgütlenme sürecinde yaşadıkları zorlukları nasıl planlı ve disiplinli bir çalışmayla aştıklarını, TİS sürecini ve özellikle de TİS sürecinde sendika yönetiminin ibretlik tutumunu ve direnişleri sırasında yaşadıklarını anlattı. Venezuela’da çeteler iş başında Greif sınıfın davasıdır! Dayanışmaya! » s.10 s.26 BDSP seçim bildirgesini açıkladı: Çözüm devrimde, kurtuluş sosyalizmde! » s.16-19 » Devrimci 8 Mart hazırlıkları başladı! İstanbul, Ankara Gebze, Bursa İzmir 8 Mart programları... -s. 23-

description

Kızıl Bayrak 2014 08 / 21 Şubat

Transcript of Kızıl Bayrak 2014 08

Page 1: Kızıl Bayrak 2014 08

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete www.kizilbayrak.net Sayı: 2014 / 08 • 21 Şubat 2014 • 1 TL

“Direnişin kalesiniyarattık!”

Arkadaş,bu büyük, anlamlı veonurlu direnişi yalnız

bırakma. Direnişi sahiplen,

kodamanların ezmek içinellerinden gelen her şeyi

yaptığı, nasırlı ellerleyazılan bu büyük onurlu

mücadeleye arka çık!

Greif'in öncü işçilerinden, aynızamanda DİSK Tekstil FabrikaBaştemsilcisi Orhan Purhan'la

örgütlenme sürecinden başlayaraksürmekte olan direnişe kadar pek çokkonu üzerine ayrıntılı bir sohbetyaptık. Purhan, Kızıl Bayrak'aörgütlenme sürecinde yaşadıklarızorlukları nasıl planlı ve disiplinli birçalışmayla aştıklarını, TİS sürecini veözellikle de TİS sürecinde sendikayönetiminin ibretlik tutumunu vedirenişleri sırasında yaşadıklarınıanlattı.

Venezuela’da çeteleriş başında

Greif sınıfın davasıdır!

Dayanışmaya!

»

s.10

s.26

BDSP seçim bildirgesini açıkladı: Çözüm devrimde, kurtuluş sosyalizmde! » s.16-19»

Devrimci 8 Mart hazırlıkları başladı!

İstanbul, AnkaraGebze, Bursaİzmir 8 Martprogramları...

-s. 23-

Page 2: Kızıl Bayrak 2014 08

Greif’in yürekli işçileri çıktıkları yolda inanç vekararlılıkla yürümeye devam ediyorlar. Şimdiden sınıfhareketi tarihine geçecek bir büyük deneyim yarattılar.Direnişin gücüyle ciddi engelleri aşarak, çok önemlimaddi ve moral kazanım elde ettiler. Sınıfmücadelesinde bundan sonra daha büyük gelişmeleriçin sağlam bir dayanak noktası yarattılar. İşçi sınıfınınyıkıcı, yaratıcı ve devrimci potansiyelleriningörünmesine vesile oldular. Yaptıklarıyla kanıtladılar,tarih bilgisi ve devrimci teorinin yıkmakta zorlandığıgeri düşünme ve davranma kalıplarını her anı büyükderslerle dolu direnişleriyle yıkmayı başardılar. Üstelikbunu da, büyük ölçüde devrimci mevziler dışına, işçisınıfının maddi ve kurumsal birikimlerinden uzakyaptılar. Elbette bunun olması, devrimci gelişmenindoğasına uygundur. Değişim bir kez daha kuruludüzenin içinden, onun eskiyen ve enerjisini kaybetmiş,düzenini kurmuş unsurlarından değil, dışındangelecekti. Öyle de oldu. Bunun için yıllardır bu düzeniçerisinde sınıf mücadelesi, özelde ve daha çok dasendikaların hali konusunda ahkam kesen, amagerçekte mevcut düzenin bir parçası olan kravatlıtakımı, alışılmadık bir dil ve mücadele tarzıylakarşılaştıkları Greif direnişçilerinden ürküyorlar.

Elbette Greif işçileri pekçok bakımdan henüz yolunbaşında ve onların omuzlarına yaslanarak sınıfmücadelesinin devasa sorunlarının üstesinden gelmekpek mümkün değil. Ama can çekişen eski düzenyıkılmaya mahkumdur. Greif direnişçileri, bu düzenisırtlarında taşımaktan bıkmış, homurdanmakta olan,ama nasıl yapacağını bilemeyenleri cesaretlendirmiş,ilham vermiştir. Bunun için Greifler çoğalacak veGreif’in davası mutlaka kazanacaktır.

Engelleri yıkmak için kesintisiz mücadele!

Greif’in tarihsel anlamı ve geleceği ile ilgilisöyleyeceklerimizi burada bırakalım. Bu kadarıgelişmenin değeri ve yönü konusunda bakışımızı,buradan gelen inanç ve güvenimizi ortaya koyuyor.Fakat kavga sürüyor, mevcut olanı kazanmadan, onunsorunlarıyla boğuşmadan hiçbir dava kazanılmıyor.Bunun için dikkatimizi direnişin bugünkü sorunları veönündeki bazı engellere toplamalıyız. Burada daözellikle bu bakımdan önemli gördüğümüz bazınoktalar üzerinde, özellikle de direnişin devrimcienerjisini soğutmak, onun yaydığı düşüncelerin işçisınıfının geniş bölükleri içerisinde yayılmasınıengellemek için ortaya çıkarılan bilinçli ve hesaplıengeller üzerinde durmak istiyoruz.

Bu engelleri çıkaranlar özellikle, direnişin yaratttığıhafızaya yönelebiliyorlar. Gelişmelerin hızı içerisindegeride bırakıldığı sanılan pekçok önyargı eski düzeninsahipleri tarafından yeniden inşa ediliyor. Bunlarözellikle sürecin neden sonuç ilişkisi içerisindeki içörgüsünü koparmaya oynuyorlar. Çoğu zaman yerleşikönyargılar ve çıkarlar öyle gerektiği için gerçekler, nasıl

görülmek isteniyorsa ona uyarlanabiliyor. Bunun içinbütün parçalanıyor, neden-sonuç bağı kopartılıyor,gösterilmek istenen gösteriliyor, hazır düşünmekalıpları dayatılıyor. İşte tam da bu türden hamlelerigördüğümüz için Greif’te yaşananlarla ilgili, özellikleişgalin başlangıç aşamasına ilişkin bilgilerimizitazelemekte fayda görüyoruz.

Fiili-mücadele yolu bilinçli bir tercihtir!

En baştan başlayalım. Greif’te mücadelenin fabrikaişgaline dönüştürülmesinin tüm sorumluluğu fabrikakomitelerinin önderliğinde mücadele eden işçilereaittir. Öyle ki işçilerin sendika yönetiminin dişgeçiremediği fabrikadaki örgütlü işçi inisiyatifi süreci,tam da bilinçli ve hedefli bir biçimde, elbettekazanmak için bu noktaya getirmiştir. Greif fabrikaörgütlenmesi bundan ne pişmandır, ne de gelinenyerde sendika yönetimlerinden aman dilemektedir.İşçiler ortaya koydukları mücadele gücü ve inisiyatifiyletok bir kazanma iradesi ortaya koyuyorlar, sendikayönetimlerinden yardım dilenmiyorlar, zaten bugünekadar da daha çok köstek olmamalarını sağlamayaçalıştılar. Elbette bunun yanında da sendikanınimkanlarını direniş için kullanmak istiyor, sendikalörgütlülüğün içerisinde bulunan sınıf kardeşlerinindayanışmasını bekliyorlar.

TİS sürecine gelelim. Örgütlenme sürecitamamlanıp yetkinin alınmasından sonra başlayan TİSsürecine en başından itibaren işçilerin inisiyatifidamgasını vurmuştur. Haklı ve meşru gördükleritaleplerinden oluşan bir TİS taslağı belirlemiş vesendikanın önüne koymuşlardır. Taslakta yer alan“Taşeronlaştırmanın kaldırılması” talebini görenRıdvan Budak’ın tepkisi, “bu talepleri kazanmak hayal”diyerek, daha baştan onu reddetmek olsa da, işçilertaslakta herhangi bir değişiklik yapılmasına izinvermemişlerdir. İşte bu TİS taslağıyla işyeri

temsilcilerinin de katıldığı görüşmelere geçilmiştir.Görüşmeler beklendiği gibi ücretler ve sosyal

haklarla birlikte taşeronlaştırma konusundatıkanmıştır. Greif’te işyeri temsilcilerinin de katıldığıTİS görüşmelerinde, Greif yönetimi işçilerin taleplerinikabul etmemiş ve geri adım atmayacağı yönünde kesinbir kararlılık ortaya koymuştur. Bunun üzerine işçileriniki seçeneği vardı. Ya uzun, bıktırıcı ve Greifyönetimine zaman tanıyacak yasal TİS prosedürünübekleyeceklerdi ya da fiili eyleme geçerek Greifyönetimine taleplerini kabul ettireceklerdi. İlk yol Greifve sendika yönetiminin tercih ettiği yoldu. Ancak buyolun işçilere kazandıracağı pek fazla bir şey yoktu.İşçiler bunun için kendi inisiyatifleriyle ikinci yolu, yanifiili-meşru mücadele yolunu seçtiler ve işgal eyleminebaşladılar.

Asıl sorun direniş kırıcılığıdır!

Bu aşamada DİSK Tekstil yönetiminin işçilerininisiyatifini tanımayarak kamuoyu önünde direnişekarşı tutum alması, sendika yönetimiyle işçileri sertbiçimde karşı karşıya getirmiştir. Çünkü işçiler,mücadelede inisiyatif alırken sendika yönetimi, buaşamada bu tutumuyla objektif olarak grev kırıcı birpozisyona düşüyordu. İşte bu nedenle de direnişçiişçilerin hedefi oldular, işçiler bu grev kırıcı tutumugeri aldırmak için DİSK’in kapısına kadar gittiler.Tekrarlayalım, eğer DİSK Tekstil yönetimi, işgal eylemibaşladıktan sonra kendisini objektif olarak grev kırıcıkonuma sokan tutumu almamış olsaydı, işçilerintepkisi de bu en başta böylesine sert olmayacaktı.

Baskıları sonuç verdi ve DİSK Tekstil yönetimi enazından bu direniş kırıcı tutumundan vazgeçmekzorunda kaldı. Ama işte böylelikle de sendikayönetimiyle işçiler arasında büyük bir uçurum daaçılmış oldu. Üstüne de inisiyatiflerinin aşılmış olmasıve işçilerin iradelerine boyun eğmeyi reddetmeyedevam etmesi karşısında sendika yönetimi, sendikanın

Greif işçilerinin davası kazanacaktır!

Page 3: Kızıl Bayrak 2014 08

kapılarını fiilen işçilere kapattı.Yönetimin böyle davranmasının nedeni ortaydı:

Greif işçilerinin bağımsız hareket etme gücü ve iradesi,hem alıştıkları bürokratik sendikacılık anlayışlarınauymuyordu, hem de çıkarları başka türlüdavranmalarına izin vermiyordu. Öte yandan sendikayöneticilerine kesin bir itaatin istendiği mevcutsendikal düzende yetişmiş-eğitilmiş sendikacılar daGreif işçilerinin bu tutumunu anlamaktazorlanıyorlardı, hala da zorlanıyorlar. Bunlar “nasıl olurda sendika üyeleri sendika yöneticilerinin inisayitifidışında hareket edebilir?” sorusunu sormaktankendilerini alamıyorlar, hatta açıktan sormaktan vetartışmaktan da kaçınmıyorlar.

“Söz-yetki-karar işçiye” sloganınınlafta kalmaması için...

Ancak Greif işçilerinin tutumu, her şeyden önceDİSK’in tüzüğünde de yer alan ve hemen heryöneticinin lafa başlarken kullandığı sınıfsendikacılığının çok temel bir ilkesinin, “söz-yetki-kararhakkı işçilere” sloganında ifade bulan ilkesinin birgereğidir. Bu sloganı sıklıkla kullanıp da onun neanlama geldiği konusunda düşünmekten kaçınanlar yada işlerine gelmeyenler için Greif işçisinin tutumuanlaşılmazdır.

İşte böyle düşünenlerin bir kısmı işi, Greif direnişikarşısında, yalnız bırakılan işçilere sahip çıkacaklarına,“hakları-hukukları çiğnenen yöneticiler”e destekverebiliyor, hatta işçilerin yüzyüze kaldıkları çeşitlizorlukları da yaptıklarının cezası olarak görebiliyorlar.

Bu yaklaşım, sendikal demokrasiyi, özelde deişçilerin sendikalarını yönetmek üzere tabandanörgütlenme haklarını, bürokratik ayrıcalıklarınadokunulmamak kaydıyla, onların yönetimlerinin izinverdiği sınırlarda ve kontrolleri dahilinde tanımaktadır.Bu ölçüde de sendikal demokrasi, yönetimin icazetialtında ve onun bahşettiği kadarıyladır. Aksinedavranan, yani sendikal yönetimlerin inisiyatifi veicazeti dışındaki her aşağıdan inisiyatif, “bozguncu”olarak tanımlanıp mahkum edilmekte, çeşitliyöntemlerle üstesinden gelinmektedir.

Oysa taban örgütlenmeleri kadar, buörgütlenmelerin sendika yöneticilerinden bağımsızolmaları sınıf sendikacılığı ilkelerinin, yani gerçek birsendikal demokrasinin gereğidir. Çünkü böylelikle

işçiler hem bürokratik yozlaşmanın üstesinden gelirler,hem de sendikalarını iradelerinin gerçek bir taşıyıcısıhaline getirebilirler. Sendikalar bu durumda sermayekarşısında mücadelenin güçlü kaleleri halinedönüşebilirler.

Biçimsel değil gerçek bir sendikal demokrasi

Bugüne kadar sendika yöneticileri, biraz da işçisınıfının tabandan yeterince örgütlü ve mücadeleciolmamasından dolayı, sendikal demokrasinin biçimselkurumlarını (temsilcilik seçimleri, TİS komiteleri vb.)belli bir rahatlıkla uyguluyor görünecek örneklerverebiliyordu. Çünkü aşağıdan bu zeminleri kullanacakgüçlü ve örgütlü bir işçi iradesi olmayınca, bu zeminlerde göstermelik kurumlar olarak sendika yönetimlerininkendilerini pek demokrat göstermeleri içinkullanılıyordu. Fakat işte özellikle son dönemde işçisınıfı giderek, inisiyatif almaya, en geri sendikalzeminleri dahi kullanmaya çalışmaya, hesap sormayaçalışınca bugüne kadar, pek demokrat geçinen sendikayönetimleri de zorlanmaya başladı. Aşağıdan yükselenbasınç o kadar güçlü ki, Türk Metal gibi mafya örgütleribile, bu basıncın altında ezilmemek için işçilerinöfkesini yumuşatmak amacıyla sendikal alandakanallar açarken, böylelikle zaten bu alanda duranBirleşik Metal gibi sendikalarla arasındaki görüntüdekifarklar silikleşti.

Sendikal mücadelede yasalcılık ve bürokratizm,sınıf mücadelesindeki artan gerilimler karşısında ileriçıkma gücü bulamayınca ekonomik ve sosyal haklarbakımından en bürokratik sendikalarla aynı konumadüştü. Farkların silinmesi doğal olarak, çürümüşmafyatik sendikal yapıların aşılması sözkonusuykenböylelikle hızla onun yerini alacağı düşünülen DİSK veSGBP gibi yapıları da tartışmalı hale getirdi. BirleşikMetal’in Bosch’ta verdiği sınav tam olarak bunun birörneğidir.

Türk Metal’den işbirlikçi-ihanetçi bir çetedenkurtulma isteğiyle kopan işçiler, Birleşik Metal’e üyeolmuşlar, ancak bilindiği üzere Birleşik Metal yönetimiTİS sürecinde risk alıp mücadeleyi ileriye taşımakyerine Türk Metal’in imzaladığı sözleşmeye imzaatmıştı. Bu örnekte de kanıtlandığı üzere, işçileraçısından satılmış işbirlikçi sendikacılığın alternatifiyasalcı-icazetçi bürokratik sendikacılık değildir. Belkibazı bakımlardan daha tercih edilebilir, ama buişçilerin sermayeye karşı mücadeledesinde tek başına

işçileri başka bir noktaya taşımaz.

Daha fazla bağımsızlık!

Çözüm sendikal alan içerisinde bile kalsa, Greif’teolduğu gibi bağımsız taban örgütlenmelerindedir. Yanigerçekte bu mevcut sendikal düzenin dışındadır.

Sermaye karşısında kazanmak, bu örgütlenmelerinfabrika zemininden yatay biçimde dallanıpbudaklanmalarına ve sendikal bürokrasi karşısındabağımsızlıklarına bağlıdır. Zaten bu noktada Greif’ebaktığımızda başarının kaynağında temelde bu vardır.Direnişin zaferi de yine esasta bu bağımsızlığı koruyuptaban örgütlenmelerini güçlendirmesine, yani işçilerinyaratıcı gücüne ve mücadele enerjisine yaslanmalarınabağlıdır.

Bunun için iddia ediyoruz ki, Greif işçisinin bağımsıztaban örgütlenmelerine yaslanarak yaptığı işlerinhacmi, mücadele kapasitesi, bugün bu ülkede hemenhiçbir sendika yönetimi tarafından gösterilemez.Elbette bu Greif işçilerinin sendikal imkanları kullanmaihtiyacını ve isteğini ortadan kaldırmıyor. Bağımsızörgütlenme sendikal imkanları sınıf mücadelesiningerçek ihtiyaçlarına tabi kılar ve bu imkanları sendikalbürokrasinin elinde bir yönetme olanağı olarakkullanılmasına izin vermez. Bu nedenle Greif işçileri,bağımsız örgütlenme ve inisiyatiflerini koruyupgüçlendirirken, ayrıca sendikal imkanları da kullanmakhaklarını da sonuna kadar kullanıyorlar, kullanmalıdırda. Böylelikle de sendikal alanda daha sağlam mevzilerelde edebilmek, Greif’in mücadele değerlerini bualana hakim kılmak olanağı yaratılacaktır.

Greif kazanacak!

İşte tüm bunlardan sonra bir kez daha söyleyelimki, Greif işgali şu ya da bu sendika yöneticisine karşıdeğil mevcut yasalcı-bürokratik sendikal düzene birmeydan okuyuştur. Bu düzenin alışkanlıklarına,düşünme ve davranma kalıplarına yönelik bir meydanokumadır. Direniş gücünü buradan almakta, bunun içinde ezberleri bozulanları ve ayrıcalıklı düzenlerisarsılanları korkutmaktadır. Çünkü çetin ve zorlu birmücadele vadeden Greif direnişi, fabrika ile sendikaarasındaki mesafeyi kapatacak, işçiyi sendikanınefendisi yapacaktır. Bundan korkanlar zorla değilsedaha barışçıl ve ayartıcı biçimlerle Greif’inbaşeğmeyen işçi iradesini zayıflatmaya, onu düzeneuydurmaya da çalışacaklardır, çalışıyorlar da. Ancakşunu belirtmek gerekir ki, Greif işçisinin yüzlerce işçiyiiçerisine alan örgütlülüğünü dağıtmadan, en önemlisibu işçilerin özgüvenini yaralamadan, kendilerini zayıfve çaresiz hissetmelerini sağlamadan bu sonucusağlayamayacaklardır.

Bu türden saldırılara karşı direnci büyütmek, eskiyeait tüm alışkanlıkları, düşünme ve davranma kalıplarınıyıkıp geçmek için kesintisiz bir mücadele vermeliyiz.Bu mücadelenin Greif’teki somut karşılığı tabanörgütlenmesini geliştirmek, sınıf mücadelesinindeğerleri ve devrimci politikasıyla donanmaktır. Greifişçisi direnişin okulunda bu açıklarını hızla kapatıyor.Zaten artık başladığı noktanın çok ilerisindedir,mücadele hızla öğretirken omuzları da giderekgüçlenmektedir. Öte yandan ise asıl yapılacaklarGreif’in dışındadır. Bu ise somutta, Greifler’içoğaltmak, Greif direnişçilerinin bilinci, örgütlenme veönderlik enerjisini kuşanarak işçi sınıfını Greif’indüzeyine kazanacak bir yüklenmeyi başarmaktır. Sınıfdevrimcileri Greif’in soluğunu ciğerlerine çekerekbunun gereğini yapmalıdır.

Page 4: Kızıl Bayrak 2014 08

İşgal eylemlerini sürdürmeye devam eden direnişciGreif işçileri, şirkete ait diğer fabrikalarda çalışanişçiler başta olmak üzere, taşeron kölelik ve sendikalbürokrasi kıskacında gelecekleri çalınan işçi sınıfına birfener olmaya, yol göstermeye devam ediyor. İşgalciGreif işçileri, her gün fabrika içerisinde işgalin günlükplanlamalarını yerine getirirken, bir yandan da direnişateşini yayıyorlar. İşgalci işçilerin, işçi sınıfının ruhundayarattığı sarsılma, uluslararası ve Türkiye’den gelendesteklerin de adresi oluyor.

Yürüttükleri mücadelenin bir sınıf mücadelesiolduğu ve bütün sınıfı ilgilendirdiğini farkında olanişçiler, kazanacaklarına olan inançı hep birlikteyürüttükleri mücadele ile ortaya koyuyorlar.

Saldırılara, zayıflıklara karşı kararlı adımlar...

İşgalci işçiler, direnişin 4. gününe de kahvaltınınardından yemekhanede günlük toplantılarını yaparakbaşladılar. İşgal sürecindeki son eğilimleri, direnişizayıflatma girişimlerine karşı tok tavırlarını ortayakoydular. Kararlılığın ifade edildiği toplantıda işçilercoşkulu alkışlarla salondan ayrılarak güne adımlarınıattılar.

Greif yönetimi ve DİSK Tekstil Sendikası MerkezYönetimi’nin gerçek yüzü gün içerisinde, işçileregönderilen, “Greif ve DİSK Tekstil İş Sendikası Yönetimisizi bir an önce bu kanunsuz eyleme son vermeyeçağırmaktadır.” mesajıyla bir kez daha gün yüzüneçıktı. İşçilerin telefonuna atılan mesajla bir yandanişçilere tehditler savrulurken bir yandan da DİSK TekstilBaşkanı Rıdvan Budak’ın ihanetçi tutumu belgelenmişoldu.

Mesajın gelmesinin ardından fabrika bahçesindebütün işçiler toplandı. Temsilciler gelen mesajhakkında haberi olmayanları bilgilendirdi.Bilgilendirme sonrasında işçiler yönetimintehditlerine, sendika ağalarına pabuçbırakmayacaklarını ve eylemlerini kazanıncaya kadarsürdüreceklerini bir kez daha haykırdılar. “İşgal, grev,direniş!”, “Kahrolsun sendika ağaları!”, “Direne direnekazanacağız!” sloganları haykırılarak fabrika adetainletildi. İlerleyen saatlerde DİSK Tekstil yönetimimesajlarla ilşkisinin olmadığını iddia eden bir açıklamayayınladı.

Ayrıca gün içerisinde taşeronlar aracılığıylafabrikada geri propaganda yapmak için yönlendirilensınırlı sayıda işçi kısa sürede açığa çıkarıldı. İşçilerarasında Greif yönetiminin halihazırda sunduğuteklifleri kabul etmek yönünde geri bir propagandayapan bir işçi de ortaya çıkarıldı. Alınan ortak karardoğrultusunda ve yapılan yüzleştirme sonucundatespit edilen bu işçiler fabrikadan çıkarıldılar.

Gelişmeleri değerlendirmek için bütün işçilerinkatılımıyla akşam yapılan toplantıda gün içerisindegönderilen mesajların, “mevcut koşulları kabuledelim” söylemleri yayan ve buna diğer işçileri deyedeklemek isteyenlerin direnişi kırmak amacıylaoynanan bir oyunun parçası olduğu fakat kendilerinin

bu oyunu sağladıkları örgütlülük sayesinde boşaçıkardıkları söylendi. Bugünden sonra sabah ve akşamolmak üzere geniş katılımlı toplantılar yapılacağısöylendi. Ayrıca Greif yönetiminin temsilcilerden biriniarayarak görüşmek istediği fakat temsilcinin bu özelgörüşme talebini reddettiği bilgisi verildi.

Greif işçileri Şişli Kent Kültür Merkezi’ndedüzenlenen DİSK’in 47. kuruluş yıldönümü etkinliğinekatıldılar. Gece gelen işçiler, diğer işçilere etkinlikteyaşananlara dair detayları aktardı.

Destek artıyor

Greif işçileri fabrika bahçesine kurduklarıtelevizyonla haberleri ve kendi arkadaşlarının akşamçıktıkları programları izlediler. Direnişçilerin ailelerigelerek evde hazırladıkları yiyecekleri fabrikayataşıdılar. Çevre fabrikalarda çalışan işçiler, BağımsızDevrimci Sınıf Platformu (BDSP) ve Feniş işçileri,Belediye-İş Sendikası 2 No’lu Şube Başkanı HasanGülüm ve Araştırmacı Yazar Volkan Yaraşır güniçerisinde direnişçileri ziyaret edenler arasındaydı.

Greif işçileri direnişlerinin 5. gününe sabahsporuyla başladılar. Greif işçileri, “Kölelik zincirlerinikıralım!” başlığıyla yazdıkları bildiriyi Mercedesfabrikasında ve Hadımköy Cami çıkışında dağıttılar.Greif’te sendikaya üye olmak ve direnişe katılmak içinyeni işçiler gelmeye devam ediyor. Yapılan görüşmedeişçilerin hepsinin e-devlet şifresi alınarak sendikayaüyelikleri yapıldı. İTÜ Konservatuar öğrencileri fabrikabahçesinde işçilere müzik dinletisi sundular. Bir grupişçi ise düzenlecek etkinlik için tiyatro oyunuhazırladılar ve oyunun provasını yaptılar.

Greif işçileri, işgalin altıncı gününe yapacaklarıetkinliğin heyacanı ile başladılar. Kahvaltı sırasında

“Greif işçilerinin sesi”nin ilk sayısını okunarak yazılarhakkında sohbetler edildi. İşçiler, “İşgal grev direniş!”sloganı ve “Vur vur inlesin, Greif patronu dinlesin...”şeklinde hep birlikte söyledikleri marş eşliğinde sabahkoşusu yaptılar.

İstanbul Eczacı Odası, işgalci Greif işçilerine erzakve ilaç yardımı yaptı. Erzak ve ilaç paketleri sorumluişçilere teslim edildi. Öz İplik-İş Sendikası’ndan gelenyöneticiler işçilere para desteği sundular.

İşçiler gün boyunca fabrika içerisinde yapacaklarıDİSK’in 47. yıldönümü etkinliğine hazırlandılar.Etkinliğe gelen katılımcılar karşılandı. Etkinlik“Kavel’den Greif’e İşgal, Grev, Direniş!” şiarıyla kitlesel,çoşkulu ve DİSK’i yaratan mücadele ruhuyla kutlandı.

Direnişin 7. gününde Greif yönetimi işçilerlediyalog kurabilmek için “iyi patron”u oynadı. İşçileremesajlar atılarak “can güvenlikleri için yabancılarakarşı dikkatli olmaları” önerildi. Greif işçileri gelenmesaj üzerine fabrika bahçesinde biraraya gelerektalepleri için mücadeleyi sürdüreceklerini ifade ettiler.Baştemsilci Orhan Purhan “Endişelerimiz var mı?” diyesordu. İşçilerse hep birlikte “Hayır!” diye haykırdı.İşçiler bir Ekim Gençliği okuru tarafından “İşgal, grev,direniş!” şiarının pankart olarak taşıyan Greifişçilerinin resmedildiği çuval bezini sloganlarla dışkapıya astılar. Gün içerisinde gelen ziyaretçiler işçilerekısa bir etkinlikle seslendiler. Ardından Çözgü bölümüişçileri, gece kendi elleriyle hazırladıkları “Tarihyaşadıklarımızı değil, yaptıklarımızı yazacak. Biz birdevrin işçileri değil, her devrin olacağız! / Greifçalışanları” pankartını dışarıya çıkılarak, fabrikaduvarına astılar. Öte yandan işçiler yaptıkları yenikarikatürleri, direnişin sanatı olarak girişteki kapıyaastılar. İşgalci işçileri, devrimci avukatlık geleneğinintemsilcisi Çağdaş Hukukçular Derneği üyesi avukatlar,

Greif işçileri: Ayak oyunlarınız boşa,mücadele azmimiz zaferi getirecek!

Page 5: Kızıl Bayrak 2014 08

KızılAslan taraftar grubunun arasında olduğu çoksayıda ziyaret gerçekleştirildi. Greif işçileri, işgallebaşlattıkları yeniliklere devam ettiler. İşçiler EmekSineması geleneğini, maden işçilerinin mücadelesinikonu alan Maden isimli filmi seyrederek sürdürdüler.

Yeni saldırılara, tok yanıtlar...Direnişe yapılan her saldırı, işgalci işçiler tarafından

anında karşı tepkilerle karşılanıyor. Sendikanındirenişin 7. gün yaptığı ve “anlaşmazlık zaptıimzalanmıştır” ibaresini çıkardığı açıklama ile Greifpatronunun işçilere gönderdiği mesaj tartışılarak günebaşlandı. Toplantılarda sendikanın sitesinde yaptığıaçıklamanın yeni olmadığına, işgalin başlamasınaneden olan son toplantının değiştirilmiş metniolduğuna dikkat çekilerek, bunun hesabının sorulacağıvurgulandı. Patronun yaptığı açıklamalar ise işçilerarasında tepkiyi arttırdı. İşçiler patronun bu adımınakarşı yeni planlamalarla toplantılarını tamamladılar.Toplantısı biten bölüm kahvaltıya geçti. Ardındantoplantısını bitiren Fabika Komitesi, bahçede bekleyenarkadaşlarının yanına sloganlarla geldiler.

Greif işçileri, Çağdaş Hukukçular Derneği üyesiavukatın, direnişin hukuki süreci hakkında bir sunumuile günün eğitimini gerçekleştirdi. Ardından işçilerinsoruları cevaplandı. Greif İşçilerinin Sesi Bülteni’nin 4.sayısı işçilere dağıtıldı.

İşgalci işçiler, patron ve sendikanın yeni saldırıadımlarına karşı, Greif’in Samandıra ve Dudullufabrikalarına giderek, oradaki işçileri mücadeleye ortakolmaya çağırdı. Sultanbeyli’deki işçilerin çıkışsaatinden önce, patron tarafından çıkarılmasınedeniyle Greif’in oradaki fabrikasına gidilemedi.Fabrikaların ardından, Şişli’de yapılan yürüyüşle DİSKGenel Merkez binasına geçildi.

DİSK’in sessizliği ve Tekstil Sendikası’nın patronlaişbirliği, yapılan açıklama ile kınandı. Ardındanfabrikaya dönülerek Greif işçileri genel katılımla birbilgilendirme toplantısı yapıldı. Engin Yılgın güniçerisinde diğer fabrikalara gittiğinde karşılaştıklarıtabloyu özetleyerek oradaki işçilerin de kendilerineolumlu yaklaştıklarını ifade etti. Bu toplantınınsonrasında fabrika komitesi bir değerlendirmeyapmak üzere toplantı gerçekleştirdi.

İşgalci işçiler, direnişin 9. gününe, Greifavukatının şikayeti üzerine Hadımköy’deki fabrikayasivil polisler gelişiyle başladılar. Polisler şikayetolduğunu işçilerin zorla içerde tutulduğuna vearabalara zarar verildiğine dair şikayetlerinolduğunu söylediler. İşçilere “sizi burada zorla mıtutuyorlar” şeklinde sorularla kendilerincebirlikteliği bozmaya çalıştılar.

Fakat işçiler kendisine net bir tavırlakendilerinin isteyerek direnişte olduklarını ve bunukararlılıkla sürdüreceklerini ifade ettiler. İşçilerfabrika içerisinde toplanarak sivil polislere yanıtısloganlarla verdiler. Hep birlikte “Direne direnekazanacağız!” sloganı coşkuyla haykırıldı. Polislerine,fabrika kapısında etten duvar oluşturarak atılançoşkulu sloganlarla verilen yanıt sürdürüldü.

Şikayetin Greif’ın avukatı tarafından yapıldığı veyaklaşık 30 kişilik bir listenin verildiği bilgisi iletildi.

