Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda...

75
1-4 Mart 2020 | Grand Yazıcı Uludağ, Bursa www.uludagkadindogum2020.org BİLDİRİ KİTABI Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi 15.

Transcript of Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda...

Page 1: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

1

1-4 Mart 2020 | Grand Yazıcı Uludağ, Bursa

www.uludagkadindogum2020.orgBİLDİRİ KİTABI

Uludağ Jinekoloji veObstetrik Kış Kongresi

15.

Page 2: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

2

DAVET

Değerli Meslektaşlarımız,

Biliyoruz kongre sayısı çok arttı, hangisine gideceğimizi şaşırmış durumdayız. Her kongrede mutlaka çok şey

öğreniliyor, mesleki hayatımıza çok şey katılıyor.

Biz Uludağ Kongresini yapmaya başladığımız 1994 yılından itibaren çok şey değişti. Bilgiye ulaşmak o zaman çok

kolay değildi. Hayatımızda internet yoktu. Bilgiye toplu ulaşmak, bu bilimsel olarak önde olan hocaları dinlemek

çok şey öğretiyordu ama zaman değişti. Artık bilgi bir tuş uzaklığımızda ve her bilgiye çok kolay ulaşabiliyoruz. Bu

nedenle yıllar içinde kongrelerin yapısı da değişti. Bu değişikliği ilk fark edenler olarak bizde Uludağ Kış Kongresinin

formatını çok önceden değiştirdik. Artık amaç bilgiye ulaşmak değil, bilgiyi paylaşmak ve tartışmak

Bu nedenle Uludağ Kongresini uzun zamandır tüm katılımcıların desteği ile sadece tartışma panelleri ve bire bir

tartışma şekline getirdik.

Programda göreceğiniz üzere çok fazla ders yok, hep tartışma var. Öğreticilerle birebir tartışma, onlarla kendi olgular

üzerinde tartışmalar, olgu sunumları, küçük grup toplantıları içeriyor artık.

Biz uzun yıllardır eğitime gönül vermiş bir klinik olarak her toplantıyı hazırlarken çok heyecanla uğraşıyoruz. Sizlerde

değerli zamanlarınızı ayırıp geliyorsunuz. Umarım bu kez de yine bizim hissettiğimiz, sizlerin de beklediğiniz bir

kongre olur.

Hepiniz Hoş geldiniz.

Düzenleme Kurulu Adına

Prof. Dr. Gürkan Uncu

Page 3: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

3

DESTEKLEYEN DERNEKLER

Üreme Sağlığı ve İnfertilite DerneğiProf. Dr. Ahmet Zeki Işık

Türk Jinekolojik Onkoloji DerneğiProf. Dr. Fuat Demirkıran

Türk Alman Jinekoloji Eğitim Araştırma ve Hizmet VakfıProf. Dr. Cihat Ünlü

Türkiye Maternal Fetal Tıp ve Perinatoloji DerneğiProf. Dr. Namık Demir

Minimal İnvaziv Jinekolojik Onkoloji DerneğiProf. Dr. Mete Güngör

Karadeniz Kadın Sağlığı DerneğiDoç. Dr. Davut Güven

Minimal İnvaziv Jinekoloji DerneğiProf. Dr. Bülent Urman

KURULLAR

ONURSAL BAŞKANLAR

Prof. Dr. Candan Cengiz

Prof. Dr. Mehpare Tüfekçi

Prof. Dr. Şakir Küçükkömürcü

KONGRE BAŞKANI

Prof. Dr. Gürkan Uncu

KONGRE SEKRETERİ

Doç. Dr. Kemal Özerkan

DÜZENLEME KURULU

Prof. Dr. Gürkan Uncu

Prof. Dr. Hakan Ozan

Doç. Dr. Kemal Özerkan

Doç. Dr. Bilge Çetinkaya Demir

Doç. Dr. Işıl Kasapoğlu

Uzm. Dr. Adnan Orhan

Uzm. Dr. Kiper Aslan

Page 4: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

4

BilimselProgram

Page 5: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

5

1 MART 2020 PAZARSALON - A

KURS - 1

14:00-18:00 TEMEL LAPAROSKOPİ VE SÜTUR EĞİTİMİ

KURS DİREKTÖRLERİ: Kemal Özerkan, Onur Karabacak

14:00-14:15 Laparoskopi hasta hazırlığı Sabri Çolak

14:15-14:30 Batına giriş teknikleri Sevda Baş

14:30-14:45 Enerji modaliteleri Orhan Orhan

14:45-15:05 Sütur teknikleri Kiper Aslan

15:05-15:25 Komplikasyonlar Kemal Özerkan

15:45-18:00 Simülatör Çalışması; Onur Karabacak, Kadir Bakay, Kiper Aslan, Tayfun Çok, Erhan Şimşek, Nasuh Utku Doğan, Evrim Erdemoğlu, Orhan Orhan, Servet Hacıvelioğlu

19:00-21:00 AÇILIŞ TÖRENİ

SALON - B

KURS - 2

14:00-18:00 GÖRÜNTÜLERLE JİNEKOLOJİK ULTRASONOGRAFİ

KURS DİREKTÖRLERİ Ayşe Seyhan, Işıl Kasapoğlu

Pelvik ultrasonografi metadolojisi; tips and tricks Ayşe Seyhan

Puberteden menapoza normal pelvik ultrasonografi Engin Türkgeldi

Anormal uterin kanamada ultrasonografinin rolü-IETA Doğan Vatensever

Jinekolojide 3D ultrasonografi Ayşen Boza

Buzlu cam görüntüsünün ötesinde endometriosis Ayşe Seyhan

Adneksiyal kitlelerin değerlendirilmesi - IOTA Işıl Kasapoğlu

Page 6: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

6

1 MART 2020 PAZARSALON - C

KURS - 3

14:00-18:00 GÖRÜNTÜLERLE OBSTETRİK ULTRASONOGRAFİ

KURS DİREKTÖRLERİ Yalçın Kimya, Bilge Çetinkaya Demir

İlk trimesterde görüntüleme Ebru Çelik

Serviks nasıl değerlendirilir? Zeki Şahinoğlu

İkizlerde ultrasonografide dikkat edilecek noktalar İbrahim Kalelioğlu

Fetal kalp (Anatomi) İnanç Mendilcioğlu

Fetal kalp (Anomaliler) Ahmet Gül

3D görüntüleme Yalçın Kimya

SALON - D

KURS - 4

14:00-18:00 ÜROJİNEKOLOJİ

KURS DİREKTÖRLERİ Funda Güngör Uğurlucan, Adnan Orhan

Normal mesane fizyolojisi Burhan Coşkun

Ürodinami nedir? Kime? Ne zaman? Adnan Orhan

Üroflometri Funda Güngör Uğurlucan

Dolum sistometrisi Cenk Yaşa

Basınç akım çalışması Adnan Orhan

Videoürodinami Funda Güngör Uğurlucan

Page 7: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

7

2 MART 2020 PAZARTESİSALON - A

08:00-08:45 DERNEKLERLE BULUŞMA, YÖNETİM KURULU İLE TANIŞMA VE TARTIŞMA DERNEK MASALARI TSRM Ahmet Zeki Işık, Berrin Avcı MFTP Yalçın Kimya, İnanç Mendilcioğlu MİJİD Bülent Urman, Gürkan Uncu MİJOD Mete Güngör, Kemal Özerkan

09:00-10:25 İNFERTİLİTE TEDAVİSİNDE TARTIŞMALI KONULAR OTURUM BAŞKANLARI: Mustafa Bahçeci, Esra Saygılı

09:00-09:15 ART’de luteal faz yönetimi Ahmet Zeki Işık09:15-09:30 Freeze All doğru mu? Berfu Demir09:30-09:45 Adds On gerekli mi? Kübra Boynukalın09:45-10:00 LH gerekli mi? Işıl Kasapoğlu10:00-10:05 Tartışma 10:30-10:55 KAHVE ARASI11:00-12:30 PANEL: MYOMEKTOMİ KİME, NE ZAMAN, NASIL?

OTURUM BAŞKANI: Bülent Urman PANELİSTLER: Kemal Özerkan, Işıl Kasapoğlu, Esra Bulgan Kılıçdağ,

Ayşe Seyhan, Çağatay Taşkıran12:30-14:00 ÖĞLE YEMEĞİ14:00-15:30 ARA15:30-17:00 ART DE TARTIŞMALI KONULAR

OTURUM BAŞKANLARI: Cemal Posacı, Başak Balaban15:30-15:45 Endometriozis cerrahisi devam edecek mi? Cem Atabekoğlu15:45-16:00 PRP üreme tedavilerinde yer alacak mı? Tayfun Bağış16:15-16:30 In Vitro aktivasyon ve Stem Cell tedaviler nereye gidiyor? Özgür Öktem16:30-16:45 PGT-A rutine girecek mi? Berrin Avcı16:45-17:00 Tartışma 17:00-17:30 KAHVE MOLASI17:30-18:30 İKİ OTÖR OLGULAR ÜZERİNDEN KATILIMCILARLA TARTIŞIYOR

KONU: ENDOMETRİOZİS OLGU SUNUCU: Özge Albayrak OTÖRLER: Gürkan Uncu, Bülent Urman

Page 8: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

8

09:00-10:25 MİNİMAL İNVAZİV JİNEKOLOJİK CERRAHİ - 1 - TARTIŞMALI KONULAR OTURUM BAŞKANLARI: Cihat Ünlü, Vedat Atay

09:00-09:15 Histeroskopide sorunlu anlar yaşamak istemiyorsak! Bülent Urman09:15-09:30 ASHERMAN cerrahisinin incelikleri ve sık sorulan sorulara

yanıtlarTemel Ceyhan

09:30-09:45 İsthmosel cerrahisinde histeroskopi altın standart mı oluyor? Tayfun Çok09:45-10:00 Yeni salgın: Laparoskopik serklaj Erbil Doğan10:00-10:05 Tartışma 10:30-10:55 KAHVE ARASI12:30-14:00 ÖĞLE YEMEĞİ14:00-15:30 ARA15:30-17:00 PERİNATOLOJİ HANGİ DÖNEMDE HANGİ ÖZELLİKLERE ODAKLANALIM ?

OTURUM BAŞKANLARI: İnanç Mendilcioğlu, Sermet Sağol15:30-15:45 İlk trimester İbrahim Kalelioğlu15:45-16:00 İkinci trimester Rıza Madazlı16:15-16:30 Üçüncü trimester Gökhan Yıldırım16:30-16:45 Postpartum Hülya Dede16:45-17:00 Tartışma 17:00-17:30 KAHVE MOLASI17:30-18:30 İKİ OTÖR OLGULAR ÜZERİNDEN KATILIMCILARLA TARTIŞIYOR

KONU: SERVİKAL PREİNVAZİF LEZYONLAR OLGU SUNUCU: Sevgi Baştürk OTÖRLER: Mete Güngör, Hüsnü Çelik

2 MART 2020 PAZARTESİSALON - B

Page 9: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

9

09:00-10:30 SÖZEL BİLDİRİ OTURUMU OTURUM BAŞKANI: Deha Denizhan Keskin

SS-01 - KOS protokolüne LH eklenen ve eklenmeyen düşük over rezervli hastalarda granuloza hücre apopitoz hızının karşılaştırılması

Şebnem Alanya Tosun

SS-02 - Karbamazepin, endometriotik odakta östrojenin etkisini azaltır mı? Mehmet BülbülSS-03 - Tubal faktör olmayan infertilite vakalarında elektif total dondurulmus klivaj evre embryo transferi ektopik gebelik riskini azaltabilir

Selen Ecemis

SS-04 - T Şeklinde Uterin Anomaliye Sahip İnfertil Kadınlarda Histeroskopik Metroplastinin Etkileri

Cihan Karadağ

SS-05 - Preterm prematür membran rüptürü ve normal gebeliklerde maternal serum endokan düzeyinin karşılaştırılması

Nuray İflazoğlu

SS-06 - Homozigot Metilentetrahidrofolat Redüktaz Gen Polimorfizmi ve Tekrarlayan Gebelik Kaybı Öyküsü Olan Hastalarda Enoksaparinin Gebelik Sonuçlarına Etkisi

Hakan Sağer

SS-07 - Doğum şeklinin yenidoğan işitme testi üzerine etkileri Deniz KulaksızSS-08 - Öğrenme eğrisinde laparoskopiden laparotomiye dönüşü etkileyen faktörler

Burhanettin Şahin

SS-09 - Morbid obezitenin endometriyal kanserin genel sağkalımı üzerindeki etkisi Ahmet Barış Güzel

10:30-10:55 KAHVE ARASI12:30-14:00 ÖĞLE YEMEĞİ14:00-15:30 ARA15:30-17:00 ÜROJİNEKOLOJİ - İNKONTİNANS

OTURUM BAŞKANLARI: Serhan Cevrioğlu, Özgür Koçak15:30-15:45 Medikal tedavi Funda Güngör Uğurlucan15:45-16:00 Kelly Plikasyon Selçuk Ayas16:15-16:30 Burch Kolposüspansiyon Özgür Yeniel16:30-16:45 Alternatif tedaviler Cenk Yaşa16:45-17:00 Tartışma

2 MART 2020 PAZARTESİSALON - C

Page 10: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

10

3 MART 2020 SALISALON - A

08:00-08:45 DERNEKLERLE BULUŞMA, YÖNETİM KURULU İLE TANIŞMA VE TARTIŞMA TSRM Barış Ata, Esra Bulgan Kılıçdağ MFTP Atıl Yüksel, Ahmet Gül ONKOLOJİ Ali Ayhan, Barış Güzel MFTP Namık Demir, Metin İngeç

09:00-10:25 YÖNETİM NASIL OLMALI? OTURUM BAŞKANLARI: Atıl Yüksel, Yalçın Kimya

09:00-09:15 Diyabet ve gebelik Metin İngeç09:15-09:30 Preeklampsi Sermet Sağol09:30-09:45 IUGR Bilge Çetinkaya Demir09:45-10:00 Doğuma yakın yüksek riskli olmayan gebede takip Yalçın Kimya10:00-10:05 Tartışma 10:30-10:55 KAHVE ARASI11:00-12:00 Merck Uydu Sempozyum

KONU: Daha Fazlası İçin Harekete Geç MODERATÖR: Gürkan Uncu KONUŞMACI: Barış Ata

12:00-13:30 PANEL: NE ZAMAN DOĞURTALIM ? OTURUM BAŞKANI: Namık Demir KONUŞMACILAR: İnanç Mendilcioğlu, Sermet Sağol, Metin İngeç

13:30-15:00 ÖĞLE YEMEĞİ15:00-15:30 ARA15:30-17:00 ONKOLOJİ - SERVİKAL PREMALİGN LEZYONLARIN YÖNETİMİ

OTURUM BAŞKANLARI: Ali Ayhan, Tufan Bilgin, Kadir Güzin15:30-15:45 Serviks Ca Taraması? Dünya nasıl? Biz nasıl? Müfit Yenen15:45-16:00 HPV Aşı: Güncel durum Faruk Köse16:15-16:30 LSIL yönetimi Doğan Vatansever16:30-16:45 HSIL yönetimi Nasuh Utku Doğan16:45-17:00 Tartışma 17:00-17:30 KAHVE MOLASI17:30-18:30 İKİ OTÖR OLGULAR ÜZERİNDEN KATILIMCILARLA TARTIŞIYOR

KONU: Dismorfik Uterus cerrahisi; salgın bulaşıcı mı? Kontrol altına alınabilecek mi? OLGU SUNUCU: Bahadır Koşan OTÖRLER: Bülent Haydardedeoğlu, Barış Ata

Page 11: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

11

09:00-10:25 ONKOLOJİ - ERKEN EVRE JİNEKOLOJİK MALİGNENSİLERİN YÖNETİMİ OTURUM BAŞKANLARI: Mete Güngör, Hakan Ozan

09:00-09:15 Erken evre serviks Ca’da yönetim Evrim Erdemoğlu09:15-09:30 Erken evre over Ca’da yönetim Nejat Özgül09:30-09:45 Erken evre endometrium kanserinde sistematik

Lenfadenektomi mi, sentinal lenfnot biopsis mi? Ali Ayhan

09:45-10:00 Endometrium Ca’da fertilite koruyucu cerrahi Ahmet Barış Güzel10:00-10:15 GTN yönetimi Kemal Özerkan10:15-10:20 Tartışma 10:20-10:55 KAHVE ARASI12:00-13:30 PANEL: NE ZAMAN DOĞURTALIM ?

OTURUM BAŞKANI: Namık Demir PANELİSTLER: İnanç Mendilcioğlu, Sermet Sağol, Metin İngeç

13:30-15:00 ÖĞLE YEMEĞİ15:00-15:30 ARA15:30-17:00 LAPAROSKOPİK HİSTEREKTOMİ; Değişik eller, Değişik Teknikler, Farklı

enstrumanlar… OTURUM BAŞKANLARI: Onur Karabacak, Mehmet Ali Vardar

KONUŞMACILAR: Mete Güngör, Murat Naki, Kadir Bakay, Mehmet Ali Narin,Fatih Güçer

17:00-17:30 KAHVE ARASI17:30-18:30 İKİ OTÖR OLGULAR ÜZERİNDEN KATILIMCILARLA TARTIŞIYOR

KONU: PARTOGRAM & CTG OLGU SUNUCU: Furkan Şen OTÖRLER: Rıza Madazlı, Gökhan Yıldırım

3 MART 2020 SALISALON - B

Page 12: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

12

3 MART 2020 SALISALON - C

09:00-10:30 SÖZEL BİLDİRİ OTURUMU OTURUM BAŞKANLARI: Faruk Buyru - Mehmet Sipahi

SS-10 - Laparoskopik histerektomi uygulanan EIN tanılı hastaların izlem sonuçlarının retrospektif analizi Mehmet Bayrak

SS-11 - Gebelerin kombine ve dörtlü tarama testlerine bakış açısı ve bilgi düzeyleri Talip Karaçor

SS-12 - Postmenopozal dönemde uterin prolapsus tanısı ile vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

Mehmet Bülbül

SS-13 - Serviksin premalign lezyonlarında PD-L1 ekspresyonunun önemi Çağla Bahar Bülbül Hanedar

SS-14 - Tubal ektopik gebelikte tedavi yönetimi tedavi sonrası fertilite oranlarını etkiler mi? Fatma Nurgül Taşgöz

SS-15 - Obstetrik doğum jelinin perineal yırtık ve yenidoğan apgar skorları üzerine etkisi Mehmet Can Nacar

SS-16 - Vajinit ve üretrit patojenlerinin saptanmasında multiplex PCR testinin sonuçlarının değerlendirilmesi Eser Ağar

SS-17 - Tersiyer bir merkezde abortus imminens anamnezli gebeliklerin prognozu Mehmet Can Nacar

SS-18 - Geç Adölesan (15-19 yaş) ve İleri Maternal Yaş(≥40) Gebeliklerin Maternal ve Fetal Sonuçların Değerlendirilmesi Adil Barut

10:30-10:55 KAHVE ARASI12:00-13:30 PANEL: NE ZAMAN DOĞURTALIM ?

OTURUM BAŞKANLARI: Namık Demir KONUŞMACILAR: İnanç Mendilcioğlu, Sermet Sağol, Metin İngeç

13:30-15:00 ÖĞLE YEMEĞİ15:00-15:30 ARA15:30-17:00 GENEL JİNEKOLOJİ - MENOPOZ HİPOAKTİF SEKS

OTURUM BAŞKANLARI: İdris Koçak, Özlem Evliyaoğlu Bozkurt15:30-15:45 Adolesan dönem kanalarının yönetimi Süleyman Akhan15:45-16:00 Menopoz ve HRT nereye gidiyor? Hakan Seyisoğlu16:15-16:30 Hormonal kontrasepsiyonda yeni ne var? Yaprak Üstün16:30-16:45 Yeni bir hastalık: Hipoaktif sexüel desire sendrom Yeşim Bayoğlu Tekin16:45-17:00 Tartışma

Page 13: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

13

4 MART 2020 ÇARŞAMBASALON - A

09:00-10:25 ÜROJİNEKOLOJİ - PELVİK PROLAPSUS CERRAHİSİ

OTURUM BAŞKANLARI: Yakup Kumtepe, Üzeyir Kalkan

09:00-09:15 Sakrospinöz Fiksasyon Fuat Demirci

09:15-09:30 Sakrokolpopeksi Yakup Kumtepe

09:30-09:45 Lateral Pektopeksi Üzeyir Kalkan

09:45-10:00 Peser neden az kullanılıyor? Nasıl artırılabilinir? Adnan Orhan

10:00-10:05 Tartışma

10:30-11:00 Kapanış

SALON - B

09:00-10:25 PCOS

OTURUM BAŞKANLARI: Faruk Buyru, Fadıl Kara

09:00-09:15 PCOS Patofizyolojisi ve tanıda değişen kavramlar Ahmet Demir

09:15-09:30 Adolesan PCOS nasıl yönetilmelidir? Davut Güven

09:30-09:45 PCOS İnfertilite tedavisinde ne yenilikler var? Selen Ecemiş

09:45-10:00 PCOS İnfertilite dışı yönetim nasıl olmalıdır? Pınar Çağlar Aytaç

10:00-10:05 Tartışma

4 MART 2020 ÇARŞAMBASALON - C

09:00-10:25 SÖZEL BİLDİRİ OTURUMU OTURUM BAŞKANLARI: Şebnem Alanya Tosun - Engin Yurtcu

SS-19 - Aktif ve Pasif Sigara Maruziyetinin Neonatal Sonuçlar Üzerine Etkisi Esra KartalSS-20 - Primipar Adölesan(<19) ve Primipar 19-35 yaş arası Gebeliklerin Maternal ve Fetal Sonuçların Değerlendirilmesi

Adil Barut

SS-21 - Gebelik ve Over torsiyonuna minimal invaziv yaklaşım: Kliniğimizin 15 yıllık verisi Adnan OrhanSS-22 - Kliniğimizde başarılı vakum ekstraksiyon ile yapılan doğumların sonuçları Pınar KırıcıSS-23 - Maternal and fetal outcomes in pregnant women with pulmonary arterial hypertension Kadir ŞahinSS-24 - Endometriyal Örneklemede Ağrı Kontrolünde Kullanılan Oral Diklofenak Sodyum ve Paraservikal Prilokainin Etkinliğinin Karşılaştırılması

Kevser Ayapek

SS-25 - Konservatif olarak takip edilen anrüptüre tubal ektopik gebelik olgularında serum Kreatinin Kinaz düzeylerinin rüptürü öngörmedeki yeri

Sakine Rahimli Oca-koglu

SS-26 - Sıçan in vivo düşük over rezervi modelinde dehidroepiandrosteronun etkinliği ve moleküler mekanizması

Cihan Çakır

SS-27 - İntrauterin inseminasyon sikluslarında gebelik sonuçlarını etkileyebilecek prognostik faktörler

Seda Işıklar

SS-28 - Ardışık ya da tek basamaklı embriyo kültür ortamının erken embriyo gelişim ve implantasyon potansiyeline etkisi

Göktan Kuşpınar

Page 14: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

14

SözelBildiriler

Page 15: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

15

SS-01KOS protokolüne LH eklenen ve eklenmeyen düşük over rezervli hastalarda granuloza hücre apopitoz hızının karşılaştırılması

Şebnem Alanya Tosun1, Enis Özkaya2, Başak Aru3, Gulderen Yanıkkaya Demirel3, Ebru Cogendez2, Mehmet Sipahi1 1Giresun Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı, Giresun 2Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Zeynep Kamil Kadın Doğum ve Çocuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul 3Yeditepe Üniversitesi, Tıp Fakültesi, İmmunoloji Bilim Dalı, İstanbul

AMAÇ: In vitro fertilizasyon (IVF) uygulanan düşük over rezervli hastalarda kontrollü ovaryan stimülasyon (KOS) protokolüne LH eklenen ve eklenmeyen gruplarda granuloza hücre apopitoz oranının karşılaştırılması

Materyal – METOD: Prospektif randomize kontrollü klinik çalışmamıza, Bologna kriterlerine göre düşük over rezervi kabul edilen toplam 40 hasta dahil edildi. Hastalar randomize olarak iki gruba ayrıldı; grup A’da ovaryan stimulasyon rFSH+ LH ile, grup B’de ise sadece rFSH ile gerçekleştirildi. Oosit toplama işlemini takiben hyaluronidaz uygulaması ile IVF prosedürü için kullanılacak oositler ayrıştırıldı. Kalan foliküler sıvı aynı gün HLA tiplendirme laboratuarına ulaştırıldı. Granuloza hücrelerinin viabilitesi ve apopitoz hızı erken apopitoz, geç apopitoz ve nekroz olarak karşılaştırıldı. Ovaryan stimülasyon sırasında kullanılan toplam rFSH dozu, elde edilen metafaz II oosit sayısı ve klinik gebelik oranları değerlendirildi.

BULGULAR: Her iki grupta ortalama yaş, VKİ, infertilite süresi, FSH düzeyi, AMH düzeyi ve antral folikül sayısı benzerdi. Ortalama viabilite değerleri grup A ve B için sırasıyla 93.30 ve 74.74 idi (p <0.001). Granulosa hücrelerinin apopitoz oranları erken apopitoz, geç apopitoz ve nekroz olarak karşılaştırıldı. Geç apopitoz oranları grup A’da (ortalama değer: 4.2975), grup B’den (ortalama değer: 17.3473) anlamlı olarak daha düşüktü (p<0.001). Erken apopitoz oranları grup A ve B için sırasıyla 3.0656 ve 6.8267 olmasına rağmen, bu farklılıklar istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı (p=0.04). Benzer şekilde, klinik gebelik oranları incelendiğinde, anlamlı bir fark gözlenmedi; klinik gebelik oranı grup A için %25 iken grup B için %20 idi.

SONUÇ: Prospektif randomize kontrollü klinik çalışmamız, düşük over rezervli hastalara ART için uygulanan kontrollü ovaryan stimülasyon protokollerinde LH takviyesinin granuloza hücrelerinin geç apopitoz oranını azalttığını göstermektedir. LH takviyesi, düşük over rezervli hastalarda granuloza hücrelerinin geç apopitoz oranını azaltsa da, klinik gebelik oranları değişmemektedir. Anahtar Kelimeler: Düşük over rezervi, granuloza hücre apopitozu, in vitro fertilizasyon, luteinizan hormon Tablo 1. rFSH+ LH alan çalışma grubu ile, sadece rFSH alan kontrol gruplarında granuloza hücrelerinin viabilite, erken apopitoz, geç apopitoz ve nekroz oranları

Page 16: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

16

SS-02Karbamazepin, endometriotik odakta östrojenin etkisini azaltır mı?

Mehmet Bülbül1, Mehmet Can Nacar1, Bilge Aydın Türk2, Talip Karaçor1, Muhittin Önderci3, Pınar Kırıcı1, Ali Parlar4, Cihat Uçar5 1Adıyaman Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum AD 2Adıyaman Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji AD 3Adıyaman Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyokimya AD 4Adıyaman Üniversitesi Tıp Fakültesi, Farmakoloji AD 5Adıyaman Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizyoloji AD

Amaç: Endometriozis, östrojen bağımlı, ilerleyici bir hastalıktır. Carbamazepine (CMZ) ise sitokrom P450 3A4 (CYP3A4) enzimini aktive ederek östrojen yıkımını arttırdığı bilinmektedir. Biz de CMZ’in bu etkisinin endometriotik odak üzerine etkisini araştırmayı amaçladığımız için bu deneysel çalışmayı planladık.

Metot: Prospektif randomize kontrollü bu deneysel çalışmada ratlar, endometriozis cerrahisinden sonra dört gruba randomize edildi. Sham grubuna musluk suyu, EV grubuna 0,2 mg/kg östradiol valerat (EV), CMZ grubuna 100 mg/kg/gün CMZ ve EV+CMZ grubuna 0,2 mg/kg EV ile 100 mg/kg/gün CMZ verildi. Tüm ilaçlar oral gavaj olarak 30 gün boyunca uygulandı. İlaç uygulamasından sonra ratlara cerrahi uygulandı. Endometriotik odak, endometrium histopatolojik ve immunohistokimyasal analizler için çıkarıldı. Serum östrojen ve progesteron düzeylerinin ölçümü için kan alındı.

