FAZİLET ÜÇ KUŞAK

52

description

İlim ve Fazilet Vakfı Özel Üsküdar Ortaokulu ve İlkokulu Dergisi

Transcript of FAZİLET ÜÇ KUŞAK

Page 1: FAZİLET ÜÇ KUŞAK
Page 2: FAZİLET ÜÇ KUŞAK
Page 3: FAZİLET ÜÇ KUŞAK
Page 4: FAZİLET ÜÇ KUŞAK
Page 5: FAZİLET ÜÇ KUŞAK

1

İlim ve Fazilet Vakfı Başkanımız Mahmut Ekşi “40 yıldır Faziletli nesiller yetiştirmek için gayret gösteriyoruz.”

İlim ve Fazilet Vakfı Başkanımız Mahmut Ekşi, Fazilet Eğitim Kurumlarının 2012-2013 Eğitim ve öğretim yılı II. Dönem açı-lışı sırasında Fazilet Üç kuşak dergimize bir demeç verdi. Demecinde öğrencileri-mize seslenen ilim ve Fazilet Vakfı Baş-kanı Mahmut Ekşi; “ 40 yıldır Faziletli ne-siller yetiştirmek için gayret gösteriyoruz. Eğitim aşkımız kuşaktan kuşağa devam edecektir. ” Dedi. Vakıf başkanımızın de-mecinin tam metnini aşağıda sunuyoruz.

Sevgili Faziletli evlatlarımız;

40 yıl önce Üsküdar’da temelleri atı-lan vakfımız, Fazilet Okullarını açarken “İyi insan iyi toplum” idealleriyle yola çık-tı. Vakfımızı, milli ve manevi değerlerimize yürekten bağlı büyüklerimiz ve arkadaş-larımızla, ilmin geniş kitlelere yayılması ve toplumda faziletli nesiller yetiştirmek amacıyla kurduk. 40 yıldır faziletli nesiller yetiştirmek için gayret gösteriyoruz. Bu hayırlı işe girişirken hiçbir zaman dünye-vi bir kazanç ve beklentiler içersinde ol-madık. Bilakis hepimiz imkânlarımızı bu amaçlar doğrultusunda sarf ederek, bilgi beceri ve mali imkânlarımızı harekete ge-çirdik. Her türlü kısır çekişmelerden uzak durarak birbirimizle kenetlendik ve ideal-lerimize uygun eğitim ve öğretim faaliyet-leri yapılabilsin diye elimizden gelen gay-reti gösterdik.

Rahmetli amcam Sefer Ekşi, ilk başka-nımız Abdullah Yazıcı hocamız, büyükle-rimiz ve onlarca arkadaşımızla birlik ve beraberlik içinde Fazilet camiasını oluş-

turduk. İhlâsla yola çıkmıştık. Vatan ve millete hizmet uğrunda bir ilim meşalesini yakmanın heyecanını taşımaktaydık. He-defimiz,” Ufka bakan değil ufkun ötesini görmeye çalışan” bir nesil yetiştirmekti. Çünkü bizler, ilk emri “oku” olan bir dinin mensuplarıyız. İlmi nerede bulursa alan ve milletinin hizmetine sunan bir anlayışı taşıyoruz. Einstein’ın “ilimsiz din kör, din-siz ilim topaldır” derken ortaya koyduğu hassasiyet, bizimde şiarımızdı.

Değerli öğrenciler…

Fazilet Okullarının kurulduğu yıllar da Milli ve manevi yönden eğitime ağırlık ve-ren özel okul yoktu. Olsa da etkili değil-di. Oysa çağdaş bilgi ve becerilerle do-nanmış, ahlaklı, vatansever iyi dil bilen fazilet sahibi nesillere şiddetle ihtiyaç var-dı. Gerçektende fazilet bu alanda büyük bir boşluğu doldurdu ve türünün ilk örne-ği oldu. Benzerleri de bu ocaktan yetişti.

Bu gün övünerek söyleyebilirim ki, Fa-zilet eğitim Kurumlarının Üsküdar ve Pendik kamp üslerinden mezun olan

öğrencilerimiz 8. 000 kişiye ulaşmış bu-lunmaktadır. Vatanına, bayrağına, mille-tinin değerlerine bağlı yüzlerce doktor, mühendis, Avukat, işletmeci ve işadamı mezunumuz, yetişmiş insan gücü olarak Türk Milletine hizmet veriyor.

Sevgili Öğrenciler… Bahsini ettiğim bu seçkin mezunlarımız üstün nitelikleriyle tebarüz etmişti. Faziletli öğrencilerimiz, imrenilen davranışlarıyla herkes tarafın-dan beğeni toplayan, ahlaklı, güvenilir, duruşuyla itimat telkin eden, bilgili iyi ye-tişmiş şahsiyetlerdi. Onlar güzel dilimiz Türkçeyi çok iyi kullanıyor, ana dili gibi İn-gilizce biliyorlardı. Fazilet camiasının me-darı iftiharı olan mezunlarımız, modern dünyanın güzellikleriyle Türk milletinin ti-tizlikle koruduğu manevi değerlerini bir-leştirmiş bir nesildir.

Sevgili Faziletliler

Şunu asla hatırlarınızdan çıkarmayı-nız. Akademik başarılarınız kadar milli ve manevi değerlerimize bağlılık ve hassa-siyetiniz, bizim için çok değerlidir. Size güveniyor ve sizi önemsiyoruz. “Sevgi-li yavrularım; öncelikle ailenize sonra va-tanınıza, milletinize, İslam âlemine ve in-sanlığa faydalı bireyler olmalısınız. ”

Vakfımız, idarecilerimiz ve öğretmenle-rimiz sizlerin en güzel bir biçimde yetiş-mesi için azami gayreti göstermektedir. Sizleri yarınlarımız olarak görüyoruz. Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi sevgiyle selamlıyor ve ikinci dönemde başarılarını-zın artarak devamını diliyorum.

Page 6: FAZİLET ÜÇ KUŞAK

2

1. Sayın genel müdürüm bize kendini-zi tanıtabilir misiniz?

Ben 1952 yılında Afyonkarahisar ili, San-dıklı ilçesi, Yavaşlar kasabasında doğdum. 1963–1969 yılları arasında Eskişehir Yu-nusemre İlköğretmen okulunda okudum. 1969-1974 yılları arasında da İstanbul Çapa Yükseköğretmen okulu ile birlikte İs-tanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih bölümünde tahsilime devam ettim. Tahsil yıllarımdan sonra da öğretmenlik ve idare-cilik yaparak bu günlere geldim. 2006 yılın-da resmi kurumlardaki görevimden emek-li olduktan sonra İlim ve Fazilet Vakfı Eğitim Kurumlarında Genel Müdür olarak vazifeye başladım. Gördüğünüz gibi halen bu vazi-feyi sürdürüyorum. Meslekteki kıdemim 37 yıldır.

İstanbul Üniversitesinde Tarih dalında yük-sek lisans yaptım. 1972 yılından itibaren ta-rih ve kültür konularında pek çok dergilerde yazılar yazdım. 1986-1988 yıllarında (Tarih, Lise l,ll,lll. Ders Kitaplarını) yazdım. Bu eser-lerim 2000 yılına kadar okullarda okutuldu. Yayınlanan eserlerim şunlardır:

•LiselllTarihderskitabı1986.•LisellTarihdeskitabı1988.•LiselTarihderskitabı1988.•AnahatlarıileSiyasiveKültürelOsmanlıTarihi,

İst.1996,2000,2004•Seraskerlik ve Yeniçeri Ocağının Kaldırılması,

İst.2003•AçıklamalıTarihAtlası,ÖzyürekYay.İst.1996.

(Halen İlk ve Orta dereceli okullarda okutul-maktadır.)

•TarihYazıları,Biyografi.netyay.2010.

•PınarYazıları,Biyografi.netyay.2010.(KültürBakanlığıncaresmikütüphaneleriçinsatınalın-mıştır.)

•AnahatlarıileSiyasivekültürelAvrupatarihi,Biyog-rafi, 2011. (KültürBakanlığınca resmikütüphaneleriçinsatınalınmıştır.)

Küçüklüğümden bu yana öğretmenlik mesleği içinde yoğruldum. Sizler gibi fazi-letli genç nesiller yetiştirmek ve bu şekilde aziz Türk Milletine hizmet etmek en büyük emelimdir.

2. Fazilet Eğitim kurumlarının misyo-nundan bahsedebilir misiniz?

İlim ve Fazilet Vakfı’nın ve onun kurduğu bir kurum olarak Fazilet Eğitim Kurumları-nın temel görevi “yeni nesillerin faziletli in-sanlar olarak yetiştirilmesidir”. Bunun için millî ve manevî değerlerimizin öğretilmesine büyük önem vermekteyiz. Ayrıca yeni ne-sillerin modern bilgiyle donatılması, dünya-daki gelişmelere açık, bilgili, olması da çok önemlidir. Bu konularda akıl ve ilim kavram-ları öne çıkmaktadır. Biz, siz gençlerin in-sanlığın ulaştığı ilmî seviyeyi yakalamanızı ve bu yolda aklınızı iyi kullanmanızı istiyoruz.

3. Sizce özel okulların eğitim hayatın-daki yeri ve önemi nedir?

Türkiye’deki Özel okullar da bütün diğer okullar gibi milletimizin evlatlarına hizmet ve-ren okullarıdır. Türkiye genelinde ilk ve orta dereceli okullar içinde, Özel okulların öğren-ci sayısı bakımından oranı %3 civarındadır. Yani Türkiye’de

16 milyon civarında öğrenci bulunmakta-dır ve bunun 350 bin kadarı özel okul okul-larda okuma imkânına sahiptir. Siz şunu iyi kavramalısınız ki 16 milyonda 350 bin kişi-nin içindesiniz. Şansınızı ona göre değerlen-dirin. Şu anda devlet okullarında sınıf mev-cutları 40 civarında, en aşağı düşenler bile 35 civarında ama sizler 20 kişilik sınıflarda okuyorsunuz. Bu ne demek; öğretmen si-zinle daha çok ilgilenebiliyor. Okulda size düşen alanlar daha fazla oluyor. Yani siz bir devlet okulunda olsanız spor salonundan, sınıftan, bahçeden, konferans salonundan, halı sahadan vb. size düşen pay daha az olacaktır. Ayrıca yemekhane, kantin gibi imkânlardan daha çok ve daha iyi fayda-lanabiliyorsunuz. Bu sebeplerle özel okul-lar, Türk Milli Eğitim sistemi içinde ilerlemeyi, gelişmeyi, daha iyi eğitimi temsil etmektedir.

4. Eğitimde başarılı olmak için nelere ihtiyaç vardır?

Tahsil hayatında başarılı olmanın birinci yolu çalışmaktır. “Çalışmak” kavramı tek ba-şına anlaşılması zor olduğu için başına bir, iki kavram daha ilave etmemiz gerekir: İlmî usullerle (bilimsel yollarla) ve disiplinli olarak çalışmak.

Bunun yanı sıra zamanı iyi kullanarak ça-lışmak da çok önemlidir. Öyle biriktirip birik-tirip tam imtihan sırasında çalışmayacaksı-

FAZİLET EĞİTİM KURUMLARI GENEL MÜDÜRÜ

VELİ ŞİRİNBir öğrencinin başarısında,

gelişiminde derslerini iyi çalışması, öğrenmesi kadar sosyal, kültürel, sportif faaliyetlere katılmasının da

büyük önemi vardır.

Page 7: FAZİLET ÜÇ KUŞAK

3

nız. Her gün yarım saat çalışan bir öğrenci çok başarılı olur. Her gün saati koyacak, ya-rım saat çalışacak ama her gün çalışacak. Eğer her gün çalışırsa düzenli olur, geriye bir şey bırakmaz. Bütün işlerini zamanında ya-par.

Başarının bir diğer unsuru ise kararlılıktır. Kararlı olmadan başarılı olunmaz. “Karar-lı olmak” ne yapacağını iyi bilmek, nereye doğru gideceğini iyi bilmek, sabırlı olmaktır.

Bütün bunların yanı sıra:

- Çevrenizdekiherşeyiyaratandanötürüsevmek;- Onlarasaygıduymak,haklarınariayetetmek,onlarıbireremanetgibigörüpsahipçıkmak,

- Herişteolduğugibi,metanetlidavranmak,yanisa-bırlıolmak;

- Sankidünyayısırtınızdataşıyormuşçasınamesuliyet(sorumluluk)duymak,

- Kanaatkâr,fedakâr,vefakârdavranmaklazımdır.

Başarının sırları demek ki bilimsel çalış-mak, kararlı olmak, disiplinli olmak, zamanı iyi kullanmaktır ve yukarıda sıralamaya ça-lıştığımız ilkelerdir.

5. Spor faaliyetleri ve sosyal –kültürel aktivitelerden neler anlamalıyız?

Bilindiği gibi pek çok etkinlikler (aktivite) yapıyorsunuz. Mesela bir çok öğrenci folk-lora katılıyor, Müzik dersinde koroya dâ-hil oluyor, Beden Eğitimi dersinde takımla-ra katılıyor. Resim dersinde ve diğer sosyal derslerde pek çok faaliyetler yapıyorsunuz. Anma ve kutlama günleri yapıyorsunuz. Yine çeşitli geziler yapıyorsunuz. İşte bunlar sportif, sosyal ve kültürel faaliyetlerdir. Sizle-re düşen mümkün olduğunca bu faaliyet-lerin hepsine katılmanızdır. Yani bir öğrenci diyelim ki 10 tane etkinlik varsa, bunların ne kadarına katılırsa o kadar faydalı olur. Mese-la Mehmet Akif günü mü yaptınız? Çanak-kale günü mü yaptınız? Şiir günü mü yaptı-nız? Öğretmenlerinizden görev istemeli ve çalışmalara katılmalısınız.

Bir öğrencinin başarısında, gelişiminde derslerini iyi çalışması, öğrenmesi kadar

sosyal, kültürel, sportif faaliyetlere katıl-masının da büyük önemi vardır.

6. Deneyimli bir öğretmen ve ida-reci ayrıca seçkin bir aydın olarak biz “Fazilet Eğitim Kurumları” öğ-rencilerine neler tavsiye edersi-niz?

Okulunuzun bütün faaliyetlerine ka-tılmanızı tavsiye ediyorum. Böylece iyi yetişecek kendinize faydalı olacaksınız, ailenize faydalı olacaksınız, memlekete faydalı olacaksınız, Türk Milletine fayda-lı olacaksınız ve nihayet insanlığa fayda-lı olacaksınız.

Yaşadığınız dünyaya da, çevreye de zarar vermeyeceksiniz. Çevreyi de ko-ruyacaksınız. Mesela su üzerinde dura-lım. İnsan hayatı için su çok önemlidir.

İşte bu noktada sizlere önemli bir olaydan bahsetmek isterim. İslamiyet’in ilk yıllarında Yüce Peygamberimizin yanında-ki arkadaşlarından biri abdest alırken fazla su harcamış ve bunun üzerine Peygambe-rimiz, fazla su harcamaması gerektiği hak-kında onu uyarmıştı. O sahabe: “Ya Resul-lah bir nehir kenarında da olsak yine öyle mi yapalım?” diye sorunca,

Peygamberimiz “evet, bir nehir kenarında da olsanız öyle yapın, israf haramdır” de-miştir.

Yeryüzünde susuzluk çeken pek çok ülke vardır. Fazilet Eğitim Kurumları olarak, bil-hassa Anadolu lisesi ve Fen Lisesi öğren-cilerimizin katkıları ile böyle bir ülkeye Afri-ka’da Çad ülkesine yardım da bulunduk. Üç su kuyusu açılmasını sağladık. Şimdi oralarda Fazilet Kuyuları insanlara temiz su sağlıyor.

Etrafımızda her şeye faydalı olan bir in-san olmalıyız. Tabi başta kendinize. Ken-dini kurtaramayan başkasını kurtaramaz. Evvela kendinizi kurtaracaksınız. Mese-la bir yabancı dil öğreneceksiniz, notlarınız iyi olacak, bundan sonra liseleri bitirip güzel

üniversitelere gireceksiniz sonra da bir dok-tor, öğretmen, psikolog olacaksınız. Meslek sahibi olacaksınız. Meslek sahibi olmak çok önemlidir. Meslek sahibi olmayan kişi şöy-le söyler: “Sen ne yaparsın?”derler. Der ki: “Ben her işi yaparım. “Her işi yapan adam meslek sahibi olmaz. Meslek sahibi olan in-san ben doktorum, ben avukatım der. Söz gelimi ben tarih öğretmeniyim, tarihçiyim.

Sizlerin sorumluluk sahibi olmanızı tavsi-ye ederim:

•Yaratanakarşısorumluolun,•Anne-babayakarşısorumluolun,•Yakınlara, akrabalara karşı, sılaya karşı sorumlu

olun,•Vatana,millete,köyüne,şehrinekarşısorumluolun,•İnsanlığakarşısorumluolun,•Nihayetdünyaya,bütünvarlığakarşısorumluolun.

Sorumlu olmak ise; sevmek, saygı duy-mak, sadakat göstermek, sabırlı olmak ve böylece saadete (mutluluğa) ulaşmak ve selamete çıkmak (ebedi kurutuluşa) müm-kündür. İşte size tavsiyelerim. Başarılar di-lerim.

Röportaj: A. Burak Dedeoğlu, Özgür A. Gezici,

Kadir Meriç Yüce, Melik T. Pala, Berire Yılmaz

Page 8: FAZİLET ÜÇ KUŞAK

4

•Tarihimize yoğun ilgi duyan bir öğ-renci olarak eserlerinizin sıkı bir takip-çisiyim. Son eseriniz Efsane’yi de bir solukta okudum ve Barbaros Hayred-din’e, atalarımıza bir kez daha hayran oldum. Efendim, kitaplarınızın konusu çoğunlukla tarihle alakalı, bunu nasıl açıklarsınız?

Bu çağın insanları eğlenmeyi öğren-mekten daha çok seviyor. Öğrenmeye değil, eğlenmeye para ayırıyor. O zaman insanlara bilgiyi ,eğlenceli hale getirerek sunmak, insanları eğlendirmek lazım. Yine Bugünün dünyası, kültürlerin çatış-tığı ve kimliklerin öne çıktığı bir dünya. Herkes kendi kültür ve kimliğinin üstünlük mücadelesini veriyor. Kültür ve kimliğin ilk göstergesi, o kültür ve kimliği besle-yen bir tarihe sahip olmak, tarihi bilmek-tir. Ömrüm varsa eğer, ben de yine tarihi romanlar yazmaya, gençlerimizi bu konu-da zihnen beslemeye devam edeceğim. Eğlendirerek öğretmek benim yazarlığım-da insanlara ulaşabilmenin ön koşulu ha-line gelmiştir.

• Son eseriniz “Efsane” adlı romanı-nızda da kahramanınız yine tarihimiz-den mümtaz bir şahsiyet: Barbaros Hayreddin. Nasıl oluştu bu seçiminiz?

Askeri yaşantımın bir bölümünde Deniz Müzesi’nde çalışırken Hızır Reis’in türbe-sinin anahtarları benim sorumluluğum al-tındaydı. Zamanla aramızda manevi bir bağ (Ruhuna Fatiha okumaktan olsa ge-rek.) oluştu. Kendisini rüyalarımda görür-düm, onunla konuşurduk. Atalarımızdan bir büyüğümüze teşekkür gibi görüyo-rum bu romanları; çünkü kendilerine çok şey borçluyuz.

• Efsane’de okuyucular neler bula-caklar, kısaca anlatır mısınız?

Efsane, dolu bir roman. Kitabın kapa-ğında da belirtildiği üzere bu kitap bir Barbaros Hayreddin romanı. Ancak baş kahraman belli olsa da bu kitabın şöyle bir özelliği var, Efsane’de herkes bir kah-raman. Tarihin şanlı şöhretli zamanları-na ait insanların yaşamları var bu kitapta, bazen acıyla, bazen de mutlulukla yaşan-mış hayatlar…

Efsane, İspanya - Osmanlı - Cezayir - Tunus arasındaki olayları özetliyor. Bu ki-tap ne sadece aşkı anlatıyor ne de sa-dece kavgayı… Efsane, tüm yönleriyle o dönem hayatını kuşatan ve okura sunan bir kitap. Efsane, aslında bir Akdeniz tari-hi olarak da okunabilir bir eser oldu

Kitap, Midilli’de Yakup Ağa ve dört oğ-lunun, Oruç, Hızır, İshak ve İlyas’ın hika-yesi ile başlıyor. Kitabın şüphesiz odak noktası Barbaros Hayreddin Paşa. İl-miyle, yiğitliğiyle, merhametiyle, inancıyla Osmanlı Kaptan-ı Derya’sı, Cezayir San-cak Beyi, payitahtın ve Kanuni’nin deniz-lerdeki gölgesi, Cemayma Hatun’un en kıymetlisi Hayreddin… Benim için Bar-baros irade demek; strateji, ideal adamı ve vizyon demek. Ama Doria da ondan aşağı değildir. Siyaset adamı, asilzade ve plan yapmakta çok usta biri. O da sabır-lı ve adımlarını sağlam atıyor. Sonuçta biri Doğu’nun, diğeri Batı’nın kahramanı. Ta-bii birinin ardında Devlet-i Ebed-müddet Osmanlı, diğerinin ardında Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu var. Yani Doria ile Barbaros’un savaşı, tam da dünyanın iki hâkim gücünün savaşıdır.

Prof. Dr. İskender Pala (1958 - .... )

08 Haziran 1958 Yılında Uşak’ta doğdu.Cumhuriyet İlkokulu ve Kütahya Lisesi’ndeöğrenim gördü. 1979 yılında İstanbul Üni-versitesi Edebiyat Fakültesi’ni bitirdi. 1983yılındaDivanedebiyatıdalındadoktor,1993yılındadoçentve1998yılındaprofesöroldu.Ortaokul ve liseler için Türkçe ve Edebiyatders kitapları yazdı. Türk Silahlı Kuvvetle-ri’nde çalıştığı yıllarda Osmanlı Deniz ta-rihiyle ilgili araştırmalarda bulundu ve birkısmını kitaplaştırdı. Divan edebiyatınınhalk kitlelerince anlaşılabilmesi için edebi-yat ve sanat dergilerine yönelik vulgarizedenemeler, hikayeler, fıkralar ve edebiyataraştırmacısı olarak çeşitli ansiklopedi vedergilerdebilimselveedebimakaleleryayım-ladı. “Divan Şiirini Sevdiren Adam” olaraktanınanİskenderPala,İstanbulKültürÜni-versitesi’ndeöğretimüyesidir.“DivanŞiiriniSevdirenAdam”olarakdatanınanİskenderPala,TürkiyeYazarlarBirliğiDilÖdülü’nü(1989), AKDTYK Türk Dil Kurumu Ödü-lü’nü (1990), Türkiye Yazarlar Birliği İn-celeme Ödülü’nü (1996) aldı. Hemşehrileritarafından “Uşak Halk Kahramanı” seçildi.Babil’deÖlümİstanbul’daAşk,Katre-iMa-temveŞah&Sultanadlıromanlarınınbaskı-larıyüzbinlereulaştı,pekçoködülaldı.

ESERLERİ:

Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü • Krono-lojik Divan Şiiri Antolojisi • Akademik Di-van Şiiri Araştırmaları • Divan Edebiyatı• Atasözleri Sözlüğü • Müstesna Güzeller•ŞairlerinDilinden•AşinaGüzeller•AhMine’l-Aşk•EfsaneGüzeller•KudemanınKırkAtlısı•KırklarMeclisi•ŞiirlerŞairlerMeclisler•Şi’r-iKadim•…VeGazelYeni-den•PerişanGazeller•Peri-şanGüzeller•İkiDirhemBirÇekirdek•Ayine•Gözgü•TavanArası•KahveMolası•Güldeste•Gül Şiirleri • Hayriyye • Hilye-i Saadet •Babil’deÖlümİstanbul’daAşk•KadılarKi-tabı•KırkGüzellerÇeşmesi

Kitab-ıAşk•KırkAmbar•Mir’at•Leyla•ileMecnun•DörtGüzeller•Katre-iMatem•Mevlid•İkiDarbeArasında

 

PO

RTA

J YAŞAYAN “EFSANE”:

İSKENDER PALARöportaj: Sadi Kopuz / 8A

Page 9: FAZİLET ÜÇ KUŞAK

5

Aynı zamanda kitabı okuduktan sonra ciddi anlamda bir denizcilik bilgisine de sahip olmak mümkün

•Kitabınızda büyük bir aşk hikayesi anlatılıyor. Bu aşkın kahramanı Billu-re’den ve aşkından da biraz bahse-der misiniz?

Zulme uğrayan Endülüslü bir delikan-lı ile Anadolu’dan kaçırılıp rahibe olarak yetiştirilmiş bir Türk kızının aşkı. Kitapta bazen içinizi burkan sayfalarda da gezi-necek gözleriniz… Billure’nin aşkı, Billu-re’nin sadakati… Ah Billure ! Gözlerinin kıyısından geçen zaman, sen zamanın kıskandığı tek an olmalısın! Billure’nin gözlerinde köleliğe ve çaresizliğe tanık olacaksınız. Billure’nin yangın yeri ellerin-de, yaşananların imzasını bulacaksınız. Saint Alcala ile sırlar dolu bir geçmişin, tükenmez bir sevginin ve de yılmayan bir aşkın da peşinden gideceksiniz .

• Efsane’de kral, papalık, Hazre-ti İsa’ya hangi yönleriyle yer verdiniz?

İskender Pala romanlarında, okurun maneviyatına açılan bir yol gizlidir çoğu zaman… Efsane de bu yönüyle insanın maneviyatına, gönlüne ulaşan bir kitap. Kitapta Hıristiyanlık ve Müslümanlık iliş-kisi bir sentezle anlatıldı. Semavi bir din olan Hıristiyanlığın, papalık ve aristokra-si içerisinde kutsallığının nasıl sekülerleş-tiğinden ve gün be gün eriyen yapısın-dan bahsettik. Bununla beraber kitapta engizisyon, kilise otoritesi, papa, kral ve Hazreti İsa üzerine oldukça derin analiz-ler de bulmak mümkün.

• Biraz da sizin ustalık sahanız olan “Divan Edebiyatı” hakkında konuşa-lım mı hocam? Meselâ, bu gelenekten kopuşumuzun sebebi ne olabilir?

Söze şikâyet ederek başlamayı pek be-nimsemem ama buradaki kopuşun se-bebi bir tane değil ki… Hayat değişmiş, düşünce değişmiş, kültür değişmiş vs. Ama asıl güçlük, dilin değişmesinde. Bir insan okuduğunu anlamalıdır. Okudu-ğunu anlayamıyorsa, o zaman kendisi-ne sormalıdır: “Bunu anlamamak benden

mi kaynaklanıyor, yoksa bunu yazandan mı kaynaklanıyor?” diye. . . Biz genellikle kolaycılığa kaçarak ikincisi için oy kullanı-rız. “Bunu anlamamak benim eksikliğim-dir” demeyiz, “Bu şair anlayabileceğim gibi söylememiş” deriz. Bunu dedirtmek için propaganda da yapılmış tabi. Bugü-nün gençleri divan şiiri ile karşılaştıkların-da, hiç itiraf etmeseler de öncelikle şöy-le düşünüyorlar: “Şimdi bu şair kim bilir ne kadar derin şeyler söyledi; ben kimim, bunu anlamak kim, boşveer!” İşte açıkça itiraf edemediğimiz asıl büyük problem burada. Bizim eski şairlerimiz bugüne bire bir hitap edecek sözler söylemeleri-ne rağmen, kelimelerimizi değiştirdiğimiz için onları anlamaz olduk. Mazeret için de zihinlerde, “Bu adamlar zaten birta-kım üst rütbeli insanlara, padişahlara, ve-zirlere filân şiir yazıp karşılığında para ve hediyeler alan dalkavuklardı.” gibi gülünç, bugün için artık hiçbir kıymet-i harbiyesi olmayan, çocukların bile güldüğü, bir fi-kir oluşturuldu.

•Siz çok başarılı bir yazarsınız. İyi bir yazar olmanın hayalini kuran gençlere neler söylemek istersiniz?

Öncelikle yazmayı seven herkesin ki-tapla arasında sıkı bir yakınlık olması ge-rekir. Yazar adaylarının çok fazla kitap okuması, kendilerine öyküneceği bir ya-zar adının da zihinlerinde belirmesini sağ-lar. Böylece kendisine nasıl bir yazarı mo-del alacağını bilerek ilk adımı atmış olur. Tabii gençler değişik yazarları da oku-malıdır. Bunun sonunda da kendisine ait düşünce ve fikirler üretmesi, kendi bakış açısını ve üslubunu belirlemesi gerekir.

•Yazı hayatınızda kendinize örnek al-dığınız edebiyatçılar oldu mu?

Peyami Safa’yı çok fazla okudum. Hat-ta bazı cümlelerim Peyami Safa’dan iz-ler taşımaya başladı. Peyami Safa’dan başka pek çok yazarı da okudum; yer-li yabancı. . . Bunların içinde Fransız, İn-giliz, Rus, Arap yazarlar da var. Okudu-ğum eserlerde kendi dünyama uygun olan duygu ve düşünceleri sentezleyip

büyük heyecanla okuyucumla paylaşma-yı özlerdim.

•Çok kitap okumanın biz öğrencilere faydalarını sayar mısınız?

Kitap okumak her şeyden önce insana yeni dostlar kazandırır. Çağdaş bir İngi-liz yazarını okuduğunda İngiltere’den bir dostun olur, çağdaş bir Rus yazarını oku-duğun zaman Rusya’dan bir dostun olur. Bir de bu yatay dostluk haricinde dikey dostluklar vardır; örneğin 16. yüzyıldan bir yazarı okuduğunda geçmişten biri-lerini öğrenirsin, o dönemleri yaşar gibi olursun. Çok kitap okumayı çok yemek gibi düşünün; ne kadar çok yersen o ka-dar beslenirsin ve bir o kadar da ener-ji üretirsin sonra da bu enerjiyi kullanırsın. Çok kitap okumak iyi beslenmek demek-tir. Zihnimiz beslenir, oluşan yeni duygu ve düşüncelerin ortaya dökülmesi, mec-buriyet halini alırsa buna, yazarlık denir. Yazar, beslendiği kaynaklardaki birikimini farklı havzalarla okuyucusuna ulaştırabi-len kişidir.

•Biz gençlere neler tavsiye edersiniz?

Hiç durmadan kitap okusunlar, kita-bın zararlısı olmaz. Kitabın hangisinin za-rarlı olduğunu bilinçli bir okuyucuysa za-ten seçer. Mesela iki dirhem bir çekirdek kitabımı okumalısınız, yine OD kitabımı okumalısınız. Benim kitaplarımın haricin-de Yunus Emre’nin şiirlerini okumalısınız, Mehmet Akif Ersoy’un şiirlerini okumalı-sınız. Türk yazarları kadar yabancı yazar-ları da okumalısınız. Bunları okumadan geleceğe hazırlanılmaz. Yetkin insanlar, başarılı insanlar olmak istiyorsanız çok okuyacaksınız ve okuduklarınızı analiz edebileceksiniz.

Farklı kültürlerden okuyacağınız kitapla-rı kendi öz kültürünüzle birleştirerek çağ-daş, günümüz insanın ihtiyaçlarına yöne-lik çıkarımlar yapabilirsiniz.

• Kıymetli vaktinizi benimle paylaştı-ğınız ve sizinle söyleşi yapmama im-kan tanıdığınız için çok teşekkür ede-rim efendim.

Page 10: FAZİLET ÜÇ KUŞAK

6

 Yazar: İskender Pala Kapı Yayınları / 2013 / Yerli Roman

EFSANE YAZARIN ‘’EFSANE’’ ROMANIHer yeni romanıyla yüz binlerce

okurun kalbini fetheden edebiyat-çı, yeni romanı “Efsane - Bir Barba-ros Romanı” ile bir kez daha okurla-rını selamlıyor.

