Turk Milletlerarasi Usul Hukukunda Gemi Haczi Ship Arrestment in Turkish International Procedural...
Transcript of Turk Milletlerarasi Usul Hukukunda Gemi Haczi Ship Arrestment in Turkish International Procedural...
T.C.
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
ÖZEL HUKUK ANABİLİM DALI
DEVLETLER ÖZEL HUKUKU BİLİM DALI
TÜRK MİLLETLERARASI USUL HUKUKUNDA
GEMİ HACZİ
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Hazırlayan
Uğur BAHADIR
Tez Danışmanı
Doç. Dr. F. Bilge TANRIBİLİR
ANKARA-2007
ONAY
Uğur BAHADIR tarafından hazırlanan TÜRK MİLLETLERARASI USUL HUKUKUNDA GEMİ HACZİ başlıklı bu çalışma 11.06.2007 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oybirliği ile başarılı bulunarak jurimiz tarafından Devletler Özel Hukuku Anabilim Dalında Yüksek Lisans tezi olarak uygun bulunmuştur.
Doç. Dr. F. Bilge TANRIBİLİR
Doç. Dr. Hakan KARAN
Doç. Dr. Mertol CAN
ÖNSÖZ
Bu tezde, Türk milletlerarası usul hukukunda gemi haczi konusu incelenmeye
çalışılmıştır. Konunun kapsamının çok geniş olması nedeniyle, ilgili bazı
meselelerde sınırlama yapılmış olup, tez esas olarak devletler özel hukuku
çalışması olarak ele alınmıştır. Bu nedenle esas olarak meselenin kanunlar
ihtilafını ilgilendiren yönleri üzerinde durulmaya çalışılmış, ilgili diğer
konularda da gerekli açıklamalar getirilmiştir. Türk milletlerarası usul
hukukunda gemi haczi konulu tez çalışmam boyunca değerli yardım ve
katkılarıyla beni yönlendiren hocam Doç. Dr. F. Bilge TANRIBİLİR’e, manevi
destekleriyle beni hiçbir zaman yalnız bırakmayan çok değerli arkadaşlarım
Uygur BAHADIR, Tufan ÖNSİPAHİOĞLU ve Yaşar SEVEN’e teşekkürü bir
borç bilirim.
ii
İÇİNDEKİLER Sayfa ÖNSÖZ.............................................................................................................i İÇİNDEKİLER..................................................................................................ii SİMGELER VE KISALTMALAR...................................................................vii GİRİŞ……………………………………………………………………..…............1 I. KONUNUN ÖNEMİ VE SEÇİLİŞ NEDENLERİ…………………………...….1 II. İNCELEME PLĂNI.………………………………………………………...…...4
BİRİNCİ BÖLÜM GEMİ, DONATAN VE GEMİ ALACAKLISI HAKKI KAVRAMLARI
I. DENİZ HUKUKUNUN TARİHİ GELİŞİMİ……………………………………..6 II. GEMİNİN TANIMI, UNSURLARI VE TÜRLERİ….…………………………..8 A. Tanımı………………………………………….…………………………...8 B. Unsurları….....……………………………….……....…………………....9 1. Tekne……………………………………..………………………………9 2. Teknenin Pek Küçük Olmaması……..………………….………….10 3. Teknenin Tahsis Edildiği Gayeye Uygun Olarak Kullanılmasının Onun Denizde Hareket Edebilmesi İmkânına Bağlı Olması.................................................................................10 C. Türleri…………....………………………….…………………………….10 1. Ticaret Gemileri…………………………………………..….............11 2. Ticaret Gemisi Olmayan Gemiler………………………....……….11 a. Devlet Gemileri...……………………………………….………….11 b. Diğer Gemiler...…………………………………………………….12
iii
III. GEMİNİN TÂBİİYETİ VE BAYRAK ÇEKME HAKKI…….………………..13 A. Gemilerin Tâbiiyeti………...…..………………………….………........13 B. Bayrak Çekme Hakkı.……………………………………………..........15 1. Türk Ticaret Kanunu’na Göre Türk Bayrağı Çekme Hakkı..….15 2. Türk Uluslararası Gemi Sicili Kanunu’na Göre Türk Bayrağı Çekme Hakkı….……………………………………...17 3. Turizmi Teşvik Kanunu’na Göre Türk Bayrağı Çekme Hakkı...20 IV. DONATAN, DONATANIN SORUMLULUĞU VE GEMİ ALACAKLISI HAKKI.....................................................................................................21 A. Donatan…………………………………………………………………..21 B. Donatanın Sorumluluğu…………………………………………........22 1. TTK’ ya Göre Donatanın Sınırlı Aynî Sorumluluğu…………….23 2. TTK’ ya Göre Donatanın Sınırlı Şahsî Sorumluluğu…………...24 3. 1976 Londra Konvansiyonu ………..……………………………...25 C. Gemi Alacaklısı Hakkı…………………………………………............28 1. Genel Olarak…………………...………………………………..........28 2. Gemi Alacaklısı Hakkının Sağladığı İmtiyazlar…………….……30 a. Takip Hakkı ...…….……...…………………………….................30 b. Öncelik Hakkı………...…………………………………..............31 3. Gemi Alacaklısı Hakkının Doğduğu Haller……………….……...31 4. Gemi Alacakları Arasındaki Öncelik Sırası……………..…….…34 a. Aynı Yolculukta Meydana Gelen Alacaklar..………..……….34 b. Ayrı Yolculukta Meydana Gelen Alacaklar ..…………..........35 5. Gemi Alacaklısı Hakkının Sona Ermesi…………….…………….35 V. GEMİ ALACAKLISI HAKKINA UYGULANACAK HUKUK ……………...39
iv
A. Gemi Alacaklısı Hakkının Kazanılmasında Uygulanacak Hukuk…………..…………….………..........................39 1. İradenin Muhtariyeti Esası……………..….……………………….40 2. Lex Rei Sitae Kaidesi………………………..……………………..41 3. Gemi Alacaklısı Hakkının Doğumu İçin Bayrak Kanununa Yetki Tanıyan Görüş……..…………..…………..…...42 4. Temeldeki Borç İlişkisine Uygulanan Hukuka Tâbi Kılma……43 5. Gemi Alacaklısı Hakkı Alanında Bağlama Kaidelerini Çıkar Dengesine Göre Düzenlemek İmkânı………………………….…44 B. Gemi Alacaklısı Hakkının Sona Ermesine Uygulanacak Hukuk…….……..………..…………………………......46 C. Gemi Alacaklısı Hakkının Sırasına Uygulanacak Hukuk …...……………………..….………...…….........46 D. Görüşümüz…………….....................................................................47
İKİNCİ BÖLÜM
DENİZ HUKUKUNDA CEBRÎ İCRA VE UYGULANACAK HUKUK
I. GEMİ HACZİNDE KARŞILAŞILAN TEMEL SORUNLAR………….……..51 A. Maddi Hukuk ile İcra Hukuku Arasında Uyumsuzluk…................51 B. Sicile Kayıtlı Türk Gemilerinin Taşınmaz Sayılması…..................51 C. Yabancı Gemilerin Taşınır Sayılması………………………….........52 II. GEMİNİN CEBRÎ İCRA BAKIMINDAN NİTELİĞİ........................….........52 A. Sicile Kayıtlı Gemiler…….......………………………….……………..52 B. Yabancı Gemiler……………….....………………………………..……53 III. CEBRÎ İCRAYA UYGULANACAK HUKUK ……………………………...54 IV. TTK TASARISI VE MİLLETLERARASI SÖZLEŞMELERE GÖRE UYGULANACAK HUKUK….……………………..………………………..58 V. TAKİP YOLUNUN SEÇİLMESİNDEKİ ÖZELLİKLER…..…….………….62
v
A.Genel Olarak………………………………………………………….......62 B.Yetki Sorunu………………………………………………………..........66 1. Genel Olarak……..………………………………………………........66 2. Genel Yetkili İcra Dairesi…..……………………….………………..69 3. Türkiye’de İkametgâhı Olmayanlara Karşı Açılacak Davalar….69 4. Sözleşmenin Bulunması Halinde Yetki……………………..........69 5. Haksız Fiillerde Yetki ………………………………………….........70 6. Yetki Sözleşmesi...……………………………………..…………….70 a.Yetki Sözleşmesi ile Türk Mahkemelerinin Yetkisinin Kabulü........................................................................................70 b.Yetki Sözleşmesi ile Yabancı Mahkemelerin Yetkisinin Kabulü…....................................................................................71 VI. TAKİBİN TARAFLARI VE TEMSİL..…………………………………........72 VII. HACZİ MÜMKÜN OLMAYAN GEMİLER……..……………....................73 A. Yola Hazır Gemi………………………………....................................73 B. Zararsız Geçiş Halinde Bulunan Yabancı Gemiler........................79 C. Devlet Gemileri…………………………………………………............82 VIII. GEMİLERİN HACZİ VEYA İHTİYATİ HACZİ…..……...…………….......86 A. İhtiyatî Tedbir ve İhtiyati Haciz…………..……................................87 B. Yasal Düzenlemenin Saptanması…………..……………….….........88 IX. GEMİ ALACAKLILARININ REHNİN PARAYA ÇEVRİLMESİ YOLU İLE TAKİPTE BULUNMALARI……………..….…………………..91 A. Taşınır Rehni Hükümlerine Tâbi Rehinli Alacaklar……................92 1. Takip Talebi………………………………………………..……….....92 2. Ödeme Emri ve Buna İtiraz…………………………………...........93
vi
B. Taşınmaz Rehni Hükümlerine Tâbi Rehinli Alacaklar…...............94 1. Takip Talebi………………………………...……………….…….......94 2. İcra veya Ödeme Emri………………………...…………................95 3. Takibin Sicile Bildirilmesi……………………...…….....................95 C. İcra Memurunun Rehinli Malı Ele Geçirmesi..………....................96 SONUÇ …..……………………………………………………….……………….97 KAYNAKÇA................................................................................................102 ÖZET...........................................................................................................116 ABSTRACT.................................................................................................118
vii
SİMGELER VE KISALTMALAR
Bu çalışmada kullanılmış bazı kısaltmalar, açıklamaları ile birlikte aşağıda
sunulmuştur.
Kısaltmalar Açıklama ABD : Ankara Barosu Dergisi
AD : Adalet Dergisi
B : Bası
b : Bent
BATİDER : Banka ve Ticaret Hukuku Dergisi
BBD : Bursa Barosu Dergisi
BK : Borçlar Kanunu
bkz : Bakınız
c : Cilt
DEHF : Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi
DEHFY : Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları
DHD : Deniz Hukuku Dergisi
dn : Dip Not
DTD : Deniz Ticareti Dergisi
E : Esas
f : Fıkra
HD : Hukuk Dairesi
HGB : Handelsgesetzbuch (Alman Ticaret Kanunu)
HSFA : Hukuk Sosyolojisi ve Felsefesi Arkivi
HUMK : Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu
IBA : International Bar Assocation
İBD : İstanbul Barosu Dergisi
İİK : İcra ve İflâs Kanunu
İÜHFM : İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası
viii
K : Karar
m : Madde
MHB : Milletler arası Hukuk ve Milletlerarası Özel
Hukuk Bülteni
MK : Medeni Kanun
MÖHUK : Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku
Hakkında Kanun
MPM : Milli Prodüktivite Merkezi
Örn : Örneğin
p : Page
RG : Resmi Gazete
S : Sayı
s : Sayfa
SHFD : Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi
t : Tarih
Tasarı : TTK tasarısı
TTK : Türk Ticaret Kanunu
UK : United Kingdom
UN : United Nations
v : Volume
v.d. : Ve diğerleri
v.s : Vesaire
Y : Yargıtay
YHD : Yasa Hukuk Dergisi
YHGK : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
YKD : Yargıtay Karaları Dergisi
YLT : Yüksek Lisans Tezi
ZPO : Zivilprozeßordnung (Alman HUMK) ZVG : Gesetz über die Zwangsversteigerung und
Zwangsverwaltung (Alman Cebrî Müzayede
ve Cebrî İdare Kanunu)
GİRİŞ
I. KONUNUN ÖNEMİ VE SEÇİLİŞ NEDENLERİ
Bu tezde, deniz ticaretinde önemi her geçen gün artan1 “Türk
milletlerarası usul hukukunda gemi haczi” konusu incelenmeye çalışılmıştır.
Bu yapılırken gemi alacaklısı hakları ve bunlara uygulanacak hukuk, yerli ve
yabancı gemilerin haczi, gemi haczinin Türk milletlerarası usul hukukunda
taşıdığı özellikler, milletlerarası hukuktan kaynaklanan ve uygulamada ortaya
çıkan problemler, milletlerarası sözleşmeler, son mevzuat değişiklikleri, konu
hakkında ki güncel eserler, Yargıtay kararları ve yeni Türk Ticaret Kanunu
Tasarısı2 incelenmeye çalışılmıştır.
Çalışmamızda seçilen konu Ticaret Kanunu Tasarısı ışığında
incelenmeye çalışılmıştır. Tasarı’nın incelenmesi konuya büyük oranda ışık
tutmuştur. Çünkü Tasarı’nın hazırlık çalışmalarında mevcut mevzuat ve
milletlerarası anlaşmalar konunun uzmanları tarafından titizlikle incelenmiş,
konuyla ilgili her kesimin görüşü alınmaya çalışılmıştır. Sonuçta Tasarı
milletlerarası sözleşmelerle uyumlu, çağdaş, ihtiyaca cevap verebilecek bir
yapıya kavuşturulmaya çalışılmıştır. Ayrıca Tasarıyla birlikte mevzuatımızın
farklı ülkelerden iktibas yolu ile alınması nedeniyle ortaya çıkan hükümler
arasındaki uyuşmazlık da giderilmeye çalışılmıştır. Bu alanda örneğin, Ticaret
1 Deniz yoluyla taşımacılığının bir yıl gerçekleşmemesi halinde dünyanın yarısının açlıkla karşı karşıya kalacağı diğer yarısının da büyük enerji darboğazına düşeceği söylenmektedir. Deniz taşımacılığı özellikle gıda, maden ve petrol taşımacılığında büyük stratejik öneme sahiptir. Şu an ekonomimize 9 milyar dolarlık getirisi olan denizcilik sanayisinin gelecek 10 yıl içinde 60 milyar dolar ciroya ulaşması hedeflenmektedir. Deniz Ticareti Dergisi, Denizcilik Aldı Başını Gidiyor, Nisan 2004, s. 10- 11; AKTEN, Necmettin, 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı, Ulaştırma Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Deniz Yolu Ulaştırması Alt Komisyonu Raporu, Ankara 2001, http://www.dpt.gov.tr/sektor/sektor.htm, saat 12.00, 16/11/2005. 2 Türk Ticaret Kanunu Tasarısı için bkz. www.basbakanlık.gov.tr/docs/kkgm/kanuntasarilari/TURK%20TICARET/ticaret.doc, saat 16.00, tarih 01/05/2006.
2
Kanunu Tasarısı Komisyonu ile MÖHUK Tasarısı3 Komisyonu iş birliği içinde
çalışmıştır.
Ancak konunun genişliği nedeniyle, ilgili her meseleye
değinilememiştir. Çünkü konunun bütün kapsamıyla incelenmesi tezimizin
kapsamını bir hayli aşacaktır. Çalışmamızın esas olarak devletler özel hukuku
tezi olduğu göz önüne alınarak; deniz hukukunda özellik arz eden hususlar,
milletlerarası özel hukuk ve usul hukukunu ilgilendiren gemi alacaklısı hakkına
ve gemi haczine uygulanacak hukuk gibi konular ile, rehnin paraya çevrilmesi
yolu ile takip konuları ağırlıklı olarak incelenmiş ve gemilerin ihtiyatî haczi ile
ilgili meseleye ise ancak kısaca değinilebilmiştir.
Deniz hukukunda gemi haczi pek çok açıdan özellik arz eden bir
meseledir. Bir kere haciz edilen geminin değeri son derece yüksektir. Bu
alanda yapılabilecek yanlışlık veya gecikmeler son derece büyük malî
külfetlere neden olacaktır. Birçok halde gemi alacaklıları yabancı olabilmekte
veya borçlu donatan yabancı uyrukta olabilmektedir. Bu durumda da
uygulanacak hukuk, yetkili mahkeme gibi pek çok problem işin içine
girmektedir.
Gemiler uluslararası ticaret hayatının önemli araçlarındandırlar. Gemi
malikleri taşıyacakları mallar vasıtasıyla önemli malî yükümlülükler altına
girmektedirler. Bu bakımdan gemilerin uğradıkları bir limanda alıkonulması
gemi sahipleri bakımından önemli tazminat masraflarına ve prestij kaybına
neden olabilecektir. Gemi vasıtasıyla taşınan malların zamanında teslim
edilmemesi nedeniyle bu malların alıcıları ve milletlerarası ticaret hayatı
sekteye uğrayabilecektir.
3 MÖHUK Tasarısı için bkz. http://www.kgm.adalet.gov.tr/mohuk.htm, saat 16.00, tarih 01/05/2006.
3
Deniz ticareti ve gemi haczi konusunda mevzuatımız şu anki haliyle
yetersizdir. Türk Hukukunda gemilerin haczine ilişkin özel bir kanun yoktur. Bu
konuda temel başvuru kaynağımız İcra ve İflâs Kanunudur4. TTK5, Amme
Alacaklarının Tahsili Hakkındaki Kanun6 ve diğer başka kanunlarda da konuya
ilişkin hükümler bulunmaktadır. Meseleyi ilgilendiren kanunlar değişik
ülkelerden iktibas edildiği için hükümler arasında uyumsuzluk çıkmaktadır.
Deniz ticaretinde önde gelen ülkeler bu alandan önemli kazançlar
elde ederek ülkelerinin refahına katkıda bulunmaktadırlar. Bu kazançtan
yararlanmak isteyen pek çok denizci ülke mevzuatını yabancı ve yerli
donatanları ülkelerine çekebilecek ve kendi uluslararası gemi sicillerine
kaydettirecek şekilde güncellemekte, milletlerarası sözleşmelere katılmakta ve
özellikle ülkelerini bu alanda bir tahkim merkezine dönüştürmeye
çalışmaktadırlar7.
Ülkemizde deniz hukukunda cebrî icra hususunda pek çok problem
olduğu halde, bu konuya doktrinde pek az yazar eğilmiştir. Özellikle
milletlerarası usul hukukunda gemi haczi ve uygulanacak hukuk konusunda
çok az inceleme vardır. Bu durumun bir sebebi devletler özel hukukçularının
konuyu usul hukukçularının alanında görmesi ve usul hukukçularının da
meseleyi devletler özel hukukçularının alanında görmesidir. Oysa diğer deniz
hukuku meseleleri hakkında, karşılaştırmalı hukuku da kapsayan araştırmalar
mevcuttur. Örneğin gemi ihtiyatî haczi ile ilgili pek çok araştırma
bulunmaktadır.
4 RG. 19/06/1932, S. 2128. 5 RG. 09/07/1956, S. 9353. 6 RG. 28/07/1953, S. 8469. 7 Dünya ticaretinde küreselleşmeyle beraber yeni bir dönem yaşanırken Türkiye’nin rolü hakkında bkz. “Türkiye’nin Rolü Artıyor”, Anahtar Dergisi, MPM Aylık Yayın Organı, S. 197, Mayıs 2005, s. 11; AKTEN, Rapor; Anahtar Dergisi, “Türkiye Dünya İle Bütünleşmede Son Aşamada”, Morgan Stanley, MPM Aylık Yayın Organı, S. 201, Eylül 2005, s. 2; METE, Halim: Türk Denizciliği ve AB, DTD, Haziran 2004, s. 69.
4
Meseleye olan bu ilgisizliğin bir diğer sebebi ise, konunun usul
hukuku alanında görülmesi ve usul hukukunda da lex fori ilkesinin hâkim
olmasıdır. Yani bu konuda lex fori ilkesinin sessiz hâkimiyetinin var olduğunu
söylemek yanlış olmayacaktır. Yargıtay kararları da konunun usul hukuku ve
kamu hukuku karakterini vurgulayarak lex fori ilkesine işaret etmektedir. Bu
durumda da uygulanacak hukuk meselesi çok fazla incelenmeye değer
görülmemiştir.
II. İNCELEME PLÂNI
Çalışmamız giriş ve iki bölüm ile sonuçtan oluşmaktadır.
Çalışmamızın ilk bölümünde önce, deniz hukukunun tarihi
gelişiminden kısaca bahsedilmiştir. Daha sonra geminin tanımı, unsurları,
türleri, tâbiiyeti ve bayrak çekme hakkı, donatan ve donatanın sorumluluğu,
gemi alacaklısı hakkı ve bu hakka uygulanacak hukuk konuları incelenmiştir.
İkinci bölümde deniz hukukunda gemilerin cebrî icraya konu olması
ve uygulanacak hukuk meselesi incelenmiştir. Önce deniz hukukunda cebrî
icra alanında karşılaşılan temel sorunlara ve geminin cebrî icra bakımından
niteliğine değinildikten sonra, cebrî icranın tâbi olduğu hukuk meselesi
incelenmiştir. Bu bağlamda milletlerarası usul hukukunun yapısı ve nitelikleri
incelenmiş, uygulanacak hukuk, diğer bazı devletlerdeki gemilerin cebrî icrası
meselesi ve bu alanda milletlerarası sözleşmeler değerlendirilmiştir. Daha
sonra, deniz hukukunda cebrî icra, yetki sorunu, takibin tarafları ve temsil,
haczi mümkün olmayan gemiler, gemilerin haczi veya ihtiyati haczi meseleleri
incelenmiştir. Gemilerin haczinde takip yolları hususunda tezimizde,
sınırlandırma yapılmıştır. Deniz hukukunun özelliğinden dolayı alacaklılar en
çok rehin hakkına sahip olacaktır ve dolayısıyla da en çok rehnin paraya
çevrilmesi yolu ile takipte bulunacaklardır. Dolayısıyla tezde esas olarak
5
rehnin paraya çevrilmesi yolu ile takip şekli incelenmiş ve yeri geldikçe diğer
takip yolları ile ilgili de açıklamalar yapılmıştır.
Çalışmamızın sonuç bölümünde, gemilerin haczi ile ilgili olarak ele
alınan başlıca meseleler hakkında varılan sonuçlar özet olarak verilmiştir.
BİRİNCİ BÖLÜM
GEMİ, DONATAN VE GEMİ ALACAKLISI HAKKI KAVRAMLARI
I. DENİZ HUKUKUNUN TARİHİ GELİŞİMİ
İlk çağlarda bu gün olduğu gibi, denizlerde seyri düzenleyen yazılı
kurallar mevcut değildi. Daha sonra denizciliğin kimi gelenek ve göreneklerine;
nesilden nesile aktarılan sözlü öğretilere göre oluşan kurallar yazılı hale
getirilmiştir.
Orta çağda, benzer denizcilik gelenek ve göreneklerine göre, kimi
kurallar gelişmiştir. Bu çağlarda, gelenek ve göreneklerden kaynaklanan deniz
hukuku kuralları, yazılı biçimde derlenmeye başlanmıştır. Özelikle, Akdeniz ve
Batı Avrupa, okyanus kıyılarında geçerlilik kazanmış, birbirine benzer seyir,
balıkçılık ve mal sigortasına ilişkin kurallar oluşmuştur. Feodaliteden merkezi
otoritenin egemen olduğu devletler dönemine geçildikçe, deniz hukukunda da
kanunlaşma olgusu ortaya çıkmıştır. Bu süreç, özellikle 17. yüzyılda
başlamıştır ve günümüzde de gelişmesini sürdürmektedir8.
Deniz ticaretini ilgilendiren meselelerin milletlerarası nitelikli olması,
devletleri bu alanda ortak hareket etmeye sevk etmiştir. Bu bakımdan deniz
ticaretinin konvansiyon hukuku olma niteliği gittikçe ağırlık kazanmaktadır. Bu
alanda, millî hukuk, öğreti ve içtihattaki gelişmelerden çok konvansiyonlardaki
yeniliklerden etkilenerek modernleştirilmekte, reformlar da bu bağlamda
gerçekleştirilmektedir. Güncelleştirilen York-Anwers düzenlemeleri, BIMCO
formülerleri ve deniz taşıma senedine ve elektronik ortamda hazırlanıp işlem
8 Ayrıntılı bilgi için bkz. KENDER, Rayegân/ÇETİNGİL, Atilla Ergon: Deniz Ticareti Hukuku, B. 6, İstanbul 1998, s. 2-5; CAN, Mertol: Deniz Ticareti Hukuku, B. II, Ankara 2003, s. 5-7; TEKİL, Fahiman: Deniz Hukuku, B. 5, İstanbul 1998, s. 12- 13.
7
gören konşimentoya ilişkin CMI kuralları denizcilik mevzuatındaki değişiklikleri
etkileyen unsurlar olmaktadır9.
Türk Deniz Ticareti’nin öncelikli ve en önemli kaynağı10, TTK’nın 4.
kitabıdır. TTK m. 816 ile başlayan ve devam eden maddeler esas olarak,
Alman Ticaret Kanunu’nun Deniz Hukuku’na ilişkin hükümlerinden iktibas
edilerek oluşturulmuştur.
TTK’nın deniz ticaretine ilişkin hükümleri 2004 yılına kadar hiçbir
değişikliğe gidilmeksizin yürürlükte kalmıştır. Uygulamada karşılaşılan bazı
sorunları gidermek amacıyla 20 Nisan 2004 tarihinde, 5136 sayılı “Türk
Ticaret Kanunu’nun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun11” kabul
edilmiştir. Bu kanunla TTK m. 823, 824, 851, 939 ve 1245 hükümlerinde
değişiklikler yapılmış ve Denizcilik İhtisas Mahkemelerinin kurulmasıyla ilgili
düzenlemeler getirilmiştir12.
Sonuç olarak günümüzde Türk Deniz Hukuku Mevzuatımızın dağınık,
bazı maddelerinin çok eski ve ihtiyaçları karşılayamaz durumda olduğu
söylenebilir. Ayrıca Türk deniz hukuku mevzuatı, milletlerarası
sözleşmelerdeki revizyonları hükümlerine dâhil etmemesi nedeniyle de
güncellikten uzak bir yapıya sahiptir. Bu gün yürürlükteki deniz kanunları, ya
9TTK Tasarısı’nın gerekçesi için bkz. www.basbakanlık.gov.tr/docs/kkgm/kanuntasarilari/TURK%20TICARET/genel%20.doc, 01/05/2006. 10 Genel olarak deniz hukukunun kaynakları hakkında bkz. CHURCİLL, Robin Rolf and COWE, Alan Vaughan: The Law Of The Sea, Manchester Universty Pres, Manchester, UK, 1983-1985, p. 4-11 ve Türk denizcilik sektörünün tarihçesi için bkz. http://www.denizcilik.gov.tr/, saat 14.10, 01/05/2006. 11 RG. 28.04.2004, S. 25446. Ayrıntılı bilgi için bkz. DAMAR, Duygu: Deniz Ticareti Hukukunda Yasama Çalışmaları, DHD, c. VI-VII, s. 111-143. 12 SÖNMEZ, Bülent: Avrupa Birliği Denizcilik Politikaları ve Türkiye’nin Entegrasyonu, Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığı, Denizcilik Uzmanlık Tezi, Ankara 2001, s. 93; YILMAZ, Orhan: Denizcilik İhtisas Mahkemeleri, İBD, c. 79, S: 2005/2, Mart, Nisan İstanbul 2005, s. 415, 426. Denizcilik İhtisas Mahkemeleri yeterli sayı ve yerde kurulmadığından ve yeterli yasal mevzuat ve uzmanlaşma sağlanamadığından henüz bu mahkemelerin kuruluşuyla beklenen olumlu sonuçlar alınamamıştır.
8
tümüyle ya da kimi bölümleriyle aynen çeviri durumundadır ve kimi çeviri
hataları da kanunlara aynen geçmiştir13.
II. GEMİNİN TANIMI, UNSURLARI VE TÜRLERİ
A. Tanımı
Türk hukukunda bütün alanlar için geçerli ortak bir gemi tanımı
bulunmamaktadır. İlgili kanunlar kendi uygulama alanları bakımından gemiyi
tanımlamışlardır.
TTK’da da bu kavram m. 816, f. 1’de tanımlanmıştır. Buna göre:
“Tahsis edildiği gayeye uygun olarak kullanılması, denizde hareket etmesi
imkânına bağlı bulunan ve pek küçük olmayan her türlü tekne "gemi14" sayılır”.
Milletlerarası sözleşmelerde de gemi teriminin tanımına
rastlanmaktadır. 1993 tarihli “Gemiler Üzerindeki İmtiyazlar ve İpotekler
Hakkında Milletlerarası Sözleşme15” ve 1999 tarihli “Gemilerin İhtiyatî Haczine
İlişkin Milletlerarası Sözleşmede16” gemi tanımına yer verilmemekle beraber,
1989 tarihli “Denizde Kurtarma Hakkında Milletlerarası Sözleşmede17” bir
gemi tanımı yer almaktadır. Bu tanım, TTK Tasarı m. 1298, f. 2’ye de
13 ELBEK, Ahmet Göker: Deniz Hukuku, B. 2, İzmir 1996; ayrıca bkz. CAN, s. 9; TEKİL, s. 12-13; KENDER/ÇETİNGİL, s. 2-3; OKAY, Sami: Deniz Ticaret Hukuku, c. I, B. 3, İstanbul 1970, s. 14. 14 Gemi tanımı hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. KANER, İnci Deniz: Deniz Ticareti Hukuku, B. 2, İstanbul 2005, s.13; DOĞANAY, İsmail: Türk Ticaret Kanunu Şerhi, c. III, B. 4, İstanbul 2004, s. 2469. 15 İngilizce metni için bkz. International Convention on Maritime Liens and Mortgages, Geneva, 6 May 1993, http://www.admiraltylawguide.com/conven/liens1993.html, saat 16.00, 01/05/2006. 16 İngilizce metin için bkz. International Convention on the Arrest of Ships, Geneva, March 12, 1999, http://www.admiraltylawguide.com/conven/arrest1999.html, saat 16.00, 01/05/2006. 17 IMO, International Convention On Salvage, 1989, http://www.jus.uio.no/lm/imo.salvage.convention.1989/doc.html.
9
işlenmiştir18. Buna göre m. 1298, f. 2’de su aracı teriminin kapsamına, her
türlü gemi ve seyrüsefere elverişli yapının girdiği ifade edilmiştir.
TTK Tasarısının 931. maddesinin ilk fıkrasında gemi şöyle
tanımlanmıştır: “Tahsis edildiği amaç, suda hareket etmesini gerektiren,
yüzme özelliği bulunan ve pek küçük olmayan her araç, kendiliğinden hareket
etmesi olanağı bulunmasa da, bu kanun bakımından “gemi” sayılır”. Tasarı’da
yapılan bu düzenleme ile esas olarak gemi tanımının genişletilmesi
amaçlanmıştır19.
B. Unsurları
1. Tekne
Tekne “İçi boş ve suda yüzebilen nesneleri ifade etmek için kullanılan
bir kavramdır20 ”. Çatışmayı Önleme Uluslararası Tüzüğüne göre21 “Tekne
sözcüğü, su üstünde kalkarak seyreden araçlar ve deniz uçakları dahil, su
18 Gemi kavramının tanımı için bkz. KENDER, Rayegan / ÇETİNGİL, Ergon: Deniz Ticareti Hukuku, (Takip Hukuku ve Deniz Sigortaları ile Birlikte), Temel Bilgiler, B. 8, İstanbul 2007, s. 33- 34; ÖZMAN, M. Aydoğan: Deniz Hukuku I, Ankara Mart 2006, s. 174- 175, G. LAZARATOS: Definition of Ship in National and International Law; R.H.D.I., 1969, Vol. 1, s. 59, ÖZMAN, Deniz Hukuku, s. 174’ den naklen; CAN, s. 15; Tekil, s. 68. 19 ATAMER, Kerim: Türk Ticaret Kanunu Tasarısına Göre Deniz Hukukunda Cebrî İcra, İstanbul 2006, s. 15. Ayrıca tasarı hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. ÜLGENER, Fehmi: Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nda Tadil Edilmesi Gereken Hükümler, DHD, Türk Ticaret Kanunu Hakkında Değerlendirmeler, Özel Sayı, İstanbul Ocak 2006, s. 297-299; KOYUNCU, İbrahim Serdar: Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın Deniz Ticareti Kitabındaki Bazı Hükümler Hakkında Değerlendirmeler, DHD, Türk Ticaret Kanunu Hakkında Değerlendirmeler, Özel Sayı, İstanbul Ocak 2006, s. 350-367; ÇETİNGİL, A. Ergon/ KENDER, Rayegân/ ÜNAN, Samim/ YAZICIOĞLU, Emine: Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın Deniz Ticareti Başlıklı 5. Kitabında Yer Alan Hükümler Hakkında Değerlendirmeler, DHD, Özel Sayı, İstanbul Ocak 2006, s. 7-9; DEMİRKIRAN, İhsan/ DEMİRKIRAN, H. MURAT: Türk Ticaret Kanunu Tasarısı Hakkında Bazı Düşünceler, DHD, Türk Ticaret Kanunu Hakkında Değerlendirmeler, Özel Sayı, İstanbul Ocak 2006, s. 340; ERTAN, Kerem: Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın Bazı Maddeleri Hakkında Yazılı Görüş, DHD, Özel Sayı, İstanbul Ocak 2006, s. 409-415. 20 CAN, s. 16, KENDER/ ÇETİNGİL, Takip Hukuku, s. 33; TEKİL, s. 68. 21 RG. 18.11.1984, S. 18579.
10
üzerinde taşıma aracı olarak kullanılmakta olan veya kullanılmaya elverişli
bulunan her türlü deniz aracını kapsar22”.
2. Teknenin Pek Küçük Olmaması
Teknenin pek küçük olmaması gerekir. Pek küçük kavramı
konusunda kanun koyucu kesin bir sınırlama getirmemiş, bunu uygulamaya
bırakmıştır. “Teknenin gemi sayılabilmesi için bir ticari işletmenin parçasını
teşkil edecek büyüklükte olması ve denizin tehlikelerine karşı koyabilecek
büyüklükte olması gerektiği söylenebilir23”. Ancak bu düşünce özellikle nehir
veya göl tipi gemiler bakımından sorun yaratabilir24.
3. Teknenin Tahsis Edildiği Gayeye Uygun Olarak
Kullanılmasının Onun Denizde Hareket Edebilmesi İmkânına Bağlı
Olması
Teknenin tahsis edildiği gayeye uygun kullanılması onun denizde
hareket edebilmesi imkânına bağlı olmalıdır. Türk hukukunda iç su gemisi
kavramı yer almamaktadır. Bu nedenle teknenin öncelikle denizde hareket
edebilmesi gerekir. Yalnızca nehir ve göllerde hareket edebilen tekneler gemi
değildir. Hareketten maksat geminin seyrüsefer yapmasıdır. Geminin hareket
ederken mutlaka kendi gücüyle hareket etmesi de gerekmez25.
C. Türleri
Gemileri farklı açılardan tasnif etmek mümkündür. Gemiler tahsis
edildikleri amaca, maliklerine, sicile tescil edilip edilmediklerine veya denize
elverişli olup olmamalarına göre tasnif edilebilir. Gemilerin haczi bakımından
22 ÖZMAN, Deniz Hukuku,s. 175. 23 CAN, s. 17, TEKİL, s. 68. 24 ÖZMAN, Deniz Hukuku, s. 176. 25CAN, s. 18- 19.
11
açıklık sağlayacağını düşündüğümüz tahsis amacına göre gemi türleri
üzerinde duracağız.
1. Ticaret Gemileri
TTK m. 816, f. 2’ye göre: “ Denizde kazanç elde etme maksadına
tahsis edilen veya fiilen böyle bir maksat için kullanılan her gemi, kimin
tarafından ve kimin nam ve hesabına kullanılırsa kullanılsın, ticaret gemisi
sayılır”.
Aslında bu kavramın deniz yolu ile menfaat sağlamak şeklinde
anlaşılması daha uygun olur. Böylece kavramın kapsamı da genişletilmiş
olacaktır. Geminin deniz yolu ile menfaat sağlamak maksadına tahsis edilip
edilmediği, öncelikle malikinin veya zilyedinin iradesine bakılarak tayin edilir.
Bu irade mevcut ise gemi fiilen bu maksat için kullanılmaya başlanmamış olsa
bile ticaret gemisi sayılabilecektir26.
TTK m. 822’de, “Hususi kanunlarda aksine hüküm bulunmadıkça, bu
kanun hükümleri ticaret gemileri hakkında da tatbik olunur” hükmü getirmiştir.
2. Ticaret Gemisi Olmayan Gemiler
Bunlar denizde kazanç elde etmek maksadına tahsis edilmeyen veya
fiilen böyle bir amaç için kullanılmayan gemilerdir.
a. Devlet Gemileri
Devlet gemisi kavramı, kamu hizmetlerinin gerçekleştirilmesi için
kullanılan gemilerle, mülkiyeti devlete veya diğer bir kamu tüzel kişisine ait
26 CAN, s. 24; TEKİL, s. 81; ÖZMAN, Deniz Hukuku, s. 181; KENDER/ ÇETİNGİL, Takip Hukuku, s. 35.
12
olan gemileri ifade eder27. Bir kamu hizmetinin ifasına tahsis edilen devlet
gemileri hakkında TTK’nın 947, 948, f. 1, 3. bent, 1236. maddeleri uygulanır.
Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin 29. maddesine göre
savaş gemisi “bir devletin silahlı kuvvetlerine ait olan ve kendi tâbiiyetindeki
askeri gemilerin ayırt edici işaretlerini taşıyan, bu devletin hizmetinde ve adı
subaylar listesinde veya denk bir belgede kayıtlı, bir deniz subayının
kumandası altında bulunan ve mürettebatı askeri disiplin kurallarına tabi olan
gemi”dir28. Benzer bir tanımda Yabancı Silahlı Kuvvetlere Bağlı Gemilerin
Türk İç Sularına ve Limanlarına Gelişleri ve Bu Sulardaki Hareket ve
Faaliyetlerine İlişkin Yönetmelik m. 3, 1, a’ da yer almaktadır. Buna göre savaş
gemileri, “Bir Devletin Silahlı Kuvvetlerine bağlı olup, bu Devletin yetkili
makamları tarafından usulüne uygun şekilde atanmış ve ismi belirli hizmet
listelerinde veya eşiti belgelerde kayıtlı ve emrinde Silahlı Kuvvetler disiplini
altında yönettiği personeli olan bir subayın komutasındaki gemidir”. TTK
bakımından da savaş gemileri devlet gemisi olarak işlem görecektir.
b. Diğer Gemiler
Bu tür gemiler ticaret gemisi sayılmazlar. Bu gemiler hakkında kural
olarak ticaret kanunu hükümleri uygulanmaz. Bunlara örnek olarak araştırma
gemileri, denizci yetiştirme gemileri; münhasıran gezinti, spor, eğitim, bilim gibi
maksatlara tahsis olunmuş devlete veya özel kişilere diğer kamu tüzel
kişilerine ait gemiler gösterilebilir29.
