T.C SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS00918.pdf · i t.c sÜleyman...
Transcript of T.C SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİtez.sdu.edu.tr/Tezler/TS00918.pdf · i t.c sÜleyman...
i
T.C
SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
İŞLETME ANABİLİM DALI
TÜRKİYE VE OECD ÜLKELERİNDE SAĞLIK SİSTEMLERİ VE KARŞILAŞTIRILMASI
TEZSİZ YÜKSEKLİSANS BİTİRME PROJESİ
NURGÜL YAVUZ
DANIŞMAN: DOÇ. DR. İSMAİL BEKÇİ
ISPARTA, 2011
ii
Önsöz
Sağlık, hayatımızın en temel yapı taşıdır. Aldığımız her nefeste, attığımız her
adımda, bütün bir ömürde sağlık değişmez paydamızdır. Gelişmiş ülkelerdeki sağlık
sistemleri ve son yıllarda Türkiye’de daha sağlıklı bir yaşam için yapılan sağlık
reformlarını konu alan bu çalışmada bana destek olan ailem ve iş arkadaşlarıma
minnetimi bildirir ve çalışmam boyunca yardımlarını esirgemeyen Doç. Dr. İsmail
BEKÇİ’ye teşekkür ederim.
Nurgül YAVUZ
iii
Özet
Türk toplumunda sağlık düzeyinin geçmişten günümüze kadar nasıl geliştiği,
bu konuda yapılan iyileştirmeler ve hükümetlerin sağlık politikaları ile ilgili bilgiler
verilerek ülkemizde sağlık sektörünün genel yapısı incelenmiştir.
Birleşmiş Milletler Örgütünün bir kuruluşu olan DSÖ (Dünya Sağlık
Örgütü)’nün son yıllarda sağlık konusunda ülkeler düzeyinde, daha sonra da bireyler
düzeyinde sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesi ve sağlıklı bireyler olarak yaşamın
devam etmesi yolunda yaptığı çalışmalar değerlendirilmiştir.
Türkiye’de sağlık sistemi Cumhuriyetten günümüze kadar sürekli
düzenlemeler ve yeniliklere sahne olmuş, fakat yapılan iyileştirmeler sağlık
hizmetlerinde dünya standartlarını yakalamaya yeterli olmamıştır. Türkiye, 2003
yılında SDP (Sağlıkta Dönüşüm Programı) ile sağlık alanında etkin, verimli,
hakkaniyetli sağlık hizmeti sunmak için bir dizi tedbirler almış ve bunları
uygulamaya koymuştur. SDP bütün hatları ile ele alınmış ve Türkiye’de sağlık
alanında kaliteli hizmet sunumu, sağlık hizmetlerinin tek çatı altında toplanması vs.
konuları hakkında bilgi verilmiştir.
SDP ile yapılan reformlar ve iyileştirmeler, üst orta gelir düzeyine sahip
ülkeler referans alınarak yapılmış, OECD üye ülkelerdeki sağlık sistemleri
incelenmiş ve sağlık hizmetlerinde gelinen nokta OECD ülkeleri göstergeleri ile
karşılaştırılmıştır.
iv
ABSTRACT
The development of health status of Turkish society from past to present
along with the improvements on this issue, and the general structure of health sector
have been studied by giving information on health policies of governments.
The efforts of the World Health Organization (WHO) in recent years, an
establishment under the Organization of the United Nations, to improve health
services and people’s level of well being at national levels and then at the level of
individuals were discussed.
Although continuous adjustments and improvements have been done on
health care system in Turkey since the beginning of Turkish Republic, most of the
developments in health services fell behind the world standards. Since 2003 Turkey
has taken a series of measures to improve the health system through the SDP (the
Health Transformation Program) and implemented those measures in order to deliver
more effective, efficient, and equitable health care service. SDP has been discussed
in all details and information has been given on such issues as the delivery of high
quality service in the field of health care and the the unification of health services
under one roof.
The reforms and improvements achieved through SDP have been made in
reference to upper-middle-income countries, the health systems in OECD member
countries were examined and the level reached has been compared with indicators of
health care in OECD countries.
v
İÇİNDEKİLER BİRİNCİ BÖLÜM ...................................................................................................................... 10
1.GENEL OLARAK SAĞLIK VE SAĞLIK HİZMETLERİ .................................................................. 10
1.1.Bir İçgüdü Olarak Sağlık ................................................................................................ 10
1.2. Bilimdeki Gelişmelerin Sağlık Hizmetlerine Yansımaları ............................................. 11
1.2.1. Mistik Dönem ....................................................................................................... 11
1.2.2. Polifarmasi Dönemi .............................................................................................. 11
1.2.3. Etiyolojik Tedavi Dönemi ..................................................................................... 12
1.2.4. Çağdaş Dönem ..................................................................................................... 12
1.3.Dünyada Sağlık Hizmetlerinin Gelişimi ........................................................................ 15
1.3.1.Hastanelerin Gelişimi ............................................................................................ 17
1.4. Sağlık Hizmetlerinin Sınıflandırılması .......................................................................... 19
1.4.1. Koruyucu Sağlık Hizmetleri .................................................................................. 19
1.4.2.Tedavi Edici Sağlık Hizmetleri................................................................................ 21
1.4.3.Rehabilite Edici (Rehabilitasyon) Sağlık Hizmetleri ............................................... 23
İKİNCİ BÖLÜM ........................................................................................................................ 24
2.TÜRKİYE’DE SAĞLIK HİZMETLERİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ VE YAPILANMASI ....................... 24
2.1.Türkiye’de Sağlık Hizmetlerinin Tarihsel Gelişimi ........................................................ 24
2.1.2.1920‐1938 Dönemi ............................................................................................... 24
2.1.3.1938‐1960 Dönemi ............................................................................................... 27
2.1.4. 1961‐1980 Dönemi: ............................................................................................. 29
2.1.4. 1980 – 2000 Dönemi ............................................................................................ 30
2.1.5. 2000‐………. Dönemi ............................................................................................. 31
2.2. TÜRKİYE’DE SAĞLIK HİZMETLERİNİN YAPILANMASI ................................................... 32
2.2.1. Sağlık Hizmetlerinin Örgütlenmesi ....................................................................... 32
2.2.2.Sağlık Hizmetlerinin Finansmanı ........................................................................... 37
vi
2.2.3.Sağlık Hizmetleri Arzı ............................................................................................ 40
2.2.4. Toplumun Sağlık Düzeyi ....................................................................................... 49
2.2.5. İnsan Kaynakları ................................................................................................... 50
2.2.6.Sağlık Bilgi Sistemleri............................................................................................. 50
2.2.7. İlaç Politikaları ...................................................................................................... 52
2.2.8.Sağlık Bakanlığının Mevcut Yapısı ......................................................................... 54
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM .................................................................................................................... 56
3.REFORMLAR ÖNCESİ TÜRK SAĞLIK SİSTEMİ VE OECD SAĞLIK SİSTEMİ .............................. 56
3.1.Yakın Tarihte Yapılan Sağlık Reformları Öncesi Türk Sağlık Sistemi ............................. 56
3.1.1.2003 Yılında Türkiye’de Sağlık Finansmanı ........................................................... 56
3.1.2. 2003 Yılında Sağlık Harcamaları ........................................................................... 58
3.1.3. Sağlık Hizmetlerinin Sunulması ............................................................................ 60
3.2.OECD Üye Ülkelerde Sağlık Sistemi .............................................................................. 61
3.2.1.Üye Ülkelerde Sağlık Düzeyi ve Sağlık Harcamaları .............................................. 63
3.2.2. Üye Ülkelerde Sağlık Sistemi ................................................................................ 68
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ............................................................................................................... 77
4.TÜRKİYE’DE YAKIN TARİHTE YAPILAN SAĞLIK REFORMLARI VE OECD ÜLKELERİ İLE KARŞILAŞTIRILMASI ................................................................................................................ 77
4.1. Türkiye’de Yakın Tarihte Yapılan Sağlık Reformları ..................................................... 77
4.1.1.Sağlıkta Dönüşüm Programı .................................................................................. 77
4.1.2. SDP Kapsamındaki Yönetişim Reformları ............................................................. 89
4.2. Türkiye’de Sağlık Reformları ve OECD Ülkeleri ile Karşılaştırılması ............................ 90
4.3.OECD Ülkelerindeki Sağlık Durumu Belirleyicileri ve Türkiye Karşılaştırması .............. 93
SONUÇ .................................................................................................................................. 106
KAYNAKÇA ............................................................................................................................ 108
ÖZGEÇMİŞ ............................................................................................................................ 111
vii
KISALTMALAR
SDP Sağlıkta Dönüşüm Programı SB Sağlık Bakanlığı NHS İngiliz Ulusal Sağlık Sistemi DSÖ Dünya Sağlık Örgütü
MB Maliye Bakanlığı HMO Health Maintenance Organisations SGK Sosyal Güvenlik Kurumu AB Avrupa Birliği
TSH Temel Sağlık Hizmetleri WHO - EURO DSÖ Avrupa Ülkeleri
GSYİH Gayri Saf Yurt İçi Hasıla GSMH Gayri Safi Milli Hasıla OECD Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma
Teşkilatı GB Genel Bütçe
DS Döner Sermaye
DPT Devlet Planlama Teşkilatı Bağ-Kur Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar
Kurumu ABD Amerika Birleşik Devletleri
TÜİK Türkiye İstatistik Kurumu PBS Personel Bilgi Sistemi
MERNİS Merkezi Nüfus İdaresi Sistemi
viii
ŞEKİLLER DİZİNİ
Şekil 1. İşlevlerine Göre Sağlık Sektöründe Yer Alan Kurum ve Kuruluşlar,
Türkiye
Şekil 2. Sağlık Bakanlığı Merkez Teşkilatı Şeması
Şekil 3. Sağlık Bakanlığı Taşra Teşkilatı Şeması
Şekil 4. Türkiye’de Sağlık Alanında Başlıca Fonksiyonlar
ix
TABLOLAR DİZİNİ
Tablo 1. Hastanelerin Dağılımı, Türkiye, Şubat 2007
Tablo 2. Türkiye’de Özel Sektöre Ait Teşhis ve Tedavi Kuruluşları, 2006
Tablo 3. Türkiye’de Sağlık Harcamaları
10
BİRİNCİ BÖLÜM
1.GENEL OLARAK SAĞLIK VE SAĞLIK HİZMETLERİ
1.1.Bir İçgüdü Olarak Sağlık
Canlıların temel içgüdüsü neslini sürdürmek ve sağlığını korumaktır.
Beslenme, tehlikeden kaçınma, çiftleşme, acı dindirme gibi içgüdü olarak tanımlanan
diğer birçok güdü ve davranışın kaynağı bu temel içgüdüdür.
En basit canlılar olan, bitkilerin çoğunun güneşten gelen enerjiden en iyi
biçimde yararlanabilmek için, yaprak ve çiçeklerini sürekli olarak güneşe doğru
döndürdüğü ve gün boyunca onun hareketlerini izlediği bilinmektedir.
Sağlığı koruma içgüdüsü hayvanlarda daha da gelişmiştir. Doğrudan sağlığı
koruma ya da sıkıntıları gidermeye yönelik davranışlar sergilemektedir. Örneğin,
etobur olan köpekler, kabızlık sıkıntısı olduğunda otlar arasındaki bir tür ayrık otunu
bulur ve onu yiyerek müshil etkisinden yararlanır. Gözünde katarakt gelişen keçi,
gözünü çalılara sürterek bir tür katarakt ameliyatı yapar. Hayvanlar bu tür
davranışları sadece kendileri için sergilememekte diğer hayvanlara da yardım
etmektedirler. Örneğin; birçok hayvan yaralı olan diğer bir hayvanın yarasını
yalayarak pansuman yapmaktadır.
Bu gözlem ve örneklerden hareketle, nesli sürdürmeye ve sağlığı korumaya
yönelik davranışların, canlıların yeryüzünde var oluşu ile başladığını ve günümüze
kadar devam ettiğini söyleyebiliriz. Sağlık hizmetlerinin insanlıkla birlikte var
olageldiği, sağlık hizmetleri tarihinin insanlık tarihi ile yaşıt olduğu ve ilk eczacı ve
doktorun ilk insan olduğu söylenebilir. İnsan topluluklarının örgütlü toplumlara
dönüşmesi süreci, iş bölümü ve uzmanlaşmaya ortam hazırlayarak, sağlık meslekleri
ve sağlık insan gücünün doğmasına sebep olmuştur. Sağlık hizmetlerinin örgütlü
hizmetler grubu haline gelmesi ise sağlık sektörünün oluşmasını sağlamıştır.
11
1.2. Bilimdeki Gelişmelerin Sağlık Hizmetlerine Yansımaları
Sağlık hizmetleri, gerek sağlık politikası yani hizmet sunma biçimi ve
sektörün yapılanması gerekse bilimsel-teknolojik düzey ve anlayış yönünden sürekli
bir değişim ve gelişim içinde olmuştur. Bu gelişim ve değişimde, bilimdeki gelişim
ve birikimle birlikte(bilimsel dinamik), toplumların içinde bulunduğu üretim ilişkileri
ve düzeyi (toplumsal dinamik) belirleyici olmuştur. Bilimsel gelişimin sağlık
hizmetlerine yansıması açısından sağlık hizmetleri başlıca dört anlayıştan /
dönemden geçmiştir.
1.2.1. Mistik Dönem
İlkçağlarda, her türlü iyilik ve kötülük durumu birtakım doğaüstü güçlere ve
olaylara dayandırılmakta idi. Örneğin; “birinin hastalanması durumu” o kişinin iyi ya
da kötü mistik güçleri kızdırdığı ve bundan ötürü de cezalandırıldığı şeklinde
algılanıyordu. Bunun bir sonucu olarak, birtakım içgüdüsel davranışlar dışındaki her
türlü sağlık işlemlerinin esasını; doğa üstü güçlere tapınma, adak sunma, kötü ruhları
kovma ve benzeri mistik eylemler oluşturmuştur. Hastanın içindeki kötü ruhun onu
terk etmesi için, hastaya kötü kokulu ya da acı maddeler içirilmiştir. Bu amaçla
ameliyatlar bile yapılmıştır. Kafatasına açılan bir delikle kötü ruhun kolayca buradan
çıkmasına olanak sağlanmıştır. Bu anlayış ve uygulamaların kalıntıları, günümüzde
de varlığını sürdürmektedir. Nazara karşı mavi boncuk takılması, al basmaması için
loğusalara kırmızı elbise giydirilmesi vb. uygulamalar söz konusu anlayışın
kalıntılarının örnekleridir.
1.2.2. Polifarmasi Dönemi
Günlük yaşamdaki rastlantılar sonucunda bazı bitkilerin, gıdaların veya
maddelerin birtakım sıkıntılara iyi geldiği gözlenmiştir. Bu gözlemler zamanla
uygulamalarla zenginleştirilmiş ve pekiştirilmiştir. Böylece acı ve sıkıntıların bazı
maddeleri kullanarak giderilmesi veya hafifletilmesi uygulamalarına başlanmıştır.
Zamanla birçok hastalıkta ilaç diyebileceğimiz çeşitli maddeler kullanılır hale
gelmiştir. Ancak bu uygulamalarda, madde ve hastalık ayrımı olmamıştır. Yani, aynı
hastalıkta çok çeşitli maddenin veya aynı maddenin değişik hastalıklarda kullanımı
12
söz konusudur. Bu nedenle de çok ilaçlı (polifarmasi) dönem olarak adlandırılan bu
uygulamaların uzantıları günümüzde de devam etmektedir.
1.2.3. Etiyolojik Tedavi Dönemi
Bilim ve sağlık bilimindeki gelişmeye paralel olarak, birçok hastalığın etkeni
veya oluş nedeni bulunmuş ve bilinir hale gelmiştir. Sonuçta, aynı yakınma ve
belirtileri gösteren hastalıkların bile birbirinden ayrı olgular olduğu anlaşılmıştır.
Hastalıkların tedavisinde esas olanın yakınmaların giderilmesi değil, bu yakınmaya
yol açan nedenin giderilmesi ya da ortadan kaldırılması olduğunun farkına
varılmıştır. Bu gelişmelerle birlikte hastalıkların tedavisinde bütün ağırlık hastalık
etkeni veya hastalığı oluşturan nedeni gidermeye yönelik girişimlere verilmiştir.
Bulaşıcı hastalıkların etkenleri olan mikroorganizmaların ve bunlara karşı
antibiyotiklerin bulunması, hormonsal hastalıklarda bazı hormonların azlığı ya da
fazlalığının bulunması ve tedavide söz konusu hormonun azlığının ya da etkisinin
giderilmesi tedavilerinin bulunması bunlara örnektir.
Buraya kadar özetlenen anlayış ve uygulamaların ortak özelliği, sağlık
ortamına “hasta kişi yok hastalık var” anlayışının hakim olmasıdır. Bu anlayış ve
dönemlerin her üçünde de hastalanan kişinin ailesiyle, toplumuyla ve çevresiyle
bütünleşmiş bir varlık olduğu kavranamamış, kişiye yalnızca bir hastalık tablosu
gözüyle bakılmıştır (Akdur, 2003).
1.2.4. Çağdaş Dönem
Zamanla birçok hastalığın etkeninin bulunmasına karşın, kanserler, kalp ve
damar hastalıkları gibi bazı hastalıklarda belli bir etken saptanamamıştır. Daha sonra
bu tür hastalıkların doğrudan belli bir etken ile ilişkili olmadığı, çevredeki birçok
faktörün etkisi sonucunda oluştuğu anlaşılmıştır. Ayrıca, belli bir hastalığa neden
olan aynı etkenin bazı kişileri hastalandırdığı halde diğer bazılarını hastalandırmadığı
da görülmüştür. Aynı etken bazı toplumlarda salgınlara ve kitle ölümlere neden
olurken diğer bazılarında ciddi kişisel ve toplumsal sorunlara bile yol açmamaktadır.
Bu ve benzeri gözlemler hastalıkların oluşmasının yalnızca insan ve etken ilişkisine
indirgenemeyeceği ya da yalnızca etkenin varlığıyla açıklanamayacağı, hastalıkların
13
oluşması konusunun daha ayrıntılı bir biçimde incelenmesi gerektiği düşüncesini
doğurmuştur.
Epidemiyoloji disiplinindeki gelişme, hastalıkların oluş mekanizmasının
ayrıntılı bir şekilde incelenmesine olanak sağlamıştır. Bu incelemeler, hastalığın
oluşumunda hastalık etkeninin yanında çevresel (fizik çevre, biyolojik çevre, sosyal
çevre) ve kişisel faktörlerin de önemli bir rol oynadığını göstermiştir. Bir hastalığın
oluşması için yan yana gelmesi gereken faktörler; etken, kişi ve çevre başlıkları ile
adlandırılan üç grup altında toplanmıştır. Hastalıklar “epidemiyolojik üçlü” olarak
adlandırılan üç grup faktörün arasındaki ilişkiler ve etkileşimler sonunda
oluşmaktadır.
Epidemiyolojik üçlünün kendi arasındaki ilişkiler bir kaldıraca benzetilerek
açıklanmıştır. Çevre bu kaldıracın destek noktasında bulunmakta olup, insan
sağlığında çok önemli ve belirleyici bir role sahiptir.
Günümüzde yapılan toplumsal ölçekli araştırma ve izlemeler, tek tek hastaları
tedavi etmekle toplumun sağlık düzeyini yükseltmenin olanaklı olmadığını, hatta
tedavi edilen kişiye bile köklü bir çözüm getirmediğini göstermektedir. Çünkü
kişinin yaşadığı ortamdaki etken ve olumsuz çevresel faktörler ve kişinin bunlarla
olan ilişkileri devam ettiği sürece, hastalanan kişi tedavi edildikten sonra bu ortama
tekrar gönderildiğinde hastalık yinelemektedir. Üstelik hastalar kervanına yeni
hastaların eklenmesi de sürmektedir. Bu kısır döngüyü kırmada ve toplumların sağlık
düzeyini yükseltmede, yalnızca hastaların tedavisinin önemli bir katkısı
olmamaktadır. Bu kısır döngüyü kırmak için sağlık ve sağlık hizmetlerine bütüncül
bir anlayışla yaklaşılması ve koruyucu sağlık hizmetlerine önem ve öncelik verilmesi
gerekmektedir.
Bu gelişmelerin bir sonucu olarak, sağlık hizmetlerinde bir yandan koruyucu
sağlık hizmetlerinin önem ve önceliği artarken öte yandan da koruyucu sağlık
hizmeti bilgi ve teknikleri hızla gelişmiştir. Koruyucu sağlık hizmeti teknikleri bazı
hastalıkları yeryüzünden silebilecek yeti ve kapsama kavuşmuştur. Böylece, sağlık
hizmetlerinde kişileri önce sağlam iken korumak, buna karşın hastalanırlarsa erken
14
uygun tedavi vermek ve gereğinde de esenlendirmek (rehabilite etmek) diye
tanımlanabilecek çağdaş sağlık anlayışı dönemine geçilmiştir.
Geçmişte hastalığın kişisel bir sorun olduğu ve yalnızca hasta kişiyi
ilgilendirdiği düşünülürdü. Oysa çağdaş anlayış bunun yanlış olduğunu, hastalıkların
kişiden başlayarak tüm insanlığı ilgilendirdiğini kabul etmektedir. İngiltere’de ortaya
çıkan 35-40 kadar deli dana hastalığı buna çok iyi bir örnek oluşturmuştur. Olay önce
İngiltere’nin toplum yaşamını ve ekonomisini daha sonra tüm AB ülkelerindeki
yaşamı ve ekonomiyi sarsmıştır. Türkiye gibi birlik üyesi olmayan ülkelerde hatta
tüm dünyada toplumsal yaşamı etkilemiştir. Buradan hareketle çağdaş anlayışta,
hastalık tedavi ve kontrolünün kişisel ya da ulusal bir sorun olmadığını tüm
insanlığın sorunu ve sorumluluğu haline geldiğini kabul eder.
Çağdaş sağlık hizmeti anlayışı, sağlık ve sağlık hizmetlerine birtakım bilimsel
ilkeler dizini ve bütünü içinde yaklaşan bir anlayıştır. Bu ilkelerin başlıcaları
aşağıdaki gibi sıralanabilir.
Çağdaş Sağlık Hizmeti Anlayışının İlkeleri
-Kişinin yaşamı bir bütündür, sağlıklı ve hastalıklı dönemler diye birbirinden
ayrılamaz. Kişinin hastalığı, sağlıklı dönem diye bilinen dönemdeki birikimlerin
sonucudur.
-Sağlık hizmeti, hastadan çok sağlama götürülen bir hizmettir ve koruma
tedaviden daha önemlidir.
-Kişi ve çevresi (fizik, biyolojik, sosyal) bir bütündür ve birbirinden
soyutlanamaz.
-Bir toplumda en sık görülen hastalık en önemli hastalıktır.
-Hastalık yalnızca kişiyi ilgilendirmez, ailesinden başlayarak tüm toplumu
etkiler ve ilgilendirir.
15
-Sağlık hizmeti, birçok sektörün hizmetinden etkilenen, bir ekip hizmetidir.
(Akdur, 2003: 8)
1.3.Dünyada Sağlık Hizmetlerinin Gelişimi
Modern bilimsel tıbbın geçmişi iki yüzyıldan daha kısadır. Yazılı tıp tarihinde
kayda değer ilk gelişme 1798 yılında Jenner tarafından çiçek aşısının bulunmasıdır.
19. Yüzyılda laksatiflerin yanı sıra, morfin, kinin, striknin, atropin, daha sonra
kodein ve kokainin bulunuşu tıbbın gelişimine önemli katkılar sağlamıştır. 1880’li
yıllarda anestetik maddelerin bulunması ile birlikte cerrahi tıp alanında atılımlar
olmuşsa da, cerrahi tıp bilimlerinin asıl başarılı çalışmaları aseptik yöntemlerin
geliştirilmesinden sonraya dayanmaktadır.
Sağlık hizmetlerinin örgütlenme evrimi incelendiğinde aslında çok büyük bir
çeşitliliğin olduğu görülmektedir. Hizmetlerin türü ve gelişimi bireylerin talepleri,
kurumsallaşma, kültür, ekonomik özellikler gibi pek çok etken tarafından
belirlenmekte ve toplumdan topluma farklılık göstermektedir. Başka bir deyişle
sağlık hizmetlerinin örgütlenmesi için standart bir model oluşturmak mümkün
olamamaktadır.
Sanayi devriminin gerçekleştiği 1850-1920 yılları arasında sağlık hizmetleri
büyük ölçüde kentleşme, sanayileşme ve nüfus hareketlerinden etkilenmiştir. Bu
dönemde hastalık ve bilim konusundaki yargıların değişmesi, sağlık alanında
işbölümü ve uzmanlaşmanın artması, Batı Avrupa’da risk paylaşımı mantığından
hareketle sigortacılığın ortaya çıkması, hayırseverlik ve yöneticilik kavramlarının yer
değiştirmesi gibi başka etkenler her ülkenin kendine özgü sağlık sistemini kurmasına
yol açmıştır.
Kinin, digitalis gibi yeni ilaçların bulunması ile bazı sorunlarda rahatlama
sağlanmış, morfin kullanımı ile ağrı kontrol altına alınmış, anestezinin gelişmesi ile
cerrahi işlemler hızlanmış, rontgen ve diğer laboratuar imkanlarının gelişmesi ile
tanılar kolaylaşmış, buna bağlı olarak da her toplumda sağlık hizmeti veren
örgütlerin gerekliliği ve önemi giderek artmıştır. Tedavi edici hizmetlerdeki
gelişmelerin yanı sıra, evsel atıkların düzenli bir biçimde uzaklaştırılması gerekliliği,
16
haşere ile mücadele, içme ve kullanma suyunun temizliğinin önemi, hastalıkların aşı
ile önlenmesi koruyucu hizmetlerde gelişmelere ve örgütlenmede değişimlere sebep
olmuştur.
Yirminci yüzyılın başında bu gelişmelere paralel olarak, sağlık alanında
geleneksel birikim yerine bilimsel bilgiye dayanan profesyonelleşme, sağlık
meslekleri ve uzmanlıkları gelişmeye, güç kazanmaya başlamıştır. Mesleklerin
kurallara bağlanması ve örgütlenmesi ise yeni düzenlemeleri gerekli kılmıştır. Bunun
doğal sonucu olarak eskiden uzman olmayan hayırseverler tarafından yürütülen hasta
bakım hizmetleri, uzmanların kontrolüne geçmiş ve yönetim gerekliliği ortaya
çıkmıştır. Diğer toplumsal alanlarda geliştirilen yönetim teknikleri ve bilgi birikimi
sağlık hizmetlerinin yönetiminde de kullanılmaya başlanmıştır. Bu gelişmelerin
doğal sonucu olarak sağlıkla ilgili mesleklerdeki eğitim ile hasta bakımı kurallara
bağlanmıştır.
Bu doğrultuda, 1910 yılında ABD’de Carnegie Vakfı tarafından hazırlanan ve
Flexner raporu olarak bilinen bir proje ile tıp eğitiminin hastanelerle bağlantılı olarak
yapılması kararlaştırılmıştır. Bu yolla bilimsel bilgi birikiminin, klinik uygulama ile
yani teorinin pratikle bütünleşmesi sağlanmıştır. İlk kez John Hopkins Hastanesinde
yapılan bu uygulamayı, başka ABD ve Kanada örnekleri izlemiştir.
Hastanelerin ve sağlıkla ilgili mesleklerin bir kurala bağlanması,
ruhsatlandırılması da yirminci yüzyılın başında gerçekleşmiştir. Hekimlerin bir yere
kayıtlı olma gerekliliği ilk kez ABD’de 1870’li yıllarda hekimlik yapanların mesleki
çıkarlarını korumak için bir talep olarak ortaya çıkmıştır. 1901 yılında ABD Tıp
Birliği hekimlik eğitimini ve mesleğini kurallara bağlamıştır. Ülkemizde ise 1928
yılında çıkarılan 1219 sayılı yasa ile sağlıkla ilgili tüm mesleklerin gerektirdiği
yetkiler ve koşullar kurallara bağlanmıştır.
Amerika kıtasında hekim ve hastane merkezli bu gelişmeler yaşanırken
Avrupa’da sağlık hizmetlerinin örgütlenmesi daha farklı bir yol izlemiştir. Buradaki
gelişmelerin temelini sigortacılık oluşturmaktadır. On dokuzuncu yüzyıl sonunda
Avrupa ülkelerinde gelişen genel sağlık sigortası, sağlık hizmeti verenlere bir fon
17
oluşturduğu gibi, hükümetlerin sağlık hizmetlerinin sunumu ve sağlık harcamaları
konusunda düzenleyici ve denetleyici rol almasına yardımcı olunmuştur. Genel
sağlık sigortasının ilk uygulaması 1883 yılında Almanya’da ortaya çıkmıştır.
Bismarck modeli olarak bilinen işverenlerce oluşturulan bu uygulama bazı
değişikliklere uğrayarak kısa sürede diğer Avrupa ülkelerine yayılmış, 1888’de
Avusturya, 1911’de İngiltere, 1945’te Fransa, 1955’te İsveç genel sağlık sigortasını
kurmuştur.
Sosyal refah kavramının geçerli olduğu Avrupa ülkelerinde sağlık
hizmetlerinin örgütlenmesi ve finansmanı, devletin kontrolünde, sigortacılık
temelinde gelişirken, ABD’de büyük ölçüde piyasa kurallarına uygun olarak
gelişmiştir.
1.3.1.Hastanelerin Gelişimi
Arap ve Hint kültüründe geçmişi çok eski olan hastaneler Güney Avrupa’da
papaz ve rahibelerin hizmet sunduğu manastırlar bünyesinde kendisini göstermiştir.
On üçüncü yüzyılda tüm Avrupa’da 19000 hastane ya da benzeri örgüt bulunduğu
bilinmektedir. İlk hastaneler kimsesi olmayan hastalara, yoksullara ve evinden uzak
olan yolculara hizmet amacıyla kurulmuştur. Bu dönemde askerler ve denizcilerin
sağlık bakımı hükümetlerin sorumluluğu altında hastanelere verilmiştir.
Tam teşkilatlı ilk İslam hastanesi Abbasiler döneminde yaklaşık 800 yılında
Harun er-Reşit tarafından Bağdat’ta kurulmuştur. 9-17. Yüzyıllar arasında
Endülüs’ten Hindistan’a kadar geniş bir coğrafyada birçok darüşşifa kurulmuştur.
Adudi, Nureddin ve Kallavun hastaneleri Ortaçağ’ın en tanınmış darüşşifalarıdır.
Dicle nehrinin kenarında yaptırılan Adudi hastanesinde tanınmış 24 hekim
çalışmaktaydı. Hasta bakımının yanında tıp eğitiminin de verildiği bir kurumdu.
Selçuklu sultanı Tuğrul Bey’in emriyle onarılan, büyük gelir kaynaklarıyla vakıf
olarak işletilen hastanenin, bir saray gibi konforlu olduğu dönemin gezginleri
tarafından anlatılmıştır . Moğolların 1258 yılında Bağdad’ı ele geçirmeleri sırasında
tahrip edilmiş ve bir daha ayağa kalkamamıştır. Bu hastane İslam hastaneleri
tarihinde teşkilat, hekim ve personel kadrosu, tedavi, tıp eğitimi ve uzmanlaşma
18
konularında önceki hastanelerden çok daha ileri bir aşamayı temsil eder. Ekonomik
ve kültürel açıdan ileri bir durum gösteren Anadolu Selçuklu döneminde hemen her
şehirde darüşşifa, darüssıhha veya bimaristan adıyla hastaneler açılmıştır. Bu
dönemde sağlıkla ilgili yapılaşmadan başka;
-Ordu için develerle taşınan seyyar hastaneler
-Kervansaray hastaneleri
-Saray hastaneleri
-Halk hastaneleri kurmuşlardır.
Deliler akıl hastası olarak kabul edilerek tedavi edilmiştir. Osmanlı döneminde ilk
hastane 1399’da Sultan Orhan Zamanında Bursa’da yapılmıştır. 1827'de Mustafa
Behçet'in çalışmalarıyla Tıbhâne-i Âmire ve 1839'da Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i
Şâhâne tıp eğitimi kurumları kurulmuştur.
19. yüzyılda bulaşıcı hastalıkların tehdidi karşısında özellikle kolera, çiçek ve
tifo için özel hastaneler kurulmuştur. Ayrıca akıl hastaları için hastaneler de
kurulmuştur.