Tarihin ünlü isimleri ile efsanevi aşk hikayelerini bir bütün haline getirip okurlarına mükemmel romanlar su-nan İskender Pala son kitabı olan Efsane Bir Barbaros Romanı ile bu kez Barbaros Hayreddin Paşayı içine alan efsanevi bir aşk hikayesini okur-larına sunuyor.

Savaşları, Denizleri ve bir çok şehri içine alan, hem büyük bir kahrama-nı anlatan hem de romantik bir aşk hikayesi sunan Efsane Bir Barbaros Romanı herkesin severek okuyacağı güzel bir kitap.

Kölelikten efendiliğe; efendilikten köleliğe bir sarkacın iki ucunu yaşa-yan denizcilerin en efsanesi ve de-nizci bir ailenin ferdi olan Barbaros Hayrettin’in ve kavuşamamış iki aşı-ğın Saint Alkala ve Beatrix’in birbir-lerine Leyla ile Mecnun oluşlarının bir divan edebiyatçısının kalemin-

den satır satır işlendiği yılın en iyile-rinden biri.

Efsane, dolu bir roman. Bu kita-bı okuduktan sonra ciddi anlamda bir denizcilik bilgisine de sahip ol-mak mümkün. Kitabın kapağında da belirtildiği üzere bu kitap bir Barba-ros Hayreddin romanı! Ancak kahra-man belli gibi olsa da bu kitabın şöy-le bir özelliği var, Efsane’de herkes bir kahraman! Tarihin şanlı, şöhret-li zamanlarına ait insanların yaşamla-rı var bu kitapta, belki acıyla, belki de mutlulukla yazılmış hayatlar…

Efsane, İspanya - Osmanlı - Ceza-yir - Tunus üçgeninde olanları çok güzel özetliyor. Dönemin siyasi tab-losu çok net verilmiş. Bu kitap ne sadece aşkı anlatıyor, ne de sadece kavgayı… Efsane tüm yönleriyle ha-yatı kuşatan ve okura sunan değer-li bir kitap!

Kitap, Midilli’de Yakup Ağa ve dört oğlunun hikayesi ile başlıyor: Oruç, Hızır, İshak ve İlyas. Kitabın şüp-hesiz odak noktası Barbaros Hay-reddin Paşa! İlmiyle, merhametiyle,

inancıyla Osmanlı Kaptan-ı Derya’sı, Cezayir Sancak Beyi, payitahtın ve Kanuni’nin denizlerdeki gölgesi, Ce-mayma Hatun’un en kıymetlisi Hay-reddin…

İskender PALA ve eserlerini hangi pencereden bakarak anlayabiliriz? İskender Pala romanlarında, oku-run maneviyatına açılan bir yol giz-lidir çoğu zaman… Efsane bu yö-nüyle insan maneviyatına ulaşan bir kitap! Hristiyanlık ve Müslüman-lık ilişkisi oldukça güzel bir sentezle anlatılmış. Semavi bir din olan Hris-tiyanlığın, papalık ve aristokrasi içeri-sinde kutsallığının nasıl sekülerleştiği ve gün be gün eriyen yapısı kitapta açıkça gözler önüne serilmiş. Bunun beraberinde engizisyon, kilise otori-tesi, papa, kral ve Hazreti İsa üzeri-ne oldukça derin analizler de bulmak mümkün! Yine, kendi tarihimizden aşina olduğumuz bir olgu da okurun yorumuna sunulmuş: Haçlı Sefer-leri! Haçlı seferlerinin mantığı, Haçlı seferlerine katılan askerlerin, idealize bile edilemeyecek bir amaç uğruna ne bedeller ödediğini bir de kendi kaleminden okuyun…

Page 11: FAZİLET ÜÇ KUŞAK

7

“Neler oluyor bizlere?”“Ne irfandır veren ahlaka yükseklik, ne vicdandır;

Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.

Yüreklerden çekilmiş farz edilsin havf-ı Yezdan’ın...

Ne irfanın kalır te’siri kat’iyyen, ne vicdanın...”

M.A. Ersoy

Şiddet haberlerinin ardı arkası kesil-miyor. Adliye önlerine kadar taşan dra-matik aile kavgaları, değeri üç beş yüz lirayı geçmeyen bir kırık bilezik uğru-na, anneannesini kesebilecek kadar hunharlaşan,trajik tablolar namus baha-nesiyle katledilen kadınlar ve anne ve ba-basını öldürmeye ka-dar varan cinayet haberleri, gazetelerin üçüncü sayfasın-da boy boy yer almakta, hatta artık dört ve beşinci sayfalara da taşmaktadır.Kaba şiddet ve sevgisizlik hızla yaygınlaşma eğilimi göstermektedir.

Kara bulut ve kâbus denilen şey bu olsa gerektir. Bu trajik olaylar, ister istemez, tüm zihinlerde şöyle bir soru uyandırdı: Yıllardır iftihar ettiğimiz aile yapımız dağı-lıyor mu? Nedeni ne olursa olsun, anne ve babasına öf demeyi bile hoş karşıla-mayan bir anlayış, yerini bu uğursuz mer-hametsizliğe, sevgi ve saygıyı yok eden metal bir zihniyete mi terk ediyor? Yoksa ailenin uzun süredir ihmal edilmesinden dolayı evden sokağa, sokaktan okula uzanan görülmedik bir şiddetle mi karşı karşıyayız?

Ne yazık ki, okullardaki şiddet konu-sunda uzman kabul edilen pedagoglar gelişen olayların tespitini önümüze koy-maktan öteye gidemiyorlar. Bazı eğitimci-lerimiz ise, okullarımızı sinsice pençesine almaya çalışan şiddet ve uyuşturucunun önlenmesi konusunda, sadece güven-lik tedbirlerinin artırılması üzerinde duru-yor, çevre şartlarının etkilerinin azaltılması yönünde yeni öneriler ortaya koyuyorlar. Bir kısım uzmanlar, medyanın ve özel-likle bazı TV yayınlarının şiddetin oluşup yaygınlaşmasında en önemli etken oldu-ğunu öne sürüyorlar. Oysa Kurtlar Vadi-si, Behzat Ç. Karadayı, Alacakaranlık Th-rones, Spartacus, Merlin, gibi şiddet ve okültizm içeren film ve TV dizilerinin za-rarlı etkisinin abartıldığına hiç kuşku yok. Gençliğini 1970–80 arasında yaşayan bi-zim kuşağımız da şiddet unsurunun yer aldığı Western filmleriyle yetişti. Hemen her dönemde bu tür yayınlar yazılı ve gör-sel medyamızda yer aldı. Ancak hafızala-ra kazınan cinnet boyutundaki şiddetle ilk kez karşı karşıya kalıyoruz. Belki de son çeyrek yüz yılda bütün Türk tarihinde gö-

rülmeyecek kadar aile değerlerinde aşın-ma; sokak, okul ve iş yerlerimizde kavga, şiddet ve huzursuzluk yaşıyo-ruz.

Hiç kimse medyadaki paparazzi, eğ-lence ve magazin programlarının, şidde-ti simgeleyen silahlı sahnelerle dolu prog-ramlardan daha az zararlı olduğunu iddia edemez. Sözü edilen programların ya-pımcı ve sunucularının tamamına yakını-nın cinsel tercih şaşkını, kaba teşhirci ve manevi değerlerle alay eden müptezel ki-şilikler oluşu vahim bir durum değil mi?

Bu programlarla Türk aile kurumu kö-künden dinamitlenmiyor mu? Bu yayın-larda zihinlerin gelişimi yerine bunalım ve geyik muhabbeti, çocuk yaşta erken cin-sel güdüleme, haz ve ten zevkini her şe-yin önüne geçiren bir anlayış, ahlak, fazi-let, edep, hayâ gibi değerleri pervasızca yok sayma ve aşındırma öne çıkarılmıyor mu?

Bu karamsar tablo, resmen aile yapımı-zın çökmekte olduğunu göstermektedir. Bütün bunların sonucunda on binlerce anne-baba, yarı açık yarı gizli, çocukla-rını o psikologdan bu psikiyatriste taşıyıp durmak zorunda kalacak! Sonra da “Ne-ler oluyor bize?” diye şaşkınlık ve acı için-de feryat edeceksiniz!

Bazı kesimler, dini değerleri gerekli ge-reksiz ve basit çıkarlar uğruna aşındırır-ken, bazı siyasiler ve aydınlarımız da, çağdaşlık bayrağını elden düşürecekle-ri korkusuna kapılarak en temel ahlaki ve dini değerlere karşı kayıtsız kalıyor ve özensiz bir karşı duruş tavrı ortaya koyu-yorlar. Bu hastalıklı bakış açısı, orta yaş-lı bir kişinin bir genç kız veya delikanlıya öğüt vermesini bile bir suç olarak gör-mekte, bu tavrıyla toplumun yaşlı nesil-lerinden genç kesimlere intikal etmesi gereken ahlaki normları pervasızca en-gellemektedir. Bu durum davranışlarımı-za çeki düzen veren ve bizi birbirimize bağlayan saygı ve sevgi bağlarını zede-lediği gibi, kuşaklar arası geleneksel ile-tişim kanallarını da tümüyle tıkamakta-dır. Kısacası uyarıcısı olmayan duyarsız bir topluma dönüşmüş bulunuyoruz. Ne yazık ki, çocukları büyüten, gençleri ol-

gunlaştıran, yaşlıları yaşama bağlayan sevgi ve merhametten kendimizi bir hayli mahrum bırakmış görünüyoruz. Sevgi ve merhametle beslenen geleneksel aile ya-pımız yerine, “Ayçiçeği” türünden çekir-dek gibi çıtlayan, çıtladıkça çatlayan yeni bir aile ile karşı karşıyayız.

Bu çöküşün önüne geçilmesi haya-ti bir önem taşımaktadır. Milletçe karşıt-lıkları bir kenara bırakarak, bizi millet ya-pan ve yücelten değerlerimize yeniden ağırlık vermemiz gerekiyor. Bu değerle-rin aşınması kimseye bir fayda vermez, bilakis onlar hepimize lazım olan değer-lerdir. Allah korkusu, ana-babaya hürmet ve bağlılık, ölçülü ve dengeli olma, adalet ve hakkaniyet, ölçü ve tartıda dürüstlük, vefa, edep ve hayâ, mazlumları koruma gibi yüce değerleri aşındırırsak bindiğimiz dalı kesmiş olmaz mıyız?

Sözün özü: Dibe vurmuş ahlaki seviye-mizi süratle yükseltmemiz gerekiyor. Bu nedenle bizler okullarımızda “Değerler Eğitimine “ özel önem veriyoruz. Hassa-siyetlerimizi paylaştığımız İlçe Milli Eğitim Müdürlüğümüz bu yılı “Aile Yılı” ilan etti. Bu ve benzeri gayretler sonucunda yeni-den sevgi ve saygıya dayalı bir ilişkiler ağı geliştirir, şiddetin ve sevgisizliğin kol gez-diği bir ortamdan sıyrılıp milletçe bir gü-ven ortamına kavuşabiliriz.

Ahmet MERAL

“Ayçiçeği” türünden çekirdek gibi çıtlayan,

çıtladıkça çatlayan yeni bir aile ile karşı

karşıyayız.”

Page 12: FAZİLET ÜÇ KUŞAK

8

KopyalanıyorumMeleni sabah uyandığında çok heye-

canlıydı. Çünkü bugün matematik yazı-lısı olacaklardı. Üniformasını giyip hızla aşağı indi. Annesi: “Meleni eşyaların tam mı istersen bir kontrol et.” dedi. Meleni: “Annecim hiç vaktim yok servis gelecek birazdan.” dedi.

Meleni kahvaltısındaki peynir ve kaşar-dan bir dilim alarak kapıya doğru koşuş-turdu. Servis şoförü: “Meleni her zaman ki gibi geç kaldın!”dedi. Meleni yüzünü asarak boş olan bir koltuğa oturdu. Me-leni’nin aklına birden ödevlerini yapmayı unuttuğu geldi. Ama sınava çok çalıştı-ğı için yapmaya vakti kalmamıştı. Meleni sınav anından çok heyecanlandı. Sına-vın başlamasıyla bitmesi bir oldu. Meleni sınavından iyi bir not bekliyordu. Öğret-menleri sınavın sonuçlarını o gün okudu ve panoya astı. Meleni 89 almıştı. Çok mutluydu. Okul çıkışında bu güzel ha-beri annesine de verdi. Annesi de onu ödüllendirmek için bir takı mağazasına götürdü. Meleni ne alacağını şaşırmıştı. Kolye mi alsa bilezik mi? Bunları düşü-nürken gözüne pembe güzel bir yüzük çarptı. Çok hoşuna gitmişti. Annesine gösterdi ve satın aldılar.

Bir sonraki gün Meleni okula giderken yüzüğünü taktı. Yüzüğüne öyle ilgi duyu-yordu ki dersleri bile dinlemiyordu. Son ders öğretmen Meleni’nin pembe yü-züğünü aldı dersin sonunda vereceği-ni söyledi ve eğer böyle gitmeye devam ederse bir sonraki notunun düşeceği-ni belirtti. Meleni dikkatini derse verme-ye çalışıyordu ama olmuyordu. Yüzük

hep aklındaydı. Bir türlü anlayamıyordu bu yüzük diğer yüzüklerden farklı mıy-dı yoksa?

Meleni’nin elleri okul çıkışında boya içindeydi. Eşyalarını topladı ve lavaboya doğru yöneldi. Öğretmeni arkasından seslendi: “Meleni, yüzüğünü unuttun.” diye. Meleni yüzüğünü parmağına taktı ve lavaboya girdi. Ellerini yıkamaya baş-ladı. Ama yüzüğünün ortasına basılı tut-tuğunun farkında bile değildi ve onu sü-rükleyecek bu maceranın. Meleni ellerini kurulamak için yan tarafa yöneldiğinde karşısında bir kopyasını gördü, bu inanıl-mazdı. Kopyası: “Merhaba Meleni,ben senin kopyanım ve beni Divetta gön-derdi. Benimle Zimdigiller Şehri’ne gelir misin?”diye sordu. Meleni şaşırmıştı. Bir kaç dakika boyunca olayı anlamaya ça-lıştı. Ani bir kararla:”Olur.”dedi. Kopya-sı o sihirli sözcükleri söyledi ve Zimdigil-ler Şehri’ne ışınlandılar. Bulutla yolculuk yaptılar. Gökkuşağından kaydılar ve so-nunda saraya vardılar.

Divetta, Meleni’yi karşıladı, selamladı bir kaç bilgi verdi, yüzüğün nasıl kulla-nacağını anlattı ve: “Bak Meleni, bu yü-zük istediğin kadar kopyanı oluşturmanı sağlar. Dademin gördüğün bu kalemde en zor problemi bile çözebilir. Seni bura-dan uzun süredir izliyorum, ve çok çalı-şıpta başarılı olamadığını görüyorum. Bu duruma karşın sana bir yardımda bulun-mak istedim. Yalnız bu yüzüğü ve kale-mi senden başkası bilmemeli.Ne olursa olsun kimseye söylememelisin.” dedi. Meleni,Divetta’nın ona uzattığı kale-

mi aldı sonra da: “Çok teşekkür ederim size Divetta. Ne olursa olsun kimseye söylemeyeceğim sana söz veriyorum.” dedi.

Divetta :”Şimdi seni dünyaya geri gönderiyorum.”dedi. Kopyasıyla birlik-te dünyaya ışınlandılar. Kopyasını Divet-ta’nın öğrettiği şekilde yüzüğünün içe-risine aldı. Meleni yüzükle uğraşırken telefon çaldı. Arayan Seleney’di, ve si-nemaya çağırıyordu. Meleni de onayla-dı. Bir kaç dakika sonra Amelia aradı ve: Lunaparka gideceğim istersen sende gel.” dedi. Onu da onayladı. Ve yakla-şık 40 dakika sonra annesinden izin aldı. Annesi izin vermedi. Meleni tamam an-lamında başını salladı. Odasına çıktı ve 2 kopyasını oluşturdu. 1.Kopyası ödevle-rini yapacaktı ve evde kalacaktı. 2.Kop-yası Amelia ile gidecekti, Meleni ise si-nemayı en çok sevdiği için sinemaya gidecekti Seleney ile birlikte. Bu günü sağ salim atlattı.

Bir sonraki günki yazılıda Meleni kale-mi kullandı ve sınavından 100 aldı.1 haf-ta sonra Meleni sınıf birincisi ve İstanbul birincisi olmuştu. Annesi ona bir çok he-diye aldı ve bu başarısından ötürü onu çok çok tebrik etti. Herkesten tebrik ile-tileri geliyordu. Türkiye birincisi olmasına çok az kalmıştı. Bunun için yarın ki sı-navda iyi not yapması gerekiyordu Me-leni’nin kalemiyle...

Meleni okula gitmeden önce son hazır-lıklarını yaptı. Dışarıda servisi bekleme-ye başladı. O sırada karşı evde oturan bir kızı gördü. Kız kendini kopyalıyordu.

Ankara-Polatlı Belediyesi

“Hala Anlatacak Masallarımız Var!’’ Masal Yazma Yarışmasında Dereceye Girdik:

Polatlı Belediyesinin Türkiye Yazarlar Birliği ve TRT Çocuk kanalının desteğiyle düzenlediği “Hala Anlatacak Masallarımız var’’ adlı masal yazma yarışmasına 15 yaş altı çocuk katego-risinde 1260, yetişkin kategorisinde ise 940 masal başvurusu gerçekleştirilmişti. Bu yarışmaya Türkiye, Almanya, Bulgaris-tan ve Kazakistan’dan toplam 2 bin 2 yüz eser katıldı.

TYB, TRT ve Belediyeden üyelerin bulunduğu seçici kurul yaklaşık 2 aylık titiz bir çalışmayla dereceye giren eserleri tes-pit etti..

“Hala Anlatacak Masallarımız var” adlı Masal Yazma Yarış-masında Çocuk kategorisinde

6-B Sınıfından Berire YILMAZ, “Kopyalanıyorum’’ adlı ma-salıyla Türkiye Yazarlar Birliği tarafından dereceye layık görü-lerek ödüllendirildi..

Berire YILMAZ

Page 13: FAZİLET ÜÇ KUŞAK

9

Meleni, Divetta’nın sadece kendisine verdiğini sanıyordu. Kita’nın yanına gi-dip kendi güçlerinden de bahsetmek is-tiyordu. Sonuçta aynı yüzüğe sahiptiler. Oysa ki Divetta sadece Meleni’yi dene-mek için bir sınav yapmıştı.

Meleni Kita’nın yanına gidip: “Merha-ba ben Meleni.”dedi. Kız: “Ben de Kita. Memnun oldum.” dedi. Meleni tam söy-leyecekken servisin kornasıyla irkildi. Ve elini sallayarak uzaklaştı. Ancak Meleni kalemini evde unutmuştu. Meleni bunu farkettiği anda lavaboya gitti ve bir kop-yasını oluşturdu. Tam o sırada Jenes-sa: “Meleni bir ikizin olduğunu bilmi-yordum.” dedi. Meleni de kekeleyerek: “Ev-e-t ev-e-t be-nim bir ik-izim v-ar.” dedi. Jenessa: “Ne kadar çok benziyor-sunuz.” dedi ve uzaklaştı. Meleni zar zor atlatmıştı.

Kopyasına Sbs’nin olacağı kitabı verdi ve ezberletti oysa ki kopyası hiç bir şey bilmiyordu ve sınavda 0 yaptı. Meleni ol-saydı belki de daha iyi yapardı. Bu du-ruma çok üzüldü. Meleni Kita’nın yanına gitmeyi düşündü ve ona herşeyi anlat-mayı... Başka kimseye anlatamazdı so-nuçta..

Otobüsle eve gitti. Kita oradaydı tam söyleyecekken annesi onu gördü ve: “Kızım senin burada ne işin var. Okul-da olman lazım.” dedi. Meleni: “Anne ben üşütmüşümde öğretmen eve dön-memi söyledi.” dedi. Annesi telaşlandı Meleni’yi odasına götürdü ve aşağıdan

sıcak su torbası alarak Meleni’nin karnı-na yerleştirdi. Meleni’nin annesi Elly ko-şarak aşağı indi ve rehberi karıştırma-ya başladı. İstediği şeyi bulmuş olmalı ki numarayı çevirmeye başladı. Öğretme-nini arıyordu Meleni’nin.” Siz Meleni’nin sınıf öğretmeni Sevenna Watson musu-nuz?” diye sordu. Öğretmen: “Evet buy-run.” dedi. Elly: “Kızım Meleni bu öğlen üşüttüğü için eve döndü. Bilginiz vardı sanırım. Ben derslerinden geri kalması-nı istemedim de. O yüzden aradım sizi. Sevenna: Hımm..Ama Meleni tüm gün okuldaydı. Ve gayet de sağlıklıydı.”dedi.

Meleni’nin annesi şaşkınlıklar içinde tamam diyip telefonu kapadı. Meleni’nin yanına gitti ve: “Kızım sen bütün gün okulda nasıl olabilirsin? Bu saçmalık-ta nedir? Neden sınıf öğretmenin bana böyle diyor? diye sordu. Meleni aklına ilk gelen yalanı uydurdu: “Anneciğim, Bil-miyor musun Sevenna öğretmen yaşlılık çağında. Unutkanlığı başlamış. Sen ona ne inanıyorsun ki. Sende gördün her-halde ben burdaydım. Nasıl olabilirim ki hem okulda hem evde?.”dedi.

Elly: “Ayy doğru nasıl olabilirdi ki sana da bağırdım kızım özür dilerim.” dedi ve aşağı indi. Meleni yüzüğünü cebinden çıkardı ve ortasına bastı. Kopyası kar-şısına geldi. Ona beni Zimdigiller Şeh-ri’ne götür.”dedi ve ışınlandılar. Kara bulutların üzerine. Meleni anlayamamış-tı. Burası yıkık döküktü. Kopyası: “Ola-maz bunlar UltraWilgaxlar işgal etmişler şehrimizi.”dedi. Meleni çok üzülmüştü.

Kopyası: “Meleni onları ülkemizden salmak için bir fikrim var. Başka türlü ül-kemiz yok olacak. Ben bir iksir hazırla-yacağım devleştirme iksiri. Bunun için bana Tümülüs yaprağını , Valan tozu-nu ve 7 başlı yılanın bir dişini getirmen gerekiyor.”dedi.

Meleni hemen yola çıkıştı. Çok şanslı olmalı ki arkasında duran Tümülüs yap-rağını gördü cebine sıkıştırdı. Valan to-zunu da hemen bir ağacın kavuğunda buldu. Yedi başlı yılanın mağarasına gi-derken karşısına bir UltraWilgax çıktı. N’apacağını bilemeyip onun tek gözü-ne parmağını soktu ve bacağının altında kaçtı. Meleni yılanın mağarasına girme-yi sağ salim başardı. Yılan onun üzerine saldırmak için ağzını kocama açtı. Mele-ni de dişini tek vuruşta aldı. Ve uzaklaştı. Kopyası :”Evet başardın Meleni. Şimdi de yüzüğüne basıp bir sürü kopya oluş-turman gerek .”dedi. O sırada da kop-yası iksiri hazırladı. Kopyaları ve Meleni bu iksiri içti. Devleştiler. UltraWilgaxları ezip geçtiler. Ve o sırada güneş çıktı her yer eski haline geldi.

Divetta:” Ülkemizi kurtardığın için te-şekkür ederiz.”dedi. Meleni :”Ben te-şekkür ederim bana yardımcı olduğunuz için. Ama şimdi gitmem lazım. Bu kalemi ve yüzüğü alın. Başarının kaynağı bunlar değil. Yapamadım diye pes etmemem lazım. Azimli olmak gerekiyor.”dedi ve ışınlandı. Başarının bu şekilde elde edi-lemeyeceğini düşündü ve annesine sa-rıldı. İşte gerçek mutluluk buydu...

Bilimİbn-i Sina, Einstein, Hezarfen Ahmet Çelebi,

Bilimi ilerletmek hepsinin hedefi, Dünyaya öğrettiler tıpı, uçmayı, elektiriği,

Onlardan öğrendik ilmi tıpı feni

Graham Bell buldu telefonu,Marconi buldu radyoyu,

Hepsinin emeğinin sonucu, İletişim şimdiki halini buldu.

Azimdir bilmin anahtarı,

Yetiştirmelidir dünya bilim adamı,Bu işin güzel tarafı,

Yetişen bilim adamları kolaylaştırır yaşamımızı.

Biruni ve Harezmi ,Kaç yıl önce yaşadılar ama,

Hala aklımızdan yaptıkları şeyler ,Asla silinmedi ve gitmedi.

Şimdi hayatımız rahatsa , Borçluyuz bilim adamlarına,

Düşünsenize onlar olmasa,Ne yapardı insanlar telefonsuz, elektiriksiz dünyada.

Azimdir bilmin anahtarı , Biruni ve Harezmi , Kaç yıl önce yaşadılar ama,Hala aklımızdan yaptıkları şeyler,Asla silinmedi ve gitmedi.

Fatih YILMAZ 6A

Page 14: FAZİLET ÜÇ KUŞAK

10

Fazilet Eğitim Kurumlarında öğrencilerle buluştu:

Milli Atlet Aslı Çakır Alptekin

2012LondraOlimpiyatlarındaAtletizmda-lında1500metredeşampiyonolanmilliatleti-mizAslıÇakırAlptekinokulumuzdaydı.

Üsküdar Fazilet Koleji'ne eşi ve aynı zamanda antrenörüİhsanAlptekinilebirliktegelen, şampiyonumuz okulumuz öğrencileri tarafından çok büyük coşku ve çiçeklerle karşılandı.

FaziletEğitimKurumlarımerkezkonferanssalonunuhıncahınçdolduranöğrencilerlebir-likteönce şampiyonumuz için hazırlanan tanıtım videosu izlendi. Kendisiiçinhazır-lanan videoyu izlerken göz yaşlarına hakimolamayanmilliatlet,yoğunalkışlararasındaöğrencilereseslendi:

“Hepinizin bir hedefi olsun. İnsanoğlunun

isteyince yapamayacağı hiçbir şey yok. Hayallerinizin peşinden koşun” diyerek tavsiyelerde bulundu.

“Başarılı olmak için öncelikle sabır-lı olun ve sabrı elden asla bırakmayın. İnanmanız, istemeniz ve en önemlisi çok çalışmanız sizleri istediğiniz alanda başa-rıya ulaştıracaktır. Hayatta önünüze bir-çok zorluklar çıkabilir. Sizlere tavsiyem hiçbir zaman pes etmeyin ve ideallerinizin peşinden koşun, her zaman hedeflerinizin hayalini kurun ve başarabileceğinize dai-ma inanın. Sevgili öğrenciler inanmak ba-şarının yarısıdır.

Beni en çok hayallerim motive eder. İstiklal Marşı’nı tüm dünyaya dinletmek,

Türk bayrağının tüm dünyada dalgalan-ması en çok istediğim şeydi. Olimpiyat şampiyonu olmak en büyük hayalimdi. Hayallerimin peşinden koştum ve sonunda başardım.

Bir gün hedeflediğim yere geleceği-mi düşünerek çalıştım hep. İlk kulübüm Eskişehir Bayındırlık Spor’du. Küçüğüm, bir kros yarışa gitmiştik, bez ayakkabı ile koşuyorum, ayakkabı ayağımı acıttı, çıkardım, çıplak ayakla koşmaya devam ettim. Bu durumu federasyon başkanı gör-müş. Yarıştan sonra beni çağırdı, sohbet ettik. Meğer başkanımız benim için “kır-mızı çivili ayakkabı” siparişi vermiş. Onun bu hediyesi beni atletizme iyice ısındırdı.

Sizin de büyük hedefleriniz olmalı ve onları başarmak için çok çalışmalısınız. Çünkü ben de bunu yaşayarak öğrendim. Çıplak ayakla yılmadım ve devam ettim, işte buradayım.”

Aslı Çakır Alptekin, Fazilet Koleji öğren-cilerine yaptığı açıklamada, aldığı olimpiyat şampiyonluğundan sonra Türkiye’de atle-tizmde bir patlama yaşandığını vurgulaya-rak, hedefinin 2013 Akdeniz Oyunları’nda ve ardından düzenlenecek dünya şampiyonasın-da madalya almak olduğunu kaydetti.

Konuşmalarının ardından coşkulu teza-hüratlar eşliğinde Milli atletimiz ve olim-piyat şampiyonumuz Alptekin’e ve an-trenörü İhsan Alptekin’e Fazilet Eğitim kurumları genel Müdürü Veli Şirin çiçek ve plaket takdiminde bulundu.

Page 15: FAZİLET ÜÇ KUŞAK

11

ŞAMPİYONUMUZ ASLI ÇAKIR ALPTEKİNLE SÖYLEŞİArkadaşlarımız Burak Dedeoğlu, Özgür

Alperen Gezici ve Zeynep Efe Olimpiyat Şampiyonumuz Aslı Çakır’la bir röportaj ger-çekleştirdi.

Öncelikle okulumuza hoş geldiniz. Sizinle hem millet olarak hem de Üsküdarlı olarak gurur duyuyoruz. Size bazı sorularımız var.

1-Atletizme ne zaman başladınız? Sizi kim teşvik etti?

İlkokul dördüncü sınıfta atletizm okul ta-kımı seçmeleri ile atletizm hayatım başlamış oldu. Bir kros yarışa gitmiştik, bez ayakka-bı ile koşuyorum, ayağımı acıttı, çıkardım, çıplak ayakla koşmaya başladım.. Çıplak ayakla koştuğumu federasyon başkanı gör-müş, beni çağırdı, sohbet etti. Meğer benim için kırmızı çivili ayakkabı siparişi vermiş. O da beni atletizme tamamen sardı aslında. Sonraları beden eğitim öğretmenimin de teş-vikleri ile atletizme ilgi duymaya başladım.

2-İstanbul Dünya Salon Atletizm Şampiyonasına, Helsinki Avrupa Atletizm Şampiyonasına ve Londra Olimpiyat Oyunlarına nasıl hazırlandınız?

Ben ilk yarışımda 52.Olmuştum. Bu beni çok üzmüştü. Ama sonradan kendime bü-yük hedefler koydum, onları kazanmak için çabaladım ve başardım. İstiklal Marşı’nı tüm dünyaya dinletmek, Türk bayrağının tüm dünyada dalgalanması en çok istediğim şey-di.. Olimpiyat şampiyonu olmak en büyük hayalimdi. Hayallerimle motive oldum ve başardım. O an hissettiğim duygu para ile satılmaz

4-Ülkemizde atletizm sporlarının geliş-mesi için sizce neler yapılması gereklidir?

Verimli bireyler olabilmemiz için sade-ce spor yapmak yetmiyor. Eğitim de bizim için çok önemli. Bu konuda aynı zamanda ailenin desteği de çok önemli. Eğitimle an-trenörlerle çalışıldığı sürece başarılı olunabi-leceğine inanıyorum.

5-Arkadaşlarımızın çok merak ettiği bir soruyu sormak istiyorum. Hangi takımı tutuyorsunuz?

Galatasaraylıyım.

6-Malum ülkemizde ve dünyada gençle-rin çoğunluğu daha çok futbolla ilgileni-yor. Sizce sizin atletizmdeki bu başarınız ülkemiz gençlerine atletizme karşı ilgi duymasını sağlar mı?

Evet sağlar. Futbol daha ön planda ve popüler ama son başarımızdan sonrada atletizme karşı olan ilgi arttı. Türkiye için Dünya’yla yarışıyoruz. Ve bu da milli bilin-cin uyanmasını sağlıyor.

6-Bir sonraki hedefinizi bizimle paylaşır mısınız?

2016’da Dünya Şampiyonu olmak ve Akdeniz Olimpiyatları’nda şampiyon olmak.

7-Siz ulaşılması zor bir hedefe imza attınız. Gençlere neler tavsiye edersiniz?

Büyük hedefleri olmaları ve onları başar-mak için çok çalışmaları gerekir. Çünkü bunu yaşadım öğrendim. Çıplak ayakla yıl-madım ve devam ettim. Başarılı olmak için öncelikle sabırlı olmaları ve sabrı elden bı-

rakmamaları gerekiyor. İnanmaları, isteme-leri ve en önemlisi çok çalışmaları, onları başarıya ulaştıracaktır

Bu güzel söyleşi için çok teşekkür ederiz.