27 CAN, s. 25; TEKİL, s. 83; KENDER/ÇETİNGİL, s. 26- 27; ÖZMAN, Deniz Hukuku, s. 177; KENDER/ ÇETİNGİL, Takip Hukuku, s. 35. 28 ÖZMAN, M. Aydoğan: Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi, 1984 İstanbul, s. 13; ÖZMAN, Deniz Hukuku, s. 177-178. R.G. 15.12.1983, S. 18252. 29 CAN, s. 25-26; Tekil, s. 83; ÖZMAN, Deniz Hukuku, s. 181-186; KENDER/ ÇETİNGİL, Takip Hukuku, s. 35.
13
III. GEMİNİN TÂBİİYETİ VE BAYRAK ÇEKME HAKKI
A. Gemilerin Tâbiiyeti
Tâbiiyet kavramının tarifi, bu kavrama verilmek istenen anlama göre
değişmektedir30. Yalnız gerçek kişiler için tâbiiyet bağının varlığını kabul eden
yazarlara göre tâbiiyet kavramı, ferdi devlete bağlayan siyasi ve hukuki bir
bağdır31. Buna karşılık diğer yazarlar tâbiiyet bağını bu ölçüde dar anlamamak
gerektiği kanısındadırlar. Bunlara göre tâbiiyet bağı gerçek kişileri aşmakta ve
tüzel kişilerle, şeyleri de kapsamaktadır. Bizce de, tâbiiyet kavramını geniş
anlamı ile benimsemek gereklidir. Zira geniş anlamda tâbiiyet bağı bir şeyi,
tüzel veya gerçek kişiyi belli bir devlete bağlıyan hukuki veya siyasi bir
bağdır32. Bu açıdan bakıldığında gemiler için de sorun çözülmüş olmaktadır.
Özel niteliklere sahip bir mal olan gemi, hem millî, hem de
milletlerarası alanda önemli çıkarların merkezindedir. Bu nedenle her geminin
bir devletin himayesine ve denetimine ihtiyacı vardır. Bu hususta kamu yararı
da söz konusudur. Geminin bir devletin denetimi altında olması ve
himayesinden faydalanabilmesi, ancak o devletin tâbiiyetinde bulunmasıyla
mümkündür. Gemilerin de bir tâbiiyetinin bulunması zorunludur33.
Gemilerin tâbiiyetleri, taşıdıkları bayrağa göre belirlenir. Fakat
bayrak34 geminin tâbiiyeti hakkında kesin bir delil de değildir. Gemiler, ilgili
bayrağı çekme hakkına sahip olduklarını gemi tasdiknamesi denilen bir belge
ile ispat ederler. TTK'ya göre gemi tasdiknamesi, esas itibariyle geminin
30 FİŞEK, Hicri: Türk Vatandaşlık Hukuku, Ankara 1959, s. 9. Kavramın tarihi gelişimi için bkz. s. 3 ve orada adı geçenler, GÖĞER, s. 7’den naklen. 31 SEVİĞ, Muammer Raşit/SEVİĞ, Vedat Raşit: Devletler Hususî Hukuku, İstanbul 1967, s. 55; BERKİ, O. Fazıl, Devletler Hususî Hukuku, Ankara 1949. 32 BERKİ, s. 15; FİŞEK, s. 9. 33 GÖĞER, Erdoğan: Deniz Ticareti Hukukundan Doğan Kanunlar İhtilâfı, Ankara 1965, s. 7. 34 1952 Brüksel Konvansiyonu’na göre bayrağın tâbiiyetin sembolü olması hakkında bkz. BERLINGIERI, Francesco: The Scope Of Application Of The 1952 Brussels Convention On The Arrest Of Ships, Journal of Maritime Law and Commerce, Volume 22, No. 3, October 1991, p. 405, http://www.heinonline.org/HOL/Page?collection=fijournals&handle=hein.journals/jmlc22&id=415&size=2&rot=0&type=text, saat, 13.50, 11/10/2005.
14
bayrak çekme hakkını belgelendirmektedir (TTK m. 827). Türk konsolosları
tarafından verilen ve bir yıl için geçerli olan bayrak şahadetnamesi ile de
geminin Türk bayrağını çekme hakkını belgelendirmek mümkündür (TTK m.
828).
Kural olarak, her Türk gemisi Türk bayrağı çekme hakkına sahiptir
(TTK m. 823, I). Bir başka ifadeyle, TTK’ya göre bir geminin Türk bayrağı
çekebilmesi için Türk tabiiyetinde olması gerekir. Anılan kanun, esas itibariyle
Türk vatandaşlarına ait olan gemilerin Türk gemisi olduğunu hükme
bağlamıştır. Bu nedenle, geminin tabiiyetinin belirlenmesinde geminin
maliklerinin tabiiyeti büyük önem taşımaktadır. Gemi, gerçek kişilere veya
tüzel kişilere ait olabilir; her iki hale göre de geminin tabiiyeti farklı şekilde
tespit edilecektir.
Eğer gemi gerçek kişilere ait ise, maliklerin sayısına göre bir ayırım
yapmak gerekmektedir. Sadece Türk vatandaşlarının malı olan gemi Türk
gemisidir. Ancak birlikte mülkiyet esaslarına göre birden fazla kişiye ait olan
gemiler, pay çokluğunun Türk vatandaşlarına ait olması şartıyla Türk gemisi
sayılırlar (TTK m. 823).
Eğer gemi bir tüzel kişiliğe ait ise, öncelikle bu geminin Türk
kanunlarına göre kurulmuş bir tüzel kişiliğe ait olması gerekir. Türk
kanunlarına göre kurulmuş olan tüzel kişilik, ticaret şirketi olabilir veya
olmayabilir. Türk ticaret şirketlerinin malı olan gemiler, şirketi idare ve temsil
etmeye yetkili ortakların çoğunluğu Türk vatandaşı olmak ve şirket
sözleşmesine göre oy çoğunluğu Türk ortaklarda bulunmak şartıyla Türk
gemisi sayılırlar. Eğer ticaret şirketi, anonim veya sermayesi paylara
bölünmüş komandit şirket ise, bu şartların yanı sıra ayrıca payların
çokluğunun nama yazılı ve bir başkasına devri şirket yönetim kurulunun iznine
bağlı bulunmak şartıyla Türk gemisi olarak işlem görecektir (TTK m. 823).
Buna karşılık Türk kanunlarına göre kurulmuş olan tüzel kişilik, teşekkül,
müessese, dernek veya vakıf da olabilir. Bu takdirde sayılan tüzel kişilere ait
15
olan gemilerin Türk gemisi sayılabilmesi için, yönetim organında bulunan
kişilerin çoğunluğunun Türk vatandaşı olması yeterlidir (TTK m. 823).
Türk ticaret siciline tescil edilen donatma iştiraklerinin malı olan
gemiler, paylarının yarısından fazlası Türklere ait ve iştiraki idare ve temsil
etmeye yetkili müşterek donatanların çoğunluğu Türk vatandaşı olmak şartıyla
Türk gemisi sayılırlar.
B. Bayrak Çekme Hakkı
Kural olarak gemiler, tabiiyetinde oldukları devletin bayrağını çekme
hakkına sahiptir. Bu nedenle de gemilerin hangi devletin uyruğunda olduğu,
geminin taşıdığı bayrağa göre belirlenebilir. Açık denizlerde sefer yapan gemi
açık denizlerde bulunduğu sürece, kural olarak hangi devletin bayrağını
taşıyorsa o devletin yetki ve sorumluluğu altındadır35. Gemiler denizde sefer
emniyeti bakımından mensup oldukları devletin denetimine tâbidirler.
1. Türk Ticaret Kanunu’na Göre Türk Bayrağı Çekme Hakkı
TTK’ya göre, kural olarak, Türk tâbiiyetinde olan gemiler Türk bayrağı
çekme hakkına sahiptirler (TTK m. 823).
TTK’nın 823’ncü maddesinde yazılı şartları haiz olmayan gemiler,
Türk gemisi değildir. Türk gemisi olmayan gemilerden yabancı bir devletin
35 Tekil, s. 79, ÖZMAN, Sözleşme, s. 43: Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi m. 91, f. 1’e göre “Her devlet gemilere hangi şartlar ile tâbiiyetini vereceğini, gemilerin kendi ülkesinde tescil şartlarını ve kendi bayrağını çekme hakkına sahip olmaları için gerekli şartları tespit edecektir. Gemiler bayrağını çekme iznine sahip oldukları devletin tâbiiyetine sahiptir. Devlet ile gemi arasında gerçek bir bağ bulunmalıdır”; AYBAY, Rona: Türk Hukukunda Gemilerin Uyrukluğu, Gündüz Ökçün’e Armağan, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Dergisi, c. 47, S. 1-2, Ankara 1992, s. 83- 84 ve istisnası için bkz. TOLUNER, Sevin: Milletlerarası Hukuk Dersleri- Devletin Yetkisi, B. 4, İstanbul 1989, s. 295. Ve açık deniz kavramı için bkz. ÖZMAN, Sözleşme, s. 42; CHURCİLL/COWE, p. 164; O’CONNEL, p. 18.
16
bayrağını taşıyan gemiler, yabancı gemi sayılır. İstisnalar hariç36 yabancı
gemiler Türk gemilerine hasredilen haklardan yararlanamaz. Türk bayrağı
çekemez ve Türk gemi siciline kaydolamaz. Bununla beraber, işletilmek üzere
bir Türk vatandaşına bırakılan yabancı gemiler ile Türkiye’de inşa olunan
yabancı gemiler için bu kurala istisna getirilmiştir.
TTK m. 824, f. 2’ye göre, “Türk gemisi olmayan bir gemi, 823’üncü
maddede yazılı niteliklere sahip olan kişilere en az bir yıl süreyle kendi namına
işletilmek üzere bırakılmış olursa malikin muvafakati alınmış olmak, Türk
mevzuatının kaptan ve gemi zabitleri hakkındaki hükümlerine riayet olunmak,
yabancı kanunda da bunu engelleyen bir hüküm bulunmamak şartıyla
Denizcilik Müsteşarlığı geminin bırakma süresince Türk Bayrağı çekmesine
izin verebilir. Şu kadar ki; izin alan kişi her iki yılda bir izin için gerekli şartların
mevcudiyetini sürdürdüğünü ispatlamakla yükümlüdür”.
Bu konudaki bir diğer istisna da Türk limanlarında inşa edilmiş
olmakla beraber Türk bayrağını taşıma hakkını haiz olmayan gemiler için
getirilmiştir. TTK’nın 828. maddesine göre ilgili Bakanlıkça bu gemilere
gidecekleri teslim yerine kadar geçerli bir bayrak şahadetnamesi verilmesi
mümkündür.
TTK, bazı hallerde gemiye Türk gemisi olmasına rağmen, yabancı
bayrak çekilebilmesini hükme bağlamıştır. TTK m. 824’e göre, “Bir Türk
gemisi, 823’üncü maddede yazılı niteliklere sahip olmayan kişilere en az bir yıl
süreyle kendi namına işletilmek üzere bırakılmış olursa malikin talebi üzerine
Denizcilik Müsteşarlığı en çok iki yıl süreyle geminin yabancı bayrak
çekmesine o memleket kanunları müsait olmak kaydıyla izin verebilir. Bu izin
bitmedikçe veya kanunî sebeplerle geri alınmadıkça gemi Türk Bayrağı
çekemez”.
36 TTK m. 828, “Bir Türk limanında inşa edilmiş olup da 823 üncü madde gereğince Türk Bayrağını çekme hakkını haiz olmayan gemilere Münakalat Vekaletince gidecekleri teslim yerine kadar muteber olmak üzere bir bayrak şahadetnamesi verilebilir”.
17
Öte yandan, 815 sayılı, Türkiye Sahillerinde Nakliyati Bahriye ve
Limanlarla Kara Suları Dahilinde İcrayi Sanat ve Ticaret Hakkinda Kanuna,
ya da kısa adıyla Kabotaj Kanununa göre, “Türkiye sahillerinin bir
noktasından diğerine emtia ve yolcu alıp nakletmek ve sahillerde limanlar
dahilinde veya beyninde cer ve kılavuzluk ve her hangi mahiyette olursa
olsun bilcümle liman hidematını ifa etmek yalnız Türkiye sancağını hamil
sefain ve merakibe munhasırdır37” (m. 1). Dolayısıyla Kabotaj Kanununa göre
Türk sahillerinde bir noktadan diğerine yük ve yolcu taşıma işi ancak Türk
bayraklı gemilerle icra edilebilir. Bu madde bir geminin Türk gemisi olması ve
Türk bayrağı taşıması halinde kabotaj hakkından yararlanılmasını
düzenlemektedir.
2. Türk Uluslararası Gemi Sicili Kanunu’na Göre Türk Bayrağı
Çekme Hakkı
Gemilerin kaydedildikleri sicile gemi sicili denilir. TTK m. 839’a göre
Türk gemileri için gemi sicili tutulur38. Gemi sicili Medeni Kanun39 m. 7
anlamında resmî sicillerdendir. Gemi sicilinin ayni hakların tescili, aleniyet ve
kamu güveni gibi fonksiyonları vardır. Gemi siciline gemiye ve geminin
mülkiyetine dair kayıtlar tescil edilir. TTK m. 840’a göre gemi siciline, m. 823
gereğince Türk bayrağı çekme hakkını haiz ticaret gemileri ile 822. maddenin
2. fıkrasının 1 ve 3 numaralı bentlerinde yazılı gemiler kaydolunur. Bir
geminin Türk gemi siciline kaydedilebilmesi için, öncelikle o geminin tescili
uygun gemilerden olması, Türk bayrağı çekme hakkı olan bir Türk gemisi
olması ve yabancı bir ülkenin gemi siciline kayıtlı olmaması gerekir40.
37 R.G: 29/04/1926, S. 359. 38 Bu konu hakkında ayrıntılı bilgi için TEKİL, s. 110-114; KANER, s. 27; DOĞANAY, s. 2505; CAN, s. 41. Gemi siciliyle ilgili Yargıtay karar örneği için bkz. Yargıtay Kararları Dergisi, c. XIII, 9 Eylül 1987, Yargıtay 11. HD. 7.10.1986, E. 1986/4231, K. 1986/5032, 39 RG. 08/12/2001, S. 24607. 40 Y. 11. HD. 19.06.1987, E. 1987/1746, K. 1987/3737; gemi sicili hakkında tasarıda yer alan düzenleme için bkz. ÇETİNGİL/ KENDER/ ÜNAN/ YAZICIOĞLU, s. 23- 43.
18
Kural olarak, armatörler işletmeleri altındaki gemileri, tâbiiyetinde
oldukları ülkedeki millî gemi siciline kaydettirirler. Fakat artan rekabet şartları
ve vergi avantajlarından yararlanmak amacıyla gemilerini ülke dışındaki diğer
sicillere kaydettirmeye başlamışlardır. Böylece ortaya kıyı ötesi gemi sicili adı
verilen bir sicil dalı çıkmıştır. Daha sonra ise bazı ülkeler kendilerine döviz
girdisi sağlamak amacıyla kayıt şartlarının çok düşük tutulması ve diğer bazı
menfaatlerin sağlandığı yeni siciller oluşturmuşlardır. Bunlara da uygun gemi
sicili adı verilmiştir. Akabinde ülkeler kendi sicillerinin yanında yabancı
armatörlere de kayıt olabilme imkânını tanıyan uluslararası gemi sicilleri
oluşturmuşlardır41. Türkiye de bu gelişmelere kayıtsız kalmamış ve Türk
Uluslararası Gemi Sicilini oluşturmuştur. Türk Uluslararası Gemi Sicili, Türk
bayrağını taşıyan filonun tonajını korumak ve artırmak, bu suretle kolay bayrak
olarak tanımlanan ülkelere kaçışı engellemek amacı ile 16.12.1999 tarihli ve
4490 sayılı kanun ile mevzuatımıza girmiştir42. Daha sonra bu alanda bir de
yönetmelik çıkarılmıştır43.
4490 sayılı Kanun, esasen, ticarî amaçla kullanılan her türlü yük,
yolcu ve açık deniz balıkçı gemileriyle, yat tipinde inşa edilmiş, gezi ve spor
amacıyla yararlanılan, taşıyacakları yatçı sayısı otuz altıyı geçmeyen, yük ve
yolcu gemisi niteliğinde olmayan, turizm şirketi envanterlerinde kayıtlı ve
tonilato belgelerinde “Ticarî Yat” olarak belirtilen deniz araçlarının (4490 sayılı
Kanun m. 2) tescil edileceği bir sicil sistemi öngörmektedir.
4490 sayılı kanun, 21.12.1999 itibariyle Millî Gemi Siciline kayıtlı
bulunan gemi ve yatlar, yurt içinde inşa edilen gemi ve yatlar ile yurt dışından
ithal edilecek belli büyüklükteki gemilerin Türk Uluslararası Gemi Siciline
talep üzerine tescil edilebileceklerini belirtmektedir (m. 4).
41 ATAERGİN, Selim: Türk Uluslararası Gemi Sicili, Tekil’in Anısına Armağan, İstanbul 2003, s. 63- 70. 42 RG. 21.12.1999, S. 23913. 43 Türk Uluslararası Gemi Sicili Yönetmeliği, RG. 23.06.2000, S. 24088. Bir geminin Türk Uluslararası Gemi Sicili’ne tesciline ilişkin talep ve işlemler ile Türk bayrağını çekmesi için gerekli belgenin nasıl verileceği gibi hususlar bu yönetmelikte ayrıntılı bir biçimde düzenlenmiştir.
19
Anılan Kanun uyarınca, Türkiye’de oturan Türk ve yabancı uyruklu
gerçek kişiler ile Türkiye’de Türk mevzuatına göre kurulmuş şirketlere ait
gemiler ve yatlar Türk Uluslararası Gemi Siciline tescil ettirilebilir (m. 5).
Ayrıca 4490 sayılı Kanun, Türk tabiiyetindeki gerçek ve tüzel kişilerin Türk
Ticaret Kanunu uyarınca sahip oldukları gemi siciline ilişkin haklarını saklı
tutmuştur (m.5, son)44.
4490 sayılı kanunun 7. maddesine göre, Türk Uluslararası Gemi
Siciline tescil edilen gemiler ve yatlar Türk Bayrağı çekerler. Bu Kanun
uyarınca Türk Bayrağı çeken gemiler ve yatlar millî mevzuatla tanınmış olan
haklardan yararlanırlar. Ancak, Türk Ticaret Kanununun 823. maddesi
uyarınca Türk Bayrağı çekme hakkına sahip olmayan gemi ve yatlar 815
sayılı Kabotaj Kanunu hükümlerinden yararlanamazlar45. Türk Uluslararası
Gemi Sicili Kanunu’na göre bayrak çekme hakkı, sicile tescil ile kazanılan bir
haktır; bu sicile tescil, bayrak çekme hakkı bakımından kurucudur. Bu
kanunla Türk denizciliğinin geliştirilmesini hızlandırmak ve ekonomiye
katkısını artırmaktır amaçlanmaktadır.
44 Konu hakkında ayrıntılı bilgi için bkz: ÜLGENER, Fehmi: Denizciliğin Devlet Politikası Olması Bakımından Deniz Hukukunun Yeri, http://www.ulgener.com/upload/lib/22_Devlet_politikasi.doc, saat 14.15, 01/05/2006; ÜLGENER, Fehmi: Türk Uluslararası Gemi Sicili Kanunu İle İlgili Bir Değerlendirme, http://www.ulgener.com/upload/lib/01_TUGS.doc, saat 14.20, 01/05/2006; ATAERGİN, Selim:Türk Uluslararası Gemi Sicili, İBD, İstanbul 2000, s. 1014- 1021; AYBAY, Gündüz: Türk Uluslararası Gemi Sicili Kanunu Ve Yönetmeliği Hakkında, DHD, Yıl 4 (1999), S. 3-4, Aralık 2000, s. 61- 75; ŞEKER, Zehra: Üzerinde İpotek Tesis Edilmiş Gemilerin Türk Gemi Sicilinden Terkin Edilerek Türk Uluslararası Gemi Siciline Kaydedilmesi Sorunu, DHD, Yıl 4(1999), S. 3- 4, Aralık 2000, s. 83- 92; ÜLGENER, Fehmi: Türk Uluslararası Gemi Sicili Kanunu Ve Yönetmelik Tasarısı İle İlgili Bir Değerlendirme, DHD, Yıl 4 (1999), S. 3- 4, Aralık 2000, s. 15- 38; ÇETİNGİL/ KENDER/ ÜNAN/ YAZICIOĞLU, s. 43- 44. 45 CAN, s. 75. Turizmi Teşvik Kanunu, RG. 16.03.1982, S. 17635; Yat Turizmi Yönetmeliği, Bakanlar Kurulu Karar Tarihi - No: 08/06/1983 - 83/6708, dayandığı Kanun RG. 04.08.1983, S. 18125; Türkiye Sahillerinde Nakliyati Bahriye (Kabotaj) Ve Limanlarla Kara Sulari Dahilinde İcrayi Sanat Ve Ticaret Hakkinda Kanun, RG. 29.04.1926, S. 359.
20
3 . Turizmi Teşvik Kanunu’na Göre Türk Bayrağı Çekme Hakkı
Turizmi Teşvik Kanunu’nun çeşitli maddelerinde gemilerin bayrak
çekme hakkına ilişkin düzenlemeler mevcuttur. 5571 sayılı Kanunla46 değişik
Turizmi Teşvik Kanununun 27. maddesine göre,
“Gerçek ve tüzel kişiler, Bakanlıktan belge alarak deniz turizmi
araçları yatırım ve işletmeciliği yapabilirler.
Bakanlıktan belgeli deniz turizmi araçları bu Kanunda belirtilen
amaçlar dışında faaliyette bulunamazlar.
Türk Bayrağı çekemeyen deniz turizmi araçlarına, 6762 sayılı Türk
Ticaret Kanununun 823 üncü maddesine bağlı kalmaksızın, Türk Bayrağı
çekilmesine izin vermeye Bakanlık yetkilidir.
Yabancı bayraklı deniz turizmi araçlarının Türk karasuları ve limanları
arasında turizm amacıyla kullanılmasına ilişkin esaslar yönetmelikle belirlenir.”
Görüldüğü üzere, Türk bayrağı çekemeyen deniz turizmi araçlarına47
TTK’nın 823. maddesiyle bağlı kalmaksızın Türk bayrağı çekme izni ilgili
bakanlıkça verilebilir.
Özel veya ticarî Türk ve yabancı bayraklı deniz turizmi araçlarının
Türk karasuları ve limanları arasında seyir esasları Turizmi Teşvik
Kanunu’nun 28. maddesinde ayrıntılı bir biçimde düzenlenmiştir. Turizmi
Teşvik Kanunu’nun deniz turizmi araçlarının Türkiye’de kalış süresi ve kabotaj
haklarını düzenleyen 29. maddesine göre ise Türk ve yabancı bayraklı deniz
46 RG 13.1.2007, S. 26402. 47 Turizmi Teşvik Kanununa göre deniz turizmi araçları ifadesi gezi, spor, eğlence ve turizm amaçlı olarak, denize elverişlilik belgesine sahip gerçek ve tüzel kişilere ait özel ve ticarî yatları, kruvaziyer gemileri ve dalabilir deniz araçlarını kapsayacak şekilde kullanılmaktadır (m. 3).
21
turizmi araçlarının gezi, spor ve eğlence amacıyla kullanılması, yolcu
taşımacılığı sayılmaz. Dolayısıyla bu tür taşımalar Kabotaj Kanunu’na istisna
teşkil etmektedir.
IV. DONATAN, DONATANIN SORUMLULUĞU VE GEMİ
ALACAKLISI HAKKI
Gemilerin cebrî icraya konu olması açısından donatan, donatanın
sorumluluğu ve gemi alacaklısı hakkı kavramları önemlidir. Bu nedenle sayılan
kavramların ayrıca üzerinde durulması gerekir.
A. Donatan
TTK m. 946’ya göre donatan, gemisini deniz ticaretinde kullanan gemi
sahibine denir. Kendisinin olmayan bir gemiyi kendi adına deniz ticaretinde
bizzat veya kaptan marifetiyle kullanan kişiler de, üçüncü şahıslarla olan
münasebetlerinde donatan sayılır.
TTK Tasarısı m. 1061, f. 1’de donatanın tanımına yer verilmiştir.
Anılan maddeye göre donatan, gemisini menfaat sağlamak amacıyla suda
kullanan gemi malikidir.
Donatan olmanın ilk şartı bir ticaret gemisinin mevcudiyetidir. İkinci
olarak bu ticaret gemisinin bir sahibi bulunmalıdır. Gerçek ve tüzel kişiler ve
hatta devlet donatan olabilir. Son olarak da ticaret gemisinin sahibi gemiyi
kendi adına ve kazanç sağlamak amacıyla işletmelidir. Bu durumda donatan
bizzat müteşebbis durumunda bulunmaktadır48.
48 CAN, s. 185, KENDER/ ÇETİNGİL, Takip Hukuku, s. 73, TEKİL, s. 145- 146.
22
TTK m. 946, f. 2’de gemi işletme müteahhidinden bahsedilmektedir.
Gemi işletme müteahhidi de tüzel kişi veya gerçek kişi olabilir. Bu şahsın
başkasına ait gemiyi deniz ticaretinde kendi adına kullanması gerekir. Gemi
işletme müteahhidinin gemi sahibi ile arasındaki hukuki ilişki gemiyi
kullanmasının hukuki sebebine bağlıdır. Malik ile arasında kira, intifa gibi
geçerli bir hukuki ilişki yok ise Medeni Kanunun malik ile zilyet arasındaki
ilişkiye dayanan hükümleri uygulanır. Gemi işletme müteahhidi üçüncü
şahıslara karşı donatan sayılır ve bunlara karşı donatanın hak ve yetkilerine
sahip olur. Geminin işletilmesinden dolayı, gemi alacaklısı sıfatıyla bir talepte
bulunan kimsenin, bu talebi haksız ve talep sahibi alacaklı da kötü niyetli
olmadıkça malik, gemi alacaklısını bu hakkını istemekten men edemez.
B. Donatanın Sorumluluğu
Donatanın sorumluluğu hususunda çeşitli devletlerde, geminin
hacmine göre belirli bir meblağ ile sorumluluk, gemi ve navlunun değeri ile
sorumluluk, terk sistemi, karma sistem, ayni sorumluluk sistemi, sınırsız
sorumluluk sistemi gibi değişik sistemler kabul edilmiştir. Türk Ticaret
Kanunu’nda da farklı esaslara dayanan değişik tahdit sistemleri
öngörülmüştür49. TTK’ya göre donatan, geminin işletilmesinden doğan
borçlardan kural olarak sınırlı ayni sorumludur. Ancak bazı hallerde bu
sorumluluk sınırlı şahsi sorumluluğa dönüşmektedir. TTK’da istisnai bazı
hallerde de donatanın sınırsız sorumluluğu esası kabul edilmiştir (m. 948/III,
949)50.
49 TEKİL, s. 147- 149, CAN, s. 188- 191, KENDER/ ÇETİNGİL, Takip Hukuku, s. 76. 50 Bu hususta ayrıntılı bilgi için Bkz. ŞEN, Elif: Donatanın Sorumluluğunun Sınırlandırılması, Doktora Tezi, İstanbul 2000.
23
1. TTK’ ya Göre Donatanın Sınırlı Aynî Sorumluluğu
TTK’da donatanın alacaklılarına karşı, bazı istisnalar hariç yalnızca
malvarlığının belli bir kısmıyla sorumlu olmaları esası düzenlenmiştir. Buna
göre donatan aşağıdaki hallerde alacaklılarına karşı yalnızca deniz serveti
(gemi, navlun ve sürrogatlar51) ile sorumludur (TTK m. 948):
• Alacağın kaptanın hususî bir vekaletle değil sırf kaptan sıfatıyla
sahip olduğu kanunî yetkiye dayanarak yaptığı hukuki
muamelelerden doğmuş olması,
• Alacağın donatan tarafından akdedilmiş olup da ifası kaptana
düşen bir sözleşmenin yerine getirilmemesinden yahut noksan
veya fena ifasından doğmuş olması,
• Alacağın gemi adamlarından birinin kusurundan doğmuş olması.
TTK m. 948. bent iki’de yazılı hallerde; sözleşmenin ifa edilmemesinin
yahut noksan veya fena ifa edilmesinin gemi adamlarından birinin kusurundan
kaynaklanmış olup olmadığına bakılmaz.
Kaptanın işlemleri dolayısıyla donatanın sorumluluğu konusunda bir
diğer hüküm de TTK’nın 993. maddesinde yer almaktadır. TTK’nın 993.
maddesinin birinci fıkrasına göre, “Kaptanın bu sıfatla ve kanunî salahiyetleri
çerçevesi içinde, donatan adına hareket ettiğini bildirerek veya bildirmeyerek,
yaptığı hukuki muamelelerle donatan üçüncü kişilere karşı hak iktisap eylediği
gibi gemi ve navlun ile mesul de olur”52.
51 Navlun: Yük taşıma ücretidir. Söz konusu olan gayri safi navlundur. Sürrogat: Sınırlı aynî mesuliyete konu teşkil eden gemi veya navlunun yerine geçerek deniz servetine dahil olan değerdir. 52 CAN, s. 192- 197; KENDER/ ÇETİNGİL, Takip Hukuku, s. 77; TEKİL, s. 149- 158. Sınırlı aynî sorumluluğun sınırlı şahsî sorumluluğa dönüşmesi hakkında bkz. CAN, s. 199- 201.
24
2. TTK’ ya Göre Donatanın Sınırlı Şahsî Sorumluluğu
Donatanın sınırlı şahsi sorumluluğu, donatanın bütün malvarlığı ile
fakat belirli bir miktarla sınırlı olarak sorumlu olmasıdır. Donatan bazı fiilleri ile
deniz servetine dahil değerlere alacaklının el uzatmasına mâni olur veya bu
değerleri tehlikeye düşürürse sınırlı şahsî olarak sorumlu olur. Donatan
aşağıdaki hallerde sınırlı şahsi sorumludur:
• Donatanın navlunu tahsili (TTK m. 1252),
• Navlunun, navlun üzerinde rehin hakkı sahibi olan alacaklılardan
bazılarına ödenmesi (TTK m. 1253),
• Geminin cebri icra veya zaruri satışı (TTK m. 1254),
• Geminin yeni bir yolculuğa çıkarılması (TTK m. 1255),
• Müşterek avarya halinde verilen tazminat (TTK m. 1256).
Bundan başka donatan TTK 948-III, 949 ve 989. maddelerdeki
hallerde borçlarından dolayı sınırsız ve şahsi olarak sorumludur. Buna göre
donatan gemi adamlarının iş ve hizmet akitlerinden doğan borçlarından,
kaptana yapılması için özel yetki verdiği işlemler dolayısıyla ve kaptanın
kanuni temsil yetkisine dayanarak yaptığı işlemler ile bizzat donatan
tarafından aktedilip de, ifası kaptana düşen bir sözleşmeden doğan borçların
hiç veya gereği gibi ifa edilmemesinde, bizzat kusurlu ise veya bu borçların
ifasını ayrıca tekeffül etmiş ise, sınırlı sorumluluk esasından yaralanamaz53.
53 CAN, s. 201.
25
3. 1976 Londra Konvansiyonu
Donatanın sorumluluğu konusunda son olarak 19 Kasım 1976
tarihinde Londra’da “Deniz Alacaklarına Karşı Mesuliyetin Sınırlanması
Hakkında Milletlerarası Sözleşme54” akdedilmiştir. 1976 Londra
Sözleşmesi’nin Türkiye bakımından yürürlüğe girip girmediği meselesi
tartışmalıdır. 1976 Sözleşmesi’ni onaylayan Bakanlar Kurulu Kararının alındığı
dönemde yürürlükte olan 1961 Anayasası m. 65, f. 4 ve 1982 Anayasası m.
90, f. 4 gereğince55, “Türk kanunlarına değişiklik getiren milletlerarası
anlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bunu bir kanunla
uygun bulmasına bağlıdır”. Anılan Konvansiyon’un Türk kanunlarında
değişiklik meydana getireceği açıktır. Bu durumda ise bu konvansiyon
hükümlerinin Türkiye açısından yürürlüğe girebilmesi için Türkiye Büyük Millet
Meclisince çıkarılan bir kanunla uygun bulunmuş olması gerekirdi. Ancak bu
güne kadar böyle bir gelişme olmamıştır. Bu durumda ise 19.11.1976 tarihli
Londra Konvansiyonu’nun Türkiye açısından yürürlüğe girmediğinin kabulü
gerekmektedir56.
54 Bakanlar Kurulu, 28 Şubat 1980 tarihli ve 8/495 sayılı kararı ile, 1976 sözleşmesine katılma yolu ile taraf olunmasını kararlaştırmıştır. Söz konusu karar ve sözleşmenin aslı ve tercümesi için bkz. RG. 04.06.1980, S. 17007; Çağa, Tahir: Deniz Alacaklarına Karşı Mesuliyetin Sınırlandırılması Hakkında 1976 Tarihli Milletlerarası Sözleşme, İÜHFM XLII/1- 4, s. 117; ÇETİNGİL, A. Ergon: Uluslararası Anlaşmalarda Donatanın Akit Dışı Sorumluluğu, Türkiye’de Deniş Kazaları Sempozyumu (13-15 Ekim 1982), Ankara 1983, s. 121; ATAMER, Kerim: 1976 Sınırlı Sorumluluk ve 1992 Petrol Kirliliği Sözleşmelerinin Tatbikatına Dair Yasal Düzenleme Taslağı ve Gerekçesi, Ünal Tekinalp’e Armağan, c. I, İstanbul 2003, s. 849. Sözleşme metni için ayrıca bkz. Deniz Alacaklarına Karşı Mesuliyetin Sınırlandırılması Hakkında 1976 Tarihli Milletlerarası Sözleşme; http://www.denizcilik.gov.tr/mevzuat/dosyam/LLMC%2076%20Tur.doc; Deniz Alacaklarına Karşı Mesuliyetin Sınırlandırılması Hakkında 1979 Tarihli Milletlerarası Sözleşmeyi Değiştirmek İçin 1996 Protokolü, (Londra, 2 Mayıs 1996) http://www.denizcilik.gov.tr/mevzuat/dosyam/LLMC%20PROT%2096%20Tur.doc 55 1961 Anayasası (Mülga), RG. 20.07.1961, S. 10859; 1982 Anayasası, RG. 09/11/1982, S. 17863. 56 CAN, s. 191- 192; TEKİL, s. 175. Aksi görüş için bkz. KENDER/ ÇETİNGİL, Takip Hukuku, s. 81, ÜLGENER, Devlet Politikası, http://www.ulgener.com/upload/lib/22_Devlet_politikasi.doc, saat 15.10, 02.05.2006. Ülgener ikili bir ayrım yaparak MÖHUK m. 1, f. 1 anlamında yabancılık unsuru taşıyan her türlü uyuşmazlıkta doğrudan 1976 Sözleşmesi uygulanacağını buna karşılık yabancılık unsuru bulunmayan meselelerde ise TTK m. 948’in uygulanacağını ve bu durumun uygulamada ikilik çıkararak haksızlıklara neden olacağını belirtmektedir. Atamer 1976 Konvansiyonu’nun Türkiye açısından yürürlüğe girdiğini ve MÖHUK m. 1, f. 1 anlamında yabancılık unsuru aranmayacağını savunmaktadır. ATAMER, Tasarı, s. 18; ATAMER, Tekinalp’e Armağan, s. 870, 871. Ayrıca TTK Tasarısı madde gerekçeleri, 6. kısım, Gemi Alacakları, 1320 ilâ 1327’nci Maddelere İlişkin Genel Açıklamalar, www.basbakanlık.gov.tr/docs/kkgm/kanuntasarilari/TURK%20TICARET/madde%20gerekçe.doc
26
1976 Sözleşmesi m. 17, f. 4’e göre, “İşbu sözleşme, onu onaylayan,
kabul veya tasvip eden yahut ona katılan devletler arasındaki
münasebetlerde, Deniz Gemileri Maliklerinin Mesuliyetlerinin Tahdidine dair
10 Ekim 1957 de Brüksel'de akdolunan sözleşme ile Deniz Gemileri
Maliklerinin Mesuliyetlerinin Sınırlandırılmasına Dair Bazı Kaidelerin
Birleştirilmesi Hakkında 25 Ağustos 1924 tarihinde Brüksel'de imzalanan
milletlerarası sözleşmeleri meriyetten kaldırarak onların yerine geçer”.
1976 Sözleşmesi m. 17, f. 4’ün açık ifadesi gereğince, sözleşmeye
taraf olan devlet daha önce aynı konuda başka bir sözleşmeye taraf olmuşsa
bu statü, 1976 Sözleşmesine taraf olunmasıyla sona ermektedir. 1976
Sözleşmesi m. 15, f. 1, “İşbu sözleşme, 1 inci maddede zikredilen bir şahsın
taraf bir devletin mahkemesi önünde mesuliyetini sınırlamak, mahcuz veya
tedbir konmuş, bir gemi veya sair herhangi bir malı yahut mezkur devlet
makamlarına verilmiş olan bir teminatı serbest bıraktırmak istediği her halde
uygulanır. Şu kadar ki taraf her devlet 1 inci maddede zikrolunan ve
mahkemeleri huzurunda, işbu sözleşme hükümlerine istinat edildiği anda
mutad ikametgah veya iş merkezi taraf devletlerden birinde bulunmayan yahut
ileri sürdüğü mesuliyetini sınırlamak hakkı ile ilgili veya serbest bırakılmasını
sağlamak istediği gemisi yukarıda zikredilen tarihte taraf bir devletin bayrağını
taşımayan bütün şahısları bu sözleşmenin uygulanmasından kısmen veya
tamamen hariç bırakmak hakkını haizdir”. 1976 Sözleşmesi m. 15, f. 1,
uyarınca sözleşme lex fori yani hâkimin hukuku olarak uygulama alanı
bulmaktadır57. Sözleşmede gerekli şartlar arasında yabancılık unsuru ayrıca
belirtilmemiştir. Dolayısıyla sözleşme mevcut haliyle Türkiye Büyük Millet
Meclisince bir kanunla uygun bulunursa, MÖHUK58 m. 1, f. 1 anlamında
yabancılık unsuru aranmayacak ve ilgili her türlü uyuşmazlıkta doğrudan 1976
Sözleşmesi uygulanacaktır.