Avrupa’da önce kilisenin kontrolünde gelişen hastaneler, Fransız ihtilalinden
sonra, iyi yönetilmedikleri gerekçesiyle, kamu yönetimine devredilmişlerdir. Aynı
dönemde İspanya, Portekiz ve bu ülkelerin Latin Amerika’daki sömürgelerinde
bulunan hastanelerinin Katolik kilisesinin kontrolünde olduğu görülmektedir
İngiltere’de 1948 yılında Ulusal Sağlık Hizmetleri kurulana kadar
hastanecilik yardım kuruluşlarının kontrolünde yürütülmüştür. Bu sistem Kuzey
Amerika tarafından da benimsenmiş, kar amacı gütmeyen hastaneler kurulmuştur.
Batı dünyasında başlangıçta kar amacı gütmeyen, din, ırk, sosyal sınıf farkı
gözetmeyen ve gönüllülük temelinde gelişen hastane uygulamaları özellikle ABD’de
önce dini ayrımlara sahne olmuş, daha sonra da paralı hale gelmiştir.
19
1.4. Sağlık Hizmetlerinin Sınıflandırılması
Dünya Sağlık Örgütü tarafından yapılan tanımlamada, sağlık; “yalnızca
hastalık veya sakatlığın olmayışı değil, bedence, ruhça ve sosyal yönden tam bir
iyilik” halidir. Bu tanımda bedensel ve ruhsal iyiliğin yanında “sosyal yönden tam bir
iyilik” haline de vurgu yapılmaktadır.
Sağlık hizmeti kavramı ilk başlarda dünyanın pek çok ülkesinde hastalıkların
tedavisi şeklinde tanımlanmıştır. Zamanla hastalıkların mahiyetlerinin öğrenilmesi
artan teknolojinin ve bilgi birikiminin katkısıyla hastalık hali oluşmadan hastalıklara
sebep olan etkenlerle mücadele önem kazanmıştır. Günümüzde ise sağlığı korumak
ve tam iyilik halinin devamını sağlamak hastalık halinin tedavisini sağlamaktan daha
önemli hale gelmiştir. Sonuç olarak sağlık hizmetleri sadece hastalıkların tedavisi
olmayıp, sağlığın korunması ve geliştirilmesi ile rehabilitasyon hizmetlerinin tümünü
kapsamaktadır.
1.4.1. Koruyucu Sağlık Hizmetleri
Hastalık hali oluşmadan kişilerin ve toplumun sağlığını korumak için verilen
hizmetlerin tümünü kapsar. Bir toplumda, hastalıkları önleme ve toplumun sağlık
düzeyini yükseltebilmenin en etkili ve kestirme yolu koruyucu sağlık hizmetleri
iledir. Hastalık daha ortaya çıkmadan önce alınan her türlü önlem ve mücadeleyi
kapsar. Koruyucu sağlık hizmetlerinin tüketimi sonucu ortaya çıkan fayda, onu
tüketen dışında toplumun diğer üyelerine de fayda sağlar. Dolayısıyla sosyal faydası
özel faydasından yüksek bir sağlık hizmetidir. Ana ve çocuk sağlığı, aile planlaması,
hastalanma riski taşıyan grupların aşılanması, dengeli beslenme koşullarının
oluşturulması, gıda denetimi ve kontrolü vb. hizmetlerden oluşmaktadır. Koruyucu
sağlık hizmetlerini iki bölümde inceleyebiliriz(Aktan, Işık ty.: 3);
Çevresel sağlık hizmetleri; çevre sağlığını olumsuz yönde etkileyen
faktörlerin giderilerek, sağlıklı çevresel bir ortam yaratılması hizmetlerini
içermektedir.
20
Kişiye yönelik sağlık hizmetleri; bağışıklama (aşılama gibi), beslenmeyi
düzenleme, teşhis ve tedavi, aşırı doğurganlığın kontrolü, ilaçla koruma, kişisel
hijyen ve sağlık eğitimi hizmetlerinden oluşmaktadır.
1.4.1.1.Çevreye Yönelik Koruyucu Sağlık Hizmetleri
İnsanın çevresinde bulunan ve onun sağlığını olumsuz etkileyen biyolojik,
fiziksel, kimyasal ve sosyal etkenleri yok ederek, çevreyi olumlu hale getirme veya
olumsuz çevre etmenlerinin kişileri etkilemesini önleme çabalarının tümü bu başlık
altında toplanır. Bu başlık altındaki başlıca hizmetler aşağıdaki gibi sıralanabilir
(Akdur, 2006: 18):
-Yeteri kadar ve temiz su sağlanması,
-Katı ve sıvı atıkların zararsız hale getirilmesi,
-Konut sağlığı,
-Endüstri sağlığı,
-Vektörlerle (haşerelerle) savaş,
-Hava kirliliği ile savaş,
-Radyasyonla ve gürültü ile savaş.
Sayılan bu hizmet grup ve türlerinden de anlaşılacağı üzere, çevreye yönelik
koruyucu hizmetler, sağlık sektöründen daha çok, diğer sektör ve meslek grupları
tarafından yürütülmesi gereken hizmetlerden oluşmaktadır. Sağlık sektörünün, bu
alandaki temel görevi, danışmanlık, denetim ve eğitimdir (Akdur, 2006: 18)
21
1.4.1.2. Kişiye Yönelik Koruyucu Sağlık Hizmetleri
Kişileri dolayısı ile de toplumu hastalık etkenlerine karşı dirençli ve güçlü
kılarak onların insanları etkilemesini önlemeyi, hastalanmaları halinde ise, en erken
dönemde tanı konularak, uygun tedavi ile hasarsız veya en az hasarla iyileşmelerini
sağlayan hizmetler bu grup altında toplanır. Bu başlık altında sayılabilecek
hizmetlerin başlıcaları aşağıdaki gibi sıralanabilir (Akdur, 2006: 18-19):
-Erken tanı ve uygun tedavi,
-Aşılama,
-İlaçla koruma,
-Beslenmenin iyileştirilmesi,
-Sağlık eğitimi,
-Aile planlaması.
Bu grup hizmetler özellikle sağlık sektörü ve sağlık personelince yürütülen ve
yürütülmesi gereken hizmetlerdir. Bu tür hizmetler, tedavi hizmetlerine göre daha
kolay, etkili ve ekonomik olan hizmetlerdir. Akılcı bir sağlık ortamında bu tür
hizmetlere önem ve öncelik verilmesi gerekir.
1.4.2.Tedavi Edici Sağlık Hizmetleri
Koruyucu sağlık hizmetlerinin bir üst kademesini oluşturan ve alt
kademedeki koruyucu sağlık hizmetlerine göre daha fazla özel fayda içeren bir
hizmet türüdür. Hastalıkların tedavisi sonucu ortaya çıkan verimlilik artışı gibi
nedenlerden dolayı sosyal fayda da içermektedir. Hastalık veya hastalık belirtileri
ortaya çıktıktan sonra, hastalığın tanı-teşhis-tedavi edilmesi sürecini kapsayan
hizmetlerdir. Tedavi edici sağlık hizmetleri bireyin ortalama ömrünü uzattığı gibi
verimliliğini artırarak milli gelir artışına katkıda bulunur (Aktan, Işık, ty.: 3)
22
Tedavi edici sağlık hizmetleri kendi içinde;
Birinci basamak tedavi hizmetleri,
İkinci basamak tedavi hizmetleri,
Üçüncü basamak tedavi hizmetleri olarak üç gruba ayrılmaktadır.
Birinci basamak tedavi hizmetleri, hastaların evde ve ayakta (hastanede
yatmadan) teşhis ve tedavisi hizmetlerini kapsamaktadır. Bu hizmetler esas olarak
yataksız tedavi kuruluşlarında ve koruyucu hizmetlerle bir arada yürütülür. Bu
hizmetleri veren birimlere de birinci basamak sağlık kuruluşu adı verilmektedir.
Ülkemizde sağlık ocakları, dispanserler, ana-çocuk sağlığı merkezleri, özel poliklinik
ve muayenehaneler bu hizmetleri veren kuruluşlardır.
İkinci basamak tedavi hizmetleri, hastalıkların teşhis ve tedavilerinin
yapıldığı yataklı tedavi kurumlarının sunduğu hizmetleri kapsar. Bu tür hizmetlerin
sunulduğu genel hastanelere de ikinci basamak tedavi kuruluşu denilmektedir.
Ülkemizde bu hizmetler, Sağlık Bakanlığı’na bağlı il ve ilçe devlet hastaneleri ile
diğer kurumlara bağlı (kamu ya da özel) genel amaçlı hastanelerde sunulmaktadır.
Üçüncü basamak tedavi hizmetleri, özel bir yaş grubuna (çocuk hastalıkları
hastanesi, geriatri hastanesi vb.), cinsiyete (jinekoloji ve doğum hastaneleri vb.) ya
da hastalığa (verem, ruh ve akıl hastalıkları, onkoloji hastaneleri vb.) hizmet veren, o
konudaki gelişmiş teknolojiyle ve üst düzeyde uzmanlaşmış personelle donanmış
olan yataklı tedavi kuruluşlarında verilen hizmetleri kapsamaktadır. Bu hizmetler
genellikle özel dal ya da eğitim hastanelerinde yürütülür. Bu tür hizmetleri veren
kuruluşlara üçüncü basamak tedavi kuruluşu adı verilir. Ülkemizde bu tip hizmetler,
başta Sağlık Bakanlığının eğitim ve araştırma hastaneleri, ihtisas hastaneleri,
üniversite hastaneleri ve özel dal hastanelerinde verilmektedir.
23
1.4.3.Rehabilite Edici (Rehabilitasyon) Sağlık Hizmetleri
Rehabilitasyon hizmetleri sağlık hizmetlerinde özel bir yeri kapsamaktadır.
Kaza, ruhsal bozukluklar, vücudun organlarının etkili bir şekilde kullanılmasına
engel olan kısıtlılık koşullarının ortadan kaldırılması vs. kapsamaktadır. Bu
hizmetlerin amacı söz konusu kısıtlılık haliyle karşılaşan bireylerin bu halleriyle
yaşama alıştırılmaları ve kendileri ve ailelerinin yaşadıkları acıyı hafifletme amacını
taşımaktadır. Doğuştan veya kaza sonucu oluşan sakatlıkların hareket kabiliyetlerinin
yükseltilmesi, özürlülerin topluma uyum sağlaması gibi hizmetler rehabilitasyon
hizmetlerine örnek olarak verilebilir. Bu hizmetlerin kapsamında tıbbi rehabilitasyon
ve sosyal rehabilitasyon yer almaktadır (Aktan, Işık, ty.: 3).
Tıbbi rehabilitasyon, hastalık veya kaza sonrasında güçsüzleşen organın, fizik
tedavi vb. tıbbi yöntemlerle yeniden güçlendirilmesi ya da tamamen kaybedilen
organ yerine ortez-protez takılmak suretiyle kişiye o organın işlevini kısmen
kazandırma türünden hizmetlere tıbbi esenlendirme (tıbbi rehabilitasyon) hizmetleri
adı verilir. Bu hizmetler sonunda kişi sınırlı da olsa, günlük yaşam ve işlerini devam
ettirebilme olanağına kavuşmuş olur. Tıbbi esenlendirme hizmetleri sağlık sektörü ve
çalışanları tarafından yürütülen hizmetlerdir (Akdur, 2006: 20),
Sosyal rehabilitasyon, fizik veya psikolojik hasarlı kişilerin geçimlerini
sağlayacak bir iş bulması güçtür. Oysa yaşamlarını ailesine ve topluma yük olmadan
devam ettirebilmeleri, durumlarına uygun bir işe yerleşmelerine bağlıdır. Aynı
şekilde önceden sağlıklı olan ve çalışan bir kişinin daha sonra herhangi bir hastalık
ya da kaza nedeniyle engelli hale gelmesi durumunda da kendisine yapabileceği bir
işin verilmesi/işinin değiştirilmesi gerekir. Hiç çalışamayacak durumda olan veya o
hale gelen kişilerin bir kurumda bırakılmasına gereksinim vardır. Bu ve benzeri
türden hizmetlerin hepsine toplumsal/sosyal esenlendirme hizmetleri adı verilir.
Toplumsal rehabilitasyon hizmetleri kendiliğinden olmaz, bunları yapacak bir takım
toplumsal kurum ve örgütlenmelere gereksinim vardır. Ad ve türlerinden de
anlaşılacağı üzere, toplumsal esenlendirme hizmetleri, toplumsal/sosyal hizmetler
kurum ve personelince yürütülen hizmetlerdir.
24
İKİNCİ BÖLÜM
2.TÜRKİYE’DE SAĞLIK HİZMETLERİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ
VE YAPILANMASI
2.1.Türkiye’de Sağlık Hizmetlerinin Tarihsel Gelişimi
Türkiye’de sağlık hizmetlerinin gelişimi Cumhuriyet öncesi dönem
(Selçuklular ve Osmanlılar dönemi) ve Cumhuriyet dönemi olarak iki bölüme
ayrılmaktadır. İlk Türk İmparatorluğu olan Selçuklular’da, zamanın şartlarına göre
gelişmiş bir sağlık sistemi uygulaması mevcuttu. Bu dönemde sağlık hizmetleri
vakıflar aracılığı ile sunulmuş olup, Osmanlılar da ilk dönemlerinde bu uygulamaya
bağlı kalmışlardır. İmparatorluk döneminde idari örgütlenmenin saray merkezli ve
askersel olmasına koşut olarak, devlet eliyle yürütülen sağlık hizmetleri de daha çok
saraya ve orduya yönelik olmuştur.19. yüzyılın ikinci yarısından sonra batıya
yönelinmiş ve yaygın kitlelere de sağlık hizmeti götürme anlayışının ilk adımları
atılmıştır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılması ile birlikte sağlık hizmetleri
birinci derecede bir devlet görevi olarak ele alınmış ve 3 Mayıs 1920’de kabul edilen
yasa ile Sıhhiye ve Muavenatı İçtimaiye Vekaleti (9,16)kurularak sağlık hizmetleri
ayrı bir bakanlıkça yürütülen asli bir devlet görevi haline getirilmiştir.
Biz burada cumhuriyet sonrası dönemi ele alacak ve sistemi günümüze kadar
inceleyeceğiz.
2.1.2.1920-1938 Dönemi
TBMM Hükümeti’nin ilk sağlık bakanı olarak atanan Dr. Adnan Adıvar
göreve başladığında ne yerleşmiş bir örgüt ve alt yapı ne de toplumun
gereksinimlerine yanıt verecek yasal düzenlemeler vardı. Her şeyin yeniden
kurulması gerekiyordu. Bu nedenle günümüze miras kalan ve tüm ülkeye yayılan
sağlık alt yapısının başlangıcı bu tarihtir diyebiliriz.
25
Dr. Refik Saydam Dönemi: 1921 yılında bakanlığa atanan Dr. Refik Saydam,
kısa süreli aralıklar dışında 1937 yılına kadar bu görevi sürdürmüştür. Dr. Saydam,
Türkiye’de sağlık hizmetlerinin örgütlenmesi ve yurda yayılmasında büyük bir başarı
göstermiş ve hizmetlerin yapılanmasına damgasını vurarak, sağlık hizmetleri
tarihimizde onurlu bir yer edinmiştir. Bu nedenle, Refik Saydam Dönemi
diyebileceğimiz bu dönem, bugünkü anlamda sağlık hizmet ve örgütünün kurulduğu
ve halen etkisini sürdürdüğü yıllar olmuştur( Akdur, 2003: 25).
Dr. Refik Saydam Cumhuriyetin sağlık alanındaki hedeflerini belirleyerek,
ihtiyaçları karşılayacak bilinçli bir sağlık politikası oluşturmuştur. Bu politikaların
ana hatları aşağıda maddelenmiştir.
Devletin sağlık örgütünü geliştirmek
Doktor sayısını artırmak
Numune hastaneleri açmak
Ebe yetiştirmek
Sağlık memuru yetiştirmek
Doğum ve çocuk bakımevi açmak
Verem sanatoryumu açmak
Sıtma mücadelesi yapmak
Frengi ve öteki sosyal hastalıklarla mücadele
Trahom ile mücadele
Sağlık-sosyal örgütlenmeyi köylere kadar götürmek
Sağlık-sosyal yasalarını yapmak
26
“TC Merkez Hıfzıssıhha Müessesesi”ni kurmak
“Hıfzıssıhha Mektebi”ni açmak
İllerde Sağlık Müdürlükleri ilçelerde Hükümet Tabiplikleri kurularak, sağlık
hizmetlerinin tüm yurda yayılması sağlanmıştır. Birinci basamağa ve koruyucu
hizmetlere önem ve öncelik verilmiş, bu hizmetler doğrudan merkezi hükümetçe
üstlenilerek genel bütçe imkanları kullanılmıştır. Yataklı tedavi hizmetlerinin yerel
idareler (belediyeler, il özel idareleri) tarafından yürütülmesi politikası
benimsenmiştir. Bu idarelere örnek olmak üzere, Ankara, İstanbul, Sivas, Erzurum
ve Diyarbakır gibi büyük illerde doğrudan bakanlığa bağlı “Numune Hastaneleri”
açılmıştır.
1928 yılında 1219 Sayılı “Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair
Kanun” çıkarılarak sağlık personelinin yetki ve sorumlulukları belirlenmiş ve hizmet
disiplin altına alınmıştır. 1930 yılında, sağlık hizmetlerinin anayasası niteliğinde olan
1593 Sayılı “Umumi Hıfzıssıhha Kanunu” çıkarılmış ve böylece, sağlık
hizmetlerinde alt politikaların ya da uygulamaların esasları belirlenmiştir. 1936
yılında ise, 3017 Sayılı “Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı Teşkilatı ve Memurin
Kanunu” çıkarılmış ve böylece Bakanlık merkez ve taşra örgütünün kuruluşu
tamamlanarak, yetki ve sorumluluklarına açıklık getirilmiştir. Günümüzdeki sağlık
hizmetlerinin, hala o zaman hazırlanmış olan yasalar ile yürütülmesi ve bu yasaların,
bazı eksiklikler dışında, günümüz gereksinimlerine yanıt vermeye devam etmesi, bu
yasaları hazırlayanların ileri görüşlülüğünü göstermektedir (Akdur, 2006: 29).
Dr. Refik Saydam Dönemi’nde, devlete bağlı sağlık örgüt ve birimlerinin tüm
yurda yayılması için büyük bir çaba harcanırken, sağlık insan gücünün nicelik ve
nitelik yönünden yeterli olması için bir dizi önlemlere de başvurulmuştur. Bu itibarla,
hekimlerin sayısını artırmak ve kamuda çalışmalarını özendirmek amacıyla, Yatılı
Tıp Talebe Yurtları kurulmuş ve tıp fakültesi mezunlarına mecburi hizmet
uygulanmıştır. Tüm sağlık personelinin atama ve terfileri Sağlık Bakanlığı emrine
alınarak, sağlık personelinin yönetimi tek elde ve merkezde toplanmıştır. Koruyucu
sağlık hizmetlerinde çalışan personele daha yüksek bir ücret rejimi uygulanarak,
27
personelin hükümet tabiplikleri ve koruyucu hizmet birimlerinde çalışmaları teşvik
edilmiştir.
2.1.3.1938-1960 Dönemi
Bu dönemi Dr. Behçet Uz ve Demokrat Parti Dönemi olarak incelemek
dönemin anlaşılması açısından daha açıklayıcı olacaktır.
Merkezi yapıyı güçlendirmek ve sosyal içerik dahilinde politikalar
geliştirmek amacıyla yasal düzenlemeler yapılmış ve uygulamalara geçilmiştir.
Dr. Behçet Uz Dönemi(1946-1950); bu dönemde Behçet Uz tarafından
hazırlanarak, 1946 yılında toplanan 9. Milli Tıp Kongresine sunularak yürürlüğe
konulan “Birinci On Yıllık Milli Sağlık Planı” ilk önemli girişimdir. Behçet Uz Planı
diye de anılan bu plana göre; ülke yedi sağlık bölgesine ayrılacak ve her bölgenin
örgütlenmesi kendine yeterli hale getirilecekti. Bölgenin kurulması tamamlanınca,
her bölgede bir tıp fakültesi açılması düşünülmüştür(4-9)
Bu planda, çağdaş sağlık yönetiminin temel ilkelerinden biri olan, koruyucu
ve tedavi edici hizmetlerin bütünleştirilmesi ve hizmet birimlerinin genel idareden
ayrılarak nüfus esasına göre kurulması gibi amaçların benimsendiği görülmektedir.
Böylece, koruyucu ve tedavi edici hizmetleri ayrı ayrı ele alan, yataklı tedavi
hizmetlerini yerel idarelere bırakan anlayış terk ediliyor sağlık hizmetlerin tümü
merkezi hükümet görev ve sorumluluğu haline getirilmiş oluyordu. Bölgesel
Numune Hastaneleri, ana-çocuk sağlığı merkezleri, verem, ruh ve sinir hastalıkları
hastaneleri de yine bu dönemde kurulmuştur. Bunların yanı sıra, sağlık ocaklarının
sayısı da hızla artmıştır.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan sıtma, suçiçeği, sifilis ve
cüzzam ile mücadele etmek için “Olağandışı Sıtma Kontrolü Yasası” çıkarılmış ve
hastalığa odaklı dikey örgütsel yapılar geliştirilmiştir. 1945’te Sosyal Sigortalar
Kurumu‘nun da temellerini atan İş Güvenliği Yasası çıkarılmış ve hizmet ile
istihdam alanındaki SB tekeli ortadan kaldırılmıştır.
28
Demokrat Parti Dönemi; 1950 yılında iktidara gelen Demokrat Parti sağlık
merkezlerini tüm yurda yaymaya gayret etmiş, bunun doğal bir sonucu olarak il ve
ilçe hastanelerinin açılması hız kazanarak, yalnızca büyük kentlerde var olan hastane
hizmetlerinin tüm yurda yayılmasında önemli başarılar kaydetmiştir.
Cumhuriyetin başından beri genel politika sağlık hizmetlerinin bir kamu
sorumluluğu ve görevi olması yönünde olmuştur. Buna karşılık özel sağlık
kuruluşlarının kurulması ve hizmet vermesine sıcak bakılmış, özel kurum ve
kuruluşların kurulması ve gelişmesini engelleyen herhangi bir yapı bulunmadığı gibi
bu kuruluşlar teşvik de edilmiştir. Bir bakıma esas gücün kamuda olduğu karma
ekonomi anlayışı sağlık sektörüne de yansımıştır. Bir yandan sağlık hizmetlerine
kamunun yatırımı devam ederken öte yandan da özel sağlık kuruluşlarının gelişmesi
için çaba harcanmıştır. Sağlık politikası alanında var olan bu ikircikli yapı,
1950’lerden sonra daha belirgin hale gelmiş, özellikle hükümetler düzeyinde,
hizmetlerin özel birim ve kuruluşlara devredilmesi anlayışı hakim olmaya
başlamıştır.
Sağlık politikasına hakim olan bu ikircikli yapı sonucunda, başta kırsal kesim
olmak üzere, hem tedavi edici hizmetlerde hem de koruyucu hizmetlerde çağ
yakalanamamış ve gerisinde kalınmıştır. Halkın artan talepleri karşılanamadığı gibi,
bu talepleri geçici önlemlerle de karşılamak imkansız hale gelmiştir(9). Bunun bir
sonucu olarak kurum ve kuruluşlar kendi sağlık sorunlarına kendi olanakları ile çare
aramaya başlamışlar, sağlık hizmeti üreten çeşitli örgütler ve birimler kurmaya
başlamışlardır. Bunun ilk ve en büyük örneği yasası 1945 yılında çıkarılan ve
uygulamalarına 1952 yılında geçilen Sosyal Sigortalar Kurumu ve buna bağlı
hastaneler olmuştur. Sonuçta, sağlık sektörüne çok başlılık ve eşgüdümsüzlük hakim
olmuştur.
Bu dönemde yapılan yasalardan birçoğu hala yürürlüktedir ve sağlık
örgütlenmemizin temelini hala bu yasalar oluşturmaktadır; Örneğin;
Optisyenlik ve Optisyenler Yasası (Yıl 1940, Sayı 3958)
Türk Tabipleri Birliği Yasası (Yıl 1953, Sayı 6023)
29
Eczacılar ve Eczaneler Yasası (Yıl 1953, Sayı 6197)
Hemşirelik Yasası (Yıl 1954, Sayı 6283)
Türk Eczacılar Birliği Yasası (Yıl 1956, Sayı 6643) bu yasalardan bir
kaçıdır.
2.1.4. 1961-1980 Dönemi:
Bu dönemde farklı sağlık politikaları tartışılmaya başlanmış fakat sağlık
hizmetlerinin toplumsallaştırılması benimsenmiştir. Sosyalleştirme Dönemi de
diyebileceğimiz bu dönemde;
1961 yılında 224 sayılı Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkında
Kanun çıkarılmıştır. 224 Sayılı Yasa, sağlıklı yaşam ve tıbbi bakımı doğuştan
kazanılmış bir hak ve bu hakkın gereğinin devlet tarafından yerine getirilmesi
politikasını en açık bir biçimde ifade eden ve bunu kanun maddesi olarak yazılı hale
getiren yasa olmuştur. Bu yasa ile sağlık hizmetlerinin her anlamda bütünleştirilmesi
ve tek elden tüm yurda yayılması öngörülmüş ve amaçlanmıştır.
Sağlıkta sosyalizasyon fiilen 1963 yılında başlamış ve 1983’te ülkenin
tümüne yayılmıştır. Yaygın, sürekli, entegre, kademeli, il içinde bütünleşmiş bir yapı
anlayışıyla sağlık evleri, sağlık ocakları, ilçe ve il hastaneleri şeklinde bir
yapılanmaya gidilmiştir. “Geniş bölgede tek yönlü hizmet” ilkesinin alternatifi olan
“dar bölgede çok yönlü hizmet” anlayışına geçilmiştir.
İlk başta hemen Sosyalleştirme Programı ile köylerden ilçe ve şehir
merkezlerine sağlık evleri, sağlık ocakları ve sağlık merkezleri kurulacaktır. Bunlar
sıra ile birbirine bağlı olacaklar, sağlık merkezleri sağlık müdürlerine bağlı olacak ve
hastanelerle işbirliği yapacaklardır. Maddi imkansızlık ve personel yetersizliği göz
önüne alınarak bu planın gerçekleştirilmesi için 10-15 yıllık bir süre gereklidir.
Programın uygulanabilmesinin birinci koşulu hekimin serbest çalışmasına izin
verilmemesi; tamamen devlet görevinde hizmet vermesidir. Bunu sağlamak için de
30
tam gün çalışarak sosyalleştirilmiş sağlık hizmetlerinde görev alacak olan hekimlere
yüksek ücret ödenecektir (Aydın, 2002: 83).
1967 yılında Genel Sağlık Sigortası için bir kanun taslağı hazırlanmışsa da
Bakanlar Kuruluna sevk edilememiştir. 1969 yılında 2. Beş Yıllık Kalkınma
Planı’nda Genel Sağlık Sigortasının kurulması tekrar öngörülmüştür. 1971’de Genel
Sağlık Sigortası Kanun Taslağı, TBMM’ye gönderilmiş fakat kanunlaşamamıştır.
1978’de Sağlık Personelinin Tam Süre Çalışma Esaslarına Dair Kanun çıkarılmış ve
kamu personeli olan doktorların muayenehane açmaları yasaklanmıştır. 1980 yılında
Sağlık Personelinin Tazminat ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun ile bu kanun
yürürlükten kaldırılmış ve tekrar muayenehane serbestliği getirilmiştir (Akdağ, 2008:
20).
1970’li yıllarda yönetime gelen iktidarların sahip olduğu neoliberal
politikalarla sağlık politikası çelişmiştir. Hükümetler düzeyinde zaman zaman
sosyalleştirme politikasını engelleme girişimleri olmuş ise de bu politika
değiştirilemediği gibi aktif özelleştirme programı da uygulanamamıştır.
2.1.4. 1980 – 2000 Dönemi
1982 Anayasası, sağlık hizmetleri ve idaresinde 1961 Anayasası’ndakilere
benzer hükümler içermektedir. Madde 60’ta herkesin “sosyal güvenlik hakkına sahip
olduğu ve bunun devletin sorumluluğu altında olduğu” ifade edilir. Genel Sağlık
Sigortası ise Madde 56’da yer almakta ve “Genel Sağlık Sigortası oluşturulabilir”
hükmü ile ifade edilmektedir. 1980’lerde, 1961’de başlayan toplumsallaşma
politikalarının gelişimine şahit olunmuştur. Sağlık finansmanı yönetiminde büyüme
1987 yılında genel sağlık sigortası konusu yeniden gündeme gelmiş fakat konu ile
ilgili yasal düzenlemeler tamamlanamamıştır. Aynı yıl Ana Sağlık Hizmetleri Yasası
çıkmakla birlikte bu yasa ile ilgili düzenlemeler de bugüne kadar uygulanamamıştır.
DPT sağlık sektörü ile ilgili kapsamlı bir plan oluşturmuş, bu planla ilgili olarak
1992’de Birinci Ulusal Sağlık Kongresi toplanmış ve yeniden yapılanma süreci
başlamıştır. 1993’de yapılan İkinci Sağlık Kongresi’nde ulusal sağlık politikaları
belirlenmiştir. Bu yıllardan sonra da sosyal güvenlik kapsamında yer almayan ve
31
ödeme gücü olmayan vatandaşların sağlık hizmetlerinin karşılanabilmesi için Yeşil
Kart uygulamasına geçilmiştir. 1993’de yapılan İkinci Sağlık Kongresi’nde alınan
kararlardan bazılarında yeni düzenlemeler yapılmış fakat beklenen sonuçlar elde
edilememiştir. Hastanelerin özelleştirilmesi ve özerkleştirilmesine yönelik
çalışmalardan da bu yıllarda sonuç alınamamıştır (Akdağ, 2008: 100).
1990’lı yılların başlarında sağlık hizmetlerinde yeniden yapılanma konusunda
önemli girişimlerde bulunulmuştur. İlgili tarafların büyük bölümünün katılımıyla
yaşanan bir sürecin ardından, sağlıkta reform önerilerini içeren Ulusal Sağlık
Politikası Dokümanı yayınlanmıştır. Dokümandaki önerilerin o dönem itibariyle
dünya genelinde geçerli sağlık politikası reform girişimlerine paralel olduğu
söylenebilir. Sağlıkta reform politikalarının teme önerileri şu şekilde sıralanabilir
(Berman ve Tatar, 2004: 7)
Herhangi bir sağlık güvencesine sahip olmayan nüfusun genel sağlık sigortası
kapsamına alınması,
Birinci basamak hizmetler için kentsel alanlarda kişi başına ödeme ilkesini
benimseyen aile hekimliği,
Mevcut hastanelerin büyük ölçüde finansal özerklik ile birlikte özerk bir
yapıya kavuşması,
Hizmeti sunanlarla satın alanların birbirinden ayrılması ve hizmet
sunucularının aynı havuzdaki kaynaklar için birbiri ile rekabet ettiği bir dahili
piyasanın oluşturulması.
2.1.5. 2000-………. Dönemi
Sağlık Bakanlığı’nın 1 Temmuz 2003 tarihinde başlattığı ve 2003 yılı aralık
ayında bir kitapçıkla kamuoyuna duyurduğu SDP, geçmişteki reform ve proje
çalışmalarını değerlendirerek gelecekte geçilmesi düşünülen sağlık sistemini
tasarlayacak ve bu sisteme geçişi kolaylaştıracak gerekli değişiklikleri yapmayı
planlamıştır. SDP; sağlık hizmetlerinin etkili, verimli ve hakkaniyete uygun bir
32
şekilde organize edilmesi, finansman sağlanması ve sunulmasını hedeflemektedir
(SB, 2007: 268). SDP programı ile ilgili detaylı açıklamalar 4. Bölümde yapılacaktır.
2.2. TÜRKİYE’DE SAĞLIK HİZMETLERİNİN YAPILANMASI
2.2.1. Sağlık Hizmetlerinin Örgütlenmesi
Türkiye’de sağlık sektörünün örgütlenmesinde çok sayıda resmi, yarı resmi
ve özel kuruluş sağlık hizmeti üretiminde ve finansmanında görev yapmaktadır.
Kamu kesiminde; S.B., M.S.B., S.S.K., Tıp Fakülteleri, M.E.B., P.T.T., T.C.D.D.,
Belediyeler ve Kamu İktisadi Kuruluşları sağlık hizmeti sunan başlıca kuruluşlardır.
Bunların yanında dini gruplar, azınlıklar ve vakıfların yanında kar amaçlı özel sektör
kuruluşları da hizmet vermektedir. Türkiye’de sağlık hizmetlerinin tek elden
yönetimi söz konusu değildir. Birçok kuruluş birbirinden habersiz hizmet üretmeye
alışmakta olup, bunun doğal bir sonucu olarak, mevcut kaynakların verimli
kullanılması sağlanamamaktadır.
