Slam Dunk Dergi - Sayi 68

72
SLAMDUNK MEMPHIS GRIZZLIES HAWKS’A İLGİNÇ ONUR DURANT’TEN HODRİ MEYDAN PAUL’ÜN KADIN SORUNU FASTBREAK PEJA STOJAKOVIC’E ÜÇLÜK TANRISI SAYGI DURUŞU YABANCI KURALI YENİ FORMÜL LİGİMİZE NE KATTI? İSTENMEYEN ŞEHİRDEN BATI’NIN ZİRVESİNE BOZ AYILAR HAFTALIK BASKETBOL DERGİSİ 09 - 15 Şubat 2015 / SAYI: 68 ADAM SILVER NBA’İN YENİ PATRONU BİR YILINI DOLDURDU TOP 16’DA SAVAŞ SÜRÜYOR EUROLEAGUE

description

Haftalik Basketbol Dergisi

Transcript of Slam Dunk Dergi - Sayi 68

Page 1: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

SLAMDUNK

MEMPHIS GRIZZLIES

HAWKS’A İLGİNÇ ONURDURANT’TEN HODRİ MEYDANPAUL’ÜN KADIN SORUNU

FASTBREAK

PEJA STOJAKOVIC’EÜÇLÜK TANRISI

SAYGI DURUŞU

YABANCI KURALIYENİ FORMÜL

LİGİMİZE NE KATTI?

İSTENMEYEN ŞEHİRDEN BATI’NIN ZİRVESİNEBOZ AYILAR

HAFTALIK BASKETBOL DERGİSİ 09 - 15 Şubat 2015 / SAYI: 68

ADAM SILVER

NBA’İN YENİ PATRONUBİR YILINI DOLDURDU

TOP 16’DA SAVAŞ

SÜRÜYOR

EUROLEAGUE

Page 2: Slam Dunk Dergi - Sayi 68
Page 3: Slam Dunk Dergi - Sayi 68
Page 4: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

www.slamdunkdergi.com

YAZIŞMA ADRESİ TalaTpaşa caddesi çelenk sok. no: 27/a kaT:4

gülTepe / kaĞiTHane / İsTanBUlTel: +90 (212) 325 91 25 - Fax: +90 (212) 258 70 59

Genel Yayın Yönetmeni Bilgehan aras

[email protected]

Yazı İşleri Müdürü Recep Özerin

[email protected]

Haber Müdürü Bulut çiftçi

[email protected]

Görsel Yönetmen BaRas TeaMWoRk

[email protected]

Fotoğraf Editörü Utku Ulutaş

[email protected]

Katkıda Bulunanlar can Hasgör, şaban işık, anıl cantepe

ali konavic, Faruk çolak, Murat eyüboğlualican şengül, niko Yenibayrak,

can asena, doğuş arun, gürhan Ul

Reklam Rezervasyon Bilgehan aras

[email protected]+ 90 (533) 552 07 49

Yayının Türü: Yerel süreliYayıncı: Baras Basım Yayın

Adresi: sanayi Mah. 1673. sok. no: 34-34510 esenyurt / İstanbulTel: 0 (212) 622 63 63 Fax: 0 (212) 605 07 98

slamdunk Haftalık Basketbol dergisi, Baras Basım Yayın tarafından yayınlanmaktadır.Yazı ve fotoğrafların tüm hakkı slamdunk dergisi’ne, yayınlanan ilanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir. slamdunk dergisi Türkiye Basın Meslek İlkeleri’ne uymaya söz

vermiştir.

SLAMDUNK

Page 5: Slam Dunk Dergi - Sayi 68
Page 6: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