57 ATAMER, Tekinalp’e Armağan, s. 870, 874. 58 RG. 22/05/1982, S. 17701.
27
1976 sözleşmesi ile deniz alacaklarına karşı sorumluluğun
sınırlanması alanında bazı yenilikler getirilmiştir:
• Sorumluluğunu sınırlama hakkına sahip kişilerin sayısını artırarak
4 grup altında toplamıştır. Bunlar gemi malikleri, yardımda
bulunanlar, bu kişilerin fiillerinden sorumlu oldukları kişiler ile
bunların sorumluluğunu sigorta eden sigortacılardır.
• Sorumluluk sınırları bakımından; yolcuların ölüm ve
yaralanmalarından doğan alacaklar ile bunun dışında kalan
alacaklılar için geminin tonuna göre değişecek şekilde iki ayrı
sınırlama getirilmiştir.
• Sorumluluk sınırının tayininde kullanılan hesap biriminin tekabül
ettiği değerin tespitinde, “özel çekme hakkı” adı verilen
Milletlerarası Para Fonu tarafından kabul edilmiş bir milletlerarası
hesaplama birimi kabul edilmiştir59.
Deniz alacaklarına karşı sorumluluğun sınırlandırılması meselesi
Tasarı m. 1328’de de düzenlenmiştir. Buna göre,
“Deniz alacaklarından doğan sorumluluk, 19.11.1976 tarihli “Deniz
Alacaklarına Karşı Mesuliyetin Sınırlanması Hakkında Milletlerarası
Sözleşme” ile bu Sözleşmeyi değiştiren 02.05.1996 tarihli Protokol veya onun
yerine geçmek üzere hazırlanarak Türkiye Cumhuriyeti tarafından kabul edilen
uluslararası sözleşmelere göre sınırlanabilir.
1976 tarihli Sözleşmenin 20 ve 21 inci maddeleri ile 1996 tarihli
Protokolün 8 inci maddesi uyarınca yapılacak gözden geçirmelerin ve
değişikliklerin, Türkiye Cumhuriyeti bakımından yürürlüğe girdikleri tarihten
başlayarak, bu madde, anılan gözden geçirmeyi ve değişiklikleri de içine
alacak şekilde uygulanır”.
59 CAN, s. 201- 204; KENDER/ ÇETİNGİL, Takip Hukuku, s. 81- 82.
28
Tasarının 1329. maddesinde ise “yabancılık unsuru taşımayan hâller”
başlığı altında “1328 inci madde, 2675 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul
Hukuku Hakkında Kanunun 1 inci maddesinin birinci fıkrası anlamında
yabancılık unsuru taşımayan hâllerde de uygulanır” şeklinde bir düzenleme
getirilmiştir. Tasarıdaki düzenleme ile hem yabancılık unsuru taşıyan, hem de
taşımayan hallerde deniz alacaklarına karşı sorumluluğun sınırlandırılması
meselesinde 1976 sözleşmesinin doğrudan uygulama alanı bulacağı
belirtilmiştir.
C. Gemi Alacaklısı Hakkı
1. Genel Olarak
TTK m. 1235’de on bent halinde sayılan bazı alacaklılara, deniz
servetinden olan alacaklarını diğer bütün alacaklılardan daha önce almak
hususunda “gemi alacaklısı hakkı” denen bir imtiyaz sağlanmıştır.
Böyle bir imtiyazın tanınması sebeplerinin başında, sınırlı ayni
mesuliyet sistemine bağlı olarak gemi alacaklısı hakkı sahibi aleyhine
bozulmuş olan dengenin yeniden sağlanması fikri gelmektedir. TTK m. 948 ve
1234, f. 1’de donatanın sorumluluğu deniz serveti ile sınırlanmakla kanun tek
taraflı olarak donatanı korumuştur. Bu durumda donatanın kara servetine
ulaşmak olanağı kalmayan alacaklılara, deniz servetinden alacaklarını
öncelikle alabilmek imtiyazı tanınarak, korumada adalet sağlanmaya
çalışılmıştır. Nitekim TTK m. 1235’de donatanın sınırlı ayni surette sorumlu
bulunduğu bütün hallere yer verilmiştir.
Gemi alacaklısı hakkının hukuksal niteliği tartışmalıdır. Bazı yazarlara
göre gemi alacaklısı hakkı doğrudan doğruya kanundan doğan bir rehin
hakkıdır. Bu görüş taraftarları gemi alacaklısı hakkının bir rehin hakkı
olduğunun TTK m. 1236/1, 1242/2 ve 1237. maddelerinde açıkça ifade
edildiğini; Alman hukuk literatüründe de uzun tartışmalardan sonra bu hakkın
29
bir kanuni rehin hakkı olarak kabul edildiğini savunmaktadırlar. Bu görüş
taraftarları gemi alacaklısı hakkının sahibine verdiği kanunî rehin hakkının
etkisinde kalmaları ve temin edilen alacak hakkını hiç dikkate almamaları
bakımından eleştirilmişlerdir60.
Bir diğer görüş ise gemi alacaklısı hakkını eşyaya bağlı borç
kavramıyla izah etmeye çalışmaktadır. Ancak bu görüş de navlun üzerinde
doğan rehin hakkının, navlun borçlusunun sorumluluğunu etkileyecek bir aynî
etki yaratmaması bakımından eleştirilmiştir61.
Yargıtay’a ve bir diğer görüşe göre ise gemi alacaklısı hakkı şahsî bir
alacak hakkından ibarettir. Ancak bu haliyle sıradan bir alacak hakkı da
değildir. Kanuni bir rehin hakkıyla teminat altına alınmış şahsi bir alacak
hakkıdır. Kanuni rehin hakkı gemi alacaklısı hakkına bağlanan bir sonuçtur62.
60 KENDER/ ÇETİNGİL, Takip Hukuku, s. 205; BARLAS, Gemi Alacaklısı, s. 82-144; ATAMER, Kerim: Gemilerin İhtiyatî Haczinde Seferden Men Önleminin Uygulanması, İÜHFM, c. 55, S. 3, İstanbul 1997, s. 297- 303; ATAMER, İcra, s. 221; ÇAĞA, Tahir: Deniz Ticaret Hukuku III, Gemi ve Yük Alacaklısı Hakları, Zamanaşımı, Deniz Hukukunda Cebrî İcra, İstanbul 2005, s. 2-5; ÇAĞA, Tahir: Deniz Ticaret Hukuku, c. III, B. 2, İstanbul 1988, s. 4; ÜLGENER, Fehmi: Gemi Alacaklısı Hakkı Veren Alacaklar Bakımından Ticaret Kanunumuzun 1235. Maddesinin 7. 8. ve 9. Bentleri Hükümlerinin Değerlendirilmesi, İBD, İstanbul 1987, s. 295; ÜLGENER, Fehmi: Gemi Üzerindeki Rehin Hakkı, Gemi Alacaklısı Hakkı, DHD. S. 4, İstanbul 1997, s. 5; “Gemi alacaklısı hakkının Alman Hukuku’nda kanuni rehin hakkı olarak kabul edildiğine ilişkin bkz. WÜSTENDÖRFER 139/40; SCHAPS- ABRAHAM vor 754 Anm. 7, Çağa, icra s. 4, dn. 11’den naklen”. 61 CAN, s. 145, 146, 198 ve Alman hukukunda “MITTELSTEIN, M.: Deutsches Schiffspfandrecht und Schiffsgläubigerrecht, Berlin/Leipzig 1839, sh. 190, CAN, s. 198, dn. 37’den naklen”; “PAPPENHEIM II 295- 298; SCHAPS- ABRAHAM vor 754 Anm. 12, Çağa, icra s. 3, dn. 7’den naklen”. 62 Y. 11. HD. 12.05.2000, 1998/8976 Es. 2000/4166 K.; KALPSÜZ, Turgut: Gemi Alacaklısı Hakkının Hukuki Mahiyeti, Yaşar Karayalçın’a 65. Yaş Günü Armağanı, Ankara 1988, s. 301; KALPSÜZ Turgut: Gemi Alacaklısı Hakkının Sağladığı kanunî Rehin Hakkı, Ankara 2004, s. 12; KALPSÜZ, Turgut: Gemi Ve Yük Alacaklısı Haklarının Kullanılmasında Yargılama Usulü ve İcra, Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu, 4- 5 Nisan, Ankara 1997, s. 305- 308; CAN, s. 197- 198; “Alman Hukukundaki hakim görüşe göre de gemi alacaklısı hakkı şahsî bir haktır. Sieveking, A.: Das deutsche private Seereccht, Hamburg 1904, sh. 387; Schwerin: Schuld und Haftung im geltenden Recht, sh. 25 vd.; Pappenheim, M.: Handbuch des Seerechts, Bd. II Schuldverhaltnisse des Seerechts, Leipzig 1906, sh. 298; Schlegelberger- Liesecke: Kommentar zum Seehandelsrecht, 2. Aufl., Berlin- Frankfurt a. M. 1964, sh. 60, KALPSÜZ, Turgut, Gemi Rehni, Ankara 1994, s. 13, dn. 18’den naklen”. Gemi alacaklısı hakkında ayrıntılı bilgi için ayrıca bkz. TEKİL, s. 446- 447; TEKİNALP, Gülören: Türk Devletler Hususî Hukukunda Gemi Alacaklısı Hakkının Doğuşu ve Buna İlişkin Problemler, BATİDER, c. IV, S. 2. 1967, s. 232; ÇALIK Ahmet/ FRANKO Nisim/ İZVEREN Adil: Deniz Ticaret Hukuku, Banka ve Ticaret Enstitüsü, Ankara 1994, s. 400; Tasarı m. 1321.
30
Biz de gemi alacaklısı hakkının kanuni rehin hakkıyla temin edilmiş bir şahsi
alacak hakkı olduğu yolundaki görüşe katılmaktayız.
Gemi alacaklısı hakkının kapsamına TTK m. 1236 gereğince deniz
serveti yani alacağın doğumuna sebep olan gemi ve teferruatı, TTK m. 1237
gereğince alacağın doğduğu seferin gayri safi navlunu ve bunların yerine
geçen değerler girer63.
2. Gemi Alacaklısı Hakkının Sağladığı İmtiyazlar64
a. Takip Hakkı
TTK m. 1236, f. 2 gereğince gemi alacaklısı hakkı, gemiye zilyet olan
her 3. kişiye karşı ileri sürülebilir. Üçüncü kişinin iyi niyeti geminin icra
vasıtasıyla satılmasına engel teşkil etmez65. Gemi payı üzerinde gemi
alacaklısı hakkı olmayacağı için, gemi payının icra vasıtasıyla satılması gemi
alacaklısı hakkını yok etmez. Türkiye dışındaki cebrî icra yolu ile satışın
hükmü ve gemi alacaklısı hakkı üzerindeki etkisi lex fori kaidesine göre
belirlenir. Gemi alacaklısı hakkı sicile kayıtlı olmayan ve menkul sayılan
gemilerle, yabancı gemiler üzerinde de doğar66.
63 KENDER/ ÇETİNGİL, s. 173- 174; ÇAĞA, İcra, s. 8-23; ÜLGENER, Gemi Alacaklısı, s. 294-304; TEKİL, s. 449-450; ÇALIK/ FRANKO/ İZVEREN, Deniz Ticaret, s. 198- 400; TAŞ, s. 27- 37; Tasarı m. 1322. 64 Gemi alacaklısı hakkının sağladığı imtiyazların takip hakkı ve öncelik hakkı şeklinde tasnifinde TEKİL, s.451- 452; BARLAS, Gemi Alacaklısı, s. 8- 9; ARSEVEN, Haydar, Deniz Ticareti Hukuku Dersleri, İstanbul 1961, s. 9- 11, gibi yazarların kullandığı ayrımdan yararlanılmıştır. 65 BARLAS, Gemi Alacaklısı, s. 10. Kuralın istisnası için bkz. TEKİNALP, s. 92; TEKİL, s. 451 dn. 5’den naklen; BARLAS, Gemi Alacaklısı, s. 10- 21. 66 KENDER/ÇETİNGİL, s. 174; TEKİL, s. 451; ÇALIK/FRANKO/İZVEREN, Deniz Ticaret, s. 401.
31
b. Öncelik Hakkı
TTK m. 1257’ye göre, “Gemi alacaklılarının rehin hakları, rehin veya
ipotekle temin edilmiş veya edilmemiş olan diğer bütün alacaklara takaddüm
eder,” yani önce gelir. Diğer alacakların ve ipoteğin evvel veya sonra doğmuş
olması bu durumu değiştirmez67.
3. Gemi Alacaklısı Hakkının Doğduğu Haller
Bu alacaklar TTK m. 1235’de 10 bent halinde sayılmışlardır68 ve
genellikle sınırlı ayni sorumluluk doğuran alacaklardır. Ancak istisnaen sınırsız
sorumluluğun söz konusu olduğu bazı alacaklar için de gemi alacaklısı hakkı
tanınmıştır.
Bu alacakların bir kısmı “kanundan (örn. m. 1235, f. 10, b)”, bir kısmı
“sözleşmeden (örn. 1235, f.7, b), bir kısmı “haksız fiilden (örn. m. 1235, f. 9,
b), ve bir kısmı da “kamu hukukundan (örn. m. 1235, f. 2, b)”
kaynaklanmaktadır.
TTK’nın 1235. maddesine göre gemi alacaklısı hakkını oluşturan
alacaklar şunlardır:
• Gemi cebrî icra yolu ile satıldığı takdirde, geminin son limana
girmesinden itibaren yapılan ve cebrî icra masraflarından
sayılmayan gemi ile teferruatının bekçilik ve muhafaza masrafları,
• Gemi seyrüsefer ve liman resimleri ve hususiyle şamandıra, fener,
karantina ve liman paraları,
• Gemi adamlarının hizmet ve iş mukavelelerinden doğan
alacakları,
67 KENDER/ÇETİNGİL, s. 174;ÇALIK/İZVEREN, Deniz Ticaret, s. 401; ERİŞ, Rehin Tesisi, s. 15- 19; Tasarı, m. 1323. 68 Bu konuda bkz, BARLAS, Gemi Alacaklısı, s. 28-86; Tasarı m. 1320.
32
• Kılavuz ücretleriyle kurtarma yardım, fidye ve itiraz ücret ve
masrafları,
• Geminin müşterek avarya garame borçları,
• Deniz ödüncüne karşı kendilerine gemi rehin edilmiş olan deniz
ödüncü alacaklılarının alacakları ve geminin tamamına veya bir
kısmına sahip olsa bile kaptanın bu sıfatla ve gemi bağlama limanı
dışında bulunduğu sırada zaruret hallerinde 988 ve 1001.
maddeler hükümleri gereğince yaptığı diğer kredi
muamelelerinden doğan alacaklar. Bağlama limanı dışında
bulunduğu sırada zaruret hallerinde ve ihtiyaçla mahdut olarak
geminin bakımı veya yolculuğun başarılması için bir kredi
açmaksızın, kaptana bu sıfatla verilmiş levazımdan veya yapılmış
hizmetlerden doğan alacaklar da bu hükümdedir,
• Taşıyan aynı zamanda donatan olmasa bile, yük ile 1128.
maddenin 2. fıkrasında yazılı bagajın teslim edilmemesinden veya
hasara uğramasından doğan alacaklar ile yolcu veya mal taşıma
akitlerinin hiç veya gereği gibi yerine getirilmemiş olmasından
doğan peşin ödenmiş navlunun geri alınması dâhil diğer bütün
alacaklar,
• Kaptanın hususî bir vekaletle değil sırf kaptan sıfatıyla haiz
bulunduğu kanunî salahiyetine (m. 948, f. 1, b. 1) dayanarak
yaptığı hukuki muamelelerden ve donatan tarafından akdedilmiş
olup ifası kaptana düşen bir mukavelenin yerine
getirilmemesinden yahut noksan veya fena ifasından doğan (m.
948, f. 1, b. 2) ve yukarıdaki bentlere girmeyen alacaklar69,
• Geminin tamamına veya bir kısmına sahip olsa bile gemi
adamlarından birinin kusurundan doğan (m. 947, 948, f. 1, b. 3)
alacaklar,
69 1976 tarihli “Deniz Alacaklarına Karşı Mesuliyetin Sınırlanması Hakkında Milletlerarası Sözleşme”, 1 Temmuz 1998 tarihinde Türkiye bakımından yürürlüğe girmiş ve bu sözleşme ile TTK m. 948 zımnen ortadan kalkmıştır. Bu bakımdan madde kapsamına giren alacaklara tanınan gemi alacaklısı hakkının dayanağı kalmamıştır. Madde tasarıda yeniden düzenlenmiştir.
33
• İşçi Sigortaları Kurumunun iş hayatına ait sigorta kanunları
hükmünce donatanlardan isteyebileceği bütün alacaklar.
Gemi alacaklısı haklarının en önemli özelliği, bunların kanundan ötürü
ve sicil dışında doğmalarıdır. Gemi, deniz ticaretinde kullanılmaya devam
edildiği müddetçe, üzerinde yeni gemi alacaklısı hakları da doğabilir. Üstelik
alacaklılar bu alacaklar için kanunî yollara başvurmadıkları sürece hiçbir gemi
alacaklısı diğerleri hakkında bilgi sahibi olamaz. Bu durum geminin yeni
yolculuklarına karşı alacaklılarının korunması gerekliliğini açıklamaktadır. TTK
m. 1248 uyarınca, gemi alacaklısı hakları arasındaki sıralama tarihte sonuncu;
sırada birinci “last in time, first in line” kuralı uyarınca belirlenir. Bu durumda
örneğin malların boşaltılması esnasında oluşan bir yük hasarı nedeniyle TTK
m. 1235, b. 7’ye göre bir gemi alacaklısı hakkına sahip olan alacaklının, almış
olduğu ihtiyatî haciz70 kararı, sadece sicile şerh verilmek suretiyle uygulanırsa,
geminin limandan ayrılmasına engel olamayacaktır71. Fakat bu yeni
yolculuğunda gemi, yeni bir gemi alacaklısı hakkının doğumuna yol açarsa
durum ne olacaktır? Yeni alacaklının alacağı ihtiyatî hacizli geminin değerini
aşıyorsa, yeni bir gemi alacaklısı hakkı sahibi, tarih itibariyle öncelikli olarak
rehin hakkına dayanacak ve alacağının bir kısmına veya tamamına
kavuşabilecektir. Oysa daha önceden bir ihtiyatî haciz kararına da sahip olan
yük hasarı alacaklısı, yeni sefere engel olamadığından alacağına
kavuşamayabilecektir. Bu durumun uygulamada muvazaa yoluyla kullanıldığı
da görülmektedir72.
TTK m. 1235 uyarınca bir rehin hakkı kazanmış olan alacaklılar için,
geminin yeniden sefere çıkması, TTK m. 1245 açısından da sakıncalıdır.
Gemi yurt dışında icra yolu ile satılır ve o ülkenin hukukuna göre de TTK m.
1245 doğrultusunda ihale ile gemi alacaklısı hakları sona ererse, deniz serveti
üzerinde sağlanmak istenen bu koruma da etkisiz kalmış olacaktır. 70 Bu konuda bkz. ATAMER, İcra, s. 245. 71 ÇETİNGİL, A. Ergon: Mukayeseli Hukuk Açısından Gemilerin İhtiyatî Haczi, İstanbul 1972, s. 59. 72 Örn: Y. 11. HD, 28.06.1985/YHGK, 01.04.1987, YHD, 1987, 1063/1988, 277; ATAMER, İhtiyatî Haciz, s. 298 ve orada dn. 75.
34
4. Gemi Alacakları Arasındaki Öncelik Sırası
Genel olarak gemi alacaklısı hakları bütün adi ve rehinli alacaklardan
daha önce gelir. Bu alacaklar arasında ise kanunî bir sıra bulunmaktadır.
Bunları kısaca şu şekilde sıralayabiliriz (TTK m. 1250, 1247, 1249, 1235,
1250):
a. Aynı Yolculukta Meydana Gelen Alacaklar
Bu alacaklar öncelik durumuna göre aralarında beş sıraya
ayrılmışlardır (TTK m. 1247, 1249). Unutulmamalıdır ki geminin satış
bedelinden, önce icra masrafları ile limandaki bekçilik ve muhafaza masrafları
indirilir. Bunun dışında ise sıralama şöyledir.
• Gemi seyrüsefer ve liman resimleri ve hususiyle şamandıra, fener,
karantina ve liman paraları,
• Gemi adamlarının hizmet ve iş mukavelelerinden doğan
alacakları,
• Kılavuz ücretleriyle kurtarma yardım ücretleri, müşterek avarya
alacağı, kaptanın kanunî yetkisine dayanarak yaptığı kredi
işlemlerinden doğan alacaklar. Bu alacaklar kendi aralarında
sonra doğanlar önce doğanlara tercih edilmek suretiyle sıraya
konulur. Aynı zamanda doğanlar aynı sırada yer alır.
• Yük ve bagajın teslim edilmemesinden veya hasara
uğramasından doğan alacaklar ile yolcu ve mal taşıma akitlerinin
hiç veya gereği gibi yerine getirilmemesinden doğan alacaklar.
• Kaptan tarafından yapılan veya ifası kaptana düşen
mukavelelerden veya gemi adamlarının kusurlarından doğan
alacaklar.
35
b. Ayrı Yolculukta Meydana Gelen Alacaklar
Burada kıdem esasının tersi bir durum söz konusudur73. Kural olarak
sonraki yolculuğa ait olan alacaklar, önceki yolculuğa ait olan alacaklardan
önce gelirler. Ancak TTK 1235. madde 8. ve 9. bentler doğuş zamanları ne
olursa olsun aynı sıradadırlar. Yedinci bent ile bunlar arasındaki sıra yukarıda
değindiğimiz kurala göre belirlenecektir74.
5. Gemi Alacaklısı Hakkının Sona Ermesi
Gemi alacaklısı hakkının sona erme sebepleri 27.04.2004 tarih ve
5136 sayılı “Türk Ticaret Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi
Hakkında Kanun”75 ile değiştirilen TTK’nın 1245. maddesinde düzenlenmiştir.
Gemi üzerinde ipotek tesis edilerek sağlanan banka kredileri,
denizciliğin önemli kaynaklarındandır. Şüphesiz ki kredinin sağlanması
geminin ve ipoteğin tescil edilecek olduğu yer hukuk düzenine güven
duyulmasını gerektirmektedir. Bu bağlamda Ticaret Kanununun 1245.
maddesi söz konusu değişiklikten önce uygulamada problem yaratmaktaydı.
Bu problem maddenin yanlış yorumlanmasından kaynaklanıyordu76. Özellikle
Yargıtay bir kararında kamu kurumunu korumak düşüncesi ile bu yanlışlığın
doğmasına neden olmuştu. Yargıtay kararında bir geminin yurt dışında cebrî
icra yolu ile satılmasının, Türk hukukuna göre daha önceden konmuş olan
kanunî rehinleri etkilemeyeceğini, yalnızca Türkiye’de yapılan cebrî icranın
bu sonucu doğuracağını belirtmiştir. Söz konusu uygulama gemi maliklerinin
kredi bulmasını zorlaştırıyordu. Maddenin değişiklikten önceki hali,
73 ATAMER, İhtiyatî Haciz, s. 298; ÜLGENER, Gemi Alacaklısı, s. 304- 305; ÇAĞA, İcra, s. 48-49. 74 ÜLGENER, Gemi Alacaklısı, s. 304- 305; KENDER/ÇETİNGİL, s. 176-177; ÇAĞA, İcra, s. 43-49; TEKİL, s. 450-451; Tasarı m. 1324. 75 RG. 28.4.2004, S. 25446. 76 Değişiklikten önce TTK 1245 ve 851. maddeleri yurt dışında cebrî icraya konu olan gemiler üzerindeki ayni hakların / sicil kayıtlarının geçerliliklerini sürdürecekleri ve bu sebeple geminin Türk gemi sicilinden terkin edilemeyeceği şeklinde yorumlanmaktaydı.
36
“Gemi alacaklılarının gemi üzerindeki rehin hakkı, geminin Türkiye
içinde cebri icra yolu ile satılması halinden başka kaptanın 990’ıncı madde
hükmü gereğince kati zaruret hallerinde kanuni salahiyetlerine istinaden
gemiyi satmış olmasiyle de kalkar. Satış bedeli, alıcı tarafından henüz
ödenmediği veya kaptanın yahut acentenin elinde bulunduğu müddetçe gemi
alacaklıları için gemi yerine geçer” şeklindeydi.
Bunun üzerine 1245. madde değiştirilmiş, bu değişiklikle söz konusu
madde yorumdan uzak, açık bir hale getirilmiş ve güven unsuru yeniden tesis
edilmeye çalışılmıştır77.
TTK’ya göre gemi alacaklısı hakkı aşağıda sayılan hallerde sona erer
(m. 1245):
“1. Yurt içinde cebrî icra yoluyla,
2. Türkiye genelinde tirajı en yüksek beş gazete arasından iki ayrı
gazetede üç gün ara ile iki kez ilânen tebligat yapılmak suretiyle gemi
alacaklılarının satıştan haberdar edilmeleri kaydıyla yurt dışında cebrî icra
yoluyla,
3. Kaptan tarafından 990. madde hükmü gereğince kanunî yetkisine
dayanarak zorunlu hallerde
satılması durumunda gemi alacaklılarının gemi üzerindeki rehin
hakları kalkar. Satış bedeli alıcı tarafından henüz ödenmediği veya kaptanın
77 ÜLGENER, Fehmi: Türkiye Dışındaki Cebrî İcra Sonucunda Gemi Sicilinde Kayıtlı Olan Hakların Akıbeti ve Gemilerin Terkin Edilebilmesi Konularında Yapılan Kanun Değişikliği, http://www.ulgener.com/upload/lib/26_TK_md_1245.doc, saat 14.25, 01/05/2006; Tasarı m. 1326. Bu değişikliğe paralel olmak üzere 851. maddede şu şekilde değiştirilmiştir. “Gemi, kurtarılamayacak
şekilde batar veya tamir kabul etmez hale gelir yahut yurt dışında cebrî icra yolu ile bir yabancıya
satılarak veya başka bir surette Türk Bayrağı çekme hakkını zayi ederse, talep üzerine sicilden kaydı
terkin olunur. Tescili ihtiyari olan gemilerin kaydı, malik veya maliklerinin talebi üzerine dahi terkin
olunur”.
37
yahut acentenin elinde bulunduğu müddetçe gemi alacaklıları için gemi yerine
geçer”.
Fakat yeni düzenlemeyle getirilen bu hükümlerde haklı olarak
eleştiriye uğramışlardır. Buna göre, cebrî icra tasarrufları, devletin egemenlik
haklarının kullanılması niteliğindedir. Türkiye’nin cebrî icra tasarruflarının
sonuçlarına hiçbir devlet karar veremeyeceği gibi; Türkiye’de, diğer devletlerin
cebrî icra tasarruflarının sonucunu düzenleyemez. Bu düzenleme
milletlerarası usul hukukuna da aykırıdır78. Bu açıdan bakıldığında TTK m.
1245, f. 1, b. 2 uyarınca Türkiye, yabancı ülkelerdeki cebrî satışların kanunî
rehinler bakımından sonuçlarını düzenlemektedir. Bu durumda başka devletler
de karşılıklılık esasına dayanarak Türkiye’deki cebrî icra işlemlerine istedikleri
sonuçları bağlayabileceklerdir. Bir görüşe göre hükmün tümüyle hukuka aykırı
görünmemesi için, “kanunî rehinlerin ihalenin yapıldığı ülkenin hukukuna göre
de sona ermek kaydıyla kalkacağı kabul edilmelidir79”.
Söz konusu kanunla 1245. maddeye getirilen değişiklik nedeniyle
geminin kayıtlı olduğu sicilden terkini hususunu kesin olarak düzenlemek ve
kanunun diğer bölümleri arasındaki ahengi sağlamak amacıyla TTK m. 851, f
1’de değişiklik yapılmış ve madde,
“Gemi, kurtarılamayacak şekilde batar veya tamir kabul etmez hale
gelir yahut yurt dışında cebri icra yolu ile bir yabancıya satılarak veya
başka bir surette Türk Bayrağını çekme hakkını zayi ederse talep üzerine
sicilden kaydı terkin olunur. Tescili ihtiyari olan gemilerin kaydı, malik veya
maliklerin talebi üzerine dahi terkin olunur.” Şeklinde yeniden düzenlenmiştir.
78 EKŞİ, Nuray: Türk Gemi Siciline Kayıtlı Geminin Yurt Dışında Cebrî İcra Yolu İle Satışı, DHD, Yıl 8 (2003), S. 1- 4, İstanbul 2005, s. 30; aynı görüşte TEKİNALP, bkz. ATAMER, Tasarı, s. 112; ÇAĞA, İcra, s. 60-61. 79 ATAMER, Tasarı, s. 23.
38
Gemi alacaklısı hakkı TTK Tasarısı 1320-1327 maddeleri arasında
1993 Sözleşmesi’nden80 etkilenilerek düzenlenmiş ve bu haliyle yeni bir
yapıya kavuşturulmuştur. Bu sisteme göre asıl olan alacaktır. Kanundan ötürü
doğan rehin hakkı ancak, önceden doğmuş olan alacağı güvenceye
kavuşturmak için vardır. Bu şekilde alacak ve buna güvence sağlayan rehin
hakkı kesin olarak birbirinden ayrılmıştır. 1993 Sözleşmesi m. 4, f. 1’deki
düzenlemeye uygun olarak gemi alacaklısı hakları Tasarı m. 1320, f. 1’de 5
bent halinde sıralanmışlardır.
Tasarı m. 1320, f. 1 ve 2 gereğince, “Geminin malikine, kiracısına,
yöneticisine veya işletenine karşı doğmuş olan aşağıdaki alacaklar sahiplerine
“gemi alacaklısı hakkı” verir:
“a) Ülkelerine getirilme giderleri ve onlar adına ödenmesi gereken
sosyal sigorta katılma payları da içinde olmak üzere, gemi adamlarına,
gemide çalıştırılmakta olmaları dolayısıyla ödenecek ücretlerle, onlara
ödenmesi gereken diğer tutarlara ilişkin istem hakları;
b) Geminin işletilmesi ile doğrudan doğruya ilgili olarak karada veya
suda meydana gelen can kaybı veya bedensel bütünlüğü zedeleyen
zararlardan doğan alacaklar;
c) Kurtarma ücreti;
d) Liman, kanal, diğer su yolları ve karantina için ödenecek resimlerle
diğer paralar ile kılavuzluk ücretlerine ilişkin alacaklar;
e) Gemide taşınan eşya, konteynerler ve yolcuların eşyalarına
gelecek olan ziya veya hasar dışında, geminin işletilmesinden kaynaklanan
maddî ziya ve hasara sebep olmuş haksız fiilden doğan alacaklar;
f) Müşterek avarya garame payı alacakları.
(2) Şu kadar ki, birinci fıkranın (b) ve (e) bentlerinde yazılı alacaklar;
80International Convention on Maritime Liens and Mortgages (Geneva, 6, May 1993), http://www.admiraltylawguide.com/conven/liens1993.html; ÇAĞA, İcra, s. 49; BARLAS, Gemi Alacaklısı, s. 77.
39
a) Deniz yolu ile petrol veya diğer tehlikeli ya da zararlı maddelerin
taşınması ile bağlantılı olarak ortaya çıkıp da uluslararası sözleşmelere yahut
ulusal mevzuata göre kusursuz sorumluluk ve zorunlu sigorta ile ya da diğer
yollardan güvence alınması öngörülen zararların;
b) Radyoaktif maddelerden veya radyoaktif maddelerin zehirli,
patlayıcı maddeler veya nükleer yakıt yahut radyoaktif ürünler ya da atıklardan
oluşan diğer tehlikeli maddeler ile bileşiminden kaynaklanan zararların,
sonucunu oluşturdukları veya bu zararlardan doğdukları takdirde,
sahiplerine gemi alacaklısı hakkı vermezler.”
V. GEMİ ALACAKLISI HAKKINA UYGULANACAK HUKUK
Kanunlar ihtilâfı hukukunda gemi alacaklısı hakkına uygulanacak olan
hukuku tespit ederken mesele hakların kazanılmasında ve bu hakların sona
ermesinde uygulanacak hukuk olarak iki aşamada ele alınmaktadır.
Bilindiği üzere, gemi alacaklısı hakkının hukuki niteliği konusunda bu
hakkın kanundan doğan bir rehin hakkı olduğu, eşyaya bağlı borç olduğu ve
kanuni rehin hakkıyla teminat altına alınmış şahsi bir alacak hakkı olduğu
yolunda muhtelif görüşler mevcuttur. Bu hakkın hukuki niteliğine göre
uygulanacak olan kanunlar ihtilafı kuralları da farklı olacaktır. Çalışmamızda
her üç görüş açısından da uygulanacak hukuk meselesi incelenmeye
çalışılmıştır.
A. Gemi Alacaklısı Hakkının Kazanılmasında Uygulanacak Hukuk
Gemi alacaklısı haklarının doğuşunu yöneten hukukun tespitinde,
özellikle üç eğilim çarpışmaktadır. Başvurulan mahkemenin hukukuna (lex
fori) katı bir şekilde bağlanan eğilim; ölçü olarak gemiyi (geminin bayrağını,
sicilini veya geminin bulunduğu yeri) esas alan eğilim ve temeldeki borç
40
ilişkisini esas alan eğilim81. Bu üç eğilimde de doğru ve yanlış olan yönler
vardır. Bu durum deniz hukukunun ve geminin kendine has özelliklerinden
kaynaklanmaktadır. Bir olayda lex fori tarafların çıkarına daha uygun
olabilirken, bir başkasında temeldeki borç ilişkisine uygulanan hukuk, bir
diğerinde geminin bulunma yeri (lex rei sitae) sicil yeri hukuku taraflar için
daha uygun olabilmektedir.
Gemi alacaklısı hakkının kazanılmasına uygulanacak hukuk
konusunda ileri sürülen görüşler şunlardır:
1. İradenin Muhtariyeti Esası
İradenin muhtariyeti esasında bağlama kaidesi olarak tarafların açık
iradesi esas alınmaktadır. Gemi alacaklısı hakkını doğuran ilişki tarafların
iradesi ile oluştuğuna göre, kanunî rehin hakkı bakımından da taraf iradeleri
dikkate alınmalıdır82.
Eşya hukuku alanında tarafların iradelerine üstünlük tanınması
sakıncalı olabilir. Çünkü ayni haklar alanında güven ve istikrar ilkeleri
uygulanmalıdır. Bu alanda tarafların iradelerine yer verilmesi kararların
tanınması ve tenfizini de zorlaştıracaktır. İradenin muhtariyeti esasından
hareket etmek gemi ve onun mülkiyeti ile yakından ilgili bulunan devlet ve
toplumun çıkarlarına da ters düşebilecektir. Sayılan bu sakıncalar nedeniyle,
iradenin muhtariyeti prensibine bütün gemi alacakları bakımından yetki
tanımak yanlış olacağından, ancak kısmi bir uygulama alanı tanımak
yerindedir83.
81 ATAMER Kerim: Gemi ve Yük Alacaklısı Haklarının Kullanılmasında Yargılama Usulü ve İcra, Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu, 4- 5 Nisan 1997 Ankara, s. 229; GÖĞER, s. 65. 82 Bu görüş hakkında bkz. GÖĞER, s. 57; KALPSÜZ, Gemi Alacaklısı, s. 308. 83 GÖĞER, s. 57.
41
2. Lex Rei Sitae Kaidesi
Gemi alacaklısı hakkının, ana amacı gemi maliklerinin kolay kredi
bulmasıdır. Belirlenecek devletler özel hukuku kuralının da bu amaca
yönelmesi gerekir. Bunun için de kredi veren şahısların yetkili kanununu
önceden bilmesi gerekir. Bu ise ancak lex rei sitae kaidesiyle
sağlanabilecektir. Gemi alacağı hakkının açık denizde doğması, yani lex rei
sitae kaidesinin bulunmaması da olasıdır84. Bu hakkın açık denizde doğması
halinde, yetkili kanun, bayrak kanunu esasıyla bulunacaktır. Aynı bayrağı
taşıyan gemiler için müşterek devlet kanunu geçerli olmalıdır. Gemilerin ayrı
bayrak taşımaları halinde önce yetkili kanunlar uzlaştırılmaya çalışılmalı bu
yapılamadığı takdirde lex fori’ye üstünlük tanınmalıdır85.
Bu kaidenin de sakıncaları mevcuttur. Bir kere gemi alacaklısı hakkı
her zaman bir kredi muamelesi sonucunda doğmaz. Bundan başka, gemi
alacaklısı hakkını veren ve kredi muamelesi niteliği taşıyan işlemler için de lex
rei sitae kaidesinde ısrar etmek yanlıştır. Geminin bulunduğu yer hukuku her
zaman gemi ve gemi alacaklısı hakkıyla ilgili kişilerin en yakın irtibatlı olduğu
hukuk olmayabilir. Gemi alacaklısı hakkı sahibi ile borçlusunun aynı tâbiiyette
bulunmaları durumunda da lex rei sitae kaidesinin uygulanması tartışmalıdır86
ayrıca bu kaidenin değişken bulunması da eleştirilmektedir.
84 Bu görüş için bkz. TEKİNALP, BATİDER, s. 236; TEKİNALP, s. 247. 85 TEKİNALP, s. 243- 244; GÖĞER, s. 58. 86 Tekinalp lex causae’nin uygulanması hakkında, hem gemi hem de yük alacaklısı haklarının tümü için, alacağın doğumuna yol açan borç ilişkisine hangi hukuk uygulanıyorsa, o alacağın feri niteliğindeki kanunî rehin hakkına da aynı hukuk uygulanmalıdır fikrindedir; TEKİNALP, s. 245- 24. Aynı fikirde, KALPSÜZ, Sempozyum, s. 305; ATAMER, İcra, s. 230.
42
3. Gemi Alacaklısı Hakkının Doğumu İçin Bayrak Kanununa Yetki
Tanıyan Görüş
Bu görüş esas Fransız Hukuku’nda taraftar bulmuştur. Yükle ilgili olan
şahısların ve donatanın çıkarları bayrak kanununun uygulanmasını gerektirir.
