bismillah°.pdf · kendi kuruntularını ya da yalan yanlış öğrendikleri birkaç kelimeyi...

25
Bismillah Tem-Ağus Eylül 2012 Sayý: 32 Kur’âni Kur’âni Mücâhede Mücâhede 1 İnsanlar, bir din ya da ideolojiyi değerlendirirlerken genellikle o din ya da ideolojinin mensuplarına ba- karak kararlarını verirler. Tutum ve davranışları, söz ve düşünceleri in- sanlar tarafından beğenilen kişile- rin temsil ettikleri din ve ideolojiler toplum tarafından kabule şayan olarak değerlendirilirkenolumsuz tutum ve davranışlar sergileyen, düşük ve seviyesiz ifadeler kullanan kişilerin temsil ettikleri din ve ideo- lojilerin, insanlar tarafından kabul görme şansı yok denecek kadar az- dır. “Yarım doktor candan, yarım hoca imandan eder” sözü misali, günlük hayatta en yakın çevrelerine ya da mensubu oldukları ideoloji- ye, düşmanlarından daha fazla za- rar veren kimseler vardır. Müslü- manlar içerisinde de oldukça fazla bulunan ve kimi zaman daiyi niyetli olan bu kimselerin İslâm’a verdik- leri zarar, dışardan İslâm’a saldı- ranların verdikleri zarardan çok daha fazladır. Bu iyi niyetli cahiller, kendi kuruntularını ya da yalan yanlış öğrendikleri birkaç kelimeyi ‘İslâm’zannederek insanlara da- yatmakta, bu kuruntularına karşı çıkanları da, kişilik ve kimliklerine bakmadan, kendi karanlık pence- relerinden bakarak, çok rahat bir şekilde şirk ve küfürle suçlayabil- mekte, hatta saldırganlaşabilmek- tedirler. İslam’la ilgili birkaç kelime öğ- renip, davetin ne olduğunu ve da- vete nerden başlanacağını bilme- den, her şeyi biliyormuş havası içe- risinde çevrelerindeki insanlara tebliğ yapacağım deyip insanlara tebliğden çok hakaret eden kendini bilmezler, Tevhidin ne olduğunu bilmeden, kendi kıt akıllarına uy- mayan herkesi müşriklikle suçla- yan bazı kara cahil densizler ve öğ- rendikleri birkaç ayetin ne anlama geldiğini bilmeden fetva veren ca- hiller, İslâm’a, İslam düşmanlarının vermediği zararı vermişlerdir. Cahil kimselere, -kendi kurun- tularını doğru ve Hak zannettikleri için- ayetlerin hatırlatılması da fay- da vermiyor. Onlar, kuru zanlarını ve yanlış öğrendikleri birkaç konu- yu ısrarla savunurlar, söyledikleri saçmalıkları kabul etmeyenleri de küfür ve şirkle itham ederler. Kur’an, bu iyi niyetli kara cahilleri önce terbiyeye davet etmekte, da- ha sonra bu kara cahillerin, bu tür davranışları ile kaba şeytana tâbi bismillah bismillah 32:21 12.07.2012 00:42 Sayfa 1

Transcript of bismillah°.pdf · kendi kuruntularını ya da yalan yanlış öğrendikleri birkaç kelimeyi...

Page 1: bismillah°.pdf · kendi kuruntularını ya da yalan yanlış öğrendikleri birkaç kelimeyi ‘İslâm’zannederek insanlara da - yatmakta, bu kuruntularına karşı çıkanları

Bismillah

Tem-AğusEylül 2012Sayý: 32

Kur’âniKur’âniMücâhedeMücâhede

11

İnsanlar, bir din ya da ideolojiyideğerlendirirlerken genellikle o dinya da ideolojinin mensuplarına ba-karak kararlarını verirler. Tutum vedavranışları, söz ve düşünceleri in-sanlar tarafından beğenilen kişile-rin temsil ettikleri din ve ideolojilertoplum tarafından kabule şayanolarak değerlendirilirkenolumsuztutum ve davranışlar sergileyen,düşük ve seviyesiz ifadeler kullanankişilerin temsil ettikleri din ve ideo-lojilerin, insanlar tarafından kabulgörme şansı yok denecek kadar az-dır.

““YYaarrıımm ddookkttoorr ccaannddaann,, yyaarrıımmhhooccaa iimmaannddaann eeddeerr”” sözü misali,günlük hayatta en yakın çevrelerineya da mensubu oldukları ideoloji-ye, düşmanlarından daha fazla za-rar veren kimseler vardır. Müslü-manlar içerisinde de oldukça fazlabulunan ve kimi zaman daiyi niyetliolan bu kimselerin İslâm’a verdik-leri zarar, dışardan İslâm’a saldı-ranların verdikleri zarardan çokdaha fazladır. Bu iyi niyetli cahiller,kendi kuruntularını ya da yalanyanlış öğrendikleri birkaç kelimeyi‘İslâm’zannederek insanlara da-yatmakta, bu kuruntularına karşıçıkanları da, kişilik ve kimliklerine

bakmadan, kendi karanlık pence-relerinden bakarak, çok rahat birşekilde şirk ve küfürle suçlayabil-mekte, hatta saldırganlaşabilmek-tedirler.

İslam’la ilgili birkaç kelime öğ-renip, davetin ne olduğunu ve da-vete nerden başlanacağını bilme-den, her şeyi biliyormuş havası içe-risinde çevrelerindeki insanlaratebliğ yapacağım deyip insanlaratebliğden çok hakaret eden kendinibilmezler, Tevhidin ne olduğunubilmeden, kendi kıt akıllarına uy-mayan herkesi müşriklikle suçla-yan bazı kara cahil densizler ve öğ-rendikleri birkaç ayetin ne anlamageldiğini bilmeden fetva veren ca-hiller, İslâm’a, İslam düşmanlarınınvermediği zararı vermişlerdir.

Cahil kimselere, -kendi kurun-tularını doğru ve Hak zannettikleriiçin- ayetlerin hatırlatılması da fay-da vermiyor. Onlar, kuru zanlarınıve yanlış öğrendikleri birkaç konu-yu ısrarla savunurlar, söylediklerisaçmalıkları kabul etmeyenleri deküfür ve şirkle itham ederler.Kur’an, bu iyi niyetli kara cahilleriönce terbiyeye davet etmekte, da-ha sonra bu kara cahillerin, bu türdavranışları ile kaba şeytana tâbi

bismillahbismillah

32:21 12.07.2012 00:42 Sayfa 1

Page 2: bismillah°.pdf · kendi kuruntularını ya da yalan yanlış öğrendikleri birkaç kelimeyi ‘İslâm’zannederek insanlara da - yatmakta, bu kuruntularına karşı çıkanları

Kur’ân’ıBir BütünOlarakAnlamak

Tem-AğusEylül 2012Sayý: 32

Kur’âniKur’âniMücâhedeMücâhede

33

ur’an, kendisinde çelişkibulunmayan, her konu-da en güzel açıklamayı

yapan, doğruyu ve yanlışı en inceteferruatına kadar ortaya koyan birkitaptır. Kur’an’a iman eden kimse-ler, bir konu hakkında araştırma ya-parken mutlaka Kur’an’ın o konu-daki ayetlerinin bütününe bakmak-la mükelleftirler. Aksi halde hemyanlış sonuçlara giderler, hem dekendilerini sorumluluk altına so-karlar.

Yüce Allah (cc), Kur’an’ın ha-yata nasıl uygulanacağı, konularınnasıl anlaşılacağı konusunda, pey-gamberlerin hayatlarından örnek-ler vermiş, en son Peygamber Hz.Muhammmed (as)’ı da bu konuda,mü’minler için en güzel örnek ola-rak vermiştir. Kur’an’dan bir konu-yu araştıran ya da bir konuda bellibir iddiada buluna kimseler, verilenpeygamber örneklerini ve Hz. Mu-hammed (as)’ın en güzel örnekliği-ni almaları halinde en doğru bilgiyeulaşabilirler.

Son zamanlarda ortaya çıkanbazı kimseler, Kur’an’ı eksik oku-dukları, ayetleri yeterince anlama-dıkları ve Rasulullah (as)’ın en güzel

örnekliğinden hareket etmedikleriiçin, Kur’an ile çelişen kimi fikirlerortaya atmakta, kendilerini sorum-luluk altına soktukları gibi, bir kısıminsanları da yanlışlara sürüklemek-tedirler.

Bu sayımızda, İslâm’a zarar ve-ren, insanların yanlışa düşmelerineve kendilerinin de sorumluluk altı-na girmelerine sebep olan bu kim-selerin, iddia ettikleri iddialardanüç tanesi üzerinde duracağız. (Busayımızda, bu iddialardan üçü üze-rinden duracağız.)

Önce cevap verilen iddiaya yerverilse iyi olurdu.

Allah’ın yaratma kanunu Fıtratdini(burda da soru içinde net bir id-dia olabilir, sakalı kesmek fıtrataaykırı mıdır gibi

“Sen yüzünü, Hanif dine çevir:Allâh'ın yaratma yasasına ki, insan-ları o yasaya göre yaratmıştır. Al-lâh'ın yaratması değiştirilemez; iştedoğru din odur. Fakat insanların ço-ğu bilmezler.” (Rum, 30)

Bu ayet, insanların, Allah’ı bir-leyen Hanif dine dönmelerini iste-mekte ve insanların zaten bu dineuygun yaratıldığını bildirmektedir.Ayette geçen “Allâh'ın yaratması

Kur ’ân’ ı , B i r BütünKur ’ân’ ı , B i r BütünOlarak AnlamakOlarak Anlamak

K

kur’ân’a dâvet

olduklarını bildirmektedir. “Haydi siz, biraz bilginiz olan

şey hakkında tartıştınız; ama hiç bil-giniz olmayan şey hakkında nedentartışıyorsunuz? Allâh bilir, siz bil-mezsiniz.” (Al-i İmran, 66)

“İnsanlardan kimi, Allâh hak-kında bilmeden tartışır ve her kabaşeytâna uyar.” (Hac, 3)

“İnsanlardan kimi bilmeden,ne bir yol göstereni, ne de aydınlatı-cı bir Kitabı olmadan, Allâh hakkın-da tartışır.” (Hac, 8)

Kaba şeytana uyma ifadesi,gerçekten bu cahillerin durumunuçok açık bir şekilde gözler önünesermektedir. Şeytanın sağdan ya-naşmasını ifade eden İslâmi görün-me durumu ile kabalığını ifadeeden karşıdaki insana yakışmayanvasfı vererek saldırıda bulunma ha-li şeytanın vasıflarındandır.

Günümüzde İslâm’ı savundu-ğunu iddia eden bazı kara cahiller,ne Kur’an’ı, ne de Kur’an’ın en gü-zel örnek olduğunu bildirdiği Rasu-lullah (as)’ın hayatını gereği gibi bi-liyorlar. Bilmedikleri İslâm’ın temelkaynakları hakkında ahkâm kesencahil kimseler, hem kendilerini so-rumluluk altına sokmakta, hem İs-lâm’a meyleden ve belki de İslâm’ıdin olarak seçecek insanları İs-lâm’dan soğutmakta ve hem deİslâm’ı anlatan Müslümanların ö -nünde engel teşkil etmektedirler.

Cahil kimselerin iddia ettikleri

hususlar,Kur’an’da ve Peygamberiörneklikte hiçbir delili bulunma-yan, tamamen indi görüşleridir.Ayetleri anlamadan, ayetler ara-sındaki ilişkiyi bilmeden kendi ku-runtularını ayetlere yükleyerek in-sanları küfür ve şirkle suçlamakta-dırlar. Bu kimseler, adeta serserimayın gibi ortada dolaşmakta vedillerine doladıkları sloganik ifade-lerle kıt akıllarına uymayan herke-se, fikri ve fiziksel olarak zararver-mektedirler.

Dergimizin bu sayısının KKuurr’’ --aann’’aa DDaavveett bölümünde, Kur’anayetlerini bir bütün olarak algıla-maktan mahrum cahil kişilerin id-dialarına yer vererek, ayet ve Rasu-lullah(as)’ın örnekliğinin ne oldu-ğunu belirterek, onların iddiaları-nın temelsiz olduklarını ve İslâm’auymadıklarını açıklamaya çalışıyo-ruz. Dileyen, verilen örnekleri ala-rak kendisini düzeltir, dileyen heva-sının peşinden koşmaya devameder. Hesap görücü olarak Allahyeter.

KKaavvrraamm bölümünde, geçmişve günümüz peygamber düşman-larının inkâr ettikleri ŞŞaakkkk’’uull KKaammeerrmucizesini işleyeceğiz. Kur’ani birgerçeğin, İslâm ve Peygamber düş-manlarınca nasıl çarpıtılıp inkâredildiğini, bu inkârcı yalanlayıcıla-rın nasıl çelişkili bir durum içerisin-de bulunduklarını açıklayacağız.

BİSMİLLAH

22

Kur’âniKur’âniMücâhedeMücâhede

Tem-AğusEylül 2012

Sayý: 32

Bismillah

32:21 12.07.2012 00:42 Sayfa 2

Page 3: bismillah°.pdf · kendi kuruntularını ya da yalan yanlış öğrendikleri birkaç kelimeyi ‘İslâm’zannederek insanlara da - yatmakta, bu kuruntularına karşı çıkanları

Kur’ân’ıBir BütünOlarakAnlamak

Tem-AğusEylül 2012Sayý: 32

Kur’âniKur’âniMücâhedeMücâhede

55

KUR’ÂN’A DÂVET

değiştirilemez; işte doğru dinodur”hükmünde, değiştirilemezolanın yaratılan insan olmadığını,din olduğunu bildirmektedir. (hük-münden, değiştirilemez olanın ya-ratılan insan değil, din olduğu an-laşılmaktadır.)

Yüce Allah (cc), insanın yaratı-lışından sonra değiştiğini, bu ne-denle de o değişen insanların ce-hennneme gireceklerini birçokayette bildirmektedir. Kendisine kulolmaları için yaratttığı insanların,nasıl değiştiklerini ve aşağılarınaşağısına düştüklerini çok açık birşekilde bildirmektedir.

“Ben cinleri ve insanları, ancakbana kulluk etsinler diye yarattım.”(Zariyat, 56)

“Biz insanı en güzel biçimde ya-rattık, sonra onu aşağıların aşağısı-na çevirdik.” (Tin, 4-5)

“De ki: ‘Allâh katında yeri bun-dan daha kötü olanı size söyleye-yim mi? Allâh kime lanet ve gazabetmiş, kimlerden maymunlar, do-muzlar ve şeytâna tapanlar yapmış-sa, işte onların yeri daha kötüdür veonlar düz yoldan daha çok sapmış-lardır.” (Maide, 60)

“Allah'a göre canlıların en kötü-sü, kâfirlerdir; artık onlar inanmaz-lar.” (Enfal, 55)

“Yoksa sen onların çoğununişittiklerini, düşündüklerini mi sanı-yorsun? Hayır, onlar hayvanlar gi-bidir, hattâ onlar, yolca (hayvanlar-

dan) daha sapıktır.” (Furkan, 44)Yüce Allah (cc), insanın değişti-

ğini anlamayan, anlamak isteme-yen kişilerin, adeta beyinlerine so-karcasına gerçekleri bildirmekte,anlamamakta ısrar edenlere de ör-nekler vererek anlamalarını iste-mektedir.

“Onlara şu adamın haberini deoku: Kendisine âyetlerimizi verdikde onlardan sıyrıldı, çıktı, şeytânonu peşine taktı, böylece azgınlar-dan oldu.Dileseydik elbette onu oâyetlerle yükseltirdik, fakat o, yeresaplandı ve hevesinin peşine düştü.Onun durumu, tıpkı şu köpeğin du-rumuna benzer: üstüne varsan dadilini sarkıtıp solur, onu bıraksan dadilini sarkıtıp solur. İşte âyetlerimiziyalanlayanların durumu budur. Bukıssayı anlat, belki düşünür(öğütalır)lar.” (A’raf, 175-176)

Yüce Allah (cc), kendisine kulolmaları için en güzel biçimde ya-rattığı insanların, hevalarına veşeytana tabi olmaları sonucundanasıl değiştiklerini, domuzlardan,maymunlardan ve köpeklerdendaha aşağı bir seviyeye düştiklerinibildirdikten sonra, insanların Hanifyani Allah’ı birleyen dine uygun birşekilde yaratıldıklarını, bu Hanif di-ne uymalarını istemektedir.

Fıtrat dini, yüce Allah’ı birleyendindir; bu dine uymamak şirktir. Yü-ce Allah (cc), fıtrat dininin İslâm ol-duğunu ve kendi katında kabul tek

Kur’ân’ıBir Bütün

OlarakAnlamak

Tem-AğusEylül 2012

Sayý: 32

Kur’âniKur’âniMücâhedeMücâhede

44

KUR’ÂN’A DÂVET

dinin o olduğunu bildirmekte, bun-dan sapan Kitap ehlinin Allah’ınayetlerini inkâr ettiklerini bildir-mektedir.

“Allâh katında din, İslâmdır. Ki-tap verilmiş olanlar, kendilerine ilimgeldikten sonra sırf aralarındakiaşırılık yüzünden ayrılığa düştüler.Kim Allâh'ın âyetlerini inkâr ederse,bilsin ki Allâh, hesabı çabuk gören-dir.” (Al-i İmran, 19)

“De ki: ‘Rabbim beni doğru yo-la iletti; dosdoğru dine, Allâh'ı birle-yen İbrâhim'in dinine. O, müşrikler-den değildi.” (En’am, 161)

“Sonra sana: ‘Allâh'ı birleyerekİbrâhim'in yoluna uy; o, müşrikler-den değildi’ diye vahyettik.” (Nahl,123)

“Allah'tan, geri çevirilmesimümkün olmayan gün gelmezdenönce, yüzünü dosdoğru dine yö-nelt. O gün (insanlar) bölük bölükayrılırlar.” (Rum, 43)

“Ve yüzünü hanif (Allâh'ı birle-yici) olarak dine çevir; sakın müşrik-lerden olma!” (Yunus, 105)

“Ben yüzümü tamamen, gökle-ri ve yeri yoktan var edene çevirdimve artık ben O(na) ortak koşanlar-dan değilim!”(En’am, 79)

Kur’ani bu gerçekler ortadaiken ve azıcık aklı olanların bile an-layacağı birşekilde ayetler açıklan-mış iken bazı kimseler, bu apaçıkKur’ani gerçekleri anlamadıklarıya da anlamak istemedikleri için Al-

lah’ın yaratma kanununu ve bunundeğiştirilemeyeceği gerçeğini, in-sanın saçına sakalına indirgeyerekkendi bulundukları seviyeyi göster-mektedirler.

SSaakkaall BBıırraakkmmaakk FFııttrraattttaann mmıı??Kur’an’ı anlamadan ayetleri

kendi hevalarına göre yorumlayankara cahil kimseler, sakal bırakma-nınkendi kıt akıllarıncafarz olduğu-nu iddia etmekte, sakalı olmayaninsanları daküfür ve şirk ile ithametmektedirler.Farz ve sünnetin neolduğunu bilmeyen bu kara cahil-ler, yüce Allah’ın indirdiği gerçekle-ri saptırıp nasıl bir dalalet içerisindebulunduklarını bilmeden hevaları-nı ölçü edinerek kendilerince farz-lar üretmekte, böylece sapmakta-dırlar.

Bir hükmün farz olabilmesi, an-cak yüce Allah’ın bildirmesi, Sün-net de bu bildirilen hükmün uygu-lanmasıdır. Yüce Allah (cc),Kur’an’da sakal konusunda hiçbirhüküm indirmemiştir. Bu nedenleRasulullah (as) da sakal konusundainsanlara farz anlamında bir zorun-luluk yüklememiştir.

Sakalla ilgili Rasulullah (as)’ınsöylediği sözler, tamamen tavsiyeniteliğindedir. Sakalın farz olduğu-nu iddia eden kimseler, bu konudabir sürü sözler uydurarak bunlarıRasul (as)’a atfederek onun üzerineiftira atmaktadırlar.

Bu kara cahil kimseler, Pey-

32:21 12.07.2012 00:42 Sayfa 4

Page 4: bismillah°.pdf · kendi kuruntularını ya da yalan yanlış öğrendikleri birkaç kelimeyi ‘İslâm’zannederek insanlara da - yatmakta, bu kuruntularına karşı çıkanları

Kur’ân’ıBir BütünOlarakAnlamak

Tem-AğusEylül 2012Sayý: 32

Kur’âniKur’âniMücâhedeMücâhede

77

KUR’ÂN’A DÂVET

gamber (as)’ın, ilk tebliğe başla-dıktan sonra, onüç yıllık Mekke mü-cadelesi boyunca insanları sürekliolarak Allah’ı birlemeye davet etti-ğini, bu süre içerisinde saç sakalkonusunda tek bir söz bile söyleme-diğini bilmeyecek kadar cahildirler.Rasulullah (as)’ın, saç, bıyık ve sa-kal ile ilgili ilk sözünü, Medine’yeyerleştikten sonra Müslümanların,Medine’deki Yahudilerin sakalı ileilgili sorular sormaları üzerine söy-lemiştir.

Yahudilerin uzun sakallarınıgören bir kısım sahabe, Rasulullah(as)’a gelerek: ““eeyy AAllllaahh’’ıınn RRaassuullüü,,yyaahhuuddiilleerriinn uuzzuunn ssaakkaallllaarrıı vvaarrddıırr,,bbiizz ddee bbıırraakkaallıımm mmıı??””diye sormala-rı üzerine Rasulullah (as), eliyle sa-kalını tutarak, ““ssaakkaallıınnıızzıı bbiirr ttuuttaammuuzzaattıınn,, bbııyyııkkllaarrıınnıızzıı kkııssaallttıınn,, ssaaççllaarrıı--nnıızzıı ddaa ttrraaşş eeddiinn””buyurduğu rivayetedilir.

