Evde Yoktum
-
Upload
evde-yoktum -
Category
Documents
-
view
237 -
download
3
description
Transcript of Evde Yoktum
şiir bülteni aylık
murat çelik, ümit güçlü, bilal söylemez, gary snyder, oğuz demirel, muhammet özmen, faizal lulat, salim nacar, ümit erdem, usame söylemez, can küçükoğlu
nisan 2015
sayı: 2
dün dağlarda dolaştım
evde yoktum
Faizal Lulatlooking up
3
Deneysel Şiir’i ekolleyebilir miyiz? Deneyelim : 2000’li yıllarda şiirde deneyselin
topyekün hareketi söz konusu oldu. Kişisel deneyler Divan Edebiyatından günümüze kadar yapılmıştı, yapılıyor da. Fakat bir dergi (birkaç dergi) etrafında toplanma, kuramsal olarak düşünme vb. eylemeler ilk kez olageldi. Bu yüzden 2000’lerde yazanları, bu önemli dergileri çıkartanları öncü kabul etmek gerekiyor kanımca. 2010’larda yazanları ise ikinci kuşak olarak görebiliriz. Hatta edebiyat tarihçisinin işini kolaylaştırmak için “ekoller” oluşturulabilir. Ben deneysel şiirde iki şehri çok önemli görüyorum ve ekolleme’nin bu iki şehri odaklayarak yapılabileceğini düşünüyorum. Şehirler: İstanbul ve Konya. İstanbul Ekolü, so-mut şiir ve görsel şiirin yaşadığı bir yer. Hatta mizahçıl şiiri de oraya yazabiliriz. Konya Ekolü ise dil ve anlam şiirin temsilcisi olarak görünüyor.
mustafa ırgatece ayhan
murat çelik
4
Kişisel olarak ise şiir yazanların bunları önemsemesini ve kendilerini bir yere ait görmesini olumlu bulmuyorum. Ait olmak, temsil etmek zayıflıktır. Olabildiğince kendi başına kal-malı şiir yaratıcısı. Bunları düşünmeli, tarihi önemsemeli ama rol kesmemeli. Peki ekol işinden neden bahsettim? E bizde her işi şiiri yazanlar yapar. Ben de ortaya bu fikri atıp kaçacağım. Uğraşmak isteyen bir eleştirmen, bir tarihçi ya da akademisyen filan çıkar belki.
Sonu Zor: Bir şair öldüğünde, bitiremediği şiirleri de ölür. Yayıncılar, arkadaşlar illa bu yarım şiirleri basmak isterseler,
tıpkı basım yapmak zorundadırlar. Çünkü bu daha ahlaklı olur. 2011 yılında çıkan Sonu Zor da böyle bir kitap. Mustafa Irgat öldükten sonra arkasında kalan, bitmemiş şeyler toplamı. Ama kitap ‘tastamam’ bir sürü şiirden oluşuyor. Ahmet Güntan ya-pınca oluyor belki. Peki Ahmet Güntan kendini bu işi yapmaya nasıl inandırmış? Bir rüya görülmüş ve… Evet, evet şaka değil. Kitabın “hazırlayanın notu” köşesinde şöyle diyor Güntan : “Bu işi ben mi yapmalıyım, Mustafa’yı daha iyi tanıyanlar var. Sonra bu duygumu da bir rüya çözdü, ben rüyalarımı hiç hatırlamam, Mustafa, Burak Fidan’ın rüyasına geldi, rüyada Mustafa’nın bana dediği şu: Şairler kendi şiirini sırtlanmak zorundadır, bazıları ölünce enkazda kalır, ta ki başka bir şair onun şiirini taşıyıncaya kadar, o zaman hafiflik olur” Hafiflik oldu, doğru. Şiirler Ait’siz Kimlik Kitabı’na göre oldukça ‘hafif’. Güntan’ın buna da cevabı hazır : “… bu kitapta okuduğunuz şiirleri Musta-fa olsaydı başka türlü bitirebilirdi, benden bir başkası olsa, başka
“ Bir şair öldüğünde, bitiremediği şiirleri de ölür. Yayıncılar, arkadaşlar illa bu yarım şiirleri basmak isterseler, tıpkı basım yapmak zorundadır-lar. Çünkü bu daha ahlaklı olur. ”
5
türlü bitirebilirdi, bu şiirleri ben bitirdim, bu konuda rehberim sağken yayımlanan kitabı Ait’siz Kimlik Kitabı oldu.” Güntan şunu unutmuş herhalde : Tabii Mustafa olsaydı başka türlü biti-recekti. Çünkü şiirler Mustafa’nın!
Kendime salık : Ölmeden iyi arkadaşlar edinmeye gayret edi-neceğim ya da çekmecemde, bilgisayarımda, akıllı telefonumda yarım şiir, yarım dize bırakmayacağım.
Bir de şu : Somut şair rüyaya inandı.