Bulgular: EV+CMZ grubunda bir rat öldüğü için çalışmadan çıkarıldı. Dört grupta serum östrojen ve progesteron düzeyleri benzerdi. EV grubunda üç ratta (%37,5) endometrial hiperplazi saptanırken diğer gruplarda saptanmadı. İmmunohistokimyasal boyamada CMZ grubunda 4 (%50) ratta, EV+CMZ grubunda 1 (%14,3) ratta CYP3A4 enzimi ile 2+ boyama saptanırken diğerlerinde 1+ boyama saptandı. Endometriotik odak ağırlığı en yüksek EV+CMZ grubunda (112,71±38,54 mg) saptandı. Endometrial odakta mitoz sayısı, epitel skoru, CYP3A4 boyaması açısından gruplar arasında fark saptanmadı. Endometriotik odakta hiçbir ratta 2+ CYP3A4 boyama saptanmadı.

Sonuç: Endometriotik odak, endometriuma göre CYP3A4 ile daha az boyanmaktadır. Belki de bu yüzden CMZ, endometrial hiperplazi gelişimine karşı koruyucu etki gösterse de, endometriotik odakta aynı etkiyi göstermemektedir. Bu çalışma CMZ’in endometriotik odağa etkisini araştıran ilk çalışma olması bakımından önemlidir. Fakat östrojen yıkımını arttıran ilaçların endometriotik odak üzerine etkisini belirlemek için bu konu ile ilgili daha çok çalışmaya ihtiyaç vardır.

Anahtar Kelimeler: Karbamazepin, CYP3A4, Endometriozis, Östrojen, Rat model.

Page 17: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

17

SS-03Tubal faktör olmayan infertilite vakalarında elektif total dondurulmus klivaj evre embryo transferi ektopik gebelik riskini azaltabilir

Selen Ecemis1, Kübra Boynukalın2, Meral Gültomruk3, Mustafa Bahceci2 1Bahceci Tüp Bebek Kliniği, Ankara 2Bahceci Tüp Bebek Kliniği, İstanbul 3Bahceci Tüp Bebek Kliniği, Genetik Bölümü, İstanbul

AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, tubal faktör olmayan infertilite vakalarında, taze transfer ve dondurulmuş embryo transferi sonrası gelişen ektopik gebelik riskini kıyaslamaktır.

MATERYAL VE METOD: Hastalar embryo transfer durumuna göre üç gruba ayrılmıştır. Birinci grup, taze transfer (taze ET) uygulanan hastalardan, ikinci grup, önceki taze transferi sonrası kalan dondurulmuş embryoları(sFET) ile transfer yapılan hastalardan, üçüncü grup, total olarak dondurulmuş embryoları(eFET) ile transfer uygulanan hastalardan oluşmaktaydı. Vakalar gruplarında rahime yerleştirme günlerine göre kategorize edildiler. İntrauterin ve ektopik gebelik grupları arasındaki farklılıklar bağlantı işlevli genelleştirilmiş tahmin denklemi ile karşılaştırıldı.

BULGULAR: Toplam olarak 13,261 siklus analiz edildi. Ektopik gebelik,taze ET grubu klinik gebeliklerin %1,6’sında, sFET grubu klinik gebeliklerin %1’inde, eFET grubu klinik gebeliklerin %0.9’unda izlendi (p<0.05). Ektopik gebelik oranı 3. Gün embryo transferi yapılan olguların %1.4’ünde, 5. Gün transfer yapılan olguları %1,3%’ünde görülmüş olup, taze ve donmuş ET sikluslar kıyaslandığında istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmamıştır (p<0.05). Taze ET ve sFET hastalarında, 3. Gün ve 5. Gün embryo transferleri arasında ektopik gebelik görülme sıklığı açısından farklılık saptanmamıştır. Fakat eFET grubunda 3. Gün transfer yapılan olgularda ektopik gebelik oranlarının anlamlı olarak az olduğu saptanmıştır (p<0.05). 5. Gün transfer yapılan olgularda gruplar arasında anlamlı farklılık saptanmaz iken, 3. Gün transfer yapılan hastalarda ektopik gebelik riski eFET grubunda istatistiksel olarak düşük izlenmiştir (p<0.01).

SONUÇ: Bu çalışma, dondurulmuş embryo transferinin klinik gebelik oranını artırarak ve ektopik gebelik oranını azaltarak tüp bebek tedavi sonuçlarını olumlu yönde etkilediğini göstermektedir. 3. Gün ve 5. Gün embryo transferlerinde benzer ektopik gebelik oranları saptanmasına rağmen, 3. Gün eFET sikluslarında azalmış ektopik gebelik riski gözlenmiştir Anahtar Kelimeler: ektopik gebelik, dondurulmuş embryo, eFET, elektif total dondurma Çalışma gruplarının transfer gününe göre analizi

ET siklusları(n) CPR(%) Total klinik gebelikler(n) İntrauterin

gebelikleri(n)Ektopik

gebelikler n % P değeri

3.gün transferi

Taze ET 3257 26.4 860 844 16(1.9) NS

sFET 340 27.9 95 94 1(1.1) NS

eFET 1473 24.4 360 359 1(0.3) p<0.01

total 5070 25.9 1315 1297 18(1.4)

5. gün transfer

Taze ET 3899 48.5 1890 1861 29(1.5) NS

sFET 2110 51.3 1082 1071 11(1) NS

eFET 2182 62.2 1357 1342 15(1.1) NS

total 8191 52.8 42.29 4274 55(1.3)

Page 18: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

18

SS-04T Şeklinde Uterin Anomaliye Sahip İnfertil Kadınlarda Histeroskopik Metroplastinin EtkileriCihan Karadağ Okan Üniversitesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı, İstanbul

T Şeklinde Uterin Anomaliye Sahip İnfertil Kadınlarda Histeroskopik Metroplastinin Etkileri

GİRİŞ: T şeklinde uterus dismorfik uterus kategorisinde yer alıp daha nadir görülen bir müllerian anomalidir. Hipoplastik bir uterin kavite ve kalınlaşmış yan duvarlar ile karakterizedir. Daha önce yapılmış çalışmalarda T şeklinde uterusun infertilite sebebi olabileceğine dair yayınlar rapor edilmiştir. Histeroskopik metroplasti T şeklinde uterusun cerrahi tedavisinde yaygın kullanılan bir yöntemdir. Bu çalışmanın amacı açıklanamayan infertilite tanısı almış ve T şeklinde uterusa sahip infertil hastalarda histeroskopik metroplastinin fertilite üstüne etkisini araştırmaktır.

Gereç ve YÖNTEMLER: Çalışma 2017 Şubat ve 2020 Ocak aralığında Okan Üniversitesi Hastanesinde yapılmıştır. Okan Üniversitesi Hastanesi İnfertilite polikliniğine çocuk sahibi olmak için başvuran nullipar hastalar infertilite etiyolojisi açısından araştırıldı ve tüm hastalara genel jinekolojik muayene, ovulasyon testleri ve endokrinolojik testler yapıldı. Hastaların eşlerine spermyogram testi uygulandı. Hastalara histerosalpingografi (HSG) menstruasyon sonrası erken dönemde yapıldı. İnfertilite açısından herhangi bir sebep bulunamayan ve HSG de T şeklinde uterus tanısı almış olan 34 hasta çalışmaya alındı. 20 hasta için histeroskopik metroplasti planlandı ve çalışma grubu olarak belirlendi. 14 hasta için operasyon planlanmadı ve kontrol grubu olarak belirlendi. Histeroskopik metroplasti ilk menstruasyon sonrası erken dönemde (Siklusun 6-9 günleri arası) yapıldı. Histeroskopik metroplasti esnasında kavitenin her iki lateral duvarına 5-Fr operatif makasla insizyon açıldı. Elektronik enerji kullanımından kaçınıldı. İstmustan bakıldığında her iki tubal açıklık görüldüğü tespit edilince operasyon tamamlandı. Hastalara intrakaviter jel yada balon uygulanmadı. Hastalara 3 ay gebelik planlamamaları önerildi. Kontrol grubu ve çalışma grubu 6 ay spontan tedavisiz takip edildi. 6 ay içinde klinik olarak ultrasonografide tespit edilmiş gebeliği olan hastalar belirlendi. Her iki grubun 6 ay içindeki gebelik oranları Fisher’s exact test aracılığıyla karşılaştırıldı.

BULGULAR: Çalışma grubunun ortalama yaşı 31.8±3.2, kontrol grubunun ortalama yaşı 30.1±2.9 idi ve her iki grup arasında anlamlı fark izlenmedi (p=0.142). Çalışma grubunda histeroskopik metroplasti sonrası 3 ay bekledikten sonra 6 ay içerisinde 11(%55) hastada klinik olarak gebelik tespit edildi. Kontrol grubunda 6 ay spontan tedavisiz takip sonrası 3 (%21.4) hastada klinik gebelik tespit edildi. T şeklinde uterus tanısı almış ve histeroskopik metroplasti operasyonu geçirmiş olan hastalarda operasyon geçirmemiş olan hastalara göre anlamlı derecede daha fazla gebelik oranı saptandı (p=0.042).

SONUÇ: İnfertilite tanısı almış ve T şeklinde uterus tespit edilmiş olan hastalarda histeroskopik metroplasti operasyonu gebelik oranlarını arttırmakta. Daha fazla katılımcı sayısı ile gebelik sonuçlarının da değerlendirildiği çalışmalara ihtiyaç vardır. Anahtar Kelimeler: T şeklinde uterus, İnfertilite, Histeroskopik metroplasti, Müllerian anomali Gebelik oranlarının karşılaştırılması

Çalışma grubu (20)

Kontrol grubu (14) p

Gebelik pozitif 11 ( %55) 3 (21.4) 0.042

Gebelik negatif 9 (%45) 11 (%78.6)

Page 19: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

19

SS-05Preterm prematür membran rüptürü ve normal gebeliklerde maternal serum endokan düzeyinin karşılaştırılması

Nuray İflazoğlu1, Aykan Yücel2 1nuray iflazoğlu, etlik zübeyde hanım kadın hastalıkları ve doğum hastanesi, ankara 2aykan yücel, etlik zübeyde hanım kadın hastalıkları ve doğum hastanesi,ankara

AMAÇ: Endokan endotelyal enflamasyonun bir belirtecidir. Çalışmamızda preterm prematür mebran rüptürlü (PPROM) gebeler ile benzer hafta ve karakteristik özelliklere sahip PPROM’lu olmayan gebelerin endokan seviyelerinde belirgin bir fark olup olmadığını göstermeyi amaçladık. Ayrıca endokan seviyesi ile latent periyod arasında olası bir ilişkinin varlığını göstermeyi amaçladık.

GEREÇ-YÖNTEM: Çalışma Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Etlik Zübeyde Hanım Kadın Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Perinatoloji Kliniğinde Şubat 2019 –Ekim 2019 tarihleri arasında yapıldı. Çalışmaya 28-34 gebelik haftaları arasında PPROM’lu 44 gebe benzer gebelik haftalarına sahip PPROM olmayan 44 gebe toplam 88 gebe dahil edildi. Vaka ve kontrol grubunun demografik özellikleri, obstetrik özellikleri, lökosit ve endokan düzeyleri kıyaslandı.

BULGULAR: Ortalama yaş vaka ve kontrol grubu için sırasıyla 28 ve 27 idi. Her iki grubun demografik özellikleri ve obstetrik öyküleri benzer idi. Kontrol grubuna kıyasla çalışma grubunun ortalama lökosit ve endokan değerleri yüksekti (P değeri sırasıyla <0,001 ve 0,029). Yapılan çok değişkenli lojistik regresyon analizi sonucunda PPROM’u predikte eden tek bağımsız faktör lökosit düzeyi idi.

SONUÇ: PPROM’lularda endokan düzeyi yüksek saptanmasına rağmen yapılan çok değişkenli analiz sonucunda bağımsız prediktif faktörün lökosit düzeyi olduğu gösterildi. PPROM’u predikte edecek daha iyi belirteçlerin ihtiyaç olduğu düşünüldü. Anahtar Kelimeler: Endokan, PPROM, Lökosit, Latent periyot

Page 20: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

20

SS-06Homozigot Metilentetrahidrofolat Redüktaz Gen Polimorfizmi ve Tekrarlayan Gebelik Kaybı Öyküsü Olan Hastalarda Enoksaparinin Gebelik Sonuçlarına EtkisiHakan Sağer, Muhammed Emin Sancak, Burcu Dinçgez Çakmak, Sonay Öztaş, Begüm Uzsezer Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Bursa Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği, Bursa

AMAÇ: Sıklığı yaklaşık %3 olarak bilinen tekrarlayan gebelik kaybı, tüm dünyada obstetrisyenler için önemli bir konudur. Olguların yarısında altta yatan neden net olmamakla birlikte, kazanılmış veya kalıtsal trombofili tekrarlayan gebelik kaybı için önemli bir nedendir. Metilentetrahidrofolat redüktaz geni 5’-10’ MTHFR’yi kodlar ki bu enzim homosisteini metiyonine dönüştürür. Bu enzimin aktivitesinde azalma tekrarlayan gebelik kaybı nedenlerinden biri olan homosisteinemiye neden olur. C677T ve A1298C metilentetrahidrofolat redüktaz geni üzerinde oluşan en sık tek nükleotit polimorfizmleridir. Metilentetrahidrofolat redüktaz gen polimorfizmi ve tekrarlayan gebelik kaybı arasındaki ilişki halen tartışmalıdır. Ayrıca bu hastalarda düşük molekül ağırlıklı heparin kullanılıp kullanılmaması gerektiği de bir diğer tartışma konusudur. Biz, bu çalışmada homozigot metilenterahidrofolat redüktaz gen polimorfizmi ve tekrarlayan gebelik kaybı öyküsü olan hastalarda enoksaparinin gebelik sonuçlarına etkisini değerlendirmeyi amaçladık.

YÖNTEM: Çalışmaya Eylül 2015 ve Mart 2019 tarihleri arasında kliniğimize başvuran homozigot metilentetrahidrofolat redüktaz gen polimorfizmli ve tekrarlayan gebelik kaybı öyküsü olan 97 hasta dahil edildi. Hastalar 2 alt gruba ayrıldı: enoksaparin tedavisi alanlar (n=52) ve kontrol grubu (n=45). Kliniğimizde rutin olarak enoksaparin kullanımına gebeliğin 6-8. haftalarında başlanmakta ve doğuma kadar devam edilmektedir. Gebelik sonuçları olarak kabul edilen düşük, ölü doğum, preterm doğum, konjenital anomaliler, preeklampsi, intrauterin büyüme kısıtlılığı, sezaryen oranları, doğum ağırlığı, Apgar skorları ve yenidoğan yoğun bakım ünitesi ihtiyacı hasta dosyalarından kaydedildi.

BULGULAR: Çalışmaya dahil edilen hastaların ortalama yaşı enoksaparin grubu için 29.2± 6.1 ve kontrol grubu için 27.9± 6.4 yıl olarak bulundu (p=0.882). İki grup arasında düşük, konjenital anomali, intrauterin büyüme kısıtlılığı, sezaryen oranları, doğum ağırlığı, Apgar skorları ve yenidoğan yoğum bakım ünitesi ihtiyacı açısından istatistiksel anlamlı fark saptanmadı (p>0.05). Canlı doğum oranı enoksaparin grubunda %65.4 (34/52) ve kontrol grubunda %51.1 (23/45) olup iki grup arasında anlamlı fark mevcuttu (p=0.021). Ölü doğum oranı ise enoksaparin grubunda daha düşüktü (%11.5 ve %22.2, p=0.03). Enoksaparin grubunda 3 hastada preeklampsi gelişirken (%5.8), kontrol grubunda 6 hastada (%13.3) preeklampsi geliştiği tespit edildi. Enoksaparin grubunda preeklampsi gelişim oranı anlamlı olarak daha düşük saptandı (p<0.001).

SONUÇ: Metilentetrahidrofolat redüktaz polimorfizmi ile ilişkili trombofililerde düşük molekül ağırlıklı heparinin olumsuz gebelik sonuçlarını önlediğine dair güçlü bir öneri bulunmamasına rağmen, ülkemizde düşük molekül ağırlıklı heparinin profilaktik dozları ile uygulanan ampirik tedavi klinik pratikte popüler bir uygulama halini almıştır. Biz bu çalışmada, enoksaparin tedavisinin bazı olumsuz gebelik sonuçlarını iyileştirebileceğini ve seçilmiş olgularda enoksaparinin tercih edilebileceğini gösterdik. Anahtar Kelimeler: enoksaparin, metilentetrahidrofolat redüktaz, tekrarlayan gebelik kaybı, trombofili Çaışma Grubunun Gebelik Sonuçları

Enoksaparin Grubu (n=52)

Kontrol Grubu (n=45) p

Maternal yaş (yıl) 29.2± 6.1 27.9± 6.4 0.882Düşük (n,%) 12 (%23.1) 11 (%24.4) 0.759Ölü doğum (n,%) 6 (%11.5) 10 (22.2%) 0.030Preterm Doğum (n,%) 10 (%19.2) 9 (%20) 0.890Konjenital Anomali (n,%) 2 (%3.8) 1 (%2.2) 0.147Preeklampsi (n,%) 3 (%5.8) 6 (%13.3) <0.001İntrauterin büyüme kısıtlılığı (n,%) 3 (%5.8) 2 (%4.4) 0.398Canlı doğum (n,%) 34 (%65.4) 23 (%51.1) 0.021Sezaryen oranı (n,%) 23 (%44.2) 18 (%40) 0.448Apgar 1. dakika 8.1± 1.7 8.2± 1.4 0.560Apgar 5. dakika 8.9 ±1.1 8.8± 0.9 0.723Yenidoğan yoğun bakım ünitesi ihtiyacı (n,%) 12 (%23.1) 10 (%22.2) 0.613

Page 21: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

21

SS-07Doğum şeklinin yenidoğan işitme testi üzerine etkileri

Deniz Kulaksız1, Betül Değer Kulaksız2 1Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı, Trabzon 2Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Kulak Burun ve Boğaz Ana Bilim Dalı, Trabzon

AMAÇ: Konjenital işitme kaybı tüm dünyada her 1000 canlı doğumda 3-5 civarında görülen önemli sağlık sorunlarından biridir. Yenidoğan işitme testleri ile bunun erken saptanması rehabilitasyon için önem taşımaktadır. Biz de bu çalışma ile doğum şeklinin bir risk oluşturup oluşturmadığını saptamaya çalıştık.

METOD: Bu çalışmada, Ocak 2017 - Aralık 2019 tarihleri arasında ulusal tarama programına göre taranan 11312 yenidoğanın sonuçları retrospektif olarak incelendi. Amerikan pediatri derneğinin tanımladığı yenidoğan işitme bozukluğu risk faktörünü taşıyan hastalar, doğumu hastanemizde gerçekleşmemiş hastalar, 37-42 hafta dışında doğum gerçekleşen hastalar ve konjenital anomalili hastalar çalışma dışı bırakılarak kayıtlar oluşturuldu. Toplam 2860 doğum değerlendirildi. Bunların 1641’inin normal doğum ve 1219’unun sezaryenle doğumu gerçekleşmişti. Tarama sonuçları Pearson’un Ki-karesi kullanılarak analiz edildi.

BULGULAR: Doğum şekli açısından istatistiksel olarak işitme testini etkileyecek anlamlı fark saptanmadı(p> 0.05). Her iki doğum şeklinde de benzer yanlış pozitif işitme testi oranları mevcuttu. ABR ile doğrulaması yapılan bebeklerde işitme testi bozukluğu oranları benzerdi.

SONUÇ: Doğum şekli ile işitme testi sonuçları arasında bağlantı yoktur. İşitme testi bozukluğu olan yenidoğanda tekrarlayan testlere ihtiyaç vardır. Anahtar Kelimeler: İşitme testi, sezaryen, normal doğum

Page 22: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

22

SS-08Öğrenme eğrisinde laparoskopiden laparotomiye dönüşü etkileyen faktörlerBurhanettin Şahin Of Devlet Hastanesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü, Trabzon

GİRİŞ-AMAÇ: Minimal invazif cerrahi zamanla geleneksel açık cerrahinin yerini almaktadır. Hastanede kısa kalış süresi, iyi kozmetik sonuçlar, postoperatif ağrının daha az olması ve daha hızlı işe geri dönüş laparoskopik cerrahinin avantajlarıdır.Laparoskopik cerrahide, 2 boyutlu ortamda derinlik algısı, el-göz koordinasyonu, bimanuel koordinasyon, iki elini kullanabilme ve iyi kamera navigasyonu klasik cerrahideki yetilere ek ihtiyaç olan yetilerdir.Öğrenme eğrisi, cerrahın kendisi için yeni bir teknik veya prosedürü öğrenirken işlem sayısı ile ameliyat süresi, komplikasyon oranı, hastanede kalış süresi ve mortalite gibi çeşitli sonuçlarla oluşturduğu grafiktir. Cerrah işlemleri tek başına yaparak, kabul edilebilir cerrahi sonrası sonuçların elde edilmeye başladığı işlem sayısının belirlenmesi morbidite ve mortalitenin azaltılması için önemlidir. Jinekoloji literatüründe 30-75 vaka olarak belirtilse de üroloji ve genel cerrahi 150-200 vaka olarak belirtmişlerdir. Bu çalışmanın öğrenme eğrisindeki cerrahların laparoskopiden laparotomiye dönüş sebeplerini araştırmaktır.

YÖNTEM: İstanbul Sağlık Bilimleri Üniversitesi Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kadın hastalıkları ve Doğum Kliniğinde 2012-2016 arasında yapılan laparoskopik ameliyatlar retrospektif olarak incelendi.Öğrenme eğrisi için cut-off cerrahi işlem sayısı 50 olarak kabul edildi. Öğrenme eğrisindeki 15 cerrahın, benign jinekolojik patolojiler sebebiyle yaptığı ameliyatlar incelendi. Malign patolojiler çalışma dışı bırakıldı. Hastaların elektronik kayıtlarından laparoskopiden laparotomiye dönüş sebepleri analiz edildi.

BULGULAR: 2012-2016 yılları arasında laparoskopiyle başlanıp laparotomiye dönüş 1615 ameliyatta 87 (%5,38) operasyondu. Hastaların ortalama BMI ler 27,4, ameliyat süreleri 133 dakika, hastanede kalış süreleri 4 gün ve ortalama hemoglobin değişikliği 1,81 mg/dl olarak saptandı. Preoperatif tanı da endometrioma sıklığı % 22,1 iken postoperatif % 37,2 ye çıkıyor. Tubaovaryan abse tanısı preoperatif yokken postoperatif 4,7 oranında ve %2,4 endometrioma ve abse eş zamanlı görülmüş.% 7,2 oranında hasta malignansi süphesiyle laparotomiye dönüş yapılıyor ve borderline over tümörü tanısı alıyor. % 1,2 hastada preopertatif myom uteri, adenomyosis tanısı yapılamıyor ve adenomyosis cerrahisi etkin yapılamadığı için laparotomiye dönülüyor. Kan transfüzyon ihtiyacı % 5,8, dren uygulanması %47,7, ek cerrah ihtiyacı % 34,9, ek antibiyotik kullanımı % 31,4 ve yoğun bakım ihtiyacı % 1,2 oranında gözleniyor. Komplikasyon oranı artıyor, %16,3 iç organ hasarı, % 4,7 vaskuler yaralanma ve % 20,9 > 1000 ml üstü kanama gözleniyor. Komplikasyonları düzelmek için % 20,9 ek cerrahi işlem ve % 29,1 ek medikal tedavi düzenleniyor. Laparotomi konversiyon sebeplerine bakıldığı zaman en sık %50 ile batın içi yapışıklıklar,%11,6 malignte şüphesi, % 10,5 alet ve teknik sorunlar, % 8,1 anesteziye bağlı sorunlar, % 7,0 kontrol edilemeyen kanama olarak belirtilmiştir. Nadir olarak da sutur atmak için %4,7, batına girilemediği için %3,5 ve doku çıkarılamadığı için %3,5 laparotomi konversiyonu yapılmış.

SONUÇ: Merkezimizin sonuçlarında laparotomi konversiyon oranı literatürle (% 1,7-5,5) uyumludur.Hastaların morbiditesi, konversiyon yapılmamış hasta gruplarının sonuçları ile karşılaştırıldığında daha fazladır. Konversiyon oranın azaltılması morbiditeyi azaltacaktır, bunun için patolojilerin preoperatif değerlendirilmesi ve zorluk derecesinin saptanması önemlidir. Cerrahın deneyimi ile vakanın zorluğu korele edilmelidir. Endometriosis cerrahisi teknik ve beceri olarak zor olduğu için konversiyon oranının yüksektir ve öğrenme eğrisi uzundur. Bizim konversiyon yapılan hastaların çoğunluğu endometriosis hastalarıdır.Batına giriş, doku çıkartma ve sütur uygulamaları için konversiyon yapılması, sistematik bir laparoskopi eğitim programının gerekliliğini göstermektedir. Anahtar Kelimeler: Konversiyon, Laparoskopi, Öğrenme Eğrisi

Page 23: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

23

SS-09Morbid obezitenin endometriyal kanserin genel sağkalımı üzerindeki etkisiAhmet Barış Güzel, Ganim Khatib Division of Gynecological Oncology, Department of Obstetrics and Gynecology, Çukurova University, Adana, Turkey

AMAÇ: Dünya Sağlık Örgütü morbid obeziteyi vücut kitle indeksi (VKİ) 40 kg / m2’den fazla olan hastalar olarak belirlemiştir. Obezite, biriken östrojenin artması nedeniyle endometriyal kanser için bir risk faktörü olarak bilinir. Bu çalışma, endometriyal kanser olgularının genel sağkalımı üzerindeki morbid obezite etkisini değerlendirmek için yapılmıştır.

YÖNTEMLER: Çukurova Üniversitesi Jinekolojik Onkoloji Merkezinde opere edilen ve takip edilen endometriyal kanser olgularının son 10 yıllık kayıtları ve patolojik raporları retrospektif olarak incelendi. 520 hastanın VKİ ve genel sağkalım ile ilgili verilerine ulaşılıp kaydedilmiştir Bu hastalar VKİ <40 ve ≥40’a göre iki gruba ayrılmıştır. Grupların kliniği, patolojik özellikleri ve genel sağkalım oranları karşılaştırıldı.

BULGULAR: Morbid obez grupta 146 (BMI ≥40), morbid olmayan grupta 374 hasta vardı (VKİ<40). Grupların yaş ortalaması sırasıyla 58.5 ve 56.2 idi. Ortalama takip süresi 51.6 aydı. Endometrioid veya endometrioid olmayan histoloji, grade, evre, lenf nodu tutulumu, miyometriyal invazyon, lenfo-vasküler invazyon, sitoloji durumu, postoperatif komplikasyonlar, postoperatif hastanede yatış süresi, adjuvan tedaviler ve nüks durumu açısından gruplar arasında fark yoktu. Komorbiditeler morbid obez grupta anlamlı olarak daha yüksekti. İntraoperatif üriner yaralanmalar morbid obez grubunda daha sık bildirilmiştir (3 olguya karşı 1). Grupların klinik ve patolojik özellikleri homojen olarak dağılmış olmasına rağmen genel sağkalım oranları önemli ölçüde farklı bulunmuştur (p=0.054). Beş yıllık sağkalım oranı morbid obez grubunda %85.3 ve morbid olmayan grupta %90.1 idi.

SONUÇ: Morbid obez (VKİ>40 kg/m2) endometriyal kanser hastalarının genel sağkalım oranı, VKİ <40 kg/m2 olanlardan daha düşük saptanmıştır. Bu sonuç, özellikle morbid obez grubunda basit yaşam tarzı değişiklikleriyle değiştirilebilen sık rastlanan komorbiditeler ile açıklanabilir. Morbid obez endometrial kanser hastaları yaşam tarzı değişiklikleri için teşvik edilmeli, diyetisyenlere ve endokrinoloji uzmanlarına yönlendirilmelidir. Anahtar Kelimeler: Morbid obezite, endometrial kanser, genel sağkalım.

Page 24: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

24

SS-10Laparoskopik histerektomi uygulanan EIN tanılı hastaların izlem sonuçlarının retrospektif analizi

Mehmet Bayrak1, Hakan Ozan2 1Bursa Şehir Hastanesi, Jinekolojik Onkoloji Cerrahisi Kliniği, Bursa 2Bursa Uludağ Üniversitesi, Jinekolojik Onkoloji Cerrahisi Bilim Dalı, Bursa

AMAÇ: Jinekolojik malignite tanılı hastalarda laparoskopik cerrahi modalitelerinin kullanımı tartışma konusu olmaya devam etmektedir. Endometrial İntraepitelyal Neoplazi (EIN) endometriumun prekanseröz lezyonların klasifikasyonunda güncel olarak kullanılan sınıflandırma yöntemidir. EIN tanısıyla opere edilen hastalarda eş zamanlı endometrium kanseri sıklıkla ortaya çıkmaktadır. EIN tanısıyla laparoskopik histerektomi uyguladığımız hastaların cerrahi komplikasyonlarını, lenf nodu disseksiyonu gereksinim oranlarını ve 3 yıllık izlemde nüks oranlarını saptamayı amaçladık.

