Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

76

description

Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

Transcript of Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

Page 1: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim
Page 2: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim
Page 3: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

Zararlı alışkanlıklara karşı korunmanın, bu tür bağımlılıklara karşı önleyici tedbirler almanın başında hiç kuşkusuz eğitim gelmekte-dir. Bir ilaç ya da maddenin tedavi dışı amaçlarla (keyif, neşe vb) kullanılması yalnızca bireyi değil, aileyi ve toplumu da ruh sağlığı, ekonomik durum ve sosyal bütünlük açısından tehdit etmektedir. Bu tehdit aslında bir felakettir. Yeşilay’da Felaketten Önce söylemi ve hizmetleri ile bu tür bağımlılıkları önlemede önceliği eğitime vermiştir. Bağımlılık çerçevesi içerisinde eğitim geniş ve önemli bir konudur. Kimlerin, nasıl, ne tarzda bağımlılığın zararlarını anlatacağı da ayrı bir önem arz etmektedir. Bu önem ile Yeşilay Dergimizin Kasım sayısı kapak konusunu Bağımlılık ve Eğitim İlişkisine ayırmış bulunuyoruz. Açık müfredat haricinde eğitim-öğretimde gizli müfredat tekniği çocuklarımıza verilen eğitim içerisinde önemli bir yere sahiptir. Öğretmenlerin gizli müfredatta

bağımlılık eğitimi vermesi hakkında Bağımlılık ve Eğitim makalesini Prof. Dr. Hasan Bacanlı kaleme almıştır. Ailenin bağımlılıklar konusunda çocuğa vereceği eğitimin önemi hakkında Psk. Şeyma Zülaloğlu ise Aile, Çocuk ve Eğitim yazısıyla bizlere önemli bilgiler vermiştir. Çocuklarımızın uyuşturucu maddelere teslim olmaması için yapılması gerekenleri Uzm. Psk. Vahdettin Yaşar Dost Görünen Düşmanlar yazısıyla bizlere bildirmiştir. Bağımlılık konusunda bir rol model olan sağlık görevlilerinin bağımlılık

açısından değerlendirmesini de Psk. Rabia Aksoy bizlere Sağlık Görevlileri ve Bağımlılık yazısı ile aktarmıştır.

Madde bağımlılığını terapiyle önleme hakkında Uzm. Psiko-terapist Esin Nur Akyıldız ile yaptığımız röportajımız bizlere bireysel ve aile terapisi hakkında geniş bilgi vermektedir. Bunun yanı sıra yeni eğitim sistemi ve değerler eğitimi kapsamında bağımlılık konusunda İstanbul Milli Eğitim Müdürü Dr. Muam-mer Yıldız ile yaptığımız söyleşiyi de bu sayımızda sizlere sunmuş bulunmaktayız. Kültür-sanat bölümümüzde sinema, tiyatro, kitap, şehir tanıtımı ve kısa haberlerimiz de her sayıda olduğu gibi bu sayıda da yerini almıştır. Kültür-Sanat söyleşimizde ise oyuncu Mürşit Ağa Bağ ile sanat hayatı üzerine keyifli bir söyleşimizi de bu sayımızda sizlere sunmuş bulunmaktayız. Kaliteli ve doğru verilen bir eğitimle bağımlılığın önlenmesi dileğiyle tüm öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutlarız.

KURUCUSUOrd. Prof. Dr. Mazhar Osman UzmanDerginin Tesisi:1924

TÜRKİYE YEŞİLAY CEMİYETİ ADINA İMTİYAZ SAHİBİGenel Başkan Av. Muharrem Balcı

GENEL YAYIN YÖNETMENİSümeyya Olcay [email protected]

EDİTÖRProf. Dr. İbrahim Keleş

SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜAv. Osman Baturhan Dursun

YAYIN KORDİNATÖRÜAv. Adalet Canlı Akbaş

HABER VE FOTOĞRAFAybüke EkiciKadir Metin AkbaşRabia KoyuncuEsra ÖnalŞerife BarutAsude Zeynep Cömert

REKLAM PROJE KOORDINATÖRÜ Sekans YapımŞakir Sarı[email protected] 557 8035www.sekans.com

YEŞİLAY TANITIM VE ORGANİZASYONFerdinaz Koyuncu

YAYIN KURULUAv. Muharrem Balcı, Prof. Dr. İbrahim Keleş,Prof. Dr. Burhanettin Can, Prof. Dr. Sefa Saygılı, Prof. Dr. İbrahim Balcıoğlu, Prof. Dr. Mustafa Şentop, Yrd. Doç. Dr. Vehbi Altınçul, Av. Adalet Canlı Akbaş, Av. Arzu Besiri, Arif Çiftçi, Ahmet Zeki Olaş

İDARE YERİNuruosmaniye Cd. No: 17/1 Cağaloğlu/İstanbulT (212) 527 16 83 – F (212) 522 84 63

GRAFİK TASARIM Sekans Yapım

BASKI Ömür Matbaacılık AŞ

YAYIN TÜRÜSüreli ISSN 1330-3950

Yurtiçi Abonelik, Yıllık 60 TLYurdışı Abonelik, Yıllık 120 TLPosta Çeki: 1054174 Sirkeci/İSTANBUL

Yeşilay Dergisi, devletin tüm sorumlu mercilerine muntazaman ulaştırılmaktadır.

Dergide yayınlanan makalelerin fikri sorumluluğu yazarlarına aittir.

Bağımlılığı önlemek eğitimle başlar

PROF. DR. İBRAHİM KELEŞYeşilay Cemiyeti Genel Sekreteri

EDİTÖR

Page 4: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

16

BAĞIMLILIK VE EĞİTİMOkulların açık müfredata takılıp, “biz harikayız, iyi şeyler öğretiyoruz” zehabına kapılması yanlıştır. Okullar açık müfredatları kadar gizli müfre-datları ile de öğrencilere neler kazandırdıklarının farkında olmalıdır.

D O S Y A

10

EĞİTİM SİSTEMİ ÇOCUKLARI SPORDAN UZAKLAŞTIRIYOR60

AİLEDE İLGİ EKSİKLİĞİ ÇOCUKTA BAĞIMLILIĞIN YOLUNU AÇAR30

SANATÇININ İNANDIĞI ŞEYLER UĞRUNA DİK DURMASI GEREKİR52

ÇOCUKLARIMIZIN “DOST GÖRÜNEN DÜŞMANLARA!” ESİR OLMAMASI İÇİN20

KÜLTÜR TANITIM: BURSA64

ÇOCUKLARIMIZ İÇİN YEŞİLAY’LA İŞBİRLİĞİNE HAZIRIZ36

ÇOCUKLARIMIZI BAĞIMLI ÖĞRETMENLERE EMANET ETMEK İSTEMİYORUZ!41

26AİLE, ÇOCUK VE EĞİTİM

SAĞLIK GÖREVLİLERİ VE BAĞIMLILIK

Page 5: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

16

BAĞIMLILIK VE EĞİTİMOkulların açık müfredata takılıp, “biz harikayız, iyi şeyler öğretiyoruz” zehabına kapılması yanlıştır. Okullar açık müfredatları kadar gizli müfre-datları ile de öğrencilere neler kazandırdıklarının farkında olmalıdır.

D O S Y A

10

EĞİTİM SİSTEMİ ÇOCUKLARI SPORDAN UZAKLAŞTIRIYOR60

AİLEDE İLGİ EKSİKLİĞİ ÇOCUKTA BAĞIMLILIĞIN YOLUNU AÇAR30

SANATÇININ İNANDIĞI ŞEYLER UĞRUNA DİK DURMASI GEREKİR52

ÇOCUKLARIMIZIN “DOST GÖRÜNEN DÜŞMANLARA!” ESİR OLMAMASI İÇİN20

KÜLTÜR TANITIM: BURSA64

ÇOCUKLARIMIZ İÇİN YEŞİLAY’LA İŞBİRLİĞİNE HAZIRIZ36

ÇOCUKLARIMIZI BAĞIMLI ÖĞRETMENLERE EMANET ETMEK İSTEMİYORUZ!41

26AİLE, ÇOCUK VE EĞİTİM

SAĞLIK GÖREVLİLERİ VE BAĞIMLILIK

Page 6: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

Değerli okur,

Dergimizin bu sayısında eğitim-bağımlılık ilişkisi anlatılıyor. Muhte-meldir ki, genellikle olduğu gibi uz-manlarımız eğitim kurumlarımızın ve ailenin sorumluluklarından bah-sedecekler. Yıllardır uzmanlarımız bu sayfalarda çok değerli bilgileri bizler-le paylaştılar. Bendeniz de sizlere bi-raz farklı olarak bağımlılıklarla mü-cadelenin topyekûn olması gerekti-ğini bu döneme kadar anlatmaya ça-lıştım. Okuyucular olarak birçoğu-nuzla topyekûn mücadelenin farkın-da ve gereğini yapmakta, hep birlik-te omuz omuza olduğumuzun bilin-cinde birleştiğimizi de saygılarımla ifade etmek isterim.

Eğitim-Bağımlılık ilişkisini, eğitimden so-rumlu birinci ve ikinci derece sorumlular bah-sinin açılmasıyla daha bir anlam kazanacağı-na inanıyoruz. Okullar arası bir münazarada da sergilendiği gibi, birinci derecede sorumluluk, Anayasasında sosyal devlet olduğunu iddia eden devlete aittir. Eğitim kurumları da ya biz-

zat ifa ettiği ya da denetleme görevi nedeniy-le devletin sorumluluğunu üstlenmektedir. Aile zaten Tevhid-i Tedrisat gereği devletin kontro-lündedir. Bu durumda her seferinde aileyi so-rumlu tutan izahları anlamakta güçlük çekiyo-rum. Her ne kadar dilimizin belasını çekiyor ol-sak da “mahkeme kadıya mülk değil”dir. Ba-ğımlılıklarla mücadelemiz bu anlamda pazara kadar değil, mezara kadar sürecektir.

Herkes, mahkemenin kadıya mülk olmadığı-nı, çocuklarımızın eğitim-öğretiminden sorumlu bürokratlarımızın da makamlarının ateşten kol-tuk olduğunu farkına varsalar da, çocuklarımı-zı bizzat veya izinlerle, göz yummalarla dolay-lı olarak bağımlı yaptıklarının farkına varabilseler. Topyekûn mücadele anlayışımız ve STK bilinci-miz bize, sorumlulara karşı bilinçli bir mücadele-yi işaretliyor. Soyut anlamda devlete, somut an-lamda Kültür, Eğitim, Spor ve Gençlikten sorumlu bakanlıkların birimlerinin uygulamalarına, ulusal ve uluslar arası insanlık düşmanlarına, zehir ta-cirlerine karşı yürüttüğümüz mücadeleden bah-sediyoruz. Örneklerini de faaliyet raporlarımız-da, yazılı-görsel ve sosyal medya yayınlarımızda göstermeye çalıştığımız çalışmalarımızdan…

Değerli okur,Mücadelenin en önemli ve zor yanı, sizlerle

birlikte şer güçlere karşı yürüttüğümüz değil, bu mücadelenin duayenleri olarak boy gösteren sö-züm ona bağımlılık mücahitlerine karşı yürütü-lendir. Her gece “yarın hangi fitne ile karşılaşa-

BAŞYAZI

cağız” ve sabah işimize koyulurken, “bu gün han-gi engel ayağımıza takılacak” düşüncesiyle şerrin-den emin olmak istediklerimize karşı almaya ça-lıştığımız tedbirler… Gerçekten de, bu güne kadar siyasi partilerin, iktidarların, aynı zamanda sivil toplum olduklarını da ifade eden ve STK’ları elle-rinde tutma savaşı veren cemaatlerin bağımlılık-larla mücadelede bırakın topyekûn mücadele et-meyi, iktidarların dümen suyunda, mış gibi yap-tıklarına, hatta bazı bağımlılıklara karşı mücade-lede ayağımıza çelme taktıklarına da tanık olduk.

Şunu ifade etmeye çalışıyorum: Tüm kamu ku-rumlarının, siyasi partilerin, STK’ların, cemaatle-rin, bağımlılıkla mücadele etmesi gereken tüm ya-pılanmaların, ortak bir “bağımlılık mücadele strate-jisi” olmaksızın geleceğimizden emin olmak müm-kün görünmüyor.

Dergi elinize geçtiğinde, ilköğretim okullarının yanı başında alkollü dondurma satışlarını ifşa et-miş, kamuoyu ile paylaşmış olacağız.

Evvelki sayılarımızda ve faaliyetlerimizde de gördüğünüz gibi,

- Çocuklarımızı zehirleyenlerin sözüm ona alkol-süz biralarını gıda kodeksine sokan Tarım Bakanlı-ğının,

- İlköğretim okullarında spor tesisi açılışı yapan bira markasına izin veren, alkol ve kumar markaları-nı okullara sponsor yapan Milli Eğitim Bakanlığı bü-rokratlarının,

- Bira festivaline sponsor olan Kültür Bakanlığı-nın aymazlıklarının,

- Vergi uğruna, 11 dalda kumar oynatan Gençlik ve Spor Bakanlığı ile Maliye Bakanlığının çocukları-mızın geleceğini karartmasının,

- Kampüslerinde alkollü içki ve her türlü rezale-te izin veren üniversitelerin, gençliğimizin iradesine ipotek koyma canavarlığına ortak olmasının,

- Eğitim-öğretim kurumlarının, ibadethanelerin 200 metre mesafesinde alkollü içki satılamaması kuralını 100 metreye indiren Bakanın,

- 100 metre kuralını uygulamayan İçişleri Ba-kanlığı ile Belediyelerin işledikleri suçların,

deşifrelerini sizlerle paylaştık. Saydığımız deşifre suçların akabinde Yeşilay’ın

öncülüğünde yapılan çalışmaların mükemmel neti-celerini de sizlerle onurla paylaştık.

- Milli Piyango isimli 43 okul ve yurdun ismi Van Depremi’nde ölen öğretmenlerimizin isimleriyle de-ğiştirildi. Bu isimler kıyamete kadar yaşayacak,

- Üniversite kampüslerinde artık alkollü içki sa-tış ve ikramı yapılamayacak,

- Galata 3 yıl süren bir rezaletten kurtuldu,- Kamu kurumları bundan sonra bir şerre imza

atarken, bir değil bin kere daha düşünecek.- Yeşilay kurumsallaşmasını önemli ölçüde ger-

çekleştirdi. Bağımlılık üreticilerinin de bundan böy-le akıllı, ciddi, istikrarlı, nur topu gibi gerçek bir STK hasımları oldu.

Çok ileri gittik, çok ürküttük. Bağımlılıklarla mücadelenin pazara kadar değil, mezara kadar sü-receğini ısrarla vurguluyoruz. Bağımlılıklarla mü-cadelede münhal kimliklerin, kadroların her zaman hizmete talip olduklarını da anlatmaya çalışıyoruz.

Değerli Yeşilay Dostları,İki yıl boyunca sizlerle birlikte olduk. Sürçü lisan

ettiysek affola. Herkesten değil, insanlığa hizmet eden ve hizmetleri destekleyenlerden helallik dile-rim. İnsanlık düşmanlarına ve onlara imkân sağla-yanlara ebediyen helallik yok. Dilde kahır yok… Yü-rekte kin insanlığa bir hediye…

Tüm personelimi, üyelerimi, Şube yetkililerini, Temsilcilerimi ve okuyucularımı Allah’a emanet edi-yorum. İnsanlıktan nasibi olmayanları da Allah’a ha-vale ediyorum. O ne güzel vekil, O ne güzel hakemdir.

Giderayak!Bağımlılık-eğitim ilişkisi

AV. MUHARREM BALCITürkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı

Page 7: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

Değerli okur,

Dergimizin bu sayısında eğitim-bağımlılık ilişkisi anlatılıyor. Muhte-meldir ki, genellikle olduğu gibi uz-manlarımız eğitim kurumlarımızın ve ailenin sorumluluklarından bah-sedecekler. Yıllardır uzmanlarımız bu sayfalarda çok değerli bilgileri bizler-le paylaştılar. Bendeniz de sizlere bi-raz farklı olarak bağımlılıklarla mü-cadelenin topyekûn olması gerekti-ğini bu döneme kadar anlatmaya ça-lıştım. Okuyucular olarak birçoğu-nuzla topyekûn mücadelenin farkın-da ve gereğini yapmakta, hep birlik-te omuz omuza olduğumuzun bilin-cinde birleştiğimizi de saygılarımla ifade etmek isterim.

Eğitim-Bağımlılık ilişkisini, eğitimden so-rumlu birinci ve ikinci derece sorumlular bah-sinin açılmasıyla daha bir anlam kazanacağı-na inanıyoruz. Okullar arası bir münazarada da sergilendiği gibi, birinci derecede sorumluluk, Anayasasında sosyal devlet olduğunu iddia eden devlete aittir. Eğitim kurumları da ya biz-

zat ifa ettiği ya da denetleme görevi nedeniy-le devletin sorumluluğunu üstlenmektedir. Aile zaten Tevhid-i Tedrisat gereği devletin kontro-lündedir. Bu durumda her seferinde aileyi so-rumlu tutan izahları anlamakta güçlük çekiyo-rum. Her ne kadar dilimizin belasını çekiyor ol-sak da “mahkeme kadıya mülk değil”dir. Ba-ğımlılıklarla mücadelemiz bu anlamda pazara kadar değil, mezara kadar sürecektir.

Herkes, mahkemenin kadıya mülk olmadığı-nı, çocuklarımızın eğitim-öğretiminden sorumlu bürokratlarımızın da makamlarının ateşten kol-tuk olduğunu farkına varsalar da, çocuklarımı-zı bizzat veya izinlerle, göz yummalarla dolay-lı olarak bağımlı yaptıklarının farkına varabilseler. Topyekûn mücadele anlayışımız ve STK bilinci-miz bize, sorumlulara karşı bilinçli bir mücadele-yi işaretliyor. Soyut anlamda devlete, somut an-lamda Kültür, Eğitim, Spor ve Gençlikten sorumlu bakanlıkların birimlerinin uygulamalarına, ulusal ve uluslar arası insanlık düşmanlarına, zehir ta-cirlerine karşı yürüttüğümüz mücadeleden bah-sediyoruz. Örneklerini de faaliyet raporlarımız-da, yazılı-görsel ve sosyal medya yayınlarımızda göstermeye çalıştığımız çalışmalarımızdan…

Değerli okur,Mücadelenin en önemli ve zor yanı, sizlerle

birlikte şer güçlere karşı yürüttüğümüz değil, bu mücadelenin duayenleri olarak boy gösteren sö-züm ona bağımlılık mücahitlerine karşı yürütü-lendir. Her gece “yarın hangi fitne ile karşılaşa-

BAŞYAZI

cağız” ve sabah işimize koyulurken, “bu gün han-gi engel ayağımıza takılacak” düşüncesiyle şerrin-den emin olmak istediklerimize karşı almaya ça-lıştığımız tedbirler… Gerçekten de, bu güne kadar siyasi partilerin, iktidarların, aynı zamanda sivil toplum olduklarını da ifade eden ve STK’ları elle-rinde tutma savaşı veren cemaatlerin bağımlılık-larla mücadelede bırakın topyekûn mücadele et-meyi, iktidarların dümen suyunda, mış gibi yap-tıklarına, hatta bazı bağımlılıklara karşı mücade-lede ayağımıza çelme taktıklarına da tanık olduk.

Şunu ifade etmeye çalışıyorum: Tüm kamu ku-rumlarının, siyasi partilerin, STK’ların, cemaatle-rin, bağımlılıkla mücadele etmesi gereken tüm ya-pılanmaların, ortak bir “bağımlılık mücadele strate-jisi” olmaksızın geleceğimizden emin olmak müm-kün görünmüyor.

Dergi elinize geçtiğinde, ilköğretim okullarının yanı başında alkollü dondurma satışlarını ifşa et-miş, kamuoyu ile paylaşmış olacağız.

Evvelki sayılarımızda ve faaliyetlerimizde de gördüğünüz gibi,

- Çocuklarımızı zehirleyenlerin sözüm ona alkol-süz biralarını gıda kodeksine sokan Tarım Bakanlı-ğının,

- İlköğretim okullarında spor tesisi açılışı yapan bira markasına izin veren, alkol ve kumar markaları-nı okullara sponsor yapan Milli Eğitim Bakanlığı bü-rokratlarının,

- Bira festivaline sponsor olan Kültür Bakanlığı-nın aymazlıklarının,

- Vergi uğruna, 11 dalda kumar oynatan Gençlik ve Spor Bakanlığı ile Maliye Bakanlığının çocukları-mızın geleceğini karartmasının,

- Kampüslerinde alkollü içki ve her türlü rezale-te izin veren üniversitelerin, gençliğimizin iradesine ipotek koyma canavarlığına ortak olmasının,

- Eğitim-öğretim kurumlarının, ibadethanelerin 200 metre mesafesinde alkollü içki satılamaması kuralını 100 metreye indiren Bakanın,

- 100 metre kuralını uygulamayan İçişleri Ba-kanlığı ile Belediyelerin işledikleri suçların,

deşifrelerini sizlerle paylaştık. Saydığımız deşifre suçların akabinde Yeşilay’ın

öncülüğünde yapılan çalışmaların mükemmel neti-celerini de sizlerle onurla paylaştık.

- Milli Piyango isimli 43 okul ve yurdun ismi Van Depremi’nde ölen öğretmenlerimizin isimleriyle de-ğiştirildi. Bu isimler kıyamete kadar yaşayacak,

- Üniversite kampüslerinde artık alkollü içki sa-tış ve ikramı yapılamayacak,

- Galata 3 yıl süren bir rezaletten kurtuldu,- Kamu kurumları bundan sonra bir şerre imza

atarken, bir değil bin kere daha düşünecek.- Yeşilay kurumsallaşmasını önemli ölçüde ger-

çekleştirdi. Bağımlılık üreticilerinin de bundan böy-le akıllı, ciddi, istikrarlı, nur topu gibi gerçek bir STK hasımları oldu.

Çok ileri gittik, çok ürküttük. Bağımlılıklarla mücadelenin pazara kadar değil, mezara kadar sü-receğini ısrarla vurguluyoruz. Bağımlılıklarla mü-cadelede münhal kimliklerin, kadroların her zaman hizmete talip olduklarını da anlatmaya çalışıyoruz.

Değerli Yeşilay Dostları,İki yıl boyunca sizlerle birlikte olduk. Sürçü lisan

ettiysek affola. Herkesten değil, insanlığa hizmet eden ve hizmetleri destekleyenlerden helallik dile-rim. İnsanlık düşmanlarına ve onlara imkân sağla-yanlara ebediyen helallik yok. Dilde kahır yok… Yü-rekte kin insanlığa bir hediye…

Tüm personelimi, üyelerimi, Şube yetkililerini, Temsilcilerimi ve okuyucularımı Allah’a emanet edi-yorum. İnsanlıktan nasibi olmayanları da Allah’a ha-vale ediyorum. O ne güzel vekil, O ne güzel hakemdir.

Giderayak!Bağımlılık-eğitim ilişkisi

AV. MUHARREM BALCITürkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı

Page 8: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

ürkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin (TGC) düzen-lediği Babıâli Günleri’nin 5′incisi, 28-30 Eylül tarihleri arasında Gülhane Parkı’nda gerçek-leşti. Yeşilay Cemiyeti’nin de yer aldığı şenlik-te etkinlik süresince, gazeteler, dergiler, yayı-nevleri, ajanslar Gülhane Parkı’nda okuyucu-larıyla buluştu. Yeşilay, daha önce olduğu gibi bu yılki etkinlikte de Babıâli çadırlarındaki yerini aldı. Yeşilay personeli ve gönüllüleri, Yeşilay tarafından hazırlanan kitapçıkları ve materyalleri standa gelenlere dağıtarak bilgi-lendirme çalışması yaptılar. Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı Av. Muharrem Balcı etkinlikte kurulu olan çadırları ziyaret ederek çalışma-lar hakkında bilgi aldı. Radyo7’nin de canlı

yayın yaptığı Babıâli Şenlikleri’nde Genel Baş-kan Balcı canlı yayın konuğu oldu. Her yaş-tan gönüllünün Yeşilay bilgilendirme çalış-ması yaptığı şenlik oldukça renkli geçti. Yeşi-lay çadırına gelen sigara bağımlılarına, siga-rayı bırakmaları için yardımcı olmaya çalışan gönüllüler, standı ziyaret edenlerden ”Sigara Üretimi İnsanlık Suçudur” imza kampanyası-na destek vermelerini istediler. Türkiye’nin en büyük gazetecilik meslek örgütü olan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin gazeteciler arasında-ki dayanışmayı güçlendirmek, çeşitli kurum-ları bir araya getirmek amacıyla gerçekleştirdi-ği geleneksel Babıâli Şenlikleri her yıl düzen-lenmeye devam edecek.

eşilay Cemiyeti bu yıl üçüncüsü dü-zenlenen Uluslararası Helal ve Sağlık-lı Ürünler Gıda Fuarı ile MÜSİAD’ın her iki yılda bir gerçekleştirdiği 4. MÜSİAD Uluslararası Fuarı’ında yer aldı. Bu yıl üçüncüsü düzenlenen Uluslararası He-lal ve Sağlıklı Ürünler Gıda Fuarı’nda da stant açan Yeşilay Cemiyeti, personel ve gönüllüleri ile birlikte bağımlılıklar hak-kında ziyaretçilere bilgilendirme yapma-nın yanı sıra halka alkol, sigara ve mad-de bağımlılığı kitapçıklarını dağıttı. “Si-gara üretimi insanlık suçudur” imza kampanyasının da devam ettiği stant-ta Yeşilay standı fuar ziyaretçileri tara-fından yoğun ilgi gördü. İş çevrelerinin,

uluslararası iş firmalarının yer aldığı 14. MÜSİAD Fuarı’nda da stant açan Yeşilay, burada da karbon monoksit ölçüm testle-ri yaparak, vatandaşları bağımlılık konu-sunda bilgilendirdi. Yerli ve yabancı zi-yaretçilere de aynı şekilde bilgilendirme-nin yapıldığı fuar oldukça renkli geçti. Her iki standı ziyaret eden Yeşilay Genel Başkanı Muharrem Balcı, “Yeşilay, va-tandaşların olduğu her yerde bulunarak, bağımlılıkla mücadelesine devam ede-cek” dedi. Uluslararası Helal ve Sağlıklı Ürünler Gıda Fuarı ile Uluslararası MÜ-SİAD Fuarı önümüzdeki yıllarda da yerli ve yabancı kurum ve ziyaretçileri buluş-turmaya devam edecek.

06 HABER

Yeşilay Babıâli Şenlikleri’ndeydi

Yeşilay MÜSİAD ve Helal Gıda Fuarı’nda yer aldı

T Y

Page 9: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

ürkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin (TGC) düzen-lediği Babıâli Günleri’nin 5′incisi, 28-30 Eylül tarihleri arasında Gülhane Parkı’nda gerçek-leşti. Yeşilay Cemiyeti’nin de yer aldığı şenlik-te etkinlik süresince, gazeteler, dergiler, yayı-nevleri, ajanslar Gülhane Parkı’nda okuyucu-larıyla buluştu. Yeşilay, daha önce olduğu gibi bu yılki etkinlikte de Babıâli çadırlarındaki yerini aldı. Yeşilay personeli ve gönüllüleri, Yeşilay tarafından hazırlanan kitapçıkları ve materyalleri standa gelenlere dağıtarak bilgi-lendirme çalışması yaptılar. Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı Av. Muharrem Balcı etkinlikte kurulu olan çadırları ziyaret ederek çalışma-lar hakkında bilgi aldı. Radyo7’nin de canlı

yayın yaptığı Babıâli Şenlikleri’nde Genel Baş-kan Balcı canlı yayın konuğu oldu. Her yaş-tan gönüllünün Yeşilay bilgilendirme çalış-ması yaptığı şenlik oldukça renkli geçti. Yeşi-lay çadırına gelen sigara bağımlılarına, siga-rayı bırakmaları için yardımcı olmaya çalışan gönüllüler, standı ziyaret edenlerden ”Sigara Üretimi İnsanlık Suçudur” imza kampanyası-na destek vermelerini istediler. Türkiye’nin en büyük gazetecilik meslek örgütü olan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin gazeteciler arasında-ki dayanışmayı güçlendirmek, çeşitli kurum-ları bir araya getirmek amacıyla gerçekleştirdi-ği geleneksel Babıâli Şenlikleri her yıl düzen-lenmeye devam edecek.

eşilay Cemiyeti bu yıl üçüncüsü dü-zenlenen Uluslararası Helal ve Sağlık-lı Ürünler Gıda Fuarı ile MÜSİAD’ın her iki yılda bir gerçekleştirdiği 4. MÜSİAD Uluslararası Fuarı’ında yer aldı. Bu yıl üçüncüsü düzenlenen Uluslararası He-lal ve Sağlıklı Ürünler Gıda Fuarı’nda da stant açan Yeşilay Cemiyeti, personel ve gönüllüleri ile birlikte bağımlılıklar hak-kında ziyaretçilere bilgilendirme yapma-nın yanı sıra halka alkol, sigara ve mad-de bağımlılığı kitapçıklarını dağıttı. “Si-gara üretimi insanlık suçudur” imza kampanyasının da devam ettiği stant-ta Yeşilay standı fuar ziyaretçileri tara-fından yoğun ilgi gördü. İş çevrelerinin,

uluslararası iş firmalarının yer aldığı 14. MÜSİAD Fuarı’nda da stant açan Yeşilay, burada da karbon monoksit ölçüm testle-ri yaparak, vatandaşları bağımlılık konu-sunda bilgilendirdi. Yerli ve yabancı zi-yaretçilere de aynı şekilde bilgilendirme-nin yapıldığı fuar oldukça renkli geçti. Her iki standı ziyaret eden Yeşilay Genel Başkanı Muharrem Balcı, “Yeşilay, va-tandaşların olduğu her yerde bulunarak, bağımlılıkla mücadelesine devam ede-cek” dedi. Uluslararası Helal ve Sağlıklı Ürünler Gıda Fuarı ile Uluslararası MÜ-SİAD Fuarı önümüzdeki yıllarda da yerli ve yabancı kurum ve ziyaretçileri buluş-turmaya devam edecek.

06 HABER

Yeşilay Babıâli Şenlikleri’ndeydi

Yeşilay MÜSİAD ve Helal Gıda Fuarı’nda yer aldı

T Y

Page 10: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

08 HABER

alata/Kuledibi’nin Beyoğlu Belediyesi’nce yıllarca festival alanı olarak kullandırılma-sından sonra alkolikler tarafından bu mey-dan işgal edilmişti. İşgal üç yıla yakındır devam etmekteydi. Bu işgal, Galata Esnafı-nın Yeşilay’ı söz konusu yere davet etmesi-ne kadar devam etti. Yeşilay Genel Başkanı ve Genel Müdürü iki gece mahallinde tes-pit yaptıktan sonra esnafın daveti üzerine Kuledibi Sokak İftarına katıldı. İftar sonra-sı gözlemlenen olaylar üzerine Yeşilay, Ga-lata Rezaleti Raporunu da ekleyerek mev-cut işgali Valilik Makamına taşımış, mahal-le sakinlerinin Yeşilay’a başvuru dilekçele-rini de ekleyerek şikayette bulunarak hu-

kuki süreci başlatmıştı. Yeşilay Genel Baş-kanı, Sayın Vali’ye İl Özel İdaresinde rande-vu alarak söz konusu şikâyetini yinelemiş, mevcut işgale son verilmesini talep etmişti.

24 Eylül 2012 Pazartesi öğleden sonra emniyet görevlileri ve zabıta gerekli ön-lemleri alarak Galata meydanına işgalcile-ri sokmamıştır. Bunun üzerine Galata sa-kinlerinin üç yıldır özlediği manzara ger-çekleşmiş, Yeşilay bir kere daha hukuk yo-lunu kullanarak bir iyiliğe daha imza at-mıştır. Başta Yeşilay Görevlileri ve Sayın Vali olmak üzere Galata Esnafına ve eme-ği geçen herkese Yeşilay Cemiyeti olarak teşekkürlerimizi sunuyoruz.

G

Türkiye Yeşilay Cemiyeti ile İstanbul Denetimli Serbestlik Müdürlüğü ara-sında bir işbirliği protokolü imzalandı. Buna göre denetimli serbestlik kapsa-mında bazı mahkûmlar Yeşilay’da ça-lışabilecek. İmzalanan protokole göre Denetimli Serbestlik Müdürlüğü ka-muya yararlı işlerde çalıştırılma ceza-sı almış hükümlüleri Türkiye Yeşilay Cemiyeti’ne gönderecek. Hükümlü-ler, Cemiyetin Genel Merkez, Sepetçi-ler Kasrı Kültür Merkezi, İbrahim Paşa Medresesi gibi birimlerinde görevlen-

dirilecek. İstanbul Denetimli Serbestlik Müdürü Gültekin Gökduman, Türkiye Yeşilay Cemiyeti’nin denetimli serbest-lik kapsamındaki hükümlüler için en uygun yerlerden biri olduğunu söyle-yerek, “Böylece kamu yararına hizmet edilmesini sağlamış olacağız” dedi. Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başka-nı Av. Muharrem Balcı ise bu protoko-lün çerçevesini genişletmek istedikle-rini belirterek, bunu bütün Türkiye’de uygulamak için gereken girişimlerde bulunacaklarını ifade etti.

Hükümlüler Yeşilay’da çalışacak

Galata Kuledibi’ni böyle gördünüz mü?

Page 11: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

08 HABER

alata/Kuledibi’nin Beyoğlu Belediyesi’nce yıllarca festival alanı olarak kullandırılma-sından sonra alkolikler tarafından bu mey-dan işgal edilmişti. İşgal üç yıla yakındır devam etmekteydi. Bu işgal, Galata Esnafı-nın Yeşilay’ı söz konusu yere davet etmesi-ne kadar devam etti. Yeşilay Genel Başkanı ve Genel Müdürü iki gece mahallinde tes-pit yaptıktan sonra esnafın daveti üzerine Kuledibi Sokak İftarına katıldı. İftar sonra-sı gözlemlenen olaylar üzerine Yeşilay, Ga-lata Rezaleti Raporunu da ekleyerek mev-cut işgali Valilik Makamına taşımış, mahal-le sakinlerinin Yeşilay’a başvuru dilekçele-rini de ekleyerek şikayette bulunarak hu-

kuki süreci başlatmıştı. Yeşilay Genel Baş-kanı, Sayın Vali’ye İl Özel İdaresinde rande-vu alarak söz konusu şikâyetini yinelemiş, mevcut işgale son verilmesini talep etmişti.

24 Eylül 2012 Pazartesi öğleden sonra emniyet görevlileri ve zabıta gerekli ön-lemleri alarak Galata meydanına işgalcile-ri sokmamıştır. Bunun üzerine Galata sa-kinlerinin üç yıldır özlediği manzara ger-çekleşmiş, Yeşilay bir kere daha hukuk yo-lunu kullanarak bir iyiliğe daha imza at-mıştır. Başta Yeşilay Görevlileri ve Sayın Vali olmak üzere Galata Esnafına ve eme-ği geçen herkese Yeşilay Cemiyeti olarak teşekkürlerimizi sunuyoruz.

G

Türkiye Yeşilay Cemiyeti ile İstanbul Denetimli Serbestlik Müdürlüğü ara-sında bir işbirliği protokolü imzalandı. Buna göre denetimli serbestlik kapsa-mında bazı mahkûmlar Yeşilay’da ça-lışabilecek. İmzalanan protokole göre Denetimli Serbestlik Müdürlüğü ka-muya yararlı işlerde çalıştırılma ceza-sı almış hükümlüleri Türkiye Yeşilay Cemiyeti’ne gönderecek. Hükümlü-ler, Cemiyetin Genel Merkez, Sepetçi-ler Kasrı Kültür Merkezi, İbrahim Paşa Medresesi gibi birimlerinde görevlen-

dirilecek. İstanbul Denetimli Serbestlik Müdürü Gültekin Gökduman, Türkiye Yeşilay Cemiyeti’nin denetimli serbest-lik kapsamındaki hükümlüler için en uygun yerlerden biri olduğunu söyle-yerek, “Böylece kamu yararına hizmet edilmesini sağlamış olacağız” dedi. Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başka-nı Av. Muharrem Balcı ise bu protoko-lün çerçevesini genişletmek istedikle-rini belirterek, bunu bütün Türkiye’de uygulamak için gereken girişimlerde bulunacaklarını ifade etti.

Hükümlüler Yeşilay’da çalışacak

Galata Kuledibi’ni böyle gördünüz mü?

Page 12: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

P R O F . D R . H A S A N B A C A N L I

G.Ü. Gazi Eğitim Fakültesiı

BAĞIMLILIKVE EĞITIM

Voltaire “arkadaşlar önce kavramlarımızı tarif edelim” diyor. Çünkü kavramlar üzerinde anlaşma ve uzlaşma sağlandığı takdirde diğer hususlar ayrıntı niteliği taşır ve anlaşmak ve uzlaşmak kolaylaşır. Kavramlar üzerinde uzlaşmak genellik-le iki nedenden dolayı zorlaşır: biri kavramın yeni olması ve en azından henüz bilinmiyor olmasıdır, diğeri de kavramın çok fazla şekil ve türleri olduğu için anlamının yer yer bula-nıklaşmış olmasıdır. Bağımlılık kavramı ikinci grup kavram-lardandır. Bağımlılık bir açıdan anahtarı kaybedilmiş alış-kanlık olarak tanımlanır. Herkesin normal şartlarda alışkan-lıkları vardır. Ancak, eğer kişi alışkanlığı değil, alışkanlık ki-şiyi yönlendirmeye başlamışsa, bağımlılık meydana gelmiş demektir. Bu genel bağımlılık tanımının bir adım ilerisinde hastalık olarak bağımlılık bulunur. Bunun da özellikleri ara-sında, kişinin artık onsuz yapamaması, gittikçe daha fazla almak istemesi, aldığı dozun miktarını doğru kestirememesi, onu elde etmek için oldukça yüksek maliyetlere ödemesi, ha-yatını onun düzenlemeye başlaması yani hayatını ona göre düzenlemeye başlaması, zarar gördüğünü bildiği halde al-mayı sürdürmesi gibi özellikler sayılabilir.

Türkçe açısından bakıldığında bağımlılık teriminin sonra-dan zorlanmış bir anlamı bulunmaktadır. Bağımlılık yaban-cı literatürdeki ayrımın terimlerin karşılığı olarak bağlılıktan

OKULLARIN AÇIK MÜFREDATA TAKILIP, “BİZ HARİKA-YIZ, İYİ ŞEYLER ÖĞRETİYORUZ” ZEHABINA KAPILMA-SI YANLIŞTIR. OKULLAR AÇIK MÜFREDATLARI KADAR GİZLİ MÜFREDATLARI İLE DE ÖĞRENCİLERE NELER KAZANDIRDIKLARININ FARKINDA OLMALIDIR.

10

Page 13: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

P R O F . D R . H A S A N B A C A N L I

G.Ü. Gazi Eğitim Fakültesiı

BAĞIMLILIKVE EĞITIM

Voltaire “arkadaşlar önce kavramlarımızı tarif edelim” diyor. Çünkü kavramlar üzerinde anlaşma ve uzlaşma sağlandığı takdirde diğer hususlar ayrıntı niteliği taşır ve anlaşmak ve uzlaşmak kolaylaşır. Kavramlar üzerinde uzlaşmak genellik-le iki nedenden dolayı zorlaşır: biri kavramın yeni olması ve en azından henüz bilinmiyor olmasıdır, diğeri de kavramın çok fazla şekil ve türleri olduğu için anlamının yer yer bula-nıklaşmış olmasıdır. Bağımlılık kavramı ikinci grup kavram-lardandır. Bağımlılık bir açıdan anahtarı kaybedilmiş alış-kanlık olarak tanımlanır. Herkesin normal şartlarda alışkan-lıkları vardır. Ancak, eğer kişi alışkanlığı değil, alışkanlık ki-şiyi yönlendirmeye başlamışsa, bağımlılık meydana gelmiş demektir. Bu genel bağımlılık tanımının bir adım ilerisinde hastalık olarak bağımlılık bulunur. Bunun da özellikleri ara-sında, kişinin artık onsuz yapamaması, gittikçe daha fazla almak istemesi, aldığı dozun miktarını doğru kestirememesi, onu elde etmek için oldukça yüksek maliyetlere ödemesi, ha-yatını onun düzenlemeye başlaması yani hayatını ona göre düzenlemeye başlaması, zarar gördüğünü bildiği halde al-mayı sürdürmesi gibi özellikler sayılabilir.

Türkçe açısından bakıldığında bağımlılık teriminin sonra-dan zorlanmış bir anlamı bulunmaktadır. Bağımlılık yaban-cı literatürdeki ayrımın terimlerin karşılığı olarak bağlılıktan

OKULLARIN AÇIK MÜFREDATA TAKILIP, “BİZ HARİKA-YIZ, İYİ ŞEYLER ÖĞRETİYORUZ” ZEHABINA KAPILMA-SI YANLIŞTIR. OKULLAR AÇIK MÜFREDATLARI KADAR GİZLİ MÜFREDATLARI İLE DE ÖĞRENCİLERE NELER KAZANDIRDIKLARININ FARKINDA OLMALIDIR.

10

Page 14: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

ayrıştırılmıştır. Literatürde bir şeye bağ-lı olmak ödüllendirilirken, bağımlı olmak yerilmektedir. Aslında bu yaklaşım, bana göre bireyci bir toplumun yansımasıdır. Ortaklaşacı toplumlarda bu ayrımın bu şekilde yapıldığından emin değilim. An-cak şunu biliyoruz ki, Türk toplumu için bağlılık ile bağımlılık birbirinden bu ka-dar ayrı terimler değildir, bu yüzden in-sanlar çoğu zaman bağlı mı, bağımlı mı olduklarını karıştırdıkları gibi, bağımlı-lığın bazen olumlu bir şey olduğunu bile düşünebilirler. Söz gelimi insanlar sev-diklerinin kendilerine bağımlı olmasını ister görünmektedirler. Hatta âşık olduk-ları zaman “gözü benden başkasını gör-mesin” derler. Böyle bir bağımlılık olum-suz değerlendirilmediği gibi, olumlu yan-ları ön plana çıkarılmaktadır. Bu yaklaşı-mın doğal bir sonucu olarak da bireylerin ilişkileri yüzünden birbirlerine zarar ver-dikleri, onları öldürmeye kadar gidebilen

ilişkiler yaşandığı görülmektedir. Kısaca denebilir ki, bağımlılık kelimesi Türkçe-de sonradan oluşturulan bir kavram oldu-ğu için, olumluluk olumsuzluk boyutun-da değerlendirme sağlıklı bir şekilde yapı-lamamaktadır. İlişkiler konusunda bu ba-ğımlılık durumu da insanlara (her iki ta-rafa da) zarar veren bir yapıya bürünebil-mektedir. Bir dilde bulunmayıp sonradan oluşturulan anlamlar doğal olarak sağ-lıklı bir şekilde biçimlenmekte güçlükler-le karşılaşmaktadır. Bağımlılık terimi de böyle bir terimdir.

Bağlılık / Bağımlılık bağlamında eğitim

Bu bağlamda eğitimle ilişkisi hemen açık-lığa kavuşmaktadır. Eğitimin görevlerin-den biri, bu gibi kavramların uygun şekil-de bilinmesi ve benimsenmesini sağlama-ya çalışmaktır. Dilin kendi içinde üretme-diği ve diğer diller ve uluslarla etkileşim sonucunda kazanılan kelimeler eğitim

Eğitim öğrencilere bağlılığın nasıl sağlıklı bir ilişki biçimi olduğu ve insan yaşamında

bağlılıkların yaşamı kolaylaştırdığını ve ka-litesini yükselttiğini, bağımlılığın ise nasıl bireyin özgürlüğünü kısıtladığını ve sağlık-sız davranışlara yol açtığını öğretmelidir.“

13

aracılığıyla sağlıklı bir zemine oturtulabilir. Bağımlılık bağ-lamında, sorun bağlılık ile bağımlılığın ayrımını açıklığa ka-vuşturmaktır. Eğitim öğrencilere bağlılığın nasıl sağlıklı bir ilişki biçimi olduğu ve insan yaşamında bağlılıkların yaşa-mı kolaylaştırdığını ve kalitesini yükselttiğini, bağımlılığın ise nasıl bireyin özgürlüğünü kısıtladığını ve sağlıksız dav-ranışlara yol açtığını öğretmelidir. Bağımlılığa karşı olumsuz bir tavır oluşmasını sağlamayı hedeflemelidir.

Madde bağımlılığı

İlişki bağımlılığı bağlılıkla karıştırılırken, madde bağımlılığı farklı bir manzara arz etmektedir. Madde bağımlılığı yuka-rıda söz edilen hastalık biçimindeki bağımlılık ölçütlerini ta-şıyan davranışları ifade eder. Yani, kişinin onsuz yapamadı-ğı, onu elde etmek için mücadelelere giriştiği, kendisine za-rar vermesine rağmen kullanmaya devam etmesi, vb. mad-de bağımlılığı ile toplum düzeyinde girişilen kampanya-lar genellikle bilinçlenme anlamında oldukça yararlı sonuç-lar sağlamaktadır. Önleyici bir etkinlik olarak kampanyala-rın önemi inkâr edilemez. Madde bağımlılığının büyük öl-çüde çocukluk ve gençlik döneminde kazanılıyor olması, il-gili gruplar üzerinde daha yoğun tedbirlerin alınmasını ge-rekli kılmaktadır. Bireyler 18 yaşına geldiklerinde kendi baş-larına karar verebilme yeterliğine sahip olmaktadırlar. Bu yaştan önceki tedbirler ise eğitimi kurumu tarafından alın-mak durumundadır. Çünkü eğitim sistemi çocukların 12 yıllık zorunlu eğitimini öngörmektedir. Ortalama olarak 6 yaşında ilkokula başlayan bir çocuk, 18 yaşını bitirinceye ka-dar eğitim sistemi içinde zorunlu ikamete tabi tutulmakta-dır. Bu da her türlü bağımlılık olduğu kadar, özellikle mad-de bağımlılığının önlemlerinin de eğitim sistemi içinde alın-ması gereğini ortaya çıkarmaktadır.

Çocuklukta bağımlılık eğitimi

Bağımlılık çocukluk döneminde bilmezlik ve meraktan, er-genlik döneminde ise kimlik kazanma duygusundan ve taklitten kaynaklanmaktadır. Çocukluk dönemi bireyin, ayırt edemeyeceği kadar karmaşık bir dünya ile karşı kar-şıya kalmasının bir sonucu olarak, çocuğun neyin gerçek-

Page 15: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

ayrıştırılmıştır. Literatürde bir şeye bağ-lı olmak ödüllendirilirken, bağımlı olmak yerilmektedir. Aslında bu yaklaşım, bana göre bireyci bir toplumun yansımasıdır. Ortaklaşacı toplumlarda bu ayrımın bu şekilde yapıldığından emin değilim. An-cak şunu biliyoruz ki, Türk toplumu için bağlılık ile bağımlılık birbirinden bu ka-dar ayrı terimler değildir, bu yüzden in-sanlar çoğu zaman bağlı mı, bağımlı mı olduklarını karıştırdıkları gibi, bağımlı-lığın bazen olumlu bir şey olduğunu bile düşünebilirler. Söz gelimi insanlar sev-diklerinin kendilerine bağımlı olmasını ister görünmektedirler. Hatta âşık olduk-ları zaman “gözü benden başkasını gör-mesin” derler. Böyle bir bağımlılık olum-suz değerlendirilmediği gibi, olumlu yan-ları ön plana çıkarılmaktadır. Bu yaklaşı-mın doğal bir sonucu olarak da bireylerin ilişkileri yüzünden birbirlerine zarar ver-dikleri, onları öldürmeye kadar gidebilen

ilişkiler yaşandığı görülmektedir. Kısaca denebilir ki, bağımlılık kelimesi Türkçe-de sonradan oluşturulan bir kavram oldu-ğu için, olumluluk olumsuzluk boyutun-da değerlendirme sağlıklı bir şekilde yapı-lamamaktadır. İlişkiler konusunda bu ba-ğımlılık durumu da insanlara (her iki ta-rafa da) zarar veren bir yapıya bürünebil-mektedir. Bir dilde bulunmayıp sonradan oluşturulan anlamlar doğal olarak sağ-lıklı bir şekilde biçimlenmekte güçlükler-le karşılaşmaktadır. Bağımlılık terimi de böyle bir terimdir.

Bağlılık / Bağımlılık bağlamında eğitim

Bu bağlamda eğitimle ilişkisi hemen açık-lığa kavuşmaktadır. Eğitimin görevlerin-den biri, bu gibi kavramların uygun şekil-de bilinmesi ve benimsenmesini sağlama-ya çalışmaktır. Dilin kendi içinde üretme-diği ve diğer diller ve uluslarla etkileşim sonucunda kazanılan kelimeler eğitim

Eğitim öğrencilere bağlılığın nasıl sağlıklı bir ilişki biçimi olduğu ve insan yaşamında

bağlılıkların yaşamı kolaylaştırdığını ve ka-litesini yükselttiğini, bağımlılığın ise nasıl bireyin özgürlüğünü kısıtladığını ve sağlık-sız davranışlara yol açtığını öğretmelidir.“

13

aracılığıyla sağlıklı bir zemine oturtulabilir. Bağımlılık bağ-lamında, sorun bağlılık ile bağımlılığın ayrımını açıklığa ka-vuşturmaktır. Eğitim öğrencilere bağlılığın nasıl sağlıklı bir ilişki biçimi olduğu ve insan yaşamında bağlılıkların yaşa-mı kolaylaştırdığını ve kalitesini yükselttiğini, bağımlılığın ise nasıl bireyin özgürlüğünü kısıtladığını ve sağlıksız dav-ranışlara yol açtığını öğretmelidir. Bağımlılığa karşı olumsuz bir tavır oluşmasını sağlamayı hedeflemelidir.