Polisler, güvenlik ekibi eşliğinde fabrikadagezdirilerek etraf gösterildi, tutanak tutuldu. Baştatemsilcilerin yer aldığı listedekiler hakkındaiçerdeki işçileri zorla tuttukları iddia edilmiş. Fakatpolisler de tuttuğu tutanakla bunun doğruolmadığını, her hangi birşeye zarar verilmediğinikaydetmiş oldular. Listede ismi olanlar poliseşikayet hakkında ifade vermek istemediklerinisöylediler.

Mücadele Greif’ı sarıyor!

Greif işçilerinin çıkarmış olduğu Direnişin Sesi’nin5. sayısı dağıtıldı. “Zafere kilitlenelim!” başlığıyla Greiffabrika komitesi imzasıyla yazılan başyazının dışındafarklı bölümlerde çalışan işçilerin yazdığı yazılar dabültende yer aldı. Ayrıca bir Greif işçisinin 11 yaşındakiçocuğunun direnişe dair yazmış olduğu şiir debültende yer aldı.

İşçiler, Taksim’de bir eylem gerçekleştirerek,taleplerini kamuoyuna birkaz daha açıkladılar.Ardından fabrikaya gelerek, işgalin günlükplanlamalarını hayata geçirdiler. Her zaman ki gibigünü değerlendirme toplantısı ile bitirdiler. Fabrikadaişçiler yapacağı ziyaret öncesi, DİSK’in bu süreçtetakındığı tutum üzerine tartışmalar yaptılar.

İşgalci işçiler, direnişin 10. gününe patronun erkençıkardığı için gidemedikleri Greif’in Sultanbeyli’dekifabrikasında çalışan işçileri gün aydınlanırken,görmeye giderek başladılar. İşçiler, Sultanbeyli’deçalışan işçilere seslenerek, sendikalı olmaları vemücadeleye katılmaları çağrısını yükselttiler.

Sultanbeyli’deki taşeron işçileri bahçenin içkısmında kapının yanına gelerek konuşmaları vesloganları alkışlarla karşıladılar. Zaman zaman içeridekiişçilerden sloganlara katılanlar oldu. Bekleme devamederken genç bir işçi kapı üzerinden atlayarakdışarıdaki Greif işçilerinin yanına geçti. Ardındanişgalci işçilerden bir kısmı Sultanbeyli fabrikasındankapısından atlayarak bahçe içerisine işçilerin yanınageçti. İşçilerle konuşmalar yapılarak, üretimidurdurma çağrısı yapıldı. Yarım saat boyunca işbaşı

yapmayan işçiler, mücadele çağrısına yanıtvereceklerini dile getirdiler. Fabrika içerisindegüvenlikler işçilere müdahale ederken, bir sivil polisekibi kapı önüne gelerek işgalci işçilerle görüştü.Konuşmayla aynı sürede işgalci işçiler kapı önündeoturma eylemi yaptılar. Ardından eylemisonlandırarak, Dudullu’daki fabrikanın önüne gelinerekslogan attılar. Fabrikanın bahçesine giren işçilerle özelgüvenlikler arasında bir süre tartışma yaşandı. Ancakişçiler çay ocağına gittiler. Dudullu’daki fabrikadirektörleri, şeflerden birinin aracılığıyla baştemsilciOrhan Purhan’la görüşmek istediklerini iletti. Fakattemsilci görüşmeyi reddetti. Dudullu Greif’tekitemsilciler ve işçilerle sohbet edildikten sonra buradanayrınıldı. Aynı esnada Hadımköy’deki işçilerkahvaltılarının ardından günün ilk toplantısınıgerçekleştirdiler.

Otobüsle Hadimköy’e dönmekte olan işçiler birgrup işçinin DİSK’e giderek “bizi çalıştırmıyorlar”dediği, DİSK’te görüşme yaptığı haberini aldı. Bununüzerine güzergahlarını DİSK’e çeviren işçilerMecidiyeköy’de naylon bölümü şefi Serkan vesendikaya üye olmamış iki grev kırıcıyı yolda gördüler.Otobüsten inerek, sergiledikleri bu oyun karşısındagrev kırıcıları uyardılar ve DİSK’e geçtiler. DİSKyöneticileriyle yapılan toplantının ardındanHadımköy’e geçildi.

Direnişin başlamasının üzeriden 10 gün geçmesinerağmen, daha yeni ziyarete gelen DİSK ve bağlı sendikayöneticilerini Hadımköy fabrikasında karşıladılar.Konuşmalar yapıldı, fikirlerin karşılıklı belirtildiğitoplantının ardından ziyaret sonlandırıldı. Ziyaretinardından işçiler, günlük işleyişlere devam ettiler.

19 Şubat 2014 / Greif

19 Şubat 2014 / Greif

16 Şubat 2014 / Greif

18 Şubat 2014 / Greif

Page 6: Kızıl Bayrak 2014 08

Greif işçileri direnişlerinin 6. gününde DİSK’inkuruluş yıldönümü vesilesiyle “Kavel’den Greif’e işgal,grev, direniş!” şiarıyla coşkulu bir etkinlikgerçekleştirdi.

Etkinlik öncesinde destek için gelenler sloganlarlafabrikaya yürüdüler. Sınıf devrimcileri de sokakgirişinde toplanarak açtıkları Direnişçi Greif İşçileriniselamlıyoruz-İşgal grev direniş!/BDSP” pankartı veflamalarıyla fabrika girişine geldi. Sınıf devrimcilerininsloganları işçiler tarafından coşkuyla haykırılan “İşgalgrev direniş!” sloganıyla karşılandı.

Saat 16.00’da Hadımköy’deki fabrikanınyemekhanesinde gerçekleştirilen etkinlik yapılan açılışkonuşması ve destekçilerin selamlanmasıyla başladı.İşçi sınıfının kurtuluş mücadelesinde yaşamınıyitirenler anısına saygı duruşu yapıldı.

Saygı duruşunun ardından DİSK Esenyurt BölgeTemsilcisi Engin Yılgın konuşma gerçekleştirdi.Fabrikadaki mücadele sürecini aktaran Yılgın, Toplu İşSözleşmesi’nde yaşanan uyuşmazlığın ardındanüretimi durdurarak, fabrikayı işgal ettiklerini söyledi.Yılgın, bu süreçte yasal sınırlamalara uymadıklarını,meşru mücadele yolunu seçtiklerini ancak sendikabürokratlarının mücadelelerini gayrı-meşrugöstermeye çalıştığını kaydetti. Mücadelelerindekararlı olduklarını vurgulayan Yılgın, işçilerin “sendikabiziz” dediğini belirtti.

“Gerçek DİSK’in sahibi bizleriz”

Fabrika baştemsilcisi Orhan Purhan ise fabrikadatek yumruk olduklarını, yaşanan tablonun işçilerinbirlik olması durumunda neler yapabileceğinigösterdiğini ifade etti.

Greif’ın büyük bir Amerikan tekeli olduğuna vurguyapan Purhan, 1500 işçinin çalıştığı fabrikada, onlarcataşeronun olduğunu, işçilerin iliklerine kadarsömürüldüğünü belirtti. Toplu İş Sözleşmesi’nde 66maddeleri olduğunu söyleyen Purhan, 10 maddeüzerinde işveren ile anlaşılamadığını ifade etti vetaşeron sisteminin kaldırılmasını istediklerini sözlerineekledi. İlerleyen süreçte işveren taleplerini kabuletmediklerini vurgulayan Purhan, mücadelelerinde hertürlü bedeli göze aldıklarını söyledi.

Daha sonra patronun tehditlerinden bahsedenPurhan, “Biz mi onlar mı kapının önünde” dedi.Purhan “Fabrikalar bizim” diyerek, haklarını alanakadar fabrikaya kimseyi almayacaklarını sözlerineekledi.

“Gerçek DİSK’in sahibi bizleriz” diyen Purhan, asılkutlama yerinin Greif fabrikasında yapıldığını kaydetti.Daha sonra işçilerin birliğinin kırılmaya çalışıldığınısöyleyen Purhan, bazı işçilerin satın alındığını ancakiçeride barınamadıklarını dile getirdi.

Patronun işçilere gönderdiği “eyleminiz yasal değil”ifadeleri kullanılan tebligattan bahseden Purhan,sözlerinin devamında asıl yasadışı olanın fabrikaiçerisinde bulunan onlarca taşeron firma olduğunadikkat çekti. Purhan yeni tekliflerin geldiğini ancak

işçilerin bu ciddiyetsiz talepleri kabul etmediğinibelirterek, taleplerinin ya kabul edileceğinietmeyeceklerse de defolup gideceklerini söyleyereksözlerine son verdi.

“Baskılara ve sömürüye boyun eğmeyelim”

Ardından direnişçi kadın işçilerden Emel Özyönsahneye çıkarak, kadın olarak daha fazla sömürü vebaskıya maruz kaldıklarını, ancak baskılara karşıkadınlı-erkekli direndiklerini ifade etti.

“Tüm kadın arkadaşlara sesleniyorum! Baskılarave sömürüye boyun eğmeyelim” diyen Özyön,arkadaşlarını hakları ve gelecekleri için mücadeleyeçağırdı.

“Greif direnişi ile başlayan silkinmeninönüne geçemeyecekler”

Temsilcilerden Ferhat Alsaç da bir konuşma yaptı.Alsaç konuşmasında zorlu bir mücadeleye girdiklerinibu mücadelede Greif patronlarının yanı sıra sendikabürokratları ile de mücadele ettiklerini ifade etti.

Fakat örgütlü mücadelelerinin yenilmeyeceğini,sendika bürokratlarının koltuklarını salladıklarınısöyledi.

DİSK bürokratları ve sendika ağalarınındirenişlerini bu nedenle görmezden geldiğinibelirtti.

Konuşmasının devamında Alsaç şunları ifadeetti: “Sermaye sınıfı ve bürokrat sendika ağaları neyaparsa yapsın Greif direnişi ile başlayansilkinmenin önüne geçemeyecektir. Bizimdirenişimiz aynı zamanda sendikaları dükkanlarınaçevirmiş bürokratlara karşıdır.”

DİSK’i kuran ruh Greif’ta!

15 Şubat 2014 / Greif

15 Şubat 2014 / Greif

Page 7: Kızıl Bayrak 2014 08

DİSK’in 47. yıl etkinliği işçilerin protestosuylabaşladı. Bürokratlar işçilerin tepkileri karşısındaetkinliği iptal etmek zorunda kaldı.

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK)47. kuruluş yıldönümünde Şişli’de düzenlenenetkinlik, DİSK’in tarihini anlatan sinevizyonla başladı.ardından genel başkan Kani Beko sahneye çağrıldı.Bu sırada Devrimci İşçi Hareketi kürsüye çıktı. İşgalciGreif işçileri de “Yaşasın direnişimiz! DİSK Tekstilüyesi Greif işçileri” pankartı açtılar. Salondan bazıgruplar protestoculara tepki gösterdi. Tepkigösterenler arasında daha da aymaz davrananlarişçilere saldırdı. Sahnede arbede çıktı.

İşçiler sahneden indirilmeye, hoparlör yardımıylaişçilerin protesto sloganları bastırılmaya çalışıldı.Konuşma yapmaya çalışan Greif işçisine fizikselsaldırıda bulunuldu. Greif işçileri “Greif işçisi direnişinsimgesi” sloganı atıldı. DİH’lilerin protesto nedeniningeçtiğimiz yıl Av. Taylan Tanay’ın tutsak alındıktansonra DİSK Genel-İş tarafından işten çıkarılmasıolduğu ifade edildi.

Greif işçileri “Kahrolsun sendika ağaları!”sloganını haykırdı. Sahneden “emek yok sayılıyor”diyerek çarpıtmalarla işçilerin kınanması için çağrıyapıldı.

Salonun bir kısmı da Greif işçilerinin yanındaprotestoyu destekledi. Greif işçileri sahne sağındakonumlanarak sloganlarına devam etti. Kürsüden Av.Taylan Tanay’ın işten atılmasına gerekçelersunulmaya çalışıldı. Greif işçileri “İşçiler buradasendika nerede!”, “İşçiler kürsüye!” sloganlarını attı.“Kürsü her zaman işçilerin” demagojisi yapıldı.Programa on dakika ara verildi. Kani Beko’nunkonuşmasının ardından Greif işçilerine söz verileceği

ifade edildi. Salon bu sırada büyük oranda boşaldı.

Katılımcılara ve protestoculara ‘teşekkür’ edildi.Program iptal edildi. Greif işçileri de DİH’lilerinyanına çıktı. “İşçiler burada sendika nerede!”,“Kahrolsun sendika ağaları!” sloganlarıyla protestodevam etti.

DİH “Kani Beko nereye giderse böylekarşılanacak!” diyerek tepkisini gösterdi. Greiftemsilcileri yaşanan süreci aktardı. Konuşma ışıklarkapatılarak sabote edildi. Tepki üzerine ışıklar tekraryakıldı. “Burjuva basın dahi geldi. DİSK gelmedi,yansıtmadı” denildi.

Greif işçileri ve DİH ortak açıklama yaptılar. Kültürmerkezinin önünde yapılan açıklamada ilk olarakGreif temsilcisi açıklama yaptı. Temsilci kısacaGreif’te yaşanan sureci aktardı ve sendikanıntutumundan bahsetti. DİSK’in 47. Kuruluş yıldönümüolduğuna dikkat çeken temsilci, DİSK’in böyle birgünü salonlarda değil direniş alanlarında kutlamasıgerektiğini kaydetti.

Daha sonra DİH adına açıklama yapıldı. İçeridepatron sendikacılığını protesto ettiklerini söyleyenDİH temsilcisi, Genel-İş’in avukatlığını yapan TaylanTanay’ın tutuklanmasının ardından işten atıldığınısöyledi. Devrimci düşmanlarını birçok kezuyardıklarını söyleyen DİH Temsilcisi Beko’yu buradada konuşturmadıklarını kaydetti. Ardından Greif veKazova işçilerinin dayanışma içinde olacağını belirtti.Açıklamada kahrolsun sendika ağaları ve patronsendikacılığına izin vermeyeceğiz sloganları atıldı.

Greif işçileri sloganları ile fabrikaya dönmek üzerearaçlarına bindiler.

Kızıl Bayrak / İstanbul

DİSK etkinliğindeişçilere saldırı!

Alsaç son olarak şu ifadelerle konuşmasınısonlandırdı: “Fakat şunu da belirtmek istiyoruz kiDİSK’in başına çöreklenmiş bürokratlar direnişimizkarşısında sessiz kalarak, karalama politikalarıyürüterek patronlara hizmet ediyorlar. bu tutumlarınısürdürdükleri durumda Greif patronlarının kaldığıakıbetle karşılaşacaklardır.”

Alsaç’ın konuşmasının ardından Gebze İşçilerinBirliği Derneği Müzik Topluluğu’nun seslendirdiği işçimarşları ile etkinlik devam etti.

DLB Üç Fidan Şiir Topluluğu sahne aldı. Okuduklarışiirleri 8 Mart’ı yaratan dokumacı kadın işçilere veGreif’ta direnen kadın işçilere şiirlerini adadıklarınıifade ederek şiirlerini okudular.

“Ekmek ve Gül” şiri okuyan DLB’liler “YolumuzGreif işçilerinin yoludur!” sloganıyla sahneden indiler.

“Dilenerek değil direnerek kazanacağız!”

Şiir dinletisinin ardından direnişçi Feniş işçileriadına Mehmet Doğan konuştu. Doğan, konuşmasındayolsuzluğa ve umutsuzluğa karşı Greif işçilerininbaşlattıkları işgal ve direnişi selamladı.

Patronları Sedat Aloğlu’nun birikmiş maaşları vetazminatlarını vermeden kaçtığını buna karşınkendilerinin fabrikayı işgal ederek direnişe başladığınıanlattı. Yaptıkları eylemleri de anlattığı konuşmasındaDoğan, daha önceki süreçlerde maruz kaldıklarıçalışma koşullarının ağırlığı-zorluğunu anlatarak busüreçte sendikalarının izlediği uzlaşmacı işbirlikçipolitikayı teşhir etti.

İş cinayetine kurban giden Feniş işçisi NizamettinÖnelge’nin katilinin Aloğlu olduğunu söyledi.

Greif işçileriyle omuz omuza mücadeleyisürdüreceklerini ifade ederek “Dilenerek değildirenerek kazanacağız!” sözleriyle konuşmasınısonlandırdı.

Pınar Aydınlar sahneye çıkarak sömürü düzenininişçi ve emekçiler üzerindeki olumsuz etkilerinedeğindi.

Greif işçilerinin haklı ve onurlu mücadelesiniselamlayan Aydınlar, Grup Gölgedekiler ve Grup İsyanAteşi’ni sahneye çağırarak onlarla birlikte türküleri vemarşları seslendirdi.

Pınar Aydınlar ezgilerini “Yaşasın halklarınkardeşliği!” diyerek sonlandırdı. Salondan da “Yaşasınişçilerin birliği halkların kardeşliği!” sloganı haykırıldı.

Ardından Grup İsyan Ateşi de ayrıca seslendirdiğitürkülerle etkinliğe katkı sundu.

Ardından OSİM-DER Müzik Atölyesi sahneyeçıkarak söylediği şiir ve marşlarla sınıf dayanışmasınıyükseltti. Atölyenin seslendirdiği marşlar eşliğindehalaylar çekilirken son olarak “Avusturya işçi marşı”söylendi.

Etkinlik programı Greif’ın direniş geleneğininKavellerden, Paşabahçelerden geldiği, mücadelenin buyolda kararlılıkla devam edeceği söylenereksonlandırıldı.

Program bitiminde bir Greif işçisinin söylediğiezgiler dinlendi.

Salon “İşgal, grev, direniş!” sloganıyla boşaldı.

Etkinlikten notlar:* Etkinliğin ön hazırlığı yoğun bir çaba ve birçok

işçinin doğrudan katılımıyla yürütüldü. * Liman-İş üyesi Kumport Liman işçileri, TÜMTİS

üyesi DHL işçileri de Greif işçilerini yalnız bırakmadı.İlerici güçlerden de etkinliğe katkılar oldu.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 8: Kızıl Bayrak 2014 08

İşçilerin yoğun baskısı sonucunda nihayet DİSKmerkezi olarak ziyaret kararı alarak Hadımköy’dekifabrikaya yöneticiler düzeyinde katılımla gitti. Greifişçileri ziyaretçilerini fabrika girişinde sloganlarlakarşıladılar. Ardından hep birlikte fabrika bahçesinegeçildi.

İlk olarak Greif fabrika baştemsilcisi Orhan Purhanbir konuşma yaptı. Purhan, DİSK’in tarihi değerlerinisavunduklarını ve DİSK’in kendi yanlarında yeralmasını ve net bir tutumla direnişlerine destekvermesini beklediklerini söyledi.

Ardından Engin Yılgın, işgalci Greif işçileri adınahazırlanan açıklamayı okudu.

“Greif’in zaferi tüm işçi sınıfının veDİSK’in kazanımı olacaktır!”

DİSK/Tekstil’in TİS ve işgal sürecinde izlediği geritutumu teşhir eden Yılgın, DİSK’in Greif işçilerinindirenişleri karşısında alması gereken tutumu ifade etti.

Son olarak, sekiz maddeden oluşan ve işçilerinDİSK’ten beklentilerinin yer aldığı talepler sıralandı.

“İşçiler olmadan sendika olmaz!”

Açıklamanın ardından söz DİSK Genel Başkanı KaniBeko’ya bırakıldı. Beko DİSK’in değerlerinden söz etti.Greif işçilerinin sürdürdükleri direnişin haklı ve meşruolduğunu söyleyerek, işçilerin yanında olduklarını vedesteklerini sunacaklarını ifade etti. Fakat işçilerinsomut taleplerine dair net bir tutum ortayakoymayarak aslında işçilerin duymak istediklerikonuşmayı yapmamış oldu. Bunun yerine bu taleplerindeğerlendirileceğini ve DİSK olarak neleryapılabileceğine bakılacağını ifade etti. Beko, TİSsürecinde DİSK/Tekstil ile görüştüğünü ve süreci takipettiğini belirtti.

Beko konuşma devam ederken işçiler “Sendikaişçiye sahip çık!” ve “İşçiler olmadan sendika olmaz!”sloganlarını haykırdılar. Ayrıca işçiler Beko’nunkonuşmasını alkışlamadıkları gibi DİSK yöneticilerininattırmaya çalıştığı “İnadına sendika inadına DİSK!”sloganına da eşlik etmediler.

Ardından DİSK/Tekstil İstanbul Şube Başkanı KazımDoğan konuştu.

Net bir program yok!

Ziyarette ayrıca Kani Beko, Arzu Çerkezoğlu ve DİSKTekstil yöneticilerinin olduğu ayrı bir görüşme yapıldı.Yemekhanedeki görüşmede Kazım Doğan süreçhakkında bir bilgilendirme konuşması yaptıktan sonraKani Beko konuştu.

Beko, işçilerin direnişlerini desteklediklerini, haklıve meşru mücadelelerinde yanlarında olduklarınıbelirtti. Fakat Kani Beko’nun konuşmaları içerisindegeçen “fabrikanın kapanmasını istemeyiz” söylemi veasgari ücretle çalışılan yerlerde sendika geldikten

sonra geriden başlandığı ifadeleri, aslında işçilerinmevcut TİS talepleri noktasında esnemesine dair öğütvermek demekti.

Arzu Çerkezoğlu ise DİSK kuruluş gecesinde işçilerinprotesto eyleminden dolayı duydukları rahatsızlığıifade etti. Daha önce işçilerin ziyaretine gelmeyiplanladıklarını, fakat yoğunluklarından kaynaklıgelemediklerini söyledi.

Görüşmede bulunan DİSK/Tekstil yöneticisiMuzaffer Subaşı ise kısa konuşsa da sözleşmesürecinde işçilerin aldığı tavrı suçlamaya kalktı.

Sonuç olarak Greif’teki örgütlenme vesendikalaşma süreciyle birlikte gerekli bilgilendirmeyapılarak, sendikaların açıktan destekleyen tutum vepratik içerisinde olması istendi. Fakat DİSK tarafından“-eceğiz, -acağız” sözlerinin dışında somut birşeyortaya konulmadı. Kendi değerlendirmelerisonucunda, yapılabileceklerin planlanacağı ifadeedildi.

Toplantı sırasında işçiler söz alarak, sendikalarınkendilerini yalnız bırakmasından duyduklarırahatsızlıklarını DİSK yöneticilerine iletti.

DİSK yöneticileri karşılaştıkları taban örgütlülüklerive işçi inisiyatifi karşısında şaşırdılar. Greif işçileri tabanörgütlülükleri ve sınıf bilinçli kimlikleri sayesindesendika bürokratlarının karşısında herşeyi onaylayandeğil, sorgulayan ve hesap soran disiplinli bir duruşsergilediler.

Kızıl Bayrak / İstanbul

DİSK’in Greif ziyaretinden yansıyanlar...

İşgalci Greif işçilerinin talepleri:

1- Direnişimizin işgal eylemi olduğu gerçeği

gözardı edilmemelidir. Direnişimizin amacı ve

hedefleri kamuoyuna doğru yansıtılmalıdır.

2- DİSK ve bağlı sendikalar direnişimizle eylemli

dayanışma içerisine girmeli, örgütlü

oldukları tüm fabrika ve işletmelerde direnişimizi

anlatmalı ve dayanışma eylemleri planlamalıdır.

İş yavaşlatma, iş durdurma kitlesel eylem, miting,

yürüyüş, etkinlikler vb. örgütlenmelidir.

3- Üyesi olduğumuz DİSK/Tekstil Sendikası Greif

patronuna ait ÜNSA’da grev kararı almalıdır.

4- Direnişimize karşı gerçekleşebilecek her türlü

saldırı karşısında DİSK ve bağlı sendikalar hazırlık

yapmalı, saldırı karşısında direnişimizi anında

sahiplenmelidir. 5- Direnişimize uluslararası destek sağlamak için

çeşitli adımlar attık. Uluslararası desteği arttırmak

için ve Tekstil Sendikası tüm imkanlarını seferber

etmelidir. 6 – DİSK/Tekstil İşçileri Sendikası Merkez Yönetim

Kurulu’nun direnişimizin başladığı ilk günde yaptığı

açıklama bizim için kabul edilebilir değildir. Biz bunun

hata olmadığını, bilinçli bir tutum olduğunu biliyoruz.

Direnişimizin basıncı ile bu açıklama geri çekilmiştir.

Fakat bu açıklamanın arkasındaki zihniyet devam

etmektedir. DİSK’in bu açıklamayı yayınlayanlar

hakkında disiplin soruşturması açmasını istiyoruz.

7- Eylemlerimizi işgal fabrikamız dışına da

taşıyoruz. Başta Greif patronuna ait fabrikalar olmak

üzere Greif in fason iş verdiği (Polimer, İnci Plastik

vb.) ve iş yaptığı tüm firmalar hedefımizdedir. Bu

eylemlerimizde, ulaşım sorununu çözmek için direniş

bitene kadar sürekli kullanabileceğimiz araç

ihtiyacımızı DİSK karşılamalıdır. 8- Direnişimizle maddi dayanışma çağrısı DİSK’e

bağlı sendikaların örgütlü olduğu tüm fabrika ve

işletmelerde hemen başlatılmalıdır.

Page 9: Kızıl Bayrak 2014 08

Esenyurt Hadımköy’de işgal ettikleri fabrikadadirenişlerini sürdüren Greif işçileri, 18 Şubat’ta Greif’aait diğer fabrikaların kapısına dayandılar, sonra daDİSK’in yolunu tuttular. Ancak kilometrelerce uzaktakifabrikadan işçilerin kapılarına dayandığını gören Greifbüyük bir korku yaşayıp TOMA’larla polis yığınağıyaptı. DİSK yönetimi de konfedarasyonun binasınınkapısına kilit vurdu.

Gerif işçileri, öğlen saatlerinde Çağdaş HukukçularDerneği üyesi avukatla yaptıkları toplantının ardından,Gerif işletmesine ait diğer fabrikalarda çalışan sınıfkardeşlerini ziyaret etmek için oluşturdukları 50 kişilikbir işçi grubu ile bindikleri otobüsle yola koyuldular.

Yolculuk sırasında DİSK Tekstil Esenyurt BölgeTemsilcisi Engin Yılgın, bir konuşma yaparak direnişinuluslararası etkisine, sınıf bölüklerinde yarattığı umudadeğindi. Ardından işçiler mücadele sürrecindebirbirine selam vermeyen işçilerin bugün en yakın birdost gibi kenetlendiklerini, birlikte mücadeleyürüttüklerini anlattı. Yolculuk söylenen marş vetürkülerle coşkuyla devam etti.

Greif-Ünsa patronu ecel teri döküyor

Yolculuğun ilk durağı Samandıra’daki Greifbünyesinde bulunan Ünsa oldu. İşçiler, fabrikaya yakınbir yerde otobüsten inerek, ‘İşgalci Greif işçilerionurumuzdur!’ pankartını açarak yürüyüşe geçtiler.‘İşgal grev direniş!’, ‘Kahrolsun sendika ağaları!’,‘Direne direne kazanacağız!’, ‘Kahrolsun ücretli kölelikdüzeni!’ sloganlarıyla ilerleyen işçileri, fabrikanınkapalı kapılarının ardında bekleyen özel güvenlikler vekorumalar karşıladı.

Dışarıdan fabrika içerisine tüm girişleri kapatangüvenlikler, fabrika bahçesinde bekleyen işçileri debina içerisine aldılar. Ama kapıya dayanan işgalci Greifişçileri, sloganlar atarak kararlı bir bekleyişe geçtiler.

Engellere rağmen...

16.00 vardiyasına gelen Ünsa işçileri fabrikakapısında işgalci işçiler tarafından karşılandılar.‘Sunjüt-Ünsa elele, kölelik zincirlerini kıralım!’ başlıklıbildirileri Ünsa işçilerine ulaştıran işgalci işler, servisteninen işçilere bir yandan da ajitasyon konuşmalarıyaparak yükselttikleri mücadeleye ortak olmaları,kölelik koşullarını ve sendika bürokratlarının ağalığınıyıkma çağrısı yaptılar. Servisten inen işçiler bildirilerialarak işgalci işçilerin seslerine kulak verdiler. İşgalciişçiler gelen her servise bildirilerini ulaştırmaya,mücadele çağrısını götürmeye devam etti. İşçilerinkaynaşmasından korku duyan Greif-Ünsa yönetimi16.00 vardiyasına gelen işçileri bir müddet fabrikaiçerisine almadı.

Fakat bu engellemeye rağmen işçilerin bildirilerialdığını gördükten sonra bu kez servisler fabrikanınbaşka bir kapısına kaçırıldı. Bunu öğrenen direnişçilerdiğer kapıya giderek bu kez bu kapıdan işçilerebildilerini ulaştırdılar. İşgalciler ayrıca içerideki işçilere

de konuşmalarla seslendi. Ellerindeki bildilerifabrikanın bahçesinin içine attılar. Atılanbildirilerin alınması çağrısına, birçok Ünsa işçisibaskılara rağmen olumlu yanıt verdi.

İşçileri hapsettiler

Çalışan işçileri özel güvenlikler, korumalar,ustabaşı, müdürlerle ablukaya alan Greif-Ünsayönetimi, bildiri dağıtımını engellemeyincefabrikada vardiyası biten işçileri bina içerisinealarak bahçede beklemelerine izin vermedi.İşgalci işçilerin, mücadeleye çağıransloganlarının ve konuşmalarının, Ünsaişçilerine ulaşmasını ve işçilerin birleşmesiniönlemek için işçileri bina içerisine sokan Greif-Ünsa sermayedarı, işgalci işçiler fabrikaönünden ayrılana kadar tutumunu sürdürdü.Yer yer dışarı çıkan işçiler, özel güvenlikler,korumalar, ustabaşı, müdürler tarafından tekrar içerisokuldular.

Bu arada DİSK Tekstil Sendikası’nda yıllarcatemsilcilik yapan, fabrika baştemsilcisi ve diğertemsilciler, aynı sendikanın üyesi olan Greif işçilerininyanına hiç uğramadı. Patronun isteklerini yıllardırişçilere kabul ettirenler, Greif yönetiminin direktifleriniyine aynen uygulayarak bekçilik yaptılar.

Direnişçi korkusundan erken paydos!

İşgalci işçiler bir buçuk saat boyunca bekleyişlerinikararlılıkla attıkları çoşkulu sloganlarla sürdürdüler.Burada bekleyiş sürerken, Greif sermayedarınıSultanbeyli’de bulunan fabrika çalışanlarını normalpaydos saatinden önce, işgalci işçlerin Ünsa’nın önünegelmesinden yarım saat sonra saat 16.00’da işçilerievlerine gönderdiği haberi geldi.

İşgalci işçiler, Ünsa önündeki eylemlerini, geldikleriotobüsün bulunduğu yere yaptıkları yürüyüşlesonlandırdılar.

Esir kampı gibi: 200 işçiyi alıkoydular!

İşçilerin ikinci durağı Dudullu’da bulunan Greif-Sunjüt fabrikası oldu. Fabrikaya yakın bir noktadaaraçtan inen işgalci işçiler, pankartları açarak yürüyüşgerçekleştirdiler. İşgalci işçileri, fabrikanın içerisindensloganlarla çıkan 20 kadar işçi karşıladı. İşçiler birmüddet birlikte sloganlar attıktan sonra, sohbetetmeye başladılar. Ardından işgalci işçiler sloganlarlatekrar araçlarına yürüdüler.

İşgalci işçiler araçlarına yaklaştıkarında, Sunjütpatronunun 200 kadar işçiyi fabrikanın arka kısmındabeklettiği fark edildi. Sessiz bir şekilde, başlarında özelkorumaların beklediği işçilere, sloganlar vekonuşmalarla seslenildi. İçerideki işçilerden alkışlarlave el sallayarak, destek sunanlar oldu. Bir müddetburada yapılan mücadele çağrısının ardından ayrılındı.

DİSK’te de kapılar kilitliydi

işgalci Greif işçilerinin son durağı DİSK oldu. İşçilerŞişli Cami önünden başlayarak DİSK Genel MerkezBinası’na yürüdüler. Yürüyüş sırasında da ‘Sendikaüyene sahip çık!’, ‘Yaşasın onurlu mücadelemiz!’, ‘İşgalgrev direniş!’, ‘Kahrolsun sendika ağaları!’ sloganları ilecaddeyi tek serit trafiğe kapattılar.

Ancak saatler öncesinden geleceklerini duyuranişçiler, DİSK binası önüne geldiklerinde kapalı kapılarlakarşılaştılar. İşçiler, iş çıkış saatinden sonra kapalı olanbir sendika genel merkezinin ne işe yaradığını,kendilerini karşılayacak bir görevlinin dahibekletilmemesini mandiar buldular. DİSK’in işçilerinmücadele mevzisi mi yoksa bürokratların ‘işyeri’ miolduğunu sordular.