YÖNTEM: Eylül 2016 - Eylül 2019 tarihleri arasında Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Jinekolojik Onkoloji bilim dalında EIN tanısıyla laparoskopik histerektomi uygulanan hastaların tedavi ve takip sonuçları retrospektif olarak analiz edildi.

BULGULAR: Çalışma periyodu boyunca 27 hastaya EIN tanısıyla laparoskopik histerektomi uygulandı. Hastaların ortalama yaşı 50 yıl (32-74) olarak saptandı. Gravida ve Pariteleri benzer ortanca değerlerinde 2 (0-5) olarak izlendi. Laparoskopik histerektomi gerçekleştiği dönemde hastaların %51.9’u (n=14) post-menopoz, %48.1’i (n=13) pre-menopoz dönemde idi. Beş hastada histerektomi ve bilateral salpenjektomi, 22 hastada ise histerektomi ve bilateral salpengooferektomi uygulandı. İki hastada laparotomiye konversiyon oldu. Üç hastada frozen inceleme sonucu 2cm üzerinde tümör boyutu olan Endometrioid tip kanser saptandığı için laparatomi ile pelvik ve paraortik lenf nodu disseksiyonu gerçekleştirildi. Permanent patoloji sonuçları değerlendirildiğinde hastaların %59.3’ünde (n=16) final patoloji sonucu ile EIN ile uyumlu olarak saptandı, hastaların %29.6’sında (n=8) ise endometrium kanseri saptandı. Premenopozal hasta grubunda endometrium kanseri oranı %23, postmenopozal hasta grubunda endometrium kanseri oranı %35.7 olarak saptandı, aralarında istatistiksel anlamlı fark saptanmadı (p=0.385). Hastaların takiplerinde adjuvan kemoterapi veya radyoterapi uygulanmadı. Hastaların takip sürecinde hiçbir hastada nüks saptanmadı.

SONUÇ: EIN tanısı ile laparoskopik histerektomi uygulanan hastaların hiçbirinde ciddi morbidite ve mortalite gerçekleşmedi. İzlemlerinde endometrium kanseri nüksü meydana gelmedi. EIN tanılı hastalarda laparoskopik histerektomi güvenle uygulanabilir. Anahtar Kelimeler: Endometrial intraepitelyal neoplazi, laparoskopik histerektomi, Endometrium kanseri Hastaların demografik karakteristikleriYaş (yıl,ortalama, min-max) 50 (21-70)Gravida (median, min-max) 2 (0-5)Parite (median, min-max) 2 (0-5)Menopozal durumPremenopoz 13 (%48.1)Postmenopoz 14 (%51.9)

Cerrahi operasyon sonuçlarıYapılan Cerrahi girişim n (%)LTH + BS 5 (% 18.5)LTH + BSO 22 (%81.5)Lenf nodu dissesksiyonu 3 (%11.1)Nihai Patoloji Sonuçları n (%)EIN 16 (%59.3)Endometrium Ca 8 (%29.6)Malignite yok 3 (%11.1)Senkron insidental Granüloza hücreli over tümörü 2 (%7.4)

LTH: Laparoskopik total histerektomi BSO: Bilateral Salpengooferektomi BS: Bilateral salpenjektomi

Page 25: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

25

SS-11Gebelerin kombine ve dörtlü tarama testlerine bakış açısı ve bilgi düzeyleriTalip Karaçor Department of Obstetrics and Gynecology, Adiyaman University, Adıyaman, Turkey.

Amaç: Kadın doğum polikliniklerinde kombine ve dörtlü tarama testleri çok sık yapılmaktadır. Bu testin amacı ve etkinliği birçok gebe tarafından bilinmeden istenmektedir. Bu çalışmamızda kombine test veya dörtlü tarama test istenen gebelerin, bu testler hakkındaki bilgi düzeyini ve bakış açısını ölçmek.

Materyal-metod: Çalışmamız Adıyaman Üniversitesi Kadın Doğum Kliniğinde yapıldı. Haziran 2019- Aralık 2019 tarihleri arasında kadın doğum polikliniğine başvuran kombine veya dörtlü tarama testlerinden birini yaptırmak isteyen gebelerden seçildi. Kadın doğum polikliniğimize başvuran gebelere gebelik haftasına uygun tarama testi, gebenin testi yaptırmak isteyip istememesine göre yapılır. Çalışmaya ilk gebeliği veya tarama testi haftasına ulaşan ilk gebeliği olan gebeler dahil edildi. Sağlık çalışanları, okur yazar olmayan gebeler ve yardımcı üreme tedavisi ile gebeliği oluşan gebeler dahil edilmedi. Gebelik haftaları ilk trimester muayenesinde Crown rumpt leng (CRL) ölçülerek, ikinci trimester muayenesinde bipariatel diameter (BPD) ölçülerek yapıldı. Gebelere uygulanan tarama testi hakkında bilgi düzeyini ölçen sorular soruldu. Gebelere sorulan sorular tarafımızca oluşturuldu. Gebelere sorulan sorular anket halinde eklendi.

Bulgular: Çalışmaya toplam 564 gebe katıldı. Gebelerin 394’ü ilk trimester, 170’i üçüncü trimester gebe idi. Tarama testi yaptıran ve anketimize katılan gebelerden 42 (%7.4) gebe tarama testi hakkında bir yazı okuduğunu, 68 (%12) gebe tarama testin nasıl yapıldığını, 44 (%7.8) gebe tarama testinin hangi haftalarda yapıldığını, 23 (%4) gebe tarama testleri ile hangi hastalıkların veya anormalilerin araştırıldığını biliyordu. Gebelere tarama testlerinin sonuçları hakkında sorulan sorulara, 98 (%17.3) gebe tarama testinin kesin sonuç verdiğini, 14 (%2.5) gebe tarama testinin kesin sonuç vermediğini, 452 (%80) gebe ise bilmediğini belirtti. Tarama testleri ile tespit edilen anormalilerin düzeltilip düzeltilemeyeceği sorusuna 188 (%33) gebe bu anormal durumların düzeltilebileceğini, 118 (%21) gebe düzeltilemeyeceğini ve 258 (%46) gece bilmediğini belirtti. Tarama testi sonucu anormal çıktığında daha sonra yapılacak işlemi veya tetkikin ne olduğu biliyor musunuz sorusuna 55 (%9.7) gebe evet cevabını, 499 (%88) gebe hayır cevabını verdi. Anketin en önemli sorunda gebelere yapılan tetikler sonrasında anormal bir bebek tespit edildiğinde gebeliğin terminasyonunu kabul edip etmeyeceği sorusuna sadece 12 (%2.1) gebe evet cevabını, 492 (%87) gebe hayır cevabını ve 60 (%10.6) gebe ise kararsızım cevabını verdi. Gebelerin vermiş olduğu cevaplar Tablo 1 de özetlenmiştir.

Sonuç: Gebelikte yapılan kombine ve dörtlü tarama testlerinin büyük çoğunluğunun, gebeler tarafından anlaşılmadan ve amacına uygun olmayan şekilde istendiğini düşünüyoruz. Ailelerin bu tarama testlerinin, amacını ve kapsamını anlamadan yapılması sağlık çalışanları için iş gücü ve zaman kaybına sağlık kurumları için maddi kayba neden olduğu kanaatindeyiz.

Hastalara yapılan anket.Ad-soyad:Yaş:GPAYGebelik haftası:

1. Tarama testleri hakkında bir yazı okudunuz mu?Evet Hayır

2. Tarama testi nasıl yapılır biliyor musun?Evet Hayır

3. Tarama testleri gebeliğin hangi haftalarında yapılır, biliyor musun?Evet Hayır

4. Tarama testi yaptırmak zaruri midir?Evet Hayır Bilmiyorum

5. Tarama testinde bebekteki hangi özür durumları araştırılıyor biliyor musun?Evet Hayır

6. Tarama testi bebeğin sağlığı açısından kesin sonuç verir mi?Evet Hayır Bilmiyorum

Page 26: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

26

7. Test sonucunda bebekte tespit edilen anormal durumda düzeltilebilir mi?Evet Hayır Bilmiyorum

8. Test sonucu anormal geldiğinde bundan sonra yapılacak işlemi veya tetkiki biliyor musun?Evet Hayır

9. Bebekte anormal bir durum varlığında bebeğin terminasyonunu kabul eder misin?Evet Hayır Bilmiyorum Anahtar Kelimeler: Kombine test, dörtlü test, tarama testi, gebelik Tablo 1

Evet Hayır Bilmiyorum

Tarama testleri hakkında bir yazı okudunuz mu? 42(%7.4) 522(%92.6)

Tarama testi nasıl yapılır biliyor musun? 68(%12) 496(%88)

Tarama testleri gebeliğin hangi haftalarında yapılır, biliyor musun? 44(%7.8) 520(%92.2)

Tarama testinde bebekteki hangi özür durumları araştırılıyor biliyor mu-sun? 23(%4) 541(%96)

Tarama testi bebeğin sağlığı açısından kesin sonuç verir mi? 98(%17.3) 14(%2.5) 452(%80)

Test sonucunda bebekte tespit edilen anormal durumda düzeltilebilir mi? 188(%33) 118(%21) 258(%46)

Test sonucu anormal geldiğinde bundan sonra yapılacak işlemi veya tet-kiki biliyor musun? 55(%9.7) 499(%88)

Bebekte anormal bir durum varlığında bebeğin terminasyonunu kabul eder misin? 12(%2.1) 492(%87) 60(%10.6)

Gebelerin anket sorularına verdiği cevaplar.

Page 27: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

27

SS-12Postmenopozal dönemde uterin prolapsus tanısı ile vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçlarıSelçuk Kaplan, Mehmet Bülbül Adıyaman Üniversitesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı,Adıyaman

GİRİŞ-AMAÇ: Uterin prolapsus; uterusun vajinanın ötesine doğru ligamentlerin ve fasyal yapıların yetmezliği sonucu herniyasyonudur. Pelvik organların proplapsusuna neden olan birçok risk faktörü mevcuttur. Artan vajinal doğum sayısı, makrozomi, uzamış vajinal doğum, epizyotomi uzunluğu, epizyotomi sırasında anal sfinkter yaralanması, epidural analjezi, doğumda forseps kullanımı, oksitosin ile indüklenmiş normal doğum, obezite (BMI(body mass index)>30) ve menopoza girmiş olmak bilinen risk faktörleridir. Tedavi yöntemi cerrahi olmakla birlikte; olguların yaşına ve uterin prolapsusun derecesine göre değişmekte olup, eşlik eden sistosel ve rektosel varlığı seçilecek cerrahiyi etkilemektedir. Bu çalışmadaki amacımız; merkezimizde uterin prolapsus nedeniyle vajinal histerektomi yapılan hastalarda gelişen komplikasyonları ve bu komplikasyonların gelişmesine neden olan faktörleri belirlemektir.

MATERYAL-METOD: Polikliğimize başvurarak, uterin prolapsus tanısı alan 41 hastaya bu sebeple yapılan vajinal histerektomi yapılan hastalar, yaş, parite, BMI, pelvik taban kuvveti, komorbid faktör varlığı ve postoperatif dönemde komplikasyon gelişimine göre sınıflandırılmış olup; hastaların yaş, parite, BMI, pelvik taban kuvveti, komorbid faktör varlığı ile komplikasyon gelişme riski arasındaki ilişki araştırılmıştır.Verilerin analizinde SPSS 22 programı kullanılmış ve Ki-kare testi, eta ilişki katsayısı, binary lojistik regresyon analizi kullanılmıştır. p<0,05 önemli olarak kabul edilmiştir.

SONUÇ: Hastaların yaşları 47 - 78 arasında değişmekte olup ortalama değeri 60,7 ±10,0 olarak ölçülmüştür. Hastaların %61’inde postoperatif dönemde komplikasyon gelişmedi. %14,6’sında sistosel, %7,3’ünde cuff prolapsusu, %7’sinde ise cuff enfeksiyonu gelişti. Parite ile komplikasyon gelişme olasılığı arasındaki ilişki Eta testi ile değerlendirildiğinde parite ile komplikasyon ilişkisine bakıldığında pozitif yönde orta düzey ilişki olduğu görülmektedir. BMI’ye göre komplikasyon oranlarına bakıldığında obez olan kadınlarda sistosel, cuff prolapsusu ve cuff enfeksiyonlarının anlamlı olarak daha yüksek olduğu bulunmuştur(p<0.001). Ek patoloji varlığına göre komplikasyon gelişimine bakıldığında diyabet hastalarında cuff enfeksiyonun anlamlı olarak fazla olduğu görülmüştür(p<0,003). Komplikasyon gelişme riskini tahmin etmek için oluşturulan lojistik regresyon analizinde, modele BMI, yaş, parite, ek patoloji varlığı dahil edilmiştir. Modele dahil edilen bağımsız değişkenlerden sadece BMI’ nın modele anlamlı katkı yaptığı bulunmuştur. BMI 30’un üstünde olan kadınlarda komplikasyon gelişme riski 80 kat artmaktadır. Model komplikasyon gelişimindeki değişimin %68’ini açıklamaktadır.

TARTIŞMA: Uterin prolapsus hastaların yaşam kalitesini ve günlük fiziksel aktivitesini önemli oranda etkileyen bir patolojik tanıdır. Postmenopozal dönemdeki hastaların tedavisinde kullanılan en etkili yöntemlerden biri vajinal histerektomidir. Vajinal histerektomi olan hastalarda komplikasyon olasılığını ve buna neden olan risk faktörlerini belirlemek oldukça önemlidir. Seçilecek tedavi yöntemini belirlerken bu faktörler göz önünde bulundurulmalıdır. Anahtar Kelimeler: Vajinal histerektomi,uterin prolapsus,obezite,parite

Page 28: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

28

BMI ile komplikasyon arasındaki ilişki

Ek patolojiye göre komplikasyon karşılaştırması

Komplikasyon için lojistik regresyon sonuçları

%95 C.I. for O.R.

B p O.R. Alt Sınır Üst Sınır

BMI 4.38 <0,001 8,50 10,16 637,63

SABİT -0,24 0,638 0,78

Komplikasyon gelişme riskinin tahmin etmek için oluşturulan lojistik regresyon analizi; modele BMI, yaş, parite, ek patoloji varlığı dahil edilmiştir.

Page 29: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

29

SS-13Serviksin premalign lezyonlarında PD-L1 ekspresyonunun önemi

Ceyda Sancaklı Usta1, Eren Altun2, Çağla Bahar Bülbül Hanedar1, Akın Usta1 1Balıkesir Üniversitesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı, Balıkesir 2Balıkesir Üniversitesi, Patoloji Ana Bilim Dalı, Balıkesir

Giriş: PD-L1 (Programlı hücre ölüm ligandı - CD274) geni T ve B lenfositleri gibi birçok hematopoetik ve non-hematopoetik hücrelerde eksprese olan immün inhibitör reseptör ligandı olarak bilinmektedir. Artmış PD-L1 ekspresyonu T hücreli lösemi, B hücreli lösemi ve mide kanseri gibi birçok kanser türünde tespit edilmiştir. Son yıllarda yapılan çalışmalar serviks kanseri olan hastalarda PD-L1 ekspresyonunun kanser progresyonu, metastaz ve yeni tedavi seçeneklerinin geliştirmesinde yol gösterici olabileceğini işaret etmektedir. Bu sebeple bu çalışmada servikal premalign ve malign lezyonlarda PD-L1 ekspresyonunu araştırmayı amaçladık.

Gereç ve yöntem: Servikal premalign lezyonu olan toplam 30 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların servikal biyopsi, leep operasyonu, konizasyon veya histerektomi örneklerinden alınan servikal doku örnekleri PD-L1 ile immunohistokimyasal olarak boyandı.

Sonuç: ASCUS, LSIL, HSIL ve servikal karsinom tanısı ile PD-L1 immunoreaktivitesi arasında istatistiksel olarak anlamlı fark tespit edildi (p< 0.005)

Tartışma: PD-L1 ekspresyonu premalign lezyonların progresyonunu tahmin etmede yol gösterici olabilir. Anahtar Kelimeler: PD-L1, serviks, CD274, HSIL, programlı hücre ölümü ligandı

Page 30: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

30

SS-14Tubal ektopik gebelikte tedavi yönetimi tedavi sonrası fertilite oranlarını etkiler mi?

Fatma Nurgül Taşgöz1, Muzaffer Temur2, Gülten Özgen1, Esra Kartal1 1Sağlık Bilimleri Üniversitesi Bursa Yüksek İhtisas Eğitim Araştırma Hastanesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği, Bursa 2Bursa Yıldırım Özel Doruk Hastanesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği, Bursa

Ektopik gebelik gelişmekte olan blastokistin uterin kavite endometriyumu dışında bir dokuya implante olması durumudur. En sık (%98) fallop tüpüne yerleşir. Ciddi maternal morbidite ve mortaliteye sebep olabilen ektopik gebeliğin insidansı %2 civarındadır. Ancak sıklığı artan ART uygulamaları ve artan PID’ye bağlı olarak her geçen gün artmaktadır. Günümüzde seri β-hCG ölçümleri ve yüksek çözünürlüklü ultrasonlar sayesinde erken tanı alabilmektedir. Tanı konulan hastalarda yönetim gebeliğin yerleşim yerine, gebelik haftasına, β-hCG değerine, hastanın vital fonksiyonlarına, hastanın fertilite isteğine ve kooperasyon düzeyine bağlı olarak değişmektedir. Tedavi seçenekleri bekle- gör yaklaşımı, metotreksat ile medikal tedavi ve cerrahi tedavidir. AMAÇ: Tubal ektopik gebelikte seçilen tedavi yaklaşımının tedavi sonrası gebe kalma oranlarının ve tedavi sonrası spontan konsepsiyona kadar geçen süre üzerine etkisinin değerlendirilmesi. MATERYAL-METOD: Bursa Yüksek İhtisas Eğitim Araştırma Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniğine Mayıs 2016- Ocak 2018 tarihleri arasında tubal ektopik gebelik tanısı ile tedavi edilen 282 olgunun verileri retrospektif olarak tarandı. Tedavisi esnasında bilateral tüp ligasyonu yapılan 13 hasta dışında kalan hastaların bir sonraki gebelik ile ilgili verileri kayıtlardan tarandı, sistemde kaydı bulunmayan hastalar telefon ile arandı, 10 hastaya ulaşılamadı. 43 hasta etkin bir korunma yöntemi seçmiş ve gebelik istemi yok idi. Hastalar uygulanan tedavi yöntemine göre bekle-gör tedavisi, metotreksat ile medikal tedavi ve cerrahi tedavi olarak üç gruba ayrıldı, 2 yıllık kümülatif gebelik oranları değerlendirildi. Normal dağılım göstermeyen parametrelerin değerlendirilmesinde Kruskal Wallis H testi kullanıldı. BULGULAR: 282 tubal ektopik gebelik olgusunun yaş ortalaması 29,44±5,1, gravida 2,36±1,23 ve parite 0,99±0,90 idi ve gruplar arasında fark izlenmedi. Gebelik beklentisi olan 216 hasta değerlendirildiğinde 13 hastaya bekle-gör tedavisi, 83 hastaya metotreksat tedavisi, 120 hastaya cerrahi tedavi uygulanmıştı. Tedavi sonrası gebe kalma oranları bekle-gör tedavisi grubunda %54, metotreksat tedavisi grubunda %51, cerrahi tedavi grubunda %45 olup kümülatif gebe kalma oranı %47,68 idi ve gruplar arasında gebe kalma oranları açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmadı (p=0,662). Ayrıca uygulanan cerrahi laparoskopi ya da laparotomi, tubaya yapılan girişim salpingostomi ya da salpenjektomi olması ya da konservatif tedavi uygulanması gelecekteki reprodüktif performansı anlamlı olarak etkilememektedir.(p=0,613)(Tablo 1) Ortalama interval 7,87±4,52 ay olup bekle-gör yaklaşımı uygulanan hastalarda metotreksat tedavisine ve cerrahi tedaviye göre anlamlı olarak kısa bulunmuştur..(p=0,007) (grafik 1) Uygulanan tedaviye göre takip eden gebeliğin akıbeti; abort, devam eden canlı gebelik, canlı doğum ya da ektopik gebelik olması açısından bir fark saptanmamıştır.(p>0,05) SONUÇ: Tubal ektopik gebelik tedavisinde uygulanan tedavi yöntemi fertilite prognozu açısından fark yaratmamaktadır. Gelecekteki reprodüktif performans ve tedavi seçenekleri hasta ile tartışılmalı ve tedavi hastaya yönelik olarak bireyselleştirilmelidir. Anahtar Kelimeler: ektopik gebelik, fertilite, tedavi yönetimi

Page 31: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

31

Grafik 1

Uygulanan tedavi ile tedavi sonrası gebelik oluşuncaya kadar geçen süre arasındaki ilişki Tablo 1

Tedavi N Gebe kalma oranları (%) p

Bekle-gör 13 54±0,519 0,613

Metotreksat 83 51±0,503 0,613

Cerrahi 120 45±0,500 0,613

l/s salpenjektomi 42 45±0,504 0,613

l/s salpingostomi 25 56±0,507 0,613

l/t salpenjektomi 44 39±0,493 0,613

l/t salpingostomi 9 44±0,527 0,613

Total 216 48±0,501 0,613

Uygulanan Tedavi Yöntemi ve Sonrasında Gebe Kalma Oranları

Page 32: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

32

SS-15Obstetrik doğum jelinin perineal yırtık ve yenidoğan apgar skorları üzerine etkisi

Gülşah Selvi Demirtaş1, Mehmet Can Nacar2 1Özel Park Hospital, Adıyaman 2Adıyaman Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum AD, Adıyaman

AMAÇ: İlk hedeflenen amaç, doğum evrelerindeki kısalmanın ve perineal-vajinal yırtıklardaki azalmanın incelenmesidir. İkincil hedeflenen amaç ise yenidoğan apgar skorları üzerine etkilerinin retrospektif değerlendirilmesidir.

MATERYAL-METOD: Hastalar obstetrik jel uygulanan ve uygulanmayan iki grup olacak şekilde planlanmıştır. 18-40 yaş ve 37-42 gebelik haftaları arası, vajinal doğum açısından herhangi bir risk faktörü içermeyen, tahmini doğum ağırlığı 2500-4500 gr, verteks prezentasyonda, tekiz gebeliği olan, nullipar ve multipar gebeler çalışmaya dahil edilmiştir. Öncelikle multipar ve nullipar olarak ayrıldıktan sonra her bir grup kendi içinde iki gruba ayrılmıştır. Grup A (doğum jeli kullanılmış olanlar) ve Grup B (doğum jeli kullanılmayanlar). Jel grubunda, doğumun aktif faz başlangıcı kabul edilen 4 cm ve üzeri servikal açıklık tespit edilen hastalarda her muayene esnasında doğuma kadar doğum jeli kullanılmıştır.

BULGULAR: Toplam 176 hasta değerlendirilmiştir. 68 primipar ve 108 multipar hasta mevcuttur. 88 hastada Gynotal kullanılmış ve 86 hasta kontrol grubunu oluşturmuştur. Her bir grup kendi içinde primipar ve multipar olarak iki gruba ayrılmıştır. Gruplar demografik, obstetrik ve neonatal parametreler açısından benzer özelliklere sahiptir. Çalışmamız doğum jelinin etkisini araştırmak amacı ile perineal ve vajinal yırtıklardaki azalma ve yenidoğan apgar skorları üzerine odaklanmıştır. Primipar ve multipar hastaların doğum mekaniği farklı olduğu için doğum jelinin her bir gruptaki etkileri ayrı ayrı değerlendirilmiştir. Çalışmamızda hem multipar hem de primipar grupta gynotal obstetric jel kullanımı perine yırtıklarını azaltmaktadır. Doğumu gerçekleştiren kişinin tecrübesi perine yırtıklarında çok önem arz etmektedir. Vajen yırtıkları üzerine ise jelin bir etkisi tespit edilmemiştir (Tablo 1). İkincil sonuç olarak değerlendirdiğimiz yenidoğan apgar skorları değerlendirildiğinde, herhangi bir fark saptanmamıştır (Tablo 2).

SONUÇ: Gynotal® obstetrik doğum jeli ile yapılan doğumlarda hem primipar hem de multipar hastalarda perine yırtıkları azalmakta ve doğumun ikinci evresi bebeğe herhangi bir yan etki olmadan kısalmaktadır. Anahtar Kelimeler: Doğum, obstetrik jel, perineal yırtık, yenidoğan apgar skoru Tablo 1

TABLO 1 GYNOTAL KULLANILAN PRİMİPAR HASTA GRUBU

KONTROL PRİMİPAR HASTA GRUBU P değeri

Perineal yırtık (+) 4 (%10,3) 16 (%55,2) 0,001

Perineal yırtık (+) 35 (%89,7) 13 (%44,8) 0,001GYNOTAL KULLANILAN MULTİPAR HASTA GRUBU

KONTROL MULTİPAR HASTA GRUBU P değeri

Perineal yırtık (+) 5 (%10,2) 29 (%50,9) 0,001Perineal yırtık yok 44 (%89,8) 28 (%49,1) 0,001

Tablo 2TABLO 2 GYNOTAL KULLANILAN PRİMİPAR HASTA GRUBU KONTROL PRİMİPAR HASTA GRUBU P değeriAPGAR SKORU 1. DAKİKA 8,05±0,6 8,3±1,2 NS

APGAR SKORU 5. DAKİKA 9,55±0,5 9,3±0,8 NS

GYNOTAL KULLANILAN MULTİPAR HASTA GRUBU KONTROL MULTİPAR HASTA GRUBU P değeriAPGAR SKORU 1. DAKİKA 8,1±0,3 8,2±1 NS

APGAR SKORU 5. DAKİKA 9,6±0,4 9,3±0,9 NS

Page 33: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

33

SS-16Vajinit ve üretrit patojenlerinin saptanmasında multiplex PCR testinin sonuçlarının değerlendirilmesiEser Ağar Gelişim Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu, Ameliyathane Hizmetleri Bölümü, İstanbul

AMAÇ: Bu çalışmanın amacı; kliniğimize başvuran, şüpheli cinsel ilişki yaşamış ancak asemptomatik ya da vajinit ve üretrit semptomları olan kadın hastalarda, patojenin tespiti için uygulanan multiplex PCR (multipleks polimeraz zincir reaksiyon) testinin sonuçlarının değerlendirilmesidir.

YÖNTEM: Kliniğimize Ağustos 2018-Ekim 2019 tarihleri arasında başvuran, vajinit ve üretrit tanısı alan ya da şüpheli cinsel ilişki yaşayan ancak asemptomatik olan 86 kadın hasta çalışmaya dahil edildi. Hastalar jinekolojik pozisyonda masaya alındı, vajinaya steril spekulum uygulandı. Üretradan ve vajinadan swap ile alınan örneklere multiplex PCR testi çalışılarak patojenler araştırıldı. Bu amaçla Bosphore STD Panel Bundle PCR Kiti kullanıldı. Kitin saptadığı etkenler; Chlamydia Trachomatis, Neisseria Gonorrhoeae, Mycoplasma Hominis, Mycoplasma Genitalium, Ureaplasma Urealyticum, Gardnerella Vaginalis, Trichomonas Vaginalis, Treponema Pallidum ve Ureaplasma Urealyticum, Herpes Simplex Tip 1, Herpes Simplex Tip 2’ydi.

BULGULAR: Hastaların hepsi kadın ve yaş ortalaması 33,4’dü. Toplam 86 hastanın %76,7’sinde (66/86) vajinal akıntı, kaşıntı, disüri, üretral akıntı şikayetleri mevcuttu.Hastaların %23,3’ü (20/86) asemptomatikti ve sadece şüpheli cinsel ilişkisi mevcuttu. Semptomatik olanların hastaların %81,8’inde (54/66) bir veya daha fazla patojen saptandı. Hastaların %18,2’sinin (12/66) şikayeti olmasına rağmen testin tespit edebildiği patojenlerden hiçbiri saptanamadı. Hastaların %11,1’ inde (6/54) Chlamydia Trachomatis, %25,9’ unda (14/54) Ureaplasma Urealytıcum, %55,5’ inde (30/54) Ureaplasma Parvum, %22,2’ sinde (12/54) Mycoplasma Hominis, %3,7’ sinde (2/54) Mycoplasma Genitalium, %11,1‘ inde (6/54) Neisseria Gonorrhoeae, %3,7’ sinde (2/54) Herpes Simpleks Tip 2, %88,8’ inde (48/54) Gardnerella Vaginalis saptandı. Trichomanis Vaginalis, Treponema Pallidum ve Herpes Simpleks Tip 1 hiçbir hastada saptanmadı. Şüpheli cinsel ilişkiye giren ancak asemptomatik olan 20 hastanın hepsinde en az bir patojen saptandı. Bu hastaların %50’sinde (10/20) Ureaplasma Parvum, %10’unda (2/20) Mycoplasma Hominis, %95’inde (19/20) Gardnerella Vaginalis saptandı.