Ocak ayının kusursuz takımının 17-0’lık performansı taçlandırıldı

tlanta Hawks’ın müthiş galibiyet serisi 19 maçın sonunda bitti. Bu seriyle NBA tarihindeki “en uzun galibiyet serileri” sıralamasında beşinci basa-mağa oturdular. Ocak ayı içerisindeki maçlarının hepsini kazanıp 17’de 17 yapan Şahinler’e NBA’den ilginç bir ödül geldi: Doğu Konferansı’nda Ayın Oyuncusu ödülüne Hawks’ın ilk beşi komple layık görüldü. Yakın

zamanda birden fazla basketbolcunun seçilmesini LeBron–Wade ikilisinden hatırlıyo-ruz. Evvelinde Nowitzki-Nash-Finley paylaşmıştı. 2001 senesinde Paul Pierce–Antoine Walker ikilisi de birlikte almıştı. Takımın beş oyuncusunun birden en iyi oyuncu olarak gösterilmesi, NBA tarihinde bir ilk. Güzel takım ve bunu hak ettiler. Hem maçları olsun, hem sosyal medyası olsun; goygoyuna ekmek banıp yediğimiz ligin en lezzetli katkı maddelerinden biri oldular bu sene. Bir hayli yakıştı. Dahası, böylelikle DeMarre Caroll ile James Harden’ın bu ay aynı ödülü almış olması müthiş değil mi?

A

Hepimiz Birimiz, Birimiz Hepimiz!

Page 7: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

Ocak ayının kusursuz takımının 17-0’lık performansı taçlandırıldı

FastBreak / Hazırlayan: Murat Eyüboğlu

Hepimiz Birimiz, Birimiz Hepimiz!

Page 8: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

Düzenli okuyucular bilir: Bu âlemde iki polisiye tanırım. İlki Arka Sokaklar, diğeri de CSI Slam Dunk. Bu haftaki suç dosyamızın başrolünde, NBA’e birinci sıradan seçilerek girdiğini hatırladığımız ve bir kayboluş hikâyesi olarak unuttuğumuz Greg Oden var. Müessir fiil suçu (aslında bildiğiniz dayak atmak bu ama böyle söyleyince bir bilirkişi havası yaratıyor) ile yargılanan Oden’ın avukatla-rı ile iddia makamı anlaşmaya vardı ve dava karara bağlandı. Sonuç: 909 günlük şartlı tahliye, 200

dolar para cezası, 26 haftalık adsız alkolikler ve şiddet konusundaki danışmanlık gruplarına katılım. Peki Oden’ın suçu neydi? Kendisi Ağustos 2014’te kız arkadaşına uyguladığı şiddet yüzünden tutuklanmış, olayın detayı “Kızın suratına yumruk attı” olarak bildirilmişti. Oden’dan suratınıza yumruk yediğinizi bir düşünün? Bir de kadın yani. Neyse ki ölmemiş. Oden’ın benzer konulardan üç tane daha davası vardı ancak hepsinde suçsuz bulunduğunu hatırlatalım. Dördüncüsünde patladı artık. Kadına şiddet konusunda NBA oyuncuları gittikçe markalaşıyor. Sosyal sorumluluk konusunda sürekli bir kampanya yaratan “NBA Cares” aktiviteleri bu konuya bir ara yönelse iyi olacak, yoksa imaj bir hayli kötü.

H

İlk Sıra Seçimi ve Adsız Alkolik!

Greg Oden’ın yargılandığı dava karara bağlandı

Page 9: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

Düzenli okuyucular bilir: Bu âlemde iki polisiye tanırım. İlki Arka Sokaklar, diğeri de CSI Slam Dunk. Bu haftaki suç dosyamızın başrolünde, NBA’e birinci sıradan seçilerek girdiğini hatırladığımız ve bir kayboluş hikâyesi olarak unuttuğumuz Greg Oden var. Müessir fiil suçu (aslında bildiğiniz dayak atmak bu ama böyle söyleyince bir bilirkişi havası yaratıyor) ile yargılanan Oden’ın avukatla-rı ile iddia makamı anlaşmaya vardı ve dava karara bağlandı. Sonuç: 909 günlük şartlı tahliye, 200

dolar para cezası, 26 haftalık adsız alkolikler ve şiddet konusundaki danışmanlık gruplarına katılım. Peki Oden’ın suçu neydi? Kendisi Ağustos 2014’te kız arkadaşına uyguladığı şiddet yüzünden tutuklanmış, olayın detayı “Kızın suratına yumruk attı” olarak bildirilmişti. Oden’dan suratınıza yumruk yediğinizi bir düşünün? Bir de kadın yani. Neyse ki ölmemiş. Oden’ın benzer konulardan üç tane daha davası vardı ancak hepsinde suçsuz bulunduğunu hatırlatalım. Dördüncüsünde patladı artık. Kadına şiddet konusunda NBA oyuncuları gittikçe markalaşıyor. Sosyal sorumluluk konusunda sürekli bir kampanya yaratan “NBA Cares” aktiviteleri bu konuya bir ara yönelse iyi olacak, yoksa imaj bir hayli kötü.