33
Şekil 1: İşlevlerine Göre Sağlık Sektöründe Yer Alan Kurum ve
Kuruluşlar,Türkiye
POLİTİKA OLUŞTURMA SAĞLIK HİZMETLERİ SUNUMU
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Devlet Planlama Teşkilatı
Sağlık Bakanlığı
Yüksek Öğretim Kurumu
Anayasa Mahkemesi
İDARİ KARAR ALMA
Sağlık Bakanlığı
İl Sağlık Müdürlükleri
SAĞLIK HİZMETLERİ FİNANSMANI
Maliye Bakanlığı
Sosyal Güvenlik Kurumu (SSK, Bağ-Kur,
Emekli Sandığı)
Özel Sigorta Şirketleri
Kendi Kendini Finanse Eden Kurumlar
Uluslararası Ajanslar
Kamu
Sağlık Bakanlığı
Üniversite Hastaneleri
Savunma Bakanlığı
Özel
Özel Hastaneler
Vakıf Hastaneleri
Azınlık Hastaneleri
Özel Çalışan Pratisyen/Uzman
Hekimler
Ayakta Tedavi Klinikleri
Laboratuvarlar ve Tanı Merkezleri
Eczaneler
Tıbbi Cihaz ve Malzeme Satıcıları
Sivil Toplum Örgütleri
Kızılay
Vakıflar, Dernekler
Kaynak: Türkiye Sağlık Raporu, Hıfzıssıhha Mektebi Müdürlüğü, 2004,
Ankara sayfa 29
34
Sağlık Bakanlığı dışında kalan kuruluşların genellikle ve yalnızca hastane
hizmeti ürettiği ve sınırlı hizmet verdiği göz önüne alındığında, Türkiye’deki sağlık
hizmetlerinin temel çatısını Sağlık Bakanlığı örgütünün oluşturduğu söylenebilir.
Ayrıca, yürürlükteki yasalara göre, ülkenin sağlığından sorumlu ve yetkili olan
kuruluş Sağlık Bakanlığı’dır.
Sağlık Bakanlığı, merkezi yönetime dayalı bir örgüt olup, merkezde bakan
illerde ise valiler örgütün temel otorite noktalarını oluşturmaktadır. Bakanlık
yapısında, hem yatay, hem de dikey programlar yürüten birimler vardır.
Sağlık Bakanlığı Merkez Teşkilatı
Sağlık Bakanlığının örgütlenme yapısı şu anda bir Bakan, bir Müsteşar, yedi
Müsteşar yardımcısı ve bunlara bağlı idari birimlerden oluşmaktadır (Şekil 2). İdari
bilimler; Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü; Tedavi Hizmetleri Genel
Müdürlüğü; Ana-Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Genel Müdürlüğü; İlaç ve
Eczacılık Genel Müdürlüğü; Sağlık Eğitimi Genel Müdürlüğü; Personel Genel
Müdürlüğü ve Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü ile Avrupa Birliği
Koordinasyon Daire Başkanlığı, Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği, Bilgi İşlem
Daire Başkanlığı, Bütçe Dairesi Başkanlığı, Dış İlişkiler Daire Başkanlığı, Halka
İlişkiler Koordinatörlüğü, Hıfzıssıhha Mektebi Müdürlüğü, Hukuk Müşavirliği, İdari
ve Mali İşler Daire Başkanlığı, İzleme ve Değerlendirme Birimi, Kanserle Savaş
Dairesi Başkanlığı, Proje Yönetimi Destek Birimi, Refik Saydam Hıfzıssıhha
Merkezi Başkanlığı, Savunma Sekreterliği, Sıtma Savaş Daire Başkanlığı, Strateji
Geliştirme Başkanlığı, Teftiş Kurulu Başkanlığı ve Verem Savaş Daire
Başkanlığından oluşmaktadır (SB, 2007: 103-104).
35
SAĞLIK BAKANLIĞI MERKEZ TEŞKİLATI ŞEMASI
Şekil 2: Sağlık Bakanlığı Merkez Teşkilatı
Teftiş Kurulu Başkanlığı BAKAN Özel Kalem Müdürlüğü
Yüksek Sağlık Şurası
Tıpta Uzmanlık Bakanlık Müşavirleri
Basın Müşavirliği
MÜSTEŞAR
Müsteşar Yardımcısı Müsteşar Yardımcısı Müsteşar Yardımcısı Müsteşar Yardımcısı v. Müsteşar Yardımcısı v. Müsteşar Yardımcısı v. Müsteşar Yardımcısı
• AB Koor.Dai.Bşk. • Dış İlişkiler Dai.Bşk. • Proje Yön.Dest.Birimi • Kamu Özel Ort.Dai.Bşk
• Pandemi Yürütme Kurulu Başkanlığı
• Strateji geliştirme Dai. Başk. • İnşaat ve Onarım Dai. Başk. • Hudut Sahiller Sağ. Gen. Müd • Kanser Savaş Dai. Başk. • Verem Savaş Dai. Başk. • Sıtma Savaş Dai. Başk. • AÇSAB Gen. Müd.
• Sağlıkta Dönüşüm Programı Koordinatörlüğü
• Sağ.Eğt.Gn.Md. • Tedavi Hizm. Gen. Müd. • Temel Sağ. Hizm. Gen. Müd. • R.Saydam Hıfz. Mrk. Başk.
• Sabim • İlaç ve Eczacılık Gen. Müd. • İdari ve Mali İşler Dai.Bşk. • Personel Gen. Müd.
• Hukuk Müşavirliği • Kanun Tasarılar • Soru Önergeleri
36
Kaynak;http://www.sağlik.gov.tr/TR/Genel/BelgeGoster.aspx? Erişim Tarihi:
04.01.2010
Sağlık Bakanlığı’nın illerdeki sağlık müdürlüklerinin yöneticisi bir hekimdir.
Sağlık ocakları ve sağlık merkezleri İl Sağlık Müdürlüğünün denetimine tabidir. İl
Sağlık Müdürü, ildeki sağlık hizmetlerinin planlanması ve uygulanmasından
sorumludur ve bu hizmetlerle ilgili olarak ildeki validen olduğu gibi Sağlık Bakanlığı
merkez teşkilatından da onay almak zorundadır. Sağlık hizmetleri için hekimler
Personel Genel Müdürlüğü tarafından istihdam edilir ve göreve başlatılırken Sağlık
Bakanlığı tarafından bir ile nokta tayin olarak ataması yapılır ve eğer gerek görülürse
İl Sağlık Müdürlüğü tarafından da belirli bir sağlık kurumu için geçici yer
değiştirmesi yapılır. Yardımcı sağlık personeli ise ile tayin edilir ve İl Sağlık
Müdürlüğünce il içi görev dağılımı yapılır. Sağlık ocaklarının işletim masrafları, sarf
malzemeleri, elverişlilik ve geçmişteki kullanım durumlarına göre, İl Sağlık
Müdürlükleri tarafından sağlık ocaklarına gönderilir. İlçelerde, bir grup sağlık
ocağının idari yetkilisi olarak görev yapmak üzere bölge düzeyinde Sağlık Grup
Başkanlıkları oluşturulmuş fakat bu hekimlerin görev tanımları gerektiğince
yapılmamıştır (SB, 2007: 106)
37
Şekil 3: Sağlık Bakanlığı Taşra Teşkilatı
2.2.2.Sağlık Hizmetlerinin Finansmanı
Dünya genelinde, sağlık hizmetlerinin finansmanında 4 temel yöntemden söz
edilebilir. Bu yöntemler genel vergiler, özel sigorta, cepten yapılan ödemeler, sosyal
sigortadır. Bu yöntemlere ilave olarak ayrıca son yıllarda yoğun olarak tartışılan tıbbi
tasarruf hesabı ve dış finansman kaynakları eklenmiştir. Bu yöntemler uygulama
açısından ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir
Bir taraftan sağlık hizmetlerine olan talebin artması diğer taraftan kaliteli
sağlık hizmeti sunmak için sağlık kurumlarının modern teknolojiyi satın almak ve
nitelikli personel istihdam etmek için çabaları sağlık giderlerini arttırmaktadır. Sağlık
hizmeti veren sağlık kurumları giderlerinin düzenli bir şekilde karşılanabilmesi için
38
de finansmanın hangi kaynaklardan nasıl karşılanacağı önemli bir konudur (Orhaner,
2006: 6).
Sağlık hizmetlerinin finansman yöntemleri ülkenin gelişmişlik düzeyi ile
beraber, o ülkenin sosyo-ekonomik yapısı ile kültürel değerlerinden de
etkilenmektedir. Bununla beraber Feldstein, bir sağlık hizmetleri finansman sisteminin
aşağıda sayılan özelliklere sahip olması gerektiğini söylemektedir (Feldstein, 1981:
247).
"Sağlık Bakımı"ndan yoksun kalmayı önlemelidir. Hiçbir birey, düşük gelirli
olmasından dolayı evsiz ya da gıdasız kalamayacağı gibi sağlık hizmetlerinden
de yoksun kalmamalıdır.
Finansal yetersizliği ortadan kaldırmalıdır. Hiçbir birey tahmin edilemeyen
bir hastalık ya da kazanın ortaya çıkardığı sağlık harcamalarını karşılarken
ciddi bir finansman sorunu ile karşı karşıya kalmamalıdır.
Maliyetler en aza indirilmelidir. Bir finansman sistemi, etkin kaynak
kullanımını sağlarken, sağlık bakımı fiyat artışlarını da önlemelidir. Hastalar,
mümkün olduğunca, yüksek maliyet taşıyan hastane bakımı yerine, düşük
maliyetli ayaktan tedaviye yönelik sağlık hizmetlerini kullanmalıdır.
Hastaneler, sağlık personeli sayısının ve gereksiz ödemelerin artması, teknik ve
hizmet olanaklarının gereksiz yere aşın kullanılması ile ortaya çıkan maliyet
artışlarını hafifletecek düzenlemelerle desteklenmelidir.
Doktorların, sigortanın varlığına dayanarak, hastalara fazla yansımayacağı
düşüncesi ile vizite ücretlerini gereksiz yere artırmalarına izin verilmemelidir.
Kısacası, hastalar, doktorlar ve hastane yönetiminde maliyet bilinci
oluşturmalıdır.
Vergi artışlarından kaçınmalıdır. Çünkü, yüksek vergiler, çalışma
motivasyonunu ve bir bütün olarak ekonomide etkin kaynak kullanımını
engellemektedir.
39
Kolay uygulanabilir olmalıdır. Sağlık hizmetleri finansman sisteminin
yönetimi, maliyeti yüksek, uygun olmayan, karmaşık işlemler içermeyen,
kaynakların etkin kullanımını engelleyen kararlara dayanmamalıdır.
Genel kabul görmelidir. Her yeni finansman yöntemi halk tarafından kabul
gördüğü gibi sağlık kurumlarında da kolayca uygulanabilir olmalı ve
doktorlar tarafindan da kabul görmelidir.
Sağlık hizmetlerinin ülkeler bazında nasıl finanse edildiği, hangi yöntemlerle
sağlandığı, insanların sağlık düzeylerinin yanı sıra gelir düzeylerinin de etkili olduğu
bir husustur. Kişisel sağlık hizmetlerinin finansmanı için çok yöntemler mevcut
bulunmaktadır. Toplum sağlığı hizmetleri genel olarak devlet tarafından finanse
edilip gene devlet kuruluşları tarafından sağlanırken, kişisel sağlık hizmetleri çeşitli
mekanizmalara bağlıdır. Bu mekanizmalarda devletin, kamusal ve özel sigorta
sistemlerinin, yabancı kuruluşların, hükümet dışı kuruluşların, toplulukların, ailelerin
ve bireylerin mali rolleri değişkenlik göstermektedir.
Kişisel sağlık hizmetlerinin finansmanında başlıca üç yöntem
kullanılmaktadır: Vergiler, sigorta (sosyal ya da özel) ve sigorta dışı finansman
yöntemleri.
Vergiye dayanan sistemlerde, vasıtasız vergiler (gelir vergisi gibi), vasıtalı
vergiler (katma değer vergisi gibi), özel vergiler ve diğer devlet gelirleri söz
konusudur. 1942 yılında yayınlanan Beveridge Raporu’na istinat eden sistemlerde
sağlık hizmetlerinin finansmanı vergilerden sağlanan gelirlerle ulusal bütçeden
karşılanmaktadır.
Sigortaya dayanan sistemler, sağlık hizmetlerinin finansmanına ilişkin bu
sistemlerde, sigorta kapsamındaki insanlar, belirli bir sağlık hizmetleri paketine hak
kazanmak için bir sigorta şirketine ya da fonuna pirim öderler. Kimi ülkelerde, bütün
nüfusu kapsayan tek bir sosyal sigorta sistemi vardır. Kimi ülkelerde ise, birbirinden
ayrı çeşitli sistemleri kapsayan ulusal sağlık sigortası sistemleri söz konusudur.
Alman Otto Von Bismarc tarafından geliştirilen ve Bismarc Modeli adıyla anılan
40
modelde de, sağlık hizmetlerinin finansmanı kişilerin kazanç esasına dayalı sigorta
primlerinden elde edilen sigorta gelirlerinden sağlanmaktadır.
Sağlık tasarruf hesapları ve yararlanıcı ücretleri sağlık hizmetlerinin
finansmanında başvurulan diğer yöntemler arasındadır. Bunlardan birincisinde,
gelirin belirli bir yüzdesi sağlık hizmetleri ve yararlanıcı ücreti olarak bir kenara
ayrılmaktadır. Ne var ki, tıbbi bakım ve hizmetlerin yüksek maliyeti nedeniyle bu tür
tasarruf hesapları genellikle yetersiz kalmaktadır.
Yararlanıcı ücretleri, 1980’lerden bu yana, kamu harcamalarındaki azalma
karşısında sağlık hizmetlerinin finansmanı amacıyla gelişmekte olan birçok ülkede
devreye sokulmuştur. Bu sistem, Benin, Gine, Kamerun, Nijerya ve Sierra Leone ile
başta Viet-Nam olmak üzere kimi Asya ülkelerinde yürümektedir. Kanada ve
Danimarka gibi ülkelerde ise, ulusal ya da yerel sistemler tarafından karşılanmayan
sağlık hizmetlerine ilişkin masraflar, çalışanların oluşturdukları ya da özel kesime ait
sigorta sistemleri aracılığıyla kapatılmaktadır.
Düşük gelirli kimi ülkeler, sağlık hizmetlerinin finansmanında dış finansmana
bağımlı durumdadırlar. Ekonomik kriz, doğal felaket ya da savaş gibi durumlarda
ortaya çıkan kısa dönemli kaynak yetersizliklerinde dış finansmana yaygın olarak
başvurulmaktadır.
2.2.3.Sağlık Hizmetleri Arzı
Türkiye’deki sağlık hizmetleri kamu ve özel hizmet sunucular tarafından
sağlanır. En büyük kamu hizmet sunucusu Sağlık Bakanlığı (Tablo 5) olup SSK
hastanelerinin de devredilmesiyle birlikte etkisi daha da artmıştır. Daha önce diğer
devlet bakanlıkları (Savunma, Ulaştırma ve Milli Eğitim), bazı kamu kuruluşları ve
belediyelerin de sundukları sağlık hizmeti de SB’na devredilmiştir. Yine üniversite
hastaneleri de önemli hizmet sunucusudur (SB, 2007: 117).
41
Tablo 1: Hastanelerin Dağılımı, Türkiye, Şubat 2007
BRANŞ GENEL EĞİTİM TOPLAM
KAMU HASTANELERİ 754 53 807
Devlet Hastaneleri 604 27 631
Kadın Doğum Hastaneleri 58 6 64
Çocuk Hastaneleri 7 3 10
Göğüs Hastaneleri 18 4 22
Yüksek İhtisas Hastanesi 1 4 5
Ruh Sağlığı Hastaneleri 9 2 11
Fizik Tedavi Hastaneleri 8 2 10
Onkoloji Hastaneleri 1 1 2
Acil Yardım ve Travmatoloji Hastaneleri 4 0 4
Kemik Hastalıkları Hastaneleri 2 1 3
Zührevi Hastalıklar Hastaneleri 1 0 1
Lepra Hastaneleri 2 0 2
Diş Hastaneleri 1 1 2
Meslek Hastalıkları Hastaneleri 2 0 2
Göz Hastalıkları Hastaneleri 0 2 2
İlçe Hastanesi 36 0 36
Üniversite Hastaneleri 56
Özel Hastaneler 305
Belediye Hastaneleri 6
Dernek ve Vakıf Hastaneleri 19
Yabancılara Ait Hastaneler 3
Azınlık Hastaneleri 5
42
Tablodan da anlaşılacağı üzere Sağlık Bakanlığı birinci ve ikinci basamak
sağlık hizmetlerinin temel sunucusu ve koruyucu hizmetlerin ise tek tedarikçisidir.
Ayrıca Sağlık Bakanlığı, birinci basamak, ikinci basamak, ihtisaslaşmış yataklı ve
ayakta tedavi kurumları ile çok geniş bir alanda hizmet vermektedir. Kamu
sektöründeki bu geniş ağ, özel sektörde hem ayakta hem de yataklı tedavi hizmeti
veren daha az sayıdaki özel kurumla tamamlanır. Son dönem uygulanan sağlık
politikaları nedeniyle Sağlık Bakanlığı sağlık hizmetlerinin ana sunucusu olmaya
devam etmekle birlikte ve özel sağlık sektörü bu alanda Bakanlığın en önemli ortağı
ve tamamlayıcısı haline gelmiştir.
2.2.3.1.Kamu Tarafından Sunulan Sağlık Hizmetleri
Birinci Basamak ve Koruyucu Sağlık Hizmetleri
Sağlık Bakanlığı birinci basamak sağlık hizmeti veren en önemli ve
koruyucu sağlık hizmeti sunan tek kurumdur. Bunlarla birlikte ana çocuk sağlığı
hizmetlerinin de ana tedarikçisidir. Bu hizmetler, sağlık hizmetlerinin
toplumsallaştırılmasını temel alan 1961 yılında çıkartılan yasa uyarınca ülke çapına
yayılmış sağlık ocakları ve sağlık evleri ile verilir. Bu yasaya göre, ulusal
politikalarda, değişik basamaklardaki sağlık kurumları bir hekimin görev yapma
yerini etkiler ve böylelikle hekimler belirli coğrafi alanlarda yoğunlaşmak yerine
kendilerine ihtiyaç duyulan alanlara gönderilirler. Birinci basamak sağlık
kurumlarının belirli bir coğrafi bölgede toplanması yerine ülke çapına dağıtılması
amaçlanıyorsa da uygulamada bunu gerçekleştirmek zordur (SB, 2007: 118).
Sağlık Ocakları
Mevcut uygulamalara göre kırsal alanlardaki sağlık evleri birinci basamak
sağlık hizmeti ile aile planlaması hizmetleri veren, doğumlara yardımcı olan ve
belirlenen hanelere aylık ziyaretler yapan bir ebe tarafından idare edilir. Kırsal
alanlardaki sağlık evleri sağlık ocağına bağlı olup yine bu sağlık ocağı tarafından
denetlenir. Kırsal alandaki sağlık ocakları ise 2.500 kişiye hizmet verir ve bir
43
pratisyen hekim olmak üzere bir hemşire, bir sağlık memuru, iki ebe ve bir destek
elemanından oluşan sekiz personelden meydana gelir. Yaklaşık olarak 5.000 kişiye
hizmet veren bölge sağlık ocakları ise 16 kişilik sağlık personelinden oluşur (biri
sorumlu hekim olmak üzere dört pratisyen hekim, bir diş hekimi, bir çevre sağlığı
teknisyeni, bir kaç sağlık memuru, bir laboratuar teknisyeni, iki hemşire ve iki ebe).
Yaklaşık olarak 10.000, gerektiğinde ise 20.000 kişiye hizmet veren il sağlık
ocaklarında ise, nüfustan bağımsız olarak, İl Sağlık Müdürlükleri’nin talebi ve
Valiliklerin onayı üzerine ek birimler açılabilir (SB, 2007: 119).
Sağlık Ocaklarının başlıca görevleri şunlardır; bulaşıcı hastalıkların
önlenmesi ve tedavisi, bağışıklama, anne ve çocuk sağlığı hizmetleri, aile planlaması,
halk sağlığı eğitimi, çevre sağlığı, hasta bakımı ve sağlıkla ilgili istatistiksel verilerin
toplanması. Koruyucu ve birinci basamak sağlık hizmetlerini sunmayı esas alan
sağlık ocakları ayrıca sağlık hizmetine ihtiyacı olanların başvuracağı ilk kurum ve
daha ileri tedaviye ihtiyacı olanları da bir üst kuruma sevk edecek ilk basamaktır.
Aile Hekimliği
Sağlık Bakanlığı Sağlıkta Dönüşüm Programı kapsamında Aile Hekimliği
uygulamasına kademeli olarak geçmektedir. Aile Hekimi; ailenin henüz doğmamış
çocuğundan en yaşlı üyesine kadar, ailenin tüm bireylerinin hekimi olarak
tanımlanır. Bu kapsamda, bireysel koruyucu sağlık önlemleri ile ayakta tedavi ve
evde bakım hizmetleri de aile hekimliği kapsamına girer. Birinci basamak sağlık
hizmetini aşan sorunlar için diğer uzman hekimler, diş hekimi, diyetisyen gibi
kişilere hastayı yönlendirerek, koordinatör görevini üstlenir. Dolayısıyla kendisine
kayıtlı kişilerin aynı zamanda sağlık danışmanı, bu konuda onlara yol gösteren ve
onların haklarını savunan kişi konumundadır.
Aile hekimi, aile bireylerinin ikametlerine genellikle yakındır ve kolay
ulaşılabilir konumdadır. Hizmet verdiği toplumu her yönüyle tanır; aile, çevre ve iş
ilişkilerini değerlendirir. Ailenin bütün bireylerinin sağlık durumlarını, yaşama
koşullarını, dolayısıyla koruyucu sağlık uygulamalarının ve sağlık eğitiminin bu
bireylere nasıl uygulanabileceğini en iyi bilen kişidir. Bu doktorlar, kendi
44
sorumluluğu altındaki bireyleri bir hastalık çerçevesinde değil, bütüncül bir
yaklaşımla sağlık koşulları, psiko-sosyal çevre ve mevcut diğer akut veya kronik
sağlık sorunları ile birlikte bir bütün olarak değerlendirir.
Aile hekimliği kayıtları sağlıkla ilgili araştırmalarda çok değerli bir veri
kaynağıdır. Sevk zincirinde önemli oranda başarı sağlar. Hastalıkların uygun
basamaklarda ele alınmasını ve tedavisini mümkün hale getirir. Sevk gerektiğinde,
kişinin sağlık bilgileriyle birlikte doğru uzmanlık dalına ve doğru merkeze gitmesini
sağlayarak, yüksek maliyetli ikinci basamak sağlık hizmetlerinin daha etkili ve
ekonomik biçimde kullanımını sağlar. Bu açıdan aile hekimliği aynı zamanda
birçok yanlış yönlendirmeyi, düzensizliği, gereksiz sağlık harcamasını, ikinci
basamakta gereksiz yığılmayı, kuyrukları ve hasta mağduriyetini engeller (SB, 2007:
124).
İkinci ve Üçüncü Basamak Sağlık Hizmetleri
İkinci ve üçüncü basamak sağlık kuruluşları esas olarak tedavi hizmetlerinin
sunulduğu sağlık kuruluşlarıdır. Ayrıca birinci basamakta tanısı konamayan, ihtisas
bilgisi gerektiren hastalıklar için de poliklinik hizmetleri bu kuruluşlarda
verilmektedir. Buna göre yataklı tedavi kurumları olan ikinci ve üçüncü basamak
sağlık kuruluşları aynı zamanda poliklinik hizmetleri de sunmaktadır (Tablo 6).
Hastanelerin ayakta tedavi bölümlerine başvuran vakaların büyük kısmı
detaylı inceleme ve tedavi gerektirmediği için aslında birinci basamak sağlık
kurumlarında tedavi edilebilir hastalıklardır. Birinci basamak sağlık kurumlarındaki
tedavi normalde ayakta tedaviden daha ucuzdur. Ayakta tedavi kurumlarına aşırı
yüklenilmesi tedavi masraflarının gereksiz şekilde yukarı çıkmasına ve kaynakların
da verimli kullanılamamasına yol açmaktadır. Bununla birlikte birinci basamakta
çalışan pratisyen hekime toplumun bakış açısı, bu kurumlardaki özellikle tahlil ve
tetkik yetersizliği, ayrıca gerekirse daha detaylı tetkik ve aynı gün içinde farklı
uzman hekime başvurma imkanı nedeniyle hastanelere gereksiz başvurular
yapılmaktadır.
45
2.2.3.2.Özel Sektör Tarafından Sunulan Sağlık Hizmetleri
1980'lerin başında devlet teşvikiyle açılan özel sağlık sektörü, bugün
Türkiye'nin en büyük sıçrama yapan sektörleri arasındadır. Bunda da en büyük pay
kuşkusuz son yıllarda izlenen teşvik politikalarınındır. Tartışmasız olarak
söylenmelidir ki 59 ve 60. Hükümetler sağlık sektörünü kökten etkileyecek adımlar
atmışlardır. Özel sağlık sektörü, sağlık hizmet sunumundaki rolünü farklı isimlere
sahip kurum ve kuruluşlarla gerçekleştirir. Halen Ülkemizde özel sağlık hizmetleri
beş farklı şekilde verilmektedir.
- Özel muayenehaneler
- Özel poliklinik, tıp merkezleri
- Özel tanı merkezleri ve laboratuarlar
- Özel hastaneler
- Kamu kurumlarında verilen özel hizmetler
- İş yeri hekimleri tarafından verilen hizmetler.
Özel sektöre ait ayakta teşhis ve tedavi veren sağlık kuruluşlarının sayısı
38.476, yataklı tedavi hizmeti veren sağlık kurumlarının sayısı ise 332’dir. Sağlık
Bakanlığı tahminlerine göre özel sektörde çalışan Hekim sayısı 17.872’dir. Bunların
da 14.497’si uzman hekim, 3.375’i Pratisyen Hekim’dir. Özel sağlık sektörünün
ülke sağlık hizmet sunumundaki payı % 25 oranına ulaşmıştır.
Özel Muayenehaneler
Özel muayenehanelerde çalışan hekimler ya serbest hekim olarak ya da
limited şirket içerisinde yer alarak faaliyet gösterir. Sonraki seçenek mali avantajlar
da sağlar. Şirketin dışında kalan ve serbest olarak çalışan hekimler serbest hekim
olarak elde ettikleri kazançtan bağımsız olarak “asgari standartta bir vergi” öderken
limited şirket çatısı altında faaliyet gösteren hekimler gerçek kazançlarına göre özel
46
sektör şirketiymiş gibi vergilendirilirler. Bundan dolayı, özel sektörde çalışan
hekimlerin çoğu limited şirket kurma yolunu seçerler; bunu tercih etmemiş olanlar
ise muayenehanelerini kapatmak zorunda kalmış çünkü yukarıda da bahsedilen
asgari standart vergiyi ödemede güçlük çekmişlerdir. Türk vatandaşı olan ve
hekimlik diploması olan herkes TTB’nin, bulunduğu ildeki şubesine müracaat ederek
ve Maliye Bakanlığı’ndan bir vergi kimlik numarası alıp vergi ödeyerek
muayenehane açabilir, serbest hekimlik yapabilirler.
Özel Poliklinikler ve Tıp Merkezleri
Poliklinikler, tıpta uzmanlık alanlarının dağılımına bakılmaksızın, temel
olarak muayenehane ve diğer gerekli asgari destek hizmetleri ile bir veya birden çok
tıpta uzmanlık dalı ve/veya genel pratisyenlik olarak en az iki hekimin hizmet
verdiği, ayrıca istenirse ilave olarak diş hekimliği hizmetinin bir araya gelmesi ile
kurulan özel sağlık kuruluşlarıdır.
Tıp merkezi: Asgari olarak bünyesinde iç hastalıkları, kadın hastalıkları ve
doğum, çocuk sağlığı ve hastalıkları ve genel cerrahi tıp dallarında birer uzman
hekim olmak üzere asgari dört uzmanlık dalında faaliyet gösteren ve bünyelerindeki
bu uzmanlardan iç hastalıkları veya çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanlarından bir
kadrolu hekim ile kadın hastalıkları ve doğum veya genel cerrahi tıp dallarında bir
kadrolu hekim olmak üzere en az iki kadrolu uzman hekim çalıştıran, ağız ve diş
sağlığı alanında hizmet vermek amacıyla en az bir diş ünitesi ve diş hekimi ile sürekli
ve düzenli olarak gelişmiş donanım ve personel desteği ile 24 saat süre ile ayakta
teşhis ve tedavi hizmeti sunan özel sağlık kuruluşlarıdır.
Özel dal merkezi: Belirli bir yaş ve cins grubu hastalar ile belirli bir hastalığa
tabi tutulanlara veya bir organ veya grubu hastalara yönelik hizmet vermek üzere,
biri kadrolu olmak kaydıyla ilgili uzmanlık dalında en az iki uzman hekimin görev
yaptığı gelişmiş donanım ve personel desteği ile ayakta teşhis ve tedavi hizmeti
sunan özel sağlık kuruluşlarıdır.
Teşhis merkezi: Yalnızca 3153 sayılı Radiyoloji, Radiyom ve Elektrikle
Tedavi ve Diğer Fizyoterapi Müesseseleri Hakkında Kanun ile 992 sayılı Seriri
47
Taharriyat ve Tahlilat Yapılan ve Masli Teamüller Aranılan Umuma Mahsus
Bakteriyoloji ve Kimya Laboratuvarları Kanunu çerçevesinde birden fazla ilgili
uzman hekimlerce açılan ve özel donanıma sahip, özel mevzuatına göre faaliyet
gösterip teşhis hizmeti sunan özel sağlık kuruluşlarıdır.
Bu kurumlarda çalışan hekimler Türk vatandaşı olmalıdır. Kamu
kurumlarında çalışan asistan hekimler bu tür özel poliklinik ya da tıp merkezlerinde
çalışamazlar.
İşyeri Hekimleri
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü’nün 91. maddesine göre 50’den daha
fazla eleman çalıştıran özel şirketlerin iş yeri hekimi bulundurması gerekmektedir.
Eğer özel kuruluşun eleman sayısı 700’den az ise bu iş yeri hekimi yarı-zamanlı
olarak çalıştırılabilir; aksi halde tam zamanlı olarak çalıştırılmak zorundadır. İşyeri
hekimleri ile Türk Tabipler Birliği – TTB’nin yerel şubeleri aracılığıyla bağlantı
kurulur. İşyeri hekimlerinin asıl görevi iş yerindeki iş ile ilgili sağlık risklerini en aza
indirmektir fakat pratikteki öncelikli görev tıbbi yardıma ihtiyaç duyan kişiler için ilk
başvuru noktası olma yönündedir. Şu anda TTB ye kayıtlı yaklaşık olarak 8.000
işyeri hekimi ve buralarda kayıtlı çalışan hemşiresi vardır ve bunlara eğitimler
verilmektedir.
Özel Tanı ve Laboratuar Hizmetleri
Türkiye’deki özel laboratuar ve tanı merkezi sayısı hızla artmakta ve
bunların üçte birini radyoloji ile benzer tanı hizmetleri oluşturmaktadır. Tanı
cihazlarının ithalatı ve kullanımı yeterince denetlenmemektedir. Bir çok özel
merkezin iş hacmini genellikle sosyal güvenlik kurumlarıyla yaptıkları anlaşmalar
oluşturmaktadır ve bu merkezler yüksek teknoloji kullanımını gerektiren tetkikler ve
tutarı yüksek olan reçete yazma eğiliminde olabildikleri konusunda tartışma
bulunmaktadır.
48
Özel Hastaneler
Kamuya ait olmayan hastaneler arasındaki en baskın grup % 82 oranı ile özel
hastanelerdir. Bu hastanelerin sayısı 1990’larda bu yana sürekli olarak artmış; 1995
ve 2000 yılları arasında ise tam iki kat, 2000-2005 arasında ise % 25,2 artmıştır.
Vakıf hastaneleri sayı ve kapasite açısından daha az etkindir (kamuya ait olmayan
hastanelerin % 9’u) bununla birlikte 1990’lı yıllar boyunca artmıştır.
Özel hastaneler genellikle üç büyük kentte toplanmıştır – özel hastane
kapasitesinin ancak üçte biri Ankara, İstanbul ve İzmir dışında kalan kentlerdedir.