SONUÇ: Multiplex PCR yöntemi ile, saptanması oldukça zor olan, cinsel yolla geçen ve üretrit ve vajinite neden olan patojenlerin tek bir sürüntü örneğiyle, kısa sürede saptanır hale gelmesi, tanıya yeni olanaklar ve fırsatlar sağlamıştır. Ayrıca duyarlılık ve özgüllüğü yüksek olan bu tanı metotlarının kullanılarak etkenlerin ayrımının yapılması, erken teşhis edilmesi ve akabinde tedavi edilmesi partner bulaşını önleme konusunda da büyük avantaj sağlamaktadır. Anahtar Kelimeler: multiplex PCR, vajinit, üretrit, cinsel yolla bulaşan hastalıklar, Saptanan Patojenlerin Sayısal Dağılımı

Grafikte multiplex PCR testi sonucunda saptanan patojenlerin sayısal dağılımı yer almaktadır.

Page 34: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

34

SS-17Tersiyer bir merkezde abortus imminens anamnezli gebeliklerin prognozuMehmet Can Nacar Adıyaman Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum AD, Adıyaman

Amaç: İlk trimesterde abortus imminens (AI) tanısı konulan ve medikal tedavi alması gereken gebeliklerin progno-zunu incelemek.

Materyal-Metod: Ekim 2018- Ocak 2020 tarihleri arasındaki dönemde poliklinik başvurusu olan ve hospitalize edilen ilk trimester gebelik döneminde kanama ile başvuran 105 gebe ve abortus tehditi bulunmayan 105 gebe hastane kayıtlarından retrospektif olarak tarandı. Abortus imminens tanısı bulunan gebeler de kendi içinde yüksek (n:25) ve düşük risk (n:80) olarak iki gruba ayrıldı. Kontrol grubu random olarak seçildi. Ulaşılan gebelik haftası ve olumsuz gebelik sonuçları tespit edildi.

Bulgular: Abortus imminens tanısı alan hastaların %14’ü abort etti. Kontrol grubu ile kıyaslandığında çalışma gru-bunda preterm doğum daha fazla görüldü [ 2 (%1,9) vs 8 (%7,6) sırasıyla). En sık görülen preterm doğum 34-37 haftalar arasında izlendi. AI grubunda preterm doğum, preterm prematur membran rüptürü (PPROM), sezaryen doğum (C / S), doğum sonrası uterin atoni ve yenidoğan yoğun bakım ünitesi (NICU) oranları kontrol grubuna göre anlamlı olarak yüksekti. Gestasyonel diabetes mellitus, PPROM, ölü doğum, düşük APGAR skorları yüksek riskli hastalarda, düşük risk grubu hastalar ve kontrol grubuna göre daha sık görüldü. Ayrıca, yüksek risk grubunda erken doğum, atoni ve NICU ihtiyacı düşük riskli gruba göre daha fazla artmıştır. Gestasyonel hipertansiyon / preeklampsi, oligo / polihidramniyoz, intrauterin gelişme geriliği, plasenta previa, plasenta anormalliği, koryoamniyonit, konjenital anormallikler, plasental dekolman gruplar arasında farklı değildi.

Sonuç: AI öyküsü olan, özellikle yüksek risk faktörleri olan hastalar, olumsuz obstetrik ve yenidoğan sonuçlarına sahip olabilir. Bu nedenle doğum öncesi takipleri bu komplikasyonların erken belirtileri ve semptomları için dikkatli bir şekilde yapılmalıdır.

Anahtar kelimeler: Abortus imminens, ilk trimester kanaması, obstetrik sonuçlar, yenidoğan sonuçları

Risk factors High-risk group (n = 25)

Habitual abortus history 15 (%60)

Multiple pregnancy

Twin

Triplet

3 (%12)

2 (%8)

1 (%4)

IVF 2 (%8)

Uterine abnormality 1 (%4)

Myoma uteri 3 (%12)

Cervical shortness 1 (%4)

Page 35: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

35

Çalışma grubu

n:105

Kontrol grubu

n:105

P value

Abortus n % 15 (%14) 6 (%5,7) 0.03*

Preterm doğum n % 8 (%7,6) 2 (%1,9) 0.001*

PPROM n % 4 (%3,8) 1 (%0,9) 0.002*

CS n % 12 (%11,4) 4 (%3,8) 0.12

Atoni n % 3 (%2,8) 1 (%0,9) 0.004*

NICU oranı n % 7 (%6,6) 2 (%1,9) 0.04*

Yüksek risk grup

(n = 25)

Düşük risk grup (n = 80) Kontrol grubu

(n = 105)

p value*

Hyperten-sion

Diabetes mellitus

4 (%16)

3 (%12)

6 (%7.5)

5 (%6.3)

9 (%8.5)

6 (%5.7)

0.326

Oligohy-dramnios Polyhy-dramnios

3 (%12)

1 (%4)

4 (%5)

3 (%3.8)

6 (%5.7)

3 (%2.8)

0.752

Postterm labour

2 (%8) 3 (%3.8) 8 (%7.6) 0.84

Membrane rupture

5 (%20) 2 (%2.5) 2 (%2.5) 0.006*

IUGR Placenta previa

5 (%20)

1 (%4)

4 (%5)

1 (%1.3)

8 (%10)

2 (%2.5)

0.132

0.605

Placental detach-ment Cho-rioamnio-nitis

1 (%4)

2 (%8)

1 (%1.3)

1 (%1.3)(

1 (%1.25)

1 (%1.25)

0.214

0.24

Intrauter-ine exitus Congenital abnormal-ity

2 (%8)

-

1 (%1.3)

1 (%1.3)

-

1 (%1.25)

0.003*

0.321

Page 36: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

36

SS-18Geç Adölesan (15-19 yaş) ve İleri Maternal Yaş(≥40) Gebeliklerin Maternal ve Fetal Sonuçların Değerlendirilmesi

Adil Barut1, Aslıhan Ergül2 1Avcılar Murat Kölük Devlet Hastanesi, Kadın Doğum Bölümü,İstanbul 2Esenler Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesi, Kadın Doğum Bölümü, İstanbul

GİRİŞ-AMAÇ: Son yıllarda geç adölesan(<19) ve ileri yaş maternal yaş(≥40) gebelikler artmış ve önemli bir sosyal konu halini almıştır. Bu gebeliklerin maternal ve perinatal sonuçları konusunda tartışmalı sonuçlar mevcuttur. Bu çalışma Esenler Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesi’nde geç adölesan(15-19 yaş) gebe ile 40 yaş ve üstü ileri maternal yaş grubunda gerçekleşen doğumları kıyaslayarak maternal ve fetal sonuçları gözden geçirmeyi amaçladık.

YÖNTEM: Bu çalışma 2014 ile Şubat 2018 tarihleri arasında Esenler Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesi’nde doğum yapmış 202’nin geç adölesan gebe(15-19 yaş) ve 255’ün ise ileri maternal yaş(≥40) hastalar olmak üzere toplam 457 hastaya retrospektif olarak incelendi. Hastalar 15-19 yaş arası ve 40 yaş üstü olmak üzere 2 gruba ayrıldı. Grupların doğum haftaları, doğum yöntemi, yeni doğan apgarları, kiloları, maternal doğum öncesi hemoglobin ve wbc parametleri kıyaslandı.Araştırma verilerinin değerlendirilmesinde Statistical Package for Social Sciences (SPSS) Mac version 21 (SPSS Inc. Chicago, IL, USA) yazılım programı kullanıldı. Tanımlayıcı istatistikler, kategorik değişkenler için sayı ve yüzdeler, sayısal değişkenler için ortalama, standart sapma ve ortanca olarak sunuldu. Homojenite levene testine göre yapıldı ve p> 0,05 homojen olarak değerlendirildi. Sürekli değişkenlerin dağılımının normale yakın dağılıp dağılmadığı Shapiro-Wilk normalite testi ile p> 0,05 normal dağılım olduğu, 0,05>p ise normal dağılmadığı olarak değerlendirildi. Sayısal değişkenler için ikili bağımsız grup karşılaştırmalarında normal dağılım sağlandığı durumlarda independent samples t testi kullanıldı.Kategorik değişkenler için ki kare testi kullanıldı. İstatistiksel anlamlılık düzeyi %95 güven aralığında ve p değerinin 0,05’ten küçük olması anlamlı kabul edildi.

BULGULAR: geç adölesan doğum gerçekleştirmiş hastalarımızın doğum esnasındaki yaş ortalaması 117,02 ±1,21, ileri maternal yaş grubunda ise 41,60 ±1,78’dir. Ortalama gebelik haftaları geç adölesan doğum yapan hastalarda 38,20±5,8 iken, ileri maternal yaş grubunda 39,30±4,7 idi. Geç adölesan gebelerin gebelik sayıları 0 ile 4 arasında olup ortanca 1, ileri maternal yaş grubunda ise 0 ile 11 arasında olup ortanca 2 idi. Geç adölesan gebelerde doğum öncesi hgb 11,22±1,60 iken ileri maternal yaş grubunda ise 11,10±1,51 idi. Geç adölesan gebelerde doğum öncesi wbc 15,60±4,42 iken ileri maternal yaş grubunda ise 14,51±4,38 idi.Yeni doğan apgar skorları geç adölesan gebelerde 1. ve 5. Dakika 8,92±1,1ve 9,88±0,99 iken ileri maternal yaşta ise 8,88+0,81 ve 9,94±0,72 idi.Yenidoğan doğum kiloları geç adölesan gebelerin 3080±612 iken ileri maternal grubunda ise 3326±582 idi.Yenidoğan doğum boyları geç adölesan gebelerin 50±2,7 iken ileri maternal grubunda ise 50±2,5 idi. İleri maternal yaş grubundaki yeni doğan ortalama kiloları, geç adölesan gruba göre daha fazla ve istatiksel olarak anlamlıydı(p<0,01).İleri maternal yaş grubunda makrozomi(>4000), gec adölesan grubunda ise düşük doğum ağırlığı(2500 gr>)daha fazla ve istatiksel olarak anlamlıydı(p<0,01). Geç adölesan maternal yaş grubunda doğum öncesi ortama wbc değeri ileri maternal yaş grubuna göre daha yüksek ve istatiksel olarak anlamlıydı(p<0,05). Yenidoğan apgar skorları, doğum haftaları, primarlarda sezaryen doğum yöntemi, doğum, primiparlarda müdahaleli doğum, öncesi hgb değerleri gruplar arasında istatiksel olarak anlamlı fark yoktu(p>0,05).

SONUÇ: Adölesan gebeliklerde düşük doğum ağırlığı, ileri maternal yaş grubunda ise makrozomi gibi fetal ve maternal komplikasyonları arttırmaktadır. İleri maternal yaş daha 35 yaş ave altı yaşlarda gebe kalmaları sağlamalı ve geç adölesan gebeliklerin ise önlenmesi için çalışmalar yapılmalı, gebelik sonuçlarının düzeltilmesi için sosyal destek, eğitim ve düzenli takip yapılmalıdır. Anahtar Kelimeler: geç adölesan gebelik, ileri maternal yas, komplikasyonlar Bulgular

parametreler Geç Adölesan ortalama±sd İleri Maternal Yaş ortalama±sd P

Gebelik Haftası 38,20±5,8 39,30±4,7 P>0,05Hgb 11,22±1,60 11,10±1,51 P>0,05Wbc 15,60±4,42 14,51±4,38 p<0,05Yenidoğan Apgar 1.dakika 8,92±1,1 8,88+0,81 P>0,05Yenidoğan Apgar 5.dakika 9,88±0,99 9,94±0,72 P>0,05Yeni Doğan Ağırlığı(gr) 3080±612 3326±582 p<0,01Yeni Doğan Boyu 50±2,7 50±2,5 P>0,05

Page 37: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

37

SS-19Aktif ve Pasif Sigara Maruziyetinin Neonatal Sonuçlar Üzerine EtkisiEsra Kartal, Gülnur Tanrıverdi, Burcu Dinçgez Çakmak, Seden Tülek, Elif Canseven Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Bursa Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği, Bursa

AMAÇ: Sigara kullanımının (aktif içicilik) ve sigara dumanına maruziyetin (pasif kullanım) fetal morbidite ve olumsuz gebelik sonuçları ile ilişkili olduğu bilinmektedir. Literatürde sigara kullanımının perinatal ölüm, düşük doğum ağırlığı, intrauterin gelişme geriliği, abortus, preterm doğum, fetal distres, plasental ve konjenital anomaliler, ani bebek ölümü sendromu, emzirme bozuklukları ve gelecek yaşamdaki kognitif, davranış ve solunum problemleri ile ilişkili olduğu gösterilmiştir. Sigaranın perinatal sonuçlara etki mekanizması tam olarak aydınlatılamamış olsa da, nikotinin vazokonstrüktif etkisinin azalmış uteroplasental kan akımına sebep olması temel mekanizma olarak düşünülmektedir. Ayrıca nikotin fetal kalp hızını azaltmakta ve ortalama arteriyel basıncı arttırmaktadır. Bir diğer mekanizma ise nikotinin büyüme hormonu, insülin benzeri büyüme hormonu ve leptin üzerine olan inhibitör etkisidir. Tüm bunlara ek olarak sigaradaki karbonmonoksitin de plasentadan geçerek karboksihemoglobine dönüştüğü ve fetal hipoksiye neden olduğu bilinmektedir. Biz, bu çalışmada aktif ve pasif sigara maruziyetinin fetal umbilikal kord kan gazı ve perinatal sonuçlar üzerine etkisini incelemeyi amaçladık.

YÖNTEM: Çalışmaya Aralık 2019 ve Ocak 2020 tarihleri arasında kliniğimizde doğum yapan 73 hasta dahil edildi. Çalışmaya alınan hastalar sigara kullanma alışkanlıkları açısından sorgulanarak 3 gruba ayrıldı: sigara kullanmayan (n=36), aktif içici (günde minimum 1 sigara kullanımı) (n=11), pasif içici (beraber yaşayanların evde günde 10 adetten fazla sigara kullanımı) (n=26). Hastaların yaşı, gebelik haftası, doğum şekli, doğum ağırlığı, yenidoğanın baş çevresi, boyu, kan gazı parametreleri, yenidoğan yoğun bakım ünitesi ihtiyacı ve sigara kullanma alışkanlıkları kaydedildi.

BULGULAR: Çalışma grubunun perinatal sonuçları tabloda gösterilmiştir. Üç grup arasında maternal yaş, doğumdaki gebelik haftası, sezaryen oranı, yenidoğan baş çevresi ve boyu, pCO2, laktat, baz açığı, pH ve cHCO3 seviyeleri açısından anlamlı fark saptanmadı (p>0.05). Ayrıca aktif ve pasif sigara içicilik grupları arasında sigara kullanım süresi ve dozu açısından anlamlı fark tespit edilmedi. Doğum ağırlığı, aktif sigara kullanıcılarında daha belirgin olmak üzere (p=0.012) sigara kullanan grupta kullanmayanlara oranla istatistiksel anlamlı olarak daha düşüktü (p=0.032). Oksijen basıncı ve satürasyonu da sigara kullananlarda kullanmayanlara oranla daha düşük olmakla birlikte (p=0.036 ve p=0.027) aktif ve pasif gruplar arasında anlamlı fark saptanmadı (p=0.566 ve 0.772). Yenidoğan yoğun bakım ünitesi ihtiyacı (p=0.023) ve fetal kan gazındaki karboksihemoglobin seviyeleri (p=0.004) sigara kullananlarda anlamlı olarak yüksekti. Yenidoğan yoğun bakım ünitesi ihtiyacı istatistiksel olarak aktif sigara kullanan grupta pasif gruba göre daha yüksek iken, karboksihemoglobin seviyeleri iki grup arasında benzerdi.

SONUÇ: Çalışmamızın sonucu hem aktif hem de pasif sigara kullanımının düşük doğum ağırlığı, azalmış oksijen basıncı ve satürasyonu ile ilişkili olduğunu göstermiştir. Ayrıca, bunlar artmış yenidoğan yoğun bakım ünitesi kabulü ve fetal kan gazında artmış karboksihemoglobin seviyeleri ile ilişkilidir. Çalışmamız kısıtlı olgu sayısına sahip olduğundan, bu hastalarda olumsuz gebelik sonuçlarının değerlendirilmesi için daha geniş olgu sayılı çalışmalara ihtiyaç vardır. Anahtar Kelimeler: sigara, neonatal sonuçlar, pasif sigara kullanımı

Page 38: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

38

Çalışma grubunun özellikleri

Sigara kullanmayan (n=36)

Aktif sigara içenler (n=11)

Pasif sigara kullanımı (n=26) p

Maternal yaş (yıl) 28.7±6.13 28.54±4.9 27.5±6.02 0.519

Gebelik haftası (hafta) 38.5± 0.97 38.18± 1.07 38.23 ± 2.45 0.766

Sezaryen oranı (n,%) 12 (33.3%) 4 (36.4%) 9 (34.6%) 0.587

Doğum ağırlığı (gram) 3488.3± 398.5 3017.27± 562.60 3104.23± 406.18 0.032

Yenidoğan baş çevresi (cm) 35.38± 1.22 34.72 ± 1.27 35.23± 1.86 0.439

Yenidoğan boyu (cm) 51.22± 1.53 50.26± 1.82 50.18± 1.89 0.690

Yenidoğan yoğun bakım ünitesi kabul oranı (n,%) 2 (5.6%) 2 (9.1%) 2 (7.7%) 0.023

pcO2 (mmHg) 40.8± 8.7 39.8± 9.1 39.1± 9.4 0.512

pO2 (mmHg) 43.5± 19.9 38.4± 18.4 40.7± 21.4 0.036

sO2 (%) 84.2± 18.9 66.4± 32.7 71.2± 27.1 0.027

CoHb (%) 0.72 ± 0.78 1.7± 1.13 0.98± 0.69 0.004

Laktat (mmol/L) 3.1± 1.1 3.8± 1.3 3.4± 1.4 0.451

Baz açığı (mmol/L) -1.1±0.7 -1.9±0.9 - 1.5±0.6 0.457

HCO3 (mmol/L) 22.06±1.4 21.4±1.3 21.89±1.1 0.179

pH 7.32±0.08 7.31±0.07 7.31±0.08 0.128

Sigara kullanım süresi (yıl) 9.09± 3.5 8.7±5.2 0.655

Sigara dozu (n) 11.18± 5.1 14.45±6.7 0.103

Page 39: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

39

SS-20Primipar Adölesan(<19) ve Primipar 19-35 yaş arası Gebeliklerin Maternal ve Fetal Sonuçların DeğerlendirilmesiAdil Barut Avcılar Murat Kölük Devlet Hastanesi, Kadın Doğum Bölümü, İstanbul

Giriş ve AMAÇ: Günümüzde hala adölesan gebelikler önemli bir sosyal bir sorun olarak devam etmektedir. Bu gebeliklerin maternal ve perinatal sonuçları konusunda tartışmalı sonuçlar mevcuttur. Bu çalışma Esenler Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesi’nde adölesan(<19 yaş) gebe ile 19-35 yaş grubunda gerçekleşen primer doğumları kıyaslayarak maternal ve fetal sonuçları gözden geçirmeyi amaçladık.

YÖNTEM: Bu çalışma 2014 ile Şubat 2018 tarihleri arasında Esenler Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesi’nde doğum yapmış 519 adölesan gebe ve 2210 ise 19-35 maternal yaştaki hastalar olmak üzere toplam 2729 primipar gebe retrospektif olarak incelendi. Hastalar 19 yaş altı ve 19-35 yaş arası olmak üzere 2 gruba ayrıldı. Grupların doğum haftaları, doğum yöntemi, yeni doğan apgarları, kiloları, boyu ve baş çevresi kıyaslandı.Araştırma verilerinin değerlendirilmesinde Statistical Package for Social Sciences (SPSS) Mac version 21 (SPSS Inc. Chicago, IL, USA) yazılım programı kullanıldı. Tanımlayıcı istatistikler, kategorik değişkenler için sayı ve yüzdeler, sayısal değişkenler için ortalama ve standart sapma olarak sunuldu. Homojenite levene testine göre yapıldı ve p> 0,05 homojen olarak değerlendirildi. Sürekli değişkenlerin dağılımının normale yakın dağılıp dağılmadığı Shapiro-Wilk normalite testi ile p> 0,05 normal dağılım olduğu, 0,05>p ise normal dağılmadığı olarak değerlendirildi. Sayısal değişkenler için ikili bağımsız grup karşılaştırmalarında normal dağılım sağlandığı durumlarda independent samples t testi kullanıldı.Kategorik değişkenler için ki kare testi kullanıldı. İstatistiksel anlamlılık düzeyi %95 güven aralığında ve p değerinin 0,05’ten küçük olması anlamlı kabul edildi.

BULGULAR: 19-35 yaş grubundaki yeni doğan ortalama kiloları, makrozomi(>4000 gr) ve baş çevresi, adölesan gruba göre daha fazla ve istatiksel olarak anlamlıydı(p<0,01).Adölesan gebelerde sezaryen doğum orani 19-35 yaş gruba göre daha fazla idi ve bu fark istatiksel olarak anlamlıydı(p<0,01).

Yenidoğan apgar skorları, ortalama doğum haftası, yeni doğan boyu,düşük doğum ağırlığı, preterm doğum, miad aşımı,normal doğum ağırlığı, müdahaleli doğum gruplar arasında istatiksel olarak anlamlı fark yoktu(p>0,05).

Sonuç: Adölesan primipar gebeliklerde sezaryen oranı, daha düşük doğum ağırlığı, daha düşük baş çevresi, 19-35 yaş grubunda ise makrozomi gibi fetal ve maternal komplikasyonları arttırmaktadır. adölesan gebeliklerin önlenmesi için çalışmalar yapılmalı

Anahtar Kelimeler: adölesan gebelik, primipar, doğum Maternal Yaş ve Yenidoğan Bulguları

Parametreler Adölesan ortalama±ss

19-35 Yaş ortalama±ss P Değeri

Yaş(yıl) 16,98 ±1,08 23,66±3,86 0,001**

Doğum Haftası 39,80±1,36 39,72±1,11 0,138

Doğum Kilosu(gr) 3119,88±451,82 3202,37±45,56 0,001**

Doğum Boyu(cm) 50,17±2,30 50,35±2,33 0,098

Baş Çevresi(cm) 33,96±1.46 34,17±1,34 0,001**

Apgar 1.Dakika 8,89±0,74 8,91±0,62 0,510

Apgar 5.Dakika 9,91±0,69 9,92±0,53 0,673

Bağımsız T Testi ss:standart sapma **p<0,01

Page 40: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

40

Yenidoğan Doğum Ağırlığı, Şekli ve Zamanı

Parametreler Genel %(N)

Adölesan %(N)

19-35 yaş %(N) P Değeri

Düşük ağırlıklı Doğum %5,5(149) %6,7(35) %5,2(114) p>0,05

Normal Ağırlıklı Doğum %91,4(2493) %91,7(476) %91,3(2017) p>0,05

Makrozomi %3,2(87) %1,5(8) %3,6(79 0,025*

Preterm Doğum %3,1(85) %2,3(12) %3,3(73) 0,492

Miad %96,4(2632) %97,3(505) %96,2(2127) 0,492

miad Aşımı %0,4(12) %0,4(2) %0,5(10) 0,492

Müdahaleli Doğum %3,7(100) %2,9(15) %3,8(85) p>0,05

Normal %64(1747) %77,8(404) %60,8(1343) 0,001

Sezaryen %32,3(882) %19,3(100) %35,4(782) 0,001

Bağımsız T Testi, Ki-Kare Testi *p<0,05 **p<0,01

Page 41: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

41

SS-21Gebelik ve Over torsiyonuna minimal invaziv yaklaşım: Kliniğimizin 15 yıllık verisiAdnan Orhan Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı, Bursa

GİRİŞ: Gebelikte torsiyon nadir görülmekle birlikte çeşitli kaynaklarda veriler farklılık göstermektedir. Özellikle birinci trimester de daha sık izlenen gebelikte torsiyon aslında gebeliğin tün trimester lerini etkileyebilir. Sıklıkla korpus luteum ve basit kistler daha sıklıla torsiyone olmaya eğilimli iken deroid kistler de hiç azımsanmayacak ölçüde gebelikte torsiyone olabilirler. Gebeliğin birinci ve ikinci trimesterinde torsiyon olgusu saptandığında laparoskopi minimal invaziv jinekoloji perspektifinde altın standart olarak kabul edilebilir. Biz bu çalışmamızda kliniğimizde takip edilen gebelerin 15 yıllık süre içierisinde gebelik esnasındaki torsiyon verilerini retrospeltif olarak analiz etmeyi amaçladık.

YÖNTEM: Hastan kayıt sistemi ve doğum defteri kayıtlarında retrospektif olarak ulaşılabilinen 15 yıl boyunca tüm gebeliklerimiz, doğum yapan gebeler tarandı. Bu hastalar içerisinde gebeliğinde over torsiyonu nedeni ile kliniğimizde interne edilen ve operasyonu planlanan gebeler kaydedildi. Yılda yapılan ortalama doğum sayısı ve yıl başına kaydedilen over torsiyonu ve gebelik sayıları derlendi. Gebelik ve torsiyon olgularının hangi trimesterde oldukları, ne tür bir operasyon yapıldığı, patoloji sonuçları ve gebelerin operasyon sonrası gebelik akıetleri hakkındaki bilgiler toplandı. Lapratomi ve laparoskopi trendimiz yıllara göre ve trimesterlere göre hesaplandı.

BULGULAR: 15 yıl içerisinde kliniğimizde toplamda 12345 gebe doğum yaptı. Bu gebeliklerden toplamda 48 gebede torsiyon saptandı. Bu gebelerin 22’si ne abdominal olarak detorsiyon, 26’sına ise laparoskopik olarak detorsiyon uygulandı. Hastaların 12’sinde torsiyonu açıklayacak herhangi bir kitle yoktu Bu hastalarda torsiyon bir taraf over ve tubanın kendi etrafında tam tur olarak dönmesi ile meydana gelmişti. Geriye kalan 36 hastada bir kiste bağlı torsiyon meydana gelmişti. Patoloji sonuçları değerlendirildiğinde bu hastaların 13’ünde korpus luteuma bağlı bir kist, 11’inde basit over kisti 12’sinde ise bir dermoid kiste bağlı olarak torsiyon oluşmuştu. Gebelik trimesterlerine göre bakıldığında hastaların 20’inde birinci trimesterde, 17’unda ikinci trimesterde, 11’inde ise üçüncü trimesterde torsiyon saptandı. Laparoskopik operasyon yapılma trendine bakıldığında hastaların birinci ve ikinci trimesterlerinde laparoskopi oranları üçüncü trimesteri göre belirgin olarak fazlaydı. Birinci trimesterde hastaların 13’üne (10/20) laparoskopi, ikinci trimesterde 13’üne (13/17) laparoskopi uygulanmıştı.

SONUÇLAR: Gebelikte over torsiyonu yaklaşık %0.2-1 oranında görünmekle birlikte akut batın etyolojisinde zorlayıcı br tanıdır. Bu hastaların preoperatfi değerlendirmesi dikkatli yapılmalıdır. Apandisit tanısı ekarte edildikten sonra gebelik ve overyan torsiyonuna minimal invaziv jinekolojik yaklaşım düşünülebilir. Özellikle gebeliğin birinci ve ikinci trimesterler laparoskopi için uygun zamanlardır. Gebeliğin son trimesterinde ise laparoskopi hem cerrah hem de hasta için son derece zorlayıcı olabilir ve aynı zamanda gebeliğin seyrinide olumsuz etkileyebilir. Kendi kliniğimizde 15 yıllık gebelik ve over torsiyonu vakalarının analiz edildiği bu retrospektif çalışmada gebelik te over torsiyonuna uygun koşullarda laparoskopinin güvenle yapılabileceğini gösterdik. Anahtar Kelimeler: Gebelik, Over torsiyonu, Minimal invaziv yaklaşım

Page 42: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

42

SS-22Kliniğimizde başarılı vakum ekstraksiyon ile yapılan doğumların sonuçlarıPınar Kırıcı, Mehmet Bülbül Adıyaman Üniversitesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı, Adıyaman.

Amaç: Kliniğimizde vakum ekstraksiyon uygulaması ile doğum yapan olguların maternal-fetal sonuçlarını sunmak.