Yine başka bir gün müşriklerinağızlarına kadar giren uzun bıyıkla-rını gören Rasulullah (as) ashabı-na: ““mmüüşşrriikklleerree mmuuhhââlleeffeett eeddiinn((bbeennzzeemmeeyyiinn));; ssaakkaallllaarrıı bbıırraakkıınn,, bbıı--yyııkkllaarrıı kkıırrppıınn””buyurmuştur. Her ikiolaya da bakıldığında Rasulullah(as)’ın, yahudi ve müşriklere özenil-memesi gerektiği, Müslümanlarınkendilerine ait bir kişiliklerinin ol-duğu konusunda Müslümanlarıuyardığı görülmektedir.

Müslümanlara, saçlarını kı-saltmalarını tavsiye eden Rasulul-

lah (as), kimi zaman kendi saçını,onmuzlarınna dökülecek kadaruzatmıştır. Bu da gösteriyor ki, Ra-sulullah (as)’ın saç, sakal ve bıyıklailgili sözleri tavsiye niteliğindedir.(buraya biraz daha eklemeler yapı-labilir. Peygamberimizin sorumlubir lider/önder olarak etrafındakiinsanların kılık kıyafetleriyle de ilgi-lendiği, onların temiz bakımlı gö-rünmelerine özen gösterdiği vurgu-lanabilir.)Yani gökten vahiy gelipde sadece o gelen vahyi arkadaşla-rına okuyor, sonra herkes elini ete-ğini çekip kendi özel hayatına de-vam etmiyor. Bir yandan normalhayatları da devam ediyordu....

Şayet sakal farz olsaydı bu du-rumda Rasulullah (as), dinin diğeremirlerini tebliğ ettiği gibi sakal ko-nusunu da daha Mekke’de iken yada Medine’ye gelir gelmez, Yahudive müşrikleri örnek vermeden farzolduğunu söylerdi. Bunun böyle ol-madığı, konu ve olaylara bakıldı-ğında açıkça görülebilir.

Bir şeyin, tarihin her dönemin-deki bütün Müslümanlara farz ola-bilmesi için o şeyin mutlak anlamdaKur’an’da yüce Allah’ın bir hükmüolarak emredilmesi gerekir. Oysabu konuda herhangi bir emir bu-lunmadığı her aklı selim tarafındanbilinen bir gerçektir.

Cehaletin mantığı hep aynıdır;kendi kuruntuları doğru zannet-mek ve bu konuda insanları inan-

Kur’ân’ıBir Bütün

OlarakAnlamak

Tem-AğusEylül 2012

Sayý: 32

Kur’âniKur’âniMücâhedeMücâhede

66

KUR’ÂN’A DÂVET

dırmak adına yüce Allah’ın ayetle-rini çarpıtarak anlamak ve anlat-mak. Nitekim müşrikler de öyle ya-pıyorlardı. Müşrikler, kendi yalan-larını yüce Allah’a malederekO’nun üzerine iftira atıyorlardı.

“Onlar bir kötülük yaptıkları za-man: ‘Babalarımızı bu yolda bul-duk, bunu bize Allâh emretti.’ dedi-ler. De ki; ‘Allâh kötülüğü emret-mez, Allah'a karşı bilmediğiniz şey-ler mi söylüyorsunuz?” (A’raf, 28)

“Müşrikler diyecekler ki: ‘Allâhisteseydi ne biz ne de babalarımızortak koşmazdık, hiçbir şeyi de ha-râm yapmazdık.’ Onlardan önceyalanlayanlar da öyle demişlerdide nihâyet azâbımızı tadmışlardı.De ki: ‘Yanınızda bize çıkardığınızbir bilgi var mı? Siz sadece zannauyuyorsunuz ve siz sadece saçmalı-yorsunuz.” (En’am, 148)

İslâmi değerleri ve Tevhidi ilke-leri, salt insani fiziksel yapıya indir-geyen, beyinleri gelişmemiş bu ah-maklar yüzünden insanlar, Tevhidiesaslara yönelmiyor, bu kara cahil-ler yüzünden İslâm’dan nefret edi-yorlar. Bu kara cahillerin bir başkaversiyonu da, yine Allah’ın indirdiğiayetlleri çarpıtarak kendilerini di-ğer insanlardan üstüngören kimse-lerdir.

Üstünlük ancak Takvada-dır(kimlik taşımak haram mıdır, so-rusunda olduğu gibi bi iddia soru-da da belirtilebilir. Mesela arapca

bilenler daha mı iyi müslümandırfalan gibi

Bir başka cahil grubu, ayetlerinhangi konuyu açıkladığına, neyiifade ettiğine bakmadan, kafala-rındaki kuruntuları ayetlere mal et-mektedirler. Bunlar, savaş duru-munda bulunan Müslümanları ce-saretlendirmeye teşvik eden ayetle-ri, sosyal hayatta insanların birbi-rinden üstünlüğü şeklinde almak-ta, zillet içerisinde yaşadıkları hal-de, kendilerinin diğer insanlar-dan(bu diğer insanlar kimler)üstünolduklarını iddia etmektedirler. Busakat görüş, Kur’an’a ve Peygam-beri örnekliğe tamamen aykırı olansakat bir görüştür.

“Gevşemeyin, üzülmeyin, e -ğer iman ediyorsanız, mutlaka sizüstün geleceksiniz.” (Al-i İmran,139)

Bu ayet, savaşta Müslümanlarıteşvik eden ve onların korkularınıaşmalarına yardımcı olan bir ayet-tir. 139. ayetin devamında, hangikonuya dikkatlerin çekildiği açıkçabelirtilmektedir.

“Eğer size bir yara dokunduy-sa, o topluluğa da benzeri bir yaradokunmuştu. O günleri insanlararasında çevirip dururuz. Allâhiman edenleri ortaya çıkarmak, siz-den şehidler edinmek için (böyleyapıyor). Allâh, zâlimleri sevmez.

Ve iman edenleri iyice özleştir-mek, kâfirleri de mahvetmek için

32:21 12.07.2012 00:42 Sayfa 6

Page 5: bismillah°.pdf · kendi kuruntularını ya da yalan yanlış öğrendikleri birkaç kelimeyi ‘İslâm’zannederek insanlara da - yatmakta, bu kuruntularına karşı çıkanları

Kur’ân’ıBir BütünOlarakAnlamak

Tem-AğusEylül 2012Sayý: 32

Kur’âniKur’âniMücâhedeMücâhede

99

KUR’ÂN’A DÂVET

Kur’ân’ıBir Bütün

OlarakAnlamak

Tem-AğusEylül 2012

Sayý: 32

Kur’âniKur’âniMücâhedeMücâhede

88

KUR’ÂN’A DÂVET

kuruntularını İslâm’a maledip üs-tün olduklarını zannetmektedirler.

(insanların ancak takva ile bir-birinden üstün olabileceği net şe-kilde anlatılmış, fakat bu hangi id-diaya cevaptı, net değil. Ya başta oiddia acıkça belirtilmeli, ya da o id-dialardan hiç bahsedilmememeli,bence! )

KKiimmlliikk TTaaşşıımmaakk HHaarraamm mmııddıırr??Yüce Allah (cc), İslâmi esasla-

rın nasıl yaşanacağı, şirk toplumla-rı içerisinde Müslümanların nasılhareket edecekleri, müşrik toplum-la ticari, sosyal, toplumsal ve birey-sel ilişkilerin nasıl olacağı konusun-da, Rasulullah (as)’ı en güzel örnekvermiş, Müslümanların onu örnekedinmeleri ile kendisinin razı edile-ceğini ve ahirette umduklarına ula-şacaklarını bildirmiştir.

“Andolsun Allâh'ın Rasulündesizin için, Allah'a ve âhiret gününekavuşmaya inanan ve Allâh'ı çokanan kimseler için en güzel bir ör-nek vardır.” (Ahzab, 21)

Kur’an, Rasulullah (as)’ın ör-nekliği, hem Tevhidi esasları tebliğedişindeki metodu, hem de içeri-sinde yaşadığı toplum ile olan mü-nasebetlerindeki ilişkilerinin nasılolduğu hususundadır. Bu nedenleyüce Allah’a iman eden kimseler,Rasulullah (as)’ın, Risaleti ortayakoyduktan sonraki bütün davranış-larını örnek almakla mükelleftirler.

İslâm’ın gerçeklerinden haber-

siz bazı kimseler, Risalet tarihindevarolan Tevhid şirk mücadelesindeyer alan Risalet önderlerinin ve Tev-hid erlerinin, içerisinde bulunduk-ları toplumlardaki konumlarınabakmadan, onların, o toplumlariçerisinde neyi öncelediklerini bil-meden, yalnızca hevalarını tatminetmek adına, Risalet tarihinde yeriolmayan ve Kur’an’da bir delili bu-lunmayan iddialar ileri sürmekte-dirler.

Kur’ani gerçekler ve bu ger-çeklerin en güzel uygulaması olanRasulullah (as)’ın hayatı apaçık birşekilde ortada iken, kendini bilmezkara cahillerden bazıları, Müslü-manların, içerisinde yaşadıklarıtoplumlarda beşeri sistemlerin ver-diği kimliği taşımalarının haram ol-duğunu iddia etmektedirler.

Kur’an, kendilerince bir din uy-duran, helaller haramlar koyan bucahilleri uyarmakta ve yaptıklarınınyüce Allah’a yalan uydurmak oldu-ğunu bildirmektedir.

“Dillerinizin yalan yere nitelen-dirmesinden ötürü ‘Şu helâldir, şuharâmdır,’ demeyin, sonra Allah'akarşı yalan uydurmuş olursunuz. Al-lah'a karşı yalan uyduranlar ise iflâholmazlar.” (Nahl, 116)

İslâm’da, neyin helal, neyin ha-ram olduğu, şirk ve küfür toplumla-rı içerisinde Müslümanların nasılhareket edecekleri, neleri öncele-yecekleri, tebliğ ve irşadın nasıl ya-

(sizi deniyor). Yoksa siz, Allâh, içi-nizden cihâd edenleri bilmeden,sabredenleri (deneyip) bilmedencennete gireceğinizi mi sandınız?”(Al-i İmran, 140-142)

Hem Kur’an, hem de Kur’an’ıen güzel biçimde pratize eden veMüslümanlar için en güzel örnekolan Rasulullah (as), insanların eşitolduklarını bildirmekte, üstünlü-ğün yalnızca yüce Allah (cc) yanın-da olduğunu bildirmektedirler.

“Ey insanlar, biz sizi bir erkek vebir kadından yarattık ve birbirinizitanımanız için sizi milletlere ve kabi-lelere ayırdık. Allâh yanında en üs-tün olanınız, en çok korunanınızdır.Allâh bilendir, haber alandır.” (Hu-curat, 13)

Rasulullah (as), yukarıdakiayeti daha bir açıklayarak konuyunetleştirmekte, üstünlüğün ancaktakvada olduğunu bildirmektedir.

““AArraabbıınn AArraapp oollmmaayyaannaa,, bbeeyyaa--zzıınn ssiiyyaahhaa,, ttaakkvvaa ddıışşıınnddaa hhiiçç bbiirr üüss--ttüünnllüüğğüü yyookkttuurr..İİnnssaannllaarr,, ttaarraağğıınnddiişşlleerrii ggiibbii eeşşiittttiirrlleerr..

EEyy iinnssaannllaarr!! RRaabbbbiinniizz bbiirrddiirr.. BBaa--bbaannıızz ddaa bbiirrddiirr;; hheeppiinniizz ÂÂddeemm’’iinn ççoo--ccuukkllaarrııssıınnıızz.. ÂÂddeemm iissee,, ttoopprraakkttaann--ddıırr.. AAllllaahh kkaattıınnddaa eenn kkııyymmeettlliinniizz,,ttaakkvvaassıı eenn ççookk oollaannıınnıızzddıırr.. AArraabbıınnAArraapp oollmmaayyaannaa bbiirr üüssttüünnllüüğğüü yyookk--ttuurr.. ÜÜssttüünnllüükk,, aannccaakk ttaakkvvaa iilleeddiirr..””

Burada dikkat edilirse hem yü-ce Allah (cc), hem de Rasulullah(as), ““eeyy iimmaann eeddeennlleerr”” diye değil,

““eeyy iinnssaannllaarr””diye hitap ediyor. Yaniinsanlara, inançlarına göre bir tas-nife tabi tutmadan seslenilmekte veeşit oldukları bildirilmektedir. Rasu-lullah (as)’ın ifadesi ile insanların,tarağın dişleri gibi eşit olduları be-lirtilmektedir.

İslâm’ın egemen olduğu Hu-laefai Raşidin dönemlerinde, sos-yal hayatta kimse kimseden üstüntutulmamış, İslâm devleti karşısın-da herkes eşit muamele görmüştür.Vergilendirme konusunda da İslâmdevleti insanlar arasında bir farklılı-ğa sebebiyet vermemiş, Müslü-manlardan zekât, öşür ve sadakaalınırken, gayri müslimlerden cizyeve haraç adı altında vergiler alın-mıştır.

İslâm devletinde, ne gayri müs-limlerin malları ellerinden zorla alı-nıp Müslümanlara verilmiş, ne demahkemelerde insanlar arasındainançlarına göre ayırım yapılmıştır.Kim ne suç işlediyse, inancında osuçun karşılığı olan cezayı almıştır.

Kur’ani gerçeklerden, Rasulul-lah (as)’ın en güzel uygulamaların-dan, İslâmi devlet yapısından, Hu-lefai Raşid döneminden habersizolan kara cahil bazı kimseler, içeri-sinde bulundukları toplumlarda veidaresi altında yaşadıkları beşerisistemlerde zillet ve meskenet içeri-sinde bulunduklarıına bakmadan,kendi kuruntuları içinde kendileriniüstün görmektedirler. İşin en acı ta-rafı, bu kara cahiller, bu üstünlük

32:21 12.07.2012 00:42 Sayfa 8

Page 6: bismillah°.pdf · kendi kuruntularını ya da yalan yanlış öğrendikleri birkaç kelimeyi ‘İslâm’zannederek insanlara da - yatmakta, bu kuruntularına karşı çıkanları

Kur’ân’ıBir BütünOlarakAnlamak

Tem-AğusEylül 2012Sayý: 32

Kur’âniKur’âniMücâhedeMücâhede

1111

kandıracaklardı. İşte o zaman senidost edinirlerdi.

Eğer biz seni sağlamlaştırma-mış olsaydık, onlara bir parça yana-şacaktın. O takdirde sana hayâtında, ölümün de kat kat(azâb)ını tad-dırırdık. Sonra bize karşı bir yardım-cı da bulamazdın.” (İsra, 73-75)

Davetin ortaya konuluşu konu-sunda, müşriklerin belirlediği ku-rallara göre hiçbir şekilde hareketedilmeyeceği hususunda Rasulul-lah (as) apaçık bir şekilde uyarılır-ken, onun Şib-i Talip muhasarasın-da ambargoyu kaldırmaları konu-sunda müşriklerle yaptığı görüş-meler ve ambargonun kaldırılmasısonrası müşriklerin belirlediği şe-kilde onlarla ticaret yapması husu-sunda Rasulullah (as) uyarılmamış-tır.

Rasulullah (as), Şib-i Talip am-bargosu kaldırıldıktan sonra Müs-lümanlarla beraber Mekkeli müş-riklerle günlük alışverişlerini yaptı-lar. Rasulullah (as) ve yanındakiMüslümanlar, hayati ihtiyaçlarınıkarşılamak için de müşriklerle tica-ret yaptıkları gibi, müşriklerin kont-rolünde gönderilen ticari kervanla-ra da mallarını veriyorlardı.

Mekke’de ticaretkervanlarıkaldıranlar, kervana mallarını ve-ren kişilerden, kervanların başkaülkeleri gidiş gelişlerinde güvenliğisağlayan kişiler ve kervanın oluştu-rulması içinbelli oranlarda bir ücret

de alıyorlardı. Kervana mallarınıverenler bu ücreti vermek zorunda-lardı.

Sosyal hayattaki ticari ilişkilerhususunda ve Rasulullah (as)’ın Ta-if dönüşü, Mekke ileri gelenlerin-den bir müşrikten ““eemmaann aallıışşıı”” ko-nusunda Rasulullah (as)’ı uyarma-yan yüce Allah (cc), davetin ortayakonuluşunda müşriklerin getirdik-leri teklifler konusunda çok ağır birşekilde uyarıyordu.

EEmmaann ((VViizzee)) KKoonnuussuuRasulullah (as), Taif ’e davet

yapmaya gitmiş, Taif’te kabul edil-meyince yeniden Mekke’ye dönm-üştü. Ancak Mekke Site devletininkurallarına göre –ki o kurallar, bu-günkü Arabistan’da hâlâ geçerli-dir– izinsiz Mekke dışına çıkan kim-seler, bugün dünya devletlerindeolduğu gibi, vatandaşlıktan çıkarı-lıyordu. O kimsenin yeniden vatan-daşlığa kabul edilmesi, ancakMekke Site devletinde söz sahibiolan birisinin ““eemmaannıı”” (vizesi) ilemümkün olabiliyordu.

Rasulullah (as), Taif dönüşün-de Mekke’ye kabul edilmiyordu;kendisinin de Mekke’ye girmesimümkün değildi. Çünkü bu konu-da bir yasa vardı ve yasa olduğu içinde Rasulullah(as)’ın en yakınları bi-le müdahale edemiyordu. Yapıl-ması gereken şey, Rasulullah(as)’ -ın, Site devletinin ileri gelenlerin-den, yani bugünkü tanımla, Mekke

KUR’ÂN’A DÂVET

Kur’ân’ıBir Bütün

OlarakAnlamak

Tem-AğusEylül 2012

Sayý: 32

Kur’âniKur’âniMücâhedeMücâhede

1100

KUR’ÂN’A DÂVET

pılacağı konularında çok açık hü-kümler bulunmakta, Rasulullah(as)’ın örnekliğinde bu konu uygu-lamalı olarak gözler önüne seril-mektedir.

Kur’an ve Sünnetin, apaçık birşekilde ortaya koyduğu hususlarıikinci plana itip, Kur’ani hiçbir delilibulunmayan ve tamamen kuruntu-lardan kaynaklanan bir konuyuTevhidi esasların önüne almak, yü-ce Allah’ın üzerine iftira atmak vehevayı ilah edinmektir.

Bütün Risalet önderleri ve onla-rın yolunu izleyen Tevhid erleri,müşrik toplumlar içerisinde ortayaçıkmışlar, şirk sistemlerinin ege-men olduğu beldelerde yaşamış-lardır. Onlar, sosyal konulardamüşriklerle belli bazı ilişkilerde bu-lunurlarken davetin ortaya konulu-şunda hiçbir şekilde onların belirle-diği hükümlere göre hareket etme-mişlerdir.

Rasulullah (as), Mekke müşriktoplumu içerisinde bulunuyor veegemen site şirk devletinin egemenolduğu bir yerde yaşıyordu. Hangikonularda neler yaptığı çok açık birşekilde ortadadır. Davetin insanla-ra duyurulmasındaki metodundanzerre kadar taviz vermeyen Rasulul-lah (as)’ın, sosyal ilişkilerinde veMekkeli bir birey olma hususundamüşriklerin ve Mekke site devletininkimi kuralları ile hareket ettiği gö-rülmüştür.

Şib-i Talip muhasarasının kal-dırılmasında araya ricacılar koya-rak ambargonun kaldırılmasını,Taif dönüşünde Mekke ileri gelen-lerinden müşrik Adiyy oğlu Mut'im' -den ““eemmaann”” isteyen Rasulullah(as), Tevhidi esaslara daveti ortayakoyuşu konusunda, kendisine ya-pılan onca teklifi kabul etmemiş,elinin tersiyle geri çevirmiş ve ken-disine teklifte bulunanlara şöyle ce-vap vermiştir:

““EEyy AAmmccaa,, eeğğeerr ggüünneeşşii ssaağğ eellii--mmee,, aayy’’ıı ddaa ssooll eelliimmee kkooyyssaallaarr,, yyiinneebbuu ddaavvaaddaann ((ddaavveettiinn oorrttaayyaa kkoonnuu--lluuşş mmeettoodduunnddaann)) vvaazzggeeççmmeemm!!””

Mekke müşriklerinin ileri ge-lenlerinin kendisine yaptıkları, baş-larına geçmesi, en güzel kızlarınınkendisine verilmesi ve aralarındatoplayacakları mallarla en zengin-lerden olması tekliflerine Rasulul-lah (as) bu net cevabı vermiş, dave-tin ortaya konulmasında küfür sis-temlerinin belirledikleri kurallarauyulmayacağını apaçık bir şekildeortaya koymuştur.

Yüce Allah (cc), davetin, müş-riklerin belirlediği hükümlere göreyapılmayacağı konusunda Rasu-lullah (as)’ı çok açık bir şekildeuyarmakta, bu konuda kesinliklemüşriklere itaat edilmemesini bil-dirmektedir.

“Az daha onlar, baskı ile seni,sana vahyettiğimizden ayırarak on-dan başkasını üstümüze atman için

32:21 12.07.2012 00:42 Sayfa 10

Page 7: bismillah°.pdf · kendi kuruntularını ya da yalan yanlış öğrendikleri birkaç kelimeyi ‘İslâm’zannederek insanlara da - yatmakta, bu kuruntularına karşı çıkanları

Azgınlı-ğın Adı:AnayasaÇalış-maları

Tem-AğusEylül 2012Sayý: 32

1133

Kur’âniKur’âniMücâhedeMücâhede

Kur’ân’ıBir Bütün

OlarakAnlamak

Tem-AğusEylül 2012

Sayý: 32

Kur’âniKur’âniMücâhedeMücâhede

1122

KUR’ÂN’A DÂVET

arihi süreçte olduğu gibigünümüzde de azgınlıkla-rında haddi aşan bazı kim-

seler, kendi acizliklerine ve aslındahiçbir şeye malik olmadıklarınabakmadan, insanlarınidaresi içinyaparak ilahlık taslamaktadırlar.

İnsanlarınhayatlarını düzenle-mek için kanunlar çıkarıp yasa koy-mak, Kur’ani anlamda haddi aş-mak, tuğyan ve yüce Allah’a isyanolduğu gibi aynı zamanda ilahlıktaslamaktır. Bu yasa yapıcı kimsele-re destek vermek, onlara tavsiye-lerde bulunmak da onları ilah edin-mektir.