Madde bağımlılığı

İlişki bağımlılığı bağlılıkla karıştırılırken, madde bağımlılığı farklı bir manzara arz etmektedir. Madde bağımlılığı yuka-rıda söz edilen hastalık biçimindeki bağımlılık ölçütlerini ta-şıyan davranışları ifade eder. Yani, kişinin onsuz yapamadı-ğı, onu elde etmek için mücadelelere giriştiği, kendisine za-rar vermesine rağmen kullanmaya devam etmesi, vb. mad-de bağımlılığı ile toplum düzeyinde girişilen kampanya-lar genellikle bilinçlenme anlamında oldukça yararlı sonuç-lar sağlamaktadır. Önleyici bir etkinlik olarak kampanyala-rın önemi inkâr edilemez. Madde bağımlılığının büyük öl-çüde çocukluk ve gençlik döneminde kazanılıyor olması, il-gili gruplar üzerinde daha yoğun tedbirlerin alınmasını ge-rekli kılmaktadır. Bireyler 18 yaşına geldiklerinde kendi baş-larına karar verebilme yeterliğine sahip olmaktadırlar. Bu yaştan önceki tedbirler ise eğitimi kurumu tarafından alın-mak durumundadır. Çünkü eğitim sistemi çocukların 12 yıllık zorunlu eğitimini öngörmektedir. Ortalama olarak 6 yaşında ilkokula başlayan bir çocuk, 18 yaşını bitirinceye ka-dar eğitim sistemi içinde zorunlu ikamete tabi tutulmakta-dır. Bu da her türlü bağımlılık olduğu kadar, özellikle mad-de bağımlılığının önlemlerinin de eğitim sistemi içinde alın-ması gereğini ortaya çıkarmaktadır.

Çocuklukta bağımlılık eğitimi

Bağımlılık çocukluk döneminde bilmezlik ve meraktan, er-genlik döneminde ise kimlik kazanma duygusundan ve taklitten kaynaklanmaktadır. Çocukluk dönemi bireyin, ayırt edemeyeceği kadar karmaşık bir dünya ile karşı kar-şıya kalmasının bir sonucu olarak, çocuğun neyin gerçek-

Page 16: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

ten iyi, neyin gerçekten zararlı olduğu-nu ayırt edemediği bir dönemdir. Dola-yısıyla çocukluk dönemine yönelik ön-leyici etkinliklerin daha çok bilgilendiri-ci düzeyde olması yeterlidir. Hatta bilgi-lendirmenin çocuklarda merak duygu-suna yol açmamasına özen gösterilmeli-dir. Gerçekler oldukça somut ve gizeme bulaştırılmadan anlatılmalı, kötü örnek-ler gerektiğinde onların anlayabilecekleri düzeyde deşifre edilmelidir. Çocukların ortaya çıkan meraklarına karşı da dik-katli olunmalı, ilk işaretlerini gösterdiği zamanlarda çocukla konuşarak ve ona kötü örnekleri uygun bir şekilde belirte-rek merakının giderilmesi sağlanmalıdır.

Ergenlikte bağımlılık eğitimi

Ergenlik döneminde bağımlılık çoğu za-man kimlik kazanma duygusunun bir uzantısı olarak ortaya çıkmaktadır. Er-genlik döneminde kendini tanımaya ça-lışan ve özgün bir kimlik duygusu oluş-turmaya çalışan ergen bunu değişik yol ve biçimlerde yapmaktadır. Kendini de-ğişik rol ve durumlarda sınamaktadır. Ergenlik aynı zamanda sınır duygusu-nun edinildiği dönemdir. Ergen akşam kaçta geleceğinin sınırını öğrenmek is-ter ve istenen saatten geç ve erken gele-rek sınırın her iki tarafını da yaşantıla-mış olur. Sınır, ancak geçildiği zaman anlaşılır. Geçilmemiş sınır, hayali bir sı-nırdır, en azından ergen için. Bu yüzden sınırı geçmek onun için doğaldır. Bağım-lılık konusunda sınırı geçmek diğerlerin-den daha tehlikelidir. Bu yüzden ergenin sınırı geçme merakını hissetmeden sını-rın farkına varması sağlanmalıdır.

Kimlik kazanmanın önemli meka-nizmalarından biri taklit ve özdeşleşme-

dir. Ergen kimliğini birileriyle özdeşle-şerek ve onları taklit ederek kazanma-ya çalışır. Bu birileri sanatçılar gibi göz önünde olan kişiler olabildiği gibi, çete-ler ve birtakım gruplar da olabilir. Bu iki-sinin de ortak özelliği toplumsal sınırları zorlamalarıdır. Ergen toplumsal sınırla-rı zorlarken bu sınırları zorlayanları tak-lit eder, bu yolla kimlik kazanmaya çalı-şır. Dolayısıyla, ergenin bağımlılık ile il-gili tehlikeli suları genellikle özdeşleştiği kişi veya gruplardır. Kuşkusuz ergenlik çağında da merak duygusu nedeniyle ba-ğımlılık gelişebilir, ama bunun arkasında da sınırı keşfetme duygusu yatar. Eğitim açısından baktığımızda ergenlerin bu sı-nır arayışının doyurulması gerekir. Erge-ne hem bilişsel olarak hem duyuşsal ola-rak hem de yaşantısal olarak sınır kav-ratılmalıdır. Ergene bilgi vermenin yanı sıra, olumsuz tutum geliştirmesi için ya-şantılar geçirmesi sağlanmalıdır.

Açık - gizli müfredat

Eğitim sistemi içinde birçok program-dan bahsedilebilir. Bu programlardan en işlevsel olanları açık ve gizli müfredat-tır. Açık müfredat eğitim sisteminin öğ-renciye kazandırmak istediği özellikle-ri açıklığa kavuştururken, gizli müfre-dat planlanmadığı halde eğitim siste-mi içinde öğrencilerin kazandıkları özel-likleri ifade eder. Bağımlılık bağlamında düşünülecek olursa, eğitim sistemi eğer öğrencilerin bağımlılık kazanmalarını amaçlamıyorsa, ama öğrenciler eğitim sistemi sonunda kazanıyorlarsa, bu giz-li müfredatın bir ürünüdür. Bu yüzden eğitim sistemleri gizli müfredatlarını iyi analiz etmelidirler. Genel olarak görülen gizli müfredatı yazılı hale getirme çaba-

ları da başarısızlığa mahkûmdur, çün-kü gizli müfredat yazılı müfredatın her zaman ötesinde olmaya devam edecek-tir. Gizli müfredatı tespit etmenin çe-şitli yolları vardır. Bunların en basit ola-nı, öğrencilerin kendi aralarındaki ko-nuşmalarını irdelemektir. Düzgün, say-gılı, açık ve özenli bir dil kullanılmayan okul bahçesi birçok şeye gebe olabilir.

Bağımlılık konusunda buraya kadar söylenenleri özetlemek gerekirse, önce-likle bağlılık, bağımlılık ayrımında kül-türel bir boşluğun bulunduğunun ve bu boşluğun uygun bir şekilde kapatıl-ması gerektiğinin farkında olmak ge-rekir. Türk kültürü ortaklaşacı bir kül-türdür ve bağlılığı da, bağımlılığı da se-ver. Ancak bu onun sağlıklı olduğunu

göstermez. Gerek okulda gerekse top-lumda bu ayrımın netleşmesi için çalış-malar yapılmalıdır. Bağımlılık özellik-le madde bağımlılığı olarak ele alındı-ğında, bunun merak ve kimlik duygu-larıyla ilişkili olduğu ve okulun bu bağ-lamda görevleri olduğu hatırda tutul-malıdır. Okulun genel bir bilgilendirme görevinden çok, merak ve kimlik duy-gularını doyurucu etkinlikler ve ya-şantılar sağlaması gerekir. Ergenin sı-nır duygusu bir şekilde tatmin edilme-lidir. Okulların açık müfredata takılıp, “biz harikayız, iyi şeyler öğretiyoruz” zehabına kapılması da yanlıştır. Okul-lar açık müfredatları kadar gizli müf-redatları ile de öğrencilere neler kazan-dırdıklarının farkında olmalıdır. 15

Bağımlılık bağlamında düşünülecek olur-sa, eğitim sistemi eğer öğrencilerin ba-ğımlılık kazanmalarını amaçlamıyorsa,

ama öğrenciler eğitim sistemi sonunda kazanıyorlar-sa, bu gizli müfredatın bir ürünüdür. Bu yüzden eğitim sistemleri gizli müfredatlarını iyi analiz etmelidirler.“

Page 17: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

ten iyi, neyin gerçekten zararlı olduğu-nu ayırt edemediği bir dönemdir. Dola-yısıyla çocukluk dönemine yönelik ön-leyici etkinliklerin daha çok bilgilendiri-ci düzeyde olması yeterlidir. Hatta bilgi-lendirmenin çocuklarda merak duygu-suna yol açmamasına özen gösterilmeli-dir. Gerçekler oldukça somut ve gizeme bulaştırılmadan anlatılmalı, kötü örnek-ler gerektiğinde onların anlayabilecekleri düzeyde deşifre edilmelidir. Çocukların ortaya çıkan meraklarına karşı da dik-katli olunmalı, ilk işaretlerini gösterdiği zamanlarda çocukla konuşarak ve ona kötü örnekleri uygun bir şekilde belirte-rek merakının giderilmesi sağlanmalıdır.

Ergenlikte bağımlılık eğitimi

Ergenlik döneminde bağımlılık çoğu za-man kimlik kazanma duygusunun bir uzantısı olarak ortaya çıkmaktadır. Er-genlik döneminde kendini tanımaya ça-lışan ve özgün bir kimlik duygusu oluş-turmaya çalışan ergen bunu değişik yol ve biçimlerde yapmaktadır. Kendini de-ğişik rol ve durumlarda sınamaktadır. Ergenlik aynı zamanda sınır duygusu-nun edinildiği dönemdir. Ergen akşam kaçta geleceğinin sınırını öğrenmek is-ter ve istenen saatten geç ve erken gele-rek sınırın her iki tarafını da yaşantıla-mış olur. Sınır, ancak geçildiği zaman anlaşılır. Geçilmemiş sınır, hayali bir sı-nırdır, en azından ergen için. Bu yüzden sınırı geçmek onun için doğaldır. Bağım-lılık konusunda sınırı geçmek diğerlerin-den daha tehlikelidir. Bu yüzden ergenin sınırı geçme merakını hissetmeden sını-rın farkına varması sağlanmalıdır.

Kimlik kazanmanın önemli meka-nizmalarından biri taklit ve özdeşleşme-

dir. Ergen kimliğini birileriyle özdeşle-şerek ve onları taklit ederek kazanma-ya çalışır. Bu birileri sanatçılar gibi göz önünde olan kişiler olabildiği gibi, çete-ler ve birtakım gruplar da olabilir. Bu iki-sinin de ortak özelliği toplumsal sınırları zorlamalarıdır. Ergen toplumsal sınırla-rı zorlarken bu sınırları zorlayanları tak-lit eder, bu yolla kimlik kazanmaya çalı-şır. Dolayısıyla, ergenin bağımlılık ile il-gili tehlikeli suları genellikle özdeşleştiği kişi veya gruplardır. Kuşkusuz ergenlik çağında da merak duygusu nedeniyle ba-ğımlılık gelişebilir, ama bunun arkasında da sınırı keşfetme duygusu yatar. Eğitim açısından baktığımızda ergenlerin bu sı-nır arayışının doyurulması gerekir. Erge-ne hem bilişsel olarak hem duyuşsal ola-rak hem de yaşantısal olarak sınır kav-ratılmalıdır. Ergene bilgi vermenin yanı sıra, olumsuz tutum geliştirmesi için ya-şantılar geçirmesi sağlanmalıdır.

Açık - gizli müfredat

Eğitim sistemi içinde birçok program-dan bahsedilebilir. Bu programlardan en işlevsel olanları açık ve gizli müfredat-tır. Açık müfredat eğitim sisteminin öğ-renciye kazandırmak istediği özellikle-ri açıklığa kavuştururken, gizli müfre-dat planlanmadığı halde eğitim siste-mi içinde öğrencilerin kazandıkları özel-likleri ifade eder. Bağımlılık bağlamında düşünülecek olursa, eğitim sistemi eğer öğrencilerin bağımlılık kazanmalarını amaçlamıyorsa, ama öğrenciler eğitim sistemi sonunda kazanıyorlarsa, bu giz-li müfredatın bir ürünüdür. Bu yüzden eğitim sistemleri gizli müfredatlarını iyi analiz etmelidirler. Genel olarak görülen gizli müfredatı yazılı hale getirme çaba-

ları da başarısızlığa mahkûmdur, çün-kü gizli müfredat yazılı müfredatın her zaman ötesinde olmaya devam edecek-tir. Gizli müfredatı tespit etmenin çe-şitli yolları vardır. Bunların en basit ola-nı, öğrencilerin kendi aralarındaki ko-nuşmalarını irdelemektir. Düzgün, say-gılı, açık ve özenli bir dil kullanılmayan okul bahçesi birçok şeye gebe olabilir.

Bağımlılık konusunda buraya kadar söylenenleri özetlemek gerekirse, önce-likle bağlılık, bağımlılık ayrımında kül-türel bir boşluğun bulunduğunun ve bu boşluğun uygun bir şekilde kapatıl-ması gerektiğinin farkında olmak ge-rekir. Türk kültürü ortaklaşacı bir kül-türdür ve bağlılığı da, bağımlılığı da se-ver. Ancak bu onun sağlıklı olduğunu

göstermez. Gerek okulda gerekse top-lumda bu ayrımın netleşmesi için çalış-malar yapılmalıdır. Bağımlılık özellik-le madde bağımlılığı olarak ele alındı-ğında, bunun merak ve kimlik duygu-larıyla ilişkili olduğu ve okulun bu bağ-lamda görevleri olduğu hatırda tutul-malıdır. Okulun genel bir bilgilendirme görevinden çok, merak ve kimlik duy-gularını doyurucu etkinlikler ve ya-şantılar sağlaması gerekir. Ergenin sı-nır duygusu bir şekilde tatmin edilme-lidir. Okulların açık müfredata takılıp, “biz harikayız, iyi şeyler öğretiyoruz” zehabına kapılması da yanlıştır. Okul-lar açık müfredatları kadar gizli müf-redatları ile de öğrencilere neler kazan-dırdıklarının farkında olmalıdır. 15

Bağımlılık bağlamında düşünülecek olur-sa, eğitim sistemi eğer öğrencilerin ba-ğımlılık kazanmalarını amaçlamıyorsa,

ama öğrenciler eğitim sistemi sonunda kazanıyorlar-sa, bu gizli müfredatın bir ürünüdür. Bu yüzden eğitim sistemleri gizli müfredatlarını iyi analiz etmelidirler.“

Page 18: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

ile ve eğitim, iç içe geçmiş ve etkileşim ha-linde olan, ayrıca çocuğun karakterinin şe-killenmesinde baskın roller oynayan iki te-mel etmendir. İyi bir ailede yetişmiş eği-timli bir çocuk herkesin kafasında oluşabi-lecek en güzel tablodur. Fakat realitede her zaman bu güzel tabloyu, bu iki etmenin birbiriyle uyumunu ve dengesini görmek maalesef çok sık rastlanılan bir durum de-ğildir. İyi bir eğitimin verilmediği ailede büyüyen çocuk hayata karşı savunmasız-dır. Çünkü eğitim çocuğun gelecek haya-tında tecrübe edeceği zorluklar karşısın-da giyebileceği bir zırh gibidir. Eğitim ol-madan savaşa zırhsız gitmiş bir asker gibi karşı taraftan gelebilecek tüm saldırılara açık olacak ve savunmasız kalacaktır.

Eğitimin anavatanı aile

Bilindiği üzere eğitim, ailede başlayan ve ömür boyu devam eden bir süreci kapsar. Dolayısıyla bu sürecin başlangıcında yer alan ailelerin rol modelliği çok önemlidir. Çocukluk dönemi gelecek yaşam için atı-lan temellerle doludur. Temeli sağlam olan binalar depremlerde sarsılsalar da yıkıl-mazlar. Ruhu sarsan depremlerle dolu bu hayatta bireyler iyi bir temele sahiplerse tö-kezleseler dahi ayakta kalmayı başarabi-lirler. Çocukların hayatı ve yaşamayı öğ-renmesinin yolu taklit etmekten geçer. Ço-cuklar görür ve gördüklerini uygularlar.

Huzur ve güven ortamını temsil eden ai-lede yaşanılan her şey çocuğa göre doğru-dur ve yapılması gerekendir zaten. Harika birer gözlemci olan çocuklar ailelerin de-diklerinden çok yaptıklarını dikkate alır-lar. Dolayısıyla birçok konuda olduğu gibi bağımlılıklar konusunda da ailenin sergi-lediği tutum büyük bir öneme sahiptir. Bi-reyin madde yahut alkol bağımlısı olması-nın arkasında yatan tek sebebin aile olma-masıyla birlikte bu konuda ailenin etkisi büyüktür. Sigara kullanan bir ebeveyni ele alacak olursak, her ne kadar çocuğuna bu-nun yanlış bir davranış olduğunu ve siga-ra içmemesi gerektiğini söylese dahi bu ço-cuk tarafından pek dikkate alınmayacak-tır. Çünkü ebeveyn sigara kullandığı için bu eylem çocuğun gözünde normalleşmiş-tir ve bilinçaltında ‘sigara içilmesinde bir sakınca yoktur’ şeklinde kodlanmıştır. Ay-rıca ebeveynler bir problemle karşılaştıkla-rında sigara veya alkole başvuruyorlarsa, çocuk da ileriki yaşantısında öğrenilmiş davranış olarak problemlerle başa çıkmak için büyük ihtimal aynı yolu tercih ede-cektir. Nitekim Hops ve arkadaşları (1990) araştırmaları sonucunda, ebeveynlerin al-kol ve sigara kullanmasının çocukların al-kol ve sigara kullanması üzerinde etkili ol-duğunu göstermişlerdir.

Bu noktada ebeveyn tutumlarının etki-sine değinilmeden geçilmemelidir. Çünkü 17

Ş E Y M A Z Ü L A L O Ğ L U

Psikolog

A

AİLE, ÇOCUK VE EĞİTİM

EBEVEYNLER SERGİLEDİKLERİ TUTUMLARLA ÇOCUĞUN KİŞİLİĞİNİN ŞEKİLLENMESİNDE ETKİLİ OLUP ÇOCUĞU HAYATTAKİ ZORLUKLARA KARŞI HAZIRLAMALI VE BA-ĞIMLILIKLARA KARŞI KOYABİLMELERİ İÇİN METOTLAR GELİŞTİRMELERİNDE YARDIMCI OLMALIDIRLAR.

Page 19: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

ile ve eğitim, iç içe geçmiş ve etkileşim ha-linde olan, ayrıca çocuğun karakterinin şe-killenmesinde baskın roller oynayan iki te-mel etmendir. İyi bir ailede yetişmiş eği-timli bir çocuk herkesin kafasında oluşabi-lecek en güzel tablodur. Fakat realitede her zaman bu güzel tabloyu, bu iki etmenin birbiriyle uyumunu ve dengesini görmek maalesef çok sık rastlanılan bir durum de-ğildir. İyi bir eğitimin verilmediği ailede büyüyen çocuk hayata karşı savunmasız-dır. Çünkü eğitim çocuğun gelecek haya-tında tecrübe edeceği zorluklar karşısın-da giyebileceği bir zırh gibidir. Eğitim ol-madan savaşa zırhsız gitmiş bir asker gibi karşı taraftan gelebilecek tüm saldırılara açık olacak ve savunmasız kalacaktır.

Eğitimin anavatanı aile

Bilindiği üzere eğitim, ailede başlayan ve ömür boyu devam eden bir süreci kapsar. Dolayısıyla bu sürecin başlangıcında yer alan ailelerin rol modelliği çok önemlidir. Çocukluk dönemi gelecek yaşam için atı-lan temellerle doludur. Temeli sağlam olan binalar depremlerde sarsılsalar da yıkıl-mazlar. Ruhu sarsan depremlerle dolu bu hayatta bireyler iyi bir temele sahiplerse tö-kezleseler dahi ayakta kalmayı başarabi-lirler. Çocukların hayatı ve yaşamayı öğ-renmesinin yolu taklit etmekten geçer. Ço-cuklar görür ve gördüklerini uygularlar.

Huzur ve güven ortamını temsil eden ai-lede yaşanılan her şey çocuğa göre doğru-dur ve yapılması gerekendir zaten. Harika birer gözlemci olan çocuklar ailelerin de-diklerinden çok yaptıklarını dikkate alır-lar. Dolayısıyla birçok konuda olduğu gibi bağımlılıklar konusunda da ailenin sergi-lediği tutum büyük bir öneme sahiptir. Bi-reyin madde yahut alkol bağımlısı olması-nın arkasında yatan tek sebebin aile olma-masıyla birlikte bu konuda ailenin etkisi büyüktür. Sigara kullanan bir ebeveyni ele alacak olursak, her ne kadar çocuğuna bu-nun yanlış bir davranış olduğunu ve siga-ra içmemesi gerektiğini söylese dahi bu ço-cuk tarafından pek dikkate alınmayacak-tır. Çünkü ebeveyn sigara kullandığı için bu eylem çocuğun gözünde normalleşmiş-tir ve bilinçaltında ‘sigara içilmesinde bir sakınca yoktur’ şeklinde kodlanmıştır. Ay-rıca ebeveynler bir problemle karşılaştıkla-rında sigara veya alkole başvuruyorlarsa, çocuk da ileriki yaşantısında öğrenilmiş davranış olarak problemlerle başa çıkmak için büyük ihtimal aynı yolu tercih ede-cektir. Nitekim Hops ve arkadaşları (1990) araştırmaları sonucunda, ebeveynlerin al-kol ve sigara kullanmasının çocukların al-kol ve sigara kullanması üzerinde etkili ol-duğunu göstermişlerdir.

Bu noktada ebeveyn tutumlarının etki-sine değinilmeden geçilmemelidir. Çünkü 17

Ş E Y M A Z Ü L A L O Ğ L U

Psikolog

A

AİLE, ÇOCUK VE EĞİTİM

EBEVEYNLER SERGİLEDİKLERİ TUTUMLARLA ÇOCUĞUN KİŞİLİĞİNİN ŞEKİLLENMESİNDE ETKİLİ OLUP ÇOCUĞU HAYATTAKİ ZORLUKLARA KARŞI HAZIRLAMALI VE BA-ĞIMLILIKLARA KARŞI KOYABİLMELERİ İÇİN METOTLAR GELİŞTİRMELERİNDE YARDIMCI OLMALIDIRLAR.

Page 20: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

anne-baba sergiledikleri tutumlarla çocuğun ki-şiliğinin şekillenmesinde etkili olup çocuğu ha-yattaki zorluklara karşı hazırlamalı ve bağımlı-lıklara karşı koyabilmeleri için metotlar geliştir-melerinde yardımcı olmalıdırlar. Ebeveynlerin çocuğa karşı tutumları, Diana Baumrind (1971), Maccoby ve Martin (1983) tarafından ‘demokra-tik, otoriter, müsamahakâr ve ihmalkâr’ olmak üzere dört ana başlık altında incelenmiştir. De-mokratik tutumlu olan ebeveynler çocuklarını desteklerler ve bazı sınırlamalar dışında istedik-lerini yerine getirmelerine izin verirler. Dört tu-tum arasında en iyi olanı demokratik tutumdur. Otoriter tutumda, ebeveynler çocuğa sıkı kural-lar uygularlar ve çocuk kurallara uymazsa ağır cezalar verirler. Müsamahakâr tutumda, çocuk ve ebeveyn arasında sıcak bir ilişki vardır fakat çocuğun her istediği yerine getirilir. İhmalkâr tu-tumda ise ebeveynler çocuğun maddi ve mane-vi ihtiyaçlarına karşı ilgisizdirler ve disiplin yok denecek kadar azdır. İhmalkâr tutum dört tutum arasında en kötüsüdür. Bu tutumların çocuklar

üzerinde bıraktığı etkiye değinecek olursak, de-mokratik tutum çocuğa özgüven ve sorumlu-luk alma bilinci kazandırırken, otoriter bir tutum çocuğu içe kapanık yapar ve bağımsız bir kişi-lik geliştirmesine izin vermez. Müsamahakâr tu-tumlu ebeveynler tarafından yetiştirilen çocuk-lar ise özdenetim problemi yaşarlar ve sosyal iliş-kilerde zayıftırlar. İhmalkâr tutumlu anne-baba çocuk üzerinde en kötü etkiyi bırakır. Bu çocuk-lar kendilerinin sevilmediklerini düşünürler ve hasar gören sadece duygusal gelişimleri olma-makla birlikte fiziksel ve bilişsel gelişimleri de negatif anlamda etkilenmektedir.

Sonuç olarak, aile kurallar ve sevginin har-manlandığı, karşılıklı anlayışın hâkim olduğu, aile fertlerinin iletişim içerisinde oldukları bir sistem olmalıdır. Bu sistem bozulduğu takdirde bireyin maddeye yönelimi muhtemeldir. Ailede-ki sevgi yoksunluğu sebebiyle haz alma ihtiya-cını karşılayamayan çocuk, ileriki yıllarda öze-likle kişilik arayışının yaşandığı ergenliğe ge-çiş döneminde, haz almak için madde kullanı-

AİLEDE DE ÇOCUKLAR YETERİ KA-DAR DUYGUSAL ANLAMDA BESLENE-MEZLERSE GÖVDESİNDEN GIDA ALA-

MAMIŞ YAPRAKLAR GİBİ TEK TEK DÖKÜLÜR VE ESEN RÜZGÂRLA BİRLİKTE FARKLI YÖNLERE SAVRULURLAR. “

mı gibi yanlış yollara başvurabilir. Aile ve fertlerini bir ağaç ve yaprakları gibi düşü-nürsek, yapraklar ağacın gövdesinden ge-rekli gıdayı alamadıkları takdirde dökü-lürler diyebiliriz. Ailede de çocuklar yete-ri kadar duygusal anlamda beslenemez-lerse gövdesinden gıda alamamış yaprak-lar gibi tek tek dökülür ve esen rüzgârla birlikte farklı yönlere savrulurlar. Yani aile içindeki problemler gençleri aileden uzak-laştırıp, onları yanlış arkadaş çevrelerine sürükleyebilir ve bazı alt kültür grupları-na dâhil olmalarına sebebiyet verebilirler. Bu gruplarda sigara veya alkol bağımlılı-ğı varsa dahil oldukları grupta sevilmek ve benimsenmek için, onlarda sigara ve al-kol kullanabilir ve bağımlı hale gelebilir-ler. Ailede verilen eğitim ve terbiyeyle ala-kalı olacak diğer bir hususta ailenin inanç ve öğretileridir. Brunswick ve arkadaşları-nın (1992) yaptığı bir araştırmanın bulgu-ları, dini hassasiyetleri olan gençlerin al-kol ve madde kullanımlarının diğerleri-ne nispeten daha az olduğunu göstermiş-tir.İslam dini üzerinden gidecek olursak, bünyede ve toplumda tahribata neden olacak maddelerin ve alkolün kullanı-mı yasaktır. Bunun yanı sıra, özellikle er-genlik döneminde varlık arayışına giren gençler ailelerinden yeterli ilgiyi göreme-diklerini düşünürlerse değersiz oldukları ve varlıklarının manasız olduğu kanısına varabilirler. İşte tam bu noktada yine ai-lede öğrenilmiş olan dini inançlar, mev-cut problemle başa çıkma mekanizma-sına dönüşerek onları bu düşüncelerden alıkoyabilir. Çünkü hiçbir dini inanışta insanın yaradılışı manasız değildir.

Ailenin alabileceği önlemler

Aile, çocuk için duygusal bir sığınak ol-malıdır ve bu çerçevede ebeveynler uy-gun bir tutum sergilemelidir. Özellik-le kişilik arayışının yaşandığı çocukluk-tan ergenliğe geçiş döneminde çocuğun hayatındaki ani değişimlere karşı uyanık olunmalı ve ergen için büyük bir öneme sahip olan arkadaşlarıyla yakından ilişki kurulmalıdır. Madde kullanımı haz alma ihtiyacı doğrultusunda gelişir ve bu ne-denle çocuk ailede bu ihtiyacını karşılar-sa bağımlılık riski azalacaktır. Bir anne-nin çocuğunun başını okşaması yahut bir babanın çocuğunun sırtını sıvazlaması dahi, haz mekanizmasını çalıştırabilecek güçtedir. Ayrıca geçler onlara haz vere-cek spor ya da gönüllü kuruluşlarda ça-lışmak gibi kendilerine ve topluma fay-dalı hobilere yönlendirilebilirler. Bunun dışında hayatı yeni tecrübe eden genç-lerin hatalarına karşı toleranslı olunma-lıdır. Arkadaş çevresinin etkisiyle yahut merak nedeniyle gençlerin bir kez bağım-lılık yapıcı bir madde kullanmaları onla-rın bu maddeyi kullanmaya devam ede-cekleri anlamına gelmez. Ebeveynler bu durumun farkına vardıklarında suçlama yapmamalı ama sağduyulu davranarak gerekli tedbirleri de almalıdırlar.

Aileler çocuklarını eğitmeye çalışırken kendilerini de eğitmeye devam etmelidir-ler. Özellikle ergenlik çağındaki çocukla-rını anlamak için kendilerini geliştirmeli-ler ve madde bağımlılığıyla ilgili bir sorun-la karşı karşıya kaldıklarında bu durumla başa çıkma becerisi kazanmalıdırlar. 19

Page 21: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

anne-baba sergiledikleri tutumlarla çocuğun ki-şiliğinin şekillenmesinde etkili olup çocuğu ha-yattaki zorluklara karşı hazırlamalı ve bağımlı-lıklara karşı koyabilmeleri için metotlar geliştir-melerinde yardımcı olmalıdırlar. Ebeveynlerin çocuğa karşı tutumları, Diana Baumrind (1971), Maccoby ve Martin (1983) tarafından ‘demokra-tik, otoriter, müsamahakâr ve ihmalkâr’ olmak üzere dört ana başlık altında incelenmiştir. De-mokratik tutumlu olan ebeveynler çocuklarını desteklerler ve bazı sınırlamalar dışında istedik-lerini yerine getirmelerine izin verirler. Dört tu-tum arasında en iyi olanı demokratik tutumdur. Otoriter tutumda, ebeveynler çocuğa sıkı kural-lar uygularlar ve çocuk kurallara uymazsa ağır cezalar verirler. Müsamahakâr tutumda, çocuk ve ebeveyn arasında sıcak bir ilişki vardır fakat çocuğun her istediği yerine getirilir. İhmalkâr tu-tumda ise ebeveynler çocuğun maddi ve mane-vi ihtiyaçlarına karşı ilgisizdirler ve disiplin yok denecek kadar azdır. İhmalkâr tutum dört tutum arasında en kötüsüdür. Bu tutumların çocuklar

üzerinde bıraktığı etkiye değinecek olursak, de-mokratik tutum çocuğa özgüven ve sorumlu-luk alma bilinci kazandırırken, otoriter bir tutum çocuğu içe kapanık yapar ve bağımsız bir kişi-lik geliştirmesine izin vermez. Müsamahakâr tu-tumlu ebeveynler tarafından yetiştirilen çocuk-lar ise özdenetim problemi yaşarlar ve sosyal iliş-kilerde zayıftırlar. İhmalkâr tutumlu anne-baba çocuk üzerinde en kötü etkiyi bırakır. Bu çocuk-lar kendilerinin sevilmediklerini düşünürler ve hasar gören sadece duygusal gelişimleri olma-makla birlikte fiziksel ve bilişsel gelişimleri de negatif anlamda etkilenmektedir.

Sonuç olarak, aile kurallar ve sevginin har-manlandığı, karşılıklı anlayışın hâkim olduğu, aile fertlerinin iletişim içerisinde oldukları bir sistem olmalıdır. Bu sistem bozulduğu takdirde bireyin maddeye yönelimi muhtemeldir. Ailede-ki sevgi yoksunluğu sebebiyle haz alma ihtiya-cını karşılayamayan çocuk, ileriki yıllarda öze-likle kişilik arayışının yaşandığı ergenliğe ge-çiş döneminde, haz almak için madde kullanı-

AİLEDE DE ÇOCUKLAR YETERİ KA-DAR DUYGUSAL ANLAMDA BESLENE-MEZLERSE GÖVDESİNDEN GIDA ALA-

MAMIŞ YAPRAKLAR GİBİ TEK TEK DÖKÜLÜR VE ESEN RÜZGÂRLA BİRLİKTE FARKLI YÖNLERE SAVRULURLAR. “

mı gibi yanlış yollara başvurabilir. Aile ve fertlerini bir ağaç ve yaprakları gibi düşü-nürsek, yapraklar ağacın gövdesinden ge-rekli gıdayı alamadıkları takdirde dökü-lürler diyebiliriz. Ailede de çocuklar yete-ri kadar duygusal anlamda beslenemez-lerse gövdesinden gıda alamamış yaprak-lar gibi tek tek dökülür ve esen rüzgârla birlikte farklı yönlere savrulurlar. Yani aile içindeki problemler gençleri aileden uzak-laştırıp, onları yanlış arkadaş çevrelerine sürükleyebilir ve bazı alt kültür grupları-na dâhil olmalarına sebebiyet verebilirler. Bu gruplarda sigara veya alkol bağımlılı-ğı varsa dahil oldukları grupta sevilmek ve benimsenmek için, onlarda sigara ve al-kol kullanabilir ve bağımlı hale gelebilir-ler. Ailede verilen eğitim ve terbiyeyle ala-kalı olacak diğer bir hususta ailenin inanç ve öğretileridir. Brunswick ve arkadaşları-nın (1992) yaptığı bir araştırmanın bulgu-ları, dini hassasiyetleri olan gençlerin al-kol ve madde kullanımlarının diğerleri-ne nispeten daha az olduğunu göstermiş-tir.İslam dini üzerinden gidecek olursak, bünyede ve toplumda tahribata neden olacak maddelerin ve alkolün kullanı-mı yasaktır. Bunun yanı sıra, özellikle er-genlik döneminde varlık arayışına giren gençler ailelerinden yeterli ilgiyi göreme-diklerini düşünürlerse değersiz oldukları ve varlıklarının manasız olduğu kanısına varabilirler. İşte tam bu noktada yine ai-lede öğrenilmiş olan dini inançlar, mev-cut problemle başa çıkma mekanizma-sına dönüşerek onları bu düşüncelerden alıkoyabilir. Çünkü hiçbir dini inanışta insanın yaradılışı manasız değildir.

Ailenin alabileceği önlemler

Aile, çocuk için duygusal bir sığınak ol-malıdır ve bu çerçevede ebeveynler uy-gun bir tutum sergilemelidir. Özellik-le kişilik arayışının yaşandığı çocukluk-tan ergenliğe geçiş döneminde çocuğun hayatındaki ani değişimlere karşı uyanık olunmalı ve ergen için büyük bir öneme sahip olan arkadaşlarıyla yakından ilişki kurulmalıdır. Madde kullanımı haz alma ihtiyacı doğrultusunda gelişir ve bu ne-denle çocuk ailede bu ihtiyacını karşılar-sa bağımlılık riski azalacaktır. Bir anne-nin çocuğunun başını okşaması yahut bir babanın çocuğunun sırtını sıvazlaması dahi, haz mekanizmasını çalıştırabilecek güçtedir. Ayrıca geçler onlara haz vere-cek spor ya da gönüllü kuruluşlarda ça-lışmak gibi kendilerine ve topluma fay-dalı hobilere yönlendirilebilirler. Bunun dışında hayatı yeni tecrübe eden genç-lerin hatalarına karşı toleranslı olunma-lıdır. Arkadaş çevresinin etkisiyle yahut merak nedeniyle gençlerin bir kez bağım-lılık yapıcı bir madde kullanmaları onla-rın bu maddeyi kullanmaya devam ede-cekleri anlamına gelmez. Ebeveynler bu durumun farkına vardıklarında suçlama yapmamalı ama sağduyulu davranarak gerekli tedbirleri de almalıdırlar.

Aileler çocuklarını eğitmeye çalışırken kendilerini de eğitmeye devam etmelidir-ler. Özellikle ergenlik çağındaki çocukla-rını anlamak için kendilerini geliştirmeli-ler ve madde bağımlılığıyla ilgili bir sorun-la karşı karşıya kaldıklarında bu durumla başa çıkma becerisi kazanmalıdırlar. 19

Page 22: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

srar, eroin, alkol, uyuşturucu hap, tiner, hap vb. doğal ve yapay maddelerin zaman zaman veya devamlı alınması sonucu bu maddelere karşı psi-kolojik ve fiziksel olarak meydana gelen alışkan-lıklara madde bağımlılığı denir. Alınan bu mad-deler kişide kısa zamanda psikolojik ve fizik-sel bağımlılık oluştururlar. İlk önce keyifli ve hoş duygular veren bu maddeler merkezi sinir siste-mini etkiler. Kişinin fiziksel ve ruhsal yaşamı-nı etkiler. Kişide bazen normal dışı davranışla-rın ortaya çıkmasına neden olur. Bu maddeler ki-şiyi kendi gerçek yaşamından uzaklaştırır. Zayıf-lama, kusma, bağırsak ağrıları, soğuk ter, iştah-sızlık, dolaşım bozukluklar, idrar zorluğu, sık sık idrara çıkma, uykusuzluk, güçsüzlük, kansızlık, algı bozukluğu (yanılsama-sanılar), zekâ ve bel-lek bozuklukları, düşünce ve bilinç bozuklukla-rı, suç niteliğinde davranışlar, seksüel istek gibi etkilere neden olduğundan madde bağımlılığına bulaşan bir çocuğa, gence karşı ciddi bir önlem alınması gerekir. Madde bağımlılığının çeşitli ne-denleri vardır. Kişisel olarak en çok merak, arka-daş çevresi ve içinde yaşanılan çatışmalı ve ileti-şimsiz aile içi süreçler neden olmakla birlikte aşa-ğıda belirtilen durumlarda sebep olmaktadır.

Kişilik Yapısı ve Özellikler

Madde bağımlılığı geliştiren çocuklar genellik-le çabuk öfkelenip saldıran, duygusal dengesiz-lik gösteren, çocuksu yapıya sahip olan, cinsel sorunları ve aşırı bağımlılık gereksinimi olan ol-gunlaşmamış çocuklardır. Mutsuz çocukluk dö-

nemi geçirenler, çok ağır fiziksel cezalandırma-lar, aşırı koruyucu tutumla yetiştirilmiş olanlar, dengesiz ve parçalanmış aile ortamından gelen kendine güveni az, kendini kontrol etme yete-neği az olan yapıdaki çocuklardır. Bu yapıdaki çocuklar bağımlılığa yatkın olabilir. Bazı araş-tırmalar madde kullanımına yakın kişilik özel-liklerinden bahsetmektedir. Buna göre; düşün-celerde negatiflik, duygularda sık değişim, fev-ri davranışlar, tatminsizlik ve huzursuzluk or-tak özellikler olarak göze çarpmaktadır. Hafif derecede depresyon içinde bulunan bu kişiler kuruntulu ve karamsar bir ruh halindedir. İçme önerisinin reddedilmesiyle arkadaşın kaybedil-me korkusu uyuşturucuya başlama sebebi ola-bilmektedir. Uyuşturucu kullanmayı geri çevi-remeyen gençlerde kendini denetleme ve iç di-siplin yeteri kadar gelişmemiştir.

Uyuşturucu kullanan kişiler duyguların ve bedenin yeni heyecanlar yaşama isteğini, kısa süreli de olsa zevk alma arzusunu çok yoğun yaşarlar. Uyuşturucu kullanmanın tehlikeleri-nin farkında olsalar da, yatıştıramadıkları bu he-yecan isteklerine ve cüret gerektiren deneme ar-zularına yenik düşerler. Özellikle “bana bir şey olmaz” düşüncesinin yaygın olduğu ergenlik döneminde risk alıcı davranışların etkisiyle bü-tün zararlarına rağmen madde kullanmak, çıl-gınlık yapma yolu olarak görülmekte ve olası kötü sonuçları göz ardı edilmektedir.

Çoğu zaman gençler kendisini farklı bir birey olarak ortaya koyma ve anne babasının bir kop-

20

U Z M . P S K . D A N . V A H D E T T İ N Y A Ş A R

Avcılar Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürü / İstanbul

ÇOCUKLARIMIZIN “DOST GÖRÜNEN DÜŞMANLARA!” ESİR OLMAMASI İÇİN

E

Gençler kendisini farklı bir birey olarak ortaya koyma ve anne babasının bir kopyası olmadığını gösterme çabasıy-la, bağımsızlıklarına ve eğlenceye düşkün, macera seven, manevi değerleri ve yerleşik değerleri ve kuralları çiğneme eğilimi gösteren özellikler sergilerler. Çevre ve gelenekle-rin baskısını kırma ve onlardan bağımsız olduklarını gös-terme isteği madde kullanımında etkili olmaktadır.

Page 23: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

srar, eroin, alkol, uyuşturucu hap, tiner, hap vb. doğal ve yapay maddelerin zaman zaman veya devamlı alınması sonucu bu maddelere karşı psi-kolojik ve fiziksel olarak meydana gelen alışkan-lıklara madde bağımlılığı denir. Alınan bu mad-deler kişide kısa zamanda psikolojik ve fizik-sel bağımlılık oluştururlar. İlk önce keyifli ve hoş duygular veren bu maddeler merkezi sinir siste-mini etkiler. Kişinin fiziksel ve ruhsal yaşamı-nı etkiler. Kişide bazen normal dışı davranışla-rın ortaya çıkmasına neden olur. Bu maddeler ki-şiyi kendi gerçek yaşamından uzaklaştırır. Zayıf-lama, kusma, bağırsak ağrıları, soğuk ter, iştah-sızlık, dolaşım bozukluklar, idrar zorluğu, sık sık idrara çıkma, uykusuzluk, güçsüzlük, kansızlık, algı bozukluğu (yanılsama-sanılar), zekâ ve bel-lek bozuklukları, düşünce ve bilinç bozuklukla-rı, suç niteliğinde davranışlar, seksüel istek gibi etkilere neden olduğundan madde bağımlılığına bulaşan bir çocuğa, gence karşı ciddi bir önlem alınması gerekir. Madde bağımlılığının çeşitli ne-denleri vardır. Kişisel olarak en çok merak, arka-daş çevresi ve içinde yaşanılan çatışmalı ve ileti-şimsiz aile içi süreçler neden olmakla birlikte aşa-ğıda belirtilen durumlarda sebep olmaktadır.

Kişilik Yapısı ve Özellikler

Madde bağımlılığı geliştiren çocuklar genellik-le çabuk öfkelenip saldıran, duygusal dengesiz-lik gösteren, çocuksu yapıya sahip olan, cinsel sorunları ve aşırı bağımlılık gereksinimi olan ol-gunlaşmamış çocuklardır. Mutsuz çocukluk dö-

nemi geçirenler, çok ağır fiziksel cezalandırma-lar, aşırı koruyucu tutumla yetiştirilmiş olanlar, dengesiz ve parçalanmış aile ortamından gelen kendine güveni az, kendini kontrol etme yete-neği az olan yapıdaki çocuklardır. Bu yapıdaki çocuklar bağımlılığa yatkın olabilir. Bazı araş-tırmalar madde kullanımına yakın kişilik özel-liklerinden bahsetmektedir. Buna göre; düşün-celerde negatiflik, duygularda sık değişim, fev-ri davranışlar, tatminsizlik ve huzursuzluk or-tak özellikler olarak göze çarpmaktadır. Hafif derecede depresyon içinde bulunan bu kişiler kuruntulu ve karamsar bir ruh halindedir. İçme önerisinin reddedilmesiyle arkadaşın kaybedil-me korkusu uyuşturucuya başlama sebebi ola-bilmektedir. Uyuşturucu kullanmayı geri çevi-remeyen gençlerde kendini denetleme ve iç di-siplin yeteri kadar gelişmemiştir.

Uyuşturucu kullanan kişiler duyguların ve bedenin yeni heyecanlar yaşama isteğini, kısa süreli de olsa zevk alma arzusunu çok yoğun yaşarlar. Uyuşturucu kullanmanın tehlikeleri-nin farkında olsalar da, yatıştıramadıkları bu he-yecan isteklerine ve cüret gerektiren deneme ar-zularına yenik düşerler. Özellikle “bana bir şey olmaz” düşüncesinin yaygın olduğu ergenlik döneminde risk alıcı davranışların etkisiyle bü-tün zararlarına rağmen madde kullanmak, çıl-gınlık yapma yolu olarak görülmekte ve olası kötü sonuçları göz ardı edilmektedir.

Çoğu zaman gençler kendisini farklı bir birey olarak ortaya koyma ve anne babasının bir kop-

20

U Z M . P S K . D A N . V A H D E T T İ N Y A Ş A R

Avcılar Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürü / İstanbul

ÇOCUKLARIMIZIN “DOST GÖRÜNEN DÜŞMANLARA!” ESİR OLMAMASI İÇİN

E

Gençler kendisini farklı bir birey olarak ortaya koyma ve anne babasının bir kopyası olmadığını gösterme çabasıy-la, bağımsızlıklarına ve eğlenceye düşkün, macera seven, manevi değerleri ve yerleşik değerleri ve kuralları çiğneme eğilimi gösteren özellikler sergilerler. Çevre ve gelenekle-rin baskısını kırma ve onlardan bağımsız olduklarını gös-terme isteği madde kullanımında etkili olmaktadır.

Page 24: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

yası olmadığını gösterme çabasıy-la, bağımsızlıklarına ve eğlenceye düşkün, macera seven, manevi de-ğerleri ve yerleşik değerleri ve ku-ralları çiğneme eğilimi gösteren özellikler sergilerler. Çevre ve gele-neklerin baskısını kırma ve onlar-dan bağımsız olduklarını göster-me isteği madde kullanımında et-kili olmaktadır. Genç, riskli dav-ranışların kendisini diğerlerinden farklı kıldığını ve akranları tarafın-dan hayranlıkla karşılandığını dü-şündüğünde davranışın tekrarlan-ma olasılığı artmaktadır. Ailelerin-den normal ilgi ve sevgi gördükle-ri halde kendi kişiliklerinin buna yatkın olması nedeniyle bazı genç-lerde madde kullanımı görülebil-mektedir.

Çevre ve Etkileri

Çocuk sosyal çevre ve arkadaş gruplarının etkisi ile bazı madde-leri kullanmaya başlayabilir. Top-lumsal düzensizlikler, toplumsal zorlanmalar, kültürel yoksunluk-lar, ruhsal hastalıklar, yoksulluk ve buna bağlı işsizlik, küçük yerleşim bölgelerinde aşırı nüfus yoğunlu-ğu ve kontrolsüz göçlerden oluşan yoksul ve eğitimsiz olmaları nede-niyle topluma uyum sağlayama-malarıdır. Çevre ve etkileri için-de en önemli nokta çocuğun mo-del olarak seçtiği kişide (baba-dayı, amca vb sosyal çevredeki kişiler)

madde bağımlılığı varsa ileri yaş-ta çocukta da bu bağımlılık görü-lebilir. Ergenlik yıllarında uyuştu-rucuyu denemede akranların rolü büyüktür. Madde kullanan arka-daş grupları içinde olmak uyuş-turucuya bulaşmanın başlıca ne-denleri arasında yer alır. Anne ba-badan bağımsızlaşma sürecinde-ki genç, davranışlarını grup içeri-sinde deneyerek geliştirir. Grupta rahat etmek ve saygı duyduğu ço-cuklara iyi görünmek ister. Grup-ta belli tarzda davranışın onaylan-ması bir güvenlik duygusu yaratır. Diğer yandan grup tarafından red-dedilmek çok korkutucudur. Genç, madde kullanımının bir norm ol-duğu grupta yerini kaybetme ve alay edilme endişesi yaşar. Grupta kalabilmek için boyun eğme, inan-ma, özdeşleşme süreçlerinden bir ya da birkaçını kullanarak grubun ortak amaçlarını ve ilkelerini be-nimsemeye başlar. Gruptaki dav-ranış kalıbı uyuşturucu almak ise uyuşturucu alır. Grup içinde ol-maktan mutlu olan, içinde bulun-duğu ortamda rol sahibi olduğuna inanan genç insan kendisini başka-larından farklı ve üstün görür. Al-kol ve madde kullanımını bir say-gınlık simgesi olarak kabul eder. Kendisini ortak kültürden soyut-lar, manevi değerlere, ortak kültü-re karşı kızgınlık, nefret gibi duy-gular besler ve bu duyguların etki-

BAĞIMLILIK ÇOCUKLUK ÇA-ĞINDA EKİLEN, GENÇLİK VE YETİŞKİNLİK ÇAĞINDA GE-

LİŞEN BİR DAVRANIŞ BİÇİMİDİR. BAŞTA ANNE BABA OLMAK ÜZERE BAZI KİŞİLE-RE YA DA BU KİŞİLERİN YERİNİ ALAN NES-NELERE KARŞI BAĞIMLILIK OLUŞABİLİR. “

23

si altında maddeyi kullanması süreklilik ka-zanabilir. Bir toplumda madde kullanımının kabul görmesi madde kullanan kişi sayısının artırır. Örneğin gençler alkol ve madde kulla-nımına toplumsal olarak kabul edilmiş sigara ve alkolle başlamakta, bağımlı olma riskini ta-şıyanlar zamanla öteki maddelere geçmekte-dir. Uyuşturucu maddenin çevrede bulunma-sı ve elde edilebilir olması madde kullanımını arttırabilmektedir. Eğer çevrede madde yoksa kullanma olasılığı azalabilir.