Gemilerin gelirleri çıktıkları yolculuğun uzamasına paralel olarak artmaktadır.
Elbette bu yolculuklarda gemiler pek çok limana da uğramaktadırlar. Bunun
sonucunda da birçok limanda, birden çok gemi alacakları doğmaktadır. Bu
gemi alacakları arasındaki dengenin sağlanması açısından da bayrak
kanununun uygulanması gerekecektir. Bundan başka, önceden geminin
bayrağını bilen ve buna rağmen kredi veren şahısların, örtülü olarak bayrak
kanununun yetkisini kabul ettiği varsayılabilecektir87.
Bayrak kanununun da dezavantajları vardır. Gemi alacaklısı hakkı
bakımından bayrak kanunu mahalli devletin ve toplumun çıkarlarını hesaba
katmaz. Bekçilik ve muhafaza parası, şamandıra parası, fener, karantina ve
liman parası gibi hususlarda mahalli devletin çıkarları donatanın, yükle
ilgililerin, gemi alacaklılarının çıkarlarından önce gelmektedir.
Deniz ödüncü vasıtasıyla gemi alacaklısı hakkı kazananların çıkarları
donatanın çıkarlarından önce gelmelidir. Oysa bayrak kanunu uygulamasında
bu esasın aksine sonuçlar ortaya çıkabilmektedir. Bu durumda ise kredi
müesseselerinde güvensizlik doğacak ve kredi bulmak daha zor bir hal
alacaktır. Özellikle açık denizlerde kurtarma ve yardım ücreti sebebiyle doğan
gemi alacaklısı hakkında birden fazla bayrak kanununun uygulanması
gündeme gelebilecektir. Bu halde hangi bayrak kanunu uygulanacağı
hususunda tatmin edici bir çözüm bulunamamıştır88.
87 Bu görüş hakkında bkz. GÖĞER, s. 59. 88 GÖĞER, s. 60.
43
Gemi alacaklısı hakkı deniz hukukuna özgü bir rehin hakkıdır. Kanunî
rehin hakkı, alacakla birlikte kanundan doğar89. Rehin hakkının doğması için
gemi alacaklısının geminin zilyedi olması veya hakkının sicile tescil edilmesine
de ihtiyaç yoktur. Bu nedenle, gemi alacaklısı hakkı yönünden sicil yeri
kanunu bağlama kaidesinden hareket etmek de yanlış olacaktır.
4. Temeldeki Borç İlişkisine Uygulanan Hukuka Tâbi Kılma
Bu görüşe göre gemi alacaklısı hakkını kendisini doğuran temel borç
ilişkisinden ayrı düşünmek mümkün değildir. Eğer gemi alacaklısı hakkı bir
sözleşmeden doğuyorsa sözleşmeye uygulanan hukuka, eğer bir haksız
fiilden kaynaklanıyorsa haksız fiile uygulanan hukuka tabi olmalıdır90.
Temeldeki borç ilişkisi esas alındığı takdirde yetkili hukuk, MÖHUK m.
24 ve 25’e göre belirlenecektir. TTK m. 1235’te öngörülen sözleşme kaynaklı
alacaklarda, eğer taraflar sözleşmede açık bir hukuk seçimi yapmışlarsa,
seçilen hukuk; yoksa MÖHUK m. 24, f. 2 de öngörülen hukuk uygulanır;
borcun ifa yeri, borcun ifa yerinin birden fazla olması halinde borç ilişkisinin
ağırlığını teşkil eden edimin ifa yeri hukuku, bu yerin de tespit edilemediği
hallerde sözleşmenin en yakın irtibat halinde olduğu yer hukuku uygulanır91.
TTK m. 1235’te öngörülen haksız fiil kaynaklı alacaklarda ise haksız fiilin
meydana geldiği yer hukuku (ika yeri hukuku) esas alınır92 (MÖHUK m. 25).
89 Kanunî rehin hakkı için bkz. ÇETİNGİL, A. Ergon: Deniz Hukukunda Kanunî Rehin Hakkına Dayanan Takiplerle İlgili Olarak Uygulamada Ortaya Çıkan Bazı Sorunlar, DHD, 1996, S. 3-4, s. 47- 49; ATAMER, İcra, s. 205- 254; ERİŞ, Gönen: Gemi ve Yük Alacaklısı Haklarının Kullanılmasında Rehin Tesisi ve İlâmlı İcra Uygulamasına Dair, DHD, 1997, s. 15- 19; DOĞRUCU, Muhittin: Deniz Taşımacılığında Kanunî Rehin Hakkı, İstanbul 1997. 90 ATAMER, İcra, s. 229- 230. 91 Sözleşmeye uygulanacak hukuk hakkında bkz. NOMER, Ergin/ ŞANLI, Cemal: Devletler Hususî Hukuku, B. 13, İstanbul 2005, s. 293- 311; ÇELİKEL, s. 249- 258. Yük alacaklısı hakları için, özellikle de navlunu temin eden rehin bakımından, rehnin alacağa bağlılığı ilkesi nedeniyle, temeldeki sözleşme ilişkisinin tabi olduğu hukukun uygulanması kabul edilmektedir. Bkz. ATAMER, İcra, s. 228-230. 92 Haksız fiile uygulanacak hukuk için bkz. NOMER/ ŞANLI, s. 312- 320; ÇELİKEL, s. 259- 261.
44
Sonuçta; hem gemi, hem de yük alacaklısı haklarının tümü için,
alacağın doğumuna yol açan borç ilişkisine hangi hukuk uygulanıyorsa (lex
causae), o alacağın feri niteliğindeki kanunî rehin hakkına da aynı hukuk
uygulanmalıdır. Bu tespit bayrak hukukunun hiç uygulanmayacağı anlamına
da gelmez. Gemi adamlarının hizmet sözleşmelerinde (eğer hukuk seçimi
yapılmamışsa) ifa yeri geminin kendisi olduğundan o geminin bayrağı, sicili
hukuku esas alınmalıdır93.
5. Gemi Alacaklısı Hakkı Alanında Bağlama Kaidelerini Çıkar
Dengesine Göre Düzenlemek İmkânı
Gemi alacaklısı hakkının tek bir bağlama kaidesine bağlanarak,
günümüz ihtiyaçlarını karşılayamayacağını düşünmekteyiz. Nitekim bu fikirde
olan bazı hukukçular da gemi alacaklısı hakkını doğuran alacakların her biri
için bağımsız bağlama kaideleri kullanmak gerektiğini savunmaktadırlar94.
Tarafların menfaat dengesi de en yakın irtibatlı yer hukukunun uygulanması ile
sağlanmış olacaktır.
Bekçilik, muhafaza masrafları, liman resimleri, şamandıra, fener,
karantina ücretleri, karasularında yapılan ve akdi nitelik taşımayan kurtarma
yardım hizmetleri, geminin bakım ve onarımı ve kredi açmadan verilen
levazım ve yapılan hizmetlerden doğan alacaklar için lex rei sitae kaidesi
uygulanmalıdır. Bu durum mahalli devletin ve kamunun çıkarının da
gereğidir95.
93 ATAMER, İcra, s. 230; aynı fikirde KALPSÜZ, Turgut: Gemi Ve Yük Alacaklısı Haklarının Kullanılmasında Yargılama Usulü ve İcra, Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu, 4-5 Nisan 1997, Ankara, s. 308. Aksi görüş için bkz. BİRSEL, T. Mahmut: Gemi Ve Yük Alacaklısı Haklarının Kullanılmasında Yargılama Usulü ve İcra, Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu, 4-5 Nisan 1997, Ankara, s. 305: İcra hukuku ya da usul hukuku mülki bir hukuktur. Öyle olunca alacaklının da menfaati, bir an evvel rehin hakkının verdiği paraya çevirme imkânının, geminin bulunduğu yerdeki usul ve icra hukukuna ve onun emredici kurallarına göre sağlanmasıdır. Sonuç olarak haczin tatbik edildiği, gemiye el konulduğu ve de eşyanın bulunduğu yer hukukunun icra hukukunun uygulandığı yer ile aynı olduğu düşünüldüğünde lex fori’nin uygulanması alacaklının menfaati için daha uygundur. 94 GÖĞER, s. 60; TEKİNALP, s. 253. 95 GÖĞER, s. 61.
45
Kimi alacaklar bakımından mahalli devletin çıkarlarından söz
edemeyiz. İşçi sigortaları kurumunun donatandan isteyebileceği alacaklar,
gemi adamlarının hizmet ve iş yükünden doğan alacaklar, garame borçları,
açık denizde meydana gelen ve akdi nitelik taşımayan açık denizdeki
kurtarma ve yardımdan doğan alacaklar için bayrak kanununa yetki tanımak
gereklidir. İşçi sigortaları kurumunun donatandan isteyebileceği alacaklar ve
gemi adamlarının hizmet ve iş yükünden doğan alacaklarda mahalli devletin
ve kamunun çıkarlarının ağır basması sebebiyle bayrak kanunu önceliklidir.
Garame borçları bakımından ise, donatanın ve yükle ilgililerin çıkarlarının ağır
basması nedeniyle yine bayrak kanunu uygulanmalıdır. Müşterek avarya
garame borçlarının gemi alacağı hakkı verip vermemesi hususunda mahalli
devletin bağlama kaidesini etkileyecek çıkarları bulunmamaktadır96.
Eğer gemi alacaklısı hakkı bir sözleşmeden veya haksız fiilden
kaynaklanıyorsa, bu takdirde anılan hukuki ilişki veya olaylara uygulanan
hukukun uygulanması yerinde olacaktır.
Rehin tesisine ilişkin uygulanacak hukuk kapsamında incelenen iki
Yargıtay kararında97, Türk limanında bulunan bir gemi üzerinde gemi
alacaklısı hakkının doğup doğmadığı hususunda, MÖHUK m. 23 gereğince98
Türk hukukunun uygulanması kabul edilmiştir. Yargıtay, konuyu sınırlı ayni
haklarla ilgili görerek geminin bulunduğu yer hukukuna tabi tutmakta, yani
MÖHUK m. 23, f. 1 hükmüne dayandığını bildirmektedir. Böylece fiilen
mahkemenin hukuku (lex fori), yani Türkiye’de ileri sürülen kanunî rehinlerde
Türk hukuku uygulanmaktadır.
96 GÖĞER, s. 62. 97 Y. 11. HD. 16.11.1995, E. 1995- 5869, K. 1995- 8580; Y. 11. HD. 28.11.1996, E. 1996- 5617, K. 1996- 8332. 98 MÖHUK M. 23, “Taşınır ve taşınmaz mallar üzerindeki mülkiyet hakkı ve diğer ayni haklar
malların bulunduğu yer hukukuna tabidir. Taşınmakta olan mallar üzerindeki ayni haklara varma yeri
hukuku uygulanır. Yer değişikliği halinde henüz kazanılmamış ayni haklar malın son bulunduğu yer
hukukuna tabidir. Taşınmaz mallar üzerindeki ayni haklara ilişkin hukuki işlemler şekil yönünden bu
malların bulundukları yer hukukuna tabidir”.
46
B. Gemi Alacaklısı Hakkının Sona Ermesine Uygulanacak Hukuk
Geminin batması, cebrî icra ile satışı, geminin zaptı, borcun ifası gibi
nedenlerle gemi alacaklısı hakkı son bulabilmektedir. Bu hakkın sona erişi
bakımından ilk akla gelen kaide hâkimin hukuku yani lex fori olacaktır. Fakat
lex fori kaidesinin kullanılması öncelikle tesadüfi olacak, sonra suiistimallere
yol açabilecektir. Diğer bir fikir ise, gemi alacaklısı hakkının doğuşunda yetkili
olan kanunun bu alacağın sona ermesinde de yetkili olacağıdır. Lâkin bu
yapılırken gemi alacaklısı hakkının doğuşundan sonra ilgi kurulmuş olan
kanunlar da dikkate alınmalıdır. Bizce de gemi alacaklısı hakkının doğuşunda
yetkili olan kanun, bu alacağın sona erişinde de yetkili olmalıdır. Çünkü bu
şekilde gemi alacağı hakkı sahipleri hakkın sona erişinde de hangi bağlama
kuralının uygulanacağını önceden bilme imkânına sahip olacaklardır. Bu
alacağın doğumunda ileri sürülen esaslar, alacağın sona ermesinde de aynen
geçerlidir99.
C. Gemi Alacaklısı Hakkının Sırasına Uygulanacak Hukuk
Sıra meselesi geminin icra yoluyla satışı, zaruret sebebiyle satışı ve
geminin ihtiyatî haczi meselesinde ortaya çıkar. Gemi alacağının işgal ettiği
sıra, satış veya ihtiyatî haciz meselesi ortaya çıkana kadar alacaklı
bakımından net olarak bilinmemektedir. Denizciliğin ihtiyaçları bakımından ise
bu sıranın alacaklı bakımından önceden bilinmesi ve alacaklı önceden bildiği
bu sıra ile tatmin edilene kadar sıranın korunması gerekmektedir. Gemi
alacaklısı hakkının doğuşunu idare eden kanun bu maksada uygundur.
Tarafların çıkar dengesi de en iyi bu kanunla sağlanabilecektir100.
99 GÖĞER, s. 65. 100 GÖĞER, s. 65.
47
Bazı yazarlar ise lex fori kaidesine öncelik tanımaktadırlar101. Bu
kaidenin kullanılması sıra sorununun hukuki niteliği ile de ilgilidir. Bu konu iki
yönden incelenebilir. Birincisi alacağın maddi hukuktaki sırasıdır. İkincisi ise
usul hukukunun bir cüzü olan icra hukuku bakımından sırasıdır. Sıra meselesi
esas olarak kendisini icra işlemleri sırasında gösterir. İcra hukuku usul hukuku
yönü ağır basan bir hukuk dalıdır. Usul hukukunda ise kural olarak lex fori
kaidesi uygulanır. Bu düşüncelere dayanarak Anglo-Amerikan hukukunda ve
Alman hukukunda lex fori kaidesine yetki tanınmıştır. Örnek olarak Alman
Yüksek Mahkemesi verdiği bir kararda: Sıra probleminin lex fori’ye tâbi
oluşunun, hakkın doğuşunun da lex fori’ye tâbi olması sonucunu kendiliğinden
doğurmadığını, bunların ayrı meseleler olduğunu ve ayrı bağlama kaidelerine
tâbi olabileceklerini belirtmiştir102.
Lex fori kaidesinin uygulanmasının olumsuz yönleri de vardır. Bir kere
bu uygulama ile gemi alacaklısı hakkı sahibi geminin haczine kadar hangi
sırada olduğunu tam olarak bilemeyecektir. Bu durumda piyasadaki güven
sarsılacak ve kredi maliyetleri olumsuz etkilenecektir. Mahkemeye ilk
başvuran alacaklı o mahkemenin hukukunun uygulanmasını sağlayacağından,
bu durumda lex fori’nin uygulanması suiistimallere yol açabilecektir. Sayılan
bu sakıncalarına rağmen bu gün hakim olan ilke, lex fori’dir103.
D. Görüşümüz
Gemi alacaklısı hakkına uygulanacak hukuk hakkındaki görüşümüzü
belirtmeden önce TTK tasarısında yer alan hükme değinmek yerinde olacaktır.
Tasarı’nın hazırlanmasında uygulanacak hukuk meselesi uzun
tartışmalara neden olmuştur. Bu tartışmalar neticesinde konu MÖHUK
Tasarısıyla da birlikte ele alınarak, ortak bir düzenlemeye kavuşturulmuştur.
101 Alman temyiz mahkemesinin kararı, TEKİNALP, s. 232’den naklen. 102 TEKİNALP, s. 232. 103 GÖĞER, s. 66.
48
Buna göre kanunun tanıdığı rehin hakkı ile temeldeki borç ilişkisinden
kaynaklanan alacak, uygulanacak hukuk açısından birbirinden kesin olarak
farklıdır(TTK Tasarısı m. 1320- 1327)104. Temel ilişki MÖHUK’a göre m. 24- 25
ve MÖHUK Tasarısı m. 23-33 uyarınca belirlenecek olan sözleşmelere ve
haksız fiillere ilişkin kanunlar ihtilâfı kurallarına tâbi olacaktır. Ancak temeldeki
borç ilişkisinden doğan alacak için kanundan ötürü bir rehin güvencesinin
bulunup bulunmadığı MÖHUK Tasarısı m. 21, f. 1’e göre “Hava, deniz ve raylı
taşıma araçları üzerindeki aynî haklar, menşe ülke hukukuna tâbidir” hükmü
gereğince belirlenecektir. MÖHUK Tasarısı m. 21, f. 2’ye göre “Menşe ülke,
hava ve deniz taşıma araçlarında aynî hakların tescil edildiği sicil yeri, deniz
taşıma araçlarında bu sicil yeri yoksa bağlama limanı, raylı taşıma araçlarında
ruhsat yeridir”.
Gemi alacaklısı hakkı sahiplerinin sahip olduğu kanunî rehin hakkı
sınırlı bir ayni hak teşkil etmektedir. Dolayısıyla deniz taşıma araçları
üzerindeki ayni haklara uygulanacak hukuku düzenleyen MÖHUK Tasarısı m.
21, f. 1’de öngörülen bağlama kuralı, gemi alacaklılarının rehin hakkına da
uygulanacaktır105.
Tasarıda kanunun tanıdığı rehin hakkı ile temeldeki borç ilişkisinden
kaynaklanan alacak, uygulanacak hukuk açısından birbirinden ayrılmıştır.
Temeldeki borç ilişkisinden kaynaklanan alacak hangi sebeplerden doğmuş
ise (hasız fiil, sözleşme) o alacak hakkında buna ilişkin bağlama kaideleri
uygulanacaktır. Bu alacaktan ötürü bir kanuni rehin hakkının doğup doğmadığı
meselesi ise menşe ülke hukukuna tabi kılınmıştır. Menşe ülke hukukunun
uygulanmasında ise kademeli bir yapı vardır. Buna göre önce ayni hakların
tescil edildiği sicil yeri hukuku uygulanacak, bu sicil yeri yok ise geminin
bağlama limanının bulunduğu yer hukuku uygulanacaktır. Bilindiği üzere
bağlama limanı bir gemiye ait seferlerin idare edildiği limandır (TTK m. 819) ve
104 Bkz. TTK Tasarısı genel gerekçe m. 195, www.basbakanlık.gov.tr/docs/kkgm/kanuntasarilari/TURK%20TICARET/genel%20.doc 105 ATAMER, Tasarı, s. 178, 179, 180.
49
genellikle geminin bağlama limanı, sicil yeri limanı ve malikinin ikâmetgahı
aynı yerdir. Tasarıda gemi alacaklısı hakkından doğan kanuni rehin hakkına
uygulanacak hukuk bakımından sicil yeri ve bağlama limanı kanunu bağlama
kaidelerine öncelik verilmiş olması yukarıda sayılan görüşlerden esas olarak
bize bayrak kanunu bağlama kaidesine öncelik verildiğini göstermektedir.
Gemi alacaklısı hakkına uygulanacak hukukun tespiti esas olarak
gemi alacaklısı hakkının hukuki nitelendirmesine bağlıdır. Fakat yukarıda
açıklandığı üzere106 gemi alacaklısı hakkının hukuki niteliği oldukça ihtilaflıdır.
Bir görüşe göre, gemi alacaklısı hakkı ne mutlak olarak ayni haktır; ne de
mutlak olarak şahsi haktır ve aradaki ilişki ancak ayni hakla garanti edilmiş
alacak şeklinde ifade edilebilir. Buna göre alacak hakkıyla kanuni rehin
hakkının birbirleri karşısında bir üstünlük durumu yoktur. Kanuni rehin
hakkının maddi hukuk açısından feri bir hak olduğunun kabulü doğru iken,
devletler özel hukuku nitelendirmesi açısından bağımsız fonksiyona sahip
olduğunun kabulü yerinde olacaktır.107
Tercih edilen görüşe göre uygulanacak olan kanunlar ihtilafı kuralları
farklı olabilmektedir. Kaldıki, bu görüşlerden biri seçilip, buna uyan bağlama
kaidesi tespit edildiğinde dahi, tespit edilen bu bağlama kaidesi yine kesin
olmamakta ve işin mahiyetine göre değişebilmektedir. Örneğin hakkın
doğrudan doğruya rehin hakkı olduğunun kabulü ile bu hakka lex rei sitae
kaidesinin uygulanacağı kabul edilse dahi gemi adamlarının hizmet ve iş
yükünden doğan alacaklar ve açık denizde meydana gelen ve akdi nitelik
taşımayan açık denizdeki kurtarma ve yardımdan doğan alacaklar için bayrak
kanununa yetki tanımak gerekecektir.
106 Bkz. Gemi alacaklısı hakkı, sayfa 26 ve devamı. Bu hususta hakkın doğrudan doğruya kanundan
kaynaklanan bir rehin hakkı olduğu görüşü, eşyaya bağlı bir borç olduğu görüşü ve rehinle temin
edilmiş şahsi bir alacak hakkı olduğu görüşleri mevcuttur. 107 Buna göre gemi alacaklısı hakkına uygulanacak hukuk ayni statüye yani lex rei sitae ilkesine göre belirlenecektir . Lex rei sitae ilkesi gereğince bir olay veya işlem gemin alacaklısı hakkı verdiği anlaşılıyorsa bu hakkın temelindeki alacağın doğup doğmadığı meselesi de lex causae ilkesine göre belirlenecektir. TEKİNALP, s. 231.
50
Gemi alacaklısı hakkının rehinle teminat altına alınmış şahsi bir
alacak hakkı olduğu görüşüne biz de katılmaktayız. Rehin hakkı ile temeldeki
alacak hakkı birbirinden farklıdır. Temeldeki alacak karşımıza sözleşme,
haksız fiil veya sebepsiz zenginleşme kaynaklı olarak çıkabilecektir.
Dolayısıyla bu alacaklar için hangi hukuk kurallarının uygulanacağı
MÖHUK’un 24, 25 ve 26. maddelerine göre belirlenecektir. Uygulanacak
hukuk bu maddeler gereğince saptandıktan sonra, taraflara bir rehin hakkı
bahşettiği anlaşılıyorsa, rehin hakkı için MÖHUK m. 23 gereğince malın
bulunduğu yer hukuku, lex rei sitae kaidesi uygulama alanı bulacaktır.
Yürürlükteki mevzuata göre uygulanacak hukukun bu şekilde tespit
edilebileceğini kabul etmekle beraber, TTK ile MÖHUK tasarılarındaki
hükümlerde değişiklik yapılması gerektiği düşünülmektedir. Çünkü bağlama
kaidelerinin mutlak surette, bu şekilde uygulanması, bazen tarafların
menfaatine açıkça aykırı olabilecektir. Bu durumda uygulanması zor ve
sübjektif olarak görülse de tarafların menfaati gereği en yakın irtibatlı yer
hukukunun uygulanması imkanını getiren istisnai bir bağlama kuralına yer
verilmesi uygun olacaktır.
İKİNCİ BÖLÜM
DENİZ HUKUKUNDA CEBRÎ İCRA VE UYGULANACAK HUKUK
I. GEMİ HACZİNDE KARŞILAŞILAN TEMEL SORUNLAR
Gemilerin haczi söz konusu olduğunda bazı hukuki sorunların
mevcudiyetine girişte işaret edilmişti. Anılan sorunlar neticede milletlerarası
usul hukuku açısından da önem taşımaktadır.
A. Maddi Hukuk ile İcra Hukuku Arasında Uyumsuzluk
Deniz cebrî icra hukukunda esas problem ilgili hükümlerin
kaynaklarından doğmaktadır. İcra İflâs Kanunumuz, İsviçre’den ve deniz
ticaret hukukunun maddi kuralları ise Alman kanunlarından alınmıştır108. Bu
ise ticaret ve icra kanunlarımız arasında uyumsuzluklara neden olmaktadır. Bu
uyumsuzluklar esas olarak sıra cetvelinin düzenlenmesinde, ilâmların
icrasında, gemilerin cebrî icra yolu ile satışında, gemilerin ihtiyatî haczinde ve
gemi alacaklılarına tanınan kanunî rehin hakkının paraya çevrilmesinde
kendini göstermektedir109.
B. Sicile Kayıtlı Türk Gemilerinin Taşınmaz Sayılması
İİK m. 23, f. 4: “Gayrimenkul tabiri, gemi siciline kayıtlı olan gemilere
de şamildir. Diğer gemiler bu kanun hükmünce menkul sayılır” demektedir. Bu
kural da İsviçre hukukundan alınmıştır. Bu düzenleme ülkemiz için hiç de
uygun değildir. Şöyle ki İsviçre’de böyle bir düzenlemenin yapılmasının sebebi
coğrafidir, nitekim kara ülkesi olan İsviçre’ye deniz gemilerinin ulaşması
imkânsızdır. Dolayısıyla icra prosedürü içinde bu gemilere fiilen el konulması
da imkânsızdır. Bu durumda sicile kayıtlı gemilerinde taşınmaz sayılması
108 Bkz. s. 47. 109 ATAMER, Tasarı, s. 80.
52
doğaldır. Oysa denizci bir ülke olan Türkiye için bu hükmün isabetsizliği
ortadadır. Bundan başka İİK da gemi tanımı yapılmamıştır. Dolayısıyla hangi
deniz araçlarının bu tanıma dâhil olacağı da sorun yaratmaktadır110.
C. Yabancı Gemilerin Taşınır Sayılması
İİK m. 23, f. 4’de yer alan hüküm yabancı gemilerin durumu hakkında
tereddüt doğurmuştur. Bu maddenin kapsamına bayrağı dikkate alınmaksızın
sicile kayıtlı her gemi mi, yoksa sadece Türk gemi siciline kayıtlı olan gemiler
mi dâhildir? Bu hususta Yargıtay kararlarında ve doktrinde yalnızca Türk gemi
siciline kayıtlı gemilerin kastedildiği konusunda birlik vardır. Bu durum ise
sakıncalıdır. Şöyle ki sırf Türk gemi siciline kayıtlı olmadığı için 100.000 gros
tonalitodaki yabancı bir gemi, basit bir buzdolabı veya televizyonun tâbi
olacağı, menkullere özgü, icra ve paraya çevirme işlemlerine tâbi olacaktır.
Yani taşınmazlara özgü sicile kayıtlı alacaklılara duyuru yapılması, arttırmanın
ilânı, mükellefiyetler listesinin hazırlanması gibi işlemler bu tür gemiler için söz
konusu olmayacaktır111.
II. GEMİNİN CEBRÎ İCRA BAKIMINDAN NİTELİĞİ
A. Sicile Kayıtlı Gemiler
İİK m. 23, f. 4’e göre “Gayrimenkul tabiri, gemi siciline kayıtlı olan
gemilere de şamildir. Diğer gemiler bu kanun hükümlerince menkul sayılır”112.
İİK’ya göre gemilerin taşınır veya taşınmaz sayılmalarında kıstas bir Türk gemi
siciline kayıtlı olup olmamalarıdır. Ayrıca bir geminin Türk gemi siciline
kaydedilebilmesi için, öncelikle o geminin Türk bayrağını çekme hakkı olan,
tescili uygun bir Türk gemisi olması ve yabancı bir ülkenin gemi siciline kayıtlı
110 ATAMER, Tasarı, s. 25, 80, 81, 95. 111 ATAMER, Tasarı, s. 82. 112 Bkz. MUŞUL, Timuçin: İcra ve İflâs Hukuku, İstanbul 2005.
53
olmaması gerekir (TTK m. 840, m. 822, m. 823, Gemi Sicili Nizamnamesi m.
10)113.
Yargıtay’ın eski bir kararında benimsenen114, 18 gros tonalitodan
küçük gemilerin taşınır sayılacağı kıstası, İİK m. 23, f. 4’deki ifade karşısında
isabetli sayılamaz. Gerçi TTK m. 844, f. 1 uyarınca 18 gros tonalitodan küçük
gemilerin tescil mecburiyeti yoksa da, donatanın talebi ile böyle bir gemi tescil
edilmişse İİK bakımından taşınmaz sayılmalıdır.
Tasarı’da da yukarıda belirtilen sakıncaları bertaraf edebilmek için m.
936, f. 1 hükmü getirilmiştir. Bu hüküm uyarınca sicile kayıtlı olup
olmamalarına bakılmaksızın bütün gemiler taşınır sayılmıştır. Artık geminin
herhangi bir sicile kayıtlı olmaması veya yabancı bayraklı olması onun taşınır
veya taşınmaz mal sayılmasını etkilemeyecektir. Tasarı’da getirilen bu
düzenleme ile denize kıyısı olmayan bir ülke olan İsviçre’den alınan İİK m. 23,
f. 4’ün neden olduğu haksızlıklar da giderilmiş olacaktır. Ancak hemen
belirtilmelidir ki Tasarıyla getirilen bu kural mutlak değildir, istisnaları vardır. Bu
istisnai durumlarda gemilere, taşınmazlara ilişkin hükümler uygulanacaktır. Bu
istisnalar gemilerin sicile kaydedilmeleri, sicil üzerinden rehin edilmeleri gibi
özellikler dolayısıyla getirilmiştir. Örneğin sicile kayıtlı gemilerin satışında ve
ipoteğin paraya çevrilmesinde durum böyledir. Bu konuya ilişkin hükümler de
Tasarı’da düzenlenmiştir (Örn. Tasarı m. 1381, 1383).
B. Yabancı Gemiler
İİK m. 23, f. 4 uyarınca, sicile kayıtlı olmayan Türk gemileri ve bütün
yabancı bayraklı gemiler, bu kanunun uygulanmasında taşınır sayılırlar.
Dolayısıyla bu gemiler İİK m. 261, f. 2’deki atfa göre aynı kanunun 86-88.
113 KENDER/ ÇETİNGİL, s. 35; CAN, s. 27- 28. Y 11. HD. 19.6.1987, E. 1987/1746, K. 1987/3737, YKD, Eylül 1987. 114 Y İİ. HD, 28.6.1963- 6692/7788, kararın özetleri için bkz. KALPSÜZ, Turgut: Deniz Ticaret Hukuku, c. I, Ankara 1971, s. 275, dn. 16; BERKİN, Necmettin M.: Tatbikatçılara İcra Hukuku Rehberi, c. I, İstanbul 1979/80, s. 28.
54
maddelerine göre haczedileceklerdir. Bir görüşe göre taşınır hükmünde olsun
olmasın bütün gemiler İİK m. 92 uyarınca haczedilmeleridir115. Böylece, İİK m.
92 çerçevesinde varılan sonuçlar, aslında İİK m. 23, f. 4’de yer alan kıstaslara
bakılmaksızın, bütün gemiler için geçerlidir.
Sonuç olarak bu düzenlemeler aslen taşınır bir eşya olan geminin
bünyesine uymamaktadır. Bu husus özellikle gemilerin ihtiyatî haczinde sorun
olmaktadır. Uygulamada ilgili karar, ihtiyaten haczedilen geminin kayıtlı olduğu
sicile tescil edilmektedir. Gayrimenkullarda sicile verilen böyle bir şerh yeterli
olabilecektir. Fakat gemiler için, sicile verilen böyle bir şerh yeterli olamaz; zira
geminin bulunduğu limanı her zaman terk etme ihtimâli vardır. Bu durumda
geminin zaten kısa sayılabilecek zamanaşımı süresince Türk limanlarına
sokulmaması yeterli olacaktır. Bu mahzurları engellemek için geminin ihtiyati
haczinde seferden men kararı verilip verilemeyeceği hususu sorun teşkil
etmektedir.
III. CEBRÎ İCRAYA UYGULANACAK HUKUK
Cebrî icra116 hukuku, borçların devlet yardımı ile zorla yerine
getirilmesidir117. Türk deniz hukukunda cebrî icra İngiliz hukukunda olduğu gibi
ayrı bir şekilde düzenlenmemiş118; çeşitli kanunlara ilgili maddeler
serpiştirilmiştir. Cebrî icrayı düzenleyen temel kanunun İcra ve İflâs Kanunu
olması sebebiyle deniz takip hukukunda esas başvuru kaynağımız bu
115 ATAMER, İcra, s. 246. 116 Cebrî icra kavramı için bkz. KURU, Baki: İcra ve İflâs Hukuku, c. I, B. 3, İstanbul 1988, s. 25; ÜSTÜNDAĞ, Saim: İcra Hukuku’nun Esasları, B. 8, İstanbul 2004, s. 1; TEKİL, s. 461; KENDER/ÇETİNGİL, s. 179; ÇAĞA, İcra, s. 76- 88. 117 KURU, Baki/ ARSLAN, Ramazan/ YILMAZ, Ejder: İcra ve İflâs Hukuku, B. 9, Ankara 1996, s. 27; KURU, Baki: İcra ve İflâs Hukuku, c. I, B. 3, İstanbul 1988, s. 25; ÜSTÜNDAĞ, İcra, B. 8, s. 1. 118 İngiliz Hukuku’nda cebrî icra için bkz. MEESON, Nigel: Admiralty Jurisdiction and Practice, 3th Edition, London 2003; JACKSON, David: Enforcement of Maritime Claims, 4th Edition, London 2005; Ship Arrest In England And Wales http://www.shiparrested.com/continents/europe/information/arrest_sach.htm, saat, 15.00, 10/01/2006.
55
kanunudur119. Bundan başka Amme Alacaklarının Tahsili ve Usulü Hakkındaki
6183 sayılı kanun ve TTK gibi bazı kanunlara serpiştirilen hükümler de vardır.
Bu kanunlarda yer alan deniz icrasıyla ilgili hükümler farklı zamanlarda ve
farklı amaçlarla getirilmişlerdir. Bu değişiklikler yapılırken deniz icrası bir
sistem ve bütünlük içinde ele alınmamış, yalnızca o alandaki somut
gereksinimler karşılanmaya çalışılmıştır. Dolayısıyla hükümler arasında
uyumsuzluklar bulunmaktadır. Mevcut bu hükümlerle beraber gemilerin ne
şekilde haczedileceği, uygulamada pek çok soruna sebep olmaktadır. Bu
mesele doktrinde de çeşitli yönleriyle incelenmiştir120.
“Yabancı dava taraflarına veya yabancı ülkeyle irtibatlı olay ve
ilişkilere ait olarak ortaya çıkan medeni usul hukuku meselelerini çözümleyen
usul kaidelerinin bütünü milletlerarası usul hukuku olarak isimlendirilir121”.
Milletlerarası usul hukuku millî usul hukukunun bir parçasıdır ve milletlerarası
usul hukuku niteliği itibariyle pozitif bir hukuk dalıdır.
20.05.1982 tarihli ve 2675 sayılı, Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul
Hukuku Hakkındaki Kanun, milletlerarası usul hukukunun çeşitli alanlarını
düzenlemiştir. Fakat, bazı hususlar için kanunda açık düzenleme
getirilmemiştir. Özellikle mahkemelerin izleyecekleri usule, tarafların usulü
itiraz ve def’ilerine; tarafların dava ve taraf ehliyeti gibi ehliyete ilişkin
hususlara uygulanacak hukuk konusunda; deliller, ispat şekilleri, karineler ve
ispat yüküne tatbik edilecek kanunlar ihtilâfı konularında elimizde herhangi bir
pozitif düzenleme mevcut değildir122. Bununla birlikte usule ilişkin olarak
nitelendirilen meseleler hakkında hâkimin hukukunun uygulanması kabul
edilmektedir123. Aynı şekilde Türk milletlerarası usul hukuku mevzuatında,
cebrî icraya ilişkin herhangi bir hüküm de yer almamaktadır. Cebrî icraya
119 ÇAĞA, Deniz Ticareti Hukuku, c. I, B. 10, İstanbul 1995; KENDER/ ÇETİNGİL, s. 186- 199. 120 ÇETİNGİL, İhtiyatî Haciz, s. 18; ÇAĞA, İcra, s. 103- 109; UYAR, Talih: İcra Hukukunda Haciz, B. 2, Manisa 1990. 121 NOMER/ ŞANLI, s. 33, 324; ÇELİKEL, Aysel: Milletlerarası Özel Hukuk, B. 7, İstanbul 2004, s. 17. 122 TULUAY, Metin: Milletlerarası Usul Hukuku, ABD, 1984/ 2, s. 257- 272. 123 NOMER/ ŞANLI, s. 338,339. “Türkiye’de bir yabancı gemiye haczin uygulanması, lex fori
uyarınca Türk gemilerinde olduğu şekildedir”, bkz. KENDER/ ÇETİNGİL, Takip Hukuku, s. 229.
56
ilişkin kurallar esasen usul hukuku karakterli olarak kabul edilmektedir. Bu
konuda “usule hakimin hukuku uygulanır” kuralının kabul edildiği
görülmektedir124.
Burada lex fori kaidesinin uygulanmasının gerekçesi olarak icra
kurallarının usul hukukunu ilgilendiren kurallar olması gösterilmektedir125.
Bundan başka usule lex fori’nin uygulanması kamu düzeni126 ya da
yargılamaların yapılmasında birlik ilkelerine de dayandırılmıştır. Ayrıca usul
hukuku kurallarının nötr karakterinden bahisle önemli olanın maddi hukuk
bakımından doğru sonuca ulaşmak olduğu da ileri sürülmüştür127.
Yargıtay’ın kararlarına128 göre cebrî icra devletin egemenlik haklarını
kullanmasının bir vasıtasıdır. Cebrî icra yetkileri her devletin sınırları içinde
kullandığı mutlak yetkilerdendir ve başkasıyla paylaşılamaz. Bu sayılan
nedenlerle cebrî icra işlemlerine bu işlemlerin yapıldığı devletin hukuku yani
lex fori uygulanır129.