Bir süre sloganlarla, DİSK’in sessizliğini protestoeden işçiler, bir basın açıklaması yaptılar. Yapılanaçıklama ile direniş sürecini özetleyerek, DİSK’in üçmaymunu oynadığını söylediler. Son derece öfkeli olanişçiler, DİSK’in kapılarını yüzlerine kapatanyöneticilerden mutlaka hesap soracaklarını dilegetirdiler.

“DİSK’in onuruyuz”

İşçiler, yeleklerindeki Greif yazısını GreV olarakdeğiştirdikleri ‘V’ yazısını kapıya yapıştırarakyöneticilere mesaj verdiler. Ama en ilginç olanı girişkapısının üzerine astıkları ‘İşgalci Greif işçilerionurumuzdur!’ pankartı oldu. İşçiler böylelikle DİSKyöneticilerine almaları gereken tutumu hatırlattılar.Çünkü Greif direnişi DİSK’in onuru olmalı ve böylecesahiplenilmeliydi.

Haklı olarak pankartın akıbetinin ne olacağıkonusunda aralarında şakalar yapan Greif işçileri,kapıya astıkları pankartın altında toplu bir fotoğrafçektirdikten sonra, sloganlarla araçlarına yürüyerek,Hadımköy’deki fabrikaya geri döndüler.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Direniş kapıya dayanınca...

17 Şubat 2014 / DİSK önü

Page 10: Kızıl Bayrak 2014 08

Adım adım ağırlaştırılan çalışma koşulları

Greif iplikten başlayıp dokumasından kesimedikimine koca bir kombine, entegre bir tesis. ‘96’dan2000’e kadar sendikalı ve bir takım sosyal hakları olanbir fabrikayken 2000’de sendikanın gönderilmesiyletaşeronlaştırmaya gidilmiş, arkasından da performansdeğerlendirmesi, düşük ücretlerle yoğun ve tempoluçok ağır çalışma koşulları dayatılmış. Öyle ki, taşeronöncesinde iki üç kişinin yaptığı işi taşeron sonrasındatek kişiye yaptırmaya başlamışlar. Öte yandan, öyle birçok parçalı taşeron sistemi oluşturulmuş ki, bir kişininadına iki taşeron firma var bazı bölümlerde. 2000’denbugüne kadar bir sürü sorun yumak gibi büyümüş.

2009’dan itibaren Sunjüt’ü bütün fasonlarıylabirlikte Greif şirketi alıyor. Greif Amerikan menşelibüyük bir tekel. Çoğunlukla Kuzey Amerika olmaküzere, dünyanın birçok yerinde sanayi ambalajlarıüreten bir tekel. Metalden ahşaba, kumaştan plastiğekadar tüm ambalaj çeşitlerinde tekel konumunda.Türkiye’de de 4 firmayı, 2 Ünsa ve 2 Sunjüt işletmesinibirden alarak ülkeye giriyor. Greif’in burayı almasıylaberaber temel bölümler kadroya alınıyor. Onun dışındakalan birçok bölüm taşeronda kalıyor. Geçiş sürecindeişçilere birtakım kağıtlar imzalatılıyor. Hiçbirinintazminatları, sosyal hakları hak edişleri üzerindenhesaplanmıyor. Ayrıca 6-7-9 yıllık işçiler asgari ücreteyakın bir ücretle Sunjüt’e geçiriliyor. Uzun bir süreSunjüt’e geçmelerine rağmen ücret zammı davermiyorlar. Bunun yanında daha planlı bir performansdayatması yapılıyor. Makinaların teorik hızlarına görehesaplar yapılıp işçilerin o sayıları çıkarmaları isteniyor.Bununla ilgili baskılar, tehditler yapılıp cezalaruygulanıyor.

Planlı ve disiplinli örgütlenme süreci

Örgütlenmenin asıl kıvılcımı da bu performansdayatmalarıyla çakıldı. Bir bölüm üzerinden oluşan bubaskılar, bizi karşı bir tepki olarak örgütlenmeye sevketti. Bu bölüm üzerinden oluşturduğumuz komite ilebirlikte bu soruna karşı bir mücadele başlatalım dedik.İlk örgütlülük böyle başladı. Bölüm olarak bir toplantıyaptık dışarıda. Orada şef ve vardiya amirlerininbizlere karşı olan üslubunu değiştirmesini sağlamaküzere karar aldık. Yönetime giderek üzerimizdekiperformans baskılarına son verilmesini istedik.Neticede bu çabamız sonucu bölüm şefinin iştençıkarılmasını sağlayarak biraz da olsun o baskıyıazalttık.

Sonuç aldıkça işçilerin kendilerine güveni arttı, birtakım sıkıntılar da azaldı. Arkasından bölümde birkomite kurduk. Yaşadığımız sorunların sadece bölümşefinin işten çıkarılmasıyla çözülemeyeceğini konuştuk.Buradan yola çıkarak diğer bölümlerle fabrikadakisorunların çözümü için bir çalışma başlatalım dedik.Diğer bölümdeki arkadaşlarla ufak çapta toplantılaryaptık. Onlara fabrikadaki sorunları ve yaptıklarımızı

anlattık. Yaptıklarımızın önemli olduğunu ama ücret vediğer sorunları çözmek için yeterli olmadığını daekledik. Paylaşıp tartıştık ve bölümler üzerindenkomite kurma fikri ortaya çıktı.

Fabrikada 14 tane bölüm var. Bunların 6 tanesifason diğer 8’i kadrolu işçilerin çalıştığı bölümler. Bizilk başta kadrolu işçilerin çalıştığı bölümlerde işebaşladık ve üçer beşer kişilik komiteler kurduk. Bubölüm komiteleri olarak sorunlarımızı tartıştık,periyodik toplantılar yaptık. Bunun üzerinden birfabrika komitesi oluşturduk. Fabrika komitesindebölümlerin yaşadığı özgün sorunlara karşı neleryapabileceğimizi konuştuk, bölüm komitelerinde detartıştık.

Komite için ilk başta çok alternatifimiz yoktu. Bazıinsanlar üzerinden de yanıldık. Bazı bölümlerde doğalöncüler vardı ama bu bütün bölümler için geçerlideğildi. Bazı bölümlerde çok zorlandık ama neticedebütün bölümlerde komiteleri kurduk ve işler halegetirdik.

Bölüm komitelerini kurduktan sonra fabrikadakisorunları tartışarak bir yandan da eğitimçalışmalarımızı başlattık. Bu çalışmalarda bu sorunlarınasıl aşabileceğimizi, Türkiye’deki işçi hareketini,sendikaları tartışmaya başladık.

Fabrika komitesi sitemli toplantılarla durumdeğerlendirmesi yapıp planlı bir çalışma hedefiylehareket etti. Fabrika komitesinde yaptığımız eğitimçalışmalarıyla da bu süreci en iyi şekilde işletecek birekip kurmak istedik. Eğitim toplantılarının yanı sırageniş toplantılar, bölüm toplantıları yaptık. Bölümtoplantılarında da geniş katılımlı eğitim çalışmalarıyaptık.

Çalışma başladıktan yaklaşık 4 ay sonra sendikaüyeliklerini başlattık, bu 7. ay zam döneminde oldu.Daha önce zam dönemlerinde de pek çok işçi bireyseltepkilerle işi bırakıp gitmişti. Bu zam döneminde debüyük bir tepkinin doğacağını biliyorduk ve döneme iyi

bir hazırlık yaparak bölüm komiteleriningüçlendirilmesini ve genişletilmesini kararlaştırdık. Herşey planladığımız şekilde oldu. Zam döneminden sonrabüyük bir tepki oldu. O tepki içerisinde sendikalörgütlülük hızla gelişti. Bu aynı zamanda bölümkomiteleri genişledi, eğitim çalışmalarımız hızlandı.

Sistematik eğitim çalışması

Eğitim çalışmalarında özellikle iki konu üzerindedurduk. İlk olarak işçi sınıfının tarihsel geleneğinianlattık. Sendika, grev, TİS hakkının nasıl kazanıldığını,işgalleri, grevleri, direnişleri sürekli işledik. Bununlaberaber çok büyük bir sorun olan sendikal bürokrasiyive çürümüşlüğü ele aldık. Komite toplantılarınındışında geniş katılımlı toplantılarda da bunu anlattık.Sendikaların aslında bizlerin birer mevziisi olmasıgerektiğini, fakat sendika ağalarının bugün oraları elegeçirdiklerini ve oraları bir basamak olarakkullandıkları bilincini oluşturduk.

Çünkü bu fabrikada 44 taşerona rağmen birörgütlülük oluşturup patrona diz çöktürüp TİSmasasına oturtacaksak çok ciddi bir örgütlülükoluşturmamız şarttı. Bir taraftan bunu yaparkensendikal ihanete karşı da önden bir hazırlık yapmakgerekiyordu. İşte bu bilinçle işçi arkadaşlarımızıhazırladık. Öte yandan bütün meselenin tabanörgütlülüğümüze, bölüm komitelerinden başlayarakişçilerin inisiyatifine dayandığını hep söyledik. Öteyandan kadrolu işçilerle yaptığımız toplantılardasadece kadrolu işçilerin örgütlenmesini değil buradakitaşeron sistemini anlattık. Taşeron var olduğu sürecekazanılmış hiçbir hakkın güvencesinin olmayacağınıgösterdik. Bu konuda da fabrika komitesi olaraktaşeron işçileri yetkimizi aldıktan sonra örgütlenmeninparçası yapıp sendikalaşmalarını sağlama kararınıaldık.

Birleştik ve direnişin kalesi yarattık!

Page 11: Kızıl Bayrak 2014 08

Saldırıya karşı direniş birliği pekiştirdi

İşte bu süreç bizi 8 Kasım’daki yetkinin geldiğiaşamaya kadar götürdü. 8 Kasım’da yetki başvurusugeldiğinde patronun doğrudan bir saldırısıylakarşılaştık. Bu saldırıyı aslında bekliyorduk. Yetkibaşvurumuzu 228 kişiyle yapmıştık. 800 kişilik hatta1500 kişilik bir fabrikada 44 taşeronun olduğu biryerde yetki başvurusu yapıyorsanız patronun bunukolay kabul etmeyeceğini biz de biliyorduk. Bu nedenlefabrika komitesini genişleterek çok geniş bir direnişkomitesi kurduk. İşten atma saldırısı olduğu taktirdealacağımız tavrı önceden planladık. Aksi takdirdeburadaki örgütlülüğe yönelik çok ciddi bir saldırı olacakve asla kazanamayacaktık.

8 Kasım’da bir arkadaşımız üretim daralmasıbahanesiyle saat 10.00’da işten çıkarıldı. Eğer saldırıörgütlülüğümüze dönük bir saldırı ise buna yanıtverecektik. Saat 10.30 gibi direniş başladı. Daha önceplanladığımız için bir kargaşa olmadı. Kısa birgörüşmenin ardından işi durdurduk. Bütün bölümlerintemsilcileri, bölüm şeflerinin yazıhanesinin önündetoplanarak yönetimle görüşmek istedikleriniarkadaşlarının bir an önce işe alınmasını, aksi halde işebaşlamayacaklarını söyledi. Eyleme bölümlerdekikatılımı en üst seviyede sağladık.

Yönetimle görüştük. Onlar da bize daralmagerekçesi sunarak sendikal örgütlülüğe saldırıolmadığını söylediler. Bunun böyle olmadığını işçilereanlattık. 7-3 vardiyası işyerini terk etmedi. Akşam18.30’a kadar fabrikayı terk etmedik. Yönetim bizibölmek için ilk girişimini, bir bölüme “diğer bölümlerişbaşı yaptı siz de yapın” diye yalan söyleyerek yaptı.Biz de bütün bölümlerle o bölüme gittik ve bu yalanıteşhir ettik. Sonrasında arkadaşımız işe geri döndü.Bununla beraber yetkiye itiraz edilmeyecek şartını dakoyduk. Yani öyle bu işi mahkemeye bırakmadık,direnişle çözdük. Bu kazanımla birlikte aramızdakibirlik beraberlik ve güven daha da üst düzeye çıktı.Ayrıca taşeron işçilerin de örgütlülüğe güveni arttı.Taşeronlarda da hızlı bir örgütlenme başlattık. 5 güngibi kısa bir sürede 8 taşerondan 158 arkadaşımızınyüzde 90’ı sendikaya üye oldu.

Sendika yönetimine rağmenTİS sürecine tabandan hazırlık

Daha sonra TİS süreci başladı. Direniş komitemiziTİS komitesine dönüştürdük. Bu komitede taleplerimizitartıştık, anketler yaptık. Bütün bölümlerde bir çalışmayürüterek kimin kaç yıl çalıştığını ne kadar ücretaldığını belirledik. Bunlar üzerinden bir taslakhazırladık. Taslağımız geniş bir fabrika toplantısıylaherkesin onayına sunuldu ve kabul edildi. Bu TİSkomitesini yaşanabilecek tıkanmaya karşı yine birdireniş komitesi olarak bölüm bölüm örgütleyerekihtiyaca göre şekillendirdik.

Sendikanın da bir TİS toplantısı düzenleyeceğisöylendi. Sendikadaki ilk görüşmemize Ünsatemsilcileriyle katıldık. Taslağı sendikayla tartışacaktıkfakat Genel Başkan gelmediği için sürekli ertelendi.Sonra Ünsa ile taslağın birleştirilmesi önerildi. Aradaçok ciddi fark vardı. Bunu kabul etmedik. Sendikayöneticileri taslağımızı “hayalci” olarak nitelendirdiler.Biz “bunun pazarlığını burada değil görüşmemasasında yapacağız” dedik.

Aslında yetkimizin ne zaman geldiği, TİSbaşvurusunun ne zaman yapıldığı bunlar bizim için hepsıkıntı oldu. Çünkü sendikadan hep çelişkili yanıtlar

aldık. İlk görüşme tarihi açıklandıktan sonra 15 günsüre verildi. İki ay beklendikten sonra yani. Buna tepkioluştu fabrikada, görüşmenin daha kısa bir süredeyapılmasını istedik. Üretimi yavaşlattık, mesaiyekalmadık. 3-4 saatlik iş yavaşlatma sonunda görüşme17 Ocak’tan 9 Ocak’a alındı.

TİS süreci nasıl tıkandı,son görüşmede neler oldu?

Görüşmelerin hiçbirine genel başkan katılmadı. 4görüşme sonucunda 66 maddelik taslağın 56 maddesigeçti. Son on maddesi kaldı. On madde için iki toplantıyaptık ama anlaşamadık. Bu maddeler içinde kırmızıçizgimiz dediğimiz kararlar vardı. Taşeron, 4 ikramiyeve ücret artışı...

Buna karşı bize talebimizin çok altında bir teklifsunuldu. Fabrikada çalışan bütün arkadaşlarla birtoplantı yaptık. Toplantıda taviz vermeme ve taleplerisavunma, gerekirse bedel ödeme kararı alındı.

Tüm bu kararları alırken ise sendikadan daherhangi bir yardım ve destek beklemedik. Kendiinisiyatifimize ve gücümüze güvenerek haklı ve meşrubir mücadele yolunu izleyeceğimizi ortaya koyduk.

Neticede yaptığımız toplantıda mesaiye kalmama,üretimi yüzde 50 düşürme ve yemek yememe kararıaldık. Biz yönetim başka bir teklifle karşımıza çıkar diyebeklerken onlar bize rest çekti. Böylelikle kırılacağımızıdüşündüler. Fabrikayı kapatmakla tehdit ettiler. Butavra karşı biz de çok net biçimde tavrımızı ortayakoyduk.

Uzlaşma sağlanamayan 10 madde için bir toplantıdaha yapıldı. Bu toplantıda ilk defa toplantıya katılangenel başkanla ciddi bir fikir ayrılığına düştük. Araverildiğinde Budak bu arada bize taleplerimizin hayalolduğunu, böyle bir şeyin Türkiye’de olmadığınısöyledi. Biz de onu bir kez daha uyardık. Neistediğimizi, neyle savunacağımızı, arkasını neyledolduracağımızı bildiğimizi söyledik, örgütlülüğümüzüanlattık. Gücümüzü, haklılığımızı anlattık anlamadı.

Aradan sonra Budak bu tutumumuzun aksine,“kesinlikle grev düşünmüyoruz, üretimin sürekliolmasını ve hiçbir işyerinin kapanmamasını, sanayiningelişmesini savunuyoruz. Disiplinli nitelikli bir işolmasını istiyoruz. Hiçbir yabancı sermayenin buradankaçıp gitmesini istemeyiz, onları da buradankaçırmamalıyız” dedi. Bizi de suçlayarak “bazıarkadaşlar bunu yokuşa sürüyor, ama biz sendikaolarak asla bunu düşünmüyoruz, bizim vicdanımıztatmin olduğu oranda TİS’i imzalarız” dedi.

Bunları söyleyerek karşı tarafın yumuşayacağınıdüşündü ama aslında onları cesaretlendirmiş oldu.Onlar da aynı şekilde rest çekmeye devam ettiler.“Bizim teklifimiz budur” dediler, “ya imzalarsınız ya dakapatırız herkesin tazminatlarını veririz” dediler. Bu daBudak’a tokat gibi bir cevap oldu. Bunun üzerine şubebaşkanı “uyuşmazlık tutanağını tutup tek taraflıverelim” dedi. Biz de karşılık olarak “siz tutanağıtuttunuz, biz de yapmamız gerekeni yapacağız” dedik.Şube başkanı zaten bunlardan haberdardı, anlatmıştık.Bu arada patron tarafı ise “ben gidip fabrikadaki bütünişçileri toplayacağım, ben bunları verdimtemsilcileriniz kabul etmedi. Bu kadarını kabul edençalışır etmeyen çeker gider” diyerek gözdağı vermeyedevam etti.

Direnişi başlattık, ihaneti gördük...

Biz de ordayken komitedeki arkadaşları durumdanhaberdar ettik. Yönetimin toplantı talebinin kabul

edilmemesini bildirdik. Toplantı çağrısına kimsekatılmadı. Biz gidene kadar iş yavaşlatma eylemidevam etti. Fabrikaya geldikten sonra planladığımızşekilde direnişimiz başladı.

Açıklamamızı yaptık. Güvenlik, gözcü gibiekiplerimizle harekete geçtik. Özel güvenliği çıkarıporadaki denetimi ele aldık. İçerde bulunan üyeolmayan insanlara ya bize destek olmalarını ya dafabrikayı boşaltmalarını istedik.

Şube başkanı da fabrikaya geldi. Eylemin fiili-meşruve haklı bir eylem olduğunu, şube olarak dadesteklediklerini söyledi. Fakat DİSK Tekstil’in internetsitesinde yaptığı yazılı açıklamayı bu sırada fark ettik.Ona sorduk, “benim haberim yok” dedi. Biz de bunundüzeltilmesini istedik, “halledeceğim” dedi,halledemedi. Sabah yine fabrikaya geldiğinde nedenbunun düzeltilmediğini sorduk. O da “bir arkadaşlabirlikte sendikaya gidelim” dedi. Biz bunu kabuletmedik “siz gidin çözemezseniz biz kendimiz gideriz”dedik.

Yeni bir yazı daha koydular, biz de DİSK Tekstil’egittik, fakat kimseyi bulamadık. Biz de DİSK GenelMerkezi’ne giderek Arzu Çerkezoğlu ile görüştük. Fakato da “DİSK Tekstil’in iç işlerine karışamayız” dedi. Fakatkararlılığımız sonucu o yazı kaldırıldı.

Fakat sendika yönetimi gerçek anlamda bu eylemidirenişi sahiplenmediği için fabrikaya bir kez dahigelmedi. Bu arada bu tutumunu da çeşitli basınorganları üzerinden savunmaya devam etti.

Bu arada sendikayla bağı olan işverenle görüşeniçimizden bir kişinin, sonrasında direnişi kırmaya,süreci baltalamaya yönelik bir çalışma içerisindeolduğunu tespit ettik ve fabrikadan çıkardık. Aynısüreçte herkesin telefonuna tehdit mesajları geliyordu.Tepkimiz üzerine sendika patronun yazdığı bu yazıyıkınadı.

Direniş bir okul oldu

Toparlayacak olursak, ilk günden bu yana,toplantılarla eğitim çalışmalarıyla adeta bir okul gibiçalışarak sağlam bir taban örgütlenmesi yarattık. İştebugüne gelmemizin ve bugün hemen her saldırımanevrasını boşa çıkaran gücümüzün kaynağı da buoldu.

İlk başlarda belki bu birtakım sosyal haklarınmücadelesi olarak başladı. Ancak direnişin bu kısasüreci içerisinde dört ayda aldığımız mesafenin dörtkatını aldık. Dışarıda gelen ziyaretçiler, gösterilendayanışma buradaki işçilerin gelişimine çok büyük birkatkı sağladı.

Daha önce işçilerin birçoğuna farklı şekildeanlatılan kesimlerin sabaha kadar fabrikanın önündebeklediklerini gördükçe, o insanların yağmurdasoğukta kendisine destek olduklarını gördükçeönyargıların birer birer kırıldığını gördük. İşçiarkadaşlar bu süreçte dostlarını, düşmanlarınıgördüler, tanıdılar. Yapılan tüm karalamalara karşındesteğe gelenleri savunuyor ve yanlarında duruyor,paylaşıyorlar. Bunu kapılarını açarak gösteriyorlar.

Şu an yaşadığımız fabrika sınıf kimliğinin vebilincinin geliştiği bir okul durumunda. İşçiler artık bumeselenin ekonomik talepler dışında sınıfın birmücadelesi olduğunu kavramış durumda. Asla üç beşkuruşluk ücret pazarlığı ile bu sürecin bitmeyeceğini,bunun bir onur meselesi olduğunu biliyor ve sonunakadar götürmeye kararlılar.

Süreç devam ediyor ve zaferle sonuçlandığı orandanasıl bir tablo ortaya çıkar? Hep birlikte göreceğiz.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 12: Kızıl Bayrak 2014 08

Greif’te direnişçi işçilerin ortaya koyduklarıdirengen tutum sadece mücadelede değil, sanat vekültürde de ürünler veriyor. Çünkü işçi sınıfınınüretimin içerisinde pişen yaratıcı zekası, direnişlebirlikte patrona daha fazla kâr sağlamak için değilkendi davası için çalışıyor. Yeni bir sanat ile herbakımdan burjuvazinin çürümüş dünyasından farklı birkültür de böylelikle boy veriyor.

Sınıfın “orantısız zekası”

Greif işgali 10 Şubat’ta TİS masasında patronuntalepler karşısında katı reddi üzerine başladı. Yüzlerceişçi yasalara, sendika bürokratlarına takılmadanüretimi durdururken tek bir pankartları dahi yoktu.Fakat kısa bir süre sonra “Bu daha başlangıçmücadeleye devam” pankartıyla boy gösterdiler. İşçilerher gün saatlerce patron için kölece çalıştıklarıdokuma makinalarını bu kez mücadeleleri içinçalıştırmıştı. Çıkartılan 4-5 metrelik çuval bezi, birazkırmızı boyayla işgalin ilk pankartına dönüştü.

“Bu daha başlangıç mücadeleye devam” diyenişçiler bir yandan Haziran Direnişi’nin sembol sloganınıatarken, diğer yandan da Haziran’ın “orantısız zeka”sınıkuşanıyorlardı.

Direnişe geçen, üretimden gelen gücünü kullanan,tam bir birlik içinde hareket eden işçilerin ne kadargüçlü olabileceklerini daha ilk adımda gösterdiler.Gerisiyse aynı sınıf kimliği ve aynı yaratıcılıkla geldi.

Önce yıllardır sırtlarında imzası bulunan şirketinadında değişikliğe gittiler. İşçilerin fabrikada giydiğiyeleklerin sırtındaki Greif yazısı bir çıktıyla kapatılarak‘Grev’e evrildi. İşçiler sırtlarında besledikleri asalaklaragrevin gücüyle sesleniyordu. Elindeki silahın gücüylepatrona meydan okuyordu.

Nasırlı ellerle yapılan emeğin sanatı

Eylem sırasında karşılarına çıkan her sorunu aynıduru emekle çözdü işçiler. 14 Şubat “sevgililer günü”

geldiğinde duygularını yine kendi dokuduklarıpankartlara yansıttılar. Kapitalizmin sevgiyimetalaştıran, ticari getirisi üzerinden değer biçtiği 14Şubat’ta, pankartlarına “Sevgi emektir” yazdılar. Veyinelediler; “Emeğimize ve alınterimize sahipçıkıyoruz!”.

Greif’te işçilerin tek bir pankartı taşıyan onlarca elolduklarını gördük. İşgal fabrikasını ev yapanlarzamanlarını ‘öldürmek’ için orada olmadıklarınıbiliyorlardı. Günde en az iki kez karar almak için yanyana geldiler. Düşünüp uyguladılar.

Bir grup işçi dokuma çuvalı lime lime edip voleybolfilesi yaptı. Akşam yemeklerine, duyurulara kullanmakiçin çuval bezinden küçük bir davul dahi yapıldı. Birişçiyse çuval bezlerini tuval sayıp çizdi karikatürlerini.Direnişin sanatıyla ziyarete gelenleri dış kapıdakarşıladılar. Çizimler işçi sınıfının ruhunu yansıtıyordu.Nasırlı ellerin amatör çizimleriyle alınteri gasp edilenişçinin aklındakileri peşi sıra dile geliyordu. Kapıdakarşılayan çizimlere bakanlar, işçilerin derdini, okapının ardından yılları bulan ücretli köleliği, işgaleneden olan şartları gördü adına sanat deyip zenginleresatılan bir görsellik yoktu işçilerin çiziminde. Derdinihaykıran işçi tulumunda, sıkılı yumruklarla alınterinin,emeğinin kavgası betimleniyordu.

Greif’ı tarihe sahne yaptılar

Günler geçtikçe işçiler yaratıcılıklarını şiarlarına dataşıdı. Çözgü bölümü işçileri, gece kendi elleriylehazırladıkları pankarta işledikleri “Tarih yaşadıklarımızıdeğil, yaptıklarımızı yazacak. Biz bir devrin işçilerideğil, her devrin olacağız!” sözü onların yaptıklarıeyleme nasıl bir tarihsel anlam yüklediklerinigösteriyordu. Bu anlatımda sade, ama ne yaptığınıbilen inançlı işçinin uzak görüşlülüğü var.

Kısacası Greif işçileri Haziran Direnişi’nde sıkçaürünlerini gördüğümüz orantısız zekayı devralıp kendisınıf damgalarını basarak büyütüyorlar. Bu haliyle tümsınıf kardeşlerine de onları alkışlamak düşüyor.

Greif’te direnişinyaratıcılığı: Sınıf sahnede!

Greif'ta direnişin medyası! Greif işçileri dışarıda kendilerine uygulanan

sansürü aşmak için sosyal medya başta olmak üzerebir dizi araç kullanırken, fabrikada da güçlü bir içiletişim ağı örüyorlar. Yüzlerce işçi çeşitli teknikaraçlarla her an iletişim halindeyken, diğer taraftan dakendi yazılı basınlarını yaratıyorlar. Gelişmelerkarşısında yayınlanan anlık duyurular dışında bir dedüzenli olarak çıkardıkları “Greif İşçilerinin Sesi” adıverilen bültene sahipler.

Kolektif emeğin ürünü!

Şu ana kadar altı sayı çıkarılan bülten, direnişbünyesinde oluşturulan “Basın komitesi” tarafındanhazırlanıyor. Fakat bu hazırlık sürecine Fabrika İşgalKomitesi ve diğer işçilerin etkin katılımı ve katkılarısağlanıyor. Böylelikle hem içerik, hem de görsel olarakişçilerin ilgisini çeken ve sahiplenilen bir direniş basınıyaratılmış oluyor.

Bilgilendiriyor, yol gösteriyor, paylaştırıyor

İçeriğine bakıldığında bültenin hem birbilgilendirme aracı olduğu, hem de politik bir yolgösterici işlevi gördüğü anlaşılıyor. Örneğin bülteninyayınlanan dördüncü sayısının ilk sayfasında kullanılanyazı, “Zoru zor bozar!” başlığını taşıyor. Yazıda Greifpatronunun yakın zamanda yaptığı tehditler vemanevralara karşılık işçiler hazırlıklı olmaya çağrılıyor.Öte yandan da bu yazı Greif işçilerinin patronlarınakarşı mücadele iradesini ve kararlılığını yansıtıyor.Başka bir yazıda ise dayanışma ziyaretlerinin önemikonusunda işçilere bilgi verilirken, diğer bir sayfada dadayanışma amacıyla yapılan çalışma ve eylemleranlatılıyor. Bültenin son sayfasında ise bu kez bir Greifişçisinin dizelerle başlayan son derece içten biryazısına yer veriliyor. Böylelikle de işçiler arasındakigüçlü manevi bağ pekiştiriliyor.

Yokluklar içerisinde büyütülen filiz

Greif işçileri, böylelikle işçi sınıfının büyükörgütlenme ve yönetme kapasitesini kanıtlamışoluyorlar. İşçi sınıfının emeğinin ürünü mevzilerinionlara çok gören sendika bürokratlarına inat, yokluğarağmen kendi mevzilerini yaratıyorlar. Büyük bir emek,sabır ve fedakarlıkla yokluklarla büyütülen filiz,köklerini toprağa salarken giderek dallanıpbudaklanmaya yüz tutuyor.

Greif işgali Köln-Lövenich’te selamlandıBİR-KAR’ın çağrısı üzerine 19 Şubat günü Greif’in Köln-Lövenich’teki ana merkezinin önünde eylem yapıldı.

Almanca ve Türkçe, “İşçilerin birliği sermayeyi yenecek” yazılı pankart, bayrak ve dövizlerin açıldığı eylemeYaşanacak Dünya, Kaldıraç ve ADHK da destek verdi.

BİR-KAR temsilcisi Greif çalışanlarına dönük Almanca ajitatif bir konuşma yaptı. Greif işçilerinin direnişi,direnişin seyri ve talepleri hakkında bilgiler verdi, taleplerinin haklılık ve meşruiyetinin altını çizdi. Taşeronuygulamasının kaldırılmasının direnişçilerin en önemli talebi olduğunu belirtti. Bunun tüm ülkelerdeki işçilerinortak sorunu olduğunun, bu nedenle de taşeron işçiliğine karşı mücadelenin enternasyonal olduğunun altınıçizdi. Greif işçileri ile eylemli dayanışma çağrısı yaptı.

Eylemde BİR-KAR’ın “Greif işçileriyle dayanışmayı büyütelim!” başlıklı açıklaması okundu.Eylemde Yaşanacak Dünya adına da bir konuşma yapıldı. BİR-KAR’ın açıklamasının ikinci kez okunmasının ardından, Greif’in önünden geçilerek kısa bir yürüyüş

gerçekleştirildi. Yol boyunca Almanca ve Türkçe sloganlar haykırıldı. Kızıl Bayrak / Almanya

Page 13: Kızıl Bayrak 2014 08

Greif’te direniş özgürleştiriyor. Sadece sömürü vekölelik düzeni tarafından değil, aynı zamanda da budüzenin çok yönlü ideolojik-politik-kültürel baskısıaltında ezilen işçiler, direnişle birlikte nefes alıyorlar.Hayatları ve gelecekleri hakkında söz söylemenintadına varıyorlar. Bu genel özgürleşme ortamıiçerisinde işçi kadınların yeri ise kuşkusuz benzersiz.Bu düzende çifte sömürüye tabi tutulan, aynı şartlaraltında çalıştıkları sınıf kardeşlerinin yanında ve bazenonlar tarafından ayrımcılığa uğrayan işçi kadınlar,geriden geliyorlar ama direnişte inisiyatif alıyor, öneçıkıyorlar. Direniş her türlü ayrımcılığa son verirken,bugüne kadar birbirilerinden uzak duran kadın veerkek işçiler direnişin yoldaşları olarak aynı saftamücadele ediyorlar. Bu deneyimi yaşayan direnişçiGreif işçisi kadınlarla konuştuk.

“Sadece kendim için değiltüm insanlar için...”

