1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ...1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ŞIKLARDA...

29
1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ŞIKLARDA BULUNAN KELİMELER VE ANLAMLARI (AYRICA KELİMELERLE İLGİLİ DİĞER ANLAMLARDA YER ALMAKTADIR) 1995 apologize: v. özür dilemek, af dilemek conclude: v. bitirmek, sonuçlandırmak, anlaşma yapmak, sonuç çıkarmak, karara varmak, bitmek, sonuçlanmak quarrel: n. tartışma, ağız kavgası, atışma, hırgür, kavga, bozuşma, anlaşmazlık quarrel: v. kavga etmek, atışmak, çekişmek, kavgalı olmak, küsmek quarrel with: bozuşmak quarrel with one's bread and butter: v. kendi ekmeği ile oynamak contrast: n. kontrast, zıtlık, tezat, çelişki contrast: v. kontrastı olmak, karşılaştırmak; tezat oluşturmak, çelişmek blame: n. suçlama, suç, kabahat, kusur, kınama, ayıplama; sorumluluk blame: v. suçlamak, sorumlu tutmak, kınamak, ayıplamak 1. I didn’t want to _____ with Peter about doing the washing up. A) apologize B) conclude C) quarrel D) contrast E) blame competent: adj. yeterli, yetenekli, ehil, yetkili; yasal sensible: adj. duyarlı, halden anlayan, hassas, hissedilir, makul, mantıklı, akıllı, akıllıca, farkında

Transcript of 1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ...1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ŞIKLARDA...

Page 1: 1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ...1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ŞIKLARDA BULUNAN KELİMELER VE ANLAMLARI (AYRICA KELİMELERLE İLGİLİ DİĞER ANLAMLARDA

1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ŞIKLARDA BULUNAN KELİMELER VE ANLAMLARI(AYRICA KELİMELERLE İLGİLİ DİĞER ANLAMLARDA YER ALMAKTADIR)

1995apologize: v. özür dilemek, af dilemek

conclude: v. bitirmek, sonuçlandırmak, anlaşma yapmak, sonuç çıkarmak, karara varmak, bitmek, sonuçlanmak

quarrel: n. tartışma, ağız kavgası, atışma, hırgür, kavga, bozuşma, anlaşmazlık

quarrel: v. kavga etmek, atışmak, çekişmek, kavgalı olmak, küsmek

quarrel with: bozuşmak

quarrel with one's bread and butter: v. kendi ekmeği ile oynamak

contrast: n. kontrast, zıtlık, tezat, çelişki

contrast: v. kontrastı olmak, karşılaştırmak; tezat oluşturmak, çelişmek

blame: n. suçlama, suç, kabahat, kusur, kınama, ayıplama; sorumluluk

blame: v. suçlamak, sorumlu tutmak, kınamak, ayıplamak

1. I didn’t want to _____ with Peter about doing the washing up.

A) apologizeB) concludeC) quarrelD) contrastE) blame

competent: adj. yeterli, yetenekli, ehil, yetkili; yasal

sensible: adj. duyarlı, halden anlayan, hassas, hissedilir, makul, mantıklı, akıllı, akıllıca, farkında

Page 2: 1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ...1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ŞIKLARDA BULUNAN KELİMELER VE ANLAMLARI (AYRICA KELİMELERLE İLGİLİ DİĞER ANLAMLARDA

rapid: adj. çabuk, hızlı, seri, ani, dik, sarp, ışığa hassas (film)

rapid fire: seri ateş

rapid slope: dik yokuş

faithful: adj. sadık, vefalı, bağlı, doğru, dürüst, içten, güven veren, imanlı, mümin

faithful friend: can yoldaşı

considerable: adj. önemli, hatırı sayılır ölçüde, hayli, dikkate değer

considerable: çokluk

2. The earthquake caused _____ damage but not much as expected.

A) competentB) sensibleC) rapidD) faithfulE) considerable

strike: n. grev, çalma, vurma, vuruş, vurgun, petrol bulma, maden bulma, beklenmedik başarı, hava saldırısı, nükleer saldırı

strike: v. basmak (çalgı, para), hesap bakiyesini tespit etmek, vurmak, çarpmak, isabet etmek, indirmek, çakmak, işlemek, gözüne ilişmek, yeretmek, etki bırakmak, izlenim bırakmak, gibi gelmek, bulmak, çalmak (saat), gelip çatmak, kök salmak, yolunu tutmak, grev yapmak, çıkarmak, takınmak, sokmak (yılan)

strike a balance: bilanço çıkarmak, uzlaşmak, anlaşmaya varmak

strike a bargain: anlaşmak (pazarlık), pazarlıkta anlaşmak, fiyatta anlaşmak

strike a match: kibrit çakmak

election: n. seçim

election campaign: seçim kampanyası

precaution: n. önlem, tedbir, ihtiyat

promise: n. söz, vâât, umut, umut verici şey

promise: v. söz vermek, vâât etmek, temin etmek, umut vermek,

Page 3: 1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ...1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ŞIKLARDA BULUNAN KELİMELER VE ANLAMLARI (AYRICA KELİMELERLE İLGİLİ DİĞER ANLAMLARDA

umutlu olmak, benzemek ( ceğe)

promise faithfully: kati olarak söz vermek

promise oneself smth: umuduna kapılmak, ummak

doubt: n. şüphe, kuşku, tereddüd, kararsızlık, güvensizlik, endişe

doubt: v. kuşkulanmak, şüphesi olmak, kararsız olmak, emin olmamak, güvenmemek, şüphe etmek