Tek başına İstanbul’da, özel hastanelerin yarıya yakını bulunmaktadır. Öte yandan,
Doğu Anadolu Bölgesi’nde ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde de daha az sayıda
özel hastane vardır. Son yıllarda ve özellikle İstanbul’da çok sayıda özel uzmanlık
hastaneleri (oftalmoloji, ortopedik, fiziksel terapi ya da mikro-cerrahi) açılmıştır.
1990’lı yılların ortalarına kadar özel hastanelerin kurulması devlet kredileri ile
desteklenmiştir. Bununla birlikte sosyal güvenlik kurumları kendine bağlı olan
kişilerin özel sektörden de hizmet alabilmesini sağlamasıyla sayısal anlamda bir artış
olmuştur. Ancak özel sektörün nüfusu az olan yerlerde özel poliklinik veya tıp
merkezi açmaya meyilli olduğu görülmektedir.
Sivil Toplum Kuruluşları
Vakıf hastanelerinden ayrı olarak, STK’larının yalnızca bir kısmı sağlık
sektöründe faaliyet gösterirler ve asıl olarak ilgilendikleri alanlar da ana-çocuk
sağlığı ile aile planlamasıdır. Bunun yanı sıra, diyabet ya da kanser gibi belirli
hastalıklar konusunda faaliyet gösteren dernekler de vardır. Bu dernek/örgütler sınırlı
sağlık hizmeti verirler.
49
Tablo 1: Türkiye'de Özel Sektöre Ait Teşhis Ve Tedavi Kuruluşları 2006
Özel Hastaneler 332 Evde Bakım Merkezi/Birimi 11
Sağlık Kabini 798 Hiperbarik Tedavi Merkezi 20
Muayenehane 13201 Radyoloji Laboratuarı 1383
Diş Hekimi Muayenehanesi 11563 Nükleer Tıp Laboratuarı 83
Poliklinik 1370 Fizyoterapi Laboratuarı 611
Diş Hekimliği Polikliniği 335 Biyokimya Laboratuarı 810
Tıp Merkezi 647 Mikrobiyoloji Laborutuarı 974
Diyaliz Merkezi 300 Patoloji Laboratuarı 241
Güzellik Merkezi/Salonu 2059 Radyoterapi Laboratuarı 17
Optisyenlik Müessesesi 4053 T o p l a m 38808
Kaynak: Türkiye’de Sağlığa Bakış 2007, Sağlık Bakanlığı
2.2.4. Toplumun Sağlık Düzeyi
Bir toplumdaki çocuk sağlık düzeyi o toplumun sosyo ekonomik düzeyi,
kültür düzeyi, yaşam ortamının hijyenik düzeyi ve sağlık hizmetlerinin hizmet düzeyi
ile yakından ilgilidir. Gelişmiş ülkelerde çocuk sağlığı büyük ölçüde halledilmiş iken
az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde halen önemli bir sorun olarak karşımızda
durmaktadır.
Ülkelerin sağlık düzeylerini belirleyen etmenleri şöyle sıralayabiliriz: Kişi
başına düşen gelir, gelir ya da harcama dağılımında eşitsizlik, toplam sağlık
50
harcamaları, kişi başına sağlık harcamaları, sosyal güvenlik harcamaları, erişkinlerde
okuryazarlık oranı ve 1000 kişi başına düşen hekim sayısı (Türk Tabipler Birliği)
Türkiye’nin sağlık düzeyini tablolar halinde karşılaştırma bölümünde ayrıntılı
bir şekilde inceleyeceğiz.
2.2.5. İnsan Kaynakları
İnsan kaynakları, sağlık hizmetlerinin en yaşamsal parçasıdır. Sağlık
personelinin sayıları Avrupa bölgesindeki diğer ülkelerle karşılaştırıldığında
düşüktür. Özellikle hemşire sayısı yetersizdir. Sağlık personelinin coğrafi
dağılımında ciddi eşitsizlikler mevcuttur. Daha az gelişmiş bölgelerde kişi başına
düşen sağlık çalışanı sayısı diğer bölgelere göre oldukça azdır.
Haziran 2010 itibariyle Türkiye’de toplam 111.211 hekim aktif olarak
çalışmaktadır. Türkiye’de 100000 kişiye düşen hekim sayısı 153’tür. DSÖ Avrupa
Bölgesi Ortalaması 340’tır.
Haziran 2010 itibariyle Türkiye’de toplam 19264 diş hekimi aktif olarak
çalışmaktadır. Türkiye’de 100000 kişiye düşen diş hekimi sayısı 27’dir. DSÖ Avrupa
Bölgesi Ortalaması 60’tır. Yine aynı tarih itibariyle 25038 eczacı aktif olarak
çalışmakta olup, Türkiye’de 100000 kişiye 35 eczacı düşmektedir. Bu oran DSÖ
Avrupa Bölgesel Ortalamasında 71’dir. Türkiye’de toplam 102564 hemşire aynı tarih
itibariyle aktif olarak çalışmaktadır. Türkiye’de 100000 kişiye 141hemşire düşerken,
DSÖ Avrupa Bölgesel Ortalamasında 745 kişi düşmektedir (Türkiye’de Sağlık
Eğitimi ve Sağlık İnsan gücü Durum Raporu Ankara, Haziran 2010).
2.2.6.Sağlık Bilgi Sistemleri
Sağlıkta dönüşüm programının bileşenleri arasında uyumun sağlanabilmesi
için entegre bir sağlık bilgi sistemine ihtiyaç vardır. Sağlık sistemi politikalarının ve
yönetim kararlarının bilgiye dayanması gerektiği konusunda hiç tereddüt yoktur.
Sağlık bilgi sistemlerinin kurulması yalnızca teknolojik yatırımlarla
gerçekleştirilemez sistemin oluşturulması ulusal ve uluslar arası sağlık bilişim
51
standartları, kodlama, sınıflandırma ve terminolojilerin belirlenmesi, farklı kurumsal
düzeylerde toplanan verilerin entegrasyonu ve bu bilgilerin karar süreçlerinde
kullanılır hale getirilebilmesine bağlıdır.
Sağlık Bakanlığı WEB Uygulamaları adı altında kullanılan bilgi
sistemlerinden bazıları aşağıda listelenmiştir.
Aile Hekimliği Bilgi Sistemi
Birim Performans Takip Sistemi
Birinci Basamak Ek Ödeme Takip Sistemi
Çekirdek Kaynak Yönetim Sistemi
Doküman ve İş Akış Yönetim Sistemi
Doktor Bilgi Bankası
Döner Sermaye Bütçe Uygulaması
Karar Destek Sistemleri (İş-Zekası)
Personel Bilgi Sistemi (PBS)
Tek Düzen Muhasebe Sistemi
Tıbbi Malzeme, İlaç ve Hizmet Takip Bilgi Sistemi
Ulusal Organ Bilgi Sistemi
Yeşil Kart Bilgi Sistemi
Bakanlık bünyesinde oluşturulan bu bilgi sistemleri tüm ülke çapında
kullanılmakta ve takibi bakanlığa bağlı ilgili birimler tarafından yapılmaktadır.
52
Klinik bilgi sistemlerinin, iletişim ve internet bağlantılarının geliştirilmesi
sağlık sektöründe bu teknolojilerin yaygın bir şekilde kullanılmasını sağlamıştır.
Hastane Bilgi Sistemleri: Hastaneler bir yandan yönetim işlevlerinde, diğer
yandan tıbbi bilgi saklama ve derleme amacına yönelik olarak bilgi sistemleri
desteğine ihtiyaç duymaktadırlar. Kamu ve özel kesimden birçok hastane bilgisayar
destekli bilgi sistemlerini kurmuş bulunmaktadır.
Son yıllarda sağlık web siteleri üzerinde hastaları, doktorları ve hastane
gruplarını bir araya getirilmesi için büyük çaba harcanmaktadır. Bu web siteleri
klinik verilerin ve dijital tıbbi kayıtların paylaşılmasını kolaylaştırmak, laboratuar
sonuçlarını, reçeteleri ve sigorta bilgilerinin hastalara ulaştırılmasını sağlamak
amacıyla tasarlanmıştır. Böylece tıbbi hataların sayısının azaltılması, klinik
hizmetlerinin kalitesinin artırılması ve süreçlerin daha verimli hale getirilmesi
sağlanmış olacaktır.
Sağlık bilgisi ve sağlık hizmetlerine kolayca ulaşılması neticesinde internet
insanların kendi sağlıkları ile ilgili karar alma şekillerini değiştirmektedir. Klasik
doktor-hasta ve tedavi süreci değişmekte olup bu yeni oluşum sürecinde iletişim
teknolojileri ve internetin rolü giderek önem kazanmaktadır.
2.2.7. İlaç Politikaları
Dünya Sağlık Örgütü, ilaca erişebilirliğin uzun vadeli ilaç politikalarının
ayrılmaz bir parçası olarak görülmesi gerektiği sonucuna varmıştır. Bu nedenle
dolaylı önlemlerden biri olarak Dünyada “Akılcı İlaç Kullanımı” uygulamaları
devreye sokulmuştur. 1985 yılında Nairobi’de yapılan DSÖ toplantısı akılcı ilaç
kullanımı çalışmaları için başlangıç olmuştur.
Dünya Sağlık Örgütünün tanımlamasına göre akılcı ilaç kullanımı; “kişilerin
klinik bulgularına ve bireysel özelliklerine göre uygun ilacı, uygun süre ve dozajda,
en düşük fiyata ve kolayca sağlayabilmeleri’dir.
53
1999-2000 yıllarında gerçekleştirilen Türkiye Ulusal Sağlık Hesapları
Araştırması’na göre ülkemizin 2000 yılı için toplam ilaç ve dayanıksız tıbbi tüketim
malzemesi harcamasının, toplam sağlık harcamasındaki payı %33,5 olmuştur.
2005 yılı toplam ilaç harcaması 13 milyar 248 milyon TL, 2006 yılı toplam
ilaç harcaması ise 13 milyar 800 milyon TL olarak gerçekleşmiştir (IMS Health
Data, 2005/2006)
Ülkemizde akılcı ilaç kullanımında mevcut durumun değerlendirilmesi amacı
ile Erzurum, Bolu ve Adıyaman illerinde çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Yapılan bu
çalışmalarda reçeteler, Birinci Basamağa Yönelik Tanı ve Tedavi Rehberleri 2003 ‘e
göre değerlendirilmiş, SB, RSHMB, Hıfzıssıhha Mektebi Müdürlüğü 3 hem maliyet
hem de kutu sayısı bazında %50‘nin üzerinde akılcı olmadığı (irrasyonel) tespit
edilmiştir. Yani, iki ilaçtan biri yanlış ya da gereksiz reçete edilmektedir.
Uygunsuz ilaç kullanımında antibiyotikler başı çekmektedir.
Ülkemizde kamu sağlık harcamalarının genel bütçeden aldığı payın yakın
yıllarda giderek küçülmesine rağmen, son dönemde bu alanda reform niteliğinde
ciddi gelişmeler olmuştur. Kamudaki bu gelişmenin yanı sıra sağlıkta özel sektöre
yönelik özendirici yaklaşımlar ve destekler bu alanda da önemli kapasite oluşmasını
sağlamıştır.
Ancak, ister kamu tarafından yüklenilsin, isterse kişilerin kendi bütçelerine
yansısın, doğru belirlenmiş bir tedavinin en az giderle gerçekleştirilmesi bu konudaki
akılcı yaklaşımın son aşamasını oluşturmaktadır.
Sağlıkta Dönüşüm Programı ile vatandaşlarımızın herhangi bir ayrıma tabi
tutulmaksızın ilaçlarına erişiminin sağlanması ve bu erişimin sürekliliğinin temin
edilmesi amaçlanmıştır. Bunu gerçekleştirmek için yapılanlar arasında, ilaç
fiyatlarında indirim, eczanelerin herkese açılması, akılcı ilaç ve malzeme yönetimi
vb. uygulamalar dikkat çekmektedir.
54
2.2.8.Sağlık Bakanlığının Mevcut Yapısı
Ülkemizde Sağlık Bakanlığı Cumhuriyet döneminin hemen ilk yıllarında
“Sıhhat ve İçtima-i Muavenet Vekaleti” adı altında kurulmuş ve ülkedeki tüm sağlık
hizmetlerin yürütülmesi görevi bu Bakanlığa verilmiştir. Bakanlık, 1925 yılında
hazırladığı ilk çalışma programında yapılması gerekli işleri şöyle sıralamıştır:
“Devlet Sağlık Örgütünü genişleterek köye kadar götürmek, sağlık personeli
yetiştirmek, numune hastaneleriyle, doğumevleri ve çocuk bakımevleri açmak, halk
sağlığı bakımından önemli olan, sıtma, verem, trahom, frengi, kuduz gibi
hastalıklarla savaşmak ve sağlıkla ilgili kanunları yapmak, Merkez Hıfzıssıhha
Enstitüsü ve Hıfzıssıhha Okulu kurmak”.
Kamu sektöründe çalışan tüm sağlık personelinin yönetimi merkezde Sağlık
Bakanlığı bünyesinde toplanmıştır. Sağlık hizmetlerinin sosyalleştirildiği 1960’lı
yıllardan itibaren, Türkiye’de tüm sağlık hizmetleri devletin görevi olarak kabul
edilmiş; koruyucu ve tedavi edici hekimlik hizmetlerinin tek elden merkezden
yürütülmesine başlanmıştır.
Sağlık Bakanlığının teşkilat yapısı ve görevleri 181 ve 210 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameler ile bazı değişiklikler yapılarak yeniden düzenlenmiştir. Son
olarak, 24.1.1989 tarih ve 356 sayılı “Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı’nın
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname” ile Bakanlığın ismi
de “Sağlık Bakanlığı” olarak değiştirilmiş ve hizmet koşullarına göre merkez ve taşra
örgütünü geliştirerek bugünkü örgüt ve yönetim biçimini almıştır.
Sağlık Bakanlığı, 356 sayılı yasayla belirtilen görev ve sorumlulukları
çerçevesinde sağlıkla ilgili her türlü faaliyeti planlama, denetleme ve uygulatmaktan
birinci derecede sorumludur.
55
Türkiye’de Sağlık Alanında Başlıca Fonksiyonları
Sağlık Bakanlığı, merkezi düzeyde, sağlık hizmetleri ile ilgili genel kararları
ve politikaları belirlemek ve uygulamaktan sorumludur. Taşra düzeyinde ise her ilde
idari olarak Valiye bağlı çalışan ancak teknik olarak Sağlık Bakanlığı’na karşı
sorumlu bir İl Sağlık Müdürü bulunmaktadır. İdari açıdan sorumluluk daha çok
personel ve bölge yönetimini kapsarken, teknik sorumluluk sağlık hizmetlerinin
sunumuyla ilgili kapsam ve hacim gibi konulardaki kararları içermektedir. Bakanlık,
Sağlık Müdürünü Valinin onayı ile atar.
Sağlık Bakanlığı, birinci ve ikinci basamak sağlık hizmetleri vermekten
sorumlu ana organizasyon ve koruyucu sağlık hizmetleri veren kuruluştur. Birinci
basamak sağlık hizmetleri, Bakanlık tarafından sağlık ocağı, sağlık evleri ve ana
çocuk sağlığı ve aile planlaması merkezleri yanında verem savaş dispanserleri, sıtma
merkezleri ve kanser savaş merkezleri aracılığıyla sunulur. İkinci ve üçüncü basamak
sağlık hizmetleri sunumu, diğer kamu kuruluşları, dernek, vakıf, özel kişiler ve
Sağlık Bakanlığınca yerine getirilir.
Ulusal Düzeyde Sağlık Politikalarının Belirlenmesi
Sağlık Hizmetlerinin
Sunumu
Sağlık Hizmetlerinin
Finansmanı
Ulusal Düzeyde Sağlık Politikalarının Yönetimi, Genel Koordinasyonu ve Regülasyonu
56
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
3.REFORMLAR ÖNCESİ TÜRK SAĞLIK SİSTEMİ VE OECD
SAĞLIK SİSTEMİ
3.1.Yakın Tarihte Yapılan Sağlık Reformları Öncesi Türk Sağlık
Sistemi
3.1.1.2003 Yılında Türkiye’de Sağlık Finansmanı
2003 yılında, Türkiye’de sağlığa ayrılan toplam finansmanın büyük kısmı
(yaklaşık %60 ile %70) kamu kaynaklarından, kalan kısmı ise özel kaynaklardan
elde edilmekteydi. Türkiye’de sağlık alanında yapılan kamu harcamaları; SB, Hudut
ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü, üniversiteler, Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışmayı Teşvik Fonu, diğer bakanlıklar ve kurumlar, yerel yönetimler, devlet
teşebbüsleri, devlet memurları ve sosyal güvenlik kurumlarınca üstlenilen
harcamaları içermekteydi. Özel harcamalar; cepten yapılan ödemeleri, şirketler ve
bireyler tarafından finanse edilen politikalara yönelik özel sağlık sigortası
ödemelerini kapsamaktaydı (World Bank, 2008: 20).
2003 yılında, kamu sağlık finansmanı ile ilgili düzenlemelerin özünde 1846
yılında kurulan, 1960’lar ve 1970’ler boyunca önemli ölçüde gelişen bir sosyal
güvenlik sistemi vardı. Bu sistemde üç ayrı sağlık sigorta fonu bulunmaktaydı. (1)
Kamu ve özel sektördeki mavi yakalı işçiler için Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK).
(2)Esnaf ve sanatkarlar ve diğer bağımsız çalışanlar için Sosyal Sigortalar kurumu
(Bağ-Kur). (3) Devlet memurları emeklilik fonu (Emekli Sandığı). Çalışan devlet
memurları Emekli Sandığına dahil edilmemişti ve harcamaları doğrudan devlet
bütçesinden karşılanmaktaydı. 1992 yılında hükümet “Yeşil Kart” uygulamasını
başlattı. Bu programın amacı, sağlık hizmetlerini karşılayamayan fakir ve zayıf
insanlara sağlık yardımı sağlamaktı. Yeşil Kart programı, Genel Sağlık Sigortası
(GSS) uygulaması başlayana kadar bir geçiş çözümü olarak düşünülmüştü. Yeşil kart
başvuruları ilçe düzeyindeki bir Komisyon tarafından değerlendirilerek
57
sonuçlandırılmaktaydı. Kaymakamlıklar bünyesinde kurulan bu komisyon,
başvuranların gelirleri ile ilgili yapılan incelemeye dayanarak insanların kart için
uygun olup olmadığına karar vermekteydi.
Teminat paketi, farklı sosyal güvenlik sistemleri arasında farklılık
göstermekteydi. SSK sigortalıları sadece SSK hastanelerini ve eczanelerini
kullanabiliyorlardı. Diğer yandan, Bağ-Kur sigortalıları ve bakmakla yükümlü
oldukları kişiler, -SB hastaneler de dahil olmak üzere kamu ve özel- pek çok hizmet
sunucusundan tıbbi muayene, laboratuar testleriyle yatan hasta ve ayakta tedavi
hizmetleri alabiliyordu. Fakat Bağ-kur sigortalıları ve bakmakla yükümlü oldukları
kişiler, ancak hizmete ihtiyaç duydukları zamandan önce –en az 90 gün- primlerini
ödemişlerse sağlık hizmetleri alabiliyorlardı. Bağ-Kur, hizmet almak üzere çok
sayıda kamu kuruluşu ve özel kuruluş ile sözleşme yapmıştı (örneğin, SB’ye bağlı
hastaneler, üniversite hastaneleri, özel hastaneler ve Kızılay gibi sivil toplum
kuruluşları). Emekli sandığı, sağlık sigortası sistemleri arasında en kapsamlı teminat
paketine sahip olandı ve hem medikal hem de medikal olmayan hizmetler ile her
türlü özel kuruluşa ve kamu kuruluşlarına erişim sahibiydi. Ödeme mekanizmaları da
sağlık sigortası fonları arasında farklılık göstermekteydi. Örneğin, SSK, kendi
bütçesinden fnanse ederek hastanelerini yönetirken, Emekli Sandığı ve Bağ-Kur’un
hizmet sunuculara yaptıkları ödemeler hizmet başı ödeme temeline dayanmaktaydı.
Ancak, ufak istisnalar dışında, katkı payı ödemesi oranları, farklı sağlık sgorta
sistemleri arasında büyük ölçüde benzerlik göstermekteydi (World Bank 2008: 20-
21).
Türkiye’de 2003 yılı itibariyle nüfusun %86,4’ü sosyal sigorta
kapsamındadır. Sosyal sigorta kapsamında olanların %15’i T.C. Emekli Sandığı’na,
%57,1’i Sosyal Sigortalar Kurumu’na, %27,1’i Bağ-kur’a, %0.08’i özel sandıklara
bağlıdır. Sosyal sigorta kapsamında olup sağlık sigortasından yararlananların genel
nüfusa oranı ise %85,4’tür (DPT, 2004: 165). Sağlık sigortası kapsamına dair bu
resmi veriler dikkatle ele alınmalıdır. Çünkü rakamlar fiili kayıtlı çalışan sayısından
ziyade tahminlere dayalıydı. Bu döneme ait sağlık sigortası rakamlarıyla ilgili üç
önemli sorun vardı: i) Çoğu insan birden fazla sosyal güvenlik kurumu tarafından
sigortalanmıştı. Bu yüzden birçok kayıtta görünmekteydiler. ii) Çalışan nüfus sayısı
58
düzenli katkıda bulunarak mevcut görünenleri değil, programa kayıt yaptırmış
herkesi gösteriyordu. iii) Sigortalıların bakmakla yükümlü oldukları kişilerin sayısı
tahminiydi. 2003 yılında iş gücünün yaklaşık %46’sının kayıt dışı sektörde çalıştığı
tahmin edilmektedir. Sağlık sigorta kapsamının %85 civarında olduğu tahmin
edildiği için, kayıt dışı çalışanların büyük bir kısmının Yeşil Kart kapsamında
olması, SSK, Bağ-Kur veya Emekli Sandığı bünyesinde sağlık sigortasına sahip
bireylerin bakmakla yükümlü olduğu kişiler arasında olması mümkündür.
Sağlık finansmanının şekli ve durumu ile ilgili başlıca tespitler şunlardır;
Türkiye’de sağlığa ayrılan kaynaklar oransal olarak OECD ülkelerinin
altındadır.
Bu kaynaklar koordinasyon eksikliği sonucunda verimsiz bir biçimde
kullanılmaktadır.
Ülkemizin bütün bireylerini kapsayan bir genel sağlık sigortası mevcut
olmayıp, mevcut sigorta kurumları da çok farklı rejimlere sahiptir.
Mevcut sigortalı sayısı tam olarak bilinmemektedir. Sigortalı sayısını
belirlerken yapılan hatalar sonucunda yanlış veriler elde edilmekte, bu da kişi başı
sağlık harcaması maliyetinin hesaplanmasını zorlaştırmaktadır.
Vatandaşların kişisel ödemelerinin miktarları tam olarak bilinmemektedir. Bu
miktarın bütün OECD ülkelerinden daha yüksek bir oranda olduğu, hatta %50’ler
civarına ulaştığı tahmin edilmektedir.
Sağlık hizmet maliyet hesabının yapılamaması ve cepten harcamanın tam
olarak belirlenememesi, ileri yönelik projeksiyon yapma ve planlama imkanını
ortadan kaldırmaktadır.
3.1.2. 2003 Yılında Sağlık Harcamaları
2003 yılında SDP’nin başlatılmasını takip eden ilk 3 yıl içersinde, sağlık
harcamalarının hızla yükselmesine rağmen toplam sağlık harcamaları ile kamu sağlık
59
harcamalarındaki artışın, Türkiye’deki ekonomik büyüme hızı olduğu için,
karşılanabilir düzeyde kaldığı görülmektedir. 2003 yılında devletin tüm sağlık
harcamaları 13,87 milyar liradır. SSK, Bağ-Kur ve T.C. Emekli Sandığı, SGK yani
Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı adı altında birleştirildi ama ülkemizde sadece
SGK sağlık harcaması yapmıyor, devlet gerek çalıştırdığı memurlar ile bakmakla
yükümlü olduğu eş-çocuklarına, milletvekilleri ve ailelerine, yeşil kart ile fakirlere
sağlık harcamaları yapıyor. Bu harcamalar her yıl büyüyor.
Tablo 3: Türkiye’de Sağlık Harcamaları (2000-2003)
Yıllar Kişi Başına Sağlık
Harcamaları $
Toplam Sağlık
Harcamaları/GSMH %
Kamu/
Toplam
2000 135,3 4,3 80
2001 81,4 5,9 78
2002 111,7 4,3 77
2003 153,5 4,5 77
Kaynak:http://ekutup.dpt.gov.tr/ekonomi/gosterge/tr/25.03.2005
Türkiye’deki ilaç harcamalarının durumunu sosyal güvenlik kurumları
ekseninde analiz etmek ettiğimizde bütün kurumlarda gerçekleştirilen sağlık
harcamalarının yarısından fazlasının ilaç harcaması olarak gerçekleştiği görülür.
Nitekim 2003 verilerine göre Emekli Sandığının kişi başına ilaç harcamasının 404
Dolar, SSK’nın 38 Dolar, Bağ-Kur’un 138 Dolar ve Devlet Memurlarının ise 90
Dolar olarak gerçekleştiği, söz konusu kurumların ilaç harcamalarının ise Emekli
Sandığının %60, SSK’da %45, Bağ-Kur’da %58 ve devlet memurlarında ise %50
seviyesinde olduğu görülmektedir. 2003 yılında gerçekleştirilen toplam ilaç
harcaması ise 4531 milyon dolardır. Toplam sağlık harcamalarının içinde ilaç
harcamalarının oranı oldukça yüksektir.
60
Türkiye’de sağlık harcamaları ve spesifik olarak ilaç harcamaları ile doktor
ve yatak sayıları böyle bir seyir gösterirken, sosyal güvenlik kurumlarının finansman
açıkları da önemli bir sorun olarak görülmektedir. Nitekim sosyal güvenlik
kuruluşlarının yaşadığı finansman sorununun kamu finansmanı üzerinde oluşturduğu
baskı dolayısıyla, başta enflasyon olmak üzere, diğer temel ekonomik göstergeleri de
olumsuz etkilediği ve sosyal güvenlik sisteminin ülke ekonomisinde istikrarsızlık
oluşturan ana sebeplerden biri haline geldiği düşünülmektedir. (ÇSBG, 2004: 12)
3.1.3. Sağlık Hizmetlerinin Sunulması
Sağlıklı bireylerin toplumsal faydası kuşkusuz çok yüksektir. Tersi durumda
ise, ortaya çıkan zararların boyutları ve maliyetinin tahmini dahi çok zordur. Bu
nedenle kamu ekonomisi tarafından toplumun sağlığını “korumaya” yönelik
hizmetlerin üretilmesi kaçınılmazdır. Dolayısıyla toplumsal koruyucu sağlık
hizmetlerinin temel sunucusunun devlet olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
Özel sektör ise bu alanda karlı olamayacağı için faaliyette bulunmak istemeyecektir.
Bununla birlikte piyasa ekonomisi, kamu ekonomisi tarafından üretilen
“bölünemeyen” ve “koruyucu” sağlık hizmetlerine yönelik mal ve hizmet tedariki
süreçlerinde kamu ekonomisine hizmet verebilir. Ancak bu söz konusu hizmetin
kamusal niteliğini değiştirmez. Özellikle yaygın ya da risk gruplarının yoğun olması
gibi nedenlerle kitlesel ya da bölgesel aşılama faaliyetleri bu kapsamda görülen en
önemli hizmetlerdir. Genellikle bu konudaki tek sınırsız hizmet “bulaşıcı hastalıklar”
kapsamında gerçekleşmektedir. Bu bağlamda devletin özellikle tedavi edici sağlık
hizmetlerinin sunumunda toplumdaki risk gruplarını iyi belirlemesi gerekmektedir.
Özellikle yoksullara devletin sınırsız tedavi hizmeti sağlaması sosyal bir sorumluluk
ve görevdir
2003’te Türkiye’de kamu ve özel hizmet sunucularından oluşan karma bir
sağlık hizmetleri sunum sistemi vardı. Başlıca üç kamu hizmet sunucusu şunlardı:
SB, SSK, üniversite hastaneleri. SB en önemli birinci ve ikinci basamak sağlık
hizmeti sağlayıcısıydı ve gerçekte koruyucu sağlık hizmetleri sunan tek kurumdu.
2002 yılında SB’nin yönetimi altında yaklaşık 700 hastane,6000 sağlık merkezi ve
61
sağlık ocağı, 247 verem savaş dispanseri, 234 ana çocuk sağlığı ve aile planlaması
merkezi ve 138 poliklinik vardı.
Sağlık hizmetleri arasında “bölünemeyen” ve çok geniş bir kitleyi ilgilendiren
bazı ihtiyaçlar vardır ki, karlı olmadığı için piyasa tarafından üretilmezler (ölçek
ekonomisi). Bu nedenle özellikle çevre kirliliği, salgın hastalıklar ve bunlarla
mücadele yöntemleri ve etkin aşılama vb. gibi sağlıkla ilgili ihtiyaçların tatminine
yönelmiş sağlık hizmetleri üretiminin sunucusu kamu sektörüdür. Bu hizmetlerin
finansmanı ise, tartışmasız kamu kaynakları ve bunlar içinde de özellikle vergi
kaynaklarıdır.
Konunun başında da belirtildiği gibi Sağlık hizmeti sunumunda dört kademeli
ve entegre bir sağlık hizmeti sunum sistemi kurulmasına rağmen, sevk sistemi
çalışmıyordu. Hastalar daha üst basamaktaki sağlık kuruluşlarından hizmet almak
için birinci basamağı sürekli atlıyorlardı. Birinci basamaktaki hizmet kalitesinin
düşük olması, sevk zincirine uyulmasına yönelik mali teşviklerin yokluğu ve diğer
faktörler de sorunu büyütüyordu. Bu da tedavi ve ilaç giderlerinin artmasına sebep
oluyordu.
3.2.OECD Üye Ülkelerde Sağlık Sistemi
OECD Nedir?
Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü bazen de İktisadi İşbirliği ve Gelişme
Teşkilatı.(İngilizce: Organisation for Economic Co-operation and Development –
OECD, Fransızca: Organisation de cooperation et de developpement economiques),
uluslar arası bir ekonomi örgütüdür.
OECD, hükümetlerin politika tecrübelerini karşılaştırabileceği, yaygın
sorunlara çözüm arayabileceği, iyi uygulamaları tespit edebileceği, ulusal ve uluslar
arası politikaları koordine etmek üzere çalışabileceği bir ortam sağlamaktır.
OECD 14 Aralık 1960 tarihinde imzalanan Paris Sözleşmesi’ne dayanılarak,
1961’de kurulmuştur ve savaş yıkıntıları içindeki Avrupa’nın Marshall Planı
62
çerçevesinde yeniden yapılandırılması amacıyla 1948 yılında kurulan Avrupa
Ekonomik İşbirliği Örgütü’nün ‘OECC) doğrudan mirasçısıdır. Üyelerinin büyük bir
bölümü AB ve İUT üyeleridir, çoğunluğu da gözlemci üyelerdir. OECD ülkeleri
sanayileşip zengin olmuş ülkelerdir.
Birliğin resmi dili İngilizce, merkezi Paris ve üye sayısı 33, ortaklık türü
ekonomik-siyasal ortaklıktır.
Örgütün tüzüğe bağlanmış amaçları şunlardır:
Finansal istikrarın eşzamanlı olarak korunduğu üye ülkelerde ve hem de
özellikle gelişmekte olan ülkelerde halkın yaşam standardının iyileştirilmesi, sürekli
ve dengeli ekonomik gelişim sağlayan politikaya destek ve yardım, işsizliğin ortadan
kaldırılması;
Ekonomik genişleme politikasının uyandırılması ve sosyo-ekonomik
eşgüdümlü gelişmenin desteklenmesi;
Uluslar arası yükümlülüklere uygun olarak çok taraflı ve ülkeler arasında
ayrım gözetmeyen dünya ticaretinin geliştirilmesine destek verilmesi.
OECD otuz demokratik hükümetin küreselleşmenin ekonomik, sosyal ve
çevresel zorluklarını ele almak üzere birlikte çalıştığı emsalsiz bir forumdur. OECD
aynı zamanda hükümetlerin tüzel yönetişim, enformasyon ekonomisi ve yaşlanan
nüfusun zorlukları gibi yeni gelişme ve endişeleri anlamasına ve bunlara yanıt
vermesine yardımcı olma çabalarının ön planında yer almaktadır.
Üye Ülkeler; Avustralya, Avusturya, Belçika, Kanada, Çek Cumhuriyeti,
Danimarka, Finlandiya, Fransa, Almanya, Yunanistan, Macaristan, İzlanda, İrlanda,
İtalya, Japonya, Kore, Meksika, Lüksemburg, Hollanda, Yeni Zelanda, Norveç,
Polonya, Portekiz, Slovakya, İspanya, İsveç, İsviçre, Türkiye, İngiltere, ve ABD .