Yöntem: Çalışma Adıyaman Üniversitesi Kadın Doğum Kliniğinde yapıldı. Aralık 2018 - Aralık 2019 tarihleri arasında Adıyaman Üniversitesi Kadın Doğum Kliniğinde vakum ekstraksiyon uygulanarak doğum yapan hastaların verilerine arşiv dosyaları ve dijital veri tabanı incelenerek retrospektif olarak ulaşıldı. Gebelerin demografik verileri, gebelik bilgileri, vakum ekstraksiyon yöntemi, endikasyonu ve sayısı kayıt edildi. Maternal ve fetal komplikasyonlar açısından gebelerin postpartum ilk 24 saati ve yeni doğan bebeklerin ilk 24 saat dönemleri incelendi-kayıt edildi.

Bulgular: Belirtilen tarihler arasında kliniğimiz 40 doğum vakum ekstraksiyon uygulanarak gerçekleşti. Gebelerin yaşı ortalama ± SD: 24.4 ± 8.2, BMI ortalama ± SD: 26 ± 3.0, gebelik sayısı ortalama ± SD: 2.1 ± 1.9, yaşayan sayısı ortalama ± SD: 1.1 ± 0.9, gebelik haftası ortalama ± SD: 39 ± 1.1 idi. Gebelerin aktif travay süresi ortalama ± SD: 8.3 ± 4.2 saat idi. Gebelerin tümüne indüksiyon uygulanmış idi. Vakalardan 34 (%85) gebeye tek taraflı epizyotomi, 6 (%15) gebeye çift taraflı epizyotomi uygulanmıştı. Vakalardan 12 gebeye epizyotomi serviks kaidesine kadar uzanım göstermişti, 3 gebede perineal hematom gelişmişti, 1 gebede 3. Derece anal sifinkter hasarı oluşmuştu. Kan tranfüzyon ihtiyacı 2 vakada olmuştu ve her iki vakaya da 1 Ü RBC replasmanı yapılmıştı. Vakum endikasyonları sıklık sırasına göre 31 gebede maternal bitkinlik (efektif ıkınamama), 6 gebede oksiput posterior prezantasyon, bir gebede fetal kalp atımı kaybı, bir gebede ileri evre kalp yetmezliği, bir gebede eklamptik konvülzyon idi. Vakum sayısı 31(%77.5) gebede tek sefer, 9(%12.5) gebede iki kez uygulanmış ve başarılı uygulamış idi. Yeni doğan kiloları ortalama ± SD: 3855 ± 485 gr, APGAR 1. Dk ortalama ± SD: 6.7 ± 2.0, 5. Dk ortalama ± SD: 7.1 ± 1.9 idi. Yeni doğan bebeklerde 29(%72.5) bebek erkek cinsiyet, 11(%27.5) bebek kız cinsiyet idi. Fetal komlikasyonlar kaput suksadenum 6 gebede, sefal hematom 1 gebede gelişmişti.

Sonuç: Kliniğimizde vakum ekstraksiyonu doğum yönetiminde tercih edilen bir yöntemdir. Uygulanan vakum ekstraksiyonunda ciddi komplikasyon izlenmemişti. Bu sonuçla doğumun ikinci evresinde uygun endikasyoda ve tercübeli hekimler tarafından yapılan vakum ekstraksiyonu bu evrenin kısalmasına ve sezaryen oranlarında azalma yapacağı kanaatindeyiz. Anahtar Kelimeler: Vajinal doğum, vakum ekstraksiyon, fetal komplikasyon, maternal komplikasyon.

Page 43: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

43

SS-23Maternal and fetal outcomes in pregnant women with pulmonary arterial hypertensionKazibe Koyuncu, Kadir Şahin Kartal Dr. Lütfi Kırdar Eğitim Araştırma Hastanesi İstanbul

Objective To study maternal complication sand pregnancy outcome in women with pulmonary hypertension, attending tertiary centre in Istanbul.

Study design Retrospective observational study between August 2010 and September 2017. Pregnant woman with PAH (pulmonary arterial hypertension) was included for the study. Data regarding demographics, clinicalcourse, medication received, and echocardiographic diagnosis regarding pulmonary hypertension and antenatal care received were collected from the records. Details of labour and delivery, andpostpartum followup were recorded.

Results 6 pregnant woman with pulmonary arterial hypertension were assessed. All of them had idiopathicpulmonary hypertension (Group 1). All women were treated with phosphodiesterase inhibitors during pregancy. Mean gestational week on delivery: 36.3± 1.5 week and 1.3±1.9 day. All patients were delivered with cesarean section with a mean hemoglobin values was 12.18±2.47 mg /dl. Maternal obstetric and laboratory characterictics of the patients were summarized in Table 1. Postpartum 30 IU oxytocin in 500 mL dextrose 5% IV was administered to all patients in 24 hours for uterine bleeding. Low molecular heparin was used in order to thrombophilia profilaxis. Postpartum follow-up the patients were done by the cardiologist primarly in consultation with obstetrics and gynecology team. Three of the mothers were dead approximately in the 1th month of delivery. Cause of death were right ventricular failure. All babies born healty. Mean APGAR score 1 and 5th minute were 7.8±0.44 and 8.08±0.4,respectively. Cord arterial blood gas was taken from all the babies, (except one of them ) mean Ph was 7.2±0.05. Mean birthweight of the babies were 2339 ± 660 grams. Fetal outcomes of the patients were shown in Table 2.

Conclusion Despite advances in care, mortality in pregnant women with pulmonary hypertension is a matter of concern as no consensus was achieved yet. Multidisciplinary team management in tertiary centre sand the use of advanced PAH medications may lead to lower the mortality and morbiditiy due to pregnancy in PAH patients. Still more data is required in order to not to advise pregnancy termination in PAH patients. Anahtar Kelimeler: fetal outcome, maternal outcome, pregnancy, pulmonary hypertension Table 1. Maternal features of the study population

Patient1 Patient2 Patient3 Patient4 Patient5 Patient6 Mean + - SD

Age (years) 23 25 26 25 27 25 25.16 ± 1.32

Hb (g/dL) 11.6 11.5 9.3 10.5 16 14.2 12.18±2.47

Hct (%) 34.8 35.1 27.8 31.9 45.3 41.9 36.13±6.44

INR 0.95 1.10 1.40 1.10 0.90 1.20 1.10±0.18

AST (U/L) 19 18 197 18 29 21 50.33±71.98

ALT (U/L) 18 14 69 9 25 10 24.16±22.72

CK (U/L) 101 57 1048 21 28 88 223.83±404.99

PROBNP (pg/ml) 148.9 562.4 148.9 548.5 1014 1010 570.46±387.25

TROPONİN I (ng/ml) <0.003 0.024 0.382 0.032 0.03 0.04 0.12±0.17

TSH (uIU/ml) 1.7 2.2 0.8 0.7 2.2 2.8 1.73±387.25

Pregnant 1 2 1 4 1 2 1.66±0.81

Parite 1 2 1 4 1 2 1.83±1.16

Alive yes yes no yes no no

Cause of death - -Right

ventricular failure

-Right

ventricular failure

Right ventricular

failure

Page 44: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

44

Table 2.

Patient1 Patient2 Patient3 Patient4 Patient5 Patient6 Mean +- SD

Gestation week 35 39 36 35 37 36 36.3±1.5

Gestastion day 5 0 0 2 1 0 1.3±1.9

Weigth(kg) 2465 2460 2670 2300 1860 2280 2339±660

Height(cm) 45 49 47 44 46 45 46±1.7

Head circumference(cm) 33 32 32 32 32 32 32.1±0.4

Blood gas(PH) 7.30 7.31 - 7.20 7.35 7.31 7.2±0.05

PCO2 44.1 49.8 - 57.5 41 55.9 49.6±7.1

HCO3 24.1 21.5 - 24.4 20.8 23.5 22.86±1.6

BE 0.30 -1.20 - -0.4 -2.5 1.6 -0.44±1.5

APGAR 1.MİN 8 8 8 7 8 8 7.8±0.4

APGAR 5.MİN 9 9 9 8 9 9 8.8±0.4

Nasogastrıc – Orogastrıc requirement no yes no no no no

Page 45: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

45

SS-24Endometriyal Örneklemede Ağrı Kontrolünde Kullanılan Oral Diklofenak Sodyum ve Paraservikal Prilokainin Etkinliğinin KarşılaştırılmasıKevser Ayapek, Gülbahar Kurtuluş, Burcu Dinçgez Çakmak, Öznur Tosun, Ülkü Ayşe Türker, Sonay Öztaş Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Bursa Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği, Bursa

AMAÇ: Endometriyal biyopsi; anormal uterin kanama, postmenopozal kanama, uterusun yapısal anomalileri, anormal sitoloji gibi birçok durumun değerlendirilmesinde kullanılan bir tanı yöntemidir. Hastalar bu işlem sırasında sıklıkla orta veya ağır şiddette ağrı hissetmektedirler. Bu nedenle endometriyal örnekleme yapılan hastalarda ağrı kontrolü için çeşitli yöntemler kullanılmaktadır. Paraservikal blok, uterin kaviteye lidokain enjeksiyonu, oral veya intramusküler nonsteroid ilaç kullanımı ve genel anestezi ağrı kontrolü için kullanılan başlıca yöntemlerdir. Biz, bu çalışmamızda endometriyal örnekleme yapılan hastalarda oral diklofenak sodyum ve paraservikal prilokain enjeksiyonunun ağrı kontrolündeki etkinliğini değerlendirmeyi amaçladık.

YÖNTEM: Çalışmaya Sağlık Bilimleri Üniversitesi Bursa Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği’nde Aralık 2019-Ocak 2020 tarihlerinde herhangi bir jinekolojik nedenle dilatasyon küretaj işlemi uygulanan hastalar dahil edildi. Hastalar uygulanan analjezi şekline göre iki alt gruba ayrıldı: Oral diklofenak sodyum grubu (n=43) ve paraservikal prilokain enjeksiyon grubu (n=45). Hastalara işlemden hemen önce ve işlemden hemen sonra anksiyetelerini değerlendirmek üzere Beck anksiyete ölçeği ve ağrı seviyelerini değerlendirmek üzere VAS (Vizüel Analog Skala) ölçeği uygulandı. İki grup arasında ağrı ve anksiyete düzeyleri karşılaştırıldı.

BULGULAR: Çalışmaya dahil edilen hastaların yaş ortalaması oral diklofenak sodyum grubunda 47.6± 8.9, paraservikal prilokain grubunda ise 48.1± 9.2 yıl idi. İki grup arasında yaş açısından istatistiksel anlamlı fark saptanmadı. Her iki çalışma grubuna dahil olan hastaların yaklaşık %30 unda daha önce herhangi bir sebeple yapılmış küretaj öyküsü vardı. Yine aynı şekilde her iki grubun da %65 inin öyküsünde en az bir adet vajinal doğum mevcuttu. İki grup arasında doğum şekli açısından anlamlı fark saptanmadı (p=0.781). Çalışmaya dahil edilen hastalara yapılan endometriyal biyopsi endikasyonları anormal uterin kanama, menoraji, myoma uteri ve postmenopozal kanama idi. Gruplar arasında endikasyonlar açısından istatistiksel anlamlı fark tespit edilmedi. Oral diklofenak sodyum grubu ile paraservikal prilokain grubunun işlem öncesi ve sonrası Beck anksiyete ölçekleri açısından aralarında anlamlı fark saptanmazken (p= 0.638), oral diklofenak sodyum grubunda VAS skoru daha düşük bulundu (p=0.041).

SONUÇ: Çalışmamızda, endometriyal örneklemede ağrı kontrolü için kullanılan oral diklofenak sodyum, paraservikal prilokaine göre daha etkin bulunmuştur. Oral diklofenak sodyum uygulamasının daha az invaziv olduğu, maliyetinin daha düşük olduğu, işlem süresini uzatmadığı ve daha düşük VAS skorları bulunduğu göz önüne alındığında endometriyal biyopsi öncesinde ağrı kontrolü için kullanılabileceği kanaatindeyiz. Anahtar Kelimeler: analjezi, diklofenak sodyum, endometriyal örnekleme, paraservikal prilokain

Page 46: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

46

SS-25Konservatif olarak takip edilen anrüptüre tubal ektopik gebelik olgularında serum Kreatinin Kinaz düzeylerinin rüptürü öngörmedeki yeri

Sakine Rahimli Ocakoglu1, Osman Haldun Develioğlu2 1Bursa Şehir Hastanesi 2Bursa A.R.T. Üremeye Yardımcı Tedavi Merkezi

AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, ektopik gebelik tanısıyla konservatif tedavi uygulanan olgular arasında takip sürecinde tubal rüptüre ilerleyebilecek olanların öngörülmesinde serum kreatinin kinaz (CK) düzeylerinin önemini belirlemektir.

YÖNTEM: Çalışmaya Mart 2004 – Kasım 2007 tarihleri arasında Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği’nde ektopik gebelik tanısı ile konservatif tedavi verilen 43 olgu dahil edildi. Tümünün vital bulguları stabil olan olgular başvuruda transvaginal ultrasonografi (TVUS), β-hCG ve serum CK düzeylerinin ölçümü ile değerlendirildiler. Ektopik gebelik tanısı ekstrauterin yerleşimli bir gebelik kesesinin belirlenmesi veya β-hCG değerinin 1000 mIU/mL’nin üzerinde olmasına rağmen intrauterin bir gebelik kesesinin tanımlanamaması ile konuldu. β-hCG değeri 1000’in altında olup TVUS’de gebelik kesesi görülmeyen olgularda tanısal küretaj yapıldı. Tanı doğrulandıktan sonra 50 mg/m2 dozda metotreksat uygulanan olgular β-hCG takibine alındılar. Takibe β-hCG değerleri sıfırlanana veya akut batın nedeniyle cerrahi girişim gereği ortaya çıkana kadar devam edildi. Ektopik gebeliğe bağlı akut batın tablosu nedeniyle cerrahi girişim gerektiren olgularla medikal tedaviye yanıt veren olguları ayırt edebilecek değişkenlerle medikal tedaviye yanıt veren olgularda rezolüsyon süresi üzerine etkili faktörler araştırıldı. Bu amaçla oluşturulan tüm regresyon modellerine CK da dahil edildi. Çalışmaya dahil edilen 43 olgunun ortalama gebelik süresi 48.9 ± 13.6 gün, ortalama β-hCG düzeyi ise 3584 ± 5165 mIU/mL olarak belirlendi. Olguların 31’inde (%72.1) ultrasonografik olarak ektra-ovarian bir adneksiyel kitle, 18’inde (%41.9) kitle içerisinde gebelik kesesi, üçünde (%7.0) fetal nod ve ikisinde (%4.7) fetal kardiak aktivite belirlendi. Ekstra-ovarian bir kitle saptanan 31 olgunun ortalama β-hCG düzeyi kitle saptanmayanlardan anlamlı olarak yüksekti (4634 ± 5725 mIU/mL, 873 ± 1163 mIU/mL; p=0.003). Metotreksat uygulamasını takip eden günlerde olgulardan sekizinde (% 18.6) akut batın gelişimi nedeniyle cerrahi girişim gerekti. Akut batın gelişen olguların ortalama β-hCG düzeyleri cerrahi girişim gerektirmeyenlerinkinden anlamlı olarak yüksekti (9981 ± 7865 mIU/mL, 2122 ± 2898 mIU/mL; p=0.003). Ektopik gebeliğe bağlı akut batın gelişimini β-hCG eşik değeri 6486 mIU/mL olarak kabul edildiğinde %75 sensitivite ve %94.3 spesifisite ile öngörebiliyordu. Ultrasonografide ekstra-ovarian bir kitle tanımlanması da akut batın gelişimini %100 sensitivite, ancak %34.3 spesifisite ile öngörebiliyordu. Ultrasonografide ekstra-uterin bir gebelik kesesi tanımlanmasının sensitivitesi (%75.0) ise buna göre daha düşük, ancak spesifisitesi (%65.7) daha yüksekti. Akut batın gelişecek olguların öngörülmesinde CK ise değer taşımıyordu. Cerrahi girişim gerektirenler dışındaki 35 olguda ektopik gebelik tablosu, metotreksat uygulaması sonrası ortalama 24.8 ± 12.4 günde rezolüsyona uğradı. Başvuru gününde β-hCG düzeyleri daha yüksek olan olgularda rezolüsyon süresi daha uzundu (r=0.556; p=0.001). Adneksiyel bir kitlenin varlığı da, ektopik gebeliğin rezolüsyonunu yansıtan β-hCG düzeylerinin gerileme sürecini bağımsız bir şekilde etkiliyordu (F=3.243; p=0.081). Başvuru dönemindeki CK düzeylerinin ise ektopik gebeliğin rezolüsyon sürecini belirlemede etkisi yoktu.

SONUÇ: Ektopik gebelik tanısıyla konservatif tedavi uygulanan olgularda, başvurudaki CK düzeyleri akut batın gelişiminin öngörülmesinde etkin olmadığı gibi, tedaviye yanıt veren olgularda da rezolüsyon sürecine ışık tutmaz. Anahtar Kelimeler: Ektopik gebelik, Kreatin kinaz, Rüptüre ektopik gebelik

Page 47: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

47

SS-26Sıçan in vivo düşük over rezervi modelinde dehidroepiandrosteronun etkinliği ve moleküler mekanizmasıCihan Çakır, Berrin Avcı Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji AbD

GİRİŞ: İnfertilitenin hem erkek hem de kadın faktör ilişkili birçok nedeni bulunmakla birlikte, düşük over rezervi (DOR) olguları infertil çiftlerin %21-38 gibi büyük bir bölümünü oluşturmaktadır. DOR tedavisinde; overlerde folikülogenez ve steroidogenez fonksiyonunu yerine getirecek foliküllerin sayısını, kalitesini ve yeterliliğini arttırma amaçlı yardımlı üreme tekniklerine ihtiyaç duyulmaktadır. Dehidroepiandrosteron (DHEA) ovaryan stimülasyona yanıt ve klinik sonuçlar üzerinde olumlu etkileri olacağı öngörülmekle birlikte etkinliği ve etki mekanizması hakkında tartışmalar devam etmektedir. AMAÇ: Bu çalışmanın amacı düşük DOR olgularında, KOH protokolüne eklenen DHEA’nın etkinliğinin gösterilmesi ve moleküler etki mekanizmasının belirlenmesidir.

METOD: Düşük ve normal over rezervine sahip deney gruplarında, DHEA’nın hem tek başına ve hem de KOH protokolü birlikteliğinde etkinliğinin belirlenmesi amacıyla 75 adet Spraque-Dawley cinsi dişi sıçan 15 gruba ayrıldı. DOR hayvan modeli 15 gün boyunca 160mg/kg/gün dozunda 4-Vinylcyclohexene diepoxide (VCD) enjeksiyonları ile oluşturuldu. Normal over rezervine sahip deneklere aynı süre boyunca Dimetil Sülfoksit (DMSO) enjeksiyonu yapıldı. VCD veya DMSO enjeksiyonlarının ardından DHEA enjeksiyonları 45 gün 60mg/kg/gün dozunda uygulandı. DHEA enjesiyonlarını takiben deneklere KOH protokolü uygulandı. Deneklerden elde edilen ovaryum dokularında, Polimeraz Zincir Reaksiyonu tekniğiyle Siklooksijenaz-2 (COX-2) gen ekspresyon düzeyleri, hematoksilen-eozin boyamasıyla ise morfolojik değerlendirme ve ovaryan folikül sayımı gerçekleştirildi.

SONUÇ: VCD enjeksiyonu gelişiminin farklı evrelerindeki ovaryan foliküllerin sayılarında azalmaya, atretik folikül sayılarında ve foliküllerde COX-2 gen ekspresyon düzeyinde artışa neden olduğu tespit edildi. DHEA enjeksiyonları normal over rezervine sahip deneklerde folikülogenez ve COX-2 gen ekspresyon düzeyine etki göstermezken, düşük over rezervli deneklerde atretik folikül sayılarında azalmaya, diğer folikül tiplerinde ve COX-2 gen ekspresyon düzeyinde artışa neden olduğu saptandı. Düşük ve normal over rezervine sahip deney gruplarında KOH protokolü öncesinde DHEA uygunlanmasının folikülogenezi olumlu yönde etkileyip KOH protokolü etkinliğini arttırdı. DHEA tüm deneklerde COX-2 gen ekspresyon düzeyini azaltıcı etki gösterdi.

TARTIŞMA: VCD’nin apoptotik mekanizmalar üzerinden over rezervini azalttığı bilinmektedir. Proinflamatuar mekanizmalar üzerinden etkinliğine dair çalışmalar bulunmakla birlikte halen tartışmalıdır. Bu çalışmada VCD’nin proinflamatuvar etkisini destekler nitelikte COX-2 ekspresyonunu arttırıcı etkisi gösterildi. DHEA’nın DOR modelinde folikülogenezi arttırdığı, apoptotik süreci baskıladığı ve COX-2 gen ekspresyonunu azaltarak sistemik inflamatuar yanıtın modülasyonunu sağladığı gösterildi. Sonuç olarak; bu çalışmada düşük over rezervinde DHEA’nın primordiyal folikül üzerine koruyucu etkisinin olduğu ve KOH protokolünün etkinliğini arttırdığı tespit edildi. DHEA’nın ovaryan mikroçevre üzerine olan etkinliği ve etki mekanizması hakkında yeni bulgular elde edilmiş olup, DOR olgularında KOH protokolüne eklenebilecek bir tedavi seçeneği olarak kabul görebileceği sonucuna varıldı. Anahtar Kelimeler: DHEA, DOR, COX-2

Page 48: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

48

SS-27İntrauterin inseminasyon sikluslarında gebelik sonuçlarını etkileyebilecek prognostik faktörler

Seda Işıklar1, Kiper Aslan2 1Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji AbD. 2Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum AbD.

GİRİŞ: İntrauterin inseminasyon (IUI) yardımcı üreme teknikleri arasında ucuz, kolay ve minimal invazif olması nedeniyle infertilite tedavisinde ilk basamak olarak uygulanmaktadır. Literatürde IUI başarı oranının % 8-22 olduğu tespit edilmiştir. IUI uygulanacak olan infertil hastaların belirli kriterler ile belirlenmesi ve gebelik sonuçlarını etkileyebilecek prognostik faktörlerin değerlendirilmesi önemlidir. Yapılan birçok çalışmada IUI başarısını etkileyebileceği düşünülen yaş, abstinens süresi, BMI, semen parametreleri, infertilite ve stimülasyon süreleri gibi çeşitli prognostik faktörler incelenmiştir.

AMAÇ: Bu çalışmanın amacı IUI başarısında prognostik faktörleri belirlemek ve prognostik faktörlerin gebeliğe etkisini araştırmaktır.

METOD: Çalışma kapsamında retrospektif olarak, Bursa Uludağ Üniversitesi Üremeye Yardımcı Tedavi Merkezinde Ocak 2019-Şubat 2020 arasında gerçekleştirilen 245 IUI siklusu değerlendirilmiştir. IUI başarısı dikkate alınarak Grup-1 (β-hCG pozitif, n=30) ve Grup-2 (β-hCG negatif, n=215) olmak üzere 2 grup oluşturuldu. Çalışmaya dahil edilen hastaların etiyoloji, yaş, kilo, BMI, abstinens süresi, ejakulatın yıkama öncesi ve yıkama sonrası sperm parametreleri ve yıkama işlemi boyunca geçen zaman periyotları değerlendirildi. Elde edilen veriler 2 grup arasında karşılaştırıldı ve SPSS software 24.0 yazılımı kullanılarak istatistiksel analiz gerçekleştirildi.

SONUÇ: 245 IUI siklusunun dahil edildiği çalışmada gebelik oranı %12,2 olarak tespit edildi. Kadın yaşı (p=0,355) ve erkek yaşı (p=0,853), kadın BMI (p=0,955), etiyoloji (p=0,167), infertilite süresi (p=0,919), siklus sayısı (p=0,295) ve abstinens süresi (p=0,811) bakımından gruplar arası anlamlı farklılık saptanmadı. Grup-1’ de erkek BMI değerlerinin Grup-2’ye kıyasla istatistiksel olarak anlamlı yüksek olduğu tespit edildi (p=0,037). Sperm parametreleri 2 grup arasında karşılaştırıldığında; semen volümü (p=0,625), yıkama öncesi ve sonrası sperm konsantrasyonu (p=0,642/p=0,962) ve total motil sperm sayısında (p=0,870/p=0,556) anlamlı farklılık olmadığı tespit edildi. Grup-1’de yıkama sonrası motil sperm yüzdesinin (p=0,016) anlamlı olarak yüksek, immotil sperm yüzdesinin (p=0,020) ise anlamlı olarak düşük olduğu saptandı. Sperm örneğinin androloji laboratuvarına teslim edilmesinden IUI işleminin uygulanmasına kadar geçen süreler değerlendirildiğinde; hastanın örnek verme süresinde (p=0,792), örnek verilmesinden ve yıkama sonrasından IUI işlemine kadar gecen sürelerde 2 grup arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılığın olmadığı tespit edildi (p=0,796/p=0,489). Sperm örneğinin yıkama öncesinde inkübatörde kalma süresinin (p=0,033) Grup-2’de istatistiksel olarak anlamlı yüksek olduğu saptandı.

TARTIŞMA: IUI sonrası gebelik başarısını etkileyen prognostik faktörlerin erkek BMI, yıkama sonrası motilite yüzdesi ve sperm örneğinin yıkama öncesi inkübatörde kalma süresi olduğu tespit edilmiştir. Elde ettiğimiz veriler geniş örneklem boyutuna sahip prospektif dizayn edilmiş çalışmalar ile desteklenmesi gerekmektedir. Anahtar Kelimeler: IUI, infertilite, semen

Page 49: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

49

SS-28Ardışık ya da tek basamaklı embriyo kültür ortamının erken embriyo gelişim ve implantasyon potansiyeline etkisi

Göktan Kuşpınar1, Işıl Kasapoğlu2 1Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı, Bursa 2Uludağ üniversitesi Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı, Bursa

GİRİŞ: Ardışık kültür ortamları gelişiminin farklı aşamalarındaki preimplantasyon embriyoların ihtiyaçlarını ve ideal embriyo kalitesini sağlamak için embriyo gelişiminin gününe göre içeriğinde farklılıklar göstermektedir. Kesintisiz tek basamaklı kültür ortamlarının içeriği değişken olmayıp, embriyo kültürü sürecinde embriyo ihtiyacı olanı kültür ortamından alır. Bu iki farklı kültür protokolünün erken embriyoner gelişim ve implantasyon potansiyeli üzerine etkisini değerlendiren çalışmalarda farklı kültür ortamlarının birbirine üstünlüğü saptanmamış olup, istatistiksel anlamlılığı belirlemek için transfer edilen yeterli embriyo sayısı bulunmamaktadır.

AMAÇ: Ardışık kültür ortamı ile kesintisiz tek basamaklı kültür ortamının embriyo gelişimi üzerine olan etkisini ve farklı kültür ortamlarında geliştirilmiş embriyoların implantasyon potansiyellerini değerlendirmek.

GEREÇ-YÖNTEM: Retrospektif olarak, Ocak 2019 ile Ocak 2020 tarihleri arasında Bursa Uludağ Üniversitesi Üremeye Yardımcı Tedavi Merkezi’nde 497 taze siklus incelendi ve embriyo gelişimin takip edilmediği sikluslar çalışma kapsamı dışında tutuldu. Çalışma kapsamına alınan ardışık kültür ortamı ile embriyo gelişimi takip edilen (n=224 siklus, Grup 1) ve kesintisiz tek basamaklı kültür ortamı ile embriyo gelişimi takip edilen (n= 159 siklus, Grup 2) sikluslarda erken embriyoner gelişim ve implantasyon başarıları değerlendirildi. İstatistiksel analiz, SPSS software package for MAC (IBM, USA) yazılımı ile gerçekleştirildi.

BULGULAR: Ardışık ve kesintisiz tek basamaklı kültür ortamının kullanıldığı gruplarda, hastaların yaş, BMI, antral folikül sayıları, infertilite süresi ve bazal endokrin parametreleri (FSH, LH, E2, AMH) bakımından fark saptanmadı (p>0.05). Embriyoloji laboratuvarı parametreleri değerlendirildiğinde; fertilizasyon oranı (%61 vs %57; p=0.45), klivaj aşaması embriyo gelişim oranı (%94 vs %91.8: p=0.83) ve blastosist aşaması embriyo gelişim oranı (%44.9 vs %40.5: p=0.12) iki grup arasında benzer olarak bulundu. Gruplar arasında siklus iptal oranları arasında (%46 vs % 42.1; p=0.45) ve implantasyon oranında gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark izlenmedi (%35,9 vs %34.9; p=0.45). Logistik regresyon analizi ile implantasyon oranın tüm hastalarda, yaş (β=0.07, p=0.4), BMI (β= -0.2, p=0.153), AMH seviyesi (β=0.78, p=0.58), total gonadotrophin dozu (β=0.3, p=0.8), hasta etiyoloji (β= 0.24, p=0.24) ve kültür ortamı (β= 0.05, p=0.53) parametrelerinden bağımsız olduğu tespit edildi.