Anne Babaya Bağlı Nedenler

Bağımlılık çocukluk çağında ekilen, gençlik ve yetişkinlik çağında gelişen bir davranış bi-çimidir. Başta anne baba olmak üzere bazı ki-şilere ya da bu kişilerin yerini alan nesnelere karşı bağımlılık oluşabilir. Çocukluk çağında

anne babanın ve toplumsal çevrenin etkisiy-le gelişen bağımlılık tohumu bağımlılığı güdü haline getirir. Bunda;

• Anne ve babanın hem birbirleri hem de çocuk ile ilişkisinin bozuk olması, • Yeterli destek ve sevgi sağlanmadığından çocuğun kendini yalnız hissetmesi • Çocuğun yaptı-ğı güzel şeylere ilgisiz kalınması veya ödül verilmeyişi, • Çocuğa çok sık suçluluk duy-gusu yaşatılması, • Otoriter, baskıcı veya aşırı koruyucu tutumları, • Disiplin anlayı-şında kararsızlık ve tutarsızlık, • Gencin al-kol kullanmasına karşı fazla toleranslı tu-tum, • Göç, işsizlik, kayıp ve düşük okul ba-şarısı gibi yaşam stresleri, • Aile içinde cin-sel ya da fiziksel taciz yaşanması, • Anne ya da babanın veya her ikisinin alkol ve/veya madde kullanması, • Anne ve babanın bo-

Page 25: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

yası olmadığını gösterme çabasıy-la, bağımsızlıklarına ve eğlenceye düşkün, macera seven, manevi de-ğerleri ve yerleşik değerleri ve ku-ralları çiğneme eğilimi gösteren özellikler sergilerler. Çevre ve gele-neklerin baskısını kırma ve onlar-dan bağımsız olduklarını göster-me isteği madde kullanımında et-kili olmaktadır. Genç, riskli dav-ranışların kendisini diğerlerinden farklı kıldığını ve akranları tarafın-dan hayranlıkla karşılandığını dü-şündüğünde davranışın tekrarlan-ma olasılığı artmaktadır. Ailelerin-den normal ilgi ve sevgi gördükle-ri halde kendi kişiliklerinin buna yatkın olması nedeniyle bazı genç-lerde madde kullanımı görülebil-mektedir.

Çevre ve Etkileri

Çocuk sosyal çevre ve arkadaş gruplarının etkisi ile bazı madde-leri kullanmaya başlayabilir. Top-lumsal düzensizlikler, toplumsal zorlanmalar, kültürel yoksunluk-lar, ruhsal hastalıklar, yoksulluk ve buna bağlı işsizlik, küçük yerleşim bölgelerinde aşırı nüfus yoğunlu-ğu ve kontrolsüz göçlerden oluşan yoksul ve eğitimsiz olmaları nede-niyle topluma uyum sağlayama-malarıdır. Çevre ve etkileri için-de en önemli nokta çocuğun mo-del olarak seçtiği kişide (baba-dayı, amca vb sosyal çevredeki kişiler)

madde bağımlılığı varsa ileri yaş-ta çocukta da bu bağımlılık görü-lebilir. Ergenlik yıllarında uyuştu-rucuyu denemede akranların rolü büyüktür. Madde kullanan arka-daş grupları içinde olmak uyuş-turucuya bulaşmanın başlıca ne-denleri arasında yer alır. Anne ba-badan bağımsızlaşma sürecinde-ki genç, davranışlarını grup içeri-sinde deneyerek geliştirir. Grupta rahat etmek ve saygı duyduğu ço-cuklara iyi görünmek ister. Grup-ta belli tarzda davranışın onaylan-ması bir güvenlik duygusu yaratır. Diğer yandan grup tarafından red-dedilmek çok korkutucudur. Genç, madde kullanımının bir norm ol-duğu grupta yerini kaybetme ve alay edilme endişesi yaşar. Grupta kalabilmek için boyun eğme, inan-ma, özdeşleşme süreçlerinden bir ya da birkaçını kullanarak grubun ortak amaçlarını ve ilkelerini be-nimsemeye başlar. Gruptaki dav-ranış kalıbı uyuşturucu almak ise uyuşturucu alır. Grup içinde ol-maktan mutlu olan, içinde bulun-duğu ortamda rol sahibi olduğuna inanan genç insan kendisini başka-larından farklı ve üstün görür. Al-kol ve madde kullanımını bir say-gınlık simgesi olarak kabul eder. Kendisini ortak kültürden soyut-lar, manevi değerlere, ortak kültü-re karşı kızgınlık, nefret gibi duy-gular besler ve bu duyguların etki-

BAĞIMLILIK ÇOCUKLUK ÇA-ĞINDA EKİLEN, GENÇLİK VE YETİŞKİNLİK ÇAĞINDA GE-

LİŞEN BİR DAVRANIŞ BİÇİMİDİR. BAŞTA ANNE BABA OLMAK ÜZERE BAZI KİŞİLE-RE YA DA BU KİŞİLERİN YERİNİ ALAN NES-NELERE KARŞI BAĞIMLILIK OLUŞABİLİR. “

23

si altında maddeyi kullanması süreklilik ka-zanabilir. Bir toplumda madde kullanımının kabul görmesi madde kullanan kişi sayısının artırır. Örneğin gençler alkol ve madde kulla-nımına toplumsal olarak kabul edilmiş sigara ve alkolle başlamakta, bağımlı olma riskini ta-şıyanlar zamanla öteki maddelere geçmekte-dir. Uyuşturucu maddenin çevrede bulunma-sı ve elde edilebilir olması madde kullanımını arttırabilmektedir. Eğer çevrede madde yoksa kullanma olasılığı azalabilir.

Anne Babaya Bağlı Nedenler

Bağımlılık çocukluk çağında ekilen, gençlik ve yetişkinlik çağında gelişen bir davranış bi-çimidir. Başta anne baba olmak üzere bazı ki-şilere ya da bu kişilerin yerini alan nesnelere karşı bağımlılık oluşabilir. Çocukluk çağında

anne babanın ve toplumsal çevrenin etkisiy-le gelişen bağımlılık tohumu bağımlılığı güdü haline getirir. Bunda;

• Anne ve babanın hem birbirleri hem de çocuk ile ilişkisinin bozuk olması, • Yeterli destek ve sevgi sağlanmadığından çocuğun kendini yalnız hissetmesi • Çocuğun yaptı-ğı güzel şeylere ilgisiz kalınması veya ödül verilmeyişi, • Çocuğa çok sık suçluluk duy-gusu yaşatılması, • Otoriter, baskıcı veya aşırı koruyucu tutumları, • Disiplin anlayı-şında kararsızlık ve tutarsızlık, • Gencin al-kol kullanmasına karşı fazla toleranslı tu-tum, • Göç, işsizlik, kayıp ve düşük okul ba-şarısı gibi yaşam stresleri, • Aile içinde cin-sel ya da fiziksel taciz yaşanması, • Anne ya da babanın veya her ikisinin alkol ve/veya madde kullanması, • Anne ve babanın bo-

Page 26: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

şanmış ya da birinin hayatta olmadığı tek ebeveynli aileler etkili olmaktadır.

Fizyolojik ve Farmakolojik Etkenler

Alkol, morfin ve barbütürat (uyku ilaçları-sıkıntı giderici ilaçlar-ağrı giderici ilaçlarların yapımın-da kullanılan kimyasal bir maddedir.) gibi mad-deler çok güçlü bağımlılık yapıcıdırlar. Bu mad-denin bir veya daha fazla alınması ve dozun ar-tırılması sonucu bağımlılık ortaya çıkar.

Çocuğunuzun bu maddelerden herhan-gi birini kullanmasından şüpheleniyorsanız, ancak emin olamıyor musunuz? Uyuşturu-cu madde kullanan gençte gözlemlenebilecek bazı değişiklikler şunlardır: Yürümede zorluk, terleme, sorumluluktan kaçma, aşırı para har-cama, aile tarafından tanınmayan arkadaşlar edinme, ellerde titreme, konuşmada güçlük çekme, yorgunluk, halsizlik, aşırı kaygılar, ge-

reksiz tepkiler, aşırı sinirlilik, tutarsızlık, dav-ranışlarda dengesizlik, ani ortaya çıkan dav-ranış değişiklikleri, okul başarısının düşmesi, ev içinde yalnız olmayı isteme, enerji ve kilo kaybı gibi özellikler görülebilir. Bir anne veya baba olarak sıralanan özellikleri çocuğunuz-da gözlemliyorsanız, öncelikle çocuğunuzu yargılamadan anlamaya çalışmalısınız. Ayrı-ca bir uzmanla görüşüp çocuğunuzun yardım almasını sağlamalısınız. Bir gencin madde ba-ğımlılığına bulaşmaması için;

• Yakın, güvenli, anlayışlı, sevecen bir aile ortamı ve yakın çevre oluşturulmalıdır. • Aile, okul, iş çevresinde bireylere destek sağlan-malıdır. • Etkin bir eğitim planı hazırlanmalı-dır. • Madde kullanmaya yönelten kişilik yapı-sı, toplumsal nedenler saptanarak yaşadığı or-tam (aile-okul-işyeri) içinde çözümler aranmalı-dır. • Çocukluk yıllarında serbest zaman eğiti-

mine önem verilerek iyi değerlendirilmesine alıştırılmalıdır. • Boş zamanlarını etkin, yara-tıcı ve yapıcı bir şekilde değerlendirmesi için uygun yerler hazırlanmalıdır.(spor salonları, yüzme havuzları, oyun sahaları) • İlgili kuru-luşların birbirleri ile işbirliği yapmaları ve eş-güdüm içinde çalışmaları sağlanmalıdır. • İle-tişim araçları ile madde bağımlılığının öne-mi ve tehlikeleri vurgulanmalı, tehlikeler tüm gerçekliği ile anlatılmalıdır.

Madde Bağımlığının Tedavisi

Alkol, uyuşturucu ve uyarıcı maddelere ba-ğımlı olanların tedavisinde amaç yeniden ço-cukları topluma kazandırmaktır. Madde al-maya yol açan ruhsal nedenler ruhsal teda-vi yöntemleri ile giderilmelidir. Ruhsal teda-vi yöntemlerinin yeterince uygulanmaması, toplumsal sorunların çözümlenememesi ki-şiyi tekrar madde almaya itebilir. Tedavinin başarısı erken başlanmasına bağlıdır. Her-hangi bir maddeyi kullandığı anlaşılan ço-cukla ailesi erken ilgilenmeli, hemen dokto-ra bir psikologa veya Rehberlik ve Araştırma Merkezine götürülmelidir.

Anne ve babalar ne yapmalı?

Çocuklarınızı uyuşturucu kullanımına karşı korumak sizin en büyük görevinizdir. Bu gö-revi yapmak, topluma ve geleceğinize karşı so-rumluluklarınızı yerine getirmeniz demek-tir. • İçki, uyuşturucu, kumar, şans oyunla-rı, sapıklık, fuhuş, evden kaçma, gibi faaliyet-lerin tümünü besleyen, ortaya çıkaran ortama uyuşturucu kültürü denir. • Anne ve babaları olarak çocuklarınıza ahlak bakımından iyi ör-nek olmalısınız. • Çocuğa yeteri kadar sevgi,

gösterilmelidir. • Kardeşler arasında ayrım ya-pılmamalıdır. • Çocuğun büyüyeceği çevreye önem verilmelidir. • İyi arkadaş seçimi öğretil-melidir. • Günlük gereksinmesine göre harçlık verilmelidir. • Çocuğun gereksinimleri ailenin ekonomik koşulları ölçüsünde yeterince kar-şılanmalıdır. • Çocuğun güven duygusu ge-liştirilmelidir. • Evdeki büyükler çocuklarına iyi örnek olmalıdırlar.(Evde aşırı alkol tüketimi çocuk üzerinde olumsuz etki yapar). • Çocu-ğunuzun kişilik kazanmasına yardımcı olup, onların kendilerine güvenini sağlamalısınız. • Kuvvetli iradeye sahip olmaları için rehber ol-malı, sizin isteğiniz konularda başarılı olama-yabileceklerini düşünerek başarılı olabilecek-leri alanı bulmalarına yardımcı olmalısınız. • Çocuklarınızın meseleleriyle yakında ilgilenip, onlara yeterli zaman ayırmalı, şefkat ve mer-hamet göstermelisiniz. • Çocuklarınızın aile şefkati ile otoritesini benliklerinde aynı oran-da hissetmelerini sağlayacak özen ve dikkati göstermelisiniz. • Çocuklarınıza iyi bir terbi-ye vermelisiniz. Onları, mili ve manevi konu-larda aydınlatmalısınız. Bu anlatımınız onların uyuşturucudan uzak durmalarını sağlayacak-tır. • Çocuklarınızın, uyuşturucu batağına yu-varlanmalarına vesile olabilecek kötü örnek-lerin ve özendiricilerin yuvalandığı birahane, meyhane, diskotek, kahvehane gibi yerlerden uzak tutmalısınız. • Bütün uğraşlarınıza rağ-men uyuşturucunun pençesine düşen çocuk-larınızın kurtulmalarına destek olmalı, gerek-li tedavilerinin yapılması hususunda yardımcı olmalısınız. • Uyuşturucu kullandığını tespit etmeniz halinde; önce kötü arkadaş grubun-dan ayırmalı, uzman psikiyatrislerin önerileri doğrultusunda tedavilerini sağlamalısınız. 25

24GENÇLER ALKOL VE MADDE KULLANIMINA TOPLUMSAL OLARAK KABUL EDİLMİŞ Sİ-

GARA VE ALKOLLE BAŞLAMAKTA, BAĞIM-LI OLMA RİSKİNİ TAŞIYANLAR ZAMANLA ÖTEKİ MADDELERE GEÇMEKTEDİR.“

Page 27: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

şanmış ya da birinin hayatta olmadığı tek ebeveynli aileler etkili olmaktadır.

Fizyolojik ve Farmakolojik Etkenler

Alkol, morfin ve barbütürat (uyku ilaçları-sıkıntı giderici ilaçlar-ağrı giderici ilaçlarların yapımın-da kullanılan kimyasal bir maddedir.) gibi mad-deler çok güçlü bağımlılık yapıcıdırlar. Bu mad-denin bir veya daha fazla alınması ve dozun ar-tırılması sonucu bağımlılık ortaya çıkar.

Çocuğunuzun bu maddelerden herhan-gi birini kullanmasından şüpheleniyorsanız, ancak emin olamıyor musunuz? Uyuşturu-cu madde kullanan gençte gözlemlenebilecek bazı değişiklikler şunlardır: Yürümede zorluk, terleme, sorumluluktan kaçma, aşırı para har-cama, aile tarafından tanınmayan arkadaşlar edinme, ellerde titreme, konuşmada güçlük çekme, yorgunluk, halsizlik, aşırı kaygılar, ge-

reksiz tepkiler, aşırı sinirlilik, tutarsızlık, dav-ranışlarda dengesizlik, ani ortaya çıkan dav-ranış değişiklikleri, okul başarısının düşmesi, ev içinde yalnız olmayı isteme, enerji ve kilo kaybı gibi özellikler görülebilir. Bir anne veya baba olarak sıralanan özellikleri çocuğunuz-da gözlemliyorsanız, öncelikle çocuğunuzu yargılamadan anlamaya çalışmalısınız. Ayrı-ca bir uzmanla görüşüp çocuğunuzun yardım almasını sağlamalısınız. Bir gencin madde ba-ğımlılığına bulaşmaması için;

• Yakın, güvenli, anlayışlı, sevecen bir aile ortamı ve yakın çevre oluşturulmalıdır. • Aile, okul, iş çevresinde bireylere destek sağlan-malıdır. • Etkin bir eğitim planı hazırlanmalı-dır. • Madde kullanmaya yönelten kişilik yapı-sı, toplumsal nedenler saptanarak yaşadığı or-tam (aile-okul-işyeri) içinde çözümler aranmalı-dır. • Çocukluk yıllarında serbest zaman eğiti-

mine önem verilerek iyi değerlendirilmesine alıştırılmalıdır. • Boş zamanlarını etkin, yara-tıcı ve yapıcı bir şekilde değerlendirmesi için uygun yerler hazırlanmalıdır.(spor salonları, yüzme havuzları, oyun sahaları) • İlgili kuru-luşların birbirleri ile işbirliği yapmaları ve eş-güdüm içinde çalışmaları sağlanmalıdır. • İle-tişim araçları ile madde bağımlılığının öne-mi ve tehlikeleri vurgulanmalı, tehlikeler tüm gerçekliği ile anlatılmalıdır.

Madde Bağımlığının Tedavisi

Alkol, uyuşturucu ve uyarıcı maddelere ba-ğımlı olanların tedavisinde amaç yeniden ço-cukları topluma kazandırmaktır. Madde al-maya yol açan ruhsal nedenler ruhsal teda-vi yöntemleri ile giderilmelidir. Ruhsal teda-vi yöntemlerinin yeterince uygulanmaması, toplumsal sorunların çözümlenememesi ki-şiyi tekrar madde almaya itebilir. Tedavinin başarısı erken başlanmasına bağlıdır. Her-hangi bir maddeyi kullandığı anlaşılan ço-cukla ailesi erken ilgilenmeli, hemen dokto-ra bir psikologa veya Rehberlik ve Araştırma Merkezine götürülmelidir.

Anne ve babalar ne yapmalı?

Çocuklarınızı uyuşturucu kullanımına karşı korumak sizin en büyük görevinizdir. Bu gö-revi yapmak, topluma ve geleceğinize karşı so-rumluluklarınızı yerine getirmeniz demek-tir. • İçki, uyuşturucu, kumar, şans oyunla-rı, sapıklık, fuhuş, evden kaçma, gibi faaliyet-lerin tümünü besleyen, ortaya çıkaran ortama uyuşturucu kültürü denir. • Anne ve babaları olarak çocuklarınıza ahlak bakımından iyi ör-nek olmalısınız. • Çocuğa yeteri kadar sevgi,

gösterilmelidir. • Kardeşler arasında ayrım ya-pılmamalıdır. • Çocuğun büyüyeceği çevreye önem verilmelidir. • İyi arkadaş seçimi öğretil-melidir. • Günlük gereksinmesine göre harçlık verilmelidir. • Çocuğun gereksinimleri ailenin ekonomik koşulları ölçüsünde yeterince kar-şılanmalıdır. • Çocuğun güven duygusu ge-liştirilmelidir. • Evdeki büyükler çocuklarına iyi örnek olmalıdırlar.(Evde aşırı alkol tüketimi çocuk üzerinde olumsuz etki yapar). • Çocu-ğunuzun kişilik kazanmasına yardımcı olup, onların kendilerine güvenini sağlamalısınız. • Kuvvetli iradeye sahip olmaları için rehber ol-malı, sizin isteğiniz konularda başarılı olama-yabileceklerini düşünerek başarılı olabilecek-leri alanı bulmalarına yardımcı olmalısınız. • Çocuklarınızın meseleleriyle yakında ilgilenip, onlara yeterli zaman ayırmalı, şefkat ve mer-hamet göstermelisiniz. • Çocuklarınızın aile şefkati ile otoritesini benliklerinde aynı oran-da hissetmelerini sağlayacak özen ve dikkati göstermelisiniz. • Çocuklarınıza iyi bir terbi-ye vermelisiniz. Onları, mili ve manevi konu-larda aydınlatmalısınız. Bu anlatımınız onların uyuşturucudan uzak durmalarını sağlayacak-tır. • Çocuklarınızın, uyuşturucu batağına yu-varlanmalarına vesile olabilecek kötü örnek-lerin ve özendiricilerin yuvalandığı birahane, meyhane, diskotek, kahvehane gibi yerlerden uzak tutmalısınız. • Bütün uğraşlarınıza rağ-men uyuşturucunun pençesine düşen çocuk-larınızın kurtulmalarına destek olmalı, gerek-li tedavilerinin yapılması hususunda yardımcı olmalısınız. • Uyuşturucu kullandığını tespit etmeniz halinde; önce kötü arkadaş grubun-dan ayırmalı, uzman psikiyatrislerin önerileri doğrultusunda tedavilerini sağlamalısınız. 25

24GENÇLER ALKOL VE MADDE KULLANIMINA TOPLUMSAL OLARAK KABUL EDİLMİŞ Sİ-

GARA VE ALKOLLE BAŞLAMAKTA, BAĞIM-LI OLMA RİSKİNİ TAŞIYANLAR ZAMANLA ÖTEKİ MADDELERE GEÇMEKTEDİR.“

Page 28: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

işinin kullandığı madde üzerinde kont-rolünü kaybederek, ruh ve- veya fiziksel sağlığını olumsuz yönde etkilediğinin far-kında olmasına rağmen, o maddeyi kul-lanmaya devam etme durumu olup hem beyni hem de davranışları etkileyen bir hastalıktır. Her maddenin bağımlılığı ken-dine has özellikler gösterir. Örneğin; al-kol yoğun ölçüde fiziksel bağımlılık ya-parken, sigara daha çok psikolojik bağım-lılığa sebep olmaktadır. Dünya Sağlık Ör-gütü ( WHO ) düzenli olarak günde en az bir adet sigara içmeyi sigara bağımlılı-ğı olarak tanımlamaktadır. Yine WHO’ya göre, “içkinin işine engel olduğunu de-ğil de, işinin içmesine engel olduğunu dü-şünmeye başlayan kişi alkoliktir.”

Kristof Kolomb’un Amerika’yı keş-fetmesiyle yerlilerden öğrenilen tütün içme alışkanlığı kısa sürede yaygınlaş-mıştır. 20. yüzyılın başlarında ise, tütü-nün kâğıda sarılarak üretilmeye başlan-masıyla hız kazanmıştır. Sigara, dün-yada ve ülkemizde ciddi bir halk sağlı-ğı sorunudur. Sigara ve tütün 4000’den fazla sititoksik ( hücre öldürücü), mu-tajenik ( hücrenin yapısını bozucu ) ve karsinojenik (kanser yapıcı) madde içermektedir. Sigara içen kişilerde, du-

man solunmasına bağlı olarak, ağız, bu-run, gırtlak ve tüm solunum yolların-da kanser gelişebilir. Sigaranın içinde bu-lunan nikotin, bağımlılığı sağlayan en önemli maddedir. Nikotin, hem vücut-taki bazı sinir hücrelerini uyarır hem de baskılar. Ayrıca nikotin, mideden asit if-razını da arttırır, pankreas salgısını azal-tır ve mide ülserlerinin sebepleri arasın-da yer almakla beraber iştahı keser ve vücudun hormonel faaliyetlerini bozar.

Sigaranın Etkileri

Sigara içimi ile koroner kalp hastalığı ve akciğer kanseri arasında güçlü bir ilişki bulunmaktadır. Sigaraya başlama yaşı, içilen sigara sayısı ve alınan nefesin de-rinliği önem taşımaktadır. Sigara içimiy-le, normal akciğer yapısı modifiye ola-rak, kansere dönüşür. Sigara içenlerde, kronik öksürük, balgam ve nefes darlı-ğı görülür. Ayrıca, solunum yolu enfek-siyonlarına ve ameliyat sonrası komp-likasyonlara bu kişilerde daha sık rast-lanır. Ağız kokusu, diş ve diş eti hasta-lıkları, diş kaybı ve tat alma duyusun-da bozulmalar görülmekle beraber be-yin hücrelerinin ölümüne ve hafıza za-yıflığına ( Alzheimer ) sebep olur. Siga-

R A B İ A A K S O Y

Psikolog

SAĞLIK GÖREVLİLERİ VE BAĞIMLILIK

K

26

Page 29: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

işinin kullandığı madde üzerinde kont-rolünü kaybederek, ruh ve- veya fiziksel sağlığını olumsuz yönde etkilediğinin far-kında olmasına rağmen, o maddeyi kul-lanmaya devam etme durumu olup hem beyni hem de davranışları etkileyen bir hastalıktır. Her maddenin bağımlılığı ken-dine has özellikler gösterir. Örneğin; al-kol yoğun ölçüde fiziksel bağımlılık ya-parken, sigara daha çok psikolojik bağım-lılığa sebep olmaktadır. Dünya Sağlık Ör-gütü ( WHO ) düzenli olarak günde en az bir adet sigara içmeyi sigara bağımlılı-ğı olarak tanımlamaktadır. Yine WHO’ya göre, “içkinin işine engel olduğunu de-ğil de, işinin içmesine engel olduğunu dü-şünmeye başlayan kişi alkoliktir.”

Kristof Kolomb’un Amerika’yı keş-fetmesiyle yerlilerden öğrenilen tütün içme alışkanlığı kısa sürede yaygınlaş-mıştır. 20. yüzyılın başlarında ise, tütü-nün kâğıda sarılarak üretilmeye başlan-masıyla hız kazanmıştır. Sigara, dün-yada ve ülkemizde ciddi bir halk sağlı-ğı sorunudur. Sigara ve tütün 4000’den fazla sititoksik ( hücre öldürücü), mu-tajenik ( hücrenin yapısını bozucu ) ve karsinojenik (kanser yapıcı) madde içermektedir. Sigara içen kişilerde, du-

man solunmasına bağlı olarak, ağız, bu-run, gırtlak ve tüm solunum yolların-da kanser gelişebilir. Sigaranın içinde bu-lunan nikotin, bağımlılığı sağlayan en önemli maddedir. Nikotin, hem vücut-taki bazı sinir hücrelerini uyarır hem de baskılar. Ayrıca nikotin, mideden asit if-razını da arttırır, pankreas salgısını azal-tır ve mide ülserlerinin sebepleri arasın-da yer almakla beraber iştahı keser ve vücudun hormonel faaliyetlerini bozar.

Sigaranın Etkileri

Sigara içimi ile koroner kalp hastalığı ve akciğer kanseri arasında güçlü bir ilişki bulunmaktadır. Sigaraya başlama yaşı, içilen sigara sayısı ve alınan nefesin de-rinliği önem taşımaktadır. Sigara içimiy-le, normal akciğer yapısı modifiye ola-rak, kansere dönüşür. Sigara içenlerde, kronik öksürük, balgam ve nefes darlı-ğı görülür. Ayrıca, solunum yolu enfek-siyonlarına ve ameliyat sonrası komp-likasyonlara bu kişilerde daha sık rast-lanır. Ağız kokusu, diş ve diş eti hasta-lıkları, diş kaybı ve tat alma duyusun-da bozulmalar görülmekle beraber be-yin hücrelerinin ölümüne ve hafıza za-yıflığına ( Alzheimer ) sebep olur. Siga-

R A B İ A A K S O Y

Psikolog

SAĞLIK GÖREVLİLERİ VE BAĞIMLILIK

K

26

Page 30: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

ra içen bayanlarda, rahim ve yumurtalık kı-sırlığı, erken menopoz ve rahim kanseri gibi tehlikeler görülür ayrıca, zamanla deri ya-pısının bozulmasına ve kırışıklıklara da yol açar. 1964 yılında, sigara içimiyle akciğer kanseri arasında nedensel bir ilişki varlığı gösterilmiştir daha sonraki yıllarda ise; net ilişkiler tanımlanmıştır. İçilen sigara mikta-rı ile içilen süre, başlama yaşı ve içilen siga-ranın tipi riski belirlemektedir. Günde bir paket sigara içenlerde akciğer kanserine ya-kalanma riski 10 kat fazlayken, günde 2 pa-ket içenlerde bu riskin 25 kat arttığı yapılan araştırmalar sonucunda tespit edilmiştir.

İlk olarak alkolün nerede, ne zaman ve nasıl bulunduğu kesin olarak bilinmemekte-dir. Ancak, meyve ve sebzelerde doğal olarak oluşan alkolün tarih öncesi insanların bunla-rı yemesiyle tesadüfen bulunduğu sanılmak-tadır. Alkol kelimesi, Arapça bir kelime olan “alkhul” den gelmektedir ve esans, öz, cevher

anlamlarını taşımaktadır. Mısırlılar ve eski Yunanlılar tarafından kullanıldığı çeşitli bel-ge ve kaynaklarla tespit edilmiştir.

Alkolün Zararları

Alkol bağımlılığı, kişinin yaşam süresini 10-15 yıl kadar kısaltmaktadır ve alkol, her yıl binlerce ölüme ve öldürücü olmayan ya-ralanmalara yol açmaktadır. Alkol, karaci-ğer, pankreas, beyin ve dolaşım sistemine za-rar verir. Alkolün beyin ve sinir sistemi üze-rinde ciddi anlamda olumsuz etkileri vardır, geçici bir bellek kaybına da sebep olabilir. Al-kol kullanımı uyku hijyenini bozar, beynimi-zin aktivitesiyle hafif ve orta uyku derinliği süreçlerinden, rüya gördüğümüz uyku döne-mine geçeriz. Bu dönemi REM (hızlı göz ha-reketleri) dönemi olarak adlandırırız. REM döneminin gerek fiziksel gerekse ruhsal sağ-lığımız açısından önemi büyüktür. Maale-sef, alkolün anestezik etkisi beynin yeterince

REM uyku sürecini oluşturmasını etkiler ve bu durum da alkol kullanan kişilerin sabahları yorgun uyanmasına sebep olur.

İnsan vücudundaki gerek biyolojik gerekse sinir ve ruh bozukluklarına ve bağımlılık gibi hastalıklara karşı, bireyle-ri bu hastalıklardan kurtulma ve korun-ma yolları konusunda doğru ve isabetli mücadeleyi gerçekleştirmede, gerekli te-daviyi uygulamada ve denetlemede en büyük görev sağlık mensuplarına aittir.

Özellikle, insanın ruhunu ve bedeni-ni teslim alarak, dünyasını karartan ba-ğımlılığın, her çeşidiyle mücadelede, tıb-bi ve psikolojik anlamda sağlık görev-lileri büyük ve ağır sorumluluk üstlen-mektedirler. Hastalığın adı ne olursa ol-sun, bireyin tedavi konusunda arzu etti-ği tek şey, güven duyacağı bir sağlık ele-manına gitmek ve onun uygulayacağı tedaviyle sağlığına kavuşmaktır.

Bağımlı bireyler çevrelerinden çok çabuk etkilenirler, çünkü bağımlılara hâkim olan ruh hali; irade zayıflığı, ka-rarsızlık, tavır koyamamak ve çabuk kanmaktır. Bu nedenle, bağımlıların çev-resi onların bağımlılıktan kurtulmalarına da devamına da sebebiyet verebilir.

Bağımlı kişiler, zaman zaman bu has-talığın pençesinden kurtulamayacakları-nı ruhlarının derinliklerinde hissetseler

de, içlerindeki ümit kuşuna yenik düş-tüklerinde, onları bu illetten sadece sağ-lık mensuplarının kurtaracaklarına ina-nırlar… Bu inanç, sağlık görevlilerini on-ların gözünde mükemmel kılar.

Bu nedenle, her sınıftan sağlık men-subunun bağımlı hastalara karşı olduk-ça dikkatli, ölçülü ve örnek davranışlar çerçevesinde, öncelikle bağımlı kişiye gü-ven vermelidir. Bir sağlık mensubu, teda-vi için gelen bir bağımlıya yaklaştığında, alkol veya sigara kokuyorsa, bu paradok-sik durum karşısında, hasta iyileşeceği-ne dair beslediği tüm ümidini kaybeder. Çünkü karşısındaki sağlık görevlisi gö-rüntüsü, aslında tedaviye muhtaç bir ba-ğımlıyı perdelemekten öteye geçememiş-tir. İnsanlığa hizmet konusunda ağır so-rumluluklar yüklenen her sınıftan sağlık görevlileri, öncelikle akla gelebilecek bü-tün bağımlılıklardan uzak durmalı, has-talara karşı örnek yaşantılarının ışığında inanarak konuşmalı ve hastalarıyla arala-rında güven köprüsü kurabilmelidir…

Hareketlerinin sözlerini yansıttığı böyle bir sağlık görevlisinin uygulayacağı tedaviyle, bağımlılık; maziye gömülen acı bir hatıra olarak bir daha hiç alevlenme-yecek şekilde küllenmeye mahkûm olur.

Unutulmamalıdır ki; bütün bağımlı-lıklar pişmanlıkla sonuçlanır… 29

BİR SAĞLIK MENSUBU, TE-DAVİ İÇİN GELEN BİR BAĞIM-LIYA YAKLAŞTIĞINDA, AL-

KOL VEYA SİGARA KOKUYORSA, BU PA-RADOKSİK DURUM KARŞISINDA, HASTA İYİLEŞECEĞİNE DAİR BESLEDİĞİ TÜM ÜMİ-DİNİ KAYBEDER. ÇÜNKÜ KARŞISINDAKİ SAĞLIK GÖREVLİSİ GÖRÜNTÜSÜ, ASLINDA TEDAVİYE MUHTAÇ BİR BAĞIMLIYI PER-DELEMEKTEN ÖTEYE GEÇEMEMİŞTİR.

Page 31: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

ra içen bayanlarda, rahim ve yumurtalık kı-sırlığı, erken menopoz ve rahim kanseri gibi tehlikeler görülür ayrıca, zamanla deri ya-pısının bozulmasına ve kırışıklıklara da yol açar. 1964 yılında, sigara içimiyle akciğer kanseri arasında nedensel bir ilişki varlığı gösterilmiştir daha sonraki yıllarda ise; net ilişkiler tanımlanmıştır. İçilen sigara mikta-rı ile içilen süre, başlama yaşı ve içilen siga-ranın tipi riski belirlemektedir. Günde bir paket sigara içenlerde akciğer kanserine ya-kalanma riski 10 kat fazlayken, günde 2 pa-ket içenlerde bu riskin 25 kat arttığı yapılan araştırmalar sonucunda tespit edilmiştir.

İlk olarak alkolün nerede, ne zaman ve nasıl bulunduğu kesin olarak bilinmemekte-dir. Ancak, meyve ve sebzelerde doğal olarak oluşan alkolün tarih öncesi insanların bunla-rı yemesiyle tesadüfen bulunduğu sanılmak-tadır. Alkol kelimesi, Arapça bir kelime olan “alkhul” den gelmektedir ve esans, öz, cevher

anlamlarını taşımaktadır. Mısırlılar ve eski Yunanlılar tarafından kullanıldığı çeşitli bel-ge ve kaynaklarla tespit edilmiştir.

Alkolün Zararları

Alkol bağımlılığı, kişinin yaşam süresini 10-15 yıl kadar kısaltmaktadır ve alkol, her yıl binlerce ölüme ve öldürücü olmayan ya-ralanmalara yol açmaktadır. Alkol, karaci-ğer, pankreas, beyin ve dolaşım sistemine za-rar verir. Alkolün beyin ve sinir sistemi üze-rinde ciddi anlamda olumsuz etkileri vardır, geçici bir bellek kaybına da sebep olabilir. Al-kol kullanımı uyku hijyenini bozar, beynimi-zin aktivitesiyle hafif ve orta uyku derinliği süreçlerinden, rüya gördüğümüz uyku döne-mine geçeriz. Bu dönemi REM (hızlı göz ha-reketleri) dönemi olarak adlandırırız. REM döneminin gerek fiziksel gerekse ruhsal sağ-lığımız açısından önemi büyüktür. Maale-sef, alkolün anestezik etkisi beynin yeterince

REM uyku sürecini oluşturmasını etkiler ve bu durum da alkol kullanan kişilerin sabahları yorgun uyanmasına sebep olur.

İnsan vücudundaki gerek biyolojik gerekse sinir ve ruh bozukluklarına ve bağımlılık gibi hastalıklara karşı, bireyle-ri bu hastalıklardan kurtulma ve korun-ma yolları konusunda doğru ve isabetli mücadeleyi gerçekleştirmede, gerekli te-daviyi uygulamada ve denetlemede en büyük görev sağlık mensuplarına aittir.

Özellikle, insanın ruhunu ve bedeni-ni teslim alarak, dünyasını karartan ba-ğımlılığın, her çeşidiyle mücadelede, tıb-bi ve psikolojik anlamda sağlık görev-lileri büyük ve ağır sorumluluk üstlen-mektedirler. Hastalığın adı ne olursa ol-sun, bireyin tedavi konusunda arzu etti-ği tek şey, güven duyacağı bir sağlık ele-manına gitmek ve onun uygulayacağı tedaviyle sağlığına kavuşmaktır.

Bağımlı bireyler çevrelerinden çok çabuk etkilenirler, çünkü bağımlılara hâkim olan ruh hali; irade zayıflığı, ka-rarsızlık, tavır koyamamak ve çabuk kanmaktır. Bu nedenle, bağımlıların çev-resi onların bağımlılıktan kurtulmalarına da devamına da sebebiyet verebilir.

Bağımlı kişiler, zaman zaman bu has-talığın pençesinden kurtulamayacakları-nı ruhlarının derinliklerinde hissetseler

de, içlerindeki ümit kuşuna yenik düş-tüklerinde, onları bu illetten sadece sağ-lık mensuplarının kurtaracaklarına ina-nırlar… Bu inanç, sağlık görevlilerini on-ların gözünde mükemmel kılar.

Bu nedenle, her sınıftan sağlık men-subunun bağımlı hastalara karşı olduk-ça dikkatli, ölçülü ve örnek davranışlar çerçevesinde, öncelikle bağımlı kişiye gü-ven vermelidir. Bir sağlık mensubu, teda-vi için gelen bir bağımlıya yaklaştığında, alkol veya sigara kokuyorsa, bu paradok-sik durum karşısında, hasta iyileşeceği-ne dair beslediği tüm ümidini kaybeder. Çünkü karşısındaki sağlık görevlisi gö-rüntüsü, aslında tedaviye muhtaç bir ba-ğımlıyı perdelemekten öteye geçememiş-tir. İnsanlığa hizmet konusunda ağır so-rumluluklar yüklenen her sınıftan sağlık görevlileri, öncelikle akla gelebilecek bü-tün bağımlılıklardan uzak durmalı, has-talara karşı örnek yaşantılarının ışığında inanarak konuşmalı ve hastalarıyla arala-rında güven köprüsü kurabilmelidir…

Hareketlerinin sözlerini yansıttığı böyle bir sağlık görevlisinin uygulayacağı tedaviyle, bağımlılık; maziye gömülen acı bir hatıra olarak bir daha hiç alevlenme-yecek şekilde küllenmeye mahkûm olur.

Unutulmamalıdır ki; bütün bağımlı-lıklar pişmanlıkla sonuçlanır… 29

BİR SAĞLIK MENSUBU, TE-DAVİ İÇİN GELEN BİR BAĞIM-LIYA YAKLAŞTIĞINDA, AL-

KOL VEYA SİGARA KOKUYORSA, BU PA-RADOKSİK DURUM KARŞISINDA, HASTA İYİLEŞECEĞİNE DAİR BESLEDİĞİ TÜM ÜMİ-DİNİ KAYBEDER. ÇÜNKÜ KARŞISINDAKİ SAĞLIK GÖREVLİSİ GÖRÜNTÜSÜ, ASLINDA TEDAVİYE MUHTAÇ BİR BAĞIMLIYI PER-DELEMEKTEN ÖTEYE GEÇEMEMİŞTİR.

Page 32: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

31

Aile terapisi nedir? Hangi durumlarda bu tür tera-piye ihtiyaç duyulur?Aile nedir? Önce bundan başlamamız lazım. Bir düşünür çok güzel bir şey söylemiş. Çok da kullanırım bu sözü. Aile kralların dahi içine giremeyeceği, müdahale edemeyeceği bir kaledir. Aile kavramı kadın ve erkeğin ev-lilik kurumuna adım atmaları ile başlar. Aile terapisinde bizler neler yapıyoruz? Hepimizi farklı anneler, babalar yetiştiriyor. Hepimizin çocukluğu farklı, yetiştiğimiz büyüdüğümüz ortam farklı. Güneşi ne kadar teninizde his-settiğiniz kadar bizi diğerlerinden ayıran mil-yarlarca fark var. Aile terapisinde yaptığımız şey şu: İki farklı kültürden ve alt yapıdan gel-miş insan birleşiyor. Ne siyah ne beyaz orta noktada buluşuyor. O noktada buluşurken

bazen problemler yaşıyorlar. Yaşamayanlar da var tabi. Şimdi yaşayan insanlar çocuk-larını büyütürken de daha büyük sorunlar-la karşılaşabiliyorlar. Kadın ve erkek birbirle-rine âşık olduklarında aslında bazı pürüzler de çıkabiliyor. Birbirlerini değiştirmeye çalı-şırlar. Sorunlar çıkar. ‘Neyse ya ben onu çok seviyorum, problem değil, bu sorunu tolere edebilirim.’ deyip yeri geldiğinde ‘şiddet eği-limi hissediyorum ama problem değil’ bile demeye başlar çiftler. Çocuk olduğu zaman…Çocuk olduğu zaman bu durum değişir. Ço-cuk en büyük zaaf noktasıdır. “Bana yapabilir-sin ama çocuğuma asla.” İşte o noktada anne ve baba sorumluluk dâhilinde doğru davran-maya çalışır. Ve çatışmalar başlar. “Hayır, ben

anneyim, sen babasın; benim doğrum bu senin yanlışın buysa eğer”. Bu noktada profesyonel destek alan çok akıllı ve bilinçli insanlar gör-düm. Bize genelde başvururlar. Başvurdukla-rında da şunu fark etmeye çalışırlar: “Acaba ben bir takım şeyleri yanlış mı yapıyorum yoksa as-lında yanlış yok da doğruyu nasıl daha güzel çocuğuma gösterebilirim” diye. Genelde ilk se-ansta aile üyelerinde çocuk, anne, baba ne sı-kıntı oluşturuyorsa onu onların ağzından din-lerim. Normalde gündelik hayatımızda hiç bi-rimiz başkalarına baktığımız kadar aynaya bakmıyoruz. Bu nedenle kendimizi tanımadı-ğımız gerçeğinden yola çıkarak bireysel seans-lara başlarız. Orada benim bilinçaltı çalışma-larım vazgeçilmezlerimdendir. Otepnoz dedi-ğim bir bilinçaltı çalışması yaparım. Ve oradan da yola çıkarak bilimsel olarak dört dörtlük ki-şiyi ve sorunu anlar, analiz eder, çözer; kişilik özelliklerinde aile içerisinde problem oluştu-ran, çatışmaya sebep olan ne varsa onu ortaya çıkarırım. Sonrasında da aileyi bir araya geti-rir ve yolunuz açık olsun derim. Aile üyelerinin ilişkileri, sorumluluklarının ele alındı-ğı bu terapiler sorunlara cevap verebiliyor mu? İste-nen sonuçlar alınabiliyor mu?Eğer benim gibi başarı takıntısı olan bir tera-pistle çalışıyorsanız mecburen öyle oluyor. Ben buraya gelip de mutsuz ayrılan tek bir kişi tanı-mıyorum. Tedavisine devam eden, bırakmayan ve istediği sonucu alamayan tek bir kişi, tek bir aile ile karşılaşmadım. Kişi de iş bitiyor o zaman?Tamamıyla. Zaten insanlar hazır oldukları-nı hissettikleri zaman buraya gelirler. Sizin ha-yatınızda da vardır. “Ya onun terapiste gitme-sini düşünüyorum ama gelmiyor, ne yapaca-ğım ben?” Ben derim ki “O hazır olduğunda koşarak gelecek.” Hazır olmadığında zorla gel-se bile kendini bana teslim etmeyecek. Bu ne-denle gelenler genelde hazırdır ve çözüme ko-şarak giderler.Aile terapisinin grup veya bireysel terapiden farkı nedir?Aile terapisinin grup terapisinden farkı; grupta-ki üyelerin ihtiyacı, dinamiği neyse öncelik on-lara yapılır. Grup güvenle ilgili genel geçer bir sorun yaşıyorsa, bireysel konu kıskançlık, öfke olsa bilse grup sayısının ortalamasına bakıla-

Ailede ilgi eksikliği çocukta bağımlılığın yolunu açar

söyleşi

S Ö Y L E Ş İ S Ü M E Y Y A O L C A Y F O T O Ğ R A F E F E H A K A N B A L C I

Çocuğu, insanı dünyaya getiren yer aile. Aileyi oluşturan kişiler kadın ve erkek. Kadın ve erkek ilişkisinde bir şeyler daha evlenmeden çözülürse; sağlıklı bireyler, bağımlı olmayan bireyler dünyaya gelir. Uzm. Psikoterapist Esin Nur Akyıldız’ı Tarabya’da bulunan Ena-Therapia Terapi Merkezi’nde ziyaret ettik. Ortama da kendi heyecanını ve enerjisini vermiş Nur Akyıldız. Biz de bu güzel atmosferde madde bağımlısı ergenlerde ve ailelerde aile terapisiyle ailelerin çocuklarına bağımlılık yönünden verecekleri eğitimde dikkat etmeleri gereken hususlar üzerine Esin Nur Akyıldız’la bilgilendirici bir söyleşi gerçekleştirdik.

U Z M . P S İ K O T E R A P İ S T E S İ N N U R A K Y I L D I Z :

Page 33: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

31

Aile terapisi nedir? Hangi durumlarda bu tür tera-piye ihtiyaç duyulur?Aile nedir? Önce bundan başlamamız lazım. Bir düşünür çok güzel bir şey söylemiş. Çok da kullanırım bu sözü. Aile kralların dahi içine giremeyeceği, müdahale edemeyeceği bir kaledir. Aile kavramı kadın ve erkeğin ev-lilik kurumuna adım atmaları ile başlar. Aile terapisinde bizler neler yapıyoruz? Hepimizi farklı anneler, babalar yetiştiriyor. Hepimizin çocukluğu farklı, yetiştiğimiz büyüdüğümüz ortam farklı. Güneşi ne kadar teninizde his-settiğiniz kadar bizi diğerlerinden ayıran mil-yarlarca fark var. Aile terapisinde yaptığımız şey şu: İki farklı kültürden ve alt yapıdan gel-miş insan birleşiyor. Ne siyah ne beyaz orta noktada buluşuyor. O noktada buluşurken

bazen problemler yaşıyorlar. Yaşamayanlar da var tabi. Şimdi yaşayan insanlar çocuk-larını büyütürken de daha büyük sorunlar-la karşılaşabiliyorlar. Kadın ve erkek birbirle-rine âşık olduklarında aslında bazı pürüzler de çıkabiliyor. Birbirlerini değiştirmeye çalı-şırlar. Sorunlar çıkar. ‘Neyse ya ben onu çok seviyorum, problem değil, bu sorunu tolere edebilirim.’ deyip yeri geldiğinde ‘şiddet eği-limi hissediyorum ama problem değil’ bile demeye başlar çiftler. Çocuk olduğu zaman…Çocuk olduğu zaman bu durum değişir. Ço-cuk en büyük zaaf noktasıdır. “Bana yapabilir-sin ama çocuğuma asla.” İşte o noktada anne ve baba sorumluluk dâhilinde doğru davran-maya çalışır. Ve çatışmalar başlar. “Hayır, ben

anneyim, sen babasın; benim doğrum bu senin yanlışın buysa eğer”. Bu noktada profesyonel destek alan çok akıllı ve bilinçli insanlar gör-düm. Bize genelde başvururlar. Başvurdukla-rında da şunu fark etmeye çalışırlar: “Acaba ben bir takım şeyleri yanlış mı yapıyorum yoksa as-lında yanlış yok da doğruyu nasıl daha güzel çocuğuma gösterebilirim” diye. Genelde ilk se-ansta aile üyelerinde çocuk, anne, baba ne sı-kıntı oluşturuyorsa onu onların ağzından din-lerim. Normalde gündelik hayatımızda hiç bi-rimiz başkalarına baktığımız kadar aynaya bakmıyoruz. Bu nedenle kendimizi tanımadı-ğımız gerçeğinden yola çıkarak bireysel seans-lara başlarız. Orada benim bilinçaltı çalışma-larım vazgeçilmezlerimdendir. Otepnoz dedi-ğim bir bilinçaltı çalışması yaparım. Ve oradan da yola çıkarak bilimsel olarak dört dörtlük ki-şiyi ve sorunu anlar, analiz eder, çözer; kişilik özelliklerinde aile içerisinde problem oluştu-ran, çatışmaya sebep olan ne varsa onu ortaya çıkarırım. Sonrasında da aileyi bir araya geti-rir ve yolunuz açık olsun derim. Aile üyelerinin ilişkileri, sorumluluklarının ele alındı-ğı bu terapiler sorunlara cevap verebiliyor mu? İste-nen sonuçlar alınabiliyor mu?Eğer benim gibi başarı takıntısı olan bir tera-pistle çalışıyorsanız mecburen öyle oluyor. Ben buraya gelip de mutsuz ayrılan tek bir kişi tanı-mıyorum. Tedavisine devam eden, bırakmayan ve istediği sonucu alamayan tek bir kişi, tek bir aile ile karşılaşmadım. Kişi de iş bitiyor o zaman?Tamamıyla. Zaten insanlar hazır oldukları-nı hissettikleri zaman buraya gelirler. Sizin ha-yatınızda da vardır. “Ya onun terapiste gitme-sini düşünüyorum ama gelmiyor, ne yapaca-ğım ben?” Ben derim ki “O hazır olduğunda koşarak gelecek.” Hazır olmadığında zorla gel-se bile kendini bana teslim etmeyecek. Bu ne-denle gelenler genelde hazırdır ve çözüme ko-şarak giderler.Aile terapisinin grup veya bireysel terapiden farkı nedir?Aile terapisinin grup terapisinden farkı; grupta-ki üyelerin ihtiyacı, dinamiği neyse öncelik on-lara yapılır. Grup güvenle ilgili genel geçer bir sorun yaşıyorsa, bireysel konu kıskançlık, öfke olsa bilse grup sayısının ortalamasına bakıla-

Ailede ilgi eksikliği çocukta bağımlılığın yolunu açar

söyleşi

S Ö Y L E Ş İ S Ü M E Y Y A O L C A Y F O T O Ğ R A F E F E H A K A N B A L C I

Çocuğu, insanı dünyaya getiren yer aile. Aileyi oluşturan kişiler kadın ve erkek. Kadın ve erkek ilişkisinde bir şeyler daha evlenmeden çözülürse; sağlıklı bireyler, bağımlı olmayan bireyler dünyaya gelir. Uzm. Psikoterapist Esin Nur Akyıldız’ı Tarabya’da bulunan Ena-Therapia Terapi Merkezi’nde ziyaret ettik. Ortama da kendi heyecanını ve enerjisini vermiş Nur Akyıldız. Biz de bu güzel atmosferde madde bağımlısı ergenlerde ve ailelerde aile terapisiyle ailelerin çocuklarına bağımlılık yönünden verecekleri eğitimde dikkat etmeleri gereken hususlar üzerine Esin Nur Akyıldız’la bilgilendirici bir söyleşi gerçekleştirdik.