Avrupa Toplulukları Komisyonu da OECD çalışmalarında yer almaktadır.
Üye Ülkelerde Sağlık Sistemi: Dünyadaki bütün demokratik sistem ve
organizasyonlar, sağlıklı birey ve sağlıklı bireylerden oluşan bir toplumu
63
gerçekleştirmeyi hedef alır. Güvenliğin, gücün, istikrarın, refahın ve mutluluğun
temelinde ruh ve beden sağlığına sahip bireyler ve toplumlar vardır. İnsanların en
büyük hazinesi olan sağlığın elde edilmesi, korunması ve devamlılığının sağlanması
amacıyla, sağlıkla ilgili mal ve hizmet üreten bütün kurum ve kuruluşların
oluşturduğu yapıya genel olarak sağlık sektörü denilmektedir. Sağlık sektörü
tarafından sağlık odaklı geliştirilen tüm hizmetlere de sağlık hizmetleri
denilmektedir. Sağlık hizmetlerinin temel girdileri; insan kaynakları, sermaye,
teknoloji, hammadde yani alet ve ekipmanlar, çıktıları ise; yaşam süresinin
uzatılması, hayatta kalma, hastalıkların tedavisi ve bu konudaki gelişmelerdir.
Günümüzde gelişmiş ya da belirli bir refah seviyesine ulaşmış ülkeler, insan
gücüne yapılan yatırım olması sebebiyle, sağlık hizmetlerinin kalitesinin
iyileştirilmesi için her yıl daha fazla kaynak tahsis etmektedirler. Ekonomik
kalkınmanın da temel unsuru olan insanın sağlığının korunup geliştirilmesi ve
hastalıkların tedavi edilmesi için, gelişmiş ülkeler Gayri Safi Yurtiçi Hasılalarından
(GSYH) her geçen yıl daha fazla pay ayırabilmektedirler. Ekonomik gelişmesini belli
bir seviyeye ulaştırabilmiş toplumlarda sağlık için ayrılan kaynaklar arttığı gibi,
bireylerin sağlık konusunda farkındalıkları da artmaktadır. Bununla birlikte sağlık
düzeyinin gelişimi de ekonomik gelişimi hızlandırmaktadır.
Son on yıl içerisinde (1993-2003) OECD ülkelerine baktığımızda sağlık
harcamaları ortalama %4,4 artış göstermiştir. Ülkelerin zaman içerisinde
gelirlerindeki artış da dikkate alındığında sağlık harcamaları için ayrılan ödeneklerin
rakamsal olarak da daha yüksek miktarlarda olduğu açıkça söylenebilir.
3.2.1.Üye Ülkelerde Sağlık Düzeyi ve Sağlık Harcamaları
OECD ülkelerinde sağlık sektörünün boyutu da, önemi de artmaktadır. Sağlık
hizmetlerinde sağlanan ilerleme ve yeni ilaçların geliştirilmesi son yıllarda OECD
ülkelerinde sağlık alanında istikrarlı düzelmelere katkıda bulunmuştur.
Yaşam standartlarının yükselmesi, yaşam tarzının iyileşmesi ve daha iyi
eğitimin yanı sıra, sağlık hizmetlerinden yararlanma ve ilaçların etkinliği konusunda
kaydedilen ilerlemeler sayesinde son yıllar içerisinde OECD ülkelerinde ortalama
64
insan ömrü önemli oranda uzamıştır. 1960 yılında 68,5 olan ortalama insan ömrü
2003 yılında 77,8 yıla çıkmıştır. 2003 yılında Japonya tüm nüfus için 81,8 yıl ile en
yüksek ortalama insan ömrüne sahip olup, onu İzlanda, İspanya, İsviçre, Avustralya
ve İsveç izliyordu. OECD ülkelerinde ortalama insan ömrünün yüksek olması
genellikle ulusal gelirin yüksek olması ile ilişkilidir. Ancak, kişi başına düşen gelirin
benzer olduğu OECD ülkeleri arasında ortalama insan ömründe dikkate değer
farklılıklar da vardır. Örneğin, Japonya ve İspanya sadece kişi başına düşen GSYH
rakamlarına bakarak öngörülenin üzerinde ortalama insan ömrü rakamlarına sahip
olurken, ABD, Macaristan gelire bağlı olarak öngörülenin altında ortalama insan
ömrü rakamlarına sahip ülkelerdir.
Ekonomik ve sosyal koşullardaki genel gelişmelerin yanı sıra, çocuk
aşılarından yararlanma dahil, doğum sonrası sağlık hizmetlerindeki düzelmeler
sayesinde, son onyıllar içerisinde OECD ülkeleri bebek ölüm oranlarında dikkate
değer bir ilerleme kaydetmiştir. Portekiz’de 1970 yılından bu yana bebek ölümleri
%90 azalmış ve o yıl Portekiz bebek ölümlerinin Avrupa’da en yüksek olduğu ülke
iken, 2003 yılında en düşük olduğu ülkelerden biri haline gelmiştir. Meksika’nın yanı
sıra, Türkiye, İtalya, İspanya ve Yunanistan gibi bazı güney Avrupa ülkelerinde de
bebek ölüm oranlarında büyük düşüşler sağlanmıştır. 2003 yılında, İzlanda, Japonya
ve bazı İskandinav ülkeleri OECD ülkeleri arasındaki en düşük bebek ölüm
oranlarına sahip ülkeler olmuşlardır.
OECD ülkelerinde son onyıllar içerisinde insan ömründeki uzama ile birlikte
sağlık giderlerinde de artışlar meydana gelmiştir. Ülkelerin çoğunda sağlık
harcamaları, genel ekonomik büyümeden daha hızlı bir artış göstermiştir. 2003
yılında OECD ülkeleri GSYH’nın ortalama %8,8’ini sağlık harcamalarına
ayırmışlardır. Bu oran 1990 yılında %7,1, 1970 yılında ise %5 civarında idi.
GSYH’da sağlık harcamalarına ayrılan pay ülkeler arasında epeyce farklılık
göstermektedir. Bu oran ABD’de %15 iken Slovak Cumhuriyeti ve Kore’de %6’dan
azdır. GSYH içindeki yüzde olarak en yüksek sağlık harcamaları bakımından 2003
yılında ABD’nin ardından, sırasıyla %11,5 ile İsviçre ve %11,1 ile Almanya
gelmektedir. Tıbbın hastalıkları önleme, teşhis ve tedavi olanaklarında kaydedilen
ilerlemeler sağlık giderlerindeki artışın başlıca sebeplerini oluşturmaktadır. Yeni
65
donanım, tedavi yöntemleri ya da ilaçların finansmanının nasıl sağlanacağına dair
karar verme, süre dahil çeşitli faktörler yeni tıp teknolojilerinin ve yeni ilaçların
geliştirilmesi ve yaygınlaşmasını etkilemekte, nüfusun yaşlanması da sağlık
harcamalarının artmasına yol açmaktadır. 65 yaş ve üzeri nüfusun yüzdesi tüm
OECD ülkelerinde artmıştır.
OECD ülkelerinin çoğunda kamu tarafından finanse edilen sağlık sigortasının
ya da sağlık hizmetlerinin doğrudan kamu tarafından finanse edilmesinin ağır
basması sonucu ABD, Meksika ve Kore dışındaki bütün ülkelerde sağlık
harcamalarının en büyük bölümünü kamu sektörü üstlenmektedir. Özel sektörün
finansmanda özellikle büyük rol oynadığı ABD’de bile kamunun sağlık harcamaları
OECD ortalamasına benzer ölçüde GSYH’nın %6,6’sını oluşturmaktadır.
OECD ülkelerinde 1992-1997 yılları, kamunun sağlık harcamalarında
ekonomik büyüme ile benzer ya da hatta daha düşük oranda bir artışa tanık olmuştur.
Ancak, son yıllarda tüm OECD ülkelerinde kamu sağlık harcamaları ekonomik
büyümeden daha hızlı bir oranda artmıştır. İlaç harcamalarının hızla artması toplam
olarak sağlık harcamalarındaki genel artışın ardında yatan başlıca etmen olmuştur.
Bu dönemde OECD ülkelerinin çoğunda ilaç harcamalarındaki artışın toplam sağlık
harcamalarındaki artışı geçtiğine tanık olunmuştur. ABD ve Avustralya’da ilaç
harcamaları bu dönem içerisinde toplam sağlık harcamalarındaki artış oranının iki
katından çok artmıştır. Kişi başına düşen miktarın çok düşük olduğu İrlanda ve
Kore’de de önemli artışlar gözlenmektedir. Japonya’da ise artış oranı çok daha sınırlı
olmuştur.
2003 yılında kişi başına düşen ilaç harcamasının en yüksek olduğu ülke 700
dolar ile ABD iken, onu 600 dolar ile Fransa ve yaklaşık 500 dolar ile Kanada ve
İtalya izlemiştir. En düşük harcamanın olduğu iki ülke ise (100 doların biraz
üzerinde) Meksika ve Türkiye’dir.
Doktor eksikliği duyulması birçok ülkede önemli bir problemdir. Tıp
mesleğine giriş için konan kısıtlamalar, uzmanlık seçenekleri, ücret ve diğer çalışma
koşulları, pratisyen hekimlerin sayısı, dağılımı ve bileşimini etkilemektedir. 2003
66
yılında OECD ülkelerinde kişi başına düşen doktor sayısında büyük farklılıklar
vardır. Her 1000 kişiye 4’ten fazla doktor düşen İtalya ve Yunanistan ile her 1000
kişiye 2’den az doktor düşen Türkiye, Meksika ve Kore arasında bu rakamlar
değişmektedir.
Yabancı ülkelerde eğitim görmüş doktorlar belirli ülkelerde pratisyen
hekimlerin önemli bir oranını oluşturmaktadır. Yabancı ülkelerde eğitim görmüş
doktorların oranı 2000 yılında Britanya, Yeni Zelanda, ABD ve Kanada gibi
İngilizce konuşan ülkelerdeki tüm pratisyen hekimlerin %20’sini geçiyordu. Yabancı
ülkelerde eğitim görmüş doktorların oranı Japonya, Fransa ve Avusturya’da çok daha
düşüktür.
Birkaç ülke dışında tüm OECD ülkelerinde hemşire açığı da vardır. Hemşire
sayısında da OECD ülkeleri arasında önemli farklılıklar mevcuttur. Farklı
kategorilerdeki hemşirelerin istatistiklere dahil edilmesi veya edilmemesi nedeniyle,
bu veriler ancak sınırlı ölçüde karşılaştırılabilir. 2003 yılında her 1000 kişi başına
13’ten fazla hemşire ile İrlanda, İzlanda, ve Hollanda başı çekmektedir. Ölçeğin alt
ucunda ise her 1000 kişiye 4’ten az hemşire ile Türkiye, Kore, Meksika ve
Yunanistan yer almaktadır.
OECD ülkelerinde sağlık harcamalarının ortalama %3’ü hastalıkların
önlenmesi ve halk sağlığı programları için harcanmaktadır. Çocuk hastalıklarının ve
ölümlerinin azaltılmasında en etkili önlemlerden birinin aşılar olduğu görülmüştür.
Üye ülkelerin yaklaşık üçte ikisi DTP (difteri, tetanoz, boğmaca) aşılarında nüfus
içerisinde genel bağışıklık sağlanması için gerekli seviye olan %95 oranına ulaşmış
ya da bu oranı geçmiş bulunmaktadır. Kızamıkta OECD ülkelerinin yaklaşık
yarısının aynı seviyede olduğu bildirilmektedir. Norveç, İrlanda ve Avusturya gibi
kişi başına düşen GSYH bakımından daha zengin olan ülkelerin bazılarının ise difteri
ve kızamık aşılarında ortalamanın altında kaldığı bildirilmiştir.
Gribin ciddi komplikasyonlara yol açma riskinin daha fazla olduğu yaşlı
nüfusun hastalığa yakalanma, hastaneye yatma ve ölüm olaylarını önlemenin bir yolu
olarak grip aşısı geçen onyıl içersinde üye ülkelerde gitgide yaygınlaşmıştır. 2003
67
yılında yaşlılar arasında grip aşısı yaptıranların oranı Çek Cumhuriyeti, Slovak
Cumhuriyeti ve Macaristan’da %40’ın altında iken Avustralya, Kore ve Hollanda’da
%75’i aşıyordu. 2003 yılında yaşlı nüfusun %50’den daha azının grip aşısı olduğu
bildirilen Almanya, Japonya dışında, G7 ülkelerinin çoğunda grip aşısı olanların
oranı %60’ın üzerindeydi.
Tütün tüketimi hala erken ölümlerin en önemli nedenleri arasında olmakla
birlikte, OECD ülkelerinin çoğunda tüketimde azalma olmuş ve son yirmi yıl
içerisinde dikkate değer bir ilerleme sağlanmıştır. Bu düşüşte, kamuoyunu
bilinçlendirme kampanyaları, reklam yasakları ve vergilerin arttırılması yoluyla tütün
tüketiminin azaltılmasını amaçlayan politikalar etkili olmuştur. Avustralya, Kanada,
İsveç ve ABD’de yetişkinler arasında her gün sigara içenlerin oranı 1970’lerin
sonunda ’33 iken bu oran 2003 yılında %20’nin altına düşmüştür.
Yetişkin başına düşen alkol tüketimi ortalaması da OECD ülkelerinin
birçoğunda son yirmi yıl içerisinde giderek düşüş göstermiştir. Tütün tüketimindeki
gibi reklam sınırlamaları, satış kısıtlamaları ve yüksek vergilerin alkol tüketiminin
azaltılmasında etkili yöntemler olduğu görülmüştür. İtalya ve Fransa gibi geleneksel
şarap üreticisi ülkelerde 1980 yılından beri kişi başına düşen alkol tüketiminin
düşmesine tanık olunmuştur. Öte yandan, İrlanda’da kişi başına düşen alkol tüketimi
%40’tan fazla artmıştır.
Üye ülkelerin çoğunda gerek çocuklar gerekse yetişkinler arasında fazla kilo
ve aşırı şişmanlık oranlarının artması hızla halk sağlığı açısından önemli bir kaygı
kaynağı haline geliyor. Şişmanlığın aşırı yüksek tansiyon, yüksek kolesterol, şeker,
kalp-damar hastalıkları, astım, kireçlenme ve bazı kanser türleri gibi sağlık
sorunlarında bir risk faktörü oluşturduğu biliniyor. Yetişkinlerin %50’den fazlasının
fazla kilolu ya da aşırı şişman olarak tanımlandığı on OECD ülkesi şunlardır: ABD,
Meksika, Britanya, Avustralya, Slovak Cumhuriyeti, Yunanistan, Yeni Zelanda,
Macaristan, Lüksemburg ve Çek Cumhuriyeti.
Obezite sorununa gelince: Yetişkin nüfus içinde aşırı şişmanların oranı
Japonya ve Kore’de %3 iken bu oran ABD’de %31’e çıkıyor. Ancak, ülkelerin
68
çoğunda fazla kilo ve aşırı şişmanlığa ilişkin tahminlerin kişilerin kendileri hakkında
verdikleri bilgiye dayandığını unutmamak gerekir. Oysa ABD, Avustralya, Yeni
Zelanda ve Britanya’daki uygulama farklı olup tahminler kişilerin boy ve kilolarının
doğrudan ölçülmesine dayanıyor. Aşırı şişmanlık kronik hastalıklara yakalanma
riskini arttırdığı için, sağlık harcamalarında da önemli miktarda artışlara yol
açmaktadır. ABD’deki tahminler normal kilolu kişilere kıyasla aşırı şişmanlara
sağlanan sağlık hizmetlerinin %36, ilaçların ise %77 daha fazla maliyetli olduğunu
gösteriyor (Sturm, 2002). Aşırı şişmanlık ile buna bağlık sağlık sorunlarının
başlaması arasında birkaç yıllık bir zaman aralığı olup, bu da OECD ülkelerinde aşırı
şişmanlık oranlarında geçen yirmi yıl içerisinde gözlemlenen artışın ileride sağlık
hizmetlerinin maliyetlerinin artmasına yol açacağına işaret ediyor.
3.2.2. Üye Ülkelerde Sağlık Sistemi
Bir ülkenin sağlık sistemi ve bu sistemin performansı; ülkenin değerler
yumağının biçimlendirdiği tarihsel, kültürel, sosyal, ekonomik, teknolojik ve inanç
gibi değişkenlerin bir yansıması olmaktadır. Bu değerlerin özü ise “dünya görüşü”
veya “paradigma”dan başka bir şey değildir.
Sağlık hizmetleri arz ve talebi piyasa koşullarında bireysel ekonomik
kapasitelerce yönlendirilmeye çalışılmaktadır. Risk ve belirsizliğin hakim olduğu
sağlık hizmeti ihtiyacı durumunda katastrofik harcamaların kaçınılmazlığı bireysel
ekonomik kapasiteleri çok fazla zorlamakta ve iflaslar veya beraberinde kötü bir
sağlık sistemi tablosu getirmektedir.
Buna karşın Avrupa teorisinde/felsefesinde ve pratiğinde ise “sağlık doğuştan
kazanılan bir haktır” ve “sağlık hizmetlerinin nevi şahsına münhasır özellikleri diğer
mal ve hizmetler gibi sağlığın piyasa koşullarında alınıp satılmasını sekteye uğratır”
dolayısıyla “finansör”, “hizmet sunucu” veya “düzenleyici” olarak devlet müdahalesi
kaçınılmazdır bakış açısı hakim. Yani Avrupa cephesinde sağlık, sosyal devlet
anlayışının uygulama alanlarından birisi olarak görülmektedir. Bu bakış açılarının
veya dünya görüşlerinin şekillendirdiği üst/yüksek siyaset, alt/düşük bağlamda sağlık
politikalarının ve alt uygulamalarının da şekillenmesinde yegane belirleyici
69
olmaktadır. Siyaset sağlık alanını bütün unsurları ile şekillendirmektedir. Başka bir
ifade ile sağlığı üretmede ABD zihniyeti ile Avrupa zihniyeti köklü bir farklılığa
sahiptir. ABD’de bireysellik ön plandayken, Avrupa’da kolektiflik söz konusudur.
Ancak, öngörülen reformlar ile ABD sağlık alanında köklü bir zihniyet
değişimine yönelmekte ve devletin sağlık alanındaki “yönetim ve düzenleme
(stewardship)” rolünü ön plana çıkarıp güçlendirilmektedir.
Değişik ülkelerdeki modelleri tüm detayları ile incelemek yerine farklı
modelleri tanımak, bu modeller içinde yapılan gündemdeki kavramlar irdelemek
konunun daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır.
İlk olarak İngiliz ve Amerikan sağlık sistemlerini finansman ve sunum
kategorisi açısından inceleyeceğiz.
İngiliz ve Amerikan sistemleri finansman ve hizmeti sunan açısından
birbirlerine zıt özellikler göstermektedir.
İngiliz Sağlık Sistemi
Sistem her İngiliz vatandaşının bir genel pratisyenin listesine üye olma
esasına dayanan, tamamen vergilerle finanse edilen bu sistemde, hizmeti kullanma
sırasında ücretsiz olarak tüm birinci basamak sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkı
vermektedir. Bu hizmetler ev ziyaretleri, aşılamalar, tetkik ve tedavi hizmetleri
yanında, gerekli olduğundan ikinci basamak hizmetleri için bir uygun hastane
departmanı ile temas kurma, gerekli bilgileri aktarma, randevu alma ve ikinci
basamak ile ilgili işlemler tamamlandıktan sonra hastanın sürekli takibini içerir.
Burada genel pratisyenler özel statüde olup, kamu tarafından finanse edilirler.
Her genel pratisyen listedeki kişi sayısı, koruyucu hekimliğe yönelik olmak üzere,
gerçekleştirdiği bazı uygulamalar gibi kriterlerin göz önüne alındığı bir formüle göre
hesaplanan bir gelir elde eder. İngiliz sistemi (NHS;Ulusal Sağlık Hizmetleri) kamu
finansmanı ve kamu hizmet sunumunun tipik ve başarılı örneklerinden biridir.
70
Sistemin yürütülmesi kamunun sorumluluğundadır bu da öncelikle birinci basamak
sağlık hizmetlerinin etkili örgütlenmesini getirmiştir.
İngiliz sisteminde 2. Ve 3. Basamak hizmetler de kamu tarafından finanse
edilmekte ve hizmet kamu hastaneleri tarafından verilmektedir. Tamamen vergilerle
finanse edilen bu sistemde her İngiliz vatandaşı tüm hastane hizmetlerinden
faydalanma hakkına sahiptir. 1980’li yıllarda pek çok Avrupa ülkesinin sağlık
sistemini gözden geçirmesine sebep olan reform rüzgarları İngiltere’yi de
etkilemiştir. 1991 yılında uygulamaya konulan NHS reformlarına kadar devletin
sistemin merkezinde olduğu ve sağlık hizmetlerini kamunun temel
sorumluluklarından biri olarak kabul eden İngiliz modeli, serbest piyasa modelinin
olumlu kabul edilen yönlerini NHS yapısı içinde entegre etmeye çalıştı. Reformun
ana hedefi hizmet sunucular arasında kontrollü bir rekabet yaratmaktı. Bu nedenle
hizmetin sunumu ve finansmanını kurumsal olarak birbirinden ayırdı. Sağlık idareleri
sorumluluk alanlarındaki nüfusun sağlık ihtiyaçlarını tespit eden, hizmeti refakat
eden kurumlardan satın alan ve hizmet kalitesini ölçen birimler haline gelirken, NHS
hastaneleri vakıf yapısına bürünerek özerkleştiler, hizmetlerini satar hale geldiler.
İngiltere bu şekilde hizmet sunucuların çok daha maliyet etkili çalışmak zorunda
kalacağını, yüksek performansı hedefleyeceklerini öngörmektedir. İngiltere’nin
sağlık giderlerinin GSMH’ya oranı 1993yılı verilerine göre %7,1’dir (OECD 1995),
Bu oran %8 olan Batı Avrupa ülkelerinin altındadır.
Ancak İngiliz sistemi içinde de küçük oranda özel hastaneler ve özel
sigortalar mevcuttur.
Amerika Birleşik Devletlerinde Sağlık Sistemi
Amerika Birleşik devletlerinde karşımıza büyük ölçüde özel sigortalar
tarafından finanse edilen, özel sağlık kurumlarına dayanan bir model çıkmaktadır.
Nüfusun büyük çoğunluğu özel sağlık sigortasına sahiptir. Hizmet sunumu büyük
ölçüde özel sağlık kuruluşları ve serbest çalışan hekimler tarafından verilmektedir.
Birinci basamak sağlık örgütlenmesi çok kuvvetli değildir ve kişi başına düşen sağlık
harcamaları oldukça yüksektir. Sağlığa ayrılan payın GSMH’ye oranı %15’ler
71
düzeyindedir. Bu oran OECD ortalamasının yaklaşık iki katıdır. Pek çok son derece
prestijli teşhis ve tedavi merkezinin mevcudiyetine, araştırmaya verilen öneme
rağmen ülkenin sağlık göstergeleri böylesi sağlık harcaması ile uyumlu değildir.
ABD sağlık için bu oranda bir harcama yaparken yaklaşık 43,3 milyon Amerikalı,
çoğunluğu temel sağlık hizmetleri de dahil olmak üzere hiçbir sağlık güvencesine
sahip değildir. Bu rakam her yıl 1,2 milyon artmaktadır. (New York Times, 1995)
1991 yılı tahminlerine göre yaklaşık 50 milyon Amerikalı sadece kısmi sağlık
sigortasına sahiptir.(Bodenhemier, 1992) Son dönemlere kadar özel merkezlerin
hedefi tıbbi teknolojinin en yenisini, bunu finanse edebilenlere sunabilmek olmuştur.
Ekonomik düzeyi düşük kesimler ise birinci basamak hizmetlerinin iyi organize
edilmediği sistemde son derece yetersiz koruyucu ve tedavi edici sağlık hizmetleri ile
karşı karşıya kalmışlardır. ABD’de bu ciddi sorunu aşmak için iki program devreye
sokulmuştur. Bunlar emekliler ve gelir düzeyi düşük kesimlerin sağlık giderlerini
üstlenen Medicare ve Medicaid programlarıdır. Bu ki program ağırlıkla özel
finansmana dayanan ABD sağlık sistemi içinde yer alan kamu finansmanına birer
örnektir.
Amerikan modelinin en belirgin sonucu, son derece yüksek maliyetli olması
ancak buna karşın ülkenin sağlık göstergelerinin iyi olmaktan son derece uzak olması
olarak karşımıza çıkar. Sağlık harcamaları, pahalı 2. Ve 3. Basamak hizmetlere
yönelmekte, karlı olmayan birinci basamak hizmetleri özel sektörün ilgisi dışında
kalmakta, ikinci plana itilmekte, birinci basamak hizmetleri kamu tarafından da iyi
örgütlenemediği için bu pahalı ikinci ve üçüncü basamak hizmetlere erişimi sınırlı
kesimler maliyet etkili birinci basamak hizmetlerinden de yoksun kalmaktadır.
ABD sağlık sisteminin iki önemli karakteristiği; işverenin sağlık güvencesi
verip vermemekte özgür olması ve eğer sağlık güvencesi verirse hangi hizmetlerin
verileceği ve bunun nasıl idare edileceği konularında özgür olması ile, hizmet
sunucuların nihai finansmanının kar amacı güden ve birbiriyle rekabet içinde olan
sigorta şirketleri tarafından yapılmakta olmasıdır. 1991 yılındaki tahminlere göre bu
nedenle oluşan idari giderler toplam sağlık harcamasını %19 -%24’ü arasında idi
(Woolhandler, Himmeistein, 1991).
72
ABD’de 1993-1994 yıllarında Clinton reformları olarak anılan bir yeniden
yapılanmanın tartışmaları başladı. Tartışmaların odağı tüm nüfusu bir şekilde kapsam
içine almak ve hizmet sunumunun (managet care) düzenlenmesi idi. Tüm nüfusu
kapsam içine almaya yönelik tartışmalar kongre dışına çıkamadı. Hizmet sunumunun
kamusal sorumluluk taşıyan düzenleyici bir kurum şemsiyesi altına alınması ile ilgili
çalışmalar ise tam tersine, özel hastaneler ve hekimlerin bir araya gelmeleri ve
Health Maintenance Organisations (HMO) ya da Preferred Provider Organisations
(PPO) adı verilen örgütler oluşturmaları ile sonuçlandı. Bu organizasyonlar
işverenler ve sigorta şirketleri ile hizmet anlaşmaları yapabilmek için rekabet içine
girdiler. 1995 sonlarında kamu değil, özel sektör tarafından yönlendirilen reform
başarıya ulaştı ve ABD pek çok ülke için sosyal adaletin bir gereği olarak görülen,
ciddi bir kamusal sorumlulukla yürütülen sağlık alanında, bir sağlık sistemi
kuramamanın bir örneğini daha verdi.
Avrupa Ülkelerinde Sağlık Sistemleri
Sağlık sistemi içinde sağlık finansmanı yöntemi, hizmet sunumu, insangücü
yönetimi uygulamaları ve sağlık mevzuatı konularında Avrupa ülkeleri arasında ciddi
farklılıklar bulunmaktadır. OECD üyesi olan Avrupa ülkelerindeki sağlık
sistemlerine kısaca değinmek sistemin işleyişi hakkında bilgi sahibi olmamızı
sağlayacaktır..
İngiltere, İrlanda, Danimarka, İsveç, Finlandiya, İtalya, İspanya ve
Portekiz’de sağlık hizmetlerinin finansmanı ağırlıklı olarak genel vergiler yolu ile
yapılmaktadır. İngiltere’de kamu sağlık harcamaları içinde vergi gelirlerinin payı
%88,2’dir. Bu pay İrlanda’da %91,Danimarka’da %100, İsveç’te %100,
Finlandiya’da %80,2’dir. İtalya’da %99,9, İspanya’da %88,3 ve Portekiz’de ise
%91,5’tir.
Finlandiya’da Sağlık Sosyal İşler Bakanlığı hizmetlerin genel
koordinasyonundan sorumludur. Sağlık hizmetlerinden esas sorumlu makam
belediyelerdir. Finansman genel vergi ve genel bütçe ile sağlanır. Bu vergilerin bir
kısmı merkezi hükümet diğer kısmı da belediyeler aracılığı ile toplanır. Sistem
73
pratisyen hekimliğe (aile hekimliği) dayalıdır. Büyük çoğunluğu kamu istihdamı
şeklindedir.
İrlanda’da sağlık hizmetleri Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı tarafından
yürütülür. Hizmetler resmi ve özel kuruluşlarca sunulur. Finansman merkezi
hükümet bütçesi iledir. Halkın %38’i tüm hizmetlerden ücretsiz yararlanır (birinci
grup sigorta). %47’si birinci basamak hizmetleri ve bazı hastane hizmetlerinden
ücretsiz yararlanır (ikinci grup) ve geriye kalan %15‘in gebelik ve çocuk bakımı
hariç tüm hizmetleri ücretlidir.
İspanya’da merkezi düzeyde sağlıktan esas sorumlu bakanlık; Sağlık ve
Tüketici ilişkileri Bakanlığıdır. Entegre bir ulusal sağlık sistemi vardır. Çalışma
Bakanlığı, Eğitim Bakanlığı ve Milli Savunma Bakanlığının da çeşitli yetkileri
vardır. Finansmanda geçmişte temel kaynak Ulusal sağlık sigortası iken günümüzde
genel vergilere kaymıştır. Ayrıca cepten katkı da alınmakta olup özel sigorta
uygulaması da vardır. Ulusal sağlık sigortası birinci basamak kuruluşları ve
hastaneleri çalıştırmaktadır. Kamu istihdamı ağırlıkta olmakla birlikte özel istihdam
da mevcuttur.
İsveç’te genel koordinasyonu Sağlık Bakanlığı sağlamaktadır. Hizmetlerde
ağırlık yerel yönetimlerde olup, bölgesel esasa dayanmaktadır. Finansman tamamen
genel vergilerle karşılanmaktadır. Birinci basamak il genel bütçelerinden, hastane
hizmetleri ise yerel kamu hastalık sigortasından karşılanmaktadır. Çok az miktarda
cepten ödeme ile katkı payı alınmaktadır.
İtalya’da sağlıktan esas sorumlu bakanlık Sağlık Bakanlığıdır. Bir Ulusal
Sağlık Sistemi vardır, hizmet birimleri ve hastanelerin büyük çoğunluğu kamuya
bağlıdır. Son yıllarda temel sağlık hizmetlerine önem verilmektedir. Finansman
tamamen vergiye dayalıdır. Hizmet birimlerinde ücret uygulaması çok ender ve çok
küçük bir orandadır. Birinci basamak hizmetler pratisyenler ve çocuk uzmanlarınca
yürütülür. İstihdamın büyük çoğunluğu kamu tarafından yapılır. Serbest çalışan
hekimlerin sistem içindeki oranları çok azdır.
74
Fransa ve Hollanda kamu sağlık harcamalarının tamamına yakınını sosyal
güvenlikle finanse eden iki Avrupa ülkesidir. Fransa’da kamu sağlık harcamaları
içinde kamu sigortalarının payı %96,8’dir. Bu pay Hollanda ‘da %94’tür. Buna
karşılık her iki ülkede de sağlık harcamaları oldukça yüksektir. Bu özel harcamaların
büyük çoğunluğu da özel sigortalar aracılığı ile yapılmaktadır. Özel sağlık
harcamaları içinde özel sigortanın payı Fransa’da %52,7, Hollanda’da ise %55,7’dir.
Hollanda’da sağlıktan esas sorumlu bakanlık; Sağlık Bakanlığıdır. Ulusal
sağlık sistemi, Sosyal Güvenlik kuruluşlarının kendi hizmet birimleri ve özel sektör
üçlüsü hizmet üretir. Hizmetlerin çoğu özel kuruluşlarca sunulur. Sistem pratisyen
hekimliğe dayalıdır. Pratisyen hekim sevk vermeden hastanelere gidilemez.
Hizmetlere %70 kamudan, %30 özel sağlık sigortalarından kaynak ayrılmaktadır.
Hizmetlerin omurgasını genel pratisyenler oluşturur ve herkesin bir pratisyene kayıt
olma zorunluluğu vardır. Ulusal sağlık sistemi, sosyal güvenlik kuruluşlarının kendi
hizmet birimleri ve özel sektör üçlüsü hizmet üretir. Hizmet sunumunda ağırlık özel
sektördedir. Hem özel hem de kamu istihdamı vardır.