Tek ilah olan yüce Allah (cc),kendi acizliklerine bakmadan, in-sanlar üzerine kanun koymaya ça-lışan bu azgın kimselere ve onlaradestek verip onları ilah edinenlere,kanun koyma hakkının yalnızcaKendisinde olduğunu bildirmekte-dir.

“Rabbiniz o Allah'tır ki; göklerive yeri altı günde yarattı, sonra Arşaistivâ etti (tahta kuruldu. O), geceyi,durmadan onu kovalayan gündü-zün üzerine bürüyüp örter. Güneşi,ayı ve yıldızları buyruğuna boyuneğmiş vaziyette (yaratan O'dur). İyi

bilin ki, yaratma ve emir O'nundur.Âlemlerin Rabbi Allâh, ne uludur!”(A’raf, 54)

Kendilerine bile fayda ve zarargörme gücüne sahip olmayan, hervesile ile beton ve tunçtan yapılmışputlara tapacak derecede ilkel vekişilikten yoksun olan, yarına çık-maya bile garantileri olmayan buanayasa hazırlayıcıları, bu halleri-ne bakmadan insanlar üzerindeilahlık taslayarak kanun koymayaçalışıyorlar. Azgınlık içerisinde bu-lunan bu kimselere ve onları ilahedinenlere, Hz. Yusuf (as)’ın zindanarkadaşlarına söylediği şu hakikat-leri hatırlatmakta fayda vardır.

“Ey benim zindan arkadaşla-rım, çeşitli ilahlar mı iyi, yoksa her-şeyi kahredici tek Allâh mı? Siz,O'nu bırakıp ancak sizin ve ataları-nızın taktığı birtakım (azgın) isimle-re tapıyorsunuz. Allâh onlar hakkın-da hiçbir delil indirmemiştir. Hü-küm, yalnız Allâh'ındır. O, yalnızkendisine tapmanızı buyurmuştur.İşte doğru din budur. Ama insanla-rın çoğu bilmezler.” (Yusuf, 39-40)

Yaratılışı bir damla sudan olan,hiçbir şeye malik olmayan, Rabb’itarafından kendisine mal ve serma-

Azgın l ığ ın Adı :Azgın l ığ ın Adı :ANAYASA ÇALIŞMAL ARIANAYASA ÇALIŞMAL ARI

“kendis in i yeter l i gördüğünde insan azar”“kendis in i yeter l i gördüğünde insan azar”

T

gündem

site devletinin bakanlarından birin-den ““eemmaannıı”” almasıydı. Rasulullah(as) da o yolu kullandı.

Rasulullah (as), Taif dönüşün-de, Miladi 620’de Hira (Nûr) Dağı-na çıkarak, Kureyşin hatırı sayılırbüyüklerinden Adiyy oğlu Mut'im'ehaber gönderdi. O'nun himâyesin-de gece vakti Mekke'ye girdi. Kâ-be'yi tavâf edip Hârem-i Şerif'de ikirekât namaz kıldıktan sonra evinedöndü.

Mekke site devletine göre birkimse himâyesine aldığı kişiyi koru-makla mükellefti. Mut'im de çocuk-ları ile silahlanıp Kâbe'nin dört birtarafını tuttular. Peygamber Efendi-mizin Mekke'ye girip serbestçe ta-vâf etmesini ve evine gitmesini sağ-ladılar.

Burada dikkat çeken durum,Rasulullah (as)’ın bizzat kendisinin““eemmaann”” yasasından yararlanmakistemesiydi. Aynı yasadan, dahasonra Hz. Ebu Bekr (r.anh.) da ya-rarlanmıştır.

Kendi kuruntularını ölçü edine-rek ““kkiimmlliikk ttaaşşıımmaakk hhaarraammddıırr”” di-yenler, ““RRaassuulluullllaahh ((aass)) zzaammaannıınnddaayyaazzııllıı bbiirr kkiimmlliikk yyookkttuu”” iddiasındabulunuyorlar. Onlar, küçük yerler-deki insanların kimliğe ihtiyaçları

bulunmadığını, insan ilişkilerininyüzyüze ilişkiler olduğunu bilmiyor-lar.

Küçük küme toplumlarındakimlik gibi yazılı belgelere ihtiyaçyoktur, ilişkiler yüzyüze ve birebirdir.Ancak gelişmiş büyük toplumlar-da, kişinin tanınması, ilişkilerin dü-zenli sürdürülmesi açısından kimlikzorunludur.

Kimlik taşımak, hiçbir şekildekimliği taşınan sistemi kabullen-mek değildir; şayet öyle olsaydı, Ri-salet önderleri ve son rasul Hz. Mu-hammed (as), o toplumların tanın-dığı isimlerle tanınmaz, onu redederler, Rasulullah (as), ambargo-nun kaldırılması için araya ricacılarkoymaz, ““eemmaann””almazdı.

Hz. Muhammed (as) ve etrafın-daki Müslümanlar, yaşadıkları top-lum içerisinde ticaretlerini yapıyor,bugün vize diye tanınan ““eemmaann’’ıı””Rasulullah (as) bizzat kendisi talepediyordu. Şayet bunlar küfür ve şirkolmuş olsaydı, ne Rasulullah (as)talep ederdi ne de yüce Allah (cc) bukonuda ona izin verirdi. Bütün bugerçekleri bilmeden kendi kuruntu-larını din haline getirenler, ancakkendi elleri ile kendilerini sorumlu-luk altına sokuyorlar.

Kur’âni MücâhedeKur’âni Mücâhede ile internet üzerinden canlı olarak ile internet üzerinden canlı olarak interaktif iletişiminteraktif iletişime geçebilirsiniz. Bunun için yapmanız gereken e geçebilirsiniz. Bunun için yapmanız gereken

tek şey, tek şey, inspeak inspeak veyaveya paltalk paltalk adlı programı iadlı programı indirip ndirip ilgili servise kayıt olmak. Ayrıntılı bilgi içiniilgili servise kayıt olmak. Ayrıntılı bilgi içini

www.mucahede.comwww.mucahede.com adresini ziyaret ediniz.adresini ziyaret ediniz.

32:21 12.07.2012 00:42 Sayfa 12

Page 8: bismillah°.pdf · kendi kuruntularını ya da yalan yanlış öğrendikleri birkaç kelimeyi ‘İslâm’zannederek insanlara da - yatmakta, bu kuruntularına karşı çıkanları

Azgınlı-ğın Adı:AnayasaÇalış-maları

Tem-AğusEylül 2012Sayý: 32

1155

GÜNDEM

Kur’âniKur’âniMücâhedeMücâhede

Azgınlı-ğın Adı:Anayasa

Çalış-maları

Tem-AğusEylül 2012

Sayý: 32

Kur’âniKur’âniMücâhedeMücâhede

1144

GÜNDEM

list sistemin milletvekilleri ve yöneti-cileri, yüce Allah’a karşı açık bir şe-kilde savaş açmışlardır. Bu sistemedestek olanlar da bu savaşta Ke-malist zorbaların yanında yüce Al-lah’a karşı savaşmaktadırlar.

“İman edenler Allâh yolundasavaşırlar, inkâr edenler de tağutyolunda savaşırlar. O halde şeytâ-nın dostlarıyla savaşın, çünkü şey-tânın hilesi zayıftır:” (Nisa, 76)

Tağuti beşeri demokratik siste-me, Kemalist zorbalığa itaat etmek,onu ne şekilde olursa olsun destek-lemek, onun mücadelesini vermek,yüce Allah’a isyan, savaş, küfür veşirktir.

Yüce Allah’ın reddedilmesiniemrettiği tağutu reddetmeyen kim-seler, imanlarına şirk pisliğini bu-laştırmışlar ve bu nedenle yüce Al-lah o kimseleri, lanetlemiş ve onlarıdomuzlar ve maymunlar olarak va-sıflandırmıştır.

“De ki: ‘Allâh katında yeri bun-dan daha kötü olanı size söyleye-yim mi? Allâh kime lanet ve gazapetmiş, kimlerden maymunlar, do-muzlar ve tağuta itaat edenler yap-mışsa, işte onların yeri daha kötü-dür ve onlar düz yoldan daha çoksapmışlardır.” (Maide, 60)

Beşeri tağuti sistemlere itaatedenlerin yerlerinin yüce Allah (cc)katında çok kötü olmasının ve bukimselerin, maymunlar ve domuz-lar sınıfına dahil edilmelerinin ne-

deni, Nisa suresi, 76. ayetinde debelirtildiği üzere, yüce Allah’a sa-vaş açan, Allah’ın indirdiği hüküm-leri bırakarak insanlar üzerine hü-küm koyan ve böylece ilahlık tasla-yan tağutu desteklemeleri ve onunyanında yer almalarıdır.

Kur’an, insanların kendileriniyeterli gördüklerinde nasıl azgın-laştıkları konusunda Fir’avn’ı ör-nek verir. Fir’avn, azgınlığında sınırtanımayacak derecede azgınlaş-mış, insanlar üzerinde kendisiniilah görecek derecede ileri gitmiş-tir.

“Fir'avn dedi ki: ‘Ey ileri gelen-ler, ben sizin için benden başka birilah bilmiyorum, ey Hâmân, haydibenim için çamurun üzerinde ateşyak(arak tuğla imal et de) bana birkule yap, belki Mûsâ'nın ilahına çı-karım, çünkü ben onu (Mûsâ'yı) ya-lancılardan sanıyorum." (Kasas,38)

“(Fir'avn ey Mûsâ): “Andolsunki benden başka ilah edinirsen, senimutlaka zindana atılanlardan ya-pacağım’ dedi.” (Şuara, 29)

“Ben sizin en yüce rabbinizim’dedi.” (Naziat, 24)

Fir’avn’ın bu azgınlığı, dahasonraki dönemlerde beşeri sistemve ideolojiler yoluyla devam etmiş,günümüze kadar gelmiştir. Bugünbeşeri sistem ve ideolojiler, azgın-lıklarında, insanlar üzerinde ilahlıkve rablık taslamalarında Fir’avn’ı

ye, akıl ve bilgi verilmiş, yaratılış ga-yeleri kendilerine bildirilmiş bu az-gın kimseler, O’nun bildirdiği Tev-hidi esasları terk etmişler, O’nunverdiği akıl ve bilgi ile O’na tuğyan,küfür ve şirk içerisinde Rab’lerine is-yan edip ilahlık taslamışlardır.

“İnsan, bizim kendisini nasıl birnutfeden yarattığımızı görmedi miki, şimdi apaçık bir hasım kesildi?”(Yasin, 77)

Yüce Allah (cc) tarafından ya-ratıldıklarını, öldükten sonra yeni-den O’nun huzuruna gideceklerinive ebediyen cehenneme girecekle-rini unutarak, kanunlar çıkarıyor vekendi acziyetlerine bakmayarakyüce Allah’a karşı bir hasım kesili-yorlar. Beşeri yasaları çıkaranlaradestek olanlar da, yasa çıkaranlarıilah edinerek bu savaşta tercihleriniküfürden yana koyuyorlar.

Kur’an, Tevhidi esaslardansonra ağırlıklı olarak en çok insanıntuğyan etmesi yani azgınlaşmasıüzerinde durur. Kur’an, daha ilk su-reden itibaren tuğyan edenlere dik-katleri çeker ve onların nasıl tuğyanettiklerini bildirir.

“Kesinlikle insan, müstağnileş-tiğinde tuğyan eder.” (Alak, 6-7)

Azgınlığında sınır tanımayan-ların en zirvesinde hiç kuşkusuzdurki, yüce Allah’ın gönderdiği ilahihükümleri reddedip kendileri in-sanlar üzerine hüküm koyan kimm-selerbulunmaktadır. İşte yüce Al-

lah’ın öncelikle reddedilmesini is-tediği ve tağut olarak isimlendirdiğiazgınlar bunlardır.

“Dinde zorlama yoktur; doğru-luk, sapıklıktan seçilip belli olmuş-tur. Kim tağutu reddedip Allah'aiman ederse, muhakkak ki o, kop-mayan, sağlam bir kulpa yapışmış-tır. Allâh işitendir, bilendir.” (Baka-ra, 256)

Tağutureddetmek, yüce Al-lah’a iman etmenin ilk şartı-dır;Tevhidi esasları kabul etmeyipinsanların hayatları üzerine kanunkoyarak tağut olan beşeri sistemleriinkâr etmeyenler, yüce Allah’aiman etmemiş, şirk ve küfür içerisin-de olan kimselerdir.

Tağuta –hangi gerekçe ve han-gi şekilde olursa olsun– destekolanlar, itaat edenler asıl itibarı iletağuta iman etmiş, İslâm’ı terketmişkimselerdir. Tağuti sistemler, kendi-lerine tabi olanları İslâm’dan uzak-laştırır ve dünyada onları cahiliyekaranlıklarına, ahirette ise yüce Al-lah’ın azabına ve sürekli kalacakla-rı cehenneme sürüklerler.

“Allâh, iman edenlerin dostu-dur. Onları karanlıklardan aydınlı-ğa çıkarır; kâfirlerin dostları da ta-ğuttur. (O da) onları aydınlıktan ka-ranlıklara çıkarır. Onlar ateş halkı-dır, orada ebedi kalacaklardır.”(Bakara, 257)

Anayasa çıkarıp kanunlar ko-yarak azgınlaşıp tağut olan Kema-

32:21 12.07.2012 00:42 Sayfa 14

Page 9: bismillah°.pdf · kendi kuruntularını ya da yalan yanlış öğrendikleri birkaç kelimeyi ‘İslâm’zannederek insanlara da - yatmakta, bu kuruntularına karşı çıkanları

Azgınlı-ğın Adı:AnayasaÇalış-maları

Tem-AğusEylül 2012Sayý: 32

1177

GÜNDEM

Kur’âniKur’âniMücâhedeMücâhede

Azgınlı-ğın Adı:Anayasa

Çalış-maları

Tem-AğusEylül 2012

Sayý: 32

Kur’âniKur’âniMücâhedeMücâhede

1166

GÜNDEM

ni çağırdığın (ilahi) esas, Allah'a şirkkoşanlara ağır geldi. Allâh dilediği-ni kendisine seçer ve yöneleni ken-disine iletir.” (Şura, 13)

“Bundan dolayı sen (şeriata)çağır ve emrolunduğun gibi doğruol; onların keyiflerine uyma ve de ki:‘Ben Allâh'ın indirdiği her Kitab’ainandım ve aranızda adâlet yap-makla emrolundum. Allâh bizim deRabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bi-zim eylemlerimiz bize, sizin eylem-leriniz size âittir. Bizimle sizin aranız-da bir tartışma nedeni yoktur. Allâharamızı bulur, dönüş O'nadır.” (Şu-ra, 15)

Yüce Allah (cc) tarafından, in-sanların yeryüzündeki hayatlarınıdüzenlemek için gönderilen İslâmihükümlerin, ne bütünü, ne de birkısmı üzerinde hiçbir şekilde pazar-lık yapılmaz ve hiçbir kısmı, yaşamalanının dışında bırakılmaz, bırakı-lamaz.

Bütün bu nedenlerle İslâmi hü-kümler bir kenar edilerek yapılananayasa çalışmaları, yüce Allah’akarşı azgınlık, tuğyan, küfür ve şirk-tir. Bu anayasa çalışmalarına des-tek olmak, buna karşı ses çıkarma-mak, Nisa Suresi, 76. ayette belir-tildiği üzere, tağutun yanında yeralmak ve yüce Allah’a karşı savaş-maktır.

Biz Müslümanlar, beşeri sis-temleri tümüyle reddettiğimiz gibi,bu küfür sistemlerinin anayasaları-nı da kabul etmiyor, karşı çıkıyor, ta-

ğutu ve tüm kurumlarını bütünüylereddediyor, bu küfre bulaşanları daKur’an’la uyarıyoruz, onlara karşıKur’an’la cihad ediyoruz.

“Kâfirlere boyun eğme ve buKur'ân ile onlara karşı büyük cihâdet.” (Furkan, 52)

“Ey peygamber, Allah'tan kork;kâfirlere ve münâfıklara itaat etme.Şüphesiz Allâh bilendir, hakimdir.”(Ahzab, 1)

“Kâfirlere ve münâfıklara itaatetme; onların eziyetlerine aldırma,Allah'a dayan; vekil olarak Allah ye-ter.” (Ahzab, 48)

Beşeri küfür sistemlerini yanitağuti sistemleri tümüyle reddedenMüslümanlar, yüce Alla’ın rızasına,mağfiret ve mükâfatına ulaşabilir-ler.

“Tağut'a itaat etmekten kaçı-nan ve Allah'a yönelenlere müjdevar. Müjdele kullarımı!” (Zümer,17)

fersah fersah geride bırakmışlardır.Bugün Türkiye’de anayasa

yapmak için çalışanlar, onların içe-risinde bulundukları küfür ve şirkyuvası meclisleri, onların başındakicumhurbaşkanı, meclis başkanı vebaşbakanları, azgınlıklarında Fir’ -avn’ı takip etmektedirler.

İnsanların koydukları ve koya-cakları bütün yasalar, ancak cahili-ye yasalarıdır. Böyle yasaları ya-panlar da o yasalara uyanlar daancak yüce Allah’a isyan eden ca-hillerdir.

“Yoksa câhiliye hükmünü müarıyorlar? İyi bilen bir toplum için Al-lah'tan daha güzel hüküm verenkim olabilir?” (Maide, 50)

“Allâh, hüküm verenlerin en iyi-si değil midir?” (Tin, 8)

Konulan cahiliye hükümlerineuymak insanı Allah yolundan saptı-rır. İşte bu nedenle yüce Allah (cc),tağutun kesinlikle emredilmesini is-temektedir.

“Yeryüzünde bulunan(insan) -ların çoğuna uysan, seni Allâh'ın yo-lundan saptırırlar. Onlar sadecezannediyorlar ve onlar sadece saç-malıyorlar.” (En’am, 116)

Yüce Allah (cc), iman edenleriçin Kur’an’ı,hukuk kuralları yanişeriat olarak göndermiş, bunauyulmasını, bu kurallardan kesin-likle taviz verilmemesini emretmiş-tir.

“Sana da kendinden önceki Ki-tabı doğrulayıcı ve onu kollayıp ko-ruyucu olarak Kitabı gerçekle indir-dik. Artık onların aralarında Allâh'ınindirdiğiyle hükmet ve sana gelengerçekten ayrılıp onların keyiflerineuyma! Sizden her biriniz için bir şeri-at ve bir yol belirledik. Allâh istesey-di, hepinizi bir tek ümmet yapardı,fakat size verdiği içinde sizi sına-mak istedi. Öyleyse hayır işlerinekoşun, hepinizin dönüşü Allah'adır.O size ayrılığa düştüğünüz şeyler(inhakikatin)i haber verecektir.

Aralarında Allâh'ın indirdiğiylehükmet, onların keyiflerine uymave onların, Allâh'ın indirdiği şeylerinbir kısmından seni şaşırtmaların-dan sakın! Eğer dönerlerse bil ki Al-lâh, bazı günâhları yüzünden onlarıfelâkete uğratmak istiyordur. Zateninsanlardan çoğu, yoldan çıkmış-lardır.” (Maide, 48-49)

Tarihi süreçte insanları Rab’le-rine karşı içerisinde bulunduklarıisyan ve şirkin benzerini gösterenlerolmuştur, ancak yüce Allah (cc),onları ve cahili düzenlerini yerlebiretmiş ve her dönemde en güzel şe-kilde uygulanacak şeriat hükmünüortaya koymuştur.

“O size, dinden Nûh'a tavsiyeettiğini, sana vahyettiğimizi, İbrâ-him'e, Mûsâ'ya ve Îsâ'ya tavsiye etti-ğimizi şeriat (hukuk düzeni) yaptı.Şöyle ki: Dini doğru tutun ve ondaayrılığa düşmeyin. Fakat kendileri-

32:21 12.07.2012 00:42 Sayfa 16

Page 10: bismillah°.pdf · kendi kuruntularını ya da yalan yanlış öğrendikleri birkaç kelimeyi ‘İslâm’zannederek insanlara da - yatmakta, bu kuruntularına karşı çıkanları

na göre değiştirerek insanlarıKur’an yolundan uzaklaştırıp kendiiman ettikleri tağuti sistemlere tap-tırmaya çalışmaktadırlar.

Yüce Allah (cc), ayın yarıldığıgerçeğini bildiren Kamer suresinindört ayetinde, “andolsun Kur'ân'ıöğüt almak için kolaylaştırdık, öğütalan yok mudur?” (Kamer, 17) bu-yurmaktadır. Kur’an’ın kolaylaştı-rıldığı gerçeğine rağmen bazı in-kârcılar, yüce Allah’a muhalefetedercesine Kur’an’ın anlaşılmaya-cağını, onu anlamak için bir kuru-lun açıklamasına ya da birçok ilmeihtiyaç bulunduğunu iddia etmek-tedirler. Bu kimseler, Kur’ani mesa-jın önünde en büyük engeldirler.

Bazı inkârcı yalanlayıcılar Kur’ -an’ın anlaşılmasını kimi kurallarabağlarlar ve herkes tarafından an-laşılmayacağını iddia ederler. Oy-sa aynı kişiler, insanlara Rasulullah(as)’ın hayatını anlatırlarken, o güniman edenlerden bir çoğunun oku-ma yazması bile olmayan ve bir ço-ğu da köle olan insanlardan övüneövüne söz ederler ve onların,Kur’an’ı nasıl kabul edip anladıkla-rını ve hayatlarına nasıl aktardıkla-rını anlatırlar. Bu inkârcı kimseler,Kur’an konusunda kendilerini net-leştirmedikleri için sürekli çelişkiiçerisindedirler.

Üç beş ayet okumakla kendile-rini Peygamberin üzerinde görmecüretini gösteren bu Samiri soyluinkârcı yalancılar, dillerini eğip bü-

kerek ayetleri tevil ederek küfür veisyanlarına kılıf bulmaya çalışmak-tadırlar. Kamer suresi, işte bu inkâr-cı yalancılara adeta şamar atarakKur’an’ın öğüt alınması için kolay-laştırıldığını arka arkaya ayetlerleaçıklamaktadır.