Usule lex fori uygulanır ilkesi birçok istisnayı da kapsar biçimde
uygulanmaktadır. Usule uygulanacak hukukta da istisnaen de olsa, hukuki
124 HADİMOĞLU, Nimet Özdek: Milletlerarası Usul Hukukunda İhtiyatî Tedbir, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara 2002, s. 191. 125 Lex fori’nin usule uygulanacağının düzenlendiği hukuk sistemlerinden örnekler için bkz. SZÁSZY, I.: Conflict of Laws in Western, Socialist and Developing Countries, Leiden 1974, s.157, Hadimoğlu’ndan naklen, s. 192. 126 NOMER/ ŞANLI, s. 331. 127 HADİMOĞLU, s. 192. 128 Y. 2 HD, 27/05/1998, E/K. 1998/4842- 6521; YHGK, 06,05,1998, E. 1998/12- 287, K. 1998/325, YKD 1998, s. 1269. . “Türk Milleti, egemenliğini, Anayasa’nın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır. Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasa’dan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz” (Anayasa m. 6). Cebrî icra devletin egemenlik haklarını kullanmasının bir vasıtasıdır. Cebrî icra yetkileri her devletin sınırları içinde kullandığı mutlak yetkilerdendir ve başkasıyla paylaşılamaz . Türk mahkemesinden alınan ihtiyati haciz kararının cebrî icra yoluyla uygulanmasına dair yetki, devletin kendi ülkesi üzerinde hâkimiyet tasarruflarında bulunabilme iktidarının bir görünümü olduğundan, münhasır yetkilerdendir. Münhasır yetki kaideleri, dava konusunun sadece Türk mahkemelerinde görülmesini sağlamak amacıyla konulan ve bunu temin eden kaidelerdir. Davayı kamu düzeni ve münhasır yetki esaslarının etkisi altında değerlendirdiğimizde, Türk mahkemesinin ülke içi yetkisinin ve ona bağlı olarak da milletlerarası yetkisinin varlığının kabulü kaçınılmazdır. Ayrıca bkz. Y. 12 HD, 12.07.2002, E/K. 2002/1300- 15480. 129 Bu hususta doktrinde bir görüş birliği vardır. Bkz. NOMER/ ŞANLI, s. 338, ÇELİKEL, s. 275, EKŞİ, İhtiyati Haciz, s. 51; EKŞİ, Gemi Sicili, s. 26; ATAMER, Tasarı, s. 109.
57
işlemin yapıldığı yer hukukunun, uyuşmazlığın esasına uygulanacak hukukun,
tarafların millî hukukunun, ikamet ettikleri yer hukukunun uygulandığı durumlar
da vardır.
Genel olarak lex fori’ye tâbi olan konular arasında, delil çeşitleri ve
ispat gücü ile ilgili sorunlar130, delillerin takdirine ilişkin kurallar131, yemin132,
tanık133, ikrar, isticvap, bilirkişi tayini134 ve ilk itirazlar135 sayılmaktadır.
Tarafların taraf ve dava ehliyeti136, taraf sıfatı137, maddi hukuka ait
itiraz ve def’iler138, ispat yükünün kime ait olduğu, kanunî karinelerin ispatı139
ve senetlerin maddi hukuka dayanan ibraz mükellefiyeti140 lex fori’ye bağlı
değildir.
Sonuç olarak deniz hukukunda cebrî icra konusunda, uygulanacak
hukuku belirlemek için önce vasıflandırma yoluna gitmek gerekir. Bir hukuk
kuralının usul hukukuna mı yoksa maddi hukuka mı ait olduğu vasıflandırma
ile belirlenir ve vasıflandırma başvurulan mahkemece lex fori’ye göre tayin
edilir. Bu tespit sonucunda usul hukuku kuralı olarak tespit edilen kurallar
130 Delillere ve ispata uygulanacak hukuk için bkz. ÖZTEKİN, Günseli: İspat Hukuku ve Delillere Uygulanacak Hukuk Hakkında Görüşler, MHB, c. 9, 1989, s. 37- 38; ŞANLI, Cemal: Uluslararası Ticari Akitlerin Hazırlanması ve Uyuşmazlıkların Çözüm Yolları, B. II, İstanbul 2002, s. 143; NOMER/ ŞANLI, s. 335, 349; DOĞAN, Vahit: Milletlerarası Özel Hukukta İspata Uygulanacak Hukukun Tespiti, Süleyman Arslan’a Armağan, SHFD, c. 6, S. 1-2, 1998, s. 796-819; ÇELİKEL, s. 290. 131 NOMER/ ŞANLI, s. 349. 132 ÇELİKEL, s. 396. 133 NOMER/ ŞANLI, s. 350; ÇELİKEL, s. 297. 134 NOMER/ ŞANLI, s. 355. 135 ÇELİKEL, s. 302. 136 Yabancıların davada taraf olma ehliyetine İtalya, Fransa, Bulgaristan ve Macaristan’da “lex patriae”, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri’nde “lex domicili”, Rusya ve Polonya’da “lex fori” karar vermektedir. NAGEL’den aktaran NOMER/ ŞANLI, s. 341, dn. 37. 137 ÇELİKEL, s. 287. 138 “Mesela hak ehliyetsizliğine veya fiil ehliyetsizliğine ilişkin veya hata, hile, tehdit, takas ve benzer sebeplere dayanan itiraz ve def’iler maddi hukuka göre hükme bağlanır”; NOMER/ ŞANLI, s. 344. 139 Kara Avrupa’sı Hukukunda olduğu gibi İngiliz hukukunda da esasa ait karinelerin varlığı lex causae’ya tâbidir. Ancak karinelerin aksinin ispatı, lex fori’ye aittir. Bu konuda bkz. Çelikel, s. 291. 140 Fakat kambiyo senetleri için getirilmiş olan takip yolu lex fori’ye tâbidir, ÇELİKEL, s. 293; NOMER/ ŞANLI, s. 363.
58
hakkında lex fori’nin uygulanacağı konusunda şüphe yoktur. Bu konuda
doktrin ve Yargıtay görüş birliği içerisindedir141.
Uygulanacak kuralların maddi hukuk karakterli olması durumundaysa
diğer bağlama kuralları uygulama alanı bulacaktır. Burada kuralın amacına
göre bir ayrım yapmak gerekir. Uygulanacak bağlama kaidesi konusunda
şüphe var ise ve hâkimin hukukunun uygulanması for devletinin karar
ahenginin korunmasına hizmet ediyor, gerçeğin araştırılmasında tahkikatı
hızlandırıyor ve kolaylık sağlıyor ise lex fori kaidesi uygulanmalı; aksi takdirde
taraf menfaatlerine en uygun bağlama kuralı uygulanmalıdır142.
IV. TTK TASARISI VE MİLLETLERARASI SÖZLEŞMELERE GÖRE
UYGULANACAK HUKUK
Tasarının öncelikli hedeflerinden birisi de, milletlerarası sözleşmelerle
uyumunun sağlanmasıdır. Bu amaçla Tasarıda, donatanın sorumluluğunu
düzenleyen hususlar hakkında 1976 Londra Sözleşmesi143, gemiler üzerindeki
sınırlı ayni haklar ve cebrî icra satışı bakımından 1993 “Gemiler Üzerindeki
İmtiyazlara Ve İpoteklere İlişkin Bazı Kuralların Birleştirilmesi Hakkında
Milletlerarası Sözleşme’nin144” 2. maddesinin 2. cümlesi ve gemilerin ihtiyati
haczine ilişkin kurallar bakımından, 1999 “Gemilerin İhtiyatî Haczine İlişkin
Milletlerarası Sözleşme’nin145” 2. maddesinin 4. fıkrasından yararlanılmıştır.
141 ÇELİKEL, s. 275- 276; NOMER/ ŞANLI, s. 325, 332; GÜNGÖR, Gülin Güneysu, Milletlerarası Özel Hukukta İflâs, Ankara 1997, s. 27. 142 DOĞAN, s. 806. 143 Ayrıntılı bilgi için bkz. Yukarı, IV-1, s. 23. 144 International Convention on Maritime Liens and Mortgages (Geneva, 6, May 1993), http://www.admiraltylawguide.com/conven/liens1993.html; ÇAĞA, İcra, s. 49; BARLAS, Gemi Alacaklısı, s. 77. 145 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. ÜLGENER, Fehmi: Gemilerin İhtiyatî Haczine İlişkin 1999 Tarihli Cenevre Konvansiyonuna Bir Bakış, DHD, S. 3- 4, İstanbul 2003, s. 7; EKŞİ, İhtiyatî Haciz, s. 132, İstanbul 2000; The International Convention on Arrest of Ships, http://www.unctad.org/Templates/Meeting.asp?m=5674&intItemID=1942&lang=1; United Nations/ International Maritime Organization Diplomatic Conference on Arrest of Ships General, http://www.unctad.org/en/docs/imo99d6.pdf,
59
Tasarıda gemiler üzerindeki sınırlı ayni haklar ve cebrî icra satışı
bakımından 1993 Sözleşmesi m. 2, f. 2 uygulanmıştır. 1993 Sözleşmesine
göre cebrî icraya ilişkin bütün hususlar, cebrî icranın yapıldığı devletin
hukukuna tâbidir146. Paralel bir düzenleme de 1999 “Gemilerin İhtiyatî Haczine
İlişkin Milletlerarası Sözleşme’nin” 2. maddesinin 4. fıkrasında vardır. “Bu
konvansiyon hükümleri saklı kalmak koşulu ile bir geminin tutuklanması veya
serbest bırakılması, tutuklamanın yapıldığı veya tutuklama için başvurulan
devletin usul hukukuna tâbi olacaktır”. Buna göre geminin ihtiyatî haczine ve
serbest bırakılmasına ilişkin usul kuralları, ihtiyatî haciz başvurusunun
yapıldığı veya kararın uygulandığı ülkenin hukukuna tâbidir. Tasarı’da
uygulanacak hukuk konusunda esas alınan bu iki sözleşmede de usul ve icra
hukuku konularında, bu işlemlerin yapıldığı devletin hukukunun uygulanacağı
öngörülmektedir. Bu ilke Tasarı’da m. 1350’de düzenlenmiştir. Buna göre:
“Bir geminin ihtiyaten veya icraen haczi, cebrî icra yoluyla satışı ve
mülkiyetin geçişi de dâhil olmak üzere bu satışın sonuçları ve cebrî icraya
ilişkin diğer bütün işlem ve tasarruflar, geminin bu işlem ve tasarrufların
yapıldığı sırada bulunduğu ülkenin hukukuna tâbidir”.
Bu hükümle getirilen temel kural cebrî icranın, geminin cebrî icra
işlemleri için bulunduğu ülkenin hukukuna (lex fori) tâbi olmasıdır. Bu hükme
dayanarak Türkiye’de gemiler hakkında yapılacak icra işlemlerinde artık Türk
hukukunun uygulanacağını söyleyebiliriz. Tasarı’da da lex fori ilkesine uygun
olarak ilâmsız icra takipleri, 1999 sözleşmesinde düzenlenmeyen hususlar ve
deniz alacaklarında vasıflandırma gibi hususlarda uygulanacak hukuk
http://www.unctad.org/Templates/Search.asp?intItemID=1717&lang=1&frmSearchStr=arrest+of+ships&frmCategory=all§ion=whole#press, Ship Arrest, http://www.maritimeadvocate.com/i14_ship.htm; Diplomatic Conference On Arrest Ships, www.unctad.org/en/docs/imo99d6.pdf; Sözleşmenin İngilizce metni için bkz. (International Convention on the Arrest of Ships, Geneva, March 12, 1999), http://www.admiraltylawguide.com/conven/arrest1999.html ve Türkçe metni için bkz. DHD, S. 1-2, İstanbul 1999, s. 149-162, saat, 18.34, 05/10/2005. 146 1993 Sözleşmesi, m. 2, f. 2:… “all matters relating to the procedure of enforcement shall be regulated by the law of the State where enforcement takes place”, icra prosedürüne ilişkin bütün hususlar icra işlemlerinin gerçekleştirildiği devlet hukukuna göre düzenlenir.
60
konusunda Türk hukuku esas alınmıştır147. Bu işlemler esnasında maddi
hukuka ilişkin sorunların ortaya çıkması da mümkündür. Bu durumda ise
MÖHUK’un kanunlar ihtilâfı kurallarının uygulanması gerekir.
1993 Sözleşmesi m. 12, f. 1, a gereğince de geminin icra ile satışının,
gemi üzerindeki ayni nitelikteki hakları sona erdirebilmesi için geminin satışı
sırasında satışı yapan makamın yargı çevresinde bulunması gerekir148.
Geminin cebrî icrasında “takibin yapıldığı sırada bulunduğu ülkenin”
hukukunun ugulanacak olması bazı yazarlarca eleştirilmiştir149. Türk bayraklı
bir geminin bir devlette ihale edilirken başka bir devletin karasularında da
bulunabileceği ve Tasarıyla bu soruna bir çözüm bulunmadığı ileri
sürülmüştür.
Tasarı m. 1350’ye göre, Türk bayraklı bir gemi, yurt dışında cebrî icra
yolu ile satılırsa, o ülkedeki cebrî icraya ilişkin bütün işlem ve tasarruflar,
mülkiyetin devri ve satışın sonuçları bu işlemlerin yapıldığı ülkenin hukukuna
tâbi olacaktır.
147 ATAMER, Tasarı, s. 109; KURU, Sevilay: Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın Deniz Ticareti Kitabındaki Cebrî İcra Hükümlerine İlişkin Görüşler, DHD, Türk Ticaret Kanunu Hakkında Değerlendirmeler, Özel Sayı, İstanbul Ocak 2006, s. 386. 148 1993 Sözleşmesi, m. 12, f. 1, a:… “At the time of the sale, the vessel is in the area of the jurisdiction of such State”, Satış zamanında geminin bu işlemi yapan makamın yargılama çevresinde olması gerekir. 149 Bu madde, İcra işlemlerinin devletlerin hakimiyet tasarruflarıyla ilgili olduğu ve Türkiye’nin getirilen bu düzenleme ile başka devletlerin hakimiyet tasarrufları üzerinde işlem tesis etmekte olduğu, bu durumun uluslar arası hukuka aykırı olduğu ve buna mukabil başka devletlerin de Türkiye’nin hakimiyet tasarrufları üzerinde işlem tesis edebilecek düzenlemeler getirebileceği ve “İşlemi yapan devlet ile geminin bulunduğu devlet aynı değilse Türk bayraklı geminin o gemi, Togo’da tamir için bulunduğu bir sırada, Honduras makamları tarafından bir kişiye ihale edilmiştir. Togo kanunu da bu ihaleyi geçerli kabul etmektedir. Aynı kural yine geçerli olacak mıdır?” şeklinde eleştirilmiştir. Ayrıca maddenin Türk kamu düzenine aykırılık hallerinde uygulanmayacağının belirtilmesi gerekir denmiştir. ÇETİNGİL/ KENDER/ ÜNAN/ YAZICIOĞLU, s. 271- 272.
61
Tasarıyla getirilen bu düzenlemenin çeşitli sakıncalar doğuracağı
düşünülmüş ve bunu gidermek için bazı çözümler öngörülmüştür. Buna göre
Türk gemilerinin cebrî icra yolu ile yurt dışında satışlarında artırmayı yapan
kurum veya ilgililere bazı seçenekler sunulmuştur.
Bunlardan ilki masrafı ilgilisince karşılanmak üzere trajı ellibin
üzerinde olan ve Türkiye düzeyinde dağıtımı yapılan gazetelerden biriyle ilân
yapılmasıdır. Bu ilânın icra ile satıştan en az otuz gün önce yapılması
lazımdır.
İkinci seçenek ise kurum veya ilgililerin sicile kayıtlı malike, geminin
kayıtlı olduğu Türk siciline veya tescil edilmiş diğer hakların ve alacakların
sahiplerine bildirim yapabilmesidir. Bu durumda da otuz günlük süre
aranacaktır.
Bu şartlara uyulmadan satışın yapılmasına ilişkin yaptırım Tasarı’da
m. 1350’de düzenlenmiştir. Bu kural ise 1993 sözleşmesinin 12. maddesinden
alınmıştır. Buna göre gemi, bildirim veya ilân yapılmaksızın icra vasıtasıyla
satılır ise, Türkiye’deki sicilden terkin edilemeyecek ve sicile kayıtlı hak ve
alacaklar da devam edecektir150.
150 ATAMER, Tasarı, s. 114. Tasarı m. 1350 ile şöyle bir hüküm getirilmiştir: “Şu kadar ki, Türk bayraklı bir geminin yurt dışında cebrî icra yoluyla satışı hâlinde, artırmayı yapan
kurum veya ilgililer tarafından, bu satıştan en az otuz gün önce artırmanın;
a) Geminin kayıtlı olduğu Türk Gemi Siciline,
b) Geminin sicile kayıtlı malikine,
c) Gemi siciline tescil edilmiş diğer hakların ve alacakların sahiplerine,bildirilmesi veya gideri
ilgililer tarafından karşılanmak şartıyla tirajı ellibin üzerinde olan ve Türkiye düzeyinde dağıtımı
yapılan gazetelerden biriyle ilân edilmesi zorunludur. Bu bildirim veya ilân yapılmaksızın geminin
yurt dışında cebrî icra yoluyla satışı hâlinde kaydı silinemez ve gemi üzerinde Türk Gemi Siciline
kayıtlı haklar ve alacaklar saklı kalır”.
62
V. TAKİP YOLUNUN SEÇİLMESİNDEKİ ÖZELLİKLER
A. Genel Olarak
Gemiler üzerinde cebri icra işlemleri yapılması, haczedilmeleri
hususunda haczin talep edildiği yer hukukunun uygulanması milletlerarası
usul hukukunda genel kabul gören bir kuraldır. Bu konuya ilişkin olarak
değindiğimiz milletlerarası sözleşmeler ve TTK Tasarısı da aynı esası
benimsemektedir. Dolayısıyla Türkiye’de bulunan bir gemi hakkında cebrî icra
işlemlerine başlanması halinde Türk hukuku uygulanacaktır. Bu nedenle
kısaca Türk İcra Hukukunda gemiler hakkında yapılacak icra takibi ve hangi
takip yolunun seçileceğine ilişkin bilgi verilecektir.
Deniz takip hukukunda borçlu; taşıyan, gemi işletme müteahhidi,
donatan ve diğer yükle ilgililer şeklinde karşımıza çıkabilir. Bilindiği gibi İcra ve
İflâs Kanunda, bir paranın ödenmesine dair olan cebrî icra, takip talebi ile
başlar; haciz veya rehnin paraya çevrilmesi veya iflâs yolu ile devam eder (İİK
m. 42). Borçlu borcunu rızasıyla ifa etmediği takdirde alacaklı hakkını takip
hukuku hükümlerine göre cebrî icra yoluna başvurarak isteyebilecektir.
TTK’ya göre tacir olan veya tacirler hakkındaki hükümlere tâbi
bulunan gerçek ve tüzel kişiler hakkında iflâs yolu ile takip yapılabilir. Alacaklı
bir seçim serbestisine sahiptir. Kendisine göre en avantajlı olduğunu
düşündüğü yola başvurabilir. Bu durumda alacaklı cebrî icra yolu ile iflâs yolu
arasında seçim serbestîsine sahiptir (İİK m.43). Donatma iştirakinin tüzel
kişiliği olmamasına rağmen donatma iştiraki aleyhine de iflâs yoluyla takip
yapılabilir151.
151 ÇAĞA, Tahir/ KENDER, Reyagan; Deniz Ticaret Hukuku, B. 13, İstanbul 2004, s. 174; KENDER/ ÇETİNGİL, s. 64- 67. Donatma iştirakinin tüzel kişiliği ve tacir sıfatı hakkında bkz. CAN, s. 204-226; TEKİL, s. 186-195.
63
İİK m. 45, f. 1’e göre: “Rehinle temin edilmiş bir alacağın borçlusu
iflâsa tâbi şahıslardan olsa bile alacaklı yalnız rehinin paraya çevrilmesi
yoluyla takip yapabilir. Ancak rehinin tutarı borcu ödemeğe yetmezse alacaklı,
kalan alacağını iflâs veya haciz yoluyla takip edebilir”.
Fakat bu hal icra dairesinin resen nazara aldığı hallerden değildir.
“Bu durumda borçlunun şikayet yoluna başvurması gerekir152”. Burada şikayet
değil de itiraz yoluna başvurulması gerektiğini düşünen yazarlarda vardır.
TTK m. 1242, f. 2 “İcra ve İflâs Kanunu’nun rehinle temin edilmiş
alacaklar için ihtiyatî haciz istenmeyeceğine dair olan hükmüyle, rehin paraya
çevrilmeden iflâs yoluyla takip yapılmasına engel olan hükmü burada tatbik
olunmaz” demek suretiyle rehin varken başka bir takip yoluna gidilemeyeceği
esasına bir istisna getirmiş olmaktadır. Aynı fıkra hükmü gemi alacaklıları
lehine, İİK’nın rehinle temin edilmiş alacaklar için ihtiyatî haciz
istenemeyeceğine dair olan 257. maddesi hükmüne de bir istisna
getirmektedir. Gemi alacakları, TTK m. 1236, f. 1, 1237 ve 1240 gereğince
önce rehnin paraya çevrilmesi yoluna başvurmaya mecbur olmaksızın, iflâsa
tâbi borçlu aleyhine iflâs yoluyla takipte bulunabilirler.
Bu hakkı kullanan gemi alacaklısı deniz serveti üzerindeki rehin
hakkından vazgeçmiş olmaz. Tersine İİK m. 206 uyarınca iflâs masasına
girecek olan geminin satış tutarı ile navlun ve surrogatlar üzerinde öncelik
hakkına sahip olur.
TTK m. 1242, f. 2’ye göre sadece gemi alacaklıları lehine yalnız İİK
m. 45, f. 1 ve m. 257, f. 1 hükümlerine istisna getirerek alacağın rehinli
olmasına rağmen iflâs yoluyla takibe ve ihtiyatî hacze izin vermiştir. Aslında bu
hakkın tanınmasının gerekçesine bakıldığında, haciz yolu içinde bu hususun
geçerli olması gerektiği anlaşılmaktadır. Üstelik iflâs yolu borçlu için hacizden
152 YELEKÇİ, Memduh/ YELEKÇİ, İlhami/ GENÇEL, İhsan: İcra ve İflâs Kanunu, İlgili Kanunlar ve Yönetmelik, Ankara 1973, s. 359; ÇAĞA, İcra, s. 104; ÜSTÜNDAĞ, İcra, B. 8, s. 368-369.
64
daha ağır bir yaptırımdır. Bir görüşe göre bu durumda iflâsa izin verip de
hacze izin vermemek tutarsızlık olacaktır153. Bizde sayılan gerekçelerle bu
görüşe katılmaktayız. Başkaca rehne konu gemisini Türkiye’ye getirmeyen
kötü niyetli bir donatan aleyhine alacaklı, Türkiye’deki malvarlığı için haciz
yoluna başvurarak alacağını zahmetsizce alabilecekken, alacaklıyı daha ağır
bir müeyyide olan iflâs yoluna başvurmaya mecbur etmek tarafların
menfaatlerine de uygun düşmeyecektir.
Gemilerin haczinde İİK m. 45, f. 1 ile getirilen düzenlemeye Tasarı ile
bir çözüm getirilmiştir. Tasarı m. 1379’a göre, “Gemi üzerinde kanuni bir
hakkına sahip olan alacaklılar, haciz yolu ile veya kambiyo senetleri
hakkındaki özel usullere göre takip yapabilirler; bu takdirde kanunî rehin
hakkından feragat etmiş olurlar.”
Borçlu donatanın şahsen mesul olduğu haller hariç olmak üzere; gemi
alacaklıları donatanın sadece sınırlı ayni sorumlu olduğu hallerde ve ancak
sorumluluğa konu teşkil eden mal varlıkları ve haklara ihtiyatî haciz
koydurabilirler. Ancak donatanın kişisel sorumluluğu bir miktar ile sınırlı ise
gemi alacaklıları ancak bu miktar için donatanın diğer malları için de haciz
yoluna gidebilirler. Donatanın sınırlı şahsi sorumluluğunda hangi malların
haczedileceği hususu İİK m. 85, “Borçlunun kendi yedinde veya üçüncü
şahısta olan taşınır mallariyle taşınmazlarından ve alacak ve haklarından
alacaklının ana, faiz ve masraflar da dahil olmak üzere bütün alacaklarına
yetecek miktarı haczolunur” hükmü gereğince belirlenecektir. Buna göre icra
memuru taktir hakkını kullanarak taraf menfaatlerini gözetecek ve borçlunun
mallarını, alacağı en çabuk ve en kolay tahsil edebilecek ve borcu
karşılamaya yetecek surette seçerek haczedecektir.
Borçlu donatanın sorumluluğu, sadece deniz serveti ile sınırlı değildir.
Bazı gemi alacaklılarına karşı deniz serveti dışındaki mal varlığı ile de sınırlı
veya sınırsız, şahsen sorumludur. Yük alacaklıları için de benzer durum söz
153 ÇAĞA, İcra, s. 104- 105.
65
konusudur. İİK m. 257’ye göre bu gibi alacaklılar, alacakları rehin ile temin
edilmiş olmasına rağmen donatanın rehne konu olan deniz serveti veya yük
dışındaki diğer malvarlığını da ihtiyaten haciz ettirebileceklerdir.
Takipten önce böyle bir ihtiyatî haciz yaptırmış olan gemi veya yük
alacaklısı sahibi, İİK m. 264 uyarınca süresi içinde dava değil de icra takibinde
bulunmak isterse ne olacaktır? Alacağı rehinli olması itibariyle borçlu tacir ise
iflâs veya rehnin paraya çevrilmesi yollarından birini seçmek zorundadır. Zira,
haciz yolu kendisine kapalıdır. Çünkü rehinli mal dışında haczettirdiği mallar
üzerinde bir rehin hakkı bulunmadığı için alacaklı, bu mallar hakkında rehnin
paraya çevrilmesi yoluyla takipte bulunamaz. Rehinli deniz serveti veya yük
hakkında yapabileceği rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip de ihtiyaten
haczettirdiği mallarını kapsamayacak, bu mallar takibin dışında kalacak ve bu
sebeple de ihtiyatî haciz İİK m. 264 gereğince hükümsüz kalacaktır. Bu
durumda ihtiyaten haczedilen mallar hakkında haciz yoluyla takipte
bulunmasına izin vermekten başka çare kalmamaktadır154.
Borçlu donatanın kötü niyetle gemisini en azından zamanaşımı
doluncaya kadar Türkiye’ye getirmemesi ihtimâli ve ipotek hakkının yurt
dışında tanınmaması tehlikesi155 karşısında alacakları gemi ipoteği156 ile temin
edilmiş olan alacaklılara TTK m. 1242 ve İİK m. 257, f. 4-5’in uygulanmaması
için akla yatkın bir sebep de bulunmamaktadır.
154 KENDER/ ÇETİNGİL, s. 185; KENDER/ ÇETİNGİL, Takip Hukuku, s. 217-220; ÇAĞA, İcra, s. 107. 155 ÇAĞA, İcra, s. 104-105. 156 Gemi ipoteği için bkz. KALPSÜZ, Gemi Rehni, s. 87; ALGANTÜRK, Didem: Türk ve İngiliz Hukuku’nda Gemi İpoteği Tesisine İlişkin Özellikler, İBD, c. 73, S. 4-6, İstanbul 1999, s. 657.
66
Bu konuda Türkiye, ticaret gemilerinin rehin ve imtiyazlarıyla ilgili
1926 tarihli Brüksel Sözleşmesine157 üye ise de, bunun yerine geçmek üzere
yapılmış olan 27 Mayıs 1967 tarihli konvansiyona şu ana kadar
katılmamıştır158.
Haciz yolu sadece alacakları şahsi sorumluluğa tâbi alacaklar için
açılmıştır. Haciz ve iflâs yolu alacakları sınırlı ayni mesuliyete tâbi bulunan
alacaklılara kapalıdır. Gemi alacaklılarına kanun tarafından sağlanan
himayeden bu tür alacaklılar yararlanamaz. Kanun yük alacaklılarında sadece
ihtiyatî hacze izin vermiştir.
Gemi alacaklılarından alacakları sınırlı ayni mesuliyete tâbi olanlar
iflâs yoluna başvuramaz. Bunların, alacaklarını borçlunun kara servetinden
tahsil etmeleri de kanunen olanaksızdır. Fakat başka bir alacaklının talebi
üzerine iflâs açılırsa bu gibi alacaklılar iflâs masasına müracaat ederek
alacaklarını deniz serveti üzerinden ve rüçhanlı olarak elde edeceklerdir159.
B. Yetki Sorunu
1. Genel Olarak
İç ve dış ticarette yaşanan hızlı gelişmelerin büyük boyutlara
ulaşması, kişilerin teknolojik gelişmeler sonucunda hukuki ilişkilerini genellikle
belirli bir ülkeyle sınırlandırmaması mahkemelerin milletlerarası nitelik taşıyan
uyuşmazlıklarla ilgili faaliyetlerini artırmıştır. Bu gelişmeler, aynı zamanda,
uyuşmazlığın niteliğinin yetkiye ilişkin konularda öncü bir rol oynamasına da
157 1952 Brüksel Konvansiyonu hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. BERLINGIERI, Brussels Convention; Internatıonal Conventıon For The Unıfıcatıon Of Certaın Rules Relatıng To The Arrest Of Sea-Goıng Shıps, 1952, http://web.uct.ac.za/depts/shiplaw/fulltext/arrest52.htm; Maritime Arrest Legal Reflections On The İnternational Arrest Conventions And On Domestic, http://etdindividuals.dlib.vt.edu/archive/00000077/; HEWSON, Bushby, Volume 8, International Conventions Of Merchant Shipping, p. 1348. 158 ÇAĞA/KENDER, s. 23. 159 ÇAĞA, İcra, s. 105.
67
neden olmuştur. Bu tür uyuşmazlıklarda mahkeme, esasa uygulanacak
hukuku kendi kanunlar ihtilâfı kurallarına göre belirlemeden önce davaya
bakmaya yetkili olup olmadığına karar vermek zorundadır160.
Milletlerarası yetki, yabancı unsurlu161 davalarda bir devlet
mahkemesinin, diğer devlet mahkemelerine nazaran yetkili olup olmadığını
ifade eder162. Milletlerarası yetki sistemimizin ana kaynağını MÖHUK
oluşturmaktadır. MÖHUK m. 27 gereğince “Türk mahkemelerinin milletlerarası
yetkisini iç hukukun yer itibariyle yetki kuralları tayin eder”. Böylece HUMK163,
MK ve diğer kanunlardaki yetki kurallarına göre bir davada yetkisi bulunan bir
mahkeme aynı zamanda milletlerarası yetkiye de sahip olacaktır.
Buna karşılık gemilerle ilgili yabancı unsurlu cebrî icra taleplerinde
yetkili icra dairesinin neresi olacağının da belirlenmesi gerekir. Bu konuda
MÖHUK’dan değil de, cebrî icra hakkında hakimin hukukundan hareketle icra
dairelerinin yabancı unsurlu cebrî icra taleplerinde yetkisinin belirlenmesi
yoluna gidilecektir.
İİK m. 34 gereğince deniz alacaklarına ilişkin ilâmlı icra takipleri
bakımından her icra dairesi yetkilidir. Dolayısıyla yabancı unsurlu ilâmlı icra
talepleri her icra dairesine yöneltilebilir.
160 EKŞİ, Nuray: Türk Mahkemelerinin Milletlerarası Yetkisi, B. 2, İstanbul 2000, s. 17 (EKŞİ, Milletlerarası Yetki); ayrıca bkz. SEVİĞ, Vedat Raşit: Türk ve Yabancı Mahkemelerin Devletler Hususî Hukuku Bakımından Yetkisi, İstanbul 1963; LALE, Muktedir: Türk Milletlerarası Usul Hukukunda Türk Mahkemeleri’nin Milletlerarası Yargı Yetkisi, Yüksek Lisans Tezi, Ankara 1996. 161 Yabancı unsur hukuki ilişkinin birden çok hukuk sistemi ile ilişki içinde olmasını ifade eder. Yabancı unsura örnek olarak şunlar sayılabilir: Taraflardan birinin yabancı olması veya yabancı bir ülkede ikametgâhı, mutad meskeni olması. Uyuşmazlığa konu olan “şey”in yabancı ülkede olması, hukuki işlemin yabancı ülkede yapılması, sözleşmenin yabancı ülkede icrası, sözleşmeye yabancı bir kanunun uygulanmasının kararlaştırılmış olması, haksız fiilin yabancı ülkede meydana gelmesi. Ayrıntılı bilgi için bkz. ŞANLI, Cemal/ EKŞİ, Nuray: Uluslararası Ticaret Hukuku, İstanbul 2000, s. 5; ÇELİKEL, s. 7-8. 162 NOMER, Ergin: Devletler Hususî Hukukunda “Milletlerarası Yetki” Mefhumu, İÜHFM, c. XL, S. 1-4, İstanbul 1974, s. 393-426. Dar ve teknik anlamda devletin yetkisi terimi ile onun milletlerarası hukuka uygun olarak gerçekleştireceği hukuksal işlemlerin, alacağı kararların ve yapacağı eylemlerin nerede, kimler bakımından ve hangi ölçülerle geçerli olacağının belirlenmesi anlaşılmaktadır, bkz. PAZARCI, Hüseyin: Uluslararası Hukuk Dersleri, B. 10, Ankara 2004, s. 28. 163 Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu, RG. 02, 03, 04/07/1927, S. 622- 623- 624.
68
Gemilerin ilâmsız icrasında ise yetkili icra dairesi İİK m. 50 gereğince
belirlenmektedir. Buna göre:
“Para veya teminat borcu için takip hususunda Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu’nun yetkiye dair hükümleri kıyas yolu ile tatbik olunur.
Şu kadar ki, takibe esas olan akdin yapıldığı icra dairesi de takibe
salahiyetlidir”.
İİK m. 50’ye göre gemilerin ilâmsız icrasında yetki hususunda
HUMK’daki genel yetki kuralları kıyasen uygulanacaktır. Buna göre aşağıdaki
hallerde yetkili icra dairesi vardır.
2. Genel Yetkili İcra Dairesi
İİK m. 50’nin HUMK’a yaptığı atıf nedeniyle genel yetkili mahkeme ve
dolayısıyla genel yetkili icra dairesi HUMK m. 9 gereğince davalının
ikametgâhına göre tespit edilecektir.
TTK m. 950 gereğince “Donatan aleyhine, bu sıfatla, her hangi bir
alacaktan dolayı, şahsan veya yalnız gemi ve navlun ile mesul olduğuna
bakılmaksızın, geminin bağlama limanı mahkemesinde de dava açılabilir”164.
İkametgâhın neresi olduğu MK’nın 19, 20, 21, 22. maddelerine göre
belirlenir. MK m. 19, f. 1 gereğince kişinin ikametgâhı sürekli kalma niyetiyle
oturduğu yerdir. Tüzel kişilerde ise tüzel kişinin merkezinin bulunduğu yer
genel yetkili mahkeme olmaktadır165. Davalıların birden fazla olması halinde
ise bunlardan birinin ikametgâh mahkemesinde takipte bulunmak yeterli
olacaktır. Davalılardan birinin Türkiye’de ikametgâhı bulunması halinde de,
164 CAN, s. 204; KENDER/ ÇETİNGİL, Takip Hukuku, s. 220- 221. 165 RUHİ, Ahmet Cemal: Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun, İstanbul 2003, s. 231.
69
diğer davalılar bakımından Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisi doğmuş
olacaktır.
3. Türkiye’de İkametgâhı Olmayanlara Karşı Açılacak Davalar
HUMK m. 16 milletlerarası yetki açısından ayrı bir öneme sahiptir.
Buna göre “ Türkiye dâhilinde malum ikametgâhı olmayanlar aleyhindeki mal
davaları Türkiye'de sakin oldukları mahal mahkemesinde ve Türkiye'de malum
meskeni yoksa emvalinin veya münazaalı şeyin veya teminatı varsa o
teminatın bulunduğu mahal mahkemesinde bakılır”.
Bu düzenleme ile davalının Türkiye’de mal varlığı var ise alacaklı,
malın bulunduğu yer mahkemesinde de dava açabilecektir. Bu durumda
geminin Türkiye’de bulunması bu yönden icra dairesini yetkili kılacaktır.
4. Sözleşmenin Bulunması Halinde Yetki
HUMK m. 10’a göre dava akdin icra olunacağı yer mahkemesinde de
açılabilir. Burada akdin ifa yerinin tespitinde BK m. 73’den yararlanılacaktır.
Buna göre borcun ifa yeri için öncelikle tarafların sarih veya zımni iradelerine
başvurulacaktır. Tarafların ifa yerini kararlaştırmamış olmaları durumunda 73.
maddenin buna ilişkin hükümleri uygulanacaktır. HUMK m. 10 gereğince
sözleşmeden doğan ihtilâflara davalı veya vekilinin dava zamanında orada
bulunması şartıyla, sözleşmenin yapıldığı yer mahkemesinde de bakılabilir.
Dolayısıyla bu şartların varlığı halinde sözleşmenin yapıldığı yer mahkemesi
icra dairesi de milletlerarası yetkiye sahip olacaktır166.
166 ÇELİKEL, s. 325, 326; NOMER/ ŞANLI, s. 404, 405; KURU, Baki/ ARSLAN, Ramazan/ YILMAZ, Ejder: İcra ve İflâs Hukuku, B. 9, Ankara 1996, s. 119, 120; AKINCI, Ziya: Tarafların Yetkili Hukuku Belirlememeleri Durumunda Sözleşmelere Uygulanacak Hukuk, DEHFY, Ankara 1992.
70
5. Haksız Fiillerde Yetki
HUMK m. 21’e göre “Haksız bir fiilden mütevellit dava o fiilin vuku
bulduğu mahal mahkemesinde ikame olunabilir”. Burada haksız fiilin meydana
geldiği yer kavramı ile hem fiilin işlendiği yer hem de zararın meydana geldiği
yer kavramları ifade edilmek istenmiştir. Bu iki yer de Türk hukukunda
milletlerarası yetkiyi ve yetkili icra dairesini gösterir. Buna karşılık fiil ve zarar
yabancı ülkede veya ülkelerde meydana gelmişse Türk mahkemelerinin icra
dairesinin yetkisi doğmayacaktır.
6. Yetki Sözleşmesi
Bir borç ilişkisinin taraflarının aralarında çıkabilecek uyuşmazlıklar için
yetkili mahkemeyi belirlemeleri mümkündür. Tarafların yetkili mahkemeyi
belirleyen yetki sözleşmesi için şu ihtimaller söz konusu olabilir:
a. Yetki Sözleşmesi ile Türk Mahkemelerinin Yetkisinin Kabulü
Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisinin bulunmadığı hallerde
taraflar düzenledikleri bir yetki sözleşmesi veya şartı ile belirli bir Türk
mahkemesinin yetkili olabileceğini kararlaştırabilirler. Böyle bir anlaşma
genelde mal ve alacak davaları için söz konusu olmaktadır. Bu anlaşmanın
şekli ve diğer geçerlilik şartları Türk hukukuna yani lex fori’ye tâbi olacaktır.