Görüş aldığımız kadın işçilerden Sevim Öztürk 3seneden beri Greif’te çalıştığını ifade ederek sözebaşlıyor. Hem ailesi hem de kendi ihtiyaçları içinçalıştığını, fabrikada çalıştığı yıllar içinde işçilerarasında varolan güvensizliği aktarıyor. “Böyle bir şeyolacağı aklımın ucundan dahi geçmezdi” diyerekdirenişin bu güvensizliğin sonunu getirdiğinivurguluyor. Konuşmasını kendinden emin bir tonda vegüvenle sürdürüyor. “Sadece bize bir yol aralandı,gitmemiz gerektiğini düşündüm. Ve ben bu yoldadevam etmek istiyorum. Belki bu işin sonundaişimizden olacağız. Hiçbir şey belli değil ama burayasendika girer ve taşeron kalkarsa ben işimden olsambile benim için çok rahat ve mutlu olacak. Çünkübenden sonra gelen insanlar haklarını alarakçalışabilecekler” diyor. Böylelikle kendisini ikinci sınıfbir insan olarak değil, sadece bir insan olarak da değil,insanlar için mücadele eden bir nefer olarakgördüğünü anlatıyor.

“Kendimi çok farklı ve mutluhissediyorum”

Kadın işçilerin erkeklere göre daha ağır ve zorşartlarda çalıştığını aktaran Öztürk, fabrikada yaşadığıayrımcılığa, baskıya ve hak gasplarına sözü getiriyor.Maddi ve manevi zorluklar yaşamasına karşın kendinisavunamadığını belirtiyor. Bunun nedenlerini dearkasında duracak bir güç olmamasına, düne kadaryetkilileri kendisinden çok üstün görmesine bağlıyor.Direnişle birlikte büyük bir değişim yaşadığını, kendiniçok farklı hissettiğini, özgüveninin arttığını özelliklevurguluyor. İşgal günlerinde yaşadığı mutluluğu şusözlerle anlatıyor: “Çünkü haklarım korunuyordiyebiliyorum. Çok mutluyum. Kendi adıma olsunarkadaşlarım adına olsun çok mutluyum. Bir haftadanberi buradayız. Burada yatıp kalkıyoruz soğukdemeden. Gece gündüz demeden ama yine de içim

rahat ve huzurlu. Çünkü biliyorum ki sonucu biz eldeedeceğiz. Biz kazanacağız.”

“Dayanışmayı gördükçedirenişe daha çok bağlanıyorum”

Öztürk dayanışmanın güzelliğini de “dışardandirenişe gelenler sarıldığında anlıyorum ki yaptığımızgüzel bir şey” sözleriyle anlatıyor. Işıldayan gözleriyle“Bunu gördükçe daha çok bağlanıyorum. Daha çokemeğimin peşinde koşacağıma inanıyorum. Kendimledaha da gurur duyuyorum” diyerek ekliyor.

Bilinçlenmiş bir işçi olarak kararlılığını şu sözlerlesürdürüyor: Yarın bir gün burada kazandığımızda bende başka direnişlere gidip böyle destek vereceğim.Kendime özgüven geldi. Hem kendimiz için hem başkayerlerdeki arkadaşlar için bu daha devam edecek. Budaha başlangıç diyorum.”

Sonra da sözünü kadınların yaşadığı sorunlarabağlayarak “Buraya gelen insanlar da erkeklerden çokkadınları üstün görüyorlar. Her zaman için kadınlarhep pasif duruma düşürülmüştür, küçük görülmüştür.Hakkımızı savunduğumuz zaman durum değişiyor.Çünkü ben hem ailem hem de kendim için buradayımkadınların mücadele içinde olmalı” diyor.

Öztürk sohbetin sonunda kadınlara seslenerek,“Hiçbir şekilde hiçbir engelden yılmadan, aile, iştenatılma gibi tedirginliklere takılmadan hiçbir şeyi gözönüne almadan sadece doğru bildiği yoldangitmelerini isterim” diyor.

“Geleceğe umutla bakıyorum”

Direnişteki kadın işçilerden Gönül Kılınç isearkadaşını onaylayarak söze başlıyor. 13 yıldır Greif’teçalıştığını aktarıyor. 2000 yılından beri taşeron şirketteçalışan Kılınç, 3 çocuğu olduğu bilgisini veriyor.

Çocuklarını okutabilmek için çalışması gerektiğine,ancak çalışma şartlarının çok ağır olduğuna dikkatçekiyor. Evine, eşine ve çocuklarına fazla zamanayıramamaktan yakınıyor. Öte yandan da iş ne kadartekstil olarak adlandırılsa da ağır bir iş olduğunu, belfıtığı, boyun fıtığı gibi rahatsızlıkların sıklıklayaşandığını, mesaiye kalmayana kapının gösterildiğinianlatıyor. Ama artık direnişle birlikte geleceğe umutlubaktığını vurguluyor. Kılınç birlik beraberliği buradagördüğünü ifade ederek diğer kadın işçilere dedirenişin gücüyle sesleniyor: “Yılmasınlar, hiç birşeyden çekinmesinler yılmasınlar. Kadınların daha çokçaba göstererek böyle greve başlayan erkek işçilereolsun, eşlerine, çocuklarına olsun ailelerine destekolsun. Aynı şekilde grevdeki kadınlara da eşleri destekolsun. Bende bu sorun yok çok şükür. Eşime de bunedenle çok teşekkür ediyorum. Her zaman arkamdabeni destekliyor. Biliyorlar ki onlar için çabaharcıyoruz. Sonuna kadar da burada mücadelemizivereceğiz. Tüm kadın işçiler, arkadaşlar da yılmadanhiç yılmadan bu mücadelenin içerisinde olsunlar. Erkekkadın ayrımı yok. Ben burada daha da iyi gördüm.”

Direnişin özgür kadınlarına selam olsun!

İşçi kadınlarla kısa sohbetimiz burada noktalanıyor,çünkü burası direniş yeri ve yapacak çok iş var. Bu kısasohbet içerisinde dahi direnişin kadın işçiler nasılözgürleştirici etkilerde bulunduğunu gördük, hissettik.Direnişin özgürleştirdiği Greif’te, kadın işçiler de buortamda kazandıkları özgüvenle, rahatlık ve toklukladüşüncelerini bizimle paylaştılar. Sohbetimizinardından da görevlerinin başına dönmek üzereyanımızdan ayrıldılar.

İşsiz kalmak pahasına, ayrıca sadece kendileri içindeğil diğer işçilerin de kazanması için direnen, buuğurda direnişin temellerine harç koyan Greif’in kadınişçilerini buradan selamlıyoruz.

Yaşamın içinde, barikatın başında,eşit ve özgür! 

Page 14: Kızıl Bayrak 2014 08

Tariş’ten Greif’a dal Budaksalan ihanet!

Greif’ta sınıf işbirlikçiliğiyle gündeme gelen TekstilSendikası Genel Başkanı Rıdvan Budak’ın kabarık birsicili var. Öyle ki DİSK’in son 40 yılında Budak birbiçimde var ve hemen her dönem işçilerin tepkisinitoplayan icraatlarıyla biliniyor.

Daldan dala hızlı yükseliş

1950 doğumlu olan Budak’ın DİSK yönetimkuruluna giriş tarihi 1977’dir. DİSK Tekstil’in başkanlıkkoltuğuna ise 1979’da oturur. 1980-1984 arası pek çokDİSK yöneticisi gibi tutukludur. Bu yılları Budakunutmayacaktır. 1990’de SHP Merkez yönetim kuruluüyesidir. 1992’de yeniden DİSK Tekstil’in, 1994’de deDİSK’in Başkanı olur. 1997’de tekrar DİSK Tekstilbaşkanlığına döner, 1999’da ise DSP’nin İstanbulmilletvekili olur. 2002’de istese de CHP’den yenidenmeclise giremez. Sendikacılığa kaldığı yerden devameder.

Tariş’te direniş kırıcılığı

Böylesine baş döndüren bir sendikal ve siyasalyaşamı olan Budak, bugün oynadığı misyonu, 80öncesi, Türkiye işçi sınıfının son büyük direnişi olanİzmir Tariş direnişinde de oynar. 22 Ocak’ta başlayanişçi direnişi asker ve polis tehdidi altındadır, Tarişkuşatılmıştır. 5. Gün DİSK direnişi bitirme kararı alır.DİSK’in bu kararını duyan işçiler “savaştık-savaşacağız!” sloganını, “direnişi kıranın kafasınıkırarız!” sloganına çevirir. DİSK yönetimi direnişibitirebilmek için, asla uygulamayacağı sözde eylemkararları aldığını açıklar. Tariş işçilerine “DİSK genelgreve gidecek, direnişi kaldırın” denir. İşte bu öneriyiTariş işçilerine kabul ettirmeye çalışan, o dönemde deDİSK Tekstil-İş Genel Başkanı olan Rıdvan Budak’tır.İşçiler cevaplarını Rıdvan Budak’ı, Rıza Güven’i (DİSKBaşkan Vekili) ve Mehmet Mıhlacı’yı (Gıda-İş GenelBaşkanı) döverek verirler. Ancak Budak kararlıdır.Çeşitli görüşmelerle direnen işçileri bölmeyi başarır.İşçiler direnişe bir süreliğine son vermek zorundakalırlar. Tarih 31 Ocak 1980’dir. Kısa süreliğine geriçekilen Tariş direnişi devrimci işçilerin çabasıylayeniden başladığında bedeli daha ağır olacaktır. 10-11Şubat’ta İzmir’de Tariş ve Çiğli İplik Fabrikası’nın yanısıra işçilerin oturduğu Gültepe, Çimentepe ve Çiğli’de2 gün boyunca dişe diş bir mücadele verilir. Direniş zoryoluyla kırılsa da muazzam bir destan ve deneyimbırakmıştır. 17 yaşındaki Cemil Oral polis tarafındansırtından vurularak öldürülürken, yüzlerce yaralı vetutuklu işçi vardır.

5’li çete ile işbirliğine devam

DİSK yeniden kurulduktan sonra tüzük değişikliğigündemdedir. Rıdvan Budak tüzüğün neden değişmesigerektiğini anlatırken aklında hapis yılları vardır; “Bir 5yıl daha bu yüzden yatamam” der. 90’lı yılların ikinciyarısında MGK’nın yönlendiriciliğinde Türk-İş, Hak-İş,TİSK ve TOBB yöneticileriyle birlikte oluşturulan

meşhur “5’li çetenin” içinde yer alan DİSK’in başındakiisim yine Rıdvan Budak’tır. Artık o derin birsendikacıdır. 12 Eylül’den sonra “bugüne kadar işçilergüldü artık gülme sırası bizde diyen” Halit Narin’lebirlikte Sabancı için üzülür. Karşısındakini “seniCumhurbaşkanı Demirel’e şikayet ederim” diyekorkutmaya çalışır, dönemin başbakanı MesutYılmaz’dan övgüler alır. 1999’da ise DSP’denmeclistedir.

“Sanayicilere yeşil pasaport dağıtılmalı”,“Sanayicilere özelleştirilecek şirketler bedavaverilmeli...”, “Dünyada artık mülkiyet tartışmasıbitmiştir. “(24 Ağustos 2001 Sabah Gazetesi) diyenRıdvan Budak 2002’de yeniden seçilemeyince yinesendikaya döner. Tasası yine işçi sınıfının sorunlarıdeğil, kapitalistlerdir. Budak için eski sendikacılık devriçoktan kapanmıştır. Başkanı olduğu DİSK Tekstilimzasıyla gazetelere verilen ilanda; “Türkiye sanayisinefes alma süresini yakalamalıdır” denir vehükümetten, kapitalistlerin “zaten toplanamayan” SSKprimlerinin bir yıl ertelenmesini, enerji fiyatlarının yarıyarıya düşürülmesini, ücretler üzerindeki vergioranlarının azaltılması ister. 2009 yılında, TÜSİAD gibisermaye kuruluşlarına “birlikte eylem yapalım” der.

“Zegna da giyerim,beş yıldızlı otelde de kalırım”

Kısaca Budak safını çoktan seçmiştir. İşçininparasıyla rahatlıkla “Zegna da giyerim, beş yıldızlıotelde de kalırım” demektedir. Bugüne kadar bir çokişçiyle karşı karşıya gelen, kimi zaman ticaretleuğraşan, koltuğunda kalmak için her yolu deneyen,Budak’ın yaşamı aynı zamanda bir sınıfa ihanettarihidir. Geçmiş bir tarafa son bir kaç yıl bile, Budak’ınbaşkanı olduğu DİSK Tekstil için yüz kızartıcıdır.İstanbul’da Cesur Çuval, Antep’te Çemen Tekstilişçilerinin ihanete uğraması, Adana’da binlerce işçininçalıştığı BOSSA’nın Öz İplik-İş’e kaptırılması en bilinenörneklerden sadece bir kaçıdır.

Bilinir, ağaç kesilirken en zor kısmı ağacın budaklıtarafıdır. İsabetli ve sert vurmak gerekir. Sınıf hareketiiçinde sendika bürokrasisinin daha fazla dal Budaksalmasına izin verilmemelidir.

Greif’ın sesi yankılanıyor

Ankara DTCF Ekim Gençliği, Greif işgalinin ve Greif

işçilerinin sesini üniversitelilere duyuruyor. Ekim Gençliği, Greif fabrikasından işgal fotoğrafları,

direniş talep ve şiarlarını içeren ve direnişi selamlayanozalitleri fakültenin dört bir yanına asarak Greifişçilerinin sesini kampüse taşıdı.

Ayrıca, Ekim Gençliği standında öğrencilerle,akademisyenlerle ve misafir olarak giren emekçilerleGreif işgali üzerine sohbetler edildi. Standda,öğrencilerle kolektif olarak hazırlanan “İşçi gençlik elele örgütlü mücadeleye” ve “Soruşturmalara,baskılara, faşizme inat buradayız” şiarlı dövizler dekullanıldı. Kızıl Bayrak ve Ekim Gençliği öğrencilere veemekçilere ulaştırıldı. Gün boyunca Konur Sokak’taaçılan standda ise Greif işçilerini anlatan Ekim Gençliğiimzalı ozalitler kullanılarak ve ajitasyonlarla emekçilereseslenildi. Greif direnişi üzerine gençlerle sohbetedildi. Taşeronluk sistemi üzerinden Greif işçilerininyol gösterici misyonuna vurgu yapan ajitasyonlarlaemekçilere seslenildi. Perşembe günü gerçekleşecekolan tiyatronun biletleri de dağıtıldı.

Sınıf devrimcileri, direnen işçilerin sesini Mamaklıemekçilere ulaştırıyorlar. Greif’le dayanışmayıyükseltmeye çağıran duvar gazeteleri Tuzluçayır,Natoyolu, Tek Mezar ve Şirintepe bölgelerine yaygınbir şekilde yapıldı.

Gebze Sınıf devrimcileri açtıkları standla Greif işçilerinin

sesini Hadımköy’den Gebze’ye taşıyor. Greif işgalinin 8. gününde açılan standın önüne

“Fabrikalarını işgal eden Greif işçileriyle sınıfdayanışmasını yükseltelim! İşgal, grev, direniş!/BDSP”ozaliti asıldı. Standda Kızıl Bayrak, Ekim Gençliği,Liselilerin Sesi, Metal İşçileri Bülteni ve Grevgazetesinin satışı da gerçekleştirildi.

“Greif işçisi emeği ve onuru için ‘İŞGAL’de...”başlıklı BDSP bildirilerinin dağıtımını da yapan sınıfdevrimcileri, ajitasyonlarla, Greif işçilerinintaşeronluğa ve düşük ücretlere karşı verdiklerimücadeleye Gebzeli emekçilerin de ortak olmasıçağrısında bulunuldu.

Gebzeli işçi ve emekçilerin ilgi gösterdiği standdaGreif işçilerinin mücadelesi anlatıldı. Greif işçilerininmücadelesine hayran kalan emekçiler, bu haftakisayısında işgale genişçe yer veren Kızıl Bayrak gazeteside aldılar.

İstanbulSarıgazi’de sınıf devrimcileri ücretli kölelik

düzenine karşı ayağa kalkan Greif işçileriyledayanışmayı büyütmek ve onların sesini işçi veemekçilere taşımak için çalışmalarına devam ediyor.

Her gün dayanışma stantları açılarak işçi veemekçilere alınması gereken yolun fiili meşru vemilitan eylemler olduğu vurgulanıyor. Bu yoldayürüyen Greif işçileri ile dayanışmayı büyütmeyeçağrılıyor.

Kızıl Bayrak / Ankara-Gebze-İstanbul

Page 15: Kızıl Bayrak 2014 08

Türk-iş Ankara mitingine ağırlığı taşeron işçilerolmak üzere, on binlerce işçi mitinge katıldı.Özelleştirme saldırısının tehdidi ve taşeronlaştırmanındayattığı güvencesizlik ve geleceksizlik işçilerinkatılımına olduğu kadar, öfkesine de yansıdı. Ayrıcamitinge yansıyanlara bakıldığında Yol-iş üyesi işçilerinkortejin önüne sendika bürokratlarının geçmesine izinvermek istememeleri de anlamlı olmuştur. Ne var kimiting bir “hava boşaltma” eyleminin ötesinegeçememiştir.

Öncelikle mitingin duyurusunun geniş tutulmamasıilerici, devrimci güçler ile diğer emek güçlerininkatılımını engellemiştir. İstenen de budur kuşkusuz.Zira mitingin esas amacı kölelik düzenine karşı birmücadele gösterisi değil, işçilerde biriken tepkininboşaltılarak, kendileri de dâhil kurulu düzeni tehditeden bir patlamanın önüne geçmektir. Mitingin,taşeronluğa karşı kayda değer bir çift söz söylemeyen,ortaya bir eylem programı koymayan Türk-İşyönetiminin içi boş “sabrımızı zorlamayın” tehditlerinesahne olması da bundandır. Türk-İş’in kendisine biçilenmisyona uygun davrandığına şüphe yoktur. Zira Türk-İş’in mücadele rehberinde iş bırakma, genel grev vb.mücadele yöntemlerinin adı yoktur. Onların fiili-meşrumücadelenin önünü açan pratikleri olmadığı gibi işçisınıfının bağımsız iradesine tahammülleri de yoktur.Bundadır ki taşeronluğa karşı düzenlenen mitingdetaşeron işçilerinin iş güvence hakkı için fabrikaişgalinde bulunan Greif işçilerinin adı bile geçmemiştir.

On binlerce işçinin biraraya gelmesi oldukçaönemlidir. Ancak Türk-İş’teki gibi, uzlaşmacılığı ve işçihaklarını siyasi iktidarla görüşmeler ve pazarlık yoluylaelde etmeyi ilke haline getirmiş bir sendikal anlayışın,on binlerce işçinin öfkesini törpülemesi ve yılgınlığasürüklemesi ise sınıf hareketinin gelişimi açısından sonderece tehlikelidir. Şimdiye kadar işçi sınıfınınkazanılmış haklarını gasp eden pek çok konuda olduğugibi sermaye devletine verilmiş en büyük destektir.Hatırlanırsa Türk-İş, başta özelleştirme saldırıları olmaküzere, işçi sınıfının en önemli tarihsel hak vekazanımlarının gaspı anlamına gelen 4857 sayılı işyasası (Kölelik yasası) ve SSGSS yasası gibi saldırılardaya da emperyalist savaş ve benzeri siyasal konulardayaptığı gibi safını işçi sınıfının değil sermayeninçıkarlarına göre belirlemiştir. Daha yakın bir örnekse,işçi sınıfının sendikal örgütlülüğüne dair son yıllarda

gerçekleşen en kapsamlı saldırılardan olan ve 12 Eylüluygulamaları ile kıyaslanabilen Sendikalar ve Toplu İşSözleşmesi Kanunu’nun geçmesine Hak-İş’le birlikteonay vermiştir.

Türk-İş yönetimi özelleştirme saldırısınınbaşarısında çok özel bir paya sahiptir. Böyle kirli birsicile rağmen mitingde özelleştirme saldırısınınhedefindeki on binlerce işçinin karşısına geçip, hiç deutanmadan, beylik sözler sarf etmeleri isepervasızlıklarının bir örneğidir. SEKA, Telekom, Tüpraş,Erdemir ve Tekel gibi büyük özelleştirme süreçleriherkesin gözü önünde yaşandı. Bu işletmelerdeörgütlü olan Türk-İş, tabandan gelen belli bir basıncarağmen bu özelleştirme saldırısını göstermelikeylemlerle geçiştirdi. Yapılan birtakım eylemlerletabandaki mücadele isteği törpülenirken, beklentilerizamana yayarak sermayenin işini daha dakolaylaştırdılar. Bugün de özeleştirme karşıtı söylemleribu amaca hizmet ederken, özelleştirme kapsamındakiYatağan işçilerinin, Karayolu işçilerinin mücadeleisteklerini de şimdiden kontrol altına alma hesaplarıvardır. Miting daha çok durumu kurtarmaya, gözboyamaya ve de yıpranan güveni tazeleyerek inisiyatifkazanmaya yönelik bir hamledir. Yoksa tabandan gelenmücadele azmini başka türlü nasıl kontrol edebilirlerki?

Türk-İş kortejlerinde dolaşan herhangi biri genelgrev sloganının coşkuyla atıldığını görecektir. Ya daPunto Deri işçileri, Zorlu Tekstil işçileri ve Yatağanişçilerinin direniş coşkusunu görebilirler. İşçilerdecoşku ve mücadele isteği yeterince vardır. İşte Türk-İş’ikorkutan da zaten budur. Zira bu coşkunun bilinçli bireyleme dönüşmesi, tabandan gelen örgütlülüğün iradibir şekilde sürece yön vermesi durumunda başlarınagelecekleri bilmektedirler.

Kürsüden konuşan işçiler ise görüntüyü kurtaranbir başka pratiktir. Zira işçilere söz verildiği görüntüsüyaratılmaktadır. İşçilerin kürsüyü işgal etmelerindenkorkmuş olacaklar ki baştan önlemlerini almış, seçilmişişçileri konuşturmuşlardır. Bu işçilerin genelde Türk-İş’iöven konuşmalar yapmış olmaları da esasında sendikalçürümenin diğer bir ifadesidir. Bunlara göre Türk-İşmitinginde kürsüyü kullanmak Türk-İş’e övgülerdüzmek ölçüsünde mümkündür. Bu kadarı bu mitinginhangi amaçla yapıldığına da bir başka göstergedir:Sendika ağalarını aklamak!

Türk-İş mitingindenyansıyanlar...

On binlerce işçiAnkara’daydı!

Türk-İş’in “Kölelik düzenine son! Taşeronlaşmaya,örgütsüzlüğe, kuralsız çalışmaya hayır!” şiarıylaörgütlediği Ankara mitingi, 15 Şubat günü, onbinlerceişçinin katılımıyla coşkulu bir şekilde gerçekleştirildi.

Taşeronluğa karşı tepkinin önplana çıktığı vetaşeron karayolları işçilerinin kitlesel katıldığı miting,Türkiye’nin dört bir tarafından gelen işçilerin, AnkaraGarı önünde toplanmasıyla başkadı. Mitinge, direnişteolan Punto Deri işçileri, Zorlu Tekstil işçileri ve Yatağanişçileri de katıldılar, direnişlerinin coşkusunu taşıdılar.

Ses araçlarından Türk-İş bürokratlarının öndeyürümesi gerektiğine yönelik anonslara rağmen Yol-İşüyesi işçiler ısrarla buna izin vermediler.Oluşturulamayan kortejlerle, mitingingerçekleştirileceği Sıhhiye Meydanı’na doğru yürüyüşegeçildi.

En önde Türk-İş pankartı arkasında ise sendikabürokratlarının yürüdüğü kortejde, iki koldan TürkiyeYol-İş Sendikası yerini aldı. Yaklaşık 20 bin kişilikkatılımlarıyla alana rengini veren yol işçileri, coşkuluyürüyüşlerinde taşeronluğa karşı kadro taleplerinihaykırdılar.

Şeker-İş Sendikası’nın da birçok şube pankartıarkasında kitlesel bir katılımla yürüdüğü kortejde,Genel Maden-İş, Koop-İş, Tarım-İş, Teksif, TürkiyeHaber-İş, Demiryol-İş, Türkiye Sağlık İşçileri Sendikası,Güvenlik-İş, Basın-İş, DeriTeks, Kristal-İş, Belediye-İş,TÜMTİS, Türkiye Denizciler Sendikası, Harb-İş, genelmerkez ve şube pankartlarıyla yerlerini aldılar.

TES-İş kortejinde, coşkulu ve kitlesel kortejleriyleYatağan işçileri de yürüyerek, mitinge taleplerini vedirenişlerini taşıdırlar. Taleplerinin yer aldığı pankartlaraçan Yatağan işçileri sıklıkla “Her yer Yatağan heryerdireniş!” ve “Yatağan işçisi direnişin simgesi!”sloganları attılar.

Mitingde ilk sözü Şeker-İş üyesi geçici bir işçi aldı.Ardından sırasıyla Yol-İş Ankara Şube’den bir taşeronişçi, Denizli’de Zorlu Tekstil’de direnişte olan Teksifüyesi bir kadın işçi ve Yatağan işçisi kitleye hitabedenkonuşmalar gerçekleştirdiler. İşçi konuşmalarıyaşadıkları sorunların ve taleplerin aktarılmasınınyanısıra sendikalara övgü temelinde gerçekleştirildi.

İşçi konuşmalarının ardından gerçekleştirilen bir“şov”la Türk-İş Başkanı Ergun Atalay sahneye çıktı.İşçilere karanfiller atan Atalay gerçekleştirdiğikonuşmada taşeronluğu eleştirerek yargı kararınarağmen işçilerin taleplerini yerine getirmeyenhükümete seslendi. “Taşeronluğu bugün burayabitirmeye geldik” diyen Atalay, işçilerin sesini herkesinduyması gerektiğini söyledi. Konuşmasında işçilerinbiriken öfkesini dindirmeye çalışan, Türk-İş’in çokgüçlü ve işçinin yanıda olduğunu söyleyen, AKP’densandıkta hesap sormayı dile getiren Atalay, düzenpartisi CHP ve faşist BBP’yi de selamladı. Yıllardıreylem yapmadıklarını dile getiren Atalay, sabırlarınıkimsenin zorlamaması gerektiğini belirterek, Yatağanişçilerinin öfke, tepki ve coşkusunu dindirmeyi deihmal etmedi. “Aynı gemideyiz” söylemlerinitekrarlayan Atalay “batarsak hep birlikte batarız” dedi.

Kürsüde ara ara yapılan konuşmalarda BBP GenelBaşkanı’nın da aralarında olduğu vurgusu yapılırken,Atalay’ın konuşmasının ardından miting “BBP GenelBaşkanı sizleri selamlıyor” cümlesiyle bitirildi.

Kızıl Bayrak / Ankara

Page 16: Kızıl Bayrak 2014 08

Türkiye’nin sömürü, baskı ve kölelik düzeni HaziranDirenişi’nden bu yana sürekli sarsıntılar yaşıyor. Din taciri

asalaklar arasında halen sürmekte olan iktidar ve rantkavgası, bu düzende çürümenin, yolsuzluğun, rüşvetin,

pisliğin haddi hesabı, dini-imanı olmayacağını bir kez dahagözler önüne sermiş bulunuyor. İktidar sahipleri ortaklaşa

işledikleri kirli suçların hesabından kurtulmak için sandığa umutbağlıyorlar. Tüm egemenler, yerel seçimler sayesinde düzenin

çürümüşlüğünü gizleyebileceklerini, ortalığa saçılan pisliğiörtebileceklerini düşünüyorlar.

Sömürü düzeninin bekçileri bu nedenle biz emekçileri bir kez dahasandığa çağırıyorlar. Çürümüş düzenin kokuşmuş partilerinden birine oy

vererek yerel yöneticilerimizi seçmemizi istiyorlar. 4-5 yılda birtekrarlanan ve adına “parlamenter demokrasi” denen bu oyuna göre, biz

oy vereceğiz, onlar da bizi yönetecekler ve sorunlarımızı çözecekler! Oysadinci ya da sözde laik tüm gerici sermaye partileri, onların yolsuzluk ustası,

rantçı, rüşvetçi adayları çözümün değil, sorunun bir parçasıdırlar! Onlar busömürü düzeninin efendilerinin hizmetindedirler. Sorunlarımızı çözmeye değil,

sermaye sınıfının çıkarlarına uygun planları uygulamaya, bu arada kendileri içinçalıp çırpmaya talip oluyorlar. Bizden de bunun için destek ve oy istiyorlar.

Adı ister AKP, ister CHP, ister MHP olsun, bu gerici burjuva siyasetbezirganlarının programı birbirinin aynıdır. Ölçüsüz vaatleri ise yalana vealdatmacaya dayalıdır. Gerçekte hepsi sermaye uşağıdır. Hepsi emperyalizmin ve

sermaye kodamanlarının hizmetindedir. Hepsi emek düşmanıdır. Hepsi rant, hırsızlıkve soygun peşindedir. Hepsi rüşvet ve yolsuzluk bataklığında yüzmektedir. Hepsi bu

düzenin çürümüşlüğünün ve kokuşmuşluğunun bir parçasıdır. Onlara oy vermek, bu sömürü ve soygun düzeninin sürmesi demektir. Sefaletimizin

artması, emeğimizin ve ülkemizin kaynaklarının yerli ve yabancı sermaye tarafından talanedilmesi demektir.

Onlara inanmaya, çözümü onlardan beklemeye devam mı edeceğiz? Böylece tümsorunlarımızın kaynağı olan bu kokuşmuş kapitalist düzenin sürüp gitmesine seyirci mikalacağız?

Yoksa çıkar ve istemlerimizi koparıp almak için örgütlü devrimci mücadele yolunu mututacağız? Temel sorunlarımızın gerçek ve kalıcı çözümü için kendi devrimci iktidarımızı vesosyalizmi kurmak üzere soluklu bir kavgaya mı girişeceğiz?

Bizi bekleyen gerçek seçim işte budur!

Kentler kapitalist yıkımın, sömürünün ve sefaletin aynasıdır!

Kapitalizmin kentleri onun aynasıdır. En temel altyapı hizmetlerinden yoksun olarakhızla büyüyen yerleşim birimleri, zamanla kendileriyle birlikte sorunları da büyütürler.Sonuçta temel hizmetlerin yerine getirilmediği, çevrenin hesapsızca yağmalanıp tahripedildiği, semtler ve bölgeler arasında korkunç bir sosyal eşitsizlik ve dengesizliğin yaşandığı,milyonlarca insanın yaşam güvencesinden yoksun bir hayat sürdüğü bugünkü kentler çıkar

ortaya. Kapitalist düzende bu her zaman böyledir. Çünkü bu düzende, temel insani ihtiyaçlar ile

insan ve çevre sağlığı değil, fakat kapitalist kâr yasası esastır. Çünkü bu düzende, asalaksermaye sınıfının vurgun üstüne vurgun vurup zenginliğine zenginlik katmasıdır önemli

olan. Bugünün Türkiye’sinde de durum tamı tamına budur:

Sağlıklı bir kentleşme planı olan, altyapısı tamamlanmış bir tek kent yoktur. Ulaşım, yol ve trafik sorunu çözülmüş bir tek kent bulmak mümkün değildir.

Sağlıklı içme suyuna sahip kent sayısı/nüfus oranı alabildiğine düşüktür. Katı ve sıvı atıklar için arıtma tesisleri ya hiç yoktur, ya da çokyetersizdir. Kirli atıklar ırmaklara, denizlere ve yaşam alanlarındaki boş

Çözüm devrimde, ku

Page 17: Kızıl Bayrak 2014 08

arazilere bırakılmaktadır. En büyük kentler deprem fay hatları üzerinde

kuruludur ve buna karşı hiçbir ciddi önlemalınmamaktadır. Üstelik son 15 yılda deprem vergisidiye toplanan paralar 50 milyar TL’yi aşmıştır.Türkiye’nin en büyük kentleri ciddi deprem riskiylekarşı karşıya olduğu halde, deprem fonu sermayeninfinansal ihtiyaçları için kullanılmaktadır.

Bu ülkede milyonlarca emekçi yaşanabilir sağlıklıkonuttan yoksundur. Resmi rakamlara göre,kentlerdeki nüfusunun yüzde 30-40’ı gecekondulardayaşamaktadır. Kırsal kesimlerdeki derme çatmakonutlarla birlikte bu oran yüzde 60-70’lereulaşmaktadır.

“Kentsel Dönüşüm” adı altında emekçi mahallerinegöz diken asalakların tek derdi ise daha büyükvurgunlardır. Onların “dönüşüm” dedikleri, emekçilerinsemtlerine el konulmasıdır. Ayakkabı kutularındançıkan milyon dolarlar, yolsuzluk ve rüşvet havuzları ilebu iğrenç vurgun bugün tüm açıklığıyla ortayaserilmiştir.