Page 16: FAZİLET ÜÇ KUŞAK

12

AVRASYA MARATONU34. Avrasya maratonunda öğrencileri-

mizle beraber koştuk.

Özel Üsküdar ortaokulu öğrencileri fa-zilet eğitim kurumlarını temsilen her yıl olduğu gibi bu yılda Avrasya maratonu-na katıldı.bu yılki maraton havanın güzel olması dolayısı ile en yüksek katılımlı bir halk koşusu şeklinde gerçekleşti. Koşu güzergahı boyunca çeşitli müzik grupla-rı, sivil toplum kuruluşları, okullar ve spor

kulüpleri yapmış oldukları çeşitli gösteri-lerle maratona renk kattılar.

İstanbul belediye başkanı kadir topba-şın startı ile başlayan ve zevkli geçen bu koşuda öğrencilerimiz eğlenceli bir bi-çimde asyayı avrupaya bağlayan köprü-yü geçerek, İnönü stadı önündeki finish noktasına varmayı başardı. Böylece ka-tılan öğrencilerimizin tamamı madalyala-rını ve hediyelerini almaya hak kazandılar.

AVRASYA MARATONU BİZİMLE ŞENLENDİGelenekselleşen bu organizasyona

her yıl büyük bir çoşkuyla katılıyo-ruz. Bu yılda 34. düzenlenen Av-rasya maratonu okulumuz öğren-

cileriyle şenlendi.Öğrencilerimiz binlerce insan arasında birincilik için hünerlerini gösterip sonunda finishe vardılar :-)

SINIFTA BUNALINCA SAHALARA KOŞTUK…

Bilim yolunda ilerlerken sporuda göz

ardı etmeyen Özel Üsküdar Ortaoku-

lu öğrencilerimiz, Beden Eğitimi öğret-

menimiz Tolga Şahin beyin rehberli-

ğinde yoğun bir şekilde müsabakalara

hazırlanıyor.

İngilizce öğretmenimiz ve basket ko-

çumuz Fatih Kırtorun öğrencilerimize

basketin inceliklerini bıkmadan gös-

teriyor.Tekvando şampiyonu ve beden

eğitimi öğretmeni Cüneyt Özen öğren-

cilerini siyah kuşağa hazırlıyor.

Spor derslerimiz çocukların ilgi ve

yeteneklerini ortaya çıkaracak ve on-

ları eğlendirecek etkinliklerle işleniyor.

Dersler,basketbol,masa tenisi, tekvan-

do ve futbol turnuvalarıyla renkleniyor.

Etkinliklerle çocukların hem birlik bera-

berlik hem kardeşlik içinde çalışmala-

rını sağlıyoruz.

Page 17: FAZİLET ÜÇ KUŞAK

13

Sevgili Muzeffer Amcacığım,Nasılsın? Geçtiğimiz yaz mevsiminden

beri görüşemedik. Seni çok özledim. Ner-min teyze ve çocuklar da iyidirler umarım.

Muzeffer amca Çayeli’nin o püfür pü-für esen sahilleri köyümüzün dereleri gö-zümde tütüyor. Son üç aydır maviye, yeşile hasret kaldı. Şehir hayatında insan suyun ne kadar değerli olduğunu daha iyi anlıyor. Sabah kalkınca doğrudan balkona çıkıyor-duk Karadeniz’den esen meltem yanakla-rımızı okşardı. Hava mis gibi iyot kokardı. Büyük iştahla sofraya otururduk.

Kahvaltıdan sonra denize dik uzanan te-pelere tırmanırdık. Köyümüzün deresin-de balık tutmaya giderdik. Yolda sağlı sol-lu kayalıklardan, çalılıkların arasından buz gibi serin kaynak suları akardı, kana kana içerdik. Öyle lezzetli suyu başka yerde iç-medim ben.

Her nereye gidersek önce serin sulara girip neşeyle yüzerdik. Sonra olta çıkarıp alabalık avlardık. Hele o çağlayana kadar tırmandığımız günü unutamıyorum. Su-lar yüzüme çarpıyordu hatta su o kadar soğuktu ki az daha aşağıdaki sivri kaya-ları boyluyordum. İstanbul cayır cayır ya-narken, biz akan suyun sesiyle, kokusuyla, vücudumuza çarpmasıyla serinlemiş hat-ta üşümüştük.

Tutuğumuz alabalıklarla eve girince Ner-min teyze ve kızlar balıkları güzelce yıka-yıp temizlediler. Sonra çektiğimiz ziafet gö-rülmeye değerdi. Yemeğin üstüne içtiğimiz bir bardak taze kaynak suyunun tadı hay-la damağımda.

Yemekten sonra Nermin teyzeyle çay toplamaya gitmiştik. Hani ben bir kere-sinde sana çayın Türkiye’de neden sade-ce Doğu Karadeniz bölgesinde yetiştiği-ni sormuşum. Sen de bana dört mevsim bol yağı alan bir bölge olduğunu anlatmış-tın. Doğrusu içtiğimiz o lezzetli Rize çayı-nı yağmur sularına borçlu olduğumuzu bil-miyordum.

İki-üç saat çay topladıktan sonra Nermin teyzenin küçük kızı bize tap taze ayran ik-ram etti. Bu ayranın tadı da yağmur sula-rıyla beslenen enfes kaynak suyunun ta-dından geldiğini tahmin ettim. Bir bardak içtik mi yorgunluğumun uçup gittiğini his-settim. Babam rahmetli dedemin uzun yıl-lar sağlıklı bir şekide yaşamasını gün de üç öğün bu ayrandan içmesine borçlu oldu-ğunu söylediğini hatırladım.

Muzeffer amcacığım ne güzel günler-di onlar. İkindi vakti çay toplama işi bitin-ce evimize dönerdik. Biraz soluklandıktan sonra Nermin teyzenin ahırına giderdik. Sarıkız ile Yavrucak nasıllar bu arada? Yav-rucak büyümüştür koca bir buzağı olmuş-tur herhalde. Anasının bacaklarını arkası-na saklanır, utangaç utangaç bize bakardı. hatırladıysan onlara her akşam üzeri su vermek en büyük zevklerimdendi. Nasıl da kana kana içerlerdi. Sonra da Nermin teyze ahıra girip Sarıkız’ı bir güze sağar-dı. Bizde taze kaynatılmış sütü ılık ılık birer bardak içerdik. Sütten de kaynak sularıyla yıkanmış verimli toprakların kokusu gelirdi.

Yaylaya çıktığımız haftayı hatırlıyor mu-sun? Ovid Yaylası hayatımda gördüğüm en güzel yerlerden biriydi. Arabayla taş-lı engebeli yollarından daireler çize çize dağın zirvesine kadar çıkmıştık. Temmuz ayında bile zirvede birikmiş kar yığınları vardı. Doğrusu kar göreceğim hiç aklıma gelmezdi. Karla karışmış yayla suyunun lezzetini de hep damağımda hissedece-ğim her halde.

Zaten Rize deyince aklıma su geliyor. De-nizin az tuzlu ılık suyundan, derelerin buz gibi canlandırıcı sularına kadar… Suyun kaynağını görünce suyun ne kadar değer-li olduğunu sanki anladım.

İnsanlar da yüzyıllardır farkında olmalılar suyun ne kadar değerli olduğunun. Çünkü oraların köylerine tırmanırken neredeyse 500 m’de bir çeşme görüyorduk dimi. Ha-yır yapmak isteyenin aklına ilk cami yap-mak sonra çeşme yapmak geliyor bizim kültürümüzde.

O lezzetli suları içip, şişelerimize doldu-rup yanımıza alırdık. Ben de kendi ken-dime kararımı vermiştim o günlerde. Bü-yüyüp para kazanınca ilk fırsatta yayla yollarına bir çeşme de ben yapacaktım.

Muzaffer amcacığım İstanbul’da çepe-çevre denizle çevrili ama buraların sula-rın oraların ki gibi özgürce akmıyor. Deniz kirliliğiyle başlıyor bu esaret. Onca tan-ker onca atık balıkları bile etkiliyor. Onlar-da daha mahzun alabalıklar Rize’dekilere kıyasla. Günlük hayatta da su hep şişeye mahkûm kalıyor. Evde damacana su, dışa-rıda pet şişe su içiyoruz. Suyu hep paray-la satın alıyoruz. Ama bana sorarsan Mu-zeffer amcacığım, suyu değerli yapan fiyatı

değil. Tam tersine su ne kadar bolsa, ne kadar kaliteliyse ve ne kadar temizse lez-zeti o kadar değerli oluyor, kıymeti de o ka-dar iyi anlaşılıyor

İşte bu yüzden sizleri de Çayeli’nin suları-nı da çok özlüyorum amcacığım.

Lütfen benim için Nermin teyzemin o gü-zel ellerini öp. Kızlara da selam söyle. Bu-radan bir isteğiniz olursa hemen yazın. Posta ya da kargo yoluyla size ulaştırırım.

Muzeffer amcacığım seninde ellerinde hürmetle öpüyorum. Yazın tekrar bir ara-ya gelmeyi ümit ediyorum.

O zamana kadar Allah’a emanet olun.

Hürmet ve muhabbetlerimle

BİR TARİH YATIYOR

Surlar yüreklerle çevrilmişti, Sperlerde herkesin dilindeydi Rab

Şehadet şerbetini içmiş Şehidim bil ki ruhun şad Çanakkalem, tarihim toprağım altında uyuma kalk

Niceleri istemişti Gelibolu bizim demişti Türkün toprağını almak zordur bilmemişti

İngilizi, fransızı tarihe gömülmüştüToprak kanla sulanmış yine türk filiz vermişti

Çanakkkalem taşı toprağı gurur, O sperler yakuttandır, Hacerül Esved kokar sur Düşünmekle anlaşılmaz bu zafer, körelir şuur,

Nasılda yüklenmiş sırtına Seyid paşa yüzü nur,

Suyun dibinde kandan yeraltı müzesi, Gavurun dili kopmuş, bir mağlubiyet zilzilesi,

Şehidim teni kefen, dolmuştu hepsinin süresi, Kınalı Hasanım‘ın gözleri kapalı, kan olmuş küfesi

Unutulmaz bir şandır Çanakkale, Bir ders gavura, ele ve aleme

Bitmeyen bir destandır, gururdur, selamdır,Çanakkale Kahramanları bize en büyük kelamdır ...

Saltuk Buğra ÇİFTÇİ

Nur Melisa Baran / 6-A

Page 18: FAZİLET ÜÇ KUŞAK

14

UZAY SERÜVENİ

Bir varmış, bir yokmuş…

Ali bir gün evinde otururken, bir uğultu çık-mış. Annesi çıkışmış:

-“Bu nasıl bir gürültü” demiş.

Ali hemen pencereden bakmış. Birde ne görsün? Kocaman bir ışık! Acaba bu ney-di? Ali ve babası dışarı çıkmadan:

-“ Biz bir bakacağız.” dediler. Çıktılar ve Aman Allahım! O da ne? Bir uzay gemisi görmüşlerdi. Babası:

-“Ali hemen içeri gel” dedi.

Ali hiç aldırmadan:

-“Baba sen git.” Dedi.

Ve koşa koşa uzay gemisinin yanına git-ti. Babasının dediklerine aldırmadan uzay gemisinin üzerine atladı ve içine girdi. Uzaylılar harıl harıl çalışıyorlardı. Ali içinden:

- “Acaba burada ne yapıyorlar” dedi.

Gizlice yaklaşıp bir baktı. Aman Allah’ım! O da ne? İnsanları yakalayıp, beyinlerini kop-yalayıp, yiyiyorlardı. Ayrıca bazı insanları köle yapıyorlardı. Ali bu zulümleri bitirmek insanları kurtarmak istiyordu. Tam geriye giderken takıldı ve yanlışlıkla alarma bas-tı. Çok yüksek bir sesle alarm çalıyordu. Ali tam kaçarken onu bir uzaylı yakaladı ve laboratuara götürdü. Ali’nin insan olduğu anlaşılınca uzaylılardan birisi:

-“Bence bunun beynini yıkayıp yiyelim.” dedi. Diğerleri:

-“Bence köle olarak kullanalım.” Dedi.

Acaba ne olacaktı? Derken, iyi bir uzay-lı pusu kurarak onları etkisiz hale getirdi. O’nun adı Shy’dı. Shy:

-“Hadi koşalım dostum, tabanları yağla.” Dedi. Ali ile Shy hemen kaçıp, kurtuldular. Tam o sırada askerlerden birisi onları yaka-ladı ve hapse attı. Ali:

-“Ne yaptığını gördün mü?” dedi. Shy:

-“Ben olmasaydım sen ölücektin. Kıyme-timi bil bari. Hem sen nereden geldin?” dedi. Ali:

-“Ben dünyalıyım, sen niye beni kurtardın ki? Hem sende uzaylısın.” Dedi. Shy:

- “Herkes bir olmaz, bu işin iyisi var, kötüsü de var.”dedi. Ali:

-“Evet. Şimdi anladım. Ayrıca biz buradan nasıl kurtulacağız?”dedi. Shy:

-“Galiba bir yolunu biliyorum.”Dedi.

Shy güçleriyle kilidi kırdı ve kodesten çık-tılar. Hemen orada üç çıkış vardı. Birinci yol, ikinci yol ve yabancı yolu vardı. Shy da okuma yanlışlığı yüzünden yabancı çıkışı-na girdi. Aslında o yol yabancıların işken-ce yoluydu timsahlar, köpek balıkları vardı. Hemen çıkıştan geçtiler ve işkence yerini gördüler. Ali:

-“Şimdi ne yapıcağız?”dedi. Shy:

-“Beni takip et.”dedi.

Shy ile birlikte gizli bir tüneli açtılar ve kaçtı-lar. Ve de geldikleri yer komuta merkeziydi.

Hemen oradakilerle dövüşüp kontrolü ele geçirdiler. Shy:

-“Bak başardık.”dedi. Ali:

-“Haydi, ne yapacaksan yap.”dedi.

Shy hemen yola koyuldu. Tam gemiyi bö-lecekti ki, bir grup asker hemen odaya gir-di. Komutan:

-“Hemen yakalayın.”dedi. Shy:

-“Durun!”dedi.

Shy güçlerini kullanarak onları etkisizleştir-di. Ve birlikte uçağı bölerek özgürlüğü ele geçirdiler. Ateş edilse de kurtulmayı başar-dılar. Shy:

-“Bak kurtulduk. Şimdi ne yapalım?” dedi. Ali:

-“Özgürlük güzelmiş. Bilmiyorum nereye gideceğimizi.”dedi.

Tam o sırada Ali kolunu tam koyarken yan-lış tuşa bastı. Shy hemen çıkıştı:

-“Sen ne yaptın?” dedi. Her şeyi dene-diler ama olan olmuştu. Gemi düşüyor-du. Bir baktılar ki dünyaya düşmüşler. Ali kanlar içindeydi. Shy onu kurtarmaya ça-lışsa da bir işe yaramadı. Ağladı ama hala Ali’nin durumu aynıydı. Ne yapsa da de-ğiştiremedi. Hemen o an aklına bir şey gel-di ve hemen düşen uzay gemisine gitti. Orada bir çanta vardı. Çantada farklı ya-ratıkları iyileştiren serum vardı. Shy hemen serumu Ali’ye bağladı, bekledi. Ve aniden Ali gözünü açtı. Yaşıyordu. Shy çok sevin-di. Hemen Ali kalktı. Aralarında konuştular. Ali kendine gelmişti. Ve dedi ki:

-“Şimdi ne yapıcağız ?”

Bu sırada ailesi de üzüntü içindeydi. Ali he-men bunu hatırladı ve:

-“Bence bizim eve gidelim” dedi. Shy da bunu onayladı. Ve hemen yola koyuldular. Ali nerde olduğunu bilmediğinden, Shy’ın navigasyonunu kullandı. Ve evlerine varın-ca Ali kapıyı tıklattı. Annesi onu görünce sevinçle oğluna sarıldı. Shy ile birlikte eve

girdiler. Ailesiyle konuştuktan sonra Shy’ı tanıttı. Ve Ali bizde kalmasını söyledi.

Aradan yıllar geçmişti Shy, bir uzaylı fark-lı gezegende çok kalırsa oranın yaratığına dönüşeceğini unutmuştu. O gece Shy bir insan olmuştu. Ali bunu fark etmişti. Sa-bah olunca Ali:

-“A sen bir insan olmuşsun”dedi. Shy o an hatırladı ve Ali’ye anlattı. Saat öğle vakti-ne gelince yine büyük bir ışık yeri kapladı. Hemen Ali’nin ailesi ile birlikte dışarı çıktı-lar. Bir baktılar ki Shy’ı almaya gelen uzay-lılar. Shy:

-“Dostlarım beni almaya gelmiş.”dedi.

Shy araca bindi ve arkadaşlarıyla uzaya geri döndü.

Ve bundan sonra Ali ailesi huzurlu bir şekil-de yaşamaya devam etti. Shy ise arkadaş-larıyla yaşamına devam etti.

Gökten dört elma düşmüş, biri Shy’a, biri Ali’ye, biri yazara, biri ise siz okuyanlara…

Gelmiş Gitmiş Türkçemiz

Türkçemiz tarih oldu.Gelmiş gidiyor Türkçe.Yerine geldi İngilizce.

Gelmiş gitmiş Türkçemiz.

Türkçemiz gidiyor. Ellerimizden kayıyor.

Türkçemiz unutuluyor.Gelmiş gitmiş Türkçemiz.

Türkçe eskide kaldı.

Yerlerini neler kaptı.Gelmeyecek artık Türkçe.Gelmiş gitmiş Türkçemiz.

Türkçeyi umursamıyorlar.Çocuklar Türkçe öğrenemiyorlar.İnsanlar Türkçeyi unutuyorlar

Gelmiş gitmiş Türkçemiz.

Özgür Alperen GEZİCİ

Enes Öztürk 6/B 291

Page 19: FAZİLET ÜÇ KUŞAK

15

TAŞLAŞAN KALPBir varmış bir yokmuş. Uzak bir köyde

bir kız yaşarmış. Maviş adlı bu kızın içinde bugünlerde bilinmedik bir duygu varmış. Her hafta yaptığı gibi dedesinin mezarını ziyarete gitmişti.

Mezarlıkta zamanın nasıl geçtiğini fark etmemişti. Hava karamaya başlamıştı. Eve geç kalmamak için acele ediyordu. Ayağa bir şeye takılıp yere baygın yuvar-lanmıştı. Kendine geldiğinde etrafı seçe-miyordu gözleri. Yerden kalkmaya çalışır-ken eli, bu yaz gününün sıcak akşamında buz gibi bir nesneye dokundu. Ürperme ve korkuyla elini çekerken fark etti onun bir taş olduğunu. O sırada her yer taşın ışığıyla gündüz gibi oluverdi. Neye uğra-dığını anlamadan taş konuşmaya başla-masın mı!

“Ay! İki yüz yıldır burada uyuyorum. Her yanım taş olmuş.” dedi.

Ama zaten taştı. Ne kadar komik bir söz-dü bu.

“Beni bu uykudan sen mi uyandırdın Ma-viş?” dedi.

Maviş, biraz korktu. Kekeleyerek

“E e! Evet ama adımı nerden biliyorsu-nuz?” diyebildi.

Taş “Senin gibi mavi gözlerim olsa bana da maviş adını verirlerdi.” dedi.

Sonrasında “Korkma, sana zarar ver-mem çünkü sen beni bir yüzyıl daha uyu-yup kalmaktan kurtardın sana çok teşek-kür ederim.” dedi.

Maviş hemen de sevindi şaşkınlıkla. Önemli değil, lafı bile olmaz, dedi. Ama taş, olur mu canım benim bazı güçlerim var, bu güçlerimle sana yardım edebilirim. Beni boynuna kolye olarak takarsan iste-diğin şeylerde sana elimden geleni yapa-cağımdan hiç şüphen olmasın. Ama sa-dece tek bir şartım var. Benden kimseye söz etmemelisin. Eğer söz edersen ben bir anda siyahlaşır, bırak sana yardım et-meyi sana kötülük yaparım. Bu yüzden buna çok dikkat et, dedi.

Maviş buna çok sevindi. Çünkü artık her istediğini yapabilecekti. İstediği kı-yafeti alabilecek, onu üzen olursa onla-rı cezalandırabilecek veya dünyayı kurta-rabilecekti. Maviş bu güzel düşlerle taşı boynundaki kolyeye takıverdi. İlk isteği de evine çabucak gitmek oldu. Göz açıp ka-payıncaya kadar kendisini odasında bul-du. Bu taş çok mükemmel bir şeydi ar-tık onun için.

Aradan birkaç ay geçti. Maviş, artık her istediğini yapıyor yani yaptırıyordu. Ama hala çok mutsuzdu. Eski şen şakrak ha-vası kalmamış, çevresine kızgınlıkla emir-ler yağdıran biri haline dönüşmüştü.

Arkadaşı Güneş, Maviş’te bir terslik ol-duğunu sezmişti. O tanıdığı yardımsever, çevresiyle uyumlu, hoşsohbet arkada-

şı gitmiş yerine sanki bir canavar gelmiş-ti. Artık arkadaşını tanıyamıyordu. Maviş, kendi dünyasında kaybolmuş, her istediği olan şımarık bir kız olmuştu.

Güneş ise Maviş’i daha yakın takibe al-mış bu değişim nedenini bulmaya, anla-maya çalışıyordu.

Aradan kocaman bir sonbahar ve kış geçmişti. Çiçekler ilk gülücükleriyle ka-saba halkını mutlu ederken baharın müj-decisi kuşlar selamlıyorlardı tüm mutlu in-sanları. Ne var ki bu geçen süre boyunca taş, Maviş’in günden güne artan saç-ma sapan isteklerini yerine getirmeye de-vam etmiş, onun mutsuzluğuna daha çok mutsuzluk eklemişti. Çünkü asla bir so-runla karşılaşmayan, her istediği oluveren Maviş, artık yapamadığı işleri öğrenme hissini, heyecanını ya da başarmış olma-nın sevincini yaşayamıyordu.

Taşı boynunda bir ara çıkarmak istedi. Fakat, taş bir türlü çıkmıyor, sanki teninin bir parçası gibi boynuna yapışmıştı. Hatta taş da artık bazı isteklerini duymazlıktan geliyor zaman zamanda onun istemediği işleri yapıp her şeyi arapsaçına çeviriyor-du. Bu arada Güneş, durumun nedenini çözmek üzereydi. Güneş, Maviş’in yanına gelerek tahminini söyleyince zaten mut-suz olan Maviş, şartı çoktan unutmuştu. Her şeyi Güneş’e bir bir anlattı. Eve git-tiğinde ise evi yanmış, annesi, babası ve kardeşleri ortalıkta yoktu, Onlardan her-hangi bir iz de yoktu. Aklıma hemen taşı kullanmak geldi. Taşa bir de baktı ki, ne görsün! Bembeyaz taş kapkara olmuş-tu. Sesi de kesilmişti birden. Birden aklı-na o ilk bulduğu andaki konuşmalar geldi. Ve “Eyvahlar olsun, ben ne yaptım!” diye kendi kendine dövünmeye başladı.

Yanmış evin is kokan odalarında ağla-dı günlerce. Gözyaşları artık gelmek bil-mediğinde evlerini yakınındaki kuyuya dü-şüp bir ayağını kırmış, bir kolu ise sakat kalmıştı. En sonunda taş da boynundan çıkmıştı. Çok sinirlenen Maviş, taşa kötü kötü bakarken taşın bir yüzünde garip, daha önce hiç görmediği bazı harfleri fark etti. Uzun zamandır görüşmediği, her se-ferinde evinden kovduğu Güneş’in yanına gitti. Belki o biliyordur bunların anlamı diye düşündü. Gerçekten de Güneş o yazıla-rın ne anlama geldiğini hemen çözmüştü.

Korku ve sevinçle arkadaşı Maviş’e bakarak “Bu taşı her kim eline geçirirse taşı hemen kırsın. Taşı kırınca taş dünya-nın başka bir ucunda uykuya dalar baş-ka bir taş olarak. Ama kırmazsanız başı-nıza gelecekler tahmin bile edemezsiniz, yazıyor.” dedi. Taşı kırmak için eline baltayı alan Maviş, bütün kızgınlığıyla taşa vurdu.

Paramparça olan taşla birlikte ilk önce her yer koyu bir karanlık örtüye büründü. Kara bulutlar, Maviş ve arkadaşı Güneş’in etrafını sardı, sonra hava beklenemedik

bir şekilde aydınlanıverdi, ortada pamuk gibi bembeyaz bir bulut kaldı. O bulutun içinden anne, babası ve kardeşi gülerek ona el uzatıyorlardı. O ellere dokunan Ma-viş, ailesini birden yanında buldu.

Artık Maviş, anlamıştı ki ne olursa olsun bazı şeyleri yapamamak, ulaşmak için ça-balamak hatta ulaşamamak farklı bir tat veriyordu. Akıllanan Maviş, garip bir şekil-de artık taşlara elini sürmüyor hatta taşlar-dan kaçıyordu.

SEVGİLİ ANNEMAnne ben seni çok özlüyorum .Hep

seni rüyalarımda gelmeni düşlüyorum. Sensiz bir gün bile çok zor geçiyor. Sensiz biz kurumuş bir çiçek, kabuğu kırılmış bir kaplumbağayız. Sen keşke hemen gelsen ve buluşsak.

Ben kardeşlerim senin için güzel şeyler söylüyoruz dedem anneannem bize çok iyi bakıyor. Ve onlarda yaşlı bizim gibi afa-canlara bakamıyor, sizin gelmeninzi bekli-yorlar. Bir keresinde anneannem bizi top oynarken gördü o meşhur anne atışları varya o güçle falsolu bir terlik attı resmen her tarafım yandı tabi suç bende kaşın-mamalıydım.

Tamam anne sen boşver hayırlısıyla hacdan gel, o zaman dünyalar benim ola-cak burda sana kardeşlerim anneannem dedem ve ben selam yolluyor ve hemen gelmeni temenni ediyorum.

Aslınur ELMACI - 8A

Mustafa Fatih YILMAZ

Page 20: FAZİLET ÜÇ KUŞAK

16

KARDAN ADAMKemal, onbir yaşında İç Anadolu’nun şirin bir kasaba-sında yaşardı. Coğrafi olarak yaşadığı bölgenin iklimi, kışları kuru soğuk ve yazları sıcak ve kurak geçerdi.

Kemal, okuluna gider, arkadaşlarıyla çok güzel anlaşır ve oynardı. Hayvanları sever ve korurdu. Yaşamayı ve hayatı çok severdi. Annesi ve babası onu çok iyi yetiş-tirdikleri için de çok mutlu idiler. Hem dersleri hem de kurduğu dostluklardan çok memnundular.

Kış, bu sene de çok soğuk geçiyordu.

Kemal için, yaz başka güzel, kış başka güzeldi. Her mevsimin kendine özel ve güzel yanları vardı. Bu kış da çok soğuk ve üstelik çok da fazla kar yağmıştı. Dağlar, ovalar, ağaçlar, tarlalar, evler… Her yer kar-lar altındaydı.

O gün Cuma’ydı.

Kemal okuldan gelmiş, okul çantası ve giysilerini çı-kartıp cam kenarındaki koltuğun üstündeki pencere-den dışarıyı seyrediyordu. İçinden;

-Allahım! Ne kadar güzel şeyler yaratıyorsun. Şu be-yazlık, şu temiz hava, pırıl pırıl gökyüzü, insanı dinç, sağlıklı ve çalışkan tutturuyorsun. Sana şükürler ol-sun.

Kemal, gerçekten doğa harikası görüntüden çok

etkilenmişti. Evlerin bacalarından çıkan dumanlar, ağaçları çiçekleri ve çalıları süsleyen karlar, paltosu ve bereleriyle karlar üstünde yürüyen insanlar…

İşte bu görüntüler Kemal’i çok etkiliyordu.

Kemal, dışarıyı doğanın güzelliklerini seyrederken ak-lına bir şey takıldı. Bahçeleri vardı ve bahçelerinin ar-dından geniş bir arazi hemen sonra da ağaçlıklar başlıyordu. Tabi, her yer kar ve beyazdı. Aklına ta-kılan da;

-Bahçemizde bir de Kardan Adam olsa fena mı olur?...

diye düşündü. Hemen paltosunu, atkısını, kışlık bot-larını ve eldivenlerini giydi. Annesinden de izin alarak bahçeye çıktı. Kendini karların üstüne attı. Çılgınlar gibi sevinçliydi. Çok geçmeden istediği gibi bir Kar-dan Adam’ı yapacaktı.

Oradan buradan kar kümelerini biraz kürek, biraz el yordamıyla topladı, yığarak gövdeyi, kol ve baş kıs-mını yaptı. Bir uzun ağaç dalını koluna yerleştirdi. Bir eski şapka ile başını süsledi. Kömür parçalarıyla göz-lerini, annesinden aldığı havuçla burnunu, ağız şekli-ni de gülümser şekli vererek taş parçalarıyla ağız kıs-mına dizdi.

Kemal;

-Eveeet, kardan adamım çok güzel ve büyük oldu. Eh…

benim boynumdan biraz yüksek oldu ama neyse. Bu manzaraya da benim de biraz katkım oldu ne gü-zel… diyerek sevincini dile getirdi. Biraz daha oya-landı, bahçenin ve çevrenin keyfini çıkardı.

Zamanı geldi evine döndü. Yemeğini yedikten sonra derslerini yaptıktan sonra yattı.

Kemal, sabah erkenden okuluna gitmek için kalk-tı, elini yüzünü yıkadı. Hemen aklına dün akşam üstü yaptığı kardan adam geldi. Pencereye koştu ve dışa-rıya kardan adamın olduğu yöne doğru baktı. Sevinç-li gözlerle bakarak kardan adamını kontrol etti. Çok memnundu. Arkadaşları, annesi ve babası da çok be-ğenmişlerdi. Fakat o da ne!... Kardan Adamın burnu yoktu. Kocaman havuç ortalıklarda yoktu.

Kemal, bu olaya çok şaşırmıştı. Gece rüzgar ya da fırtına da olmamıştı. Ki, üstelik ağzı, kolundaki ağaç dalı, başı, gözleri hepsi dün koyduğu gibi duruyorlardı.

Kemal, fazla düşünmeden okuluna gitti, akşam okul dönüşünde Kardan Adamın burnunu yine annesin-den aldığı koca bir havuçla yerine koydu. Yine evi-nin penceresinden sevinçle Kardan Adamını seyretti.

Gece oldu. Kemal her zaman olduğu gibi işlerini yap-tı. İyi bir uykudan sonra sabah kalktı, hemen pence-reye koştu ve baktı ki yine Kardan Adamın kocaman havuçtan olan burnu yoktu. Bu kez gerçekten çok şa-şırmıştı. Şaşkın şaşkın baktı kaldı.

Yine Kardan Adamın her yeri yerinde duruyordu…

Bu Kardan Adamın havuç burnu bir kaç gün daha böyle geceleri ortadan yok oluyordu. Sordu soruştur-du ama bilen gören yoktu.

Kemal’in kafası gerçekten kaybolan havuçlara takıl-mıştı.

Bir gün, Kardan Adamını incelerken gövdesinde ve çevresinde küçük bir hayvana ait ayak izlerini fark etti. Biraz düşündü. Bu havuçlar bir küçük hayvan tarafın-dan mı alınıyordu acaba diye kendi kendine söylen-di. Okulda öğrendiği bilgileri hemen kafasından geçir-di ve en çok havuç seven hayvanın, sevimli tavşanlar olduğu aklına geldi. Birden bire şaşkınlığının sevince dönüştüğünü fark etti.