Açık Hece Bitişler: Kaan Koç’un Biraz Konuşmasak’ını okudum. Kötülemek gibi bir niyetim yok. Şiirde bir ‘güzellik’ bulabilmekti derdim fakat bu güzelliği yaşatmayan bazı aksak-lıklar gördüm. Bu aksaklıkların birinden bahsedeceğim : “açık hece bitişler”. Şiirin özellikle üst üste –a ve -e sesiyle bitmesi beni rahatsız etti, bir basitlik gördüm bu bitirişlerde. Yazılanlar mani değil, tekerleme değil. İmge var, sözcük dağarı var peki bu açık heceler neden? Sene olmuş 2015 böyle şiir yazılabilir mi? Cevabını şair versin. İşte kitaptan örnekler :
….____ yeni acılara
____ bir darbuka____ bir yosma(TEHCİRNAME, s.20)
____ ya da sen de;____ onu söyle____ duvarın ötesine(YÖNERGE, s.26)
6
____ doçent seyrinde____ kurallar güncesine
____ her ihlalde____ olsa bile(YÖNERGE, s.26)
____ aşkın n’olduysa____ verdiğim elma____ parlayan musa(BAŞKALDIRAN İNSAN, s.28-29)
____ arasında kendime____ dönük ve____ tekrar geçene(A.S. 200, s.31)
____ en önde____ saldırırken ötekine____ kaçtığı fesleğenle____ önümüze(İKİLEME, s.38)
____ diyorum sana____ ayıran musa____ dişlerimin arasında,(TAPINI, s.48)
____ yapış yapış sana____ bir musa
____ sıkıştırılan muska
7
____ yürürken sokakta(KENDİME V. S. T. R., s.62)
____ değildir hâşâ
____ yerlerde aramakla____ bir rabia____ anımsatıyor bana(2013 HAZİRAN, S.69)
____ başından uzağa____ diye başıma;____ anlatan arya!(AŞK RESMİ GEÇİDİ – 2, s.74)
…Yanılmaktan yangın ümidimden, sonraSonrası bildiğin gibi ey ayna
Israrla batmaya çalışırken güneş havadaNilüfer suda, yosun suda, çınar ortadan kırılıp topraktaSolmayı beklerken, su da çürütürken kendini ve dünyaYerinde duramayan ayyaşı oynarkenParmak izlerimi soyup yapıştırıyorum cama
Baktım da, dümdüz ve ortadan kırık aynaBırakmamış yüzümde sevinmelik tek nokta(ONÜÇ’Ü UNUTMA, s.85)
(“-a”ları bir de genel olarak sayasınız diye son örneği biraz uzattım.)
8
Şiir Yapım :
insan ortasında dolandım bir göz bir göze değince ürkü bankamatiklerin para sesine hayrandım, komutlarına
şehre hangi kapısından girsem şehirden çıkamadım boyacıya yanaşıp dedim ki : böyle boya, ayakkabılarımı çıkarmam
çoraplarımı göremezsin çoraplarımla uyurum ben uykumu göremezsin, rüyamı göremezsin
sigara ve çay içtim, gözlüklü ihtiyara gülümsedim heykellerin önünde durdum şehrin heykeli bile olurdum, teklifle olurdum ama sevgilisinin motoruna binmiş kıza baktım sarı ütü saçları vardı, saçlarını kaska koydu, yok oldu eski hoşlantı kızım geçti önümden tanımadı, tanımasın onunla bir kez gülüşmüştük tarihe bu kalsın
boyu acelemli, terli, ıslakboyu yavaş, sarhoş, pelte pelte dilimin ceketi olsa kolları yamalı dilimin bir bez dolabı öğrenci evindeyıllarla solmuş rengi alaca ben ona kollarımı çıkarıp assam orda dursun
9
kendimi yokladım ceplerimi yokladım kendime bugün de inanmadımarka arkaya durunca güzel görüntü olabilen şeylere inandım masanın üzerindeki şekerlik konuya hiç dahil edilmedi ilanı eskimiş bir işi tuşladım o pozisyon eskimiş, tozlanmış bilmez yaptım, kendimi anlattım : kendime inanın
ses hiç tınmadı dedim ben de sonuçlarla ilgili değilim “GENÇLER NE İSTİYOR?” diye bir bez sermiş dinci muhalif partigenelev beze yazıyor ıslak elle bir asker bir askeri sırtlamış çarşı izninde bağrıyor: “şafak 265 bitsin bu askerlik a.koyim”.
bitsin bu askerlik.