FastBreak

İlk Sıra Seçimi ve Adsız Alkolik!

Greg Oden’ın yargılandığı dava karara bağlandı

Page 10: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

Yıldız oyuncudan eleştirilere net cevap!

ezonun ilk yarısının önemli bir kısmında sakatlığı sebebiyle saha-da olamayan ancak All-Star kadrosuna seçilen Durant konuyla ilgili net konuştu: “Benim yerimde gözü olan herkesle bire bir maça çıkabilirim.” Durant’in sezon performansıyla All-Star seçil-memesi gerektiği fikri, diğer adaylarla kıyaslayınca doğru olabilir

ama filmin öyle olmadığını biliyoruz. Sakat olmadığı her an sezonluk perfor-mansından bağımsız, işin pazarlama ve eğlenceye yönelik doğası gereği o sahaya çıkar ve oynar. Aslında All-Star haftasına şöyle geniş bir teke tek bölü-mü eklemek lazım. Durant’in bu meydan okumasından gereken dersi NBA yönetimi alsın. Maçtan daha güzel aktivite olur. Play-off ve draft konusunda yeni düzenlemeler gündemde iken hazır All-Star’da da bazı değişiklikler yap-sınlar, işin keyfi artsın.

S

Durant Meydan Okuyor

Page 11: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

Yıldız oyuncudan eleştirilere net cevap!

FastBreak

Page 12: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

Elinin Hamuruyla

FastBreak

Geçtiğimiz hafta oynanan Cavaliers–Clippers maçında 3 dakika içerisinde 4 teknik faul çalındı ve sahada bir de kadın hakemin bulunması olayı bambaşka yönlere çekti. Teknik faullerden birincisi resmen “yoktan” yaratıldı. Serbest atış kullanıldıktan sonra Clippers topu oyuna sokarken Chris Paul sahadaki kadın hakeme bir şeyler dedi ve bir tane daha teknik faul çalındı. DeAndre Jordan hücum ribaundu alıp Love’ın üzerinden sayıyı kaydederken faul bekliyordu ve “GODDAMMIT” diye bağırdı; kadın hakemimizden üçüncü teknik faul geldi. Dördüncüyü anlayan varsa beri gelsin zaten! Maçtan sonra CP3 kendisine çalınan faulü anlattı. Hakem Lauren Holtkamp’a topu oyuna hızlı sokmalarına neden izin vermediğini sorduğunu ve sonrasında teknik faulü yediğini söyledi. Chris kardeşimizin beyanı esastır benim için. Hanım ablamız prime time’da ilgi çekmek istemiş belli ki. Maçtan sonraki “Bu iş ona göre olmayabilir” kısmı cinsiyetçi yaklaşım olarak değerlendirilecek. Muhtemelen CP3 kınanacaktır çünkü Türkçede “Elinin hamuruyla bu işe karışmasın”a benzer bir ifadeyle yaptı açıklamayı. Hakemler gelir geçer, asaletin bize yeter CP3 kardeşim.

3 dakikada 4 teknik faulün çalındığı maçın yankıları uzun sürecek gibi

Page 13: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

Elinin Hamuruyla

S L A M D U N K D E R G İ a p p s t o r e ’ d a . K e n d i a p l i K a s y o n u y l a d a y a y ı n d a . ı p a d v e ı p h o n e ’ u n u z l a t ü r K i y e ’ n i n t e K o n l ı n e h a f t a l ı K B a s K e t B o l d e r g i s i n i i s t e d i ğ i n i z z a m a n , i s t e d i ğ i n i z h e r

y e r d e o K u y a B i l i r s i n i z . t e K y a p m a n ı z g e r e K e n a p p s t o r e ’ d a n “ s l a m d u n K ’ ı ü c r e t s i z i n d i r i p, K e y i f l e o K u m a y a B a ş l a m a K . . .