Kamer suresi, Şakk’ul Kamerinkârcılarına da tokat atmakta veHz. Muhammed (as)’a verilen bumucizeyi inkâr edenlere devameden ayetlerde, Hz. Nuh (as), Hz.Hud (as), Hz. Salih (as), Hz. Lut (as)ve Hz. Musa (as)’ın kavimlerininmucizeleri inkârları ve elçilere sal-dırıları sonucunda nasıl helak edil-diklerini vererek günümüz inkârcı-larını uyarmakta ve şu uyarı ile on-lara meydan okumaktadır.

“Şimdi sizin kâfirleriniz, ötekile-rinizden hayırlı mı? Yoksa Kitaplar-da sizin için bir berâet mı var? Yoksa‘Biz muzaffer (çok bilgili) bir toplulu-ğuz’ mu diyorlar?” (Kamer, 43-44)

Yüce Allah’ın gücü ve kudretikarşısında elbette hiçbir dönemininkârcı yalanlayıcıları, başka birdönemden güçlü değildir. Bunlarıninkâr ve küfürleri farklı farklı da olsasonuçta yüce Allah (cc) hepsininüzerinde bir güce sahiptir. Bu ne-denle günümüz mucize inkârcılarıda geçmiş inkârcı ataları gibi, gözaçıp kapayıncaya kadar bir süreiçerisinde helak edilecekler, işle-dikleri günah ve küfürleri boyunla-rına asılarak cehennneme sürüle-ceklerdir.

kavram

nkârın ne mantığı ne de ku-ralı vardır; inkârcılar da bukuralsız mantıkla, neyi ni-

çin reddettiklerini düşünmeden in-kâr ederler. Risalet tarihi boyuncainkâr edenlerin inkârları her dö-nemde değişiklik gösterse de so-nuçta hepsi Hakkı yalanlamışlardır.

Bu inkârcılar, ya Tevhidi esasla-rı yalanlamışlar ya da ilahi mesajıgetiren rasullerin kişiliklerini dilleri-ne dolamışlar, onların toplumsalkonumları, psikolojik durumlarıüzerinde yalanlar üretmişlerdir.

Risalet önderlerinin getirdikleriTevhidi esasları reddedenler, çık-maza girdikleri zaman rasulleringerçekten rasul olup olmadıklarıkonusunda deliller, mucizeler iste-mişlerdir. İnkârcıların bu talepleri-ne karşılık yüce Allah (cc), rasulleri-ni yalnız bırakmamış, onlara bellimucizeler vererek destek olmuştur.Ancak inkârın mantığı ve inkârcınınaklı olmadığı için, gözleri ile gör-dükleri halde kendilerine gösteri-len mucizeleri de inkâr etmeye de-vam etmişlerdir.

Kur’an, tarihsel inkârcıların,kendilerini üstün görerek rasullerinasıl inkâr ettiklerini ve o konudakiifadelerini vererek günümüze ışıktutmaktadır. Günümüz inkârcıları,

tarihsel inkârcıların yolunu devamettirerek, yüce Allah’ın gönderdiğiRasul Hz. Muhammed (as)’ı önem-sememe, Kur’an’dan bazı ayetlerinanlamlarını değiştirme ya da ayet-leri inkâr etme şeklinde inkârlarınısürdürmektedirler.

Tarihsel inkârcılar, küfürlerindenet ve açık bir tavır takınarak inkâr-larını ortaya koyarlarken günümüzinkârcıları, kişilikten yoksun müna-fıkça bir tavır takınarak ve küfürleri-ni gizleyerek, zaman zaman süret-iHaktan görünerek küfür ve inkârla-rını ortaya koymaktadırlar.

Günümüz inkârcılarının bir ço-ğu, Kur’an’ı kabul ettiklerini, Müslü-man olduklarını iddia etmekte, bazıİslâmi ibadetleri de yapmaktadırlar.Bu inkâcılardan bazıları, Kur’an tef-siri yaptıkları halde inkârlarına de-vam etmektedirler. Bunlar, ya Tevhi-di esasları, ya Hz. Muhammed (as)’averilen Şakkul Kamer mucizesini yaİslam’da farz olan örtünmeyi ya danamazı inkâr etmektedirler.

Kur’an dedikleri, bir çokları daKur’an tefsirleri adı altında sözü-mona dersler yaptıkları halde,Kur’an’a aykırı söz ve fiilllerde bulu-nan bu inkârcı taife, Samiri’nin, gü-nümüz temsilciliğini yapmakta,“elçinin getirdiği mesajı” hevaları-

Şakk’ul KamerŞakk’ul KamerKur’âni Bir GerçekKur’âni Bir Gerçek

İİ

Kur’âniKur’âniMücâhedeMücâhede

1188

Tem-AğusEylül 2012

Sayý: 32

Şakk’ulKamer

Kur’âniBir

Gerçek

Kur’âniKur’âniMücâhedeMücâhede1199

Tem-AğusEylül 2012Sayý: 32

Şakk’ulKamerKur’âniBirGerçek

KAVRAM

32:21 12.07.2012 00:42 Sayfa 18

Page 11: bismillah°.pdf · kendi kuruntularını ya da yalan yanlış öğrendikleri birkaç kelimeyi ‘İslâm’zannederek insanlara da - yatmakta, bu kuruntularına karşı çıkanları

celli emiş ve önceki kâfirlerin talep-lerine mucize indirerek cevap ver-diği gibi, Mekke müşriklerinin mu-cize talebine de cevap vermiştir.

Mekke müşrikleri, mucize ko-nusunda önceki kâfirlerden dahaçok ısrarcı olmuşlar, Hz. Muham-med (as) ile her karşılaştıklarındaondan, kendisinin rasul oluşunu is-patlaması için olağanüstü şeylertalep etmişlerdir. Mekke müşrikleri-nin mucize taleplerinden birkaçı:

“Dediler ki: ‘yerden bize bir pı-nar fışkırtmadıkça sana inanmayız,(...) Yahut altından bir evin olmalı yada göğe çıkmalısın. Mamafih, bi-zim üzerimize okuyacağımız bir ki-tap indirmedikçe senin sadece gö-ğe çıkmana da inanmayız' De ki:Rabb'imin şanı yücedir. Ben, sade-ce rasul olan bir insan değil mi-yim?” (İsra, 90,93)

Her rasulde mucize, kâfirlerinbeklentilerinin çok üstünde gerçek-leştiği gibi, Hz. Muhammed(as)'dada kâfirlerin taleplerinin çok üstün-de gerçekleşiyor ve ay, kâfirlerinşaşkın bakışları arasında ikiye ayrı-lıyor. Tıpkı Hz. Musa(as)'ın asasınınve elinin, mucize olayı bittikten son-ra eski hallerine döndükleri gibi, ayyeniden eski haline dönüyor.

Vahyin indirilmesi ve rasul ol-ma, olağanüstü bir olaydır. Bu ola-ğanüstü olay, yine olağanüstü birolayla delillendirilmektedir. İnkârıbir yaşam tarzı olarak benimsemiş,

beyin hücreleri materyalist pislik-lerle kirletilmiş, kronikleşmiş birhalde maddeye tapmış olan kâfir-ler tıpkı kendilerinden önce vahyi vemucizeyi inkâr eden kafirler gibi,vahyi gerçekleri ve ayın yarılmasıgerçeğini apaçık görmelerine rağ-men “süregelen bir büyüdür” diye-rek reddetmişlerdir. Fir'avn ve me-lesi de aynı ifadeyi kullanmış, Hz.Musa(as)'ya “bu, çok bilgili bir bü-yücüdür” diyerek, onun gösterdiğitüm mucizeleri “vicdanları, onlarakanaat getirdiği halde, sırf haksızlıkve böbürlenmeleri yüzünden, on-ları inkâr ettiler” (Neml, 14).

“Saat yaklaştı, ay yarıldı.” (Ka-mer, 1)

Sünnetullah, önceki rasullerdeolduğu gibi bir kez daha değişmez-liğini göstermiş ve yüce Allah (cc),Rasul olarak görevlendirdiği Hz.Muhammed(as)'ın Rasul olduğu-nu, kâfirlerin hiçbir mazeret önesürmelerine fırsat vermeyecek şe-kilde ay’ı ikiye ayırarak göstermiş-tir.

Kafirlerin, Hz. Muhammed(as)'dan sürekli olarak mucize talepetmelerine yüce Allah(cc) ay’ı ikiyeayırarak cevap vermiştir. Hem degören gözlerin, onu yalanlayama-yacağı bir şekilde, apaçık bir haldeay yarıldı.

Ayın yarılmasına rağmen inkâr-larına devam eden geçmiş kâfirlereyüce Allah lâyık oldukları cevabı en

AAyyıınn YYaarrııllmmaassııİİllee İİllggiillii AAyyeettlleerr“O saat yaklaştı, ay yarıldı. Bir

mucize görecek olsalar yüz çevirir-ler ve ‘Süregelen bir büyüdür’ der-ler. Yalanladılar, nefislerinin heves-lerine uydular. Oysa her iş, yerinibulacaktır.” (Kamer, 1-3)

Vahyin inzali ve bu vahyin in-sanlara ulaştırılması ile başlayanTevhid-şirk mücadelesinde, şirkcephesi, öncelikli olarak Tevhidiesasları inkâr etmişler, ancak bun-da başarılı olamayınca vahyi esas-ları duyuran elçinin, önce kişilik vepsikolojik durumunu dillerine do-lamışlar, daha sonra gerçek rasulolup olmadığını sorgulamışlardır.

Vahyi getiren rasulün, gerçekRasul olup olmadığını soruşturanküfür ve şirk cephesi, vahyi getirenkişiden, rasul oluşunu ispatlayacakdeliller istemişler, istedikleri delill-ler kendilerine gösterilmesine rağ-men inkârlarını sürdürerek, onunkendileri gibi bir insan olduğunuileri sürerek reddetmişlerdir.

Tarihi süreçte vahyi getiren ra-sullerden, rasul oluşlarını belirtenbir ayet, işaret ya da delil isteyen kü-für ve şirk cephesine, yüce Allah(cc),rasullerine bu mucizeleri vererekcevap vermiştir. Küfrün rasuldenmucize taleplerine birkaç örnek:

“(Fir'avn, ey Musa) dedi: ‘Eğerbir ayet getirmiş isen, hakikatendoğrulardan isen onu göster.' (Mu-sa) asasını attı, o birden ejderha

oluverdi ve elini (yanından) çıkardı;bakanlar için o, bembeyaz parlakoluverdi.” (A'raf, 106–108)

“(Dediler ki: ‘Ey Salih) sen debizim gibi bir insansın, eğer doğru-lardan isen bize bir ayet getir.' (Sa-lih) dedi ki: ‘İşte bu (mucize) dişi de-vedir; onun su içme hakkı var, gü-nün belli bir zamanı da sizin su içmehakkınız var.” (Şuara, 154–155)

Mucize, vahyi getiren rasulün,rasul oluşunun bir kanıtıdır. Mucizetalep edenler, kendilerine mucize-ler gösterilmesine rağmen ne yüceAllah’a iman etmişler ve ne de ra-sulleri kabul etmişler, ancak yaptık-ları tek şey inkârlarına devam et-mek olmuştur.

Hz. Muhammed(as)'ın rasuloluşuna iman etmeyen Mekke şirkönderleri de her fırsatta ondan mu-cize talebinde bulunmuşlar, tıpkıönceki kâfirler gibi, ondan mucizegöstermesini istemişler, onun ger-çekten rasul olup olmadığını öğ-renmeye çalışmışlardır.

“Dediler ki: ‘Ona Rabb'indenbir mucize (ayet) indirilmeli değilmiydi? De ki: ‘Şüphesiz Allah, birmucize indirmeye kadirdir, fakatçokları bilmezler.” (En'am, 37)

Mekke müşriklerinin mucizetalebi tıpkı, Fir'avn ve Semud kav-minin mucize talebine benzemek-tedir. Yüce Allah (cc), elbette adaletsahibidir ve bu adaleti, kâfirlerinmucize taleplerinde de aynen te-

Kur’âniKur’âniMücâhedeMücâhede

2200

Tem-AğusEylül 2012

Sayý: 32

Şakk’ulKamer

Kur’âniBir

Gerçek

Kur’âniKur’âniMücâhedeMücâhede2211

Tem-AğusEylül 2012Sayý: 32

Şakk’ulKamerKur’âniBirGerçek

KAVRAM KAVRAM

32:21 12.07.2012 00:42 Sayfa 20

Page 12: bismillah°.pdf · kendi kuruntularını ya da yalan yanlış öğrendikleri birkaç kelimeyi ‘İslâm’zannederek insanlara da - yatmakta, bu kuruntularına karşı çıkanları

geleyen bir başka delil de KıyametSuresi, 8 ve 9. ayetleridir. Kıyâmet8. ayetinde ayın yarılacağı değil tu-tulacağı bildiriliyor. Bu ayete göreay, kıyamet gününde, “güneşin dü-rüldüğü (köreltildiği)” (81/1) gibitutulup karartılacak ve “güneş ileay bir araya toplanacaktır” (75/9).Buna göre ay, kıyamet günü yarıl-mayacaktır. Kıyamet suresindekibu ayet de ayın yarılmasının önce-den vuku bulduğu gerçeğini bir kezdaha delillendirmektedir.

Diğer taraftan kıyamet saatikoptuğunda, zaten mucizeye gerekkalmayacaktır. Çünkü mucizeler,Tevhidi esasları getiren Rasulün, ra-sul olduğunu müşriklere belgele-yen bir göstergedir. Diğer yandan ogün insan, yalanlama içinde değil;“kaçacak yer neresi” (75/10) diye-rek canını kurtarma telaşı ve paniğiiçinde olacaktır.

Kıyamet saatinin o dehşetlianında; “güneşin dürüldüğü, yıldız-ların döküldüğü, dağların yürütül-düğü, denizlerin kaynatıldığı”(81/1–3,6), her şeyin korkunç gü-rültülerle birbirine çarptığı, “kulak-ları sağır eden o gürültü koptuğu”(80/33) “dağların renkli yün gibi atı-lıp” (101/5), “yer ve dağların sarsı-larak dağılan kum yığınları halinegeldiği” (73/14), “gök yarıldığı”(82/1), yer sarsılıp içindekilerini dı-şarı attığı” (99/1-2), “insanların ke-lebekler gibi, çılgınca sağa sola ka-çıştığı” (101/4)ve bu korkunç man-

zara içerisinde “küçücük çocukların(bile) saçlarının (ihtiyarlar gibi)ağardığı” (73/17) bir ortamda, ayyarılmış olsa bile, hangi insan durupbu gerçeği yalanlayabilir ve hiçbirşey olmamış gibi,“yüz çevirip bu sü-regelen bir büyüdür” diyebilir.

Bu inkârcı mantık, kıyamet saa-ti manzarasının korkunç durumunubile düşünmeyecek kadar aklet-mekten uzaktırlar. Öyle ya inkârınmantığı ve kuralı yoktur ve inkârcımüşrikler, sırf yalanlamak için inkârederler.

dd))Ayın yarılması olayı, kıyame-tin yaklaştığını bildiriyor. Çünkü aygibi muazzam bir kütle, rahatlıklaikiye bölünüp yarılabiliyorsa, evrende, Allah'ın emriyle daha kolay par-çalanıp kıyamet kopabilir düşün-cesini uyandırmak istiyor müşrikkafalarda. Yüce Allah (cc), ayın ya-rılmasını müşriklere göstererek on-lara, bu olay karşısında aciz kaldık-ları gibi, kıyamet saatinde de acizkalacaklarını bildiriyor.

ee)) Ayın yarıldığının başka birdelili de En'am suresi 35. ayetidir.Bu ayette tıpkı Kamer suresi 2. aye-tinde geçen ifade aynen tekrarlanı-yor ve Rasul teselli ediliyor. Kamer,2. ayetinde müşriklerin gördüklerimucizeden “yüzçevirdikleri” belir-tiliyor; En'am, 35. ayetinde de yüceAllah (cc) şöyle buyuruyor:

“Eğer onların yüzçevirmesi sa-na ağır geldiyse haydi (yapabilir-

güzel şekilde vermiştir. Kur'an'ı ha-yat prensibi olarak alan bizler de buçağın davetçileri olarak, Rabb'imi-zin yüce kitabından hareketle, gü-nümüz Şakk’ul-Kamer inkârcıları-na layık oldukları cevabı vereceğizinşaAllah. Onlar, ya tevbe edipKur'ani gerçeklere teslim olurlar yada hevalarının buyruğuyla hareketederek inkârlarını sürdürmeye de-vam ederler. Bize düşen, apaçık birşekilde tebliğ etmektir.

Ayın yarıldığı mucizesi, Kur'anibir gerçek olarak vukubulduğu hal-de, ne düşünce ile hareket ettikleri,kendilerince bile bilinmeyen bazıkimseler, bu Kur'ani gerçeği, bilebile inkâra yeltenmektedirler. Bukimseler, Kur'ani bir gerçeği inkârettikleri yetmiyormuş gibi, bir deKur'an terbiyesinden ve peygambereğitiminden geçen birçok güzidesahabeye de hakaret etmektedir-ler. Üstelik kendileri, Kur'an ruhun-dan ve Kur'an'ı anlama yeteneğin-den yoksun oldukları halde!

“Saat yaklaştı, ay yarıldı.” (Ka-mer, 1-3)

Günümüzdeki mucize inkârcı-larına, ayın yarılması mucizesiningerçek olduğunu, Kur'an'ın bizzatkendisiyle ispatlamaya çalışacağızinşaAllah.

aa)) Ayın yarıldığı gerçeğini, ilkayetten hemen sonra gelen iki ayettekid etmekte ve ayın yarıldığını bil-dirmektedir.

22-- Bir mucize görseler hemenyüzçevirirler ve ‘süregelen bir büyü-dür’ derler.

33-- Yalanladılar ve hevalarınauydular. Her emir yerini bulacaktır.

Ay, müşriklerin gözleri önündeyarılmış, inkârı iş edinmiş olan müş-rikler bu gerçeği yalanlamışlar veşahit oldukları bu gerçeğe “sürege-len bir büyüdür” demişlerdir. Ayınyarıldığı gerçeğini bildiren ayettensonra gelen iki ayet, vukubulan buolayın müşriklerce nasıl ve hangiifadelerle yalanlandığını bildir-mektedir.

Müşrikler, kendilerine okunanayetleri “eskilerin masallarıdır” di-yerek yalanlamışlardı. Oysa ayınyarılması vukubulduğu ve kendileride buna şahit oldukları için, bu ola-ya “süregelen bir büyüdür” demiş-lerdir.

bb)) Şayet ayın yarılması vuku-bulmasaydı, müşrikler “ay yarıldı”ayetine itiraz edeceklerdi ve ““MMuu--hhaammmmeedd oollmmaayyaann şşeeyylleerrii,, oollmmuuşşggiibbii ggöösstteerriiyyoorr”” diyerek karşı çıka-caklardı. Neredeyse her ayete itirazeden, İsra (mirac) olayını inkârayeltenen müşrikler, bu olayın vuku-bulmadığını söylememişler, tamaksine vukubulduğunu kabul et-mişler, ancak kendilerine büyü ya-pıldığını ileri sürerek “süregelen birbüyüdür”demişler ve yalanlayarakhevalarına tabi olmuşlardır.

cc)) Ayın yarıldığı gerçeğini bel-

Kur’âniKur’âniMücâhedeMücâhede

2222

Tem-AğusEylül 2012

Sayý: 32

Şakk’ulKamer

Kur’âniBir

Gerçek

Kur’âniKur’âniMücâhedeMücâhede2233

Tem-AğusEylül 2012Sayý: 32

Şakk’ulKamerKur’âniBirGerçek

KAVRAMKAVRAM

32:21 12.07.2012 00:42 Sayfa 22

Page 13: bismillah°.pdf · kendi kuruntularını ya da yalan yanlış öğrendikleri birkaç kelimeyi ‘İslâm’zannederek insanlara da - yatmakta, bu kuruntularına karşı çıkanları

“Böylece biz her elçiye suçlularıdüşman yaptık. Yol gösterici ve yar-dımcı olarak Rabb'in yeter.” (Fur-kan, 31)

“Andolsun senden önceki elçi-lerle de alay edildi, ama alay eden-leri, o alay ettikleri şey kuşatıverdi.”(Enbiya, 41)

“Bu, Allah'ın öteden beri yasa-sıdır; Allah'ın yasasında değişmebulamazsın.” (Fetih, 23)

“Bu, senden önce gönderdiği-miz elçilerimizin yasasıdır; bizim ya-samızda bir değişiklik bulamaz-sın.” (İsra, 77)

Bunları çoğaltmak mümkün;elçilerin bu ortak özellikleri, davet,peygamberlik ve kâfirlerle yapılanmücadele ile ilgilidir. Rasullerin buortak özelliklerinden biri olan vedavet ile peygamberlik konularınıyakından ilgilendiren mucize, di-ğer elçilere verildiği gibi, Hz. Mu-hammed(as)'a da verilmiştir.

Sünnetullah'ın gereği olarakbundan doğal ne olabilir ki?Mü'minler, rasullere iman edişle-rinde, hiçbirini diğerinden ayırma-dıklarına göre, diğer rasullerin mu-cizelerine iman ettikleri gibi, Hz.Muhammed(as)'ın Şakk’ul-Kamermucizesine de aynen iman etmeklemükelleftirler. Çünkü rasullereiman bir bütündür.

“Onlar ki, Allah'a ve elçilerineiman ettiler, onlardan hiçbiri arasın-da ayırım yapmadılar, işte onlara

(Allah) mükâfatlarını verecektir. Al-lah bağışlayıp merhamet edendir.”(Nisa, 152)

“Allah'a, bize indirilene, İbra-him'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a vetorunlarına indirilene, Musa veİsa'ya verilene ve (diğer) peygam-berlere Rab'leri tarafından verileneinandık, onlar arasında bir ayırımyapmayız. Biz O'na teslim olanlarız'deyin.” (Bakara, 136)

İman, bütün oluşu gereği par-çalanmayı kabul etmez. Peygam-berlerin bir kısmına verileni kabuledip bir kısmına verileni kabul et-memek küfrü gerektiren bir durum-dur.