İlkin fiilleri saydım. Ol- eyleminden 8 tane vardı bunları azaltma yoluna gittim. Metinde –m sesi baskındı, yine tır-panlamaya çalıştım. Birinci tekili öldürmem gerekiyordu bu-nun için. Beceremedim. Sahiciliği öldürebilirdim, çekindim biraz. “Büyük adım, küçük adım” tekrarını kaldırdım. Bu ucuz bir numara olacaktı bir flâneur için. Şehir kapısından bahsettim, eski şehirleri düşündüm, Selçuklu şehrinde kapı var mı bilmiyorum, araştırmadım. Biraz masalsı bir ifade ol-sun istedim. Çorapların mahremiyetinden bahsettim. Şehrin heykelinden kastım şehre yapılan ucube bir yapıydı adını da ne koydum : “Konya Penis Heykeli”*. Gedavet tarafında bir
10
çaycıda oturup sigara ve çay içiyordum. “sevgilisinin motoru-na binmiş kız” pek olmadı, sevgilisinin arkasına oturmasını başka türlü de söyleyemedim, içime sinmedi. “Dil”e yaklaş-mak için acelemli (nemli), ıslak, pelte sözcüklerini kullan-dım. Dilin iki işlevine uzanmak istedim. Dil üzeri dil. Dil bir ceket oldu ve yine dil olan bir bez dolaba yerleşti. Hem de öğrenci evindeki bir bez dolaba, yalnızca öğrenci evinde kıymeti olan bir bez dolaba… Bir flâneur’ün ilk inançsızlığı da kendinedir. Gün başlar, kendine inanmayarak başlar ve kendini yeniden icat etmeye uğraşarak devam eder. Cadde gezintisi sonrası yine sabitlenme. Masa, şekerlik ve sokak içi sığınak. Son anlattıklarımsa gerçek. Şiir arayışımın bir ar-mağanı belki, bilemiyorum. Ve özetle bitsin bu askerlik. (Bu arada şiire başlık bulamadım. Bir Yürüyüş Eylediler’i bozup Yürüyüş Eyledi Biri diyesim var ama bakalım, kısmet.)
*
Faizal Lulat465% Rain
12
ÜMIT ERDEM üç bizlik kuralı
1.
Vurdukça daralan yüzümü aynaya oturttum.Henüz seyretmek için genç olan bir telaşla sabaha inanırdımBen caddelerin kıvamında ellerimi aldım yanıma ezberim derin kıvrımKaldırımlarda yüzümü düşündüm veHatırladım geçkin ellerimin geçmiş karakterlerini
Beni şehre mecbur kılan gürültü neydiVe bu mimarinin tekrarı kadar Yumuşak beton hınzır telaş neyinnesiydi
13
2.
Sana güvercin uçurdum aklın biraz acemiydiFakat kaldırdığım tüm leoparları tezelden giydinSen kazayı giyindin bana bela astarı kaldıTuttun pençeni alnıma yasladın alnım Geniş coğrafyalara bölündü
3.
Kucaklarım yer değişti sana sarılmalarımla Sarmal hallerim geldiAğzını alıntıladım ağzın bir halkın geleneği sürekli içkinKubaranlar arka saflarda boy verirken pankartlaraÖlümü yeniledin kefeni taşıdın ikimiz törene gömüldükBak bu bandolar bizim için biz ciddi yüzler gösterdikNeslimizi aldılar bu devrime yetiştirdiler Gelegele bu hizaya yaslandık Teşekkürler şendi ölüm perde: açık kalsın
14
USAME SÖYLEMEZ
yirmi tane şubat
dipdim yeni şeyler ördüler bana.dört aylık bir boşlukla doldum .camım karşısımda bekleyen dönüyordiye diri bir gün olmadı
kanı kattılar pür çelik büküp etimle.şizofrenler biyosferin yamalarıydıo zaman taşım alanlarımız yine de herhangi bir kadının rahimleri kaldı
.senin annen ne fark eder ki tek
.değildir. bir çocuğu soğuktan yapmadılar
.vurmadılar çünkü çok tüzeltorbacılar bıraktılar partlarında
15
yıllarca çözünüme uğramış bir kayagibi uğradım ben de sana.tütünümüz kum oldu artık gelmemama bir daha gelmem ama
sağ kolum bu hayat gibi yorgun atıyor.geceden çıkmak mutfağa benzemiyor.boşluğun rahminin kuraklığıen yeni dünyalarımı ağrıtıyor
tok saatler batıyorsa lambalar açıksaatler yine gecikiyorsa, sauzar böyle yokluğunu biriktirir.yokluğunu bit,it,irir
16
Faizal LulatNeighbours
17
ÜMIT GÜÇLÜ
parmak izi
ben bu mahallenin en pisikopatı. ağzına mermiyi yuvarlarımcanımı sıkma bir iki bişey anlatıyorum oturbu gözleri aşşalarda az eritmedimbir Canon fotokopi makinasının ağzına az sokmadımtutanaktır: suçlunun olay mahallinde parmak izi yoktursert cisimleri severim şöyle bir metal zımbadişini çekmek için demir pens ani durumlardaçoraptan kelebek banyoda jilet takımıizbe bir yerdeysem, beni sen mi yamultcan
yirmi sekizinci kat masanın çarprazı, parmak izi yokturolay yeri, ateşböceği yanıp sönerboğarak kafasını duvara çarparak öldürmeklasik: doksan sekiz milim namlu Kırıkkale şarjör doludur
18
emanet benim elimde dedim ben bunun için yaşıyorumkabzayı görüyo musun onu her gün yaladımsuratında iz bırakmadığım adam kalmadıbu mahallenin en manyaanı dövdüm turan abiyibenim dedim kaybetcek neyim varçıkışta sizin de kafanıza bi mermi yürütürümdedim neyim var kaybetcek gözüm döndü hayvanikovanlar akıyo tın tınnnbana ders mi ders vercek adama mı benziyomben bu zırhları suratıma nasıl ördümkılıçla vursan yüzüme kanamayacakdemir testerelerle yanaşsan dedim ufak bi sıyrık alamıycanben bu çöpte soba dumanı içtim eklemlerimi demirtozuyla yıkadımgeride dedim bıracak ne var ne kaldı
yürüdüm kurtlar bağırdıköşeyi dönünce makinanın ağzı sertleştibenim suratıma bakacağın yeri on üç kere düşündedim bastım tetiğe altın vuruşçıktım çıkabileceğim neresi varsa radikal
19
sabah akşam şuça yani şiireçöp pislik kan taşıdım turan abiyi ben. böyle.düşünemedim hiçbir şeyi
(sen bir pisliksin seni yok etmelidemirlere tellere avluya ranzaya asmalı)
kendi sehpamı yonttum suç çekiçleriyle dişköklerime demir ipleri kendim bağladımbana göstereceğin kartları dedim on üç kere düzeltdışarıdaki köpekleri görüyon mu nası havlıyolaröyle bi hınç öyle bi nefret öyle bi kan kusmaparmak izim yok bakma albümlere, bırakmam nerde bir hayvan bağırıyosa o taraftan geliyorum
20
Bayat ekmek benzetmesine biraz-dan döneceğim. Önce şiir ve kur-gu arasındaki ilişkiden ne anladı-
ğımıza biraz değinelim.