U Z M . P S İ K O T E R A P İ S T E S İ N N U R A K Y I L D I Z :

Page 34: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

33

rak, esas ihtiyaç öncelikli hareket edilir. Bi-reyde de bireyin problemi daha detaylı bir şekilde irdelenir. Aslında grup terapilerine bireysel terapide pek çok şeyi çözmüş fa-kat üstüne cilasını atayım, 360 dereceden problemlere bakayım, ben bu sorunda yal-nız mıyım, benden başka insanlar da var mı diye düşünerek hareket eden insanlar gelir. Ve yalnız olmadıklarını gördüklerin-de daha çok güç sahibi olurlar.Şu anda bir madde bağımlısı çocuğun bu du-rumdan kurtulması için aileler bu tür terapi-lere ihtiyaç duyuyorlar. Öncelikle aile açısın-dan ele alacak olursak bir çocuk nasıl bağımlı-lığa bulaşır? Önce bağımlılığın tanımını yapmak gere-kir. Yemek, uyuşturucu, ders, anne, baba, iş gibi olguların hepsi bağımlılık kavramı içerisinde yer alır. Bağımlılık o unsurdan kopamam halidir. Yani onunla bütünleş-mesi ve ondan koptuğunuz anda hayattan da kopacağınız anlamına gelir. O madde-yi kullanmadığımızda o kadar akıllı ola-mayacağımızı düşünmemiz, o kadar akı-cı konuşmayacağımızı düşünmemiz, o ka-dar kendimizi iyi hissetmeyeceğimizi, far-

kımızı ortaya çıkaramayacağımızı düşün-memiz bizi o maddeye bağımlı yapar. Bizi var eden şeyin bir nedenden dolayı var ol-duğunu düşünmemize sebep olur. Bağım-lılığa düşmek aslında bir boşluk değil, ek-sikliktir. Şimdi aileye dönecek olursak; ai-lede bir şeylerin eksikliğini hissediyorsa çocuk, anlaşılmıyorsa, anne, babayla ileti-şime geçemiyorsa, çocuğun ihtiyaçları gi-derilmiyorsa kendi kendine kaldığında ne yapacağım ki ben şimdi, bu hayatın an-lamı nedir ki diye kendi kendine sorular sormaya başlar. Bir boşluktaymış gibi his-seder kendini. O boşluktan kendini kur-tarmak adına bir bağımlılığa yönelme-ye başlar. Herkes yapmaz bunu ama ya-panlar da var. Anne ve babalara önerim şu: Anne baba olmak çok kolay şey ama önemli olan bilinçli ebeveyn olmak. Bir çocuğu dünyaya getirince onun sorumlu-luğunu da üzerilerine alsınlar. İlgilensin-ler, boğsunlar demiyorum o çocuğu. Ek-sik bir şey hissettirmesinler çocuğa. Anne ne demek, baba ne demek bunu öğrensin çocuk. Anne hem anne hem baba olma-sın, aynı şekilde de baba hem baba hem

anne olmasın. Herkes kendi rolünü bil-sin. Çocuğa da kendi rolü bağlamında da vermesi gereken şeyleri lütfen versin. Paylaşımı, sevgiyi, dokunmayı esirgeme-sin. Böylece eksik bir şey kalmasın ve ço-cuklar da bağımlı olmasınlar.Ailenin çocuğumu koruyayım derken çocuk üzerinde bağımlı, otoriter ve baskıcı olmaları çocuğu bağımlılığa iten bir sebep olarak göste-rebilir miyiz?Çok enteresandır; çocuğu dışarıdaki her-hangi bir şeyden koruyayım derken ken-dinize bağımlı yapıyorsunuz. Başta da bağımlılık tanımını yaparken belirtmiş-tim; aileyle göbek bağını koparamayan-lar vardır. 40 yaşına gelmiş ama hala ai-leden ayrılamayanlar var. O aileden ko-pamama durumu onu büyük bir şekil-de meşgul ediyor ve onu kendi hayatın-dan ve gerçeklerinden alıkoyuyor. Bu da bir çeşit bağımlılık. Kendi hayatınızla ilgi-li almanız gereken sorumluluklardan kaç-mak adına bir kaçıştır bu durum. Uyuştu-rucu maddeleri kullanan çok insanda göz-lemlerim: “Esin hanım sanki ben bunu al-madığım zaman o kadar iyi bir şekilde konuşamayacağım, sunum yapamayaca-ğım, kendimi rahat ifade edemeyeceğim. İlk defa âşık oldum, yemeğe çıkacağım, bi-raz rahatlamam lazım; onu almadan ya-pamam.” Farkındaysanız o olmazsa ol-maz gibi bir şey bağımlılık hali. Biraz ce-saretsizlik ile ilgili. Aslında o boşluğu dol-durdunuz mu, kendinizi yeteri kadar se-vip, kendinize güvendiniz mi bu sorunlar ortadan kalkıyor. Aile kısmına bağlamak istiyorum. Aile çocuğu dışarıdaki ortam-dan korumayı düşünürken aslında kendi-

ne bağımlı hale getirir. Bir örnek verece-ğim. İki sene önceydi; kar yağıyordu o za-man. Oturduğum sitede bir de köpeğimiz vardı. Golden Retriever cinsi. Kardeşimle birlikte dışarıda Daisy ile oyun oynuyor-duk; teniz topunu atıyoruz o bize tutup getiriyor. Çok şeker, çılgın, gördüğünüz-de mutlu mutlu gülen bir hayvan. Biz böy-le oyun oynarken bir bayan geldi. 28 yaş-larında. Yanında da 3 yaşlarında çok tat-lı bir çocuk. Daisy’i görünce, ben köpekten tedirgin olurlar diye ‘tutmamı ister misi-niz’ dedim. Bayan da çocuğa çaktırmadan ‘kalsın’ dedi. Çocuğun elini bıraktı. Hay-ranlıkla anneyi gözlemliyorum bakalım ne yapacak diye. Daisy çocuğun yanına gitti, annesi gülerek çocuğuna korkulacak bir şey yok mesajını veriyordu. Çocuk an-neye bakıyor çünkü. Çocuk Daisy’i sevdi, annesi de ‘aferin’ dedi. Bunlar daha son-ra arabaya binip gittiler. Aradan beş da-kika geçmedi, bir araba daha geldi. Ara-cın içinden biri erkek, biri kız 13-14 yaşla-rında ikiz indi. Bir de bakıcıları ile anne indi. Köpeği gördüklerinde sanki karşıla-rında kuduz, salyaları akan bir köpek var-mış gibi korkuyla jeep’e yapıştılar. Bir ço-cuğu bakıcı tuttu, diğerini anne. Ben o an Daisy’i de tutuyorum. Sonra bunlar gitti-ler. Şimdi iki anne arasındaki farkı açık bir şekilde görüyorsunuz. Öteki diyor ki ‘Ben sizi korurum, ben olmasam siz bu araba-dan inemezsiniz. Çünkü dışarıdaki şeyler size zarar verir’. O anne bu şekilde çocu-ğu kendine bağımlı hale getiriyor. Çocu-ğa güvensizlik aşılıyor. Bir önceki diyor ki ‘hayata güvenerek bak, sen bir şeye zarar vermezsen o da sana zarar vermez, sevgi-

AİLELER ÇOCUKLARI KORKULAR-LA, YASAKLARLA DEĞİL; HER ŞEYİ BENLE PAYLAŞ DİYE EĞİTSİNLER.

DURUP DURURKEN DE ANNE YA DA BABA BAK UYUŞTURUCU ŞÖYLE BİR ŞEYDİR, EROİN ŞÖYLE-DİR, ALKOL, KUMAR BÖYLEDİR DİYE ÇOCUĞUN AKLINA YOK YERE BUNLARI SOKMASINLAR.“

Page 35: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

33

rak, esas ihtiyaç öncelikli hareket edilir. Bi-reyde de bireyin problemi daha detaylı bir şekilde irdelenir. Aslında grup terapilerine bireysel terapide pek çok şeyi çözmüş fa-kat üstüne cilasını atayım, 360 dereceden problemlere bakayım, ben bu sorunda yal-nız mıyım, benden başka insanlar da var mı diye düşünerek hareket eden insanlar gelir. Ve yalnız olmadıklarını gördüklerin-de daha çok güç sahibi olurlar.Şu anda bir madde bağımlısı çocuğun bu du-rumdan kurtulması için aileler bu tür terapi-lere ihtiyaç duyuyorlar. Öncelikle aile açısın-dan ele alacak olursak bir çocuk nasıl bağımlı-lığa bulaşır? Önce bağımlılığın tanımını yapmak gere-kir. Yemek, uyuşturucu, ders, anne, baba, iş gibi olguların hepsi bağımlılık kavramı içerisinde yer alır. Bağımlılık o unsurdan kopamam halidir. Yani onunla bütünleş-mesi ve ondan koptuğunuz anda hayattan da kopacağınız anlamına gelir. O madde-yi kullanmadığımızda o kadar akıllı ola-mayacağımızı düşünmemiz, o kadar akı-cı konuşmayacağımızı düşünmemiz, o ka-dar kendimizi iyi hissetmeyeceğimizi, far-

kımızı ortaya çıkaramayacağımızı düşün-memiz bizi o maddeye bağımlı yapar. Bizi var eden şeyin bir nedenden dolayı var ol-duğunu düşünmemize sebep olur. Bağım-lılığa düşmek aslında bir boşluk değil, ek-sikliktir. Şimdi aileye dönecek olursak; ai-lede bir şeylerin eksikliğini hissediyorsa çocuk, anlaşılmıyorsa, anne, babayla ileti-şime geçemiyorsa, çocuğun ihtiyaçları gi-derilmiyorsa kendi kendine kaldığında ne yapacağım ki ben şimdi, bu hayatın an-lamı nedir ki diye kendi kendine sorular sormaya başlar. Bir boşluktaymış gibi his-seder kendini. O boşluktan kendini kur-tarmak adına bir bağımlılığa yönelme-ye başlar. Herkes yapmaz bunu ama ya-panlar da var. Anne ve babalara önerim şu: Anne baba olmak çok kolay şey ama önemli olan bilinçli ebeveyn olmak. Bir çocuğu dünyaya getirince onun sorumlu-luğunu da üzerilerine alsınlar. İlgilensin-ler, boğsunlar demiyorum o çocuğu. Ek-sik bir şey hissettirmesinler çocuğa. Anne ne demek, baba ne demek bunu öğrensin çocuk. Anne hem anne hem baba olma-sın, aynı şekilde de baba hem baba hem

anne olmasın. Herkes kendi rolünü bil-sin. Çocuğa da kendi rolü bağlamında da vermesi gereken şeyleri lütfen versin. Paylaşımı, sevgiyi, dokunmayı esirgeme-sin. Böylece eksik bir şey kalmasın ve ço-cuklar da bağımlı olmasınlar.Ailenin çocuğumu koruyayım derken çocuk üzerinde bağımlı, otoriter ve baskıcı olmaları çocuğu bağımlılığa iten bir sebep olarak göste-rebilir miyiz?Çok enteresandır; çocuğu dışarıdaki her-hangi bir şeyden koruyayım derken ken-dinize bağımlı yapıyorsunuz. Başta da bağımlılık tanımını yaparken belirtmiş-tim; aileyle göbek bağını koparamayan-lar vardır. 40 yaşına gelmiş ama hala ai-leden ayrılamayanlar var. O aileden ko-pamama durumu onu büyük bir şekil-de meşgul ediyor ve onu kendi hayatın-dan ve gerçeklerinden alıkoyuyor. Bu da bir çeşit bağımlılık. Kendi hayatınızla ilgi-li almanız gereken sorumluluklardan kaç-mak adına bir kaçıştır bu durum. Uyuştu-rucu maddeleri kullanan çok insanda göz-lemlerim: “Esin hanım sanki ben bunu al-madığım zaman o kadar iyi bir şekilde konuşamayacağım, sunum yapamayaca-ğım, kendimi rahat ifade edemeyeceğim. İlk defa âşık oldum, yemeğe çıkacağım, bi-raz rahatlamam lazım; onu almadan ya-pamam.” Farkındaysanız o olmazsa ol-maz gibi bir şey bağımlılık hali. Biraz ce-saretsizlik ile ilgili. Aslında o boşluğu dol-durdunuz mu, kendinizi yeteri kadar se-vip, kendinize güvendiniz mi bu sorunlar ortadan kalkıyor. Aile kısmına bağlamak istiyorum. Aile çocuğu dışarıdaki ortam-dan korumayı düşünürken aslında kendi-

ne bağımlı hale getirir. Bir örnek verece-ğim. İki sene önceydi; kar yağıyordu o za-man. Oturduğum sitede bir de köpeğimiz vardı. Golden Retriever cinsi. Kardeşimle birlikte dışarıda Daisy ile oyun oynuyor-duk; teniz topunu atıyoruz o bize tutup getiriyor. Çok şeker, çılgın, gördüğünüz-de mutlu mutlu gülen bir hayvan. Biz böy-le oyun oynarken bir bayan geldi. 28 yaş-larında. Yanında da 3 yaşlarında çok tat-lı bir çocuk. Daisy’i görünce, ben köpekten tedirgin olurlar diye ‘tutmamı ister misi-niz’ dedim. Bayan da çocuğa çaktırmadan ‘kalsın’ dedi. Çocuğun elini bıraktı. Hay-ranlıkla anneyi gözlemliyorum bakalım ne yapacak diye. Daisy çocuğun yanına gitti, annesi gülerek çocuğuna korkulacak bir şey yok mesajını veriyordu. Çocuk an-neye bakıyor çünkü. Çocuk Daisy’i sevdi, annesi de ‘aferin’ dedi. Bunlar daha son-ra arabaya binip gittiler. Aradan beş da-kika geçmedi, bir araba daha geldi. Ara-cın içinden biri erkek, biri kız 13-14 yaşla-rında ikiz indi. Bir de bakıcıları ile anne indi. Köpeği gördüklerinde sanki karşıla-rında kuduz, salyaları akan bir köpek var-mış gibi korkuyla jeep’e yapıştılar. Bir ço-cuğu bakıcı tuttu, diğerini anne. Ben o an Daisy’i de tutuyorum. Sonra bunlar gitti-ler. Şimdi iki anne arasındaki farkı açık bir şekilde görüyorsunuz. Öteki diyor ki ‘Ben sizi korurum, ben olmasam siz bu araba-dan inemezsiniz. Çünkü dışarıdaki şeyler size zarar verir’. O anne bu şekilde çocu-ğu kendine bağımlı hale getiriyor. Çocu-ğa güvensizlik aşılıyor. Bir önceki diyor ki ‘hayata güvenerek bak, sen bir şeye zarar vermezsen o da sana zarar vermez, sevgi-

AİLELER ÇOCUKLARI KORKULAR-LA, YASAKLARLA DEĞİL; HER ŞEYİ BENLE PAYLAŞ DİYE EĞİTSİNLER.

DURUP DURURKEN DE ANNE YA DA BABA BAK UYUŞTURUCU ŞÖYLE BİR ŞEYDİR, EROİN ŞÖYLE-DİR, ALKOL, KUMAR BÖYLEDİR DİYE ÇOCUĞUN AKLINA YOK YERE BUNLARI SOKMASINLAR.“

Page 36: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

sini de senle paylaşır sen zevkle gülerek baktı-ğın sürece. Zaten ihtiyacın olursa ben yanı ba-şındayım.’ Biri anne babaya bağımlı bir çocuk yetiştiriyor, diğeri sen benim canım evladımsın ben yokken de yaşayabilirsin mesajını veriyor. Şu var; elbette çocuklarımızın sokakta ne yaptı-ğını, nereye gittiğini gözlemleyeceğiz. Ama ço-cuğu evde saklayarak da sanal tehlike gibi bir-çok tehlikeye atabiliriz. Her şeyden önce Al-lah hepimize akıl vermiş. Ve demiş ki ‘Ey ku-lum aklını kullan, ben sana en değerli şeyi veri-yorum diğer canlılardan ayıran’. Anne babala-rımızın niyetlerine her zaman güvenelim; ama bazen yanlış bilgi verebilirler bize. Bu yüzden önce Allah’a inanalım ve sonra aklımıza.Bir gencin madde bağımlılığı tedavi süreci hakkında bilgi verebilir misiniz?Ben bağımlıyı sadece madde bağımlısı olarak kı-sıtlamıyorum. Ama bu bağımlılıkların her biri-sini ortalama 2-3 ay içerisinde halledebiliyorum. Biz psikoterapist olarak ilaç tedavisi ile bağımlı-ları tedavi etmiyoruz. Ne yapıyoruz? Kişi kaç ya-şına gelmişse o yaşına kadar çocukluk dönemi, aile ve geçmişte yaşadığı deneyimler dâhil ol-mak üzere onu etkileyen faktörleri önce bir öğ-renmeye çalışıyoruz. Mesela bir örnek; yolda yü-rürken ayağına takılan bir taşa biri derki; ya bü-tün taşlar, bütün kötü şeyler de beni bulur. Za-ten hep böyle kötülüğü çekiyorum, küfreder ge-çer. Başka biri güler geçer. Başka biri de benim ayağım takıldı, başka birinin de ayağına takıl-masın der ve alır o taşı kenara koyar. İşte her te-rapistin farklı ekolleri vardır. Ben Freudyen tera-pistim. Terapiye gelen kişilerin dönemlerini çöz-meye çalışan bir ekoldür benimki. Yani halkın dalga geçtiği, hadi gel senin çocukluğuna ine-lim ekolü. Çocukluğa ineriz, bilinçaltı çalışmala-rı yaparız. Sıcak sıcak o geçmişle ilgili uzaklarda zannettiğimiz şeylere ulaştıkça seansımızı hafta-da iki güne çıkarırız. Seans süresi yetmezse uza-tırız. Ama bir bakarız ki iki ayda geçmişle ilgili her şeyi define bulmuş gibi keşfetmişiz, çözmü-şüzdür. Ve bağımlılığa neden olan konu ortaya çıkmıştır bizim için. Artık korkmuyoruz. Haya-tımızda hiçbir eksik yok. Tüm boşlukları doldur-muşuz, mutlu mutlu ilerliyoruz. Bağımlılığı böy-le çözüyorum, keyifle, korkmayarak. Sıcağına sı-cağına bir şeyleri yakaladığımızda, üstüne bir de analitik olarak çözüm katarız. Ne bir sene ne altı ay; maksimum üç ayda sorunun üstesinden ge-liriz. Ben o kadar sabırlı bir terapist de değilim açıkçası. Bir şeyi görürsem karşımdakine hemen

ulaştırmak isterim ki mutlu mutlu hayatını ya-şasın. Çünkü zaman hayattaki en kıymetli şey. Bu süreç içerisinde bireysel ve aile terapisi ne zaman devreye giriyor?Eğer aile içinde tek bir çeşit, tek bir kişiye ait bağımlılık varsa aileyi alırım ve onlara göre çocuklarında, annede, babada bağımlılık ne-dir, onların dilinden dinlerim. Ama sonra onları da ayrıştırırım ve bağımlılık sahibi kişi kimse onla çalışırım. Çocuğun bu gibi durumlarda psikologdan yardım alması sürecine anne baba ve hatta kardeşlerin de dâhil edilmesini aile içi ilişkiler açısından nasıl de-ğerlendirirsiniz?Hiçbirimiz mükemmel değiliz ya o çocuğun bağımlılığa neden olan unsurun etkileri kar-deşte de, annede de, babada da vardır. As-lında onların da terapiye devam edip kendi-leri ile ilgili farklı bağımlılıkları keşfetmele-ri mümkün. Çünkü çocukta belki madde ba-ğımlılığı diye gözüküyordur ama annede veya babada farklı bağımlılıklar vardır ve bu da çocuğu etkileyebiliyordur.Ülkemizde aile terapisi uygulamaları yeni gelişmek-te. Ülkemizde bu tür tedaviye duyulan ihtiyaç ve başvuru nasıl? Çok yoğun. Özelikle bizim merkezimizde bu konuda ciddi bir yoğunluk var. Bizim ülke-mizde maalesef bu tür tedavi sigorta kapsamı-na girmiyor. Bu bir eksiklik. Belediyelerin dü-zenlediği bazı etkinliklerde gönüllü eğitim ve-riyorum. Genellikle çiftlere grup içerisinde te-rapi yapıyoruz. Bunun yanında aile terapisine başvuran çok fazla bilinçli aile var. Ülkemiz-de gittikçe artıyor bu durum ve gittikçe evlilik öncesi terapiye başvuran bana göre zeki genç-ler var. Çocuğu, insanı dünyaya getiren yer

aile. Aileyi oluşturan kişiler kadın ve erkek. Kadın ve erkek ilişkisinde bir şeyler daha ev-lenmeden çözülürse, sağlıklı bireyler bağımlı olmayan bireyler dünyaya gelir.Uyum sorunu yaşayan ebeveynlerin genellikle ço-cukları da aile ve çevreyle uyum sorunu yaşamak-tadır. Bu durumda özellikle ebeveynlerle birlikte yü-rüttüğünüz terapötik yaklaşımlar nelerdir?Neler yapıyoruz? Mesela doğduğunuz yer ne-resi? Aileniz. Yemek yemeyi, gülmeyi, kav-ga etmeyi ya da kızgınlığı nasıl ifade edeceği-nizi kimden öğreniyoruz? Aileden. Anne eğer duygularını ifade etmeyen, iletişim kurma-yan biriyse çocuk da anneden ‘o kadar da duy-gularımı ifade etmek zorunda değilim’i öğre-nir. Anne ya da baba çocuğuna erkek adam o kadar çok konuşmaz, ağlamaz diye öğretiyor-sa çocuk da ben erkeğim konuşmam, ağlamam der. Ben aileyle birlikte terapiyi sürdürmem. Bu durumda ne yaparım biliyor musunuz? Aile üyelerinin her birini farklı gruplara atarım. Görsün kendi dışında başka aileleri. Görsün kendi dışında başka anne baba nasıl davranı-yor. Görsün ve bilsin ki hiç birimiz aynı değiliz. Bir ailede iki kardeş de aynı değil. Biri çok duy-gusalken, diğeri çok mekanik olabilir. Aileyi terapi etmeden bağımlıyı terapi etme bize is-tediğimiz sonucu verebilir mi?Psikoterapi desteğiyle bağımlılık terapisi so-nucu başarıyla sonuçlanmayan tek bir has-tam yok benim. Tek bir danışanım, tek bir kâşif adayım-buraya gelen her insana kaşif adayı diyorum çünkü onlar kendi hayatlarını keşfetmeye geliyorlar. Farkında değiliz ama hepimizin farklı bağımlılıkları olabilir. Bir şeylerden kaçmak adına kullandığımız sa-vunma düzenekleri onlar.

“EBEVEYNLER KORKULAN ANNE BABALAR DEĞİL; SEVGİYLE, SAYGIYLA, İLETİŞİM KURULABİ-LEN ANNE BABA OLSUNLAR.

35

Page 37: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

sini de senle paylaşır sen zevkle gülerek baktı-ğın sürece. Zaten ihtiyacın olursa ben yanı ba-şındayım.’ Biri anne babaya bağımlı bir çocuk yetiştiriyor, diğeri sen benim canım evladımsın ben yokken de yaşayabilirsin mesajını veriyor. Şu var; elbette çocuklarımızın sokakta ne yaptı-ğını, nereye gittiğini gözlemleyeceğiz. Ama ço-cuğu evde saklayarak da sanal tehlike gibi bir-çok tehlikeye atabiliriz. Her şeyden önce Al-lah hepimize akıl vermiş. Ve demiş ki ‘Ey ku-lum aklını kullan, ben sana en değerli şeyi veri-yorum diğer canlılardan ayıran’. Anne babala-rımızın niyetlerine her zaman güvenelim; ama bazen yanlış bilgi verebilirler bize. Bu yüzden önce Allah’a inanalım ve sonra aklımıza.Bir gencin madde bağımlılığı tedavi süreci hakkında bilgi verebilir misiniz?Ben bağımlıyı sadece madde bağımlısı olarak kı-sıtlamıyorum. Ama bu bağımlılıkların her biri-sini ortalama 2-3 ay içerisinde halledebiliyorum. Biz psikoterapist olarak ilaç tedavisi ile bağımlı-ları tedavi etmiyoruz. Ne yapıyoruz? Kişi kaç ya-şına gelmişse o yaşına kadar çocukluk dönemi, aile ve geçmişte yaşadığı deneyimler dâhil ol-mak üzere onu etkileyen faktörleri önce bir öğ-renmeye çalışıyoruz. Mesela bir örnek; yolda yü-rürken ayağına takılan bir taşa biri derki; ya bü-tün taşlar, bütün kötü şeyler de beni bulur. Za-ten hep böyle kötülüğü çekiyorum, küfreder ge-çer. Başka biri güler geçer. Başka biri de benim ayağım takıldı, başka birinin de ayağına takıl-masın der ve alır o taşı kenara koyar. İşte her te-rapistin farklı ekolleri vardır. Ben Freudyen tera-pistim. Terapiye gelen kişilerin dönemlerini çöz-meye çalışan bir ekoldür benimki. Yani halkın dalga geçtiği, hadi gel senin çocukluğuna ine-lim ekolü. Çocukluğa ineriz, bilinçaltı çalışmala-rı yaparız. Sıcak sıcak o geçmişle ilgili uzaklarda zannettiğimiz şeylere ulaştıkça seansımızı hafta-da iki güne çıkarırız. Seans süresi yetmezse uza-tırız. Ama bir bakarız ki iki ayda geçmişle ilgili her şeyi define bulmuş gibi keşfetmişiz, çözmü-şüzdür. Ve bağımlılığa neden olan konu ortaya çıkmıştır bizim için. Artık korkmuyoruz. Haya-tımızda hiçbir eksik yok. Tüm boşlukları doldur-muşuz, mutlu mutlu ilerliyoruz. Bağımlılığı böy-le çözüyorum, keyifle, korkmayarak. Sıcağına sı-cağına bir şeyleri yakaladığımızda, üstüne bir de analitik olarak çözüm katarız. Ne bir sene ne altı ay; maksimum üç ayda sorunun üstesinden ge-liriz. Ben o kadar sabırlı bir terapist de değilim açıkçası. Bir şeyi görürsem karşımdakine hemen

ulaştırmak isterim ki mutlu mutlu hayatını ya-şasın. Çünkü zaman hayattaki en kıymetli şey. Bu süreç içerisinde bireysel ve aile terapisi ne zaman devreye giriyor?Eğer aile içinde tek bir çeşit, tek bir kişiye ait bağımlılık varsa aileyi alırım ve onlara göre çocuklarında, annede, babada bağımlılık ne-dir, onların dilinden dinlerim. Ama sonra onları da ayrıştırırım ve bağımlılık sahibi kişi kimse onla çalışırım. Çocuğun bu gibi durumlarda psikologdan yardım alması sürecine anne baba ve hatta kardeşlerin de dâhil edilmesini aile içi ilişkiler açısından nasıl de-ğerlendirirsiniz?Hiçbirimiz mükemmel değiliz ya o çocuğun bağımlılığa neden olan unsurun etkileri kar-deşte de, annede de, babada da vardır. As-lında onların da terapiye devam edip kendi-leri ile ilgili farklı bağımlılıkları keşfetmele-ri mümkün. Çünkü çocukta belki madde ba-ğımlılığı diye gözüküyordur ama annede veya babada farklı bağımlılıklar vardır ve bu da çocuğu etkileyebiliyordur.Ülkemizde aile terapisi uygulamaları yeni gelişmek-te. Ülkemizde bu tür tedaviye duyulan ihtiyaç ve başvuru nasıl? Çok yoğun. Özelikle bizim merkezimizde bu konuda ciddi bir yoğunluk var. Bizim ülke-mizde maalesef bu tür tedavi sigorta kapsamı-na girmiyor. Bu bir eksiklik. Belediyelerin dü-zenlediği bazı etkinliklerde gönüllü eğitim ve-riyorum. Genellikle çiftlere grup içerisinde te-rapi yapıyoruz. Bunun yanında aile terapisine başvuran çok fazla bilinçli aile var. Ülkemiz-de gittikçe artıyor bu durum ve gittikçe evlilik öncesi terapiye başvuran bana göre zeki genç-ler var. Çocuğu, insanı dünyaya getiren yer

aile. Aileyi oluşturan kişiler kadın ve erkek. Kadın ve erkek ilişkisinde bir şeyler daha ev-lenmeden çözülürse, sağlıklı bireyler bağımlı olmayan bireyler dünyaya gelir.Uyum sorunu yaşayan ebeveynlerin genellikle ço-cukları da aile ve çevreyle uyum sorunu yaşamak-tadır. Bu durumda özellikle ebeveynlerle birlikte yü-rüttüğünüz terapötik yaklaşımlar nelerdir?Neler yapıyoruz? Mesela doğduğunuz yer ne-resi? Aileniz. Yemek yemeyi, gülmeyi, kav-ga etmeyi ya da kızgınlığı nasıl ifade edeceği-nizi kimden öğreniyoruz? Aileden. Anne eğer duygularını ifade etmeyen, iletişim kurma-yan biriyse çocuk da anneden ‘o kadar da duy-gularımı ifade etmek zorunda değilim’i öğre-nir. Anne ya da baba çocuğuna erkek adam o kadar çok konuşmaz, ağlamaz diye öğretiyor-sa çocuk da ben erkeğim konuşmam, ağlamam der. Ben aileyle birlikte terapiyi sürdürmem. Bu durumda ne yaparım biliyor musunuz? Aile üyelerinin her birini farklı gruplara atarım. Görsün kendi dışında başka aileleri. Görsün kendi dışında başka anne baba nasıl davranı-yor. Görsün ve bilsin ki hiç birimiz aynı değiliz. Bir ailede iki kardeş de aynı değil. Biri çok duy-gusalken, diğeri çok mekanik olabilir. Aileyi terapi etmeden bağımlıyı terapi etme bize is-tediğimiz sonucu verebilir mi?Psikoterapi desteğiyle bağımlılık terapisi so-nucu başarıyla sonuçlanmayan tek bir has-tam yok benim. Tek bir danışanım, tek bir kâşif adayım-buraya gelen her insana kaşif adayı diyorum çünkü onlar kendi hayatlarını keşfetmeye geliyorlar. Farkında değiliz ama hepimizin farklı bağımlılıkları olabilir. Bir şeylerden kaçmak adına kullandığımız sa-vunma düzenekleri onlar.

“EBEVEYNLER KORKULAN ANNE BABALAR DEĞİL; SEVGİYLE, SAYGIYLA, İLETİŞİM KURULABİ-LEN ANNE BABA OLSUNLAR.

35

Page 38: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

4+4+4 sistemi ile kademeli bir eğitime geçiş yaptık. Ne kadar tartışılsa da, tepki gösterilse de aslında tercih ve yeteneklere uygun bir eğitim sürecine girdik. Bu yeni eğitim sisteminden iste-diğimiz sonuçları alabilecek miyiz? Gelecek bek-lentilerimiz karşılanabilecek mi bu sistemle? 6287 sayılı kanunla 12 yıllık zorunlu eği-tim kanunlaşmış oldu. 2012–2013 eği-tim öğretim yılından itibaren uygula-maya konulan bu yasayla eğitim siste-mimiz köklü bir reform sürecine de gir-miş oldu. Zorunlu eğitim süresinin ar-tırılmasıyla beraber eğitim müfredatla-rı da değişmiş oldu. Bu değişiklikle hem kişi başına düşen eğitim yılı sayısı hem de verilen eğitimin niteliği yükseltilmiş olacak. Ayrıca eğitim sistemimize imam-hatip ortaokulları dâhil edilmiş oldu. Ülkemizin demokratikleşmesine katkı anlamında yeni seçmeli dersler müfre-data dâhil edildi. Bu yeni sistem ile hem nicelik ve hem de nitelik açısından iler-leme kaydedileceğini düşünüyorum.

İstanbul’daki okulların yapısında da bu sistem-le ortaokulların açılması gibi bazı değişiklikler meydana geldi. İstanbul gibi metropol bir şehir göz önünde bulundurulduğunda bu değişime İstanbul ayak uydurabilecek mi? İstanbul’da yeni kanunun gerektirdiği dö-nüşüm işlemleri başarıyla yürütülmek-tedir. Yaklaşık 1400 okulumuz dönüş-türülmüş, bunlardan 292 tanesi müsta-kil ilkokul, 170 tanesi ortaokul, 95 tane-si imam-hatip ortaokulu ve 936 tanesi de hem ilkokul ve ortaokul olarak belirlen-miştir. İstanbul gibi bir metropolde eği-timin fiziki alt yapısını tamamladım de-mek büyük bir iddia olur. Her yıl orta boy bir Anadolu ili kadar göç alan İstanbul’da eğitim ihtiyaçları çok değişik ve karmaşık problemlerle beraber büyümektedir. An-cak biz Sayın Valimizin de desteği ile hem Bakanlık ve hem de İl Özel İdaresi kay-naklarını kullanarak ve kuşkusuz vefakâr hayırseverlerimizin de desteği ile eksik-likleri gidermeye çalışıyoruz.

ÇOCUKLARIMIZ IÇIN YEŞILAY’LA IŞBIRLIĞINE HAZIRIZ

söyleşi

S Ö Y L E Ş İ S Ü M E Y Y A O L C A Y

Yeni eğitim sistemi, getirileri ve değerler eğitimi ekseninde bağımlılık konusu hakkında İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Dr. Muammer Yıldız ile son derece verimli ve bilgilendirici bir söyleşi gerçekleştirdik.

İSTANBUL İL MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRÜ DR. MUAMMER YILDIZ:

36

Page 39: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

4+4+4 sistemi ile kademeli bir eğitime geçiş yaptık. Ne kadar tartışılsa da, tepki gösterilse de aslında tercih ve yeteneklere uygun bir eğitim sürecine girdik. Bu yeni eğitim sisteminden iste-diğimiz sonuçları alabilecek miyiz? Gelecek bek-lentilerimiz karşılanabilecek mi bu sistemle? 6287 sayılı kanunla 12 yıllık zorunlu eği-tim kanunlaşmış oldu. 2012–2013 eği-tim öğretim yılından itibaren uygula-maya konulan bu yasayla eğitim siste-mimiz köklü bir reform sürecine de gir-miş oldu. Zorunlu eğitim süresinin ar-tırılmasıyla beraber eğitim müfredatla-rı da değişmiş oldu. Bu değişiklikle hem kişi başına düşen eğitim yılı sayısı hem de verilen eğitimin niteliği yükseltilmiş olacak. Ayrıca eğitim sistemimize imam-hatip ortaokulları dâhil edilmiş oldu. Ülkemizin demokratikleşmesine katkı anlamında yeni seçmeli dersler müfre-data dâhil edildi. Bu yeni sistem ile hem nicelik ve hem de nitelik açısından iler-leme kaydedileceğini düşünüyorum.

İstanbul’daki okulların yapısında da bu sistem-le ortaokulların açılması gibi bazı değişiklikler meydana geldi. İstanbul gibi metropol bir şehir göz önünde bulundurulduğunda bu değişime İstanbul ayak uydurabilecek mi? İstanbul’da yeni kanunun gerektirdiği dö-nüşüm işlemleri başarıyla yürütülmek-tedir. Yaklaşık 1400 okulumuz dönüş-türülmüş, bunlardan 292 tanesi müsta-kil ilkokul, 170 tanesi ortaokul, 95 tane-si imam-hatip ortaokulu ve 936 tanesi de hem ilkokul ve ortaokul olarak belirlen-miştir. İstanbul gibi bir metropolde eği-timin fiziki alt yapısını tamamladım de-mek büyük bir iddia olur. Her yıl orta boy bir Anadolu ili kadar göç alan İstanbul’da eğitim ihtiyaçları çok değişik ve karmaşık problemlerle beraber büyümektedir. An-cak biz Sayın Valimizin de desteği ile hem Bakanlık ve hem de İl Özel İdaresi kay-naklarını kullanarak ve kuşkusuz vefakâr hayırseverlerimizin de desteği ile eksik-likleri gidermeye çalışıyoruz.

ÇOCUKLARIMIZ IÇIN YEŞILAY’LA IŞBIRLIĞINE HAZIRIZ

söyleşi

S Ö Y L E Ş İ S Ü M E Y Y A O L C A Y

Yeni eğitim sistemi, getirileri ve değerler eğitimi ekseninde bağımlılık konusu hakkında İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Dr. Muammer Yıldız ile son derece verimli ve bilgilendirici bir söyleşi gerçekleştirdik.

İSTANBUL İL MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRÜ DR. MUAMMER YILDIZ:

36

Page 40: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

Eğitim sistemimizde artık Değerler Eğitimi daha ön planda tutuluyor. Aile, medya ve çevreyi kapsayan bir-çok olgu, değerler eğitimi ile çocuğa verilmeye başlan-dı. Sistemin başarısından söz etmek için bireye bilgi-nin yanında değerlerin de öğretilmesi adına Milli Eği-tim Müdürlüğü tarafından ne tür çalışmalar yapıyor-sunuz? Müfredatımız bu konuda yeterli mi?Toplumun temel dinamikleri olan değerler; top-lumdan topluma, zamandan zamana farklılıklar gösterdiği gibi insanlığın evrensel kültürü için-de yoğrulmuş ve kabul görmüş olan tüm insan-lığa mâl olan değerler de bulunmaktadır. Son zamanlarda “değerler” konusuna çok vurgu ya-pılmaktadır. Bu “değer”e verilen değerin artma-sı değil, “değere” duyulan ihtiyacın artması şek-linde yorumlanabilir. Bir kavramın çokça konu-şuluyor olması, gerçekte o konudaki zafiyetin bir işareti sayılabilir. Bundan hareketle Bakan-lığımızın en üst danışma kurulu olan 18. Mil-li Eğitim Şurasında Değerler Eğitimi konusun-da birçok kararlar alındı. Ayrıca 2010 yılında Ba-kanlığımız bir genelge yayınladı. Küresel ola-nın, hâkim olanın yaygınlık kazanmasının ev-rensellik anlamına gelmeyip, ortak insanlık ide-alinin dışındaki evrensellik dayatmalarına dire-nebilmek, bizi biz yapan mana dünyasının un-surlarını nasıl muhafaza edeceğimizi kestirebil-mek amacıyla hedef kitlemize, öğrencilerimize yönelik Değerler Eğitimi Projesini 2010 yılında başlattık ve devam ettirmekteyiz. Proje kapsa-mında her ay için belirlediğimiz bir tema (ada-let, sorumluluk, sevgi, güven gibi değerler) ile il-gili okullarımız ve kurumlarımız sınıf etkin-likleri yani grup ve bireysel sınıf içi uygulama-lar ile Okul Etkinlikleri yani Değer odaklı okul kültürü oluşturma çalışmalarını yapmaktadır-lar. Bu çalışmaları gerçekleştirirken üniversite-ler, STK’lar ve yerel yönetimlerle işbirliği yap-maktayız. Öğrencilerimizde evrensel değerle-rin ve manevi değerlerimizin farkındalığını ar-tırmak, toplumumuzdaki değerlere uygun dav-ranışlar sergileyen bireylerin yetişmesini sağla-mak amacıyla geçtiğimiz yıl 1. Değerler Olim-piyatlarını gerçekleştirdik. Olimpiyatlar kapsa-mında düzenlenen şiir, öykü, resim, karikatür,

afiş, kısa film gibi alanlarda derece alan öğren-cilerimizi ödüllendirdik. Ayrıca yardımseverlik, vefa, sorumluluk, saygı, doğruluk değerleri ko-nusunda örnek oluşturacak davranışlarda bu-lunan öğrencilerimizi Onur Ödülü ile ödüllen-dirildik. Değerler Olimpiyatlarının ikincisini de bu yıl düzenleyeceğiz. Değerler Olimpiyatları Projesinin amaçlarından biri de müfredatımız-da yer alan değerleri daha görünür kılmaktır.Yeşilay olarak birincil görevimiz eğitim ve bilinçlen-dirme çalışmaları yapmak. Ancak doğru bilgiyi, doğ-ru bir şekilde vererek çocuklarımızı bağımlılık tehlike-sine karşı koruyabiliriz. Değerler eğitimi çerçevesinde düşünecek olursak okullarda sigara, alkol, internet ve

uyuşturucunun zararlarının anlatılması hak-kında bilgilendirmeler yapılıyor mu? Elbette okullarımızda da bu konularla ilgi-li afiş tasarımı, şiir, kompozisyon yarışma-ları yapılıyor; emniyet müdürlüğünün ilgi-li birimleri ile işbirliği yapılarak uyuşturu-cunun zararlarına yönelik seminerler dü-zenleniyor; rehberlik derslerinde konuya dikkat çekecek etkinliklere yer veriliyor; alanında uzman kişilerce sunulan konfe-ranslar düzenleniyor. Bilişim teknolojileri dersinde güvenli internet kullanımı hak-kında bilgilendirmeler yapılıyor.Yeşilay Cemiyeti’nin bu konuda daha başka ne tür çalışmalar yapmasını önerirsiniz? Çocuklarımızı ve gençlerimizi alkol ve uyuşturucuya karşı bilinçlendirme ve ko-ruma amacıyla Yeşilay Cemiyeti’yle her zaman her konuda işbirlikleri yapmaya hazırız. Öğrencilere yönelik kısa film ya-rışmaları, alkol ve uyuşturucuya hayır et-kinlikleri düzenlenebilir. Velilerimize, öğ-rencilere nasıl bir yaklaşım sergileyecekle-ri konusunda eğitimler düzenlenebilir. Nüfus yoğunluğu olduğu için İstanbul dâhilinde şunu sormak isterim. Şans oyunları adı altında toto, loto gibi kumar ve bahis oyun-larını +18 sınır olmasına rağmen maalesef öğ-renciler harçlıklarını yatırarak oynayabiliyorlar. Okul çevresinde de sigara, alkol ve şans oyun-ları bulunduran bu türden büfeler bulunmakta. Bu konuda özellikle öğrencilerin bu tür yerler-den uzak tutulması için önlemler alınıyor mu? Bu konuda kimlere, ne tür görev düşüyor? Biz, İl Milli Eğitim Müdürlüğü olarak Em-niyet Müdürlüğümüzle yaptığımız proto-

kolle okullarımızı “okul polis”leri ile de-netletmekteyiz. Bu polisler okul dışında öğrencilerimize yönelik her türlü istisma-ra karşı görevlerinin başındadırlar. Ayrıca sivil toplum kuruluşlarıyla beraber çocuk-larımızın ve velilerimizin zararlı alışkan-lıklara karşı bilinç düzeyini yükseltmeye çalışmaktayız. Bu sivil kuruluşların başın-da kuşkusuz Yeşilay gelmektedir.Diğer illere de örnek olacak Eğitimde İyi Örnekler adlı bir projeniz vardı. Bu proje devam ediyor mu ve proje içeriğinden bahsedebilir misiniz?Elbette devam ettireceğiz. 2012 Eğitim-de İyi Örnekler paylaşımına 8 kategori-de eğitim ve öğretim faaliyetleri kapsa-mında, resmî okul / kurumlarda, kurum içinde ve dışında hayat boyu öğrenme-yi sağlamak, yürütülen faaliyetler sonu-cunda ortaya çıkan öğrenmek-öğretmek, değişmek-değiştirmek kavramları çerçe-vesinde iyi örnekleri paylaşmak, bu ör-neklerden haberdar olmak ve özgün ça-lışmaları belirleyerek ön plana çıka-rıp resmi okul / kurumlarımız tarafın-dan model alınmasını amaçladık. Bu ça-lışma, yarışma formatında değildir. Ge-niş anlamda, süreçte olabildiğince faz-la eserin yer aldığı ve belli kriterlere göre bir kısmını sergilendiği bir ortamı ifade etmektedir. Gerçekleştirdiğimiz bu pro-jeyle, iyiyi arayan, iyiyi üreten, iyinin ne olduğunu araştıran tüm paydaşlarımı-zı, sergilenen iyi örnekler vasıtasıyla il-ham alacakları ve motive olacakları mo-deller sunmayı amaçlıyoruz. Önemli ola-nın iyiyi üretebilmek ve bardağın dolu

Bireylerin, toplumun ve insanlığın geleceği öğretmenlerin diliyle, yü-

reğiyle ve özverisiyle şekillenmektedir. On-ların verdiği kutlu emeğin ve göz nurunun bedeli, ülkemizin ve insanlığın geleceğidir.“

38

Page 41: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

Eğitim sistemimizde artık Değerler Eğitimi daha ön planda tutuluyor. Aile, medya ve çevreyi kapsayan bir-çok olgu, değerler eğitimi ile çocuğa verilmeye başlan-dı. Sistemin başarısından söz etmek için bireye bilgi-nin yanında değerlerin de öğretilmesi adına Milli Eği-tim Müdürlüğü tarafından ne tür çalışmalar yapıyor-sunuz? Müfredatımız bu konuda yeterli mi?Toplumun temel dinamikleri olan değerler; top-lumdan topluma, zamandan zamana farklılıklar gösterdiği gibi insanlığın evrensel kültürü için-de yoğrulmuş ve kabul görmüş olan tüm insan-lığa mâl olan değerler de bulunmaktadır. Son zamanlarda “değerler” konusuna çok vurgu ya-pılmaktadır. Bu “değer”e verilen değerin artma-sı değil, “değere” duyulan ihtiyacın artması şek-linde yorumlanabilir. Bir kavramın çokça konu-şuluyor olması, gerçekte o konudaki zafiyetin bir işareti sayılabilir. Bundan hareketle Bakan-lığımızın en üst danışma kurulu olan 18. Mil-li Eğitim Şurasında Değerler Eğitimi konusun-da birçok kararlar alındı. Ayrıca 2010 yılında Ba-kanlığımız bir genelge yayınladı. Küresel ola-nın, hâkim olanın yaygınlık kazanmasının ev-rensellik anlamına gelmeyip, ortak insanlık ide-alinin dışındaki evrensellik dayatmalarına dire-nebilmek, bizi biz yapan mana dünyasının un-surlarını nasıl muhafaza edeceğimizi kestirebil-mek amacıyla hedef kitlemize, öğrencilerimize yönelik Değerler Eğitimi Projesini 2010 yılında başlattık ve devam ettirmekteyiz. Proje kapsa-mında her ay için belirlediğimiz bir tema (ada-let, sorumluluk, sevgi, güven gibi değerler) ile il-gili okullarımız ve kurumlarımız sınıf etkin-likleri yani grup ve bireysel sınıf içi uygulama-lar ile Okul Etkinlikleri yani Değer odaklı okul kültürü oluşturma çalışmalarını yapmaktadır-lar. Bu çalışmaları gerçekleştirirken üniversite-ler, STK’lar ve yerel yönetimlerle işbirliği yap-maktayız. Öğrencilerimizde evrensel değerle-rin ve manevi değerlerimizin farkındalığını ar-tırmak, toplumumuzdaki değerlere uygun dav-ranışlar sergileyen bireylerin yetişmesini sağla-mak amacıyla geçtiğimiz yıl 1. Değerler Olim-piyatlarını gerçekleştirdik. Olimpiyatlar kapsa-mında düzenlenen şiir, öykü, resim, karikatür,

afiş, kısa film gibi alanlarda derece alan öğren-cilerimizi ödüllendirdik. Ayrıca yardımseverlik, vefa, sorumluluk, saygı, doğruluk değerleri ko-nusunda örnek oluşturacak davranışlarda bu-lunan öğrencilerimizi Onur Ödülü ile ödüllen-dirildik. Değerler Olimpiyatlarının ikincisini de bu yıl düzenleyeceğiz. Değerler Olimpiyatları Projesinin amaçlarından biri de müfredatımız-da yer alan değerleri daha görünür kılmaktır.Yeşilay olarak birincil görevimiz eğitim ve bilinçlen-dirme çalışmaları yapmak. Ancak doğru bilgiyi, doğ-ru bir şekilde vererek çocuklarımızı bağımlılık tehlike-sine karşı koruyabiliriz. Değerler eğitimi çerçevesinde düşünecek olursak okullarda sigara, alkol, internet ve

uyuşturucunun zararlarının anlatılması hak-kında bilgilendirmeler yapılıyor mu? Elbette okullarımızda da bu konularla ilgi-li afiş tasarımı, şiir, kompozisyon yarışma-ları yapılıyor; emniyet müdürlüğünün ilgi-li birimleri ile işbirliği yapılarak uyuşturu-cunun zararlarına yönelik seminerler dü-zenleniyor; rehberlik derslerinde konuya dikkat çekecek etkinliklere yer veriliyor; alanında uzman kişilerce sunulan konfe-ranslar düzenleniyor. Bilişim teknolojileri dersinde güvenli internet kullanımı hak-kında bilgilendirmeler yapılıyor.Yeşilay Cemiyeti’nin bu konuda daha başka ne tür çalışmalar yapmasını önerirsiniz? Çocuklarımızı ve gençlerimizi alkol ve uyuşturucuya karşı bilinçlendirme ve ko-ruma amacıyla Yeşilay Cemiyeti’yle her zaman her konuda işbirlikleri yapmaya hazırız. Öğrencilere yönelik kısa film ya-rışmaları, alkol ve uyuşturucuya hayır et-kinlikleri düzenlenebilir. Velilerimize, öğ-rencilere nasıl bir yaklaşım sergileyecekle-ri konusunda eğitimler düzenlenebilir. Nüfus yoğunluğu olduğu için İstanbul dâhilinde şunu sormak isterim. Şans oyunları adı altında toto, loto gibi kumar ve bahis oyun-larını +18 sınır olmasına rağmen maalesef öğ-renciler harçlıklarını yatırarak oynayabiliyorlar. Okul çevresinde de sigara, alkol ve şans oyun-ları bulunduran bu türden büfeler bulunmakta. Bu konuda özellikle öğrencilerin bu tür yerler-den uzak tutulması için önlemler alınıyor mu? Bu konuda kimlere, ne tür görev düşüyor? Biz, İl Milli Eğitim Müdürlüğü olarak Em-niyet Müdürlüğümüzle yaptığımız proto-

kolle okullarımızı “okul polis”leri ile de-netletmekteyiz. Bu polisler okul dışında öğrencilerimize yönelik her türlü istisma-ra karşı görevlerinin başındadırlar. Ayrıca sivil toplum kuruluşlarıyla beraber çocuk-larımızın ve velilerimizin zararlı alışkan-lıklara karşı bilinç düzeyini yükseltmeye çalışmaktayız. Bu sivil kuruluşların başın-da kuşkusuz Yeşilay gelmektedir.Diğer illere de örnek olacak Eğitimde İyi Örnekler adlı bir projeniz vardı. Bu proje devam ediyor mu ve proje içeriğinden bahsedebilir misiniz?Elbette devam ettireceğiz. 2012 Eğitim-de İyi Örnekler paylaşımına 8 kategori-de eğitim ve öğretim faaliyetleri kapsa-mında, resmî okul / kurumlarda, kurum içinde ve dışında hayat boyu öğrenme-yi sağlamak, yürütülen faaliyetler sonu-cunda ortaya çıkan öğrenmek-öğretmek, değişmek-değiştirmek kavramları çerçe-vesinde iyi örnekleri paylaşmak, bu ör-neklerden haberdar olmak ve özgün ça-lışmaları belirleyerek ön plana çıka-rıp resmi okul / kurumlarımız tarafın-dan model alınmasını amaçladık. Bu ça-lışma, yarışma formatında değildir. Ge-niş anlamda, süreçte olabildiğince faz-la eserin yer aldığı ve belli kriterlere göre bir kısmını sergilendiği bir ortamı ifade etmektedir. Gerçekleştirdiğimiz bu pro-jeyle, iyiyi arayan, iyiyi üreten, iyinin ne olduğunu araştıran tüm paydaşlarımı-zı, sergilenen iyi örnekler vasıtasıyla il-ham alacakları ve motive olacakları mo-deller sunmayı amaçlıyoruz. Önemli ola-nın iyiyi üretebilmek ve bardağın dolu

Bireylerin, toplumun ve insanlığın geleceği öğretmenlerin diliyle, yü-

reğiyle ve özverisiyle şekillenmektedir. On-ların verdiği kutlu emeğin ve göz nurunun bedeli, ülkemizin ve insanlığın geleceğidir.“

38

Page 42: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

Değerler Eğiti-mi kapsamın-da her ay için

belirlediğimiz bir tema (ada-let, sorumluluk, sevgi, güven gibi değerler) ile ilgili okulları-mız ve kurumlarımız, sınıf et-kinlikleri yani grup ve bireysel sınıf içi uygulamalar ile değer odaklı okul kültürü oluşturma çalışmalarını yapmaktadırlar.