Kemal,

-Demek ki, tavşanlar bahçenin ilerisindeki ağaçlıkla-rın oradan buraya Kardan Adamımın burnu olan ha-vuçları yiyecek yapıyorlarmış!... Tavşanların yiyecek-lerini, kar yağışları ve karlar kapatmış, bulamamışlar. Onlar da benim Kardan Adamımın havuçlarına da-danmışlar. Olsun, bende her gün daha fazla havuç koyarım kardan Adamımın yanına. Bol bol yesinler aç kalmasınlar… diye düşündü.

Gerçektende havuçları tavşanlar yiyorlardı, bu kış şartları bir çok hayvan gibi onları da yiyeceksiz bırak-mıştı.

Kemal bu olaydan çok etkilendi. Arkadaşlarına, öğ-retmenine ve ailesine bu olayı anlattı, o günden son-ra bir çok hayvanın aç kalmaması için bahçelerine, ağaçlıklı alanın yakınlarına, aç hayvanların gelebile-cekleri yerlere her zaman yiyecekler bıraktı.

Tabi Kemal, Kardan Adamın da hiç bir zaman havuç-tan olan burnunu eksik etmedi.

Havuçları tavşanlar aldı, Kemal havuçları koydu.

HAYALLERİMİN PENCERESİNDEN GÖKYÜZÜNasılsın? diye sormak geçti içimden önce. İçimden sordum içimden cevap verdim. Hani şu insanda sen-den daha büyük bir gökyüzü var ya. İşte o cevapla-dı sorularımı. Soğuksun bugün. Üzerinden yağmur-

lar yağarken,kara kara bulutlar kaplamışken her yanını nasıl olabilirsin ki? Geçirir geçirmez içimden, bir ses doldurdu kulaklarımı: “Siz insanoğlu her şeyi kendiniz gibi zannediyorsunuz. Üzerinizden az bir

kötü gün geçsin biraz sıkıntıya düşün, hemen koyu-veriyorsunuz kendinizi. Bizler öyle değiliz. Yaratan’ın güneşli verdiği günde kara bulutlar da birdir bizim için.”Utanıyorum. Gözlerimi çeviriyorum sana doğ-ru. O halde iken bile tebessüm ettiğini fark ediyorum. Belki de bu yüzden hayran kalıyorum sana. O kadar çok şey hatırlatıyorsun ki… Bu kadar büyük bu kadar muazzam olman, ucunun bucağının olmaması Yara-tan’ı hatırlatıyor bana. Sonra bir ses daha yankılanı-yor kulaklarımda: “Siz insanoğlu, Yaratan’ı benim gibi küçük bir yerle sınırlandıracak kadar acizsiniz. “Yine utanıyorum. Resmin büyüklüğünü ressamla karşılaş-tırmak kadar gülünç olduğunu sonradan fark ediyo-rum. Sonra bir bakıyorum tefekküre sürüklüyorsun beni. Belki de bu yüzden o kadar ferahlatıcısın. Hayat aşılıyosun insana. Dört duvar arasının boğuculuğun-dan sıra sıra binaların sıkıcılığından görünen bir par-ça yüzün kurtarıyor bizi. Yine bir ses kaplıyor her ya-nımı: “Her şey doğallığında güzeldir. Tıpkı insanın her yanını yapaylaştırmadan önceki dünyası gibi. “İnsan-lık adına utanıyorum bu kez. Üzerinden doğan güne-şi, parıl parıl parlayan yıldızları, şekilden şekile giren ayı hep ulaşılmaz görüyoruz. Bir de şu bilinmeyen-ler var ya… Onlar hepten uzak sanki. Sadece bilin-meyen gezegenlerden bahsetmiyorum. Hani seni iz-lerken insanı sarıp sarmalayan şu bilinmeyen duygu var ya… Adı konulamayan… Tekrar bir ses: “Her iz-leyen hissedemez o duyguyu. Görmeye göz gerek. Nasıl ki toprağa ‘topraktan geldik,toprağa gideceğiz’ gözüyle bakılmadığında gayet basit görünüyorsa ben de bana şaheser gözüyle bakılmadığında sıradanla-şıyorum. Öksüz, yetim kalıyor o duygu. “Hak veriyo-rum sana ve daha sıkıca sarılıyorum o bilinmeyene. Daha sonraları farkediyorum ki cevap verilmeyeceği-ni beklediğim halde bana mektubumun içinde cevap veriyorsun. Neyse çok tutmayayım seni. Hava karardı, kara bulutlar var yine. Daha yağmur yağacak üzerin-den gökkuşağı çıkacak. Bir hayli meşgulsün belli ki. Güneşine, ayına, yıldızına selam söyle olur mu? Bel-ki bir gün görüşürüz de hepinizle. Öyle uzaktan uzağa değil, karşılıklı oturur söyleşiriz. Ama hiç değişmeye-cek bir söyleşi yerinde. “Hayal aleminde”.

Batıkan Candan VERER

Sedanur Daşdan

Page 21: FAZİLET ÜÇ KUŞAK

17

BİR GÖNÜL MASALIBir varmış bir yokmuş çok uzak köylerin

birinde fakir bir çiftçi yaşarmış. Bu çiftçinin dünyalar güzeli bir kızı varmış. Bu kızın adı Gülperi imiş. Tatlı dilli, güler yüzlü bir kız. Bu kızın sapsarı saçları, denizler mavisi gözle-ri, kiraz dudakları ve billur gibi bir sesi var-mış. Çiftçi ekin zamanı geldiğinde tarlasını eker, hasat zamanı geldiğinde tarlasındaki-leri toplayıp pazara götürür, orada satar ve eline geçen parayla da ailesini geçindirirdi. Çiftçinin kızı evlenme yaşına gelmişti kız gü-zeldi ama kimse onu beğenmiyordu. Giy-diği kıyafetlerin eski püskü olmasına bakı-yorlardı. Güzel olsa bile fakirliğinden dolayı kimse onunla ilgilenmiyordu. Ne yapsın kız-cağız? Güzel kıyafetler almaya yetecek ka-dar parası yoktu ki. Bu köyde Ali adında bir delikanlı yaşardı. Ali’nin ailesi de fakir aile-lerdendi. Ali Gülperi’yi seviyordu ama ona söyleyemiyordu. Gülperi ise kendine bir eş bulamadığı için çok üzülüyordu oysa bütün arkadaşları evlenmişlerdi. Aslında Gülperi de Ali’yi seviyordu. Ali bir gün anne baba-sına yalvarmaya başladı “Ana baba bana o kızı isteyin.” diye annesiyle babası biricik oğullarının bu isteğini kıramadılar ve hazır-lıklara başladılar. Bu sırada Gülperi Ali’nin kız kardeşinden olanları öğrendi heyecan-landı ama Gülperi’nin babası Gülperi’yi zen-gin bir oğlanla evlendirmek istiyordu.

Ertesi gün hazırlıklar tamamlanmış ve Gül-peri’ye görücü gidilmişti. Gülperi’nin baba-sı önce komşularını görünce sevindi onları içeri aldı çay kahve ikram etti; geliş mak-satlarını öğrenince önce hırsla Ali’ye bak-tı siyah gözleri nefret saçıyordu demek bu genç kızını istiyordu ha bir anda kamburu-nu dikleştirdi büyük ellerini yumruk yaptı ve sonra aniden ayağa kalkarak onları kovdu. Gülperi bu olaya o kadar üzülmüştü ki elin-deki tepsi yere düştü ve bir anda koşarak odasına gitti kapıyı kapattı ve kilitledi. Anne-si peşinden geldi kapıyı açması için yalvardı yakardı babası da yaptığına pişman olmuş-tu. Gülperi kapısını açmıyor yemek yeme-yi reddediyordu. Annesiyle babası kızlarını durumuna üzülüyorlardı. Bir gün onlar alt katta tartışırken gülperi odadan çıktı onla-rı dinliyordu. Annesi “Beğendin mi yaptığı-nı? Dünyalar güzeli kızımı soldurdun.” diye bağırıyordu. Babası ise “Ben ne yapayım hanım nerden bileyim güzel kızımın o Ali denen çocuktan hoşlandığını.” demişti. De-mek babası bilseymiş onu Ali’ye verecek-ti ama sonra babasının öfkeli sesini yeniden duydu “Zaten hoşlansa neye yazar verme-yeceğim biricik kızımı o çulsuza. Daha as-kere bile gitmedi eli de iş tutmuyor. Benim güzel kızım daha iyilerine layık.”annesi ise “Nasıl daha iyilerine layık? Kızın kendini sırf o çocuk yüzünden odalara kapatsın. Açlık-tan yüzü solsun sen yine inat et böyle ol-maz ki bey.” “Nasıl olmazmış bal gibi de olur karşı komşumuzun oğlu Yusuf da talip kıza ona veririz. Eli de iş tutar askerliğini de yaptı kızımın elini sıcak sudan soğuk suya komaz.” bu sözler üzerine annesi yine ba-ğırdı “Anlamıyor musun bey kız Ali’yi sevmiş bir kere elden ne gelir? Ne yapalım yani kızı Yusuf’a verelim de solsun mu? Kızım mut-lu olmadıktan sonra önüme sen bile geçsen

kırar geçerim bunu bilesin.” Babası “Ya öy-lemi bende kızı Yusuf’a veririm öyleyse.” bu sözlerden sonra Gülperi ağlayarak aşağıya indi “Eğer beni Yusuf ağabeyime verirseniz yaşatmam kendimi öldürürüm.” dedi baba-sı bunun üzerine dediklerine pişman oldu. Ama yine de konuştu “Yavrum” dedi “Biz senin iyiliğin için istiyoruz. Bak Yusuf de-likanlı çocuk askere de gitti eli de iş tutu-yor onunla evlensen sen de mutlu olursun.” Gülperi “Ben Ali’yi seviyorum.” diyerek oda-dan çıktı sonra sokak kapısının gürültülü bir şekilde kapanması duyuldu. Annesi “Be-ğendin mi yaptığını kaçırdın kızımı.” dedi ve arkasını dönüp mutfağa gitti. Gülperi koşa-rak karşı ki ovalara gitti. Ali orada oturur ki-tap okurdu onu görmek istiyordu Gülperi. Yemyeşil büyük ova da rüzgâr estikçe sal-lanan otlar ve işte Ali orada oturuyordu. Kü-çükten beri okumayı seven Ali iyi bir üniver-siteyi kazanmıştı üniversitesinin bitmesine bir yıl kalmıştı doktor olmak istiyordu Ali. Babası vermemişti Ali’ye onu niye ki dok-tor olacaktı Ali. Eskiden beri bu yeşil ovaya gelirdi Ali kitaplarını burada okurdu. Gülperi de her gün gelir onu beklerdi bu ovada hiç yanına gitmezdi ama. Siyah saçlarının ara-sından rüzgâr geçiyordu Ali’nin yüz ifade-si dalgındı uzun kirpiklerinin arasında birkaç damla gözyaşı vardı sürekli gülen dudakla-rı bu sefer hüzünlüydü bugün elinde tek bir kitap duruyordu. Âlinin durumu da kötüy-dü. Gülperi’nin babası tarafından reddedil-dikten sonra tek bir kitap almıştı eline o da içinde Gülperi için yazdığı şiirler bulunan. Ali Gülperi’yi düşünmeden edemiyordu ne de olsa tek sevdiğiydi. Ali dalgın dalgın şiirleri okurken Gülperi yanına yaklaştı Ali onu gö-rünce şaşırdı ama sonra kendini toplayarak “Merhaba.” dedi. Gülperi sıcacık gülümse-mesiyle karşılık verdi “Merhaba.” diye Ali kı-zarmıştı gülperi hemen söze başladı “Olan-lar için üzgünüm Ali” dedi ona ilk defa adıyla seslenmişti

“Babam yüzünden bana da kızmadın in-şallah.” Ali sesiz bir çocuktu içine kapanık-tı ama içindekileri söyleyecekti Gülperi’ye “Sana kim kızar ki? Hem senin bir suçun yok hata bende babanın beni kabul etme-yeceğini tahmin etmem gerekirdi.” bunun üzerine Gülperi “hayır babam seni sever. Ben de seviyorum. Hem babam ben bil-seydim kızımın Ali’yi sevdiğini verirdim onu hiç üzmezdim dedi” Ali “ya öylemi seni is-tesem yine vermez hem padişahtan iste-

sem seni belki babanı ikna eder” Gülperi bu teklifi kabul etti ve vedalaştılar. Ali bu, du-rur mu? Genç, yiğit hazırlıkları tamamlayıp doğru sarayın yolunu tuttu. Padişah o gün halkı saraya kabul ediyordu Ali’yi de kabul etti. Ali olanları anlatmış bunun üzerine pa-dişah Gülperi’nin babasını saraya çağırmış, konuşmuş, sonunda karar vermişler. Padi-şahın zeki bir ejderhası varmış. Bu ejderha bir odaya kapatılacak, içine bir kişinin sığa-cağı bir oyuk açılacak. Gülperi ve talipleri o odaya gireceklerdi. İlk önce Yusuf oda-ya sokuldu yanında Gülperi de vardı. Tek oyuk olduğunu görünce Yusuf Gülperi’yi de unutmuştu. Gidip oyuğa girdi ejderha-nın kızgınlığı bir anda geçmiş ve gidip köşe-ye sinmişti. Yusuf hemen Gülperinin yanına gitti Gülperi de çizik bile yoktu. Bir an şaşır-dı sonra yaptığına üzüldü. O sırada Gülpe-ri’nin babası içeri girdi hemen kızına baktı iyi olduğunu görünce sevindi. Sonra Yusuf’a bakarak “Sen ne korkak adammışsın be biz de seni adam bilirdik.” diye bağırdı. Ve Yusuf’a yumruk attı Yusuf yere kapaklandı. Padişahın askerleri Gülperi’nin babasını tut-mak zorunda kaldılar Yusuf sızlanarak kalktı Gülperi’ye baktı gülperi tüm bu olaylar sıra-sında sürekli ağlıyordu. Güzel gözleri ağ-lamaktan kızarmıştı Yusuf hızla başını eğip sarayı terk etti bir ara Gülperi odada yalnız kaldı ve gidip ejderhanın yanına oturdu ve konuşmaya başladı.

“Görüyor musun güzel ejderha öz ağa-beyim bildiğim insan beni sevdiğini söylü-yor sonra beni ortada bırakıyor acaba Ali de can havliyle beni unutur mu? O da beni ortada bırakırsa babam asla beni ona ver-mez. Aslında ben de beni can derdine dü-şüp unutanı istemem ya” masal bu ya ej-derha dile gelmiş ve “Ah güzel kız demiş ben Ali denen çocuğu gördüm. Seni padi-şahtan isterken nerdeyse ağlıyordu. O seni çok seviyor görüyorum ki sen de onu sevi-yorsun inşallah sonunuz hayır olur” demiş. Gülperinin gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Tam bu sırada içeri Ali girdi Gülperiyi yeni-den gördüğüne sevinmişti ona sarıldı. Gül-peri’nin ağladığını görünce yanaklarını sildi “Ey dünyalar güzeli niçin ağlarsın” dedi bu-nun üzerine Gülperi daha çok ağladı. Ejder-ha bir anda üzerlerine atladı Ali oyuğu he-men gözüne kestirdi ve Gülperiyi oyuğun içine doğru sürükledi ve kendini oyuğa si-per etti. Tam bu esnada içeri padişah girdi. Ali yine de ejderhaya karşı siperini indirmi-yordu. Gülperinin incineceğini düşündükçe daha çok kuvvetleniyordu. Padişah ona ra-hatlamasını ejderhanın onlara zarar verme-yeceğini söyledi. Bunun üzerine Ali Gülpe-ri’ye siper olmuş bir halde padişahın yanına gitti. Gülperi’nin gözyaşları bir anda gülü-cüklere dönüşmüştü önce Ali bunu anla-madı ama onun güldüğünü görünce sevindi sonra gülperi heyecanla olanları anlattı. Bu-nun üzerine padişah “Öp bakalım babanın elini.” dedi Ali’ye. Gülperi’nin babası Ali’nin gerçektende kızını sevdiğini görünce mut-lu oldu padişah Âliyle Gülperi’ye 40 gün 40 gece düğün yaptı Ali’yi bağlılığından dola-yı veziri yaptı. Onlar erdi muradına biz çıka-lım kerevetine.

Sedan Şeyda Taşçı

Page 22: FAZİLET ÜÇ KUŞAK

18

Arkadaşlarımız Batıkan VERER, Muhammed Enes KÖROĞLU ve Emir EKŞİ Fazilet Üç Ku-şak dergimiz adına Kitapyurdu.com sahibi ve ku-rucusu, kültür dünyamızın önemli isimlerinden Sadi Kizir beyle önemli bir söyleşiyi gerçekleştir-diler. Sıcak bir atmosferde gerçekleşen bu röpor-tajı sizlere sunuyoruz.

1.Bize biraz kendinizi tanıtır mısınız? Haya-tınızda nasıl bir öğrenciydiniz? (Batıkan VE-RER)

Sadi Kizir: İlkokulda çalışmaktan haz duyan iyi bir öğrenciydim. İnsanlar, çalışarak hayatının zirvelerine ulaşır. Bizim zamanımızda lisede si-yasi olaylar çok fazlaydı. Kavgalar, boykotlar, iş-galler… 12 Eylül darbesine giden süreç yakın ta-rihimizin en kanlı ve kaos dolu yıllarıydı. O yüzden lise hayatımız çok iyi geçmedi. Üniversite hayatı-mın ilk dönemleri de kötü geçti. Fakat yaşanan zorluklara rağmen yılmadık. Mazeretlere sığınma-dık.. 80 ihtilalinden sonra bu zor şartlara rağmen İstanbul üniversitesi iktisat fakültesinden mezun oldum.. Şu anda yayın işleriyle büyük bir zevk-le uğraşıyorum.

2.Kitapyurdu.com kurulumu hangi süreçler-den günümüze kadar geldi? (Batıkan VERER)

Başarmak için inanmak gerekir. .Dolayısıyla ki-tapçılık ve yayın evleri hakkında bilgi edindik. inandık ve bu işi yapabiliriz dedik .1985 – 86 yıl-larında bir yayın evi kurduk. En başlarda bu işi as-lında hobi olarak yapıyorduk.. 1998 – 99 yılların-da internette iş yapma modası Türkiye’de büyük bir gelişim gösterdi. İnternetten satışlarımız çok fazla artınca diğer işlerimizi bırakıp sadece bu işle ilgilenmeye başladık.

3.Türkiye’de kitap okuma alışkanlığı her ge-çen yıl gelişiyor mu? (Batıkan VERER)

İçinde yaşadığımız yeni çağda zenginlik bilgi-nin ürünüdür.. Türkiye’de basılan kitap sayısı-nın artışından,insanların bilginin önemli kaynak-larından biri olan kitaplarla yaşama arzusundan okuma alışkanlığının arttığını anlayabiliriz. Basılan kitaplar arttıkça biz de bu kitapları sitemize yüklü-yoruz. İlk başlarda hafta da yaklaşık 200 yeni ki-tap sitemize yüklerdik. Bu yıllarda haftada yakla-şık 400 yeni kitap yüklüyoruz.100 de 100lük bir artış var. Bence bunun anlamı kitap satışlarında da 100 de 100lük bir satış artışı olduğudur.

4.Sizce internet kitapçılığı Türkiye’de ki-tap okumayı nasıl etkilemiştir? (Muhammed Enes KÖROĞLU)

İnternet tüm dünyada bilgileri bir arada tutan ağın genel adıdır. İçinde bulunduğumuz çağ bil-gi çağıdır. İnternet bilgiye kolay ve hızlı ulaşmada kullanılan en önemli kaynaktır. İnternet kitapçılığı kitap okumayı olumlu etkilemiştir. Çünkü internet satışlarından önce kitap okurları, kitapları kitapçı-lardan alıyorlardı. Kitapçıların, bütün kitapları raf-larında bulundurma ihtimali yoktur. Hem yer açı-sından hem de sermaye açısından bu mümkün

değildir. Bunu başarabilse bile okuyucunun gelip bu kitaplar arasından kendi istediği kitabı bulma ihtimali zordur. İnternette insanlar istedikleri kitabı arama motorundan buluyorlar. Arama motorları, günümüzün popüler bilgiye erişim sistemlerinin başında yer almaktadır.10-15 sene öncesinde basılmış bir kitabı rahatlıkla bulup “2 tıkla” satın alabiliyor. Bu da okuma alışkanlıklarını arttırdı.

5.Biz öğrencilere İnternet kitapçılığı ile İn-ternet kitap satışının geleceği hakkında ne-ler düşündüğünüzü açıklar mısınız? (Muham-med Enes KÖROĞLU )

Türkiye’de internetten satılan kitabın, toplam satılan kitap sayısına oranı 100’de 11’dir. Yani Türkiye’de her yüz kitaptan 11’i internetten satıl-maktadır.Bu Amerika’da 100’de 40’lara yaklaştı. Türkiye’de İnternet kitapçığı ve İnternet kitap satı-mında bu rakamlara ulaşmayı hedefliyoruz.

6.Sizce kitapları internetten satmak mı yoksa kitapçılarda satmak mı daha kolay ve güveni-lir olur? (Muhammed Enes KÖROĞLU)

İnternetten satmanın ve mağazalardan satma-nın kendilerine göre kolaylıkları var. Sanal kitap-çıya giden okurların sayısı her geçen gün artıyor. İstediğiniz bir kitaba ulaşmak için çoğu zaman epeyce bir vakit, çaba ve para sarf etmek du-rumunda kalırsınız. Çünkü en yakın kitapçıya git-mek, aradığınız kitabı orada bulamayınca başka kitapçıları dolaşmak, buna uzunca bir vakit ve yol parası ayırmak zorundasınızdır. Bu sorunlar kitap okurunun kitapçılardan vazgeçip sanal kitapçıla-ra yönelmesindeki öncelikli sebepler... Sanal ki-tapçıda, istenilen kitaba ulaşma imkanının yanı sıra yeni çıkan ve satışta olan on binlerce kita-bı bilgisayar ekranında kısa sürede görebilme,

onlarla ilgili bilgiler alma ve kitabı, kitapçı dükka-nından almaya oranla daha ucuza edinme gibi avantajlar ve internetin hızla yaygınlaşan kullanımı okuru sanal kitapçılara yönelten diğer sebepler... Mağazalardan satış yaparken bire-bir ilişki devre-ye giriyor. Kişiler böylece birbirini tanır hale geliyor. Müşterinizin eğilimlerini ve ihtiyaçlarını bilir hale geliyorsunuz. Böylece kitap önerisinde buluna-biliyorsunuz. İnternetten satış yaparken ise müş-teriyi tanımak zor oluyor. IP adresinden tanıma-ya çalışıyorsunuz, daha önce aldığı kitaplardan tanımaya çalışıyorsunuz, bir takım algoritmalar-la belirlemeye çalışıyorsunuz ancak bu belirleme bir insan gözünün gördüğü ve belirlediği kalitede olmuyor. Dolayısıyla mağazadan satışlarda daha kolay bir şekilde öneride bulunabilinir. Bazı insan-lar internetten alışveriş yapmaktan korkuyorlar. Kredi kartı numarası vermekten korkuyorlar. Hal-buki Türkiye’de bunun hiçbir sakıncası yok.

Muhammed Enes KÖROĞLU: İnternet kor-sanları hiçbir şekilde şifreleri çalamazlar mı?

Sadi Kizir: Hacker’lar eğer o şifreleri çalabilse-lerdi bankadaki bütün hesapları da boşaltabilirler-di. Sitemizi bankaların kendi sitelerini korudukları seviyede koruyoruz. Ama diyelim ki hack’ledi-ler, bizden çalabilecekleri hiçbir şey yok. En fazla müşterilerimizin bizde kayıtlı olan e-mail adresle-rini çalabilirler. Ama bu e-ticaret hayatımız boyun-ca hiç yaşanmadı. Bundan sonra olmaması için gereken her şeyi de yapıyoruz.

7.Avrupa’da da internet kitapçılığını başlattı-nız. Avrupa’da da internet kitapçılığını başla-tırken öncelikli amacınız ve hedefleriniz neler-dir? (Emir EKŞİ)

SADİ KİZİRİLE KİTAP ÜZERİNE SÖYLEŞİ YAPTIK

Page 23: FAZİLET ÜÇ KUŞAK

19

Avrupa’da yaklaşık 7 milyon Türk vardır. Bu Türk’lerin kitap ihtiyacı var. Almanya’da kitap yur-du internet sitesini kurmadan önce bize sürek-li mailler geliyordu. Bu maillerde “bize de gelin, buraya da gelin, ya da daha ucuz kargo ile gön-derin” gibi cümleler yazıyordu.Bu e-maillerin so-nucunda Almanya’da yani Türk’lerin en fazla yaşadığı ülkede yeni site kurduk. Buradan Avru-pa’daki 7milyon Türk’ün kitap ihtiyaçlarını karşıla-maya çalışıyoruz.

8.Korsan kitapçılık hakkında son zamanlarda yaşanan olaylarla ilgili düşünceleriniz neler-dir? (Emir EKŞİ)

Korsan sözcüğü kendisine ait olmayan şeyi haksız, yasadışı yollarla ele geçiren ve bunun üzerinden kazanç sağlayanları anlatmak için kul-lanılıyor..Korsan kitap bizim en büyük düşmanı-mız. Bir kitabın korsanının çıktığını biz hemen an-layabiliyoruz. Yeni çıkan bir kitabı ilk başlarda çok güzel satıyoruz. Sonra birden satışlarda 100’de 30’luk bir düşme oluyor. Buradan anlıyoruz ki bu kitabın korsanı çıktı. Korsan aynı zamanda yayın-cının da düşmanıdır. Yayıncı bir kitabı çıkarabil-mek için aylarca redaksiyonlar, edisyonlar, baskı-lar… bir sürü maliyete katlanıyorlar. Ama korsan kitap böyle değil. Adam basıp satışa sunuyor.. Türkiye’de yazar yetişmesinin önünde korsan ki-taplar vardır. Normal yayıncılardan çıkan kitaplar-da yazarlar telif hakkı alıyorlar ama korsan yayın-larda böyle bir karşılık yok tabiî ki Korsan yayın bir eserin,hak sahibinden ve basım haklarını devret-tiği yayınevinden izinsiz olarak çoğaltılmasıdır.Bu durumda hem yazarın hem yayınevinin hem de devletin hakları gasp edilmiş olmaktadır..Korsan-lık yapmak insanların emeğini çalmaktır.

Muhammed Enes KÖROĞLU: Siz korsan ki-tap üretildiğini anlayınca ne yapıyorsunuz?

Sadi Kizir: Satış rakamlarımızdan hissediyoruz ama direk olarak yaptığımız bir şey yok ama bağlı olduğumuz yayıncılık kuruluşları korsan ile ilgili fa-aliyet yapıyorlar. Baskınlar yapıyorlar.Bu sürekli bir uğraş ancak tam başarılı olamıyorlar. Hala daha gözümüzün önünde, meydanlarda, üniversitele-re yakın yerlerde insanlar korsan kitap satıyorlar. Polis ve zabıta geçiyor ama hiçbir şey yapmıyor-lar. Maalesef Türkiye’de bu konuda duyarlı dav-ranılmıyor. Daha duyarlı davranılmasını istiyoruz. Ortada bir emek var ise; bu emek çalınmama-lı, üzerinden haksız kazançlar elde edilmemelidir. Bu yüzden korsancılık ve kaçakçılık ile mücade-le etmek sadece özel birimlerin değil ‘tüm insan-lığın’ görevidir.

9.Kültür dünyasında çok önemli bir mevkii işgal ediyorsunuz.Biz öğrencilere bu alanda neleri tavsiye edersiniz?(Emir EKŞİ)

Öncelikle bu övgünüz için teşekkür ederiz.Ki-tapyurdu.com internetten kitap satışında lider durumda. Bunu biz neye borçluyuz? Çok mu-cizevi şeylere borçlu değiliz. Mucize üretmedik.Ne yaptık? Sürekli çalıştık. İşimizi takip ettik. İşi-mizi ciddiye aldık. Böylece işimizi büyültebildik. Bir işte başarılı olmanın ilk kanunu bence sürek-li ve düzenli çalışmaktır. İnsan kendisine bir hedef seçer ve bundan sonra azim ve kararlılıkla çalışır-sa başarılı olur.

Batıkan VERER: Bizimle röpartaj yaptığınız için teşekkür ederiz.

Sadi Kizir: Biz teşekkür ederiz.

ÖZLENEN HUZUR İÇİN….Huzur Sokağı her yaştan insanın oku-

duğu ve yüzlerce baskısının yayımlandı-ğı bir roman klasiği… Satış rekorları kır-mış, on binlerce insan tarafından aynı ilgi ve heyecanla okunmuş , bir nes-lin benimsenmiş klasiği haline gelmiştir. Gerek tiyatrolarda sahnelenen gerekse de dizilerde konu edilen herkesin gön-lüne hitap eden bir kitap. . .

Huzur Sokağı özlemini duyduğumuz, ferah huzurlu bir dünyayı resmeden ve bizi bir nebzede olsa içinde bulundu-ğumuz kirli cemiyetten sıyıracak nite-likte özellikler taşımakta. Sıcak sami-mi huzurlu bir sokakta duygusal sarsıcı ve bize gerçek hayatımızı yansıtan olay örgüleriyle donatılmış, aranılan samimi-yet , sevgi ve kanaat İstanbul’un kenar semtlerinden birinde sembolize edilmiş.

Farklı hayatlar içinde doğup birbirleri-ne doğru yol alan iki hayat. Önceleri ne kadar durgun olsa da sonra delice akan iki ırmak. Huzur Sokağı’nın meşhur de-likanlısı Bilal ve ve zengin bir ailenin sos-yetik maneviyattan uzak kızı Feyza…

Bu sosyetik aile bir şekilde Huzur So-kağı’na taşınırlar. Bilal terbiyeli efendi oğlan gönlünü Feyza’ya kaptırır.Bu olay başta Feyza için bir oyun olsa da za-manla o da içinde kıpraşan duyguların tesiri altında kalır.Her iki sininde gönlü birbirine akar lakin kader bir türlü bu-luşmalarına izin vermez. Bilal başka bir kaderin ırmağına akar. Feyza da bunu kabullenir ve sevdasını içine gömerek yolunu değiştirmek zorunda kalır.

Feyza yeni yaşantısının merkezine imanı ve islamı yerleştirmiş , artık tek gayesi çocuğunu da aynı şekilde yetiş-tirmek olmuştur. Bir çok zorluklar çe-kerek kızını okutmaya çalışan Feyza yıl-lar geçse de Bilal’i hala unutamamıştır.

Bilal ise oğlunu kendisi gibi değerle-rine bağlı bir kişi olarak yetiştirir. Fey-za’nın değişmiş halini görmek ona bir

kere nasip olmuştur ama sonradan onu ne kadar arasa da bulamaz.

Feyza’ anın kızı ve Bilal’ın oğlu anne ve babasının durumlarından habersiz hayatlarını birleştirmeye karar verirler

Gerisini okuyun arkadaşlarım. Ger-çekten çok güzel bir kitap… Ayrıca bir o kadar da sürükleyici….

Huzur Sokağı her okuyan insanın da-mağında o kadar güzel bir tat bırakıyor ki zaman içinde tiryakisi oluyorsunuz. Tekrar tekrar okunma isteği duyulması çoğu kişi tarafından söyleniyor. Çünkü hala bir yerlerde o Huzur Sokağının var olduğunu fısıldıyor yüreğimiz bize. Ha-yalden de öte gerçeğin ta kendisi gibi. ı. Vuslatın hiçbir zaman kaderlerine yak-laşamayacağı bu hazin ama sevgi dolu öyküde hepimiz kendimizden mutlaka bir şeyler bulacağız.

SEDA DAŞTAN 8/A

Page 24: FAZİLET ÜÇ KUŞAK

20

Türkçe öğretmenimiz Emrullah Karahan beyin rehberliğin-de Merkez konferans salonumuzda gerçekleştirilen “TA-RİHİ DİZİLERDEN GÜNÜMÜZ DEĞERLERİNE İZDÜŞÜM PANELİ”ne ilgi büyüktü.