3. What attracted most attention in his speech was his _____ to create new jobs.

A) strikeB) electionC) precautionD) promiseE) doubt

decisively: adv. katı surette

regularly: adv. devamlı, düzenli olarak, devamlı olarak, muntazaman, sistemli olarak, adamakıllı, gerçekten

reluctantly: adv. isteksizce, isteksiz olarak, istemeden, gönülsüzce, ağırdan alarak

specially: adv. özellikle, özel olarak, bilhassa

elaborate: v. özen göstermek, üzerinde durmak, ayrıntılara inmek, açmak

elaborate: adj. özenli, dikkatle hazırlanmış, ayrıntılı

elaborate on smth: özenmek(elaborately:adv. Üzerinde dikkatle durarak, inceden inceye işleyerek)

4. Unless you take your medicine _____ that cough of yours will never go.

A) decisivelyB) regularlyC) reluctantlyD) specially

Page 4: 1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ...1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ŞIKLARDA BULUNAN KELİMELER VE ANLAMLARI (AYRICA KELİMELERLE İLGİLİ DİĞER ANLAMLARDA

E) elaborately

1996suitable: adj. uyan, uygun, münasip, yerinde, elverişli

suitable to be used as a present: hediyelik

influential: adj. etkili, nüfuzlu, tesirli, sözü geçen

influential person: nüfuzlu kimse

punctual: adj. dakik

variable: n. değişken, değişen şey, değişkenlik, tutarsızlık, çelişki, uyuşmazlık, fikir ayrılığı

variable: adj. değişken, değişen, dönek, kararsız

variable capacitor: değişken kondansatör

variable cost: değişken maliyet

variable gear: ayarlı grenaj

detailed: adj. ayrıntılı, detaylı, etraflı

1. You’ve kept us waiting here for two hours. Next time make sure you are _____.

A) suitableB) influentialC) punctualD) variableE) detailed

contest: n. mücâdele, karşılaşma, maç, yarışma; tartışma; iddia, çekişme; inkâr; itiraz

contest: v. karşı koymak, yarışmak, rekabet etmek, itiraz etmek, çekişmek

contest a seat: adaylığını koymak, seçime aday olmak

contest an election: adaylığını koymak

persuade: v. kandırmak, inandırmak, aklını çelmek, ikna etmek, razı etmek

Page 5: 1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ...1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ŞIKLARDA BULUNAN KELİMELER VE ANLAMLARI (AYRICA KELİMELERLE İLGİLİ DİĞER ANLAMLARDA

persuade oneself: kendini kandırmak

inherit: v. miras olarak almak, kalıtımla kazanmak, miras almak, mirasa konmak

engage: v. söz vermek, bağlamak, işe almak, tutmak, kullanmak, çekmek, bağlanmak, garanti etmek, çarpışmaya girmek

engage attention: dikkatini çekmek, ilgisini çekmek

engage in: uğraşmak, bir işe girişmek, meşgul olmak, kalkışmak, çarpışmaya girmek

engage in conversation: konuşmaya tutmak, lafa tutmak

demonstrate: v. göstermek, örnekle açıklamak, gösteri yapmak; ispat etmek, kanıtlamak, ispatlamak

2. In order to _____ this theory, we carried out a number of experiments.

A) contestB) persuadeC) inheritD) engageE) demonstrate

dependence: n. bağımlılık, bağlı olma, güven, itimat; başkasının sırtından yaşama

approval: n. uygun bulma, onaylama, onama, onay, beğenme, kabul

confusion: n. karışıklık, keşmekeş, kargaşa, şaşkınlık, bozulma, utanma, karıştırma, birbirine karıştırma

confusion worse confounded: karmakarışıklık, karışıklığın daniskası

expression: n. ifade, söz, anlatım, ifade etme, yüz ifadesi, eda, ibare, deyim, tabir

contribution: n. yardım, bağış, iştirak, katkı, yazı, makale, destek

3. The _____ about the date of the meeting was the result of a typing error.

Page 6: 1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ...1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ŞIKLARDA BULUNAN KELİMELER VE ANLAMLARI (AYRICA KELİMELERLE İLGİLİ DİĞER ANLAMLARDA

A) dependenceB) approvalC) confusionD) expressionE) contribution

completely: adv. bütün bütün, düpedüz, tamamen, bütün olarak, tamamiyle, bütünüyle, iyice, tam olarak

completely wrong: tamamen yanlış

sensible: adj. duyarlı, halden anlayan, hassas, hissedilir, makul, mantıklı, akıllı, akıllıca, farkında

(sensibly:adv. Duyarlı,hissedilebilir)

consequently: adv. sonuç olarak, bu nedenle

nervously: adv. sinirli olarak, gergin biçimde

reliable: adj. güvenilir, emin, inanılır, güvenli, emniyetli(reliably:adv. Güvenilir şekilde)4. This report seems interesting in parts, but the last section is _____

unrealistic.

A) completelyB) sensiblyC) consequentlyD) nervouslyE) reliably

1997generously: adv. bol bol

unusually: adv. olağandışı olarak

properly: adv. doğru dürüst, uygun şekilde, haklı olarak, uygunca, uygun bir şekilde, uygun olarak, adamakıllı, tamamen, iyice

lively: adj. canlı, hayat dolu, enerjik, parlak, heyecanlandırıcı, neşeli, eğlenceli

Page 7: 1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ...1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ŞIKLARDA BULUNAN KELİMELER VE ANLAMLARI (AYRICA KELİMELERLE İLGİLİ DİĞER ANLAMLARDA

inevitable: adj. kaçınılmaz, çaresiz, beklenen, malum, umulan(inevitably: adv. Kaçınılmaz biçimde.)