SONUÇ: Embriyo kültüründe ardışık medyum ile tek basamaklı kültür ortamı uygulamalarının erken dönem embriyo gelişimi ve implantasyon potansiyelinde benzer etkiye sahip olduğu, siklus başarısı açısından fark oluşturmadığı sonucuna varıldı. Anahtar Kelimeler: ICSI, erken embriyo gelişimi, embriyo kültür teknikleri

Page 50: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

50

PosterBildiriler

Page 51: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

51

PS-01Türkiye’de Üreme Sağlığı ve Anne Ölümlülüğü Politikalarının AnaliziMerve Aydin Karabaş, Haydar Sur Üsküdar Üniversitesi

Üreme Sağlığı Hizmetleri’ne ulaşabilmenin insan hakkı olduğu tüm dünyada kabul gördükten sonra ülkemizde de bu yönde çeşitli amaçlar ve stratejiler geliştirilmiştir. Önceleri üreme hizmetlerinin içinde kadını, yalnızca anne sağlığı başlığı ile düşünürken, yapılan politikalarla anne kimliğinin dışında, bir birey olarak kadın sağlığı söylemine geçilmiştir. Çalışmamızda da; Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana yapılan sağlık politikaları incelendi. Özellikle üreme sağlığı, anne ölümlülüğü ve nüfus politikaları analiz edildi. Çıkarılan kanunlar, beş yıllık kalkınma planları, Sağlık Bakanlığı’nın çalışmaları ve Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması sonuçları irdelendi. Ülkemizde yıllara göre anne ölüm oranları incelendi. Nüfus politikalarına yakından bakıldığında Türkiye’nin kuruluşunun ilk yıllarında pronatalist, 1960’lardan sonra ise antinatalist politikalar izlendiği, bu değişikliğin en önemli nedeni olarak o yıllardaki anne ölüm oranlarının artışının vurgulandığı görüldü. Onuncu Kalkınma Planı ve en son Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tahminlerine göre nüfusumuz yaşlanmakta olduğundan tekrar nüfusu arttırıcı politikalar konusunda çalışmaların başladığı görüldü. Bu politikaların planlanmasında Sağlık Bakanlığı Sağlık İstatistikleri Yıllığı 2015 verilerinde yer alan yüz bin canlı doğumda 14,7 anne ölümü görülmesi, her beş yılda bir yapılan kalkınma planlarının sonuncusunda (10.plan 2014-2018); Anne Ölüm Hızı (Yüz Bin Canlı Doğumda) 2006 yılında 28,5, 2011 yılında 15,53, 2013 yılında 14,5 olarak verilmiş ve 2018 yılı hedefi olarak 9,5 gösterilmiş (Kalkınma Bakanlığı, 2013, s. 34) olması düşünülmektedir. İlk kanunlarımız hazırlanırken savaştan çıkmış bir toplumun öncelikleri belirlenerek politikalar yapılmıştır. Nüfus politikalarında nüfusu arttırıcı yönde adımlar atılmış, bu yönde çeşitli yasalar konmuş hatta cezalarla sonuçlanan yaptırımlar getirilmiştir. Gebeliği önleyici ve sonlandırıcı her türlü yöntemin yasak olması ile yasa dışı ve sağlıklı olmayan koşullarda bu işlemlerin yapılması vukuu bulmuştur. Günümüze gelindiğinde ise; son kalkınma planında açıkça ifade edildiği gibi tekrar nüfusu arttırıcı politikalara geri dönülmüş ve bu konuda teşvik edici çalışmalar yapılması hedeflenmiştir. Bugün geldiğimiz noktada nüfus politikamızın elli yıl öncesine dönmesinin birçok geçerli nedeni olduğu tartışmaya açık olmakla birlikte haklı yönleri göz ardı edilemez. Fakat tarihten alınması gereken dersler olduğu da muhakkaktır. Nüfus fazlalığında ortaya çıkabilecek, eğitim ve sağlık alanı ya da ekonomik alan gibi çeşitli sorunları konumuz dışı bırakacak olursak, en dar çerçeveden kadın sağlığı ve anne ölümlüğünün çok çocuk yapma politikasındaki seyri dikkatle incelenmeli, bu alanlarda sadece annelik izni ya da kreş olanağı gibi kısa süreli çözümler yerine bireylerin evlilikleriyle birlikte başlayan süreçte onların çocuk düşünebilmesini sağlayacak istihdam sahaları oluşturmak, yalnızca iş hayatında değil evlerine geldiklerinde dinlenebilecekleri, tüm aile birlikte kaliteli zaman geçirebilecekleri, anne ve babaya çocuk bakımında destek olunacak bir sistem geliştirmesi gerekmektedir.Pronatalist politika çalışmaları yapılırken göçlerle birlikte artan sayımız göz ardı edilmemeli, vatandaşlık almış olsun ya da olmasın topraklarımızda ikamet eden tüm bireylerin sağlığından sorumlu olduğumuz gibi özellikle aile planlaması, anne ve çocuk ölümleri konusunda da sorumlu olduğumuz unutulmamalıdır. Anahtar Kelimeler: Sağlık, Politika, Nüfus, Üreme, Anne Ölümü

Page 52: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

52

PS-02Ektopik gebeliklerin medikal ve cerrahi yönetimlerinin sonuçlarıSuat Süphan Erşahin Altınbaş Üniversitesi,Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı,İstanbul

Amaç: Ektopik gebelik, tüm gebeliklerin% 2’sinde görülüp zigotun uterus boşluğunun dışına sıklıkla da fallop tüplerine yerleşmesi olarak tanımlanmaktadır. Geçtiğimiz son on yılda ektopik gebelik insidansı dramatik olarak artmıştır. Bu gebeliklerin yönetimi yıllar içinde belirgin şekilde değişmiş olup, operasyon yerine medikal tedaviye yönelim artmıştır Çalışmamızın amacı, son 5 yıl içinde hastanemizde ektopik gebeliklerin tüm lokalizasyonlarının takip ve tedavilerinin sonuçlarının çalışılmasıdır.

GEREÇ-YÖNTEM: Çalışma 2015-2019 tarihleri arasında Altınbaş Üniversitesi Kadın Doğum bölümünden 86 kadın hastanın takip ve tedavilerinin retrospektif olarak değerlendirilmesi ile gerçekleştirilmiştir.

BULGULAR: %88,3(n=76) tubal; %2,3 (n=2) kornual gebelik; %4,65(n=4) ovaryan gebelik, %2,3 (n=2) heterotropik ve %2,3 (n=2) scar gebelik yaşamıştır. Doğum şekilleri incelendiğinde; nullipar hasta oranı %20 (n=17), normal doğum oranı %30 (n=26) ve SCA oranı %66 (n=57) bulunmuştur. MTX kullanan %17 (n=20) olgu varken; genel olarak rüptür saptanan %25 (n=21) olgu; MTX sonrası pozitif rüptür %20 sinde (n=4) görülmektedir. Mtx başarı oranı % 80 idi. MTX yapılan grupta odak varlığı oranının yüksek olması istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0,05). Opere edilen vakalarda % 80 laparaskopi yapılırken %20 laparatomi yapılmıştır. Yine opere edilen vakalarda % 90 salpenjektomi yapılırken, % 7 salpingostomi, % 1.5 ise ovarian rezeksiyon yapılmıştır.

SONUÇ: Kliniğimizde ektopik gebelik olguları değerlendirildiğinde, cerrahi ve medikal tedavi yöntemleri ektopik gebelik olgularına uygulanmaktadır. Medikal tedavi başarı oranımız % 80 iken, opere edilen vakalarda %80 gibi yüksek bir oranda laparaskopik cerrahi uygulanmaktadır Anahtar Kelimeler: : Ektopi,laparoskopi,metotreksat

Page 53: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

53

PS-03Zor tubo-ovaryan abse vakalarına laparoskopik yaklaşımNuriye Esra Uysal, Nasuh Utku Doğan, Hasan Doğukan Çopur, Ünzüle Korkmaz Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı, Antalya

Kadın genital sistemi, cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlardan veya vajinal floradan çıkan enfeksiyondan etkilenebilir. Pelvik inflamatuar hastalık (PID), kadınlarda uterus, tuba ve overlerin herhangi birini veya tümünü içeren üst genital sistemin akut ve subklinik enfeksiyonunu ifade eder; buna genellikle komşu pelvik organların katılımı eşlik eder. Endometrit, salpenjit, ooforit, peritonit, perihepatit ve veya tubo-ovaryan absesi (TOA) ile sonuçlanır. Tubo-ovaryan abseler 7 cm ve üzerinde ise antibiyoterapiye ek olarak cerrahi yaklaşım gerektirir. Cerrahi yaklaşım olarak çoğunlukla laparotomi tercih edilse de çalışmaya alınan hastalarda laparoskopi başarıyla uygulanmıştır.Çalışmaya Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum kliniğine başvurmuş ve tubo-ovaryan abse nedenli laparoskopi yapılan 8 hasta alınmıştır. Operasyonlar tek bir cerrah ve farklı cerrahi ekipler tarafından gerçekleştirilmiştir. Operasyonlara laparoskopi ile başlanmış ve hiçbir hastada laparotomiye geçilmemiştir. Hastaların ortalama yaşı 41 yaş 9 ay olup, en genç hasta 25 yaşında ve en yaşlı hasta 53 yaşındadır. Hastalar 4-23 gün arasında hastanede kalmışlardır. Her hastaya operasyonda batın içi dren konulmuş ve 2-4 gün arasında dren çıkarılmıştır. Hastalarda erken ve geç komplikasyon olmayıp, operasyon sırasında transfüzyon ihtiyacı da doğmamıştır. Hastalar hastanede yatış süresince antibiyoterapi almışlar ve kürle hastaneden taburcu edilmişlerdir. Anahtar Kelimeler: TOA, Tubo-ovaryan abse, laparoskopi, PID

Page 54: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

54

PS-04Plasenta Previa Olgularında Uterus Koruyucu CerrahiNeval Yaman Görük Memorial Diyarbakır Hastanesi

AMAÇ: Bu çalışmanın amacı plasenta previa olgularında risk faktörleri, perinatal sonuçları, sezaryen sırasında uygulanan uterus koruyucu cerrahi teknikleri araştırmak.

YÖNTEM: Kliniğimizde 2015-2019 yılları arasında takip edilen 34 plasenta previa olgusu retrospektif olarak incelendi.Oguların yaşları, doğum sayıları, daha önceki doğum şekilleri, geçirilmiş uterin cerrahi öyküleri kaydedildi.Antenatal takiplerinde ultrasonografide plasenta invazyon anomalisi düşünülen hastalarda dahil edildi. Doğum haftaları, sezaryen sırasında gerek duyulan cerrahi işlemler;uterin arter bağlama, Blynch sütürü, hipogastrik arter ligasyonu, balon tamponad kullanılıp kullanılmadığı kaydedildi. Bu olgularda post operatif kantransfüzyonu, histerektomi gereksinimi araştırıldı.

BULGULAR: Hastaların yaş aralığı 24 ile 41 olup, 11 olgu daha önce sezaryen geçirmemiş, ilk gebelikleriydi. Bu olguların 23 ü daha önce en az bir enfazla 4 sezaryan geçirmiş.Antenatal ultrasonografi takiplerinde invazyon anomalisi düşünülen 5 olguda sezaryen sırasında 4 ünde inkreata, birinde perkreata olduğu kaydedildi. Plasenta invazyon anomalisi olan bu olguların daha önceden geçirilmiş 3 sezaryen öyküsü vardı.Olguların ameliyat öncesi hemoglobin seviyesi 9,2 ile 12,6 arasında değişmekte olup, ameliyat sonrası hemoglobin seviyeleri 7,4 ile 11,3 arasında ölçüldü. 14 hastaya kantransfüzyonu yapıldı.Plasenta invazyon anomalisi olan olguların 5 ine sezaryen sırasında uterin arter ligasyonu, birine hipogastrik arter ligasyonu, 2 olguya da b-lynch sütürü konuldu, 3 olguya bakri balon tamponad yerleştirildi.. Plasenta invazyon anomalisi olan bir olguda mesane yaralanması gelişti, mesane primer onarıldı. Plasenta invazyon anomalisi olamayan 29 plasenta previa olgusunun 6 sına uterin arter bağlama tekniği uygulandı,7 sine bakri balon tamponad yerleştirildi.Bu çalışmadaki hiç bir hasta için histerektomi, relaparotomi ihtiyacı olmadı.

SONUÇ: Plasenta invazyon anomalisi antenatal dönemde ultrasonografi ile öngörülebilmekte, sezaryen sayısı arttıkça plasenta invazyon anomalisi artmaktadır. Bu hastalarda doğum zamanının belirlenmesi, uterus koruyucu cerrahi tekniklerin kullanılması, multidisipliner yaklaşım oldukça önemlidir. Anahtar Kelimeler: plasenta previa, bakri balon, sezaryen

Page 55: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

55

PS-05Plasenta invazyon anomalisi:Uterus koruyucu cerrahi yaklaşımıSevda Karakaya, Emsal Pınar Topdağı Yılmaz Atatürk Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi,Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı,Erzurum

Günümüzde giderek artan sezaryen oranları ile plasenta invazyon anomali durumu ile karşılaşılma sıklığı artmaya başlamıştır.Plasenta invazyon anomalisi olan plasenta previa plasentanın internal os’ a yakın yerleştiği bir plasenta implantasyon anomalisi olup insidansı %0.5 olarak bildirilmiştir.Plasenta previanın önemli komplikasyonlarından biri de duruma plasenta perkreatanın eşlik etmesidir. Plasenta previa ile birlikte plasenta perkreata maternal- perinatal morbidite ve mortalitesi yüksek olan, hayatı tehdit edecek ölçüde maternal kanamaya ve buna bağlı organ yetmezliğine ve hatta ölüm gibi ciddi komplikasyonlara yol açabilir.Bu nedenle plasenta invazyon anomalilerinin antenatal dönemde tanınması, operasyon zamanı,yeri ve tipinin önceden belirlenmesi,gerekli hazırlıkların sağlanması maternal morbidite ve mortalitenin azalmasında önemli yere sahiptir.Plasenta perkreta olgularında genellikle tedavide yaklaşım total histerektomidir.Bu çalışmada amaç uterin koruyucu cerrahi yaparak fertiliteyi korumaktır.26 yaşında gravide 2 parite 1 (sezaryen) olan hasta ya gerekli pre-op hazırlıklar tamamlandıktan sonra bilateral hipogastrik arter bağlanması ve uterine koruyucu cerrahi yapılmıştır.Histerektomi plasenta perkretanın yönetiminde yıllardır uygulanan geleneksel bir tedavi şeklidir. Peripartum histerektomi esnasında, gebeliğe bağlı pelvik bölgede oluşan değişiklikler nedeniyle mesane, barsak, damar yaralanmaları, dissemine intravasküler koagülasyon ve genitoüriner fistül gibi durumlarla komplike olabilmektedir. Konservatif yaklaşım ise; lokal eksizyon- uterus onarımı, uterin- hipogastrik arter ligasyonu, selektif uterin arter embolizasyonu şeklinde sıralabilir.Burada hastanın yaşı da göz önünde bulunarak hastaya uterus koruyucu cerrahi ve hipogastrik arter bağlanması yöntemi uygulanmıştır.Bu şekilde kontrol edilemez bir kanama gerçekleşmesinin önüne geçmek hedeflenmiştir..Mevcut yöntemler denendiğinde damar anostomozlarının ilerleyen dönem bulgularının nasıl olduğu ayrıca irdelenebilir.Bu şekilde plasenta previa perkreta için risk faktörü taşıyan gebelerin antenatal dönemde plasenta yapışma anomalileri açısından dikkatli değerlendirilmeleri gereklidir. Plasenta perkreta olgularında erken tanı, yeterli preoperatif hazırlık ve multidisipliner bir ekibin oluşturulması maternal morbidite ve mortalitenin engellenmesinde önemli etkenlerdir. Özellikle fertilite koruyucu konservatif cerrahi yapılacak plasenta perkreata olgularının, iyi seçilmesi ve deneyimli bir operasyon ekibi tarafından, tersiyer bir merkezde planlanması uygun tedavi yaklaşımı olacaktır. Anahtar Kelimeler: plasenta previa percrata,uterus koruyucu cerrahi,hipogastrik arter bağlanması plasenta perkreata sezeryan öncesi

plasentanın uterusun tüm katmanlarını geçerek uterus serozasına kadar invaze görünümde ve yoğun damarlanma ağı mevcut.

Page 56: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

56

PS-06İkinci Trimestr Döneminde Dirençli Hiperemezis Gravidarumun Kortikosteroid ile RemisyonuTuğba Özcan, Şeyma Yesiralioğlu, Özlem Yüksel Aybek, Tuba Alptekin Karapolat, Sevde Nur Su Sağlık Bilimleri Üniversitesi Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı, İstanbul

GİRİŞ: Gebelik bulantı ve kusması gebelerin %50’sini etkilemektedir.Hiperemezis gravidarum(HEG)vücut ağırlığının %5’inin kaybı ve ketonüri ile karakterize şiddetli patolojik formdur.[1].HEG gebeliklerin %0.5’ini etkilemektedir.[2]Patogonezi tam bilinmemekle birlikte multifaktöryeldir.Gebeliğin ilk trimestrında başlayan semptomlar ikinci trimestra kadar azalarak sonlanır.Olgumuzda atipik olarak ikinci trimesterda da devam eden HEG şiddetli formunun parenteral ve oral kortikosteroid(KS) ile başarılı tedavisini tartışacağız.

OLGU SUNUMU: 21 yaşında primigravid,18hafta 2günlük gebe bulantı ve kusma ile başvurdu.Gastrit dışında ek hastalığı olmayan hastaya gebelik öncesinde endoskopi yapıldığı ve H.Pylori nedeniyle tedavi aldığı öğrenildi.Gebeliğin 6.haftasında başlayan bulantı kusmaların gece uykudan uyandırdığını,2defa yatarak medikal tedavi aldığını ifade etti.Gebeliğin ilk trimestrında yapılan endoskopide mide antrumundan alınan biyopside kronik antral gastrit olarak geldi ancak H.Pylori enfeksiyonu saptanmadı.Gebeliğin başlangıcında 45 kg olan hasta başvurduğunda 39kg idi.Mukozalar dehidrate ve soluk görünümdeydi.TA:100/70mmHg,nabız 80/dk.Hemoglobin:11g/dl,Hematokrit:%30.8,Lökosit:8.98m/UL,Aspartat transaminaz:22U/L,Alanin transaminaz:13U/L,Tiroid Stimüle edici Hormon:0.66 mIU/L,serbest T3:3.41nmol/L,serbest T4:0.94nmol/L,İdrar tahlili:+2Keton saptandı.İkinci trimestrına kadar Metoklopramid1X1p.o,Zencefil ekstresi 2x1p.o,Trimetobenzamid Hidroklorür 2x1p.o tedavilerini alan son basamak tedavi olarak da Ondansetron 3x1p.o kullanan ancak hiçbirinden fayda görmeyen hasta hastaneye yatırıldı.Oral alımı kısıtlandı.Parenteral tedavi başlandı.Günlük 3000cc dengeli mayi(1000cc RL,1000cc %0,9 İzotonik NaCI,1000cc % 10Dex)içerisinde Dekspantenol 3X1,Askorbik Asit 3X1,Metoklopramid 3X1,Ranitidin 3X1 uygulandı.Bu tedavilerden fayda görmemesi üzerine tedaviye Ondansetron 1X1 IV ve Sodyum Aljinat 3X1p.o eklendi.Ondansetron tedavisinin 7.gününde şikayetlerinin devam etmesi ve kilo artışı olmaması üzerine KS tedavisine başlandı.Tedavinin ilk 2günü 16mg metilprednizolon 3x1 IV devamında oral tedaviye geçildi.32mg metilprednizolon ile başlanan oral tedavi 2günde bir yarı doza düşürülerek 1.hafta sonunda 4mg olarak ayarlandı.KS tedavisi başlandığı günden itibaren bulantı ve kusmalarda dramatik bir düzelme olan ve kilo artışı gözlenen hasta yatışının 2.haftasında laboratuar parametrelerinde de düzelme olması üzerine 4mg oral KS tedavisi ile 47kg olarak taburcu edildi.Günlük 4mg oral KS tedavisine 1hafta devam eden hasta kontrollerde klinik ve laboratuar olarak aşikar iyileşmenin olması üzerine KS tedavisine son verildi.

TARTIŞMA: Gebeliğin bulantı kusmasının şiddetli formu olan HEG klinik bir tanımdır ve multifaktöriyeldir[3]Risk faktörleri içinde önceki gebelikte HEG öyküsü,Gastrointestinal hastalıklar, migren,molar gebelik, kız fetüs ön plandadır.Hastamızda ise H.Pylori enfeksiyonu ve gastrit öyküsü bizi uyarmaktadır.HEG gestasyonel 5-6.hafttada başlamakta,9.haftada pik yapmakta ve 16-20haftalarda azalmaktadır.[4,5,6].Hastamızın tipik olarak 6.haftada başlayan semptomları giderek şiddetlendi ve 18.haftaya kadar devam etti.2014 yılında yayınlanan 26 epidemiyolojik çalışmanın metaanalizinde asemptomatik kontrol grubuna kıyasla H.Pylori enfeksiyonun gebeliğin bulantı kusması ve HEG ile ilişkisi olduğu saptanmıştır.[7]Biz hastamızda basamaklı tedavi yaklaşımına göre hayat tarzı değişikliği ve oral tedavi uyguladık.Ondansetron oral tedavisine rağmen semptomların şiddetinin artmasıyla parenteral tedavi için hastane yatışı yapıldı.Oral alımını kısıtlayarak IV hidrasyon,B vitamini kompleksi,IV metoklopramid ve ondansetron tedavileri uyguladık.Tüm bu tedavilere rağmen semptomlarda gerileme olmayan ve laboratuar bulgularında düzelme olmayan hastaya KS başlandı.McParlin ve arkadaşlarının yaptığı 3randomize klinik çalışmayı ele alan sistematik derlemeye göre KS yanında plasebo alanlar,KS yanında prometazin alanlar ya da KS yanında metoklopramid alanlar karşılaştırılmış hastaların KS’den fayda gördüğü rapor edilmiştir.Dirençli HEG de KS ile semptomların gerilediği saptanmıştır[8].

SONUÇ: Gebelik bulantıları ve HEG günlük aktivitlerini kısıtlayan,emosyonel ve psiklojik problemlere yol açabilen önemli bir hastalıktır.Tedavi edilmediği durumda genel durum düşkünlüğüne hatta ani maternal ve fetal ölüme yol açabilmektedir.HEG tedavisinde çeşitli oral ve parenteral farmakolojik ajan kullanılmaktadır.Dirençli HEG parenteral başlanıp oral devam edilen KS tedavisine süratle yanıt vermekte klinik ve laboratuar parametrelerinde dramatik bir düzelme olmaktadır. Anahtar Kelimeler: H.Pylori,IV,P.O,TA

Page 57: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

57

PS-07Gebeliğin geç ikinci trimesterinde tekrarlayan sigmoid volvulus sonrası gelişen iskemik nekroz ve intrauterin fetal exitusGülten Özgen Sağlık Bilimleri Üniversitesi Bursa Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kadın Doğum Kliniği

Sigmoid kolon volvulus (SV), gebelik birlikteliği 1/1500 ile 1/66,431 doğumda oldukça nadir olup ancak erken tanı konulamadığında önemli maternal ve fetal mortalite, nedenidir.Bağırsak segmentinin, mezenter etrafındaki çevresel torsiyonu, gastrointestinal intermittan kolik belirtilere yol açarak;eğer tedavi edilmezse bağırsak iskemisine ve perforasyonuna kadar ilerleyebilir.Gebelikde bağırsak tıkanıklığının diğer nedenleri arasında adezyonlar, fıtıklar ve apandisit yer alır. Çoğu volvulus vakası büyüyen utersun sigmoid kolonu pelvis dışına, üst abdomene itmesi ile kolon fiksayon noktalarında dönüp bükülmesiyle üçüncü trimesterde görülür.Klinik görünüm ve radyolojik bulgular gebe olmayan hastalarla benzerdir.Teşhis, bağırsak obstruksiyonunun klasik semptomları olan bulantı, kusma distansiyon ve kabızlık gibi gebeliğin fizyolojik bulgularına benzer olup, klinik tabloyu karıştırabilir. Gebe hastaların fetusun radyasyon alma endişelerine bağlı radyolojik inceleme yapma konusunda isteksizlikleri gecikmiş tanıya katkıda bulunabilir. Gebelik nedeniyle genişlemiş uterus endoskopik detorsiyona, mekanik olarak engel olabildiğinden endoskopi özellikle üçüncü trimesterde bazen başarısız olabilir. Başarısız endoskopik detorsiyon veya bağırsak kangreni cerrahi tedavi gerektirir. Olgumuz;karın ağrısı, kabızlık, nefes darlığı şikayeti ile kadın doğum acilde görülen 19 yaşında, 29 haftalık prigravid hastaydı.Fizik muayenede hasta soluk, takipneik,karnı haftasına göre oldukça büyük ve distandü, citaltı ve pretibial gode bırakan ödemi mevcuttu.Aynı zamanda çok şiddetli karın ağrısı tarifliyordu. Ulrasonografik değerlendirmede exitus 29w, transvers, polihidroamniotik İUEF (intrauterin exitus fetus) saptandı.Tansiyon arteriel 95/54 ve nabız dakika sayısı 154, ateş 36,5,idrar çıkışı 10cc saat ile oligo-anürik, hb (hemoglobin),14,7g/dl, Wbc (white blood cell)15,21 10³,CRP (C reaktif protein) 132mg/L ve fibrinojen seviyesi 382 kU/L idi. Hastanın özgeçmişinde 7 gün önce sigmoid kolon volvulusu nedeniyle genel cerrahi tarafından rektosigmoidoskopi yapılarak kolon detorsiyonu uygulanması mevcuttu. Gaz ve gayta çıkışı ile canlı fetusa sahip olan hasta taburcudan 5 gün sonra ileus, İUMF;akut batın, hipovolemik şok, sepsis ön tanılarıyla anestezi, genel cerrahi konsültasyonları ile acil laparatomiye alındı. GAM (göbek altı median) insizyon ile batın açıldığında yaygın fibrin bantlar, pürülan materyal ve şüpheli perforasyon görünümü mevcuttu. Uterusa,kerrr insizyon ile girilerek 1450 gr ölü kız fetüs doğurtularak usule uygun kapatıldı. Barsak anslarında mega kolon ve tranvers kolon trasesine kadar yaygın iskemik, pürülan materyal ile kaplanmış nekrotik ganrenöz volvulus görüntüsü izlendi. Peroperatif vakaya dahil olan genel cerrahi tarafından hastaya geçici kolostomi açılarak nekrotik barsak ansları çıkartılarak subtotal kolektomi uygulandı. Batın yıkanarak 4 adet dren konulan, genel durumu kötü olan hasta entübe bir şekilde genel cerrahi yoğum bakıma transver edildi. Postoperatif 12. günde mortalitesi oldukça yüksek olan bu hasta genel cerrahi tarafından kolostomi kontrolü için çağrılarak hali ile taburcu edildi. Sigmoid volvulusda maternal mortalite barsak canlı iken 5% iken perforasyonda bu oran 50% nin üzerine çıkdığı litaratürde bildirilmiştir.Bu nedenle oldukça mortal klinik seyir gösterebilen ve endoskopik tedaviye rağmen tekrarlama olasılığı olan SV yönetimi, gebelik özelinde genel cerrahlar, kadın doğum uzmanları ve perinatologlar ile birlikte yapılmalıdır. Anahtar Kelimeler: Gebelik, İskemik Nekroz,Sigmoid Kolon Volvulus,

Page 58: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

58

dilate, volvulus

nekrotik,dilate kolon anslar

Page 59: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

59

PS-08Gebelikte epileptik atak ile başvuran opere piloisitik astrositoma olgusunun değerlendirilmesi

Şebnem Alanya Tosun1, İrem İlgezdi2 1Giresun Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı, Giresun 2Giresun Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı, Giresun

AMAÇ: Piloisitik astrositoma genellikle 20 yaş altında görülen iyi sınırlı neoplazmdır, sıklıkla optik sinir ve optik kiazmayı tutar. Gebelikte akut gelişebilecek komplikasyonlar ile hem anne hem de fetus için morbidite ve mortalite artabileceğinden, bu kadınlar üreme çağına geldiklerinde gebelik planlaması dikkatlice irdelenmelidir. Bu olgu ile retroorbital tümör nedeniyle operasyon sonrası gebeliğin klinik yönetimini tartışmayı amaçladık.