Büyük kentlerde yaşayan halkın yaklaşık yüzde70’inin temel sorunu yoksulluk ve yoksunluktur. İşsizlikve sefalet sürekli olarak büyümektedir.

İşte sermaye sınıfının ve temsilcilerinin “halkahizmet” adına onlarca yıl içinde yarattıkları kentlertablosu budur.

Bir avuç asalağın içinde birer cennet kurup sefasürdükleri kentler, işçiler ve emekçiler için gerçek birersefalet yuvasıdır. Milyonlarca insanımız konut adınasağlıksız gecekondularda, hiçbir hizmetin ulaşmadığıvaroşlarda yaşıyor.

Yaşadığımız semtlerde kışın çamur deryasınadönen yollar bir parmak kar yağdığında

kapanıyor, zaten sınırlı olan otobüs

seferleri de iptal ediliyor. Sırf tekeller kâr etsin diye,elde edilmesi son derece kolay olan içilebilir sudanyoksun bırakılıyoruz. Zengin doğal enerji kaynaklarınasahip bir ülke olmamıza rağmen, elektriğe, ısınmaya veulaşıma fahiş fiyatlar ödüyoruz. Kreşi, çocuk yuvası,sağlık ocağı, parkı, sineması, tiyatrosu vb. bir yana,yeterli okulu, kanalizasyonu, yolu olan semtlerin sayısıbile sınırlıdır. Çöplüklerin yığılı olduğu semtlerde hertürlü salgın hastalık kol gezmektedir vb.

Düzenin egemenleri bu sorunları çözmek bir yana,halihazırda verdikleri sınırlı hizmetleri bile paralı halegetiriyorlar. “Ucuz ve kaliteli hizmet sağlamak” vb.yalanlar eşliğinde, belediye hizmetlerini deözelleştirmiş bulunuyorlar. Ödediğimiz vergilerleyerine getirilmesi zorunlu temel hizmetler bile ücretlihale getiriliyor. Artık belediyeler birer şirket, biz isemüşteriyiz.

Sermaye diktatörlüğü yıkılmadanemekçilerin sorunları çözülemez!

Tüm bu sorunları sorun olmaktan çıkaracak yeterlizenginlik ve kaynak bu ülkede elbette var. Fakatmilyonlarca emekçinin on yılları bulan emeği ileyaratılan bu zenginlikler sermayenin elinde vetekelindedir. Sorunun çözümü, bu tekelinkırılmasındadır. Tüm bu zenginliklerin ve kaynaklarınhalka maledilmesinde, halkın hizmetinesunulmasındadır. İnsanca, sağlıklı ve dengeli bir kentyaşamı da ancak bununla mümkündür. Birikmişzenginlikler ve kaynaklar üzerinde sermaye sınıfınınbüyük mülkiyet tekeli sürdüğü sürece, sorunlarımızçözülmek bir yana daha da büyüyecektir. Zira sorununasıl kaynağı kapitalist sömürü düzeninin bizzatkendisidir.

Sadece zenginlikler ve kaynaklar değil, devletbütçesi de sermaye sınıfının elinde, yönetiminde vehizmetindedir. Devlet gelirleri binbir yolla sistemlibiçimde sermaye kodamanlarına peşkeş çekilmektedir.Bütçenin büyük bir bölümü, borç ve borç faizi altında,yerli ve yabancı sermayeye aktarılmaktadır.Sermayenin sınıf diktatörlüğü sürüp gitsin diye,devletin baskı ve terör aygıtlarına her yıl milyarlarcadolar harcanmaktadır. Hortumcuların içini boşalttığıbankaların zararı emekçilerin sırtına yüklenmektedir.

Tüm bunlara karşılık eğitime, sağlığa ve altyapıhizmetlerine bütçeden ayrılan pay yüzde 3’lük, yüzde5’lik oranları geçmiyor. Sözde temel kamusal hizmetlersunmakla yükümlü belediye bütçeleri ise yalnızcakırıntılardan oluşmaktadır. Bunun nasıl kullanıldığı daayrı bir sorundur. Yerinde kullanılsa bile bu kırıntılarlahangi temel hizmetler verilebilir, on milyonlarcaemekçinin hangi temel sorunu çözülebilir, hangi temelihtiyacı karşılanabilir?

Karşımızdaki tablo yeterince açık ve nettir. Üretimaygıtı ve birikmiş zenginlikler burjuvazinin elinde,iktidar bu asalak sınıfın tekelinde kaldığı sürece, işçi veemekçilerin temel sorunlarının çözülmesi mümkündeğildir.

Çözüm için, işçi sınıfı önderliğinde emekçilerintoplumsal bir devrimle iktidarı ele alması, böylece tümbirikmiş zenginlikleri ve kaynakları emekçilerinhizmetine sunması gerekir. Ancak bu takdirde yerelhizmetler de dahil tüm temel sorunların tam ve kalıcıçözümü olanaklı hale gelir. Yerel yönetimlerde gerçekbir demokratik katılım ve işleyiş de ancak bukoşullarda hayat bulabilir. Doğayı tahrip etmeden veçevreye zarar vermeden sağlıklı birkentleşme, insanca yaşanacak birgelecek ancak bu koşullarda

urtuluş sosyalizmde!

Page 18: Kızıl Bayrak 2014 08

sağlanabilir. Bunun dışındaki her çözüm iddiası kababir yalan ve aldatmacadır.

Dayanaksız hayaller yayanlarsermaye düzenine hizmet ediyor!

Kokuşmuş düzen partilerinin yalan vealdatmacaları yetmezmiş gibi, reformist sol parti veçevreler de bu türden aldatmacalarla ortaya çıkıyorlar.Onlar emekçilerden oy desteği talep ederek,karşılığında emekçilerin “yerel iktidarını”kuracaklarını, “halkın demokratik yerel yönetimlerini”inşa edeceklerini, “halkçı belediyecilik” yaparakböylece sorunları çözeceklerini söylüyorlar.

Burada çifte bir aldatmaca ile yüzyüzeyiz. İlkin, her kapitalist ülkede olduğu gibi bugünün

Türkiye’sinde de, sermaye sınıfının merkezi olarakkurulmuş sağlam bir iktidarı vardır ve bu iktidar binbirkolla yerel planda da hüküm sürmektedir. Sermayeninbu merkezi iktidarı yıkılmadıkça, yerine işçi sınıfıönderliğinde emekçilerin devrimci iktidarıkurulmadıkça, salt belediye yönetimleri üzerinden“yerelde halk iktidarlaşmasından” sözetmek, emekçikitleleri aldatmaktır.

Öte yandan, temel zenginlikler ve kaynaklarsermaye sınıfının özel mülkü olarak kaldığı sürece,yanısıra devlet bütçesi de bu sınıfın hizmetindekullanıldığı sürece, yerel planda halkın herhangi birtemel sorununu çözmek olanaklı değildir. Salt seçimlebelediye yönetimlerine gelmekle ve güya “halkçıbelediyecilik” yapmakla sorunların çözülebileceğiniiddia etmek, emekçileri bir başka yönden aldatmakdemektir.

Devrimci sınıf mücadelesini yükseltelim!

Bizler işçi sınıfının devrimci sosyalist adaylarıolarak, bu yalın gerçekleri dile getirmek, sermayedüzeninin seçim oyununu bozmak, sermaye uşağıpartilerin içyüzünü teşhir etmek, emekçileri tek çıkışyolu olan örgütlü mücadeleye kazanmak amacıylaseçimlere katılıyoruz ve devrimci bir seçim çalışmasıyürütüyoruz. Yalanlara ve boş vaatlere dayalı sahteçözümlere karşı işçi sınıfının devrimci çözümünüortaya koyuyor, emekçilerin gerçek çıkarlarınısavunuyoruz.

İşçilere ve emekçilere sesleniyoruz: Sorunlarımız düzenin iç yüzü çoktan açığa çıkmış

seçim oyunuyla çözülemez. Bir avuç asalak iktidardümenini elinde tuttuğu sürece, sömürü, baskı vezulüm üzerine kurulu bu düzen devam ettiği sürece,temel sorunlarımız çözümsüz kalacaktır.

Çözüm, tüm sorunların kaynağı olan sermayediktatörlüğünün temellerinden yıkılmasındadır.Çözüm, işçi sınıfı ve emekçilerin her alanda ve herdüzeyde iktidarı ele geçirmesindedir. Böylece bir avuçasalağın tekelindeki tüm zenginliklerin ve kaynaklarıntüm toplumun hizmetine sunulmasındadır.

Bu sosyalizm demektir, çözüm sosyalizmdedir!Sosyalizm, temel iktisadi ve sosyal sorunlarımızınçözümünü sağlamakla kalmaz, emekçiler için gerçekbir demokrasinin de koşullarını yaratır. Ancak bukoşullarda emekçiler, hiçbir engelle karşılaşmadan,temel demokratik hak ve özgürlüklerini gerçektenkullanabilirler. Ve ancak bu durumda, yerelyöneticilerini özgürce seçmek, denetlemek vegerektiğinde görevden almak olanağına dakavuşabilirler.

Kahrolsun sermaye diktatörlüğü!Yaşasın sosyalist işçi-emekçi iktidarı!

Acil istemlerimiz uğrunamücadeleyi yükseltelim!

Sorunlarımız ve istemlerimiz bir bütündür.Bunların kesin ve tam çözümü, kurulu kapitalistdüzenin devrimci yollardan aşılması ve yerine işçisınıfının devrimci iktidarının kurulması ile olanaklıdır.İşçiler ve emekçiler olarak bu gerçeği bir an bileunutmaksızın, bu temel hedefe sıkı sıkıya bağlı olarak,acil iktisadi, sosyal ve demokratik siyasal istemlerimizuğruna mücadeleyi yükseltmeliyiz.

Önemli bir bölümü kamusal hizmetler kapsamındaolan ve dolayısıyla yerel yönetimleri ilgilendirenaşağıdaki acil istemleri de bu bakış açısıyla ilerisürüyoruz. Bu istemler uğruna kararlılıkla mücadeleedeceğiz. Koparıp almak için tüm gücümüzü veolanaklarımızı seferber edeceğiz. Bu mücadeleyi,temel istemlerimizin de eksiksizce elde edilmesini veuygulanmasını olanaklı kılacak olan biricik yola,devrime ve devrimci sınıf iktidarı mücadelesinebağlayacağız.

√ Herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi! √ 7 saatlik işgünü, 35 saatlik çalışma haftası! √ Tüm çalışanlara genel sigorta! √ İnsanca yaşamaya yeten, vergiden muaf asgari

ücret! √ Tüm dolaylı vergiler kaldırılsın! Artan oranlı gelir

ve servet vergisi! √ Herkese parasız sağlık hizmeti! √ Her düzeyde parasız eğitim! √ Herkese ihtiyaca uygun, sağlıklı, güvenli ve ucuz

konut! √ Ucuz elektrik, su ve ısınma hizmetleri! √ Güvenli, hızlı ve ucuz toplu taşıma! √ Tüm yerleşim birimlerine kreş, çocuk yuvası,

sağlık merkezi, spor, kültür ve sanat kurumları! √ Bedensel ve zihinsel engellilere, yaşlılara,

kimsesiz ve yetim çocuklara bakım ve yardım! √ İnsan sağlığını, doğayı ve çevreyi gözeten bir

kentleşme ve sanayileşme! √ Ormanlar, denizler-sahiller, göller, akarsular,

içme suyu kaynakları ve tüm doğal zenginlikler halkınhizmetine sunulsun!

√ Doğal kaynakların yağmalanmasına, çevrenin vetarihsel-kültürel mirasın tahrip edilmesine son!

√ Tüm çalışanlar için grevli ve toplusözleşmelisendika hakkı!

√ Sınırsız söz, basın, örgütlenme, gösteri vetoplanma özgürlüğü!

√ Borç ödemeleri durdurulsun, tüm borçlargeçersiz sayılsın!

√ İMF, DB vb. emperyalist mali kuruluşlarla köleceilişkilere son!

√ Emperyalistlerle açık-gizli tüm anlaşmalar iptaledilsin!

İşçi sınıfı savaşacak, sosyalizm kazanacak!

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu

Sınıf devrimcilerindenseçim seminerleri...

İstanbul16 Şubat’ta Kartal’da Üç Fidan Gençlik Kültür

Evi’nde buluşan sınıf devrimcileri, kahvaltınınardından bir toplantı gerçekleştirdi.

Genel hatları üzerinden süreç ve sol hareketinseçim tutumu değerlendirildikten sonra sınıfdevrimcilerin seçimlere ilişkin tutumu ifade edildi.Sınıf devrimcilerinin bağımsız sosyalist adaylarladevrim ve sosyalizm alternatifini anlatacağıvurgulandı.

Greif işçilerinin süren mücadelesine ilişkin dekonuşuldu. Seçim irtibat bürolarının aynı zamandaGreif işçileri ile dayanışma büroları şeklindekurgulanmasında karar kılındı.

Sarıgazi’de yapılan seçim semineri, BDSPtemsilcisinin konuşmasıyla başladı. İlk olarakkomünistler için seçimlerin bir amaç olmadığı, araçolduğu ifade edildi. Bu seçimlerin geçmişseçimlerden farklı olarak Haziran Direnişi üzerindenhem düzen cephesinden hem de işçi emekçilercephesinden daha önemli olduğu ifade edildi. Sonolarak seçim çalışması üzerinden işçi ve emekçileridevrim ve sosyalizm mücadelesini büyütmeyeçağırdı.

AnkaraSınıf devrimcileri, Ankara Büyükşehir Bağımsız

Sosyalist Belediye Başkan adayı T. Şinasi Topçu’nunda katılımı ile beşinci ve sonuncu semineri “Yerelseçimler ve deneyimler” başlığı altında 16 Şubat’tagerçekleştirdi.

Sunum çerçevesinde zor bir dönemden geçildiği,böyle bir süreçte devrimci bir odak ve alternatifolarak öne çıkmanın önemi vurgulandı. “Birseferberlik süreci” olarak tanımlanan seçimsürecinin, varolan alanlarda derinleşmek, devrimcisınıf çalışmasını güçlendirmek temelinde elealınması gerektiği vurgulanırken, aynı zamandagüçlü bir ajitasyon faaliyetinin önemine değinildi.

Sunumun devamında seçim komisyonlarınınönemi, propagandanın etkin ve yaygın yapılması,sınıf çalışmasını güçlendirmek için neler yapılacağı,süreçteki en temel gündem olan 8 Mart’ın nasılörgütleneceği, seçim bürolarının etkin kullanımı,kitle toplantılarına dair vurgular yapıldı.

Seminerin ikinci bölümünde söz alan AnkaraBüyükşehir Bağımsız Sosyalist Belediye Başkan adayıŞinasi Topçu ise, hedefin açık ve net olduğunu,çalışma yürütülen alanlarda ve özelikle sınıfçalışmasında derinleşmenin önemine işaret etti.

İzmir16 Şubat Pazar günü sabah saatlerinde Buca

Şirinyer’de tutulan seçim bürosunun temizliği vedüzenlenmesi el birliği ile yapıldı. Ardından “Buca’dadevrimci seçim çalışması” gündemli toplantıyageçildi. Toplantı genel siyasal atmosferin kısaaktarımıyla başladı. Dönemin, sınıfın bağımsızprogramını kitlelere götürmenin, devrim vesosyalizm propagandasını güçlü bir biçimdeyapmanın olanaklarına haiz olduğu vurgusu yapıldı.

23 Şubat Pazar günü açılış etkinliğinin bağımsızsosyalist adayın tanıtım toplantısı ile birlikteörgütleme kararı alındı.

Page 19: Kızıl Bayrak 2014 08

İstanbulİstanbul Büyükşehir Belediyesi Bağımsız Sosyalist

Başkan Adayı Burcu Deniz'in katılımı ile 18 Şubat'ta,aday tanıtımı ve seçim politikasının açıklandığı toplantıgerçekleştirildi. Genel-İş İstanbul Anadolu Yakası 1No'lu Şube'de gerçekleştirilen basın toplantısında ilkönce BDSP temsilcisi söz aldı.

Düzene karşı devrim!

Emperyalist kapitalist sistemin yaşadığı krizlerin,bunalımların sınıf ve kitle hareketlerini doğurduğu,dünyanın dört bir yanında isyanların gerçekleştiği vebunun dolaysız bir yansıması olarak Türkiye'de deHaziran Direnişi'nin gerçekleştiği vurgusunu yaparaksöze başlayan BDSP temsilcisi, düzen içi taraflaşma,yolsuzluklar, düzenin her yerinden ortaya saçılanpislikleriyle beraber seçime hazırlandığını, işçi veemekçileri düzene yedeklemek için bu seçim döneminikullanacaklarını söyledi. 30 Mart seçimlerinin bir yerelseçim olmasına karşın ülkedeki siyasal tablonun buseçimlere ayrı önem atfettiğini ve düzen güçleri içingüven oyu veya yenilenme anlamı yüklendiği,komünistlerin bu noktada seçimler vesilesiyle düzenekarşı devrim şiarını yükseltmesindeki önemi vurguladı.

“Düzene karşı devrim!” şiarını yükselten tek adayınBDSP'nin adayları olduğunu, BDSP'nin de busorumlulukla süreci yürüteceğini, yürütülecekmücadelenin sosyalizm maskesi altında kitleleresandıkları adres gösterenlere karşı da olacağınısöyleyerek konuşmasını bitirdi.

Çözüm işçi sınıfı iktidarı!

Ardından BDSP'nin İstanbul adayı Burcu Deniz sözalarak yürütecekleri seçim çalışmasının oy üzerinekurulu bir çalışma olmayacağını, kitleleri devrimmücadelesine katmayı ve sokağa çıkarmayıhedeflediğini söyledi.

Seçim faaliyetlerinin düzen partilerine ve düzenekan taşıyanlara karşı da olduğunu söyleyen Deniz,yerel iktidarlar veya kurtarılmış bölgeler yaratarakdüzenin yıkılamayacağını, bozuk düzende sağlam çarkolmayacağını, seçimlerin çözüm olmayacağını işçisınıfının iktidarının çözüm olacağını söyleyereksözlerini bitirdi.

Greif işgaliyle dayanışma büroları

Son olarak, seçimler vesilesiyle devrim vesosyalizm propagandasını İstanbul'un dört bir yanınayayacaklarını, bu süreci devrimci sınıf kavgasınıbüyütmek için değerlendirileceği belirtildi. Açılacaktüm seçim bürolarının sınıf mücadelesinin ve Greifişgaliyle dayanışmanın büyütüleceği bürolar olacağını,tüm büroların Greif işgaliyle dayanışma bürolarınadönüştürüleceğini, devrimci sınıf kavgasına çağrının vebu çağrıyı büyütmenin hayatta somutlandığı alanınburası olduğunu vurgulandı. Toplantı konuşmaların

ardından sonlandırıldı.

AnkaraAnkara BDSP, 19 Şubat günü gerçekleştirdiği basın

toplantısında 30 Mart yerel seçimlerindeki tutumunuaçıklarken Ankara Büyükşehir Belediye başkan adayınıda tanıttı.

Basın toplantısı Birleşik Metal-İş SendikasıBinası’nda saat 17.00’de gerçekleştirildi. “Bozukdüzende sağlam çark olmaz! Düzenin pisliğini sandıkdeğil, devrim temizler!” şiarlı sinevizyon gösterimiylebaşlayan toplantıda ilk sözü BDSP temsilcisi aldı.

BDSP temsilcisi:Emekçilerin cevabı ‘devrim’ olmalı!

BDSP temsilcisi, bunalımlar ve savaşlardöneminden geçerken ekonomik-sosyal krizlerin varolduğunu belirtti. Kapitalizmin bu krizleriyönetemediğini söyleyen BDSP temsilcisi, krizlerinfaturasının emekçilere ödetilmeye çalışıldığını, bununiçin de faşist baskı ve terör aygıtlarının devreyesokulduğunu vurguladı.

Temsilci, emekçilerin üzerindeki ölü toprağınınatılmasının vesilesi olarak Haziran Direnişi’ne işaretederken, emperyalist-kapitalist sistemin miadınıdoldurduğunun altını çizdi. İşçi sınıfının ve emekçikitlelerin tek cevabının ‘devrim’ olması gerektiğinintarihsel deneyimler ışığında bir kez daha gözler önünüserildiğini ifade etti. Böylesi bir süreçte emekçilerialdatmanın, kandırmanın ve yanılsamaya itmenin biraracı olarak seçimlerin var olduğunu belirtti. Sistemiyönetenlerin ve burjuva partilerin her fırsattaseçimleri sorunların çözümünün adresi olarakgöstermeye çalıştıklarını, tam da bu sebeple işçi veemekçilerin karşısına tek alternatif olan devrim vesosyalizm bayrağıyla çıkmanın yakıcı ve acil olduğunuvurguladı.

Böylesi bir süreçte çözümün devrimci sınıfmücadelesini yükseltmek, seçimi, parlementoyu, tümkurumlarıyla birlikte düzeni teşhir edebilmek ve tekçözüm yolunun düzeni yıkmaktan geçtiğini emekçileregösterebilmek gerektiğinin altını çizdi. Devrimci sınıfmücadelesinin Greif direnişinde somutlandığını, Greifişçilerinin kendilerine dayatılan baskı ve sömürüyekarş, militan bir direniş biçimi olan işgal bayrağınıfabrikalarında dalgalandırdıklarını belirten BDSP

temsilcisi, Greif işçilerinin de hem patrona hem dekendilerine dost olarak görünen sendikal bürokrasiyekarşı mücadele ettiklerini ve çözüm yolunugösterdiklerini belirtti.

Şinasi Topçu: Tek yol işçi ve emekçileriniktidar mücadelesidir!

Seçim bildirgesinin okunmasının ardından AnkaraBüyükşehir Belediyesi Bağımsız Sosyalist Başkan AdayıŞinasi Topçu bir konuşma gerçekleştirdi.

Seçim bildirgesinde ve yapılan konuşmada altıçizilen konuların anlamlı olduğunu ve güncel görevinbu programı işçi ve emekçilere daha etkin bir biçimdeulaştırmak, bu uğurda mücadele etmek, işçi veemekçileri bu programın bir parçası haline getirmekolduğunu belirten Topçu, emekçilerin kendiözgürlükleri ve bağımsızlıkları için mücadeleedebilmesinin, kendi geleceklerini ellerinealabilmesinin ve örgütlü bir şekilde mücadeleetmelerinin en yakıcı görevlerden biri olduğunusöyledi. Bağımsız sosyalist adaylar olarak yeganeamaçlarının bu olduğunu belirterek, düzen partilerininyalanlarla emekçileri aldatmaya çalıştığını, diğertaraftan sol ve sosyalistlik adına işçi ve emekçileridüzene bağlama misyonunu üstlenmiş sol partiittifaklarının var olduğunu ifade etti. Topçu, düzenpartilerinin ve reformist adayların, işçi ve emekçilerinçıkarına hizmet etmediğini gösterme sorumluluğuylakarşı karşıya olunduğunu, bağımsız sosyalist adaylarolarak en önemli amaçlarından birinin de bu olduğunubelirtti.

Topçu “Bugün emekçiler her ne kadar kendilerineait olmayan düzen partilerine oy verseler de biz şunuçok iyi biliyoruz: Düzen partilerine oy veren tümemekçi kardeşlerimiz orada birer kiracılardır! Bizonların kiracı olduklarının bilinciyle, onları ev sahibiyapmak adına, geleceklerine sahip çıkmaları adınamücadele edeceğiz!” dedi. Bu düzenden kurtulmanınyegane yolunun işçi ve emekçilerin iktidarmücadelesine hazırlanmasından geçtiğini belirtenTopçu, bu mücadeleyi başarıyla yürüteceklerini,devrim ve sosalizm davasına işçi ve emekçilerikazanacaklarını belirtti.

Konuşmanın ardından basın toplantısısonlandırıldı.

Kızıl Bayrak / Ankara-İstanbul

BDSP: Seçimlerde devrime çağıracağız!

Page 20: Kızıl Bayrak 2014 08

Geçtiğimiz hafta sermayenin solu CHP’nin gruptoplantısında ilginç bir görüntü oluştu. CHP’li bir üye,başkanın konuşmasına itiraz etmesi nedeniylesalondan yaka paça dışarı atıldı. Kürsüde bulanan CHPGenel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, eliyle kürsüyevurarak, “Parti kültürünü benimsemeyen ve GenelBaşkanı’nın sözünü kesen hemen burayı terk etsin. Atınbunu dışarı” diye diktatörce bir tavır takındı. Bununüzerine, haftalar öncesinden süregelen adaytartışmaları iyice gün yüzüne çıktı.

Burjuva basına da konu ile ilgili birçok bilgi yansıdı.Yansıyan bilgiler CHP’ye egemen burjuva siyasetkültürünün boyutlarına yeniden ayna tuttu. Adaylarınbirbirlerinin “ayağını kaydırma” çabaları, birbirlerinitehdit etmeleri, protestolar, kimi adayların (örneğinMustafa Sarıgül) kendine yakın adayları öne çıkarmave kimilerinin adaylığını engellemesi ve daha niceleri…Tüm bu yaşananlar aslında CHP gibi bir düzenpartisinde son derece doğal olan olgulardır.

Kılıçdaroğlu’nun kaba müdahalesi, yerel seçimlerüzerinden gerçekte aylardır yaşanan bu sorunlarıyalnızca daha görünür hale getirmiştir. Onun bu tavrı,sözde muhalefet ettiği Erdoğan’ın adeta bir ikiziolduğunu da göstermiştir. Zaten egemenlerin siyasettarzı ve “demokrasi” anlayışları hep böyle olmamışmıdır? Türk burjuvazisi, yeri geldiğinde kendi öz oğlunuya da kardeşini bir tehdit unsuru olarak görüpöldürten bir geçmişin bugünkü mirasçısıdır. Bu sınıfınpolitikacılarının kendilerine muhalefet eden herhangibirini salondan attırması gayet normaldir.

Peki aday seçimlerinde böylesi kavgalar nedenyaşanmaktadır? Kılıçdaroğlu bununla ilgili şöyle biraçıklama yapıyor: “En çok kavga nereden çıkıyor?Ankara Pursaklardan mı? Diyarbakır’dan mı, Sivas’tanmı? Hayır. Nereden çıkıyor? CHP oylarının yüksek

olduğu yerlerde çıkıyor. Niye kavga çıkıyor? Benolacağım o olmasın kavgası…”

Bu açıklama gerçek bir itiraftır aslında. Sorununözünde tamamen rant yatmaktadır. CHP herkesinbildiği gibi işçi sınıfının değil sermayenin partisidir.Bunun böyle olması, bu parti aracılığı ile bir takımbelediye gibi mevkilere gelen zatların “hizmet” süresiboyunca bilfiil kasasını dolduracağını göstermektedir.Tüm bu kavgalar ise ortadaki rantın paylaşılmasıkavgasıdır.

Dolayısıyla aday seçimlerinde bir takım antidemokratik ve kaba müdahalelerin gündeme gelmesigayet doğaldır. Bu müdahaleler ise parti içerisinde birtakım protestoları gündeme getirmektedir. Örneğin birgrup CHP’li geçtiğimiz günlerde CHP’li belediyelerönünde protesto eylemleri yapmıştır.

CHP’nin içinde yaşanan sorunlar sadece birbiri ilekavga sınırında kalmamış ve Kırklareli milletvekili ve birdizi partilinin istifası ile devam etmiştir. Parti içindeyaşanan bu sorunlar insanın aklına AKP’nin sonsüreçte cemaat ile yaşadığı rant kavgasınıgetirmektedir. Tam olarak aynı olmasa da CHP’degeleceğin AKP’si mevcuttur.

Neticede CHP, “demokrasi” anlayışıyla, buna yönveren sınıfsal yapısıyla, hizmet ettiği sınıfınkarakteriyle ve tarihi ile genel olarak bir sermayepartisidir. Kılıçdaroğlu, “koltuklar kişisel hırsaendekslenmemeli” demektedir. Oysa kendisinin debildiği üzere bu hırs kişisel değil, sınıfsaldır. Partilerkişilerin değil sınıfların partileridir. Demokrasi desınıflara göre şekillenir. Bu yüzden işçi ve emekçiler, birsermaye partisinden kendilerine herhangi demokratikbir uygulama ve çıkar beklememelidir. İşçi veemekçiler, işçi sınıfının devrimci partisi etrafındabirleşmeli ve mücadele yolunu tutmalıdır.

Bir burjuva partisi, binkoltuk kavgası…

Birbirini teğet geçenler,paralel oldular

Erdoğan son yaptığı açıklamalarla yine adındançokça bahsedilen olmaya devam ediyor. Gündemsaptırmak maksatlı olur olmaz çıkışlar yapmayı,toplumsal hassasiyetleri kaşımayı iyi bilen Erdoğan,gündemdeki yerini koruyor.

Son olarak “Geziciler ile paralel devletin patronubir” diyen Erdoğan, bir taşla iki kuş vurabileceğinisanıyor. Ama “paralel” dediği cemaatle şimdiye dekyanyana yürüyenin kendileri olduğunu düşünürsekkimin kime paralel olduğu biraz tartışmalı hale gelir.

Yanıltma amacını taşıyan tüm bu kelimeler,sadece bir anlayışı gösteriyor. Bu anlayışın paralel yada her ne şekilde olursa olsun izleyeceği çizgi ancakbir çemberin içi, yani kapitalist sistem olabilir. Busistemin içinde yol alanların paralel, yatay ya dadikey nasıl bir hattan ilerledikleri önemli değildir.

Erdoğan’ın saptırmaya, kedince içini boşaltmayaçalıştığı ise esas olarak Haziran Direnişi’dir.Sonrasında gelişecek her şeyin bambaşka olduğu budireniş sadece Erdoğan’ın korkulu rüyası değildirelbette. Erdoğan kendi siyasal geleceği ve hizmetetmekte olduğu sınıfın çıkarları arasında sıkışmıştır.

Bu düzenin sınırlarını zorlayabilecek her türlükalkışma onun için tehlikelidir. Erdoğan, çemberininiçinde kazancına kazanç kattığı bu sisteminsınırlarını gözetmek zorundadır. Bundan ötürü“destan yazanlarını yedirtmeyen”, “emirleri benverdim” diyen Erdoğan gerçeği, çok paralelli tek birsistemi işaret etmektedir.

Bu “paralel” çizgilerin birbirilerine değmeden,çıkarlarına dokunmadan çevresinde dönüpdurdukları kapitalist sistemde çıkarlarıkesişmektedir. Onları karşı karşıya getiren de aslındabu para(lel) mevzusudur.

Dün çıkarları gereği birbirlerine teğet geçenler,bugün ayrı paralel çıkar odaklarının temsilcileriolsalar da gerçek değişmemiştir. Kapitalist sisteminsorunsuz devamı için çemberin dışına çıkmayaçalışanlara birlikte aynı kini beslemektedirler.

Sağlı sollu hangi düzen partisi olursa olsun, tümçıkar odakları bu düzenin çemberindeki sınırgüvenliğidirler. Önemli olan yaşamını bu çemberiniçinde kurmamak ve bu çemberi parçalamamücadelesi vermektir. Bu da ancak devrimcilikleolur.

Page 21: Kızıl Bayrak 2014 08

Ali İsmail’e de Gezi kapalıAli İsmail’in ailesi Gezi Parkı’nı ziyaret etme

isteği, polisin engellemesiyle karşılaştı.Gezi Parkı’na çıkan merdivenleri abluka altına

alan polis, toplananların kararlılığı üzerine sadeceAli İsmail Kormaz’ın ailesine “izin verileceği”niaçıkladı. Fakat ailenin tutumu net oldu. Ali İsmail’inabisi “Sadece aileyi almak istediler, ama Ali’nin birsürü abisi var. Onlar girmiyorsa biz de girmeyiz”dedi.

Bekleyiş sırasında da açıklamalarda bulananGürkan Korkmaz, “Biz buraya eylem yapmayagelmedik. Ali İsmail Gezi Parkı eylemlerinde hayatınıkaybetti, annem de burayı gezmek istedi. Ama yineaçkapa, izin vermediler” diye konuştu. Ali İsmail’inannesi Emel Korkmaz da, “Buraya ben değil, Aliİsmail gelmeliydi” dedi.

Aile ile birlikte toplanan kitlenin kararlılığıkarşısında polis kalkanlarını kullanarak toplananlarıdağıtmaya çalıştı. Korkmaz Ailesi, İstiklal Caddesiüzerinden Galatasaray Liseli’ne doğru yürüdü. Busırada Ail İsmail Marşı söylendi.