1. Since he was too lazy to read the novel _____ he has misunderstood the motives of the main character.

A) generouslyB) unusuallyC) properlyD) livelyE) inevitably

distribute: v. dağıtmak, vermek, paylaştırmak, yaymak, saçmak; sürmek (boya)

distribute among: aralarında dağıtmak

publish: v. yayınlamak, basmak, çıkarmak, duyurmak, ilan etmek, kamuoyuna açıklamak, yaymak, ileri sürmek, ortaya dökmek

publish the banns: nikâh kâğıtlarını asmak, evliliği ilân etmek

contain: v. kapsamak, içermek, eşit olmak, içine almak, ihtiva etmek, frenlemek; tutmak, zaptetmek

contain oneself: kendini tutmak

depart: v. yola çıkmak, ayrılmak, gitmek; yolundan sapmak; caymak; ölmek

employ: v. çalıştırmak, görevlendirmek, iş vermek, kullanmak, harcamak, meşgul etmek

2. Our school has managed to collect a lot of books to _____ to the children in a village school.

Page 8: 1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ...1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ŞIKLARDA BULUNAN KELİMELER VE ANLAMLARI (AYRICA KELİMELERLE İLGİLİ DİĞER ANLAMLARDA

A) distributeB) publishC) containD) departE) employ

thorough: adj. tam, eksiksiz, kusursuz, mükemmel

sufficient: yeterli kalite

sufficient: adj. yeterli, kâfi, yeter, nitelikli, elverişli

steady: n. sabit durum, istikrar, kalıcı arkadaş, kız arkadaş, sevgili, uzatmalı sevgili

steady: v. sallanmasını kesmek, titremesini durdurmak, sakinleştirmek, sabit kalmak, hareket etmemek, kıpırdamamak, titrememek, istikrarlı gitmek

steady: adj. sağlam, sarsılmaz, istikrarlı, düzenli, oturmuş, titremeyen, sakin, sürekli, devamlı, değişmez, sabit

steady: interj. kımıldama, oynatma

steady on: sakin ol

considerate: adj. saygılı, düşünceli, nazik, anlayışlı

suitable: adj. uyan, uygun, münasip, yerinde, elverişli

suitable to be used as a present: hediyelik

3. Do you think we can trust him to find a _____ place for us to stay in London?

A) thoroughB) sufficientC) steadyD) considerateE) suitable

involvement: n. karışma, ilgi, sarma, bağlanma, ilişki

Page 9: 1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ...1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ŞIKLARDA BULUNAN KELİMELER VE ANLAMLARI (AYRICA KELİMELERLE İLGİLİ DİĞER ANLAMLARDA

reference: referans, örnek, karşılaştırma

reference: n. referans, bonservis, yararlanılan kaynak, başvurma, bakma, gönderme, havale, ima, kastetme, ilişki, ilgi, ait olma, belge, referans veren kişi, bilirkişi raporu, ekspertiz

reference: v. kaynakçayı işaretlemek (kitap)

reference mark: referans işareti, kaynakça işareti

management: n. idare, müdürlük, yönetim, idarecilik, işletme

management buy out: yönetimi devralma

arrangement: n. düzenleme, ayarlama; diziliş, düzen, tertip, sıra, sıralama, hazırlık, aranjman, anlaşma, plan,

competition: n. yarışma, rekabet, çekişme

4. Everyone knows that these two firms have been in fierce _____ to get the job of running the hotel.

A) involvementB) referenceC) managementD) arrangementE) competition

1998purchase: n. satın alma, alım, mübayaa, satın alınan şey, toprak geliri,

mekanik güç, makara sistemi, sıkı tutma, etki, nüfuz, vesile, dayanak noktası

purchase: v. satın almak, elde etmek, kazanmak, kaldıraçla kaldırmak, manivela ile çekmek

purchase account: satın alma hesabı, mübayaa hesabı

purchase and sale: alım satım

purchase discount: iskonto, indirim

customs: n. gelenekler, gümrük, adetler, gümrük resmi, gümrük dairesi, töreler

customs clearance: gümrük muayenesi, gümrük işlemlerinin yapılması

Page 10: 1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ...1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ŞIKLARDA BULUNAN KELİMELER VE ANLAMLARI (AYRICA KELİMELERLE İLGİLİ DİĞER ANLAMLARDA

customs declaration: n. gümrük bildirimi, gümrük beyannamesi, gümrük deklarasyon

customs duty: gümrük vergisi

customs examination: gümrük kontrolü, gümrük muayenesi

accommodation: n. uyma, uyum; kalacak yer, yatacak yer; sağlama, bulma (para vb.), borç; uyuşma, uzlaşma, uzlaştırma

accommodation address: n. geçici adres

accommodation bill: hatır senedi

accommodation draft: hatır senedi

accommodation ladder: borda iskelesi

reference: referans, örnek, karşılaştırma

reference: n. referans, bonservis, yararlanılan kaynak, başvurma, bakma, gönderme, havale, ima, kastetme, ilişki, ilgi, ait olma, belge, referans veren kişi, bilirkişi raporu, ekspertiz

reference: v. kaynakçayı işaretlemek (kitap)