“Onlar ki, Allah'ı ve elçilerini in-kâr ederler, (ya da) Allah ile elçileri-nin arasını ayırmak isterler ve ‘kimi-ne inanırız, kimini inkâr ederiz' der-ler ve bu ikisi arasında bir yol tutmakisterler. İşte onlar, gerçek kâfirlerdir.Biz de kâfirlere alçaltıcı bir azap ha-zırlamışızdır.” (Nisa, 150–151)

Kur'ani gerçeklerin bildirdiğiüzere rasuller, aynı yasaya bağlıdır-lar ve önceki rasullare nasıl mucizeverildi ise, Hz. Muhammed (as)’ada mucize verilmiştir. Buna göreHz. Muhammed (as) zamanında ayikiye ayrılmış ve diğer rasullerde ol-duğu gibi, Sünnetullah bir kez dahatecelli etmiştir.

Ay’ın bir mucize olarak yarıldı-ğını gösteren başka bir gerçek demüşriklerin talepleridir. Kur'an,

sen) yere bir delik aç ya da göğe birmerdiven daya ki onlara (iman et-meleri için) bir mucize getiresin. Al-lah dileseydi elbette onları hidayetüzerinde toplardı, o halde cahiller-den olma.” (En'am, 35)

Ayın yarılma mucizesine rağ-men müşriklerin, bu olaya “sürege-len bir büyüdür” deyip yüzçevirme-leri ve yalanlamaları Hz. Muham-med(as)'ı oldukça üzmüştü. Bununüzerine yüce Allah (cc) yukarıdakiayeti inzal ederek Rasulünü teselliediyor.

Yüce Allah(cc), Rasulüne, müş-rikleri zorla iman ettirmesininmümkün olmadığını, bu gerçeğigörmelerine rağmen bile bile inkâredenlerin, bundan sonra hiçbir şe-kilde iman etmeyeceklerini, bununiçin üzülmemesini bildirmektedir.

ff)) Mucize göstermek, rasullerinrasul oluşlarını kanıtlamaktadır.Hz. Nuh(as), Hz. İbrahim(as), Hz.Salih(as), Hz. İsa(as), Hz. Musa(as)ve daha birçok rasul, kâfirlerin ken-dilerini yalanlamalarına karşılık,yüce Allah'ın izniyle, mucizeler gös-termişlerdi. Hz. Muhammed(as)'ında, rasuller zincirinin bir halkası ol-ması hasebiyle, mucize gösterme-si, rasul oluşunun gereği, sonucuve ispatıdır.

Mü’minler, yüce Allah’a ve Hz.Muhammed (as)’ın rasul olduğunaiman ettikleri için mucize diye birsorunları yoktur. Onlar, zaten Hak-

kı işittikleri zaman iman etmişlerdir.Mucize, kıt akılları ile rasulleri zordurumda bırakacaklarını düşüneninkârcı kâfirlerin ve müşriklerin ta-lepleridir.

Kur'an'da, rasullerin bağlı bu-lunduğu bir yasa vardır; Sünnetul-lah denilen bu yasa, risaleti duyu-ran her rasul için geçerlidir ve herrasul, aynı yasanın ortaya koyduğuolayları yaşar. Mucize de bu yasa-nın gereği ve sonucudur.

“Allah'ın kendisine takdir ettiğibir şeyi yerine getirmekte peygam-bere herhangi bir güçlük yoktur. Siz-den önce geçenler arasında da Al-lah'ın yasası böyle idi. Allah'ın emriolup bitmiştir.” (Ahzab, 38)

Allah'ın takdir etmesiyle, muci-ze göstermek, rasuller için hiç dezor değildir. Aynı şekilde Sünnetul-lah’ın gereği olarak, daveti ortayakoymakta, yalanlanmakta, rasuledüşmanlık yapılmakta da bütün ra-suller aynı durumu yaşarlar. İşte bukonudaki ilahi buyruklar.

“Senden önce de elçiler yalan-lanmıştı. Yalanlanmalarına ve ezi-yet edilmelerine sabrettiler, nihayetkendilerine yardımımız yetişti. Al-lah'ın kelimelerini değiştirebilecekkimse yoktur. Sana da rasullerin ha-berlerinden bir parça geldi.”(En'am, 34)

“Böylece biz her peygambere,insan ve cin şeytanlarını düşmanyaptık!...” (En'am, 112)

Kur’âniKur’âniMücâhedeMücâhede

2244

Tem-AğusEylül 2012

Sayý: 32

Şakk’ulKamer

Kur’âniBir

Gerçek

Kur’âniKur’âniMücâhedeMücâhede2255

Tem-AğusEylül 2012Sayý: 32

Şakk’ulKamerKur’âniBirGerçek

KAVRAMKAVRAM

32:21 12.07.2012 00:42 Sayfa 24

Page 14: bismillah°.pdf · kendi kuruntularını ya da yalan yanlış öğrendikleri birkaç kelimeyi ‘İslâm’zannederek insanlara da - yatmakta, bu kuruntularına karşı çıkanları

hasetlik ve böbürlenme nedeniyleo rasulu kabul etmiyor, yalanlıyorve gösterilen mucizeye de: “bu bü-yüdür, onu tanımayız” diyorlardı.

Yüce Allah (cc), Hz. Muham-med (as)'ın elçi oluşunu, Mekkelimüşriklere mucize ile ispatlıyor ki, omüşriklerin herhangi bir mazeretle-ri kalmasın ve kıyamet günü şöyledemesinler:

“Kitap, yalnız bizden önceki ikitopluluğa indirildi, biz ise onlarınokumasından habersizdik' deme-yesiniz ya da: ‘eğer bize kitap indi-rilseydi biz, onlardan daha doğruyolda olurduk' demeyesiniz....”(En'am. 156–157)

Yüce Allah(cc), adaleti ve rah-meti gereği kullarının mazeretleriniortadan kaldırdıktan sonra onlarıhesaba çekip yargılar. Rasul gön-derme ve onun rasul olduğunu ka-nıtlama hususunda da aynı rahmetve adaletini ortaya koyar. Öyle ki,gönderdiği rasulün rasul oluşunu,daha öncekilerde olduğu üzere,müşrikleri şahit tutarak kanıtlar. İştebu kanıtlama her rasulde olduğugibi Hz. Muhammed (as)'da da mu-cize iledir.

“Şayet onları, ondan önce birazap ile helak etseydik: ‘Rabb'imiz,bize bir elçi gönderseydin de böylealçalıp rezil olmadan önce seninayetlerine uysaydık' derlerdi” (Ta-ha, 134)

Ayın yarılması mucizesi, iman

ettikleri için binbir zorlukla karşıla-şan mü'minlere hem moral, hemgüç ve güven vermiş hem de iman-larının kökleşmesini sağlamıştır.

Yüce Allah (cc), müşriklereŞakkul Kamer nucizesini göster-mekle onların küfür ve şirkten kur-tulup iman etmelerini, böylece ken-dilerini dünya ve ahirette azaptankurtarmalarını dilemiştir. Ancak,kararan kalplere ne verilirse veril-sin, o kalpler aydınlanmaz.

İİttiirraazzllaarrÇağımız Şakku'l-Kamer inkâr-

cıları, ayın yarılması mucizesinekarşı şu iddialarda bulunuyor veböyle bir mucizenin vukubulmadı-ğını iddia ediyorlar. İşte çağımız in-kârcılarının akıl ve mantıktan yok-sun iddiaları:

11--Ayın yarılması, kıyamet kop-tuğunda vukubulacak.

22-- Kur'an en büyük mucizedir,başka mucizeye gerek yoktur.

33-- İsra 59. ayeti mucize gönde-rilmeyeceğini bildirmektedir.

44--Bu mucize kabul edildiği tak-dirde, hurafecilerin uydurduklarımucizeler haklılık kazanacaktır.

55-- Bu mucizeyi kabul edenler,atalarının yolunda hareket edenkimselerdir.

11-- ““AAyyıınn yyaarrııllmmaassıı,, kkııyyaammeettkkooppttuuğğuunnddaa vvuukkuubbuullaaccaakk””iddiası:Bu iddianın, Kur'an esprisiyle veayetleriyle bağdaşır hiçbir yanı bu-lunmadığı gibi, tam aksine Kur'an

Mekke müşriklerinin talepleriningeçmiş önceki müşriklerle aynı ol-duğunu ortaya koymaktadır.

MMüüşşrriikklleerriinn TTaalleepplleerriiDeğer yargıları maddeden

başka bir şey olmayan, her şeyimadde ile ölçen müşrik Mekke top-lumu, diğer toplumlar gibi, yüce Al-lah'a, meleklere ve geçmiş pey-gamberlere, eksik bir imanla da ol-sa inanmaktadır. Peygamber kav-ramına yabancı olmayan Mekkelimüşriklerin, peygamber ve kitapbeklediklerini, hatta talep ettikleri-ni yüce Allah (cc) şöyle bildiriyor.

“Yeminlerinin bütün gücüyle‘Andolsun eğer kendilerine bir uya-rıcı gelirse, herhangi bir millettendaha çok doğru yolda olacaklar' di-ye Allah'a yemin ettiler. Ancak ken-dilerine uyarıcı gelince bunun, on-lara Hak'tan uzaklaşmaktan başkabir katkısı olmadı.” (Fatır, 42)

“Gerçi onlar şöyle diyorlardı:‘eğer yanımızda öncekilerden biruyarı olsaydı, biz, elbette Allah'ın te-miz kulları olurduk:' Ama uyarıyı in-kâr ettiler; bilecekler” (Saffat,167–170)

“Kendi elleriyle yaptıkları (suç-ları) yüzünden onlara bir musibetisabet ettiği zaman: ‘Ey Rabb'imiz,bize bir elçi göndersen de ayetleri-ne uyup mü'minlerden olsaydık' di-yecek olmasalardı (onlara elçi gön-dermezdik)” (Kasas, 47)

Yüce Allah (cc), müşriklerin bu

taleplerini, onlara bir elçi göndere-rek karşılıyor. Ancak her şeyi mad-de ile ölçen Mekke müşrikleri, ken-dilerine gönderilen elçinin, zenginve ileri gelenlerden olmaması ne-deniyle reddediyorlar. Onlar, elçi-nin ileri gelen varlıklı kimselerdenolacağını sanıyorlardı.

“Kendilerine hak gelince ‘bubüyüdür, biz onu tanımayız' dedilerve ‘bu Kur'an, iki kentten, büyük biradama indirilmeli değil miydi?' de-diler” (Zuhruf, 30–31)

Yukarıdaki ayetlerden de netolarak anlaşılacağı üzere yüce Al-lah (cc), gönderdiği elçinin gerçek-ten elçi olduğunu müşriklere kanıt-lıyor. Bu kanıtlama da, önceki elçi-lerde olduğu gibi, mucize yani ayınyarılması ile gerçekleştiriliyor. An-cak bütün bunlara rağmen o müş-rikler, gelen elçiyi ve mesajını inkârederek haktan uzaklaşıp sapıyor-lar.

Mucizenin inkârı konusundaasıl şaşılacak durum, günümüzde,Müslüman olduklarını, Kur’an’aiman ettiklerini iddia eden bazı kişi-lerin, Ay’ın yarılmasını yalanlama-larıdır. Bunlar, üstelik Kur’an’ı daokuduklarını her vesile ile iddia edi-yor ve kimi zaman bazı ayetleri deokuyorlar.

Müşrikler, tıpkı günümüz inkâr-cı müşrikleri gibi, Hz. Muhammed(as)'ın Rasul olduğunu çok iyi bili-yorlardı, ancak içinde bulundukları

Kur’âniKur’âniMücâhedeMücâhede

2266

Tem-AğusEylül 2012

Sayý: 32

Şakk’ulKamer

Kur’âniBir

Gerçek

Kur’âniKur’âniMücâhedeMücâhede2277

Tem-AğusEylül 2012Sayý: 32

Şakk’ulKamerKur’âniBirGerçek

KAVRAMKAVRAM

32:21 12.07.2012 00:42 Sayfa 26

Page 15: bismillah°.pdf · kendi kuruntularını ya da yalan yanlış öğrendikleri birkaç kelimeyi ‘İslâm’zannederek insanlara da - yatmakta, bu kuruntularına karşı çıkanları

değil mi? Bütün işler Allah'a döndü-rülecektir.” (Bakara, 210)

İşte İsra, 59. ayeti bu istenilen-lerin gönderilmeyeceğini, çünkübunlardan biri gönderildiğinde on-ların işlerinin bitirileceğini, o za-man ise imanın artık fayda verme-yeceğini bildiriyor. Müşriklerin ta-leplerinden hemen sonra gelenayetler buna işaret ediyor.

“Biz, melekleri (mucize olarakdeğil) ancak hak olarak indiririz, ozaman da kendilerine asla göz açtı-rılmaz (işleri bitirilir)” (Hicr, 8)

Yüce Allah(cc), kâfirlerin iste-dikleri mucizeler için “Biz o (isteni-len) mucizeleri, ancak korkutmakiçin göndeririz” (17/59) buyuruyorve yukarıdaki Hicr, 8. ve benzeriayetlerde de bu istenilenler gönde-rildiğinde işin bitirileceğini bildiri-yor. Yüce Allah (cc), kafirlerin işleri-ni neden hemen bitirmediğini de yi-ne müşriklerin taleplerinden he-men sonra bildiriyor.

“Sen onların içinde bulundu-ğun ve onlar tevbe ederlerken deAllah onlara azap edecek değildir.”(Enfal, 33)

“Şayet onları, ondan önce birazap ile helak etseydik: ‘Rabb'imiz,bize bir elçi gönderseydin de böylealçalıp rezil olmadan önce seninayetlerine uysaydık' derlerdi.” (Ta-ha, 134)

Ayetlerden açıkça anlaşıldığıüzere, yüce Allah (cc), inkârcılara

mühlet vermekte ve onların tevbeedip Hakk'a dönmelerine fırsat ta-nımaktadır. Ancak bütün bunlararağmen küfürlerinde diretip azgın-laşanlara da hakkettikleri cezayıvermektedir. İşte İsra, 59. ayetindebu konuya değinmektedir. “Se-mud'a açık bir mucize olarak dişideveyi verdik, o, zulmetmelerineneden oldu.” (İsra, 59)

Zulüm ve inkârlarında haddiaşıp azgınlaşan kâfirler için artıksonuç görünmüştür, helak olmak!

“Ne zaman ki, bizi kızdırdılar, ozaman onlardan öç alıp onları boğ-duk.” (Zuhruf, 55)

“Bunlardan önce helak ettiği-miz hiçbir kent inanmamıştı; bunlarmı inanacaklar.” (Enbiya, 6)

Görülüyor ki, yüce Allah (cc),inanmadıkları ya da mucizeyi inkârettikleri için değil, azgınlaşıp saldır-ganlaştıkları için o toplumları helaketmektedir. Helak edilen toplum-larla ilgili ayetlere bakıldığında buapaçık bir şekilde görülecek, niçinhelak edildikleri net olarak anlaşı-lacaktır. Tabi ki kişide anlayabile-cek akıl, irade ve samimiyet varsa!

Mucizeye inanılmadığı için yü-ce Allah'ın toplumları helak etme-diğine en açık delil, Fir'avn ve toplu-muna gönderilen dokuz mucizeolayıdır.

“Andolsun biz, Fir'avn ailesini,yıllarca kıtlık ve ürünleri azaltmaklasıktık ki öğüt alsınlar.(...) dediler ki:

ayetleriyle çatışmaktır. Bu iddiayayukarıda c şıkkında değinmiştik; obölümün yeniden okunmasını tav-siye ederiz ve bu iddia sahiplerinintevbe edip bu çelişkiden kurtulma-larını temenni ediyoruz.

22-- ““KKuurr''aann eenn bbüüyyüükk mmuucciizzeeddiirr,,bbaaşşkkaa mmuucciizzeeyyee ggeerreekk yyookkttuurr”” id-diası: Kur'an'ın en büyük mucize ol-duğu gerçeğini inkâr etmek müm-kün değildir. Ancak bu iddia sahip-leri başka bir mucizenin Hz. Mu-hammed (as)'a verilmediğini iddiaediyorlar. Bu talihsiz iddia sahipleri-ne diyoruz ki: Acaba Hz. İbrahim(as)'a Hz. Nuh (as)'a, Hz. Salih (as)'a,Hz. Musa (as)'a ve Hz. İsa (as)'a veri-len vahiy mucize değil miydi ya daonlara verilen vahiy (hâşâ) daha mıkalitesiz idi ki, onlara vahiyle bera-ber bir de mucize verilmişti?

Bu iddia sahipleri, rasullerin,getirdikleri mesaj dolayısıyla aynıyasaya tabi olduklarını bilmiyorlaranlaşılan. Onlara, bu konuyla ilgiliayetleri okuyup bu ayetlere imanetmelerini ve kendi yararları içintevbede bulunmalarını tavsiye edi-yoruz.

33-- ““İİssrraa,, 5599.. aayyeettii,, mmuucciizzee ggöönn--ddeerriillmmeeyyeecceeğğiinnii bbiillddiirrmmeekktteeddiirr”” id-diası: Kur'an mantığı ve mentalite-sinden uzak, ayetleri anlamama vetek ayeti alıp onunla ahkâm kesmepsikolojisi ve şaşkınlığı içerisindebulunan, Kur'an'ı gereği gibi anla-maktan mahrum olan bu iddia sa-

hipleri, şayet vahyin inzali, risaletinduyurulması, peygamberlik gör-evi, Tevhid-şirk mücadelesindemüşrik ve kâfirlerin iddia ve taleple-ri ve Sünnetullah’ın değişmezliği ileilgili ayetlere de baksalardı ve İsra,59. Ayeti gereği gibi okuyup anla-salardı böyle talihsiz bir iddiada bu-lunamazlardı.

“Bizi ayetler (mucizeler) gön-dermekten alıkoyan evvelkilerinyalanlamasıdır. Semud’a açık birmucize olarak dişi deveyi verdik,ona zulmettiler. Biz, o (istenilen)mucizeleri, ancak korkutmak içingöndeririz.” (İsra, 59)

Bu ayet çok iyi okunduğunda,buna bağlı olarak ilgili ayetlere ba-kıldığında, hiçbir mucize gönderil-meyeceğini değil, müşriklerin talepettikleri mucizelerin gönderilmeye-ceğini bildirmektedir. Çünkü müş-rikler, apaçık gördükleri ayın yarıl-masını inkâr etmişler, daha başkamucizeler istemişlerdi. Müşriklerinistedikleri mucizelerden birkaçı:

“Allah'ım, eğer bu, senin yanın-dan gelmiş hak ise, başımıza gök-ten taş yağdır yahut bize acı bir azapver.” (Enfal, 32)

“Dediler ki, ‘Ey kendisine zikirindirilmiş olan, sen mutlaka delisin.Eğer doğrulardan isen, bize melek-leri getirsene!” (Hicr, 6–7)

“Onlar, illa buluttan gölgeleriçinde Allah'ın ve meleklerin gelme-sini ve işin bitirilmesini bekliyorlar

Kur’âniKur’âniMücâhedeMücâhede

2288

Tem-AğusEylül 2012

Sayý: 32

Şakk’ulKamer

Kur’âniBir

Gerçek

Kur’âniKur’âniMücâhedeMücâhede2299

Tem-AğusEylül 2012Sayý: 32

Şakk’ulKamerKur’âniBirGerçek

KAVRAMKAVRAM

32:21 12.07.2012 00:42 Sayfa 28

Page 16: bismillah°.pdf · kendi kuruntularını ya da yalan yanlış öğrendikleri birkaç kelimeyi ‘İslâm’zannederek insanlara da - yatmakta, bu kuruntularına karşı çıkanları

zanılmaz, ibadet edilmez. Bu tavır-la, olsa olsa sapıklığın bir başkaboyutu sergilenir.

Din, yüce Allah'ın Kitabı'ndabildirilenlerde, ibadet, bu dinin ha-yata pratize edilmesindedir. Bupratize şekli de, en güzel örnek olanHz. Muhammed(as) ve altın nesilolan sahabenin hayatlarındadır kibu örnekliği de, tek kılavuz ve ölçüolan Kur'an bildirmektedir.

Asr-ı Saadet'in altın nesli saha-beye saldırmayı din edinen, tepki-sel davranmayı ibadet sayan zihni-yet sahipleri, sahabenin Şakk’ul-Kamer mucizesini rivayet etmeleri-ne de saldırıyor ve sıfırın altındakiseviyelerine bakmadan o altın nesliyalancılıkla suçluyorlar. Oysa asılyalancılar, Allah'ın üzerine yalanatan, Yüce Allah’ın bildirdiği Şak-kul Kamer mucizesini, Mekkelimüşrik önderleri gibi yalanlayankendileridir.

En mütevatir hadisler bile, enfazla üç-dört koldan gelirken, ayınyarılması ile ilgili haberler yedi kol-dan gelmektedir. Bu ravilerin birço-ğu ilmi seviyede ileri ve yaşça büyükolan insanlardır. İbn Abbas (r.anh) dı-şındaki diğer iki ravi Hz. Enes (ra) veİbn Ömer (r.anh) küçük yaştadırlar.

Şu bir gerçektir ki, önemli olay-lar, küçük yaşta olanların bellekle-rinde çok derin ve net çizgiler bıra-kır. Bu nedenle, Enes (r.anh) ve İbnÖmer (r.anh)'ın Şakk’ul-Kameri net

olarak algılayıp bilmeleri çok do-ğaldır.

Olmayan bir şeyi olmuş göster-mek, Rasulullah'ın terbiyesinde veKur'an ahlakıyla yetişen sahabeyeyakışmaz. Bu nedenle, onların riva-yetleri doğru ve gerçektir. Şu bir ger-çektir ki, Hz. Muhammed (as)'ın ha-yatının her anı, bugün bize çok netolarak ulaşmıştır ve bunu bize ulaş-tıran sahabeden başkası değildir.

Hurafeci müşriklerin, Rasulllah(as) ve ashabı ile ilgili gayri İslami ri-vayetlerde bulunmaları, Rasulul-lah'ın bize ulaşan net ve örnek ha-yatına gölge düşüremez, düşürme-melidir de.

Rasulullah (as) ve sahabesinesaldırmak, yüce Allah'ın izni ile Ra-sulullah'ın gösterdiği mucizeyeşüphe ile bakmak müsteşriklerinöteden beri yapageldikleri bir şey-dir. Bugün onlara, Kur'an'ı doğrudürüst okuyup anlamaktan mah-rum olan cahiller de katılmışlardır.