40

tarafından bakabilmek olduğunu hatırlatmak isterim. Ayrıca Eğitimde İyi Örnekler Proje-sinin hedeflerini; 1. Uygulama sonucunda or-taya çıkan iyi örneklerin Ar-Ge altyapısından yoksun eğitim bölgelerinde (okullar-kurumlar) yaygınlaştırılarak uçların birleştirilmesine imkân sağlanması,2. Eğitim öğretim sürecinde kuruma katkı sağ-layan, hizmet sunan paydaş ve tedarikçilerin sundukları hizmet kalitesinin artırılması, 3. Öğrenci, öğretmen, yönetici, veli ve tedarikçi-lerin kendilerini geliştirmeleri ve eğitim öğre-tim faaliyetleri boyunca daha iyi örnekler or-taya koyabilmeleri doğrultusunda motive edil-meleri, 4. Farklı ve yeni uygulamaları ortaya çıkararak, insan kaynaklarından maksimum düzeyde istifade edilmesi, kamu kaynakla-rının doğru ve verimli kullanılmasının sağ-lanması, 5. Okul aile birliği, mezunlar derne-ği, STK’lar gibi okula gönüllü hizmet eden ku-rumların çalışmalarının doğru yönlendirilme-si, eğitime katkı düzeylerinin yükseltilmesi, 6. Okul/kurum yardımcı personeli ve okul/kuru-mun tedarikçilerinin okul/kuruma daha faz-la katkı sağlamalarının yolunun açılması, 7. İyi örneklerin tüm İstanbul’da uygulanarak yay-gınlaşmasının sağlaması olarak özetleyebiliriz.Son olarak 24 Kasım, Öğretmenler Günü’müz. Bu güne özel mesajınızı alabilir miyiz? Bireylerin, toplumun ve insanlığın geleceği öğ-retmenlerin diliyle, yüreğiyle ve özverisiyle şe-killenmektedir. Onların verdiği kutlu emeğin ve göz nurunun bedeli, ülkemizin ve insanlı-ğın geleceğidir. Öğrenen, yenilenen, öğreten, örnek olan, her yönüyle aydınlık yarınların mimarları olan fedakâr öğretmen arkadaşları-mın bıkmadan, bıktırmadan, ümitsizliğe düş-meden, sorumluluk bilinciyle yaptığı çalışma-lar her zaman takdir edilmeye layıktır. 24 Ka-sım Öğretmenler Günü münasebetiyle gelece-ğimizin mimarı olan öğretmenlerimizin çalış-malarını her zaman takdir ediyor; sağlık, mut-luluk, huzur ve başarılı bir ömür diliyorum.

eni eğitim öğretim döneminin baş-ladığı şu günlerde öğrenciler, öğret-menler ve okullar gündemimizin önemli konuları arasında yer almak-tadır. Veliler, çocuklarının geleceğinin şekillenmesinde yapı taşı olan okul-larla ilgili olarak olabildiğince hassas davranmaya çalışıyor. Çocuklarının en iyi okullarda, en yüksek teknolojik donanıma sahip sınıflarda okuması için özen gösteriyor. Ancak üzülerek söyleyebiliriz ki; aynı özeni çocukla-rını emanet edecekleri öğretmenlerin bağımlı olup olmadığı konusunda bil-gi edinmek ve bu konuda çocuklarını koruyucu tavır sergilemekle ile ilgili olarak göstermemektedirler.

Bir öğretmenin verdiği eğitimin ka-litesi kadar bağımlılıklardan uzak, bu yönüyle de öğrencilere örneklik teşkil edebilecek bir özelliğe sahip olması ge-rekliliği, maalesef veliler ve eğitimciler tarafında göz ardı edilmektedir.

Oysa 1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun öğretmenlik mesleği ile ilgili 43. Maddesinde “Öğretmenlik, devletin eğitim, öğretim ve bununla il-gili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir ihtisas mesleğidir. Öğretmen-ler bu görevlerini Türk Milli Eğitimi-nin amaçlarına ve temel ilkelerine uy-gun olarak ifa etmekle yükümlüdür-ler.” ifadesi yer almaktadır.

Aynı kanunun 2. maddesinde ise Türk Milli Eğitiminin genel amaçları arasında; “Türk Milletinin bütün fert-lerini, beden, zihin, ahlak, ruh ve duy-gu bakımlarından dengeli ve sağlık-lı şekilde gelişmiş bir kişiliğe ve karak-tere, hür ve bilimsel düşünme gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan

haklarına saygılı, kişilik ve teşebbüse değer veren, topluma karşı sorumluluk duyan; yapıcı, yaratıcı ve verimli kişi-ler olarak yetiştirmek” sayılmıştır.

İç hukuk düzenlemelerinin yanı sıra Türkiye’nin de taraf olduğu Bir-leşmiş Milletler Çocuk Hakları söz-leşmesine göre çocukların temel yaşa-ma hakkına sahip oldukları kabul edil-mekte ve çocuğun hayatta kalması ve gelişmesi için gereken tüm çabanın gösterileceği belirtilmektedir.

Sözleşmede yer alan sadece bu iki hüküm bile çocuklarımızın karşı kar-şıya oldukları tehlikeye karşı hem dev-letin hem de anne-babaların kayıtsızlı-ğını ortaya koymaktadır. Zira en temel hak olan yaşama hakkı, hayatın deva-mı ve çocukların gelişimi ancak sağlık-lı ve özgür bir ortamda mümkün ola-bilecektir. Ailelerden sonra çocukla-rın en büyük yardımcısı ve gelişimleri-nin öncüsü olan öğretmenlerin sigara, alkol ve diğer zararlı bağımlılıkların pençesindeyken çocuklarımıza güven-li, sağlıklı ve özgür bir hayat sunmala-rı ne yazık ki beklenemez.

Yeni eğitim ve öğretim yılında pek çok yeni değişiklikle birlikte çocukla-rımızın artık daha güvenli, sağlıklı ve özgür eğitimcilerin elinde yetişmele-ri en büyük temennimizdir. Bağımlı-lıklardan uzak, özgür düşünce sahibi ve sağlıklı öğretmenleri istemek hem uluslararası ve ulusal hukuk kuralları-nın bir gereği hem de devletimizin ve ailelerin öncelikli görevidir.

AV. MUHARREM BALCITürkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı

Çocuklarımızı bağımlı öğretmenlere emanet etmek istemiyoruz!

BASIN AÇIKLAMASI

Y

Page 43: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

Değerler Eğiti-mi kapsamın-da her ay için

belirlediğimiz bir tema (ada-let, sorumluluk, sevgi, güven gibi değerler) ile ilgili okulları-mız ve kurumlarımız, sınıf et-kinlikleri yani grup ve bireysel sınıf içi uygulamalar ile değer odaklı okul kültürü oluşturma çalışmalarını yapmaktadırlar.

40

tarafından bakabilmek olduğunu hatırlatmak isterim. Ayrıca Eğitimde İyi Örnekler Proje-sinin hedeflerini; 1. Uygulama sonucunda or-taya çıkan iyi örneklerin Ar-Ge altyapısından yoksun eğitim bölgelerinde (okullar-kurumlar) yaygınlaştırılarak uçların birleştirilmesine imkân sağlanması,2. Eğitim öğretim sürecinde kuruma katkı sağ-layan, hizmet sunan paydaş ve tedarikçilerin sundukları hizmet kalitesinin artırılması, 3. Öğrenci, öğretmen, yönetici, veli ve tedarikçi-lerin kendilerini geliştirmeleri ve eğitim öğre-tim faaliyetleri boyunca daha iyi örnekler or-taya koyabilmeleri doğrultusunda motive edil-meleri, 4. Farklı ve yeni uygulamaları ortaya çıkararak, insan kaynaklarından maksimum düzeyde istifade edilmesi, kamu kaynakla-rının doğru ve verimli kullanılmasının sağ-lanması, 5. Okul aile birliği, mezunlar derne-ği, STK’lar gibi okula gönüllü hizmet eden ku-rumların çalışmalarının doğru yönlendirilme-si, eğitime katkı düzeylerinin yükseltilmesi, 6. Okul/kurum yardımcı personeli ve okul/kuru-mun tedarikçilerinin okul/kuruma daha faz-la katkı sağlamalarının yolunun açılması, 7. İyi örneklerin tüm İstanbul’da uygulanarak yay-gınlaşmasının sağlaması olarak özetleyebiliriz.Son olarak 24 Kasım, Öğretmenler Günü’müz. Bu güne özel mesajınızı alabilir miyiz? Bireylerin, toplumun ve insanlığın geleceği öğ-retmenlerin diliyle, yüreğiyle ve özverisiyle şe-killenmektedir. Onların verdiği kutlu emeğin ve göz nurunun bedeli, ülkemizin ve insanlı-ğın geleceğidir. Öğrenen, yenilenen, öğreten, örnek olan, her yönüyle aydınlık yarınların mimarları olan fedakâr öğretmen arkadaşları-mın bıkmadan, bıktırmadan, ümitsizliğe düş-meden, sorumluluk bilinciyle yaptığı çalışma-lar her zaman takdir edilmeye layıktır. 24 Ka-sım Öğretmenler Günü münasebetiyle gelece-ğimizin mimarı olan öğretmenlerimizin çalış-malarını her zaman takdir ediyor; sağlık, mut-luluk, huzur ve başarılı bir ömür diliyorum.

eni eğitim öğretim döneminin baş-ladığı şu günlerde öğrenciler, öğret-menler ve okullar gündemimizin önemli konuları arasında yer almak-tadır. Veliler, çocuklarının geleceğinin şekillenmesinde yapı taşı olan okul-larla ilgili olarak olabildiğince hassas davranmaya çalışıyor. Çocuklarının en iyi okullarda, en yüksek teknolojik donanıma sahip sınıflarda okuması için özen gösteriyor. Ancak üzülerek söyleyebiliriz ki; aynı özeni çocukla-rını emanet edecekleri öğretmenlerin bağımlı olup olmadığı konusunda bil-gi edinmek ve bu konuda çocuklarını koruyucu tavır sergilemekle ile ilgili olarak göstermemektedirler.

Bir öğretmenin verdiği eğitimin ka-litesi kadar bağımlılıklardan uzak, bu yönüyle de öğrencilere örneklik teşkil edebilecek bir özelliğe sahip olması ge-rekliliği, maalesef veliler ve eğitimciler tarafında göz ardı edilmektedir.

Oysa 1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun öğretmenlik mesleği ile ilgili 43. Maddesinde “Öğretmenlik, devletin eğitim, öğretim ve bununla il-gili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir ihtisas mesleğidir. Öğretmen-ler bu görevlerini Türk Milli Eğitimi-nin amaçlarına ve temel ilkelerine uy-gun olarak ifa etmekle yükümlüdür-ler.” ifadesi yer almaktadır.

Aynı kanunun 2. maddesinde ise Türk Milli Eğitiminin genel amaçları arasında; “Türk Milletinin bütün fert-lerini, beden, zihin, ahlak, ruh ve duy-gu bakımlarından dengeli ve sağlık-lı şekilde gelişmiş bir kişiliğe ve karak-tere, hür ve bilimsel düşünme gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan

haklarına saygılı, kişilik ve teşebbüse değer veren, topluma karşı sorumluluk duyan; yapıcı, yaratıcı ve verimli kişi-ler olarak yetiştirmek” sayılmıştır.

İç hukuk düzenlemelerinin yanı sıra Türkiye’nin de taraf olduğu Bir-leşmiş Milletler Çocuk Hakları söz-leşmesine göre çocukların temel yaşa-ma hakkına sahip oldukları kabul edil-mekte ve çocuğun hayatta kalması ve gelişmesi için gereken tüm çabanın gösterileceği belirtilmektedir.

Sözleşmede yer alan sadece bu iki hüküm bile çocuklarımızın karşı kar-şıya oldukları tehlikeye karşı hem dev-letin hem de anne-babaların kayıtsızlı-ğını ortaya koymaktadır. Zira en temel hak olan yaşama hakkı, hayatın deva-mı ve çocukların gelişimi ancak sağlık-lı ve özgür bir ortamda mümkün ola-bilecektir. Ailelerden sonra çocukla-rın en büyük yardımcısı ve gelişimleri-nin öncüsü olan öğretmenlerin sigara, alkol ve diğer zararlı bağımlılıkların pençesindeyken çocuklarımıza güven-li, sağlıklı ve özgür bir hayat sunmala-rı ne yazık ki beklenemez.

Yeni eğitim ve öğretim yılında pek çok yeni değişiklikle birlikte çocukla-rımızın artık daha güvenli, sağlıklı ve özgür eğitimcilerin elinde yetişmele-ri en büyük temennimizdir. Bağımlı-lıklardan uzak, özgür düşünce sahibi ve sağlıklı öğretmenleri istemek hem uluslararası ve ulusal hukuk kuralları-nın bir gereği hem de devletimizin ve ailelerin öncelikli görevidir.

AV. MUHARREM BALCITürkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı

Çocuklarımızı bağımlı öğretmenlere emanet etmek istemiyoruz!

BASIN AÇIKLAMASI

Y

Page 44: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

kullar, madde kullanımını önlemede kilit rol oynayan aktörlerden biridir. Araştırma-lar; okula bağlılığın, kitlesel organizasyon-lara/aktivitelere katılımın ve kurumların ( okul veya dini kurumlar) gençleri korudu-ğunu ve sigara, alkol gibi madde bağımlı-lıklarını da azalttığını göstermiştir. Bunun yanında yine araştırmalar göstermektedir ki sınıf-merkezli önleyici programlar sigara ve alkol gibi bağımlılıkları kayda değer bir seviyeye düşürmektedir. Okulların madde kullanımını önlemede etkili olduğu kana-atinin adil ya da gerçekçi olup olmamasın-dan ziyade, uzmanlar madde kullanımını önleyici stratejilerin etkili bir şekilde kulla-nılmasında hem fikirdirler. Öğrenciler oku-la kendinden geçmiş bir vaziyette gelseler de madde kullanımı genelde okul dışında gerçekleşir. Bu da okul dışı ortamların mad-de kullanımında ki etkin rolünü açıkça gös-termektedir. Hem aileler hem de toplum okulla birlikte organize çalışmalı ve hareket etmelidir ki okulda edinilen normlar ve ka-zanılan yetenekler hem evde hem de toplu-mun bulunduğu ortamlarda desteklensin ve pekişsin. Yani koruyucu stratejiler, genç-lerin vakit geçirdiği tüm ortamlarda etkili bir şekilde uygulanmalıdır. Ayrıca uzman-lar bu stratejilerin; karar verme, problem çözme, amaç edinme ve iletişim becerileri gibi yeteneklerin çocuklar tarafından kaza-nıldığını ve bunun için çocukluktan başla-

yarak hayat boyunca bu tür eğitimlerin on-lara verilmesini savunmaktadırlar.

Kuzey Bölge Projesi

Bu proje, alkol kullanımında arz ve talep meselelerini adres göstermek üzere tasar-lanmış etkili bir koruma programıdır. Bu programa Kuzey Merkez Amerika’dan 20 kadar topluluk katılmıştır. Alkol satan tüm öğrenciler, aileler ve tüccarlar bu progra-mın hedefi olmuştur. Bu koruyucu progra-mın en önemli müdahalesi, güçlü akran li-derliğinin olduğu sınıf programları kur-mak ve öğrencilerin kendi evlerinde ebe-veynleriyle birlikte yapmış olduğu aktivi-teleri oluşturmak olmuştur. Evde yapılan çalışma kılavuzları doğrudan ebeveynlere e-posta olarak gönderilir. Alkol konusun-da aileler ve öğrenciler arasındaki haberleş-menin daha etkili ve kolay olması için esp-rili/komik karakterleri içeren materyaller kitapçık şeklinde düzenlenir. Öğrencilerin %94-98 i ev-merkezli koruma programına katıldıklarını bildirmiştir. 3 yıllık sonuçlar, 6. sınıftan beri projeye katılan 1901 öğrenci-nin %27 sinde alkol ve sigara kullanımında düşüş olduğunu göstermiştir.

Sosyal Kalkınma Projesi

Sosyal Kalkınma Projesi madde bağım-lılığını önlemek için tasarlanmış bir baş-

MADDE KULLANIMINI ÖNLEMEDE UYGULANANETKİLİ STRATEJİLER*

ÇEVİRİ

O

ka projedir. 1.sınıfta olan çocuklar, Şure ve Spi-vak tarafından geliştirilen “Kişilerarası Bilişsel Problemlerin Çözümü” müfredatındaki araş-tırma faaliyetleriyle ilgilenirler. Bu program; iletişim becerileri, karar verme ve sorun çöz-me gibi sosyal becerileri geliştirmek için tasar-lanmıştır. Bu müdahale programı, 2.sınıf ço-cuklarda disiplin ve şiddet sorununu en alt dü-zeye indirmede de çok etkilidir. 5.sınıfa kadar bu programa müdahil olan öğrenciler okul-da daha başarılıdırlar, daha az sorun yaşarlar, daha az şiddete eğilim gösterirler ve alkol kul-lanım oranları ise daha düşük seviyelerde olur.

Koruyucu stratejilerin daha etkili olması için öğretmenler neler yapmalıdır?

1.Adım: Daha ikna edici koruyucu önlemle-ri uygula ve bunu sosyal çevre vasıtasıyla da destek-le. Madde bağımlılığını önleme sahası çok ge-niş bir alandır ve hem öğretmenlerin hem de okul personellerin yeteri düzeyde bir eğitim ve tecrübesi olmadan bu sahaya girmeleri tavsi-ye edilmez. Özellikle en etkili madde bağımlı-lığını önleme programları genellikle “sosyal di-renç” ve “normal beklenti” teorilerine dayanır. Bu program kapsamınca öğretmenler öğrenci-lere kendi akranları da dâhil en çok sevdikleri insanları anlatırlar ve madde kullanımının “ra-hatlatıcı” bir şey olmadığını söylerler. Tüm bun-ları öğrencilere alkol, sigara ve diğer madde ku-lanım istatistiki bilgileri vererek yaparlar. Ayrı-ca öğretmenler gösterme ve kanıtlama gibi de-ğişik teknikleri de kullanırlar. Örnek olarak, öğ-retmenler öğrencilere halkın bu meselede ne-rede durduğunu somut biçimde göstermek için onları odanın bir köşesine gönderirler ve mad-de kullanımıyla ilgili görüşleri onaylayıp onay-lamadıklarını sorarlar. Bu davranış insanların çoğunun madde kullanımını desteklemediğini göstermeye hizmet eder.

En inandırıcı programlardan birisi de öğren-cilere medya ve arkadaş gruplarının sosyal et-kileriyle nasıl mücadele edeceklerini öğretmek-tir. Bu ise somut ve sistematik bir yol izlenerek yapılır. Öğrenciler maruz kalacakları medya ve reklamların etkileri hakkında bilgilendirilirler. Ayrıca arkadaş baskısıyla mücadele etmek için gerekli yetenekleri de edinirler. Özellikle aldık-

ları mesaja cevap verirken arkadaşlarını kaybet-meden nasıl “hayır” diyebileceklerini öğrenir-ler. Tüm bunları etkili bir şekilde uygulamak için somut öğretime, adım-adım talimatlara ve kayda değer bir zaman dilimine ihtiyaç vardır.

Madde bağımlılığını önlemede okullarda ge-nel bir atmosfer oluşturmak için resim ve pos-terler hatırlatıcı unsurlar olarak kullanılabilir.

2.Adım: Evde ve sosyal çevrede koruyucu ön-lemleri uygula. Literatürdeki araştırmalar, et-kili programlarda ana unsurun aile olduğu-nu belirtmiştir. Özellikle; etkili aile program-ları değişen derecelerde davranışların şekil-lenmesinde rol model olarak ailenin önemi-ni vurgulayan “Sosyal Öğrenme Teorisi” ni (Bandura, 1977) ve gençleri madde bağımlı-lığından korumak için yararlı kurumlara ve sosyal gruplara bağlılığı vurgulayan “Sosyal Kontrol Teorisi” ni (Hirschi, 1969) temel alır. Öğretmenler ise aileleri olumlu ve sürekli di-siplin teknikleri hususunda eğitirler ve onlara kendi çocuklarına rehberlik etmelerini tavsi-ye ederler. Geriye tek bir problem kalıyor ve o da “çocukların ergenlik döneminde aileleri ile yaşadığı iletişim problemleridir”. Bu nokta-da öğretmenler ne yapmalıdır? Öğretmenler çocuklara ev ödevi verirlerken aileleri ile ile-tişim kurabileceği tarzda ödevler vermelidir-ler. Bunun birçok şekli ve türü vardır; ama ör-nek vermek gerekirse öğretmenler öğrencile-re aileleri ile röportaj yapabileceği ödevler ve-rebilirler. Basit bir ev ödevinin yanı sıra öğret-menler ailelerden yardım almak için seminer-ler ve toplantılar düzenleyebilirler.

Sonuç

Araştırmalar ve sağduyulu yaklaşımlar etki-li yöntemlerin ve stratejilerin madde bağımlılığı-nı azaltacağı yönünde bizlere ipuçları vermekte-dir. Öğretmenlerin gerek okulda gerekse okul dı-şında önleyici çabalarının etkili bir şekilde çalışa-bilmesi için uygulayacakları birçok yöntem var-dır. 1. adım etkili stratejilerin okulda uygulanma-sı için yapılan önlemler, 2. adım ise okul dışında atılacak adımlar ve alınacak önlemlerdir.

*Bu yazı Linda dusenbery’in Tanglewood Research araştırma sitesinde 1990 tarihli yazısından derlenmiştir.

Ç E V İ R İ M U R A T K A R A C A

42

Page 45: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

kullar, madde kullanımını önlemede kilit rol oynayan aktörlerden biridir. Araştırma-lar; okula bağlılığın, kitlesel organizasyon-lara/aktivitelere katılımın ve kurumların ( okul veya dini kurumlar) gençleri korudu-ğunu ve sigara, alkol gibi madde bağımlı-lıklarını da azalttığını göstermiştir. Bunun yanında yine araştırmalar göstermektedir ki sınıf-merkezli önleyici programlar sigara ve alkol gibi bağımlılıkları kayda değer bir seviyeye düşürmektedir. Okulların madde kullanımını önlemede etkili olduğu kana-atinin adil ya da gerçekçi olup olmamasın-dan ziyade, uzmanlar madde kullanımını önleyici stratejilerin etkili bir şekilde kulla-nılmasında hem fikirdirler. Öğrenciler oku-la kendinden geçmiş bir vaziyette gelseler de madde kullanımı genelde okul dışında gerçekleşir. Bu da okul dışı ortamların mad-de kullanımında ki etkin rolünü açıkça gös-termektedir. Hem aileler hem de toplum okulla birlikte organize çalışmalı ve hareket etmelidir ki okulda edinilen normlar ve ka-zanılan yetenekler hem evde hem de toplu-mun bulunduğu ortamlarda desteklensin ve pekişsin. Yani koruyucu stratejiler, genç-lerin vakit geçirdiği tüm ortamlarda etkili bir şekilde uygulanmalıdır. Ayrıca uzman-lar bu stratejilerin; karar verme, problem çözme, amaç edinme ve iletişim becerileri gibi yeteneklerin çocuklar tarafından kaza-nıldığını ve bunun için çocukluktan başla-

yarak hayat boyunca bu tür eğitimlerin on-lara verilmesini savunmaktadırlar.

Kuzey Bölge Projesi

Bu proje, alkol kullanımında arz ve talep meselelerini adres göstermek üzere tasar-lanmış etkili bir koruma programıdır. Bu programa Kuzey Merkez Amerika’dan 20 kadar topluluk katılmıştır. Alkol satan tüm öğrenciler, aileler ve tüccarlar bu progra-mın hedefi olmuştur. Bu koruyucu progra-mın en önemli müdahalesi, güçlü akran li-derliğinin olduğu sınıf programları kur-mak ve öğrencilerin kendi evlerinde ebe-veynleriyle birlikte yapmış olduğu aktivi-teleri oluşturmak olmuştur. Evde yapılan çalışma kılavuzları doğrudan ebeveynlere e-posta olarak gönderilir. Alkol konusun-da aileler ve öğrenciler arasındaki haberleş-menin daha etkili ve kolay olması için esp-rili/komik karakterleri içeren materyaller kitapçık şeklinde düzenlenir. Öğrencilerin %94-98 i ev-merkezli koruma programına katıldıklarını bildirmiştir. 3 yıllık sonuçlar, 6. sınıftan beri projeye katılan 1901 öğrenci-nin %27 sinde alkol ve sigara kullanımında düşüş olduğunu göstermiştir.

Sosyal Kalkınma Projesi

Sosyal Kalkınma Projesi madde bağım-lılığını önlemek için tasarlanmış bir baş-

MADDE KULLANIMINI ÖNLEMEDE UYGULANANETKİLİ STRATEJİLER*

ÇEVİRİ

O

ka projedir. 1.sınıfta olan çocuklar, Şure ve Spi-vak tarafından geliştirilen “Kişilerarası Bilişsel Problemlerin Çözümü” müfredatındaki araş-tırma faaliyetleriyle ilgilenirler. Bu program; iletişim becerileri, karar verme ve sorun çöz-me gibi sosyal becerileri geliştirmek için tasar-lanmıştır. Bu müdahale programı, 2.sınıf ço-cuklarda disiplin ve şiddet sorununu en alt dü-zeye indirmede de çok etkilidir. 5.sınıfa kadar bu programa müdahil olan öğrenciler okul-da daha başarılıdırlar, daha az sorun yaşarlar, daha az şiddete eğilim gösterirler ve alkol kul-lanım oranları ise daha düşük seviyelerde olur.

Koruyucu stratejilerin daha etkili olması için öğretmenler neler yapmalıdır?

1.Adım: Daha ikna edici koruyucu önlemle-ri uygula ve bunu sosyal çevre vasıtasıyla da destek-le. Madde bağımlılığını önleme sahası çok ge-niş bir alandır ve hem öğretmenlerin hem de okul personellerin yeteri düzeyde bir eğitim ve tecrübesi olmadan bu sahaya girmeleri tavsi-ye edilmez. Özellikle en etkili madde bağımlı-lığını önleme programları genellikle “sosyal di-renç” ve “normal beklenti” teorilerine dayanır. Bu program kapsamınca öğretmenler öğrenci-lere kendi akranları da dâhil en çok sevdikleri insanları anlatırlar ve madde kullanımının “ra-hatlatıcı” bir şey olmadığını söylerler. Tüm bun-ları öğrencilere alkol, sigara ve diğer madde ku-lanım istatistiki bilgileri vererek yaparlar. Ayrı-ca öğretmenler gösterme ve kanıtlama gibi de-ğişik teknikleri de kullanırlar. Örnek olarak, öğ-retmenler öğrencilere halkın bu meselede ne-rede durduğunu somut biçimde göstermek için onları odanın bir köşesine gönderirler ve mad-de kullanımıyla ilgili görüşleri onaylayıp onay-lamadıklarını sorarlar. Bu davranış insanların çoğunun madde kullanımını desteklemediğini göstermeye hizmet eder.

En inandırıcı programlardan birisi de öğren-cilere medya ve arkadaş gruplarının sosyal et-kileriyle nasıl mücadele edeceklerini öğretmek-tir. Bu ise somut ve sistematik bir yol izlenerek yapılır. Öğrenciler maruz kalacakları medya ve reklamların etkileri hakkında bilgilendirilirler. Ayrıca arkadaş baskısıyla mücadele etmek için gerekli yetenekleri de edinirler. Özellikle aldık-

ları mesaja cevap verirken arkadaşlarını kaybet-meden nasıl “hayır” diyebileceklerini öğrenir-ler. Tüm bunları etkili bir şekilde uygulamak için somut öğretime, adım-adım talimatlara ve kayda değer bir zaman dilimine ihtiyaç vardır.

Madde bağımlılığını önlemede okullarda ge-nel bir atmosfer oluşturmak için resim ve pos-terler hatırlatıcı unsurlar olarak kullanılabilir.

2.Adım: Evde ve sosyal çevrede koruyucu ön-lemleri uygula. Literatürdeki araştırmalar, et-kili programlarda ana unsurun aile olduğu-nu belirtmiştir. Özellikle; etkili aile program-ları değişen derecelerde davranışların şekil-lenmesinde rol model olarak ailenin önemi-ni vurgulayan “Sosyal Öğrenme Teorisi” ni (Bandura, 1977) ve gençleri madde bağımlı-lığından korumak için yararlı kurumlara ve sosyal gruplara bağlılığı vurgulayan “Sosyal Kontrol Teorisi” ni (Hirschi, 1969) temel alır. Öğretmenler ise aileleri olumlu ve sürekli di-siplin teknikleri hususunda eğitirler ve onlara kendi çocuklarına rehberlik etmelerini tavsi-ye ederler. Geriye tek bir problem kalıyor ve o da “çocukların ergenlik döneminde aileleri ile yaşadığı iletişim problemleridir”. Bu nokta-da öğretmenler ne yapmalıdır? Öğretmenler çocuklara ev ödevi verirlerken aileleri ile ile-tişim kurabileceği tarzda ödevler vermelidir-ler. Bunun birçok şekli ve türü vardır; ama ör-nek vermek gerekirse öğretmenler öğrencile-re aileleri ile röportaj yapabileceği ödevler ve-rebilirler. Basit bir ev ödevinin yanı sıra öğret-menler ailelerden yardım almak için seminer-ler ve toplantılar düzenleyebilirler.

Sonuç

Araştırmalar ve sağduyulu yaklaşımlar etki-li yöntemlerin ve stratejilerin madde bağımlılığı-nı azaltacağı yönünde bizlere ipuçları vermekte-dir. Öğretmenlerin gerek okulda gerekse okul dı-şında önleyici çabalarının etkili bir şekilde çalışa-bilmesi için uygulayacakları birçok yöntem var-dır. 1. adım etkili stratejilerin okulda uygulanma-sı için yapılan önlemler, 2. adım ise okul dışında atılacak adımlar ve alınacak önlemlerdir.

*Bu yazı Linda dusenbery’in Tanglewood Research araştırma sitesinde 1990 tarihli yazısından derlenmiştir.

Ç E V İ R İ M U R A T K A R A C A

42

Page 46: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

44 Kitap

Men-i Müskirat ile yazarın üç bölümde hazırla-dığı bu çalışma, Millet Meclisi’nde başta Ali Şük-rü Bey’ler ve ikinci derecede Mehmet Akif’lerin insanlık adına verdikleri bu mücadelenin tari-hini, Yeşilay’ın kuruluş sebebini, içkiyle müca-deleyi, bu konuyla ilgili meclis zabıtlarını güzel ve akıcı bir üslupla bizlere sunmaktadır. Yazar eserde mevzunun daha iyi anlaşılması için geç-mişi toparlayıcı mahiyette Batı’da, Osmanlı’da ve

yakın geçmiş Türk-İslam âleminde içki yasağına kısaca değinerek an-siklopedik ve istatiksel faydalı bil-giler veriyor. Men-i Müskirat ka-nunun teklif edilmesinin arkasın-da açık ve gizli birçok sebep yattığı-nı dile getiren yazar, bunlardan en önemlilerin hem batı kamuoyunun hem de İslam dünyasının desteğini almak ve mütarekeyle beraber yurt-taki bazı azınlıkların işgalci güçle-re içki üretimden sağladıkları mad-di desteğin önüne geçmek olduğunu ifade etmektedir. O dönemde içki yasağı, kanun teklifini ilk veren Ali

Şükrü Bey’in başını çektiği muhafazakârlar lehine bir zaferle sonuçlanınca muhafazakârlar ve yeni-likçiler arasında farklı bir mücadele alanı açmıştır.

Buna göre yasak meclisten geçmiş olmasına rağmen devlet adamlarından bazılarının hala içki içmeye devam ettiği, bunlardan bazılarının toplatılan içki üretim cihazlarını gizliden evle-rine getirtip içki üretiminde kullandıkları, hat-ta bununla kalmayıp üzerine “ bunda dilâver suyu mu var” şeklinde deyimlerin dahi oluş-tuğu bilgisini bize haber vermektedir. İktisa-di veya özgürlüğün kısıtlaması diye birçok ba-haneler öne sürerek böyle bir yasağın çıkmasın-

da kimlerin ayak direttiğini, dernek kuracak ka-dar yasak takipçilerine karşı kimlerin husumet beslediğini, sırf yasa teklifinin muhafazakâr bir kanattan dile getirildiği için tahmin edilme-dik yollara başvuranların deşifresini yine bu ki-tap yapmaktadır. Bunun yanı sıra dikkati şayan birçok çarpıcı bilgilere, isimlere ve örneklere yer vermektedir, yazar Men-i Müskirat kitabın-da. Başlangıçta ciddiyetle ele alın kanun sonra-ki yıllarda esnetilmiştir. Üst düzey idarecilerin kanuna rağmen içki kullanmaları yasağın es-netilmesinin bir nedeni kabul edilmektedir. Bil-hassa 1. dönemde baskın çıkan kanun taraftarı muhafazakârlar 2. dönem TBMM’ye dâhil olma-yınca, hükümet verdiği kanunun değiştirilmesi teklifine az sayıda muhalif mebus karşı çıkmış-tır. Her ne kadar kanuna taraftar olan ve destek veren basın ve Hilal-i Ahdar Cemiyeti (Yeşilay ) teklife karşı kamuoyunu harekete geçirmeye ça-lışmış olsa da hükümetin içki yasağını kaldırma teklifi 9 Nisan 1924’de kabul edilmiştir. Bundan tam iki sene sonra 22 Mart 1926’da da ispirto ve alkollü içecekler kanunuyla Men-i Müskirat ka-nunu tamamen lağvedilmiştir.

Yasak çok kısa bir zaman için tatbik edilme-sine rağmen, bu kanunun asayişe çok ciddi kat-kıları olmuş ve böylece suç oranlarında azal-malar yaşanmıştır. Bunu kanuna muhalif olan-lar da müşahede etmiştir. Bu kanunla içki içme oranları da azalmıştır. Men-i Müskirat kanunu lağvedildikten sonra kanun müdafisi sağlık çalı-şanları, Tevhid-i Efkar ve Sebilürreşad gibi dergi-ler bu kanunun müdafisi olmuşlardır. Bu meyan-da Hilal-i Ahdar Cemiyeti( Yeşilay)’nin de rolü çok fazladır. Cemiyet, kanunun ruhunu konfe-ranslar ve yazılar yoluyla yaşatmaya çalışmış ve bu hususta çok büyük çaba sarf etmiştir.

Bir mücadele örneği; Men-i Müskirat Kanunu

SAİD KAYACI

CUMHURİYET YILLARINDA BİR YASAK DENEMESİ

UĞUR ÜÇÜNCÜÇizgi kitabevi

49. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali, NTV’den canlı yayınlanan kapanış galası ve ödül töreni ile sona erdi. Cam Piramit Kongre ve Fuar Merkezi’nde düzenlenen kapanış galasında ‘En İyi Film’ ödülünü yö-netmenliğini Hüseyin Tabak’ın üstlendiği ‘’Güzelliğin On Par’etmez’’ adlı film kazandı. Hüseyin Tabak ‘Gü-zelliğin On Par’etmez’ filmiyle ‘En İyi Senaryo’ ödü-lüne de sahip oldu. Festivalde En İyi Müzik ödülünü ‘Elveda Katya’ adlı çalışmasıyla Tamer Çıray kazan-dı. En iyi yönetmen ödülü de ‘Zerre’ filmi ile Erdem Tepegöz’ün oldu. Tepegöz, ‘’Koskoca evrende ufacık parçacıklarız. Birbirimizin kanını döküyoruz. Artık birinin evrensel bir şey yapması lazım’’ diye konuştu. ‘’Zerre’’, En İyi İlk Film ödülünün de sahibi oldu. Jüri Özel Ödülü ise yönetmenliğini Ali Adnan Özgür’ün yaptığı, ‘Toprağın Çocukları’ adlı filme verildi.

2012 Nobel Edebiyat Ödülü’nü Çinli yazar Mo Yan kazandı. Kariyeri boyunca sansüre maruz kalan Mo Yan, gelmiş geçmiş en ünlü Çinli yazar olarak biliniyor. Nobel komitesi, eserlerindeki “evham verici ger-çeklik” nedeniyle Mo Yan’ın ödüle layık görüldüğünü belirtti. Amerikalı yazar Faulkner’den esinlendiği-ni kabul eden, roman ve kısa hikaye yazarı Mo Yan, 1,2 milyon dolar para ödülünün de sahibi oldu.

45 Kültür-Sanat

Güzelliği On Par etmez

Nobel Edebiyat Ödülü Mo Yan’ın

Page 47: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

44 Kitap

Men-i Müskirat ile yazarın üç bölümde hazırla-dığı bu çalışma, Millet Meclisi’nde başta Ali Şük-rü Bey’ler ve ikinci derecede Mehmet Akif’lerin insanlık adına verdikleri bu mücadelenin tari-hini, Yeşilay’ın kuruluş sebebini, içkiyle müca-deleyi, bu konuyla ilgili meclis zabıtlarını güzel ve akıcı bir üslupla bizlere sunmaktadır. Yazar eserde mevzunun daha iyi anlaşılması için geç-mişi toparlayıcı mahiyette Batı’da, Osmanlı’da ve

yakın geçmiş Türk-İslam âleminde içki yasağına kısaca değinerek an-siklopedik ve istatiksel faydalı bil-giler veriyor. Men-i Müskirat ka-nunun teklif edilmesinin arkasın-da açık ve gizli birçok sebep yattığı-nı dile getiren yazar, bunlardan en önemlilerin hem batı kamuoyunun hem de İslam dünyasının desteğini almak ve mütarekeyle beraber yurt-taki bazı azınlıkların işgalci güçle-re içki üretimden sağladıkları mad-di desteğin önüne geçmek olduğunu ifade etmektedir. O dönemde içki yasağı, kanun teklifini ilk veren Ali

Şükrü Bey’in başını çektiği muhafazakârlar lehine bir zaferle sonuçlanınca muhafazakârlar ve yeni-likçiler arasında farklı bir mücadele alanı açmıştır.

Buna göre yasak meclisten geçmiş olmasına rağmen devlet adamlarından bazılarının hala içki içmeye devam ettiği, bunlardan bazılarının toplatılan içki üretim cihazlarını gizliden evle-rine getirtip içki üretiminde kullandıkları, hat-ta bununla kalmayıp üzerine “ bunda dilâver suyu mu var” şeklinde deyimlerin dahi oluş-tuğu bilgisini bize haber vermektedir. İktisa-di veya özgürlüğün kısıtlaması diye birçok ba-haneler öne sürerek böyle bir yasağın çıkmasın-

da kimlerin ayak direttiğini, dernek kuracak ka-dar yasak takipçilerine karşı kimlerin husumet beslediğini, sırf yasa teklifinin muhafazakâr bir kanattan dile getirildiği için tahmin edilme-dik yollara başvuranların deşifresini yine bu ki-tap yapmaktadır. Bunun yanı sıra dikkati şayan birçok çarpıcı bilgilere, isimlere ve örneklere yer vermektedir, yazar Men-i Müskirat kitabın-da. Başlangıçta ciddiyetle ele alın kanun sonra-ki yıllarda esnetilmiştir. Üst düzey idarecilerin kanuna rağmen içki kullanmaları yasağın es-netilmesinin bir nedeni kabul edilmektedir. Bil-hassa 1. dönemde baskın çıkan kanun taraftarı muhafazakârlar 2. dönem TBMM’ye dâhil olma-yınca, hükümet verdiği kanunun değiştirilmesi teklifine az sayıda muhalif mebus karşı çıkmış-tır. Her ne kadar kanuna taraftar olan ve destek veren basın ve Hilal-i Ahdar Cemiyeti (Yeşilay ) teklife karşı kamuoyunu harekete geçirmeye ça-lışmış olsa da hükümetin içki yasağını kaldırma teklifi 9 Nisan 1924’de kabul edilmiştir. Bundan tam iki sene sonra 22 Mart 1926’da da ispirto ve alkollü içecekler kanunuyla Men-i Müskirat ka-nunu tamamen lağvedilmiştir.

Yasak çok kısa bir zaman için tatbik edilme-sine rağmen, bu kanunun asayişe çok ciddi kat-kıları olmuş ve böylece suç oranlarında azal-malar yaşanmıştır. Bunu kanuna muhalif olan-lar da müşahede etmiştir. Bu kanunla içki içme oranları da azalmıştır. Men-i Müskirat kanunu lağvedildikten sonra kanun müdafisi sağlık çalı-şanları, Tevhid-i Efkar ve Sebilürreşad gibi dergi-ler bu kanunun müdafisi olmuşlardır. Bu meyan-da Hilal-i Ahdar Cemiyeti( Yeşilay)’nin de rolü çok fazladır. Cemiyet, kanunun ruhunu konfe-ranslar ve yazılar yoluyla yaşatmaya çalışmış ve bu hususta çok büyük çaba sarf etmiştir.

Bir mücadele örneği; Men-i Müskirat Kanunu

SAİD KAYACI

CUMHURİYET YILLARINDA BİR YASAK DENEMESİ

UĞUR ÜÇÜNCÜÇizgi kitabevi

49. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali, NTV’den canlı yayınlanan kapanış galası ve ödül töreni ile sona erdi. Cam Piramit Kongre ve Fuar Merkezi’nde düzenlenen kapanış galasında ‘En İyi Film’ ödülünü yö-netmenliğini Hüseyin Tabak’ın üstlendiği ‘’Güzelliğin On Par’etmez’’ adlı film kazandı. Hüseyin Tabak ‘Gü-zelliğin On Par’etmez’ filmiyle ‘En İyi Senaryo’ ödü-lüne de sahip oldu. Festivalde En İyi Müzik ödülünü ‘Elveda Katya’ adlı çalışmasıyla Tamer Çıray kazan-dı. En iyi yönetmen ödülü de ‘Zerre’ filmi ile Erdem Tepegöz’ün oldu. Tepegöz, ‘’Koskoca evrende ufacık parçacıklarız. Birbirimizin kanını döküyoruz. Artık birinin evrensel bir şey yapması lazım’’ diye konuştu. ‘’Zerre’’, En İyi İlk Film ödülünün de sahibi oldu. Jüri Özel Ödülü ise yönetmenliğini Ali Adnan Özgür’ün yaptığı, ‘Toprağın Çocukları’ adlı filme verildi.

2012 Nobel Edebiyat Ödülü’nü Çinli yazar Mo Yan kazandı. Kariyeri boyunca sansüre maruz kalan Mo Yan, gelmiş geçmiş en ünlü Çinli yazar olarak biliniyor. Nobel komitesi, eserlerindeki “evham verici ger-çeklik” nedeniyle Mo Yan’ın ödüle layık görüldüğünü belirtti. Amerikalı yazar Faulkner’den esinlendiği-ni kabul eden, roman ve kısa hikaye yazarı Mo Yan, 1,2 milyon dolar para ödülünün de sahibi oldu.

45 Kültür-Sanat

Güzelliği On Par etmez

Nobel Edebiyat Ödülü Mo Yan’ın

NTV’den canlı yayınlanan kapanış galası ve ödül töreni ile sona erdi. Cam Piramit Kongre ve Fuar Merkezi’nde düzenlenen kapanış galasında ‘En İyi Film’ ödülünü yöile sona erdi. Cam Piramit Kongre ve Fuar Merkezi’nde düzenlenen kapanış galasında ‘En İyi Film’ ödülünü yöile sona erdi. Cam Piramit Kongre ve Fuar Merkezi’nde

-netmenliğini Hüseyin Tabak’ın üstlendiği ‘’Güzelliğin On Par’etmez’’ adlı film kazandı. Hüseyin Tabak ‘Gü-

lüne de sahip oldu. Festivalde En İyi Müzik ödülünü

birinin evrensel bir şey yapması lazım’’ diye konuştu. ‘’Zerre’’, En İyi İlk Film ödülünün de sahibi oldu. Jüri birinin evrensel bir şey yapması lazım’’ diye konuştu. ‘’Zerre’’, En İyi İlk Film ödülünün de sahibi oldu. Jüri birinin evrensel bir şey yapması lazım’’ diye konuştu.

Özel Ödülü ise yönetmenliğini Ali Adnan Özgür’ün ‘’Zerre’’, En İyi İlk Film ödülünün de sahibi oldu. Jüri Özel Ödülü ise yönetmenliğini Ali Adnan Özgür’ün ‘’Zerre’’, En İyi İlk Film ödülünün de sahibi oldu. Jüri

ni kabul eden, roman ve kısa hikaye yazarı Mo Yan, 1,2 milyon dolar para ödülünün de sahibi oldu.

Page 48: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

46 Kültür-Sanat

Muğla’nın Bodrum ilçesinde nefes darlığı nedeniyle hastaneye kaldırılan ve yoğun ba-kımda tedavisi devam eden usta tiyatrocu Erol Günaydın, hayatını kaybetti. Erol Gü-naydın, Bodrum’da 6 Eylül’de KOAH alevlenmesine bağlı gelişen solunum ve dolaşım ve böbrek yetmezliği rahatsızlığı nedeniyle tedavi altına alınmış, 22 Eylül’de İstanbul’a sevk edilmişti. 1933’te Trabzon Akçaabat’a dünyaya gelen Günaydın, tiyatroya Galata-saray Lisesi bünyesinde başladı. Günaydın, 1955’te Haldun Dormen Cep Tiyatrosu’nda ‘Papaz Kaçtı’ adlı oyun ile profesyonel aktörlük hayatına giriş yaptı. 1960’da ilk sine-ma filminde oynayan Erol Günaydın, elli yıllık bir süre içinde çok sayıda filmin ve tiyat-ro oyununun yanı sıra TRT’de yayınlanan Çiçek Taksi adlı dizide de rol aldı. Nasreddin Hoca tiplemesi, meddah gösterileri, Ayı Yogi seslendirmesi ve canlandırdığı diğer pek çok karakterle günümüzün en tanınan ve kıdemli aktörlerinden biri haline geldi.