reference mark: referans işareti, kaynakça işareti

departure: n. ayrılış, kalkış, ayrılma, gidiş, yola çıkma; geri çekilme; sapma; yenilik, başlangıç; ölüm

departure time: hareket saati

1. I don’t know the scheduled time of _____, but I do know that the plane to Istanbul has already left.

A) purchaseB) customsC) accommodationD) referenceE) departure

familiar: n. arkadaş, yakın dost, samimi arkadaş, koruyucu ruh

Page 11: 1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ...1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ŞIKLARDA BULUNAN KELİMELER VE ANLAMLARI (AYRICA KELİMELERLE İLGİLİ DİĞER ANLAMLARDA

familiar: adj. tanıdık, aşina, yaygın, alışık, bilinen, alışılmış, yakın, samimi, içten, laubali, içli dışlı, senli benli, teklifsiz, doğal davranışlı

familiar spirit: koruyucu ruh

watchful: adj. dikkatli, uyanık, tetikte

confident: adj. güvenli, emin, kuşkusuz, kendine güvenen, atak, cüretli, inançlı

virtuous: adj. erdemli, faziletli, iffetli, namuslu, dürüst, ustalık gerektiren

forgiving: adj. bağışlayan, bağışlayıcı, affeden, hoşgörülü, kin beslemeyen

forgiving: af

2. Parents who understand child behavior are more _____ about their ability to handle difficult situations.

A) familiarB) watchfulC) confidentD) virtuousE) forgiving

required: adj. lazım, gereken

required subject: zorunlu ders

respected: adj. hatırı sayılır, itibarlı

refuse: istenmeyen, işe yaramaz, döküntü, süprüntü

refuse: n. döküntü, kırpıntı, süprüntü, çöp, artık, atık

refuse: v. reddetmek, kabul etmemek, geri çevirmek, izin vermemek, ayak diremek, direnmek, karşı koymak, kaçınmak

refuse point blank: kesinlikle reddetmek

challenge: n. meydan okuma; davet, parola sorma, kimlik sorma; itiraz, reddetme (jüri veya yargıcı); insanı

Page 12: 1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ...1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ŞIKLARDA BULUNAN KELİMELER VE ANLAMLARI (AYRICA KELİMELERLE İLGİLİ DİĞER ANLAMLARDA

kamçılayan bir durum, dürtü, bağışıklık, havlamaya başlama (av köpeği)

challenge: v. düelloya davet etmek, meydan okumak, boy ölçüşmek, davet etmek (düello); kafa tutmak (Argo); hiçe saymak; tartışmak (doğruluğunu); reddetmek (hakim veya jüriyi), itiraz etmek; havlamaya başlamak

challenge a judge for bias: taraf tutan yargıca itiraz etmek

challenge cup: çalenç kupası

challenge trophy: çalenç

expected: beklenilen

3. Although the new manager has been very strict with us, he is highly _____ by everyone in the company.

A) requiredB) B)respectedC) refusedD) D)challengedE) expected

properly: adv. doğru dürüst, uygun şekilde, haklı olarak, uygunca, uygun bir şekilde, uygun olarak, adamakıllı, tamamen, iyice

satisfactory: adj. memnuniyet verici, tatmin edici, tatminkâr, memnun edici, yeterli

(satisfoctorily:adv. Memnun edici biçimde)

previously: adv. önceden, bundan önce, evvelce

previously convicted: sabıkalı

rapidly: adv. hızla, çarçabuk, seri bir şekilde

Page 13: 1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ...1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ŞIKLARDA BULUNAN KELİMELER VE ANLAMLARI (AYRICA KELİMELERLE İLGİLİ DİĞER ANLAMLARDA

seriously: adv. ciddi olarak, cidden, ağır, ağır şekilde

seriously ill: ağır hasta

seriously wounded: ağır yaralı

4. Foods that were ____ seasonal may be found now throughout the year.

A) properlyB) satisfactorilyC) previouslyD) rapidlyE) seriously

1999

opposition: n. karşıtlık, başkaldırma, karşı koyma, zıtlık, düşmanlık, muhalefet, rekabet, karşısav

reason: n. sebep, neden, gerekçe, sağduyu, akıl, hikmet, mantık, us, insaf, adalet

reason: v. muhakeme etmek, usavurmak, uslamlamak, düşünmek, sonuç çıkarmak, sonuca varmak, mantıklı davranmak, ikna etmeye çalışmak, düşünüp taşınmak, etraflıca düşünmek, kanıtlamaya çalışmak, çözmek, bulmak, konuşmak, görüşmek

reason out: düşünüp taşınmak, etraflıca düşünmek

reason what: ne olduğunu bulmak

reason why: nedenini bulmak

disappointment: n. düş kırıklığı, hüsran, ümidi boşa çıkma, hayal kırıklığı, hayal kırıklığına neden olan şey; kırgınlık

suggestion: n. teklif, öneri, fikir, telkin etme, tavsiye, önerme, ima, hatırlatma, telkin, iz, az miktar

denial: n. red, inkâr, reddetme, yalanlama, tekzip, ret

1. During a family discussion on our next holiday plans, my father asked me for my_____.

A) oppositionB) reason

Page 14: 1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ...1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ŞIKLARDA BULUNAN KELİMELER VE ANLAMLARI (AYRICA KELİMELERLE İLGİLİ DİĞER ANLAMLARDA