Kendi cehalet ve dalaletlerinebakmayan bu cahiller, iki-üç ayeti–anlamadan– okumakla, kendile-rini neredeyse Rasulullah (as) veonun güzide sahabesinden üstüngörecek densizliğe düşmektedirlerve her vesile ile ağızlarını açtıkların-da Rasul (as) ve sahabesine saldır-maktadırlar. İlimden ve Kur'an'danuzak oldukları gibi terbiye, nezaketve seviyeden de mahrum olan budensiz cahil kimseleri yüce Allah'a

‘Bizi büyülemek için ne kadar muci-ze getirsen de biz sana inanmayız'.Biz de onların üzerine ayrı mucize-ler olarak tufan, çekirge, kımıl, kur-bağalar ve kan gönderdik; ama yi-ne büyüklük tasladılar ve suçlu birtopluluk oldular.

Üzerlerine azap çökünce: “EyMusa, sana verdiği söz hakkına bi-zim için Rabb'ine dua et; eğer bizdenazabı kaldırırsan, mutlaka sana ina-nacağız ve İsrail oğullarını seninleberaber göndereceğiz' dediler.

Biz, onlardan geçirecekleri birsüreye kadar azabı kaldırınca, he-men yeminlerini bozdular.” (A'raf,130,132–135)

Ayetlerden de açıkça anlaşıldı-ğı üzere mucizeye inanmama, he-lak nedeni değildir. Diğer tarafatangösterilen mucizelerden dolayıiman edenlerin de bulunduğunuyüce Allah (cc) bizlere bildirmekte-dir. İşte sihirbazlar bunun açık ör-nekleridirler.

“İplerini ve değneklerini attılarve ‘Fir'avn'ın şerefine biz, elbettegalip geleceğiz' dediler. Musa daasasını attı. Birden o, onların uydur-duklarını yutmaya başladı, sihir-bazlar derhal secdeye kapandılar.Dediler ki, Âlemlerin Rabb'ine imanettik, Musa ve Harun'unRabb'ine...” (Şuara, 44–48)

Mucizelerin hep inkâr edilmedi-ğini, akleden insanların iman etme-lerine de neden olduğu yukarıdaki

örnekte açıkça görülmektedir. Bunedenle, İsra, 59. ayetinin içerdiğianlamı düşünmeden ve doğru dü-rüst Kur'ani bir bilgiye sahip olma-dan, Bektaşi bir mantıkla ““bbuu aayyeetteeggöörree aarrttııkk mmuucciizzee ggöönnddeerriillmmeezz”” de-mek, bir zulüm ve çarpıtmadır.

Yukarıdaki iddia sahiplerininve onların rüzgârına kapılmış an-cak temelde samimi olanların aci-len yüce Allah'a tevbe etmeleri ge-rekir. Aksi halde, Kur'ani bir gerçeğiinkâr etmekten ve bu inkârlarını ıs-rarla sürdürmekten dolayı, önce-den geçen mucize inkârcılarınındurumuna düşeceklerdir.

44-- ““BBuu mmuucciizzee kkaabbuull eeddiillddiiğğiittaakkddiirrddee,, hhuurraaffeecciilleerriinn uuyydduurrdduukk--llaarrıı mmuucciizzeelleerr hhaakkllııllııkk kkaazzaannaaccaakk--ttıırr”” iddiası. Bu iddia da, en az muci-ze uyduranların iddiası kadar gü-lünç, yanlış, basit ve asılsız bir id-diadır. Çünkü doğrular ya da yan-lışlar başkalarının iddialarına,doğru ya da yanlışlarına göre değil,mü'minler için tek ölçü olanKur'an'a göre tespit edilir. Zaten bumantık değil midir ki, günümüzmüşriklerinin, Hz. Muhammed (as)ve güzide sahabesini ilahlaştırma-larına tepki olarak, seviyesizce Ra-sulullah (as)'a ve sahabesine(r.anhum) saldırmaktadırlar.

Hurafecilerin iddialarındanhareketle tepkiselliği ilke edinen buinkârcı kimseler, bilmelidirler ki,tepki ile din öğrenilmez, sevap ka-

Kur’âniKur’âniMücâhedeMücâhede

3300

Tem-AğusEylül 2012

Sayý: 32

Şakk’ulKamer

Kur’âniBir

Gerçek

Kur’âniKur’âniMücâhedeMücâhede3311

Tem-AğusEylül 2012Sayý: 32

Şakk’ulKamerKur’âniBirGerçek

KAVRAM KAVRAM

32:21 12.07.2012 00:42 Sayfa 30

Page 17: bismillah°.pdf · kendi kuruntularını ya da yalan yanlış öğrendikleri birkaç kelimeyi ‘İslâm’zannederek insanlara da - yatmakta, bu kuruntularına karşı çıkanları

sığın; muhakkak ki O, işitendir, gö-rendir.” (Mü'min, 56)

“Kabul edildikten sonra, Al-lah(‘ın ayetleri hakkında) tartışan-ların delilleri, Rab'leri katında batıl-dır. Onların üzerlerine bir gazap veonlar için şiddetli bir azap vardır.”(Şûra, 16)

Kur'an'da çelişki yoktur, öyle ol-saydı “onda birbirini tutmayan çokşey bulunurdu” (4/82). Ancak on-da hamdolsun böyle bir tutarsızlıkyoktur. Tutarsızlık, Kur'an'dan birtek ayet alıp o ayeti anlamadan ve oayetin siyak-sibâkını ve benzeriolan diğer ayetleri bilmeden, üste-lik bir de aldıkları o tek ayete kendikuruntularını ve arzularını da katankimselerdedir. Bu kimselerin niyet-leri, ne olursa olsun, onları bağlar,ancak yaptıkları ve söyledikleri şeyaçıkça Kur'an'ın önünde gürültükoparmak ve Kur'an'ın anlaşılması-nı engellemektir.

Sünnetullah'ta değişiklik yok-tur; yüce Allah (cc), bütün peygam-berler için aynı yasayı geçerli kıldığıgibi, peygamberlere karşı çıkan in-kârcı müşriklere de aynı yasayı uy-gulamış, öncekilerin taleplerini na-sıl karşılamış ve onların iman etme-lerini sağlayacak her türlü delil vemucizeyi indirmişse, Hz. Muham-med(as)'a karşı çıkan Mekke müş-riklerinin taleplerini de karşılamış-tır. Böylece yüce Allah (cc), müşrikve kâfirlerin şu mazereti ileri sürme-

lerini engellemiştir.“Yahut daha önce babalarımız

ortak koştu, biz de onlardan sonragelen bir nesildik. İptal edenlerinyaptıkları yüzünden bizi helak miediyorsun? demeyesiniz diye...”(A'raf, 173)

Yüce Allah(cc) adalet sahibi-dir; bir kavme verdiği deliller, ayet-ler ve mucizelerle bunları vermedi-ği başka bir toplumu sorumlu tut-maz. Her şeyden önce yukarıdakimazeretleri ileri sürmelerine fırsatvermez. Bu nedenle, her toplumu,kendi nefislerine şahit kılmak içinonlara da aynı delilleri vermiştir ki,onları yargılarken hiçbir delil ilerisürmesinler.

Yüce Allah'ın bir topluma ver-diği delillerin, başka bir toplum içinde geçerli olduğunu ileri sürmek,yüce Allah'ın adaletinden (hâşâ)şüphe etmektir ki bu, küfür ve zu-lümdür. Mucize inkârcıları, yalnızbu konuda değil, Kur'an'daki bir-çok konu hakkında, bilgisizlik, ce-halet, belki de hıyanet içinde bu-lunmaları ve şeytanın sağdan sap-tırmasıyla, şeytanın oyuncağı hali-ne gelmeleri nedeniyle yüce Al-lah'ın üzerine iftira atmakta, heva-larına tabi olmaktadırlar.

Şakkul Kamer inkârcıları, Kur' -ani gerçekleri karıştırmakta veKur'an'ın anlaşılarak hayata uygu-lanmasının önünde gürültüler ko-parmaktadırlar. Burada en üzücü

havale ediyoruz.55-- ““ŞŞaakkkk’’uull--KKaammeerr mmuucciizzeessiinnii

kkaabbuull eeddeennlleerrii,, aattaallaarrıınnıınn yyoolluunnddaaoollmmaakkllaa”” suçlamak ve onları eleş-tirmek.

Mucize inkârcıları, kendilerininKur'an gerçeğini, Sünnetullah'ındeğişmezliğini, yüce Allah'ın ada-letini, ayetler arasındaki bağlantıve ilişkisini, peygamberlik, vahiy,davet ve mucize gerçeğini anla-maktan ve kavramaktan yoksunkimseler olduklarına bakmadan,Kur'an'ın açıkça bildirdiği Şakk’ul-Kamer mucizesine inanan ve saha-beden gelen rivayetlere, Kur'anigerçekle bütünleştiği için, itibareden Müslümanları, -o kıt akıllarısıra- atalarının yolunda olmaklasuçlamaktadırlar.

Bu suçlamaları ile bunlarınKur'an gerçeğinden ne kadar uzakoldukları açıkça anlaşılmaktadır.Çünkü bunlar, Kur'an'ın hangi ata-lardan sözettiğini anlamayacakkadar cahildirler. Müslümanların,ataları Hz. İbrahim (as)'ın dini üze-rinde bulunduklarını yüce Allah (cc)Bakara, 133 ve Hac, 78. ayetlerin-de bildiriyor. Oysa Kur'ani gerçek-leri inkâr edenler, en güzel örnekolarak Kur'an'ın tavsiye ettiği vemü'minlere, canlarından daha ileriolduğunu bildirdiği Hz. Muham-med(as)'ı ve sahabesini, şeytanınHz. Adem(as)'ı küçümsediği gibiküçümseyenler, ataları şeytanın yo-

lundan giderek kendi atalarınınkim olduğunu ortaya koymaktadır-lar.

Rasulullah (as) ve güzide arka-daşlarına saldıran bu cahil inkârcı-lar, Rasulullah (as), sahabe (r.an -hum) ve mü'minlerle uğraşmak ye-rine Allah'a, Rasulüne, İslam'a veMüslümanlara savaş açan tağutizorbalıkla uğraşsalardı, daha tu-tarlı ve İslami bir iş yapmış olacak-lardı. Ancak yapamazlar, çünkü ta-ğutla uğraşmak bir cesaret, imanve hidayet meselesidir ki o da bu ca-hillerde bulunmamaktadır.

SSoonnuuçç OOllaarraakkKur'an'da çelişki bulunmadığı

gibi, Sünnetullah'ta da değişiklikyoktur. Bütün bunlardan daha daönemlisi, yüce Allah (cc)'ın adalet sa-hibi olmasıdır. Bu nedenle, gerekŞakk’ul-Kamer mucizesini, gerek di-ğer konuları incelerken bu gerçeklerigözönünde bulundurmak, mü'min-ler için imani bir sorumluluk ve gö-revdir. Aksi halde Kur'an'ın, aşağıda-ki ayetlerde belirttiği durumlara dü-şülecek ve sonunda şiddetli bir azap-la karşı karşıya gelinecektir.

“İnsanlardan kimi, Allah hak-kında bilmeden tartışır ve her kabaşeytana uyar.” (Hac, 3)

“Kendilerine gelmiş hiçbir delilolmadan Allah'ın ayetleri hakkındatartışanların göğüslerinde, erişe-meyecekleri bir büyüklük taslamak-tan başka bir şey yoktur. Sen Allah'a

Kur’âniKur’âniMücâhedeMücâhede

3322

Tem-AğusEylül 2012

Sayý: 32

Şakk’ulKamer

Kur’âniBir

Gerçek

Kur’âniKur’âniMücâhedeMücâhede3333

Tem-AğusEylül 2012Sayý: 32

Şakk’ulKamerKur’âniBirGerçek

KAVRAMKAVRAM

32:21 12.07.2012 00:42 Sayfa 32

Page 18: bismillah°.pdf · kendi kuruntularını ya da yalan yanlış öğrendikleri birkaç kelimeyi ‘İslâm’zannederek insanlara da - yatmakta, bu kuruntularına karşı çıkanları

MâunSûresiTefsiri

Tem-AğusEylül 2012Sayý: 32

3355

Kur’âniKur’âniMücâhedeMücâhede

tefsir

Mâun SûresiMâun Sûresi

Din, insanın, dünya hayatında-ki fiziksel, psikolojik, ruhi ve eylem-sel hareketlerini düzenleyen kanunve kuralların bütünüdür. İnsanoğlufıtraten toplum içinde yaşamayameyilli olarak yaratılmıştır. Toplumiçinde yaşamak zorunda olan insa-nın, doğal olarak kendisine karşısorumlulukları, en yakın ailesi dedahil, diğer insanlarla (nefislerle)belli ilişkileri olacağı, manevi ola-rak kimi değerlere inanacağı mu-hakkaktır. Bu nedenle, insanın builişki ve manevi duygu ve istekleri-nin düzenlenmesi gerekli olmakta-dır.

İnsan ilişkilerinin düzenlenme-si belli kurallar içerisinde olmazsatoplum hayatında kaos ve kargaşa-nın hüküm süreceği, güçlünün za-yıfı ezeceği, bunalımın had safhayavaracağı, hak ve hukukun ayaklaraltına alınacağı kesindir. Bunun so-nucunda toplumda kargaşa ola-

cak, ezen ve ezilen sınıflar oluşa-cak, şiddet ve terör ortaya çıkacakve toplumda güvensizlik, huzursuz-luk baş gösterecektir.

DDiinn:: Arapça D-Y-N harflerin-den teşekkül eden bir kelime, birkavramdır. Bu kavram, iki manadatanımlanabilir. Birincisi, dinin lügatmanası, ikincisi, ıstılahi manası.

Dinin lügat manası, itaat, dav-ranış biçimi, ibadet, saltanat, ida-re, hüküm, şeriat, İslâm, iman, iba-det, tedbir, hüküm, hesap, adet,durum tavır ve davranıştır.

Istılahi olarak din, gerek yüceAllah (cc), gerekse insanlar tarafın-dan konulsun, insan hayatını kuşa-tan kanun ve kuralların, idare vehükmün bütünüdür.

Din kelimesi, Arapça olarak,yukarıdaki lügati ve ıstılahi mana-larının tümünü kapsamaktadır. Buanlamda din, şeriat, kanun, adet,

“Dini yalanlayanı gördün mü?! İşte o, yetimi “Dini yalanlayanı gördün mü?! İşte o, yetimi itip kakar ve yoksulu doyurmaya ön ayak olmaz. itip kakar ve yoksulu doyurmaya ön ayak olmaz.

İşte böyle namaz kılanlara yazıklar olsun! İşte böyle namaz kılanlara yazıklar olsun! Onlar, namazlarından gafildirler. Onlar, namazlarından gafildirler.

Onlar gösteriş yaparlar ve Onlar gösteriş yaparlar ve en ufak bir yardımı bile esirgerler.”en ufak bir yardımı bile esirgerler.”

husus, Kur'an'ı samimiyetle öğren-mek isteyen kimi insanların, bu mu-cize inkârcılarının ve Kur'ani ger-çekleri karıştıranların söyledikleriniciddi sanıp onlara aldanmalarıdır.

Kur'an'ı samimiyetle öğrenmekisteyen, ancak bu Kur'ani gerçekle-ri karıştıranlara aldanan kimseleretavsiyemiz, Kur'an'ı, ayetler arasın-daki bağlantı ve ilişkileri ve Kur'anmantığını iyice öğrenmeden, üç-beş ayet öğrenip ahkâm kesmeme-leri, böyle hassas olan konulardaolur olmaz fikir beyan edip kendile-rini sıkıntıya sokmamalarıdır. Kur' -an-ı Kerim, olur olmaz konuşanlarhakkında şu uyarıda bulunuyor.

“İnsanlardan kimi bilmeden,ne bir yol gösterici, ne de aydınlatıcıbir Kitabı olmadan Allah hakkındatartışır.” (Hac, 8)

“Haydi, siz, biraz bilginiz olanşey hakkında tartıştınız; ama hiç bil-giniz olmayan şey hakkında nedentartışıyorsunuz? Allah bilir, siz bil-mezsiniz.” (Al-i İmran, 66)

Kur’an inkârcılarını, Kur'an'ınbu terbiye edici uyarısına davet edi-yor ve diyoruz ki: ““GGeelliinn KKuurr''aann''aa hhee--vvaannıızzıı kkaattmmaakkttaann vvaazzggeeççiinn.. BBuu ssiizzeehhiiççbbiirr şşeeyy kkaazzaannddıırrmmaayyaaccaağğıı ggiibbiittaamm aakkssiinnee ççookk şşeeyy kkaayybbeettttiirreecceekkttiirr..FFaarrkkllıı bbiirr şşeeyy ssööyylleemmee aaddıınnaa,, KKuurr''aanniiggeerrççeekklleerrii hheevvaannıızzıınn bbaattııll iisstteekklleerrii iilleekkaarrıışşttıırrmmaayyıınn.. KKuurr''aann,, aappaaççııkk bbiirr kkii--ttaappttıırr vvee iiççiinnddeekkii hhüükküümmlleerr,, aakkllııssee--lliimm ssaahhiipplleerriinnccee nneett aannllaaşşııllaaccaakk şşee--

kkiillddee yyüüccee AAllllaahh ((cccc)) ttaarraaffıınnddaannaaççııkkllaannmmıışşttıırr.. ŞŞaayyeett ssiizzlleerr ddee aakkllee--ddeerr,, ggeelleenneekksseell kküüllttüürr kkaallııppllaarrıınnddaannssııyyrrııllıırr,, öönn yyaarrggııllaarrıınnıızzıı bbiirr kkeennaarraa bbıı--rraakkıırr,, ffaarrkkllıı oollmmaa hhaassttaallıığğıınnddaann kkeenn--ddiinniizzii kkuurrttaarrıırr vvee yyaallnnıızzccaa yyüücceeRRaabbbb''iinniizzii rraazzıı eettmmeeyyii ggaayyee eeddiinniirrssee--nniizz,, kkeessiinnlliikkllee KKuurr''aann''ıı aannllaayyaaccaakk vveeddooğğrruullaarrıı bbuullaaccaakkssıınnıızz..

Ey Kur'an gerçeğini anlamakistemeyenler, Şakk’ul-Kamerle ilgi-li ileri sürdüğünüz iddialarınızın,Kur'ani hiçbir yanı olmadığı gibi, bumantığınız Kur'an gerçeğiyle de çe-lişmektedir. Yüce Allah'ın ayetlerin-de çelişki yoktur, çelişki sizin mantı-ğınızda ve tatmin olmayan heva-nızdadır. Sizler, neden konu ile ilgilitüm ayetleri alıp konuyu net olarakanlamak istemiyorsunuz. Farklısöylem adına, bu ve benzeri Kur'anigerçekleri karıştırıyor, ayetlerin birkısmını alıp bir kısmını terk ediyor,bedeninizin rahatı için gece nama-zını inkâr ediyor, mala olan düşkün-lüğünüz yüzünden infak etmiyor,can ve mal korkusuyla tağuti siste-me karşı çıkıp insanları Tevhidi e -saslara davet etmiyorsunuz?

Kur'ani gerçekleri karıştırmakyerine, Rabb'inizi razı etmek için ça-lışsanız hem dünya hayatında mut-lu olursunuz, hem de ahiret haya-tında kurtuluşa erenlerden olursu-nuz. Gelin, tevbe edip yaptıkları-nızdan vazgeçin, Kur'an'a gereğigibi yönelin. İşte doğru yol budur veişte kurtuluş bundadır.

Kur’âniKur’âniMücâhedeMücâhede

3344

Tem-AğusEylül 2012

Sayý: 32

Şakk’ulKamer

Kur’âniBir

Gerçek

KAVRAM

32:21 12.07.2012 00:42 Sayfa 34

Page 19: bismillah°.pdf · kendi kuruntularını ya da yalan yanlış öğrendikleri birkaç kelimeyi ‘İslâm’zannederek insanlara da - yatmakta, bu kuruntularına karşı çıkanları

yol, mezhep, taklit, millet, itaat veibadet, boyun eğme, kulluk, kölelikyapmak, zilleti kabullenmek, teslimve tabi olmak, üstünlük kurmak vehükmetmek, emir, boyunduruk altı-na almak, ceza ve mükâfat, muha-keme ve hesap anlamlarının tümü-nü içermektedir.

Lügati manada olsun, ıstılahimanada olsun din kavramında önplana çıkan en önemli husus, hiçkuşkusuzdur ki, idare ve hüküm ko-nusudur. Bu anlamda, insanlarınyeryüzündeki yaşamını düzenle-yen, insan ilişkilerine çözümler su-nan hükümlerin, kanun ve kurallarile insan yaşamını ilgilendiren me-selelere getirilen çözüm ve önerile-rin tümüne birden din adı verilmek-tedir.

Kimi Müslüman ya da gayriMüslimler, İslâm’ı, Yahudilik, Hrıs-tiyanlık, Budizm, Sıkh dini, Şinto-izm, Konfüçyanizm, Taoizm, Hin-duizm, Putperestlik gibi dinlerle be-raber tanımlamışlardır. Bunlar, İs-lam'ı namaz, oruç ve hacdan ibaretgöstermişler, İslâm’ın, ilim ve tek-nik, ekonomi, siyasi, içtimai, sosyalyönü üzerinde hiç durmamışlardır.

İslâm’ın bu dinlerle beraber ta-nımlanması, ister bilinçli, isterse bi-linçsiz olarak yapılsın Kur'an’a aykı-rı ve Kur'an’ın dünya hayatına aithükümlerini gizlemeye yönelik birçabadan başka bir şey değildir.Kur'an’ın tarif ettiği din, insanlarındünya hayatındaki tüm ilişkilerini

düzenleyen kurallardır. Din, bir kavram olarak insanla-

rın dünya hayatlarını düzenleyenkurallar olduğuna göre, bu kural-lar kim tarafından konulursa konul-sun, din kavramı içerisinde tanım-lanır. Buna göre, insanların kendihayatlarını düzenlemek için yaptık-ları kurallar da din olarak tanımla-nır. İnsanlar arasındaki ilişkilerindüzenlenmesi ve toplumda düze-nin sağlanması konusunda üç sis-tem ortaya konulmuştur.