ismet özel
BAYAT EKMEK VAR YER MSN?
ümit güçlü
21
Şiirin kurgu olmasından kast ettiğim şey, “şiir kişile-rinin” şair kişi ile ayrı boyutta varolduklarıdır. Bu ayrım bazı şairler tarafından kasıtlı bir şekilde vurgulanırken, bazılarında şiir, “gündelik gerçeklik” düzleminde ele alını-yor. Ben birincisinin ustaca ikincisini ise acemice bir tavır olarak görüyorum. Burada bir mesafeden bahsetmeliyiz. Yazarın kahramanı ile olan mesafesi. Bu mesafe, şiirde kendisini “ben tasarımlarında” gösterir. “Ben İsmet Özel şair kırk yaşında” dizesi ile başlayan şiir, bu tasarımın en iyi izleneceği şiirlerden biridir.
Bugünün şiiri için vasat olan nedir? Şiire aforizma sok-mak, şiirde insan şöyledir, insan böyledir, hayat şunlar-dan ibarettir gibi boş sözleri, şiire sokmaya çalışmaktır. Bugün vasat olan ve yaygın olan budur. “Şiirimizde söy-leyeceklerimizi net bir şekilde söyleyelim arkadaşlar” bu ifade bugünün kötü yazılan şiirinin ve vasatının en ka-rakteristik ifadelerinden biridir. Gündelik gerçekliği ve deneyimi, olduğu gibi aktaran, bize bir tecrübe sunduğunu sanan, yaptığı bir iki tespiti ve gözlemi “dilsel gerilimle-rinden arındırarak” ifade eden, şairi olağanüstü bir varlık olarak konumlandıran, anlamak için hiçbir çaba gösterme-diği şiirleri anlamsız diye etiketleyen kişilerin yazdıkları şeyler, bugünün vasatıdır. Bugünün şiirinin, okuyanların gözünde değer kazanmasının ölçütünün, okuyanın bakış açısında saklı olduğunu düşünüyorum. Şiir bugün neden horlanıyor? Çünkü şiiri yazan kişiler bir numara sunamı-yorlar. Okuyunca, daha önce karşılaşmadığı şeylerle kar-şılaşmayan okuyanlar, bu şiirlerden çok çabuk sıkılıyor-lar, haklı olarak. Vasat şiir, kendi basit deneyimini, dili
22
kullanmaktan korktuğu için olduğu gibi sunacaktır. Hatta bize şöyle diyecektir. “İmge kullanma abuk subuk şeyler yazma”. Dolayısı ile onun en çok değer vereceği şey “dize yazmaktır”. Nedir dize yazmak? Vasatın kabul edeceği şeyi ona sunmaktır. Vasat, kendisi ile iletişime geçen bir şiiri tercih edecektir. “Ne söylüyor bu şiir” diye soracaktır. Hemen bir etiketi daha vardır. “Meselesi Olan Şiir”. Dil düzeyinde araştırma yapan metinleri ve şiirleri snop bula-caktır. Ondan adeta korkacaktır. Onun düşüncesine göre dize yazamayanlar böyle şeyleri saçmalıyordur. Şiirin kağıt üzerinden pratik hayata ve “entelektüel söyleme (düşünce-ye)” fayda sağlayamayacağını aklına bile getiremeyecektir. Hangimiz en son bir şiiri okuduktan sonra şiirin anlattığı şey üzerinden daha önce düşünemediğimiz şeyleri düşün-dük? Hiçbirimiz. Şiirin temel çıkış noktası düşünce, tespit olamaz.