C) disappointmentD) suggestionE) denial

claim: n. istek, talep, hak, alacak, iddia, dava, ısrar, alacak hakkı, dava açma, maden arazisi

claim: v. istemek, talep etmek, hak iddia etmek, sahip çıkmak, iddia etmek, ısrar etmek, dava açmak

claim for damages: zarar ve ziyan talebi, tazminat istemi

claim tag: bagaj kartı

claim under a contract: anlaşmaya göre talep

regard: n. bakış, anlamlı bakış, bakım, itibar, nazar, ilgi, ilişki, dikkat, önem, saygı, beğeni, takdir, hürmet

regard: v. bakmak, göz önüne almak, dikkate almak, hesaba katmak, saymak, saygı duymak, takdir etmek, çok beğenmek, önem vermek, ait olmak, ilgili olmak

regard as: saymak, olarak görmek, gibi görmek, kabul etmek

regard as possible: ihtimal vermek

regard with disfavor: beğenmemek, hoşlanmamak

include: v. içermek, kapsamak, içine almak, katmak, dahil etmek

prefer: v. tercih etmek, yeğlemek, öncelik tanımak, atamak, tayin etmek, sunmak, arzetmek, ileri sürmek

prefer charges: dava açmak

object: n. obje, nesne, cisim, gaye, şey, amaç, hedef, cins adam

object: v. itiraz etmek, karşı çıkmak, razı olmamak, itirazı olmak

object drawing: model ile çizim

object finder: vizör

object glass: objektif, objektif camı

2. They _____ that their team is far better than ours and they expect to win the forthcoming match.

Page 15: 1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ...1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ŞIKLARDA BULUNAN KELİMELER VE ANLAMLARI (AYRICA KELİMELERLE İLGİLİ DİĞER ANLAMLARDA

A) claimB) regardC) includeD) preferE) object

forceful: adj. kuvvetli, güçlü, şiddetli, etkili, etkin, etkileyici

genuine: adj. hakiki, öz, gerçek, hilesiz, saf, içten, samimi, özgün, içi dışı bir

genuine leather: gerçek deri

skillful: adj. usta, hünerli, yetenekli, becerikli, ustalık gerektiren, kabiliyet gerektiren

extravagant: adj. aşırı, ölçüsüz, savurgan, müsrif, fahiş

current: n. akım, akıntı, cereyan; eğilim

current: adj. cari, bugünkü, geçer, geçerli, şimdiki, tedavüldeki

current account: cari hesap

current events: günlük olaylar, aktüalite

current exchange: günlük kur, rayiç

3. Although he is an engineer, he is as _____ as any carpenter at making kitchen furniture.

A) forcefulB) genuineC) skillfulD) extravagantE) current

regularly: adv. devamlı, düzenli olarak, devamlı olarak, muntazaman, sistemli olarak, adamakıllı, gerçekten

extremely: adv. son derece, aşırı, aşırı boyutta, aşırı derecede, fazlasıyla

Page 16: 1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ...1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ŞIKLARDA BULUNAN KELİMELER VE ANLAMLARI (AYRICA KELİMELERLE İLGİLİ DİĞER ANLAMLARDA

extremely white: bembeyaz

terribly: adv. son derece, berbat bir şekilde, aşırı

reasonable: adj. akılcı, akla yatkın, mantıklı, akıllı, makul, akla uygun

reluctantly: adv. isteksizce, isteksiz olarak, istemeden, gönülsüzce, ağırdan alarak

4. The chief of police finally agreed to release news of the accident, but he did so _____.

A) regularlyB) extremelyC) terriblyD) reasonablyE) reluctantly

Make up : to constitute, invent, arrange: Oluşturmak, icat etmek, düzenlemek

Turn over: To invert, start (an engine): Tersine çevirmek, motoru başlatmak, çalıştırmak.Look up : to search for, as an item of information, in a reference book or the like: Sözlükte aramak

Get off (3): to help (someone) escape punishment, to leave (a train, plane, etc.): Kaçmasına yardım etmek,inmek(araçtan)

Take up : to occupy oneself with the study or practice of: Meşgul olmak

5. It took me a long time to translate his business letter as I had to _____ so many words in the dictionary.

A) make up

Page 17: 1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ...1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ŞIKLARDA BULUNAN KELİMELER VE ANLAMLARI (AYRICA KELİMELERLE İLGİLİ DİĞER ANLAMLARDA

B) turn overC) look upD) get offE) take up

Get out: to go outside, to leave,to escape,

to be known: çıkmak, ayrılmak, kaçmak

Put out : to extinguish, as a fire, annoyed: Yangını söndürmek, kızmak

Hold up : give, to present to notice expose, hinder: Vermek, fark ettirmek, gizlemek

Break down : break, collapse under its own weight; spoil, decompose: Bozulmak, ruhen yıkılmak.

Hand out: to distribute: dağıtmak, vermek, paylaşmak.