Panel okul müdürümüzün Ahmet Meral Beyin açılış konuşmasıyla başladı. Daha sonra panelistler yerlerini alarak son dö-nemlerde Türkiye’de en çok tartışılan Ta-rihi dizilerimizi masaya yatırdılar. Öğrenci-lerimiz tarafından geniş ilgiyle karşılanan bu paneli özetle okuyucularımıza sunu-yoruz.

Saltuk Buğra Çiftçi:

“DOĞRU TARİH NASIL ANLAŞILIR?”

Batı İngiltere kralı 8.Henry’nin haya-tı çerçevesinde Tudors (Tivdırs) adlı bir dizi yayınlanmaktadadır. Saray entrikaları ve saray kadınları üzerine olan bu dizi ile-ri teknoloji kullanılarak görsel olarak kali-teli hale getirilmiştir.

Bu diziden yola çıkarak Türk yapımcı-lar da Osmanlı tarihini göz önünde bu-lundurarak Muhteşem Yüzyıl’ı yapmıştır. Nitekim bu dizi, insanların zaaflarına hi-tap ettiğinden Türkiye’de yaygın bir şe-kilde izlenmektedir. Fakat dizide, araştır-

ma ve sorumluluk duygusu eksikliğinden bazı hatalar görülmektedir.

Örneğin, Sadrazam keman çalar fakat dönemde kemanın icat edilip edilmediği tartışılmaktadır ve çalınan parçanın bes-tecisi Vivaldi o dönemden 150 yıl sonra yaşamıştır. Bunun yanı sıra haremde cari-yelerin padişahlarının karşısında dans et-meleri söz konusu bile değildir. En önem-lisi Hürrem Sultan, Mihrimah Sultan gibi saray hanımları entrikalar, cinayetler ta-sarlamak yerine hayır hasenatla meşgul olmuşlardır.

Mesela II.Abdulhamid’in halası Adi-le Sultan o kadar hayırsevermiş ki ve-fat ettiğinde hiç mal varlığı, hatta mü-cevheri bile kalmamış. Çünkü sağlığında tüm mal varlığını fakir fukaraya dağıtmış-tır. Sonuç olarak bu dizilerde çok muh-terem şahsiyetlerin isimleri çalınmaktadır. Bizler de senarist ve yönetmenin hülyala-rını tarih diye seyretmekteyiz Tarih anlaşıl-ması zor olan bir şey değildir. Ama doğ-ru tarihi arayıp bulmak için zahmet edip

kitaplara ve güvenilir kaynaklara başvur-mak gerekir.

Sözlerime son verirken saygılar sunu-yorum.

Seda Daştan:

“Diziler olmasa hiç kimsenin tarihi merak edeceği yok”

Tarihi dizilere ilginin öncelikli nedeni, ta-rihin derinliklerinde sansasyona müsait yönlerin ve entrikanın var olmasıdır. Bazı-larına göre Osmanlı’da entrikalar bulmak hoş ve güzel bir şey, üstelik eğlenceli.

Tarihle bağlantısı olduğu izlenimi de az çok verilince ilgi çekiyor. Fakat mekâ-nın ve kıyafetin tarihi olması o diziyi tarihi yapmıyor. Eğer anlatılan Kanuni tarihi ise seferleriyle, varlığıyla, kişiliğiyle yer alma-lı. Evet, Muhteşem Yüzyıl eleştirilecek bir dizi. Fakat bu dizi ile tarihin kapısı açıldı.

İnsanlar tarihi merak etmeye başladılar. Diziler olmasa hiç kimsenin tarihi merak edeceği yok

Peki neden tarihimizi merak etmiyoruz, doğru kaynaklardan öğrenmiyoruz da entrikalardan geçilmedikleri iddia edilen dizilerin müptelası oluyoruz.

Çünkü dizi zaten eğitim aracı değildir, bilgi vermek zorunda da değildir. Dizi de-diğimiz şey insanların eğlenmek,kafalarını boşaltmak için izledikleri eğlence aracıdır.

İkinci olarak ise dizilerde tarihi olaylar ilgi çekiyor ve reyting sistemi burada dev-reye giriyor.

Seyredilmeyen, ağır, bütçesizlikten tari-hi bir komedi filmi gibi çekilen filmler çok fazla reyting alıyor. Maalesef reyting sis-temi tarihten de ön planda. Bu yapıyla doğru yanlış, yanlış da doğru olarak gös-terilebiliyor.

Bu da aynı zamanda hoşlanılmayan, ta-rihi gerçeklere aykırı, toplumun gelenek-lerine, inancına, imanına aykırı olan di-zilerin, bir çok dönem, bir çok mevsim ekranda hiç de hoş olmayacak sahneler-le kalmasına zemin hazırlıyor.

Muhteşem Yüzyıl gibi dizilere tarihi sev-me ve sevdirme adına olumluda bakıla-bilir. Hepinize sevgiler ve saygılar sunu-yorum.

Muhammed Enes Köroğlu:

“Atalarımızın güzel değerlerine sahip çıkma adına sanatsal faaliyetle-re de ağırlık vermeliyiz.”

Hepimizin bildiği gibi günümüz medya-sı, daha çok reyting üzerine kurulmuş-

TARİHİ DİZİLERDEN İZDÜŞÜMİZDÜŞÜM

Page 25: FAZİLET ÜÇ KUŞAK

21

tur. Bu nedenle medya için, doğrunun ve gerçeklerin çok da önemi yoktur. İn-sanların görmekten hoşlanacağı sahne-leri çekmek ve daha çok sayıda izleyi-ciye kolay yoldan ulaşmak tercih sebebi olmuştur.

Bugün televizyonlara baktığımızda dizi ve filmlerin genel içeriği kavga-dövüş, eğlence, dram ve çarpık insan ilişkileridir. Ne yazık ki sahnelenen tarihî dizilerin ço-ğunluğu gerçeği yansıtmıyor. Oysa tele-vizyon kanalıyla çok geniş kitlelere doğ-ru bilgiler verilebilir, kültür yapımıza uygun programlar yapılarak eğlenceli bir şekil-de insanlara sunulabilir.

Ülkemizin özel televizyon kanalları ile tanışmasından sonraki döneme baktığı-mızda tarihi doğru bir şekilde aktaran dizi çekimlerine nadiren rastlanılıyor. Şu anda sahnelenen yakın tarihimize ait bilgiler içeren dizilere örnek olarak ilk aklıma ge-len TRT 1’deki “SEKSENLER” dizisi ol-maktadır. Bu diziyi çoğu insan seviyor ve izliyor. Bunun sebebi hem pek çok yaş grubuna hitap etmesi hem de dönemi olabildiğince doğru aktarması.

Bir diğer konu ise “MUHTEŞEM YÜZ-YIL” benzeri filmler.

Bu filmlerin yapımcıları ne kadar düzey-siz ki kendi milletini, kendi tarihini leke-lemeye çalışıyor? Bunlar bizim tarihimizin böyle olduğu-na inanmış. Bunlar bizim anlı-şanlı tarihimizi lekelemeye, insanla-rı tarihimizin böyle olduğuna inandırma-ya çalışıyorlar.

“Bizi lekeleyemezler!” diyeceğim, di-yemiyorum. Eğer “Neden” diye soracak olursanız size şöyle derim: “Halkımız ken-di tarihini, kendi yazdığı kitaplardan öğ-renmek yerine yabancıların yaptığı filmler-den öğrenme taraftarı.

Oysa atalarımızın güzel bir sözü var “eğri cetvelle doğru çizgi çizilmez” .Çıkış yolu ne sadece kuru bir eleştiri ne de va-veyla koparmadır.

Sözlerime son verirken atalarımızın gü-zel değerlerine sahip çıkma adına sanat-sal faaliyetlere de ağırlık vermeliyiz. Say-gılarımla…

Yasir Bayramoğlu:

“Artık kendi kültürel kodlarımıza uy-gun senaryolar yazmalıyız.”

Tarihi gerçekler ancak, belgeseller de izleyicilere birebir aktarılır. Oysa tarihi dizi ve filmler sınırı çok fazla aşmayacak şe-kilde hayali kurgularla süslenebilir. Ama maalesef şimdilerde bazı yapımcılar buna uymuyor. Dizinin reytingi için gerçekte olma ihtimali olmayan bazı kareler yapı-yorlar. 2013 kış yayın döneminde TRT1’ de “Bir Zamanlar Osmanlı Kıyam” adlı bir dizi yayınlanmaktadır. Kıyam kelime anla-mı olarak ayaklanma demektir. III.Ahmet zamanında, Patrona Halil ayaklanmasını

anlatıyor. Bazı yerlerde tarihi yanlış anla-tan kareler var. Bu diziyi devletin bir kana-lının yapmasını da yanlış buluyorum. Ben başka atalarımızın da dizilerinin yapılma-sı taraftarıyım. Örneğin, Yavuz Sultan Se-lim, II.Abdülhamid, Fatih Sultan Mehmet, Barbaros Hayreddin Paşa gibi… Bu kah-ramanlarımızın hayatları dolu dolu… Sa-vaştan savaşa koşmuşlar... Ama bu kişi-lerin özel hayatları reyting uğruna yalan yanlış kurgularla izleyicilere sunulmama-lı. Yabancıların yaptığı “Cennetin Krallı-ğı” adlı bir film var. Şarkın en büyük İslam kahramanlarından Selahaddin Eyyubi’nin Kudüs’ü fethini anlatan bir film. Öyle gü-zel yapmışlar ki hem saray içindeki olay-ları hem de dışardaki savaşı güzel bir bi-çimde yansıtmış. Ülkemizde de böyle dizilerin, filmlerin yapılması taraftarıyım.

Arkadaşlar atalarımızın güzel bir sözü var “karanlıktan şikayet edeceğine bir mum yak “Son olarak şunu ifade et-mek istiyorum. Kendi kültürel kodlarımı-za uygun senaryolar yazma, sanatsal fa-aliyetler içerisinde bulunma amacıyla çok okumalıyız. Meydanı çapulculara bırak-mamalıyız.

Selam ve saygılar sunarak sözlerime son veriyorum.

Muhammed Yasir BAYRAMOĞLUMuhammed Enes KÖROĞLU

Page 26: FAZİLET ÜÇ KUŞAK

22

Ebrar Demir:

“Para kazanma uğruna tarihimiz yan-lış yansıtılmıştır.”

Birçok tarihi dizilerde gerçekler çarpıtılır. Bunun nedeni sadece yazarın kendi ce-bini düşünmesidir. Tarihi dizileri ilgi çeki-ci yapacağım, reyting rekorları kıracağım diye, gerçek dişi olay örgüleri halka su-nulur.

Örneğin Muhteşem Yüzyıl filminde, ilk bölümünden bu yana birçok hata göze çarpmaktadır. Dizi hakkında bu hatalar-dan oluşan tartışmalar açılmış, yayından kaldırılması için imzalar toplanılmıştır. Fa-kat film hala yayındadır. Muhteşem yüz-yılda Kanuni Sultan Süleyman’ın hayatı çarpıtılarak anlatılmış zevk ve sefa içinde yüzen bir kişi olarak gösterilmiştir. Oysa tarihi olarak herkes tarafından bilinmek-tedir ki Kanuni Sultan Süleyman’ın ha-yatı savaş alanlarında geçmiştir. Dizide Hürrem Sultan’a da haksızlık yapılmış, entrikacı bir kişi olarak anlatılmıştır. Oysa Hürrem Sultan en çok hayrat yapan sul-tanlardandır.

Tarihten haberi olmayan, araştırmayan günümüzün gençleri, bu dizileri seyredip tarihimiz hakkında yanlış bilgilere sahip olur ve atalarımızdan utanır hale gelmiş-tir. Ömrünü savaşlarla geçiren padişah-larımızı, Kuran’la haşır neşir olan sul-

tanlarımızı, ünü dört bir cihana yayılmış kahraman atalarımızın hayatı tamamen yanlış anlatılıp, para kazanma uğruna ta-rihimiz yanlış yansıtılmıştır.

Tarihi gerçekler anlatılırken insanlara genellikle sıkıcı gelir. Dizi hazırlayanlarda insanların ilgisini çekip reytingleri artırabil-mek adına gerçekleri çarpıtarak daha ca-zip hale getirirler ve insanların görmek is-tediklerini verirler. Bunun sonucunda yeni nesiller Tarih’i yanlış öğrenmektedir ve toplumdaki tarih bilinci zayıflamaktadır.Toplumumuzun geleceği için daha du-yarlı olalım. Teşekkür eder sevgi ve say-gılar sunarım.

Ece Güner: “Sanata ve sanatın gü-zelliklerine karşı değiliz değerlerimiz ayaklar altına alınmasın.”

Türk televizyonlarında her sezon sayısız diziler yayına giriyor, bunlardan çoğu bir-kaç bölüm sonra yayından kaldırılırken; bazıları da halk tarafından çok seviliyor,

izlenme rekorları kırıyor ve yıllarca devam ediyor. Dizilerdeki ortak konular, genellik-le aşk, yasak aşk, şiddet, ihanet, cina-yet ve sürekli mutsuzluk, Olumlu ve umut verici konulara rastlamak çok zor. İha-net etmek normal kavram gibi algılanıyor ve nikâh dışı yaşamak, evlilik dışı çocuk, lüks hayat, kolaycılık ve özendiriciliğe yol açıyor. Aile dizisi diye insanlara sunulan dizilerin birçoğunun aile yapımıza uyma-dığını görüyoruz. Kendi kültürümüzü ve ahlaki değerlerimizi ayaklar altına alan, gençlerimize kötü örnekler oluşturan dizi ve filmlerle çok sık karşılaşır olduk. Bu da toplum yapımızı oldukça olumsuz etki-liyor. Tabii bunları bütün diziler için söy-lemek doğru olmaz. O halde kim haklı? Kanuni Sultan Süleyman’ın Hürrem Sul-tana aşkını konu alan ve son günlerde tartışmalara yol açan Muhteşem Yüzyıl adlı dizi yapımcıları mı yoksa sosyal med-yada geniş yankılar oluşturmayı başaran sosyal bilimciler mi ?

Tarihçiler Kanuni Sultan Süleyman’ın 46 yıllık saltanatında sadece 1,5 yıl İstan-bul’da yani sarayda kaldığını belirtiyorlar. Bu nedenle haremle ilgili anlatılanlar Ka-nuni’nin yaşam biçimine uymuyor. Ayrıca ne harem ne de saray dizide izleyicilere aktarıldığı gibi bir yer değildir. Şu iyi bilin-melidir ki harem padişahın evidir. Haremi sadece padişaha kadın-kız üreten bir yer olarak göstermek ne kadar acı ve üzün-tü vericidir.

Diziyi eleştirenler şikâyetlerini ‘tarihi-miz lütfen doğru yansıtılsın. Değerlerimiz ayaklar altına alınmasın” diyor Yoksa sa-nata ve sanatın güzelliklerine karşı değil-ler. Bizde diyoruz ki bu ve bunun gibi di-ziler yayından kaldırılsın. Tarihimiz yanlış anlatılmasın. Hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum.

Ecenur GÜNER

Page 27: FAZİLET ÜÇ KUŞAK

23

6. sınıf öğrencileri Sosyal Bilgiler öğret-menimiz Ziynet Bilgili rehberliğinde hazır-ladıkları performans çalışmalarını “Hayal-lerime dokun” başlığıyla sergilediler. Bu proje çalışmalarında öğrencilerimiz bilim-sel araştırma basamaklarını kullanarak hazırladıkları sosyal projelerle birbirleriy-le yarıştılar. Okul Müdürümüz Ahmet Me-ral serginin açılışında yaptığı konuşmada günümüzde sosyal projelerin öneminin diğer alanlardaki projelerden çok daha anlamlı hale geldiğini ifade etti.

Sergiyi gezen Okul Müdürümüz ve Müdür yardımcımız İlkay Alp sergilenen eserleri inceleyerek öğrencileri başarıla-rından dolayı kutladılar.

öğrencilerimiz öğrendiklerini öğretmen-leri ve arkadaşlarıyla paylaşma fırsatı bul-dular, hazırlanan kokteyle renklenen sergi ortaokulumuzun bütün öğrencileri tara-fından gezildi.

Çocuklarımızı internetin derinliklerin-deki tehlikelerden nasıl korumalıyız?

Tüm sakıncalarına rağmen dijital tek-nolojiyi ve ürettiği cihazları günlük yaşa-mımızın büyük bir bölümünde kullanmak durumundayız.Bazen oyunlar oynadı-ğımız bazen sevdiklerimizle yazıştığımız bazen de işimiz gereği başından ayrıla-madığımız bilgisayarın kendi çocukla-rında bağımlılık yaratma korkusu taşı-yan çok sayıda anne ve babanın sesini duyar gibiyim (kendi annem ve babam-

da bu grubun ilk sırasında yer almakta-dır).Ancak şunun çok iyi bilinmesi gerek-tiği kanısındayım: Bizler yani çocuklar için sadece teknoloji ve ortaya çıkardığı ürün-ler tehlike arz etmiyor.Günlük yaşamın her anı doğru yönlendirilmediğinde risk oluşturur.

Bu kaygıları duyan ve çocuklarının bil-gisayar ortamında uzun süre geçirmesi-ni istemeyen ancak bilgisayar kullanımı-nı yasaklayamayan hep tedirginlik duyan anne ve babaları rahatlatacak bir uygula-ma geliştirdim.Bu programı, okulumuzda düzenlenen “Hayallerine Dokun” adlı ser-gide arkadaşlarım ve öğretmenlerim ile paylaşmıştım.

Geliştirdiğim bu program çocuğunuzun bilgisayar başında uzun süre geçirmesi-ne engel olmasının yanı sıra ebeveynle-rinin isteği doğrultusunda ekrana gelen yönlendirme yazıları ile daha önceden belirlediğiniz eğitim sitelerine bilgisayar kullanıcısını yönlendirmektedir. Bilgisayar kullanıcısının (çocuğun) ebeveyni tarafın-dan belirlediği süre dışında İnternete giri-şini engellemektedir.

Çalışmaya önce mevcut bilgisayar iş-letim sistemlerini ve kaynak kodlarını in-celeyerek başladım. Küresel alanda yay-gın olan ve ticarileştirilen işletim sistemleri üzerinde çalıştım.

Bu çalışmamda; işletim sisteminin Boot ekranını logon, ekranını değiştirdim ve

grafik ara yüzlerini yapılandırarak en iyi görünümlü bir Grafik ara yüzü oluştur-dum ve kod dosyalarının bazıları yeniden yazdım.

En önemlisi geliştirdiğim programları eğitime destek olması yönünde kullanış-lı yaptım. Bu programın en büyük özelliği eğitim içeriklerini içeren menünün ekran-da sürekli görünmesi ve kullanıcıyı yön-lendirmesi oluşudur.

Son olarak şu belirtmek isterim: Hangi işletim sistemini kullanıyor olsanız ve ne tür oyun veya paket program kullanıyor olursanız olun geliştirdiğim program uy-gulamanın önünde yer alarak kullanıcıyı ders çalışmaya yönlendiriyor. Uygulama-yı kapatmak ailenin kontrolünde olacak-tır. Öğrenci bu aile kontrol şifresini asla kı-ramamaktadır.

Geliştirmeye çalıştığım bu program ço-cukları dijital çağın bilgi kaynağı olan in-ternetin derinliklerinde tehlikelerden ko-rumayı amaçlamaktadır.Ancak şunun çok iyi bilinmesi gerektiğine inanıyorum.Çocuklarımızla birlikte internet ve bilgisa-yar kullanım süresini belirlemek, internet filtre programları satın almak ve güvenli internet aboneliği yapmak daha çok fay-da sağlayacaktır.

Dijital dünyanın tüm nimetlerinden sağ-lıklı bir şekilde yararlanmanız dileği ile…

Özgür ALPEREN GEZİCİ 6-A

“Hayallerime dokun”

Page 28: FAZİLET ÜÇ KUŞAK

24

ÇAĞIN HASTALIĞI İNTERNET BAĞIMLILIĞI

Son yıllarda farklı ülkelerde, duyan in-sanların anlamakta zorluk çekeceği tür-den olaylar yaşanmaya başlandı: “Güney Kore’de 50 saat hiç yerinden kalkmadan oyun oynayan çocuk, yerinden kalktığı zaman düştü ve öldü. İnternette Uzak-doğu savaş oyunları oynayan bir genç kı-lıçla sokakta karşılaştığı bir kişinin başını keserek öldürdü. Çin’de 17 yaşındaki bir genç, iPhone ve iPad alabilmek için böb-reklerinden birini sattı. Olayın, gencin ai-lesinin iPhone ve iPad’i nasıl aldığını sor-gulaması üzerine açığa çıktığı ifade edildi.Türkiye’de bir çocuk oyun oynamaya izin vermediği için annesini bıçakladı.” Bu-nun gibi yüzlerce haberi saymak müm-kün. Hepsinin ortak noktası oyun, inter-net, bilgisayar..

İnternet,bilgi paylaşımını artırmak ve ile-tişimi kolaylaştırmak için çıkmıştı. Ancak hayatımıza o kadar dahil olmaya baş-ladı ki, internet olmadan mutlu olamaz ,bir şeyler yapamaz hale geldik. İnter-net olmadığı için çocuklarımız ;annean-ne babaanne,dede gibi aile büyüklerini ziyarete gitmek istemiyorlar. Çünkü in-ternetsiz bir gün geçirmek ,çoğu genç için artık imkansız hale gelmiştir. Bazıla-rı için internet bir bilgi ve iletişim kaynağı olmaktan çıkıp tam bir bağımlılığa dönüş-müş durumda. Ülkemizde de interneti-ne içine alan teknoloji bağımlılığı tehlikeli boyutlara ulaştı. Çözüm için yeni arayış-lar başladı. Dünyada ilk kez İstanbul’da 1.Uluslararası Teknoloji Bağımlılığı Kong-resi düzenlendi. Yaşanan olumsuz geliş-meler sonucu Bakırköy Prof. Dr Mazhar Osman Ruh Sağlığı Ve Sinir Hastalıkları Hastanesi bünyesinde internet Bağımlılı-ğı Polikliniği açıldı.

İNTERNET BAĞIMLILIĞI ÇOCUKLARI-MIZIN HAYATINDA NELERE MAL OLU-

YOR?

Sanal gerçeklik çocuklarımızın ruhunu ve duygularını adeta esir almış durumda. Uzmanlar internet bağımlılığının tedavisi-nin ,madde bağımlılığı tedavisinden daha zor olduğunu belirtiyor. Bu bağımlılığın en yakın olduğu hastalığın patalojik kumar oynama olduğu ileri sürülüyor.

İşte internet bağımlılığının zararları:

*Çocuklarımızın ve gençlerimizin ruh sağlılıklarının bozulmasına yol açıyor. Araştırmalar Sürekli internet kullanıcıla-rının depresyon yaşadığını ortaya ko-yuyor. Bilgisayardan uzak kalmak; boş-luk hissi ve huzursuzluk yapıyor. Tırnak yeme,yerinde duramama gibi sıkıntılı bir ruh hali yaşatıyor.

*İnternette uzun oynanan oyunlar ço-cukları şiddete yöneltiyor,şiddet ve sal-dırganlığa duyarsızlaşmalarına yol açıyor. Acıma hissi ortadan kalkıyor ve vicdanla-rı köreliyor.

*Siber zorbalığa maruz kalabiliyorlar. İn-ternet yoluyla çocuklar ve gençler farkına varmadan arkadaşlarını fiziksel ve ruhsal olarak tehdit edebiliyorlar. Bu zorbalığı bir oyun gibi görüyorlar. Örneğin arkadaşının görüntüsünü ve yazışmalarını internette yayınlıyor. Tehdit ve hakaret içeren ma-iller atıyorlar.Karşıdakini nasıl üzdüklerini ve nasıl psikolojik probleme yol açtıklarını fark etmiyorlar. Acı olaylar yaşanabiliyor. Örneğin Avusturalya’da arkadaşlarından sürekli tehtid ve hakaret içerikli mailler alan bir Türk kızı ,yaşadığı psikolojik bas-kıdan dolayı ,kendini trenin önüne atıp in-tihar ediyor.

*Özbakım becerilerinin azalmasına, sırt bel boyun ve kas ağrılarına,hareket azlı-ğına bağlı kilo alımına , gözlerde bozuk-luk gibi fiziksel bozukluklara yol açıyor.*

*Uyku ve yemek düzeninde bozulmalar görülebiliyor.

*Bilgisayarın duygu dünyası olmadığı için,duygular köreliyor,empati kurma ye-tisini kaybediyorlar.

*Çocukların Türkçeyi doru konuşma ve yazma becerileri azalıyor.

*Yanlış kişilerle tanışıp, onlar tarafından yasal ve sağlıklı olmayan ortamlara çeki-lebilirler. Kandırılıp kullanılabilirler.

*Çocuklar, pornografi sitelerine girebilir. Yaşları ve gelişimleri ile uyumsuz görün-tü ve bilgilerle karşılaşabilir. Bir İnternet güvenlik firması tarafından yapılan çalış-mada 7-14yaş arasındaki internet kulla-nıcılarının aradıkları anahtar sözcükler in-celenmiş. İlk üç sıraya Youtube, Google ve Facebook girerken; ardından sex ve porno kelimelerinin geldiği tesbit edilmiş.

*Saatlerini bilgisayarın başında geçi-ren çocuklar okul başarısızlığı yaşıyor.Ders çalışmaktan zevk almıyor.motivas-yon ,konsatrasyon ve dikkat dağınıklığı sorunlarıyla karşılaşıyor..Okulda bile aklı ,internette yarım kalan sohbetiyle veya oyunda topladığı puanla meşgul oluyor.

*Aile içinde geçirilen paylaşımlar azalı-yor. Çatışmalar yaşanabiliyor. Çocuklar agresifleşiyor .Anne babalarına karşı ge-lip bağırılabiliyorlar.

*Sosyal hayatta ilişki kurmakta ve ken-dilerini ifde etmekte güçlük çekiyorlar. Zamanla yalnızlaşan bu çocuklar sosyal fobi yaşıyorlar. Yeni neslin sosyal çevre-si çevirim içi!..

ANNNE BABALAR İNTERNET BAĞIMLILIĞI KONUSUNDA NELER

YAPABİLİR?

•Bilinçli bir ebeveyn bilgisayarı çocukların odasındadeğil,evinortakkullanımalanındabulundurmalıdır.

•Çocuklarınhergünbilgisayaraayırdığızamanbelir-lenmelidir.

•Toplamsüreokulöncesi çağçocuklarındabir saat-ten,ilköğretimçağıçocuklarındaikisaattenfazlaiseannebabalarsınırlandırmayagitmelidir.

Bilinçsiz annelerin bilgisayar, telefon ve televizyonu bir çocuk bakıcısı gibi kullan-maları; çocuklarda otizm benzeri belirti-ler oluşturmakta. Bu çocukların annele-riyle duygusal bağ kurmalarında sorunlar yaşanmaktadır.

Baba aile içinde daha çok otoriteyi tem-sil eder. İnternet konusunda sınır çizme görevi daha çok babaya aittir.Fakat baba örnek bir duruş sergilemelidir.Eve gel-diğinde sanal dünyada vakit geçiren bir ebeveynin çocukları da büyük ihtimalle bağımlı olacaktır.

Sanat, spor ve kültür faaliyetleriyle ha-şır neşir olan çocuklar, psikolojileri daha düzgün ,sorumluluk sahibi ,disiplinli ve sosyal bireyler olur. Bu nedenle ebeveyn-ler; evlatlarını sanat ,spor ve sosyal faali-yetlere yönlendirmelidir.

Sevgiye ve saygıya dayalı aile içi ileti-şim, çocukları internet gibi her türlü ba-ğımlılıktan korumak için çok önemlidir. Çocuğun anne ve babasıyla iletişimi ne kadar iyi ise bağımlılık riski o kadar aza-lır. Çocuğun duygu dünyasının, beslen-me kaynağı anne ve babadır. Çocuklar fi-ziksel beslenmeleri kadar, ruhsal olarak beslenmelidir. Duygusal açıdan doyu-rulmayan çocuklar, büyülü ancak zarar-lı dünyaların müşterileri oluyorlar. Çalışma hayatının yoğunluğu nedeniyle anne ba-balar, çocuklarıyla yeteri kadar ilgilenemi-yor. Oysa sevgili anne babalar şunu hiç unutmayınız ki, paranızı ve zamanınızı ço-cuklarınızı bağımlılık esaretinden kurtar-mak için harcamak zorunda kalabilirsiniz.

FAZİLE

TTEN

ETKİNLİK

LER

ŞERİFE OKUNOĞLUÖZEL ÜSKÜDAR İLKÖĞRETİM OKULU

REHBERLİK ÖĞRETMENİ

Page 29: FAZİLET ÜÇ KUŞAK

25

FAZİLE

TTEN

ETKİNLİK

LER

Sınıf günlerimizde coşkumuz bir başkaydı.

Yeni yorumlarla folklörümüzü yaşattık

Zerafet, ahenk,renk harmonisi ile geçmişten geleceğe kültür köprüsü oluşturduk.

Ruhun ve zihnin ortak tınısı müsikimizle öğrencilerimiz coştular.

Öğrencilerimiz öğrenirken eğleniyorlar, eğlenirken öğreniyorlar.

BİLGİ ile besliyor SEVGİ ile kucaklıyoruz

Page 30: FAZİLET ÜÇ KUŞAK

26

98.

YILINDA

ÇANAKKALE

ZAFERİ

Sefer Ekşi Oyku Yarışmasında

Mansiyon BizimFazilet Eğitim Kurumları, Faziletli Nesillerin ruh atmosferini besleyen Çanakkale Zafer’imizi anlamlı bir şekilde kutla-

mak ve Çanakkale ruhunu diri tutmak için yurt çapında ödüllü öykü yarışması düzenledi. II. Sefer Ekşi Kültür ve Sanat

yarışmasına katılan Özel Üsküdar Ortaokulu’muzun öğrencilerinden Sedanur Daştan mansiyon ödülüne layık görüldü.

ÇANAKKALE ŞEHİTLER YATAĞI

Çanakkale şehitler yatağıdır. Genç ,yaşlı hatta çocuk yaştaki yiğitler kendi gelecekle-rini, canlarını hiçe sayarak ,sadece çocukla-rına yurt olacak toprakları kimselere yar et-memek için savaştılar ve şehit düştüler.

Türkün ölüm kalım mücadelesi itilaf dev-letlerinin Çanakkale’yi aşıp İstanbul’u al-mak ve Osmanlı’yı tamamen yok etme is-teği karşısında başladı.

Planlarını gerçekleştirmek üzere İngiltere ve Fransa Çanakkale boğazından donan-

ması ile rahatça geçmeyi planlıyordu. Os-

manlı devletinin ciddi bir direnç göstere-

ceğini düşünmemişlerdi. 18 Mart’ta saldırı

başladı. Nusret gemisinin önceden yerleş-

tirdiği mayınlar donanmaya ciddi hasar ver-

di. Allah’ın yardımı ile o büyük madde üs-

tünlüğü iman kayalarına çarptı. Düşman

denizde bu savaşı kazanamayacaklarını

anladı. Artık karadan hareket etmeleri ge-

rekiyordu. 25 Nisan’da çıkartma hareka-

tına başladılar. Fransız, İngiliz, Avustralya,

Yeni Zelanda ve bazı sömürge askerlerin-

den oluşan ordu ile pek çok bölgeye hü-

cum ettiler. Mustafa Kemal Bey 19. Fırka

Kumandanı olarak Arıburnun’da düşma-

nı durdurdu, geçit vermedi. Anafartalar’da

İngiltere kolordusu çıkartmaya başladığında

da aynı iman gücünü gösterdi. Bu hayasız-

ca akınlar Mustafa Kemal Bey öncülüğün-

de durduruldu.

Düşman güçleri türkün bu müdafaası kar-

şısında geri çekilmek zorunda kaldı. Şaşkın

ve yenik bir halde idiler. Bu müthiş tipiden

geriye Enkaz-ı beşer kalmıştı. Medeniyet

denilen tek dişi kalmış canavar çok ağır

kayıplar verdi. Bizimde çok kaybımız oldu.