Türkiye Yayıncılar Birliği işbirliği ile 17-25 Kasım tarihleri arasında TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi- Büyükçekmece’de düzenlenecek olan 31. Uluslararası İs-tanbul Kitap Fuarı 600 yayınevi ve sivil toplum kuruluşunun katılımı, 200 etkin-lik ve yüzlerce imza ile kapılarını kitap-severlere açmaya hazırlanıyor. İstanbul Kitap Fuarı’na yurt dışından 40 ülkeden yayınevleri, telif ajansları ve konuk ya-zarlar katılacak. Bu sene fuarın Uluslara-rası Salon kapsamında Hollanda, Onur Konuğu olarak yer alacak. Hollanda’dan yayınevlerinin katılımıyla düzenlene-cek konuk ülke etkinlikleri kapsamında modern Hollanda edebiyatının önem-li isimleri fuarın konuğu olacak. Yine bu etkinlikler kapsamında, Hollandalı il-lüstratör Marit Törnqvist dört gün sü-resince çocuklara yönelik illüstrasyon atölyeleri gerçekleştirecek. İlköğretim yaş grubuna yönelik düzenlenecek olan atölyelere katılım ücretsizdir.

Erol Günaydın hayatını kaybetti

İstanbul Kitap Fuarı açılıyor

Ateşin Düştüğü Yer’ Oscar’ı yakacakİsmail Güneş’in yönetmenliğini yaptı-ğı filminin yapımcılarından Baran Sey-han, AA muhabirine yaptığı açıkla-mada, yaklaşık iki hafta önce Kültür ve Turizm Bakanlığı ve meslek örgüt-lerinin temsilcilerinden oluşan Sanat-sal Etkinlikler Komisyonu’nun bu yılki Akademi Ödülleri’nde Türkiye’yi ‘Ate-şin Düştüğü Yer’ filminin temsil etme-sine karar verdiğini anımsattı. Kararın Amerikan Film Sanatları Akademisi’ne bildirildiğini ve çalışmaların başladığını dile getiren Seyhan, kendilerini ilk teb-rik edenler arasında bulunan Sinema Genel Müdür Vekili Cem Erkul ve Telif Hakları Genel Müdürü Abdurrahman Çelik ile birlikte yapılacakları değerlen-dirdiklerini söyledi. ‘Yabancı film’ ka-tegorisinde bu yıl 71 ülkenin başvu-ruda bulunduğunu kaydeden Seyhan, aday filmlerin ‘Yabancı Dilde Film Ko-mitesi’ tarafından izlenmesinin bek-lendiğini, komite üyelerinin filmleri iz-lemesi için de cazibe oluşturmak ve dikkat çekmek gerektiğini belirtti.

‘Ateşin Düştüğü Yer’ Oscar’ı yakacak

Page 49: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

46 Kültür-Sanat

Muğla’nın Bodrum ilçesinde nefes darlığı nedeniyle hastaneye kaldırılan ve yoğun ba-kımda tedavisi devam eden usta tiyatrocu Erol Günaydın, hayatını kaybetti. Erol Gü-naydın, Bodrum’da 6 Eylül’de KOAH alevlenmesine bağlı gelişen solunum ve dolaşım ve böbrek yetmezliği rahatsızlığı nedeniyle tedavi altına alınmış, 22 Eylül’de İstanbul’a sevk edilmişti. 1933’te Trabzon Akçaabat’a dünyaya gelen Günaydın, tiyatroya Galata-saray Lisesi bünyesinde başladı. Günaydın, 1955’te Haldun Dormen Cep Tiyatrosu’nda ‘Papaz Kaçtı’ adlı oyun ile profesyonel aktörlük hayatına giriş yaptı. 1960’da ilk sine-ma filminde oynayan Erol Günaydın, elli yıllık bir süre içinde çok sayıda filmin ve tiyat-ro oyununun yanı sıra TRT’de yayınlanan Çiçek Taksi adlı dizide de rol aldı. Nasreddin Hoca tiplemesi, meddah gösterileri, Ayı Yogi seslendirmesi ve canlandırdığı diğer pek çok karakterle günümüzün en tanınan ve kıdemli aktörlerinden biri haline geldi.

Türkiye Yayıncılar Birliği işbirliği ile 17-25 Kasım tarihleri arasında TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi- Büyükçekmece’de düzenlenecek olan 31. Uluslararası İs-tanbul Kitap Fuarı 600 yayınevi ve sivil toplum kuruluşunun katılımı, 200 etkin-lik ve yüzlerce imza ile kapılarını kitap-severlere açmaya hazırlanıyor. İstanbul Kitap Fuarı’na yurt dışından 40 ülkeden yayınevleri, telif ajansları ve konuk ya-zarlar katılacak. Bu sene fuarın Uluslara-rası Salon kapsamında Hollanda, Onur Konuğu olarak yer alacak. Hollanda’dan yayınevlerinin katılımıyla düzenlene-cek konuk ülke etkinlikleri kapsamında modern Hollanda edebiyatının önem-li isimleri fuarın konuğu olacak. Yine bu etkinlikler kapsamında, Hollandalı il-lüstratör Marit Törnqvist dört gün sü-resince çocuklara yönelik illüstrasyon atölyeleri gerçekleştirecek. İlköğretim yaş grubuna yönelik düzenlenecek olan atölyelere katılım ücretsizdir.

Erol Günaydın hayatını kaybetti

İstanbul Kitap Fuarı açılıyor

Ateşin Düştüğü Yer’ Oscar’ı yakacakİsmail Güneş’in yönetmenliğini yaptı-ğı filminin yapımcılarından Baran Sey-han, AA muhabirine yaptığı açıkla-mada, yaklaşık iki hafta önce Kültür ve Turizm Bakanlığı ve meslek örgüt-lerinin temsilcilerinden oluşan Sanat-sal Etkinlikler Komisyonu’nun bu yılki Akademi Ödülleri’nde Türkiye’yi ‘Ate-şin Düştüğü Yer’ filminin temsil etme-sine karar verdiğini anımsattı. Kararın Amerikan Film Sanatları Akademisi’ne bildirildiğini ve çalışmaların başladığını dile getiren Seyhan, kendilerini ilk teb-rik edenler arasında bulunan Sinema Genel Müdür Vekili Cem Erkul ve Telif Hakları Genel Müdürü Abdurrahman Çelik ile birlikte yapılacakları değerlen-dirdiklerini söyledi. ‘Yabancı film’ ka-tegorisinde bu yıl 71 ülkenin başvu-ruda bulunduğunu kaydeden Seyhan, aday filmlerin ‘Yabancı Dilde Film Ko-mitesi’ tarafından izlenmesinin bek-lendiğini, komite üyelerinin filmleri iz-lemesi için de cazibe oluşturmak ve dikkat çekmek gerektiğini belirtti.

‘Ateşin Düştüğü Yer’ Oscar’ı yakacak

atölyelere katılım ücretsizdir.

Page 50: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

48

“Vakit varken tomurcukları topla, zaman hala uçup gidiyor ve bugün gülümseyen bu çiçek yarın ölüyor olabilir.” mısralarını öğ-rencilerinden birine okutan Bay Keating bu-radaki duygunun Latince ifadesinin Carpe Diem olduğunu söyleyerek bunun ne anla-ma geldiğini sorar. Meeks cevap verir: “Car-pe diem yaşadığın günü kavra.” Keating de-

vam eder: “Şair bunu neden yaz-mış olabilir… Çünkü hepimiz so-lucan gibi öleceğiz. İster inanın ister inanmayın bir gün hepimiz nefes almayı keseceğiz, kasıla-cak ve öleceğiz.” diyerek filmin alt yapısını oluşturan carpe diem mantığını izleyicilere ulaştırır.

Amerika’nın en iyi üniversi-te hazırlık okulu olarak bilinen ve mezunlarının çoğunun prestijli üniversiteleri kazanmasında etkili olan Welton Akademisi erkeklere özel yatılı bir okul olup başarısı-

nı şu dört temel direğe dayandırmaktadır; ge-lenek, onur, disiplin ve mükemmellik. Her ne kadar Welton Akademisi’nin başarısı bu dört ilkeye bağlı olsa bile başrol oyuncularımızın okuldaki temel ilkeleri; çılgınlık, dehşet, alay ve pislik ilkeleridir. Okulun katı kuralları var-dır, öğrenci ailelerinin de beklentileri çok yük-sektir ve bu sebepten dolayı çocuklar bu du-rumdan çok sıkılmaktadır. Bu okulu öğrenci-lerden çok veliler istemektedir. Çünkü onla-rın çocukları üzerinde hayalleri ve beklenti-leri vardır; çok iyi yerlere gelebilmeleri. Baş-ka okullardan bile geçiş yapan öğrenciler var-

dır. Okuldaki disiplin ve gelenek anlayışı öğ-rencilerin kendi isteklerini, hayallerini bir ke-nara atmalarını sağlayabilmiştir aslında. Tüm öğretmenlerin klasik bir ders anlatma tarzla-rı vardır ve bu böyle devam etmektedir. Okula yeni İngiliz Dili ve Edebiyatı öğretmeni olarak gelen usta oyuncu Robin Williams’ın canlan-dırdığı John Keating de bu okuldan mezun ol-muştur. Keating özgür düşünmeye çok önem veren, bu düşüncesini öğrencilerinde de gör-mek isteyen, basmakalıp düşüncelerden uzak duran ve öğrencileriyle gerçek manada arka-daşlık iletişimini kurabilen, okuldaki diğer öğ-retmenlerden farklı bir ders anlatma metod-larını uygulayan bir öğretmendir. Hatta okul-dan bir öğretmenle geçen konuşmalarında Ke-ating: “Ben sanatçı değil, özgür düşünen be-yinler peşindeyim.” dediğinde diğer öğretmen de: “On yedi yaşında özgür düşünceler mi?” diyerek alayımsı bir soru yöneltir ve Keating hayallerimizin peşinden gitmemiz gerektiği-ni vurgulayan meşhur cümlesini söyler: “in-sanlar sadece hayallerinde özgür olur. Her za-man böyleydi ve her zaman böyle olacak.” İlk dersine girerken de öğrencileri hayli şaşırt-mıştır. Keating sınıfa ıslık çalarak girer ve tek-rar dışarı çıkarak öğrencilerin şaşkın bakışla-rına aldırmayıp hepsini dışarı çağırır. Meşhur carpe diem muhabbeti bu sahnede gerçekle-şir. Filmde yeniliklere açık olmayan bir okul olduğundan dolayıdır ki ‘anı yaşamak’ fikri Keating’e göre öğrencilerin özgür düşünme-lerine yardımcı olacaktır belki de. Bu bağlam-da da çok güzel ve yerinde olarak vurgulan-mış carpe diem mantığı. Ama bizim inançla-

ÖLÜ OZANLAR DERNEĞIYÖNETMEN: PETER WEIROYUNCULAR:

ROBIN WILLIAMSROBERT SEAN LEONARD

ETHAN HAWKEYAPIM YILI: 1989

SÜRE: 128 DAKIKA

AYIN FİLMİ

esra önal

Sinema

Hayallerimize sahip çıkan ölü ozanlar

rımızı göz önünde bulundurduğumuz-da carpe diem aslında Sokrates’in öğ-rencisi Aristippos’un bir öğretisi olan hedonizm (haz ve zevk anlayışı) ile bire bir örtüşen mantık olup bunun da İs-lam dininde tamamen zıtlıklar oluş-turduğunu söyleyebiliriz. “Bir Müslü-man sadece bugününü düşünüp, anın tadını çıkarmaya bakamaz. Her şeyden önce hesap vereceğimiz bir gün var-dır ve bundan dolayı biz yarınımızı dü-şünenlerden olmalıyız” diyerek ken-di parantezimi kapatıyorum. Öğrenci-ler Keating’deki farklılığı görmüşlerdir ve sevmişlerdir de. Bir gün Keating’in yıllığını bulurlar ve orada geçen “Ölü Ozanlar Derneği”ni merak ederler. Bunu Keating’e sorduklarında ise: “Şu anki yönetimin onaylayacağı bir şey olduğunu sanmıyorum. Ölü Ozanlar kendini hayatın iliğini emmeye ada-mıştır. Bu dize Thoreau’dan alınmıştır ve her oturum böyle başlardı. Kızılderi-li mağarasında toplanır ve sırayla Shel-ley, Thoreau, Whitman gibilerini okur-duk; hatta kendi şiirlerimizi de. O bü-yülü ortamda şiirin sihrini göstermesi-ni sağlardık.” cevabını alırlar. Bu cevap Charlie’yi tatmin etmemiş olmalı ki şu

soruyu sorma gereği duyar: “Yani bir-kaç oğlan oturur şiir mi okurdunuz?” Keating Charlie’nin sorusunu yanıtlar: “Hayır sadece birkaç oğlan değil, sıra-dan bir gençlik derneği değil, birer ro-mantiktik. Şiiri okumaz birer bal dam-lası gibi dilimizden dökülmesini sağlar-dık. Bal gibi, ruhlar coşar, kadınlar ken-dilerinden geçerdi beyler. Güzel bir ak-şam geçirmek için iyi bir yöntem.” İşte bu cevap filmimizin başrol oyuncula-rından, arkadaş grubunun lideri konu-munda, Welton Akademisi’nin de çalış-kan öğrencilerinden olan Neil’i etkileye-cek ve harekete geçirecektir. Neil arka-daşları tarafından sevilen, aktif ve tiyat-roya gönül vermiş bir öğrencidir. Baba-sı ise oğlunun tiyatroyla ve derslerden başka hiçbir şeyle ilgilenmesini isteme-yen, sadece kendi isteklerinin oğlu tara-fından yapılmasını isteyen egoist bir ba-badır. Neil arkadaşlarıyla birlikte Ölü Ozanlar Derneği’ni yeniden kurar...

Peter Weir’in yönetmenliğini yaptığı ve 1989 yılında dört dalda Oscar’a aday olan Ölü Ozanlar Derneği filmi, başarılı senaryosundan dolayı, filmin senaristli-ğini yapan Tom Schulman’a En İyi Senar-yo ödülünü getirmiş bulunmaktadır.

Genç insanlar, kendi hayal güç-

lerinin müfreda-tın sunduğu eği-

timle şekillen-dirilmesine izin

vermektedirler ve her çeşit ku-rumsal planla-

maya karşı şart-landırılmakta-dırlar. ‘Eğitim’ bu insanların

hayal güçlerinin sınırlarını da-raltmaktadır.

Page 51: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

48

“Vakit varken tomurcukları topla, zaman hala uçup gidiyor ve bugün gülümseyen bu çiçek yarın ölüyor olabilir.” mısralarını öğ-rencilerinden birine okutan Bay Keating bu-radaki duygunun Latince ifadesinin Carpe Diem olduğunu söyleyerek bunun ne anla-ma geldiğini sorar. Meeks cevap verir: “Car-pe diem yaşadığın günü kavra.” Keating de-

vam eder: “Şair bunu neden yaz-mış olabilir… Çünkü hepimiz so-lucan gibi öleceğiz. İster inanın ister inanmayın bir gün hepimiz nefes almayı keseceğiz, kasıla-cak ve öleceğiz.” diyerek filmin alt yapısını oluşturan carpe diem mantığını izleyicilere ulaştırır.

Amerika’nın en iyi üniversi-te hazırlık okulu olarak bilinen ve mezunlarının çoğunun prestijli üniversiteleri kazanmasında etkili olan Welton Akademisi erkeklere özel yatılı bir okul olup başarısı-

nı şu dört temel direğe dayandırmaktadır; ge-lenek, onur, disiplin ve mükemmellik. Her ne kadar Welton Akademisi’nin başarısı bu dört ilkeye bağlı olsa bile başrol oyuncularımızın okuldaki temel ilkeleri; çılgınlık, dehşet, alay ve pislik ilkeleridir. Okulun katı kuralları var-dır, öğrenci ailelerinin de beklentileri çok yük-sektir ve bu sebepten dolayı çocuklar bu du-rumdan çok sıkılmaktadır. Bu okulu öğrenci-lerden çok veliler istemektedir. Çünkü onla-rın çocukları üzerinde hayalleri ve beklenti-leri vardır; çok iyi yerlere gelebilmeleri. Baş-ka okullardan bile geçiş yapan öğrenciler var-

dır. Okuldaki disiplin ve gelenek anlayışı öğ-rencilerin kendi isteklerini, hayallerini bir ke-nara atmalarını sağlayabilmiştir aslında. Tüm öğretmenlerin klasik bir ders anlatma tarzla-rı vardır ve bu böyle devam etmektedir. Okula yeni İngiliz Dili ve Edebiyatı öğretmeni olarak gelen usta oyuncu Robin Williams’ın canlan-dırdığı John Keating de bu okuldan mezun ol-muştur. Keating özgür düşünmeye çok önem veren, bu düşüncesini öğrencilerinde de gör-mek isteyen, basmakalıp düşüncelerden uzak duran ve öğrencileriyle gerçek manada arka-daşlık iletişimini kurabilen, okuldaki diğer öğ-retmenlerden farklı bir ders anlatma metod-larını uygulayan bir öğretmendir. Hatta okul-dan bir öğretmenle geçen konuşmalarında Ke-ating: “Ben sanatçı değil, özgür düşünen be-yinler peşindeyim.” dediğinde diğer öğretmen de: “On yedi yaşında özgür düşünceler mi?” diyerek alayımsı bir soru yöneltir ve Keating hayallerimizin peşinden gitmemiz gerektiği-ni vurgulayan meşhur cümlesini söyler: “in-sanlar sadece hayallerinde özgür olur. Her za-man böyleydi ve her zaman böyle olacak.” İlk dersine girerken de öğrencileri hayli şaşırt-mıştır. Keating sınıfa ıslık çalarak girer ve tek-rar dışarı çıkarak öğrencilerin şaşkın bakışla-rına aldırmayıp hepsini dışarı çağırır. Meşhur carpe diem muhabbeti bu sahnede gerçekle-şir. Filmde yeniliklere açık olmayan bir okul olduğundan dolayıdır ki ‘anı yaşamak’ fikri Keating’e göre öğrencilerin özgür düşünme-lerine yardımcı olacaktır belki de. Bu bağlam-da da çok güzel ve yerinde olarak vurgulan-mış carpe diem mantığı. Ama bizim inançla-

ÖLÜ OZANLAR DERNEĞIYÖNETMEN: PETER WEIROYUNCULAR:

ROBIN WILLIAMSROBERT SEAN LEONARD

ETHAN HAWKEYAPIM YILI: 1989

SÜRE: 128 DAKIKA

AYIN FİLMİ

esra önal

Sinema

Hayallerimize sahip çıkan ölü ozanlar

rımızı göz önünde bulundurduğumuz-da carpe diem aslında Sokrates’in öğ-rencisi Aristippos’un bir öğretisi olan hedonizm (haz ve zevk anlayışı) ile bire bir örtüşen mantık olup bunun da İs-lam dininde tamamen zıtlıklar oluş-turduğunu söyleyebiliriz. “Bir Müslü-man sadece bugününü düşünüp, anın tadını çıkarmaya bakamaz. Her şeyden önce hesap vereceğimiz bir gün var-dır ve bundan dolayı biz yarınımızı dü-şünenlerden olmalıyız” diyerek ken-di parantezimi kapatıyorum. Öğrenci-ler Keating’deki farklılığı görmüşlerdir ve sevmişlerdir de. Bir gün Keating’in yıllığını bulurlar ve orada geçen “Ölü Ozanlar Derneği”ni merak ederler. Bunu Keating’e sorduklarında ise: “Şu anki yönetimin onaylayacağı bir şey olduğunu sanmıyorum. Ölü Ozanlar kendini hayatın iliğini emmeye ada-mıştır. Bu dize Thoreau’dan alınmıştır ve her oturum böyle başlardı. Kızılderi-li mağarasında toplanır ve sırayla Shel-ley, Thoreau, Whitman gibilerini okur-duk; hatta kendi şiirlerimizi de. O bü-yülü ortamda şiirin sihrini göstermesi-ni sağlardık.” cevabını alırlar. Bu cevap Charlie’yi tatmin etmemiş olmalı ki şu

soruyu sorma gereği duyar: “Yani bir-kaç oğlan oturur şiir mi okurdunuz?” Keating Charlie’nin sorusunu yanıtlar: “Hayır sadece birkaç oğlan değil, sıra-dan bir gençlik derneği değil, birer ro-mantiktik. Şiiri okumaz birer bal dam-lası gibi dilimizden dökülmesini sağlar-dık. Bal gibi, ruhlar coşar, kadınlar ken-dilerinden geçerdi beyler. Güzel bir ak-şam geçirmek için iyi bir yöntem.” İşte bu cevap filmimizin başrol oyuncula-rından, arkadaş grubunun lideri konu-munda, Welton Akademisi’nin de çalış-kan öğrencilerinden olan Neil’i etkileye-cek ve harekete geçirecektir. Neil arka-daşları tarafından sevilen, aktif ve tiyat-roya gönül vermiş bir öğrencidir. Baba-sı ise oğlunun tiyatroyla ve derslerden başka hiçbir şeyle ilgilenmesini isteme-yen, sadece kendi isteklerinin oğlu tara-fından yapılmasını isteyen egoist bir ba-badır. Neil arkadaşlarıyla birlikte Ölü Ozanlar Derneği’ni yeniden kurar...

Peter Weir’in yönetmenliğini yaptığı ve 1989 yılında dört dalda Oscar’a aday olan Ölü Ozanlar Derneği filmi, başarılı senaryosundan dolayı, filmin senaristli-ğini yapan Tom Schulman’a En İyi Senar-yo ödülünü getirmiş bulunmaktadır.

Genç insanlar, kendi hayal güç-

lerinin müfreda-tın sunduğu eği-

timle şekillen-dirilmesine izin

vermektedirler ve her çeşit ku-rumsal planla-

maya karşı şart-landırılmakta-dırlar. ‘Eğitim’ bu insanların

hayal güçlerinin sınırlarını da-raltmaktadır.

Page 52: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

50

İstanbul Şehir Tiyatroları 3 Ekim itibariyle perdelerini seyircisine açtı. Ben de 2012-2013 sezonunu “şöyle güzel bir oyunla açayım” diyerek, bu sezon gösterimdeki oyunları in-celedim. Bu inceleme neticesinde hakkında methiyeler dizilen, Savaş Dinçel’in, Sait Faik Abasıyanık’ın öykü ve anılarından yola çıka-rak seyircisine bir Sait Faik portresi sundu-ğu, Ergün Işıldar yönetmenliğindeki “Merak-lısı İçin Öyle Bir Hikâye” oyununu seçtim ve yer bulamam endişesiyle ilk fırsatta biletimi aldım. Endişemin yersizliğini salonun sade-ce üçte birini dolu görünce anladım. Duru-mun verdiği şaşkınlığı bir kenara bırakıp me-rakla oyunu beklemeye başladım. Usta oyun-cu Naşit Özcan’ın sahneye girmesiyle me-raklı bekleyişim nihayet buldu. Savaş Dinçel,

uyarladığı bu oyunun aynı zamanda vefatına kadar da oyunculuğunu yapmış, vefatı son-rasında da Naşit Özcan bu tek kişilik oyunu üstlenmiş. Yazmasa deli olacağını ifade etti-ği yazım hayatı boyunca tek meseni* annesi, bildiği tek yer ise İstanbul olan Sait Faik ken-di dilinden sunulmaktaydı sahnede… Yara-dılışımın gereği, tam özgür kalabilmek, lü-zumsuz mesuliyet altına girmemek, vagon-suz lokomotif gibi rahatça manevra yapabil-mek için evlenmemeyi seçen; aniden bastı-ran yağmurun verdiği çocuksu coşkuyla gör-düğü bir genç kıza aşkını ilan edebilen; ka-zancından dolayı annesinin “enayilik” ola-rak gördüğü yazıcılığını kimselere ispat ede-meyen, en iyi ihtimalle kâtip olarak anlaşı-lan; yalnızlığını satın almış ve bu yalnızlığıy-

muhammet celep

Tiyatro

Meraklısı için öyle bir hikâye la mutlu bir adam… Oyunda Sait Faik,

bildiği tek yer olan İstanbul’u gezmek-te ve mini bir İstanbul turu attırmak-ta seyircisine, sadece mekânsal olarak değil, İstanbul’un kendine has insan-larından kareler de gözler önüne seril-mekte bu mini turda…

Aslında oyunun tek kahramanı bize Sait Faik’i sunan Naşit Özcan değil; ge-rek müziklerindeki gerek oyun içi ver-diği efektlerdeki başarısıyla Ömer Gök-tay da oyunun bir kahramanı. Ger-çi oyun bir tiyatro oyunu tadında de-ğil de, Naşit Özcan’ın Ömer Göktay ve seyirciyle kurduğu diyaloglarla adeta karşılıklı bir sohbet havasında geçiyor ve 100 dakika diye tanıtılan oyun ya-rımşar saatlik iki perdeyle, seyircide bı-raktığı “ne yani bitti mi şimdi?” şaşkın-lığıyla son buluyor. (Ya oyunun tanı-tım kısmı yanlış ya da Naşit Bey gelen seyirci sayısını beğenmediğinden kısa kesti, bilemedim.) Bu şaşkınlık tam geç-meden Naşit Özcan, sahne dekoru ola-

rak, sahnenin tam ortasında bulunan heykeli kucaklıyor ve Savaş Dinçel’in başlattığı bir gelenek olarak tanıttığı bir çekilişle heykeli bir seyircisine hediye edeceğini söyleyerek, şaşkınlığın yanı-na bir de heyecan ekliyor. (-Yok, maale-sef ben alamadım heykeli.)

Belirtmeliyim ki, her ne kadar Naşit Özcan çok kaliteli bir oyunculuk orta-ya koysa, Ömer Göktay da bu oyuncu-luğu adeta şahlandırsa da, öyle üstü-ne methiyeler dizilecek bir oyun değil. Belki sıkı bir Sait Faik takipçisiyseniz, size göre tadından yenmez bir oyun ortaya konmuş olabilir; ama birkaç Sait Faik öyküsü okumuş bende –belki de beklentimi fazla tuttuğumdan dolayı- bir hayal kırıklığı oluşturdu. Dolayısıy-la kanaatim, eğer oyuna gidecekseniz; ya bir Sait Faik hayranıysanız gitmeniz ya da beklentilerinizi çok yüksek tut-madan gitmeniz olacaktır.

*Zamanındaki sanatçıları ekonomik ola-rak koruyan “sanatçı dostu” kimse demektir.

Naşit Özcan çok kaliteli bir

oyunculuk orta-ya koysa, Ömer

Göktay da bu oyunculuğu ade-

ta şahlandırsa da, öyle üstüne methiyeler dizi-

lecek bir oyun değil. Belki sıkı

bir Sait Faik ta-kipçisiyseniz.

5050 Tiyatro

Page 53: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

50

İstanbul Şehir Tiyatroları 3 Ekim itibariyle perdelerini seyircisine açtı. Ben de 2012-2013 sezonunu “şöyle güzel bir oyunla açayım” diyerek, bu sezon gösterimdeki oyunları in-celedim. Bu inceleme neticesinde hakkında methiyeler dizilen, Savaş Dinçel’in, Sait Faik Abasıyanık’ın öykü ve anılarından yola çıka-rak seyircisine bir Sait Faik portresi sundu-ğu, Ergün Işıldar yönetmenliğindeki “Merak-lısı İçin Öyle Bir Hikâye” oyununu seçtim ve yer bulamam endişesiyle ilk fırsatta biletimi aldım. Endişemin yersizliğini salonun sade-ce üçte birini dolu görünce anladım. Duru-mun verdiği şaşkınlığı bir kenara bırakıp me-rakla oyunu beklemeye başladım. Usta oyun-cu Naşit Özcan’ın sahneye girmesiyle me-raklı bekleyişim nihayet buldu. Savaş Dinçel,

uyarladığı bu oyunun aynı zamanda vefatına kadar da oyunculuğunu yapmış, vefatı son-rasında da Naşit Özcan bu tek kişilik oyunu üstlenmiş. Yazmasa deli olacağını ifade etti-ği yazım hayatı boyunca tek meseni* annesi, bildiği tek yer ise İstanbul olan Sait Faik ken-di dilinden sunulmaktaydı sahnede… Yara-dılışımın gereği, tam özgür kalabilmek, lü-zumsuz mesuliyet altına girmemek, vagon-suz lokomotif gibi rahatça manevra yapabil-mek için evlenmemeyi seçen; aniden bastı-ran yağmurun verdiği çocuksu coşkuyla gör-düğü bir genç kıza aşkını ilan edebilen; ka-zancından dolayı annesinin “enayilik” ola-rak gördüğü yazıcılığını kimselere ispat ede-meyen, en iyi ihtimalle kâtip olarak anlaşı-lan; yalnızlığını satın almış ve bu yalnızlığıy-

muhammet celep

Tiyatro

Meraklısı için öyle bir hikâye la mutlu bir adam… Oyunda Sait Faik,

bildiği tek yer olan İstanbul’u gezmek-te ve mini bir İstanbul turu attırmak-ta seyircisine, sadece mekânsal olarak değil, İstanbul’un kendine has insan-larından kareler de gözler önüne seril-mekte bu mini turda…

Aslında oyunun tek kahramanı bize Sait Faik’i sunan Naşit Özcan değil; ge-rek müziklerindeki gerek oyun içi ver-diği efektlerdeki başarısıyla Ömer Gök-tay da oyunun bir kahramanı. Ger-çi oyun bir tiyatro oyunu tadında de-ğil de, Naşit Özcan’ın Ömer Göktay ve seyirciyle kurduğu diyaloglarla adeta karşılıklı bir sohbet havasında geçiyor ve 100 dakika diye tanıtılan oyun ya-rımşar saatlik iki perdeyle, seyircide bı-raktığı “ne yani bitti mi şimdi?” şaşkın-lığıyla son buluyor. (Ya oyunun tanı-tım kısmı yanlış ya da Naşit Bey gelen seyirci sayısını beğenmediğinden kısa kesti, bilemedim.) Bu şaşkınlık tam geç-meden Naşit Özcan, sahne dekoru ola-

rak, sahnenin tam ortasında bulunan heykeli kucaklıyor ve Savaş Dinçel’in başlattığı bir gelenek olarak tanıttığı bir çekilişle heykeli bir seyircisine hediye edeceğini söyleyerek, şaşkınlığın yanı-na bir de heyecan ekliyor. (-Yok, maale-sef ben alamadım heykeli.)

Belirtmeliyim ki, her ne kadar Naşit Özcan çok kaliteli bir oyunculuk orta-ya koysa, Ömer Göktay da bu oyuncu-luğu adeta şahlandırsa da, öyle üstü-ne methiyeler dizilecek bir oyun değil. Belki sıkı bir Sait Faik takipçisiyseniz, size göre tadından yenmez bir oyun ortaya konmuş olabilir; ama birkaç Sait Faik öyküsü okumuş bende –belki de beklentimi fazla tuttuğumdan dolayı- bir hayal kırıklığı oluşturdu. Dolayısıy-la kanaatim, eğer oyuna gidecekseniz; ya bir Sait Faik hayranıysanız gitmeniz ya da beklentilerinizi çok yüksek tut-madan gitmeniz olacaktır.

*Zamanındaki sanatçıları ekonomik ola-rak koruyan “sanatçı dostu” kimse demektir.

Naşit Özcan çok kaliteli bir

oyunculuk orta-ya koysa, Ömer

Göktay da bu oyunculuğu ade-

ta şahlandırsa da, öyle üstüne methiyeler dizi-

lecek bir oyun değil. Belki sıkı

bir Sait Faik ta-kipçisiyseniz.

Page 54: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

53

Devlet konservatuarı mezunusunuz. Daha önce herhangi bir mesleğe yönelmeniz oldu mu? Oyun-culuğa geçiş sürecinden bahsedebilir misiniz?1995’te mezun oldum konservtuardan. Oyunculuğu seçmekteki amacım kendim içindi. İzmir’de büyüdüm. Biraz içine ka-panık, görselliğe, gözleme dayalı bir yaşam şeklim vardı. Diğer insanlar gibi sosyal ya-şayamıyordum. Bir abim mimar, diğer abim turizmci olmuştu. Ailem benim de ağabey-lerim gibi bir meslek seçmemi istiyorlar-dı. Mimarlık istiyordum; ama ben masa ba-şında böyle bir iş yaparsam mutlu olur mu-yum diye kendime sorduğum sorular, ken-di içimdeki bu sıkıntı beni düşünsel anlam-da bir arayışa zorladı. Sınıfta bile bildiğiniz bir soru için bir an tereddüt ediyorsunuz ve sizden önce biri davranıp o sorunun ceva-bını veriyordu. Bu beni inanılmaz derecede rahatsız ediyordu. Bu eksikliğim yüzünden hayatta bir takım başarısızlıklar elde edece-ğime inanıyordum. O dönem içerisinde bu sıkıntımın neyin giderebileceğini düşündü-ğümde bir sahne üstü eğitimin benim için uygun olabileceği fikri geldi aklıma.Bu da cesaret istiyor aslında…Düşünsel anlamda cesarete ihtiyacımız yok. Akla ve gözleme ihtiyacımız var ve ben de bunu iyi yapabiliyordum. Ama bir cesaret örneği göstererek devlet tiyatrosuna gittim. Burada tiyatrocu var mı diye sordum. Ka-feteryasında bir masa gösterdiler. Yanları-na gittim, tiyatrocu nasıl olunur, neler yapı-lır diye sordum onlara. Benim o anki cesare-tim aslında içine kapanık biri olduğumu da mutlaka gösteriyordur. Oradakiler bana tav-siyede bulundular, sen bu işi bırak, boş ver dediler. Hayır, benim için bu gerekli dedi-ğimde karşımdaki insanlar benim kendi iç dünyasında savaş veren biri olduğumu an-

ladılar. Hadi gel, sahneden sana bakalım de-diler. Bir kaç doğaç yaptırdılar. Tabi çok ba-şarılı değildi. Yine de isteğim doğrultusun-da bana oyunculuk yollarını gösterdiler. Bana tavsiye edilenleri yaptım ve Ankara’da sınava girdim. 780 kişi vardı sınavda. Çok ilginç; herkesin yanında bir tiyatrocu veya muhakkak biri vardı. Ben tek tabanca du-ran, içine kapanık bir adam. Sıram geldi. İçeri girdim. Elim ayağım titriyor. Cüneyt Gökçer vardı içeride. Titreye titreye oyunla-rımdan bahsettim. Gökçer ‘neden böylesin’ diye sordu. Ben de ‘yalnızım’ dedim. ‘Nasıl’ dedi. Derdimi anlatabildiğimi hissetmeye başladım o anda. Kolay kolay konuşamazsı-nız orada. 8-10 tane tiyatro duayeni var kar-şınızda. ‘Herkes birileri ile gelmiş, bilmeni-zi istiyorum; benim birisi ile tanışma, çalış-ma imkânım yoktu.’dedim. ‘Madem öylesin; oyna bakalım, seni de öyle değerlendirece-ğiz’ dediler. Oyunumu oynadım ve çıktım. 1.basamak sonuçları açıklandı. İlk basamağı 50 kişi kazanmış ve ben de kazananlar içeri-sindeyim. Güven gelmeye başladı. Demekki özgüven önemli herşeyden önce, bende öz-güven eksikliği var, özgüven tamamlanırsa bu iş olur. 2.basamak doğaç üzerineydi. Sı-nava girdim. Bendeki biraz dürüstlük poli-tikası. ‘İyisin’ dediler. ‘İlk basamağı kazan-mam bana güven getirdi. Bunun için böyle-yim’. dedim ‘Teşekkür ettiler’ çıktım. Sonuç-lar açıklandı. 12 kişi kazanmış. 12. kişi de benim. Aman Allahım muhteşem bir şey bu derken birisi geldi, listeyi aldı, yırttı. Nedeni?Sonradan öğrendik, içeride torpil olayla-rı geçiyor. Kısmet diyorum ben buna. O sı-rada da neden kesinleşmeden listeyi astı-nız kavgası başladı. Liste yırtılıyor. En üste bir isim ekleniyor ve kayma olduğu için

S Ö Y L E Ş İ S Ü M E Y Y A O L C A Y F O T O Ğ R A F E F E H A K A N B A L C I

söyleşi

SANATÇININ INANDIĞI ŞEYLER UĞRUNA DIK DURMASI GEREKIR

MÜRŞIT AĞA BAĞ:

uhabbetine ve mütevazılığine doyamayacağınız bir isim Mürşit Ağa Bağ. Kendisini daha çok Mihrali ve Hür Adam ile tanıdık. Topluma doğru verilmesi gereken bir sanatı savunan, değerlerinden ödün

vermeyen Mürşit Ağa Bağ ile sanat hayatı üzerine sizlerin de hürmet ve muhabbetini kazanacağı keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

M

Page 55: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

53

Devlet konservatuarı mezunusunuz. Daha önce herhangi bir mesleğe yönelmeniz oldu mu? Oyun-culuğa geçiş sürecinden bahsedebilir misiniz?1995’te mezun oldum konservtuardan. Oyunculuğu seçmekteki amacım kendim içindi. İzmir’de büyüdüm. Biraz içine ka-panık, görselliğe, gözleme dayalı bir yaşam şeklim vardı. Diğer insanlar gibi sosyal ya-şayamıyordum. Bir abim mimar, diğer abim turizmci olmuştu. Ailem benim de ağabey-lerim gibi bir meslek seçmemi istiyorlar-dı. Mimarlık istiyordum; ama ben masa ba-şında böyle bir iş yaparsam mutlu olur mu-yum diye kendime sorduğum sorular, ken-di içimdeki bu sıkıntı beni düşünsel anlam-da bir arayışa zorladı. Sınıfta bile bildiğiniz bir soru için bir an tereddüt ediyorsunuz ve sizden önce biri davranıp o sorunun ceva-bını veriyordu. Bu beni inanılmaz derecede rahatsız ediyordu. Bu eksikliğim yüzünden hayatta bir takım başarısızlıklar elde edece-ğime inanıyordum. O dönem içerisinde bu sıkıntımın neyin giderebileceğini düşündü-ğümde bir sahne üstü eğitimin benim için uygun olabileceği fikri geldi aklıma.Bu da cesaret istiyor aslında…Düşünsel anlamda cesarete ihtiyacımız yok. Akla ve gözleme ihtiyacımız var ve ben de bunu iyi yapabiliyordum. Ama bir cesaret örneği göstererek devlet tiyatrosuna gittim. Burada tiyatrocu var mı diye sordum. Ka-feteryasında bir masa gösterdiler. Yanları-na gittim, tiyatrocu nasıl olunur, neler yapı-lır diye sordum onlara. Benim o anki cesare-tim aslında içine kapanık biri olduğumu da mutlaka gösteriyordur. Oradakiler bana tav-siyede bulundular, sen bu işi bırak, boş ver dediler. Hayır, benim için bu gerekli dedi-ğimde karşımdaki insanlar benim kendi iç dünyasında savaş veren biri olduğumu an-

ladılar. Hadi gel, sahneden sana bakalım de-diler. Bir kaç doğaç yaptırdılar. Tabi çok ba-şarılı değildi. Yine de isteğim doğrultusun-da bana oyunculuk yollarını gösterdiler. Bana tavsiye edilenleri yaptım ve Ankara’da sınava girdim. 780 kişi vardı sınavda. Çok ilginç; herkesin yanında bir tiyatrocu veya muhakkak biri vardı. Ben tek tabanca du-ran, içine kapanık bir adam. Sıram geldi. İçeri girdim. Elim ayağım titriyor. Cüneyt Gökçer vardı içeride. Titreye titreye oyunla-rımdan bahsettim. Gökçer ‘neden böylesin’ diye sordu. Ben de ‘yalnızım’ dedim. ‘Nasıl’ dedi. Derdimi anlatabildiğimi hissetmeye başladım o anda. Kolay kolay konuşamazsı-nız orada. 8-10 tane tiyatro duayeni var kar-şınızda. ‘Herkes birileri ile gelmiş, bilmeni-zi istiyorum; benim birisi ile tanışma, çalış-ma imkânım yoktu.’dedim. ‘Madem öylesin; oyna bakalım, seni de öyle değerlendirece-ğiz’ dediler. Oyunumu oynadım ve çıktım. 1.basamak sonuçları açıklandı. İlk basamağı 50 kişi kazanmış ve ben de kazananlar içeri-sindeyim. Güven gelmeye başladı. Demekki özgüven önemli herşeyden önce, bende öz-güven eksikliği var, özgüven tamamlanırsa bu iş olur. 2.basamak doğaç üzerineydi. Sı-nava girdim. Bendeki biraz dürüstlük poli-tikası. ‘İyisin’ dediler. ‘İlk basamağı kazan-mam bana güven getirdi. Bunun için böyle-yim’. dedim ‘Teşekkür ettiler’ çıktım. Sonuç-lar açıklandı. 12 kişi kazanmış. 12. kişi de benim. Aman Allahım muhteşem bir şey bu derken birisi geldi, listeyi aldı, yırttı. Nedeni?Sonradan öğrendik, içeride torpil olayla-rı geçiyor. Kısmet diyorum ben buna. O sı-rada da neden kesinleşmeden listeyi astı-nız kavgası başladı. Liste yırtılıyor. En üste bir isim ekleniyor ve kayma olduğu için

S Ö Y L E Ş İ S Ü M E Y Y A O L C A Y F O T O Ğ R A F E F E H A K A N B A L C I

söyleşi

SANATÇININ INANDIĞI ŞEYLER UĞRUNA DIK DURMASI GEREKIR

MÜRŞIT AĞA BAĞ:

uhabbetine ve mütevazılığine doyamayacağınız bir isim Mürşit Ağa Bağ. Kendisini daha çok Mihrali ve Hür Adam ile tanıdık. Topluma doğru verilmesi gereken bir sanatı savunan, değerlerinden ödün

vermeyen Mürşit Ağa Bağ ile sanat hayatı üzerine sizlerin de hürmet ve muhabbetini kazanacağı keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

M

Page 56: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

haliyle benim ismim çıkıyor listeden. Bekir Aksoy’la da aynı sınavdayız, arkadaş olmu-şuz. Bekir’in sırası da 4-5. Birkaç arkadaşla bir-likte beni teselli ederlerken yine biri geldi, lis-teyi aldı, yırttı. En önce gelen listenin en başın-daki isim hariç bu sefer diğer tüm isimler de-ğişti. Biz Bekir’le ağlaya ağlaya gittik.Kaç yaşındaydınız?19 yaşlarındayım ve ilk defa böyle bir şey dene-mişim. Bekir İstanbul’a davet etti beni. O da Mi-mar Sinan Üniversitesi’nin sınavlarına girecek-ti. O sınava girdi, kazanamadı. Sonra ben İzmir’e döndüm. O özgüven beni bir parça ayağa kal-dırmıştı. Lise de bitmişti. O sene amatör tiyatro-ya gittim. Bir sene sonra İstanbul Üniversitesi’nin sınavlarına girdim. Yıldız Kenter, Cüneyt Tü-rel, Haldun Dormen vardı jüride. Benim o sınav-da akılda kalmam gerekiyordu. 10 kişi alacaklar-sa eğer, benim ilk ikiye girmem lazımdı. Daha önceden deneyimliyim. Sınava girdim. Müj-dat Gezen öğrencilerle diyalog kurması için gö-revliydi. Bana adımı, soyadımı sordu. Bağıra-rak cevap veridm. Elim ayağım titriyor tabi. Hat-ta bir ara ayaklarıma bakıyordum. ‘Ne yapıyor-sun’ dediler. ‘Ayaklarım titriyor, onlara bakıyo-rum’ dedim. Akılda kalmak önemli. ‘Durmadan konuşamıyor musun’ dediler. ‘Yani konuşuyo-rum ama ayağımdaki titreşim sesime de yansı-yor. Orası fazla titrediği için suçlu onlar’ dedim. Sempatik geldi onlara. Oyunuma bir türlü başla-yamıyorum. Çünkü başlayacağım ‘tamam, diğe-rini yap, tamam git’ diyecekler bana. Müjdat Ge-zen bağırmaya başladı bana ‘seni mi bekleyece-ğiz’ diye. İlk kelimeyi söylediğim anda kes dedi, tamam çok iyi oynadın dedi ve gülmeye başladı-lar. Bir baktım ayaklarımın titreyişi geçmeye baş-ladı. Bakışlarım değişmeye başladı ama karşım-daki hinlik yapıyor bana. Ben de bir hinlik yapa-yım dedim. İkinci oyununu oyna dedi. Ben do-

laşmaya başladım sahne etrafında. Başlamaya-cak mısın? diye sordu Müjdat Gezen. ‘Eee nasılsa başladığımda keseceksiniz’ dedim. Neyse ikinci oyunumu da oynadım. Sıra şiire geldi. ‘Bir şiirim var ama Nazım Hikmet’in Mavi Gözlü Dev adlı şiirini yeni duydum dışarıda, hoşuma gitti, he-men ezberledim. Önemli olan şiirde duygudur. Bunu okumak istiyorum’ dedim ve başladım okumaya. “O mavi gözlü devdi, minnacık bir ka-dın sevdi. Kadının hayali minnacık bir evdi, bah-çesinde ebruli hanımeli açan bir ev” dedim, kes dediler. Ebruli ne diye sordular. Eyvah! ‘Ebru-li nedir? Bahçesinde ebruli hanımeli açan bir ev. Hanımeli bir çiçek, o zaman ebruli de renk olabi-lir’ dedim. Sadece tahmin etmiştim ama oradaki yanlışım vurguyu yanlış yerde yapmaktı. Özür dileyerek bir şey daha sorabilir miyim dedim. Çıkmayacak mısın diye üstelediler tabi. ‘Ben sa-mimiyetinize güveniyorum. Ben de samimiyim çünkü. Dışarı çıkan öğrencinin başına ben dâhil herkes üşüşüyoruz içeride ne sordular diye’. Gül-düler tabi. Dedim ki ‘bir soru soruyormuşsunuz genelde. Neden tiyatro diye ben düşündüm, ‘ne-den tiyatro’nun cevabını buldum sanırım. Hani seviyorum, istiyorum, arzu ediyorum. Bunlar herhalde cevap değil. Ben bulduğuma inandım dedim. Müsaade ederseniz sormuş gibi kabul edip cevap vermek istiyorum’ dedim. Ama bu arada kendime hayran olmaya başladım.Tiyatro vesilesi ile kendimi ifade edebilmeyi öğren-dim demenizin sebebi bu herhalde… Tabiî ki. Hayatımda ilk defa böyle konuşuyo-rum. Yıldız Kenter de sordu ‘neden tiyatro’ diye. Efendim dedim, ben 1968 yılında Urfa’nın Su-ruç ilçesinde doğmuşum dedim. Müjdat Ge-zen ‘kes, senin hayat hikâyeni mi dinleyeceğiz’ dedi. ‘Bir saniye efendim, ne dememi istersiniz’ dedim. ‘Seviyorum, arzu ediyorum, çok istiyo-rum! Tiyatronun cevabı bu kadar basit olmama-

lı. Ben İzmir’den kalktım geldim. Yokluk içe-risinde tiyatroyla tanıştım. Müsaade ederse-niz bir kaç cümleyle anlatacağım’ dedim. İçe-ride normal de 3 dakika duruluyorken ben tam yarım saat konuşmuşum. Aslında farkın-da olmadan Said-i Nursi vari konuşmaya baş-lamışım. Çünkü insanoğlu ham olarak dünya-ya geldiği zaman diğerlerinden farklı değildir. Sonradan karakterize olur, sonra yolları seç-meye başlar. Ben ham olarak insanoğlunu ta-nımlıyorum kendimden bahsederken. Sonra nasıl karakterize olmaya başladığımı tarif et-tim; ilk heyecanlar, ilk acılar. ‘Benim hala ha-yatta doğru düzgün kitap okumuşluğum yok, benim niyetim bundan kurtulmak. Sanat sa-nat için midir, sanat insan için midir sorusu-na cevap buldum’ dedim. Sanat önce insanın kendisi içindir. Sonra olgunlaşma dönemin-den sonra insanlar içindir. Ben kendimi yetiş-tirmeye geldim önce. Yıldız Kenter nerdeyse ayağa kalkıp alkışlayacaktı. Birinci olarak Yıl-dız Kenter’in tek kesin kabulü olarak okulu kazandım.2.sınav da vardı tabi. Haldun Dor-men bana şunu söyledi: ‘2.sınava bir aksilik olsaydı, gelemeseydin, sen okulu 1.sınavdan kazanmıştın’ dedi. Ben orada oyun oynama-dım; hayatımın oyunun oynadım sadece.