6. They had to call in troops to _____ the forest fire which was spreading rapidly.

A) get outB) put outC) hold upD) break downE) hand out

2000performance: n. performans, başarı, verim, başarma gücü, icraat, yerine

getirme, oyun, gösteri

application: n. uygulama, kullanım, tatbik; başvuru, talep, başvuru formu, başvurma, dilekçe; sürme; dikkat, özen;

application for a patent: patent başvurusu

application form: başvuru formu

competition: n. yarışma, rekabet, çekişme

responsibility: n. sorumluluk, mesuliyet, yükümlülük, güvenilirlik, sağlamlık, ödeme gücü, temyiz gücü

Page 18: 1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ...1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ŞIKLARDA BULUNAN KELİMELER VE ANLAMLARI (AYRICA KELİMELERLE İLGİLİ DİĞER ANLAMLARDA

vacancy: n. boşluk, boş yer, boş oda, açıklık, açık kontenjan, dalgınlık, akılsızlık, bön bön bakış, işsizlik, tembellik

1. Several of my friends have entered the _____, but none of them expects to win.

A) performanceB) applicationC) competitionD) responsibilityE) vacancy

nervous: adj. sinir, sinirli, gergin, asabi, ürkek

nervous breakdown: sinir bozukluğu, nevrasteni

nervous prostration: sinir bozukluğu, nevrasteni

nervous system: sinir sistemi

nervous temperament: sinirlilik, asabi mizaç

sensitive: hassas kimse, alıngan kimse

sensitive: adj. duyarlı, hassas, alıngan, duygulu, içli

sensitive plant: mimoza, küstümotu

sensitive spot: hassas nokta

sensitive to heat: ısıya duyarlı, sıcağa karşı hassas

extravagant: adj. aşırı, ölçüsüz, savurgan, müsrif, fahiş

reliable: adj. güvenilir, emin, inanılır, güvenli, emniyetli

selfish: adj. bencil, egoist, kendini düşünen

2. He’s a terribly _____ person and never thinks at all of the needs or the wishes of other people.

A) nervousB) sensitiveC) extravagantD) reliableE) selfish

Page 19: 1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ...1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ŞIKLARDA BULUNAN KELİMELER VE ANLAMLARI (AYRICA KELİMELERLE İLGİLİ DİĞER ANLAMLARDA

eventually: adv. sonunda, neticede, nihayet, sonuçta

increasingly: adv. artan bir şekilde, gitgide artarak, giderek

doubtfully: adv. kuşkuyla, şüpheyle, tereddüdle, tedirgin olarak

adequately: adv. lâyıkıyle, yeterli olarak

reluctantly: adv. isteksizce, isteksiz olarak, istemeden, gönülsüzce, ağırdan alarak

3. As she grew older, it became _____ difficult for her to do, the shopping.

A) eventuallyB) increasinglyC) doubtfullyD) adequatelyE) reluctantly

establish: v. kurmak, yapmak, yerleştirmek, kanıtlamak, belirlemek, saptamak, pekiştirmek

establish a connection with: bağlantı kurmak

establish one's alibi: suç anında başka yerde olduğunu kanıtlamak

preserve: n. reçel, konserve

preserve: v. korumak, muhafaza etmek, konserve yapmak

raise: n. çıkıntı, kabartı, yükselme, artış, zam, yokuş, rampa

raise: v. kabartmak, kaldırmak, artırmak, yükseltmek, dikmek, ayağa kaldırmak, yol açmak, neden olmak, toplamak, yetiştirmek, büyütmek, beslemek, zam yapmak, son

Page 20: 1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ...1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ŞIKLARDA BULUNAN KELİMELER VE ANLAMLARI (AYRICA KELİMELERLE İLGİLİ DİĞER ANLAMLARDA

vermek, ruh çağırmak, karayı görmek

raise a blockade: ablukayı kaldırmak

raise a hue and cry: bağrışmak, protesto etmek

raise a laugh: kahkaha atmak

restore: v. restore etmek, yenileştirmek, eski haline getirmek, onarmak, görevine iade etmek, geri vermek, iade etmek, kavuşturmak, yeniden tahta geçirmek

restore a king to the throne: kralı yeniden tahta geçirmek

restore smb. to liberty: özgürlüğüne kavuşturmak

restore smb. to life: yaşama döndürmek

spoil: n. yağma, yağma malı, ganimet, çalıntı mal, avanta, memuriyet (seçim kazanılınca), kazanç

spoil: v. bozmak, kaçırmak, nazlı alıştırmak, berbat etmek, tadını kaçırmak, dozunu kaçırmak, şımartmak, yüz verip şımartmak, mahrum etmek, yağma etmek, çürümek, bozulmak

spoil one's appetite: iştahını kaçırmak

spoil things: pişmiş aşa su katmak, içine etmek

5. The melting of all the ice mass in the Arctic would _____ the sea level by several metres.

A) establishB) preserveC) raiseD) restoreE) spoil

Set up : to put upright; raise, construct: kurmak, oluşturmak

Keep up : to persevere; continue, to stay informed: Sürdürmak, devam ettirmek

Rely on : be dependent on, as for support or maintenance: Bağlı

Page 21: 1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ...1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ŞIKLARDA BULUNAN KELİMELER VE ANLAMLARI (AYRICA KELİMELERLE İLGİLİ DİĞER ANLAMLARDA

olmak, güvenmek

Make out : to decipher; discern, deceive: Anlamak, ayrımını çözmek

Put off : to postpone: Ertelemek

6. I couldn’t _____ why they were shouting so loudly.

A) set upB) keep upC) rely onD) make outE) put off

2001

insist: v. dayatmak, ısrar etmek, tutturmak, ayak diremek, diretmek, üzerinde durmak, kararlı olmak

complain: v. şikâyet etmek, söylenmek, yakınmak, şikâyetçi olmak, sızlanmak; ihbar etmek; dava açmak

reply: n. cevap, yanıt, karşılık, cevaba cevap

reply: v. cevap vermek, yanıtlamak, karşılık vermek, cevaba cevapla karşılık vermek

inform: v. bildirmek, bilgi vermek, haber vermek, haberdar etmek, ihbar etmek

inform agains: gammazlamak

inform against: v. ihbar etmek, şikâyet etmek

inform oneself of smth: haberdar olmak, öğrenmek

explain: v. açıklamak, izah etmek, anlatmak, hesap vermek, açıklama yapmak

explain away: açıklayarak özrünü bildirmek, başka anlam vermek, örtbas etmek

explain briefly: kısa ve öz biçimde açıklamak

Page 22: 1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ...1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ŞIKLARDA BULUNAN KELİMELER VE ANLAMLARI (AYRICA KELİMELERLE İLGİLİ DİĞER ANLAMLARDA