YÖNTEM-BULGULAR: 28 yaşında G2P0A1 olan hasta 27. gebelik haftasında opere retroorbital tümör tanısı ile kliniğimize başvurdu. 2003 yılında sağ optik sinirin orbital segmentinde optik sinir gliomu saptanan ve histopatolojik tanısı piloisitik astrositoma- grade 1 olan hastaya aynı yıl radyoterapi uygulanmış. 2012’de ve 2016’da sol temporal uncusta, sağ optik sinir ve optik kiazma komşuluğunda kitlenin tekrarlaması üzerine ardışık operasyonlar geçirmiş ve fenitoin tedavisi düzenlenerek radyoterapi tekrarlanmış. Teşhisten itibaren hiç epileptik atak geçirmeyen hastanın MRI takiplerinde postoperatif değişiklikler dışında patolojik bulgu olmaması üzerine 2018 yılında anti-epileptik ajan azaltılarak kesilmiş. Obstetrik muayenesinde özellik saptanmayan gebe, Nöroşirurji kliniğine refere edildi, takipleri için ek medikasyon önerilmedi. Gebelik 36(+5/7) hafta iken gelişen baş ağrısı, genel durumda bozulma ardından sağ üst ve alt ektremitelerden sekonder jeneralize olan bilinç kaybının eşlik ettiği epileptik nöbet saptanması üzerine acil olarak yatırıldı. Eklampsi ekarte edildikten sonra intravenöz levetirasetam başlandı, idamede levatiracetam 500 mg/gün’e geçildi. Postikterik kraniyal MRG’de sol temporal lob anterior kesiminde belirgin unkusu içine alan operasyona ikincil ensefalomalazik alan ile sol medial temporal, bilateral talamik T2 ve FLAIR sekanslarında hiperintens lezyonlar mevcuttu. Hastanın stabilizasyonu ve betametazon dozlarının tamamlanmasının ardından fetal ve maternal morbidite ve mortaliteyi arttırmamak amacıyla sezaryen ile doğum gerçekleştirildi. 3420gr/50cm 8/9 APGAR skorlu tam oluşumlu bir kız bebek doğurtuldu. Doğum esnasında umblikal kord arter pH 7.29 idi. Postoperatif takiplerinde özellik olmayan hasta levetirasetam idame dozu ve Nöroloji kliniği kontrolü önerisi ile taburcu edildi.

SONUÇ: Gebelik öncesi beyin operasyonu geçiren hastalarda mevcut klinik durum değişebilir veya akut komplikasyon eklenmesi ile hem annede hem de fetusta morbidite ve mortalite artabilir. İntraserebral malignensi ve antiepileptik kullanımı olan hastalar peripartum dönemde yakın takip edilmeli, klinik şüphe varlığında ileri tetkik edilmelidir. Epilepsi hastalarında gebelikle ilişkisi komplikasyonların arttığını gösteren çalışmalar olmakla birlikte, epilepsi varlığı erken doğum indüksiyonu veya elektif sezaryan için endikasyon oluşturmamaktadır. Sık tonik klonik nöbet geçirme, status epileptikus, stres ve hiperventilasyonla tetiklenen nöbet öyküsü, mental reterdasyon gibi özellikli durumlarda elektif sezeryan tercih edilebilir. Gebelikle birlikte görülen epileptik atak durumlarında karşılaşılabilecek problemlerin tedavisi multidisipliner ekip ile yönetilmelidir. Anahtar Kelimeler: Epilepsi, gebelik, piloisitik astrositom, retroorbital tümör

Figür 1. T2 Ağırlıklı Aksiyel Kesitte MR Görüntüsü Figür 2. T2 ağırlıklı aksiyel görüntü

Page 60: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

60

PS-09Nadir Görülen Ektopik Molar Gebelik Vakaları

Ezgi Ceren Dalli Alper1, Aylin Vural2 1sağlık bilimleri üniversitesi, ümraniye eğitim araştırma hastanesi, istanbul 2sinop boyabat 75. yıl devlet hastanesi, sinop

Giriş: Parsiyel ya da komplet mol hidatiform gebelikler tüm gebelikler içerisinde 1000 de 1-2 oranında görülmektedir. Literatüre bakıldığında ektopik molar gebelik vakalarının 1/200 000 ile 1/10 000 arasında değişen oranlarda nadiren izlendiği görülmektedir. Ultrason ve bhcg takibi bize takipte ve tanıda fikir vermektedir ancak kesin tanı histopatolojik olarak konulmaktadır. Kliniğimize gelerek ektopik gebelik nedenli opere edilen, salpenjektomi yapılan 4 hastamızın patoloji sonucu molar gebelik gelmiştir.Vaka-1; 28 yaşında, karın ağrısı ve genel durum bozukluğu nedeniyle acilden başvuran hasta değerlendirilmiştir. Son adet tarihine (SAT) göre 7 hafta 4 gün gebeliği mevcut olup, Gravida (G) 4 Parite (P) 1, Yaşayan (Y) 1, ektopik gebelik sayısı 1 olan hastadır. Yatış bhcg değeri: 3950 gelmiş, vajinal muayenesinde perine, vulva, vajen (PVV) doğal olarak gözlenmiş ve lekelenme şeklinde kanama gözlenmiştir. Ultrasonda; intrauterin gebelik kesesi izlenmemiş, batın ve perihepatik alanlarda koagülüm izlenmiştir. Hastaya genel anestezi altında (GAA) Laparoskopik sağ salpenjektomi yapılmıştır. Patoloji sonucu; tubal grosses, molhidatiform ile uyumlu histopatolojik bulgular olarak gelmiştir. Bhcg takibi yapılmış, bhcg negatifleşmiş ve olaydan 2 yıl sonra gebe kalmış, 39 hafta gebe iken sağlıklı olarak doğum yaptırılmıştır.Vaka-2; 35 yaşında, 10 gündür lekelenme ve karın ağrısı şikayeti ile başvurmuştur. G3P2Y2, SAT’a göre 5 hafta 5 gün gebeliği mevcut olan hastadır. Yatış bhcg değeri: >15000.00 gelmiş, vajinal muayenesinde PVV doğal olarak gözlenmiş ve lekelenme şeklinde kanama gözlenmiştir. Ultrasonda; sol adneksiyel alanda 84x55 mm koagülüm, batında en derin cepte 67 mm mayii izlenmiştir. Hastaya GAA Laparoskopik sağ salpenjektomi yapılmıştır. Patoloji sonucu; probe küretaj: hipersekretuar endometrium, tuba: erken parsiyel mol hidatiform ile uyumlu histopatolojik bulgular olarak gelmiştir. Hasta takibe gelmemiş, sistemden aranmış ancak ulaşılamamıştır.Vaka-3; 36 yaşında, dış merkezde, dış gebelik denmiş ve amaliyat olması gerektiği söylenmiş, bu şikayetle hasta tarafımıza başvurmuştur. G3P2Y2, SAT’a göre 7 hafta gebeliği ve geçirilmiş tüp ligasyon öyküsü mevcut olan hastadır. Yatış bhcg değeri: 13658 gelmiş, vajinal muayenesinde PVV doğal olarak gözlenmiş ve kanama gözlenmemiştir. Ultrasonda; uterus: 105*55 mm, Endometrial line (EL): en kalın yerinde 13,8 mm, douglasta mayii yok, sol over doğal, sağ over ölçümleri 35x21 mm, sağ overde 6w4d ile uyumlu crown-rump length, fetal kalp atımı net değerlendirilememiş, ektopik odak görülmüş ve dopplerde akım izlenmiştir. Hastaya GAA Laparoskopik bilateral salpenjektomi yapılmıştır. Patoloji sonucu; sağ tubal grosses, erken parsiyel mol hidatiform, sol tuba düzenli yapı hiperemi olarak gelmiştir. Hasta takibe gelmemiş, sistemden aranmış ancak ulaşılamamıştır.Vaka-4; 40 yaşında, karın ağrısı, 1,5 aylık adet rötarı şikayeti ile hasta tarafımıza başvurmuştur. G4P3Y3, SAT’ı bilinmeyen hastadır. Yatış bhcg değeri: >15000.00 gelmiş, vajinal muayenesinde PVV doğal olarak gözlenmiş ve kanama gözlenmemiştir. Ultrasonda; EL: 7 mm, gebelik kesesi izlenmemiş, uterus çevresinde 70x35 mm koagülüm ile uyumlu görünüm izlenmiş, perihepatik 41 mm serbest mayii izlenmiştir. Hastaya GAA Laparoskopik sol salpenjektomi-sağ tüp ligasyonu yapılmıştır. Patoloji sonucu; ektopik grosses ile uyumlu bulgular, erken parsiyel mol hidatiform olarak gelmiştir. Hasta takibe gelmemiş, sistemden aranmış ancak ulaşılamamıştır.

Sonuç: Kliniğimizde 7 yıl içerisindeki 590 ektopik gebelik nedeniyle opere olan hastaların patoloji sonuçları değerlendirildiğinde 4 hastada gestasyonel trofoblastik hastalık ile uyumlu geldiği izlenmiştir. Ektopik gebelik nedeniyle opere edilen hastalarda, nihai patoloji sonuçları mutlaka takip edilmeli, molar gebelik olabileceği akılda olmalıdır. Anahtar Kelimeler: ektopik gebelik, molar gebelik, tubal gebelik

Page 61: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

61

PS-10Endometrioid adenokarsinoma nedeniyle evreleme cerrahisi yapılan postmenopozal hastada situs inversus totalisLevent Özgen Bursa Şehir Hastanesi,Kadın Doğum Kliniği

Situs inversus totalis (SIT) visseral abdomen ve toraksın dextrokardi ile birlikte ayna görüntüsü transpozisyonu ile karakterize nadir görülen otozomal resesif konjenital durumdur:İnsidansı insan popülasyonunun. 1 / 8,000 ila 1 / 25,000’ini oluşturmaktadır.SIT ile birlikte kardiak anomali insidansı %3-5 ile %80 arasında değişmekle birlikte bu hastalar sağ yerleşimli aort aksına sahiptirler.Diğer vasküler anomaliler çolyak trunk ve süperior mezenterik arter anomalilerdir. Oldukça az rastlanılan bu durum ve malign tümör birlikteliği kolarektal tümör, over karsinom ve servix tümör cerrahisinde nadir de olsa case reportlarda rapor edilmiştir. Mevcut bu anormal transpozizyon operatör için cerrahi işlemde zorluğa yol açmaktadır. Bu olgu sunumu endometrium kanser nedeniyle evreleme cerrahisi için laparotomi yapılan hastaya aittir. 54 yaşında, postmenopozal vaginal kanama nedeniyle yapılan endometrial biyopsi sonucu endometrioid adenokarsinoma olarak değerlendiren hastanın yapılan properatif X-ray akciğer grafisi bilgisayarlı tomografi (CT) görüntü ve raporlarında abdomende tüm organların invers (ters) pozisyonda ve kalbin sağ göğüs kafesinde olduğu görüldü. Hasta mevcut bu durumu hakkında gerekli bilgiye sahipti. Radyolojik tetkiklerinde lenf nodu, uzak metastaz ve omentum tutulumu ve anormal vaskülarite izlenmedi.Preoperatif evreleme cerrahisi öncesi rutin laboratuar testleri ve ca125 değeri normal sınırdaydı. Litotomi pozisyonunda,solak olan operatör tarafından hastanın sol lateralinden, abdomen midline insizyon ile açıldığda visseral organların komplet transpozisyonu tam olarak izlendi. Mide ve dalak sağ batında, safra kesesi,karaciğer büyük lobu ve çekum ve apendiks batın sol alt kadrandaydı.Explorasyonda herhangi bir makroskobik seroza invazyonu, ovarian,hepatik veya peritoneal metastaz izlenmedi.Usulune uygun total abdominal histerektomi, bilateral salpingooferektomi uygulandı. Fozen sonucu tümör çapı 3cm, myometrial tutulumda1/2nin üzerinde invazyon ve grade 2 endometrioid tip adenokarsinom gelmesi üzerine pelvik lenf nodu diseksiyonunu takiben sağ parakolik alanlar açılarak sağ kolonun medial refleksiyonu takiben sağ pelvik ve para-aortik lenf nodları çıkartıldı.İnsizyon sol common iliak arterin üzerindeki periton açılarak, aorta üstüne çıkarılarak duedonuma kadar genişletildi.Keskin ve künt diseksiyon ile sol üreter ve sol ovarian damarlar dikkatli bir şekide laterele itilerek, sol common iliak arter lateralindeki lenfatik doku kaldırıldı.Aortun sol tarafı ve aortun ön yüzeyi boyunca renal ven seviyesine kadar vena kava inferior boyunca lenf nodları çıkartıldı. Pelvik ve paraaortik lenf nodu diseksiyonu tamamlanan mevcut vakada, cerrahinin kendisi; marjinal fark göstermiştir. Anormal pelvik damarların onkolojik cerrahide kazara yaralanma olasılığı bazı çalışmalarda %7.1 oranında rapor edilmiştir. SIT’da bu anormal vaskülarizasyonu ameliyat öncesi doğrulama,intrapelvik organ hasarından korunmak için önemlimlidir. Vakamızın, preoperatif CT ile değerlendirilmesinin sonucu;hastamızda anormal vasküler malformasyon olmadığının tarafımızdan bilinmesi olası cerrahi komplikasyonları mimimalize etmiştir. Anahtar Kelimeler: Endometrioid Adenokarsinoma, Evreleme Cerrahisi, Situs İnversus Totalis

aort ve vena cava inferior translokasyonuaort ve vci

Page 62: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

62

PS-11İntrahepatik gebelik kolestazı ve şiddetli preeklampsinin eşlik ettiği sekonder amiloidozlu Ailevi Akdeniz Ateşi olgusuFeyza Bayram SBÜ Bursa Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kadın Doğum Kliniği

Ailevi Akdeniz Ateşi (FMF) otozomal resesif geçişli, rekürrens gösteren, ateş ve serozal inflamasyonla karakterize bir hastalıktır. Amiloidoz sıklığı çeşitli etnik gruplarda farklılık gösterir. Akdeniz ülkelerinde, özellikle Türkler, Ermeniler, Orta-Doğu Müslümanları ve Askenazi olmayan Yahudiler arasında yaygındır. Hastalık her yaşta görülmekle birlikte, hastaların %80’i 20’li yaşlara kadar semptomatik olur. FMF’in gebelikteki seyri değişkendir. Ataklar tamamen durabilir ya da artabilir. Gebelik sırasında atak gelişirse mutlaka kontrol edilmelidir; aksi halde abortus riski artmaktadır. Uzun dönemde en önemli komplikasyonu, nefrotik sendrom ve kronik böbrek hastalığına neden olan renal amiloidozdur. Tedavide ilk seçenek ajan, bir mitoz inhibitörü olan kolşisindir. Kolşisinin bir mitoz inhibitorü olmasına ve transplasental geçiş gösterdiğine dair kanıtların varlığına rağmen, gebeliğinde FMF nedeniyle kolşisin kullanan hastalarda fetal kromozomal anomali riskinin artmadığı bildirilmektedir. Yapılan çalışmalar; kolşisin tedavisi ile hastaların %60-75 ’inde tam remisyon sağlandığını, ancak %5- 10 ’ unun tedaviye yanıtsız olduğunu göstermiştir. Olguların %95’ inde karın ağrısı hastalığın ilk belirtisi olarak bildirilmektedir. En önemli semptomları rekürren ateş ve karın ağrısı atakları, bulantı ve kusma, yaygın halsizlik, göğüs ağrısı, eklem ağrıları ve perikardit ile ilişkili semptomlardır. Olgumuz 37 yaşında gravida 3, parite 1, abortus 1, yaşayan çoçuğu olmayan, özgeçmişinde 24 haftalık intrauterin mort fetus (IUMF) öyküsü olan, hasta şiddetli karın ağrısı ve sağ üst kadranda hassasiyet ile hastanemiz aciline başvurdu. Hastanın ölçülen tansiyon arteriel değeri 160/100 idi. Yapılan acil obstetrik ultrasonda 30 hafta ile uyumlu, makat pozisyonda erkek fetus ve amniyotik mayi azalmış (<7mm) olarak değerlendirildi. Plasenta anterior yerleşimli olup 15*21mm parsiyel dekole alan visualize edildi.. Hastanın gebelik öncesine daha öncesine ait FMF ve amiloidoz tanısı mevcut olup kolşisin ve kötü obstetrik öyküsünden dolayı 100 mg asetilsalisilik asit ve Enoksaparin sodyum kullanımı mevcuttu. Ayrıca hastanın kliniğimizde gebelik kolestaz tanısıyla 28. Haftada yatışı mevcut olup, yapılan safra asitler değerlendirmesinde; safra düzeyleri 14mmol/ml olması nedeniyle kolestiramin kullanmakta idi. Bu vakada da olduğu gibi, gebeliğin intrahepatik kolestazı; kaşıntı, karaciğer enzimlerinde yükselme ve serum safra asitlerinde artışla karakterli bir hastalıktır. Hastada yapılan labaratuar değerlendirmesinde; AST(aspartat amino transferaz); 63U/L ALT(alanin amino transferaz);100 U/L, HB:10,6G/dL HCT:32,1%, PLT:202 103/ ml, üre:21,2mg/dl kreatinin: 1,25mg/dl, koagülasyon parametreleri ve Elisa testleri normal sınırlarda ve idrar tahlilinde 3+ protein mevcuttu. Hasta ağır preeklampsi ve ablatio plasenta ön tanılarıyla doğumhaneye yatırılarak acil sezeryana alındı. Apgarı 8-9 olan canlı 1050 gr bebek doğurtularak yeni doğan yoğum bakıma yatışı yapıldı. Postoperatif kadın doğum yakın bakım ünitesinde takip edilerak Mg sülfat tedavisi alan hastanın postoperatif transaminaz düzeyleri, kreatinin ve hematolojik parametreleri ve tansiyon arteriel düzeyleri normal sınırlara geriledi. Postoperatif 3. Gün klinik servise alınan hasta genel durumu ve laboratuar verileri düzelmesi sonrasında postoperatif 5.gün taburcu edildi. Gerek FMF ve gerekse gebelik kolestazı teşhis ve takibi; maternal morbidite ve mortalite özellikle de fetal morbidite ve mortalite nedeniyle önem arz etmektedir. Bu olgu sunumunda,14 yıldır FMF tanısıyla izlenen ve kolşisin kullanan ve gebelik sürecinde gebelik kolestazı ve sonrasında ağır preeklampsi tablosu gelişen bir hastanın gebelik seyri anlatılmakta ve güncel literatür bilgisi verilmektedir. Anahtar Kelimeler: Gebelik, FMF, Amiloidoz, İntrahepatik kolestaz, Şiddetli Preeklampsi

Page 63: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

63

PS-12Olgu Sunumu: İki İntrauterin ve Bir Sol Tubal Ektopik Yerleşimli Spontan Heterotopik Üçüz GebelikÖmer Çağatay Mesut, Tuba Günaydın, Münir Kiper Aslan Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Nilüfer/Bursa

Heterotopik gebelik, birlikte varolan intrauterin ve ektopik gebeliklerin varlığı ile karakterize oldukça nadir ve potansiyel olarak hayatı tehdit eden bir durumdur. Heterotopik gebelik insidansı spontan gebeliklerde 1: 30.000 civarındadır. Yardımlı üreme tekniklerinden (ART) kaynaklanan gebeliklerde, insidans 1: 100 ila 1: 3.600 arasında değişir, bazı serilerde neredeyse % 1’e kadar yükselir. Yapılan araştırmalar sonucunda ektopik gebeliğin en sık implantasyon bölgesinin %80 oranı ile fallop tüpünün ampulla bölgesi olduğu gösterilmiştir. Heterotopik üçüzler ise çok daha nadirdir. Tubal ektopik ve birlikte ikiz intrauterin gebeliği olan vakalar sınırlıdır.Bu tıbbi durum, intrauterin gebelik için olduğu kadar annenin hayatı için de tehlikeli olabilir. Biz bu olgu sunumunda son adet tarihine göre 9+6 haftalık gebelikte spontan heterotopik üçüzleri olup, dış merkezde 3 haftadır dikoryonik diamniyotik ikiz gebelik ve abortus imminens tanısı ile takip edilmekte olan; tarafımıza akut batın bulguları ile başvuran ve sol over torsiyonu ön tanısı ile diagnostik laparoskopi uygulayıp perop sol tubal ektopik gebelik izlenmesi üzerine salpenjektomi yaptığımız genç bir kadın olguyu sunuyoruz. Olgumuzun intrauterin dikoryonik diamniyotik ikiz gebeliği postoperatif sağlıklı bir şekilde devam etmektedir. Heterotopik tubal üçüzler, kadın doğum uzmanı için tanı koymanın zorluğu ve rüptüre olma ihtimali ile birlikte hayatı tehdit edebilen özel bir durum olmaya devam etmektedir. Günümüzde ART uygulanan hasta sayısının artmış olması ve ektopik gebelik insidansının ART ile oluşan gebeliklerde daha yüksek olması gerçeğini göz önünde bulunduracak olursak, akut batın ile başvuran gebe hastada heterotopik gebelik mutlaka tanı algoritmasına dahil edilmesi gereken bir durum olmalıdır. Anahtar Kelimeler: ektopik gebelik, heterotopik gebelik, laparoskopi, obstetrik cerrahi, spontan gebelik, tubal gebelik;

Page 64: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

64

PS-13Fetal Hepatoblastomun Prenatal Tanısı

Miraç Özalp1, Semih Ekici2, Ömer Demir2 1Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı, Perinatoloji Bilim Dalı 2Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı

AMAÇ: Hepatoblastom ağırlıklı olarak yaşamın ilk iki yılında ortaya çıkan, bebeklik ve çocukluk çağının en sık görülen primer malign hepatik tümörüdür. Hepetoblastom, gelişen fetal ve embriyonal karaciğer hücrelerini taklit eder, kıkırdak, kemik, çizgili kas hücreleri ve skuamoz epitel hücreleri gibi morfolojik olarak kompleks bir tümöre yol açan çeşitli hücre tiplerinden oluşur. Amacımız fetal hepatoblastomun prenatal dönemde tanısı ve perinatal dönemde yönetimi hakkında klinik deneyimimizi paylaşmaktır.

OLGU: 33 yaş, G5P3A1, 30+4 haftalık gebe, dış merkezden kliniğimize abdominal kitle şüphesi ve karın çevresi ölçümünde artış sebebiyle sevk edildi. Gebenin yapılan ultrason muayenesinde fetal karaciğerde yer yer ekojenik alanlar izlendi, fetal karaciğer boyutları 104*101*107 mm olup doppler usg’de kanlanma artışı mevcuttu, fetal karaciğer tüm abdomeni doldurmakta idi, fetal biparietal çap, baş çevresi, femur ve humerus uzunluğu gebelik haftası ile uyumlu iken fetal AC: 369mm (>99.persantil) olarak ölçüldü. Fetal ekojen barsak, plevral efüzyon, diafram sınırında bozulma, hidrosel, abdomen ve torakal duvarda anazarka tarzı ödem ve polihidroamniyos mevcuttu, hidrops gelişmişti. Hasta kombine tarama testinin düşük riskli olduğunu ifade etti, 21. Haftada yapılan detaylı ultrason muayenesinde ise herhangi bir patoloji izlenmediğini belirtti, ikinci trimesterde maternal serum alfa-fetoprotein taraması yapılmamıştı. Kan grubu O Rh (+) olan hasta, hipotiroidi sebebiyle levotiron 50 mcg tablet 1*1 kullanmakta idi. Akraba evliliği veya anamnezinde ek bir özelliği bulunmamaktaydı. Gebeye yatış verildi. Fetal MRG planlandı ancak ertesi gün tansiyon takiplerinin >140/90 olduğu görüldü, idrar protein/kreatinin oranı: 0,63 idi. TORCH ve Hepatit değerleri negatif izlendi. Mirror Sendromuna gidiş olduğu düşünüldü. Celestone ilk doz yapıldı. NST ve fetal biyofizik profili takiplerinde güven vermeyen fetal durumun ortaya çıkması üzerine sezaryen kararı verildi. 2270 gr ağırlığında, APGAR 1/0 olan erkek bebek doğurtuldu, spontan solunumu olmayan hidropik bebek entübe edildi. Çocuk cerrahisi doktorları tarafından plevral mayinin boşaltılması amacıyla toraks tüpü takıldı. Ancak 45 dakika CPR uygulanmasına rağmen solunumu olmayan, kalp tepe atımı alınamayan bebek ex kabul edildi. Aileye otopsi önerildi. Yenidoğan otopsi raporu fetal hepatoblastom olarak raporlandı.

TARTIŞMA: Hepatoblastom insidansı artmış sendromlar arasında; Beckwith Wiedemann sendromu, Trizomi 21, Trizomi 18, Aicardi Sendromu, Li-Fraumeni Sendromu, Goldenhar Sendromu, von Gierke hastalığı ve Ailesel Adenomatoz Polipozis sendromu bulunmaktadır. Erkeklerde insidans, kızlara göre 2 kat yüksektir. Hepatoblastom vakaların %85’inde karaciğerin sağ lobunda tek bir kitle olarak ortaya çıksa da, 20 cm çapa kadar ulaşabilen, ince kapsüllü, nodüler, tek veya çoklu lezyonlar halinde de görülebilir. Hızlı büyüme nedeniyle rüptür, kanama veya ölüm gelişebilir. Serum alfa-fetoprotein seviyeleri belirgin şekilde yükselmiştir. Saf fetal hücrelerden oluşan tümörler, embriyonal veya karma epitelyal-mezenkimal hepatoblastom veya küçük hücreli farklılaşmamış hepatoblastomdan daha iyi bir prognoz gösterir. Anahtar Kelimeler: Alfa fetoprotein, Fetal hepatoblastom, Hidrosel, Mirror Sendromu, Plevral efüzyon

Page 65: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

65

Hepatoblastom sagital

Plevral efüzyon+Ciltaltı ödem

Page 66: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

66

PS-14İleri derecede atipi içeren komplet mol hidatiform-olgu sunumu

Gültekin Adanaş Aydın1, Rabia Betül Asar2 1Bursa Şehir Hastanesi,Kadın Hastalıkları ve Doğum,Bursa 2Bursa Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi,Kadın Hastalıkları ve Doğum,Bursa

İleri derecede atipi içeren komplet mol hidatiform-olgu sunumuHydatiform mole (HM), molar gebelik,gestasyonel trofoblastik hastalık (GTH) ‘ın alt grubu olup plasentada trofoblastların anormal proliferasyonu sonucu gelişen ve metastaza yol açabilen bir tümördür.Diğer formları oldukça malign ve invaziv olan gestasyonel koryokarsinoma ve plasental site trofoblastik tümördür. Komplet ve parsiyel mol genellikle GTH’ın non invaziv formu olarak kabul edilip bening olarak değerlendirilse de premalign karakter taşıyarak malign ve invaziv hale gelebilirler. Komplet mol formunda fetal yapılar içermezken, parsiyel mol ise genellikle vajinal kanama ve abortus sonrası fetal doku içeren patoloji örneklerinin incelemesi sonucu ile tanı alır.. Komplet mol ise molar dokunun desiduadan ayrılmasına bağlı ilk trimesterde vajinal kanama ile klinikte karşımıza çıkar.Komplet mol tipik olarak diploid iken parsiyel mol ise triploidtir.Komplet molde yüksek hcg seviyeleri bu sürecin temel özelliği olup 100000 İÜ üzerinde iken parsiyel molde genellikle beklenen gebelik haftasına uygun aralıktadır.Kuzey Amerika ve Avrupa’da görülme sıklığı 60 –120/100.000 gebelik arsında değişir.Molar gebeklik için rekürrensde temel risk faktörü geçirilmiş molar gebelik olup bu risk 2 kez molar gebekik geçiren kişi için riski %1-23 olup vitamin A dan düşük diyet, hayvansal yağ, maternal yaşın 20 altı veya 40 üstü, tekrarlayan spontan düşükler, infertilite ve A veya AB kan grubu suçlanmaktadır. 18 yaşında olan hastanın gebelik şüphesi nedeni ile başvurması üzerine yapılan ultrasonografik muayenesinde 7 mm boyutlarında gestasyonel sak izlendi.Bir hafta sonraki kontrolünde kese boyutlarında değişiklik olmazken kese sınırları düzensiz olarak izlendi.Hastanın kanaması da olması ve kese boyutlarının değişmemesi ve fetal yapıların izlenmemesi üzerine revizyone küretaj yapıldı.Patolojik inceleme sonucunda desidual dokuların yanı sıra pleomorfik atipik trofoblastlar izlendi.Aralarda multinüklee dev hücreler ve atipik mitotik figür yapıları izlendi. Komplet mol,koryokarsinom,plasental site trofoblastik tümörün ekarte edilmesi için immunhistokimyasal çalışma için Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji Bölümüne konsülte edildi.İmmunhistokimyasal boyama bulgularında HPL,beta hCG pozitif,ki67 çok yüksek,p57 villöz trofoblastlarda negatif ancak intermedier trofoblastlarda pozitif saptandı. Olgu University of Sheffield Medical School’da jinekolojik patoloji profesörü Michael Wells’e konsülte edildi. Sonuç olarak hasta ileri derecede atipi içeren ve koryokarsinomu andırır trofoblast proliferasyonu saptanmasına rağmen tanının komplet mol olarak verilmesi ve betahCG düzeyleri ile uterus dışı yayılım açısından takip edilmesi önerildi.Hastanın bir yıllık izlem takiplerinde betahCGdeğerlerinde yükselme ve uterus dışı yayılıma dair bulguya rastlanmadı. Hastanın daha sonraki izlemlerinde iki kez terme ulaşan sağlıklı gebeliği oldu. Anahtar Kelimeler: Gestasyonel trofoblastik hastalık,koryokarsinom,mol gebelik

Page 67: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

67

PS-15Tirotoksikoz ile Prezente Olan Gestasyonel Koryokarsinom OlgusuHakan Sağer, Begüm Uzsezer, Burcu Dinçgez Çakmak, Sonay Öztaş Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Bursa Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği, Bursa

GİRİŞ: Koryokarsinom, invaziv, hipervasküler ve anaplastik trofoblastik dokulardan oluşan, en agresif gestasyonel trofoblastik hastalık şeklidir. Term gebeliği veya düşüğü takiben gelişebilmektedir. Olguların büyük kısmında erken dönemde hematojen olarak yayılmış metastatik lezyonlar mevcuttur. Hastalığın prezentasyonu yayılıma bağlı olarak değişkenlik gösterir. Koryokarsinom olgularında klinik ve biyokimyasal olarak hipertirodizm görülebileceği bilinmektedir. Bu durum β-HCG’nin subünite benzerliğine bağlı tirotropik aktivasyon sonucu meydana gelmektedir. Tiroksikoz gelişen olgularda beta blokerler ve anti-tiroid ilaçlar semptomatik tedavide kullanılabilir. Kemoterapi ile tümörün tedavisi hipertiroid durumu tamamen düzeltebilmektedir. Biz, bu olguda gestasyonel koryokarsinomun tiroid krizi gibi hayatı tehdit eden paraneoplastik sendromlarla karşımıza çıkabileceğini göstermeyi amaçladık.