Şair artık kürsüye çıkıp konuşamaz çünkü dinleyiciler kayboldu. Bu kürsünün yeri bugün düşünce olabilir, din olabilir ama şiir olamaz. Şiir bugün ancak dil düzeyinde ilerleyebilir. Dilin alanına dair yapılan deneyler varlığın alanına dair yapılan deneylerle çakışabilir. Yukarıdaki “ben tasarımlarının” şairin gündelik hayatı ile farklı oldu-ğunu söylerken bir mesafeden bahsettim. Bu mesafe bazen açılır bazen kapanır. “Yazarın bilinci”, şiir kişisinin bilin-ci ile çakışabilir. Eylemin ve deneyimin felsefesini yapmış olan Mihail Bakhtin bunu şöyle ifade ediyor:
“Yazar ve kahraman birbirleriyle mücadele ederler; bazen birbirlerinden aniden uzaklaşırlar. Ama bir yapıtın eksiksiz tamamlanmasının önkoşulu, yazar ve kahramanın birbir-
23
lerinden kesin bir şekilde uzaklaşmasına ve bu mücadeleden yazarın galip çıkmasına dayanır.”*
Bu bağlamda düşündüğümüzde İsmet Özel’in Erbain kita-bında şairin kendi beni ile şiirdeki beninin mesafesinin kısa olduğunu (bazen çakıştığını), Of Not Being A Jew kitabında şiir kişileri ile arasındaki mesafenin açıldığını söyleyebiliriz. “Tavzih” şiirinden örnek bir bölüm alarak bu “deney / dene-yimleri” gösterelim.
“Yılışım o. Gelelerdi gelinirdi inkârdan hünkârca. Geldi külbastınınsonu sönüverdi basık. Çöpüyle de çöpçüsüyle de sonradan görmetiftikten olma meteliksizlik çektiğinden deldi dağı. Saksağan değildağı binbirinin geçirgen dehrini sır aklayan surları dayaklayanharabitlerin bahanesi. Şekerlerin basbayağı bayattığı çakma plaka.Bayağı kesir. Kaçıncı ka[lı]şıyışı[m]. Yakışıksız, evet. Hoh teli hahtüyünde ters taraz. Ohoo o. Açılınır oyuluna yılışa çiğ çiğ yerimle.”**
Bugün bu şiire benzer şiirleri yayımlayacak dergi sayısı 3 bilemedin 4. Vasatın ihtiyacı anlaşılır olan. İsmet Özel’in bu ve buna benzer birçok şiiri şairin bu mesafenin farkında ol-masından dolayı yazıldı. Vasat olan anlamaz, yorumlayamaz. Bugünün bize dayatılan “arkadaşlar net bir şekilde yazalım şi-irlerimizi” diyenleri bu şiirleri yorumlayabilir mi? Cık. Peki bu şiirleri red yoluna gidebilirler mi? Gidemezler boyları yetmez. Üstelik birçoğu yazdıkları şiiri İsmet Özel’e borçlu. Borçlu du-rumdayken de benim sana borcum yok diyemeyenler bugünün ortamında bize “anlaşılır yazın” diye racon kesmeye çalışıyor. Borcu ödemek de git gide daha zor olacağa benziyor. Bunu da borcunu inkar edenler düşünsün.
24
“İne. Mi. Ne. Do. Si.” Ne demek mesela? Etiketiniz ha-zırsa buraya da yapıştırın bi tane. Gençleri eleştirmek kolay. “Tavzih” şiirini eleştir de görelim boyunun ölçüsünü? Kim-se çıkıp “gençler” diye cümleler de kurmasın. İsim vererek eleştiri yapalım. Ben, “bugünün yazılan şiirini anlayamı-yorum.” diyen herkese bu eleştiriyi yapıyorum. Anlamazsın tabi. Bu anlam meselesini İlhan Berk dünya edebiyatından analizler yaparak gösterdi. Bak biraz.
Önümüzdeki yıllarda tartışılacak olan “yeni şairler”, “genç şairler”, “2010 kuşağı şairleri” meselesinin temel konusu maalesef bu bayat ekmek. Her on yıl, bir kuşak oluşturmak için belirlenen “kutsal süre” olduğuna göre en az 5 yıl beklememiz gerekiyor. Kendinden önceki kuşağı eleştirmek de başka bayat bi konu. Klişe. Yine de herkesi içindeki öfkeyi kusmaya davet ediyorum. Bir hakaret cüm-lesi olarak, “çok iyi dizeleriniz var”.