1. I tried hard to _____ why the motor would have to be replaced, but he couldn’t understand what I was trying to say.

A) insistB) complainC) replyD) informE) explain

reach: n. uzanma, erişme, erim, menzil, ulaşılabilecek uzaklık, kavrayış, kavrama gücü, alan

reach: v. uzatmak, uzanmak, bulmak, yetişmek, iletişim sağlamak, ulaşmak, varmak, çarpmak, geçirmek (yumruk), idrak etmek, uzanıp vermek, vermek, etkilemek, isabet ettirmek, erişmek

reach an agreement: anlaşmak, anlaşmaya varmak, bağdaşmak

reach forth: elini uzatmak, uzanmak

reach me down: hazır, ucuz (giysi)

expand: v. şişirmek, büyütmek, genişletmek, açmak, yayılmak, genişlemek, şişmek, açılmak, gelişmek, büyümek, dönüşmek

explore: v. keşfetmek, araştırmak, kontrol etmek, muayene etmek

exceed: v. aşmak, geçmek, haddini aşmak, sınırı aşmak, ileri gitmek, aşırıya kaçmak

disturb: v. endişelendirmek, rahatsız etmek, huzursuz etmek, rahat vermemek; aksatmak; altüst etmek, karıştırmak; bozmak

disturb smb.'s privacy: özel hayatına müdahale etmek

disturb the peace: asayişi bozmak, kamu düzenini bozmak, başkasının hakkına tecavüz etmek

2. The market for computers and all related goods has been _____ rapidly in recent years.

Page 23: 1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ...1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ŞIKLARDA BULUNAN KELİMELER VE ANLAMLARI (AYRICA KELİMELERLE İLGİLİ DİĞER ANLAMLARDA

A) reachingB) expandingC) exploringD) exceedingE) disturbing

enthusiastic: adj. ateşli, coşkulu, hevesli, istekli, can atan

comprehensive: adj. geniş, kapsamlı, anlayışlı, etraflı, idrak edebilen, meslek ortaokulu [brit.], geniş kapsamlı

comprehensive faculty: anlama gücü

relevant: adj. konu ile ilgili, alâkalı, uygun, amaca uygun

indifferent: adj. kayıtsız, ilgisiz, aldırışsız, şöyle böyle, vasat, berbat, kötü, farksız, lakayt, önemsiz, hissiz

convenient: adj. kullanışlı, uygun, pratik, elverişli, yakın

3. The company is not only looking for well qualified people; it also wants them to be _____ about their work.

A) enthusiasticB) comprehensiveC) relevantD) indifferentE) convenient

opinion: n. düşünce, fikir, görüş, kanı, kanaat, önemseme, inanç, takdir

assessment: n. vergilendirme, değerlendirme, vergi, belirlenen değer

Page 24: 1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ...1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ŞIKLARDA BULUNAN KELİMELER VE ANLAMLARI (AYRICA KELİMELERLE İLGİLİ DİĞER ANLAMLARDA

assessment notice: vergi tahakkuku

appointment: n. randevu, buluşma, atama, tayin, iş, görev

appointment book: randevu defteri

event: n. olay, hadise, vaka, sonuç, akıbet, olgu, hal, durum, yarışma, karşılaşma, maç

agreement: n. anlaşma, antlaşma, pakt, uyuşma, sözleşme, ittifak, kontrat; uyma; mukavele; aynı fikirde olma, kabul etme, razı olma, uzlaşma

4. They still haven’t come to an _____ about which play they are going to put on next term.

A) opinionB) assessmentC) appointmentD) agreementE) event

Get off : to help (someone) escape punishment, to leave (a train, plane, etc.): Kaçmasına yardım etmek,inmek(araçtan.

Break down : break, collapse under its own weight; spoil, decompose: Bozulmak, ruhen yıkılmak

Let down: to cause disappointment: hayal kırıklığına uğramak.

Give in: yield, to hand in: Teslim olmak, teslim etmek

Take off : to remove, leave: Çıkarmak, ayrılmak

5. My car _____ as I was on my way to pick up the children from school.

Page 25: 1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ...1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ŞIKLARDA BULUNAN KELİMELER VE ANLAMLARI (AYRICA KELİMELERLE İLGİLİ DİĞER ANLAMLARDA

A) got offB) broke downC) letdownD) gave inE) took off

hardly: adv. zorla, ancak, zorlukla, güç belâ, hemen hemen hiç, neredeyse hiç, sertçe, acımasızca

hardly ever: hemen hemen hiç, binde bir

hardly visible: belli belirsiz

enormously: adv. çok

extremely: adv. son derece, aşırı, aşırı boyutta, aşırı derecede, fazlasıyla

extremely white: bembeyaz

immensely: adv. son derece, pek çok

simultaneously: adv. aynı anda

6. I met your father once years ago, but I can _____ remember him.

A) hardlyB) enormouslyC) extremelyD) immenselyE) simultaneously

2002ability: n. yetenek, kabiliyet, beceri; güç, iktidar; yeterlik

ability test: yetenek testi

ability to pay: ödeme gücü

verse: şiir yazmak, koşuk biçimine koymak

verse: n. dize, mısra, dörtlük, kıta, ayet, şiir, koşuk, nazım

topic: n. konu, mesele, mevzu, söz konusu, tema

Page 26: 1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ...1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ŞIKLARDA BULUNAN KELİMELER VE ANLAMLARI (AYRICA KELİMELERLE İLGİLİ DİĞER ANLAMLARDA

admiration: n. hayranlık, beğeni, takdir, hayranlık uyandıran şey

illusion: n. illüzyon, yanılsama, aldatıcı görünüş, hayal, göz aldanması, aldatma