OLGU: Yirmi yedi yaşında, gravida 2 ve 4 ay önce sezaryenle doğum öyküsü olan kadın hasta solunum sıkıntısı ile acil servise başvurdu. Fizik muayenede soluk ve taşikardik görünümde olan hastanın solunum sesleri bilateral azalmıştı. Bilateral üst ekstremitede tremor mevcuttu. Doğum sonrası vajinal kanama tarif eden hasta kadın doğum konsültasyonu için tarafımıza yönlendirildi. Vajinal muayenede lekelenme şeklinde kanaması olan hastanın β-HCG değeri 295.192 mIU/ml idi. Transvajinal sonografide uterus normalden büyük, endometrium 28 milimetre ve kar fırtınası görüntüsü izlendi. Gestasyonel trofoblastik neoplazi ön tanısı ile hastadan istenen akciğer grafisinde (şekil) bilateral çok sayıda akciğer nodülleri saptandı. Abdomen incelemesinde karaciğerde metastatik lezyon saptanmadı. Evakuasyon ile uterin kavite boşaltıldı ve 300 cc veziküler materyal gelişi izlendi. Histopatoloji sonucu koryokarsinom ile uyumlu idi. Hastane yatışı sırasında hastadan istenilen tiroid fonksiyon testlerinde TSH baskılanmış (0.005mU/L), serbest T3 ve T4 seviyeleri (45 pmol/l) artmıştı. Koryokarsinom ile tetiklenen tirotoksikoz nedeniyle endokrin konsültasyonu istendi. Karbimazol (propisil-50 mg- 1x1), Lugol iyodine ve propranolol (Beloc 50 mg- 2x1) tedavisi başlandı. Hastaya kemoterapi başlandı. β-HCG düşüşü ile hastanın hipertiroidi semptomlarında tam olarak gerileme gözlendi.

SONUÇ: Gestasyonel trofoblastik hastalıkta, β-HCG’nin indüklediği paraneoplastik bir durum olan hipertirodizm hayatı tehdit edecek kadar şiddetli tirotoksikoza neden olabilir. Biz, bu olguda gerek genel acil kliniklerinde gerekse kadın doğum pratiğinde tiroid fonksiyon bozukluğu olan hastalarda β-HCG pozitifliğinde gestasyonel koryokarsinomun akılda tutulması gerektiğini ve acil yönetimin şart olduğunu vurgulamayı amaçladık. Anahtar Kelimeler: gestasyonel koryokarsinom, gestasyonel tirotoksikoz, trofoblastik neoplazi Koryokarsinom olgusunda akciğer metastazını gösteren akciğer grafisi

Page 68: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

68

PS-16Tüm batını dolduran pelvik kitlede nadir bir sebep; Paraovaryan seröz kistadenomMehmet Bülbül Adıyaman Üniversitesi Tıp Fakültesi

Giriş: Paramezonefrik, mezonefrik kalıntılardan kaynaklanan paratubal kistler broad ligament içine büyüyen overden bağımsız lezyonlardır. Tüm yaş gruplarında görülse de üreme çağındaki kadınlarda daha sık izlenmektedir. Çoğunlukla asemtomatik olarak rutin muayene sırasında insidental olarak saptansa da nadiren büyük boyutlara ulaşarak semptomatik olabilirler (1,2). Diğer pelvik kitlelerle ayırıcı tanısı zor olduğu için klinik değerlendirme önemlidir. Tedavide kist eksizyonu genellikle yeterlidir (3). Biz de bu yazıda 17 yaşında bir kadında 5 kg ağırlığa ulaşan seröz paratubal kist vakasını sunduk.

Olgu Sunumu: On yedi yaşında, bekar kadın hastanın 4 ay öncesine kadar şikayeti yoktu. Karnında hızla büyüyen kitle ve sağ kasık ağrısı şikayetleri ile polikliniğimize başvuran hastanın abdominal ultrason muayenesinde tüm karnı dolduran douglastan ksifoide kadar uzanan anekoik kist izlendi (Şekil 1). Tümör belirteçlerinden CA125: 34,7 u/ml, CA15-3: 10,4 u/ml saptandı. Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRG) incelemesinde; Sağ adneksiyal lojdan köken alıp pelvisi dolduran ve abdominal bölgeye doğru uzanım gösteren yaklaşık 12x11x24 cm boyutta, sınırları kesite tamamen girmeyen kistik lezyon saptandı. Preoperatif hazırlık sonrası orta hat insizyon ile batına girildi. Batın içini tamamen dolduran diafragma altına kadar uzanan overden bağımsız, retroperitoneal alana uzanan 35x25x10 cm ölçülerinde seröz kistik kitle izlendi (Şekil 2). Kist yüzeyi düzgün, transparan görünümde ve üzerinde uzanan tuba uterina yaklaşık 20 cm boyunda idi. Kist eksizyonu yapılarak frozen incelemeye gönderildi. Beş kilogramlık kistin frozen sonucu seröz kistadenom gelmesi üzerine ameliyata son verildi. Hasta ameliyat sonrası ikinci günde komplikasyonsuz taburcu edildi.

Tartışma: Kistik neoplastik pelvik kitleler genellikle over kaynaklıdır. Bunlardan en sık görüleni seröz kistadenom tüm benign over tümörlerinin 15-25’ini oluştururlar. % 20-50 oranında bilateral görülen bu tümörlerin çapları nadiren 20 cm’nin üzerine çıkar. Benzer şekilde Adneksiyal kitlelerin yaklaşık %10’unu oluşturan (4) paratubal kistlerde çok nadiren büyük boyutlara ulaşabilir (2). Broad ligament içine doğru büyüyen paratubal kistlerin genellikle over neoplazmları ile ayırıcı tanısı her zaman mümkün olmamaktadır. Bizim vakamızda da tüm batını dolduran kistik kitle boyutları dışında benign karakterli olsa da ovaryan lezyonlardan tam ayrımı yapılamadı. Ortahat insizyonu ile yapılan laparatomide tüm batını dolduran broad lig içinden kaynaklanan diğer pelvik organlarla ilişkisi olmayan kitlenin patolojisi seröz kistadenom olarak değerlendirildi. Sonuç olarak çok büyük pelvik kitlelerde bile nadirde olsa paratubal kistleri akılda tutmak gerekmektedir. Anahtar Kelimeler: Seröz Kistadenom, Paratubal Kist, Pelvik Kitle Pelvik kitlenin ultrasonografik görünümü.

Page 69: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

69

PS-18Burch Kolposüspansiyon komplikasyonları’na minimal invaziv yaklaşımSadık Gündüz, Ulaş Çoban, Gürsoy Kurt Sarıyer Hamidiye Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi

GİRİŞ:Kadınlarda stres üriner inkontinans öksürmek,hapşırmak ve efor ile istemsiz idrar kaçırma durumudur.Bu durumun çeşitli cerrahi tedavileri bulunmakla birlikte tedavilerdeki ana hedef subüretral destek sağlamak ve üretrayı stabilize etmektir.Burch kolposüspansiyonu mesane boynunun Cooper ligamentleri kullanılarak stabilize edildiği,uzun dönem sonuçları başarılı olan bir operasyondur.

OLGU: 44 yaşında G4P4 NSD4 olan hasta kliniğimize yorgunluk,adet miktarlarında artma,karında şişlik ve idrar kaçırma şikayetleriyle başvurdu.Yapılan jinekolojik muayene ve ultrasonografide uterus fundusunda 15 cm subseroz myom izlendi.Evre 1 sistosel ve stress test pozitif olarak saptandı.Hastaya total abdominal histerektomi + Burch kolposüspansiyonu ameliyatları uygulandı.

BULGULAR: Operasyondan 6 ay sonra hastada dizüri, piyüri şikayetleri başlaması üzerine tarafımıza başvurdu.Yapılan tetkilerde tam idrar tetkikinde: lökosit +++, nitrat +++ gözlendi.Pelvik MR çekildi.MR raporu radyoloji tarafından normal olarak değerlendirildi.Yapılan mesane dolu ultrasonografide kavite içerisinde lineer ve hiperekojen görünümde mesh olduğu düşünülen görüntü izlendi.Bunun üzerine sistoskopi planlandı.

YAKLAŞIM:Genel anestezi altında yapılan sistoskopide mesane kubbesinin sol lateralinde yaklaşık 3 cm uzunluğunde kalsifiye olmuş mesh ipi izlendi.Histeroskopi makası kullanılarak mesh ipi kesilmeye çalışıldı.Ancak kalsifikasyon nedeniyle başarısız oldu.Takiben Flexible uretereskop ile mesane kavitesine girilip lazer yöntemi kullanılarak mesh ipi kesildi ve çıkarıldı.Operasyona son verildi.Hastanın 2 ay sonraki kontrollerinde dizüri şikayetinin kaybolduğu ve inkontinansının olmadığı saptandı.

SONUÇ: Özellikle Burch kolposüspansiyonu komplikasyonu şüphesinde mesane dolu ultrasonografi MR da gözden kaçabilecek durumlar açısından dinamik olması nedeniyle ilk tercih olabilir.Operasyonun üzerinden geçen zamanla korele olarak meshde oluşabilecek kalsifikasyonlar nedeniyle meshin kesilip çıkarılmasında lazer güvenilir bir tercih olarak değerlendirilebilir. Anahtar Kelimeler: Burch kolposüspansiyon, lazer, minimal invaziv yaklaşım

Page 70: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

70

PS-19Olgu Sunumu:Sepsis tablosuyla seyreden tuboovaryen absenin laparoskopik tedavisiErhan Demirdag, Damla Sonmez, Recep Onur Karabacak Gazi Universitesi, Kadin Hastaliklari ve Dogum Ana Bilim Dali, Ankara

GİRİŞ: Pelvik inflamatuar hastalık, kadınlarda uterus, fallop tüpleri ve overlerden birini veya birkaçını tutabilen üst genital sistemin akut veya subklinik enfeksiyonunudur. Tuboovaryen abseler ve tuboovaryen kompleks ise bu organlardan bir veya birkaçını içeren enflamatuar bir kitledir. Sıklıkla reprodüktüf çağdaki kadınlarda görülür. TOA lar tipik olarak polimikrobiyaldir. Klasik klinik tablo alt karın ağrısı, ateş yüksekliği, vajinal akıntı iken rüptüre abse olgularında hasta sepsis tablosu ile de başvurabilir. Tanıda USG birinci tercihtir. Diğer patolojilerin ekartasyonu için BT kullanılabilir. Agresif medikal ve/veya cerrahi tedavi kullanımı yaygınlaşmadan önce mortalite oranı %50 nin üzerindeyken günümüzde rüptüre olmayan abselerde mortalite oranı sıfıra yaklaşmaktadır. Rüptüre abselerde ise kesin veri olmamakla birlikte mevcut veriler mortalite oranının %1,7 ila 3,7 olduğunu göstermektedir.

MATERYAL VE METHOD: Olgu sunumu

OLGU: Hasta 47 y, evli, G2P2Y2. 20 yıldır rahim içi araç(RİA) kullanımı mevcut. Ek hastalık yok. 3 gündür devam eden bulantı-kusma, karın ağrısı, ateş yüksekliği ile acil servise başvuruyor. Fizik muayenede yaygın hassasiyet ve istemli defansı bulunan hasta intraabdominal sepsis ön tanısı ile enfeksiyon hastalıkları kliniğine yatırılıyor. Antibiyoterapi başlanan hastada enfeksiyon odağı araştılırken Radyoloji A.D tarafından yapılan abdomen USG de perihepatik, perisplenik alanlarda ve bağırsak ansları arasında belirgin loküle koleksiyon alanı saptanmaması üzerine abdomen BT çekiliyor. BT “Perihepatik, perisplenik alanlarda ve pelviste bağırsak ansları arasında serbest sıvı mevcuttur. Douglas düzeyinde serbest sıvı hafif lokülasyon göstermekte olup duvarı belirginleşmiştir. Abse açısından takibi önerilir.” şeklinde raporlanıyor. Bu sonuç ile kliniğimize danışılan hastanın yapılan muayenesinde mevcut RİA çekiliyor. Yapılan ultrasonografide bilateral adneksiyel alanlara uzanan 10 cm boyutunda abse ile uyumlu yapı izlenmesi, hastada sepsis tablosu bulunması üzerine laparoskopik operasyon planlanıyor. Operasyona alınan hastanın laparoskopik olarak yapılan eksplorasyonda yaygın adhezyonlar izlenirken bağırsakların uterus posterioruna yapışık olduğu görülüyor. Bilateral adneksiyel alanlarda abse ile uyumlu fibrotik ve enfektif dokular izleniyor. Adhezyonlar açılıyor ve bilateral salpingooferektomi işlemi yapılıyor. Çıkarılan materyallerin frozen sonucunun tümör içermeyen over dokuları şeklinde raporlanması üzerine intraoperatif genel cerrahi ve üroloji önerileri de alınarak işleme son veriliyor. Nihai patoloji sonucu abse oluşumu ile karakterli akut salpenjit ve ooforit olarak raporlanan hastanın operasyon sonrası genel durumun iyi, vitallerinin stabil olması, ateş yüksekliğinin olmaması üzerine enfeksiyon hastalıklarının da önerisiyle oral antibiyoterapi ile taburcu ediliyor.

SONUÇ: Tuboovaryen abseler ciddi ve potansiyel olarak mortal seyredebilen bir durumdur. Rüptür belirtisi, sepsis tablosu bulunmayan hemodinamik olarak stabil premenapozal hastalarda abse <7 cm ise yalnızca antibiyoterapi yeterli olurken tüm bu ölçütlerileri karşılayan ancak abse >7 cm olan durumlarda da yalnızca antibiyoterapi düşünülebilir. Antibiyoterapi ile iyiye gidiş yoksa, genel durumda kötüleşme de izlenmiyorsa minimal invaziv abse drenajı tercih edilebilir. Genel durumda kötüleşme varsa derhal cerrahi müdahale tercih edilmelidir. Postmenapozal hastalarda ise jinekolojik malignitelerin eşlik etme olasılığı yüksek olduğundan minimal invaziv prosedürler yerine direk cerrahi tedavi seçilmelidir. Rüptür bulgusu, sepsis tablosu olan, hemodinamik olarak stabil olmayan hastalarda ise derhal cerrahi tedavi seçilmeli aynı zamanda antibiyoterapi de başlanmalıdır. Cerrahi yöntem cerrahın yeteneğine ve tecrübesine bağlı olarak laparoskopik ve laparotomik olarak seçilebilir. Yöntem seçiminde inflamasyon nedeniyle anatominin bozulmuş olacağı da göz önünde bulundurulmalıdır. Laparoskopinin laparotomiye kıyasla perioperatif morbidite açısından daha avantajlı olduğu gözlemlenmiştir. Yetenekli cerrah tarafından yapılan laparoskopinin komplikasyon gelişimine yatkın olan bu hastalardaki avantajı barizdir. Anahtar Kelimeler: Tuboovaryen abse, laparoskopi, abse drenaji, antibiyoterapi

Page 71: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

71

PS-2013 haftalık gebelikte plasenta percretaya bağlı spontan uterin rüptürüErdal Şeker Ankara Ünivesitesi, kadın hastalıkları ve doğum anabilim dalı, ankara

AMAÇ: 13. gebelik haftasında plasenta akretanın neden olduğu rüptüre uterusun tedavisini tanımlamak.

Amaç: Spontan uterus rüptürü, obstetrikte nispeten nadir bir durumdur. Tanınmadığı takdirde ölümcül olabilen masif intra-peritoneal kanama ile ilişkilidir.

OLGU: 33 yaşında bir hasta, 13. haftada, Sağlık Bilimleri Üniversitesi Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi acil servislerinde şiddetli karın ağrısı ile başvurdu. Hastanın ultrasonografisinde karında serbest sıvı, plasenta previa ve fetüste anomali saptandı. Serbest sıvının ayırıcı tanısı için manyetik rezonans görüntüleme (MRG) yapıldı. MRG mesane ve uterus arasında hematom görüldü.Hipovolemik şok belirtileri geliştikten sonra hemen laparotomi yaptık ve rüptüre uterus saptadık. Fetus çıkarıldı ve histerektomi yapıldı. Patoloji sonuçları plasenta akreta olduğunu gösterdi. Hastanede birkaç gün kaldıktan ve 5 litre kan transfüzyonundan sonra hasta sağlıklı bir şekilde taburcu edildi.

SONUÇ: 13. gebelik haftasında bile şiddetli karın ağrısı olan gebe bir kadında plasenta akreta ayırıcı tanı olarak düşünülmelidir. Diğer tedavilerin bir faydası yoksa, histerektomi hayat kurtarıcı bir müdahaledir. Anahtar Kelimeler: uterus rüptürü,histerektomi, plasenta percreata

Page 72: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

72

PS-22Over Kanserinde İzole Yüzeyel İnguinal Lenf Nodu Tutulumu: Bir Olgu SunumuHidayet Şal, Yasin Semih Ekici, Cavit Kart Karadeniz Teknik Üniversitesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı, Trabzon

GİRİŞ: Over kanseri, sağkalımı az olan ancak yaygın görülen morbid jinekolojik malignitedir. Mortal seyretmesinin ana sebeplerinden başlıca tanı konulduğunda olguların % 70 ila 80’inin evre III veya IV’te olması gösterilmektedir. Over kanseri, 3 farklı lenfatik yoldan metastaz yapabilir. peritoneal yol ile, infundibulopelvik ligamandan ovaryan arter ile birlikte aortaya (sağ taraf) veya kaval damarlara (sol taraf) doğru yayılır. Pelvik yayılım, iliak iliak arter ve obturator fossaya doğru, uterin arter ile birlikte ovarium suspansorium ligamentin altındaki subovarian lenfatik pleksuslardan geçer. Üçüncüsü ve en az görülen lenfatik drenaj yolu ise uterusun round ligamentten, inguinal bölgeye doğru ilerler. Yumurtalık kanserleri en sık periton yüzeyi boyunca yayılır ve bunu diğerleri izler. Yüzeyel inguinal lenf nodu tutulumu derin lenf bezi tutulumlarından sonra rastlanmakta olup direkt yüzeyel inguinal lenf nodu tutulumu çok nadir gözlenmektedir. Direkt inguinal lenf nodu tutulumu uzak organ metaztazı gibi değerlendirilerek FIGO evrelemesine göre evre IVB olarak evrelendirilir. Bu yazıda pelvik ve paraaortik tutulumu olmadan direkt yüzeyel inguinal lenf tutulumunun gözlendiği nadir bir over kanseri olgusunu sunmaktayız.

OLGU: 48 yaşında G3P3 olgu, adneksiyal kitle nedeniyle tarafımıza dış merkezden refere edildi. Yapılan ultrasonografide sağ overde 8x7 cm, sol overde 6x4 cm içerisinde papiller yapılar içerren solid içeriği olan kalın cidarlı kitle izlendi. MR sonucunda, sağ overde 80x64 mm, sol overde 57x42 mm boyutunda solid-kistik lezyon izlendi. Ayrıca sağ iliak bölgede ise 39x31 mm büyüklüğünde izole yüzeyel inguinal LAP izlendi. CA125 değeri 331’di.Olguya intraoperatif inguinal lenf nodu ve sol overden frozen olarak gönderildi. Sonucun seröz papiller kistadenokarsinom raporlandı. Total abdominal histerektomi, bilateral salpingoooferektomi, periton sitolojisi, pelvik ve paraaortik lenf nodu diseksiyonu ve inguinal lenf nodu diseksiyonu yapıldı. Patoloji sonucunda tümör lokalizasyonunun sol overde olduğu gözlendi. Paraaortik lenf nodu tutulumu gözlenmedi. 1 adet pelvik lenf nodu ve 2 adet Sağ inguinal lenf nodu tutulumu izlendi. FIGO evrelemesine göre Evre IVB olarak düşünüldü. KT verildi.

TARTIŞMA: Over kanserinde lenf nodu metastazları, operasyonda evrelemenin ayrılmaz bir parçasıdır. Over kanseri, lenf nodu metastazı geliştirme eğilimindedir ve en sık tutulan lenfatikler, pelvik ve para-aortik bölgede bulunur. Bununla birlikte, herhangi bir intraabdominal yayılımı olmadan olgularda izole YILN tutulumu nadir bir durumdur. Over karsinomlarında, inguinal metastazların potansiyel lenfatik drenaj yolu üzerinde çalışan, Kleppe ve ark. üç fetal kadavrayı değerlendirdi. Round ligament yolunun kız fetüslerin çoğunda, embriyogenez sırasında kaybolabileceği sonucuna varırken, bazı lenf damarlarının olguların küçük bir yüzdesinde devam edebileceği ve lenfatik yayılım için bir yol oluşturacağını belirtmişlerdir. Over kanserinde uzak organ lenf nodu tutulumu cerrahi evrelemeyi etkilemekte ve YILN tutulumu evre IVB olarak değerlendirilmektedir. Cerrahi sonrası pelvik ve paraaortik bölgede herhangi bir lenf nodu tutulumu izlenmedi ve inguinal bölgeden alınan lenf nodu biyopsisi metastaz olarak raporlandı. Olgu ileri evre olarak değerlendirildi. YILN tutulumu patolojik evrelemeyi ve cerrahi evreyi değiştirmektedir. Böylece postoperatif tedavi şeklini de değiştirmektedir. Sistemik tutulumun ön planda olduğunu göstermektedir. Bu nedenle inguinal bölgelerin over kanserli olgularda muayene edilmesi önemlidir. İnguinal lenf nodlarına metastaz, eşlik eden retroperitoneal lenfadenopati ile veya birlikte olmadan ortaya çıkabilir. YILN tutulumu olan olguların cerrahi tedavisinde debulking ve izole lenf nodlarının eksizyonu önerilmektedir. Anahtar Kelimeler: inguinal lenf nodu, onkoloji, over karsinomu

Page 73: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

73

PS-23Yetersiz tedavi edilmiş genital. herpes enfeksiyonu sonucu gelişen HSV menenjitiSelin Özaltın Acıbadem fulya hastanesi

Menenjit, çeşitli mikroorganizmaların neden olduğu, beyin zarlarını ve beyin dokusunu zedeleyen, beyin omurilik sıvısında (BOS) hücresel ve biyokimyasal değişiklikler ve klinikte nörolojik bulgularla karakterize akut veya kronik gidişli inflamatuar bir hastalıktır Virüsler aseptik menenjit sendromunun en sık nedenidirler. Herpes simplex virusu (HSV) tüm aseptik menenjit vakalarının %0.5-3’ünü oluşturur HSV tip 2 genellikle menenjite neden olurken,HSV tip 1 ensefalite neden olur.Tanı BOS ta PCR ile konur. Akut menenjitler, antimikrobiyel ajanlara ve hızlı tanı tekniklerindeki gelişmelere rağmen halen kalıcı sekel ve mortalitesi yüksek hastalık gruplarından biri olmaya devam etmektedir. Akut menenjit şüphesiyle başvuran hastalarda temel amaç en kısa sürede tanının konulup uygun tedavinin başlanılmasıdır HSV tip 2 menenjitinde genellikle ense sertliği, baş ağrısı ve ateş görülür.Hastaların yaklaşık %30’unda nörolojik sorunlar gelişebilir. üriner retansiyon, dizesteziler, paresteziler, nöralji, motor zayıflık, paraparezi, işitme bozukluğu ve konsantrasyon bozuklukları şeklinde olabilen bu sorunlar hastalarda altı ay içinde gerileyebilir Anahtar Kelimeler: menejit,genital herpes,herpetik menenjit

Page 74: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

74

PS-24Trakelektomi: Olgu SunumuTijen Atacag, Müfit Cemal Yenen Obstetrics and Gynecology Department, Dr. Suat Günsel Kyrenia University Medical Faculty

Her yıl, yarım milyondan fazla kadına rahim ağzı kanseri teşhisi konulmakta ve hastalık dünya çapında 300.000’den fazla ölümle sonuçlanmaktadır. Rahim ağzı kanseri dünya çapında dördüncü en yaygın kadın malignitesidir ve önemli bir küresel sağlık sorunudur. Genellikle fertil dönemdeki kadınlarda teşhis edilir.Vakaların %46›sı 45 yaşın altındaki kadınlarda görülmektedir. İnvaziv servikal kanserin geleneksel tedavisi radikal histerektomi veya radyoterapidir. Her iki tedavi seçeneği de fertilite kaybı ile sonuçlanmaktadır.Kansere bağlı infertilitenin hastalar üzerinde yarattığı psikososyal etki önemlidir. Bu hastaların büyük bir kısmında depresyon, üzüntü, stres ve cinsel işlev bozukluğu görülmektedir. 40 yaşından genç Evre IA1 lenfovasküler alan invazyonu olan, Evre IA2, Evre IB1 tümörleri (çapı 2 cm’den küçük olan), görüntüleme sistemlerinde lenf nodu metastazı olmayan ve MRI’da endoservikal yayılım göstermeyen fertilitesini korumak isteyen hastalar radikal trakelektomi için uygun adaylardır.Bu olgu sunumunda 36 yaşında, invaziv skuamöz hücreli karsinom tanısı ile kliniğimize başvuran hastamıza uyguladığımız trakelektomi tedavi seçeneğini tartışmayı amaçladık. Anahtar Kelimeler: Trakelektomi, fertilite koruyucu, serviks kanseri

Page 75: Uludağ Jinekoloji ve Obstetrik Kış Kongresi · vajinal histerektomi yapılan hastalarda komplikasyon oranları ve komplikasyon gelişimi için risk faktörlerinin tek merkez sonuçları

75

Organizasyon Sekreteryası

FİGÜR KONGRE ORGANİZASYONLARI VE TİC. A.Ş.19 Mayıs Mah. 19 Mayıs Cad. Nova Baran Center No: 4, 34360 Şişli / İstanbul

Tel: 0 212 381 46 00 / Faks: 0 212 258 60 78E-posta: [email protected]