Nice gelecekler söndü. Evlerin ocaklarının

bacası acı ile tüttü. Ama bizim kayıplarımı-

za ölü denemezdi. Allah onlara şehitlik gibi

büyük bir rütbe vermişti. Onların günümüz-

de rütbeleri çok yüksektir. Şehitlerimizin ai-

leleri ve evlerinin direği bu insanların savaşa

gitmelerini kabul etmişler, evde aç, parasız

kalmayı kalacaklarını düşünmeden duruma

razı olmuşlardır.

Bizler de şehitlerimizin akan kanlarının

boşa gitmemesi için, yurdumuzu her tür-

lü tehlikelerden korumalı, onlara layık olabil-

mek için çok çalışmalı; kendimizi yetiştirerek

memleketimize hizmet etmeliyiz. Onların

kanlarını akıttıkları toplara bizler de terlerimi-

zi akıtmalıyız.

Elif Cemre EKŞİ

Şanlı Ecdadım Osmanlı

Başladı bu sevda Osman Gazi ileDevam etti Kanunu ve Selim ile

Hükmetti cihana adalet ileAnlattı İslam’ı her millete

Peygamberin şanlı müjdesine Koştu bir cihan devletiDevirdi köhne Bizans’ı

Aldı koca İstanbul’u

Ortaçağ’ı kapattı açtı Yeniçağ’ı FatihHadimül Harameyn1 oldu Yavuz

Sultan SelimVardı Viyana kapılarına Kanunî

Fethetti cihanı şanlı Osmanlı.

Ne namertler gördü bu vatanNe hainler tanıdı bu millet

Eti tırnaktan ayırdılarKahpece tuzaklarla.

Ama bitmedi bu sevdaYaşıyor hala kalplerde

Damarlarda akıyor hala o kan Biz Osmanlının torunuyuz.

1 Yavuz Sultan Selim, Mercidabık zaferinden sonra eline geçen gücün ve sorumluluğun farkındadır. Her şeye rağmen Yavuz halifelikte kararlı idi. Yavuz’un bu kararlı tutumu so-nucunda, Peygamberimizin 73. halifesi olduğu bütün cihana duyurulur. Yavuz Halep’te kaldığı süre içinde bir cuma günü, Halep’in en büyük camisinde Cuma namazını eda ediyordu. Hatip hutbede, hutbesini irad ediyordu. Söylenecekleri söyle-dikten sonra geçmişten gelen alışkanlık üzerine, Yavuz’un ismi-ni zikretmeden, Yavuz için, ‘Hakimu’l-Haremeyni’ş-şerifeyn’ Yani “Mekke ve Medine’nin hâkimi” deyince Yavuz oturduğu yerden hatibin bu hitabına müdahale ederek “Biz bu mübarek beldenin ancak hadimi oluruz, bizi ‘hadim olarak zikret’ diye ikaz eder.

Ali Buğra YILDIRIM

Page 31: FAZİLET ÜÇ KUŞAK

27

ÇANAKKALE RÜZGARI

Çanakkale’ye tahini çıkmış askerler ai-leleriyle vedalaşıp, eşyalarını toplayıp Çanakkale’nin yolunu tutmuşlardı. Yol-culukları bitiminde, Çanakkale askerleri artık askerlik için hazırlardı. Askerliklerinin üçüncü ayının sonlarına doğru ortalık-ta yoğun bir ümitsizlik hisseden asker-ler yüzbaşı Mehmet efendinin yanına gi-derek:

- Yüzbaşım, hissettiklerime göre ortalık-ta yoğun bir ümitsizlik ve mutsuzluk var. Bunun nedenini öğrenebilir miyim?

Yüzbaşı Mehmet Efendi:

- Doğru asker, bende senin gibi düşü-nüyorum. Bunun nedeni de tahminime göre çok yakında olacak olan balkan sa-vaşı ve bizim askerlerimizin düşmanları-mıza karşı yetersiz olmasıdır.

Asker:

- Peki efendim, bu askerlere hiçbir za-man geri çekilmememiz gerektiğini ve bi-zim babalarımızın ve dedelerimizin, ne zorluklarla savaş kazandıklarını bilmiyor-lar mı?

Yüzbaşı Mehmet Efendi:

- Biliyorlardır elbet, ama ben yine bir duyuruda bulunurum. Sana bu durumu bana aktardığın için çok teşekkür ede-rim asker.

Asker:

- Bir şey değil efendim, ne demek, bu benim vazifem, demiş.

Yüzbaşı Mehmet Efendi askerin söyle-diklerini göze alıp askerlerin yanına gitti. Bunu gören askerler hızlı bir şekilde sıra-ya geçip, hazır durumuna geldiler.

Yüzbaşı Mehmet Efendi:

- Askerler, çok yakında olacak olan Balkan savaşı nedeniyle, herkesin ümit-sizliğe kapıldığını biliyorum. Fakat sa-kın ümitsizliğe kapılmayın, askerlerimizin düşmana karşı az olduğunu biliyorum, ancak onların da bize karşı yenik duruma geleceğini de tahmin edebiliyorum, dedi.

Bunu duyan askerler biraz düşündük-ten sonra, yüzbaşının dediklerinin çok mantıklı ve doğru olduğunu anladılar.

Ertesi sabah askerler uyanmadan saat 06:00 suları denizin açıklarından tüfek ve

bomba sesleri duyuldu. Bunu duyan as-kerler hemen komutanları ve diğer as-kerleri kaldırıp, yüzbaşına haber verdiler. Yüzbaşı duyduklarına inanamadı. Sava-şın olacağını biliyordu fakat bu kadar er-ken olacağını tahmin etmiyordu.

Yerinden kalkan yüzbaşı:

-Hemen bombaları ve diğer saldırı araç-larını hazırlayın, dedi.

Askerler hemen bütün saldırı araçla-rını hazırlayıp savaşa başladılar. Böyle-ce 1913 tarihinde balkan savaşı başla-mış oldu.

Düşmanlar denizin açıklarından saldır-mayı planlamıştı. En önde Queen Eliza-beth gemisi ile saldırıyorlardı. Bu gemi herkes tarafından bilinen ve çok ünlü bir savaş gemisiydi.

Düşmanlar çok güçlü ve saldırganlardı. Ama bizim askerlerimiz ise çok azdı. As-kerlerimiz kanlarının son damlasına kadar savaştılar ve balkan savaşı üç ay boyun-ca devam etti. Bu üç ayın sonunda ateş-kes ilan edildi ve savaş bir süreliğine dur-du. Askerlerimiz çoğu vatana karşı şehit olmuştu. Düşmanlar ise az şehit vermiş-lerdi. Geriye kalan askerler bu duruma bi-raz da olsa üzülmüşlerdi.

1914 tarihinde Anadolu’ya göç ve se-ferberlik başladı. Fakat askerlerimizin ya-rısının şehit olmasına ramen geriye kalan askerlerimizden hiç biri pes etmedi. Fa-kat artık dayanacak güçleri kalmamıştı. Yinede savaşmaya devam ettiler.

Yüzbaşı Mehmet Efendi askerlere:

- Sizlerin anası bir evlat değil, bir kahra-man doğurmuşlar.

Askerler bu söze karşı, analarıyla çok gurur duydular.

2 Kasım 1914 tarihi ingiliz donanması başladı.

Askerler ve diğerleri 5 Kasım 1914 tari-hinde Seddulbahir tepesine gittiler ve bu-rada birkaç ay kaldılar. Bir sabah denizin açıklarından gelen aşırı yüksek ses sonu-cu askerler uyandı ve en yüksek tepelere çıkmaya başladılar. Gözüken gemiler ve havada uçan savaş uçakları askerleri en-dişeye sokmuştu. Yüzbaşı Mehmet Efen-di “ savaş başlıyor, dikkatli olalım ’’ dedi. Askerler buna karşı siper aldılar ve her an savaşa karşı hazır olamaya başladılar.

Bir geceyi siper altında geçirmeye ka-rar verdiler.

Ertesi sabah kalktıklarında düşman ge-milerini ege denizi açıklarında gödüler.

Yüzbaşı Mehmet Efendi askerlere:

- Queen Elizabeth gemisi düşmanın en öndeki savaş gemisidir. Her an bu gemi-den bombalar atılabilir. Dedi

Artık savaşın başlaması bekleniyordu. Herkes kendinden emin bir şekilde sa-vaşmayı göze alıyordu. Yüzbaşı’da bü-tün askerlerirne son derece güveniyordu.

Duyulan bomba sesleriyle savaşın baş-ladığı anlaşılmıştı. Askerler çok az kişi ol-malarına ramen savaşmaya devam etti-ler.

Askerler birer birer şehit olmaya devam ediyordu. Düşman ise gemiler sayesinde az şehit verip, gittikçe Çanakkale’ye yak-laşıyorlardı.

İdil Naz TÜRKKAN

Page 32: FAZİLET ÜÇ KUŞAK

28

98.

YILINDA

ÇANAKKALE

ZAFERİ98.

YILINDA

ÇANAKKALE

ZAFERİ

Akşam olduğunda düşmanlar geri çe-kilmeye başladı. Ve savaş yavaş yavaş bitmeye başlamıştı. Fakat sabah tekrar savaşın başlayacağından eminlerdi.

Sabah olduğunda bütün askerler si-per altında düşmanların gelmesini bekli-yorlardı. Düşmanlar bu sefer daha fazla gemi ve asker ile saldıracaktı. Bunu as-kerlerimiz bildiği için, en güçlü silahlarımız ve en güçlü askerler düşmanlarla savaş-mak için hazırlanmıştı.

Ve savaş başladığında bizim askerle-rimiz susuz ve aç bir şekilde savaşmak zorundaydılar. Fakat savaşacak kadar güçleri yoktu. Bu yüzden savaşı kazana-cağımızdan emin değillerdi.

Askerlerden biri, 210 okkalık bir mermi-yi sırtında taşıyarak tanka yerleştirdi. Di-ğer bir asker bu mermiyi patlatarak düş-man gemilerine isabet ettirmeyi başardı. Fakat bu yetmedi. Yine o asker tek başı-na bir mermi daha taşıdı ve tekrar tanka yerleştirdi. Diğer asker ise tekrar mermiyi patlattı ve yine en büyük düşman gemisi-ne yani Queen Elizabeth gemisine isabet ettirdi fakat bu geminin tamam işlemez hale gelmesi için bir tane daha mermi gerekiyordu. O asker son olarak bir tane daha mermi taşıdı fakat bu sefer ağzın-dan ve burnundan kanlar akmaya baş-ladı. Onu izleyen diğer askerler korktular fakat başka çareleri yoktu o mermiyi ta-şımak zorundaydı. Mermiyi zorlada olsa tanka koymayı başardı. Mermiyi tanka koyduktan sonra patlattılar ve artık Que-en Elizabeth gemisi kullanılmaz hale gel-mişti.

Bu durum düşmanları korkutmuştu. Düşmanlar geri çekilmeye karar verdi-ler. Artık Çanakkale Savaşı burada sona erdi. Askerlerimiz savaşın bitmesine ra-

men tam olarak rahatlamamıştı, çünkü her an düşmanlar savaşmak üzere tekrar gelebilirlerdi. Arıburnu şehrine ilerlemeye başladılar.Çünkü artık, düşmanlar orasını ele geçirmek isteyeceklerdi.

Askerlerimiz hiçbir zaman pes etmedi. Anneleri, babaları, eşleri ve çocukları du-alarıyla askerlerin arkasındaydı. Askerler zaten önce Allah’a sonra dualarıyla arka-larında olan analarına inanıyorlardı.

Yüzbaşı Mehmet Efendi çok mutluydu çünkü askerler Allah’ın huzuruna çıkmak, yani namaz kılmak için ailelerinden onla-ra gelen temiz kıyafetlerini giyip sabahın ilk saatlerinde namaz kılmaya başladılar.

Onlar Çanakkale Savaşının birer kah-ramanlarıydı. Ve asker olmaktan gurur duyuyorlardı. Beklediler, beklediler ama artık düşmanların gelmediğini ve pes et-

tiklerini anlayınca hepsi çok sevindi ve ar-tık ailelerinin yanına gitmeye başladılar.

Çanakkale Savaşı’nı biz kazanmıştık ve artık Çanakkale’yi kimseye vermeyece-ğiz. Burası bizim vatanımız, toprağımız.

Düşmanlar vazgeçmişti. Türk milletinin hiçbir düşmana bu toprakları vermeyece-ğini anlamış ve Türklerden korkup uzak-laşmışlardı.

Savaştaki askerler arkadaşlarına:

- ben şehit olursam anneme deki:

“ o, vatan uğruna şehit olmaktan gurur duyuyor, sende şehit annesi olmaktan gurur duy. “ Bu sözü şehit olan asker-lerin arkadaşları annelerine mektup yo-luyla iletti. Anneler oğullarıyla gurur duyu-yordu. Böylece tüm dünyada Çanakkale rüzgarı esmişti.

Page 33: FAZİLET ÜÇ KUŞAK

29

98.

YILINDA

ÇANAKKALE

ZAFERİ

BİR DESTANDIR ÇANAKKALEErzurumlu Sinan gazete aracılığıyla Ça-

nakkale Savaşı’nı öğrenmiştir. Vatanı için her türlü fedakarlığı göze alarak; çocukla-rını ve eşini Erzurum’da bırakarak savaş-maya gitme kararı alır. Bu kararı en yakın arkadaşı Mehmet’e söyler.

Mehmet: Sen gidersen ben de gelirim. Arkamdan dostunu yalnız bıraktı dedirt-tirmem ben.

Sinan: Peki ya arkanda bıraktıkların ne olacak? Ben çocuklarımı ve hanımı göze alarak gitmeye karar verdim. Peki ya sen?

Mehmet: Dostum, kardeşim olan sen göze alabiliyorsan ben neden göze ala-mayayım?

Sinan: Hanım ve çocuklara nasıl söyle-meyi düşünüyorsun hiç düşündün mü?

Mehmet: Ondan kolay ne var canım! Ben vatanı korumak için savaşa gidiyo-rum, kendinize iyi bakın der ve seninle gi-derim.

Sinan: Ben hanıma söyledim. Bana sen bilirsin bey dedi. Sonra onu sıkı tembih ettim çocuklara söyleme diye.

Mehmet: Bir açıdan haklısın. Düşündü-ğüm kadar kolay olmayabilir. Hem senin çocuklar benimkilerden 5 yaş büyükler. Onlar daha çabuk alışır.

Sinan: Alışır alışmasına da… Nasıl tepki vereceklerini merak ediyorum?

Mehmet: Haklısın. Allah korusun ya ba-şımıza kötü şeyler gelipte çocukların ku-lağına ulaşırsa…

Sinan: Doğru Allah korusun benim ha-nım kalpten gider.

Mehmet: Benimki de acıya dayanamaz. Mehmet evin yolunu tutar. Eve

geldiğinde kapıyı hızlıca çalar.Hanım: Hoş geldin Bey, Mehmet: Hoşbulduk Hanım. Odaya ge-

çelim seninle konuşacaklarım var.Hanım: Nasıl istersen Beyim

Odaya geçerler ikisi de girdikten sonra Mehmet anahtarla kapıyı kilitler.

Mehmet: Hanım, ben Çanakkale’ye gi-diyorum. Savaşmaya; bu cennet vatanı kurtarmaya gidiyorum.

Hanım: Peki Beyim, sen nasıl istersen.Mehmet: Yalnız senden bir ricam var.

Bunu çocuklara söyleme tamam mı? Üzülmelerini istemiyorum.

Hanım: Tamam beyim haberleri olmaz. Yanlarında seni bile anmam.

İkisi de hanımlarına veda ederek o gece yola çıkarlar. Kar kış demeden 6 ay sonra sonunda Çanakkale’ye varırlar.

Mehmet: Baksana Sinan, şanlı bayrağı-mız nasıl da dalgalanıyor.

Sinan: Hele o ay yıldız ne kadar şan-lı duruyor…

Sinan arkadan bir silah sesi du-yar ve Mehmet’i uyarır. Bir seferliğine al-dırmazlar fakat ikinci kez aynı sesi duyun-ca kesinlikle orada bir şeyler olduğunu düşündüler.

Sinan: Gidiyorum ben savaşmaya…Mehmet: Hey! Beni bekle Sinan! Uzunca bir mesafe kuzey yö-

nünde ilerledikten sonra iyice uykuları ge-lir. Bir ağacın etrafına çadır kurup ateş ya-karlar. Sırayla nöbetleşirler:

Sinan: İlk nöbeti sen yap dostum.Mehmet: Peki ama 2 saatte bir değişe-

ceğiz.Sinan: Anlaştık. Döşeğe uzanıp tatlı tat-

lı uyumaya başlar ki tam uykusuna dala-cakken Mehmet seslenir

Mehmet: Sinan, kardeşim haydi kalk çatışmalar başladı. Hain Yunanlar saldı-rıya başladı

Sinan: Vay hainler! Kapının önüne çık Mehmet silahlarımızı alıp geliyorum.

Sinan kapıya çıktıktan sonra artık çatış-ma sesleri iyice artmıştır. Her saniye bir mermi atılıyor. Her saniye bir asker daha yaralanıyor. Kimileri şehit olmanın mutlu-

luğuyla hayata veda ediyor. Kimileri ise yılmayıp o askerlerle vatanı için, hanı-mı ve çocukları için savaşıyordu. Biz bu vatandan vazgeçemeyiz çığlıkları bir ta-raftan mermi sesleri bir taraftan Sinan ve Mehmet’in heyecanı her dakika daha da artıyordu. Gittikçe o hain düşmanların üzerine yaklaşıyor. Gittikçe de vatanla-rı için kendilerini feda etmiş oluyorlar. Fa-kat kendilerini feda etmek için umurların-da değil onlar için şuan en önemli şey o hain düşman askerlerin bu cennet vatanı ele geçirmelerine izin vermemekti.

Düşmanlara ilk mermiyi Mehmet attı. Sinan kendini denedi ve işte evet. Si-nan hain askeri tam kafasından vurma-yı başarmıştı. Asker önce korku dolu gözlerle Sinan’a bakmaya başladı son-rada titremeye ve kendini sıkmaya baş-ladı. İçinden düşünüyordu yoksa diğer arkadaşları gibi o da mı yaptıkları kötü-lükten dolayı sonu gelmişti? Yoksa o da mı ölüyordu? Bir an kendisini tanıyama-dı fakat ne oluyor bana diyerek kafasını salladı ve kendine gelmeye çalıştı fakat olmadı her geçen saniye daha da kötü-leşiyordu. Mehmet ve Sinan durumu ar-tık dışarıdan gördükleri kadarıyla tahmin edebiliyorlardı.

SAMET KAYA 6-A

Page 34: FAZİLET ÜÇ KUŞAK

30

Türk Musikisinin Üstadı Kanuni Bahri Güngördü ile söyleşi yaptık.

Ölümünün 300. Yılının UNESCO tarafından “Itri Yılı” ilan edilmesi kapsamında Özel Üsküdar İlköğretim Okulu olarak “Okulumuzun Konferans Salonunda” bir anma günü düzenledik. Anma günümüze değerli müzisyenlerimizden Kanuni Bahri Güngördü ve Ney-zen Yasin Özçimi katılımları ve birbirinden değerli ic-ralarıyla renk kattılar.

Program, Okul Müdürümüz Sayın Ahmet Meral’in Buhurizade Mustafa Itri’nin Müzik Tarihimizdeki yeri ve önemini anlatan konuşmasıyla başladı. Ardın-dan Müzik öğretmenimiz Bahar Sena Kesim şefli-ğinde öğrencilerimizden oluşan koro, bestekarımızın en önemli dini eseri olan Segah Makamındaki Salat-ı Ümmiye’si ni huşuyla seslendirdiler.

Türk Musikisinin değerli Üstadı ve Kanuni Bahri Güngördü ise Itrî’nin Tekbir’ini Neyzen Yasin Özçimi ile birlikte icra etti. Daha sonra sanatçılarımız Itrî’nin günümüze kadar ulaşmış bazı parçalarını seslendir-diler. Son bölümde ise,Yasin Özçimi’nin Ney Taksi-minden sonra Itrî’nin Tuti-i Mucize Guyem adlı eseri-ni Bahri Güngördü’nün kendi sesinden dinledik.

Daha sonra öğrencilerimiz Itri’yi daha yakından ta-nımak adına hazırladıkları soruları Bahri Güngör-dü’ye sorarak bestekarımızın hayatı ve eserleri hak-kında bir söyleşi düzenlediler. Arkadaşlarımız Zeynep Betül Çınaloğlu,Furkan Zeki Özyurt ve Ebrar Demir’in Bahri bey’le yaptığı söyleşiyi sunuyoruz.

Furkan Zeki Özyurt: Itrî nerede ve kaç yılları ara-sında yaşamıştır?

Bahri Güngördü:İstanbul da 1640-1712 yılları ara-sında yaşadığı yapmış olduğu bestelerden tahmin edilmektedir; kesin bir tarih bilinmemektedir.

Zeynep Betül Çınaloğlu:Aslında adını Mustafa diye bildiğimiz bestekar Itri mahlasını nasıl almıştır?

Bahri Güngördü:Itri mahlasını bestekarlığın yanı sıra çiçekçilik ve meyvecilikle uğraştığı için almış-tır.Kendi adıyla anılan ‘Mustabey Armudu’nu ilk kez onun yetiştirdiğide söylenmektedir.

“Itrî, Abdülkadir Merâgi ve Hammâmîzade İsma-il Dede Efendi’yle birlikte, Türk müziğinin gelişimi-ni yönlendiren üç önemli besteciden biri olmuştur.”

Ebrar Demir: Bestekârın mezarı nerede bulunmak-tadır?

Bahri Güngördü: Yenikapı Mevlevihane’sine gömül-düğü söylenmektedir. Mezar taşı kayıptır.

Furkan Zeki Özyurt: Kaç tane bestesi vardır? Günü-müze kaç tanesi ulaşmıştır?

Bahri Güngördü: Ne yazık ki günümüze ulaşan-lar çok az. Şarkı eserleri günümüze gelmedi. Birçok kaynakta binden fazla eseri var deniliyor. Bazı musi-ki mecmualarında binlerce eseri olduğu vurgulanıyor. Ama bunların tasnif edilmesi ve kesin sonuçların or-taya çıkması lâzım.

Zeynep Betül Çınaloğlu: Bildiğimiz kadarıyla Itri’nin İslam Dünyasında meşhur olan dini eserleri bulun-maktadır bunlar nelerdir?

Bahri Güngördü: En Önemli eserleri Segah Bayram Tekbiri, Segah Salat-ı Ümmiye, Cuma Salatı, Dilkeş-

haveran Gece Salası, Rast Mevlevi `Na’t-ı Mevlana` gibi eserleridir.

Furkan Zeki Özyurt: Dini eserlerinden başka öne çıkan eserleri hangileridir?

Bahri Güngördü: Günümüze ulaşan eserlerinden 3 ü peşrev, 1 i saz semaisi, diğerleri de güfteli eserler-dir. Bunlardan Tut-i mucize guyem ve Neva Kar’ı en tanınmış eserlerinin başında gelmektedir.

Ebrar Demir: Etkisinde kaldığı üstatları var mıdır? Bunlar kimlerdir.

Bahri Güngördü: Vardır, Hafız Post, Derviş Ömer, Nasrullah Vakıf Halhali, Kasımpaşalı Osman Efendi gibi dönemin önemli isimleridir.

Furkan Zeki Özyurt: Son olarak Itrî hakkında bizi daha çok bilgilendirmek için ekleyecekleriniz var mı?

Bahri Güngördü: Itrî, Abdülkadir Merâgi ve Ham-mâmîzade İsmail Dede Efendi’yle birlikte, Türk mü-ziğinin gelişimini yönlendiren üç önemli besteciden biri olmuştur. Itri’nin hep bestekâr yönünden bahset-tik; oysa bestekârlığının yanı sıra şair aynı zamanda hattattır. Itrî zamanının tanınmış şairlerindendir. Di-van ve âşık tarzlarında şiirleri vardır. Naatlar, gazel-ler, tahmisler, nazireler, tarih düşüren beyitler ve şar-kılar dışında, hece ölçüsüyle türküler de yazmıştır. Ayrıca Enderun’da müzik öğretmenliği ve hanende-lik yapmıştır. Itrî, IV. Mehmed’le yakınlığının bir sonu-cu olarak, padişahtan, kendisine “Esirciler Kethüdalı-ğı” görevinin verilmesi dileğinde bulunmuş, bu dileği yerine getirilmiştir.

BÜYÜK OSMANLI BESTEKÂRI

ITRİ’Yİ

ÖLÜMÜNÜN

300. YILINDA

ANDIK

Page 35: FAZİLET ÜÇ KUŞAK

31

Okul Öncesi Eğitim, Geleceğin Güvencesidir..

Okul müdür Yardımcımız İlkay Alp Anaokul şenli-ğinde velilere seslendi.

Gözleri hep ilerde, başları hep yukarı,Nasıl çağlarsa dağda bütün heybetiyle su,Koşuyor zaferlere doğru gençlik ordusu,Gökte yanan güneşi koparıp tan yerinden,Elimizde meşale gibi taşımaktayız.Bütün varlığımızla şimdi biz ayaktayız.

Saygıdeğer anne babalar, Değerli meslektaşlarım, Kıymetli velilerimiz… Minik yavrularımızın anaokulu şenliğine hoş geldiniz.

Bizi bir araya getiren ve biraz sonra bizlere birbirin-den güzel maharetlerini sergileyecek ve güzel göste-rileriyle bizlere neşe saçacak olan küçük hanımları, küçük beyleri izleyeceğiz. Şimdiden onları kutluyo-ruz.

Biz eğitimciler Okul öncesi eğitimi yani anaokulla-rındaki eğitimi hayati düzeyde önemsiyor ve gelece-ğimizin güvencesi olarak görüyoruz

Saygıdeğer Velilerimiz… Ülkemizde okul öncesi eğitimin önemi her geçen gün biraz daha iyi anla-şılmaktadır. Ama gene de bu alanda alınması gere-

ken mesafeler var. Rakamlara baktığımızda Türkiye genelinde okul öncesi eğitim alan öğrencilerimizin oranı %30’lar civarındadır. Bu durum İstanbul ge-nelinde %65’lere yaklaşmaktadır. Ülkemizin gelece-ği açısından bu oranların süratle yükseltilmesi ge-rekmektedir.

Değerli Anneler ve Babalar.. Hepimiz şunu hiç ha-tırdan çıkarmamalıyız ki çocuklarımızın ana karakteri 0-6yaşları arasında şekillenmektedir.

Yine Hiç unutulmamalıdır ki çocuklarımızın temel becerilerinin biçimlendiği kritik yıllar 4-6 yaşları ara-lığıdır. Bu nedenle siz değerli velilerimizi de çocukla-rına gösterdikleri hassasiyet ve özenden dolayı teb-rik ediyor ve kutluyorum. Burada şu gerçeğin altını çizmek istiyorum; okul öncesi eğitim alan öğrenci-lerimizin başarıları bu şanstan yararlanamayan em-sallerinden kat be kat yüksek olduğunu gözlemle-mekteyiz.

Saygıdeğer Velilerimiz, bizler eğitimi, yaşamdan alınan keyfin yanında, hayata verilen değerin ken-disi olarak görüyoruz. Bu bağlamda öğrencilerimi-zin yeteneklerini açığa çıkarmaya, geliştirmeye, algı ve anlayışlarını süratlendirmeye azami gayret gös-termekteyiz. Öncelikle onlara “öğrenmeyi öğretme-ye” çalışıyoruz.

Her okulda ve sınıfta hızlı öğrenen ve öğreneme-yen öğrenci bulunduğunun farkındayız. Bu nedenle her öğrenciye ihtiyacı olan öğrenme zamanı ve nite-likli öğretme hizmeti sunuyoruz. Böylece her öğren-cinin mutlaka “öğrenebileceği” anlayışını taşıyoruz.

Anaokullarımızda yavrularımız;

Toplu yaşama ilk adımlarını atarak sosyalleşiyorlar.

El ve dil becerilerini geliştiriyorlar.

Oyun yoluyla zekâ gelişimleri süratleniyor.

Değerler Eğitimi yoluyla sevgiyi, saygıyı, paylaş-mayı ve görgü kurallarını öğreniyorlar.

Kısacası sosyal ve duygusal yönden dengeli bir ki-şiliğe kavuşma için ilk adımlarını atıyorlar.

Türkiye’nin umutları olarak gördüğümüz ve üzerin-de titrediğimiz çocuklarımızı modern dünyanın güzel-likleriyle, milli ve manevi değerlerimizi örtüştüren bir anlayışla donatma gayreti ve azmi içersindeyiz.

Yüreğine adalet duygusunu, anne baba sevgisini ve paylaşma özverisini yerleştiren bir nesil yetiştir-menin heyecanıyla yaşıyoruz. Yavrularımızı daha dü-rüst bir gelecek için umutlarımız olarak görüyor, ge-leceğimize yani öğrencilerimize güveniyoruz.

Mutlu ve başarılı bir gelecek dileğiyle siz değerli velilerimizi sevgi saygıyla selamlıyorum.

MİNİK SERÇELER ARTIK OKUYOR…

ANASINIFIMIZ VE SINIF ETKİNLİKLERİMİZ

Page 36: FAZİLET ÜÇ KUŞAK

32

Sevgi çiçeklerimiz , okuyup yazabilmenin sevinci-ni büyükleriyle paylaştılar. Bir dönem boyunca çalış-tılar çabaladılar ve sonunda başarmanın mutluluğu-nu doyasıya yaşadılar.

Minik afacanlarımızın okuma heyecanı yüzlerinden okunuyordu. Onları izlemeye gelen anne babaları ise, öğrencilerimizden daha heyecanlı tavırları ile çocuk-larının resimlerini çekme telaşındaydılar.Hepimiz on-larla gurur duyduk.

Dönem sonu etkinliklerinde 2.sınıfımız tüm hünerlerini gösterdi.

2.sınıf öğrencilerimiz dönem sonunda gerçekleş-tirdikleri folklor, drama ve jimnastik gösterileri ile iz-leyen anne- babalarını hem güldürdü, hemde düşün-

dürdü. İngilizce ve Türkçe müzik korosu izlenmeye değer nitelikteydi ve birbirinden güzel şarkıları ses-lendirerek herkesi coşturdu.

Dünyaya ve gezegenlere manevi bo-yuttan bakmak……..

Titiz ve çalışkan Sınıf öğretmenlerimizden biri olan Arzu Ergen önderliğinde 3-A sınıfımız 1.dönem sonu gösterisinde yaptığı çalışmalarla velilerimizi ve izleyi-cileri adeta büyülediler.

Öğrencilerimizin Dramatize ettiği Güneş Sistemi teması sadece, örnek bir fen bilgisi çalışması değil aynı zamanda yaşadığımız dünyaya manevi bir bo-yuttan bakmayı da sağlıyordu.

•TARİHTEN GÜNÜMÜZE TÜRK BÜYÜKLERİNİYENİDENHATIRLADIK…

•Öğrencilerimiz folklör gösterileriyle “ FAZİLETATEŞİ”niyaktılar.

4. SINIFLAR BİLGİ YARIŞMASINDA HEYECAN DORUKTAYDI…

Dönem sonu yorgunluğunu halk oyun-larıyla attılar…

4.Sınıflarımız jimnastik gösterileriyle, enstruman çalmada ki becerileriyle göz doldurdular.

Page 37: FAZİLET ÜÇ KUŞAK

33

GÜNEŞLİ, BİR GÜNDE KARTEPEDEYDİK…

Ortaokul öğrencilerimiz,kartepe gezisinde doyasıya eğlendi.kartopu oynadı, kardan adam yaptı,kaydı,dağa tırmandı ve ata binme fırsatı buldu.Geziye katılan velilerimizin ve öğrencilerimi-zin mutluluğu yüzlerinden okunuyordu.Görevli öğretmenler öğ-rencileri dönüş için hazırlanan otobüsümüze zorlukla bindirdi-ler…..