1. William Wordsworth was a poet of nature, and had the special _____ to throw charm over ordinary things.

A) abilityB) verseC) topicD) admirationE) illusion

temporary: adj. geçici, eğreti

temporary arrangement: geçici düzenleme

vital: adj. yaşamsal, hayati, yaşayan, canlı, hayat dolu, öldürücü

vital point: düğüm noktası

vital spot: can damarı

vital statistics: nüfus istatistikleri, sağlık ile ilgili istatistikler, vücut ölçüleri

probable: adj. olası, mümkün, muhtemel, akla yatkın, makul

contemporary: n. eşzamanlı şey, yaşıt, akran, aynı zamanda yaşamış olan kimse

contemporary: adj. modern, çağcıl, aktüel, günümüze ait, çağdaş, yaşıt, eş zamanlarda yaşamış olan

urgent: adj. acele, acil, ivedi, önemli, kaçınılmaz, zorunlu, ısrarlı, ısrarcı

2. No one knows for certain when the first Anglo-Saxon settlements were made in Britain, but it is _____ that some of them at any rate were founded about the middle of the fifth century A.D.

A) temporaryB) vital

Page 27: 1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ...1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ŞIKLARDA BULUNAN KELİMELER VE ANLAMLARI (AYRICA KELİMELERLE İLGİLİ DİĞER ANLAMLARDA

C) probableD) contemporaryE) urgent

superficial: adj. yüzeysel, iki boyutlu, dış, ayrıntısız, üstünkörü, yarım yamalak

adult: n. yetişkin, ergin kimse

adult: adj. yetişkin, ergin, reşit, büyümüş, erişkin

competitive: adj. yarışmaya dayanan, rekabete dayanan, rekabet edebilen, rakip olan, hırslı

coherent: adj. yapışık, tutarlı, birbirini tutan, uyumlu, ahenkli

precise: adj. tam, kesin, belirli, belli, açık, dakik, kusursuz

3. James Joyce was born and educated in Ireland but spent most of his _____ life in Europe, mainly France, Italy and Switzerland.

A) superficialB) adultC) competitiveD) coherentE) precise

alternatively: adv. alternatif olarak

fluently: adv. akıcı biçimde, pürüzsüz, düzgün olarak

fluently: bülbül gibi

hopefully: adv. umutla, ümitle, inşallah

widely: adv. enli, adamakıllı, geniş ölçüde, iyice

widely traveled: gezgin

sensitive: hassas kimse, alıngan kimse

Page 28: 1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ...1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ŞIKLARDA BULUNAN KELİMELER VE ANLAMLARI (AYRICA KELİMELERLE İLGİLİ DİĞER ANLAMLARDA

sensitive: adj. duyarlı, hassas, alıngan, duygulu, içli

sensitive plant: mimoza, küstümotu

sensitive spot: hassas nokta

sensitive to heat: ısıya duyarlı, sıcağa karşı hassas(sensitively:n. Duyarlılık, hassasiyet.)

4. Frederick Taylor is ___ known as the founder of the scientific management movement.

A) alternativelyB) fluentlyC) hopefullyD) widelyE) sensitively

deceive: v. kandırmak, kazık atmak, keklemek, dolandırmak, oyun etmek, ihanet etmek, yutturmak, aldatmak; kafeslemek, kafese koymak; faka bastırmak; yitirmek, kaybetmek; çarpmak

influence: n. etki, tesir, nüfuz, torpil

influence: v. etkilemek, tesir etmek, söz geçirmek, etkili olmak, ikna etmek

compel: v. zorlamak, mecbur etmek, zorunda bırakmak

encourage: v. korumak, desteklemek, teşvik etmek, özendirmek, cesaret vermek, cesaretlendirmek

prevent: v. önüne geçmek, menetmek, önlemek, engel olmak, önden gitmek, yol göstermek

prevent from: önlemek, engellemek

5. The tourists had intended to walk along the coast to the next town but were _____ from doing so by the stormy weather.

A) deceivedB) influencedC) compelledD) encouraged

Page 29: 1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ...1995 - 2002 YILLARI YDS KELİME SORULARI VE ŞIKLARDA BULUNAN KELİMELER VE ANLAMLARI (AYRICA KELİMELERLE İLGİLİ DİĞER ANLAMLARDA

E) prevented

Bring up : to care for during childhood, cause to stop.yetiştirmek, büyütmek

Take up : to occupy oneself with the study or practice of: Meşgul olmak

Make out : to decipher; discern, deceive: Anlamak, ayrımını çözmek

Carry out : To put into practice or effect: Gerçekleştirmek, başarmak

6. Much of every teacher’s time is _____ marking papers.

A) brought upB) taken up withC) held upD) made outE) carried out

BY BLUE

Hold up: give, to present to notice; expose, hinder: Vermek, fark ettirmek, gizlemek