* Mihail Bahtin, Sanat ve Sorumluluk, Ayrıntı Yayınları, 2005, s.69, Çev.Cem Soydemir
** İsmet Özel, Of Not Being A Jew, Şule Yayınları, 2011, s.96
25
MUHAMMET ÖZMEN
meramım ince ve net tekerleği bulup mekanı terketmeliydim tebdil-i mekanı da terketmeliydimtekerleği boynuma gereceğim zamanın önemi yok ama teşvik primiyle bulundu ceset
ben sadece-ben sadece ben olarak demir ağlardan geçebilirsem gideceğim yeri özledim
bohemian raks
26
uyumayıp da çölün yanında yatmam halıya dokunmuyorçün ki ben hiç beni korkutan yerlere serilmedimbeni korkan babam ve annem beni korkan halıdaki gülyumuşak çizgiler huymalıydı pederin genzindeki hayat gibiçün ki yaşamak güzeldi uluslar arası ve ilişik.düzeysizbir pederin boğazına gıcık girmişse yapmacıktırdüzülmüş masalara sinen kocaman göbekli ya da fit adamlar gibionların boğazına gıcık girmez yaşamakları güzeldirgeç ağaran bıyıklarıyla altından bir şeyler akan ırmaklarbir gülün yanında olsam bile aşkı har vurup harman savurmamamı.su içtiğim dere israf oldu çoktan azımsanmayacak ve akıllı çoktanbabamın bıyıkları neden erken ağardı söylemeyeceğimtarih kitapları ne yazıyorsa beyazı tersinde bilin
parayla münasebetim ekonomi sınavım iyi geçerse bırakacağım abraham lincoln sakalının kalınlığı kadarben son asrın aptal insanlarından olacağım
ben sadece-ben sadece ben olarakmeramım ince ve net ölü haberleriyle sarsılmayı ve sarsmayı özledim
27
“Şiir yazmağa aşık olduktan sonra baş-lamadım, şiir aşktan evveldi.” diyen
şair yalan söyler. Çünkü şiir lirle yoldaş-tır, adem dede havva neneyi çok sevince cennetten kovuldu cennetten kovulunca ağladı ağlayınca gözyaşları yeryüzüne düştü gözyaşları yeryüzüne düşünce li-tosferde tütün ve çay bitti - bugün ya-zıtlanabilir lir tabii ki bu değil. Şair in-sandır. Kanı yüz derecede poetik durur. Gonadından yürür, deliğinden bir cins görür. Ya da görmez, “BİR” şaire bir cins görünür. Şair, şiirden önce delinir ve de-lirir. “Ş” harfine heves eder. [delilik et ve kemiğidir*] (Ortanot-1: Maraş’ta yöresel sözcük yaratımı ş’siz pek işlemez, vurgu-lar ş’yedir; mesela sucuğa irişkit denilir. Bundan mıdır bilinmez, Maraş’tan çok delik çıkar.) Susar, acıkır, tuvalette daha çok vakit geçirmeye başlar, susar (şişşş eylemi) ve aşık olur. Kelime dağarcığın-da lirli kelimeler kasar sonra level atlar, bunları tek başına yapar -grup yapmaz. İnzivanın tadına bakar çünkü aşıktır. Dağarcık yeterince sözcük içermiştir,
ASLOLAN ŞIIRDIR BENCE
muhammet özmen
28
köşe arar. (Hatta bu süre zarfı içinde İsmail YK ve CanKan dinleyebilir.) Oturur yazar ya da ayakta yazar, belki telefonu-na yazıyordur. Başta düzyazı gibi yazar, sentaks ne ulandır. Şiir üzerinde çalışır ya da çalışmaz. Okunmak ister. Yollar ora bura. Şair, bu aşamada şair olmaz belki ama piyasaya lirli bir giriş yapar.
Az değişir, ş’yi terkedip ses etmeye başlar -sesi çok çıkar ba-zen. Deliler Gemisi*’nde bindiği dalı kesmeye kalkan en toy olanı değil midir zaten. Çakrası açılır. Şiiri gelişmiştir, yeniyi arar. Ne de olsa şiir marjinaldir. “İslam haritasında bir şair” başlığı altında Cahit Zarifoğlu’nun özgün şiirini öven ve “Gü-nümüz islamcı şairlerini anlamıyorum, dilleriyle bugünden uzaklaşıyorlar gibi geliyor bana.” diyen İlhan Berk haklıdır. Zaten İlhan Berk şiirde hep haklıdır.
Beni aşk ve baba büyüttü. Evrenden önce evrenin bulutsu yapısında tanrı tanecikleri vardı-şiir, brokanın sahasında gaz bulutuyken bu iki kelimeden ruh buldu. Babam hep bıyıklıy-dı hala bıyıklı, bana konuşmaz bana bıyıkaltından gülümser-di. Değişik değişik gülümserdi. Sizin lirik şiir gördüğünüzde bıyıkaltı gülmeleriniz gibi değildi babamınkiler. Hep aynı gülmemeli zaten baba. Mesela “Tanrı aşık kulları arasında adaleti nasıl tahsis edecek?” sorusu ile “Doğulular sakatatı neden bu kadar çok seviyor?” sorusunda aynı gülümsememeli bir baba.
Aşk büyütür adamı işte, açıklayamam şimdi bunu. Büyüttü beni de. Konu şu: Ben beni ben yapan bu iki şeye, özellikle aşka, nasıl ihanet edeyim? Şiirimden beni kulağımdan tutup beni esneten aşkı neden diskalifiye edeyim? Neden illa ayak-ları yere bassın ki şiirimin?