TÜYAP FUARINI ZİYARET …Okumak , doğduğu andan itibaren

birçok eğitim süreci geçiren insan için en kolay ve etkili öğrenme yoludur.sa-hip oldukları bilgilerin % 60 ‘ını okuma yoluyla elde eden gelişmiş ülke top-lumları daha fazla okuma alışkanlığına sahip olmanın avantajlarını her alanda yaşamaktadırlar.bu nedenle yolumuz Tüyap fuarındaydık.

TOPKAPIYA ZİYARETLE TARİHE YOLCULUK YAPTIK…

Osmanlı imparatorluğuna 500 yıl başkentlik yapmış payitahtı-mızın merkezine ziyaret öğrencilerimizde ayrı bir merak ve heye-can yarattı.Muhteşem mazimizden mutlu bir geleceğe uzanan tarihi ve kültürel zenginliklerimizi yerinde gördük ve inceledik.öğ-rencilerimizin turistlerle diyalogları içten ve samimiydi…

MİS GİBİ KOKAN ALTIN EKMEKLERDEN YEDİK…

İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ halk ekmek fabrika-sı gezisine giden anasınıfı öğrencilerimiz, her yemekte baş tacı olan ekmek nasıl yapılırmış bunu öğrenmenin peşindeydi.Sofra-mıza gelinceye kadar bir çok merhaleden geçen ekmeğin kıy-metini ekmek ustaları öğrencilerimize anlattılar.

Pişen ekmeklerin kaydıraktan kayarak alt kata inmesi çocuk-larımızı çok eğlendirdi .Bu esnada öğrencimiz Alaattin Kaan Köse ekmeklerin dünyaya bu şekilde geldiğini bilmiyordum de-mesi hepimizi güldürdü.Görevliler çocuklarımıza ekmeği yere atmamalarını,ufacık bir kırıntısına bile basmamayı hatırlattı. Tek kelimeyle söylemek gerekirse çocuklarımız “ekmeğe saygıyı “öğrendi.

Gezdik, Gördük Öğrendik…

Page 38: FAZİLET ÜÇ KUŞAK

34

“ÇOCUKLARIMIZIN AYAĞINA BATAN DİKENLER YA BİZİM EKTİKLERİMİZ, YA

DA BİZİM BİÇMEDİKLERİMİZDİR.”

Okulumuzda uyguladığımız değerler eğitimi programımızla unuttuğumuz veya ihmal ettiğimiz değerlerimizi çocuklarımı-za yeniden kazandırmayı hedefliyoruz. Çalışmalarımız öğrenci- öğretmen ve veli işbirliğiyle yürütülmektedir.

NİÇİN DEĞERLER EĞİTİMİ ?

Okullarımızdaki değerler eğitiminin amaçlarından biri, öğrencilerde sağlıklı, tutarlı ve dengeli bir kişilik oluşturmaktır.

Diğer bir amacı ise “her öğrenciyi hem ilgi ve yetenekleri doğrultusunda yetişti-rerek hayata ve üst öğrenime hazırlamak, hem de “faziletli insan”, “faziletli vatan-daş” olmalarını sağlamak için gerekli bil-gi, beceri, tutum, davranış ve alışkanlıklar kazandırmaktır.

Öğrencilerimizde sağlıklı, tutarlı ve den-geli bir kişilik oluşturmak, Fazilet Eğitim Kurumlarının en temel amacıdır.

Günümüz olayları, birçok veli ve eğitim-ciyi, akademik başarının tek başına ye-terli olmadığını; öğrencinin kimlik, kişilik, erdemli tavır ve davranış sahibi olmasının en az akademik başarısı kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır.

DEĞERLER EĞİTİMİ UYGULAMALA-RIMIZ…..- Haftanın ilk günü ilk derse giren öğretmen ayındeğerihakkındaaçıklayıcıkonuşmalaryapar.Ay-rıcasınıföğretmenleriayınikincirehberlikdersin-de konuyu aydınlatıcı hikaye, şiir, konuşma, vs.paylaşır.Öğrencilerdenayınfaaliyetlerinitoplar.

- Hergünebirayet”sloganıylasınıflarımızdamüf-redatı destekleyen ahlaki içerikli ayetler gününayetiolaraktahtayayazılmaktaveöğrencilerimi-zindikkatinesunulmaktadır.

- 4.Sınıflarımızdan8.Sınıflarımızakadartümsı-nıflarımızda seçilendini içerikli okumakitaplarıçocuklarımızınistifadesinesunulmuştur.

- Tüm sınıflarımızda namaz surelerinin ezberlen-mesifaaliyetleribaşlatılmıştır.

- Dönem sonlarında tüm sınıflarımızdaYücePey-gamberimizin güzel sözlerinden 40 hadis ezber-lemegeleneğimizuygulanacakveyapılansınıfiçiyarışmalarlafaaliyetlerimiztamamlanacaktır.

- KutluDoğumhaftasımünasebetiyleokulumuzdagenişkapsamlıvevelilerimizindeiştirakettiğikut-lamaprogramıgerçekleştirilecektir.

- Dini geleneklerimizden olanKandil ve dini bay-ramlarımızın öncesinde öğrencilerimize gününanlamveönemihatırlanfaaliyetleryapılacaktır.

- Öğrencilerimizindeğerlereğitimimizinhedeflediğikazanımlarıölçen40hadis,

Peygamberimizin hayatı ve ilmihal ko-nularında önceki yıllarda olduğu gibi zevkli ve çekişmeli geçen yarışmalar bu yılda gerçekleştirilecektir.

Değerler Eğitimi

Page 39: FAZİLET ÜÇ KUŞAK

35

HAYATIN MATEMATİĞİNE YOLCULUK

Arkadaşlarımızla yaz tatilinde başımızdan ge-çen olayları birbirimize anlatıyorduk. Ben de şa-hit olduğum ve uzun süre etkisinde kaldığım bir kazayı anlatmıştım.Geçtiğimiz yaz ailemle birlikte yazlığımıza gi-diyorduk. Ağabeyim ve ben otobanda vızır vı-zır yanımızdan geçen araçlara bakıyor ve ba-bamızdan daha hızlı gitmesini istiyorduk. Önümüzden zikzak çizerek şerit değiştiren si-yah bir otomobilin geçişi bizi de heyecanlan-dırmıştı. Ağabeyim ve ben babamdan bu araba gibi gitmesini istemiş ve ısrarla arzumuzu yine-lemiştik. İsteklerimize daha fazla sessiz alama-yan babam bize “Çocuklar, trafik kuralları bo-şuna konulmamıştır. Herkes istediği gibi araba kullanırsa kazalar kaçınılmaz olur” dedi.Yolculuğumuza devam ederken Hereke yolu üzerinde bu siyah arabanın kaza yaptığını gör-dük. Kazaya uğrayan araba, şerit değiştirirken arkadan gelen araba ona vurmuş. Çarpan araç-tan kurtulan çocuklar yolun kenarında ağlıyor-lardı. Yazlığımıza vardığımızda gece olmuş bu kazayı bir kez de televizyondan izlemiştik. Ha-berden çocukların anne ve babalarının öldüğü anlaşılıyordu. Bizzat şahit olduğumuz bu feci olaydan çok etkilenmiş derin bir üzüntü duy-muştum. Bu kazaya neden olan hatalı sollama-nın nelere yol açtığını düşünmüş ve başka ne gibi zararlar doğurabileceği üzerinde ağabe-

yimle biraz konuşmuştuk. Diyebilirim ki haya-tımda şimdilik gördüğüm en acıklı bir olaydı bu.Okul başladığında Erhan öğretmenimiz ma-tematik dersinde, bize Tübitak proje yarışma-sından bahsetti. Ve gözleriyle bana ve Serhat arkadaşıma bakarak, adeta bizleri bu yarışma-da görmek istediğini belirtmekteydi. Teneffüs-te Serhat’la birlikte nasıl bir proje yapabiliriz? diye aramızda tartışırken birdenbire aklıma tra-fik kazaları üzerine bir matematik projesi yapa-bilir miyiz düşüncesi geldi. Bu düşüncemi Ser-hat’la paylaşarak Erhan Bey’in yanına gittik. Erhan Hoca, bizi önce dinledi ardından “O halde

Projenin ekseni Trafikte şerit değiştir-menin zararları üzerine otursun” di-yerek bizleri bu projeyi yapmaya ce-saretlendirdi. Böylece Serhat ve ben “Trafikte sık şerit değiştirmenin mad-di ve manevi zararları” konulu proje ile yarışmaya katılmaya karar verdik.Heyecanla işe koyulduk. Altunizade köprüsünde günün farklı saatlerin-de on gözlem yaptık. Trafik Müdürlü-ğüne giderek 2011 verilerine ve kaza oranlarına ait bilgilere çeşitli siteler-den ulaştık. Erhan Hocamızla sayıla-rı grafiğe aktarırken çıkan sonuçların büyüklüğü ve gereksiz maddi kayıp-ların oranı bizi hayrete düşürdü. Her yeni veri bizi biraz daha bu konunun

ne kadar önemli olduğu gerçeğine ulaştırmak-taydı. Projemizin ilk değerlendirmeleri başarıy-la geçmesi, hele sergilenmeye değer bulunma-sı bizde tarif edilemez bir sevinç uyandırmış ve gururlandırmıştı.Bu projeyle araştırmanın ne kadar keyif ver-diğini, yeni bilgilere ulaşarak insanın ne kadar mutlu olduğunu öğrendik. Sorunlar karşısında şikâyet etmek yerine çözüm aramanın ne denli önemli olduğunu anladık.Üstlendiğimiz bu proje hayata bakışımızı değiş-tirdi. Bu projeyle hayatın matematiğine kısa bir yolculuk yapmıştık. Bütün arkadaşlarımın böyle projelerde yer almasını yürekten isterim.

Ödül kazanan projelerin öyküsü

Sollama Yaparken İki Kere Düşün! Yedinci sınıfın ilk günleriydi. Ebrar’ın arka-

daşlarımıza heyecanla bir şeyler anlattığını gördüm. Yanındakiler de onu merakla dinli-yorlardı. Ben de aralarına katıldım ve Ebrar’ı dinledim. Tatilde yaşadığı üzücü bir kazayı anlatıyordu. Hatalı sollamadan kaynaklanan ve iki kişinin ölümüne yol açan bu olay bü-tün arkadaşlarımızı olduğu gibi beni de de-rinden etkilemişti.

Birkaç hafta sonra matematik dersinde Er-han Hoca her zaman yaptığından farklı bir şekilde projeksiyona yönelmedi ve iki elini ön sıraya dayayarak: Çocuklar“ Tübitak’ın proje yarışmasına katılalım mı?”diye sordu. Bir bana bir de matematik ve sayısal ders-lerde aramızda tatlı bir rekabet olan Ebrar’a baktı ve Tübitak’ın proje yarışması hakkında kısa bilgiler verdi. Ben Ebrar’a baktım, Ebrar da bana “Tamam” anlamında başını salla-dı. Teneffüste Ebrar bana bu proje yarışma-sına beraber katılmayı önerdi. Bu düşünce-mizi Erhan Hocaya söylediğimizde, Çocuklar yapacağınız proje eminim çok güzel bir pro-je olacaktır dedi.

Kazalar konusunda yoğunlaşmayı düşü-nüyorduk. Bu projemizi isimlendirmede Eb-rar’ın tanık olduğu kaza etkili olmuştu. Ni-hayet trafikte sık şerit değiştirmenin ülke ve ekonomimize zararları konulu projemizi ger-çekleştirmek üzere hemen çalışmaya koyul-duk.

İlk olarak biraz bilgi toplamamız gereki-yordu. Ebrar ve ben görevi paylaştık. Eb-rar trafikte yapılan kaza çeşitlerini ben de bu kazaların maddi ve manevi sonuçlarını araştırdım. Elimize çok ilginç sonuçlar geç-ti. Bunları Erhan Hocamızla paylaştık. O da bizi her defasında yeni araştırmalara yönlen-dirdi. Son aşamaların birinde birlikte Altuni-zade köprüsü üzerinde otobandan geçen araçları saydık ve 720 aracın 68’i gereksiz şerit değiştirme yapmıştı. Bu verileri hocamı-zın yönlendirmeleri doğrultusunda grafiklere döktük. Daha şimdiden şerit değiştirmenin zararlarının ürkütücü boyutları açığa çıkma-ya başlamıştı. Merak ve heyecanımız bir kat daha artmaktaydı.

Daha sonra topladığımız verileri doğru-latmak amacıyla İl Trafik Denetleme Mü-dürlüğü’ne gittik. Orada bizi Trafik Müdür Yardımcısı Cenk Bozkurt Bey güler yüzüy-le karşıladı. Bizi talep ettiğimiz tüm bilgilere ulaştırdı. Topladığımız verileri görsel efektler-le desteklemek ve bizce bu önemli konuya dikkatleri çekmek amacıyla maket hazırlama kararı aldık. Kadıköy Rıhtım’da bir atölyede maketimizi yaptığımızda sevinçten uçuyor-duk.

Projemizin ilk değerlendirmelerini başarıyla geçmesi hele hele sergilenmeye değer eser-ler arasına alınması emeklerimizin üzerimize yüklediği tüm ağırlıkları ortadan kaldırmıştı.

Seneye tekrar bu proje yarışmasına katıl-mayı yürekten ister tüm arkadaşlarıma da tavsiye ederim. Çünkü bu tarz projeler saye-sinde kafamızdaki sorular bir bir cevap bu-luyor. Bu sayede yaşamdaki sebep-sonuç ilişkilerini daha rahat görebiliriz. Anlaşılan hızlanan yaşamda teknolojik gelişmeler ma-tematiğim önemini biraz daha önce çıkara-caktır.

Page 40: FAZİLET ÜÇ KUŞAK

36

YANLIŞ: Beş duyu organımız vardır –gör-me, işitme, dokunma, koklama ve tat alma.

DOĞRU: Aslında çok daha fazla sayıda du-yumuz bulunur. Kimileri bu sayıyı 21’e ka-dar çıkartmıştır. Bunlardan en bariz olanları denge, acı ve ısıdır. Ayrıca 4 tane içsel du-yumuz vardır: hayal gücü, hafıza, sağduyu ve değerlendirme gücü.

YANLIŞ: Gökkuşağında yedi renk vardır.

DOĞRU: Gökkuşağındaki renkler kırmı-zı, turuncu, sarı, yeşil, mavi, çivit mavisi ve mor olarak bilinir.İşin aslı, gökkuşağında kesintisiz bir renk spektrumu vardır, ancak insanın renk algısı, ortada bir kuşak serisi olduğu yanılgısını ya-ratır. Kimi gökkuşaklarında ise insan gözü-nün görebileceği 7’den fazla kuşak bulunur.

YANLIŞ: Küçük depremler, büyük deprem-lerin gerçekleşme şansını azaltır.

DOĞRU: Küçük sarsıntıların meydana gel-mesinin büyük bir depreme yol açabilecek basınç birikimini hafiflettiğine dair ortak bir kanı vardır. Fakat bunun doğruluk payı yok-tur. Sismologlar, 6 büyüklüğündeki bir dep-remin 5 büyüklüğünde 10 adet, 4 büyük-lüğünde 100 adet, 3 büyüklüğünde 1000 adet vs depremin toplamına eşit olduğunu gözlemlediler. Bu, çok sayıda küçük dep-rem demek oluyor, ancak büyük bir dep-remi bertaraf edebilecek kadar fazla sayıda küçük sarsıntının gerçekleşmesi mümkün değildir.

Örneğin 6 büyüklüğündeki bir depremin ya-rattığı enerjinin oluşması için 32 kere 5 bü-yüklüğünde, 1000 kere 4 büyüklüğünde, 32000 kere 3 büyüklüğünde deprem ol-ması gerekir. Dolayısıyla, her ne kadar bü-yükten ziyade küçük sarsıntılar kaydediliyor olsa da bunlar hiçbir zaman arada bir görü-len büyük bir depremi saf dışı edemez.

YANLIŞ: Yemek yedikten sonra yüzmek için en az 30 dakika beklenmelidir.

DOĞRU: Vücudun, kan dolaşımını sindirim sistemine yönelttiği ve kaslardan uzaklaştır-dığı, bunun da krampa yol açabileceği ger-çeğine dayanan teorik bir endişe olmasına karşın bugüne kadar hiç kimse dolu bir mi-deyle yüzdüğü için boğulmadı. Büyük bir tabak yemek yedikten sonra yüzmek size rahatsızlık verebilir, ancak boğulmanıza se-bep olmaz. Eğer kramp girse bile çoğun-lukla, ciddi bir zarar görmeden sudan ko-layca çıkabilirsiniz.

YANLIŞ: Uçakta cep telefonu kullanmak uçuş emniyetini tehdit eder ve uçağın düş-mesine sebep olur.

DOĞRU: Federal Havacılık Kurulu, 25 se-nedir her türlü elektronik cihazı radyo fre-kansının 100 katındaki parazit seviyelerinde test etti, fakat hiçbir sorun meydana gelme-di. Kurum, çalışan elektronik cihazlarla uça-ğın düşmesi arasında bir bağlantının kanıt-lanmadığını açıkladı. Bu nedenle havayolu şirketleri bu konudaki politikalarını kendileri belirliyorlar. Uçuş sırasında cep telefonunu-zu kullanırsanız uçuş ekibiyle çatışma riskini almış olursunuz ancak uçak düşmez. Bun-dan dolayı kimi havayolu şirketleri, uçuş sı-rasında cep telefonu kullanımını serbest bı-rakmaya başladılar.

YANLIŞ: Newton, altında oturduğu ağaçtan kafasına düşen bir elma sayesinde yerçeki-mi kanununu geliştirdi.

DOĞRU: İnsanlık tarihine mal olmuş bü-yük bir buluşun göz kırpar gibi ve tamamıy-la tesadüfî bir olay sonucu gerçekleştiği dü-şüncesi her zaman heyecan vericidir. “Eğer doğru kişi, doğru zamanda, doğru yerde olmasaydı, insanlık çok önemli bir bilgiden

mahrum kalacaktı” fikrine inanmak isteriz. Newton’un yerçekimi kanununu, kafasına düşen bir elma sayesinde bulduğuyla ilgi-li hikâyeyi de bu yüzden severiz. Ancak işin gerçeği şöyle:Newton’la bir elma arasında kurulan ilk iliş-ki, bilim adamının ölümünden 60 yıl sonra-sına dayanıyor: “Bir bahçede gezinirken, el-mayı ağaçtan düşüren yerçekimi kuvvetinin yerden belli bir uzaklıkla sınırlı olmadığı, bu kuvvetin çok daha büyük olduğu düşünce-si aklına geldi.” (John Conduitt)

YANLIŞ: Alexander Graham Bell telefonu icat etti.

DOĞRU: Hepimiz Graham Bell’in telefo-nu icat ettiği ve ilk olarak sekreteri Watson’ı aradığıyla ilgili hikâyeyi duymuşuzdur. Fa-kat aslında çalışan ilk telefon bundan 15 yıl önce, Alman bir mucit olan Philipp Reis ta-rafından icat edilmişti. “Reis Telephon” is-mini verdiği bu cihazı, ilk olarak 1861’de sunmuştu. Reis Telephon, müzik notalarını oldukça net olarak, ancak insan sesini za-yıf bir şekilde iletebiliyordu. İnsan sesinin tel üzerinden ilk iletiminin Reis tarafından üreti-len cihazla gerçekleştirildiği su götürmez bir gerçek. Ancak buna rağmen bütün övgü-yü Bell alıyor

SAMET KAYA 6-A

DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR

Page 41: FAZİLET ÜÇ KUŞAK

37

TEACHER HELEN PLEASE…

(A GUEST FROM ENGLAND)

Günümüz yabancı dil eğitiminde hayati önem taşıyan iki unsur; telaffuz ve konuşma becerisi... Bu durumu dikkate alan okulumuzun İngilizce zümresi, yabancı öğretmen açığımızı gidermek amacıyla

öğrencilerimizi Helen Teacher ile tanıştırdı.

Okulumuzun 4.sınıflarından itibaren İn-gilizce konuşma pratiklerini artırmak amacıyla İngiltere’den aramıza katılan

Helen Öğretmenimiz bizlere yeni güç ve neşe kattı.

Helen öğretmen, girdiği her sınıfta bir sevgi atmosferi oluşturuyor, öğrencileri-mizi motive ediyor ve İngilizce telaffuzları-nı güçlendiriyor.

ENGLISH FUN DAY

Page 42: FAZİLET ÜÇ KUŞAK

38

MRS.HELEN RÖPÖRTAJ / INTERVIEW WITH HELEN

Hasan: Can you talk about yourself shortly? When and where you were born, the type of family you have got and your education.

Helen: I lived in Chesham, Bucking-hamshire England until I moved to Tur-key. I did a lot of travelling. My family is typical with brothers and sisters. I went to school and I was very interested in drama. Then I started to university. I li-ked school but I wasn’t a good student.

Şeyda: What is your daily routine like?

Helen: I get up and go to work, and then I go home.

Hasan: How long have you been li-ving in Turkey ?

Helen: Since 1998

Şeyda: Have you been teaching in Turkey since 1998?

Helen: Yes, I have.

Hasan: Did you also teach in Eng-land?

Helen: I didn’t teach in England beca-use teachers in England don’t earn very much money. I needed money. So I di-dn’t work full time as a teacher. But I did volunteer work in the evenings.It was good fun working with kids.

Şeyda: What methods and techniqu-es do you use while teaching ?

Helen: I like to be active and make the lessons fun. So kids enjoy themselves. But also when you having fun, you re-member what were you doing easily. Es-pecially when you are learning a new lan-guage because good grammar is great but the most important thing is the vo-cabulary.

Şeyda: What ages do you like teac-hing most ?

Helen: When you are teaching very young, age 7-8 they are very enthusi-astic and they love talking. But the ol-der ages are more shy because they are worried about friends to laughing to you while you are speaking English. If you make a mistake. And I hate 11 -12 grades because they stop talking completely. And I think 4-9 grades are the best communicators.

Hasan: What are the good things you like about İstanbul – Turkey ?

Helen: I like some of the food and most of the people, most of the time. And interesting places to go. My favouri-te place is my balcony. Because I have a fantastic view from my balcony. I can see right over İstanbul all the way to the Fa-tih Mosque.

Şeyda: What things do you dislike about İstanbul –Turkey ?

Helen: I hate the traffic. But the traf-fic is everywhere in İstanbul like in every big city. And I hate late people. Becau-se they always says ‘Sorry, but the traf-fic was terrible.’ But I don’t like this. ‘Le-ave earlier !’. I always try not to be late.

Hasan: What things do you miss about your home town ?

Helen: My friends. I missed going out with my friends. And getting good con-versation with them. And a good bacon sandwich.

Şeyda: We’re at the end of this lo-vely conversation. What do you sug-

gest we do, to make our English bet-ter- to improve our English ?

Helen: To make your English better: Never stop talking English ! Learn from your mistakes. And never get worried about your friends laughing at you when you are talking English because mis-takes are the most important things to learn.I’m English but I make mistakes in my own language, but that’s not impor-tant because you can learn better from your mistakes.

Hasan: Thank you very much for the interview.

Şeyda: Have a nice class.

Helen: Oh, thank you.

By Hasan Behi Çelebi & Şeyda Taşçı

Ali Fuat BAYRAM

ENGLISH FUN DAY

Mehmet Akif Ersoy (1873-1936)He was born in 1873 in İstanbul. His

mother’s name is Şerife and his father’s name is Tahir.

He started his education in Fatih Emir Buhari Elementary school. He graduated from Fatih high school.

His father educated him to learn Arabic language and Islamic knowledges. He draw attention to Turkish, Arabic, Persian, French. He wrote a lot of poems in high school. He graduated from veterinary fac-ulty in 1893. He worked in the ministry of agriculture for 20 years.

He wrote poems and articles for Sırat-ı Müstakim and Sebil ül reşat magazines in 1908 he was Burdur representative in (TBMM) assembly 1920. Asembly started a march competiton. No one could win the competiton and then Mehmet Akif Er-soy wrote the İstiklal March in 1921 with the request of ministry of education and he accepted the request.

The other works are called Süley-maniye Kürsüsü, Hak’kın sesleri, Fatih Kürsü’sünden, Hatıralar, Asım, Gölgel-er. These were printed several times but they were all printed under the name of Safahat. His grave is in the Edirnekapı Cemetery. He deceased in İstanbul in 1936.

Prepared By AliFuat Bayram 7/A 190

Page 43: FAZİLET ÜÇ KUŞAK

39

ÖZEL ÜSKÜDAR İLKOKULU ve ORTAOKULU ÖĞRENCİLERİ İNGİLİZCE OKUMA ALIŞKANLIĞI KAZANIYORLAR

The more you read, the better your English becomes.

Ne kadar okursan İngilizcen o kadar iyi olur sloganıyla hareket ederek 2.Sınıftan 8.Sınıfa tüm öğrencilerimiz her gün düzen-li olarak İngilizce kitap okuyorlar. Okudukla-rı kitapları sınıflarına asmış olduğumuz pos-

terlere işaretliyorlar. Şimdiden 15-20 kitap okumuş öğrencilerimiz var. Bu çalışma kap-samında Oxford Yayınevinin düzenlemiş ol-duğu ‘OXFORD BIG READ’ adlı yarışmaya katılmaya hak kazanan bir kaç kitap özetini de sizlerle paylaşmak istiyoruz.

İNGİLİZCE OKUMAK NEDEN BU KADAR ÖNEMLİ ?

Araştırmalar gösteriyor ki, öğrenilmesi hedeflenen derste kitap okuyan öğrenci-lerin o dildeki farkındalıkları bariz şekilde artıyor. Öğrenci biryandan keyifli bir öy-künün tadını çıkartırken, öte yandan öğ-rencinin kelime ve dilbilgisi, yazma, din-leme ve konuşma becerilerinin tümü gelişmiş oluyor.

ENGLISH FUN DAYWe, the English Department have organised an English Day in our school and students have spoken English all day. They

answered English questions to test their knowledge. They have enjoyed singing songs, they have acted out stories. And at the end of our programme, our General Manager gave students their certificates.

İngilizce zümresi olarak yılın son gününde okulumuzda İngilizce Günü düzenledik, öğrencilerimiz gün boyunca İngilizce konuş-tular, sorulan sorulara İngilizce yanıt verdiler İngilizce yarışmamızda bilgilerini test ettiler ve şarkılar söyleyerek, canlandırmalar ya-parak çok eğlendiler.. programımızın sonunda yarışmaya katılan öğrencilerimize Sayın Genel Müdürümüz sertifikalarını verdiler…

CAMBRIDGE EXAMS IN FAZİLETCambridge English: Young Learners,

also known as Cambridge Young Learn-ers English (YLE), is a series of fun, mo-tivating English language tests, aimed at children in primary and lower second-ary education. There are three activity-based tests that give children a clear path to improve their English: Starters – Movers – Flyers.

STARTERSCambridge English: Starters, also

known as Young Learners English: Star-ters, is the start of a child’s language learning journey. The test introduces them to everyday written and spoken English in a fun and motivating way. 

Cambridge English: Starters is the first of three  Cambridge English: Young Learners tests, aimed at children in pri-mary and lower secondary educationMOVERS

Cambridge English: Movers, also known as Young Learners English: Mo-vers, is the next step in a child’s lan-guage learning journey, after taking Cambridge English: Starters. It is a great way to help children build on their

language skills and make further prog-ress in English.

Cambridge English: Movers  is the se-cond of three  Cambridge English: Young Learners  tests, aimed at child-

ren in primary and lower secondary education.FLYERSCambridge English: Flyers, also known as Young Learners English: Flyers, is the next step of a child’s language learning journey, after taking Cambridge English: Movers. It is a great way to show child-ren can deal with everyday written

and spoken English  at a basic level.  Cambridge English: Flyers is the highest level of three fun, motivatingCambridge English: Young Learners tests, aimed at children in primary and lower secondary education.

FAZİLET’TE İNGİLİZCEYabancı dilin günümüz şartlarında ne

denli önem kazandığının farkındayız. Bu yüzden anaokulundan itibaren tüm öğ-rencilerimize, 5 dil yetisini aynı anda ge-liştirerek yabancı dil öğretiyoruz. Öğren-cilerimizde kalıcı bir dil yetisi oluşturmaya

çalışıyoruz. Böylece yaşamında gereksi-nim duyacağı dil becerilerini üst düzey-de tutuyoruz.

Anaokulumuzda İngilizce derslerinde ‘yaparak öğrenme’ modelini önemsiyo-ruz ve onları temeli sağlam birer ilkokul öğrencisi olarak mezun ediyoruz. Oyna-yarak öğrendikleri dilin belleklerinde ka-lıcı olacağını çok iyi biliyoruz. Böylece il-kokul ve ortaokul sıralarında İngilizce

temeli oturmuş öğrencilerimiz, derslerine rahatlıkla adapte olabiliyorlar

me yetileri üst düzeyde olan zeki minik-lerimiz İngilizce derslerinde oynayarak, severek, yaparak ve öğrendiğinden zevk alarak İngilizce öğreniyorlar.

Page 44: FAZİLET ÜÇ KUŞAK

40

OKUL AİLE BİRLİKLERİMİZ 8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜNÜ KUTLADI…

Özel Üsküdar ilkokulumuzun okul aile birliği başkanı Sayın Ayla Şentürk, Özel Üsküdar ortaokulumuzun okul aile birliği başkanı Sayın Muhterem Taşçı ‘nın tertip ettiği 8 Mart Dünya Kadınlar günü velilerimizin yoğun iştiraki ile kutlandı. Kutlama programına Fazi-let Eğitim kurumlarına bağlı Bağlarbaşı Anadolu Lisemizin ve İstanbul Fen Lisemizin değerli velileri de katıldılar. Fethi Paşa Korusun-da gerçekleşen bu kutlama programında, velimizde olan değerli Yazar Sema Maraşlı hanımefendi“Kadın olmanın inceliklerini “ an-lattığı bir seminerle renk kattı. İlköğretim müdür yardımcımız sayın İlkay Alp Hanımefendinin velilere teşekkür konuşması ile 8 Mart Dünya Kadınlar gününü programı sona erdi.

SEMA MARAŞLI’YI YAKINDAN

TANIDIK:

Kendinizden bahseder misiniz?

Kahramanmaraşlıyım. Üç çocuklu bir ailenin ortanca çocuğuyum ve üç çocuk annesiyim. Geçmişte Diyanet İşleri Baş-kanlığına bağlı Kur’an Kurslarında sekiz yıl öğretmenlik yaptım. Daha sonra iş-letme ve Davranış Bilimleri okudum. Ço-cuklarıma anlattığım hikayeleri yazarak yazı hayatına başladım. Evlilik kitapları ile devam ediyorum. Çocuk kitaplarım çok sevildi evlilik kitaplarından da çok güzel geri dönüşümler alıyorum.

Toplam kaç kitabınız var?

Toplam 14 Kitap oldu. 5 kitap çocuklar için masal, 2 kitap 12-16 yaş arasındaki gençler için hikaye, 7 kitapta aile ve evli-lik konuları üzerine.

Yazarlığa nasıl başladınız?

1999 Düzce depremi ile birlikte yazma-ya başladım. 99 Ağustos depreminde Düzce’deydik. Ölümle burun buruna ge-lince hemen yazmaya karar verdim.Ha-yatın her an bitebileceği gerçeği yapmak istediklerimi ertelemekle hata yaptığımı fark ettirdi. Ağustos ve kasım depremi arası ilk kitabım “Bana Bir Masal Anlat”ı

bitirmiştim. İlk kitabım çok sevilince yaz-maya devam ettim.

Yazarlığa masal yazarak başlamışsınız, ne-den masal?

Çocuklarım küçükken yatma zamanı onlara masal anlatıyordum. Üvey anneli, cadılı olmasın diye masalları ben kurgu-luyordum. Çocuklarımın masallardan et-kilendiğini fark ettim ve masalları yazma-ya karar verdim.

Yazarlığa başladığınızda zorluk çektiniz mi, ne gibi sorunlar yaşadınız?