HUMK m. 22’ye göre “Mahkemenin salahiyeti intizamı amme esasına binaen
tayin edilmemiş olan hallerde iki taraf bir veya müteaddit muayyen hususa
müteallik ihtilâflarının salahiyettar olmayan mahal mahkemesinde görülmesini
tahriren mukavele edebilirler. Bu halde işbu mahal mahkemesi o davaya
bakmaktan imtina edemez”. Burada geçerli bir yetki sözleşmesinden
bahsedebilmek için yetkili kılınan Türk mahkemesinin belirli olması, yetki
71
sözleşmesinin yazılı olması ve sözleşmenin belirli ihtilâflara ilişkin olması
gerekir167.
b. Yetki Sözleşmesi ile Yabancı Mahkemelerin Yetkisinin Kabulü
MÖHUK m. 31 gereğince “Yer itibariyle yetkinin kamu düzeni veya
münhasır yetki esasına göre tayin edilmediği hallerde, taraflar aralarındaki
yabancılık unsuru taşıyan ve borç ilişkilerinden doğan uyuşmazlığın yabancı
bir devlet mahkemesinde görülmesi konusunda anlaşabilirler. Yabancı
mahkemenin kendisini yetkisiz sayması halinde dava yetkili Türk
mahkemesinde görülür”.
Türk mahkemelerinin ülke içi münhasır yetki ve milletlerarası
yetkisinin kamu düzenine veya münhasır yetki esasına dayanılarak tayin
edildiği hallerde artık, yetki sözleşmesi yoluyla diğer bir ülkenin mahkemesine
yetki tanınamaz. Böyle bir anlaşma MÖHUK m. 31 gereği Türk hukukuna göre
geçerli olmayacaktır. Bu konuda Yargıtay’ın 1998 yılında vermiş olduğu bir
karara göre, yabancı mahkemelere yetki tanıyan bir yetki sözleşmelerine icra
dairelerini de kapsayan bir anlam verilemez. Kaldı ki zaten borçların zorla
yerine getirilmesini sağlayan ve bu bakımdan mahkemelerin yargısal
faaliyetinden farklı görev yapan Türk icra teşkilatına ait yetkinin tarafların
anlaşmasıyla bertaraf edilmesi mümkün değildir168.
167 NOMER/ŞANLI, s. 416; ÇELİKEL, s. 347, 348. 168 YHGK, 06.05.1998, E. 12/287, K. 325, Türk mahkemesinde alınan ihtiyati haciz kararının cebrî icra yoluyla uygulanmasına dair bir yetki, devletin kendi ülkesi üzerinde hakimiyet tasarruflarında bulunabilme iktidarının bir görünümü olduğundan, münhasır yetkilerdendir, NOMER/ ŞANLI’dan naklen, dn. 203, a, s. 419; ÇELİKEL, s. 347, 348.
72
VI. TAKİBİN TARAFLARI VE TEMSİL
Deniz alacaklarının takibinde de taraf, alacaklı olduğu iddiasıyla
takipte bulunan kimse ile onun takip talebinde bulunduğu borçlu olarak
gösterdiği gerçek veya tüzel kişilerdir. Bunların taraf ehliyetine sahip olmaları
lazımdır. Medeni haklardan istifade ehliyeti bulunan her gerçek ve tüzel kişi
icra takibinde taraf olma ehliyetine de sahiptir.
TTK m. 46, f. 2’ye göre donatma iştiraki tüzel kişiliğe sahip olmamakla
beraber bir ticaret unvanına sahiptir169. Ayrıca donatma iştiraki tacirler
hakkındaki hükümlere ve iflâsa tâbidir. TTK m. 956, f. 1’e göre gemi müdürü
müşterek donatanların isimlerini belirtmeksizin donatma iştiraki adına hukuki
muamelelerde bulunabilir ve onu mahkemede de temsil eder (TTK m. 955, f.
2). Buna göre donatma iştiraki ticaret unvanı altında davalı veya davacı
olabileceği gibi, icra takibinde tarafta olabilecektir.
TTK 1242, f. 2, b. 2’ye göre “Dava veya takip donatana karşı
olabileceği gibi, gemi bağlama limanında bulunsa bile, kaptana karşı da
olabilir. Kaptan aleyhine verilen hüküm veya kesinleşen takip donatana
sâridir170”. Burada kaptan sadece bir kanunî temsil fonksiyonu ifa etmektedir,
gerçekte ise takipte taraf yine donatandır. Bu nedenle takip sonunda alacak
kaptanın malvarlığından değil, rehinli deniz servetinden ve donatanın şahsi
malvarlığından tahsil edilecektir. Bu durum ise deniz ticaretinde kaptanın ne
denli önemli olduğunu ortaya koymaktadır.
TTK m. 1176, f. 2 ve m. 1232, f. 2’ye göre kurtarma, yardım ve deniz
ödüncünde yük alacaklısı, teslimden önce rehnin paraya çevrilmesi yoluyla
ancak kaptan aleyhine takipte bulunabilir. Gemi alacaklısının borçlusu
169 Donatma iştirakinin tacir sıfatı hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. CAN, Mertol: Donatma İştirakinde Tacir Sıfatının Aidiyeti İle Müşterek Donatanlar Hakkında da İflâs Kararının Verilip Verilemeyeceği Meselesi, Ünal Tekinalp’e Armağan, c. I, İstanbul 2003, s. 907-930. Donatma iştirakinin tacir sıfatı ve karşı görüş için bkz. CAN, s. 207. 170 KENDER/ ÇETİNGİL, s. 187; KENDER/ ÇETİNGİL, Takip Hukuku, s. 221- 222.
73
donatandan başka bir şahıs ise bu takdirde icra takibi kaptan aleyhine
yapılamaz; borçlu olmayan bu şahıs aleyhine yapılır.
VII. HACZİ MÜMKÜN OLMAYAN GEMİLER
Türkiye’de yapılan icra takipleri bakımından bazı gemiler hakkında
takip yapılmasının mümkün olmadığı kabul edilmiştir.
A. Yola Hazır Gemi
TTK m. 892’ye göre “Yola çıkmaya hazır bir gemi cebrî icra yolu ile
satılamayacağı gibi ihtiyaten haciz de edilemez. Şu kadar ki; cebrî satış veya
haczi icap ettiren borç zaten bu yolculuk dolayısıyla yapılmışsa, bu hükümler
tatbik olunmaz. Bu madde hükmü 867. maddede yazılı gemiler hakkında da
tatbik olunur”.
Yola hazır geminin haczedilemeyeceği kuralı çok eski bir geçmişe
sahip olup, örf ve adet hukukundan kaynaklanmaktadır171. Bazı hukuk
sistemlerinde söz konusu muafiyet hükmüne hiç yer verilmemiş172; bazılarında
ise önceden kabul edilmekte iken sonradan kaldırılmıştır. Yeni
düzenlemelerde de muafiyet hükmüne yer verildiği pek sık görülmemektedir.
Nitekim Gemilerin İhtiyatî Haczine İlişkin 1952 Brüksel Sözleşmesi de yola
hazır geminin haciz muafiyeti esasını benimsememiş; hatta 3. maddesinin 1.
fıkrasında yola hazır gemilerin dahi haczedilebileceklerini açıkça belirtmiştir173.
171 ÇETİNGİL, İhtiyatî Haciz, s. 66; KENDER/ ÇETİNGİL, s. 195; KENDER/ ÇETİNGİL, Takip Hukuku, s. 230- 233; GÖKNİL, Mazhar Nedim: Deniz Ticareti Hukuku, B. 3, İstanbul 1946, s. 355. 172 İngiliz, Amerikan, Hollanda hukuk sistemlerinde durum böyledir. Bkz. ÇETİNGİL, İhtiyatî Haciz, s. 82; ÇAĞA, Tahir: Deniz Ticaret Hukuku, c. II, İstanbul 1982, s. 113; GÖKNİL, s. 353. 173 BARLAS, Nuray: Yola Hazır Gemilerin İhtiyatî Hacze Tâbi Tutulmazlığı İlkesi, İBD, İstanbul 1987, s. 329.
74
Bu yasak aynı zamanda 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü
Hakkında Kanun veya diğer bir özel kanun gereğince yapılan cebrî icra
takiplerinde de geçerlidir. Yasak, kararın infazı sırasında, icra memuru veya
yetkili şahıs tarafından resen dikkate alınmalıdır. Yasak hükmüne aykırı bir
infaz halinde tetkik mercii veya 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü
Hakkında Kanun yahut diğer özel kanunlarca yetkili olan makamlara şikayette
bulunulabilir174.
Bir görüşe göre175 TTK m. 892’de geminin işletilmesi ile elde edilecek
iktisadi değerlerin korunması göz önünde bulundurulduğundan yasağın
sadece ticaret gemileri hakkında geçerli olması gerekir. Zira donatan ve
yolculukla ilgili kişilerin söz konusu olmadığı hallerde, geminin haciz
muafiyetinden istifade ettirilebilmesi için bir neden kalmamaktadır.
Bir diğer görüşe göre, bu hüküm gayri ticari gemiler için de
uygulanmalıdır. “Yasak hükmünden sicile kayıtlı olan ve olmayan Türk
gemileri faydalanırlar”. TTK m. 822, f. 1, b. 1’deki atfın kapsamına m. 892’de
dâhil bulunduğundan yasak hükmü aslında ticari olmayan gemiler hakkında da
geçerlidir176.
Yabancı gemilerin durumuna baktığımızda m. 892 TTK’nın 4.
kitabının 1. faslının 4. kısmında yer aldığı ve aynı kısımda bulunan 866.
madde gereğince “Kanunda aksine hüküm olmadıkça bu kısım hükümleri (4.
kısım, mülkiyet ve diğer ayni haklar) yalnız bir Türk gemi siciline kayıtlı
bulunan gemiler hakkında tatbik olunur. Bir Türk gemi siciline kayıtlı bulunan
gemi üzerindeki mülkiyetin iktisap ve ziyaı Türk kanunlarına tabidir”, hükmü
gereği ve m. 892, f. 2’de atıfta bulunulan 867. maddedeki “bir Türk gemi
siciline kayıtlı olmayan gemiler” hükmüyle Türk gemileri kastedilmektedir. Bu
haliyle yabancı gemiler, bir Türk gemi siciline kayıtlı olmadıkları sürece 892. 174 ÇAĞA, İcra, s. 125. 175 ÇETİNGİL, İhtiyatî Haciz, s. 69. 176 ÇAĞA, İcra, s. 125.
75
madde kapsamı dışında kalmaktadırlar177. Eski ticaret kanunumuzda ve halen
Alman Hukuku’nda yabancı gemiler bu yasaktan istifade etmekteydiler178.
TTK hükümleri gereği yabancı gemiler yola hazır olsa dahi
haczedilebilecektir. Bu durum da en çok gözetilen ulus kaydı ve eşitlik ilkesi
kavramlarına da değinmek gerekecektir. Bilindiği üzere en çok gözetilen ulus
kaydı milletlerarası andlaşmaların düzenlenmesinde karşımıza çıkabilen ve
andlaşma yapan tarafların karşılıklı ilişkilerinde, tarafların diğer devletlerle olan
ilişkileri açısından eşitliği sağlamayı amaç edinen bir kayıttır. En çok gözetilen
ulus kaydının doktrinde pek çok tanımına rastlamak mümkündür179. Bir görüşe
göre en çok gözetilen ulus kaydı (most-favoured-nation clause), “âkit
devletlerden her birine, diğer devletlere, diğer ticaret anlaşmaları ile verilmiş
veya bundan sonra verilecek menfaatlerden faydalanmayı temin eder. Bu
sayede bir millet yabancı ticaret pazarlarında bir memleketin tüccarına verdiği
en müsait şartlardan daima istifade etmek ve diğer memleketlere karşı oranda
eşit şartlar altında savaşmak imkanını temin eder”180.
Bununla beraber en çok gözetilen ulus kaydı ile genel hukuk ilkesi
niteliğinde olan ayrım yapmama ilkesinin birbirine karıştırılmaması
gerekmektedir. Ayırım yapmama ilkesi, bütün devletler veya vatandaşları
arasında eşit davranılmasını öngören ve her türlü ayırımı yasaklayan bir
ilkedir181. Her iki ilkenin de amacı taraflar arasında ayırım yapılmasına yer
vermeyecek şekilde eşitliği sağlamaktır. Ayrım yapmama ilkesi herkes
tarafından ileri sürülebildiği halde; en çok gözetilen ulus kaydı sadece
177 Bkz. YİİD. 09.02.1973 tarih, 1121 esas ve 1071 sayılı kararı. 178 KENDER/ ÇETİNGİL, Takip Hukuku, s. 231- 232; Çağa, İcra, s. 126; ÇETİNGİL, İhtiyatî Haciz, s. 71- 72; BARLAS, Nuray: Yola Hazır Gemilerin İhtiyatî Hacze Tâbi Tutulmazlığı İlkesi, İBD, İstanbul 1987, s. 332- 333; ATAMER, İhtiyatî Haciz, s. 293; KAYIHAN, Şaban: Yola hazır geminin icradaki durumu, BATİDER, c. XIX, S. 3, Haziran 1998, s. 158; KALPSÜZ, Gemi Rehni, s. 159. 179 Bkz. PAZARCI, s. 176; MERAY, Seha: Devletler Hukukuna Giriş, c. 2, Ankara 1962, s. 104; ÇELİK, s. 220; tanım, http://tr.wikipedia.org/wiki/En_%C3%A7ok_g%C3%B6zetilen_ulus_kayd%C4%B1. 180 BİLSEL, Cemil: Devletler Arasında Andlaşmalar, İstanbul 1979, s. 356. 181 PAZARCI, s. 190; Ayırım gözetmeme ilkesinin kapsamı konusunda iki görüş mevcuttur: yabancıya vatandaşla eşit davranılmasını öngören eşit işlem ilkesi ve uluslar arası asgari standartlar ilkesi. Ayrıntılı bilgi için bkz. PAZARCI, s. 190, 247, 248, 187- 190; TİRYAKİOĞLU, Bilgin, Doğrudan Yabancı Yatırımların Uluslararası Hukukta Korunması, Ankara 2003, s. 70 ve devamı.
76
sözleşmenin taraflarınca ileri sürülebilmektedir. Ayrım yapmama ilkesi genel
eşitliği sağlamaya yönelik olduğu halde en çok gözetilen ulus kaydı özellikle
ekonomik alanlarda bazı kolaylık ve ayrıcalık elde etmek üzere
kullanılmaktadır182.
En çok gözetilen ulus kaydı ile sağlıklı rekabetin sağlanması, ticaretin
gelimesi ve eşitliğin sağlanması amaçlanmaktadır. Devletler de aralarındaki
sözleşmelere eşit işlem şartı koymakla, özellikle ticari ilişkiler konusunda,
yabancı devletlere farklı muamele yapılmasını önlemeyi ve devletler arasında
eşitliği sağlamayı amaçlamaktadırlar. Türkiye’de yapmış olduğu pek çok
sözleşmede bu ilkeyi hayata geçirmiştir183.
1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi m. 126’da en çok
gözetilen ulus kaydı ile ilgili bir düzenleme vardır. Buna göre, “Denize kıyısı
olmayan Devletlerin özel durumu sebebiyle haklar ve kolaylıklar tesis eden iş
bu sözleşme hükümleri ve keza denize veya denizden çıkış hakkının
kullanılmasına ilişkin özel andlaşmalar, en çok kayrılan millet kaydının
uygulanmasından istisna edilmiştir”. Bu sözleşmede en çok gözetilen ulus
kaydının, özel olarak andlaşmanın hükümlerine ve denize veya denizden çıkış
hakkının kullanılmasına ilişkin özel andlaşmalara uygulanmayacağı
düzenlenmiştir. Yine 1982 sözleşmesinin 131. maddesinde eşit işlem şartı ile
ilgili bir düzenleme getirilmiştir. Buna göre, “Sahili bulunmayan bir devletin
bayrağını taşıyan gemiler, deniz limanlarında, diğer yabancı gemilere
uygulanan işlemlere eşit bir işlemden yararlanacaklardır”.
182 PAZARCI, s. 190; UZUN, Elif: Milletlerarası Hukuk Açısından En Çok Gözetilen Ulus Kaydı, YLT, Eskişehir 2002, s. 6; UZUN, Elif: Milletlerarası Hukuk Açısından En Çok Gözetilen Ulus Kaydı, Milletlerarası Hukuk ve Milletlerarası Özel Hukuk Bülteni, Yıl, 24, S. 1- 2, 2004, s. 741- 766. 183 Örneğin bkz. Türkiye-İsrail Serbest Ticaret Anlaşması, (Yürürlüğe Giriş: 1 Mayıs 1997), m. 21, f.
2-b, http://www.dpt.gov.tr/abigm/abib/ttoca/israil_STA.htm, T.C. Hükümeti ile Tunus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında 17 Nisan 1958 Tarihinde İmzalanan En Ziyade Müsaadeye Mazhar Millet Kaidesine Müteallik Protokol K.T. 06.06.1959, R.G. 06.06.1958.
77
Türk mevzuatına göre, bir Türk gemi siciline kayıtlı olmayan yola
hazır gemiler haczedilebilecektir. Ancak Türkiye taraf olduğu bir sözleşme ile
yabancı bir devletin, Türk karasularında bulunanan yola hazır gemilerini
haczetmeyeceğini taahhüt ederse; sözleşmede en çok gözetilen ulus kaydı
veya eşit işlem ilkelerinin bulunması halinde, diğer devlet gemilerini de bu
haktan yararlandırmak durumunda kalabilecektir. Türkiye’nin Türk gemi
siciline kayıtlı olmayan yabancı bir gemiyi haczetmesi, yola hazır Türk
gemilerinin de yabancı ülke limanlarında haczedilebilmeleri sonucunu
doğurabilecektir. Yola hazır gemilerin haczedilemeyeceği kuralının Türk gemi
siciline kayıtlı olmayan gemiler hakkında uygulanmamasının da mantıklı bir
sebebi bulunmamaktadır. Dolayısıyla TTK mevzuatımıza yola hazır yabancı
gemilerin de haczedilemeyeceğini belirten bir düzenlemenin getirilmesi
yerinde olacaktır.
Geminin ne zaman yola hazır sayılacağı meselesi tartışmalıdır.
Ticaret Kanunumuzda bu hususta açık bir hüküm yoktur184. Almanya’da
olduğu gibi bizde de donatan veya kaptanın iradesiyle yolculuk yapacak olan
gemi, sefere çıkmasına fiili veya hukuki bir engel bulunmadığı takdirde yola
hazır kabul edilmelidir. Yani gemi adamları yeterlilik ve sayı bakımından tam
olmalı, gemide gerekli teçhizat bulunmalı, yükleme faaliyeti son bulmuş, yola
çıkmadan önce yerine getirilmesi gerekli bütün formaliteler tamamlanmış, yola
izin kâğıdı dışında bütün belgelerin temin edilmiş ve izin kâğıdı için de liman
makamlarına müracaatta bulunulmuş, borda evrakı, kaptan ve gemiye
alınması mecburi veya öngörülmüş olan kılavuz gemide bulunmalıdır185. Evrak
tamam olmakla beraber gemi fiilen harekete hazır değilse yola hazır sayılmaz.
Gemi yola hazır hale geldikten sonra çıkan sis, fena hava, başka gemilerin
çarpışması sebebiyle yolun kapanması gibi engeller yüzünden geminin sefere
184 BELGESAY, Mustafa REŞİT: İcra ve İflâs Kanunu Şerhi, B. 2, İstanbul 1948, s. 215; ÇETİNGİL, İhtiyatî Haciz, s. 73; GÖKNİL, s. 354; BERKİN, s. 242. 185 ÇETİNGİL, İhtiyatî Haciz, s. 73-74; ÇAĞA, İcra, s. 126-127; BELGESAY, Şerh, s. 216; BERKİN, s. 104; GÖKNİL, s. 354; ANSAY, Usul, s. 94; KENDER/ÇETİNGİL, s. 196.
78
çıkamaması yola hazır sayılma durumunu etkilemez ve haciz yasağını ortadan
kaldırmaz186.
Ancak bütün bunlar gerçekleştiği yani gemi fiilen ve hukuken yola
hazır duruma geldiği, gümrük ve liman idaresi, deniz polisi ile ilgili formaliteleri
tamamladığı durumlarda, zaten hareket etmiş olacağından TTK m. 892 ile
sağlanmak istenen sonuç büyük ölçüde sınırlanmış olacaktır. Oysa amaç bu
işlemler tamamlanmadan geminin haciz muafiyetinden istifade ettirilmesi
olmalıdır. Fakat böyle bir durumda da hangi safhanın ölçü olarak kabul
edileceği sorunu ortaya çıkar. Şayet ölçü geniş tutulursa gemiler üzerindeki
ihtiyatî haciz ve cebrî icra hemen hemen imkânsız hale gelecektir. Dolayısıyla
bu haciz imkânını bertaraf ettirmeksizin belli bir esneklik kazandırarak fiilen
yola hazır olan geminin hukuken de hazır olması halini, takdire yer vermeyen
sabit esaslara bağlamakta yarar vardır. Şöyle ki, gemiye ait izin kâğıdı
dışında, bütün belgeler temin edilmiş ve izin kâğıdı için de liman makamlarına
müracaatta bulunulmuş olduğu takdirde, geminin hukuken yola hazır hale
geldiği kabul edilmelidir. Böylece gemi, hareketinden kısa bir müddet evvel,
haciz yasağından faydalanabilecektir ki, bu da kanunun amacına uygun
düşmektedir187.
Bir gemiye ihtiyatî haciz kararının uygulanıp uygulanmayacağını icra
memuru tespit edecektir. Çünkü mahkemeden alınan ihtiyatî haciz kararı
süresinde gemi yola hazır durumda olabilir ya da olmayabilir. İcra memuru
geminin sefere elverişli olup olmadığını uygulamada liman makamlarına
sorarak anlayacaktır188.
Şimdiye kadar incelediğimiz bu haciz yasağı hükmüne maddenin 2.
fıkrası ile bir istisna getirilmiştir. O yolculuğun hazırlanması veya icrası için
yapılan borçlardan dolayı gemi yola hazır hale gelmiş veya yola çıkmış olsa
186 ÇETİNGİL, İhtiyatî Haciz, s. 76; ÇAĞA, İcra, s. 127. 187 ÇETİNGİL, İhtiyatî Haciz, s. 74; BELGESAY, Şerh, s. 216. 188 ANSAY, Usul, s. 94; bu konuda ayrıca bkz. CAN, s. 29- 37; ÇETİNGİL, İhtiyatî Haciz, s. 78.
79
da haciz edilebilir. Bu tarz teslimat veya hizmetler çok kere geminin
hareketinden hemen önce yapılır. Bu itibarla alacaklılar gemi yola hazır
duruma gelinceye kadar alacaklarını adli yollarla takip imkânına sahip
değildirler. Kanun bunlar için bir istisna kabul etmeseydi bu gibi alacaklılar
donatanı borcunu ödemeye zorlayan bir vasıtadan yoksun olacaklar, ayrıca
yolculuğun risklerine de katlanmak zorunda kalacaklardı189.
TTK m. 892’de düzenlenen haciz yasağının uygulama alanı, yabancı
gemiler hakkında geçerli olmadığı bir tarafa bırakılsa da, hayli daralmış
bulunmaktadır. Yasak hükmü uluslararası alanda da yaygınlığını gittikçe
kaydetmektedir.
B. Zararsız Geçiş Halinde Bulunan Yabancı Gemiler
Devletler Hukukunda öteden beri cari olan bir örf ve adet kaidesi
yabancı gemilere devletlerin karasularında zararsız geçiş hakkı (Right Of
Innocent Passage) tanımaktadır190. Bu teamül, denizde ulaştırmadan istifade
edilmesi ve milletlerarası ticaret hayatının gelişimi için kendini gerekli kılmıştır.
Gene ancak bu suretle açık denizlerin serbestliği ilkesi de, tam bir anlam
kazanacaktır. Zira zararsız geçiş hakkı olmaksızın bu prensip, değerinden
büyük ölçüde kaybederdi191. Devletler böylece, denizlerde dolaşımın serbest
ve kesintisiz olmasındaki menfaatleri uğruna, karasuları üzerindeki hâkimiyet
haklarının sınırlanmasını kabul etmişlerdir. Geçiş, karasuları içinde bu suları,
189 ÇAĞA, İcra, s. 128; ANSAY, Usul, s. 94; ÇETİNGİL, İhtiyatî Haciz, s. 80; KENDER/ ÇETİNGİL, s. 196- 197; KENDER/ ÇETİNGİL, Takip Hukuku, s. 233- 235; KURAN, Selami: Uluslararası Deniz Hukuku, İstanbul 2006, s. 82; KURAN, s. 82- 86. 190 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. ÇELİK, Edip: Milletlerarası Hukuk, c. II, B. 2, İstanbul, 1971, s. 106; MERAY, Seha: Devletler Hukukuna Giriş, c. I, B. 3, Ankara 1968, s. 414; TATAR, Bülent: Deniz Alanlarında Ticaret Gemilerinin Hukuki Rejimleri, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2002, s. 90-107; VANK, M. Deniz: Uluslararası Denizlerin Hukuki Statüsü, Geçiş Rejimleri ve Türk Boğazları, ABD, Ankara 1998/1, yıl, 54, s. 84-115; BEKTAŞOĞLU, Dilek: Türk Boğazlarından Geçen Ticari Gemilerin İhtiyatî Haciz Muafiyeti Var Mıdır?, DHD, yıl. 5, S. 1-4, İstanbul 2000, s. 199-214; O’CONNEL, D. P.: The International Law Of The Sea, Oxford, UK. 1989, Volume 1, p. 18 and Volume 2, p. 866- 875; EKŞİ, Nuray: Çanakkale Boğazı ve Marmara Denizi’nden Geçen Yabancı Gemilerin Haczi, B. 1, İstanbul Haziran 2006; ÖZMAN, Deniz Hukuku, s. 310- 331. Ayrıca bkz. Denizde Zabt Ve Müsadere Kanunu, RG. 18/7/1940 , S. 4564. 191 ÇETİNGİL, İhtiyatî Haciz, s. 83; KENDER/ ÇETİNGİL, s. 197.
80
iç sulara girmeksizin kat etmek veya iç sulara girildiğinde bu sulardan açık
denize çıkmak amacı ile seyretmektir192. Devletler yabancı geminin
karasularından geçmesine müsaade etmek zorundadırlar. Geçiş süratli ve
çabuk olmalıdır. Ancak bu geçişin devlete zarar verici bir niteliği olmamalıdır.
Aksi takdirde, yabancı gemi söz konusu muafiyetten faydalanamaz. Geçiş,
kıyı devletinin barışına, düzenine veya güvenliğine zarar vermedikçe
zararsızdır. Geçişte, yalnız 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku
Sözleşmesi’nin193 hükümlerine değil, uluslararası hukukun diğer kurallarına da
uyum şarttır194. Ancak bu sınırlamaya kıyı devletinin yargı yetkisinin de dâhil
olup olmadığı hususunda doktrinde ve devletler arasında görüş farklılıkları
bulunmaktadır. 1958 Cenevre Karasuları ve Bitişik Bölge Sözleşmesi de195
meseleyi düzenleyerek açıklığa kavuşturmaya çalışmıştır.
1958 Cenevre Karasuları ve Bitişik Bölge Sözleşmesi ve 1982
Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmelerinin zararsız geçiş hakkı ile ilgili
hükümleri196 günümüzde artık devletler hukuku örf ve adet kuralları haline
gelmiş oldukları için, bu sözleşmelerin akidi olmayan devletler bakımından da
bağlayıcıdırlar197.
1982 Sözleşmesinin 311. maddesine göre bu sözleşme taraf
devletler arasında 1958 Cenevre Sözleşmesinin yerine geçecektir (m. 311).
1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi, 1958 Cenevre
Sözleşmesi ile düzenlenen konuları baz alarak bunları çağın ihtiyaçlarına
uydurmak ve deniz hukukunun diğer sorunlarını çözmek üzere hazırlanmış
192 ÖZMAN, Sözleşme, s. 8- 9. 193 ÖZMAN, Sözleşme, s. 20. 194 TEKİL, s. 472; KENDER/ ÇETİNGİL, s. 197. 195 http://www.saemk.org/belge_ayrinti.asp?bid=42&dil=tr, saat 13. 00, tarih 19.07.2006; 28 Nisan 1958 tarihinde Cenevre'de imzalandı, 10 Haziran 1964'de yürürlüğe girdi. Türkiye, bu sözleşmeye taraf değildir. 4 Ana Sözleşmeden oluşan 1958 Cenevre Sözleşmeleri, yerini 10 Aralık 1982'de imzalanan BM Deniz Hukuku Sözleşmesine bırakmıştır. Bkz. Aslan Gündüz, Milletlerarası Hukuk - Temel Belgeler Örnek Kararlar, İstanbul 2000. 1961958 Cenevre Sözleşmesi m. 14, 20, 23; 1982 Birleşmiş Milletler Sözleşmesi m. 17, 18, 19, 21, 28, 45, 52 ve diğer maddeleri. 197 KENDER/ ÇETİNGİL, Takip Hukuku, s. 233; ÇETİNGİL, A. Ergon: Mukayeseli Hukuk Açısından Gemilerin İhtiyatî Haczi, İstanbul 1972, s. 89.
81
ve pek çok devlet tarafından imzalanmıştır. 1982 sözleşmesi katılımın çok
olmasını amaçlayarak tarafların çekince koyabileceği alanları düzenlemekten
kaçınmıştır198.
1958 Cenevre Sözleşmesi’nin 14 ve 23. maddelerinde yabancı
gemilerin karasularından zararsız geçiş hakkı vurgulandıktan sonra m. 20, f.
2’de karasularından zararsız geçiş halinde bulunan yabancı gemilerin haciz
edilemeyecekleri açıkça belirtilmiştir. Sözleşme m. 14, f. 4’e göre de “geçiş
kıyı devletinin güvenliğine, düzenine veya barışa halel vermediği sürece
zararsızdır”199. Cenevre Sözleşmesi, öngördüğü bu haciz muafiyetine aynı
maddede iki grup istisna kabul etmiştir200, bunlar yolculuğun yapılması
maksadı ile borçlanma ve yolculuk sırasında bir sorumluluğun doğması
halleridir. 1982 Sözleşmesinde de benzer hükümler yer almaktadır. Anılan
sözleşmenin 17 ve devamı maddelerinde gemilerin zararsız geçiş hakkı
önceki sözleşmeden daha ayrıntılı ve günün şartları göz önüne alınarak
düzenlenmiştir. Zararsız geçiş halindeki gemilerle ilgili olarak sahildar
devletin cezai ve hukuki yargılama yetkisi 27 ve 28. maddelerde ele
alınmıştır. 1982 Sözleşmesinin 28. maddesine göre sahildar devlet,
karasularından geçen bir yabancı gemiyi, gemide bulunan bir kişi hakkında
hukuki yargı yetkisini kullanmak üzere durduramaz ve yolundan çeviremez.
Aynı hükme göre, sahildar devlet, bu gemi hakkında özel hukuk alanında
icrai veya ihtiyati tedbirleri, bu tedbirler ancak bizzat geminin sahildar devletin
sularından geçişi sırasında veya geçiş sebebiyle yüklendiği yükümlülüklere
veya tabi olduğu sorumluluklara ilişkin ise alabilir. Görüldüğü üzere her iki
198 Türkiye, her iki sözleşmeye de taraf değildir. 1982 sözleşmesine taraf olmamasının başlıca nedeni sözleşmenin 3. maddesidir. Buna göre, “Her devlet karasularının genişliğini tespit etme hakkına
sahiptir; bu genişlik işbu Sözleşmeye göre tespit edilen esas hatlardan itibaren 12 deniz milini
geçemez”. Özman’a göre, “Türkiye 1986 yılında, Sözleşmede öngörülen esaslar çerçevesinde, Karadeniz’de münhasır ekonomik bölge ilan etmiştir. Bu durumda, Sözleşme ile getirilen düzenlemelerden, Türkiye tarafından itiraz edilmeyenlerin, diğer şartlar da mevcut ise, Türkiye için birer örf ve adet kaidesi olarak kabul edilebileceğini ve uygulanabileceğini söylemek yanlış olmayacaktır.” Bkz. Özman, Deniz Hukuku, s. 54. 199 Zararsız geçiş hakkı kavramı ve bunun düzenlenmesindeki çeşitli aşamalar için bkz. TOLUNER, s. 111 ve devamı; KENDER/ ÇETİNGİL, s. 197, ÇETİNGİL, İhtiyatî Haciz, s. 84. 200 ÇETİNGİL, İhtiyatî Haciz, s. 66- 88; TOLUNER, s. 187-188.
82
sözleşme de, zararsız geçiş yapan geminin haczini aynı sebeplerle reddetmiş
ve yine yolculukla ilgili borçlar için kurala istisna getirmiştir.
Karasularında yatan veya iç sulardan201 karasularına geçen gemiler
üzerinde de kıyı devletinin yargı yetkisi vardır. Burada alacağın sebebi, doğuş
yeri ve zamanın önemi yoktur. 1958 Cenevre Sözleşmesi m. 14, f. 3 ile,
seyrüseferin mutat gereği olan yahut mücbir sebep veya tehlikenin zorunlu
kıldığı durma veya demirlemeler geçişe dâhil sayıldığından, kıyı devletinin
karasularında ancak bunlar dışında kalan bir durma veya demirleme halinde
istisnaen haciz yetkisi kabul edilmiştir202. Benzer hüküm, 1982 Sözleşmesinin
28. maddesinin son fıkrasında yer almaktadır. Buna göre, iç suları terk ettikten
sonra karasularında duran veya karasularından geçen bir yabancı gemi
hakkında sahildar devletin kendi kanunlarında öngörülen özel hukuka ilişkin
icrai ve ihtiyati tedbirler almak hakkı mevcuttur.
C. Devlet Gemileri
İİK m. 82, f. 1, b. 1 hükmü devlet mallarının haczedilemeyeceğini
söylemektedir. Buradaki devlet mallarından maksat, baskın görüşe203 göre
herhangi bir ayırım yapılmaksızın, 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye
Kanununun m. 2. maddesinde sayılan mallar devlet mallardır. Muhasebe-i
Umumiye Kanunu m. 2 gereğince devlet malı, “Devletin emvali devletçe tarh
ve cibayet olunan her türlü tekalif ve rüsum ile devlete ait nükut ve esham ve
her türlü taşınır ve taşınmaz eşya, emval ve kıyem ve bunların hasılat ve
201 Bundan maksat karasularının iç sınırı ile kara ülkesi arasında kalan deniz kesimidir. Ayrıntılı bilgi için bkz. TOLUNER, s. 67, 20.5.1982 tarih ve 2674 sayılı Karasuları Kanunumuz’daki (RG. 29.5.1982, S. 17706) iç sular teriminin anlamı farklıdır, bkz. ÇETİNGİL, İhtiyatî Haciz, s. 88 dn. 18. 202 ÇETİNİGİL 87/88; TOLUNER, s. 187; EKŞİ, Nuray: Yabancı Gemilerin İhtiyatî Haczi, B. 2, İstanbul 2004, s. 172; KENDER/ ÇETİNGİL, s. 199; ÇETİNGİL, İhtiyatî Haciz, s. 88; KURAN, s. 90. 203 Bkz. KURU, B. 4, 1978, s. 192; ÜSTÜNDAĞ, İcra, B. 8, s. 215; POSTACIOĞLU, İcra, 1975, s. 350 ve ÇETİNGİL, İhtiyatî Haciz, s. 93; KÖYMEN, Haydar OLGAÇ: Sınai, Kazai ve İlmi İçtihatlarla Türk İİK, İstanbul 1960, s. 656; KENDER/ ÇETİNGİL, s. 199; GÜNDÜZ, Aslan: Yabancı Devlet Malları Üzerinde Cebrî İcra Mümkün müdür?, MHB, c. 4-5, 1984-1985, s. 15; YILMAZ, Ejder: Devlet Malları Hak ve Rüçhanlığına Sahip Malların Haczedilememesi, Yaşar Karayalçın’a 65. Yıl Armağanı, Ankara 1988, s. 601.
83
icaratı ile bedellerinden terekküp eder”. Birçok özel kanunda belirli kamu
kuruluşlarının malları devlet malı ile bir tutulduğundan, İİK m. 81, f. 1, b. 1’deki
haciz yasağının uygulama alanı hayli geniştir204.
Devlet mallarına getirilen haciz yasağı, devletin kendisine karşı icra
işlemlerini yürütemeyeceği ve borçlarını rızasıyla ödeyeceği hususları ileri
sürülerek gerekçelendirilmeye çalışılmıştır. Fakat bu varsayımlar uygulamada
ortaya çıkan sakıncalarıyla da anlaşılmıştır ki artık geçerliliğini yitirmiştir205.
Geminin sağlayacağı teminattan alacaklıları yoksun bırakmak, kredi
müessesesinin gelişmesine de engel olacaktır. Bu durum yolculuğunda kredi
bulmak zorunda kalacak olan geminin de menfaatine aykırıdır. Bundan başka
eğer devlet her zaman borçlarını ödeyebilecek güçte ise, gemiyi hacizden
kurtarmak için gereken teminatı da yatırabilecektir206. Ayrıca bu husus serbest
rekabetin gerektirdiği şartlara da uygun düşmemektedir.
Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri tarafından denizde kazanç elde
etme maksadına tahsis edilen veya fiilen böyle bir maksat için kullanılan
gemiler de TTK m. 816, f. 2’ye göre “...kimin tarafından ve kimin nam ve
hesabına kullanılırsa kullanılsın...” ticaret gemisidirler207. TTK m. 822, f. 12’de,
hususî kanunlarda aksine hüküm bulunmadıkça, TTK hükümlerinin ticaret
gemileri hakkında da tatbik edilmesini emretmektedir. Kanun devlet ticaret
gemilerinin TTK’nın bütün hükümlerine tâbi olduğu bilgisinden hareketle m.
822, f. 2, b. 2’de devletin münhasıran bir kamu hizmetine tahsis ettiği gemilere
hangi hükümlerin uygulanacağını belirtmiştir208. Devlet ticaret gemileri
hakkında özel kanunlarda aksine hüküm bulunmadığı takdirde TTK m. 1235
ve 1236 bu gemiler hakkında uygulanacak, yani TTK m. 1235’de sözü edilen
alacaklardan dolayı devlet ticaret gemileri üzerinde rehin hakkı doğacaktır. 204 Bu özel kanunların listesi için bkz. UYAR, Şerh, s. 916 ve devamı. 205 BERLINGIERI, Georgio: Yabancı Devlete Mensup Bir Gemi Haciz Altına Alınabilir mi?, İBD, 1938, s. 121. 206 BERLINGIERI, Haciz, s. 121. 207 ÇAĞA/ KENDER, s. 51; OKAY, s. 90. 208 Aynı görüşte ÇETİNGİL, İhtiyatî Haciz, s. 95; KENDER/ ÇETİNGİL, s. 200.