Bence şair arayış içinde olmalıdır, denemelidir, yeni keli-meler yetiştirmelidir. Bazen eskinin canına okumalıdır. Post-
29
modernist algıları var artık şairin ve her alan gibi artık şiir de kümülatiftir. Önceki aşılacaktır ya da eskinin üstüne ve altına koyulacaktır. Peki öncekinin öncesi olunursa? Susula-caktır, ikinci yeninin eli öpülüp kendi aşılacaktır.
Bence şairler birbirlerini döğüşmemeli. Sadece iyi şiir pe-şinde olmalılar. Poetikalar türer ama tarih bir halka, dönü-yoruz. Bildiğimiz yeni bildiğimiz eskilerden ne kadar eski bilmiyoruz. Mesela Osmanlıların tahtta olduğu dönemde de görsel şiir diye bir şey vardı. (Ortanot-2: hiyeroglif yazıtlardan daha somut şiir yazılamayacaktır bence.)
(Ortanot-3:
Tarih: Etki-Tepki~etki-tepki~Etki-Tepki =>
Tahmin: Oranı kaç bilmiyorum ama şahsen ben Türkiye şiirinde neolirik adında bir atılım bekliyorum çünkü bu ka-dar hiphopa ve epiğe lirin de bir tepkisi olacaktır, umarım yeni olur.)
İçeriği güncel tutup şair, lire de kızmadan dili denemelidir -çünkü erkekler de kadınlar da ağlar, ağlamak insanın epik bir failidir ve somuttur. İçeriği çoğunlukla toplumlar evrilir-lerken denerler zaten. Ama şair içeriği de denerse neonun iyisi olur. Aklı ön plana çıkarsın, öyle hemen hissettirmesin önce okuru bir dövsün, yorsun sonra uyutmasın. İnterrogasyonlar filan yapsın, sorgulama yani daha janti duranı yerleştirsin. Ahenk önemli, şiiri şiirlikten çıkarmasın. Dize bükücülük yapsın ama öncekilerden farklı büksün. Kısaca yaratılmayanı yaratsın, şiiri laçkalaştırmasın. Ya da bırakın kafasına göre yazsın. İyi şiiri gözünden tanırsınız zaten.
* Mustafa Irgat
30
Faizal LulatCamera Roll
31
BILAL SÖYLEMEZ
teologum tele
kıpçak steplerindereenkarnasyona da inanır bir teologaynı zamanda sevmez mecusileri
beni öldürmek istiyorsan uçurumdan at ve tepin üstümdekıpçakların yerine atlar konuşuratlar üşenir ve atlar ölürdemem o ki yürümek yasaktır kıpçak steplerinde
takvimde ilk cemre havaya düştü yazarkengüneş henüz doğmamıştıbiz bunun doğruluğunu da bilemezdikdört tane saksağan bir boy aynasını götürdükleri sıradanato’yu da çoktan dağıtmışlardı
ben kâğıtları zımbalarken üçer beşerbir kelime daha eklenirdi
32
CAN KÜÇÜKOĞLU
kırağiçe hanım
kuzuları unutulmuş bir çomar o sevgi vampiri.
körlerini kamışladığı içinsulamadığı aynasından okunmamış dua çıldırır
kulaçlarından erişemediği ışık mı boğulduranyoksası mı yoks-ahh
bir cevabı da sağr inmemek gözünde doğursalaracil dünde kalmazdı, geçmeze kadraj
baş parmağımın arkasından kanamayı güle alamaması bundan
buğuya tokuşturulmuş elin içleğini miktarca buluş istedi -kağıdı hatırlamak!
33
el simasıyla kurduğu dilişkiden bellisarılmaya ara verdiren tek zeni sarılmaya ağlayışı!
tahta bir kalem ısırılarak ağaca dönüşlenebil mi?kuş ağzıyla belkidun’u sessizliğin çıtmayan bütün tonlarında kemirecek aşkım var sırf sana biraz uzun yaşansın için buldur istediğim tek imgel son satırsızlık nasıl nasıl yazılır gül ağzıyla belkiunuttururuz künyemekleri veçiğnemeyi yarayan ne yok varsa
görünmeyen denizin dibinekendimizle ayrı yahutkendimizle ayrı birliktedüşmeyip de n’apıcaz be kamuran?