Almanya, Belçika ve Lüksemburg sağlık hizmetlerini ağırlıklı olarak sosyal
sigorta yolu ile finanse eden ülkelerdir. Almanya’da kamu sağlık harcamaları içinde
kamu sigortalarının payı %91,6’dır. Bu oran Belçika’da %88, Lüksemburg’da ise
%82,7’dir.
Almanya’da merkezi düzeyde esas sorumlu bakanlık Sağlık Bakanlığıdır.
Ayrıca; Çalışma ve Sosyal İşler Bakanlığı, Doğa ve Çevre ve Nükleer Güvenlik
Bakanlığı, Araştırma ve Teknoloji Bakanlıkları da konu ile ilgilidir. Sigortalının
sigortasını ve hekimini seçmesi ve ona kayıt olmasına dayalı bir sistem vardır.
Yüzyılın başından beri hastalık sigortası (kamu ve özel) ile finanse edilmektedir.
Hekimler serbest çalışır, uçtaki aile hekimleri pratisyen ya da uzman olabilir. Büyük
çoğunluğu uzmandır.
Belçika’da sağlıktan esas sorumlu bakanlık; Halk Sağlığı, Sosyal İlişkiler ve
Çevre Bakanlığıdır. Ayrıca Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı ile Belediyelerin de
sağlık ve çevre konularında bazı görev ve işlevleri vardır. Son zamanlarda temel
75
sağlık hizmetleri birimlerine daha büyük önem verilmektedir. Kamu ve özel
kurumlar tarafından hizmet verilmektedir. Hizmet sunumu büyük oranda özel girişim
halindedir. Büyük çoğunluk özel çalışır, kamu istihdamı da vardır. İnsan gücünün
önemli bir bölümü temel sağlık hizmetlerinde çalıştırılmaktadır.
Avusturya ve Yunanistan’da ise sağlık hizmetlerinin finansmanında genel
vergilerin yanında sosyal sigortalar da devreye girmektedir. Avusturya’da kamu
sağlık harcamaları içinde kamu sigortaları 59,6’lık bir paya sahipken vergi gelirleri
%40,6’lık bir paya sahiptir. Tersine Yunanistan’da kamu sağlık harcamaları içinde
kamu sigortaları %39’luk bir paya sahipken, vergi gelirleri %61’lik bir paya sahiptir.
Ulusal bütçe ya da sağlık sigortası şeklinde finansmana başvuran her iki tip ülkelerin
bazılarında cepten ödemelerle katkı payı alan ülkeler de vardır.
Avusturya’da sağlık hizmetleri yönetiminde karmaşık bir sistem vardır.
Sağlık Bakanlığı yalnızca bir koordinatör konumundadır. Finansmanı; sağlık
sigortaları (sosyal ve özel) aracılığı ile yapılır ayrıca bütçe katkısı da vardır.
Hizmet sunumunda birinci basamaktaki hekimlerin çoğu serbest çalışır, şayet
bunların sigorta ile anlaşması varsa ücretlerini sigorta öder, sözleşmesi yoksa
hekimden hizmet alan sigortalılar parasını cepten öder, daha sonra sigortadan tekrar
alır.
Çek Cumhuriyeti ve Danimarka’da esas sorumlu bakanlık Sağlık
Bakanlığıdır. Bir ulusal sağlık sistemi vardır, Ancak hizmetler desantralize edilmiş
olup yürütme yetkisi yerel yönetimlere (belediye ve county) bırakılmıştır. Bu nedenle
de yerel yönetimler sağlık hizmetinde önemli bir insiyatif ve işleve sahiptir.
Hizmetlerin finansmanı büyük oranda genel bütçeden karşılanır ve halkın %95’i
buna dahildir (birinci grup sigorta). Halkın geri kalan %5’i ikinci tip sigortaya
dahildir. Bunlar ekstra bir prim öderler ve karşılığında hekim seçme hakları vardır.
Hizmetler özel hekimler, county hastaneleri ve belediye sağlık servisleri üçlüsü ile
sunulur. Pratisyen hekimlik sistemin omurgasıdır.
Sağlık hizmetlerini sosyal sigorta yoluyla finanse eden ülkelerin hepsinde
uygulamanın çeşitli farklılıkları vardır. Örneğin; Almanya, Belçika, ve Hollanda’da
76
hastalık sigortası kuruluşunu kişi kendisi özgürce seçebiliyor. Buna karşılık Fransa,
Lüksemburg ve Avusturya’da ise, kişinin çalıştığı iş onun kayıt olacağı sigortayı
zorunlu olarak belirliyor. Ulusal sağlık sisteminin var olduğu ülkelerde, ilke olarak
tüm vatandaşlar bu sistem aracılığı ile güvence altına alınıyor. Lüksenburg, Belçika,
Fransa ve Avusturya gibi sosyal güvenlik sisteminin hakim olduğu ülkelerde ise
kendi veya başkası hesabına çalışan herkesin kendisini sigortalatması zorunludur.
77
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
4.TÜRKİYE’DE YAKIN TARİHTE YAPILAN SAĞLIK
REFORMLARI VE OECD ÜLKELERİ İLE KARŞILAŞTIRILMASI
4.1. Türkiye’de Yakın Tarihte Yapılan Sağlık Reformları
Toplumlar modernleştikçe insanlar sağlık sistemlerinden kendileri, aileleri ve
içinde yaşadıkları toplum için daha fazla şey talep etmektedirler. Böylece daha
hakkaniyetli ve ayrımcılığın ortadan kaldırıldığı bir sağlık hizmetine gittikçe daha
fazla toplumsal destek oluşmaktadır. İnsanların ihtiyaçları ve beklentilerine
odaklanmış sağlık hizmetlerine içinde yaşadıkları toplumun sağlık güvenliğine ve
kendileri ve toplumlarının sağlığını etkileyebilecek iç ve dış faktörlere karşı gittikçe
daha fazla destek ve ilgi oluşmaktadır. Bunlar da sağlıkta değişim ve reformları
zorunlu hale getirmektedir. Ülkemizde son yıllarda sağlık alanında reformlar
yapılmaya başlanmış ve Sağlıkta Dönüşüm Programı ile sağlık hizmetlerinin etkili,
verimli ve hakkaniyete uygun bir şekilde organize edilmesi, finansman sağlanması ve
sunulması hedeflenmektedir.
4.1.1.Sağlıkta Dönüşüm Programı
Sağlıkta Dönüşüm Programının içeriği, 2003 öncesi Türkiye’de var olan bir
sağlık sistemi için “kitabi” reformlar seti gibidir, sistemi; zayıf yönlerini hedefe
koyup güçlü yanları üzerinde inşa etmektedir. Sağlıkta Dönüşüm Programı
geçmişteki reform ve proje çalışmalarını değerlendirerek gelecekte geçilmesi
düşünülen sağlık sistemini tasarlayacak ve bu sisteme geçişi kolaylaştıracak gerekli
değişiklikleri yapmayı planlamıştır. SDP, sağlık hizmetlerinin etkili, verimli ve
hakkaniyete uygun bir şekilde organize edilmesi, finansmanının sağlanması ve
sunulmasını hedeflemektedir (SB, 2007: 268).
SDP (Sağlıkta Dönüşüm Programı)’nin kapsamında uygulanacak politikalar,
halkın sağlık düzeyini (etkililik) yükseltmeyi amaçlamaktadır. Sağlık hizmetlerinin
78
sunumundaki en büyük hedef, hastalıkları tedavi etmekten çok, insanların
hastalanmasını engelleyecek koruyucu önlemlerin alınması olarak belirlenmiştir.
4.1.1.1. Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın temel ilkeleri
Sağlıkta Dönüşüm Programının Temel İlkeleri şunlardır (SB, 2003: 24);
- İnsan merkezlilik: Bu ilke, sistemin planlamasında ve hizmetin sunumunda
hizmetten faydalanacak bireyi, bireyin ihtiyaç, talep ve beklentilerini esas almayı
ifade etmektedir. Sağlığın aile ortamında üretildiği gerçeğinden hareketle birey “aile
sağlığı” kavramı çerçevesinde ele alınmaktadır.
- Sürdürülebilirlik: Geliştirilecek olan sistemin ülkemiz koşulları ve
kaynakları ile uyumlu olması ve kendini besleyerek bir devamlılık arz etmesi ilkesini
ifade etmektedir.
- Sürekli kalite gelişimi: Vatandaşlarımıza sunulan hizmetlerde ve elde edilen
sonuçlarda ulaşılan noktayı yeterli görmeyerek, hep daha iyiyi aramayı, sistemin
hatalarından öğrenmeyi sağlayacak bir geri bildirim mekanizması oluşturulmasını
ifade etmektedir.
- Katılımcılık: Sistemin geliştirilmesi ve uygulanması sırasında, ilgili tüm
tarafların görüş ve önerilerinin alınması, yapıcı bir tartışma ortamı sağlayacak
platformların oluşturulmasıdır. Ayrıca bu ilke, sağlık sektörünün bütün bileşenlerini
sistemin kapsamı içine alarak, uygulamada kaynak birliğinin sağlanmasını da
amaçlamaktadır.
- Uzlaşmacılık: Sektörün farklı bölümleri arasında karşılıklı çıkarları gözeterek
ortak noktalarda buluşma arayışlarıdır. Çıkar çatışmasına dayalı bir uygulama yerine
yöntem, standartlar ve denetim mekanizmalarında birlik sağlanması ve tarafların
buna uyması hedeflenmektedir.
- Gönüllülük: Hizmette arz veya talep eden birey veya kurum ayırımı
yapmaksızın, sistem içerisinde yer alacak bütün birimlerin belirlenen amaçlara
yönelik davranmalarını sağlama yöntemidir. Sistemde hizmet üreten ve hizmet alan
kesimlerin zoraki değil, teşvik edici önlemler doğrultusunda gönüllü bir şekilde yer
almaları şarttır.
79
- Güçler ayrılığı: Sağlık hizmetlerinin finansmanını sağlayan, planlamasını
yapan, denetimi üstlenen ve hizmeti üreten güçlerin birbirinden ayrılması ilkesidir.
Bu şekilde çıkar çatışması olmayacak, daha verimli ve daha kaliteli hizmet sunumu
sağlanacaktır.
- Desantralizasyon: Kurumlar merkezi yönetimin oluşturduğu hantal yapıdan
kurtarılmalıdır. Değişip gelişen koşullara ve çağdaş anlayışa uygun olarak yerinden
yönetimin hayata geçirilmesi hedeflenmektedir. İdari ve mali yönden özerk
işletmeler hızlı karar mekanizmalarına sahip olacak ve kaynakları daha verimli
kullanabilecektir.
- Hizmette rekabet: Sağlık hizmetlerinin tekel olmaktan çıkarılıp belli
standartlara uygun farklı hizmet sunucularının yarışmasının sağlanması ilkesidir.
Böylece sürekli kalite gelişimi ve maliyet azalmasına yönelik bir teşvik ortamı
oluşacaktır.
4.1.1.2. Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın bileşenleri
Sağlıkta Dönüşüm Programının bileşenleri şunlardır (SB, 2003:26-37);
Planlayıcı ve denetleyici bir Sağlık Bakanlığı
Sağlıkta Dönüşüm Programı vizyonundaki Sağlık Bakanlığı; politikalar
geliştiren, standartlar koyan ve denetleyen bir konumda olup ülkemizin, kamu veya
özel kurum ve kuruluşlarının sağlığa ayırdığı kaynakların etkili, verimli ve
hakkaniyete uygun bir şekilde kullanılmasını sağlamak üzere yönlendirmeler
yapacaktır. Bu anlayışın bir ürünü olmak üzere, Sağlık Bakanlığına bağlı
kuruluşların yerinden yönetim ilkeleri doğrultusunda yapılandırılması sağlanacak ve
Bakanlık, planlama yapan stratejik bir örgüt yapısına kavuşturulacaktır. Böylece
Sağlık Bakanlığı, Anayasada tanımlandığı şekli ile devletin sağlık sektörünü "tek
elden planlama" görevini yerine getirecektir.
Sağlık Bakanlığı hem yeniden yapılanmasını gerçekleştirirken hem de sağlık
hizmetlerini planlaması ve sunumu sırasında sosyal devlet anlayışı çerçevesinde
koruyucu hizmetlere öncelik verecek, birinci basamak sağlık hizmetleri
güçlendirilecektir. Sağlık Bakanlığının başlıca görevi ve sorumluluğu politika
hazırlamak ve düzeni denetlemek olacaktır. Türkiye'de Sağlık Bakanlığının
80
odaklanması gereken diğer alanlar arasında kalite kontrolü ve tüketicinin eğitilmesi
gelmektedir. Sağlık Bakanlığı bundan böyle, sağlık sektörü İçin önceliklerin
belirlenmesi, kalitenin izlenmesi ve düzenlenmesi, kurumların akreditasyonu ve
uzmanlara lisans verilmesi, sigortanın düzenlenmesi ve denetimi, halk sağlığı
işlevlerinin yönetimi ve salgın hastalıkların gözetimi üzerine odaklanmalıdır.
Herkesi tek çatı altında toplayan Genel Sağlık Sigortası
Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın hakkaniyet amacı doğrultusunda,
vatandaşlarımız ödeme gücü ile orantılı olarak katkıda bulunacakları ve hizmetleri
ihtiyaçları ölçüsünde kullanabilecekleri bir sigorta modeli oluşturulacaktır. Bu
yaklaşım, sosyal devlet olmanın temel gereksinimlerinden birisi olup, Anayasamızın
56. maddesinde de yönlendirici bir hüküm olarak yer almaktadır. Günümüzde Sosyal
Sigortalar Kurumu, BAG-KUR ve Emekli Sandığı, bu amaç doğrultusunda görev
yapan kurumlarımızdır. Her ne kadar bu kurumlar, sağlık ve emeklilik sigortalarının
birbirinden ayrılmadığı, açıklarının bütçeden karşılandığı, rasyonel olmayan
düzenlemeler nedeniyle profesyonel sigortacılık anlayışından uzaklaşmış bir durum
sergilese de toplumun önemli bir kısmını sigortacılık kapsamı altına almışlardır. Bu
kuruluşlarımızın standart birliği sağlayamamış olması, farklı düzey ve yollarla
hizmet üretmesi veya satın alması sonucu oluşan tablo bilinmektedir. Ayrıca,
sigortalı olmayan önemli bir kesim bulunmaktadır. Bunların bir kısmı Yeşil Kart
uygulaması ile kısmi bir sağlık sigortası İçine alınmıştır. Ancak burada da yaşanan
sorunlar herkes tarafından bilinmektedir, Hizmet kalitesini arttırmak, her hastaya eşit
düzeyde temel sağlık hizmetini sunmak ve hasta ile doktor arasındaki para ilişkisini
ortadan kaldırmak için toplumun bütününü kapsayan zorunlu sağlık sigortacılığı
sistemine ihtiyaç vardır. Böyle bir sigortacılık sistemi, sağlık harcamaları maliyetini
düşürme gayreti içinde, koruyucu hekimlik uygulamalarının da teşvikçisi ve
zorlayıcısı olacaktır. Genel Sağlık Sigortası Kurumunun denetim ve yaptırımları,
sağlık giderlerinde gittikçe artan oranlarda yer işgal eden ilaç ve tıbbi malzeme israfını
azaltacaktır. Fiyat kontrolü ve sağlık hizmetlerinin finansmanı tek elden karşılanmalı
ve artık hasta-hekim ilişkisi parasal bir ilişki olmaktan çıkmalıdır.
81
Mevcut sosyal güvenlik kuruluşlarındaki emeklilik sigortası ve sağlık
sigortası birbirinden ayrılacak, sağlık sigortası İşlemleri tek çatı altında toplanacaktır.
Genel Sağlık Sigortası konusunda önemli gördüğümüz noktalar şunlardır:
- Her Türk vatandaşı sigorta kapsamına alınacak ve tek numara sistemi
benimsenecektir. Bu numaranın MERNİS numarası olması, ekonomik bir yaklaşım
olacaktır.
- Sağlık sigortası mutlaka diğer sigorta sistemlerinden ayrılacaktır.
- Primi yatırma veya sigortasız olma sorununun muhatabı sağlık kuruluşları
olmayacak, bunu sigorta kurumu takip edecektir.
- Hizmet üretenlere geri ödeme tek elden, düzenli ve zamanında yapılacaktır.
Yaygın, erişimi kolay ve güler yüzlü sağlık hizmet sistemi
Herhangi bir ülkede uygulanan bir programı, ülkemize aktarabilmek
mümkün olamayacağı gibi, ülkemizin sosyo-ekonomik ve coğrafi yapısı nedeniyle
tekdüze homojen bir sistemi bütün ülkeye yaymaya çalışmak da gerçekçi değildir.
Birkaç hanelik mezrasından iklim şartları nedeniyle sınırlı zamanlarda ulaşılabilen
köylerine kent nüfusunu aşan ilçelerinden dünya kenti olmuş metropolüne kadar, her
biri kendine özgü çözümler bekleyen bir heterojen yapı söz konusudur. İnsanımızın hak
ettiği, çağdaş normlara uygun sağlık hizmetini sunmayı hedeflerken bu özelliklerin
göz önünde bulundurulması zorunluluk arz etmektedir.
Bu hedef doğrultusunda sağlık hizmeti vermeye talip bütün dinamikleri
sistem içine alan bir anlayış içinde hizmette rekabet ortamının yaratılması gerektiği
düşünülmektedir. Sosyalizasyon politikasının bu ülkeye armağan ettiği sağlık ocağı
ağını güçlendirirken, vakıf ve dernekler başta olmak üzere özel teşebbüsün de hizmet
ağında yer alması öngörülmektedir. Bu anlayış ülke kaynaklarının verimli
kullanımına yol açacağı gibi, herkesin kolayca erişebileceği bir hizmet sunumuna
fırsat tanıyacaktır. Sağlıkta eşitsizlikleri azaltmayı hedeflemeyen hiçbir programın bu
ülke insanı açısından anlamı olmayacaktır. Kır-kent eşitsizliğine kıyasla doğu-batı
eşitsizliği daha fazla derinleşmiştir. Bu durum, ekonomik gerekçelerle
açıklanabilecek kadar basit değildir. Bu eşitsizlikleri azaltmak için her bölgede eşit
82
oranda kamu sağlığı olanaklarının kısılması ve özel sektöre devredilmesi gibi bir
anlayış İçinde değiliz. Aksine İhtiyaç olan yerlerde kamu olanaklarının geliştirilmesi/
bunların niteliğinin arttırılması ve özel sektör imkanları ile hizmet yarışına girilmesi
hedeflenmektedir.
- Güçlendirilmiş Temel Sağlık Hizmetleri ve Aile Hekimliği; Temel sağlık
hizmetleri alanında, iyi tasarlanmış ve performansa yönelik bir sağlık sistemi anlayışı
bulunmamaktadır. Temel sağlık hizmetlerinin kurumsal konumu, diğer hizmet
düzeyleri üzerinde yetki ve kontrol sahibi olacak bir yapıya kavuşturulacaktır. Bu
konuda yapılacak dönüşümlerin çıkış noktası, genelde toplumu oluşturan bireylerin,
özelde ise hastaların ve sağlık çalışanlarının göreceli durumlarını iyileştirmek
olacaktır. Kırsal bölgelerde sağlık ocaklarının üstlendiği topluma yönelik koruyucu
sağlık hizmetlerinin desteklenmesi yanında, kentlerde yetersiz kalan bu hizmetler,
kamu sağlığı merkezlerince yaygın, örgütlü ve disiplinli bir şekilde yürütülecektir.
Bu kurumsal yapılanmaya sağlık sektöründeki diğer hizmet birimlerini de
yönlendirecek bir konum kazandırılacaktır.
Temel sağlık hizmetlerinde sorumluluk paylaşımı ve bireye "tek pencere"
sistemi ile yaklaşım, başarıyı arttıracak önemli faktörlerdir. Bu yüzden bireye
yönelik koruyucu hizmetler ile birinci basamak tanı ve tedavi hizmetlerinin
bireylerin kendi seçeceği doktorlar tarafından yürütülmesi amaçlanmaktadır. Bu
sayede doktor ve aile üyeleri daha yakın ve kişisel ilişkiler kuracak ve sağlık
eğitiminde, hastalıkların önlenmesinde ve sağlığın düzeltilmesinde önemli rol
oynayacaktır. Koruyucu diş hekimliği uygulamaları birinci basamakta yerini
alacaktır. Bireylerin sağlık kayıtlarının birinci basamak hekimlerince tutulması
kontrol, takip ve risk analizlerinin yapılabilmesinde önemli ilerlemeler sağlayacaktır.
Kırsal bölgelerde yaygın olan sağlık ocağı alt yapısı bu tür uygulamalara
zemin oluşturacaktır. Yetersiz alt yapının olduğu kentlerde serbest hekimlik
uygulamaları ve özel sağlık merkezleri sistemde yer alabilecektir.
- Etkili, kademeli sevk zinciri; Etkin bir sevk zincirinin kurulabilmesinin ön
şartı, hastanın kendi seçtiği ve güvendiği bir hekimden birinci basamak hizmeti
almasıdır. Bu da yukarıda sözü edildiği şekilde temel sağlık hizmetlerinin
83
güçlendirilmesine ve birinci basamak hizmeti sunan aile hekiminin hastasına
sunduğu hizmetin kalitesine bağlıdır. Yani kısaca, hasta memnuniyetini esas alan bir
"aile hekimliği uygulaması" sistemin esasını oluşturmaktadır. Bu hedefe yönelik
olarak planlama ve teşvik yapılması, birinci basamakta bir çok hastanın tutulmasını
sağlayacaktır. Hastaların büyük çoğunluğunun sorunlarının birinci basamakta
çözülebilir olduğu ve hastane polikliniklerinin bu tür hastalarla dolu olduğunu
bilinmektedir. Sistemin etkili hale getirilmesi, hem hastanelerimizdeki gereksiz
yığılmaları azaltacak ve tedavi hizmetlerinin kalite artışına hizmet edecek, hem de
sağlık harcamalarındaki israfı azaltacaktır. Sevk sistemi tek yönlü bir yol değildir.
Tanı ve/veya tedavi için ikinci veya üçüncü basamak kuruluşlara sevk edilen
hastaların çoğu, tedavinin devamı, izleme ve bakım için daha alt seviyedeki
kurumlara geri gönderilmelidirler. Hastanın kayıtlarını tutmakla sorumlu olan
hekimin sevk ettiği hastasına İkinci basamakta verilen konsültasyon hizmetinin geri
bildirimi tıbbi kayıt sistemini güçlendirecektir. Böylece, bireylerin aile hekimlerince
sürekli izlenmesi mümkün olabileceği gibi, kaliteden ödün vermeksizin daha kısa
sürede ve düşük maliyetli sağlık hizmetinin sunumu mümkün olabilecektir.
Sevk zincirine girmek istemeyen hastaları kimse zorlayamaz. Sevk zincirine
uymaksızın hastaneye başvurmayı tercih eden hastanın katlanacağı ek maliyet, sosyal
devlet anlayışına ve hasta haklarına aykırı bir uygulama olmayacaktır.
- İdari ve mali özerkliğe sahip sağlık işletmeleri; Ülkemizdeki hastanelerin
tümü, aralarında hiçbir ayrım olmaksızın, sigorta kurumu ile sözleşme yapmak ve
sevk sistemi esaslarına uymak kaydı ile bütün vatandaşlarımıza hizmet
verebileceklerdir. Hastanelerimiz bu hizmeti verirken hizmet kalitesi ve sözleşme
esaslarına uygun fiyat uygulamaları hususunda denetim altında tutulacaktır. Sağlık
finansmanında kurumlar değil, bireyler desteklenecektir. Bu hizmeti sunan kurumlar,
ürettikleri hizmet oranında pay alacaklardır.
Kamu hastanelerinin bu değişen yapıya uyum sağlaması, daha verimli
işletmeler haline dönüşmesi ve sektörün diğer aktörleri ile rekabet edebilmesi için şu
andaki merkeze bağımlı yapısından kurtulması gerekmektedir. Hastanelerin
verimliliğini iyileştirmek İçin, tüm Sağlık Bakanlığı ve Sosyal Sigortalar Kurumu
hastanelerine hem idari ve mali açıdan, hem de sağlık hizmetlerini üretip yönetmek
için gereken girdilerin temini bakımından özerklik tanınacaktır. Tüm kamu sağlık
84
kuruluşları Sağlık Bakanlığı denetiminde özerk kurumlar haline gelecektir. Öncelikle
bu hastanelerde bir hizmet sunumu birliği sağlanacak, ikinci aşamada her tesise ayrı
ayrı özerklik tanınacaktır. Sağlık kuruluşları devlete direkt bağlı olmak zorunda
değildir. Belediyeler, özel şirketler, vakıflar, il idareleri, üniversiteler sağlık kuruluşu
kurabilecektir. Kamu sağlık kuruluşlarının kendilerini finanse etmeleri istenecek,
daha fazla kar için hizmet kalitesinden ödün veren pahalı kurumlar olmalarına izin
verilmeyecektir.
Bilgi ve beceri ile donanmış, yüksek motivasyonla çalışan sağlık insan
gücü
Dönüşümlerin başarılı olarak gerçekleştirilmesi, uygun nitelikli ve gerekli
insan kaynaklarının mevcudiyetine büyük ölçüde bağlıdır. Program çerçevesinde
öncelikle sağlık sektöründe çalışan profesyonellerin, Avrupa Birliği'ne uyum süreci de
dikkate alınarak görev yetki ve sorumluluklarının tanımlanması sağlanacaktır. Bu
çerçevede uzun yıllardır yetki alanları bir netliğe kavuşturulmamış olan, hastayla bire
bir çalışan meslek mensuplarının da görev ve yetkileri tanımlanacaktır.
Sağlıkta Dönüşüm Programı'nın amaçlarına ulaşabilmesi, etkili bir yönetici
kadrosuna sahip olmakla mümkündür. Hekimlerin işletme yöneticiliğinde istihdam
edilmesi, hem hekime yapılan yatırımın amacı dışında kullanılmasını beraberinde
getirmekte, hem de deneyimsiz yöneticiler ortaya çıkarmaktadır. Sağlık sistemi
yöneticiliğinin hekimlikten bağımsız bir disiplin olarak güçlenmesi için gereken
planlama, araştırma ve eğitim faaliyetlerine önem ve öncelik verilecektir. Sağlıkta
Dönüşüm Programı, sağlık çalışanlarının ülke geneline dengeli dağılımını teşvik
edici gönüllü politikaları da beraberinde getirecektir. Bu yaklaşımın sonucu olarak
zorunlu hizmet kaldırılacaktır. Kamu kurumlarında daha istekli ve verimli çalışmayı
özendirecek tedbirler alınacaktır. Bunlardan birisi çakılı sözleşmeli personeldir.
Konuyla ilgili önemli adımlar atılmaya başlanmış ve uygulama tarihi çok yakına
çekilmiştir.
Yerel yönetimler, sivil toplum örgütleri ve meslek dernekleri sistemde aktif
olarak yer almalıdır. Desantralize insan kaynakları planlaması ve yönetim yeteneği
85
oluşturulacak, sağlık yöneticilerinin insan kaynakları planlamasına aktif katılımları
sağlanacaktır.
Sistemi destekleyecek eğitim ve bilim kurumları
Dönüşümü gerçekleştirmek ve başarıyı sürekli kılmak için, halk sağlığı bilgi
ve becerisine sahip, özellikle sağlık politikası, sağlık işletmeciliği, sağlık ekonomisi
ve sağlık planlaması konularını bilen insanlara ihtiyaç olduğu inkar edilemez.
Ülkemizde sektörel analizleri yapabilecek, araştırmalar planlayacak, hükümetlere
danışmanlık yapacak ve sektörün ihtiyaç duyduğu insan gücüne mezuniyet sonrası
eğitimler verecek bir kuruma ihtiyaç vardır.
Tıp eğitimi, tıpta uzmanlık sınavına hazırlık eğitimi olmaktan çıkarılıp,
hekimleri Sağlıkta Dönüşüm Programı doğrultusunda hizmet vermeye yönlendirecek
bilgi ve birikimle donatmayı hedeflemelidir. Tıpta uzmanlık eğitimi, müfredat
programlarının meslek örgütlerinin de katılımı ile geliştirilip denetlenmesi gerekir.
Eğitim hastanelerinin yeniden organize edilip verilmekte olan tıpta uzmanlık
eğitimini planlayacak, standardize edecek ve denetleyecek kurumsal bir yapı
oluşturulacaktır. Bu uygulamalar, Sağlık Akademisi veya Sağlık Uzmanlık Kurumu
çatısı altında akademik bir yapıya kavuşturulacaktır.
Nitelikli ve etkili sağlık hizmetleri için kalite ve akreditasyon
Sağlık sektöründe hizmetin kabul edilebilirliği ve standardı, en az kullanılan
sarf malzemesi ile tanı ve tedavi araçlarının kalitesi kadar önemlidir. Hizmet
biriminin belli standartlara uygunluğu tek başına yeterli değildir. Hizmet sunum
süreci ve elde edilen çıktıların değerlendirildiği bir mekanizmanın kurulması gerekir.
Son zamanlara kadar kalite, ihmal edilmiş bir konu olmasına rağmen bugün hem
hizmet sunucuları hem de finansal kaynak sağlayıcıları tarafından daha fazla dikkat
çekmeye başlamıştır
Sağlıkta Dönüşüm Programı, ülkemizin şimdiye dek gündeminde yeterince
yer almamış bir ihtiyaca öncelik vermektedir. Kurulacak olan "Ulusal Kalite ve
Akreditasyon Kurumu", bugün bir kavram kargaşası içinde bulunan ruhsatlandırma,
86
sertifikasyon ve akreditasyon konularını olması gerektiği gibi düzenleyecektir. Bu
kurumun özerk bir yapıda, sektörün taraftarının yönetiminde söz sahibi olduğu bir
şekilde kurulması, gelişmiş ülkelerdeki örneklere benzer şekilde faaliyete geçmesi
amaçlanmaktadır. Kurum, sağlık sonuçlarını ölçmek için sistemler geliştirecek ve bu
sonuç ölçümlerini sağlık hizmet sunucularına performans göstergeleri oluşturmak
amacıyla kullanacaktır. Böylece hizmet sunucuların performanslarını İçeren veri
tabanları oluşturulacak ve İyi uygulamaların tanımlanması ile uygulanabilir
performans göstergelerinin belirlenmesi sağlanacaktır.
Ayrıca sağlık hizmetlerinin sunumunda etik değerlerin korunabilmesi esastır.
Bu da ancak güçlü yaptırım yetkisi olan bir etik kurulun kurulması ile başarılabilir.
Kurum, sektörün çeşitli temsilcilerinin katkıları ile oluşmalı ve geniş yetkilerle
donatılmalıdır.
Akılcı ilaç ve malzeme yönetiminde kurumsal yapılanma
İlaç, malzeme ve tıbbi cihazların standardizasyonu, ruhsatlandırması ve
bunların akılcı yönetimi konularında uluslararası normları yakalayacak kurumsal
oluşumlara ihtiyaç vardır. Bu kurumların siyasal kaygı ve yaptırımlardan bağımsız,
özerk kurumlar halinde örgütlenmesi sağlanacaktır. İlaç ve tıbbi cihaz konusunda
uzman olacak bu kurumları ayrı ayrı veya tek çatı altında toplamak mümkündür.
- Ulusal ilaç kurumu; Oransal olarak Türkiye'de ilaçlara ve farmasotik
ürünlere yapılan harcamalar çok yüksektir. Sosyal güvenlik kurumlarının mevcut
politikaları yüzünden nüfusun çok büyük bir bölümü ilaç fiyatlarına karşı oldukça
duyarsızdır. İlaç fiyat artışlarının bilimsel bir temele oturmadığını biliyoruz. Sağlıkta
Dönüşüm Programı çerçevesinde, sağlık hizmetlerinin en önemli girdilerinden olan
ilaçla ilgili uzun yıllardır yaşanan sorunların bilimsel esaslar doğrultusunda taraftarın
karşılıklı diyalogu ve uzlaşmacı yaklaşımları ile çözülmesine yönelik bir platform
oluşturulacaktır. ilgili temel politikaların belirlenmesi, ilacın ruhsatlandırılması,
üretimi, tanıtımı, satışı, araştırma geliştirme faaliyetlerinin yönlendirilmesi gibi
konularda düzenleyici ve destekleyici olmak üzere "Ulusal İlaç Kurumu"nun
oluşturulması sağlanacaktır. Bu kurum, her türlü etkiden uzak olarak bağımsız bir
87
şekilde ulusal politikalar doğrultusunda uygulamalarda bulunacaktır. İlaçların
ruhsatlandırmasıyla ilgili sürecin daha etkili, daha şeffaf ve daha süratli bir hale
getirilmesi sağlanacaktır. İlaç fiyatlandırmasıyla ilgili olarak, tüm tarafların üzerinde
mutabakat sağlayacakları bir yöntem geliştirilmesine ihtiyaç vardır. Türkiye'de
üretilen ilaçların dış pazarlara açılması, Türkiye ilaç sanayisinin yurt dışında yatırım
yapması da, Sağlıkta Dönüşüm Programı kapsamında ele alınacak önemli ve öncelikli
konular arasındadır. İlaçta fikri mülkiyet haklarının korunmasını ulusal çıkarlarımız,
uluslararası hukuk ve taahhütleriniz çerçevesinde ele almak, ilgili taraflarla bir
diyalog zemininde uzlaşmak temel amacımızdır. Kamunun ilaç alımlarını
farmakoepidemiyoloji ve farmakoekonomi biliminin ışığı altında geliştirilecek
yöntemlerle yönlendirmek temel ilkemizdir. Yine ilaç tüketiminin bilimsel kriterler
göz önünde bulundurularak yönlendirilmesi ve esasa bağlanması gerekmektedir.