Pek kolay olmadı. İlk kitabım Bana Bir Masal Anlat’ı birkaç yayınevine gönder-dim.” Masallar güzel ama tanınmıyorsu-nuz, satmayabilir.” dediler, yayınlamadı-lar. Daha sonra bir yayıneviyle anlaştık yayınlattık. Bu arada iki yıla yakın bir za-man geçti. Kitap çok ilgi gördü ve rekor denecek şekilde çok sattı.

Çocukken hangi mesleği yapmak is-terdiniz, hayalleriniz arasında yazarlık var mıydı?

Yazarlık hayallerimin içinde yoktu. Ço-cukluktan beri gazete okumayı çok sev-diğim için gazeteci olmak isterdim. Bir de hayvanları çok sevdiğim için veteriner ol-mak isterdim.

İki tane internet siteniz var, gazetecilik hayalinizi gerçekleştirmiş sayılırsınız.

Evet hayalimi gerçekleştirmiş sayılırım.Çocuklar için www.semamarasli.com ve yetişkinler için www.cocukaile.net ismin-de iki sitemiz var.

İyi yazan herkes yazar olamıyor. Sizin hangi özelliğiniz yazar olmanızı kolaylaş-tırdı?

Öncelikle cesaretim herhalde. Yazmak cesaret isteyen bir şey. Yazdığınızı ortaya koyduğunuzda beğenenler kadar eleşti-renler de oluyor. Bu yüzden yazan insa-nın eleştiriye açık olması gerekir. Bir de ilk kitabımı yayınlatmak için epeyce müca-dele etmiştim.

Kitaplarınızın çok seviliyor olmasını neye bağlıyorsunuz?

Page 45: FAZİLET ÜÇ KUŞAK

41

Çocuk kitaplarım eğlenceli ve eğitici bu yüzden çocuklar çok sevdiler. Evlilik ki-taplarımın içindeki hikayelerin konuları-nı hep gerçek hayattan alıyorum. Sorun-lar varsa hikayede çözerek yazıyorum. Daha çok fayda amaçlı yazıyorum fakat hikayelerin kurgularının sağlam olmasına, duygulu ya da eğlenceli bir dil kullanma-ya dikkat ediyorum. Okuyucular ya çok güldük ya da ağladık diyorlar genellikle.

Yazmak dışında neler yapıyorsunuz?

Ailem dışında kalan zamanımı daha çok seminerler alıyor. Seminer davetleri çok oluyor, bütün davetlere de katılamıyo-rum, zaman yetmiyor. Davranış Bilimleri okuduğum için bir ara evlilik danışman-lığı yaptım fakat o dönem hiç yazı yaza-madım. Yazarlık ve danışmanlık arasında bir tercih yapmam gerekti ve yazarlığı ter-cih ettim. Aynı zamanda iyi bir okuyucu-yum. Kitap okumak için mutlaka zaman ayırmaya çalışırım.

Yazarlığın size kazandırdığı tecrübeler ne-lerdir?

Hayatla ilgili tecrübeleriniz artıyor. Sade-ce kendi pencerenizden bakmaktan vaz-geçip önce hikaye kahramanlarının gö-zünden bakmaya başlıyorsunuz bu da empati gücünüzü artıyor ve hayata bakış açınız genişliyor. Her yazarda oluyor mu bilmiyorum ama ben de böyle oldu.

Yazılarınız yaşantınızı etkiler mi?

İlginç bir şey belki ama insan yazarken kendi kendinden de bazı şeyler öğreni-yor. İlham bu olmalı. Başladığınız bir yazı alıyor başını gidiyor ve o konuyu daha önce düşünmediğiniz yerlere götürebili-yor. Ve kendi yazdığınız yazı sizi etkile-yebiliyor. Duygusal hikayelerde ağlayarak yazdığım oluyor.

Okumak mı yazmak mı sizin için daha ön-celikli?

Okumak daha öncelikli. Okumak keyif-lidir, yazmak zahmetlidir. Okumayı çok seviyorum. Okumak aşk benim için. Öğ-renmek hayatın en büyük zevkidir. Fikir kitapları ilmin kapısını açar, romanla hika-yeyle başka dünyalara girersiniz hem de oturduğunuz yerden. Hatta uzandığınız

yerden. Yorulduğum zaman kitap oku-duğumda kendimi gerçekten dinlenmiş hissediyorum.

Okumaktan zevk aldığınız kitap türleri nelerdir?

Okumak çok güzel fakat gereksiz kitap-ları da okumamak lazım. Her türün içinde faydalı, faydasız hatta zararlı kitaplar var. Tür ayrımından ziyade bana bir şey öğre-tiyor mu ya da zihnimde güzel iz bırakır mı diye bakarım. Yorgunsam roman, hi-kaye okumayı severim, dinlenmişsem fi-kir yazıları olan kitapları okumayı severim. Bir tür ayrımım yok. Şu an evlilik yazdığım için bu konularda çok okuyorum.

Gençlere ne tavsiye edersiniz?

Çok kitap okusunlar, internetle az ilgi-lensinler. Cep telefonundan bile interne-te bağlanmaları görünce üzülüyorum. Ben mesleğimden dolayı sosyal sitele-ri kullanıyorum fakat zaruret kadar daha fazlası değil. Çantamda çoğunlukla ki-tap taşırım. Cep telefonumdan internete bağlanmam. Yazı yazmak dışında inter-net başında fazla zaman geçirmemeye çalışıyorum, çoğu kez zaman kaybı olu-yor. Gençler çabuk mesaj yazmak için kelimeleri kısaltıyorlar, Türkçeleri bozulu-yor. Kitap okumaya zaman ayırmıyorlar. Zihinlerinin düşünme yorumlama ve so-runları çözme yeteneği gelişmiyor. Oku-mak kadar insanı geliştiren bir şey yoktur fakat internetin kısa kısa mesajları insanı geliştirmiyor, yapılan araştırmalar tam ak-sini gösteriyor: Sosyal sitelere çok giren-lerde dikkat dağınıklığı hastalığı ortaya çı-kıyor. Ayrıca internete çok bağlananların aile ve arkadaşlık bağları zayıflıyor. Genç-ler başlarına çeşit çeşit dert bela alıyor-lar. En iyisi internetten uzak, kitaba yakın olalım.

M. Esad GÜLNAR 8-A

Page 46: FAZİLET ÜÇ KUŞAK

42

Cumhuriyet Tarihimizin en büyük kanaat önderlerinden biri olan Ahmet Hamdi Aksekiye göre

“Kur’ân Ahlâkı İle Ahlâklanmış Bir Müslüman’ın Başlıca Özellikleri”

1- ALLAH’ın birliğine ve ondan başka ilah olmadığına, Hz. Muhammed (sav)’in AL-LAH’tan getirdiği şeylerin hepsine kesin ve tereddütsüz bir şekilde inanır ve dili ile bunları ikrar eder, söyler.2- ALLAH’ın emreylediği ve Hz. Muham-med (sav)’inde gösterdiği şekil üzere na-mazını kılar, orucunu tutar, zenginse ma-lının zekatını verir, zenginse hac görevini yerine getirir.3- Yetimlere, yoksullara, muhtaçlara, ya-kınlarına, yolda kalmışlara malıyla canıy-la gücü yettiği kadar seve seve yardım-da bulunur.4- Tehlikeli durumlarda asla sarsılmaz, gevşeklik göstermez, ALLAH’a itimad eder.5- Felaketleri metanetle karşılar, bunları başarıyla atlatabilmek için bütün gücünü sarfeder ve nihayet çaresizliğe karşı sabır ve tahammül gösterir. ALLAH’tan ümidi-ni kesmez.6- Ana ve babaya itaat eder, onların kalp-lerini kıracak en ufak söz ve işlerde bu-lunmaz.7- Verdiği sözü mutlaka yerine getirir. Her ne surette olursa olsun emanete hıyanet etmez.8- Üzerine aldığı her türlü vazifeyi en iyi bir şekilde yapmaya çalışır.9- Müslüman dünyanın en temiz insanı-dır. Bedenini, üstünü başını, oturup kalk-tığı yeri, yiyeceğini, giyeceğini, evini bar-kını, caddesini sokağını tertemiz tutar; kafasını kötü fikirlerden, kalbini fena huy-lardan, dilini çirkin ve kaba sözlerden te-mizler. Cismen ve ruhen temizliği ile her-kese örnek olmaya çalışır.10- ALLAH’ın ve Peygamberin emirleri-ne itaat eder ve ahlaki vazifelerini eksik-siz olarak yapar.11- İnsanlar arasında fesad çıkarmaz, in-sanları birbirine düşürecek sözlerden ve işlerden sakınır.12- Kimsenin ayıplarını, gizli hallerini araştırmaz ve ortaya dökmez. Nefsini iç-kiden, kumardan, uzak ve pak tutar. Bil-mediği bir şey hakkında hüküm vermez.

Başkalarına karşı kibirlenmez, büyüklük taslamaz.13- Kötülüğün, hayasızlığın her türlüsün-den, gizlisinden açığından, büyüğünden küçüğünden sakınır. Halkın iyiliğine çalı-şır.14- Özü sözüne, sözü özüne uygun ve dosdoğru olur. Her nerede olursa olsun, kendi aleyhine bile olsa, hak ve adalet-ten ayrılmaz.15- Düşmanlarına karşı da adaleti, insafı elden bırakmaz, onların düşmanlıkları do-layısıyla adaleti çiğnemez.16- Yalan söylemez, yalan yere yemin et-mez, yalancı şahitlik yapmaz. Haksızlığa karşı nefret duyar.17- Alçak ve süfli arzulara uyarak doğ-ru yoldan sapmaz, kötülerle düşüp kalk-maz.18- İsraftan ve cimrilikten sakınır. Ne eliy-le, ne de diliyle hiçbir kimseyi incitmez.19- Komşularını çok sayar ve onları hiçbir surette gücendirmez.20- Varlık zamanında da, darlık zamanın-da da başkalarına elinden geldiği kadar yardımda bulunur.21- Öfkelerini yenerek kusur ve kabahat-leri affeder, intikam sevdasına düşmez.22- Bir kötülük işlemek ister veya bir hak-sızlık yapacak olursa, hemen ALLAH’ı hatırlayarak O’ndan af ve mağfiret diler, yaptığına pişman olur.23- Her iyi işe arka çıkar, maddi ve ma-nevi yardımda bulunur. İnsanlara iyiliği tavsiye eder, fenalığa ve zulme asla yar-dımcı olmaz. Kötüleri korumaz ve herke-si kötülükten çevirmeye çalışır.24- Dargınları barıştırmak için çalışmayı vazife bilir, kin gütmez, kimseye haset et-mez, herkese faydalı insan olmaya özen gösterir.25- Kim söylerse söylesin hakkı kabul eder, ilim ve hüneri, hikmet ve hakika-ti nerede bulursa alır ve bunda taassup göstermez.26- Müslüman tembel değildir. Hiç öl-meyecekmiş gibi dünya, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışır. Her iki vazifesini de eksiksiz yapar.

27- ALLAH yolunda, millet ve memleket uğrunda elinden gelen fedakarlıktan, ye-rine göre canını feda etmekten çekinmez.28- Yapacağı bir işin önünü, sonunu dü-şünmeden hatıra gelir gelmez yapmaya kalkışmaz, ibadetinde acele ederek eksik bırakmaz, hayırlı işlerde geriye kalmayıp daima ileri koşar.29- Müslümanların derdini kendine dert edinir ve onların iyiliğine çalışır. Hastalarını arayıp sorar, sıkıntılarını gidermeye özen gösterir, cenazelerine gider, kendisinden büyük olanları, hele ihtiyarları sayar, kü-çüklere acır ve her canlıya karşı şefkatli olur, azamet ve kibir göstermez.30- Bütün müminleri kardeş bilir ve baş-kalarının hayatlarını, haklarını kendisinin ki gibi muhterem tutar.31- Kimse ile alay etmez. Başkalarına kötü lakap takmaz. Dilini gıybetten, iftira etmekten, yalan söylemekten ve her türlü kaba ve çirkin sözlerden muhafaza eder. İslam dinine dair kıymetli eserleriyle ta-nınmış fikir ve din adamlarımızdandır.

KANAAT ÖNDERLERİMİZ

BiyografiAkseki’ninGüzelcesuadlıilçesindedoğdu.Babası Mahmud Efendi, annesi Hati-

ceHanımdır.Kuran’ıKerim’ibabasındanöğrendi, Mecidiye medresesinde okuduk-tansonra,dinitahsilineÖdemişdevametti.Buradaki çeşitli İslam İlimleri üzerindekitahsilini tamamladıktan sonra İstanbul’ageldi.Fatih’teöğreniminedevametti.Da-rülfünunUlûmiâliye-iDiniye’yi,Darülhi-lafetil Aliye’yi, Medresetül Mütehassısîn’ibirinciliklebitirdi.Dersiamoldu.

Sebilürreşad, Selamet, Mahfil, Yeşilay,İslam-Türk Ansiklopedisi gibi mecmua-

lardayazılaryazdı.KürsüŞeyhliği,mual-limlik,medresehocalığıyaptı.Balkansava-şı öncesi SebilürreşaddergisininmuhabiriolarakBulgaristan’agitti,oradanmektup-laryazdı.

Millimücadeledönemindegörevinibıra-karak destek olmak için Ankara’ya geldi.1923’deDarülhilafe’leriıslahetti.İstanbulÜniversitesi İlahiyat Fakültesi hadis mü-derrisivediyanetazasıoldu.

Daha sonra , ilk diyanet işleri başka-nıRıfatBörekçi’ninyardımcıoldu.1947’deCumhuriyet Döneminin üçüncü Diyanetİşleri Başkanı oldu. 9 Ocak 1951’de An-

kara’da görevi başındavefat edenAhmetHamdiAKSEKİArapça,Farsçaveİngiliz-cebilmekteydi.

Eserleri:

Ulema-yı İslamiyeden bir Sual; DiniDersler(3kitap);İslamDiniFıtrıdir;Me-zahibin Telfikı; Ahlak Dersleri; Peygam-berimiz Hazret-i Muhammed; Yeni Hut-belerim; İslam Dini; Gazali’nin RuhNazariyeleri; Akaid-i İslamiye; İbni SinaFelsefesi.

Hazırlayan MuhammetEnesKöroğlu

Page 47: FAZİLET ÜÇ KUŞAK

43

GENÇ BEYİNLER YARIŞIYORSosyal Bilgiler Öğretmeni Ziynet Bilgili tarafından düzenlenen

Geleneksel Bilgi ve Genel Kültür Yarışması’nda kıyasıya bir mü-cadele yaşandı. 5. 6. 7. ve 8. sınıflardan oluşan dört grup birbir-leriyle ve zamanla yarıştılar.

25 sorunun sonunda kazanan A grubunda yer alan H. Ömer Faruk Sıral, Samet Kaya, Emir Ekşi ve Aslınur Elmacı’ya hedi-yelerini Okul Müdürü Ahmet Meral takdim etti. Ayrıca yarışmaya katılan bütün öğrencilerimize de katılım belgesi verildi.

ÖRNEK TİYATROLAR YARIŞMASINDA ÜÇÜNCÜ OLDUK.

Bu yıl İl Milli Eğitim Müdürümüzün tertip ettiği “Örnek Tiyatro-lar” yarışmasına okulumuz Ahmet Meral’in yazdığı Hasır Bilezik adlı oyunla katılıyor. Türkçe öğretmenimiz Emrullah Karahan be-yin gözetiminde yürütülen tiyatro çalışmalarımıza, müzik öğret-menimiz B.Sena Kesim ses ve efekt çalışmalarıyla , resim öğret-menimiz Pelin Karadeniz sahne ve kostüm düzenlemelerindeki katkılarıyla yardımcı oluyor.

Sanat danışmanı Erkay Yavuz beyin teknik katkılarında sağ-landığı oyunumuzun oyuncu kadrosu aşağıdaki isimlerden oluş-maktadır.

ÖRNEK TİYATROLAR YARIŞMASINDA 3. OLDUK

Page 48: FAZİLET ÜÇ KUŞAK

44

GELECEĞİN DAHİLERİ ARASINA ÜÇ ÖĞRENCİMİZLE KATILDIK

Öğrencilerimiz Üsküdar Çocuk Üniversitesinde

Üsküdar Çocuk Üniversitesi; Üsküdar Belediyesinin İstanbul Medeniyet Üni-versitesi ile ortaklaşa gerçekleştirdiği bir “sosyal sorumluluk” projesidir. Bu proje ile; yüksek potansiyelli (üstün yetenekli) çocukları açığa çıkarmak ve geliştirmeyi hedeflemektedir.

Bu üniversite; 9-12 yaş aralığındaki yüksek potansiyelli öğrencilere ders dışı serbest zamanlarında ve uzun soluklu bir süreçte (8 Aylık süreç) ücretsiz uygula-malı bir eğitim vermektedir.

Bu çocuk üniversitesi eğitim programı-na Özel Üsküdar ilköğretim okulumuzun 6-A sınıfından SALTUK BUĞRA ÇİFTÇİ, 4-A sınıfından DUA SÜTÇÜ, 3-A sınıfın-dan ZEYNEP SU KESKİN adlı öğren-cilerimiz katılarak geleceğin dahi adayları arasına girmeyi başarmışlardır.

Rehberlik servisi

Page 49: FAZİLET ÜÇ KUŞAK

45

Rebia YILMAZGüvenilir, dost canlısı tavırlarıyla dai-

ma ön plandaydı. Yıldızlar kategorisinde de yer alırdı. Arkadaşlarıyla birlikte oku-lu tavaf etme özelliğiyle her teneffüs ge-reken yerlerde bulanma özelliği ise unu-tulmazdı.

Arkadaşlarının, özellikle yakın dostlarının üzülmesine taham-mül edemez, her yolu deneyerek onları teselli etmeye çalışırdı. Tartışmalardan veya sıkıcı konulardan uzaklaşmak için dikkat-leri üstüne çekmekte de uzman sayılırdı. Mimiklerini çok fazla kullanan arkadaşımızın yüzünde bu durum ayrı bir sempatiklik oluşurdu. Derslere renk veren biri olmasıyla akıllardan çıkmaya-cak bir dostumuzdu. Onu hiç unutmayacağız.

Ömer Faruk MENGÜÇÇalışkan, esprili bir arkadaşımızın olan

Ömer’in üşengeç tavrı da onun belir-gin özelliğidir. Kendine çok güvenen Fa-ruk, girdiği her iddiayı kazanmasıyla da meşhurdu. İyiliksever bir kişiliğe sahip olduğundan herkesle iyi geçinirdi. Arası-nın bozuk olduğu hiç bir arkadaşı yok-tu. Sosyal hayatında başarılı olduğu gibi derslerde de başarısı yüksekti. Umarız ki yaşamı dilediği gibi geçer.

Onu hep tatlı üşengeçlikleri ve güler yüzüyle hatırlayacağız.

Elif BIYIK Hanımefendiliyle öne çıkan arkadaşı-

mız, gülüşüyle hep aklımızda yer alacak. Bazen derslere geç girip dersi kaynatsa da Elif, hep neşe kaynağımız oldu.Hare-ketli, enerji dolu arkadaşımız yorgunluk nedir bilmiyordu.Galiba bu onun hiperak-tif kişiliğinin de göstergesiydi. Enerjiyle dolu olduğu kadar sevgiyle de doluydu. Sınıfa yeni gelen arkadaşlarla hemen tanışırdı. Bir yerleri karala-madan duramazdı. Ders esnasında hem dersi dinleyip hem de

sıranın üstüne değişik şekiller çizerdi. Ona, neden bu kadar ka-ralama yaptığını sorduğumuzda, boş duramadığını söylüyordu. Sıraların aksine Her zaman her durumda kalpli tertemiz olan bu sevgi dolu enerji kaynağı arkadaşımızı hep bu yaptıklarıyla hatırlayacağız.

Samet YILDIRIMSınıfın yıldızları arasında yerini alan

arkadaşımız, futbola olan ilgisini ders-lerine göstermiyordu. Son zamanlar-da taktığı gözlüğüyle iyice aktör ro-lüne adapte olmuş görüyordu. Futbol oynamaya sınıfta da devam etmek is-tediğinden bazen kurallarla çatışıyor-du. Onu da bu ilginç ve komik hareket-leri ile hatırlayacağız.

Ebrar Sena İSKENDERDost canlısı; ama bir o kadar da çev-

resine mesafeli dururdu. Asla yalan söylemezdi. Dürüst ve mantıklıydı. So-runlarını arkadaşlarına danışır, onların da fikirlerini sormadan hareket etmez-di. Başarılı olması ve sınavlarda aldı-ğı yüksek puanlarla ilk üç sıradan hiç düşmezdi. Hep iyi bir dost, iyi bir dinle-yici olan Ebrar, hepimizin güvenini ka-zanmıştı.

Bütün güzel özellikleriyle Ebrar her zaman anılarımızda yer ala-cak.

Sadi KOPUZEspri yapmayı seven; ama bazen şa-

kalarının dozunu ayarlayamayan Sadi yine de her zaman arkadaşlarının gön-lünü almayı bilmiştir. Grubuyla birlikte sınıf ortamını bozarak dikkatleri dağıt-mak özel uzmanlık alanına girer.

Onu hep sevgiyle anacağız.

2013 MEZUNLARINI UĞURLARKEN

Page 50: FAZİLET ÜÇ KUŞAK

46

Esma Nur DOĞANSınıf başkanımız da olan Esma arka-

daşımız, sorumluluk sahibi, güvenilir bir arkadaşımızdır. Bu yönüyle öğretmen-lerinin gözüne girmeyi başaran Esma, görevlerini büyük bir itina ile yapardı.

Onu hep böyle sevecen ve sorumlu-luk sahibi kişiliği ile hatırlayacağız.

Berkay KAHRAMANBerkay, başarılı olmayı sever; fakat ra-

hatını bozmayı da istemezdi. Derslerde zaman zaman hayallere dalar, çoğu za-manda uyuyakalırdı. Özellikle konuşur-ken çıkardığı ilginç ve komik efektleri aklımızdan silinmeyecek.

Aslınur ELMACIGüzel diksiyonu ile süslediği sesi her

zaman zihinlerimizi süsleyecek. Kale-mi de oldukça güçlü olan arkadaşımız, aramıza bu yıl katılmış olsa da, anlaya-cağınız lafı sözü dinlenir birisidir. Kendi-sine yaşamı boyunca başarı ve mutlu-luklar diliyoruz.

Cengizhan GERZDerste pek parlak görünmese de

renkli, her şeye gülebilen, hazırlanacak slayt ve sunumları üstlenen bir arkada-şımızdı. Aynı zamanda o da sınıfın yıl-dızlarındandı. Güldüğünde otuz iki di-şini gösteren, Emrullah Hocanın tabiri ile ‘’Mir Cengiz’’ zaman zaman şiir ya-zar ve bu şiirleri şahsına münhasır yo-rumlarıyla okuyarak herkesi kahkahala-ra boğardı. Çevresindekileri her seferinde güldürmeyi başararak insanları karın ağrılarına mahkum etmiştir. Onu hep şakacı tavrı ve ilginç hareketleriyle hatırlayacağız.

Sevde Nuran HAMDEMİRCİAramıza bu yıl katılan Sevde’nin ba-

şarısı, unutkanlığı olmasa daha da arta-bilirdi. Son derece iyi niyetli bir arkada-şımızdı. Eğlenceli kişiliğinin yanı sıra iyi bir dinleyiciydi. Sosyal medya ortamın-da şiirleri ile tanınan yüzü ve sesi gü-zel bir arkadaşımızı hatıralarımızdan çı-karmayacağız.

Yasir BAYRAMOĞLUGenel kültür bilgisiyle herkese dilini

yutturan Yasir, basketbol, tenis ve fut-boldaki yeteneğini yıllarca Beden Eğiti-mi derslerinde hepimize gösterdi. Kimi zaman kıskandık, çoğu zaman da gu-rur duyduk. Sporda başarılı olduğu gibi derslerde de çok başarılıydı. Kendine özgü kaliteli şakalarıyla hepimizi güldü-rüp, eğlendirirdi. Paylaşmayı seven ve dostlarıyla hiç sorun ya-şamayan biriydi. Her şey dilediğince olsun.

Sedanur DAŞDANEdebiyatçı kişiliği ve güçlü kalemiyle

tanıdık onu. Her zaman gereği gibi ha-reket eder, daha çok kalemini konuş-tururdu. Aldığı ödüller de ona güç ka-tıyordu. Arkadaşlarını önemseyen iyi kalpli bir dosttu. Herkesin iyiliğini dü-şünürdü. Bu güzel yönleriyle sevgimizi kazanan Sedanur arkadaşımıza bol ödüllü bir yaşam diliyoruz.

Recep EKŞİKendi deyimi ile namı diğer ‘’Kira’’.

Gereksiz sorularıyla derse neşe katan bir arkadaşımızdı. Recep ders saatle-rinde montların altına saklanırdı. Hoca-lar ne yaptığını sorduklarında, silgisini düşürdüğünü ve onu aradığını söyler-di. Çok renkli bir arkadaşımızdı. Birkaç arkadaşıyla birlikte toplanıp hiç sıkıl-madan apaçi dansları yapar, saçları-nı da yaptıkları danslara göre şekilden şekle sokarlardı. Okulda ne olup bittiği konusunda eksik bilgi-si yoktu. Ve bildiklerini kendine saklama konusunda baya iyiydi. Onu hep esprileri ile hatırlayacağız.

Kübra KARAGÖZGüler yüzlü, kibar, arkadaş canlısı

olan Kübra’nın dostluğuna her zaman güvenebilirsiniz. Müzikle dinlemeyi çok seven Kübra’nın ‘’Kolpa’’ adlı müzik grubuna karşı büyük bir beğeni duyardı

Sorumluluklarını bilen ve ödevleri-ni vaktinde teslim eden arkadaşımız, özellikle son zamanlarda “ödül fişi” toplama rekorunu kırdı de-nilebilir.

Yaşamında hep hayırlı rekorların sahibi olmasını diliyoruz.

Hasan Behi ÇELEBİHer yönüyle seçkin bir kişiliğe sahip

olan Hasan kendine özgü katkılarıy-la derse renk katardı.Michael Jackson yürüyüşü ve kaykay sürme yeteneğiyle arkadaşlarını kendine hayran bırakırdı.

Gizemli bir kişiliğe sahipti.Canı sık-kın olurdu çoğu zaman ne olduğunu, neler yaşadığını söylemezdi.Yorgunlu-ğunu kahvesiyle giderirdi.Tam bir kah-ve tiryakisiydi.Belki de en iyi arkadaşı oydu.Onu hep sessiz ve vakur tavrıyla hatırlayacağız.

Esad GÜLNARSessiz duruşu çok iyi bir gözlemci ol-

duğundandı. Esad, hassas ve nazik bir beyefendiydi.

Arkadaşlarıyla arasının bozuk olma-sına dayanamaz, alttan alır, özür di-lemeyi bilirdi. Derslere, öğretmenle-re, biz arkadaşlarına kısaca her şeye ve herkese saygı gösteren, çok temiz kalpli bir arkadaşımızdı.Onu hep Beyefendiliğiyle anacağız.

Page 51: FAZİLET ÜÇ KUŞAK

47

Ahmet Halil KOCAİZMİRLİHareketli tavırları derslerde sorun

olabilse yüzü bu sorunu çözmeye ye-terdi. Kendine özel bir kişiliği vardı. Ona ne yazılır, nasıl ifade edilir bile-miyorduk. Bazı arkadaşlarımızın deyi-miyle ‘’Anlatılmaz yaşanır.’’ bir dünyası vardı. Ama yine de onu iyilikleri , pay-laşımcı tutumuyla hafızalarımıza kazı-yacağız.

Serhat ÇİFTÇİSerhat, çalışkanlığı ve büyük dans ye-

teneği ile daima anılarımızda yaşaya-cak. Neşeli arkadaşımız her zaman bizi güldürecek bir şey bulmuştur. Eksikleri-miz olduğunda bize konuları bile anla-tan fedakar arkadaşımız her türlü me-selede çevresine yardımcı olmuştur. İyi bir sırdaş iyi bir dinleyiciydi. Onu hep bu iyi yönleriyle hatırlayacağız.

M.Emin KILIÇALP Hemen her konuda fikri olan Emin,

bu düşüncelerini açıklamaktan büyük zevk alırdı. Bir yerde ismi geçince, ne-

rede olursa olsun oraya ulaşır ve ‘’Benim ismin neden geçti? Ne olduğunu hemen anlatın bana’’ der, bizi zorlardı. Neşeli, ha-reketli tavırlarla hayatından memnun görünürdü.

Dileriz yüzü her zaman gülsün, mutlu olsun.

Furkan Uğur ULUDAĞİlginç esprileri, futbol oynarken zili

duymayıp derslere geç kalışıyla meş-hurdu. Sorulara verdiği ilginç cevaplar ve kullandığı sözcüklerle öğretmenle-rimizi şaşırttığı olurdu. Onu güçlü sesi ve etkili duruşuyla hatırlayacağız onu.

Ahmet Yahya YILDIRANDerslerle arası her zaman iyi olan Ah-

met, çevresine karşı son derece say-gılı, nazik bir arkadaşımızdı. Gülüm-semesi yüzünden hiç eksik olmayan Ahmet futbola ve Matematik dersi-ne duyduğu sevgiyle bilinir. Eminiz ki parlak bir gelecek onu bekliyor. Biz de ona sağlık ve mutluluklar diliyoruz.

8/A Sınıfı Adına 2013 mezunları için sınıfın ortak duygularını kaleme alan Rebia YILMAZ ve Elif BIYIK arkadaşlarımıza teşekkür ediyoruz.

Özel Üsküdar İlkokulu Aile Birliği Başkanımız Ayla Şentürk’e ve Özel Üsküdar Ortaokulu Aile Birliği Başkanı-mız Muhterem Taşçı hanımefendilerine dergimize maddi ve manevi katkılarından dolayı teşekkür ederiz.

Page 52: FAZİLET ÜÇ KUŞAK

48

MİLLİ EĞİTİM BAKANINDAN ÇALIŞTAYA TEŞEKKÜR

Milli Eğitim bakanımız Nabi Avcı Anao-kulları Çalıştayına bir telgraf göndererek başarı dileklerini iletti.

Telgraf metni

ANAOKULU ÇALIŞTAYINA İLGİ BÜYÜKTÜ

FAZİLET Eğitim Kurumlarının Kim Psi-koloji ile gerçekleştirdiği Anaokulları çalış tayına Anadolu yakasında faaliyet göste-ren Anaokullarından 200 ‘ü aşkın idareci ve öğretmen iştirak etti.

Anaokulu Çalıştay ‘ı, 6 Nisan cumarte-si günü saat 10:00’da Özel Üsküdar İl-köğretim Okulu Müdürü Ahmet Meral Bey’in açılış konuşması ve başarı dilek-leriyle başladı.

Birinci oturumda söz alan Doç.Dr. Os-man Sabuncuoğlu okul öncesi ve oku-la başlayan çocuklara nasıl davranılması gerektiği konusunda psikiyatrik yaklaşım-larda bulundu.

Uzman Psikolog Ebru Demirköz , va-kalardan hareketle çocukların uyum so-runlarını ve çözüm önerilerini ortaya koy-du. 8 anaokulu öğretmeni ve 8 rehber öğretmen grup çalışmalarıyla anasınıfın-

da karşılaşılan sorunları irdeleyerek çö-züm önerilerini katılımcılarla paylaştılar.

Yemek ve çay molasından sonra ,II.oturumda söz alan Uzman Psikolog Ömer Akgün oyuncak seçiminde çocuk-ların zeka ve dikkat becerileri güçlendi-rici eğitim materyallerinin seçilmesinin önemli olduğunu vurguladı.

Çalıştayın son bölümünde Uzman Pe-dagog Zeynep Temizer Atalar , katılımcı öğretmenlere Metropolitan Okul Olgun-luğu ve Gessel test eğitimleri hakkında genel bilgiler verdi ve testleri katılımcılara uygulamalı olarak gösterdi.

Çalıştay öğretmen ve idarecilere katılım belgesinin takdimiyle sona erdi.