Rol aldığınız diziler aslında olması gereken, sevi-yeli ve seyirciye muhakkak doğru bir mesaj veren dizilerdi. Klasik anlamda muhafazakâr diyebiliriz. Mütevazı kişiliğiniz açısından sormak isterim; oy-nadığınız rollerin size kazandırdıkları oldu mu?Kaybettirdikleri oldu. Piyasa anlamında kay-bettirdikleri oldu. Ben sanatçının toplum içe-risinde durması gerektiği yeri doğru buldu-ğuma inanıyorum. Sanatçı hiçbir şekilde siya-setin hiç bir alanına bulaşmaması gerekiyor. Çünkü toplum siyasetle parçalanır, bölünür. Toplum felaketin eşiğinde. Sanatçının ekranla-rın en önemli eğitici pozisyonunda olduğu bir toplumda yaşıyoruz. Burada sanatçının ger-çekte durması yer bütün noktaların kesiştiği yerin ortasındadır. Yani siz bir tarafa yönelir-seniz sizi o taraftaki insanlar olarak görürler. Peki, bu her önüme gelen rolü oynayacağım de-mek mi oluyor?Hayır. İkisinden farkını kesim anlamın-da söyledim. Sanatçı ortada durarak toplu-ma toplumsal hizmet yapmalı. Hangi inan-ca bakarsanız bakın; bunlar başka kitaplar da olsa, bunlar başka siyasi görüşte de olsa hepsinin ortak noktası vardır: kardeşlik, ba-rış, huzur. Sanatçının toplumu doğru tara-fa yönlendirmesi gerekir. Gidip soyunmak 54

TOPLUMUMUZU BOZAN BİR MEDYAMIZ; SÜREK-Lİ BİZLE UĞRAŞAN BİR DÜNYA SİNEMASI; BİR SOĞUK SAVAŞ VAR. BİZLERE BU ALANDA SAVA-ŞACAK İNSANLAR LAZIM. BU DURUMDA SANAT-

ÇININ İNANDIĞI DEĞERLER UĞRUNA DİK DURMASI GEREKMEZ Mİ? AMA MAALESEF BURADA DİK DURMAYA ÇALIŞAN SANATÇILARIN BOYUNLARINI EĞMEK İÇİN, BU SEKTÖR ELİNDEN GELENİ YAPIYOR.“

Page 57: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

haliyle benim ismim çıkıyor listeden. Bekir Aksoy’la da aynı sınavdayız, arkadaş olmu-şuz. Bekir’in sırası da 4-5. Birkaç arkadaşla bir-likte beni teselli ederlerken yine biri geldi, lis-teyi aldı, yırttı. En önce gelen listenin en başın-daki isim hariç bu sefer diğer tüm isimler de-ğişti. Biz Bekir’le ağlaya ağlaya gittik.Kaç yaşındaydınız?19 yaşlarındayım ve ilk defa böyle bir şey dene-mişim. Bekir İstanbul’a davet etti beni. O da Mi-mar Sinan Üniversitesi’nin sınavlarına girecek-ti. O sınava girdi, kazanamadı. Sonra ben İzmir’e döndüm. O özgüven beni bir parça ayağa kal-dırmıştı. Lise de bitmişti. O sene amatör tiyatro-ya gittim. Bir sene sonra İstanbul Üniversitesi’nin sınavlarına girdim. Yıldız Kenter, Cüneyt Tü-rel, Haldun Dormen vardı jüride. Benim o sınav-da akılda kalmam gerekiyordu. 10 kişi alacaklar-sa eğer, benim ilk ikiye girmem lazımdı. Daha önceden deneyimliyim. Sınava girdim. Müj-dat Gezen öğrencilerle diyalog kurması için gö-revliydi. Bana adımı, soyadımı sordu. Bağıra-rak cevap veridm. Elim ayağım titriyor tabi. Hat-ta bir ara ayaklarıma bakıyordum. ‘Ne yapıyor-sun’ dediler. ‘Ayaklarım titriyor, onlara bakıyo-rum’ dedim. Akılda kalmak önemli. ‘Durmadan konuşamıyor musun’ dediler. ‘Yani konuşuyo-rum ama ayağımdaki titreşim sesime de yansı-yor. Orası fazla titrediği için suçlu onlar’ dedim. Sempatik geldi onlara. Oyunuma bir türlü başla-yamıyorum. Çünkü başlayacağım ‘tamam, diğe-rini yap, tamam git’ diyecekler bana. Müjdat Ge-zen bağırmaya başladı bana ‘seni mi bekleyece-ğiz’ diye. İlk kelimeyi söylediğim anda kes dedi, tamam çok iyi oynadın dedi ve gülmeye başladı-lar. Bir baktım ayaklarımın titreyişi geçmeye baş-ladı. Bakışlarım değişmeye başladı ama karşım-daki hinlik yapıyor bana. Ben de bir hinlik yapa-yım dedim. İkinci oyununu oyna dedi. Ben do-

laşmaya başladım sahne etrafında. Başlamaya-cak mısın? diye sordu Müjdat Gezen. ‘Eee nasılsa başladığımda keseceksiniz’ dedim. Neyse ikinci oyunumu da oynadım. Sıra şiire geldi. ‘Bir şiirim var ama Nazım Hikmet’in Mavi Gözlü Dev adlı şiirini yeni duydum dışarıda, hoşuma gitti, he-men ezberledim. Önemli olan şiirde duygudur. Bunu okumak istiyorum’ dedim ve başladım okumaya. “O mavi gözlü devdi, minnacık bir ka-dın sevdi. Kadının hayali minnacık bir evdi, bah-çesinde ebruli hanımeli açan bir ev” dedim, kes dediler. Ebruli ne diye sordular. Eyvah! ‘Ebru-li nedir? Bahçesinde ebruli hanımeli açan bir ev. Hanımeli bir çiçek, o zaman ebruli de renk olabi-lir’ dedim. Sadece tahmin etmiştim ama oradaki yanlışım vurguyu yanlış yerde yapmaktı. Özür dileyerek bir şey daha sorabilir miyim dedim. Çıkmayacak mısın diye üstelediler tabi. ‘Ben sa-mimiyetinize güveniyorum. Ben de samimiyim çünkü. Dışarı çıkan öğrencinin başına ben dâhil herkes üşüşüyoruz içeride ne sordular diye’. Gül-düler tabi. Dedim ki ‘bir soru soruyormuşsunuz genelde. Neden tiyatro diye ben düşündüm, ‘ne-den tiyatro’nun cevabını buldum sanırım. Hani seviyorum, istiyorum, arzu ediyorum. Bunlar herhalde cevap değil. Ben bulduğuma inandım dedim. Müsaade ederseniz sormuş gibi kabul edip cevap vermek istiyorum’ dedim. Ama bu arada kendime hayran olmaya başladım.Tiyatro vesilesi ile kendimi ifade edebilmeyi öğren-dim demenizin sebebi bu herhalde… Tabiî ki. Hayatımda ilk defa böyle konuşuyo-rum. Yıldız Kenter de sordu ‘neden tiyatro’ diye. Efendim dedim, ben 1968 yılında Urfa’nın Su-ruç ilçesinde doğmuşum dedim. Müjdat Ge-zen ‘kes, senin hayat hikâyeni mi dinleyeceğiz’ dedi. ‘Bir saniye efendim, ne dememi istersiniz’ dedim. ‘Seviyorum, arzu ediyorum, çok istiyo-rum! Tiyatronun cevabı bu kadar basit olmama-

lı. Ben İzmir’den kalktım geldim. Yokluk içe-risinde tiyatroyla tanıştım. Müsaade ederse-niz bir kaç cümleyle anlatacağım’ dedim. İçe-ride normal de 3 dakika duruluyorken ben tam yarım saat konuşmuşum. Aslında farkın-da olmadan Said-i Nursi vari konuşmaya baş-lamışım. Çünkü insanoğlu ham olarak dünya-ya geldiği zaman diğerlerinden farklı değildir. Sonradan karakterize olur, sonra yolları seç-meye başlar. Ben ham olarak insanoğlunu ta-nımlıyorum kendimden bahsederken. Sonra nasıl karakterize olmaya başladığımı tarif et-tim; ilk heyecanlar, ilk acılar. ‘Benim hala ha-yatta doğru düzgün kitap okumuşluğum yok, benim niyetim bundan kurtulmak. Sanat sa-nat için midir, sanat insan için midir sorusu-na cevap buldum’ dedim. Sanat önce insanın kendisi içindir. Sonra olgunlaşma dönemin-den sonra insanlar içindir. Ben kendimi yetiş-tirmeye geldim önce. Yıldız Kenter nerdeyse ayağa kalkıp alkışlayacaktı. Birinci olarak Yıl-dız Kenter’in tek kesin kabulü olarak okulu kazandım.2.sınav da vardı tabi. Haldun Dor-men bana şunu söyledi: ‘2.sınava bir aksilik olsaydı, gelemeseydin, sen okulu 1.sınavdan kazanmıştın’ dedi. Ben orada oyun oynama-dım; hayatımın oyunun oynadım sadece.

Rol aldığınız diziler aslında olması gereken, sevi-yeli ve seyirciye muhakkak doğru bir mesaj veren dizilerdi. Klasik anlamda muhafazakâr diyebiliriz. Mütevazı kişiliğiniz açısından sormak isterim; oy-nadığınız rollerin size kazandırdıkları oldu mu?Kaybettirdikleri oldu. Piyasa anlamında kay-bettirdikleri oldu. Ben sanatçının toplum içe-risinde durması gerektiği yeri doğru buldu-ğuma inanıyorum. Sanatçı hiçbir şekilde siya-setin hiç bir alanına bulaşmaması gerekiyor. Çünkü toplum siyasetle parçalanır, bölünür. Toplum felaketin eşiğinde. Sanatçının ekranla-rın en önemli eğitici pozisyonunda olduğu bir toplumda yaşıyoruz. Burada sanatçının ger-çekte durması yer bütün noktaların kesiştiği yerin ortasındadır. Yani siz bir tarafa yönelir-seniz sizi o taraftaki insanlar olarak görürler. Peki, bu her önüme gelen rolü oynayacağım de-mek mi oluyor?Hayır. İkisinden farkını kesim anlamın-da söyledim. Sanatçı ortada durarak toplu-ma toplumsal hizmet yapmalı. Hangi inan-ca bakarsanız bakın; bunlar başka kitaplar da olsa, bunlar başka siyasi görüşte de olsa hepsinin ortak noktası vardır: kardeşlik, ba-rış, huzur. Sanatçının toplumu doğru tara-fa yönlendirmesi gerekir. Gidip soyunmak 54

TOPLUMUMUZU BOZAN BİR MEDYAMIZ; SÜREK-Lİ BİZLE UĞRAŞAN BİR DÜNYA SİNEMASI; BİR SOĞUK SAVAŞ VAR. BİZLERE BU ALANDA SAVA-ŞACAK İNSANLAR LAZIM. BU DURUMDA SANAT-

ÇININ İNANDIĞI DEĞERLER UĞRUNA DİK DURMASI GEREKMEZ Mİ? AMA MAALESEF BURADA DİK DURMAYA ÇALIŞAN SANATÇILARIN BOYUNLARINI EĞMEK İÇİN, BU SEKTÖR ELİNDEN GELENİ YAPIYOR.“

Page 58: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

topluma ya da insanlara bir şey kazandırmaz. Sizin ekranda yapmış olduğunuz bir hareket veya söz birçok insan tarafından örnek alınıyor. Buna dikkat etmek gerekiyor. Sanat ve sanat-çı bu yüzden siyasetten ve bir tarafı tutmaktan muhakkak uzak durması gerekir.Özelleştirme de bu yüzden mi?Onların altları çok derin konular. Ben şehir tiyat-rolarında 3 sezon çalıştım. Ama evimin kirasını ödeyemiyordum. Bir oyun arasında oyuncuları tebrik etmeye gelenlerin kim olduğunu sormuş-tum o zaman bir arkadaşa. Antalya’da oturuyor-larmış, kartlarını sokup çıkartıp, sokup çıkartıp maaş alıyorlar. Ben orada full time çalışıyorum ve kiramı ödeyemiyorum. Şimdi nasıl bir adalet bu? Bu insanlar çıkıp bangır bangır ellerinde pankart-larla Taksim meydanlarında yürüdükleri zaman neyi savunuyor bunlar? Kardeşliği mi? Menfaatlerini?Evet menfaatlerini. Çok güzel cevap verdiniz. Or-tak noktada, toplumun sağlıklı yaşaması adına yola çıktığınız zaman zaten doğrusunu bulmuş oluyorsunuz. Şehir tiyatrolarından ayrılma sebe-bim de her şeyden öte yapma olan yüzlerdi. Söz-de değer yargılarını savunan ama arka mutfakta bu değer yargılarını hiçe sayanlar yüzünden şe-hir tiyatrolarından ayrılmıştım.Konservatuardan sonra ilk kamera karşısına geçişiniz nasıl başladı?1.sınıfta okurken Yıldız Kenter, hem bize bir de-neyim olsun, hem harçlığımız çıksın, hem de filminde seçilmiş kişiler olsun diye bizi Halit Refiğ’in filmi olan Hanım filminde küçük bir sah-nede oynattı. O benim ilk deneyimimdi. Rahmet-li Halit Refiğ ile o zamanlar tanıştık. Yıllar sonra Halit Refiğ’e yönetmen yardımcılığı da yaptım.Hangi filmdi?Köpekler Adası. Vizyona girmedi. Girmediği halde Antalya’da ‘En iyi erkek oyuncu’ ödülünü aldı. Pe-rihan Savaş ve Tanju Gürsoy başroldeydi.Aslında siz önce Mihrali dizisi ile tanındınız. Bu dizi bana göre aşk, dostluk gibi kavramları en temiz, en masum bir şekilde ekrana, seyirci karşsına getiren di-zidir. Günümüzde bunu göremiyoruz maalesef. Bu kavramların manası mı değişti?Bu durumu yapımcıların genelde en büyük ha-talarından biri olarak görüyorum ben. Aklı olan insanoğlunun hamında çok verimli topra-

ğa benzetildiği söylenir. Ona ne ekersen onu biçersin. Ekran da bir eğitim alanı. Siz kalkıp nefsi alevlendirici şeyler yaparsanız en büyük reytingleri almaya başlarsınız. Ama buna sınır koyarsanız aynı tepkiyi alamazsınız. Yönetim hatası var bu işlerde. Öncelikle bizim şunu ka-bul etmemiz gerekiyor; ben muhtacım, ben za-vallıyım, ben acizim. Diğer insanlar içerisinde, cebiniz üç kuruş gördüğü zaman koltuklarını kabartıp, son model arabaya binip ahkâm kes-menin hiç bir anlamı yok. Başına bir hastalık gelir. Oturursun oturduğun yere. Acizsin, he-pimiz aciziz. Bunu kabul ettiğimiz zaman top-luma zarar vermeyen insan olma yoluna gire-riz. Siz şimdi bu topluma düzgün şeyleri ver-meye başlarsanız, onlar o zekâyla daha iyi şey-ler talep etmeye başlayacaklardır. Ama siz bo-zulmalara izin verirseniz bu toplum da bozul-maya doğru gidecektir. Medya muhteşem bir şekilde o kötü görevini yerine getiriyor. Şimdi böyle konuşan bir insana iş verirler mi?Mihrali dizisi?Ahmet Tezcan’ın senaristliğini yaptığı Kurt Ka-panı dizisindeydim. Daha sonra Ahmet Tezcan bu dizide bana karşı olan bir takım haksızlıklar-dan içerlenip bana bir senaryo yazıyor. Mihri-ban diye. Filmin yapımcısı ve Ahmet Tezcan’la birlikte bir akşam yemeğe çıkıyoruz. Ben o ye-meğe eşimle birlikte katılmıştım. Kanal 7 ile an-laşmışlardı dizi için. Bu diziyi çekeceğiz, adı-nı da Mihrali koyacağız dediler. Mihriban’ı da bulduğumuz zaman çekime hemen başlaya-cağız dediler. Yapımcı eşime baktı. Siz ne iş ya-pıyorsunuz diye sordu. O ben de oyuncuyum dedi. Siz benim kafamdaki Mihribansınız dedi. Mihiriban’ı eşim oynadı. Diziye bir sene ara ver-miştik. Kızımız olacaktı. Benim o güzelim Feri-dem dünyaya geliyordu. Tekrar çekime başlan-dığında dizinin konusunu da ona göre değiştir-miştik. Daha sonraki sezon yapımcı nasıl diziye

ara verme yanlışlığını yaptıysa o sezon da diziyi bitirme kararı aldı.Diziden maddi manevi olarak bir sonuç aldınız mı?Hiç bir projeden maddi olarak beklediğimi al-madım. Manevi olarak çok şey kazandım. Bir kere en önemlisi rahmetli Oktar Durukan ile ta-nışmıştım. Mihrali dizisi çok düşük bir işti. Set çalışanlarının cebinde bir kuruş yoktu. Oktar abi sıkıntıya düşene maddi olarak yardım edi-yordu. Bu dizi bittikten, kızım 2 yaşına geldikten sonra da Âliyle Mihriban’ın da aşkı bitti. Kızım şu an 8 yaşında ve beraber yaşıyoruz.Hür Adam filmi hakkında konuşmak isterim. Büyük bir âlimin biyografisini canlandırmak da büyük bir meziyettir. Filmin çekim sürecinden bizlere bahse-debilir misiniz?Bu film, rolün bana gelmesi benim için bir kıs-metti. Ben bir takım kötü alışkanlıklar edindi-ğim o kötü zamanlar içerisinde bir karar ver-dim. Ya tamamıyla dağıtmak ya da tamamıy-

56 SANATÇININ EKRANLARIN EN ÖNEMLİ EĞİ-TİCİ POZİSYONUNDA OLDUĞU BİR TOPLUMDA YAŞIYORUZ. BURADA SANATÇININ GERÇEK-

TE DURMASI YER BÜTÜN NOKTALARIN KESİŞTİĞİ YERİN ORTASINDADIR. YANİ SİZ BİR TARAFA YÖNELİRSENİZ SİZİ O TARAFTAKİ İNSANLAR OLARAK GÖRÜRLER. “

Page 59: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

topluma ya da insanlara bir şey kazandırmaz. Sizin ekranda yapmış olduğunuz bir hareket veya söz birçok insan tarafından örnek alınıyor. Buna dikkat etmek gerekiyor. Sanat ve sanat-çı bu yüzden siyasetten ve bir tarafı tutmaktan muhakkak uzak durması gerekir.Özelleştirme de bu yüzden mi?Onların altları çok derin konular. Ben şehir tiyat-rolarında 3 sezon çalıştım. Ama evimin kirasını ödeyemiyordum. Bir oyun arasında oyuncuları tebrik etmeye gelenlerin kim olduğunu sormuş-tum o zaman bir arkadaşa. Antalya’da oturuyor-larmış, kartlarını sokup çıkartıp, sokup çıkartıp maaş alıyorlar. Ben orada full time çalışıyorum ve kiramı ödeyemiyorum. Şimdi nasıl bir adalet bu? Bu insanlar çıkıp bangır bangır ellerinde pankart-larla Taksim meydanlarında yürüdükleri zaman neyi savunuyor bunlar? Kardeşliği mi? Menfaatlerini?Evet menfaatlerini. Çok güzel cevap verdiniz. Or-tak noktada, toplumun sağlıklı yaşaması adına yola çıktığınız zaman zaten doğrusunu bulmuş oluyorsunuz. Şehir tiyatrolarından ayrılma sebe-bim de her şeyden öte yapma olan yüzlerdi. Söz-de değer yargılarını savunan ama arka mutfakta bu değer yargılarını hiçe sayanlar yüzünden şe-hir tiyatrolarından ayrılmıştım.Konservatuardan sonra ilk kamera karşısına geçişiniz nasıl başladı?1.sınıfta okurken Yıldız Kenter, hem bize bir de-neyim olsun, hem harçlığımız çıksın, hem de filminde seçilmiş kişiler olsun diye bizi Halit Refiğ’in filmi olan Hanım filminde küçük bir sah-nede oynattı. O benim ilk deneyimimdi. Rahmet-li Halit Refiğ ile o zamanlar tanıştık. Yıllar sonra Halit Refiğ’e yönetmen yardımcılığı da yaptım.Hangi filmdi?Köpekler Adası. Vizyona girmedi. Girmediği halde Antalya’da ‘En iyi erkek oyuncu’ ödülünü aldı. Pe-rihan Savaş ve Tanju Gürsoy başroldeydi.Aslında siz önce Mihrali dizisi ile tanındınız. Bu dizi bana göre aşk, dostluk gibi kavramları en temiz, en masum bir şekilde ekrana, seyirci karşsına getiren di-zidir. Günümüzde bunu göremiyoruz maalesef. Bu kavramların manası mı değişti?Bu durumu yapımcıların genelde en büyük ha-talarından biri olarak görüyorum ben. Aklı olan insanoğlunun hamında çok verimli topra-

ğa benzetildiği söylenir. Ona ne ekersen onu biçersin. Ekran da bir eğitim alanı. Siz kalkıp nefsi alevlendirici şeyler yaparsanız en büyük reytingleri almaya başlarsınız. Ama buna sınır koyarsanız aynı tepkiyi alamazsınız. Yönetim hatası var bu işlerde. Öncelikle bizim şunu ka-bul etmemiz gerekiyor; ben muhtacım, ben za-vallıyım, ben acizim. Diğer insanlar içerisinde, cebiniz üç kuruş gördüğü zaman koltuklarını kabartıp, son model arabaya binip ahkâm kes-menin hiç bir anlamı yok. Başına bir hastalık gelir. Oturursun oturduğun yere. Acizsin, he-pimiz aciziz. Bunu kabul ettiğimiz zaman top-luma zarar vermeyen insan olma yoluna gire-riz. Siz şimdi bu topluma düzgün şeyleri ver-meye başlarsanız, onlar o zekâyla daha iyi şey-ler talep etmeye başlayacaklardır. Ama siz bo-zulmalara izin verirseniz bu toplum da bozul-maya doğru gidecektir. Medya muhteşem bir şekilde o kötü görevini yerine getiriyor. Şimdi böyle konuşan bir insana iş verirler mi?Mihrali dizisi?Ahmet Tezcan’ın senaristliğini yaptığı Kurt Ka-panı dizisindeydim. Daha sonra Ahmet Tezcan bu dizide bana karşı olan bir takım haksızlıklar-dan içerlenip bana bir senaryo yazıyor. Mihri-ban diye. Filmin yapımcısı ve Ahmet Tezcan’la birlikte bir akşam yemeğe çıkıyoruz. Ben o ye-meğe eşimle birlikte katılmıştım. Kanal 7 ile an-laşmışlardı dizi için. Bu diziyi çekeceğiz, adı-nı da Mihrali koyacağız dediler. Mihriban’ı da bulduğumuz zaman çekime hemen başlaya-cağız dediler. Yapımcı eşime baktı. Siz ne iş ya-pıyorsunuz diye sordu. O ben de oyuncuyum dedi. Siz benim kafamdaki Mihribansınız dedi. Mihiriban’ı eşim oynadı. Diziye bir sene ara ver-miştik. Kızımız olacaktı. Benim o güzelim Feri-dem dünyaya geliyordu. Tekrar çekime başlan-dığında dizinin konusunu da ona göre değiştir-miştik. Daha sonraki sezon yapımcı nasıl diziye

ara verme yanlışlığını yaptıysa o sezon da diziyi bitirme kararı aldı.Diziden maddi manevi olarak bir sonuç aldınız mı?Hiç bir projeden maddi olarak beklediğimi al-madım. Manevi olarak çok şey kazandım. Bir kere en önemlisi rahmetli Oktar Durukan ile ta-nışmıştım. Mihrali dizisi çok düşük bir işti. Set çalışanlarının cebinde bir kuruş yoktu. Oktar abi sıkıntıya düşene maddi olarak yardım edi-yordu. Bu dizi bittikten, kızım 2 yaşına geldikten sonra da Âliyle Mihriban’ın da aşkı bitti. Kızım şu an 8 yaşında ve beraber yaşıyoruz.Hür Adam filmi hakkında konuşmak isterim. Büyük bir âlimin biyografisini canlandırmak da büyük bir meziyettir. Filmin çekim sürecinden bizlere bahse-debilir misiniz?Bu film, rolün bana gelmesi benim için bir kıs-metti. Ben bir takım kötü alışkanlıklar edindi-ğim o kötü zamanlar içerisinde bir karar ver-dim. Ya tamamıyla dağıtmak ya da tamamıy-

56 SANATÇININ EKRANLARIN EN ÖNEMLİ EĞİ-TİCİ POZİSYONUNDA OLDUĞU BİR TOPLUMDA YAŞIYORUZ. BURADA SANATÇININ GERÇEK-

TE DURMASI YER BÜTÜN NOKTALARIN KESİŞTİĞİ YERİN ORTASINDADIR. YANİ SİZ BİR TARAFA YÖNELİRSENİZ SİZİ O TARAFTAKİ İNSANLAR OLARAK GÖRÜRLER. “

reytingleri almaya başlarsınız. Ama buna sınır

--

vallıyım, ben acizim. Diğer insanlar içerisinde,

-

-

meye başlarsanız, onlar o zekâyla daha iyi şey-meye başlarsanız, onlar o zekâyla daha iyi şey-meye başlarsanız, onlar o zekâyla daha iyi şey--

NSANLAR OLARAK GÖRÜRLER.

Page 60: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

la toparlamak. Her zaman içimde Allah inancı gibi bir takım eksikliklerimizin olduğu düşüncesinin acılarını çektim. Ben acizsem eğer, ben zavallıysam eğer; ben ‘neden’ bile diyemem. Çünkü her şeyin doğrusunu, güzelini iyisini bilen Yaradan’dır. Biz cahiliz, biz anlamayız. O anda senin isteğine ay-kırı olduğu için neden diye sorarsan kulluk vazi-feni yerine getirmemiş olursun. Ben de neden de-mek yerine benim kendimi toparlamam gerekiyor deyip bir takım hamlelerde bulundum. Rabbim de bundan sonra bana İstanbul’u terk ettirdi. Kı-zımı Ayvalık’a götürmüşlerdi. Ayrılık yaşamıştık. Biraz Türkiye’yi dolaştım. Bir nevi ziyaret. İçim-deki sıkıntılara çare bulacak bir takım girişimler-de bulundum. Kendinize karşı bir sorumluluğu-nuz var, bir kızınız var. Bunları düzeltebilmek adı-na tekrar İstanbul’a döndüm. Sanırım benim attı-ğım adımlardan dolayı -bir takım rüyalar var ama bahsetmek istemem. Rüyalarıma da Said-i Nursi eserlerinde direk cevap geldi. Tabi Yaradan beni la-yık gördü diye düşünüyorum. Birden bire kendi-mi Mehmet Tanrısever’in yanında buldum. Önce-ki seçtikleri oyuncuyla deneme çekimleri yapmış-lar. Ama olmamış. Bana teklif edildi. Bediüzzaman Said-i Nursi’nin telif ettiği Risale-i Nur’larla da bu filmden sonra mı tanıştınız? Eserleri okuyabiliyor musunuz? Yaşamınıza mana, güç, niyet bakımından katkıları nasıl oldu?Kesinlikle tanımıyordum. Said-i Nursi’yi bir din âlimi olarak kulaktan doğma olarak tanıyordum.

Şeyh Said olmadığını biliyordum. Okumaya başla-dıkça zaten aşağı yukarı benim düşünmeye çalıştı-ğım başlıkları buldum bu eserlerde ve açıklamala-rını da ondan aldım. Aynı dertlerden, aynı sıkıntı-lardan dem vurmuşuz aslında insanlar ve toplum konusunda. Kendisiyle o kadar çok ortak noktamız varmış ki… Bu filmle “En iyi erkek oyuncu” dalına aday gösterildim. Film için aşırı bir zayıflamaya git-tim, neredeyse ölüm diyeti. Bacağımda bir yırtılma meydana geldi bir film sahnesinden dolayı.Bu filmden sonra bir kapı kapanışından serzenişte bulun-dunuz. Peki, pişman oldunuz mu bu rolü oynamaktan?Asla, asla! Benim için bir görevdi. Kimdir ya kul-dan mı çekineceğim? Siz kuldan mı çekinirsiniz, Yaradan’dan mı? Bana dünyaları verseler ya da dünyaları elimden alsalar ki hiçbir şey fark etmez; benim için bir Yaradan var. Bütün din inançlarının hepsinde tek bir ortak nokta vardır; tek bir Allah. Bazı inanışlar hariç her şeyde tek bir Yaradan var-dır. Yani tüm ilerleyen toplumlar içerisinde hepsi kendi dinlerine, kültürlerine sahip çıkarlar. Neden biz de bu yok? Bu çok büyük bir toplumsal yara. Çok mutlu değilim insanlarımdan da, çevremden de, kendimden de…Şu anda çalışmalarınız hakkında bilgi verebilir misi-niz? Açıkçası sizi tekrar ekranlarda görmek isteriz…TRT’ye toplumsal içerikli iki proje vermiştim. Bir kaç yapımcıyla görüştüm. Sürekli bir oyalama tak-tiği söz konusu. Hür Adam filmiyle 2 sene öncesi-

nin “En iyi erkek oyuncusu” dalında is-miniz geçiyor. Ama buna rağmen oyun-culuk ile hiç alakası olmayan insanlar çok farklı konuma gelebiliyorlar. Hani altın dönemini yaşayacaktı bu dönem, sanatçıya daha çok önem verilecekti? Gazete ve TV’ye bakmıyorum. Bunun sebebi canımın sıkılmaması. Hepsi o ka-dar taraf gözüküyor ki Said-i Nursi’nin dediği gibi insanın özünde herkes eşit derecede zaaflarıyla yaratılmış. Bakı-yorsunuz hangi kesimde olursa olsun; kişi o zaaflarının uşağı olmuş. Bir mü-balağa var hangi kesim olursa olsun. Bir düşmanlık var. Nedir bu? Bu zaten İslamiyet’e sığmaz. Bu anlamda da ken-dimi yalnız hissediyorum.Hissettiğinize göre yaşayan birisisiniz di-yebiliriz...Sanatçının öyle olması gerekmez mi? Sanatçının dik olması gerekmez mi? Sanatçının inandığı şeyler uğruna dik durması gerekir. Ama siz de burada dik durmaya çalışan insanların boyunla-rını eğmek için elinizden geleni yapı-yorsunuz. Beni bu üzmez. Beni en faz-la üzen inancının olduğunu söyleyenin, belli kesim insanların da sizi oyalaması. Bakın; şu anda bir senaryo üzerinde ça-lışıyorum. İçinde beş tane rol oynamaya çalışıyorum. Komedi değil, tipleme de-ğil. Karakterden bahsediyorum ve için-de toplumsal sorunların sıkıntıların yer aldığı bir proje sunacağım. Ben bu fil-mi bir şekilde çekeceğim. Olmadı el ka-merasıyla bana yardımcı olmak isteyen oyuncu adaylarıyla çekeceğim. Bakalım ne kadar destek verecekler? Oyuncu-luk mu istiyorlar? 5 tane karakteri aynı anda ben oynayacağım. Kabul ettire-mezsem vursunlar kafama? Bu düşün-ceyle çıktım yola. Bir baktım kendi ha-yatıma girmişim. Evet; kendi hayatım-dan da parçalar var bu senaryoda. Bu filmle ben ve benim gibi insanların du-

rumlarını anlatacağım bir nebze.Konusu ne üzerine bu filmin?Biraz medyaya takılacağım burada. Top-lumsal sorunlara değinen, kızıyla birlik-te yalnız kalmış, artık ailesini bile çevi-remeyen, yaşamlarını, ihtiyaçlarını kar-şılayamayan bir pozisyona düşmüş ve yapımcılar tarafından reddedilmiş bir senaristin öyküsünü anlatacağım bu filmde. Şimdi bu zor şartlar içersinde bu piyasada bir savaş verirken, vakit har-carken ticaret yapamıyorsunuz. O yüz-den siz toplumsal yaraları görüyorsu-nuz ve bunlarla ilintili bir yaşam eğiti-mi alıyorsunuz. Ben ticaret yapan ve işin manevi tarafına da destek vermek iste-yen insanlardan da destek bekliyorum. Toplumun felakete sürüklendiği bu za-manlarda bizim gibi sanatçılara destek olunmazsa, toplum, aile yapısı giderek daha da yozlaşmaya başlar. Bizler kul-lar olarak birbirimize emanetiz. Benim kimseden borç istemek gibi bir kaygım yok. Ben yatırımdan bahsediyorum. Bir sektör burası, bir savaş alanı. Bu savaş alanında erler lazım. Bizim, toplumuzu bozan bir medyamız, sürekli bizle uğra-şan bir dünya sineması, bizim gibi top-lumları bozmak için bir soğuk savaş var. Bu alanda savaşacak insanlar lazım. Bu nedenle bu yeni yazmış olduğum pro-jeye, sinema filmine sponsor arıyorum yada yatırımcı. Sadece kafalarını evleri-ne, toprağa, şuraya buraya gömüp, ka-zandıkları parayı saymakla, sadece ken-di imanlarına bakmakla hiçbir şey ol-maz. Yarın öbür gün çocukları da kendi başlarına sıkıntı içinde kalır, toplumun içinde eriyip giderler. Onun için sami-miyetine inanılan sanatçılara destek ge-rekiyor. Bir de yapmış olduğumuz işler-den dolayı sadece uzaktan Allah razı ol-sun demekle yetinmesinler derim. Bü-tün bunlar toplumumuzun daha fazla felakete sürüklenmemesi için.

48

59

“TÜM İLERLEYEN TOPLUMLARIN HEPSİ KENDİ DİNLERİ-NE, KÜLTÜRLERİNE SAHİP ÇIKARLAR. NEDEN BİZDE BU YOK? BU ÇOK BÜYÜK BİR TOPLUMSAL YARA. ÇOK MUTLU DEĞİLİM, ÇEVREMDEN DE, KENDİMDEN DE…

Page 61: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

la toparlamak. Her zaman içimde Allah inancı gibi bir takım eksikliklerimizin olduğu düşüncesinin acılarını çektim. Ben acizsem eğer, ben zavallıysam eğer; ben ‘neden’ bile diyemem. Çünkü her şeyin doğrusunu, güzelini iyisini bilen Yaradan’dır. Biz cahiliz, biz anlamayız. O anda senin isteğine ay-kırı olduğu için neden diye sorarsan kulluk vazi-feni yerine getirmemiş olursun. Ben de neden de-mek yerine benim kendimi toparlamam gerekiyor deyip bir takım hamlelerde bulundum. Rabbim de bundan sonra bana İstanbul’u terk ettirdi. Kı-zımı Ayvalık’a götürmüşlerdi. Ayrılık yaşamıştık. Biraz Türkiye’yi dolaştım. Bir nevi ziyaret. İçim-deki sıkıntılara çare bulacak bir takım girişimler-de bulundum. Kendinize karşı bir sorumluluğu-nuz var, bir kızınız var. Bunları düzeltebilmek adı-na tekrar İstanbul’a döndüm. Sanırım benim attı-ğım adımlardan dolayı -bir takım rüyalar var ama bahsetmek istemem. Rüyalarıma da Said-i Nursi eserlerinde direk cevap geldi. Tabi Yaradan beni la-yık gördü diye düşünüyorum. Birden bire kendi-mi Mehmet Tanrısever’in yanında buldum. Önce-ki seçtikleri oyuncuyla deneme çekimleri yapmış-lar. Ama olmamış. Bana teklif edildi. Bediüzzaman Said-i Nursi’nin telif ettiği Risale-i Nur’larla da bu filmden sonra mı tanıştınız? Eserleri okuyabiliyor musunuz? Yaşamınıza mana, güç, niyet bakımından katkıları nasıl oldu?Kesinlikle tanımıyordum. Said-i Nursi’yi bir din âlimi olarak kulaktan doğma olarak tanıyordum.

Şeyh Said olmadığını biliyordum. Okumaya başla-dıkça zaten aşağı yukarı benim düşünmeye çalıştı-ğım başlıkları buldum bu eserlerde ve açıklamala-rını da ondan aldım. Aynı dertlerden, aynı sıkıntı-lardan dem vurmuşuz aslında insanlar ve toplum konusunda. Kendisiyle o kadar çok ortak noktamız varmış ki… Bu filmle “En iyi erkek oyuncu” dalına aday gösterildim. Film için aşırı bir zayıflamaya git-tim, neredeyse ölüm diyeti. Bacağımda bir yırtılma meydana geldi bir film sahnesinden dolayı.Bu filmden sonra bir kapı kapanışından serzenişte bulun-dunuz. Peki, pişman oldunuz mu bu rolü oynamaktan?Asla, asla! Benim için bir görevdi. Kimdir ya kul-dan mı çekineceğim? Siz kuldan mı çekinirsiniz, Yaradan’dan mı? Bana dünyaları verseler ya da dünyaları elimden alsalar ki hiçbir şey fark etmez; benim için bir Yaradan var. Bütün din inançlarının hepsinde tek bir ortak nokta vardır; tek bir Allah. Bazı inanışlar hariç her şeyde tek bir Yaradan var-dır. Yani tüm ilerleyen toplumlar içerisinde hepsi kendi dinlerine, kültürlerine sahip çıkarlar. Neden biz de bu yok? Bu çok büyük bir toplumsal yara. Çok mutlu değilim insanlarımdan da, çevremden de, kendimden de…Şu anda çalışmalarınız hakkında bilgi verebilir misi-niz? Açıkçası sizi tekrar ekranlarda görmek isteriz…TRT’ye toplumsal içerikli iki proje vermiştim. Bir kaç yapımcıyla görüştüm. Sürekli bir oyalama tak-tiği söz konusu. Hür Adam filmiyle 2 sene öncesi-

nin “En iyi erkek oyuncusu” dalında is-miniz geçiyor. Ama buna rağmen oyun-culuk ile hiç alakası olmayan insanlar çok farklı konuma gelebiliyorlar. Hani altın dönemini yaşayacaktı bu dönem, sanatçıya daha çok önem verilecekti? Gazete ve TV’ye bakmıyorum. Bunun sebebi canımın sıkılmaması. Hepsi o ka-dar taraf gözüküyor ki Said-i Nursi’nin dediği gibi insanın özünde herkes eşit derecede zaaflarıyla yaratılmış. Bakı-yorsunuz hangi kesimde olursa olsun; kişi o zaaflarının uşağı olmuş. Bir mü-balağa var hangi kesim olursa olsun. Bir düşmanlık var. Nedir bu? Bu zaten İslamiyet’e sığmaz. Bu anlamda da ken-dimi yalnız hissediyorum.Hissettiğinize göre yaşayan birisisiniz di-yebiliriz...Sanatçının öyle olması gerekmez mi? Sanatçının dik olması gerekmez mi? Sanatçının inandığı şeyler uğruna dik durması gerekir. Ama siz de burada dik durmaya çalışan insanların boyunla-rını eğmek için elinizden geleni yapı-yorsunuz. Beni bu üzmez. Beni en faz-la üzen inancının olduğunu söyleyenin, belli kesim insanların da sizi oyalaması. Bakın; şu anda bir senaryo üzerinde ça-lışıyorum. İçinde beş tane rol oynamaya çalışıyorum. Komedi değil, tipleme de-ğil. Karakterden bahsediyorum ve için-de toplumsal sorunların sıkıntıların yer aldığı bir proje sunacağım. Ben bu fil-mi bir şekilde çekeceğim. Olmadı el ka-merasıyla bana yardımcı olmak isteyen oyuncu adaylarıyla çekeceğim. Bakalım ne kadar destek verecekler? Oyuncu-luk mu istiyorlar? 5 tane karakteri aynı anda ben oynayacağım. Kabul ettire-mezsem vursunlar kafama? Bu düşün-ceyle çıktım yola. Bir baktım kendi ha-yatıma girmişim. Evet; kendi hayatım-dan da parçalar var bu senaryoda. Bu filmle ben ve benim gibi insanların du-

rumlarını anlatacağım bir nebze.Konusu ne üzerine bu filmin?Biraz medyaya takılacağım burada. Top-lumsal sorunlara değinen, kızıyla birlik-te yalnız kalmış, artık ailesini bile çevi-remeyen, yaşamlarını, ihtiyaçlarını kar-şılayamayan bir pozisyona düşmüş ve yapımcılar tarafından reddedilmiş bir senaristin öyküsünü anlatacağım bu filmde. Şimdi bu zor şartlar içersinde bu piyasada bir savaş verirken, vakit har-carken ticaret yapamıyorsunuz. O yüz-den siz toplumsal yaraları görüyorsu-nuz ve bunlarla ilintili bir yaşam eğiti-mi alıyorsunuz. Ben ticaret yapan ve işin manevi tarafına da destek vermek iste-yen insanlardan da destek bekliyorum. Toplumun felakete sürüklendiği bu za-manlarda bizim gibi sanatçılara destek olunmazsa, toplum, aile yapısı giderek daha da yozlaşmaya başlar. Bizler kul-lar olarak birbirimize emanetiz. Benim kimseden borç istemek gibi bir kaygım yok. Ben yatırımdan bahsediyorum. Bir sektör burası, bir savaş alanı. Bu savaş alanında erler lazım. Bizim, toplumuzu bozan bir medyamız, sürekli bizle uğra-şan bir dünya sineması, bizim gibi top-lumları bozmak için bir soğuk savaş var. Bu alanda savaşacak insanlar lazım. Bu nedenle bu yeni yazmış olduğum pro-jeye, sinema filmine sponsor arıyorum yada yatırımcı. Sadece kafalarını evleri-ne, toprağa, şuraya buraya gömüp, ka-zandıkları parayı saymakla, sadece ken-di imanlarına bakmakla hiçbir şey ol-maz. Yarın öbür gün çocukları da kendi başlarına sıkıntı içinde kalır, toplumun içinde eriyip giderler. Onun için sami-miyetine inanılan sanatçılara destek ge-rekiyor. Bir de yapmış olduğumuz işler-den dolayı sadece uzaktan Allah razı ol-sun demekle yetinmesinler derim. Bü-tün bunlar toplumumuzun daha fazla felakete sürüklenmemesi için.

48

59

“TÜM İLERLEYEN TOPLUMLARIN HEPSİ KENDİ DİNLERİ-NE, KÜLTÜRLERİNE SAHİP ÇIKARLAR. NEDEN BİZDE BU YOK? BU ÇOK BÜYÜK BİR TOPLUMSAL YARA. ÇOK MUTLU DEĞİLİM, ÇEVREMDEN DE, KENDİMDEN DE…

Page 62: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

SPOR

Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? İstanbul’da nerede ikamet edersiniz? Spor kulü-büyle ne kadar ilgilenebiliyorsunuz?Ben doğma büyüme Beykozluyum. Hala orada yaşıyorum. Evim ve çalıştığım yer bo-ğazın iki yanında kalıyor ama deniz yolu-nu kullandığım için sıkıntı yaşamıyorum. Se-zon oncesi ve sonrasi zamanlarda 6 gun, se-zon icinde ise 7 gun calisiyorum. Kulubun fa-aliyet gosterdigi tum alanlar benim sorumlu-lugum icinde yer aliyor.Türkiye 3 adım atlama rekorunu defalarca ye-nilemenizden yola çıkarak bir rekortmenlikten spor koordinatörlüğüne hangi yol ayrımların-dan geçerek geldiniz?10 yaşında atletizme başladım. Değişik atle-tizm branşlarında 500’ün üzerinde yarışma-ya katıldım. Yüksek atlama, 3 adım atlama ve 100m Engel gibi dallarda yarıştım. En ba-şarılı olduğum branş olan 3 adım atlama da ilk rekorumu 1998 yılında kırdım. 1999 yı-lında açık sahada 13 metreyi geçen ilk bayan 3 adımcı oldum ve bu tarihten sonra sürek-li olarak kendi rekorlarımı geliştirdim.15’ten fazla rekorum var. Halen açık saha rekoru-na ve 23 yaş altı salon rekoru bana ait. En son 2002 yılında 13.69 metre ile rekoru yeniledim ve geçen sene Çağdaş Aslan egale edene ka-dar rekorun tek sahibiydim. Sporculuk yap-tığım dönemde gerek milli takımda gerek-se sporcusu oldugum kulüplerde, idari ko-nularda yöneticilerime yardım ve takım kap-tanlığı görevlerinde bulunurdum. Marma-ra Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yük-sekokulu mezunuyum. 1994 yılında girdi-ğim bölümümden, 1998 yılında yuksekokul üçüncüsü olarak mezun oldum. 2005 yılında halen aktif olarak spor yapıyorken Enka’da Spor Koordinatör Yardımcısı olarak çalışma-ya başladım. 2009 yılında ise yardımcıligi-ni yapmakta olduğum Spor Koordinatörüm Güner Güngör emekli olunca kulubumuzun ust yonetim kademesi beni Spor Koordina-torlugune layik gordu(gülüyor)

3 Adım atlamayla nasıl tanıştınız?Ailemizin içerisinde spor önemli bir olguydu. Abim ve babam kürekçiydiler. İlkokul 4. sı-nıfın sonlarında atletizme başladım. Atletizm icinde birçok branşı denedim. Antrenörlerim “ bunu da dene, bunu da yapabilirsin” diye-rek farklı dallara yönlendirdi. Belki o dönem atletizm içinde yeteneklerim dikkate alinarak daha doğru bir yönlendirme yapılsaydı 1996 yılında değil de 1990 yılında 3 adıma yönelmiş olurdum. Yüksek atlamacıyken, bir yarışma-da kulübümüzün 3 adımcı ihtiyacı ortaya cikti . Ben atlayabilirim diyerek ilk yarismami yap-tım. Tesadüf de diyebiliriz. 3 Adıma döndük-ten sonra da calismaya basladigim antrenorum (ki kendisi de zamanının en önemli 3 adım at-layıcılarından biri olan Temel Erbek’dir) be-nim gerçek yeteneğimi ortaya çıkaran antren-man plan ve programiyla Türkiye’ye Ayşegül Baklacı adında bir 3 adım atlamacı kazandırdı. Antrenör çok önemli bu konuda.Farklı bir ülkede olsaydınız, daha farklı şartlar-da yaşasaydınız şimdiki durumunuzdan daha iyi bir noktada olur muydunuz?Bu soru çok sık soruluyor aslında. Yaşama-dığımız için bilemeyiz. Muhakkak ki tek-nik branşlarda atletizm geleneği olan ulkeler-de yasamak cok avantaj sağlayabilirdi. Turki-ye Atletizm Federasyonu 1922 yılında kurul-muş olmasına rağmen, son donemdeki hiz-li yukselisi ile Avrupa standartları üzerine çık-tı. Gecmise baktigimizda bireysel olarak sinir-li sayida ust duzey basarimiz vardi. Ama şu anda ülke olarak atletizm de Oldukca buyuk bir ivme kazandik. Antrenörlerimiz Ve bera-berinde sporcularimiz kendilerini pozitif yon-de gelistiriyorlar -ki kazanılan madalyalardan da bunu görüyoruz-kuluplerin, federasyonun ve en onemlisi devletin destegi gelisimin en buyuk yardimcisi . Başka bir ülkede doğmak-tansa, şu anda sporcu olmayı tercih ederdim. Keşke su anda spor yapiyor olsaydım. Antre-norum ve ben cok daha buyuk isler basarabi-lirdik. Başka ülkede olmak degil ama yanlış zamanda doğmak kesin diyebiliriz(gülüyor).

Eğitim sistemi çocukları spordan uzaklaştırıyor

3 ADIM ATLAMA REKORTMENI, MILLI SPORCU AYŞEGÜL BAKLACI:

S Ö Y L E Ş İ A H M E T K A Y N A R F O T O Ğ R A F S A L İ H A B Ü Ş R A S E L M A N

3 Adım Atlama rekortmeni, Milli Sporcu Ayşegül Baklacı’yı Spor Koordinatörlüğü’nü yaptığı Enka Spor Kulübü’nde ziyaret ettik ve kendisiyle spor yaşamı, atletizm ve 3 Adım Atlama hakkında keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.

61

Page 63: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

SPOR

Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? İstanbul’da nerede ikamet edersiniz? Spor kulü-büyle ne kadar ilgilenebiliyorsunuz?Ben doğma büyüme Beykozluyum. Hala orada yaşıyorum. Evim ve çalıştığım yer bo-ğazın iki yanında kalıyor ama deniz yolu-nu kullandığım için sıkıntı yaşamıyorum. Se-zon oncesi ve sonrasi zamanlarda 6 gun, se-zon icinde ise 7 gun calisiyorum. Kulubun fa-aliyet gosterdigi tum alanlar benim sorumlu-lugum icinde yer aliyor.Türkiye 3 adım atlama rekorunu defalarca ye-nilemenizden yola çıkarak bir rekortmenlikten spor koordinatörlüğüne hangi yol ayrımların-dan geçerek geldiniz?10 yaşında atletizme başladım. Değişik atle-tizm branşlarında 500’ün üzerinde yarışma-ya katıldım. Yüksek atlama, 3 adım atlama ve 100m Engel gibi dallarda yarıştım. En ba-şarılı olduğum branş olan 3 adım atlama da ilk rekorumu 1998 yılında kırdım. 1999 yı-lında açık sahada 13 metreyi geçen ilk bayan 3 adımcı oldum ve bu tarihten sonra sürek-li olarak kendi rekorlarımı geliştirdim.15’ten fazla rekorum var. Halen açık saha rekoru-na ve 23 yaş altı salon rekoru bana ait. En son 2002 yılında 13.69 metre ile rekoru yeniledim ve geçen sene Çağdaş Aslan egale edene ka-dar rekorun tek sahibiydim. Sporculuk yap-tığım dönemde gerek milli takımda gerek-se sporcusu oldugum kulüplerde, idari ko-nularda yöneticilerime yardım ve takım kap-tanlığı görevlerinde bulunurdum. Marma-ra Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yük-sekokulu mezunuyum. 1994 yılında girdi-ğim bölümümden, 1998 yılında yuksekokul üçüncüsü olarak mezun oldum. 2005 yılında halen aktif olarak spor yapıyorken Enka’da Spor Koordinatör Yardımcısı olarak çalışma-ya başladım. 2009 yılında ise yardımcıligi-ni yapmakta olduğum Spor Koordinatörüm Güner Güngör emekli olunca kulubumuzun ust yonetim kademesi beni Spor Koordina-torlugune layik gordu(gülüyor)

3 Adım atlamayla nasıl tanıştınız?Ailemizin içerisinde spor önemli bir olguydu. Abim ve babam kürekçiydiler. İlkokul 4. sı-nıfın sonlarında atletizme başladım. Atletizm icinde birçok branşı denedim. Antrenörlerim “ bunu da dene, bunu da yapabilirsin” diye-rek farklı dallara yönlendirdi. Belki o dönem atletizm içinde yeteneklerim dikkate alinarak daha doğru bir yönlendirme yapılsaydı 1996 yılında değil de 1990 yılında 3 adıma yönelmiş olurdum. Yüksek atlamacıyken, bir yarışma-da kulübümüzün 3 adımcı ihtiyacı ortaya cikti . Ben atlayabilirim diyerek ilk yarismami yap-tım. Tesadüf de diyebiliriz. 3 Adıma döndük-ten sonra da calismaya basladigim antrenorum (ki kendisi de zamanının en önemli 3 adım at-layıcılarından biri olan Temel Erbek’dir) be-nim gerçek yeteneğimi ortaya çıkaran antren-man plan ve programiyla Türkiye’ye Ayşegül Baklacı adında bir 3 adım atlamacı kazandırdı. Antrenör çok önemli bu konuda.Farklı bir ülkede olsaydınız, daha farklı şartlar-da yaşasaydınız şimdiki durumunuzdan daha iyi bir noktada olur muydunuz?Bu soru çok sık soruluyor aslında. Yaşama-dığımız için bilemeyiz. Muhakkak ki tek-nik branşlarda atletizm geleneği olan ulkeler-de yasamak cok avantaj sağlayabilirdi. Turki-ye Atletizm Federasyonu 1922 yılında kurul-muş olmasına rağmen, son donemdeki hiz-li yukselisi ile Avrupa standartları üzerine çık-tı. Gecmise baktigimizda bireysel olarak sinir-li sayida ust duzey basarimiz vardi. Ama şu anda ülke olarak atletizm de Oldukca buyuk bir ivme kazandik. Antrenörlerimiz Ve bera-berinde sporcularimiz kendilerini pozitif yon-de gelistiriyorlar -ki kazanılan madalyalardan da bunu görüyoruz-kuluplerin, federasyonun ve en onemlisi devletin destegi gelisimin en buyuk yardimcisi . Başka bir ülkede doğmak-tansa, şu anda sporcu olmayı tercih ederdim. Keşke su anda spor yapiyor olsaydım. Antre-norum ve ben cok daha buyuk isler basarabi-lirdik. Başka ülkede olmak degil ama yanlış zamanda doğmak kesin diyebiliriz(gülüyor).