- Tıbbi cihaz kurumu; Tıbbi cihaz ve sarf malzemede bugüne kadar daha çok
ithale dayalı bir malzeme akışı mevcuttur. Denetim, kalite belgesi ve kalibrasyon gibi
konularda daha çok yurt dışı referanslar dikkate alınmaktadır. Uluslararası
referansların yanında ulusal standartların belirlenmesi ve kalite belgesini tanzimi,
yerli üretime kolaylık sağlayacaktır. Ayrıca kullanılan cihazların periyodik
kalibrasyonu, tanı ve tedavi güvenirliğini ve verimliliğini arttıracaktır.
Tıbbi sarf malzeme ve cihaz konusunda da standardizasyon ve denetim
vazgeçilmez öneme sahiptir. Hastanelerdeki klinik mühendislik hizmetlerine
odaklanan ulusal düzeyde denetleyici, eğitici ve düzenleyici yetkilere sahip olarak
tasarlanmış bir Tıbbi Cihaz Kurumunun kurulması planlanmaktadır. Bu kurum, bilgi
veri tabanları oluşturacak, tıbbi cihaz planlaması ve satın alımı, tıbbi cihazların
karşılaştırmalı değerlendirmesi, güvenlik programları, klinik mühendislik
uygulamaları, kanunlar ve düzenlemelere dair bilgi sağlayarak uygulama yapacaktır.
Yine on-line ve sürekli eğitim programlarını üstlenmek veya üçüncü Şahısları bu
doğrultuda finanse etmek ile uygulamalı araştırmaları desteklemek bu kurumun
görevleri arasındadır.
Hizmetlerde kullanılan cihaz ve tıbbi sarf malzemelerin uluslararası
normlara uygun olarak standardize edilmesi hizmet verimini artırır. Diğer yandan bu
durum zaman ve malzeme israfım önler, kalite yükselmesine yol açar. Uluslar arası
sağlık hizmet yolunu açarak ekonomiye katkı sağlar. En önemlisi de, İnsanımıza
88
uluslararası standartlara uygun bir sağlık hizmeti sunulmasını güvence altına alır.
Bugün ülkemizde küçümsenmeyecek ölçüde plastik ve elektronik sanayi alt yapısı
mevcuttur. Bu sektörler teşvik edilerek tıbbi teknolojiye yönelik üretim yapacak
yatırımlara yönlendirilmelidir. Standartları belirlenmiş ürünlerin üretilebilmesi,
bunun mevzuat ve ekonomik yönden kolaylaştırılması, sadece kaynak israfını
önlemekle kalmayacak, bu konuda ihracat yapan bir ülke konumuna gelmemizi
sağlayacaktır.
- Karar sürecinde etkili bilgiye erişim; Sağlık Bilgi Sistemi, Sağlık sistemi
politikalarının ve yönetim kararlarının bilgiye dayanması gerektiği inancını
taşımaktayız. Doğru bilgiye dayanmayan kararlar, istenmeyen sonuçlar doğurur.
Doğru bilgi ise ancak iyi seçilmiş, doğru ve iyi analiz edilmiş veri ile elde edilir.
Sağlıkta Dönüşüm Programı'nın bütün bileşenleri arasında uyumun sağlanabilmesi
için entegre bir sağlık bilgi sistemine ihtiyaç vardır. Sağlık hizmeti sunan
kademelerde dikey işlemesi gereken bilgi akışı, hizmet sunumu ve finansman
bilgilerinin değerlendirilmesi noktasında yatay bir entegrasyona ihtiyaç
göstermektedir.
Sağlık hizmetlerinde eşgüdüm, sağlık envanterinin oluşturulması, bireylerin
tıbbi kayıtlarının korunması, sevk basamakları esnasında bilgi transferi ve temel
sağlık uygulamalarındaki verilerin toplanması amacıyla Sağlık Bilgi Sistemi kurmak
istiyoruz. Sağlık kayıtlarının güvenilir ve sürekli bir şekilde tutulmasını sağlamak,
hizmetlerin verimliliğini geliştirmek, kaynakların nerelerde ve nasıl kullanıldığını
takip etmek ancak etkili bir bilgi sisteminin kurulması ve işletilmesi ile mümkündür.
Yaklaşımımız, gelişen teknolojiler doğrultusunda modüler yapılarla gerektiğinde
büyüyebilen, kullanıcı-hizmet sunucu ilişkisine en az ihtiyaç gösteren bir yapı
oluşturmaktır.
Sağlık bilgi sistemi, sağlıkla ilgili politikaların belirlenmesinde, sağlık
sektöründe sorunların ve önceliklerin saptanmasında, önlemlerin alınmasında, sektör
kaynaklarının, çalışma ve yatırımların planlanmasında, sunulan sağlık hizmetlerinin
kalitesinin değerlendirilmesinde, bilimsel araştırma ve çalışmalarda kullanılmak
üzere yeterli veri toplayacak ve işleyecek bir fonksiyon üstlenecektir. Bu sistem,
günümüz iletişim olanaklarını kullanarak uygulanabilecek bir ortak veri tabanı
üzerinden işleyecektir. Sevk zinciri bu sistemle daha etkin, hızlı ve güvenilir bir hale
89
gelecektir. MERNIS numarası gibi özgün bir referans numarasının tüm sağlık veri
tabanlarında ek bir öğe olarak benimsenmesi, sigorta sistemindeki verilerle sağlık
hizmetlerinin kullanımına ilişkin verileri eşleştirmeyi kolaylaştıracaktır. Her Türk
vatandaşına verilen bu numaranın kullanılması ve farklı veri tabanlarında tutulan
verilerin karşılıklı eşleştirilmesine fırsat verecek, tedavi için başvuran hastaların
sigortalı olup olmadıklarını hızlı olarak teyit edecek ve birden fazla sigorta sisteminin
imkanlarından yararlanan kişileri tespit edebilecektir.
4.1.2. SDP Kapsamındaki Yönetişim Reformları
Sağlık Bakanlığının yeniden yapılandırılması için etkinleştirici bir yasal
çerçeve yaratacak daha geniş bir Kamu Yönetimi Temel Kanunu tasarısı 2005-2006
yıllarında TBMM’ye sunulmuştur. Bu kanun kabul edilseydi, sağlık sektörü
düzenlemesi ve kamu sağlığından sorumlu yarı bağımsız birimlerin kurulmasına
yardımcı olacak; sağlık sektöründeki yönetişim düzenlemelerini önemli ölçüde
değiştirecek düzenlemelerin yolu açılmış olacaktı. Fakat çerçeve kanunu veto edilmiş
ve SB’nin yeniden yapılandırılması gecikmeye uğramıştır. SB, SDP’nin
uygulamasının I. Fazı sırasında (Bakanlık kararnameleri vasıtasıyla) izleme ve
değerlendirme ile performans yönetimi ve kalite geliştirme gibi fonksiyonlardan
sorumlu, çeşitli yeni daire başkanlıkları kurmuştur. Ancak SB’nin yeniden
yapılandırılması ve sağlık sektörünün düzenlenmesinden sorumlu yarı kamusal
kuruluşların kurulması ve de halk sağlığı sisteminin yeniden yapılandırılması,
SDP’nin I. Fazı kapsamında tamamlanamamıştır.
SGK’nin kurulmasının sonucu olarak GSS sistemine yönelik yeni yönetim
düzenlemeleri ortaya çıkmıştır. 2004 yılında bir Geri Ödeme Komisyonu
kurulmuştur. Bu komisyon; SGK, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, MB, DPT
ve Hazine Müsteşarlığı temsilcilerinden oluşmaktadır. Komisyon sağlık hizmetleri,
ilaçlar ve SGK’nin geri ödemesini yaptığı sağlık hizmetleri için fiyat
belirlenmesinden ve SGK teminat paketinde değişiklikler yapılmasından sorumludur.
Bu Komisyon’un altında Sağlık Hizmetleri Fiyatlandırma Komisyonu yer
almaktadır. Bu alt komisyon Geri Ödeme Komisyonu tarafından karar alınmasını
kolaylaştırmak için gerekli teknik çalışmalardan sorumludur. Tüm sağlık sigorta
90
fonları için tek bir Geri Ödeme Komisyonu’nun kurulmasıyla birlikte, önceden var
olan parçalı sistemin yerini alan ve tüm fonları etkileyecek ödeme stratejilerinin ele
alınmasına yönelik bir mekanizma oluşturulmuştur.
4.2. Türkiye’de Sağlık Reformları ve OECD Ülkeleri ile Karşılaştırılması
Sağlık sistemi Sağlık Bakanlıklarının sorumluluğu altında olan tıbbi bakım ve
halk sağlığı faaliyetlerini kapsayacak şekilde tanımlanır. Performans ise sağlık
politikasının temel hedeflerine göre değerlendirilir. i) Sağlık sonuçlarının ve
kullanıcılara verebilirliğin en üst düzeye getirilmesi ii)Bu sonuçların elde edilmesine
bağlı olarak maliyetlerin en aza indirilmesi iii) Hem beklenmeyen tıbbi hizmet
maliyetlerine karşı mali koruma hem de sağlık hizmetlerine erişim konusunda
hakkaniyet sağlanması (Hurst, 2002). Türk sağlık sisteminin performansının bu
hedeflere göre değerlendirmesi için şunlar gerekmektedir: a)Sosyoekonomik ve
siyasi ekonomik etmenler bağlamında zaman içinde sağlık alanındaki harcamaların
“makul” seviyesinin belirlenmesi b)Sağlık hizmetlerine erişimde hakkaniyet ve
beklenmeyen yüksek sağlık harcamalarına karşı mali koruma sağlanması c) Bireysel
kullanıcı ve hizmet sunucu seviyesinde paranın karşılığının veya mikro ekonomik
verimliliğin, güvence altına alınması.
Türkiye yıllardır OECD üyesi olan ve yüksek gelir düzeyine yaklaşmış üst
orta gelirli bir ülke olarak, kendisini, diğer OECD üyesi ülkeler ile kıyaslamalar
yaparak değerlendirmiştir. Bu karşılaştırmalarda öncelikle Türkiye nüfusunun sağlık
durumu üzerinde durulmuştur. Bu husus sadece sağlık sistemine değil; sağlık
sisteminin dışında yer alan milli gelir ve nüfusun eğitim durumu gibi diğer bazı
önemli etkenlere de bağlı olduğu için söz konusu belirleyiciler de incelenecektir.
Aynı zamanda gözlemlenen sağlık çıktıları açısından Türkiye’deki sağlık
harcamalarının uygunluk seviyesinin belirlenmesi tartışmalarına da yer verilecek,
zaman içinde sağlık alanındaki yapılan harcamalarda mali sürdürülebilirliği
başarmak Türk vatandaşlarının sağlığının iyileştirilmesi için sektörler arası
(bakanlıklar arası) eylemin kapsamına da ışık tutulacaktır.
91
Türkiye’de Sağlık Alanında Yaşanan Değişimler
Doğumda beklenen yaşam süresi: Türkiye’de doğumda beklenen yaşam
süresi 1960’ta OECD ortalamasının %71’i oranındaydı. 2006 yılında bu oran %91
olmuş ve ortalama yaşam süresi 71,6 yaşa kadar yükselmiştir (2007 yılında 71,8 yaş
olmuştur). 2006 yılı küresel verilere bakıldığında ve diğer üst orta gelirli ülkelerle
kıyaslandığında, Türkiye’deki ortalama yaşam süresi, benzer sağlık harcaması
düzeyine sahip ülkelerin ortalamasına yakınken, gelir düzeyi bakımından
ortalamanın biraz altındadır.
Bebek Ölüm Hızı: Türkiye’de bebek ölüm hızı son 35 yıldır ciddi bir düşüş
göstermiş hem OECD ortalamasına, hem de Meksika ve Portekiz gibi ülkelerin
oranlarına yaklaşmıştır. Türkiye’de her 1000 canlı doğumda 22,6 olarak gerçekleşen
bebek ölümleri, 2006 yılında OECD bölgesinde bildirilen en yüksek oran olup
ortalamanın 4 katından daha fazladır. Bu rakam benzer gelir ve sağlık harcaması
düzeyine sahip ülkelerin de üzerindedir. Fakat 2007 yılında oran düşerek 21,7’ye
inmiştir.
Anne Ölüm Oranı: OECD Health Data 2008 verilerine göre Türkiye’deki
anne ölüm oranı (100.000 canlı doğumdaki ölümler) 1973 ile 2007 yılları arasında
hızla düşerek (yaklaşık on misli) OECD ortalamasına yaklaşmıştır. 1973 yılında
OECD ortalamasının sekiz katından fazlaydı. 2006 yılında ortalamanın yaklaşık 2,5
katı kadardı. Türkiye’nin gelir ve sağlık harcaması düzeyine sahip bir ülkeden
beklenen seviyenin biraz yukarısındadır. Fakat Türkiye’nin yakın geçmişte kaydettiği
önemli ilerlemeye bakılırsa önümüzdeki yıllarda daha iyi bir görüntü ortaya çıkabilir.
65 Yaşında Beklenen Yaşam Süresi: Türkiye’de 65 yaşında beklenen yaşam
süresi 1970’ten beri sürekli bir artış göstermiştir. Ancak, kadın ve erkeklerdeki
oranlar, ilgili OECD ortalamalarından farklıdır. Kadınlar için 65 yaşında beklenen
yaşam süresi 1970 yılında OECD ortalamasının %81’i iken 2006’da bu oran %75’e
düşmüştür. Erkekler için bu oran %91’den %78’e düşmüştür. 2006 yılında kadınlar
için 15,1 ve erkekler için 13,1 ile Türkiye’nin 65 yaşta beklenen yaşam süresi OECD
bölgesindeki en düşük süre olmuştur.
92
Sağlığa Yapılan Harcamaların Uygun Seviyesinin Zaman İçinde Bulunması
Sağlık sistemlerinin temel hedeflerine ulaşılması, önceden yapılan diğer
harcamaların fırsat maliyeti göz önüne alınarak sağlık harcamalarının “uygun”
seviyesine ilişkin bir yargıya varılmasını içerir. İkincil, ancak oldukça önemli olan
bir diğer hedef de, zaman içinde sağlık alanındaki yapılan harcamalarda mali
sürdürülebilirliği başarmaktır. İstenen harcama seviyesi, toplumun kaynaklarının
alternatif kullanımlarına kıyasla ek sağlık hizmetlerine verdiği değerle belirlenir.
Harcamanın ve özellikle kamu harcamasının düzeyine ilişkin verilecek nihai karar,
hükümetlerin ve seçmenlerinin vereceği bir karardır. Ancak, bu tür kararların
verilebilmesi için, zaman içinde, sağlık durumundaki değişimler, sağlık
hizmetlerinden memnuniyet ve ülkelerdeki sağlık sistemlerinin maliyetleri hakkında
küresel kanıtlar ve uluslararası kıyaslamalar bir araya getirilerek bilgi elde
edilmelidir.
Türkiye’de Sağlığın Tıbbi ve Tıbbi Olmayan Belirleyicileri
Türkiye’nin sağlık durumundaki değişimler, hem tıbbi hem de tıbbi olmayan
etkenlerce belirlenmektedir. Halk sağlığı için çok sayıda belirleyici olduğunu belirten
geniş bir literatür bulunmaktadır. Örneğin, ülke içinde ve ülkeler arasında ölüm
oranının belirleyicileri üzerinde yapılan son incelemede, Cutler ve ark., (2006) hem
zaman serilerinde hem de kesit verilerinde, özellikle düşük gelirli ülkeler için, kişi
başı gelir ile ölüm oranları arasında güçlü korelasyon olduğuna işaret etmişlerdir.
Buna ek olarak farklı ülke ve dönemlerde ölüm oranlarında iyileşme yarattığını tespit
ettikleri etkenler ise şunlardır: Daha iyi beslenme, daha etkili tıbbi olmayan halk
sağlığı tedbirleri, eğitim düzeyinin artması ile bazı durumlarda, daha iyi tıbbi bakım.
Adı geçen araştırmayı yapanlar; gelirden sağlığa kadar bilinen doğrudan
mekanizmaları önemsemeyerek, daha iyi beslenme, daha iyi eğitim ve daha fazla
sağlık harcamasının bunlarla değil yüksek gelirle ilintili olduğunu savunmuşlardır.
Ters bir sebep sonuç ilişkisi olasılığına da dikkat çekmişlerdir. Sağlık, gelirin önemli
bir belirleyicisi olabilir. Gottret ve Schieber (2006) literatürü araştırarak devletin
sağlık harcamaları ile sağlık sonuçları üzerindeki diğer kesit unsurları arasındaki
ilişkinin yeni kanıtlar ortaya koymuşlardır. Hükümetin sağlık harcamalarındaki
93
artışların, 5 yaş altı ölüm oranının azaltılması üzerinde, eğitim, yol ve temizlik
alanındaki hükümet harcamalarındaki benzer artışlardan daha büyük ve net bir etkisi
olduğunu tespit etmişlerdir. Jamison (2006) ise gelişmekte olan ve gelişmiş
ülkelerdeki sağlık sonuçlarının gelişimini etkileyen kilit unsurları ele almaktadır.
Eğitim ve sağlık arasında nedensel ilişkiye yönelik gittikçe artan sayıda kanıt
bulunmaktadır. Eğitim ve sağlık arasındaki ilişki üzerine OECD Eğitim Direktörlüğü
tarafından yaptırılan son çalışma, yüksek gelirli ülkelerdeki bireylerin sağlık
durumunun eğitim seviyesindeki artışla kuvvetli ve pozitif bir şekilde ilişkili
olduğunu – ve en azından bu ilişkinin bir kısmının nedensel olduğunu – ileri
sürmektedir (Feinstein ve ark., 2006)
4.3.OECD Ülkelerindeki Sağlık Durumu Belirleyicileri ve Türkiye
Karşılaştırması
Sağlık belirleyicileri üzerine OECD tarafından yapılan son deneysel çalışma,
doğumda beklenen yaşam süresi ve 65 yaşında beklenen yaşam süresi kazanımları ile
1991 ve 2003 yılları arasında bebek ölüm hızındaki düşüşleri açıklamaya çalışmıştır
(Joumard ve ark.,2008). İncelenen belirleyiciler arasında şunlar yer almaktadır: Reel
sağlık harcamaları, sigara kullanımı, alkol tüketimi, beslenme, kirlilik, eğitim ve kişi
başına düşen GSYİH. İnceleme, OECD ülkeleri arasında, reel sağlık harcamalarında
meydana gelen değişimlerin, söz konusu dönemde tüm ülkelerin sağlık durumundaki
değişimlerin en önemli belirleyicisi olduğunu ileri sürmektedir. Ya kişi başına düşen
GSYİH’de meydana gelen değişimler ya da eğitim düzeyindeki değişimler,
genellikle ikinci ya da üçüncü en önemli belirleyici olmuştur. Bu inceleme, herhangi
bir OECD ülkesinde sağlık durumunun neden OECD ortalamasından saptığını
tahmin etmek amacıyla kullanılabilir. Türkiye açısından, doğumda beklenen yaşam
süresi 2003 yılında OECD ortalamasının 7,4 yıl altındaydı. OECD modelinde tahmin
edilen katsayılar temel alındığında, bu farkın yaklaşık yarısı, Türkiye’deki reel sağlık
harcamalarının daha düşük olmasına; yaklaşık üçte biri Türkiye’deki eğitim
durumunun düşük olmasına ve yaklaşık dörtte biri de Türkiye’deki kişi başı
GSYİH’nin OECD ortalamasından düşük olmasına bağlanabilir. Ancak, Türkiye’de
alkol tüketiminin düşük olması bu farkı yaklaşık beşte bir oranında azaltmaktadır
(World Bank, 2008).
94
Türkiye’de Kişi Başına Düşen GSYİH ile Sağlık Harcamalarındaki Artış:
Kişi başına düşen reel GSYİH’nin (yani sabit fiyatlarla kişi başı GSYİH), kişi başına
düşen reel toplam sağlık harcamalarının ve sağlık giderlerinin GSYİH’deki payının
hem Türkiye’de hem de ortalama olarak OECD bölgesine paralel bir artış
göstermektedir. Kişi başı milli gelir, daha düşük seviyelerde olabilir; ama
Türkiye’deki kişi başı reel GSYİH büyümesinin zamanla OECD ortalaması ile aynı
hareket ettiği görülmektedir. Türkiye’de kişi başına düşen reel sağlık gideri ise 1985-
2006 yılları arasında OECD’nin yıllık %4,8’lik oranı ile karşılaştırıldığında yıllık
ortalama %8,5’lik artış göstermiştir. Sonuç olarak, Türkiye’de GSYİH’nin sağlık
harcamaları içindeki payı 1985 yılında OECD ortalamasının üçte biri civarında olup
% 2,2 şeklindeyken 2006 yılında OECD ortalamasının üçte ikisine yaklaşarak %5,6
olmuştur. Fakat GSYİH’nin sağlık harcamalarındaki payı 2006’da 2001’dekiyle aynı
olmuştur.
Kamu sağlık harcamalarındaki değişiklikler, sağlığa yapılan toplam
harcamadan ayrılmıştır. Hem GSYİH hem de kişi başına düşen sağlık harcaması,
1999-2006 yılları arasında kayda değer bir artış göstermiştir. Ancak kişi başına düşen
GSYİH ile ilgili olarak 2000-2001 yılları arası dönem bir istisnadır; çünkü bu
dönemde Türkiye’de büyük bir ekonomik bunalım yaşanmıştır. Bu yılın dışında,
sağlık harcamaları, kişi başına düşen GSYİH ile aşağı yukarı paralel olarak artmıştır.
Ancak, kamu sağlık harcamaları, 2003’ten önce sağlığa yapılan toplam harcamadan
daha hızlı bir artış göstermiştir. 2006 itibariyle kamunun toplam sağlık harcamaları
içindeki payı %72’ye ulaşarak %73 olan OECD ortalamasının hemen altında yer
almıştır. Teminat açısından, sağlık hizmetlerinin kapsamındaki iyileşmeler (Yeşil
Kart programındaki gelişmeler gibi) ile bu durum ilişkilendirilseydi, yoksul kesimin
sağlık durumunda oldukça pozitif bir etkiye sahip olabilirdi. Bu bağlamda, SDP’nin
başlatıldığı yıl olan 2003-2004’ten bu yana sağlığa yapılan kamu harcamalarının artış
oranının, sağlığa yapılan toplam harcamanın artış oranına benzer olması ve her
ikisinin de GSYİH’nin büyüme hızından çok az daha yavaş olması dikkat çekicidir.
Türkiye’de kişi başına düşen GSYİH’de ve kişi başına düşen sağlık
harcamalarında uzun süreli bir artış olmasına rağmen 2005 yılında OECD bölgesinde
Türkiye hem kişi başı en düşük GSYİH’ye (10.771 ABD doları) hem de kişi başı en
95
düşük sağlık harcamasına (609 ABD doları) sahiptir. Ayrıca, toplam sağlık
harcamalarının GSYİH’deki payı kişi başı toplam sağlık harcamaları,
karşılaştırılabilir diğer üst orta gelirli ülkelerdeki oranın biraz altındadır. Bununla
birlikte, kamu sağlık harcamalarında Türkiye, diğer üst orta gelir grubundaki ülkeler
kadar veya bunlardan daha fazla harcama yapar.
Eğitim Düzeyi: Türkiye’de eğitim düzeyi, özellikle kadınlar arasında, OECD
ülkeleri ile diğer bazı orta gelirli ülkelerdeki düzeylerin gerisindedir. Erişkinlerdeki
okur yazarlık düzeyi Türkiye’nin gelir seviyesine sahip bir ülke için, genel yetişkin
okuryazarlık oranı ortalamaya yakınken, kadın okuryazarlık oranı diğer üst orta
gelirli ülkelerdekinden biraz aşağı düzeydedir. 2005 yılında Türkiye’de 25-64 yaş
arası kadın nüfusun büyük bir kısmının sadece ilköğretimi tamamladığı ve diğer
OECD ülkeleri ile karşılaştırıldığında daha düşük bir kısmının da yüksek öğretime
devam ettiği görülmektedir. Türkiye’de son yıllarda yapılan eğitim yatırımları ile
çocukların çoğu ilköğretimin yanı sıra ortaöğretime de devam etmektedir. Eğitim
görmüş kadınların sayısı arttıkça, bebek ölüm hızı da bu durumdan etkilenecektir.
Türkiye’deki çocuklar arasında orta öğretime devam eden kızlar, erkek çocukların
gerisinde kalmaktadır (TÜİK, 2008).
Kadın okuryazarlığının bebek ölüm hızı üzerinde iyi bir etkisinin olmasını
sağlayan mekanizmalar tam olarak anlaşılmamaktadır. Kadınların çocuk hastalıkları
ve çocuk bakımı (annelerin “sağlık bilgisi”)hakkında bilgi sahibi olmaları açık bir
etken olabilir. Ancak annelerin haneye ait maddi kaynaklar üzerindeki idaresinin de
önemli bir etken olması muhtemeldir.
Sigara Kullanımı: Sigara kullanımı, çok sayıda hastalığın önemli bir
belirleyicisidir. Son 15 yılda sigara kullanımı diğer OECD ülkelerinde olduğu gibi
Türkiye’de de düşüş göstermektedir. Türkiye’de sigara kullanım oranları ilgili
OECD ortalamalarıyla kıyaslandığında kadınlarda erkeklere göre daha hızlı
düşmektedir. 2005 yılında erkekler arasında %51’lik sigara içme oranıyla Türkiye,
OECD ülkelerinin arasında en yüksek rakamı bildirmiştir. Fakat bu oran kadınlar
arasında %17,8’dir. Erkekler arasında sigara içme oranının yüksek olması ve
oranların yaklaşık bu şekilde süregelmesi, 1970-2006 yılları arasında Türkiye’de 65
96
yaşında erkeklerde beklenen yaşam süresinin (%14) 65 yaşında kadınlarda beklenen
yaşam süresine (%20) göre neden daha yavaş yükseldiğini açıklayabilir.
Alkol Tüketimi: Alkol tüketimi de birçok hastalık için risk etkenidir. Türklerin
çoğunluğunun Müslüman olması sebebiyle alkol tüketimi OECD ortalamasının daha
altındadır. 2006 yılında kişi başı 1,2 litre olan tüketim OECD ortalamasının
%15’inden daha azdır. OECD tarafından yapılan tahminlere göre, Türkiye’nin düşük
seviyedeki alkol tüketimi doğumda beklenen yaşam süresine, OECD ortalamasına
kıyasla yaklaşık 1,5 yıl eklemektedir (Joumard ve ark. 2008).
Beslenme ve Kötü Beslenme: OECD Health Data verilerine göre; Türkiye’de
ortalama beslenme yeterli veya iyi seviyededir. 2003 yılında 3328 olan kişi başına
düşen günlük kalori tüketimi, 3407 olan OECD ortalamasına yakındır. Meyve ve
sebze tüketimi yıllık kişi başına 338 kiloyla OECD bölgesinde ikinci sırada yer almış
ve aynı yılın OECD ortalamasının %50 üzerinde olmuştur. Ancak, nüfus içinde gıda
maddelerinin farklı tüketimi de dikkate alınmalıdır.
Kötü beslenme Türkiye’de yoksul kesimler arasında sorun olmaya devam
etmektedir. (Ergn ve ark. 2007); kronik yetersiz beslenme sonucu bodurluğun
Türkiye’de 5 yaş altı çocukların %12,2’sini etkilediğine 2003 Türkiye Nüfus ve
Sağlık Araştırması’ndan elde edilen kanıtlar ortaya koymaktadır. Araştırmacılar,
iyileştirilmiş sosyal güvence finansmanının zaruri olduğunu vurgulayarak
emzirmenin ve bebeklere kolostrum verilmesinin önemi konularında annelerin daha
fazla bilgilendirilmeleri gerektiği sonucuna varmıştır.
OECD ülkeleri arasında en fazla düşük doğum ağırlığı vakası Türkiye’de
bildirilmektedir. 2005 yılında OECD ülkelerindeki yeni doğanların ortalama %6,6’sı
2500 gramın altındayken Türkiye’de yenidoğanların %11,3’ü doğumda 2500 gramın
altındadır (OECD,2007).
Obezite ve Metabolik Sendrom: “Beslenmede Geçiş Dönemi”ni –yani nüfusta
gıda azlığından gıda bolluğuna geçişi- yaşayan diğer ülkelerde olduğu gibi; çoğu
Türk vatandaşı şu anda obezite ile obeziteye bağlı kronik hastalıkların riski
altındadır. OECD Health Data verilerine göre Türkiye’de obezite oranları erkeklerde
97
%10; kadınlarda %15 olup OECD ortalamalarının altındadır. Fakat bu veriler
kişilerin kendi bildirdiği boy ve kiloya dayandırılmıştır.
Daha güvenilir sağlık inceleme yöntemi kullanan ve küçük bir örneklem
üzerinde obezite ve buna bağlı metabolik sendromu ölçen birkaç çalışma mevcuttur.
Bu çalışmalarda oranın daha yüksek olduğu (erkeklerde %20,6, kadınlarda %39,9)ve
obeziteye bağlı metabolik sendromdan muzdarip oldukları görülmektedir.
Hastaya Cevap Verirlik ve Sağlık Hizmetlerinden Duyulan Memnuniyette
Değişimler
SB, TÜİK tarafından yayımlanan ve Türk vatandaşlarının sağlık
hizmetlerinden genel memnuniyet oranının SDP’nin başlatılmasından hemen önce
2003 yılında %39,5 iken, 2005’te 55,2’ye ve 2007’de %66,5’e yükseldiğini gösteren
yaşam memnuniyeti anketine dikkat çekmiştir. Birinci basamak hizmetlerine yönelik
memnuniyet 2003 yılında %39,4 iken, 2006 yılında 57,1’e yükselmiş ve kamu
hastanelerinin hizmetlerine yönelik memnuniyet de 2003 yılında %41 iken 2007
yılında %51,5’e yükselmiştir(Akdağ, 2008).
Yüksek Sağlık Giderlerine Karşı Mali Korumanın Sağlanması ve Sağlık
Hizmetleri Erişimde ve Sağlık Hizmetleri Finansmanında Eşitlik
OECD ülkelerindeki sağlık politikasının iki önemli hedefi vardır; i) Özellikle
yoksul haneler için yüksek veya uzun süreli sağlık harcamalarına karşın mali
korumanın sağlanması ii) Nüfusun bütün üyelerinin gerekli sağlık hizmetlerine eşit
derecede erişimlerinin sağlanması. Dezavantajlı ve yüksek riskli gruplar başta olmak
üzere uygun “sağlık sigortasının” sağlanması, her iki hedefe ulaşılması için gerekli
bir koşuldur.
Türkiye, uzun yıllardır genel ve iştirakçi bir sosyal sağlık sigortasına doğru
hareket etmekte olup bu hedefine Nisan 2008’de kabul edilen mevzuat ile ulaşmış
bulunmaktadır. OECD Health Data verilerine göre; 2003 yılında Türkiye nüfusunun
%68,2’lik kısmı sağlık sigortası kapsamı altına alınmıştır. Türkiye’de birkaç senedir
bütün vatandaşların sağlık ocaklarında sağlanan birinci basamak sağlık hizmetlerine
98
ve hastanelerdeki acil servis hizmetlerine ücretsiz erişim hakkı vardır. Önemli sağlık
gereksinimleri olanlar, resmi sistemlere ve yeşil kart’a yönelik geriye doğru seçimler
yapmışlardır. Yani, Nisan 2008’de GSS kabul edildiğinde sağlık hizmeti
ihtiyaçlarına yönelik etkin kapsamın neredeyse %100’e yaklaştığı düşünülebilir.
1999-2003 yılları arasında özel sektör harcamalarına göre sağlık alanında kamu
harcamaları daha hızlı artmış ve toplam harcamaların 2/3’ü civarında yükselmiştir.