Birincisi, insanı yoktan vareden, onu her türlü duygu ve dü-şüncelerle donatan, insanın istek-lerini ve eğilimlerini en iyi bilen yüceAllah'ın koyduğu kurallar.

İkincisi, bazı insanların, yüceAllah'ın koyduğu kuralları tahrifedip bozarak, kendi istek ve arzula-rına göre düzenledikleri kurallar.

Üçüncüsü ise, insanların kendiyaşamlarını düzenlemek için koy-dukları kurallar.

Bu kuralların hepsi de sosyalhayatı düzenleyen birer dindirler.Yüce Allah'ın koyduğu ilahi din, in-sanlar tarafından ilahi dinin tahrifedilip bozulması ile yapılan şirk dinive insanların kendi yanlarındankoydukları beşeri küfür dini.

İİllaahhii DDiinn İİssllââmmİlahi din İslâm, tektir; yüce Al-

lah (cc) tarafından konulan hü-kümlerden ve Hz. Peygamber (as)tarafından uygulanan metoddan

Kur’âniKur’âniMücâhedeMücâhede

3366

Tem-AğusEylül 2012

Sayý: 32

MâunSûresiTefsiri

Kur’âniKur’âniMücâhedeMücâhede

ibarettir. İslâm, insan yaşamının heralanına çözümler sunmaktadır. İn-sanları yaratıp dünya hayatınagönderen yüce Allah (cc), onlarındünya hayatında ne yapacaklarını(nasıl yaşayacaklarını) da bildir-miştir.

İnsanların dünya hayatlarınıdüzenlemek için gönderilen İslâmihükümler, tüm insanlar için eşit me-safededir. Kimsenin hakkını kimse-ye çiğnetmeyen, tek yönlülüktenuzak, adalet ve hakkaniyete daya-nan bu hükümler, insan yaşantısınıticaretten ekonomiye, beşeri ilişki-lerden manevi duygulara, siyaset-ten uluslararası ilişkilere, ferdi ha-reketlerden toplumsal hareketlerekadar olan tüm ilişkileri en ince ay-rıntılarına kadar tek tek ele alarakdüzenler, çözümler sunar.

İslâmi hükümler doğrultusun-da hareket eden beşer, dünya veahirette yücelir, ahseni takvime(enüst mertebeye) ulaşır. Böylece insankula kulluktan kurtulup Allah'a kulolur yalnızca. Gerçek huzur güvenortamı, birlik ve beraberlik, kardeş-lik ilişkileri bu hükümler içinde geli-şir.

ŞŞiirrkk DDiinnlleerrii Şirk dinleri, temel itibarıyla ilahi

dinin tahrif edilmesi ile ortaya çık-mış ve zaman içerisinde ilahi din-den taşıdığı kuralların terk edilmesiile bambaşka bir hüviyete bürün-dürülmüştür. Şirk dinleri, ilahi ku-

ralları bozan ilk liderlerinin isminialmışlardır. Bunlar, sayısal olarakoldukça fazladır.

Şirk dinlerinin başlıcaları Ta-savvuf, Putperestlik, Budizm, Ta-oizm, Sıkh dini, Şintoizm, Konfüç-yanizm, Hinduizmdir. Bu şirk dinle-rinin ortak noktaları, ilahi kuralla-rın bozulmasıyla elde edilmeklerive bir çoğunun yazılı kurallarınınbulunmayışıdır. Şirk dinlerindekikurallarını, bu dinlerin liderleri ko-yar ve bu kurallar o dine tabi olanlariçin şaşmaz birer ölçüdür.

Kuralları, müntesipleri tarafın-dan kesin ve tartışmasız bir şekildekabul edilen şirk dinleri, koyduğukurallarla bağlılarını adeta uyuştu-rur. Bu dinleri kabul eden kimseler,hayatlarını bu dinlerin kurallarınagöre değiştirirler ve hiçbir şekildebundan dönmezler. Bu şirk dinle-rinden tasavvufun mensupları, İs-lâmi kimi ibadetleri yaptıkları içinkendilerini Müslüman sanmakta-dırlar.

Müslüman olduğunu zanne-den birisinin, Allah'a daha fazlayaklaşmak zannı ile tasavvufa yö-nelmesi ve bu gruplardan birinegirmesi, onun İslâm'dan uzaklaş-masına neden olmaktadır. Ancakböyle kişiler, cahil oldukları veKur'an'ı ya hiç ya da yeterince bil-medikleri için kendilerini hâlâ Müs-lüman zannetmekte, bu nedenletasavvufun şirk düşüncesi içerisin-

3377

Tem-AğusEylül 2012Sayý: 32

MâunSûresiTefsiri

TEFSİRTEFSİR

32:21 12.07.2012 00:42 Sayfa 36

Page 20: bismillah°.pdf · kendi kuruntularını ya da yalan yanlış öğrendikleri birkaç kelimeyi ‘İslâm’zannederek insanlara da - yatmakta, bu kuruntularına karşı çıkanları

ararsa, bilsin ki, (o din) ondan kabuledilmeyecek ve o, âhirette kaybe-denlerden olacaktır.” (Al-i İmran,85)

"Peygamberini hidayetle vehak din ile bütün dinlere üstün kıl-mak için gönderen O'dur. İstersemüşrikler hoş görmesin" (Tevbe,33)

Yukarıda verilen ayetlerden deanlaşılacağı üzere din, sadece yü-ce Allah'ın koyduğu kurallara veri-len isim değildir; beşerin de kendiyaşamlarını düzenlemek için, koy-duğu kurallar da din kavramı ile ta-nımlanmaktadır. Bugün insan ya-şamını düzenleyen kuralları koyanbeşeri sistemler, ‘ideoloji’ ya da‘sistem’ olarak ifade edilmektedir.Ancak bu tanımlama, ideoloji yada sistemlerin din oldukları gerçe-ğini ortadan kaldırmamaktadır.

İslâm dinini kabul etmiş, haya-tını bu dine göre düzenlemiş, İslâmihükümlere itaat edip teslim olmuşbir kimse, hiçbir şekilde hayatınıbaşka bir dinin, ya da sistemin ku-rallarına göre düzenleyemez ve odin ya da sisteme itaat edemez.Çünkü insan yalnızca bir dine men-sup olabilir ve o dini din olarak ka-bul edebilir. Yani kişi iki dinli ola-maz; aynı anda iki dinin, iki ayrı sis-temin emirlerini yerine getiremez.

İslâmi esaslara iman edip Müs-lüman olan bir kimse, İslâm’ın zıddıolan demokratik bir sisteme görehareket edemez. İslâm’ın yanında

demokrasiyi de benimseyen birkimse, açıkça şirke düşmüş, müşrikolmuş, İslâm dairesinden çıkmıştır.Böyle birisinin kendisinin Müslü-man olduğunu söylemesi de onuMüslüman yapmaz.

Bir insan hem müslüman hemde diğer din ve ideolojilere ya da ta-savvufa mensup olamaz. Şayet birkimse hem İslam’a ya da diğer dinve ideolojilere ve tasavvufa inanı-yorsa bu kimse, İslam’dan çıkmış,müşrik, fasık ve kafir olmuştur.

Kur’an-ı Kerim, Müslümanolan bir kimsenin, mutlak manadaİslâm’ın emirlerine göre hareket et-mesini ve İslâm’ın dışında başka birsistemi kabul edip o sisteme itaat et-memesini ister. Aksi halde bu kim-se, müşrik olur, İslâm’dan çıkar.

“Bir de yüzünü Tevhid dininedöndür ve sakın müşriklerden ol-ma.” (Yunus, 105)

“Sen yüzünü, Allâh'ı birleyiciolarak doğruca dine çevir: Allâh'ınyaratma yasasına ki, insanları onagöre yaratmıştır. Allâh'ın yaratmasıdeğiştirilemez. İşte doğru din odur.Fakat insanların çoğu bilmezler.”(Rum, 30)

“Ben yüzümü tamamen, gökle-ri ve yeri yoktan var edene çevirdimve artık ben O(na) ortak koşanlar-dan değilim!” (En’am, 79)

“De ki: ‘Rabbim beni doğru yo-la iletti, dosdoğru dine, Allâh'ı birle-yen İbrâhim'in dinine. O, müşrikler-

de kalmaktadır. BBeeşşeerrii KKüüffüürr DDiinnlleerriiBeşeri dinler, yapıları ve koyu-

cuları farklı oluşu nedeniyle birbiri-ne zıt ve çok değişkendirler. Bunla-rın başlıcaları Kemalizm, Komü-nizm, Sosyalizm, Faşizm, Demok-rasi, diktatörlük ve benzerleridir. Budinlerde kanun koyucu, ekonomikve güç bakımından toplum üzerin-de oldukça etkilidir.

Beşeri küfür dinlerinde yasalar,güçlülerin söz sahibi olduğu ve on-ların emrinde bulunan meclisler-den çıkarılır ve kanunlar hep güçlüsınıfın çıkarlarına göre düzenlenir.Güçlü olanların söz sahibi olduğu,idareyi ele aldığı beşeri dinlerde,güçlülerin koyacağı bütün hüküm-ler hep kendileri ve yandaşları le-hinde olacaktır. Bu nedenle beşeridinlerde adalet ve hak ölçüleri bu-lunmaz.

İnsanın kendi hevasından, in-sanları idare etmek için koyduğukurallar, tek taraflı ve her zaman ku-ralı koyanın lehine işlemiştir tarihboyunca. Onlar, hiçbir zaman bü-tün toplumu eşit tutacak hükümlerkoymazlar/koyamazlar. Beşeri din-lerin başlıcaları, Kemalizm, Komü-nizm, Sosyalizm. Faşizm, Demok-rasi, diktatörlüktür.

Beşeri dinlerde, çıkarılan yasa-lar doğrultusunda oluşturulan top-lumda güçlü sınıf, her türlü imkânasahipken idare edilen sınıf, sefalet

içerisinde bocalar durur, adaletsiz-lik ve zulüm had safhaya ulaşır.

Beşeri sistemlerde, adalet vehakkaniyet ölçülerinin bulunma-ması nedeniyle sürekli bir çatışmave kaos ortamı mevcuttur. Ezilen sı-nıf (mustazaflar) giderek ezilmişlik-lerinin farkına varırlar ve içerisindebulundukları duruma çözüm arar-lar. Çözüm, güçlüler tarafından en-gellendiğinde de toplumda çatış-ma başlar. Bu nedenle beşeri küfürsistemlerinde gücen ve huzur bu-lunmaz.

Yüce Allah (cc), Kur'an’da İs-lâm’ın dışında diğer dinlerin de ol-duğuna dikkat çekmiş, bu dinlerin,kendi yanında herhangi bir değer-lerinin bulunmadığını bildirmiştir.

Yüce Allah (cc), insan hayatınıdüzenleyen kanun ve kuralları dinolarak adlandırmıştır. Ancak yüceAllah (cc), gerçek dinin kendi koy-duğu din olduğunu, bunun dışın-daki dinlerden razı olmadığını, budinlere mensup olanların, yaptıkla-rı iyi işleri kabul etmeyeceğini, bun-ların ahirette ziyana uğrayacakları-nı bildirmiştir.

“Allah katında din, İslam'dır. Ki-tap verilmiş olanlar, kendilerine ilimgeldikten sonra sırf aralarındakiaşırılık yüzünden ayrılığa düştüler.Kim Allah'ın ayetlerini inkâr ederse,bilsin ki Allah, hesabı çabuk gören-dir.” (Al-i İmran, 19)

“Kim İslâm'dan başka bir din

Kur’âniKur’âniMücâhedeMücâhede

3388

Tem-AğusEylül 2012

Sayý: 32

MâunSûresiTefsiri

Kur’âniKur’âniMücâhedeMücâhede3399

Tem-AğusEylül 2012Sayý: 32

MâunSûresiTefsiri

TEFSİR TEFSİR

32:21 12.07.2012 00:42 Sayfa 38

Page 21: bismillah°.pdf · kendi kuruntularını ya da yalan yanlış öğrendikleri birkaç kelimeyi ‘İslâm’zannederek insanlara da - yatmakta, bu kuruntularına karşı çıkanları

den değildi. De ki: ‘Benim teslimi-yetim, ibâdetim, hayâtım ve ölü-müm hep âlemlerin Rabbi Allâhiçindir.” (En’am, 161-162)

İdeoloji ve sistemlerin din ola-rak tanımlanmaması, İslâm'ın siya-si boyutunu inkâr etme düşüncesin-den kaynaklanmaktadır. İslâm düş-manlarının ve tağuti sistemlere ya-ranma çabasında olan İslamcıla-rın, İslam'ı, diğer tahrif edilmiş din-ler gibi ruhbanlık olarak tanımla-maları, İslâm'ın dünyevi kurallarınıinkâr etmelerinden ve insanlardanbu gerçekleri gizlemek istemelerin-den dolayıdır.

Tahrif edilmiş dinlerin, ruhban-lık olarak adlandırılmaları normal-dir, bunların zaten dünyevi fazla ku-ralları bulunmamaktadır. Oysa İs-lâmi kuralların neredeyse %90’ıdünya hayatıyla ilgilidir. Diğer ka-lan %10’u da, insanların dünyadayaptıkları fiillerin ahiretteki karşılık-larını bildirmektedir.

İİssllââmm DDiinniiİslâm dini, bireyin adabı mua-

şeret kurallarından başlayarak ai-le, toplumsal, sosyal ve içtimai ku-ralları, siyasal, devlet idaresi, ticarive hukuki tüm ilişkilerini düzenle-yen kuralları belirlemiştir. Yüce Al-lah (cc), insanı yarattıktan sonrabaşıboş bırakmamış, onun tümdavranışlarını düzenleyen kurallarıkendisine bildirmiştir.

"O ki yarattı, düzene koydu. O

ki belirleyip hedefini gösterdi." (Âla2-3)

Yüce Allah (cc), yarattığı kulla-rının yeryüzünde neler yapacakla-rını, nasıl hareket edeceklerini, ne-leri yapıp neleri yapmayacaklarınıbildirmiş, onlara yol gösterip he-deflerini belirlemiştir. Kullarını ya-ratan yüce Allah (cc), onların dünyahayatındaki tüm ilişkilerini düzen-lemiştir. Bu düzenlemeye de yüceAllah (cc) din demiştir.

“…Bugün sizin için dininizi ol-gunlaştırdım, size nimetimi tamam-ladım ve size din olarak İslâm'a râzıoldum…” (Maide, 3)

İslâm dini en mükemmel haliy-le tamamlanmış ve insanların bunauymaları istenmiş ve bütün hukukkurallarını içermektedir.

AAddaabb--ıı MMuuaaşşeerreett KKuurraallllaarrııİslâm dini, yalnızca ceza ve

yaptırım kurallarını değil, aynı za-manda toplumu oluşturan bireyle-rin, birbirlerine karşı nasıl davrana-caklarını belirten nezaket kuralları-nı da ortaya koymuştur. İslâm dini,sosyal hayatta uyulacak esasları daen ince bir şekilde düzenlemiş, in-sanların sosyal hayat içerisinde neyapacaklarını, birbirlerine karşınasıl davranacaklarını da belirt-miştir. İslâm’ın adabı muaşeret ku-ralları, beşeri hiçbir dinde, hiçbirsistemde bulunmayan ideal kural-lardır.

“Rahmân'ın kulları öyle kimse-

Kur’âniKur’âniMücâhedeMücâhede

4400

Tem-AğusEylül 2012

Sayý: 32

MâunSûresiTefsiri

Kur’âniKur’âniMücâhedeMücâhede

lerdir ki, yeryüzünde mütevazı ola-rak yürürler, câhiller kendilerine lafatarsa ‘Selâm’ derler.” (Furkan, 63)

“Ey inananlar, kendi evleriniz-den başka evlere, izin alıp halkınaselâm vermeden girmeyin. Herhal-de bunun, sizin için daha iyi olduğu-nu düşünüp anlarsınız. Eğer oradakimseyi bulamazsanız, size izin ve-rilinceye kadar oraya girmeyin. Veeğer size: ‘Dönün’ denirse dönün.Bu, sizin için daha temizdir. Allâhyaptıklarınızı bilendir.” (Nur, 27-28)

“Ey iman edenler, Peygam-ber'in evlerine (olur olmaz) girme-yin. Ancak yemek için size izin verilirde girerseniz (erkenden gelip) ye-meğin pişmesini beklemeyin. Çağ-rıldığınız zaman girin; yemeği ye-yince dağılın, söze dalmayın. Çün-kü bu (davranışınız) Peygamberi in-citiyor, fakat o, (bunu söylemekten)utanıyordu. Ama Allâh, gerçek(lerisöylemek)ten utanmaz. Onlardan(yani peygamberin hanımlarından)bir şey istediğiniz zaman perde ar-kasından isteyin. Bu, hem sizinkalpleriniz, hem de onların kalpleriiçin daha temizdir. Sizin, Allâh'ın El-çisini incitmeniz ve kendisindensonra onun eşlerini nikâhlamanızasla olamaz. Çünkü bu, Allâh katın-da büyük(bir günâh)tır.” (Ahzab,53)

“Ey inananlar, aranızda gizlikonuştuğunuz zaman günâh, düş-

manlık ve Elçiye karşı gelme üzerin-de konuşmayın; iyilik ve takvâ üze-rinde konuşun ve huzûruna topla-nacağınız Allah'tan korkun.” (Mü-cadele, 9)

AAiillee HHuukkuukkuuİslâm aile hukuku, beşeri hiçbir

hukukta bulunmayan hakları en iyişekilde düzenlemiş, aile bireyleri-nin buna uymalarını, hem imani birsorumluluk, hem de beşeri bir gö-rev olarak belirtmiştir. Aile huku-kunda bireyler, karşılıklı olarak bir-birlerinin hakkına saygı göster-mekle mükelleftirler.

“…Erkeklerin kadınlar üzerin-de bulunan hakları gibi, kadınlarında erkekler üzerinde hakları vardır.Erkeklerin, kadınlar üzerinde(kihakları), bir derece fazladır. Allâhazizdir, hakimdir…” (Bakara, 228)

“…Biz, eşleri ve ellerinin altın-da bulunanlar hakkında mü’minle-re yapmaları gerekli kıldığımız şeyibil(dir)dik ki, sana bir zorluk olma-sın. Allah, çok bağışlayan, çok esir-geyendir.” (33 Ahzab, 50)

“Allâh'ın sizi birbirinizden üstünkıldığı şeylere göz dikmeyin. Erkek-lere de kazandıklarından bir payvar, kadınlara da kazandıklarındanbir pay var. Allah'tan, O'nun lütfünüisteyin. Kuşkusuz Allâh, her şeyi bi-lendir.” (Nisa, 32)

“Allâh, insanları birbirinden üs-tün kıldığı ve mallarından harcadık-ları için erkekler, kadınlar üzerinde

4411

Tem-AğusEylül 2012Sayý: 32

MâunSûresiTefsiri

TEFSİR TEFSİR

32:21 12.07.2012 00:42 Sayfa 40

Page 22: bismillah°.pdf · kendi kuruntularını ya da yalan yanlış öğrendikleri birkaç kelimeyi ‘İslâm’zannederek insanlara da - yatmakta, bu kuruntularına karşı çıkanları

yöneticidirler. Bundan dolayı iyi ka-dınlar itâatkâr olup, Allâh'ın kendi-lerini korumasına karşılık gizliyi ko-rurlar…” (Nisa, 34)

İslâm dini, aile kurumu içerisin-de miras hukukunu da en iyi şekildedüzenlemiş, aile bireylerinin hakla-rı tek tek bildirilmiş ve aile bireylerikoruma altına alınmıştır. Aile birey-lerine düşen görev, yüce Allah’ınbildirdiği haklara kesinlikle riayetetmektir.

Aile içerisinde, bireylerin bir-birlerinin hukukuna karşı herhangibir tavır takınmaları durumunda İs-lâm dini, çözüm yollarını göster-miş, hakların çiğnenmesini önle-miştir. Bunun için İslâm dini, önce-likle aile içi hukukun işletilmesinitavsiye etmiş, sorunun giderilme-mesi halinde normal hukuk kural-larının işletilmesini istemiştir.

“Şayet (eşlerin) aralarının açıl-masından endişe ederseniz, erke-ğin ailesinden bir hakem ve kadınınailesinden bir hakem gönderin.Bunlar uzlaştırmak isterlerse, Allah,onların arasını bulur. Muhakkak kiAllah bilendir, haber alandır.” (4 Ni-sa, 35)

CCeezzaa HHuukkuukkuuİslâm dininin ceza yasaları, ki-

şiyi cezalandırıp onu toplumun dı-şına atmayı değil, onu topluma ka-zandırmayı hedef almaktadır. Bunedenle İslâm ceza yasalarına kla-sik anlamda ceza yasaları değil bir

noktada mükâfat yasaları da deni-lebilir. Çünkü İslâm dinindeki cezayasaları, kişiye hayat kazandırmak-ta, toplum içerisinde layık olduğuyeri kazanmasını sağlamaktadır.

Adaleti temel prensip olarakkabul eden İslâm dini, cezalandır-mada da adaleti gözetir ve hiçbirşekilde, hiç kimseye farklı bir mua-mele yapmaz. Suç işleyen kimse,suçu oranında cezalandırılır ve ke-sinlikle aynı suçu işleyenlerdenfarklı bir ceza almaz.