84
TTK m. 1236, f. 3 devlet ve diğer kamu tüzel kişilerine ait olup denizde kazanç
elde etmek amacına tahsis edilmeyen gemiler üzerinde kanunî rehin hakkının
doğmayacağını beyan etmek suretiyle devlet ticaret gemileri üzerinde rehin
hakkı209 doğacağını bir kez daha doğrulamış bulunmaktadır. TTK bazı
hallerde devlet ve diğer kamu tüzel kişileri aleyhine rehnin paraya çevrilmesi
yoluyla takibe izin vermektedir. Böylece İİK m. 82, f. 1, b. 1 hükmüne gerekçe
olarak devletin kendisine karşı cebrî icrayı yürütemeyeceği ve borçlarını
esasen rızasıyla ödeyeceği tarzında ileri sürülen fikrin yanlışlığı da
anlaşılmaktadır210.
Yabancı devlete ait mal, o devletin mülkiyetinde, zilyetliğinde veya
kontrolünde olan maldır. Yabancı devlet malları da cebrî icra muafiyetinden
yararlanır. Ancak yabancı devletin sırf bu hususu ileri sürmesi yetmez;
mahkemeyi ihtilâfta kendisine ait hakların söz konusu olduğuna inandırması
gerekir211.
Devlet ticaret gemilerinin İİK m. 82, f. 1. b. 1’deki devlet sözünün
kapsamına yabancı devletlerin de dâhil olup olmadığı doktrinde tartışmalıdır.
Fakat mesele deniz hukuku açısından fazla bir önem taşımamaktadır212.
Meseleyi uluslararası alanda yeknesak hükümlere bağlamak amacıyla
Brüksel’de Devlet gemilerinin muafiyeti ile ilgili bazı kaidelerin birleştirilmesi
hakkında 10.04.1926 tarihli sözleşme ile bu sözleşmeye ek 24.05.1934 tarihli
protokol kabul edilmiştir213. Türkiye bu sözleşmeleri 14.02.1955 tarih ve 6469,
aynı tarih 6468 sayılı kanunlarla tasdik etmiş olup her ikisi de 04.01.1956
tarihinde yürürlüğe girmiştir.
209 Kanunî rehin hakkı için bkz. ÇETİNGİL, A. Ergon: Deniz Hukukunda Kanunî Rehin Hakkına Dayanan Takiplerle İlgili Olarak Uygulamada Ortaya Çıkan Bazı Sorunlar, DHD, 1996, S. 3-4, s. 47-49; ATAMER, İcra, s. 205-254; ayrıca kanunî rehin hakkı kavramı için bkz. OĞUZMAN/ SELİÇİ, Eşya Hukuku, B. 6, İstanbul 1992, s. 877; KÖPRÜLÜ/ KANETİ: Sınırlı Ayni Haklar, B. 2, İstanbul 1982/1983, s. 31; KALPSÜZ, Sempozyum, s. 305. 210 ÇAĞA, İcra, s. 135. 211 GÜNDÜZ, s. 20; TATAR, s. 36- 45. 212 ÇETİNGİL, İhtiyatî Haciz, s. 99. 213 BERLINGIERI, Haciz, s. 122; KENDER/ ÇETİNGİL, s. 201; GÜNDÜZ, s. 17.
85
Konvansiyon m. 6, “bir akit devlet ülkesinde, konvansiyonun getirdiği
rejim uygulanacaktır” demektedir. Bu bakımdan İİK m. 82’de yabancı devletin
yer aldığı kabul edilse bile, 1926 konvansiyonunu tasdik etmiş olduğumuz için
İİK m. 82’deki devlet malı kapsamından, yabancı devlet gemileri çıkarılmış
olmaktadır. Çünkü Konvansiyon ile Türk Karasularında bütün yabancı devlet
gemilerinin tâbi olacağı bir rejim meydana getirilmiş olmaktadır. Yalnız akit
devletler akit olmayan devlet veya devletlerin adı geçen konvansiyondan
istifade edemeyeceğine karar verebilir veya faydalanmayı mütekabiliyet
şartına bağlayabilir. Türkiye’de, bu konuya ilişkin herhangi bir karar
alınmamıştır. Buna göre, akit olsun veya olmasın bütün yabancı devlet
gemileri hakkında 1926 Brüksel Sözleşmesi ile ek Protokolü geçerli olacak
demektir214. 1926 Konvansiyonu ve ek Protokole göre devletin denizde kazanç
elde etme maksadı ile kullandığı gemiler için bu muafiyet söz konusu
olmaz215. Eğer bir devlet hakkında Konvansiyonun uygulanmasına karar
verilirse, bu takdirde devletler genel hukukundaki teamüle göre hareket
edilmesi gerekir. Yabancı devletin cebrî icraya konu olan malı kamu hizmetine
tahsis edilmiş veya egemenlik faaliyetinin yürütülmesi ile ilgili olarak
kullanılıyorsa cebrî icra mümkün değildir216.
Buna karşılık devlete ait ticaret gemileri için böyle bir teamül kabul
edilmediğinden, bu gibi gemilerin haczine gidilebilir. Uygulamada malın kamu
hizmetine tahsis edilip edilmediği değil, malın ticarette kullanılıp kullanılmadığı
kıstasına bakılmaktadır217.
Gemilerin ihtiyatî haczine ilişkin 1999 tarihli Cenevre
Konvansiyonu’nda savaş gemisi ile devlet tarafından ticari gaye güdülmeden
işletilen gemiler dışında bütün gemilerin haczedilebilecekleri kabul edilmiştir.
Konvansiyon henüz yürürlüğe girmemiştir.
214 Ayrıntılı bilgi için bkz. ÇAĞA, İcra s. 137-142, ÇETİNGİL, İhtiyatî Haciz, s. 99. 215 KENDER/ ÇETİNGİL, s. 201; ÇETİNGİL, İhtiyatî Haciz, s. 99. 216 GÜNDÜZ, s. 21; ÇETİNGİL, İhtiyatî Haciz, s. 99-100. 217 ÇETİNGİL, İhtiyatî Haciz, s. 99-100; GÜNDÜZ, s. 21.
86
VIII. GEMİLERİN HACZİ VEYA İHTİYATİ HACZİ
İhtiyatî haciz yolu kendini bir ihtiyaç olarak, özellikle deniz ticareti
hukuku alanında hissettirmektedir. Gemilerin ihtiyatî haczi218 meselesinde
haciz konusu malın hareket kabiliyetinin bulunması sakınca yaratmaktadır.
Donatanın takip işlemleri sonuçlanıncaya kadar gemiyi kaçırabilmesi
mümkündür. Bu arada yeni gemi alacaklısı hakları doğabilir ki bunlar eski olan
alacaktan önce geleceklerdir. Bu durum uygulamada alacaklının zararına
olarak kötüye kullanılmıştır. Borçlu gemiyi kolaylıkla yabancı bir ülkeye de
götürebilir ve gemisini zamanaşımı dolana kadar bir daha Türk limanlarına
sokmayabilir. Bu durumlarda takibin devamı çok güç ve hatta bazen imkânsız
olabilecektir. Günümüzde deniz ticaretiyle uğraşan firmalar, gemilerin maliyeti
nedeniyle genelde “bir gemi bir şirket” “one ship, one company” denilen bir
tarzda örgütlenmişlerdir. Bu uygulama şirketlere bazı hukuksal avantajlar da
sağlamaktadır. Fakat bu durumda deniz alacaklılarının başvurabileceği
malvarlığı genellikle sadece gemiden ibaret kalmaktadır. Donatanın kara
servetine başvurabilme imkânının olduğu hallerde dahi yeterli tatmine
ulaşılamayacaktır. Çünkü donatanın kara serveti çoklukla pek az bir mal
varlığı değerini ifade etmektedir.
Bununla beraber geminin değerler nedeniyle donatan için önemi
ortadadır. Gemisine tedbir konulan donatanın işletmesi meydana gelecek
gecikme ve iş kaybı nedeniyle büyük zararlara maruz kalabilecektir. Ayrıca bu
nedenle prestij kaybına uğrayabilecek ve çeşitli tazminat talepleriyle de
karşılaşabilecektir. Tüm bunların yanı sıra, yük sahipleri ve yolcular gibi
geminin işletilmesiyle alakalı şahıslar da bu durumdan zarar görebileceklerdir.
Bu sebeplerden ötürü gemi üzerine konacak olan ihtiyatî haciz donatanı en
218 Ayrıntılı bilgi için bkz. SENGİR, Turgut: Deniz Ticaret Hukuku’nda Gemi İhtiyatî Haczi, İBD, S. 11-12, İstanbul 1966, s. 561-563; UYAR, Haciz, s. 54; ÖZEKES, Muhammet: İcra ve İflâs Hukukunda İhtiyatî Haciz, Ankara 1999.
87
azından teminat göstermek zorunda bırakacaktır. Bu sayede alacağın tahsili
de güvenceye bağlanmış olmaktadır219.
A. İhtiyatî Tedbir ve İhtiyati Haciz
İhtiyati haciz kararlarının infazında en önemli husus seferden men
önleminin uygulanıp uygulanmayacağıdır. Bu gün Türk limanlarında, gemilerin
seferden alıkonulabilmeleri için başvurulan yöntem HUMK m. 101 ve devamı
uyarınca ihtiyatî tedbirdir. Buna karşılık öğretide, doğru yöntemin ihtiyatî haciz
olduğunu savunan yazar da vardır.
Tasarı m. 1366’da ihtiyatî haczine karar verilen bütün gemilerin,
bayrağı ve hangi sicile kayıtlı oldukları dikkate alınmaksızın, icra müdürü
tarafından seferden menedilerek koruma altına alınacağı düzenlenmektedir.
Ellerinde henüz kesin hüküm bulunmayan alacaklıların korunması
hukukumuzda, geçici hukuki koruma önlemleriyle sağlanır. Bu önlemlerin
başlıca iki türü, HUMK m. 101- 113 arasında düzenlenen ihtiyatî tedbirler ve
İİK m. 257- 268 arasında yer alan ihtiyatî hacizdir. Genellikle, para
alacaklarının korunması için ihtiyatî haciz yoluna gidilir220. İhtiyatî tedbirler ise
ferdileştirilmiş özel bir talep hakkını koruma amacındadırlar221. Burada
seçilecek takip yolu ihtiyatî ihtiyatî haciz olmalıdır. İİK m. 264, f. 5 gereğince
ihtiyatî haciz, onu izleyen adli işlemlerin sonunda icrai hacze dönüşerek222,
219DUYAR, Nuray: Yola Hazır Gemilerin İhtiyatî Hacze Tâbi Tutulmazlığı İlkesi, İBD, İstanbul 1987, s. 328. 220 ÜSTÜNDAĞ, Saim: İhtiyatî Tedbirler -Geçici Hukuki Himaye Yöntemleri- İstanbul 1981, s. 3; ÜSTÜNDAĞ, Saim: İcra Hukukunun Esasları, B. 5, İstanbul 1990, s. 503; POSTACIOĞLU, İcra Hukuku Esasları, B. 4, İstanbul 1982, s. 707; KURU, Baki: İcra ve İflâs Hukuku, c. III. B. 3, Ankara 1993; UYAR, Talih: İcra ve İflâs Kanunu Şerhi, Manisa 1974, s. 9. 221 ÜSTÜNDAĞ, İhtiyatî, s. 5; KURU, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, c. I, B. 6, İstanbul 2001, s. 4289; ÜSTÜNDAĞ, Saim: Medeni Yargılama Hukuku, B. 4, İstanbul 1989; POSTACIOĞLU, İlhan: Medeni Usul Hukuku Dersleri, B. 6, İstanbul 1975. 222 Tasarı m. 1342’ye göre alacaklı, ihtiyatî haciz kararının verildiği tarihten itibaren üç iş günü içinde kararı veren mahkemenin yargı çevresindeki veya geminin bulunduğu yerdeki icra dairesinden kararın infazını istemeye zorunludur. Aksi halde ihtiyatî haciz kararı kendiliğinden kalkar.
88
paraya çevirme işlemleri bittiğinde, alacağın tahsiline olanak tanır. Kanun
ihtiyatî tedbir için böyle bir düzenleme getirmemiştir223.
Gemilerin ihtiyatî haczinde 1999 Sözleşmesi m. 7, f. 1 uyarınca,
ihtiyatî haciz kararı vermiş olan devletin mahkemeleri, esas hakkında açılacak
dava bakımından da yetkili sayılmıştır. Bundan başka ihtiyatî haciz
sonrasında yapılacak icra takiplerinde ve açılacak davalarda genel yetki
kuralları geçerlidir. HUMK m. 12 ve 50 gereğince ihtiyatî haczi tamamlamak
için açılacak dava ve icra takibi ihtiyatî haciz kararını veren mahkeme ve
bunun yargı çevresindeki icra dairesi içinde de açılabilecektir. Tasarı da bu
konuda alacaklı yararına bir hüküm daha sevk edilmiştir. İcra takibinin
hızlandırılması amacıyla yapılan bu değişiklik gereğince mahkemenin yargı
çevresindeki icra dairesine ek olarak geminin bulunduğu yerdeki icra dairesi
de yetkili kılınmıştır224.
B. Yasal Düzenlemenin Saptanması
İİK’da mahcuz malların muhafaza tedbirleri başlığı altında m. 88- 91
arasında taşınırlar, alacaklar, 3. şahıs elinde haczedilen mallar, diğer haklar
ve taşınmazlar hakkında hacze işlerlik kazandırmak için alınacak tedbirler
düzenlenmiştir.
İİK’da 91. madde ile düzenlenen hacizli malların muhafazasına ilişkin
hükümler, taşınmazlar bakımından haczin sonuçları ve alınacak tedbirlerle 92.
madde de devam etmektedir. Bu kanunun uygulamasında Türk gemi siciline
kayıtlı gemiler225 taşınmaz sayılacaklarına göre, İİK m. 92 de sırayla, tescilli
geminin haczinin şümulü, alacakları rehinle sağlanmış alacaklıların saklı
hakları ve geminin idare ve işletmesi anlatılmaktadır.
223 Gemilerin ihitiyati haczi konusunda Tasarı’da getirilen düzenleme hakkında bkz. ATAMER, Tasarı, s. 264-333. 224 ATAMER, Tasarı, s. 300, 322; ÇETİNGİL/ KENDER/ ÜNAN/ YAZICIOĞLU, s. 275; KURU, Sevilay, s. 388. 225 Müseccel gemi kavramı için bkz. CAN, s. 28; KENDER/ ÇETİNGİL, s. 28.
89
Öyleyse sicile kayıtlı gemilerin haczinde sırasıyla şu önlemler
alınacaktır. Önce İİK m. 92, f. 3 gereğince geminin idare ve işletmesine icra
dairesince el konulacaktır. İkinci olarak İİK’nun 74 ve 75. maddeleri gereğince
borçlu donatanın gemiyle ilgili işletmesi hakkında bilgi alınacak ve geminin
sağladığı kira, navlun, sürastarya parası gibi gelirlerin, ilgililerce icra dairesine
ödenmesi istenecektir. Sonra bu durum hakkında icra dairesi tarafından
saptanabilen diğer ilgililer haberdar edilecek ve geminin muhafaza ve idaresi
hakkındaki tedbirler kararlaştırılana kadar gemi hakkında seferden men
önlemi alınacaktır. Bu arada eğer gemi yeni bir sefere hazır hale gelmişse
artık bu gemi için seferden men kararı verilemez. Böyle bir durumda, sadece
İİK m. 91, f. 1 uyarınca sicile bildirim yapılacak ve İİK m. 92, f. 1-3’te
öngörülen diğer önlemler alınacaktır. Hacizden hemen sonra, alacaklı paraya
çevirme talebinde bulunursa, icra dairesi geminin İİK m. 123 ve diğer
maddeleri hükümlerine göre satışı için hazırlıklara başlayacak, dolayısıyla da
geminin haczedildiği limandan ayrılmasına izin verilmeyecektir.
İhtiyatî haciz esnasında yukarıda sayılan önlemlerin hepsi kısa
zamanda gerçekleştirilemeyeceğine göre ilk olarak gemi seferden men
edilmeli ve durum sicile bildirilmelidir ki alacaklılar zarara uğramasın. İİK m.
261, f. 2 uyarınca ihtiyatî hacizlere de uygulanacak olan İİK m. 92’nin
öngördüğü düzenlemenin tümüyle işletilmesi ise, İİK m. 263 veya m. 266
uyarınca teminat gösterilip gösterilmemesine bağlıdır226.
Alman hukukunda seferden men önleminin alınması ihtiyatî haciz
işleminin doğal sonucu olarak kabul edilmektedir. Alman hukukunda muhafaza
altına alma işlemi esasen seferden men anlamına gelmektedir. Geminin
muhafaza altına alınmasında “icra memurları için çalışma tüzüğü” uyarınca
geminin sabit bir yerine icra dairesinin mührünü de taşıyan bir zincir takılır.
226 Geminin teminat gösterilerek sefere çıkması için bkz. ÇAĞA, Tahir: Teminat Karşılığında Gemi veya Yükün Serbest Bırakılması, BATİDER, XV, S. 3, 1990, s. 131- 136.
90
Geminin ihtiyatî haczinin, onun zincire vurulması sözleriyle tanımlanması da
bu uygulamaya neticesinde doğmuştur227.
İngiliz, Hollanda, Belçika, Fransa, ABD, Danimarka ve Çin228
hukukları başta olmak üzere, gemilerin haczini düzenleyen hemen bütün
ülkelerde ihtiyatî haciz kararının infazı, ya geminin seferden menedilmesi
sonucunu doğurmaktadır, ya da zaten bu anlamda kullanılmaktadır229.
İhtiyaten haczedilen gemilerin seferden men’i meselesi Tasarının
1353, f. 1 ve 1366. maddelerinde düzenlenmiştir. Tasarı m. 1366, f. 1
gereğince, “İhtiyatî haczine karar verilen bütün gemiler, bayrağı ve hangi sicile
kayıtlı oldukları dikkate alınmaksızın, icra müdürü tarafından seferden
menedilerek koruma altına alınır”.
227 ATAMER, İhtiyatî Haciz, s. 302. 228 İngiliz Hukuku’nda gemi haczi hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. http://www.shiparrested.com/continents/europe/information/arrest_sach.htm; Christoper, HILL: England and Wales, Arrest of Ships, Lloyd’s of London Press, 1985, s. 1-49; Hollanda için bkz. http://www.shiparrested.com/continents/europe/information/arrest_netherlands.htm; Belçika için bkz. http://www.shiparrested.com/continents/europe/information/arrest_belgium.htm; Fransa için bkz. http://www.shiparrested.com/continents/europe/information/arrest_rbm2l.html; Amerika için bkz. http://www.shiparrested.com/continents/namerica/information/arrest_texas.htm, http://www.shiparrested.com/continents/namerica/information/sullivan.htm, Christie, HEMLER: The United States, Arrest of Ships, Lloyd’s of London Press, 1985, s. 81-99; Danimarka için bkz. http://www.shiparrested.com/continents/europe/information/arrest_olesenlyager.htm; Çin için bkz. LIU, FENGMING/ SCOWCROFT, JEROME C.: Journal of Maritime Law and Commerce, Volume 19, No. 1, January, 1988, Special Rules of the Supreme People's Court of the People's Republic of China Concerning Maritime Jurisdiction and Arrest of Ships, http://www.heinonline.org/HOL/Page?collection=fijournals&handle=hein.journals/jmlc19&id=154&size=2&rot=0&type=text, saat, 13.40, 11/10/2005; Maritime Jurisdiction and Arrest of Ships Under China's Maritime Procedure Law (1999), Journal of Maritime Law & Commerce, Volume 32, No. 4, October,2001, http://www.heinonline.org/HOL/Page?collection=fijournals&handle=hein.journals/jmlc32&id=671&size=2&rot=0&type=text, saat, 13.50, 11/10/2005; Fransa için bkz. Ship Arrest in France, http://www.shiparrested.com/continents/europe/information/arrest_rbm2l.html. 229 ATAMER, İhtiyatî Haciz, s. 303. Rus, Çin ve İspanyol hukukunda gemilerin seferden meni için bkz: AKSAKAL, Serra Ünsal: IBA Uluslararası Denizcilik Hukuku Konferansı, 20-22 Haziran 2002, s. 265.
91
IX. GEMİ ALACAKLILARININ REHNİN PARAYA ÇEVRİLMESİ
YOLU İLE TAKİPTE BULUNMALARI
Rehinli deniz alacaklıları şunlardan oluşmaktadır: Gemi ve yük
alacaklıları, alacakları bir gemi ipoteği ile temin edilmiş olan alacaklılar,
alacakları bir müşterek donatanın donatma iştirakindeki iştirak payı rehin
edilmek suretiyle temin edilmiş olan alacaklar.
Sicile kayıtlı olmayan gemiler taşınır mal sayıldıklarından taşınır rehni
hükümlerine göre teslimi zorunlu rehin şeklinde rehnedilmeleri gerekmektedir.
Bu yüzden uygulamada bu rehin şekline pek rastlanmaz.
İcra yolu ile takip yapmak isteyen alacaklının önünde birkaç takip yolu
bulunmaktadır. Alacaklı menfaatine göre bunlardan birini seçebilecektir.
Bunlar kısaca para ve teminat alacakları için ilâmsız icra yolu ile takip,
kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takip, rehnin paraya çevrilmesi yolu
ile takip ve ilâmlı icra yolu ile takiptir.
Deniz ticareti faaliyetlerinden doğan borçların alacaklıları çoğunlukla
rehinli alacaklı durumundadırlar. Bu itibarla tezimizde bu takip yolu üzerinde
durulacaktır.
Rehinli deniz alacaklarının bir kısmı taşınır rehni230, bir kısmı ise
taşınmaz rehni hükümlerine tâbidirler. Bu bakımdan konuyu iki ayrı biçimde
incelemek gerekir.
230 Taşınır rehni ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz: KUNTALP, Erden: Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu, XIV, 4-5 Nisan 1997, Yargıtay’ın Nesnel Teminatla İlgili Olarak Taşınır Rehninin Kuruluşuna ve Rehin Hakkı İle Alacak Arasındaki İlişkiye İlişkin İki Kararının Hukuki Değerlendirilmesi, s. 3-28; KURU, Sevilay, s. 401.
92
A. Taşınır Rehni Hükümlerine Tâbi Rehinli Alacaklar
Bu alacaklar için rehnin paraya çevrilmesi yoluyla yapılan ilâmsız
takiplerde takip talebi, ödeme emri ve ödeme emrine itirazda İİK m. 145- 147
hükümleri geçerlidir231.
1. Takip Talebi
Rehinli alacaklılar İİK m. 145 uyarınca rehnin paraya çevrilmesi
yoluyla takipte bulunurken takip talebinde rehinli malın ne olduğunu ve rehinli
mal 3. bir şahsa ait ise232, bu şahsın adını ve rehinli mal üzerinde sonra gelen
rehin hakkı varsa bu hak sahibinin de ismini bildirmelidirler.
Burada alacaklının, rehinli mal olarak gemiyi ve bunun diğer
unsurlarını tespit etmeye yarayacak bilgileri genel olarak beyan etmesini
yeterli saymak gerekir. Ayrıca alacaklının takip sırasında tespit ederek
bildireceği diğer unsurları takip kapsamına dâhil kabul etmek lazımdır233.
Taşınmaz ipoteğinin paraya çevrilmesi yoluyla yapılan takipte rehinli mal
olarak sadece gemi ve taşınmazın bildirilmesi yeterli olup TTK m. 900- 908 ve
MK m. 862- 863 gereğince kanunen rehnin içeriğine dâhil olan bütün unsurları
saymak mecburi değildir.
Yük alacaklıları da rehin konusu yüke ilişkin surrogatları ve önce veya
sonra gelen rehin hakkı sahiplerini tespit ederek takip taleplerinde bildirmek
durumundadırlar. Yük alacaklısı hakkı sahibi yük malikini bildirmek zorunda
değildir. Takipte bulunan yük alacaklısının, rehin konusu yük, gönderilen ve
gerektiğinde taşıtanı bildirmesini yeterli saymak; surrogatları ve yük üzerinde
231 CAN, s. 122. 232 ÇAĞA, İcra, s. 113. 233 ÇAĞA, İcra, s. 114; POSTACIOĞLU, İlhan: İcra Hukukunun Esasları, İstanbul 1975, s. 520.
93
sonra gelen rehin hakkı sahiplerini bildirme yükümlülüğünü aramamak
gerekir234.
2. Ödeme Emri ve Buna İtiraz
İİK m. 146 ve TTK m. 1077, f. 3 gereğince icra dairesi, durumu rehinli
mal üzerinde, rehin hakları daha sonra gelen rehin hakkı sahiplerine bildirir ve
borçlu ile rehin maliki 3. şahsa, yük alacaklarına, gönderilene veya taşıtana
birer ödeme emri gönderir.
İİK m. 147’ye göre “Ödeme emrine itiraz hakkında m. 62’den 72’ye
kadar olan hükümler uygulanır”. İİK m. 147, b. 1 hükmüne göre rehin hakkına
itiraz açık olmalıdır. Rehin hakkına açıkça itiraz edilmemişse, artık rehin hakkı
takip safhası içinde tartışma konusu yapılamaz.
Ödeme emrine itiraz halinde235 alacaklı İİK m. 67’ye göre icra tetkik
merciinden itirazın kaldırılmasını, mahkemeden itirazın iptalini veya alacağın
tahsilini isteyecektir.
İİK m. 150, f. h gereğince alacağın veya rehin hakkının yahut her
ikisinin bir ilâmda veya ilâm mahiyetini haiz belgelerde (İİK m. 38) tespit
edilmiş olması halinde, ilâmların icrasına dair hükümler kıyasen uygulanır236.
234 ÇAĞA, İcra, s. 115; KENDER/ ÇETİNGİL, Takip Hukuku, s. 222- 225. 235 Ayrıntılı bilgi için bkz. POSTACIOĞLU, İcra, 1975, s. 486; ÜSTÜNDAĞ, İcra, B. 8, s. 376. 236 KURU, Baki, İcra ve İflâs Hukuku, B. 4, Ankara 1978, s. 314. Bu takdirde artık ilâmlı takip yapılabilir.
94
B. Taşınmaz Rehni Hükümlerine Tâbi Rehinli Alacaklar
Bu alacaklar gemi ipoteği ve sicile kayıtlı gemiler üzerindeki gemi
alacaklarıdır.
Bilindiği gibi sicile tescil edilmiş gemiler İİK m. 23 gereğince ve bu
kanunun uygulanması bakımından taşınmaz hükmündedirler237. Bu alacaklar
hakkında rehnin paraya çevrilmesi şeklindeki takipler için İİK m. 148 ve
devamı maddeleri uygulanır.
Yabancı bir gemi siciline kayıtlı olan gemiler İİK m. 23 kapsamı
dışındadırlar. Takip sırasında yabancı sicil memurlarıyla yazışmak ve oradan
kayıt getirtmek çok zaman alacak ve hak kaybına neden olacaktır. Ayrıca
haciz kararını, mülkiyetin ihale sonucunda başka şahıslara geçtiği, takibin
başladığı gibi hususları yabancı sicile şerh, tescil veya gemiyi terkin ettirmek
de mümkün olmayabilir. Bu durumda adaletin gerçekleşmesi gecikebilecek ve
geç gelen adalet de adalet olmayacaktır. Ancak ileri sürülen bu sebeplerin
teknolojinin günümüzde geldiği aşamaya bakarak yumuşatılması gerektiğini
de belirtmeliyiz. Bize göre İİK m. 23’de sicile kayıtlı gemiler tabiri kullanılırken
Türk gemi sicili kastedilmiştir. Alman ZVG m. 171 (Alman Cebrî Müzayede ve
Cebrî İdare Kanunu) yabancı gemilere taşınmaz hükümlerinin bazılarının
ancak belli koşullarla kıyasen uygulanmasını kabul etmiştir238.
1. Takip Talebi
İİK m. 148’de taşınmaz ipotek alacaklısının takip talebi düzenlenmiştir
“Gayrimenkul ipotek alacaklısı, yetkili veya gayrimenkulun bulunduğu yer icra
dairesine elindeki ipotek belgesi akit tablosunun tapu idaresince verilmiş resmî
237 Konu hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. MUŞUL, Timuçin: İcra ve İflâs Hukuku, İstanbul 2005; CAN, s. 122. 238 ÇAĞA, İcra, s. 118.
95
bir örneğini ibrazla alacağın miktarını bildirir ve m. 58’e göre takip talebinde
bulunur”.
2. İcra veya Ödeme Emri
Alacağın muaccel bulunması ve İİK m. 149 gereğince sunulan akit
tablosunun kayıtsız şartsız bir para borcu ikrarını içermesi halinde icra
memuru borçluya ve 3. şahıs rehin malikine birer icra emri gönderir. Gemi
ipotek mukavelesinin yazılı şekilde yapılması ve imzaların noterce tasdik
edilmiş olması lazımdır.
İcra emrinin tebliği üzerine borçlu ve rehin maliki 3. şahıs icranın geri
bırakılmasını tetkik merciinden isteyebilir. İİK m. 149 ve m. 150, f. h’ye göre
burada borçlu ve rehin sahibi 3. şahsın rehin hakkına itiraz hakkı yoktur.
Borçlu veya rehin sahibi 3. şahıs bu ödeme emrine itirazda bulunabilir
veya rehin hakkının iptali sebebiyle dava açabilirler. Bu takdirde İİK m. 72’yi
kıyasen uygulamak gerekecektir (İİK 150 son cümle). Buna göre açılacak
böyle bir davada takibi durdurabilmek için İİK 72’deki koşulları yerine getirmek
gerekecektir239.
3. Takibin Sicile Bildirilmesi
İİK m. 150, f. c gereğince icra memuru, ipoteğin paraya çevrilmesi
hakkındaki takibin başladığını gemi siciline bildirmeye mecburdur. Sicil
memuru, durumu gemi siciline şerh verir. Taşınmazı bu şerh tarihinden sonra
iktisap edenlere icra veya ödeme emri tebliğ olunmaz240.
239 ÇAĞA, İcra, s. 121; POSTACIOĞLU, İcra, 1975, s. 503. Gemi alacaklılarının takibinde, rehin mevzuu geminin sicile kayıtlı olup olmadığına göre böyle önemli bir fark ihdası için makul bir sebep yoktur. Zira her iki halde gemi alacaklılarının rehin hakkı sicilden anlaşılamamaktadır. 240 KENDER/ ÇETİNGİL, Takip Hukuku, s. 225.
96
C. İcra Memurunun Rehinli Malı Ele Geçirmesi
Rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takipte haciz prosedürü geçerli
olmadığı gibi rehinli malın takip talebi ile birlikte icraya teslimi de şart değildir.
Fakat icra memurunun satış talebi üzerine ihaleyi takiben teslim görevini
yerine getirebilmesi için artık rehinli malı ele geçirmesi gerekir241.
Taşınır rehinlerinde rehinli mal kural olarak borçlunun elinde
bırakılamaz242. Bunun için rehinli malı icraya kural olarak alacaklı teslim eder.
Rehinli mal istisnaen borçlu veya 3. şahısta ise icra memuru gerekirse zor
kullanarak bu malı alır.
Taşınmazlarda ise İİK m. 92, f. 3 hükmüne göre icra dairesi haciz ile
birlikte taşınmazın idare ve işletilmesi için lüzumlu tedbirleri alır. Buna
gerektiğinde borçlunun taşınmazdan uzaklaştırılması da dâhildir. İİK m. 150 g
ve m. 92, f. 3’e göre taşınmaz rehininin paraya çevrilmesi yoluyla takipte ise
icra dairesi bu yetkiyi ancak satış talebi üzerine elde eder.
İcra dairesinin, taşınır ve taşınmaz rehinlerinin paraya çevrilmesi yolu
ile takipte, satış talebinden önce rehinli mala el koyamaması sakıncalıdır. Bu
durumu önlemek için gemi alacaklısının takipten önce ihtiyatî haciz veya
ihtiyatî tedbir yoluna başvurması gerekir. Alacaklının bu yollara başvurmaması
halinde; geminin yurt dışına çıkarılması ve bir daha ele geçirilememesi,
geminin batması, yeni gemi alacakları hakkı doğması ihtimâlleri
gerçekleşebilir243.
241 ÇAĞA, İcra, s. 122. 242 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. KALPSÜZ, Gemi Rehni, s. 5-6; Yargıtay kararları için bkz. KUNTALP, Sempozyum, s. 1-23. 243 ÇAĞA, İcra, s. 123; KENDER/ ÇETİNGİL, Takip Hukuku, s. 226- 227.
SONUÇ
Çalışmamızda “Türk Milletlerarası Usul Hukukunda Gemi Haczi”,
konusu ticaret hukuku, icra ve iflas hukuku ile milletlerarası usul hukuku
bakımından ayrı ayrı ele alınmıştır.
Tez konusu için önemli görülen gemilerin bayrak çekme hakkı,
donatanın sorumluluğu, gemi alacaklısı hakkının niteliği ve uygulanacak hukuk
konuları üzerinde özellikle durulmuştur. Bu bağlamda gemilerin bayrak çekme
hakkı ve koşulları değişik kanunlarda düzenlenmiştir. Gemiler bu kanunlardaki
koşulları yerine getirdiklerinde Türk bayrağı çekme hakkını elde etmiş
olacaklardır. Özellikle Türk Uluslararası Gemi Sicili Kanunu ile getirilen
düzenlemelerle yabancı gemilerin Türk bayrağı taşımaları teşvik edilmek
istenmiştir.
Donatanın sorumluluğu meselesi ise değişik hukuk sistemlerinde
farklı şekillerde düzenlenmiştir. Donatanın sorumluluğu deniz alacaklıları ve
gemi malikleri açısından son derece önemlidir. TTK’da deniz alacaklılarına
alacaklarını herkesten önce ve imtiyazlı olarak almalarını sağlayan, gemi
alacaklısı hakkı denen haklar ve buna bağlı olarak gemi veya yük üzerinde
kanuni rehin hakları tanınmıştır. Deniz alacaklıları lehine getirilen bu
düzenlemeye karşın, donatanın sorumluluğu da çeşitli alanlarda sınırlanarak
bir denge sağlanmak istenmiştir. TTK sisteminde donatanın sorumluluğu
karma bir yapıdadır. TTK 948 ve 993. maddelerindeki hallerde donatan sınırlı
ayni olarak ve TTK 1252 ve 1255 maddelerindeki hallerde sınırlı şahsi olarak
sorumlu iken TTK 949. maddedeki hallerde sınırsız olarak sorumludur.
Donatanın sorumluluğu konusunda 1976 Londra Konferansı düzenlenmiştir.
Fakat Türkiye 01.04.2007 tarihi itibariyle henüz konvansiyona taraf değildir.
Ancak TTK Tasarısında konu ile ilgili düzenleme yapılırken bu sözleşme
hükümleri esas alınmıştır.
98
Tezimizde gemi alacaklısı hakkı ve buna uygulanacak hukuk
meselesi ayrıntılı olarak ele alınmıştır. Doktrinde gemi alacaklısı hakkının
niteliği halen tartışmalıdır. Bu hususta esas olarak üç farklı görüş ileri
sürülmektedir. Bunlar, gemi alacaklısı hakkı doğrudan doğruya kanundan
doğan bir rehin hakkı olduğu, eşyaya bağlı borç olduğu ve kanuni bir rehin
hakkıyla teminat altına alınmış şahsi bir alacak hakkı olduğu görüşleridir. Biz
de gemi alacaklısı hakkını kanuni bir rehin hakkıyla teminat altına alınmış
şahsi bir alacak hakkı olduğunu savunan görüşe, gerekçelerine katılmaktayız.
Gemi alacaklısı hakkının niteliğine göre uygulanacak hukuk da farklı
olmaktadır. Biz de tezimizde her üç kabule göre de uygulanacak hukuku
inceledik. Buna göre uygulanması düşünülen her bağlama kaidesinin taraflar
için avantaj ve dezavantajları bulunabilmektedir. Sübjektif olması ve
saptanmasındaki zorluklar nedeniyle eleştirilmesine rağmen, bağlama
kaidelerini tarafların çıkar dengesine göre belirlenmesinin yerinde olacağını
düşünmekteyiz.
Tasarıda gemi alacaklısı hakkına uygulanacak hukuk konusunda
yeni bir düzenleme getirilmiştir. Buna göre uygulanacak hukuk bakımından
rehin hakkı ile temeldeki borç ilişkisinden kaynaklanan alacak, birbirlerinden
ayrılmıştır. Taraflar arasındaki temel ilişki sözleşmelere ve haksız fiillere ilişkin
kanunlar ihtilâfı kurallarına tâbi olacaktır, ancak bu ilişkiden doğan alacak için
kanundan ötürü bir rehin güvencesinin bulunup bulunmadığı MÖHUK Tasarısı
m. 21, f. 1ve 2’ye göre belirlenecektir. Kanaatimizce, uygulanacak hukukun,
tarafların çıkar dengesini sağlayacak olan, “en yakın irtibatlı yer” bağlama
noktasına göre belirlenmesi daha isabetli olurdu.
Türk Milletlerarası Usul Hukuku mevzuatında cebrî icraya
uygulanacak hukuk meselesinde herhangi bir düzenleme yapılmadığını
görmekteyiz. Bununla beraber doktrindeki yazarların büyük çoğunluğu ve
Yargıtay tarafından cebrî icraya ilişkin kuralların esasen usul hukuku karakterli
olarak görüldüğünü ve usule ilişkin meseleler hakkında lex fori kaidesinin
99
uygulanacağının kabul edildiğini söyleyebiliriz. Ancak usule ve dolayısıyla
icraya hakimin hukukunun uygulanması kuralının mutlak olmadığını ve
istisnalarının olduğunu da belirtmekte fayda vardır. Sonuç olarak deniz
hukukunda cebrî icrada uygulanacak hukuku belirlerken önce vasıflandırma
yapılacaktır. Vasıflandırma neticesinde saptanan usul hukukunu ilgilendiren
bir netice elde ediliyorsa lex fori uygulanacaktır. Elde edilen netice maddi
hukuk karakterli ise tarafların menfaat dengesine en uygun bağlama kaidesi
tespit edilmeye çalışılacaktır.
Deniz hukukunda cebrî icrada uygulanacak hukuk meselesi TTK
Tasarısında milletlerarası sözleşmeler dikkate alınarak ve bu sözleşmelerle
uyum sağlayacak şekilde düzenlenmeye çalışılmıştır. Buna göre Tasarı m.