Eğitim sistemi çocukları spordan uzaklaştırıyor

3 ADIM ATLAMA REKORTMENI, MILLI SPORCU AYŞEGÜL BAKLACI:

S Ö Y L E Ş İ A H M E T K A Y N A R F O T O Ğ R A F S A L İ H A B Ü Ş R A S E L M A N

3 Adım Atlama rekortmeni, Milli Sporcu Ayşegül Baklacı’yı Spor Koordinatörlüğü’nü yaptığı Enka Spor Kulübü’nde ziyaret ettik ve kendisiyle spor yaşamı, atletizm ve 3 Adım Atlama hakkında keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.

61

Page 64: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

Türkiye’de uzun bir süre kendinize karşı yarışmanız sizin motivasyonunuza zarar verdi mi?Türkiye’de 47 yarış hiç geçilmedim. 1999’dan 2007’ye kadar sürdü bu süreç. Kendinizle yarışı-yor olmak birçok branş için oldukça zorlu bir sü-reç ancak atletizm’de zaten kendi sınırlarınızla yarışırsınız. Benim tabi ki bazı sıkıntılarım olmuş-tur bu konuyla ilgili ama ben hep kendimle yarış-tığımdan benim önümde pek negatif bir etki ya-ratmadı. Bende rakibim olsun isterdim. Belki bir rakibim olsa derecelerim daha iyi olabilirdi ancak o dönemde bu konuya pek takılmadım.Aileniz 3 adım atlamayı ilk seçtiğinizde size destek oldu mu?Babam her zaman yanımda yer aldı. Cocukluk donemlerimdeki calistiricilarim diger antrenman arkadaslarimla ilgilenirken babam benim antren-manlarima bakardi. Bir sporcuya Ailesi her an-lamda destek olmazsa, o sporcunun pek uzun bir spor yasantisi olamaz. Türkiye’nin gerek Mil-li Eğitim sistemi gerek sosyo-ekonomik durumu gibi sporun önündeki büyük engellerini, aileniz-den yardım almadan aşmanız çok zor.Yakın gelecekte Enka gibi kurumların, spora destek olacağını düşünüyor musun? Gelecekte bu gibi va-kıfların açılacağına dair umudunuz var mı?Enka aslında bir inşaat şirketi, ancak Enka Vakfı’nın ve diğer Enka şirketlerinin yardımıyla Türk gençlerinin uluslar arası başarıya sahip bi-rey olmaları için çalışıyoruz. İlk amacımız, olim-pik sporcu yetiştirmek. Gönül ister ki, bütün bü-yük kuruluşlar kulüpleşerek Türk sporuna kat-kıda bulunsunlar. Bunun tek yolu farkındalığın arttırılmasıdır. Özellikle amatör sporlara destek gerekiyor. Büyük kuruluşlar bu branşların far-kında olursa yakın gelecekte Türkiye’den bircok bransta cok başarılı olacak su ankilerin yaninda yeni sporcular da cıkacaktır.Kariyer olarak kendinizi zirvede hissediyor musu-nuz? Sonraki hedefleriniz nelerdir?Hiç kimse kariyer olarak geldiği noktayı son nokta olarak görmez. Ben de görmüyorum. Şu an için bulunduğum noktadan memnunum. Kendimi daha da geliştirerek gerek kulübüme gerekse Atletizm Federasyonu’na daha faydalı olmak istiyorum. Sporcuların hayatında çok önemli kırılma dönem-leri olur. Sizin de böyle bir döneminiz oldu mu?Daha öncede söylediğim gibi Sporcu olduğum dönemde Türkiye’de hiç geçilmedim. Bana en ya-kın sporcu 1 metre gerimde kalıyordu. Hal böy-

62

le olunca küçük performans düşüklüklerim beni çok etkilemiyordu. Ancak sporu bırak-ma nedenim, çok büyük bir sakatlıktı. 1 yıl ara verdim ve bunun sonunda eski formuma ulaşabilir miyim, ikinci olmayı kabul edebilir miyim sorularını kendime sordum. İkinci ol-mak yerine zirvede bırakmayı tercih ettim.Türk Milli Takımı’nda yarışmak sizi motive edi-yor muydu? Bize milli sporcu olmaktan bahse-debilir misiniz?60 küsur yarışmada milli formayı giydim. Her sporcu bu hayalle yaşar. Ve çoğu zaman saha-ya kaptan olarak çıktım. Bunun getirdiği guru-run ve yükün hakkını vermeye çalıştım. O for-mayı giymeyi kelimelerle anlatmak çok güç, sadece yaşayanların yakalayabileceği bir tat.Yeşilay olarak bir süredir gençlerle daha yakın-dan ilgileniyoruz ve onları spora yönlendirme-ye çalışıyoruz. Siz Yeşilay’a ve ailelere bu konu-da neler önerirsiniz?Önemli olan çocuğun yetişme süresi içeri-sinde çocuğu kötü alışkanlıklardan tutmak-tır. Okul-spor-ev gibi bir ucgen icinde yasa-yan cocuğun, içinde bulunduğu ortam çocu-ğu disipline eder. Planli ve programli yasa-mayi ogrenir. Spor yapan çocuk oyun oyna-mayacak mı? Tabi ki oynayacak ama sosyal ortamı daha düzgün, daha tehlikesiz olacak. Kötü alışkanlıklardan uzak olacak. Bilgisayar başında monoton bir hayat yerine son derece aktif bir hayatı olacak. Ve biz de bunun sonu-cunda doğru bir insan yetiştirmiş olacağız.Sizce Türkiye’nin spor politikaları “doğru” in-san yetiştirmeye elverişli mi?Eğitim sistemimizin spor yapmaya elveriş-li olmadığını akademisyenler, spor adamla-rı, pedagoglar sürekli söylüyor. Sürekli de-ğişen eğitim sistemi, her sene girilen sınav-lar çocukları spordan uzaklaştırıyor. Hâlbuki sporun kendisi insanı hayata hazırlar. Eğiti-

mi sporla kombine ettiğiniz ölçüde, insan ile-riki yaşında faydalı hareketlerde bulunabilir. Çünkü sadece fiziken gelişmiyor spor yapan insan, mental olarak da kendisine çok fayda sağlıyor. Kendinden emin bireylerin sporla daha kolay yetişeceği de açıktır. Eğitim sade-ce masa başında olmadığı açıktır. Okullarda-ki beden eğitimi derslerinin önemini beden eğitimi öğretmenleri daha iyi açıkladıkça bu eksiklik bir olcude giderilebilir.Türkiye’de son zamanlarda çok fazla spor sa-lonları, fitness center açıldı. Sizce bu durum Türk halkının spora bakışındaki değişimi mi gösteriyor yoksa bunlar modanın getirisi mi?İnsanlar artık hareketsizliğin getirdiği sıkıntı-ların farkına varmaya başladı. Sonuçta nerde yapıyorsa yapsın; ama spor yapsın. Fakat spo-run uzman gözetmenler eşliğinde yapılması kesinlikle çok önemli. Yoksa fayda beklerken zararlı sonuçlara göz yummuş olursunuz. Spor noktasında Yeşilay ve diğer Sivil Toplum Kuruluşlarına düşen görev sizce nedir?Yeşilay gibi kurumların asıl amacı doğru in-san yetiştirmek, sağlıklı bir toplum yarat-maktır. Sivil toplum kuruluşları sporun için-de yer almalı. Sonuçta spor kuruluşları da aynı hedefe yönelmiş topluluklardır. Enka Vakfı’nın amacından bahseder misiniz?Spora ve Türk sporuna hizmet için kurulmuş vakfımızda 3 okul bulunmakta. Bunlardan biri olan Adapazarı Enka deprem sonrası ku-ruldu ve depremzede çocuklara hizmet ver-mekte. Gebze’de bir teknik lisemiz var. Ayrıca Enka Spor Kulübü’nde profesyonel sporcular yetiştirmeye çalışıyoruz. Yaz ve kış spor okul-larında sporla ilgilenen çocuklara spor eğitimi veriyoruz. Londra Olimpiyatları’nda 17 spor-cumuz yer aldı. 16’sı atletizm’de 1 tanesi yüz-mede temsil etti ülkemizi. Hem antrenör hem sporcu kazandıran önemli bir kuruluşuz.

SPOR YAPAN ÇOCUK OYUN OYNA-MAYACAK MI? TABİ Kİ OYNAYA-CAK AMA SOSYAL ORTAMI DAHA

DÜZGÜN, DAHA TEHLİKESİZ OLACAK. KÖTÜ ALIŞKANLIKLARDAN UZAK OLACAK. BİLGİSA-YAR BAŞINDA MONOTON BİR HAYAT YERİNE SON DERECE AKTİF BİR HAYATI OLACAK. “

Page 65: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

Türkiye’de uzun bir süre kendinize karşı yarışmanızsizin motivasyonunuza zarar verdi mi?Türkiye’de 47 yarış hiç geçilmedim. 1999’dan2007’ye kadar sürdü bu süreç. Kendinizle yarışı-yor olmak birçok branş için oldukça zorlu bir sü-reç ancak atletizm’de zaten kendi sınırlarınızlayarışırsınız. Benim tabi ki bazı sıkıntılarım olmuş-tur bu konuyla ilgili ama ben hep kendimle yarış-tığımdan benim önümde pek negatif bir etki ya-ratmadı. Bende rakibim olsun isterdim. Belki birrakibim olsa derecelerim daha iyi olabilirdi ancako dönemde bu konuya pek takılmadım.Aileniz 3 adım atlamayı ilk seçtiğinizde size destekoldu mu?Babam her zaman yanımda yer aldı. Cocuklukdonemlerimdeki calistiricilarim diger antrenmanarkadaslarimla ilgilenirken babam benim antren-manlarima bakardi. Bir sporcuya Ailesi her an-lamda destek olmazsa, o sporcunun pek uzunbir spor yasantisi olamaz. Türkiye’nin gerek Mil-li Eğitim sistemi gerek sosyo-ekonomik durumugibi sporun önündeki büyük engellerini, aileniz-den yardım almadan aşmanız çok zor.Yakın gelecekte Enka gibi kurumların, spora destekolacağını düşünüyor musun? Gelecekte bu gibi va-kıfların açılacağına dair umudunuz var mı?Enka aslında bir inşaat şirketi, ancak EnkaVakfı’nın ve diğer Enka şirketlerinin yardımıylaTürk gençlerinin uluslar arası başarıya sahip bi-rey olmaları için çalışıyoruz. İlk amacımız, olim-pik sporcu yetiştirmek. Gönül ister ki, bütün bü-yük kuruluşlar kulüpleşerek Türk sporuna kat-kıda bulunsunlar. Bunun tek yolu farkındalığınarttırılmasıdır. Özellikle amatör sporlara destekgerekiyor. Büyük kuruluşlar bu branşların far-kında olursa yakın gelecekte Türkiye’den bircokbransta cok başarılı olacak su ankilerin yanindayeni sporcular da cıkacaktır.Kariyer olarak kendinizi zirvede hissediyor musu-nuz? Sonraki hedefleriniz nelerdir?Hiç kimse kariyer olarak geldiği noktayı sonnokta olarak görmez. Ben de görmüyorum. Şuan için bulunduğum noktadan memnunum.Kendimi daha da geliştirerek gerek kulübümegerekse Atletizm Federasyonu’na daha faydalıolmak istiyorum.Sporcuların hayatında çok önemli kırılma dönem-leri olur. Sizin de böyle bir döneminiz oldu mu?Daha öncede söylediğim gibi Sporcu olduğumdönemde Türkiye’de hiç geçilmedim. Bana en ya-kın sporcu 1 metre gerimde kalıyordu. Hal böy-

62

le olunca küçük performans düşüklüklerim beni çok etkilemiyordu. Ancak sporu bırak-ma nedenim, çok büyük bir sakatlıktı. 1 yıl ara verdim ve bunun sonunda eski formuma ulaşabilir miyim, ikinci olmayı kabul edebilir miyim sorularını kendime sordum. İkinci ol-mak yerine zirvede bırakmayı tercih ettim.Türk Milli Takımı’nda yarışmak sizi motive edi-yor muydu? Bize milli sporcu olmaktan bahse-debilir misiniz?60 küsur yarışmada milli formayı giydim. Her sporcu bu hayalle yaşar. Ve çoğu zaman saha-ya kaptan olarak çıktım. Bunun getirdiği guru-run ve yükün hakkını vermeye çalıştım. O for-mayı giymeyi kelimelerle anlatmak çok güç, sadece yaşayanların yakalayabileceği bir tat.Yeşilay olarak bir süredir gençlerle daha yakın-dan ilgileniyoruz ve onları spora yönlendirme-ye çalışıyoruz. Siz Yeşilay’a ve ailelere bu konu-da neler önerirsiniz?Önemli olan çocuğun yetişme süresi içeri-sinde çocuğu kötü alışkanlıklardan tutmak-tır. Okul-spor-ev gibi bir ucgen icinde yasa-yan cocuğun, içinde bulunduğu ortam çocu-ğu disipline eder. Planli ve programli yasa-mayi ogrenir. Spor yapan çocuk oyun oyna-mayacak mı? Tabi ki oynayacak ama sosyal ortamı daha düzgün, daha tehlikesiz olacak. Kötü alışkanlıklardan uzak olacak. Bilgisayar başında monoton bir hayat yerine son derece aktif bir hayatı olacak. Ve biz de bunun sonu-cunda doğru bir insan yetiştirmiş olacağız.Sizce Türkiye’nin spor politikaları “doğru” in-san yetiştirmeye elverişli mi?Eğitim sistemimizin spor yapmaya elveriş-li olmadığını akademisyenler, spor adamla-rı, pedagoglar sürekli söylüyor. Sürekli de-ğişen eğitim sistemi, her sene girilen sınav-lar çocukları spordan uzaklaştırıyor. Hâlbuki sporun kendisi insanı hayata hazırlar. Eğiti-

mi sporla kombine ettiğiniz ölçüde, insan ile-riki yaşında faydalı hareketlerde bulunabilir. Çünkü sadece fiziken gelişmiyor spor yapan insan, mental olarak da kendisine çok fayda sağlıyor. Kendinden emin bireylerin sporla daha kolay yetişeceği de açıktır. Eğitim sade-ce masa başında olmadığı açıktır. Okullarda-ki beden eğitimi derslerinin önemini beden eğitimi öğretmenleri daha iyi açıkladıkça bu eksiklik bir olcude giderilebilir.Türkiye’de son zamanlarda çok fazla spor sa-lonları, fitness center açıldı. Sizce bu durum Türk halkının spora bakışındaki değişimi mi gösteriyor yoksa bunlar modanın getirisi mi?İnsanlar artık hareketsizliğin getirdiği sıkıntı-ların farkına varmaya başladı. Sonuçta nerde yapıyorsa yapsın; ama spor yapsın. Fakat spo-run uzman gözetmenler eşliğinde yapılması kesinlikle çok önemli. Yoksa fayda beklerken zararlı sonuçlara göz yummuş olursunuz. Spor noktasında Yeşilay ve diğer Sivil Toplum Kuruluşlarına düşen görev sizce nedir?Yeşilay gibi kurumların asıl amacı doğru in-san yetiştirmek, sağlıklı bir toplum yarat-maktır. Sivil toplum kuruluşları sporun için-de yer almalı. Sonuçta spor kuruluşları da aynı hedefe yönelmiş topluluklardır. Enka Vakfı’nın amacından bahseder misiniz?Spora ve Türk sporuna hizmet için kurulmuş vakfımızda 3 okul bulunmakta. Bunlardan biri olan Adapazarı Enka deprem sonrası ku-ruldu ve depremzede çocuklara hizmet ver-mekte. Gebze’de bir teknik lisemiz var. Ayrıca Enka Spor Kulübü’nde profesyonel sporcular yetiştirmeye çalışıyoruz. Yaz ve kış spor okul-larında sporla ilgilenen çocuklara spor eğitimi veriyoruz. Londra Olimpiyatları’nda 17 spor-cumuz yer aldı. 16’sı atletizm’de 1 tanesi yüz-mede temsil etti ülkemizi. Hem antrenör hem sporcu kazandıran önemli bir kuruluşuz.

SPOR YAPAN ÇOCUK OYUN OYNA-MAYACAK MI? TABİ Kİ OYNAYA-CAK AMA SOSYAL ORTAMI DAHA

DÜZGÜN, DAHA TEHLİKESİZ OLACAK. KÖTÜ ALIŞKANLIKLARDAN UZAK OLACAK. BİLGİSA-YAR BAŞINDA MONOTON BİR HAYAT YERİNE SON DERECE AKTİF BİR HAYATI OLACAK. “

Page 66: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

Bursa’da bir eski cami avlusu,Küçük şadırvanda şakırdayan su;Orhan zamanından kalma bir duvar…Onunla bir yaşta ihtiyar çınarEliyor dört yana sakin bir günü.Bir rüyadan arta kalmanın hüznüİçinde gülüyor bana derinden.Yüzlerce çeşmenin serinliğindenOvanın yeşili göğün mavisiVe mimarilerin en ilahisi.Ahmet Hamdi Tanpınar

Bursa M.Ö. 5000-3500 yıllarını ihtiva eden kal-kolitik döneme uzanmaktadır. Bölgede yapı-lan arkeolojik araştırmalarda, bu döneme ilişkinbazı kalıntılar elde edilmiştir. Marmara Denizi-nin güneydoğusunda yer alan Bursa, 29 Ekim1923′te ilan edilen Cumhuriyet ile birlikte kültür,sanayi ve ziraat merkezi olarak gelişmesini sür-düren bir il olmuştur. Bursa ili, Türkiye ortala-masının üzerinde bir nüfus artışı ile Türkiye’ninen hızlı gelişen kentlerinden biridir. Bu hızlı nü-fus artışının en önemli etkeni devamlı olarakgöç almasıdır. İlin göç almasındaki en önemlineden ise, Bursa’nın ekonomik açıdan, ticaret vesanayi açısından çok gelişmiş olmasıdır.

Bursa ili, Türkiye ortalamasının üzerin-de bir nüfus artışı ile Türkiye’nin en hızlı geli-şen kentlerinden biridir. Bu hızlı nüfus artışı-nın en önemli etkeni devamlı olarak göç alma-sıdır. İlin göç almasındaki en önemli neden ise,Bursa’nın ekonomik açıdan, ticaret ve sanayiaçısından çok gelişmiş olmasıdır. Maden bakı-mından da zengin bir şehirdir. Ülke ekonomi-sine sağladığı katma değer açısından 4üncü sı-rada yer almaktadır. Bursa’da otomotiv sanayikuruluşları, mobilya ve birçok tekstil markası-nın fabrikaları da bulunmaktadır.

Turizm potansiyeli açısından Türkiye’ninİstanbul’dan sonra en önemli merkezlerden biriolan Bursa, tarihi eserleri ve doğal zenginliği ilegözleri kamaştırmaktadır. Türkiye’nin kış turiz-mi merkezi olan Uludağ Kayak Merkezi ve kışturizminin bütün olanaklarına sahiptir.

Turizminin diğer önemli parçalarından biriİnegöl ilçesinde bulunan Oylat Mağarasıdır.(Bursa mağarası diye de bilinir.) Bu mağara 665metre uzunluğu ile Türkiye’nin 3. büyük mağa-

rasıdır. Mağarada bol miktarda sarkık, dikik, sü-tun, duvar ve perde damlataşları bulunur. Bur-sa mağarası adını halk arasında bu mağaranınBursa’ya giden gizli bir yol olduğu inanışındanalır. Pek çok keşfedilecek yer arasında Bursa il-çelerinin tabii güzellikleri, çağlayanları, mağa-raları ve otantik Osmanlı köyleri yer alır. Bur-sa kaplıcaları Roma Dönemi’nden beri kullanı-lan sağlık merkezleridir. Çekirge semti bir kaplı-calar merkezidir. İlçelerinin çoğunda da kaplıca-lar yılın her döneminde büyük rağbet görür. İz-nik ve Ulu abat gölleri yüzme, kano ve sörf gibisu sporları için ideal alanlardır. Yazın Mudan-ya ilçesi de birçok turiste ev sahipliği yapmak-tadır. Ulu cami, Emir Sultan Camisi, SomuncuBaba Türbesi görülmeden dönülmemesi gere-ken önemli tarihi yapıtlarıdır.

Yapmadan dönmeyin

• Bursa ile ünlü İskender kebabının, şeftalisininve kestane şekerinin tadına bakmadan,• Bursa Haraççı oğlu medresesinde köpüklü birkahve içmeden,• Ördekli Kültür Merkezi’nde, Osmanlı çayın-dan tatmadan• Hünkâr Köşkünden Bursa’ya bir kuş bakışıbakmadan• Mudanya’da bir deniz havası almadan dön-meyin.

BURSA

kültür TANITIM

DİLBER TEKİN

BURSA ULU CAMİİ

Page 67: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

Bursa’da bir eski cami avlusu, Küçük şadırvanda şakırdayan su;Orhan zamanından kalma bir duvar…Onunla bir yaşta ihtiyar çınar Eliyor dört yana sakin bir günü.Bir rüyadan arta kalmanın hüznüİçinde gülüyor bana derinden.Yüzlerce çeşmenin serinliğindenOvanın yeşili göğün mavisiVe mimarilerin en ilahisi.Ahmet Hamdi Tanpınar

Bursa M.Ö. 5000-3500 yıllarını ihtiva eden kal-kolitik döneme uzanmaktadır. Bölgede yapı-lan arkeolojik araştırmalarda, bu döneme ilişkin bazı kalıntılar elde edilmiştir. Marmara Denizi-nin güneydoğusunda yer alan Bursa, 29 Ekim 1923′te ilan edilen Cumhuriyet ile birlikte kültür, sanayi ve ziraat merkezi olarak gelişmesini sür-düren bir il olmuştur. Bursa ili, Türkiye ortala-masının üzerinde bir nüfus artışı ile Türkiye’nin en hızlı gelişen kentlerinden biridir. Bu hızlı nü-fus artışının en önemli etkeni devamlı olarak göç almasıdır. İlin göç almasındaki en önemli neden ise, Bursa’nın ekonomik açıdan, ticaret ve sanayi açısından çok gelişmiş olmasıdır.

Bursa ili, Türkiye ortalamasının üzerin-de bir nüfus artışı ile Türkiye’nin en hızlı geli-şen kentlerinden biridir. Bu hızlı nüfus artışı-nın en önemli etkeni devamlı olarak göç alma-sıdır. İlin göç almasındaki en önemli neden ise, Bursa’nın ekonomik açıdan, ticaret ve sanayi açısından çok gelişmiş olmasıdır. Maden bakı-mından da zengin bir şehirdir. Ülke ekonomi-sine sağladığı katma değer açısından 4üncü sı-rada yer almaktadır. Bursa’da otomotiv sanayi kuruluşları, mobilya ve birçok tekstil markası-nın fabrikaları da bulunmaktadır.

Turizm potansiyeli açısından Türkiye’nin İstanbul’dan sonra en önemli merkezlerden biri olan Bursa, tarihi eserleri ve doğal zenginliği ile gözleri kamaştırmaktadır. Türkiye’nin kış turiz-mi merkezi olan Uludağ Kayak Merkezi ve kış turizminin bütün olanaklarına sahiptir.

Turizminin diğer önemli parçalarından biri İnegöl ilçesinde bulunan Oylat Mağarasıdır.(Bursa mağarası diye de bilinir.) Bu mağara 665 metre uzunluğu ile Türkiye’nin 3. büyük mağa-

rasıdır. Mağarada bol miktarda sarkık, dikik, sü-tun, duvar ve perde damlataşları bulunur. Bur-sa mağarası adını halk arasında bu mağaranın Bursa’ya giden gizli bir yol olduğu inanışından alır. Pek çok keşfedilecek yer arasında Bursa il-çelerinin tabii güzellikleri, çağlayanları, mağa-raları ve otantik Osmanlı köyleri yer alır. Bur-sa kaplıcaları Roma Dönemi’nden beri kullanı-lan sağlık merkezleridir. Çekirge semti bir kaplı-calar merkezidir. İlçelerinin çoğunda da kaplıca-lar yılın her döneminde büyük rağbet görür. İz-nik ve Ulu abat gölleri yüzme, kano ve sörf gibi su sporları için ideal alanlardır. Yazın Mudan-ya ilçesi de birçok turiste ev sahipliği yapmak-tadır. Ulu cami, Emir Sultan Camisi, Somuncu Baba Türbesi görülmeden dönülmemesi gere-ken önemli tarihi yapıtlarıdır.

Yapmadan dönmeyin

• Bursa ile ünlü İskender kebabının, şeftalisininve kestane şekerinin tadına bakmadan,• Bursa Haraççı oğlu medresesinde köpüklü birkahve içmeden,• Ördekli Kültür Merkezi’nde, Osmanlı çayın-dan tatmadan• Hünkâr Köşkünden Bursa’ya bir kuş bakışıbakmadan• Mudanya’da bir deniz havası almadan dön-meyin.

BURSA

kültür TANITIM

DİLBER TEKİN

BURSA ULU CAMİİ

Page 68: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

66 67Alıntılar Şiir

Bu yazılar www.alintidefteri.net esas alınarak hazırlanmıştır.

Gün bittiğisöz tükendiğindegül bittiğinde çöllerindesöz ola dillerindekalemini tüketme yardaha gül hikayelerimiz var.Memleket kadar tanıdıkgül hikayelerimiz olacak.Bakma sen bülbüleyaratmış öylece Yaradanfigan eyler ahu zarYaralara gül sarmak işimizgönüllere gül dermek.Hiç kahır olmadı dildehiç bela olmayacaksevmekten vazgeçme yar.

Muharrem Balcı

Düşümde sana,“Kalbin dille bir olduğunu nereden anlarız?” diye sordum.“Doğrudur,insanın dili kalbiyle bir olmalıdır.Sözün dağınıklığı, kalbin perişanlığındandır.Gönül denizdir, dil kıyı;deniz dalgalanıncaiçindekileri sahile atar” dedin...Sadık Yalsızuçanlar - Cam ve Elmas

Hayat dağılır, muhit dağılır, tabiat dağılır.Söz dağılır, yazı dağılır, ses dağılır.Suret dağılır. Siret dağılır.Dağılan kalptir aslında vahdet ve talep makamında.Aynadan beklediğimiz, söz. Aynaya verdiğimiz, söz.Ya ayna kırılmışsa?Kırık aynanın lisanı, hali kadardır.Söz yok. Lisan-ı hal. O kadar.Hüznün sularında kırılan ayna kendisinden başka ne gösterebilir ki?Nazan Bekiroğlu

Sevgi ve karakterin olmadığı yerde, ne büyük insan, ne büyük sanatçı,ne de büyük mücadele insanı vardır.Beethoven

Elimize tutuşturduğumuz onca kullanma kılavuzu, onca yol haritası, onca şema ve onca grafiğe rağmen, kuşluk vaktinin içimizde yeşerttiği tabiatın sırrını çözemiyoruz hâlâ. Hâlâ kederli ve şaşkınız bir yaprağa dokunurken.Ali Ayçil

Kötü bir işin en gizli şahidi vicdanımızdır. Hz. Ömer

Yaralaragül sarmakişimiz

Page 69: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

66 67Alıntılar Şiir

Bu yazılar www.alintidefteri.net esas alınarak hazırlanmıştır.

Gün bittiği söz tükendiğinde gül bittiğinde çöllerinde söz ola dillerinde kalemini tüketme yar daha gül hikayelerimiz var. Memleket kadar tanıdık gül hikayelerimiz olacak.Bakma sen bülbüle yaratmış öylece Yaradan figan eyler ahu zar Yaralara gül sarmak işimiz gönüllere gül dermek. Hiç kahır olmadı dilde hiç bela olmayacak sevmekten vazgeçme yar.

Muharrem Balcı

Düşümde sana,“Kalbin dille bir olduğunu nereden anlarız?” diye sordum.“Doğrudur,insanın dili kalbiyle bir olmalıdır.Sözün dağınıklığı, kalbin perişanlığındandır.Gönül denizdir, dil kıyı;deniz dalgalanıncaiçindekileri sahile atar” dedin...Sadık Yalsızuçanlar - Cam ve Elmas

Hayat dağılır, muhit dağılır, tabiat dağılır.Söz dağılır, yazı dağılır, ses dağılır.Suret dağılır. Siret dağılır.Dağılan kalptir aslında vahdet ve talep makamında.Aynadan beklediğimiz, söz. Aynaya verdiğimiz, söz.Ya ayna kırılmışsa?Kırık aynanın lisanı, hali kadardır.Söz yok. Lisan-ı hal. O kadar.Hüznün sularında kırılan ayna kendisinden başka ne gösterebilir ki?Nazan Bekiroğlu

Sevgi ve karakterin olmadığı yerde, ne büyük insan, ne büyük sanatçı,ne de büyük mücadele insanı vardır.Beethoven

Elimize tutuşturduğumuz onca kullanma kılavuzu, onca yol haritası, oncaşema ve onca grafiğe rağmen, kuşluk vaktinin içimizde yeşerttiği tabiatınsırrını çözemiyoruz hâlâ. Hâlâ kederli ve şaşkınız bir yaprağa dokunurken.Ali Ayçil

Kötü bir işin en gizli şahidi vicdanımızdır.Hz. Ömer

Yaralara gül sarmak işimiz

Page 70: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

İçki Hürriyet DüşmanıdırYed-i kudret ve tabir-i diğerle kanun-ı tabiyyet kabiliyet-i iç-timaiye ve kabiliyet-i tekâmüle gibi iki mühim istidat-ı fıt-ri ile insanları vücuda getirmiş. Ve işte bu istidat-ı fıtridir ki beşeriyeti ağaç kovuklarından çıkıp hal-i içtimaide yaşama-ya sevk eylemiştir. Kabiliyet- i içtimaiyeyi icap ettiren esbap yalnız münasebet-i cinsiye değil, bundan daha ziyade hiss-i şefkat, tesanüt ve bundan mütevellit digergamlığın altru-isme zuhurudur. Hiss-i şefkat, beşeriyeti kıvrandıran fela-ketlerden müteessir olur. Erbab- ı ihtisası teavüne terğip ey-ler. Bu histen mahrum bulunan kimse hayat-ı içtimaiye-i be-şeriyeye nafi bir uzuv değil, bilakis muzır bir mahlûk demek-tir. Hukuk-ı esasiye ulemasının müttefiken kabul eylemiş ol-dukları tarif veçhile ferdin hukuk-ı hürriyesi aharın hukuk-ı hürriyesiyle mahduddur. Zaten hayat-ı beşeriyede hürriye-ti mutlakanın vücudunu kabul eylemek, fevdavi hareket-leri terviç etmek kabiliyet-i içtimaiye fıtrat-ı mübeccellesi-ne münafidir. Şu hale nazaran hürriyet mutlaka zihniyetinin menşei ve bu zihniyeti neşr ve teşmil eden avamil ve mües-seratı aramak lazım gelir. Vaziyet-i içtimaiyyenin ribat-ı im-tizacını, sebeb-i tesanüdünü- evamir-i ilahiyeden maada- maddi olarak kavanin ve nizamat-ı mevzua, müstakar ahlak ve adat-ı mustahsene, görünen, hiss-i selim ve tahaffuz teş-kil eder. Bir ferd-i mütefekkiri şu kuyud-ı mergubenin hari-cine çıkaran, o ferdin benliğini izale eden, hatta mutekit ise mukaddesatını, namus telakkıyatını bile ayaklar altına aldı-ran iki sebeb-i müessir vardır ki bunlardan birisi şehvet, di-ğeri ahval-i nefsaniyeye muhrik bulan işrettir. Şurası kabil-i inkâr değildir ki fevdavi hadisatın, harici ez-kuyud-ı halatın ve bilumum cürm ü cinayetin menşei ve amil-i cüret-bahşi içkidir. Bugün garbda medeni memleketlerde dahi hürriyetin tarz-ı telakkisi iki şekil altında bulunuyor. Bu iki şekilden bi-risi La liberte denilen hürriyettir ki yukarıda zikreylediğimiz kuyud-ı mergubeye merbut olan serbesti harekettir. Diğeri ise Cynisme denilen hukema ve felasife-i kadimenin tarif ve tavsif edildiği İbahiye tarikatına meyyal-i meslek ve hareka-tıdır ki bila kayd u şart behimi bir serbestidir. Bu tarz telakki gabda, en serbest muhitlerin münevver aksamında nefretle karşılanmaktadır. Tarihlerde görüldüğü veçhile zemin ve za-man tebeddül ettikçe bu meslek-i merdudun tervicine çalı-şanlar eksik olmamış ise de hiçbir asırda hayat-ı içtimaiye-i beşeriyenin şiraze-i mebruresine karşı kargir tesir olama-

mış ve fakat taht-ı remad bir kıvılcım gibi saklanmış kalmış-tır. Cehalet körüğü ile üflenen işret ve şehvet rüzgarının te-siriyle kıvılcımlar bazen işgal istidadı göstermiş ve meclub olanları yakmış ise de şiddetle başlayan bu cereyan-ı hava-nın adem-i devamı ve kitle-i münevverenin nefret ve müka-vemeti sayesinde yine kendi külü altında gizlenmeye mah-kum olmuş idi. Serbest-i müskirat yüzünden memleketimiz-de bugün o kıvılcımlarına iştial etmiş bulunuyor. Mevcudi-yet millie-yi beşeriyeti bu içki beliyyesinden kurtaracak ve milleti inkırazdan vigaye edecek ehvay-ı nefsaniyelerine ha-kim, dur-endiş-i hakikat-beyn-i zevattan istimdad ediyor. Celaleddin Feyyadi

Matbuat ve içki mücadelesi

İçkiye ilan-ı harp ser-levhasıyla Tevhid-i Efkâr’da Da-rüşşafaka Müdürü Ali Kami Bey pek kıymetli bir teteb-bu neşretmiştir. Muharrir-i muhterem makalesinde Hilal-i Ahdar’ın semere-dar mesaisinden gazetesinde bahsettik-ten sonra Türkiye’de içki memnuiyeti kanununun kabulü-ne Amerika’dan daha müsait zemin olduğunu, içtimai bün-yemiz için bir terakki ve tekâmül değil elbette bir tered-di demek olan bu istihaleyi vaktinde tevkif için bir taraftan hükümet-i umuminin nefi namına hakk-ı velayetini istimal etmeli, bir taraftan da içki düşmanları içkiye karşı harp aça-rak el birliğiyle taraf taraf (Hilal-i Ahdar) teşkilatını tevsiaya çalışmalıdır diyor. Gazetemiz Ali Kami Beyefendiye kıymet-tar teveccühlerinden dolayı teşekkürü borç bilir,• Tevhid-i Efkâr refikimiz sarhoşluk memnuiyeti ser-levhasıyla zabıta tarafından sarhoşların ciddi surette takip olunması üzerine vukuatın azalmaya başladığını memnuni-yetle kaydettikten sonra, refikinin kapalı şişelerde dahi sa-tılmasına müsaade olunmaması meseleyi kestirme bir su-rette halledebilecek bir tarik-i tesviyedir. Geciktirilmeden bu karar verilmelidir, diyor. • “ İçkiye Karşı Umumi Seferberlik İlan Etmeliyiz.” Ser-levhalı bir makalesinde Tevhid-i Efkâr, şehrimize bunca mesaib ve felakete mal olan İstanbul’un en meşum cinnet ve cina-yet menbaı Balık pazarının meşhur, daha doğrusu bed-nam meyhaneleri diye bir resim koymuş, Balık pazarında şişeler-le rakı içildiğini binaenaleyh ümmül habaisin büsbütün men edilmesini talep ediyoruz.

Ç E V İ R E N A R İ F Ç İ F T Ç İ

68 Hilal-i Ahdar

Page 71: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

İçki Hürriyet DüşmanıdırYed-i kudret ve tabir-i diğerle kanun-ı tabiyyet kabiliyet-i iç-timaiye ve kabiliyet-i tekâmüle gibi iki mühim istidat-ı fıt-ri ile insanları vücuda getirmiş. Ve işte bu istidat-ı fıtridir kibeşeriyeti ağaç kovuklarından çıkıp hal-i içtimaide yaşama-ya sevk eylemiştir. Kabiliyet- i içtimaiyeyi icap ettiren esbapyalnız münasebet-i cinsiye değil, bundan daha ziyade hiss-işefkat, tesanüt ve bundan mütevellit digergamlığın altru-isme zuhurudur. Hiss-i şefkat, beşeriyeti kıvrandıran fela-ketlerden müteessir olur. Erbab- ı ihtisası teavüne terğip ey-ler. Bu histen mahrum bulunan kimse hayat-ı içtimaiye-i be-şeriyeye nafi bir uzuv değil, bilakis muzır bir mahlûk demek-tir. Hukuk-ı esasiye ulemasının müttefiken kabul eylemiş ol-dukları tarif veçhile ferdin hukuk-ı hürriyesi aharın hukuk-ıhürriyesiyle mahduddur. Zaten hayat-ı beşeriyede hürriye-ti mutlakanın vücudunu kabul eylemek, fevdavi hareket-leri terviç etmek kabiliyet-i içtimaiye fıtrat-ı mübeccellesi-ne münafidir. Şu hale nazaran hürriyet mutlaka zihniyetininmenşei ve bu zihniyeti neşr ve teşmil eden avamil ve mües-seratı aramak lazım gelir. Vaziyet-i içtimaiyyenin ribat-ı im-tizacını, sebeb-i tesanüdünü- evamir-i ilahiyeden maada-maddi olarak kavanin ve nizamat-ı mevzua, müstakar ahlakve adat-ı mustahsene, görünen, hiss-i selim ve tahaffuz teş-kil eder. Bir ferd-i mütefekkiri şu kuyud-ı mergubenin hari-cine çıkaran, o ferdin benliğini izale eden, hatta mutekit isemukaddesatını, namus telakkıyatını bile ayaklar altına aldı-ran iki sebeb-i müessir vardır ki bunlardan birisi şehvet, di-ğeri ahval-i nefsaniyeye muhrik bulan işrettir. Şurası kabil-iinkâr değildir ki fevdavi hadisatın, harici ez-kuyud-ı halatınve bilumum cürm ü cinayetin menşei ve amil-i cüret-bahşiiçkidir. Bugün garbda medeni memleketlerde dahi hürriyetintarz-ı telakkisi iki şekil altında bulunuyor. Bu iki şekilden bi-risi La liberte denilen hürriyettir ki yukarıda zikreylediğimizkuyud-ı mergubeye merbut olan serbesti harekettir. Diğeriise Cynisme denilen hukema ve felasife-i kadimenin tarif vetavsif edildiği İbahiye tarikatına meyyal-i meslek ve hareka-tıdır ki bila kayd u şart behimi bir serbestidir. Bu tarz telakkigabda, en serbest muhitlerin münevver aksamında nefretlekarşılanmaktadır. Tarihlerde görüldüğü veçhile zemin ve za-man tebeddül ettikçe bu meslek-i merdudun tervicine çalı-şanlar eksik olmamış ise de hiçbir asırda hayat-ı içtimaiye-ibeşeriyenin şiraze-i mebruresine karşı kargir tesir olama-

mış ve fakat taht-ı remad bir kıvılcım gibi saklanmış kalmış-tır. Cehalet körüğü ile üflenen işret ve şehvet rüzgarının te-siriyle kıvılcımlar bazen işgal istidadı göstermiş ve meclubolanları yakmış ise de şiddetle başlayan bu cereyan-ı hava-nın adem-i devamı ve kitle-i münevverenin nefret ve müka-vemeti sayesinde yine kendi külü altında gizlenmeye mah-kum olmuş idi. Serbest-i müskirat yüzünden memleketimiz-de bugün o kıvılcımlarına iştial etmiş bulunuyor. Mevcudi-yet millie-yi beşeriyeti bu içki beliyyesinden kurtaracak vemilleti inkırazdan vigaye edecek ehvay-ı nefsaniyelerine ha-kim, dur-endiş-i hakikat-beyn-i zevattan istimdad ediyor.Celaleddin Feyyadi

Matbuat ve içki mücadelesi

İçkiye ilan-ı harp ser-levhasıyla Tevhid-i Efkâr’da Da-rüşşafaka Müdürü Ali Kami Bey pek kıymetli bir teteb-bu neşretmiştir. Muharrir-i muhterem makalesinde Hilal-iAhdar’ın semere-dar mesaisinden gazetesinde bahsettik-ten sonra Türkiye’de içki memnuiyeti kanununun kabulü-ne Amerika’dan daha müsait zemin olduğunu, içtimai bün-yemiz için bir terakki ve tekâmül değil elbette bir tered-di demek olan bu istihaleyi vaktinde tevkif için bir taraftanhükümet-i umuminin nefi namına hakk-ı velayetini istimaletmeli, bir taraftan da içki düşmanları içkiye karşı harp aça-rak el birliğiyle taraf taraf (Hilal-i Ahdar) teşkilatını tevsiayaçalışmalıdır diyor. Gazetemiz Ali Kami Beyefendiye kıymet-tar teveccühlerinden dolayı teşekkürü borç bilir,• Tevhid-i Efkâr refikimiz sarhoşluk memnuiyeti ser-levhasıyla zabıta tarafından sarhoşların ciddi surette takipolunması üzerine vukuatın azalmaya başladığını memnuni-yetle kaydettikten sonra, refikinin kapalı şişelerde dahi sa-tılmasına müsaade olunmaması meseleyi kestirme bir su-rette halledebilecek bir tarik-i tesviyedir. Geciktirilmeden bukarar verilmelidir, diyor.• “ İçkiye Karşı Umumi Seferberlik İlan Etmeliyiz.” Ser-levhalıbir makalesinde Tevhid-i Efkâr, şehrimize bunca mesaibve felakete mal olan İstanbul’un en meşum cinnet ve cina-yet menbaı Balık pazarının meşhur, daha doğrusu bed-nammeyhaneleri diye bir resim koymuş, Balık pazarında şişeler-le rakı içildiğini binaenaleyh ümmül habaisin büsbütün menedilmesini talep ediyoruz.

Ç E V İ R E N A R İ F Ç İ F T Ç İ

68 Hilal-i Ahdar

Page 72: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

ğretmenlik, devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir ihtisas mesleği-dir. Öğretmenler bu görevlerini Türk Milli Eğitiminin amaçlarına ve te-mel ilkelerine uygun olarak ifa etmek-le yükümlüdürler.” Her yıl yüz bin-lerce insanımızın sigara, alkol, madde bağımlılığından hayatını kaybetmesi, en ağır hastalıklara yakalanması, ku-mardan ailelerin, yuvaların, ocakların sönmesi, madde bağımlılığından bin-lerce insanımızın ölmesi, daha da kor-kuncu, bağımlılıkların köleliğe dönüş-mesiyle karşı karşıyayken, savunma-sız olan çocuklarımızın tüm bu tehli-kelere karşı korunması görevi üstle-neceklerin başında da şüphesiz öğret-menlerimiz gelmektedir.

Bizler bir şeyi çok iyi biliyoruz ki, yaşam hakkımızın kutsallığı, ‘öteki-nin’ yaşam hakkına kavuşması ile başlar. Öteki yaşam hakkını engelsiz kullanabiliyorsa bizim de yaşam hak-kımızın kutsallığından bahsedilebi-lir. Bunun yolu da, çocuklara bağım-lılığın en yakın arkadaşından geçti-ği gerçeğini bilmek, kendi çocuğumu-

zun geleceği için ötekinin çocuğuna sahip olmaktır. O halde eğitim cami-amızın değerli öğretmenleri, kendile-rine emanet edilmiş öğrencileri, çağı-mızın ve geleceğimizin en büyük teh-likesi olan bağımlılıklara karşı bilinç-lendirmeleri gerekmektedir. Elbet-te ki bu görev, öncelikle kendilerinin bağımlı olmamalarından geçmekte-dir. Unutmayalım ki, hastaların kendi doktorlarını seçme hakları olduğu ka-dar, velilerin de öğretmenlerini seçme hakları olacaktır.

Önümüzdeki 24 Kasım Öğretmen-ler Gününde, bağımlılıklar konusun-da geleceğe dönük mücadele ve bilinç-lendirme çalışmalarımızda değerli öğ-retmenlerimizle aynı saflarda olmayı, tüm öğrencilerimizin her tür bağımlı-lıklardan uzak durmalarını dilerim.

Tüm öğretmenlerimizin Öğ-retmenler Gününü kutlarım. Tüm eğitim-öğretim camiamıza en derin sevgi ve saygılarımla.

AV. MUHARREM BALCITürkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı

Öğretmenler Günü’nüz Kutlu Olsun

Ö

71 Hikmetli Çizgiler

Page 73: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

ğretmenlik, devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir ihtisas mesleği-dir. Öğretmenler bu görevlerini Türk Milli Eğitiminin amaçlarına ve te-mel ilkelerine uygun olarak ifa etmek-le yükümlüdürler.” Her yıl yüz bin-lerce insanımızın sigara, alkol, madde bağımlılığından hayatını kaybetmesi, en ağır hastalıklara yakalanması, ku-mardan ailelerin, yuvaların, ocakların sönmesi, madde bağımlılığından bin-lerce insanımızın ölmesi, daha da kor-kuncu, bağımlılıkların köleliğe dönüş-mesiyle karşı karşıyayken, savunma-sız olan çocuklarımızın tüm bu tehli-kelere karşı korunması görevi üstle-neceklerin başında da şüphesiz öğret-menlerimiz gelmektedir.

Bizler bir şeyi çok iyi biliyoruz ki, yaşam hakkımızın kutsallığı, ‘öteki-nin’ yaşam hakkına kavuşması ile başlar. Öteki yaşam hakkını engelsiz kullanabiliyorsa bizim de yaşam hak-kımızın kutsallığından bahsedilebi-lir. Bunun yolu da, çocuklara bağım-lılığın en yakın arkadaşından geçti-ği gerçeğini bilmek, kendi çocuğumu-

zun geleceği için ötekinin çocuğuna sahip olmaktır. O halde eğitim cami-amızın değerli öğretmenleri, kendile-rine emanet edilmiş öğrencileri, çağı-mızın ve geleceğimizin en büyük teh-likesi olan bağımlılıklara karşı bilinç-lendirmeleri gerekmektedir. Elbet-te ki bu görev, öncelikle kendilerinin bağımlı olmamalarından geçmekte-dir. Unutmayalım ki, hastaların kendi doktorlarını seçme hakları olduğu ka-dar, velilerin de öğretmenlerini seçme hakları olacaktır.

Önümüzdeki 24 Kasım Öğretmen-ler Gününde, bağımlılıklar konusun-da geleceğe dönük mücadele ve bilinç-lendirme çalışmalarımızda değerli öğ-retmenlerimizle aynı saflarda olmayı, tüm öğrencilerimizin her tür bağımlı-lıklardan uzak durmalarını dilerim.

Tüm öğretmenlerimizin Öğ-retmenler Gününü kutlarım. Tüm eğitim-öğretim camiamıza en derin sevgi ve saygılarımla.

AV. MUHARREM BALCITürkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı

Öğretmenler Günü’nüz Kutlu Olsun

Ö

71 Hikmetli Çizgiler

Page 74: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim

MÜZİKALİ OYUN TAKVİMİTARİH SAAT SAHNE ADI SEMT AÇIKLAMA

11.11.2012/PAZAR 14:00 BAĞLARBAŞI KÜLTÜR MERKEZİ ÜSKÜDAR GALA

25.11.2012/ PAZAR 12:00 HASAN ALİ YÜCEL KÜLTÜR M. KARTAL BİLETLİ 25.11.2012/ PAZAR 14:00 HASAN ALİ YÜCEL KÜLTÜR M. KARTAL BİLETLİ 25.11.2012/ PAZAR 16:00 HASAN ALİ YÜCEL KÜLTÜR M. KARTAL BİLETLİ 09.12.2012/ PAZAR 12:00 BAĞLARBAŞI KÜLTÜR MERKEZİ ÜSKÜDAR BİLETLİ 09.12.2012/ PAZAR 14:00 BAĞLARBAŞI KÜLTÜR MERKEZİ ÜSKÜDAR BİLETLİ 09.12.2012/ PAZAR 16:00 BAĞLARBAŞI KÜLTÜR MERKEZİ ÜSKÜDAR BİLETLİ

MÜZİKALİ OYUN TAKVİMİ

Page 75: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim
Page 76: Yeşilay Dergisi-Kasım-946.Sayı-Bağımlılıklar ve Eğitim