Mali Koruma:
Mali koruma bir çok ölçüte bakılarak ölçülebilir; bunlardan en yaygın olanları
cepten yapılan sağlık harcamasının toplam sağlık harcamaları içindeki payı, gelir
sınıflarına göre cepten yapılan sağlık harcamasının hanenin tüketimi içindeki payı ve
katastrofik sağlık harcamaları yüzünden yoksulluğa düşen hane yüzdesi. Ne yazık ki
uluslar arası kıyaslamalar açısından, bunlardan sadece birincisine yönelik standart
veriler bulunmaktadır. Ancak, ikinci ölçüt (hanenin tüketimi) için 2002-2003 Türkiye
Ulusal Hane Halkı Cepten Sağlık Harcamaları Araştırması kullanılarak; ikinci ve
üçüncü ölçütler için de 2006 Türkiye Hane Halkı Bütçe Araştırması kullanılarak
Türkiye’ye özgü veriler elde edilebilir.
SDP’nin başlangıcından 3 yıl sonra Türkiye’de cepten yapılan sağlık
harcamasının toplam sağlık harcaması içindeki payı nispeten düşüktür (%19,3).Bu
durum, 2006’da daha fazla insanın risk birleştirme /sağlık sigortasından
yararlandığını ve bu yüzden ortalamada benzer gelir düzeyindeki diğer ülkelere
kıyasla katastrofik sağlık harcamalarından daha iyi korunduğunu göstermektedir (Ke
Xu ve ark.,2007).
Sülkü ve Bernard (2008) SDP’den önce Türkye’deki sağlık sigortası
sisteminin 65 yaş altı nüfus için cepten yapılan yüksek sağlık harcamasına karşı ne
derece yeterli koruma sağladığını incelemek amacıyla 2002-2003 Türkiye Ulusal
Hane Halkı Cepten Sağlık Harcamaları Araştırmasını kullanmıştır. Yaşlı olmayan
nüfusun %19’unun hane gelirlerinin %10’undan fazlasını sağlık hizmetlerine
harcayan ailelerde yaşadığını tespit etmişlerdir. Yoksullarda ise %23’ünün hane
gelirlerinin %10’undan fazlasını sağlık hizmetlerine harcayan ailelerde, %19,4’ünün
99
ise hane gelirlerinin %20’sinden fazlasını sağlık hizmetlerine harcayan ailelerde
yaşadıkları ortaya konmuştur.
Türkiye’de yüksek miktarlardaki tedavi harcamalarının yoksullaşmayı artırma
oranı düşüktür ve giderek de azalmaktadır. Ayrıca, bu konuda verilerin elde
edilebildiği diğer ülkelere nazaran oldukça düşüktür. En zengin %20’lik grup, en
yoksul %20’lik gruba göre on kat daha fazla harcama yapmaktadır. Ayrıca sağlık
harcaması bakımından zenginlerin, yoksullara göre 16 kat daha fazla harcama yaptığı
görülmektedir.
En son Ulusal Sağlık Hesapları ve Hane Halkı Bütçe Araştırması’ndan elde
edilen genel bilgiye dayanarak, hem mutlak koşullar açısından hem de diğer ülkelere
göre, Türk sağlık sistemin eşitlik ve mali koruma bakımlarından oldukça iyi işlediği
görülmektedir. Cepten yapılan harcama payı oldukça düşüktür ve cepten yapılan
harcama oranı orantısız bir biçimde zenginler tarafından gerçekleştirilmektedir.
Katastrofik sağlık harcaması nedeniyle meydana gelen yoksullaşma düzeyi de
düşüktür. Resmi sigorta kapsamında olmayan kayıt dışı çalışanları ve diğer katkıda
bulunmayan gruplar, sisteme dahil oldukça genel sağlık sigortası kapsamına doğru
olan hareket mali korumayı iyileştirmek için devam etmelidir.
Hizmetlere Erişimde Hakkaniyet:
Zaruri sağlık hizmetlerine erişimde makul bir eşitliğin yakalanması birçok
ülkede başlı başına önemli bir hedef olarak görülmektedir. Bütün ülkeler “ters hizmet
kuralı” deneyimini –sağlık hizmetlerine erişim eğiliminin sağlık hizmetlerine
duyulan ihtiyaç ile ters orantılı olması – yaşamaktadır. Türkiye ters hizmet kuralı
sorununu 1993 yılında Yeşil Kart uygulaması ile azaltmıştır. En düşük gelirli
%20’lik dilime girenlerin yeşil kart almasında büyük bir artış olmuş ve 2003 yılında
bu hanelerin %24’ü Yeşil Kartlı iken, bu oran 2006 yılında %68’e çıkmıştır.
Türkiye hekim yoğunluğu yönünden de bölgeler arası dengesiz dağılıma
sahne olmuştur. Bu dengesizlik SDP kapsamında çok daha eşit hale gelmiştir. SB,
2003 ve 2007 yılları arasında yeni atanan sağlık personeli sayısını kayda değer
şekilde artırdığını bildirmiştir. Yeni personelin 16000’i kişi başına düşen sağlık
100
personeli açısından sıkıntılı bölgelerde görevlendirilmiştir. Bu süreç önemli
farklılıklar devam etse de Türkiye’nin bölgelerinde ağırlıklandırılmamış kişi başına
düşen doktorların ve hemşirelerin dağılımında önemli gelişmeleri beraberinde
getirmiştir (Akdağ, 2007).
Girdiler ve Ödeme
Hekimler ve Hemşireler: 2006 yılında Türkiye’de 1000 nüfusta 1,6 olan
hekim yoğunluğu diğer OECD ülkelerinden daha düşüktü. OECD ortalamasının
yarısı civarındaydı. Türkiye’deki hekimlerin %50’sinden biraz fazlası uzman olup
yaklaşık %20’si de uzman olmaya çalışan asistan pozisyonundadır ve sadece %30 ‘u
pratisyen hekim olarak çalışmaktadır. Türkiye’nin yaşam standardına sahip diğer
ülkelerdeki hekim sayısı ile neredeyse aynı hekim sayısına sahip olan Türkiye’de
genel olarak sağlık çalışanı sayısı çok daha azdır.
Hemşire yoğunluğu da OECD ülkelerinden daha düşük olup, ortalamanın
beşte biri civarındaydı. 2006 yılında Türkiye OECD bölgesindeki en düşük
hemşire/hekim oranlarından birini bildirmiştir. OECD ortalaması 3,1 iken Türkiye
1,4 seviyesindedir.
Türkiye henüz OECD ülkelerini yakalamamış olsa bile son 15 yıldaki hekim
ve hemşire yoğunluğu artışı OECD ortalamasının iki katından daha fazla artmıştır.
Fakat hemşire yoğunluğu hekim yoğunluğundan daha yavaş artmaktadır.
Hekim ve Hemşirelerin Gelirleri: 2005 yılında Türkiye’de devlete ait sağlık
ocaklarında ücretli çalışan pratisyen hekimlerin geliri ortalama ücrete göre yaklaşık
1,8 idi. Bu oran Finlandiya’daki hekimlerin maaşları ile benzer fakat OECD
ortalamalarından düşüktü. 2005 yılında Türkiye’de uzman hekimlerin geliri ortalama
ücrete göre yaklaşık 4,7 idi. Bütün uzmanlar dikkate alındığında Türkiye uluslar arası
sıralamada ortalarda yer almakta iken maaşlı uzman doktorlarda bu seviye en üst
sıralarda yer almaktadır. Hemşireler diğer OECD ülkelerindekine yakın maaşlar
almaktadır.
101
Doktor ve Hemşirelerin Eğitimi: 2005’te Türkiye’de her 1000 doktor için
42,7 yeni doktor mezun olmuştur. Bu rakam OECD ortalaması olan 34,6’nın oldukça
üzerindedir. Türkiye’de 2005 yılında bildirilen hemşire mezuniyet oranı her 1000
hemşire için 30,7’dir. OECD ortalaması 45,7 ile bu oranın oldukça üstündedir ve bu
da hemşire işgücü açığının giderek artmasına sebep olacaktır
Faaliyet
Doktor Başvuruları: Türkiye’de hekim yoğunluğu düşük olmasına rağmen
doktorlara başvuru oranı, kişi başı 4,6 olup 2006 yılında kişi başı 6,5 olan OECD
ortalamasının %70’i civarında olmuştur. Türkiye’de 2007 yılında kişi başına düşen
başvuru oranı 5,4’e yükselerek bir önceki yıl OECD ortalamasının %80’ine
ulaşmıştır. Hekim başına düşen başvuru oranının daha yüksek olması bir noktada
Türkiye’deki hekim yoğunluğunun düşük olmasını telafi etmektedir. Türkiye’deki
başvuruların birinci ve ikinci basamak sağlık hizmetlerindeki dağılımı konusunda
sorunlar bulunmaktadır. Türkiye’de başvuruların %40’ı sağlık ocaklarında çalışan
pratisyen hekimlere yapılırken %60’ı hastanelerin ayakta tedavi veren bölümlerine
yapılmaktadır. Bu oran aile hekimliği uygulaması ile 2007 yılında 53/47 olarak aile
hekimleri lehine değişiklik göstermiştir. SDP’nin başlangıcından bu yana sağlık
ocaklarındaki hizmet memnuniyeti hastanelerdeki memnuniyetten daha yüksek bir
artış göstermiştir.
İlaç Tüketimi: Türkiye’deki ilaç kullanımına ilişkin OECD Health Data
verilerinde çok az bilgi bulunmaktadır. 2001-2007 yılları arasında ilaç tüketimi
artmıştır. Bu artışta yeşil kartlıların ayakta tedavileri sonucu reçete edilen ilaçlarını
almaya başlamaları, SSK’lıların özel eczanelere erişimlerinin sağlanması etkili
olmuştur. İlaç ve tıbbi malzemelere yapılan harcamalar, 2000 yılında Türkiye’de
toplam sağlık harcamalarının %34’ünü oluşturmaktayken (Mollahaliloğlu ve ark.,
2006), OECD ülkelerinde ortalama 2003 yılında %22 idi (OECD. 2005). Bu şaşırtıcı
değildir. OECD ülkelerinde ilaçların, harcamalardaki payının kişi başına düşen
GSYİH ile ters orantılı olma eğilimi vardır. Çünkü ilaçlar uluslararası pazarlanmakta
ve dünyadaki fiyat seviyeleri pazara hakim olmaktadır. Türkiye’deki ilaç pazarının
%53’ünü çok uluslu firmalar ellerinde bulundurmaktadır.
102
SB, 2004 yılında alınan bir kararın ardından biyoeşdeğer ürünler için düşük
fiyatlara sahip beş Avrupa ülkesindeki ilaç fiyatlarıyla yapılan kıyaslamaya dayanan
referans fiyatlandırma sisteminin Türkiye’de başlatılmasından sonra, yaklaşık 1000
ilaçta %1 ile %80 arasında değişen indirimlerin elde edildiğini bildirmiştir. Bunun
sonucunda ilaçlara yapılan reel kamu harcamaları, ilaçlara erişimde elde edilen
iyileştirmelere rağmen 2003-2006 yılları arasında sadece %16 artmıştır (Akdağ,
2008).
Hastaneden Taburcu Olma: SB, Türkiye’de 1000 kişiye düşen taburcu olma
sayısının 2005’te 95 ve 2007’de 117,6 olduğunu bildirmiştir. Fakat bu ikinci rakam
daha önceki tahminden daha düşük olan yeni bir nüfus tahminini yansıtmaktadır.
Daha önceki rakam 2005 yılında OECD ortalamasının ‘60’ı civarındaydı (OECD,
2007). Türkiye’deki taburcu oranlarının, genel olarak OECD bölgesine kıyasla çok
daha hızlı yükseldiği görülmektedir. Bu oran, 1995-2005 yılları arasında Türkiye’de
%38,7 hızla artarken OECD ortalaması %6,2 idi (OECD, 2007).
Üretkenlik
Doktor Başına Düşen Yıllık Başvuru: Türkiye’de 2006’da doktor başına yıllık
3179 başvuru düşmekteydi ve bu, aynı yıl 2510 olan OECD ortalamasının çok
üstündeydi. Türkiye’de bu sayı 2007 yılında 3630’a çıkmıştır. Türkiye’de doktor
başına düşen başvuru 1990-2006 yılları arasında yıllık olarak %6,2’lik bir artış
göstermiş ve OECD bölgesinde bu değişkenin en hızlı büyüme oranına sahip
olmuştur, bu zaman aralığında ortalama bir OECD ülkesinde oranlar yıllık %0,5’lik
düşüş göstermiştir.
Akut Hastane Yatak Doluluk Oranı: Her 1000 kişiye düşen akut hastane yatak
sayısı diğer OECD ülkelerinden daha az olmasına rağmen; Türkiye OECD
bölgesindeki en düşük yatak doluluk oranlarından birini bildirmektedir. 2005’te
103
Türkiye’de oran %65 iken OECD ortalaması %75 idi. Türkiye’de bu oran 2007’de
%69’a çıkmıştır.
Yatış Süresi: 2005’te 5,2 olan Türkiye ortalama, 6,3 gün olan OECD
ortalamasının altındaydı, bu oran 2007’de daha da düşerek 4,6 gün olmuştur.
Türkiye’de normal doğumda ortalama yatış süresi 1,7 gün iken; OECD bölgesinde
bu ortalama 3,3 gündür.
Hizmet Kalitesi
Sağlık Hizmetleriyle İlişkilendirilebilir Sağlık Durumu İyileşmeleri: : Sağlık
durumundaki gelişmelerle ilgili olarak OECD, Sağlık Hizmeti Kalitesi Göstergeleri
Projesi kapsamında sağlık hizmetlerinin teknik kalitesinin uluslararası göstergelerine
ilişkin veri belirleme ve toplama çalışmalarını başlatmıştır (OECD, 2006 ve 2007).
Göstergeler, sağlık çıktıları göstergeleri ile süreç göstergelerinin bir karışımıdır. İlki,
sağlık durumunda tıbbi bakımla ilişkilendirilebilir değişiklikleri ölçmeyi
amaçlamaktadır. Sonraki ise kalp krizi geçiren hastalar için bazı kanıtlanmış ilaçların
hızla uygulanması gibi “uygun” tıbbi hizmetin sunumunu ölçmektedir. Şimdiye
kadar, 29 OECD ülkesinde 19 gösterge için veri toplanmıştır; ama ülkelerin çoğu bu
göstergelerden sadece bazıları hakkında bildirimde bulunmuşlardır. Türkiye, sağlık
hizmetlerinin kalitesine ilişkin üç gösterge hakkında bildirimde bulunmuştur:
Bunlar,2 yaşındaki çocuklarda boğmacaya karşı aşılama oranı, 2 yaşındaki
çocuklarda kızamığa karşı aşılama oranı (her iki süreç göstergesi), yetişkinlerde
sigara içme oranıdır.
Türkiye’de 2006’da boğmaca ve kızamık için bildirilen 2 yaşındaki
çocuklarda aşılama oranları sırasıyla %90 ve %98 olarak bildirilmiştir. 2006’da
boğmaca için %93,4 olarak bildirilmiş olup, bu oran OECD ortalamasına yakındır.
Bütün OECD ülkeleri hastane enfeksiyonlarını kontrol altına almaya
çalışmaktadır. Türkiye’nin bildirdiği enfeksiyon oranları, orta gelirli ülkelerin
karşılaştırma grubu için bildirilen oranlarıyla aşağı yukarı aynıdır. Fakat bu oranlar
ABD’deki Ulusal Hastane Enfeksiyonları Sürveyans sisteminin bildirdiği oranların
çok üstündedir (Mollahaliloğlu ve ark.,2007).
Hastalara Cevap Verebilirlik: Türkiye ile diğer ülkeler arasında hasta
104
deneyimlerini standart araçlar kullanarak kıyaslayan çok az veri vardır. Örneğin,
SB’nn 2004’te yayımladığı bir çalışmada bildirdiği hasta deneyim verilerine göre,
muayene için bekleme süresi ilçe polikliniklerinde 47,5 dakika, hastanelerin ayakta
tedavi birimlerinde 118 dakikaydı. Muayene süresi ise sırasıyla 6,3 ve 7,2 dakikaydı
(Mollahaliloğlu ve ark., 2007). 2007’de performans Yönetim Sisteminin
geliştirilmesiyle birlikte sağlık ocakları ve hastanelerde bekleme sürelerinin düştüğü
bildirilmiştir.
2008 yılında birinci basamak sağlık hizmetleri ile ilgili memnuniyeti
araştırmak için bir anket yapılmış ve bu anket sonucunda tüm birinci basamak sağlık
hizmetlerinin birçok özelliği ile ilgili memnuniyetin kesin bir biçimde arttığı
görülmüştür. Özellikle memnuniyetle ilgili “sorunlarınızı ona söylemenizi
kolaylaştırması”, “tıbbi bakımınızla ilgili kararlara sizi de katması” ve özellikle de
”hastalıklardan korunmanız için sunduğu hizmetler” gibi özellikler bakımından
büyük ilerlemeler kaydedilmiştir.
Ayrıca, ulusal anket çalışmalarına göre kamu hastaneleri ve özel
hastanelerden duyulan memnuniyet, SDP’nin ardından kamu hastaneleri lehine
değişmiştir. TÜİK’in 2003 yılında yaptığı yaşam memnuniyeti araştırmasına göre,
ankete cevap verenlerin %41’i kamu hastanelerinden memnunken, üniversite
hastanelerinden memnun olanların oranı %47 ve özel hastanelerden memnun
olanların oranı da %49’du. 2007’de yapılan araştırmaya göre ise kamu
hastanelerinden memnuniyet %67, üniversite hastanelerinden memnuniyet %69 ve
özel hastanelerden memnuniyet %61 olmuştur.
OECD’ye üye ülkelerin sağlık düzeyi ve sağlık harcamaları göstergeleri
dikkate alındığında sağlık göstergeleri bakımından ülkelerin birbirlerine olan
yakınlığı/uzaklığı temel alınarak ülkeler gruplara ayrılabilir. Bu konu ile ilgili
yapılan çok boyutlu analiz sonucunda; birincil boyutta Türkiye, Meksika, Kore
Cumhuriyeti, Polonya, Slovak Cumhuriyeti’nin 14 sağlık değişkeni açısından benzer
algılandıkları görülmektedir. İkinci boyutta ise en önemli ayrıştırıcının Amerika
olduğu görülmüştür. Avustralya ile Kanada, Belçika ile Fransa, Çek Cumhuriyeti ile
Macaristan, Danimarka ile Finlandiya, İtalya ile İspanya, Yeni Zelanda ile İngiltere,
Norveç ile İsveç, Portekiz ile İspanya’nın birbirlerine en benzer ülkeler olduğu
105
karşımıza çıkmaktadır.
Türkiye, Meksika gibi gelişmekte olan ülkelerin bir grup olduğu ve kişi
başına düşen sağlık harcaması, 1000 kişiye düşen doktor ve hemşire sayılarının diğer
OECD ülkelerine göre oldukça az olduğu görülmektedir. Japonya ve ABD gibi
gelişmiş ülkelerde toplam sağlık harcamalarının GSYİH içindeki oranı ve kişi başına
düşen sağlık harcamalarının oldukça yüksek olduğu ve diğer OECD ülkelerinden
farklılıklar gösterdiği dikkat çekmiştir. Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Kore, Polonya
ve Slovak Cumhuriyetinin de birbirlerine benzer bir grup olduğu ve özellikle ilaç
harcamalarının diğer OECD ülkelerine göre yüksek olduğu görülmüştür.
OECD’ye üye ve AB’ne tam üyeliğe aday olan ülkemizin sağlık göstergeleri
ile OECD ülkelerinin sağlık göstergeleri arasında var olan önemli farlılıkların
azaltılması ve sağlık hizmetlerinin etkinliğinin ve verimliliğinin artırılması için,
toplam sağlık harcamalarının GSYİH içindeki oranı, kişi başına düşen sağlık
harcaması, 1000 kişiye düşen doktor ve hemşire sayılarının artırılması, toplam
harcama içerisindeki ilaç harcama oranının azaltılması çok
106
SONUÇ
Türkiye’de sağlık durumu geçtiğimiz son onbeş yirmi yılda hızlı bir iyileşme
göstermiş ve bazı bakımlardan OECD ortalamalarına yaklaşmıştır. Buna rağmen
Türkiye’deki ortalama yaşam süresi diğer OECD ülkelerinden daha düşük olmaya
devam etmektedir. Bebek ve anne ölüm oranları hala yüksek seyretmektedir. Türkiye
ile OECD bölgesi dışındaki diğer üst orta gelir düzeyindeki ülkeler
karşılaştırıldığında Türk sağlık durumu hala beklenen seviyenin altındadır.
Son yıllarda sağlık alanında yapılan harcamaların da artmasıyla sağlık
hizmetlerinde iyileşmeler meydana gelmiştir. Yapılan harcamalar OECD ülkeleri ile
karşılaştırıldığında -hem özel hem de kamu alanında- fazla değildir. Ayrıca artan
sağlık harcamaları ekonomik büyüme de hızlı olduğu için karşılanabilir niteliktedir.
Sağlık harcamalarının sürdürülebilir olması da çok önemlidir.
Türkiye’de koruyucu sağlık hizmetlerine yapılacak yatırımlar en az tedavi
hizmetlerine yapılan yatırımlar kadar önemli olabilir. Çünkü bu sayede düşük eğitim
durumu, obezite seviyelerindeki artış, yüksek sigara kullanımı vs. konularında
düzelmeler gözlemlenebilir.
2008 yılında Genel Sağlık Sigortası uygulamasının uygulamaya
geçirilmesiyle birlikte yoksul kesim için mali koruma ve sağlık hizmetlerine erişimde
hakkaniyet sağlanmaya başlanmıştır.
2007 yılında Türkiye’de görülen “ters hizmet kuralı”(bakıma erişim ile bakım
ihtiyacı arasında ters ilişki) sonucu Türkiye’deki bebek ölüm hızı ile hekimlerin
yoğunluğu arasında ters bir ilişki olduğu bölgesel verilerden anlaşılmaktadır. SDP
kapsamında ihtiyacın en fazla olduğu Türkiye’nin doğusundaki sağlık personelinde
önemli artış sağlanmıştır.
Tıp öğrencisi sayısının planlı bir şekilde artırılması sonucu hekim mezuniyet
oranlarının 6-10 yıl içinde OECD bölgesindeki en yüksek oran olması
107
beklenmektedir. Buna karşılık hemşirelere yönelik eğitim oranları düşük kalmaya
devam etmektedir.
Performansa dayalı ödeme sisteminin başlatılması ile hekim ve diğer
personelin gelirlerinde net bir iyileşme sağlanmıştır. Pratisyen hekim maaşları (aile
hekimliği hariç) OECD ülkeleri ortalamasından düşük, fakat uzman hekim maaşları
OECD ülkeleri ortalamasından yüksektir. Hemşire maaşları OECD ülkeleriyle
benzer özelliktedir.
İlaç tüketiminde 2005 yılından itibaren hacim bakımından ciddi artışlar
görülmüştür. İlaç fiyatlarında indirimler sağlanarak paranın karşılığının artması
sağlanmasına rağmen ilaç tüketiminin akılcı olup olmadığı ve maliyet etkili olup
olmadığı konusunda tereddütler mevcuttur.
Performansa dayalı ödemenin başlatılmasından itibaren hekim başına düşen
muayene sayısına bakıldığında, Türkiye’de hem faaliyet hacminde hem de hekim
üretkenliğinde ciddi artışlar olduğu görülmektedir. 2006 itibariyle bildirilen hekim
başı muayene sayısı OECD ortalamasının %25 üstünde gerçekleşmiştir. Aile
hekimliği sisteminin başlatılmasıyla birlikte bazı ilerlemeler kaydedilmiş ancak,
birinci basamağa uğramadan hastanelere gidilmesi yönündeki talep henüz
azaltılamamıştır. Bu katılım payında yapılacak teşviklerle sağlanmaya çalışılacaktır.
Çocuklara yönelik aşılama oranlarında önemli iyileştirmeler olmuştur.
2007’de Türkiye’de kızamık neredeyse ortadan kalkmıştır.
Hasta memnuniyeti bakımından SDP’nin uygulamaya geçirilmesinin
ardından, bekleme süresinin daha kısa olduğu, kamu hastanelerine ait hasta
memnuniyetinde büyük iyileşme olduğu kanıtlanmıştır. Ayrıca birinci basamak
hizmeti kalitesi aile hekimliği hizmetlerinde hızla artmış ve genel memnuniyetler
bildirilmiştir.
108
KAYNAKÇA
AKALIN, Güneri ; Kamu Ekonomisi, Ankara, 1986.Ertekin, a.g.t, s.2. Yeğinboy, a.g.e, s.2.
AKDAĞ, Recep; Türkiye Sağlıkta Dönüşüm Programı ve Temel Sağlık Hizmetleri, Ankara, T.C. Sağlık Bakanlığı Yayınları, 2008.
AKDAĞ, R.;Akılcı İlaç Kullanımı, 2010
AKDAĞ, R.; Sağlık Reformunun Doğru Yapılması, Sağlık Reformu Analizi
AKDUR, Recep; Sağlık Sektörü Temel Kavramlar,Türkiye ve Avrupa Birliği’nde Durum ve Türkiye’nin Birliğe Uyumu, Ankara,, 2. Baskı, 2006
AKDUR, Recep; Sağlık Sektörü Temel Kavramlar Türkiye ve AB’de Durum ve Türkiye’nin Birliğe Uyumu, Ankara, Ankara Üniversitesi Avrupa Toplulukları Araştırma ve Uygulama Merkezi, 2003.
AKDUR, Recep: “Sağlık Hizmetlerinde Finansman ve Ulusal Ekonomi”, Yeni Türkiye – Sağlık II, Sayı 40,Temmuz-Ağustos 2001, Sayfa 1571-1585.
AKYILDIZ, N.; “Türkiye’de Temel Sağlık Hizmetleri” Yeni Türkiye Özel Sayısı,
ALTAY, A.; Sağlık Hizmetlerinin Sunumunda Yeni Açılımlar ve Türkiye Açısından Değerlendirilmesi Sayıştay Dergisi, Sayı: 64
BATIREL, Ö.F,Sağlık Hizmetleri Üretimi ve Finansmanı Konusunda Yaklaşımlar, Maliye araştırma Merkezi Konferansları,
BERMAN, P. ve M. Tatar; “Türkiye Ulusal Sağlık Hesapları 1999-2000”, Cilt 1, Ankara, T.C Sağlık Bakanlığı Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı Hıfzıssıhha Mektebi Müdürlüğü, 2004.
BİLEN M, -ÖNCEL A, Sosyal Güvenlik Ekseninde Bir Değerlendirme
DİRİCAN, M.R.: Türkiye’de Sağlık Hizmetlerinin Örgütlenmesi Kısa Tarihçesi, Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Bülteni Cilt:2 Sayı:7, Erzurum, 1970
ERTEKİN, Şaban; 1980 Sonrası Dönemde Türkiye’de Sağlık Hizmetlerinin Yeniden Yapılandırılması ve Finansman Sorunu, İzmir, Dokuz Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2000.
109
FİŞEK N.H.: Halk Sağlığına Giriş, Hacettepe Üniversitesi-Dünya Sağlık Örgütü Araştırma ve Araştırıcı Yetiştirme Merkezi Yayını No:2, Ankara, 1983
Dr. Refik Saydam 1881-1942 Ölümünün 40. Yılı Anısına, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı Yayınları No: 495, Ankara, 1982
OECD Sağlık Sistemi İncelemeleri, Türkiye, OECD ve Dünya Bankası, 2008
MOLLASALİHOĞLU, S.,Ü. Hülür, A. Gençoğlu, E. Alkan, Ş. Özkan, Ü. Ekinci ve E. Pınar; Türkiye’de Sağlığa Bakış 2007, Ankara, T.C. Sağlık Bakanlığı Refik Saydam Hıfzıssıhha Mektebi Müdürlüğü, 2007.
ÖZBAY,H., G. ÖNCÜL, M. GÖKÇİMEN, H. O. ARI, S. MOLLAHALİLOĞLU;
Türkiye’de Sağlığa Bakış, Ankara, T.C. Sağlık Bakanlığı Refik Saydam Hıfzıssıhha Mektebi Müdürlüğü, 2007.
Özel İhtisas Komisyonu: Sağlık Hizmetlerinde Etkinlik, DPT Ankara, 2001
SERDAR, Savaş B.: Sağlık Sistemlerinde Dönüşüm Süreci, Türkiye, 2002
T.C. Sağlık Bakanlığı; Türkiye’de Sağlığa Bakış 2007, Ankara, T.C. Sağlık Bakanlığı Refik Saydam Hıfzıssıhha Mektebi Müdürlüğü, 2007.
T.C. Sağlık Bakanlığı; Sağlıkta Dönüşüm, Ankara, T.C. Sağlık Bakanlığı Refik Saydam Hıfzıssıhha Mektebi Müdürlüğü, 2003.
TOKAT, M.: Türkiye Sağlık Harcamaları ve Finansmanı Ankara, 1998, Who/Europan HFA Database, August 2009
Diğer:
İnternet Kaynakları:
AKDUR, R.;Sağlık Sektörü Temel Kavramlar,Türkiye ve Avrupa Birliği’nde Durum ve Türkiye’nin Birliğe Uyumu (Güncellenmiş ve Genişletilmiş İkinci Baskı)www.recepakdur.com/getfile.asp AKTAN, Çoşkun Can , Sağlık Bakanlığı Organizasyon ve Yönetiminde Yaşanan Sorunlar ve Mevcut Durum Analizi, (Erişim) www.canaktan.org, 15Aralık 2010
AKTAN, Çoşkun Can, IŞIK, A.Kadir; Sağlık Hizmetlerinin Finansmanı ve Alternatif Yöntemler, (Erişim) www.canaktan.org/ekonomi 08 Aralık 2009 , s. 1.
ERSÖZ, F.; Türkiye İle OECD Ülkelerinin Sağlık Düzeyleri ve Sağlık Harcamalarının Analizi, İstatistikçiler Dergisi, 2, 2008, s.95-104, www.istatistikciler.org
110
HAYRAN, O.; Sağlık Hizmetlerinin Özel ve Kamusal Yönü, Marmara Üniversitesi Sağlık Eğitim Fakültesi, www.merih.net/m1/wosmhay14.htm, 28 Ekim 2010
OECD Health Data, www.oecd.org/health/healthdata, 2004,Saltık, Ahmet (1995), “Sağlık Ekonomisinde Yeni Kavramlar”, Toplum ve Hekim, Temmuz-Ağustos, Cilt 10, Sayı 68, s.38.
Sağlığa Bakış: OECD Göstergeleri-2005 (erişim),www.oecd.org/data oecd
SUR, Haydar; “Dünyada Sağlık Hizmetlerinin Geçmişi ve Gelişimi”, (Erişim) http/www.merih.net/m1/whaysur12.htm 10 Aralık 2009, s. 3-6
YILDIRIM, HH, Sağlık ve Siyaset Yazıları: Obama Sağlık Reformlarının Düşündürdükleri: Türkiye için Çıkarılacak Dersler. ABSAĞLIK, (www.absaglik.com,22 Mart 2010 ÜSTÜNEL, A.; İngiliz ve Amerikan Sağlık Sistemlerinin Karşılaştırılması, http://www.merih.net/m1/waziust21.htm 27 Aralık 2010
Vikipedi, Özgür Ansiklopedi, www.vikipedia.org.
111
ÖZGEÇMİŞ
Kişisel Bilgiler:
Adı ve Soyadı: Nurgül YAVUZ
Doğum Yeri : Sütçüler, Isparta
Doğum Yılı : 28/12/1970
Medeni Hali : Evli
Eğitim Durumu:
Lise: 1984-1987 Isparta Ticaret Meslek Lisesi
Lisans: 1992-1993 Gazi Üniversitesi İşletme Fak. İktisat Bölümü
2000-2004 Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi İşletme Bölümü
Yüksek Lisans: 2009-2011Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Yabancı Dil(ler) ve Düzeyi:
İngilizce, Pre-intermediate
İş Deneyimi:
2000-2001 Orman Bakanlığı, Vize Orman İşletme Müdürlüğü, Memur
2002-2004 Orman Bakanlığı, Korkuteli Orman İşletme Müdürlüğü, Memur
2005-2006 Sağlık Bakanlığı, Suşehri Devlet Hastanesi, Müdür Yardımcısı
2006-2010 Sağlık Bakanlığı, Ankara Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Eğitim ve Araştırma Hastanesi ve Sağlık Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanlığı, Memur
2010-2011 Sağlık Bakanlığı, Antalya Sağlık Müdürlüğü, Memur.