1350’de yer alan düzenlemeyle cebrî icraya ilişkin tüm hususlar geminin bu
işlem ve tasarrufun yapıldığı sırada bulunduğu yer hukukuna tabidir. Bu
işlemler sırasında maddi hukuka ilişkin ihtilafların çıkması halinde ise
MÖHUK’un ilgili hükümlerine başvurulacaktır.
Türk bayraklı gemilerin cebrî icra ile yurt dışında satılması meselesine
de Tasarı m. 1350 ile çözüm getirilmeye çalışılmıştır. Bu husus tezde
işlenmiştir. Ancak bu düzenleme de doktrinde bazı yazarlar tarafından konu
hakkında yapılan açıklamalarda belirtilen gerekçelerle eleştirilmiştir.
Gemi haczi meselesinde alacaklının elinde, çeşitli takip yollarına
başvuru imkânı vardır. Alacaklı bu yollardan kendisine en uygun olanını
seçmekte serbesttir. Fakat alacağın tespiti meselesi ile bu alacağın icra
marifetiyle takibi meseleleri birbirinden farklıdır. Alacak sözleşme, haksız fiil,
sebepsiz zenginleşme gibi çeşitli nedenlerden doğmuş olabilir. Alacağın
varlığı ilam niteliğini haiz belgelerle veya bir mahkeme kararıyla saptanmış ise
alacaklı ilâmların icrasına dair hükümlere ilişkin takip yolunu seçebilecektir.
Bundan başka alacak kambiyo senedi niteliğini haiz bir belge ile teminat altına
alınmış ise alacaklı kambiyo senetlerine mahsus takip yolu ile de takip
yapabilecektir. Bunun dışında alacaklı için ilamsız icra ile takip yolu da açıktır.
100
Fakat bu halde alacağın varlığına bir itiraz olması durumunda itirazın kesin
veya geçici olarak kaldırılması yolları ile alacağın mahkemede tespiti hususları
gündeme gelecektir.
Gemilerin haczi meselesinde donatanın sorumluluğu hususu
önemlidir. Zira donatan sorumluluğu sınırlı aynî, sınırlı şahsî veya sınırsız
sorumluluk şeklinde karşımıza çıkabilmektedir. Donatanın sınırlı aynî
sorumluluğunda sorumlu olduğu mal bellidir ve cebri icranın konusunu da bu
mallar oluşturmaktadır. Öte yandan donatanın sınırsız sorumlu olduğu haller
ile sınırlı şahsî sorumluluğunda haczedilecek miktar belli ve fakat
haczedilecek mallar belli değildir. Bu durumda icra müdürünün takdir yetkisini
kullanarak tarafların menfaatini en iyi şekilde dengelemesi gerekmektedir. Bir
taraftan borçlunun menfaatini koruyacak ve alacağın tamamını tahsil edecek
miktarda ve haciz edildiğinde borçluya en zarar verecek malları tespit etmeli
diğer taraftan alacaklının menfaatini koruyarak bu mallardan en kolay ve en
çabuk haczedilecek olanları seçerek haciz işlemlerini sonuçlandırmalıdır.
Bilindiği üzere Türk gemi siciline kayıtlı gemiler taşınmaz sayılmakta
ve bu gemiler hakkında taşınmaz rehinine ilişkin hükümler uygulanmaktadır.
Başka bir ifadeyle alacaklılar, esas itibariyle, rehnin paraya çevrilmesi yoluyla
takipte bulunmaktadırlar. Fakat gemi hareket eden bir şey’dir. Dolayısıyla bu
gemiler hakkında sadece sicile tescil yeterli olmayacak ve deniz alacaklıları
rehinle sağlanmak istenen bu teminattan tam anlamıyla
faydalanamayacaklardır. Bu mahsurları düşünen kanun koyucu TTK m. 1242,
f. 2 ile rehin hakkı sahiplerine alacakları rehinli olmasına rağmen, rehinin
paraya çevrilmesi yoluna başvurmadan önce, iflâs yoluyla takibe ve ihtiyatî
hacze izin vermiştir. Sayılan bu gerekçeler incelendiğinde alacağı rehin
hakkıyla teminat altına alınmış olan deniz alacaklısı hakkı sahiplerinin rehinin
paraya çevrilmesi yoluna başvurmadan önce haciz yoluna da başvurabilmeleri
gerekmektedir. Tasarı m. 1379 ile rehin hakkına başvurmadan önce diğer
takip yollarına başvurulması halinde kanuni rehin hakkından feragat edilmiş
olacağı şeklinde bir düzenleme getirilerek bu sorun çözülmeye çalışılmıştır.
101
Deniz ticareti faaliyetinden doğan borçların alacaklıları karşımıza
genellikle rehinli alacak sahibi olarak çıkmaktadırlar. Bizde bu nedenle
tezimizde rehnin paraya çevrilmesi yolu ile takip meseleini bu takip yolunda
gemilerin özelliğini dikkate alarak inceledik.
Türk Ticaret Kanunu ile İcra ve İflâs Kanunu’nun mehaz farklılığından
kaynaklanan bir çok sorun bulunmaktadır. Bu nedenle, Deniz Hukukuna özel,
cebrî icra alanında ihtiyaçlara cevap verecek müstakil yasal düzenlemelerin
yapılması yerinde olacaktır.
102
KAYNAKÇA
I. GENEL ESERLER ALTUĞ, Yılmaz: Türk Milletlerarası Usul Hukuku, Devletler Hususi Hukukunda Yargı Yetkisi, B. 3, İstanbul 1983. ANSAY, Sabri Şakir: Hukuk, İcra ve İflâs Usulleri, Ankara 1960. BELGESAY, Mustafa REŞİT: İcra ve İflâs Kanunu Şerhi, B. 2, İstanbul 1948. BELGESAY, Mustafa REŞİT: Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu Şerhi, c. 1, B. 2, İstanbul 1939. BERKİ, Osman Fazıl: Devletler Hususi Hukuku, Ankara 1949. BERKİN, Necmeddin: Tatbikatçılara İcra Hukuku Rehberi, c. II. İstanbul 1979. BERNAERTS, Arnd: Bernaerts’ Guide To The 1982 United Nations Convention On The Law Of The Sea, Hamburg, Germany, 1988. BİLSEL, Cemil: Devletler Arasında Andlaşmalar, İstanbul 1979. ÇAĞA, Tahir: Deniz Ticaret Hukuku III Gemi ve Yük Alacaklısı Hakları, Zaman Aşımı, Deniz Hukukunda Cebrî İcra, İstanbul 2005 (ÇAĞA, İcra). ÇAĞA, Tahir: Deniz Ticareti Hukuku, c. I, B. 10, İstanbul 1995. ÇAĞA, Tahir: Deniz Ticaret Hukuku, c. II, İstanbul 1982. ÇAĞA, Tahir: Deniz Ticaret Hukuku, c. III, B. 2, İstanbul 1988. ÇAĞA/KENDER: Deniz Ticareti Hukuku, c. I, İstanbul 2004. ÇALIK, Ahmet, N. FRANKO ve A. İZVEREN: Deniz Ticaret Hukuku, BTE, Ankara 1994. CAN, Mertol: Deniz Ticareti Hukuku, B. II, Ankara 2003. CHURCİLL, Robin Rolf/COWE, Alan Vaughan: The Law Of The Sea, Manchester Universty Pres, Manchester, UK, 1983-1985. ÇELİK, Edip: Milletlerarası Hukuk, c. II, 1, B. 2, İstanbul, 1971. ÇELİKEL, Aysel: Milletlerarası Özel Hukuk, B. 7, İstanbul 2004.
103
DOĞANAY, İsmail: Türk Ticaret Kanunu Şerhi, c. III, B. 4, İstanbul 2004. ELBEK, Ahmet Göker: Deniz Hukuku, B. 2, İzmir 1996. ERİŞ, Gönen: Açıklamalı- İçtihatlı- Uygulamalı Türk Ticaret Kanunu, c. 3, Deniz Ticareti Ve Sigorta, Ankara 1990. FİŞEK, Hicri: Türk Vatandaşlık Hukuku, Ankara 1959. GÖKNİL, Mazhar Nedim: Deniz Ticareti Hukuku, B. 3, İstanbul 1946. G. LAZARATOS: Definition of Ship in National and International Law; R.H.D.I., 1969, Vol. 1. JACKSON, David: Enforcement of Maritime Claims, 4 edition, London 2005. KALPSÜZ, Turgut: Deniz Ticaret Hukuku, c. I, Ankara 1971. KANER, İnci Deniz: Deniz Ticareti Hukuku, B. 2, İstanbul 2005. KENDER/ÇETİNGİL: Deniz Ticareti Hukuku, B. 6, İstanbul 1998. KENDER/ÇETİNGİL: Deniz Ticareti Hukuku, (Takip Hukuku ve Deniz Sigortaları ile Birlikte), Temel Bilgiler, B. 8, İstanbul 2007 (KENDER/ ÇETİNGİL, Takip Hukuku). KÖPRÜLÜ/KANETİ: Sınırlı Ayni Haklar, B. 2, İstanbul 1982/1983. KÖYMEN/OLGAÇ: Sanai, Kazai ve İlmi İçtihatlarla Türk İcra ve İflâs Kanunu, İstanbul 1960. KURAN, Selami: Uluslararası Deniz Hukuku, İstanbul 2006. KURU, Baki: İcra ve İflâs Hukuku, c. I, B. 3, İstanbul 1988 (KURU, I. 1988). KURU, Baki: İcra ve İflâs Hukuku, c. III. B. 3, Ankara 1993 (KURU, c. III, 1993). KURU, Baki: İcra ve İflâs Hukuku, B. 4, Ankara 1978 (KURU, B. 4, 1978). KURU, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, c. I, B. 6, İstanbul 2001. KURU, Baki, R. ARSLAN ve E. YILMAZ: İcra ve İflas Hukuku, B. 9, Ankara 1996. KURU, Baki, R. ARSLAN ve E. YILMAZ: İcra ve İflâs Hukuku, B. 14, Ankara 2001.
104
MEESON, Nigel: Admiralty Jurisdiction and Practice, 3 edition, London 2003. MERAY, Seha: Devletler Hukukuna Giriş, c. I, B. 3, Ankara 1968. MUŞUL, Timuçin: İcra ve İflâs Hukuku, İstanbul 2005. NOMER, Ergin/ ŞANLI, Cemal: Devletler Hususi Hukuku, B. 13, İstanbul 2005. O’CONNEL, D. P.: The International Law Of The Sea, Volume 1, Oxford, UK. 1989. OĞUZMAN/SELİÇİ: Eşya Hukuku, B. 6, İstanbul 1992. OKAY, Sami: Deniz Ticaret Hukuku, c. I, B. 3, İstanbul 1970. ÖZEKES, Muhammet: İcra ve İflâs Hukukunda İhtiyati Haciz, Ankara 1999. ÖZMAN, M. Aydoğan: Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi, İstanbul 1984 (ÖZMAN, Sözleşme). ÖZMAN, M. Aydoğan: Deniz Hukuku I, Ankara Mart 2006 (ÖZMAN, Deniz Hukuku). ÖZSUNAY, Ergun: Karşılaştırmalı Hukuka Giriş, İstanbul 1976, c. VIII. PAZARCI, Hüseyin: Uluslararası Hukuk Dersleri, B. 10, Ankara 2004. POSTACIOĞLU, İlhan: İcra Hukukunun Esasları, İstanbul 1975 (POSTACIOĞLU, İcra 1975). POSTACIOĞLU, İlhan: İcra Hukuku Esasları, B. 4, İstanbul 1982 (POSTACIOĞLU, İcra, 1982). POSTACIOĞLU, İlhan: Medeni Usul Hukuku Dersleri, B. 6, İstanbul 1975. RUHİ, Ahmet Cemal: Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun, İstanbul 2003. SEVİĞ, Vedat Raşit: Türk ve Yabancı Mahkemelerin Devletler Hususi Hukuku Bakımından Yetkisi, İstanbul 1963. SEVİĞ, Vedat Raşit/ SEVİĞ, Muammer Raşit: Devletler Hususi Hukuku, İstanbul 1967. ŞANLI, Cemal: Uluslararası Ticari Akitlerin Hazırlanması ve Uyuşmazlıkların Çözüm Yolları, B. II, İstanbul 2002.
105
ŞANLI, Cemal/EKŞİ, Nuray: Uluslararası Ticaret Hukuku, İstanbul 2000. TEKİL, Fahiman: Deniz Hukuku, B. 5, İstanbul 1998. TEKİNALP, Gülören: Milletlerarası Özel Hukuk Bağlama Kuralları, B. 4, İstanbul 1999. TİRYAKİOĞLU, Bilgin, Doğrudan Yabancı Yatırımların Uluslararası Hukukta Korunması, Ankara 2003. TOLUNER, Sevin: Milletlerarası Hukuk Dersleri-Devletin Yetkisi, B. 4, İstanbul 1989. UYAR, Talih: İcra Hukukunda Haciz, B. 2, Manisa 1990 (UYAR, Haciz). UYAR, Talih: İcra ve İflâs Kanunu Şerhi, Manisa 1974 (UYAR, Şerh). ÜSTÜNDAĞ, Saim: İcra Hukukunun Esasları, B. 8, İstanbul 2004 (ÜSTÜNDAĞ, İcra, B. 8). ÜSTÜNDAĞ, Saim: İhtiyati Tedbirler– Geçici Hukuki Himaye Yöntemleri, İstanbul 1981 (ÜSTÜNDAĞ, İhtiyati). ÜSTÜNDAĞ, Saim: İcra Hukukunun Esasları, B. 5, İstanbul 1990. ÜSTÜNDAĞ, Saim: Medeni Yargılama Hukuku, B. 4, İstanbul 1989. YELEKÇİ, Memduh, İ. YELEKÇİ ve İ. GENÇEL: İcra ve İflâs Kanunu, İlgili Kanunlar ve Yönetmelik, Ankara 1973. YILMAZ, Ejder: Hukuk Sözlüğü, Ankara 2003.
106
II. TEZLER, MONOGRAFİLER ATAMER, Kerim: Türk Ticaret Kanunu Tasarısına Göre Deniz Hukukunda Cebrî İcra, İstanbul 2006 (ATAMER, Tasarı). ATAMER, Kerim: 1976 Sınırlı Sorumluluk ve 1992 Petrol Kirliliği Sözleşmelerinin Tatbikatına Dair Yasal Düzenleme Taslağı ve Gerekçesi, Ünal Tekinalp’e Armağan, c. I, İstanbul 2003 (ATAMER, Tekinalp’e Armağan). BARLAS, Nuray: Gemi Alacaklısı Hakkı Veren Alacaklar ve Gemi Alacaklısı Hakkının Hukuki Niteliği, Doktora Tezi, İstanbul 1997 (BARLAS, Gemi Alacaklısı). CAN, Mertol: Donatma İştirakinde Tacir Sıfatının Aidiyeti İle Müşterek Donatanlar Hakkında da İflâs Kararının Verilip Verilemeyeceği Meselesi, Ünal Tekinalp’e Armağan, c. I, İstanbul 2003. ÇETİNGİL, Atilla Ergon: Mukayeseli Hukuk Açısından Gemilerin İhtiyati Haczi, İstanbul 1972 (ÇETİNGİL, İhtiyati Haciz). DOĞRUCU, Muhittin: Deniz Taşımacılığında Kanuni Rehin Hakkı, İstanbul 1997. EKŞİ, Nuray: Yabancı Gemilerin İhtiyati Haczi, B. 2, İstanbul 2004 ( EKŞİ, İhtiyati Haciz). EKŞİ, Nuray: Türk Mahkemelerinin Milletlerarası Yetkisi, B. 2, İstanbul 2000 (EKŞİ, Milletlerarası Yetki). EKŞİ, Nuray: Çanakkale Boğazı ve Marmara Denizi’nden Geçen Yabancı Gemilerin Haczi, B. 1, İstanbul Haziran 2006. GÖĞER, Erdoğan: Deniz Ticareti Hukukundan Doğan Kanunlar İhtilafı, Ankara 1965. GÜNGÖR, Gülin Güneysu: Milletlerarası Özel Hukukta İflâs, Ankara 1997. HADİMOĞLU, Nimet Özdek: Milletlerarası Usul Hukukunda İhtiyati Tedbir, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara 2002. KHOSHKISH, A.: The Right of Innocent Passage, Cenevre 1954. LALE, Muktedir: Türk Milletlerarası Usul Hukukunda Türk Mahkemelerinin Milletlerarası Yargı Yetkisi, Yüksek Lisans Tezi, Ankara 1996.
107
SÖNMEZ, Bülent: Avrupa Birliği Denizcilik Politikaları ve Türkiye’nin Entegrasyonu, Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığı, Denizcilik Uzmanlık Tezi, Ankara 2001. ŞEN, Elif: Donatanın Sorumluluğunun Sınırlandırılması, Doktora Tezi, İstanbul 2000. TAŞ, Han Tolga: Türk Hukukunda Gemilerin İhtiyati Haczi, Yüksek Lisans Tezi, İzmir 1999. TATAR, Bülent: Deniz Alanlarında Ticaret Gemilerinin Hukuki Rejimleri, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2002. UZUN, Elif: Milletlerarası Hukuk Açısından EN Çok Gözetilen Ulus Kaydı, Yüksek Lisans Tezi, Eskişehir 2002.
108
III. MAKALELER ALGANTÜRK, Didem: Türk ve İngiliz Hukuku’nda Gemi İpoteği Tesisine İlişkin Özellikler, İBD, c. 73, S. 4- 6, İstanbul 1999. ALTINÇUBUK, Fikret : Boğazlar Rejimi, Deniz Ticareti Dergisi, S. 2, İstanbul 1994. AKINCI, Ziya: Tarafların Yetkili Hukuku Belirlemeleri Durumunda Sözleşmelere Uygulanacak Hukuk, DEHFY, Ankara 1992. AKSAKAL, Serra Ünsal: International Bar Association, Uluslararası Denizcilik Hukuku Konferansı, 20- 22 Haziran 2002. ATAERGİN, Selim: Türk Uluslararası Gemi Sicili, Prof. Dr. Fahiman Tekil’in Anısına Armağan, İstanbul 2003. ATAERGİN, Selim: Türk Uluslararası Gemi Sicili, İstanbul Barosu Dergisi, İstanbul 2000. ATAMER, Kerim: Gemilerin İhtiyatî Haczinde Seferden Men Önleminin Uygulanması, İÜHFM, c. 55, S. 3, İstanbul 1997 (ATAMER, İhtiyatî Haciz). ATAMER, Kerim: Gemi Ve Yük Alacaklısı Haklarının Kullanılmasında Yargılama Usulü ve İcra, Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu, 4-5 Nisan 1997 (ATAMER, İcra). AYBAY, Gündüz: Türk Uluslararası Gemi Sicili Kanunu ve Yönetmeliği Hakkında, Deniz Hukuku Dergisi, Yıl 4 (1999), S. 3-4, B. Aralık 2000. AYBAY, Gündüz: Türk Boğazları Bölgesinden Geçiş Transit Geçiş Midir? , DHD, S. 1996. AYBAY, Rona: Türk Hukukunda Gemilerin Uyrukluğu, Gündüz Ökçün’e Armağan, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Dergisi, c. 47, S. 1- 2, Ankara 1992. AYBAY, Gündüz: Gemilerin Tutuklanmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme (1999), DHD, S. 1- 2, İstanbul 1999. BARLAS, Nuray: Yola Hazır Gemilerin İhtiyati Hacze Tabi Tutulmazlığı İlkesi, İstanbul Barosu Dergisi, İstanbul 1987 (Yola Hazır Gemi). BEKTAŞOĞLU, Dilek: Türk Boğazlarından Geçen Ticari gemilerin İhtiyati Haciz Muafiyeti Var mıdır?, DHD. Yıl. 5, S. 1- 4, İstanbul 2000.
109
BERLINGIERI, Francesco: The Scope Of Application Of The 1952 Brussels Convention On The Arrest Of Ships, Journal of Maritime Law and Commerce, Volume 22, No. 3, October 1991. BERLINGIERI, Georgio: Yabancı Devlete Mensup Bir Gemi Haciz Altına Alınabilir mi?, İBD, İstanbul 1938 (BERLINGIERI, Haciz). BİRSEL, T. Mahmut: Gemi Ve Yük Alacaklısı Haklarının Kullanılmasında Yargılama Usulü ve İcra, Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu, 4-5 Nisan 1997 Ankara. ÇAĞA, Tahir: Teminat Karşılığında Gemi veya Yükün Serbest Bırakılması, BATİDER, c. XV, S. 3, Haziran 1990 (ÇAĞA, Teminat). ÇAĞA, Tahir: Deniz Alacaklarına Karşı Mesuliyetin Sınırlandırılması Hakkında 1976 Tarihli Milletlerarası Sözleşme, İHFM XLII/1- 4. ÇETİNGİL, Atilla Ergon: Deniz Hukukunda Kanuni Rehin Hakkına Dayanan Takiplerle İlgili Olarak Uygulamada Ortaya Çıkan Bazı Sorunlar, DHD, 1996/ 3-4. ÇETİNGİL, A. Ergon/ KENDER, Rayegân/ ÜNAN, Samim/ YAZICIOĞLU, Emine: Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın Deniz Ticareti Başlıklı 5. Kitabında Yer Alan Hükümler Hakkında Değerlendirmeler, DHD, Özel Sayı, İstanbul Ocak 2006. ÇETİNGİL, Atilla Ergon: Uluslararası Anlaşmalarda Donatanın Akit Dışı Sorumluluğu, Türkiye’de Deniz Kazaları Sempozyumu (13- 15 Ekim 1982), Ankara 1983. DAMAR, Duygu: Deniz Ticareti Hukukunda Yasama Çalışmaları, DHD, Yıl, 6-7, S. 1-4, İstanbul 2004. DEMİRKIRAN, İhsan/ DEMİRKIRAN, H. MURAT: Türk Ticaret Kanunu Tasarısı Hakkında Bazı Düşünceler, DHD, Türk Ticaret Kanunu Hakkında Değerlendirmeler, Özel Sayı, İstanbul Ocak 2006. DOĞAN, Vahit: Milletlerarası Özel Hukukta İspata Uygulanacak Hukukun Tespiti, Süleyman Arslan’a Armağan, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, c. 6, S. 1- 2, 1998. DUYAR, Nuray: Yola Hazır Gemilerin İhtiyati Hacze Tabi Tutulmazlığı İlkesi, İBD, İstanbul 1987. EKŞİ, Nuray: Yabancılık Unsuru Taşıyan Akitler ve Bu akitlerin Roma AT-Roma Konvansiyonu’na Göre Anlamı, MHB, S. 1- 2, Yıl 12 (1992).
110
EKŞİ, Nuray: Türk Gemi Siciline Kayıtlı Geminin Yurt Dışında Cebrî İcra Yolu İle Satışı, DHD, yıl 8 (2003), S.1- 4, İstanbul 2005 (EKŞİ, Gemi Sicili). ERİŞ, Gönen: Gemi Ve Yük Alacaklısı Haklarının Kullanılmasında Rehin Tesisi ve İlamlı İcra, DHD, 1997 (ERİŞ, Rehin Tesisi). ERTAN, Kerem: Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın Bazı Maddeleri Hakkında Yazılı Görüş, DHD, Özel Sayı, İstanbul Ocak 2006. GÜNDÜZ, Aslan: Yabancı Devlet Malları Üzerinde Cebrî İcra Mümkün müdür?, MHB, c. 4-5, 1984-1985. ILGIN, Sezer: Türk Deniz Hukukuna İlişkin Bazı Değerlendirme ve Öneriler, DHD, Yıl, 3, S. 3- 4, 1998. KALPSÜZ, Turgut: Gemi Ve Yük Alacaklısı Haklarının Kullanılmasında Yargılama Usulü ve İcra, Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu, 4- 5 Nisan, Ankara 1997 (KALPSÜZ, Gemi Alacaklısı). KALPSÜZ, Turgut: Gemi Alacaklısı Hakkının Sağladığı Kanuni Rehin Hakkı, Ankara 2004 (KALPSÜZ, Gemi Rehni). KALPSÜZ, Turgut: Gemi Alacaklısı Hakkının Hukuki Mahiyeti, Yaşar Karayalçın’a 65. Yaş Günü Armağanı, Ankara 1988. KALPSÜZ, Turgut: Gemi Ve Yük Alacaklısı Haklarının Kullanılmasında Yargılama Usulü ve İcra, Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu, 4- 5 Nisan 1997 Ankara (KALPSÜZ, Sempozyum). KAYIHAN, Şaban: Yola Hazır Geminin İcradaki Durumu, BATİDER, 1998, c. XIX. KOYUNCU, İbrahim Serdar: Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın Deniz Ticareti Kitabındaki Bazı Hükümler Hakkında Değerlendirmeler, DHD, Türk Ticaret Kanunu Hakkında Değerlendirmeler, Özel Sayı, İstanbul Ocak 2006. KUNTALP, Erden: Gemi Ve Yük Alacaklısı Haklarının Kullanılmasında Yargılama Usulü ve İcra, Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu, XIV, 4- 5 Nisan 1997. KURU, Sevilay: Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın Deniz Ticareti Kitabındaki Cebrî İcra Hükümlerine İlişkin Görüşler, DHD, Türk Ticaret Kanunu Hakkında Değerlendirmeler, Özel Sayı, İstanbul Ocak 2006. METE, Halim: Türk Denizciliği ve AB, Deniz Ticareti Dergisi, Haziran 2004.
111
NOMER, Ergin: Yargıtay Kararlarında Devletler Özel Hukuku Kanunu, Oğuz İmregün’e Armağan, İstanbul 1998. NOMER, Ergin: Devletler Hususi Hukukunda “Milletlerarası Yetki” Mefhumu, İÜHFM, c. XL, S. 1- 4, İstanbul 1974. ÖZTEKİN, Günseli: İspat Hukuku ve Delillere Uygulanacak Hukuk Hakkında Görüşler, MHB, c. 9, 1989. SENGİR, Turgut: Deniz Ticaret Hukuku’nda Gemi İhtiyati Haczi, İBD, S. 11-12, İstanbul 1966. TEKİNALP, Gülören: Türk Devletler Hususi Hukukunda Gemi Alacaklısı Hakkının Doğuşu Ve Buna İlişkin Problemler, BATİDER, c. IV, S. 2. 1967 (TEKİNALP, BATİDER). TULUAY, Metin: Milletlerarası Usul Hukuku, ABD, S. 2, 1984. ÜLGENER, Fehmi: Gemi Üzerindeki Rehin Hakkı, Gemi Alacaklısı Hakkı, DHD, S. 4, İstanbul 1997. ŞEKER, Zehra: Üzerinde İpotek Tesis Edilmiş Gemilerin Türk Gemi Sicilinden Terkin Edilerek Türk Uluslararası Gemi Siciline Kaydedilmesi Sorunu, DHD, Yıl 4 (1999), S. 3-4, B. Aralık 2000. UZUN, Elif: Milletlerarası Hukuk Açısından En Çok Gözetilen Ulus Kaydı, Milletlerarası Hukuk ve Milletlerarası Özel Hukuk Bülteni, Yıl, 24, S. 1- 2, 2004. ÜLGENER, Fehmi: Gemi Alacaklısı Hakkı Veren Alacaklar Bakımından Ticaret Kanunumuzun 1235. Maddesinin 7., 8. ve 9. Bentleri Hükümlerinin Değerlendirilmesi, İBD, İstanbul 1987 (ÜLGENER, Gemi Alacaklısı) ÜLGENER, Fehmi: Türk Uluslararası Gemi Sicili Kanunu Ve Yönetmelik Tasarısı İle İlgili Bir Değerlendirme, DHD, Yıl 4 (1999), S. 3- 4, B. Aralık 2000. ÜLGENER, Fehmi: Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nda Tadil Edilmesi Gereken Hükümler, DHD, Türk Ticaret Kanunu Hakkında Değerlendirmeler, Özel Sayı, İstanbul Ocak 2006. ÜLGENER, Fehmi: Gemilerin İhtiyati Haczine İlişkin 1999 tarihli Cenevre Konvansiyonuna Bir Bakış, DHD, İstanbul 2003. VANK, M. Deniz: Uluslararası Denizlerin Hukuki Statüsü, Geçiş Rejimleri ve Türk Boğazları, ABD, S.1, Ankara 1998.
112
YILMAZ, Ejder: Devlet Malları Hak ve Rüçhanlığına Sahip Malların Haczedilememesi, Yaşar Karayalçın’a 65. Yıl Armağanı, Ankara 1988. YILMAZ, Orhan: Denizcilik İhtisas Mahkemeleri, İBD, c. 79, S: 2005/2, Mart, Nisan İstanbul 2005. ANONİM: “Türkiye Dünya İle Bütünleşmede Son Aşamada”, Morgan Stanley, Anahtar Dergisi, Milli Prodüktivite Merkezi Aylık Yayın Organı, S. 201, Eylül 2005. ANONİM: “Türkiye’nin Rolü Artıyor”, Anahtar Dergisi, Milli Prodüktivite Merkezi Aylık Yayın Organı, S. 197, Mayıs 2005. ANONİM: “TTK’ da Yapılan Yeni Düzenlemelerle”, Deniz Ticaret Dergisi, Haziran 2004. ANONİM: “Denizcilik Aldı Başını Gidiyor”, Deniz Ticaret Dergisi, Nisan 2004.
113
IV. ELEKTRONİK KAYNAKLAR AKTEN, Necmettin: 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı, Ulaştırma Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Deniz Yolu Ulaştırması, Alt Komisyonu Raporu, Ankara 2001, http://www.dpt.gov.tr/sektor/sektor.htm (AKTEN, Rapor). Diplomatic Conference On Arrest Ships, www.unctad.org/en/docs/imo99d6.pdf Internatıonal Conventıon For The Unıfıcatıon Of Certaın Rules Relatıng To The Arrest Of Sea-Goıng Shıps, 1952, http://web.uct.ac.za/depts/shiplaw/fulltext/arrest52.htm LIU, FENGMING/ SCOWCROFT, JEROME C. : Journal of Maritime Law and Commerce, Volume 19, No. 1, January, 1988, Special Rules of the Supreme People's Court of the People's Republic of China Concerning Maritime Jurisdiction and Arrest of Ships, http://www.heinonline.org/HOL/Page?collection=fijournals&handle=hein.journals/jmlc19&id=154&size=2&rot=0&type=text Maritime Jurisdiction and Arrest of Ships under China's Maritime Procedure Law (1999), Journal of Maritime Law & Commerce, Volume 32, No. 4, October, 2001, http://www.heinonline.org/HOL/Page?collection=fijournals&handle=hein.journals/jmlc32&id=671&size=2&rot=0&type=text Maritime Arrest Legal Reflections On The İnternational Arrest Conventions And On Domestic, http://etdindividuals.dlib.vt.edu/archive/00000077/ Ship Arrest, http://www.maritimeadvocate.com/i14_ship.htm Ship Arrest In England And Wales, http://www.shiparrested.com/continents/europe/information/arrest_sach.htm http://www.shiparrested.com/continents/europe/information/arrest_netherlands.htm http://www.shiparrested.com/continents/europe/information/arrest_belgium.htm http://www.shiparrested.com/continents/namerica/information/arrest_texas.htm http://www.shiparrested.com/continents/namerica/information/sullivan.htm
114
http://www.shiparrested.com/continents/europe/information/arrestolesenlyager.htm TATAR, Bülent: Boğazlarda Ticaret Gemilerinin Hukukî Rejimi, http://www.turkishpilots.org.tr/DOCUMENTS/Bulent_Tatar_15_07_2004_Bogazlar Hukuki_Rejimi.htm http://www.heinonline.org/HOL/Page?collection=fijournals&handle=hein.journals/jmlc22&id=415&size=2&rot=0&type=text (BERLINGIERI, Brussels Convention) The International Convention on Arrest of Ships, http://www.unctad.org/Templates/Meeting.asp?m=5674&intItemID=1942&lang=1 Türk Denizcilik Hukuku’nun Tarihçesi, http://www.denizcilik.gov.tr/ TTK tasarısı, www.basbakanlık.gov.tr/docs/kkgm/kanuntasarilari/TURK%20TICARET/ticaret.doc TTK tasarı gerekçesi, www.basbakanlık.gov.tr/docs/kkgm/kanuntasarilari/TURK%20TICARET/genel%20.doc United Nations/International Maritime Organization Diplomatic Conference on Arrest of Ships General, http://www.unctad.org/en/docs/imo99d6.pdf, http://www.unctad.org/Templates/Search.asp?intItemID=1717&lang=1&frmSearchStr=arrest+of+ships&frmCategory=all§ion=whole#press International Convention on Maritime Liens and Mortgages, Geneva, 6 May 1993, http://www.admiraltylawguide.com/conven/liens1993.html IMO, International Convention On Salvage, 1989, http://www.jus.uio.no/lm/imo.salvage.convention.1989/doc.html. ÜLGENER, Fehmi: Denizciliğin Devlet Politikası Olması Bakımından Deniz Hukukunun Yeri, (ÜLGENER, Devlet Politikası) http://www.ulgener.com/upload/lib/22_Devlet_politikasi.doc
115
ÜLGENER, Fehmi: Türk Uluslararası Gemi Sicili Kanunu İle İlgili Bir Değerlendirme, http://www.ulgener.com/upload/lib/01_TUGS.doc ÜLGENER, Fehmi: Türkiye Dışındaki Cebrî İcra Sonucunda Gemi Sicilinde Kayıtlı Olan Hakların Akıbeti Ve Gemilerin Terkin Edilebilmesi Konularında Yapılan Kanun Değişikliği, http://www.ulgener.com/upload/lib/26_TK_md_1245.doc En çok gözetilen ulus kaydı, http://tr.wikipedia.org/wiki/En_%C3%A7ok_g%C3%B6zetilen_ulus_kayd%C4%B1 http://www.eksisozluk.com/show.asp?t=en+cok+gozetilen+ulus&nr=y&pt=en+cok+gozetilen+devlet
116
ÖZET
BAHADIR, Uğur. Türk Milletlerarası Usul Hukunda Gemi Haczi. Yüksek
Lisans Tezi, Ankara, 2007
Bu tezde, deniz ticaretinde önemi her geçen gün artan “Türk
milletlerarası usul hukukunda gemi haczi” konusu incelenmeye çalışılmıştır.
Bu yapılırken gemi alacaklısı hakkı ve buna uygulanacak hukuk, yerli ve
yabancı gemilerin haczi, gemi haczinin Türk milletlerarası usul hukukunda
taşıdığı özellikler, milletlerarası hukuktan kaynaklanan ve uygulamada ortaya
çıkan problemler, milletlerarası sözleşmeler, son mevzuat değişiklikleri, konu
hakkında ki güncel eserler, Yargıtay kararları ve yeni Türk Ticaret Kanunu
Tasarısı incelenmeye çalışılmıştır. Çalışmamızda önce, deniz hukukunun
tarihi gelişiminden kısaca bahsedilmiştir. Daha sonra gemi, gemi sicili, geminin
işletilmesi gibi deniz hukukunun temel kavramları açıklanmaya çalışılmıştır.
Akabinde gemi alacaklısı hakkı ve bu hakka uygulanacak hukuk konuları
incelenmiştir. Daha sonra deniz hukukunda gemilerin cebrî icraya konu olması
ve uygulanacak hukuk meselesi incelenmiştir. Önce deniz hukukunda cebrî
icra alanında karşılaşılan temel sorunlara değinildikten sonra cebrî icranın tâbi
olduğu hukuk meselesi incelenmiştir. Bu bağlamda milletlerarası usul
hukukunun yapısı ve nitelikleri incelenmiş, uygulanacak hukuk, diğer bazı
devletlerdeki gemilerin cebrî icrası meselesi ve bu alanda milletlerarası
sözleşmeler değerlendirilmiştir. Daha sonra deniz hukukunda cebrî icra, yetki
sorunu, takibin tarafları ve temsil, haczi mümkün olmayan gemiler, gemilerin
haczi veya ihtiyati haczi meseleleri incelenmiştir. Gemilerin icrasında takip
yolları hususunda tezimizde, sınırlandırma yapılmıştır. Deniz hukukunun
özelliğinden dolayı alacaklılar en çok rehin hakkına sahip olacaktır ve
dolayısıyla da en çok rehnin paraya çevrilmesi yolu ile takipte bulunacaklardır.
Dolayısıyla tezde esas olarak rehnin paraya çevrilmesi yolu ile takip şekli
117
incelenmiş ve yeri geldikçe diğer takip yolları ile ilgili de açıklamalar
yapılmıştır.
Anahtar Sözcükler
1. Gemi haczi, 2. Gemi alacaklısı hakkı, 3. Haczedilemiyecek gemiler, 4. Cebr-i icra, 5. Gemi alacaklısı hakkı.
118
ABSTRACT
BAHADIR, Uğur. Shıp Arrestment In Turkısh Internatıonal Procedural Law.
M.Sc. Thesis, Ankara, 2007
In this thesis, subject “ship arrestment in Turkish international
procedural law” is studied. In this process, creditor’s right for ship, laws they
are liable to, arrestment in Turkish international procedural law, problems
steming from international law and arising in application, international
aggrements, the last changes in legislation, current works about the subject,
decisions of the Supreme Court of Appeals and the new Turkish Commercial
Law Bill are studied. Firstly, in this thesis, the historical development of
Admiralty Law is shortly mentioned. Then basic concepts about admiralty law
like ship, ship’s register, running a ship are clarified. Subsequently, creditor’s
right for ship and law cases that will be applied to this right are studied. In
the second part of the thesis, applying foreclosure to ships and law matters
that are to be applied are studied. After mentioning the basic problems in the
foreclosure area. The law matter to which foreclosure is liable, is studied.
Within this context, structures and features of international prosedural law is
studied; then law to be applied, the matter of foreclosure for ships in other
states and international aggrements about this subject are evaluated. In the
last part of thesis, foreclosure in admiralty law, jurisdictional question, parties
of prosecution, presentation, ships that are impossiple to arrest, arresting
ships, matters of lien are studied. The thesis is limited about the ways of
prosecution in arresting ships. Due to features of admiralty law, creditors will
have lien; so they will prosecute mostly with the way of foreclosure.
Accordingly, prosecution with the way of foreclosure is mainly studied in the
thesis and meanwhile other ways of prosecution are explained.
119
Key Words
1. Ship arrestment, 2. Creditor’s right for ship, 3. Ships that are impossiple to arrest, 4. Arrest, 5. Creditor’s right for ship.