“O(Hak Kitabı)nda onlara, ca-na can, göze göz, buruna burun,kulağa kulak, dişe diş ve yaralarakarşılıklı kısâs yazdık. Kim bunu ba-ğışlarsa o, kendisi için kefâret olurve kim Allâh'ın indirdiğiyle hükmet-mezse, işte zâlimler onlardır.” (Mai-de, 45)

“Kötülüğün cezası, yine onungibi bir kötülüktür. Kim affeder, barı-şırsa onun mükâfatı Allah'a âittir.Doğrusu O, zâlimleri sevmez.” (Şu-ra, 40)

“Ey akıl sahipleri, kısasta siziniçin hayat vardır, böylece korunur-sunuz.” (Bakara, 179)

“Zinâ eden kadın ve zinâ edenerkeğin her birine yüz değnek vu-run; Allah'a ve âhiret gününe ina-nanlar iseniz Allâh'ın cezâsını uygu-lamada sizi, onlara karşı acımaduygusu tutmasın. Mü'minlerdenbir grup da onlara yapılan azâbaşahit olsun.” (Nur, 2)

Kur’âniKur’âniMücâhedeMücâhede

4422

Tem-AğusEylül 2012

Sayý: 32

MâunSûresiTefsiri

Kur’âniKur’âniMücâhedeMücâhede

TTiiccaarreett HHuukkuukkuuYaşamın her alanını en iyi şekil-

de tanzim eden İslâm dini, insanlararasındaki ticari ilişkileri de bellikurallara bağlamış, bu kurallardoğrultusunda hareket etmeyi zo-runlu kılmıştır. İslâmi ticaretin temelilkesi, yüce Allah’ın rızası doğrultu-sunda hareket etmek ve bu ilkedoğrultusunda ticareti yürütmektir.

İnsanların yaşamında çokönemli bir yer tutan ticaret hayatı,İslâm’ın çok önem verdiği konular-dan biridir. Bu nedenle İslâm, tica-ret konusunda çok önemli hüküm-ler va’zetmiştir. Kapitalizmin, “bıra-kın yapsınlar, bırakın geçsinler” il-kesiyle bir kısım insanları ekonomikolarak zenginleştirip sivrilten, hal-kın bir kısmını ezen acımasız eko-nomik yapısına karşın İslâm dini,zengin ve fakir arasındaki dengeyisürekli olarak korumuştur.

İslâm’da ticaretin nasıl yapıla-cağı, borçlanmanın kuralları, helalve haram sınırları en ince noktasınakadar düzenlenmiş, iman edenle-rin buna uymaları istenmiştir. Ticarihayatta sıkıntıların ortaya çıkma-ması için İslâm dini senetleşmeyiprensip olarak kabul etmiş, böyle-ce ticaret nedeni ile insanlar arasın-da sorunların çıkmasını daha ilkbaştan ortadan kaldırmıştır.

‘Nereden gelirse gelsin’mantı-ğı ve ‘üzümünü ye bağını sorma’gi-bi kaynağı belli olmayan haram ve

gayri meşru geliri normal sayan,faizi ekonomisinin temeli yaparakalın teri olmadan, insanların sırtın-dan çok kolay kazanç elde etmeyiteşvik eden kapitalist ekonomik sis-teme karşı İslâm, kaynağı belli ol-mayan her türlü kazancı gayri meş-ru görmüş, insanları sömüren faiziharam sayarak Allah’a ve Rasulünesavaş açmak olarak kabul etmiş,faiz ile iştigal edenleri cehennemdeebediyen kalmakla uyarmıştır.

“Tartıda taşkınlık edip dengeyibozmayın; tartıyı adâletle yapın, te-razide eksiklik yapmayın.” (Rah-man, 8-9)

“Faiz yiyenler, ancak şeytânındokunup çarptığı kimsenin kalktığıgibi kalkarlar. Bu, onların: ‘Alışverişde faiz gibidir.’ demelerinden ötürü-dür. Oysa Allâh, alış-verişi helâl, fai-zi harâm kılmıştır. Kime Rabbi'ndenbir öğüt gelir de vazgeçerse, geç-mişte olan kendisinindir ve işi de Al-lah'a kalmıştır. Kim tekrar (faize) dö-nerse onlar ateş halkıdır, orada ebe-di kalacaklardır.” (Bakara, 275)

“Ölçü ve tartıda hile yapanlarınvay haline! Onlar insanlardan birşey ölçüp aldıkları zaman ölçüyütam yaparlar. Kendileri onlara birşey ölçtükleri veya tarttıkları zaman(ölçü ve tartıyı) eksik yaparlar. On-lar, tekrar diriltileceklerini sanmı-yorlar mı?” (Mutaffifin, 1-4)

Yüce Allah (cc), yeryüzünde herşeyi bir denge üzerine yaratmış, bu

4433

Tem-AğusEylül 2012Sayý: 32

MâunSûresiTefsiri

TEFSİR TEFSİR

32:21 12.07.2012 00:42 Sayfa 42

Page 23: bismillah°.pdf · kendi kuruntularını ya da yalan yanlış öğrendikleri birkaç kelimeyi ‘İslâm’zannederek insanlara da - yatmakta, bu kuruntularına karşı çıkanları

dengelerin bozulmasını kesinlikleyasaklamıştır. Hile yaparak, insan-ları kandırarak ticaret yapanlar, in-sanların haklarını gasbettikleri gibiyeryüzünün dengelerini de bozma-ya çalışmaktadırlar. Diğer taraftanRasulullah (as), stokçuluğu yasak-lamış, halkın muhtaç olduğu zaruriihtiyaçların, fiyatlarının artması içinsaklanmasını yasaklamıştır.

SSiiyyaasseett Allah'a ihlasla itaat, O'nun koy-

duğu bütün hükümlere, hiç bir ekle-me ve çıkarma yapmadan, olduğugibi kabul edip teslim olmaktır. Al-lah’a ihlasla itaat; hakimiyet, hükümve emir konusunda kişinin Allah'tanbaşkasına boyun eğmemesi, Al-lah'tan başkasının koyduğu kuralla-ra hiçbir şekilde uymaması, yüce Al-lah’ın indirdiği hükümlere sımsıkısarılmasıdır. Ancak bu şekilde yüceAllah’ın indirdiği hükümlere teslimolan kişiye yüce Kur’an’da Müslü-man adını verilmiş, onların tabi ol-dukları dine de İslâm denilmiştir.

Müslüman bir kişi, Allah'ın oto-ritesi dışındaki tüm beşeri otoritelerireddedip Allah'ın otoritesine teslimolan, O’nun indirdiği esaslara görehareket edendir. Zaten “La ilahe il-lallah” kelime-i Tevhidin anlamı dabudur. Kur'an'ı Kerim, iman edenleriaçıkça uyarmakta ve İslâm’ın yanın-da başka bir sistemi kabul etmeyikesinlikle yasaklamaktadır.

“İnsanlar bir tek ümmetti. Allah

peygamberleri, müjdeciler ve uya-rıcılar olarak gönderdi, anlaşmazlı-ğa düştükleri konularda insanlararasında hükmetsin diye o pey-gamberlerle beraber gerçekleriiçinde taşıyan kitap indirdi...” (Ba-kara, 213)

Yöneticilerin, idare ettikleri in-sanlara karşı şefkatli ve merhametliolmasını tavsiye eden İslâm dini, is-tişare meclislerini ön görmüş ve bu-rada karar alınmasını bildirmiştir.

“Allâh'ın rahmeti sebebiyledir ki,sen onlara yumuşak davrandın.Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, çev-renden dağılır, giderlerdi. Öyleyseonlar(ın kusurların)dan geç, onlariçin mağfiret dile. İşini onlara danış,karar verince de Allah'a dayan; çün-kü Allâh kendine dayanıp güvenen-leri sever.” (Al-i İmran, 159)

İslâm, iman eden kimselerin,İslâm dışı sistemlerin kurallarınagöre hareket etmelerini yasakladı-ğı gibi, aynı zamanda onlara en kü-çük bir meylin gösterilmesini de ya-saklamıştır. İslâm dışı sistemlere enküçük bir meyil gösteren kimseler,cehennem azabına girecekler ve““AAllllaahh şşiirrkkii aaffffeettmmeezz”” ilahi buyruğugereği, yüce Allah (cc) kendilerinede yardım etmeyecektir.

“Yeryüzünde bulunanların ço-ğuna uysan, seni Allâh'ın yolundansaptırırlar. Onlar sadece zannedi-yorlar ve onlar sadece saçmalıyor-lar.” (En’am, 116)

Kur’âniKur’âniMücâhedeMücâhede

4444

Tem-AğusEylül 2012

Sayý: 32

MâunSûresiTefsiri

Kur’âniKur’âniMücâhedeMücâhede

“Sakın zulmedenlere meylet-meyin, sonra size ateş dokunur. Si-zin Allah'tan başka dostlarınız yok-tur. Sonra size yardım edilmez.”(Hud, 113)

İslâm dini, insanların kendi ira-deleri ile iman ve itaat etmelerini is-ter ve ancak böyle bir iman ve itaa-tin yüce Allah indinde kabule şayanolduğunu bildirir. Kendi istek ve ar-zuları ile İslâm dinini kabul ediponun belirlediği kurallara göre ha-reket eden kimseler, İslâm’ı din ola-rak kabul etmişler demektir.

Kur'an, yüce Allah’ın indirdiğihükümlere isteyerek ve sadakatlesarmayı esas almaktadır. Müslü-manlar, iman ettikleri İslâmi esasla-ra bütün benlikleri ile sarılmışlar veyüce Allah’ın indirdiği esaslardanrazı olmuşlardır. Bu kimseler, İs-lâm’ı din edinmişler ve kendi irade-leriyle İslâmi esaslara boyun büküpkurallarına teslim olmuşlardır.

İçerisinde yaşadıkları sistemle-re yaranmak isteyen İslamcılar veİslâm düşmanı müsteşrikler, elle-rindeki bütün vasıtalarla İslâm’ındünya hayatına ait kurallarının bu-lunmadığını, İslâm dininin devleteyönelik hükümlerinin olmadığınıiddia ederler. Oysa gerek Kur’an’ıKerim’de, gerekse Peygamber(as)’ın örnek hayatında devlet ile il-gili sayısız hükümler bulunmakta-dır. Özellikle Medine İslâm Devle-ti’nde devlet başkanı olan Hz. Mu-

hammed (as), son nefesine kadarİslâmi hükümlerle devleti yönetmiş,bunun dışında hiçbir hükümle ülke-yi idare etmemiştir.

“Böyle iken sana dini yalanla-tan nedir? Allâh, hüküm verenlerinen iyisi değil midir?” (Tin, 7-8)

Maun suresi, dinin bir bütün ol-duğunu, insanların tüm davranış-larını düzenleyen kurallardan biri-nin terk edilmesi halinde dinin ya-lanlanacağını bildirmektedir. İn-san, bütün düşünce, söz ve davra-nışlarıyla iman ettiği dine göre ya-şaması halinde Müslüman olabilir.İnsanın, davranışlarının bir bölü-münü İslâm dinine, diğer bir bölü-münü başka din ya da sistemleregöre düzenlemesi halinde İs-lâm’dan çıkmasına neden olur.

“Allâh uğrunda, O'na yaraşırbiçimde cihâd edin. O, sizi seçti vedinde size bir güçlük yüklemedi;babanız İbrâhim’in dini(ne uyun).O (Allâh) bundan önce de,bu(Kur'â)nda da size "Müslüman-lar" adını verdi ki, Rasul size şahit ol-sun, siz de insanlara şahit olasınız.Haydi namazı kılın, zekâtı verin veAllah'a sarılın; sâhibiniz O'dur. (O),Ne güzel sâhip ve ne güzel yardım-cıdır!” (Hac, 77-78)

“(İnsanları) Allah'a davet eden,salih amel işleyen ve ‘Ben Müslü-manlardanım’ diyenden daha gü-zel sözlü kim olabilir?” (Fussilet, 33)

Maun suresi, İslâmi kuralların

4455

Tem-AğusEylül 2012Sayý: 32

MâunSûresiTefsiri

TEFSİR TEFSİR

32:21 12.07.2012 00:42 Sayfa 44

Page 24: bismillah°.pdf · kendi kuruntularını ya da yalan yanlış öğrendikleri birkaç kelimeyi ‘İslâm’zannederek insanlara da - yatmakta, bu kuruntularına karşı çıkanları

bir kısmını yapıp diğer bir kısmınıterk eden kimselerin dini yalanla-dıklarını ortaya koymaktadır. Sure,bu kimselerin, kıldıkları namazları-nın kendilerine hiçbir fayda sağal-mayacağını da belirtmektedir.

SSuurreenniinn TTeeffssiirrii11--“Dini yalanlayanı gördün mü?Bir şeyi yalanlamak, sözel ola-

rak onun olmadığını söylemek de-ğil, o şeyin var olduğunu önemse-memek ve o şeye değer vermemek-tir. Bu anlamda İslâm dinini yalan-lamak, onun olmadığını sözle ifadeetmek değil, İslâm’ın belirlediğiesasları önemsememek ve o esas-lar doğrultusunda hareket etme-mek ya da İslami kuralların bir kıs-mını kabul edip bir kısmını kabul et-memektir. Nitekim Kur'an, yalanla-manın nasıl yapıldığı konusundabirçok örnek verir.

“Eğer seni yalanladılarsa, sen-den önce açık deliller, hikmetli sahi-feler ve aydınlatıcı Kitabı getirenpeygamberler de yalanlanmıştı.”(Al-i İmran, 184)

“Andolsun, biz İsrâil oğulların-dan söz almış ve onlara elçiler gön-dermiştik. Ne zaman bir elçi onlaracanlarının istemediği bir şey getir-diyse (gelen elçilerin) bir kısmını ya-lanladılar, bir kısmını da öldürüyor-lardı.” (Maide, 70)

“Biliyoruz, onların dedikleri se-ni üzüyor, gerçekte onlar seni yal-anlamıyorlar, fakat o zâlimler bile

bile Allâh'ın âyetlerini inkâr ediyor-lar.” (En’am, 33)

Yukarıdaki ayetlerde açıkçabelirtildiği gibi yalanlamak, ger-çekleri kabul etmemek ya da bir kıs-mını kabul edip bir kısmından hoş-lanmamaktır. Maun suresinde dedinin nasıl yalanlandığı devameden ayetlerde açıklanmaktadır.

22--33-- İşte o, yetimi iter, kakar;yoksulu doyurmağa önayak olmaz.

Bu ayetlerde iki önemli unsurönplana çıkmaktadır; İslâmi esas-ların gereğini yapmayarak dini yal-anlamak ve Kur'an’ın hassasiyetleüzerinde durduğu yetimin ve yok-sulun haklarını gasp ederek onlarazulmetmek. Her iki halde de İslamiesaslara karşı çıkılmış ve yüce Al-lah’a isyan edilmiştir.

Kur'an, İslâmi esasların bir yada birkaç tanesinin gereğini yap-mamayı, dini yalanlamak olarakbelirtir ve bunu yapanların da ebe-diyen cehennemde kalacaklarınıbildirir. Bunun nedeni, bu kimsele-rin, Rab’leri tarafından bildirilenkuralların benimsenmemeleri vebu kurallara aykırı hareket etmele-ridir. Kur'an’da bu konuda birçokörnek bulunmaktadır.

“…Yoksa siz Kitabın bir kısmınainanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsu-nuz? Sizden bunu yapanın cezâsı,dünyâ hayâtında rezil olmaktanbaşka nedir? Kıyâmet gününde de(onlar) azâbın en şiddetlisine itilir-

Kur’âniKur’âniMücâhedeMücâhede

4466

Tem-AğusEylül 2012

Sayý: 32

MâunSûresiTefsiri

Kur’âniKur’âniMücâhedeMücâhede

ler. Allâh yaptıklarınızı bilmez değil-dir.” (Bakara, 85)

“İnsanlardan kimi de Allah'a birkenardan, ibâdet eder. Eğer kendi-sine bir hayır gelirse onunla huzûrakavuşur (sevinir) ve eğer başına birkötülük gelirse yüz üstü döner. O,dünyâyı da, âhireti de kaybetmiştir.İşte apaçık ziyan budur.” (Hac, 11)

İslâm, yetimlerin, kimsesizlerinve yoksulların koruyucusu ve sahi-bidir. Bu kimseler, yüce Allah’ın ko-ruması altındadırlar. Bu nedenleKur'an’da sürekli bir şekilde yetimve yoksulların haklarının verilmesi-ne vurgu yapılır, bunu yapmayan-ların, zalimler oldukları belirtilir vebunların ebediyen cehennemdekalacakları bildirilir.

“Hayır, doğrusu siz yetime ik-râm etmiyorsunuz, yoksula yedir-meğe teşvik etmiyorsunuz.” (Fecr,17-18)

“Ve cehennem de getirildiği za-man; işte o gün insan anlar, ama ar-tık anlamanın kendisine ne yararıvar? ‘Âh, keşke ben bu hayâtım içingönderseydim!’ der.

O gün O'nun yapacağı azâbıkimse yapamaz ve O'nun vuracağıbağı kimse vuramaz!” (Fecr, 23-26)

Kalem ve Kehf surelerindekibahçe sahipleri, Karun ve benzer-leri, hep mazlumların haklarınıgasp ettikleri ve ihtiyaç sahiplerinehaklarını vermedikleri için azabauğratılmış, helak edilmişlerdir. Ma-

lın sevilmesi ve Allah yolunda veril-memesi, insanın felaketi olmuştur.Bu kimselerin Müslüman oldukları-nı iddia edip İslâmi bazı kurallarıyapmaları, namaz kılmaları, oruçtutmaları, Hacca gitmeleri onlarındini yalanladıkları gerçeğini orta-dan kaldırmıyor.

44-- Yazıklar olsun namaz kılanşunlara,

Namaz, bir eylem ve aksiyo-nun, insanın kimlik ve şahsiyetiningöstergesidir. Bu öyle bir kimlik ku-şanmadır ki, insanın kimi ve neyi ka-bul edip neyi reddettiğini açıkça or-taya koymaktadır. Kişiye gerçek öz-gürlüğü sağlayan, onun, kula kul-luk yapmayacağını ortaya koyan,küfre, şirke ve zulme başkaldırışı (kı-yamı) simgeleyen bir eylemdir.

Namaz; insanı, kulluk bilincineulaştıran, ona, kulluk görev ve so-rumluluğunu idrak ettiren bir ey-lem; ölü ruhları dirilten bir aksiyon;alemlerin Rabb'ine yönelten bir işa-ret; yüce Allah'a rüku ve secde ileyaklaştıran bir ölçü; onu Rabb'ineyükselten bir basamak; kulunRabb'i ile diyalogunu sağlayan birrabıtadır.

Namaz, insanı, şirk pisliğin-den, kötülük bataklığından, zul-metten ve cehaletten kurtaran,mü'minin miracı, yüce Allah’ın rıza-sının göstergesi, cehennemin kapı-larını kilitleyen, cennetin kapılarınıaçan bir anahtardır. Kula, nefis tez-

4477

Tem-AğusEylül 2012Sayý: 32

MâunSûresiTefsiri

TEFSİR TEFSİR

32:21 12.07.2012 00:42 Sayfa 46

Page 25: bismillah°.pdf · kendi kuruntularını ya da yalan yanlış öğrendikleri birkaç kelimeyi ‘İslâm’zannederek insanlara da - yatmakta, bu kuruntularına karşı çıkanları

kiyesi ettirip ona nefis muhasebesiyaptıran ve yüce Allah'a hesap ver-diren bir kılavuz, kişiyi Kur'an'a yö-neltip onunla kaynaştıran güçtür.

Namaz, kişiye şahsiyet kazandı-ran ve mütevazı olmayı, böbürlen-memeyi, zulmetmemeyi, zulme uğ-ramamayı aşılayan bir düşünce; kal-bi yumuşatan bir ilaç; insanı huzur vemutluluğa götüren bir vasıtadır.

Mü'min, namazla kendisinikontrol eder, eksikliklerini giderir,hatalarını görür ve kendisini sürekliyeniler. Bu nedenle, namazını sü-rekli kılar; bu süreklilik hem hayatıhem de zamanı kapsar. Zamanolarak mü'min, günün yirmi dörtsaatinde Rabb'ine yönelir.

Namazı bilinçli kılan bir kimse,Rabb’inden kendisine bildirilen bü-tün kurallara, hiçbir sıkıntı duyma-dan gönülden teslim olur. Bu neden-le yetimi yoksulu itip kakmaz, onlarakarşı sevgi ve şefkat gösterir. Ancak,namazı kimi hareketlerden ibaretsanan kimseler, kıldıkları namazınbilincinde olmadıkları için namazla-rını ancak gösteriş için kılarlar.

55--66--Ki onlar namazlarından gaf-let ederler. Onlar gösteriş yaparlar.

Namazdan gafil olmak ve gös-teriş yapmak, birbirini bütünleyen,birbirini takip eden iki kavram, ikidurumdur. Namazın insana kazan-dırdığı manevi hazdan, insanın ha-yatına getirdiği anlamdan ve kişiyekazandırdığı kimlikten gafil olan

kimseler, yalnızca gösteriş için na-maz kılarlar.

Yüce Allah’ı razı etme amacı ta-şımayan bir namaz gafletle kılınanve gösteriş olan bir namazdır. Duy-guları tatmin etme, kınayıcıların kı-namasından korkma, takdir edil-me, kimi çıkarlar elde etme ya dakısmi rahatlama duyma durumla-rında kılınan namaz, gösteriştenbaşka bir şey değildir. Müşrik, mü-nafık ve fasıkların kıldıkları namaz-lar, şekli olarak kılınan namazlardır.

Yazıklar olsun namaz kılan şun-lara ki, onlar namazlarından gafletederler. Onlar gösteriş yaparlar.

İslâmi esasların bir bölümünüalıp bir bölümünü bırakan kimsele-rin kıldıkları namaz boşa gider vesahibine hiçbir şey kazandırmaz.Çünkü bunların amaçları Rab’leri-ni razı etmek değil, kendilerini tat-min etmek ya da başkalarını kan-dırmaktır. Şayet bunların amaçlarıgerçekten Rab’lerini razı etmeyeyönelik olsaydı, bu durumda, herbiri namaz kadar önemli olan yüceAllah’ın diğer emirlerini de yerinegetirirlerdi.

Namazlarında gaflet edip gös-teriş yapan kimseler, İslâmi esaslarıbıraktıkları gibi insanlara, yetim veyoksullara karşı da duygusuz veacımasızdırlar. Bunlar, infak yap-madıkları gibi insanlardan,

77-- En ufak bir yardımı bile esir-gerler.

Kur’âniKur’âniMücâhedeMücâhede

4488

Tem-AğusEylül 2012

Sayý: 32

MâunSûresiTefsiri

TEFSİR

32:21 12.07.2012 00:42 Sayfa 48