Galatasaray Lisesi önünde basın açıklamasıyapıldı. Ali İsmail’in annesi Emel Korkmaz “Karşımdabinlerce Ali İsmail var!” dedi. Ağabey GürkanKorkmaz ise Gezi Parkı’ndaki polis ablukasına tepkigösterdi. Baba Şahap Korkmaz da polise tepkigösterdi.

Korkmaz Ailesi basın açıklaması yaptıktan sonraTaksim’den ayrıldı. Polis Gezi Parkı’nı yeniden açtı.Aile aynı günün akşamı İstanbul’da yapılanFenerbahçe maçına katıldı.

Son eylem Berkin için...Her hafta Gezi tutusaklarının özgür kalması için

yapılan eylemin sonuncusu yapıldı. 13 Şubat’taİzmir Gezi tutuklularından son 8 kişide, mahkemeceserbest bırakıldığı için eyleme son verildi.

15 Şubat Cumartesi günü Konak YKM önündebiraraya gelen aileler, burada marşlarla beklediktensonra yürüyüşe başladılar. Önde Gezi tutsak ailelerinpankartı ve “Diren Berkin İzmir seninle” yazılı ozalittaşındı. Yürüyüş boyunca ajitasyon konuşmalarıyapıldı.

İş Bankası önüne gelindiğinde yapılankonuşmada Haziran Direnişi’ni yargılamanın işçi veemekçilerin mücadelesini yargılamak anlamınageldiği söylendi. Ayrıca direnişlerini sürdürenişçilere selam gönderildi.

Oturma eyleminden önce, İzmir Dayanışmasıadına yapılan açıklamada Gezi tutsakları için verilenmücadele hatırlatıldı. “Gezi davasının takipçisiolacağız. Onurdan, emekten yana ne varsa Greifişçileri şahsında olduğu gibi sahip çıkmaya, sesinibüyütmeye devam edeceğiz” denildi.

Tahliye olan Gezi tutsakları Faruk Erdoğan veGörüş Atıcı da konuşma yaptılar. Erdoğan ve Atıcıcezaevinde yaşadıkları süreci anlattılar. ÇHD İzmirŞube Başkanı Av. Şule Aslan Hızal, Karşıyaka HalkForumu adına Musa Çam birer konuşma yaptı.Oldukça coşkulu geçen eyleme çevredekiemekçilerin de alkış ve sloganlarla destek vermesidikkat çekti.

Kızıl Bayrak / İzmir

Abdullah Gül Twitter’daki hesabından “İnternetYasası’nı” onayladığını duyurdu. Gül tarafındanonaylanan bu yasa ile Telekomünikasyon İletişimBaşkanı’nın (TİB) emriyle internet yayınlarıdurdurulabilecek. Yasaya yönelik büyük tepkilerkarşısında Gül’ün iki maddelik yumuşatma talebi deyasanın özünü değiştirmiyor. Bu yasa özel hayatın,kişisel mahremiyetin ortadan kaldırılmasını, asıl olarakise toplumsal muhalefetin susturulmasını esas alan biranlayışla hazırlandı.

Bütün maddelerin hem hukuki hem teknikaçıklamaları bunların çok ötesinde olmakla beraber,yasada öne çıkan maddeler var. Birincisi;Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) başkanınadaha önce kullanılan içeriğin engellenmesi yanındaiçerikten çıkarma yetkisi veriliyor. Bu, mahkeme kararıolmaksızın her türlü içeriğin tamamen kaldırılabilmesianlamına geliyor.

TİB çalışanları hakkında soruşturma açmak TİBbaşkanının iznine bırakılıyor. Bu, TİB’in eline geçen güçile yapabilmesi kuvvetle muhtemel her türlü gizlifişleme, dinleme faaliyetlerini soruşturma dışıbırakmak demektir.

Yasayla, Erişim Sağlayıcıları Birliği adında bir kurumoluşturuluyor. Erişim sağlayıcı bütün firmalar bukuruma bağlanarak, TİB’in yetki alanı dışında kalanengellemelerin teknik altyapısı ve maliyeti de bufirmalara yıkılıyor. Bu durumda kurumun sansürdenbaşka bir işlevi olmayacağı aşikardır.

Sansür yasasında IP ve DNS bazlı engellemeyanında URL bazlı engellemelere yasal bir kılıfgeçiriliyor. Bu, her kullanıcının internet trafiğininderinlemesine incelenmesini gerektirdiği için, hemfişleme gibi konularda, hem de altyapı eksikliğidolayısıyla Internet’te yavaşlık yaratacaktır. Ayrıca,devlet bu düzenlemeyle emekçilere potansiyel suçlumuamelesini reva gördüğünü kanıtlıyor.

Yasaya göre kişilik haklarının ihlali gerekçesiyleyapılan içerik çıkarmaları başvuruları birliğe veyadoğrudan mahkemeye yapılabiliyor. İki halde demahkemeye ulaşan bu başvurular duruşmayapmaksızın karara bağlanıyor ve birliğe uygulatılıyor.Yani eskiden savcılık ihtiyati tedbirine veya standartbir mahkeme sürecinin kararına bağlı olan içerikçıkarma kararları çok daha rahat bir şekilde,duruşmasız bir şekilde yaklaşık dört saat içindeuygulamaya konabilecek.

Yasa ile yer sağlayıcılar için şikayetlere 24 saatiçinde yanıt verme zorunluluğu getiriliyor. Bu, URLtabanlı yasaklamayla birlikte düşünüldüğünde,yurtdışındaki yer sağlayıcıların (Twitter, Facebook,Google...) şikayetlere hızla yanıt vermemesidurumunda engellenebileceği anlamına geliyor.

Yasaya göre erişim ve yer sağlayıcıların içeriğivaktinde kaldırmama ve şikayetlere vakitli yanıtvermeme halinde gelen ceza hapis cezasından idaripara cezasına çevriliyor. IP bilgisi vermeme gibidurumlarında ise hapis cezası verilebilecek.

İnternet sansür yasası Bakanlığa siber suçlarlasavaşma yetkisi veriyor. Amerika’daki benzer kanunlarve bakanlığın sicili düşünüldüğünde, bu toplumüzerinde her türlü baskıya kapı açan bir uygulamadır.

Toplumsal ve siyasal yaşamın aklımıza gelebilecekher alanına dönük kapsamlı müdahalelerin yapıldığı,son derece keyfi düzenlemelerle sürekli değiştirilip-dönüştürüldüğü bu koşullarda giderek farklı bir politikanlam kazanan internet kullanımına sansür veengelleme getirmek de kaçınılmaz hale gelmişti!Türkiye’de özellikle Haziran’a damgasını vuran büyükhalk hareketinden sonra sosyal paylaşım sitelerininkullanımı politik bir muhteva kazandı. Bu yasakla enbaşta bu engellenmeye, emekçilerin haber almaolanakları sınırlanmaya çalışılıyor.

Sansürü koyulaştırmayasası…

Page 22: Kızıl Bayrak 2014 08

Yeni bir yerel seçim sürecinin içindeyiz. Dinci-gericiAKP iktidarının kendi iç dalaşı ve beraberindegerçekleşen yolsuzluk operasyonlarının ardından yerelseçim süreci farklı bir muhteva kazandı. Yerel seçimleryerel yöneticilerin belirlenmesinden öte, AKP iktidarıiçin bir güven oylaması niteliği taşıyor. Yerel sorunlarve bu temelde vaatlerin yanı sıra, AKP’nin iktidarıelinde tutabilmek için her türlü kirli yol, yöntem vedemagojiyi sergilediği bir süreç olarak işliyor yerelseçim hazırlıkları. Tüm düzen güçleri, yerel yönetimlerielde edebilmekten öte, düzenin iç dalaşında galipgelebilme mücadelesi veriyor.

Birbirinden hiçbir farkı olmayan burjuva düzenpartileri, kendi varlıklarını idame etmek için bu seçimoyununda kıyasıya yarış halinde emekçilerden oyistiyorlar. Toplumun yarısını oluşturan kadınlar daburjuva düzen partileri için güçlü bir oy potansiyeliolarak görülüyor. Sermaye partileri kadınların oylarınıalmak için yoğun bir propaganda yürütüyorlar. 11 yıllıkAKP iktidarı döneminde emekçilerin yoksulluğu vesefaleti karşısında kitleleri biat ettirmenin bir aracıolarak hayata geçirilen yardım adı altındaki sadakalar,seçim sürecinde had safhaya varmış durumda.Özellikle AKP’li belediyeler, başta ev yaşamını idameettirmekle yükümlü kadınları hedefleyen biçimde“yardımları” arttırmış, bunu da seçime endeksli birpropagandaya dönüştürmüş bulunuyorlar.

AKP ve diğer burjuva partileri kadınlara yönelikvaatlerde de oldukça “cömertler”. Kadınlara işolanakları, istihdamın artırılması, kadınlarınyönetimlerde söz sahibi olması, sosyal haklar vb.vaatler, düzen partilerinin dilinden eksik olmuyor.Ancak sorunun kaynağı olanlar çözümün bir parçasıolamazlar. Burjuva düzenin temsilcileri olan düzen

partileri, kadınların ezilmesi, sömürülmesi, baskı veeşitsizlikleri yaşamalarının bizzat suç ortağıdırlar. Yakındönem pratikleri dahi, söylemlerinin ne denli ikiyüzlüolduğunu kanıtlamaya yeter. Kadın istihdamınıartırmak olduğu iddia edilen, ancak kadınlarıngüvencesiz ve kölece çalıştırılması anlamına gelenKadın İstihdam Yasa tasarısı AKP tarafındanhazırlanmış, hiçbir burjuva partisi de karşı bir tutumgeliştirmemiştir.

Kadınlara yönetimde söz hakkı vereceklerinisöyleyen düzen partileri, yerel seçim aday listelerindede kadınlara doğru düzgün yer vermemişlerdir. Yerelseçimlerde kadın aday oranları AKP’de yüzde 1.23,CHP’de yüzde 4.16, MHP’de yüzde 1.12’dir. Kadınları“vitrin” olarak göstermeyi bile tercih etmemişlerdir.Keza yerel seçimlerdeki adaylık ücretleri kadınlarıdışarıda bırakmak anlamına gelmektedir zaten. AKPkadınlar için başvuru ücretinin yarı oranda olmasınıkararlaştırırken (bunun bile uygulandığı meçhul), CHPkadınlar için “özel ödenti” alınmayacağını açıklamış,ancak buna rağmen belediye başkan aday adaylığı için250 TL, belediye ve il genel meclis üyeliği için 100 TL“dosya ücreti” almayı kararlaştırmıştır. MHP başvuruücreti almayacağını belirtmesine rağmen bazı yerlerdealınmış, bazı yerlerde ise alınmamıştır. Dolayısıyla“siyasette kadın eli, kadın rengi” söylemleri bilehavada kalmıştır.

Reformistler de kadın sorunundayanılsamalar yaratıyor

HDP’nin seçim bildirgesinin temel bir başlığınıdemokratik özerk yönetimlerde “cinsiyet eşitlikçi vekadın özgürlükçü yaklaşım” oluşturuyor. Kadına

yönelik pozitif ayrımcılık temelinde ileri yanlartaşımasına rağmen, HDP’nin seçim programındakadınların sorunları karşısında dayanaksız hayalleryayılıyor. Zira “demokratik özerk yerel yönetimler”ingünümüz koşullarında maddi zeminleribulunmuyorken, bu anlayışın bir parçası olarakkadınların yerel yönetimler eliyle özgürleşmesinin birkarşılığı da yoktur. Zira köklü tarihsel ve toplumsal birmuhtevaya sahip kadın sorununun onu doğurankoşulları ortadan kaldırma mücadelesinebağlanmadan çözülmesi olanaklı değildir. Yerelyönetimler eliyle atılabilecek kırıntı düzeyindekiadımları, kadın sorunun çözümü olarak göstermek iseyanılsama yaratmaktan başka bir şey değildir.Kadınların ev içi emeğinin toplumsallaşması amacıyla,yerel yönetimler eliyle yapılabileceği ifade edilen topluyemek merkezleri, çamaşırhaneler, ücretsiz çocuk,yaşlı, engelli gündüz bakım evleri, ücretsiz kreş vb.ninhangi bütçe ile yapılacağı ise merak konusudur. Zirabelediyelere ayrılan çok sınırlı bütçelerle asgarianlamda kamu hizmetlerini bile karşılamak olanaklıdeğildir.

Çözüm devrimci sınıf mücadelesinde...

Emekçi kadınların dişe diş mücadelesi ilekazanılmış 8 Mart’ı böylesi bir atmosferde karşılıyoruz.8 Mart’ı da kapsayan önümüzdeki süreçte, emekçikadınlar, seçim aldatmacasına kanmamalı, burjuvapartilerin her türlü yalan, aldatmaca, gözboyamalarına, reformist güçlerin kadınların temeltaleplerinin yerel yönetimler eliyle çözülebileceğinedair yarattıkları yanılsamalara karşı devrimci sınıfmücadelesini yükseltmedirler.

8 Mart’ı da içine alan seçim sürecindeprogramların karşı karşıya geldiğini düşündüğümüzde,sosyalizmin programını en etkin şekilde işlemek,özellikle sosyalizmde kadın sorununun gerçekçözümünü tüm tokluğuyla vurgulamak önemtaşımaktadır.

Sosyalizm nihai hedef olmakla birlikte, bu hedeflebağı içinde kadınların eşitliği ve özgürlüğümücadelesinde acil-demokratik istemler için kararlı birmücadele çağrısı yükseltmek de önemlidir. Ziraözellikle AKP iktidarı sürecinde, kadınları sermayeninhizmetinde ucuz işgücü olarak gören anlayışın gericipolitikalar eşliğinde kadınları gün geçtikçe derinleşensorunlarla karşı karşıya bıraktığı çok açık bir gerçektir.Bu temelde, başta işçi sınıfının acil demokratikistemlerinin bir parçası olan emekçi kadınlarınistemlerini mücadelenin temel konusu olarak elealmak ve emekçi kadınları mücadeleye seferber etmekgerekmektedir.

Bugün 8 Mart’ın güncel çağrısı ise, New York’lutekstil işçisi kadınların geleneğine sahip çıkmak,Haziran barikatlarından Greif işgalcilerine direniş vemücadeleyi yükseltmektir.

Kadınların seçimi mücadele olmalı

Page 23: Kızıl Bayrak 2014 08

Carrefour Bursa Anataolium’da risk ve kayıplarıönleme bölümünde çalışan Sibel Erbay, çalıştığı bölümtaşerona devredildiği için işten çıkarıldı. Carrefour’unhisselerinin bir bölümünün Sabancı’ya devredilmesininardından hız kazanan bu taşeronlaştırma saldırısı ilkolarak Ankara’da başladı. Fakat ülke genelindeki diğermağazalarda da uygulanacak. Carrefour, daha fazla kariçin kendi bünyesinde yapılan bu işi taşeronadevrederek işçi maliyetini düşürmek istiyor. SibelErbay ile işten atılma sürecini ve taşeronlaştırmayıkonuştuk.

- Yaptığın işten bahseder misin? - Carrefour’un kendi bünyesinde güvenlik olarak

çalışıyordum. Bizim altımızda taşeron güvenlikler devar. Bunlar giriş-çıkışlarda duruyorlar. Biz de daha çokkilit noktalarda, personel girişinde, ürünlerin giriş çıkışyaptığı yerlerde yer alıyorduk. Fakat bizim bölümümüzgüvenlik olarak değil de risk ve kayıpları önlemebölümü olarak geçiyor. Carrefour’un her işinebakıyorduk. Gelen ürüne, iade yapılan ürüne, kontroledilmeden hiçbirşey çıkmıyordu.

- Neden işten çıkarıldınız?- Yılbaşından sonra Carrefour’un hisselerin

çoğunun Sabancı’ya devredilmesiyle bizim bölümümüzde kapandı. Bizim bölümümüz taşerona devredildi. İlkönce Ankara’da bizim bölümde olan arkadaşlar iştençıkarıldı. Sonra da biz çıkarıldık.

Biz sabah işe gittik, çalıştık. Çıkış saatimiz geldi,mağaza müdürümüz bizi çağırdı. Toplantı odasında,insan kaynakları ve mağaza müdürü bizim bölümüntaşerona devredildiğini söyledi. Bizi farklı bir mağazadabizim yaptığımız işin daha altında bir iş olan reyonelemanı olarak çalıştırmak istediklerini söylediler.Birden pat diye böyle bir durumla karşılaşınca şaşırdık.Psikolojik baskı da var. Ne yapacağımızı bekliyorherkes... Bana Bademli mağazasında reyon elemanlığıteklif ettiler. Ben kabul etmedim. Çıkışımızı verdiler.Bademli evimden uzak, şehir dışında sayılır. İki araçdeğiştirerek gitmem gerekiyor. Araçtan indiğimde deyürümem gerekecek. İki vardiya çalışacağım, saat23.00’de işten çıktığımda ben nasıl o yolu yürüyeyim?Benim için zor olacaktı o yüzden kabul edemedim.

- Kaç kişi çıkarıldı?- Biz 4 kişi çalışıyorduk. Bir arkadaşa aynı mağazada

eşit şartlarda iş teklif ettiler. Bunun sebebi de şu: Dahaönceden insan kaynakları işini yapmadığı için birtartışmamız olmuştu. Mağaza müdürü ve insankaynaklarıyla karşı karşıya gelmiştik. Bizim mağazada

insan kaynakları mağaza müdürü gibi çalışıyor. Onlarlayaşadığımız bu tartışmada işten atılan diğer 2 arkadaşda benim tarafımda yer almıştı. Biz işimizi yapıyorduksonuçta, ama bu tartışma yüzünden bize yaptığımızişten daha düşük bir iş teklif ettiler. Biz normaldeşeflerle muhatap oluyorduk, fakat bizi bu şeflerinaltında çalışmak üzere yönlendirdiler. Ben bu iştengocunmam, başka yerde bu işi yaparım. Yapacağım da.Ama başka bir arkadaşa eşdeğer bir iş verirken bizebunu teklif etmeleri bir art niyet olduğunu gösteriyor.

Beş ay önce bizimle aynı işi yapan bir arkadaşı KentMeydanı’ndaki express mağazasına müdür yardımcısıolarak gönderdiler. Mağaza değiştirirken kıdemyükselmesi gerekiyor. Carrefour’un prosedürü böyleama bizde tam tersi oldu. Bu da yaşadığımıztartışmadan kaynaklanıyor.

- Taşeronda çalışan işçilerin koşulları nasıl?- Bizden sonra çok hırsızlıklar olmuş. S4’ler

çalınmış, pahalı bir diş macunu var Sensodyne, ondanbir alışveriş arabası dolusu çalınmış. Yani taşeronugetirdiler fakat işi bilmiyor. Sadece maliyeti düşürmekistediler. Taşeronlaştırmayı yaymak istiyorlar. Bunuyurt çapında uygulayacaklar. Mini hiperlerden başlıyorbüyük hiperlere kadar gidecek. Nilüfer Carrefour’da10-15 senedir bu işi yapan arkadaşlar şimdi kara karadüşünüyor biz ne yapacağız diye. Çünkü onların yaşıbizden daha fazla. Çıkarıldıkları zaman onlar için işbulmak kolay olmayacak.

Taşeronun çalışma saatleri uzun. Biz 8 saatçalışıyorduk. Maaşımız asgari ücretti, 3 ayda bir tamikramiye alıyorduk. Yol paramızı veriyordu. Yakacakyardımı, giyecek yardımı ve yemek gibi haklarımızvardı. Taşeronda yol parası dahi yok. Sadece yemekiçin Ticket veriyor, o da zaten yemekhanede değilsadece alışveriş yaparken kullanılıyor. Yani yemekparasını yine cebinden veriyorsun. Sabah 9’dageliyorlar. 9.30’da mağazayı açıyorlar-akşam kapananakadar oradalar. Ve güvencesizler. Taşeron oldukları içinufacık bir sorunda çıkarılıyorlar.

- Tez-Koop-İş üyesisiniz, sendika bu konuda neyaptı?

- Biz oraya imza atmak için gittiğimizde sendikabaşkanımızı gördüm. “Neredesiniz siz ya?” diyesordum. Biz sendikanın da yanımızda olmasını isterdik.En azından fikir alışverişi yapardık. Sendikanındesteğini bekliyorduk. Ama olmadı. Ben sendikabaşkanına söylediğimde bana cevabı gülümsemekoldu.

Carrefour’da adım adımtaşeronlaştırma...

Sınıf devrimcilerinin8 Mart programı

İstanbul9 Mart Pazar günü yürüyüş gerçekleştirilecek.

Saat 16.00’da Kadıköy Boğa’da toplanılmasının ardın-dan, sata 17.00’de Kadıköy İskele’ye yürünecek. Bu-rada yapılacak eylemde müzik, şiir ve tiyatro daolacak.

Eyleme direnişçi işçiler de katılacak.

AnkaraDünye Emekçi Kadınlar Günü vesilesiyle 9 Mart’ta

yürüyüş ve etkinlik yapılacak. Toplanma saati ve yeri: 13.00 - Yüksel CaddesiBuradan Sakarya Meydanı’na yürünecek ve

etkinlik yapılacak.

Gebze Gebze EKK 2 Mart Pazar günü saat 14.00’te 8

Mart etkinliği ve eylemi gerçekleştirecek.Etkinlik programında, sinevizyon, EKK konuşması,

FENİŞ’ten bir kadın direnişçi konuşması, BDSPkonuşması, tiyatro gösterimi, şiir dinletisi ve müzikdinletisi bulunuyor.

Etkinlik buluşma saati: 13.30Yer: Gebze İçilerin Birliği Derneği

Bursa23 Şubat Pazar günü saat 14.00’de Baro

Lokali’nde gerçekleştirilecek panel-foruma konuşmacıolarak Doç. Dr. Sibel Özbudun ve ÇHD Bursa ŞubeBaşkanı Aslı Evke Yetkin katılacak.

8 Mart Cumartesi müzik, şiir dinletisi, tiyatro vesinevizyon gösteriminden oluşan programa GülayÖzdemir ezgileriyle katılacak. Nilüfer SokakOyuncuları da programda yer alıyor. Ayrıca TurgutÇelik de şiirleriyle etkinlikte olacak.

Etkinlik saat 17.00’de Ördekli Kültür Merkezi’ndeolacak.

İletişim: 0553 409 16 18

İzmirDünya Emekçi Kadınlar Günü nedeniyle, 9 Mart

Pazar günü eylem yapılacak.Eylem için toplanma saati 14.00, toplanma yeri

Karşıyaka İzban Çıkışı

Page 24: Kızıl Bayrak 2014 08

40 yıldır çözülemeyen Kıbrıs sorunu konusunda,son günlerde “hızlı çözüm süreci”nden söz edilmeyebaşlandı. Göründüğü kadarıyla, adaya “özel ilgi”gösteren ABD, İngiltere, AB, BM, Tükiye, Yunanistan venihayet Kıbrıs’taki hem Türk hem Rum yönetimleri,hızla ortak bir çözüme ulaşılmasından yanalar. Enazından söylemler çözümün gerekliliği konusundabirleşiyor.

Ada halkına rağmen, Kıbrıs’ta sorun yaratan ve 40yıldır çözümü engelleyenler, yine bu aynı güçlerdir.Zira tarafların derdi adadaki yapay bölünmeye sonvermek değil, Akdeniz’in bu staretejik öneme haizadasını, kendi gerici çıkarlarının üssü haline getirmekti.On yılları bulan gerici güçlerin çıkar dalaşının yarattığıtahribatın bedelini ada halkları ödemiştir.

ABD taşeronu BM devrede

Yansıyan haberlere göre Barack Obama yönetimi,Kıbrıs soruna dolaysız bir şekilde el atmaya kararvermiş. Nitekim hem Obama’nın hem rejimin sözcüleritarafından yapılan açıklamalar, ABD emperyalizmininBM’yi kullanarak adaya müdahale etme niyetinigösteriyor.

Adaya gelen BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs ÖzelTemsilcisi Lisa Buttenheim, tarafları buluşturarak ilksomut adımı attı. Görüşmeye katılan Rum ve Türkliderler Nikos Anastasiadis ile Derviş Eroğlu’nun, Kıbrıssorununun çözümüne yönelik müzakerelerin yenidenbaşlatılmasına temel oluşturacak bir ‘ortak bildiri’üzerinde uzlaştıkları bildirildi.

Özel Temsilci Lisa Buttenheim tarafındankamuoyuna açıklanan bildiri, liderlerin en kısa süredeçözüm için anlaşmaya varmasını ve bu anlaşmanın ikitarafta ayrı ayrı ve eş zamanlı olarak referandumagötürülmesini öngörüyor.

BM denetimindeki görüşme sonrasında Eroğlu ileAnastasiadis, ‘her şey normal seyrinde’ şeklinde mesajyayınladılar. BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon dagörüşmelerin yeniden başlamasını övgüyle karşıladı.

Varılan anlaşmayı değerlendiren Anastasiadis,“Umarım bugün, adamız ve halkımızı 40 yıldır ayırankabul edilemez durumun sonunun başlangıcı olur”derken, sadece Türkiye tarafından tanınan Kuzey KıbrısTürk Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu da,kapsamlı çözüm müzakerelerinin uzun bir aradansonra gecikmeli de olsa yeniden başlamasındanmemnuniyet duyduğunu ifade etti.

İlk kutlama Obama’dan

Anastasiadis-Eroğlu görüşmesinde ortak bildirikonusunda anlaşmaya varılması, Washinton’damemnuniyetle karşılandı.

Beyaz Saray sözcüsü tarafından yapılan açıklamada,

Eroğlu ve Anastasiadis’in “uzlaşı ruhu taşıyan ve sonuçtemelli” ortak açıklamasına değinildi ve “Amerika, buönemli açıklama konusunda anlaşmalarını sağlayancesaret ve vizyonlarından dolayı iki lideri de kutluyor”denildi. ABD açıklamada ayrıca, yapıcı rollerindendolayı Türkiye ve Yunanistan’a, bu ülkelerinbaşbakanlarına teşekkür etti.

Beyaz Saray sözcüsünün açıklamasında, adanın çiftbölgeli, çift toplumlu bir federasyon çatısı altında biran önce birleşmesi için taraflardan aralarındaki anasorunları çözmesi de istendi.

AB şefleri memnun

Kıbrıs’ta Türk ve Rum liderlerin ortak bildirisi, ABşefleri tarafından da memnuniyetle karşılandı.

Görüşmelerle ilgili açıkalama yapan AB KomisyonuBaşkanı Jose Manuel Barroso, hızlı bir çözümçağrısında bulunarak AB’nin yardıma hazır olduğunuvurguladı.

Bu arada Almanya Başbakanı Angela Merkel de,ortak bildiriyi “çözümü esas alan müzakereler içinsağlam bir temel” olarak nitelendirerek,memnuniyetle karşıladığını açıkladı. Hükümet sözcüsüSteffen Seibert tarafından yapılan yazılı açıklamadaise, “Almanya’nın, AB’nin bu süreçte daha faal bir rolüstlenmesinden yana olduğu” ifade edildi.

AKP şefleri, Obama’dan “aferin” kazandı

AKP hükümeti de, ortak bildiri konusundaanlaşmaya varılmasını ve görüşmelere devam kararıalınmasını memnuniyetle karşıladığını açıkladı.

Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan yazılı açıklamada,“Türkiye, liderlerin ortak açıklaması ve süreçtesağlanmış olan yakınlaşmalar çerçevesinde, iki tarafınsiyasi eşitliği ve iki eşit kurucu devletin oluşturacağıyeni ortaklık temelinde Kıbrıs meselesine adil, kalıcı veyaşayabilir bir çözüm bulunması hedefine en kısazamanda ulaşılmasını arzu etmektedir” denildi.

Açıklamada, Eroğlu’nun, müzakere sürecininyeniden başlatılmasında “takdire şayan siyasi liderlik”sergilediği iddia edildi. Oysa Eroğlu’nun yaptığı,ABD’nin BM elçisi aracılığıyla sunulan bildiriye imzaatmaktan çok öte bir şey değil. Belli ki, yolsuzluk verüşvet bataklığında çırpınan AKP şefleriniheyecanlandıran şey, yağmadan alacakları pay ve buarada Obama’dan bir “aferin” kazanmış olmalarıdır.

Bilindiği üzere, “ılımlı siyasal islam” projesininiflasından sonra, Beyaz Saray’da “Ankara’daki atıdeğiştirme arayışı” gündeme gelmiş, yıpranmış dinci-gerici şefler, ABD emperyalizmi nezdindekiçekiciliklerini yitirmeye başlamışlardı. DolayısıylaObama’dan gelecek bir “aferin”e çok ihtiyaçları vardı.

Yansıdığı kadarıyla, son yıllarda krizle boğuşan

Yunanistan hükümetinden resmi bir açıklamayapılmadı. Ancak müflis Türk Dışişleri Bakanı AhmetDavutoğlu tarafından yapılan açıklamada, Kıbrıs’takisürece bağlı olarak Ankara-Atina arasındaki görüşmetrafiğinin de yoğunlaşacağı belirtildi. Buna göreTürkiye-Yunanistan ikilisi, “garantör devlet” sıfatıylasürece katılacak ve hızla anlaşmaya varılması için çabaharcayacak.

Meselenin sırrı!..

40 yıldır Kıbrıs sorununun çözülmesini engelleyengerici güç odaklarının, birden bire “hızlı çözüm”savunmaya başlamaları dikkat çekici. Bu tutumdeğişikliğinin sırrı ise, Akdeniz’de devasa miktardadoğalgaz kaynaklarının keşfedilmiş olmasıdır.

İsrail’in işgal ettiği Filistin toprakları sahillerindenbaşlayarak Kıbrıs’a uzanan bölgede, trilyonlarca metreküp doğal gaz olduğu tespit edildi. Rezervlerin miktarıhenüz belli olmasa da, İngiltere’de yayımlanan DailyTelegraph gazetesi, söz konusu bölgde 60 trilyonmetreküp civarında doğalgaz olabileceğini iddia etti.

Bu doğal servetin paylaşılması için yapılan kirlihesaplar, gerici güç odaklarını Kıbrıs sorununa“çözüm” aramaya sürüklemiş görünüyor. Daha öncegündeme gelen doğalgaz arama girişimleri, Türkdevletinin tehditlerine neden olmuş, paylaşımdan payisteyen sermeye devleti, bunun için gerekirse askerigüç kullanabileceği tehidini bile savurmuştu. NitekimDaily Telegraph, iki hafta önce Kıbrıs açıklarında keşifçalışmaları yapan MV Princess adlı Norveç gemisininTürk savaş uçakları tarafından bölgeden ayrılmayazorlandığını da yazdı. Bu koşullarda gündeme getirilenKıbrıs sorununa emperyalist çözüm, bir anlamda, budoğal servetin yağmalanması için hazırlık işlevi degörecek.

Nitekim enerji tekelleri, bu serveti yağmalamayabaşlamak için çoktan el ovuşturmaya başladılar bile.Enerji tekellerinin çıkarlarını savunmakla mükellef olankapitalist/emperyaist devletlerin Kıbrıs sorunununçözümüne bu kadar hevesli olmaları, esas olaraktekellerin ihtiyaçlarına yanıt verme çabasındankaynaklanıyor. Nitekim enerji tekellerinin hareketegeçtiği ve Amerikan Noble Energy, İtalyan ENI, FransaTotal gibi büyük tekellerin, şimdiden milyarlarcadolarlık yatırım yaptıkları bildiriliyor.

Kıbrıs’ta taraf olan tüm gerici güç odaklarının“çözüm” konusunda anlaşmaları, ada halklarınıdüşündükleri için değil; -ki, öyle bir dertleri olsaydı,sorun 40 yıl boyunca süründürülmezdi- esas hedef,keşfedilen doğal serveti yağmalamak için koşullarıhazırlamaktır. Bu “çözüm”, enerji tekellerini memnunedebilir. Bununla birlikte ada halklarını memnunetmesi pek olası görünmüyor. Zira halklarla tekellerinçıkarları, hiçbir koşulda çakışmaz.

Enerji tekelleri içinKıbrıs sorununa “çözüm”

Page 25: Kızıl Bayrak 2014 08

“Çözüm süreci”nin son durumu İmralı’ya gidenBDP-HDP heyetinin dönüşünden sonra, 13 Şubat’tamecliste yapılan bir toplantıyla açıklandı. BDP grupbaşkanvekillerinin katıldığı basın toplantısında,“sürecin” gelinen aşaması ve sonraki seyriyle birlikteAbdullah Öcalan’ın öne sürdüğü üç şart sıralandı.Açıklamada Öcalan adına, bu konularda seçimlerekadar adım atılmazsa “sürecin çok ciddi boyutlarda,her yönüyle gözden geçirileceği”, “önemlikararlaşmaların yaşanabileceği”, AKP’ye siyasifaturasının çok ağır olacağı uyarısı da yapıldı.