34
iyiden kesiyor ortalığı, gözün görmeye alıştığı saatlerdeyalnızlıktan adı güzele çıkmış bir yüzün iyiliği
hırsla bağını gevşetirkalbin ve odaların dizilişindeaynı gökten kavramış dindirmeyiaynı dilden bela okumayı sevdiklerineevlerde bir karış yer kaplayan ölümçocukların dilinde köpüren her şarkıdanyeni alışkanlıklar edinmişbir hayat geliştirirken kendine
- bütün yargıları deniz biçtiyani göğe dadanan unutmak işçiliğiniacı gibi gayet ciddi ve tutarsız bir bakımabütün vagonlar gibi o da bir hevestibirleşti sonra bütün istasyonlardaaşk umudu o hızla geçti -
birlikte başlamanıntelefon çağrılarına bıraktığıkilit mavisi bir kuş
böyle böyle karanlıkhani düşünmeye vaktin olmayan cinsten
ve uzandığı yerdeno göğü çeker kendineiçinden mandolinler geçenyabancı erkek orduları
SALIM NACAR
iyi saatte olsunlar
35
sesine bazı topluluk efektleri verilmiştutup bunu istiyorum dilinden dilimeöyle bağırmanı, öyle ateş kullanırkenöyle bir unutmakla büyütürken kalbini
madem küstür; dargındırpeygamber sevgilerini, çocuk yargılarınısüremezsin ileribahçeyi ortasından anlayançitlerin ve yorgun kadın diplerininuykusunu getirir koyar masayaanlaşılır ki o an, o akşambir insanı böyle sonsuz anlamanınörtürleri serilecektir üstümüze
içinden bir taksinin çektiği hızla parlayansokağı caddeyle birleştiren harfibulmak için, eşikleri ve pencere kenarlarınıuzun uzun kullanan o gözün eşitliğigelir kurulursun aramıza, soframızda bir yerinhiç kurumayan o bakıştan, o ırmaktanherkes için bir bakışın vardır, her zaman
sonra bakarım bir zamanakmış sicimler, kaynağından yer yer erimişmetal günlerini dile getiren zarftanağır ağır dokunuşun dökülüröyle kıyılmamış sevilmeyeöyle harcanmamış yoksulluktanhırsla bağını gevşetirgeceye bağlar sonra dilinikolaydan unutulmak içindünyaya bol gelen iyiliğini
nasıl sayıklamasın bunuiçim o aşkla hırpalanıyor durmadan.
36
GARY SNYDER
Çeviren : Oğuz Demirel
dağlarla selamlaşma
Köpüren derenin kenarına emeklerSert kaya çıktısına verip de sırtınıSuya batırır bir parmağınıPusuya düşmüş bir havuza dönüşürSuya batırır iki elini deSuya batırır bir ayağınıHavuza çakıl taşları düşürürSu yüzeyini tokatlar iki eliyleFeryat eder, ayağa kalkar ve dikilirDağa ve sele doğru yüzünü dönerekKaldırır iki elini ve üç defa bağırır!
37
eski kemikler
Oralarda gezinip yiyecek arayarakBir kök, bir kuş ötüşü, kırabileceğin bir tohumYolarak, kazarak, tuzak kurup tökezleyerek güç bela idare ediyor
Dağ kayaların tozlu eteklerinde hiç yiyecek yok-Götür biraz - ara biraz,Bir açlık rüyası için çabala.Geyik kemiği, Dall koyunu kemikler eve aç
Oralarda bir yerlerdeEskiler için bir türbeeski kemiklerin tozu eski şarkılar ve hikâyeler.
Ne yediğimiz - kim ne yedi - nasıl galip geldiğimiz
38
Faizal Lulat(Re)ception
39
MURAT ÇELIK
müzik le konuşma çabasıcubur la konuşma çabası
+____________________________
sonrasına bakarsın, güzellik dersinderim dersini üç el tokatlar şiddete meyyalim“hep kahır hep kahır hep kahır”ben savaşçıl yanımı dikeltir gezerim
müzikten anlamam kişiirden müziği kovmuş şeyler derimdemesine derim, o kadar
beyaz piyano, beyaz tuşlar
40
onlar yaratırım olmadık yerlerimdenonlara küser, onlara barışır, onlara kızarımben nasıl yaşamışımsa. ben, onlar.yaşarım. onlarca ölür, onlarca
anladıııııın?
kadıköy iskele, hiç acele ediyorbir cuma günü, bu hep komik değilbenim olmadığımona söz veriyorum
alır senin hikâyeni, korum aklıma o kadarben aklımı zorla yaşarım
düşünürüm, kimsenin kimseye vakti yok mudüşünürüm, siz istanbul milletini
41
sonrasına bakarsın, işte dersindünya adillerin, dünya suçlanmamışlarındünya dersin, yamuk bakarsın,ellerinin arasından düşer gibikendinden kendin yaparsınişte dersin, dünya bu dünya, hesap açıkkime yarıyorsa güzelliğikiminse. ilk kimin oluyorsa hesap açık : Dünya rüya görmemişlerin
sen tesadüfler yaratırkeno durmuş, o bir kenarı bekliyoro seni hak etmeli, sen tesadüf ederkeno ateş ediyor, onun
beyaz piyano, beyaz tuşlar
çiçekçiler için bu şarkı, bu konser havasısen zaten unutursunsen en iyi unutursun
42
insanların kuramadığı anlara gelir sıraiki dakka etmez anlardan. bana bakarsınbana bakar ve imkân kısarsınalıp başımı gitmeliyim alıp kulaklarımı“hep kahır hep kahır hep kahır”
yüzüne son şarkı
43
Faizal LulatLast Door on the Left
dün dağlarda dolaştım
EVDE YOKTUM
şiir bülten - aylıknisan 2015
sayı: 2
hazırlayan: murat çeliktasarım: hadde
[email protected] twitter: @evdeyoktumsbfacebook: facebook.com/pages/Evde-Yoktum/1562251974016131