Aslında bu şartlar daha önceki açıklamalarda dabirçok defa dile getirilmişti. Öcalan’ın birinci isteği,zaman kaybetmeden müzakere aşamasınageçilmesidir. İkincisi, “sürecin yasal statüsü vehukuksal çerçeve sözleşmesi ile 8 başlıklı komisyonkonularında yasal adımların hızla parlamentodangeçmesi”dir. Üçüncüsü ise, daha fazla müzakereheyetleri ve daha sık heyet ziyaretleridir.

AKP teşhirinin değeri

Basın açıklaması yapanların deyimiyle “Kürttarafının tüm iyi niyetli adımlarına ve samimiçağrılarına rağmen” “bir yıldan buyana tek bir adımatmayan” hükümetin, bundan sonra da adımatmayacağı biliniyor olsa gerek. Geçmişteki aldatmacadeneyimleri bir yana, BDP heyetinin yaptığı son biryıllık döküm bile bunu yeterli açıklıkta göstermektedir.Kaldı ki her şeyin yerel seçimler sonrasına bırakıldığıdaha önce dile getirilmiş, bu ise Kürt hareketitarafından kabullenilmişti.

Dolayısıyla AKP iktidarı, bir yıl boyunca “Paris, Gezi,Lice ve Yüksekova katliamları, Roboski kararı, siyasioperasyonlar, linç girişimleri gibi süreci kesmeyeyönelik çok ciddi provokasyonlar”a, “çözümü zorasokacak ne varsa yaşan”masına, “süreci ağırdan alan,seçime endeksli oyalamacı tutumu nedeniyle yenisürecin demokratik yasal alanda bir yansıması”olmamasına, (BDP’nin basın toplantısından) rağmenoyalamayı başarmışken, bu yeni şartlara ve uyarılarada bıyık altından gülmekle yetinecektir. Zira AKP 12yılın deneyimiyle bakmakta, halihazırda her şeyiniseçime endekslemiş ve büyük beklentiler içindeyaşayan Kürt hareketinin bu saatten sonra durumuzora sokmayacağını iyi bilmektedir. Öcalan’ın “Halenparalel devletin neler yapabileceğinin farkında biledeğiller” türünden uyarılarını ise yalnızca kendi içiktidar dalaşına malzeme devşirmek içindeğerlendirmektedir.

AKP’ye yönelik suçlamaların en azından dinci-gericilik ile şovenizmin etkisindeki seçmen kitlesindebir karşılığının olmadığını ise 15 Şubat protestolarınayönelik saldırganlık ve BDP-HDP’nin seçimfaaliyetlerine yönelik linç girişimleri gösteriyor. Dinci-gerici partinin, hayat memat meselesi olarak gördüğüyerel seçimlere çok kısa bir süre kalmışken kendisineyapılan uyarıları yalnızca bir sıkıştırma taktiği olarakokuduğuna kuşku yoktur. AKP’nin kirli işlerdeki eski

ortağı Cemaat’le yaşadığı kıyasıya dalaşma nedeniylegeleneksel şoven tabana oynamak zorunda olduğu birdönemde bunun bir değeri de yoktur. Bu koşullardaKürt hareketinin AKP teşhiri, yalnızca AKP’nin işineyaramaktadır. Kısacası BDP yalnızca tasfiyeci aldatmacakonusunda ikna etmiş olduğu kesimlere bir yılboyunca bir kez daha aldatılmış olduklarını itirafetmekten başka bir şey yapmış olmuyor.

AKP’nin ömrünü uzatmak

Kürt hareketi, AKP’yi suçlayacağına kenditutumuna baksa şüphesiz daha hayırlı bir iş yapmışolacaktı. Fakat o son bir yılın tablosunu özetlerkenister istemez dile getirdiği gerçeklere rağmen bunuyapmaktan özenle kaçınıyor. Bugün “En acil ve hassaskonu olan hasta tutsaklar konusunda bile -ki busürecin koşulu değildir, insani bir durumdur- tek biradım atmadı. Çatışmasızlık ortamı demokratikleşmeolarak topluma yansıması gerekirken daha fazlademokrasi ve özgürlük talebini içeren Gezi direnişibaşta olmak üzere demokratik etkinlikler engellendi,yaşam hakkı ihlal edildi, otoriter uygulamalar hızındanbir şey kaybetmedi. KCK adı altındaki hukuk dışıyargılamalar ve tutuklu vekillerin serbestbırakılmaması yönündeki intikamcı tavır devam etti,silahlar yerine siyasetin konuşması gerekirkendemokratik siyaseti engelleme girişimleri devam etti”demek, sadece “günaydın”a layıktır. Hükümetin “tektaraflı paket dayatmalarını” provokasyon olaraknitelemek de hakeza öyle.

“Kendisini yasal açıdan güvence altına alabilmekiçin bir gecede istediği her yasayı çıkartan bu hükümet,çözüm ve barış sürecinin güvenliğini garanti altınaalacak bir yasal adımı ise gündemine almamaktadır”diyen Kürt hareketi, asıl tüm bunlara rağmen nedenhala tasfiyeci aldatmacayı yaşattığının açıklamasınıyapmalıdır. Ya da örneğin AKP’nin Rojava’da çetelereliyle yürüttüğü kirli savaş konusunda tam bir açıklıkvarken, neye göre AKP’yi muhatap aldığınıaçıklamalıdır. Aldatmaca bu kadar çıplakken, Kürthareketi hala “hükümetin gerçekten çözüme niyeti varmı” diye sorular sormakta, “temennimiz o dur ki,Hükümet uyarıları dikkate alır, gerekli dersleri çıkartırve dört elle bu çözüm sürecine sarılır, zamankaybetmeden çözüm adımlarını atar” diye beklentilerdile getirmektedir. Bunun ünlü “reel politikadan”baksak bile AKP’nin ömrünü uzatmaktan başka ne gibi

bir sonucu vardır?

Kürt halkının asıl seçimi

Hatırlanacağı üzere, AKP’nin 2013’e girilirken“terörü bitirmek için” “çeşitli enstrümanlarınkullanıldığı entegre süreç” olarak ilan ettiği tasfiyecialdatmaca, o günden bu yana dinci-gerici iktidarın entemel can simidi oldu. Haziran Direnişi’ne kadar geçenaylarda bu aldatmacayı teşhir etmek bile “savaşisteyenler” olarak damgalanmaya yetiyordu. HaziranDirenişi sırasında Kürt halkının pasifize edilmesi,böylece AKP’nin hiç değilse bu cephede rahat nefesalması yine aldatmaca sayesinde mümkün oldu. Tümbunlar yetmezmiş gibi dinci-gerici güçlerin pislikleriniortalığa saçan iktidar ve rant dalaşmasında bileAKP’nin kollanması tercih edildi. Denebilir ki dinci-gerici iktidar, tarihinin en zor yılını Kürt sorunucephesinde umabileceğinden de büyük bir rahatlıklageride bıraktı. Kürt hareketi (ve elbette “çözümsürecinin” kuyrukçu solu) başta Kürt halkı olmak üzereişçi ve emekçi kitlelere özeleştiri vermek yerine, halabeklentileri diri tutmayı seçiyorlar. Oysa yapılmasıgereken, seçimlere yönelik kirli bir yatırım olarak biryıldan fazladır sürdürülen “çözüm süreci”nin açıkçatasfiyeci bir aldatmaca olduğunu ilan edip, bu oyunason vermektir.

Fakat tüm belirtiler, her şeye rağmen Öcalan’ın MİTheyetiyle görüşmelerden kolay vazgeçmeyeceğini,dolayısıyla Kürt hareketinin de bu aldatmacayauysallıkla boyun eğeceğini göstermektedir. Onubundan kurtaracak tek güç bir kez daha Kürt halkınındevrimci özlemleriyle harekete geçmesi, seçimlerin degündemde olduğu bahar dönemini kitlesel-militanmücadeleyle karşılamasıdır. Bunun öncelikli koşuluKürt halkının, AKP konusunda olduğu kadar düzen-içiçözüm hayali konusunda da yaratılan ve ısrarlasürdürülen yanılsamalardan bir an önce kurtulmasıdır.

Türk sermaye egemenliğinin alaşağı edilmesinin,dolayısıyla Kürt sorununda gerçek çözümün ve kalıcıbarışın yolu ise ancak tüm milliyetlerden işçi sınıfı veemekçilerin birleşik devrimci mücadelesiyle açılabilir.Özgürlük yolunda koşulların olgunlaştığı bir evredeKürt halkı, AKP’nin ve sermaye egemenliğinin ömrünüuzatacak oyunlara mı kanacak, yoksa işçi veemekçilerle omuz omuza birleşik-devrimci mücadeleyemi yükseltecek? Kürt halkının önündeki asıl soru dagerçek seçim de budur.

“Çözüm süreci”nin son perdesi

Page 26: Kızıl Bayrak 2014 08

12 Şubat Gençlik Günü’nü fırsat bilerek çetelerinisokaklara salan Venezuela’daki Amerikancı muhalefet,Hugo Chavez liderliğinde kurulan Bolivarcı yönetimekarşı yeni bir saldırı başlattı. Chavez’in ölümündensonra Devlet Başkalığı’na seçilen Nicolas Maduro’nunistifa etmesini talep eden muhalefet, aksi haldeMaduro’yu ve Venezuela Birleşik Sosyalist Partisi(PSUV) hükümetini devirecekleri tehdidindebulundular.

Gösterilerin ilk gününde kan döken faşist çeteler,hem polisle hem PSUV hükümetine destek verensosyalist gençlerle çatıştılar. Yüzü maskeli silahlıkişilerin de görüldüğü gösterilerde çıkan çatışmalardadört kişinin öldüğü, 66 kişinin ise yaralandığı bildirildi.

Maduro’ya destek veren gençlik örgütü lideri JuanMontoya ile sağcı çetelere mensup bir kişinin aynısilahtan çıkan kurşunlarla, başlarından vurularaköldürüldüklerini belirten yetkililer, bu cinayetleri,Amerikancı muhalefetin olayları körükleme planın birparçası olarak değerlendirdiler.

Maduro: Darbe girişimi!

Olaylarla ilgili açıklama yapan Maduro, sağcıçetelerin kışkırıtıcı eylemlerini ‘darbe girişimi’ olarakniteledi. Venezuela halkına provokasyonlaragelmemeleri çağrısı yapan Maduro, olayların ardındaABD’nin finanse ettiği şiddet ve nefret yanlısı neo-faşistlerin bulunduğunu söyledi.

Olaylarla ilgili olarak ‘ulusa sesleniş’ konuşmasıyapan Nicolas Maduro, aralarında devlete ait sağlıkmerkezlerinin de olduğu çok sayıda kuruma saldırıdüzenlendiğini söyledi. Sağcı çetelerin ülkeyi yakıpyıkmalarına izin vermeyeceklerini söyleyen Maduro,Amerikancı muhalefetle karşı karşıya gelmekten dekaçınıyor.

Konuşmasında “ulusal diyalog” çağrısı yapanMaduro, “birlikte barış içinde yaşama planı”sunacağını duyurdu. Ancak sağcı muhalefetin Maduro

ile Birleşik Sosyalist Parti hükümetini yıkmak için heryola başvurdukları ve bu girişimlere devam edecekleribilindiği için, “barış içinde yaşama” planın bir işeyaramasına pek ihtimal verilmiyor.

Sağcı çete şefleri kışkırtıyor

CIA ile koordineli çalıştıkları bilinen Venezuela’dakisağcı çeteler, 15 yıldan beri Bolivarcı yönetimidevirmek için çaba harcıyorlar. Ancak işçi veemekçilerin Chavez’e, ardından Maduro’ya eylemlidestek vermelerinden dolayı, şu ana kadar hedeflerineulaşmaya muvaffak olamadılar.

Karşı-devrimci medya ordusunun kesintisizseferberliği, askeri darbe girişimi, petrol üretimininsabote edilmesi, seçim ve refarandumlar, kitlegösterileri vb. yöntemler deneyen Amerikancımuhalefet, Chavez’in başkanlık seçimlerini kazandığı1999’dan bu yana çok sayıda provokasyona imza attı.Pusuda yatan sağcı muhalefet şefleri, bu kez 12 Şubat’ıbahane ederek faşist çetelerini yeniden sahneyesürdüler. İlk günden kan döken sağcı çetelerin şefleri,kışkırtıcı açıklamalarla yangını daha körüklemeyeçalışıyorlar. 2002’deki askeri darbenin önde gelen suç

ortakları olan bu şefler, çetelerine “kan dökmeyedevam” talimatını, medya aracılığıyla yapacak kadarda pervasızlar.

Maduro “barış içinde birlikte yaşama planı”hazırlarken, sağcı muhalefet şefleri yönetimidevirebilmek için kanlı cinayetler dahil, her yolabaşvuracaklarını saklamıyorlar. Nitekim bu ABDişbirlikçileri hadlerini henüz çok aşamıyorlarsa, bununnedeni Maduro’nun “barış planı” hazırlaması değil,halen işçi sınıfı ve emekçilerle cepheden çatışmayıgöze alamamalarıdır.

Emekçiler çetelere karşı sokaklarda

15 yıldan beri Bolivarcı yönetimi savunanVenezuelalı işçiler, emekçiler, ilerici ve devrimci güçler,sağcı çetelerin yeni başlattıkları saldırıya karşı dasokaklara çıktılar. Maduro yönetimini ve kazanımlarınısavunacaklarını açıklayan emekçiler, çetelerle çatışarakbu konudaki kararlıklarını birkez daha gösterdiler.

Kapitalist üretim ilişkilerine dokunmayan Bolivarcıyönetim, özellikle petrol gelirlerinden elde ettiğikazancın azımsanmayacak bir kısmını yoksullarınsağlık, eğitim, barınma gibi temel sorunlarınıhafifletmek için kullanıyor. Kitle hareketi sayesindeyönetime gelen ve bu sayede ayakta durabilenChavez/Maduro yönetimi, bu politikalarıylaemekçilerin desteğini diri/dinamik tutabildiler. Askeridarbeyi püskürten, petrol üretimi sabotajını boşadüşüren, faşist çetelerin birçok provakasyonunuetkisizleştiren emekçiler, bu son saldırı dalgasınıpüskürtmeye de kararlı görünüyorlar.

Bolivarcı yönetimin politikaları ve emekçilerindinamik hareketi, Venezuela ölçülerinde önemlikazanımlar sağladı. Bununla birlikte özel mülkiyet veücretli emeğin sömürüsüne dayalı kapitalistüretim/bölüşüm ilişkileri yerli yerinde duruyor. Sonyıllarda tarafların arada bir bazı hameleleri olsa da,ortada “iğreti bir denge” olduğunu söylemek gerek.

Bu geçici durum, “gerçek hesaplaşma” gününüertelese de, bunun böyle devam etmesi olası değil.Karşı-devrimci güçlerin her fırsatta Bolivarcı yönetimiyıkmak için hamle yapmaları, er ya da geç, “iğretidenge” durumunun sonunu getirip, sınıf çatışmalarınışiddetlendirecektir.

Venezuela’dakarşı-devrimci çeteler işbaşında

1800’lü yılların Fransa’sından nerdeyse daha geri teknolojiyle işletilen Güney Afrika maden ocaklarında işçiölümlerinin yaşanmadığı gün yoktur. Son olarak Güney Afrika’nın başkenti Johannesburg’a yakın kaçak biraltın madeninde en az 200 işçi yeraltında mahsur kaldı. Acil yardım kuruluşu ER24, 30’a yakın işçi ile irtibatkurulduğunu açıkladı. Bu işçilerden 4’ü kurtarıldı.

Madenin derin noktalarında mahsur kalanların sağlık durumundan endişe edilirken, bazı yerel kaynaklarmadende pek çok çocuğun işçi olarak çalıştırıldığını ve kaza anında madende oldukları ifade edildi.

ER24 yetkilisi Werner Vermaak da, kaçak işletilen madenin yerleşim bölgesinde olduğunu, etrafınınçevrilmediğini ve tehlike saçtığını söyledi. Bir görgü tanığı, polisin ilk müdahaleyi sabah saatlerinde madendengelen ağlama seslerini duyması üzerine yaptığını söyledi. Kurtarma ekipleri, şu ana kadar temas sağladıkları30 madenciden 4’ünü kurtarmayı başardı.

200 işçi göçük altında

Page 27: Kızıl Bayrak 2014 08

Kapitalist barbarlık bir avuç asalak burjuvaharicinde insanlığın tamamına açlık, sömürü vesefaletten başka bir şey vermiyor. Bir yandan daburjuvazinin çıkarları doğrultusunda doğayı katlediyor,ekolojik dengeyi altüst ediyor. Kapitalist barbarlığınekolojik dengeyi altüst edişine dair en güncel örneklerise, dünyanın dört bir tarafından gelen kuraklıkhaberleri.

Brezilya’da kuraklıktan 11 eyalette 142 kentteyaşayan 6 milyon kişinin etkilendiği belirtiliyor. Son 20yılın en düşük su seviyesinin yaşandığı Brezilya’da100’den fazla kentte su karneye bağlanmış durumda.Sao Paulo eyaletinin Itu kentinde bazı mahallelere üçgünde bir sadece 13 saat su verilebilmiş.

Türkiye’de de uzmanlar kuraklık alarmı veriyor.Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, “Sonzamanlarda yaşanan su kesintileri arızalardan dolayı.Kuraklıktan kaynaklanan su kesintisi olmuyor. Yazaylarında da İstanbul’da su kesintisi ya da problemiyaşanmayacak” dese de İstanbul’da barajlarda dolulukoranının yüzde 30’lara gerilediği biliniyor. İstanbul’unsu ihtiyacını karşılayan 10 barajın doluluk oranının son10 yıldaki ikinci en düşük seviyeye indiği ifade ediliyor.Kocaeli Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSU) Genel Müdürüİlhan Bayram ise Kocaeli için 15 günlük su kaldığınıifade ederken, Gıda, Tarım ve Havyancılık BakanıMehdi Eker şu değerlendirmeyi yaptı: “Bugünlerde deTürkiye, yine endişe ile izlediğimiz şiddetli birmeteorolojik kuraklık yaşıyor. Dileriz, umarız ve duaederiz ki bu önümüzdeki haftalarda son bulur.”

Bakan sorunun çözümünü Allah’a havale ederkenİstanbul Teknik Üniversitesi Meteoroloji Mühendisliğive Afet Yönetim Merkezi’nden Prof. Dr. MikdatKadıoğlu kuraklık karşısında devlet tarafından hiçbir

önlem alınmadığını belirtmekte ve şu değerlendirmeyiyapmakta:

“43 ayrı kamu kurumunun yetki sahibi ve suyönetimi tek elden idare edilmiyor. Kuraklık, ortayaçıkınca ancak fark edilebiliyor. Meteorolojimühendislerinin bulunmadığı büyükşehirbelediyelerinde su bütçesi yapılmıyor, bu yüzden açıkverildiği zaman hangi önlemlerin alınacağı bilinmiyor.Bu önlemler, ancak kuraklık mücadele planlarıylabelirlenebilir. Örneğin, İstanbul’da barajlarda yüzde10’luk bir açık olduğunda bu açığın giderilmesi için birplana ihtiyaç var. Ancak maalesef risk yönetimikonusunda ihmaller var.”

Dünyayı kapitalist barbarlıktan kurtaracaktek yol var!

Rant uğruna ormanların katledilmesi, surezervlerinin yok olması, yer altı ve yer üstüzenginliklerinin geri dönüşü olmayacak şekilde talanauğraması, masraftan kaçmak için arıtması yapılmayantehlikeli sanayi atıklarının doğaya salınması,emperyalist savaşlarda kullanılan nükleer silahlarınyarattığı tahribatlar derken kapitalist barbarlık tümdünyayı hızlı bir şekilde yokoluşa sürüklemekte.Kapitalizmin yarattığı tahribat dünyadaki çölalanlarının yarısına yakın bir bölümünün son ikiyüzyılda oluşmasında kanıtlanmakta. Kuşkusuz kibugün çalan “kuraklık alarmı” bu tablodan bağımsızdeğil. Kuraklık alarmı karşısında bu sorunuyaratanlardan çözüm beklemek açık bir saflıkolacağına göre geriye söylenecek tek söz kalıyor: “Yabarbarlık içinde çöküş ya sosyalizm!”

Kuraklık kapıda! Gebze’de emekçiler ranta

karşı eylemdeydi!Sermaye hükümeti AKP’nin rant için dönüşüm

planlarına karşı emekçilerin tepkileri büyüyor.Gebze’de bir süre önce Adem Yavuz, Cumhuriyet,Hürriyet, İnönü, Mevlana ve Ulus mahallelerinin biraraya gelerek kurdukları Rantsal Dönüşümle MücadelePlatformu 16 Şubat’ta gerçekleştirdikleri kitleseleylemle “rantsal dönüşüme hayır!” dediler.

Yavuz Selim Mahallesi Gerginler Süpermarketönünde toplanan Hürriyet Yavuz Selim ve Ulusmahalleleri halkı Rantsal Dönüşümle MücadelePlatformu pankartı arkasında sıralanarak diğermahallelerle birleşeceği Gebze Akse Meydanı’nadoğru sloganlarla yürüyüşe geçtiler.

Burada diğer mahallelerle birleşen kitle otobüsgüzergâhını trafiğe kapatarak Gebze kent meydanınadoğru sloganlarla yürüyüş başladı. Kent meydanınagelindiğinde kitleye platform adına bir konuşmayapıldı. Ardından yapılan konuşmalarla rantsaldönüşüme karşı çıkıldığı belirtildi.

Konuşmaların ardından rantsal dönüşümlemücadele platformu sözcüsü Sabahattin Güreltarafından konuya ilişkin basın açıklamasıgerçekleştirildi. Gürel yaptığı konuşmada kentseldönüşüm, 2-B arazilerinin yüksek bedellerle satışaçıkarıldığını, yaşadıkları bölgelerin afet riski alanıilanıyla mahallelerinden sürgün edilmek istedikleriniifade etti.

Yaklaşık 2000 kişinin katıldığı kitlesel eylemde,kentsel ranta karşı ve barınma hakkını konu alansloganlar atıldı, dövizler taşındı. Eyleme 161 gündürdirenişlerini sürdüren Feniş Alüminyum işçileri de“Maaşlarımız ve kıdem tazminatımız gasp edilemez”pankartı ile katıldılar. BDSP, HDP, Gebze İşçilerin BirliğiDerneği, Bir-Umut’un da aralarında bulunduğukurumlar da destek verdi.

Kızıl Bayrak / Gebze

Rant odaklı yürütmesürüyor

İstanbul’da yapılması planlanan 3. havalimanınınekolojik bir yıkıma sebebiyet vereceğini raporlarlaispatlayan Çevre Mühendisleri Odası basın açıklamasıgerçekleştirdi.

Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO) İstanbulŞubesi’nde gerçekleştirilen basın toplantısıyla 3.havalimanına ilişkin mahkeme kararı değerlendirildi.

ÇMO üyeleri Kanal İstanbul, 3. Boğaz Köprüsü ve 3.havalimanı gibi “çılgın proje”lerin İstanbul için ciddiekolojik yıkımlara sebebiyet vereceğini ve her türlüçevre tahribatına karşı mücadele edeceklerini belirtti.

Yapılacak havaalanının su havzalarına, ormanlaraverilen ekolojik zararına ve havada yaratacağı klimaetkisine dikkat çekilen basın metnini, ÇMO İstanbulYönetim Kurulu Başkanı Emine Girgin okudu.Açıklamada havaalanının doğa ve insan odaklı değilsadece rant odaklı olduğu vurgulandı.

Basın metninin ardından basın mensuplarınınsorularını yanıtlayarak toplantı bitirildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 28: Kızıl Bayrak 2014 08

Yeni eğitim-öğretim yılının başından bu yanaAnkara Üniversitesi’nin Denizbank ile yemek kartıüzerinden yaptığı anlaşma gündemde. Eğitimin hergeçen gün daha pervasızca ticarileştirilmesisaldırılarına pek çok defa şahit olduğumuz gibiüniversiteler ile özel kurumlar ve özellikle bankalararasındaki bu kirli anlaşmaların benzerleri daha öncepek çok farklı üniversite nezdinde yine yemekhanelerüzerinden yaşandı. Eğitim masrafları, ulaşım vebarınma üzerinden sömürülen öğrencilere zatenniteliksiz ve ücretli yemek dayatması yapılırken,bankalarla yapılan “kart” anlaşmaları üzerinden deyemekhane sömürüsü katmerleşiyor. Burjuvazi işçi-emekçiler yetmezmiş gibi, çocuklarının da sırtlarındansermayesine sermaye katıyor.

Kampüskart/Yemekkart uygulaması bir süredirbaşka üniversitelerde de hayata geçirilmeye çalışıldı.Öğrenci kimliği ile banka kartını doğrudan tek birkimlik üzerinde birleştiren bu uygulama öğrencileredayatılıyor. Kampüskart, banka-üniversite arası adetageleneksel hale gelen iş ortaklıklarının, ticarileşeneğitimin ve müşterileştirilen öğrencinin trajikomik birtasviri gibidir. Öyle ki burjuvazi elinden gelsesırtlarımıza çip takıp bizleri de ayaklı birer kart halinegetirmenin yollarını aramaktadır! Vakıfbank-EgeÜniversitesi, Denizbank-Marmara Üniversitesi ve HalkBankası-İstanbul Üniversitesi anlaşmalarından sonraşimdi de Ankara Üniversitesi’nin sözde “öğrenci dostu”yöneticileri Denizbank kodamanları ile anlaşmayaoturarak sömürülecek bir kapı daha aralamış oldular.Yaşanan son gelişmeler bir kez daha üniversiteleriparsel parsel kiralayan burjuva devlet anlayışını ve bupazarlıklar uğruna gizli saklı yürütülen ali cengizoyunlarını gün yüzüne çıkarıyor.

Bu anlaşmaya göre Ankara Üniversitesi tarafındanher bir öğrenciye verilecek kampüskarta parayüklenecek ve yemekhane girişlerinde bu kartlarturnikelere okutturularak yemek ödemesi yapılacak veöğrenciler yemekhaneye bu şekilde girebilecek.Mevcut sistemde öğrenciler girişte para verip fiş alarakve herhangi bir turnike sistemi olmaksızınyemekhaneye giriş yapabiliyorlardı. Denizbank bu kirlianlaşmalarını öğrencilerin hayatını kolaylaştıracak biruygulama olarak pazarlamaya çalışırken rektörlük debu uygulamayı “öğrenci yanlısı” bir uygulamaymış gibigöstermeye çalışıyor. Hâlbuki buzdağının görünmeyenyüzüne bakıldığında gerçeklerin hiç de göstermeyeçalıştıkları gibi olmadığı bir kez daha gözler önüneseriliyor.

Dönem başından itibaren kampüskart ile ilgili birdizi gelişme yaşandı. Bunlardan ilki dönem sonundabütün lisans öğrencilerine doğrudan üniversite mailsistemi yolu ile atılan Denizbank mailleri oldu.Denizbank’ın “Sayın Müşterimiz” hitabı ile yolladığı bumailde yemek kartların kullanım şekline ve dağıtımtarihlerine yönelik bilgiler verilirken kart adeta birmüjde imiş gibi duyuruluyordu. Öğrenciler birdenbiregürbüz bir Denizbank müşterisi olduklarına mı şaşırsın,yoksa nasıl olup da kendilerinden habersiz bir şekildeadlarına kart çıkarıldığına mı şaşırsın? Dönem başında

kart dağıtım yerleri oluşturularak öğrencilerin kendihırsızlarına para yatırmaları için aracı olacak yeniyemek kartlar için sıraya girmesi ve kartlarını almasıbeklendi. Başından beri öğrencilerin kimlik bilgilerinihukuk dışı bir şekilde Denizbank’a pazarlayan AnkaraÜniversitesi yönetimi atılan bu mailden sonra bileherhangi bir suçlamayı kabul etmeksizin kartuygulamasını sinsi bir şekilde gerçekleştirme planlarınıhayata geçirmeye devam etti.

Geçen eğitim öğretim döneminde AnkaraÜniversitesi forumlarında bu konu pek çok defamasaya yatırıldı. Kampüskart her tartışıldığındaburjuva hukukundan çözüm beklenmeyecek olmasıvurgulansa da, fiili mücadele ile bu uygulamaya karşıkazanım elde edilebileceği defalarca kimi farklı siyasetve bağımsız öğrenci tarafından tekrarlanmış olsa da birgrup öğrenci çözümü burjuva hukukunda aramayaçalıştı. Böylelikle bir mahkeme süreci de başladı. Ancakburjuva adaletinin içi bu sefer de üniversite yönetimitarafından oyuldu ve bu düzen sınırlarında kalarakdahi olsa yemek karta muhalefet etmek için çabalayanbir dizi öğrenciye “kimlik bilgilerinin hukuk dışı olarakDenizbank ile paylaşılması” şikâyeti ile okulyönetimine açtıkları davalar sonucunda soruşturmalargeldi.

Yavuz hırsız ev sahibini bastırır misali, açılan busoruşturmalarla üniversite yönetimi kendi tarafınıresmen ve alenen belli etmiş ve daha sürecin enbaşında yemek karta ve yapılan anlaşmaya yönelikherhangi bir muhalefete ne kadar tahammülsüzolduğunu göstermiş oldu. Zaten daha önceKampüskart konusunda Marmara Üniversitesi’nde deher ne kadar mahkeme kazanımla sonuçlandı isedavayı açan akademisyen Meryem Kurtulmuş’unsözleşmesi 1 yıl uzatılması gerektiği halde keyfi olarak6 ay uzatılmış, dava açan öğrencilere yine soruşturmaterörü uygulanmıştı.

Ankara Üniversitesi’nde Kampüskart alanöğrenciler şu an bu kartlara para yükleyerek ve girişteturnikelerde bu kartları okutarak yemekhaneye girişyapıyor. Şu anda kartını almayan öğrenciler ise paraverip fiş alarak giriş yapmaya devam ediyor. Ancak her

ne kadar şimdi “zorunlu olmayacak” denilse demücadele yükseltilmediği oranda ve kısa bir süre sonrakart tüm öğrencilere dayatılır hale gelecek. Önceyemekhaneye birden bire dikilen turnikeler, sonrayemekhane girişlerine birer ucube gibi koyulanDenizbank para yükleme cihazları… Bu hazırlıklar bileyavaş yavaş bir şeylerin yerini yapar nitelikte. Zatenönceki kampüskart uygulamalarına ve mücadelelerinebakarsak uygulama yönteminin parallellik gösterdiğinive neyin nereye gideceğini çok net görüyoruz. İstanbulÜniversitesi’nde de en başta “zorunlu değil, isteyenalıp kullanacak” denilen kartlar daha sonra bankatarafından direk atılan mesajlarla öğrencilere zorladayatılmaya başlandı. Bizlere öğrenci dostu imiş gibigözükenlerin neyin hesabını yaptıkları, anlaşmalarınıkorumak için öğrencilerin eğitim hayatları ileoynadıkları gün gibi ortada. Eğitim kurumlarındaücretsiz faydalanmamız gereken hizmetler bizöğrencilere para ile sunulduğu için zaten yeterincemüşterileştirildiğimiz yetmezmiş gibi bir de bizi açıktanaçığa özel kurumların müşterisi haline getirmeyeçalışıyorlar ve bunu, hiçbir karşı çıkma hakkıtanımaksızın dayatıyorlar!

Ankara Üniversitesi’nde önümüzdeki dönemdekampüskarta yönelik verilecek mücadelede burjuvahukuk sınırları içerisindeki kısır tartışmaları aşmamızgerektiğini bir kez daha vurgulamak gerekiyor.Üniversite-sermaye işbirliğini daha derin olarak elealdığımızda görüyoruz ki bu ve benzeri uygulamalarlaburjuvazi kendi ihtiyaçları ekseninde üniversiteleriyeniden yapılandırmaktadır. Meseleyi buradan elealırsak kampüskart uygulamasının, burjuvazininyaşadığı bunalımı yine bizlere fatura etme amacıtaşıyan kapsamlı saldırı programının bir parçasıolduğunu görürüz. Kampüskart meselesini, tümdevrimci-ilerici güçler ve işçi-emekçi çocukları olaraksadece eğitimin ticarileşmesi olarak da değil, aynızamanda ideolojik-siyasal bir saldırı olarak ele almalıve sermayeye yönelik verdiğimiz savaşın bir cephesiolarak mücadelemizi örmeliyiz.

Ankara Üniversitesi Ekim Gençliği

Denizbank’a müşteri olmayacağız!

Page 29: Kızıl Bayrak 2014 08

Üniversitelerde, liselerde, fabrikalarda, sokaklarda,okuyanıyla, çalışanıyla, işsiziyle gençlik toplumungeleceğidir. Gençlik Haziran’da büyük bir sınav verdi.Bu sınav bugüne kadar gördüğü sınavlardan çok dahadeğerliydi. Çünkü gerçek yaşam için, gelecek için birmücadeleydi bu ve bir başlangıçtı. Ama devamı dahaparçalı, daha dağınık bir biçimde geldi. Peki nasılgelecek devamı, gençlik nasıl ilkinden daha güçlü,daha örgütlü, daha kararlı olacak? İşte bunun cevabınıverecek olan, gençliğin de ötesinde yaşamın temeldireklerini oluşturan, ona şekil veren, yaşamı üretenişçi sınıfıdır.

Neden?

Okuyan gençliğin hayatı derslerle dolup taşmışdurumda. Derslerde iş dünyasına hazırlanıyor,arkadaşıyla rakip olması, kopya çekmemesi, kendinotunu düşünmesi öğretiliyor. Nasıl bir işçi aldığı ücretüzerinden işçi kardeşleriyle kıyasıya rekabet ediyorsa...Gençlere “derslerini başarıyla geçmesi”, onun dışındakafasını çok yormaması öğütleniyor. Nasıl bugünişçilerden “kendi işlerine bakmaları” bekleniyor, ötesionlara çok görülüyorsa... Başkasının malına, mülkünedokunmama öğretiliyor, nasıl bugün işçiler patronunmülküne, üretim araçlarına, karlarına, zenginliğinedokunamıyor, onu patronun hakkı olarak görüyorsa...

Kısacası gençlik için geleceğine ve yaşama hazırlık,bugün ders sıralarında ya da birçok önyargılarlayaşamın içinde gelişiyor. Peki gelecek ne anlamageliyor gençlik için? Gelecek, küçük bir azınlık içinpatron saflarına katılma, büyük çoğunluk için ise işçisınıfının saflarında ezilme, sömürülme anlamınageliyor. Yani iki saftan birinde sürüyor yaşam: Birtarafta sermayenin kendini büyütmesi için işçininsömürülmesini kolaylaştırıyor, işçilerle karşı karşıyageliyorsunuz; diğer tarafta ise bu gibi sermaye ajanlarıve patronların azgın sömürüsü altında eziliyorsunuz.Bir tarafta yaşamı belirliyorsunuz, yönetiyorsunuz,zengin oluyorsunuz; diğer tarafta eve ekmekgötürmekten, hiç değilse çocuklarınıza daha iyi biryaşam sunmaktan, borçlarınızı ödeyebilmekten başkabir şey düşünemiyorsunuz. Kısacası, bir tarafta azınlıkkalıp sömürücü sınıflara katılıyorsunuz ve salt kendiniziçin yaşıyorsunuz. Diğer tarafta ise toplumun büyükçoğunluğu oluyorsunuz ama azınlıkta kalan patronlar

sınıfı tarafından sömürülüyorsunuz,yaşayamıyorsunuz.

Gençliğin büyük çoğunluğu da işçi sınıfı saflarınakatılmakta ve yaşamı bu sınıfın alışkanlıklarına, yaşamtarzına benzer gelişmekte, bu açıdan da kapitalistlersınıfına katılan gençlerden ve o sınıftan ayrışmaktadır.İşte bu çelişkili yaşam kapitalizmin gerçeğidir. Toplumpatronlar ve işçi sınıfı ya da sermaye ve ücretli emekolarak birbirine karşıt iki kutba bölünmüştür. Vekapitalizmin çelişkilerine son verecek, bu çatışmayıortadan kaldıracak tek özne, özne olduğunun bilincinevarmış, kendisi için değil tüm işçi sınıfı ve ezilen sınıflaradına kapitalistler sınıfının iktidarını yıkma hedefiyleörgütlenmiş işçilerdir.

Tüm ezilenler içinharekete geçen işçiler var mı?

Evet var... Ne kadar parçalı ve dağınık olsa da yereldirenişlerde, grevlerde yaşamı durduruyor vegüçleniyorlar. Buna en yakın örnek ise bugün fabrikaişgaline devam eden Greif işçileridir. Fabrika işgalinedevam ederken taşeronluğun kalkması, ücret zammıve çeşitli hakları için mücadele ediyorlar. Türkiye vedünya yüzyıllardır “demokrasi” ararken onlar kendiiçlerinde Türkiye’de herhangi bir yerde olmadığı kadardemokratik bir şekilde işgali yönetiyorlar. Kapitalizminçarpıklıklarını aşmanın yolunu, devrimi bizegösteriyorlar. Ve kim bilir daha nice Greif’ler ilmekilmek örülecek, ezilen sınıflara yol gösterecek.

İşte yeni Haziranlar da bu yoldan, patronlardan veonun işbirlikçilerinden bağımsız, sınıfın kendi devrimciçizgisinden gidilerek gelişecektir. Yaşamın gerçekliğiüretim ve çalışma alanlarında, fabrikalarda,işyerlerindedir. Esas yaşam alanımız buralardır vegençlik de gelecek de buraları dolduracaktır. Bugüngençliğin sorunları, dönüp dolaşıp geleceğimizle ilgilisorunlara bağlanmaktadır. Toptan baktığımızdakarşımızda büyük bir “geleceksizlik sorunu”durmaktadır. Gençliğin büyük çoğunluğu için gelecekve özgürlük, işçi sınıfının, işgalci Greif işçisinin saflarınakatılmaktan geçiyor. Ya kaderimize razı olup barbarlıkiçinde çökeceğiz ya da işçi sınıfı saflarında mücadeleyeatılacağız. Geleceğimiz için işçi sınıfının, kapitalistleriniktidarını yıkma mücadelesine katılmalıyız.

D. Baran

Gençliğin geleceği işçisınıfı saflarında!

ODTÜ’yüfethedemeyeceksiniz!

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı MelihGökçek, Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ)Ormanı’ndan geçen ve yapım aşamasındaöğrencilerin direnişi kırmak için polis ordularınınkullanıldığı yola “1071 Malazgirt Bulvarı” adını verdi.Karar Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi’nden oybirliği ile geçti. Yolun bu ay sonlarında BaşbakanTayyip Erdoğan’ın açılması planlanıyor.

Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi’nin, Şubatayında bu gündemle yaptığı toplantıya Gökçek’inyerine Başkanvekili Ali İhsan Ölmez başkanlıketmişti. Bu toplantı sonucu, “Çankaya İlçesiÇukurambar İşçi Blokları ve Çiğdem MahallesiSınırlarından Geçen Yeni Yolun 1071 Bulvarı Olarakİsimlendirilmesine İlişkin Başkanlık Yazısı” gündemegeldi. Gökçek ve Fen İşleri Daire Başkanı VedatÜçpınar’ın imzasını taşıyan Başkanlık yazısında,şunlar belirtildi:

“Çankaya İlçesi üniversiteler, Çukurambar, İşçiBlokları ve Çiğdem Mahallesi sınırlarından geçen,yazınız ekinde mahalle haritasında işaretlenmiş,yapımı belediye tarafından gerçekleştirilen yeniyolun 1071 Bulvarı olarak isimlendirilmesikonusunun uygun görülmesi halinde BelediyeMeclisi’ne havale edilmesi hususunu onurlarınıza arzederim.”

AKP Grup Başkanvekili Ayhan Yılmaz, Başkanlıkyazısı görüşülürken “1071, herkese sayısal anlamifade etmeyebilir. Onun için bulvarın adı 1071Malazgirt Bulvarı olsun” önerisinde bulundu.Yılmaz’ın önerisi, Belediye Meclisi’nde oybirliği ilekabul edildi.

CHP ve MHP ortak mı?

Medyaya yansıyan haberlerde kararın oybirliği ilealındığı söyleniyor. Bu durumda ya oylamada CHP’live MHP’li üyeler yoktu, ya da kararda onların daimzaları var. Kuşkusuz Malazgirt sözkonusuolduğunda MHP’nin karara hiçbir itirazı olmayacağıgibi, ülkücü faşist Mansur Yavaş’ı aday gösterenCHP’nin böyle bir karara imza atması damuhtemeldir.

Hedefleri ODTÜ’yü fethetmek!

Kuşkusuz yola bu ismin vermesi son derecemanidar, AKP açısından da son derece isabetliolmuştur. Çünkü ODTÜ’nün devrimci-direnişçiruhunu ezmeyi ve ODTÜ’ye girmeyi başlıca siyasalsorun haline getiren AKP’nin şefleri, bu yolu tam dabu amaçla yaptılar. Bunun için savaşa gider gibigittiler. Polis ordularıyla günler süren harekatlaryaptılar. Gazlarıyla, TOMA’larıyla, plastikmermileriyle en sonunda amaçlarına ulaştılar.

Yolu açtılar açmasına ama ODTÜ’nün devrimci vedirenişçi ruhunu ezemediler. Fakat anlaşılan o ki,AKP ve ortakları faşist zorbalıkla açtıkları yolu,Türkler’e Anadolu kapılarını açan Malazgirt savaşıylaeşdeğer görüyorlar. Açtıkları bu kapıdan ODTÜ’yegireceklerini sanıyorlar. Ama nafile! ODTÜ’nündevrimci-direnişçi geleneğini yenemeyecekler.ODTÜ’yü fethedemediler, fethedemeyecekler.

Page 30: Kızıl Bayrak 2014 08

- Greif’ten Grev’e merhaba arkadaşlar. BenBursa’da çalışan bir metal işçisiyim. Sizlerin dayanışmaile haksızlığa karşı verdiğiniz hak mücadeleniziimrenerek izliyoruz. İnsan olmanın olmazsa olmazı birdavranışla işçi toplumu adına çok güzel bir adım atıpüzerimizdeki ölü toprağını atıyorsunuz. Ben sizlerin buhareketini Türkiye işçi hareketinin üzerindeki büyükbaskı ve ihanetlerin artık bundan sonra erimeyebaşlayacağı bir milat olarak görüyorum. Gezi ilebaşlayan halk hareketi, emek ile birleşince bizim haklıdavamızın önünde sömürgecilik ve sömürü ezilipgeçilecektir. Sizleri canı gönülden selamlarım, yolunuzaçık olsun.

Elbet birgün DEVRİM bir çiçek gibi açacak ve bizonu koklamaya doyamayacağız.

- Kapitalist sömürü düzenine ve sendikalbürokrasiye karşı sürdürdüğünüz işgal eyleminizi birmetal işçisi olarak selamlıyorum. Bizlerfabrikalarımızda patronlar tarafından sömürülürken biryandan da sendika ağalarının koltuk sevdalarıyüzünden sömürülmeye devam ediyoruz.Taşeronlaşmaya karşı başkaldırınız bütün taşeronişçiler için gidilecek yolu gösteriyor. Bu yüzdenbaşlatmış olduğunuz işgal eylemi tüm işçi sınıfı için çokönemli bir yerde durmaktadır. Düzenin yasalcı icazetçisendikacılık anlayışına karşı bu yoldan mücadeleedenler kazanacak.

- Yapmış olduğunuz eylemi yürekten kutluyorum.Mücadeleniz, birlik ve beraberlik içinde daha güzel veiyi koşullar yaratacaktır. Bu birlik ve beraberlik devamederse sendika bürokrasisi de yok edilecektir. Biz deaynı sorunları Türk Metal Sendikası’nda yaşıyoruz.DİSK Tekstil Sendikası aklını başına devşirsin işçileredestek olsun. Kendi bindiği dalı kesmesin.

- Biz örgütlü olmadığımız için fabrikamız bizeistemediğimiz halde Türk Metal’i dayattı. Türk Metal’inbaşımıza musallat olmasının sebebi bizim örgütlü

olmamamızdı. Bizim yapmamız gerekeni sizleryaptınız. Bu birlikteliğinizi korumanız çok önemli. Enbüyük gücün örgütlü olmaktan geldiğini bu eyleminizbize gösteriyor. Eyleminizde sizlere başarılar dileriz.Sizleri umutla takip ediyoruz. Keşke sizin yaptığınızı bizde yapabilseydik.

- 90’lardaki direniş ruhunu 20 yıl sonra tekrardancanlı tutan Greif işçilerine selam olsun. Allah yolunuzuaçık etsin…

- Merhaba sınıf kardeşlerim. Sizler haklarınız vegeleceğiniz için onurlu olanı yaptınız. Geleceğinize vehaklarınıza sahip çıkmak için örgütlendiniz. Taleplerinizkarşılanmayınca da işçi sınıfının en ileri eylem biçimiolan “işgal eylemini” gerçekleştirdiniz. Günlerdirkolektif bir biçimde sınıfın devrimci disiplini ileişgalinizi gerçekleştiriyorsunuz. Sizlerin bu eyleminizetahammülü olmayanlar ya sesinize kulaklarınıkapattılar ya da kara çalmaya çalıştılar. Ama güneşbalçıkla sıvanmaz. Greif patronu yıllarca sizin emeğiniziçalıp servetler kazanırken sizleri ise sefaletin içineatıyor. Ama sizler bu sefaleti kabul etmeyipsendikanızda örgütlendiniz o da yetmedi sendika bizizdeyip söz, yetki, kararın sizde olduğunu gösterdiniz vesendika bürokratlarına meydan okudunuz. Siz doğruolanı yapıyorsunuz. Açmış olduğunuz gedik bizlereizlenmesi gereken yolu gösteriyor. Sizler bizim içinumut aynı zamanda geleceksiniz. Diren Greif işçisiseninleyiz!

“Sizleri umutla takipediyoruz”

Manisa İşçi Kültür SanatDerneği açılıyor!

- Manisa’daki çalışma koşullarından bahsedermisiniz?

- Manisa büyük bir işçi kenti, ilk sırada metalsektörü ikinci sırada ise plastik sektörü geliyor.Patronlar açısından muazzam derecede önemli birsömürü cenneti. İşçiler açısından ise tam bircehennem. Uzun çalışma saatleri, zorunlu mesailer,sözleşmeli işçilik-taşeron çalışma, sağlıksız çalışmakoşulları ve iş güvenliğinin hiçe sayıldığı bir kentburası.

Kadın işçilerin yoğun olarak çalıştığı bir sanayibölgesi. Fakat kadın işçiler için gerçekten çok ağır,tehlikeli ve iş güvencesinin olmadığı bir kent. 12 saatzorunlu çalıştırılıyorlar. Tabii evli işçi kadınlar için dahazor. Eve gidip çocuğunun bakımı, ev işleri derkenyaşamak için aslında zamanları kalmıyor. Buradaağırlıkta iki vardiya 12 saat çalışma sistemi var. Eşlerinikisinin de çalıştığını düşünün, bir hafta biri gecevardiyasında diğeri gündüz vardiyasında. Ve doğalolarak birbirleriyle bile görüşemiyorlar.

Manisa, saldırıların ve hak gasplarının ilkdenemelerinin yapıldığı bir yer. İlk işçi istihdambüroları burada uygulanmaya başladı mesela. Buradaher geçen gün sanayi büyüyor doğal olarak çok da göçalıyor.

Burada çok fazla iş kazası yaşanıyor. İş güvenlikönlemi denen bir şey yok.

- İşçi Kültür Sanat Derneği’ni açma kararı nasıloluştu?

- İlerici ve devrimci işçiler olarak bu kölece çalışmakoşullarına karşı nasıl örgütlenebiliriz diye tartıştık.Bununla ilgili birçok işçi arkadaşla sohbetlergerçekleştirdik. Ev ziyaretleri yaptık, kahve toplantılarıyaptık ve biz işçilerin biraya gelmesi için bir yer ihtiyacıdoğdu. Manisa’da bir dernek ihtiyacı olduğuna kararverdik.

- İKSD olarak amaç ve hedefleriniz nelerdir?Bu mevzi ile yeni bir dünya yeni bir kültür

yaratmak, var olan saldırılara karşı birleşik mücadeleyiörgütlemek. Manisa işçisine sınıf bilinci taşımak,sermayenin her türlü saldırısı karşısında işçi sınıfınınbirlik ve beraberliği ile topyekûn mücadelesiniörgütlemek. Bunun yanı sıra sendikal bürokrasiye karşıişçilerin taban örgütlülüğünü sağlamak, işçilerin enbüyük silahı olan grev hakkı ve sokakta mücadeleyiyükseltmek için İKSD’yi açtık.

- Yapacak olduğunuz açılış etkinliğine dair bilgiverir misiniz?

- Etkinliğimizi “Yeni bir dünya, yeni bir kültür”sloganıyla, 13 Nisan 2014 tarihinde yapacağız.Etkinliğimizde kendi atölyelerimizin ürünlerinigöstermek aynı zamanda işçi kültür evlerinin sanata,kültüre ve mücadeleye olan bakışını topyekûngöstermek için İKE atölyelerinin ürünlerinin yansıdığıbir etkinlik örgütleyeceğiz.

Bunun için yine işçi servis duraklarında,mahallelerde, kahvelerde oluşturduğumuzkomisyonlarla açılış etkinliğinin çağrısını yapacağız.Etkinliğimiz bir işçi kürsüsü olacaktır.

Tüm Manisa işçilerini birlikte mücadele için dernekçatısı altına çağırıyoruz.

Kızıl Bayrak / Manisa

Greif işçisi sınıf kardeşlerime!Her gün onurlu mücadelenizi izliyor, büyük bir heyecan duyuyorum. Greif patronlarına karşı son derece

militan bir duruş içindesiniz. Sendikaların başına çöreklenmiş bürokratlara ve reformist sola karşı tutumunuzda övgüye değerdir.

Yalnız değilsiniz. Biz buradaki tekstil işçileri de sizinkiyle aynı sorunları yaşıyoruz. Düşük ücret, taşeronuygulaması bizim de başımızın belasıdır. Mücadele bizi birleştiriyor.

Bulunduğum kentte ve başka kentlerde eyleminizle dayanışma çabaları her geçen gün daha dayoğunlaşıyor. Yerli işçilere taleplerinizi ve onurlu mücadelenizi anlatıyoruz. Daha da anlatacağız.Dayanışmacılar çoğalacak ve direne direne sonunda biz kazanacağız.

Yaşasın sınıf dayanışması!İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!

Bielefeld’den bir tekstil işçisi

Page 31: Kızıl Bayrak 2014 08

Hastanede çalışan bir taşeron işçisi: Kamukuruluşunda çalışan bir taşeron işçisiyim. Taşeronişçileri olarak ikinci sınıf insan görülüyoruz. Hastanede8 saat süre içinde yapmadığımız iş kalmıyor. Bazentaşeron işçilere patronun hastane dışında ev ya dabaşka işyerlerini bile temizlemesi işini yaptırıyorlar. Biztaşeron işçileri olarak hastane yönetimine karşıgelemiyoruz, baskı görüyoruz. Taşeron firma herşeyden kar elde etmeye çalışıyor. Örneğin 3 yıldır aynıformayı giyiyoruz. Hâlbuki her sene yenisini vermesigerekiyor. Bu sorunlarımızdan sadece biri.Ücretlerimizi zamanında alamıyoruz, bordrolarıimzalıyoruz ama elimize ne kadar geçiyor belli değil.Cenazemiz olduğunda izin vermiyorlar. Ablam öldüsenelik iznimi alıp gitmek zorunda kaldım. Greifişçilerinin örgütlü olmaları bir güvencedir. Kendilerinebaşarı diliyorum, kararlılıklarından vazgeçmesinler.

Belediyede çalışan bir taşeron işçisi: Bizim taşeronolarak hiçbir sosyal hakkımız yok. Ücretler çok düşük.Taşeron çalışma bir nevi kölelik. Yüzlerce işçinin alacağıparayı yandaş bir taşeron patronu alıyor. Greifişçilerinin kadrolu-taşeron birlikte mücadele etmesiçok anlamlı. Mesela biz de sendikalı olmak için DİSK’e

üye kadrolu işçilerin desteğini istedik ama bulamadık.Hâlbuki DİSK’e üye kadrolu işçiler okullara vb.gönderilerek belediye bünyesinde azaltılmak isteniyor.Bizlerin de sendikalı olması bu gibi sorunların önünükeserdi. Sendikalarda önce zihniyetin değişmesigerekiyor. Son olarak Greif işçilerinin mücadelesini veçabasını destekliyorum.

SES üyesi bir emekçi kadın: İşçilerin haklarınısavunması, direnmesi güzel. Birlikteliklerini kurupdirenişe geçmeleri çok anlamlı. Ama biz yapamıyoruz.Biz de sendikalıyız ama adı var sendikanın. Bizde detaşeron işçileri var ama taşeronları örgütlemek gibi birdertleri yok. Greif işçilerinin direnişlerine destekveriyorum. Ben de onlarla olmayı isterdim. Greif işçisikadınları ayrıca selamlıyorum.

Ev emekçisi bir kadın: Kendi haklarını savunanişçileri takdir ediyorum. Greif işçilerininmücadelelerinin devamını diliyorum. Şu an evdeyim,çalışmıyorum. Elimizden bir şey gelmiyor amadestekliyorum. Özellikle kadın işçilerin mücadelelerinidestekliyorum.

Dev Sağlık-İş üyesi bir işçi: Biz de Balcalıhastanesinde taşeron çalışıyoruz. 16 saat nöbet

tutuyoruz. 12 senedir çalışıyorum çalışma biçimini 3vardiya yaptılar. 8 saatten fazla çalışmak yasak diyorlarama biz yemek paydosu olmadan 9 saat çalışıyoruz.Gece 12.00’de çıkıyoruz. Servis vermiyorlar. Çarşıyaotobüs de yok. Çoğu mahalleye yürüyerek ya daotostopla dönen arkadaşlarımız var. Geçenlerde birhemşire arkadaşımız tacize uğradı, bir başkaarkadaşımız gasp edildi. Bu servis sorununu başhekimeve yardımcısına ilettiğimizde “çalışan çalışsın,çalışmayan gitsin” deniliyor. Greif işçilerinin direnişinidestekliyorum. Her zaman yanınızdayım. Sizler bizimgibi taşeron işçilerine bir örneksiniz. Haklı davanızıdestekliyorum.

Okulda çalışan bir taşeron işçi: Temizlik işçisiolarak çalışıyorum. Biz de maaşlarımızı geç alıyoruz. İşgüvencemiz hiç yok. İhaleyi yandaşları alınca biziçıkartacak, kendi insanlarını yerleştirecekler. Zatensendikalı değiliz. Greif işçilerini destekliyorum. Bu dahabaşlangıç mücadeleye devam! Kadın işçilere ayrıcaselam yolluyorum.

Kızıl Bayrak / Adana

“Mücadelenizi destekliyoruz!”

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Millet Cd. Selçuk

Sultan Cami Sk. No 2 / 9 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52 - 0536 285 73 25

e-mail: [email protected]: @kizilbayraknet

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: ESMAT MatbaacılıkM. Nezih Özmen Mah. Yüksel Sk. No: 19

Güngören / İstanbul

Sayı: 2014/08 * 21 Şubat 2014Fiyatı: 1 TL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Tayfun AltıntaşEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

Grevde bulunan Greif(Sunjüt) işçileriyle

dayanışma

Biz, MAN Truck & Bus AG Nürnberg fabrikası işçi

temsilcileri olarak, daha iyi iş koşulları için ve

sefalet ücretlerine karşı başlatmış olduğunuz

mücadelenizi sonuna kadar destekliyoruz.

Sermayedarların çıkarları uğruna ücretlerimiz

giderek düşürülmektedir. Sizler ama bu gelişmelere DUR dediniz. Kendi

çıkarlarımızı sadece kendimiz koruyabiliriz.

Bundan dolayı meşru taleplerinizin arkasındayız.

Dayanışma ve mücadele dolu selamlarla

MAN Truck & Bus AG Fabrikası İşçi Temsilciliği–Nürnberg İşçi Temsilciliği

Dershanelerin kapatılmasıyla ilgili hazırlanan tasarıilk bakışta hükümetin paralel devlet dediği cemaatlekapışması gibi görünse de aslında bir taşla iki kuşdeğil, birkaç kuş vurmanın en iyi yolu olmuştur. Tasarıbiraz incelendiğinde zaten çarpık ve yetersiz olaneğitimin sermayenin talanına nasıl açıldığıgörülecektir.

Tasarıda dershanelerin kapatılmasının yanı sıra,tasarıya eklenen geçici madde ile müsteşaryardımcıları, Talim Terbiye Kurulu başkan ve üyeleri,tüm genel müdürler, grup başkanları ile 81 il millieğitim müdürlerinin görevlerinin, “kanun yürürlüğegirdiği tarihte” sona ereceği belirtiliyor.

Tasarı ile yine kanun yürürlüğe girdiği tarihte 4 yılve üzeri sürelerle okul müdür ve yardımcısı olanların,bu görevlerinin “hiçbir işleme gerek kalmaksızın” sonaereceği söyleniyor. Ama bu kadarı bir şey değil, dahasıvar.

Tasarıyla dershaneler kapatılmıyor dönüştürülüyor.Ayrıca özel okula dönüşmek için başvuranlara teşviklerveriliyor. Teşvik kapsamında 25 yılığına kamuya aitaraziler kiraya verilecek, MEB’e bağlı okullar mevcutdonanımlarıyla aynı şekilde kiraya verilecek ve özelokula giden öğrencilere de maddi destek verilecek,yani bir de böylelikle para aktarılacak.

Bu maddelerden anladığımız kadarıyla, zatenyetersiz olan eğitim kurumları bütün yöneticikadroların görevden alınmalarla kaos içine sokularakeğitim veremez duruma sokulacak. Ardından özelokula dönüştürülmüş okullara öğrenci akışı sağlanarakeğitim vermez duruma gelmiş devlet okullarında

okuyanlardan az buçuk parası olanlar özel okullarayönlendirilecek. Ayağınız alışsın misali verilenteşviklerle özel okula gidenlerin sayıları artırılacak.

Sermaye sınıfının çocuklarının zaten özel okullardaeğitim alıyor oldukları düşünülürse, buradaki asıl amaçişçi ve emekçi ailelerinin cebindeki üç kuruşa gözdikmektir. İşçi ve emekçi aileler, giderlerini daha dakısarak elinde avucunda ne varsa satarak çocuğununözel okullarda okumasını sağlamaya çalışacaklardır.

Devlet daha önce aynı oyunu engellilerineğitiminde de yapmıştır. Engeli bireylerin eğitiminikendi bünyesinde daha nitelikli ve daha az maliyetleçözebilecekken bunun yerine teşviklerle özel eğitimkurumlarının açılmasını sağlamıştır. Bu kurumlardaeğitim gören öğrencilerin eğitim giderleriniüstlenerek, özel eğitimin özelleştirilmesini sağlamış,böylelikle engelli bireylerin eğitim umudunu kar amacıgüden kurumların insafına bırakmıştır.

Gözünü kar hırsı bürümüş olan sermaye sınıfı veonun dinci-gerici hükümeti bizlere paran kadar eğitimalabilirsin gerisi beni ilgilendirmez demektedir. Amaasıl sorun iktidarın yaptıkları değil emekçiler adınaalanda örgütlü sendikaların ne yaptığıdır. Fakat bucephede durum pek iç açıcı değildir. Özellikle KESK deyasa geçsin sonuçları üzerinden politika devşirereksandığa havale etme yolunu tutmuş görünmektedir.Geleceği belli olan bu yasa tasarılarının çöpe atılmasıiçin yapılması gerekenleri dün Gezi gösterdi bugün deGreif işçileri göstermektedir. Önemli olan sınıfa karşısınıf tavrını kuşanarak mücadele etmektir.

F. Can - Eğitim Emekçisi

Dershanelerin kapatılmasıyeni bir özelleştirme hamlesidir!

Page 32: Kızıl Bayrak 2014 08

Greif işçileri, tabandan örgütlenme ve inisiyatif alma konusunda etkileyici birpratik sergiliyorlar. Böylesine büyük bir direnişin üstesinden gelebilmelerinin sırrıda burada. Çünkü az sayıda deneyimli ve sınıf bilinçli işçiye rağmen direniş,yüzlerce işçinin zihinsel ve pratik enerjisine dayanıyor. Böylelikle en zor veçetrefil sorunların üstesinden kolaylıkla geliniyor.

Söz, yetki, karar işçilerde!

Mücadelenin yürütülmesi ve fabrikadaki günlük yaşamın örgütlenmesindebütün işçiler söz ve karar hakkına sahipler. Sorunlar ve gündemler bölümkomitelerinde tartışılıyor, bölüm komitelerinde alınan kararlar ve ortaya çıkaneğilimler, günde iki kez toplanan genel toplantıda yeniden ele alınıyor. Böyleliklehem sorunlar çözülüyor, hem de mücadelenin nasıl ilerleyeceği kararlaştırılmışoluyor. Elbette Greif’te öncü işçilerden oluşan, içerisinde sendika temsilcilerininde yer aldığı merkezi bir komite de mevcut. Ama bu komite işçilerin aşağıdanoluşan iradesi dışında bir karar alamıyor. Komitedeki işçilerin herhangi birayrıcalığı bulunmuyor.

İlişkilerde açıklık!

Greif’taki yaşamın en önemli yanlarından bir diğeri de, ilişkilerin açıklıktemelinde kurulmuş olmasıdır. Öyle ki temsilcilerin yaptığı tüm görüşmelerişçilerin bilgisi dahilinde gerçekleşiyor ve hemen tüm ayrıntılar işçilere olduğugibi aktarılıyor. Ama zaten çok zorunlu durumlar dışında hemen tüm görüşmelerişçilere açık ortamlarda gerçekleştiriliyor. Elbette açıklık ilkesininuygulanmasında bir istisna var ki, bu da direnişin güvenliğiyle ilgili. Bu istisnadışında fabrikadaki öncü işçiler, açıklık ilkesini uygulamakta büyük birhassasiyetle davranıyorlar. Öyle ki bunu yaptıkları için, gizli kapaklı işler çevirenbozguncular kısa sürede ayıklanıyorlar.

İşçi demokrasisi disiplinin temeli

İşte bu iç demokrasi, karar süreçlerine tüm işçilerin katılımını sağladığı gibiaynı zamanda sağlam bir disiplinin de zemini haline gelmiş durumda. Budisipline daha fabrikanın giriş kapısından itibaren görmek mümkün. Hemen herbölümde görevli işçiler başlarında kendilerine buyuran herhangi bir kimseolmadan işlerini belli bir düzende ve kararlılıkta, ama aynı zamanda büyük birşevkle yerine getiriyorlar. Özellikle güvenlikle ilgili işlerde büyük bir ciddiyet gözeçarpıyor. Bununla birlikte ise işçiler arasında büyük bir sevgi ve saygı bağıhissediliyor.

Kısacası Greif’ta direniş kendi kültürünü, değerler sistemini ve demokrasisinikurarak büyüyor. Bu ise Greif direnişini güçlendiriyor, onu daha fazlası içincesaretlendiriyor. Öyle ki işçiler arasında fabrikayı yönetmek sözü sıklıkla telaffuzediliyor ve geri bilince sahip işçiler dahi bu tür bir iddiayı içtenlikle sahipleniyor.

“Doğrudan demokrasi” mi dediniz?

Son bir nokta olarak belirtelim ki, Haziran Direnişi’nde kendiliğindenhareketin örgütsüzlüğünü yücelten, aşağıdan yükselen kitle inisiyatiflerine“doğrudan demokrasi” adına abartılı övgüler dizen, buna karşılık siyasalörgütlenmeyi küçümseyen bazı siyasal güçler, Greif işçilerinin sendikabürokratlarına karşı bağımsız örgütlenmelerini ya görmezden geliyor ya dadosdoğru onların bu tutumlarına karşı geliyor. DİSK bünyesinde bazı ilericisendikacıların ibretlik tutumları buna örnektir. Kendi bürokratik ayrıcalıklarısözkonusu olduğunda bağımsız işçi inisiyatiflerinden olabildiğine korkuyorlar vebunun için de sendikal demokrasi adına söyledikleri hemen her şey lafta kalıyor.Örgütsel disiplin adına işçileri sendikal bürokrasiye boyun eğmeye zorluyorlar.

Ama onlar ne yaparlarsa yapsınlar Greif işçileri, yollarından yürümeye devamediyorlar. Sözde değil pratikte “doğrudan demokrasi”yi inşa ediyorlar. Her geçengün de dişle tırnakla var ettikleri yapıyı büyütüyorlar.

Greif’ta işçi demokrasisi