o n l ı n e h a f t a l ı K B a s K e t B o l d e r g i s i S L A M D U N K D E R G I . C O M

a p p l e s t o r e ’ d a

Page 14: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

Tanrım BeniBaştan YaratMemphis Grizzlies, hiç kimsenin gelmek istemediği sıkıcı bir şehirden NBA’in en iddialı takımlarından biri haline nasıl geldi? Merak edenler toplansın…YAZI: Ya şa r a n ı l C a n t epe

Page 15: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

Tanrım BeniBaştan Yarat

Page 16: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

emphis Grizzlies, Vancouver dönemlerinden beri NBA’in en

düşük profilli takımlarından biri olarak yoluna devam etmiş; gerek

yönetimsel sıkıntılar, gerek maddi problemler, gerekse de şehrin bir

cazibe merkezi olmaması, takımın başarısız olmasına sebebiyet veren durumlar

olmuştu. Tabii, saman alevi misali gelen başarıları (en azından Memphis ölçütündeki bir takım için başarı sayılabilecek sonuçlar) yok değildi. 2009’a kadar, yani Lionel Hollins’in koçluğa gelmesine kadar yaşanan süreçte 3 defa play-off’a kalmayı başarmıştılar. Ancak hiçbir zaman contender bir takıma dönüşemediler, hatta dibi boylamak için ellerinden geleni yaptılar! En güzel örnek Pau Gasol takası. O dönemler bir hiç uğruna NBA’in en kaliteli pota altı oyuncularından birisinden vazgeçmişlerdi. Marc Gasol şu çıkışı göstermese hâlâ Grizzlies için lotaryada hangi sırayı çekeceklerini konuşuyor olurduk.

Yönetimsel zafiyetleri saymakla bitiremeyeceğimiz Grizzlies organizasyonunun bir diğer saçmalık ötesindeki hatası ise, 2009 gibi güçlü bir draft havuzunda ikinci sıradan Hasheem Thabeet gibi yürümeyi bile NBA’de öğrenen bir adamı seçmeleriydi. Nelson Mandela ile birlikte siyahi haklarının korunmasında kült haline gelmiş Martin Luther King’in öldürüldüğü yer olan Memphis’in laneti ise (ironik ama) bu seçimden sonra kırılmaya başlıyordu çünkü takım o ana kadar tarihindeki en önemli başarıları yaşatacak koçu başa getirmiş ve de her şeyden önemlisi bir sisteme sahip olmuştu! Memphis Grizzlies’ın hikâyesi şimdi başlıyordu; NBA’in en iyi savunma takımının tohumları Elvis Pressley’nin şehrinde filizleniyordu.

LIONEL HOLLINS’İN MİRASI VE DAVE JOERGERLionel Hollins, 2009’da takımın başına geçtiği andan

itibaren oyun felsefesini takımına yansıtmaya başlamıştı. Savunma odaklı oyun planı; arka alan oyuncularına baskı ve içeride iyi yer tutan oyuncuların disiplinine bağlıydı. NBA’de birçok takımın rakip oyun kurucular üzerinde iyi baskı kurduğu söylenir ancak kimse bunu Memphis kadar iyi yapamaz çünkü onlar kadar bu işi uzun süre yapabilecek disipline sahip bir takım yok! Tabii bu tamamen Lionel

Hollins’in takıma kazandırdığı bir özellik; yoksa o gelene kadar NBA’in en lakayıt takımlarından birisi konumundaydılar. Gerek oyuncu yapısı, gerekse de şehrin genel boş vermişlik havası buna müsaitti. Hollins disiplin kontrolünü ve kafasındaki oyun yapısını oturtmaya başladıkça başarı da geldi. Takım 2010-11 sezonundan itibaren Lionel Hollins yönetiminde üç kez play-off’a kalma başarısı gösterirken, bunlardan birinde konferans yarı finali, diğerinde ise konferans finali oynayarak organizasyonun loser gömleğini yırttığını herkese göstermiş oldu. Ancak takım bu denli başarılı olurken Hollins ile yönetimin arası açılmıştı. Önce Rudy Gay takası, daha sonrasında ise sözleşme yenileme aşamasında yaşanan sıkıntılar iki tarafı yol ayrımına getirdi. Her şey bu kadar iyi giderken Hollins’in ayrılması “serbest düşüş” beklentisi yaratsa da, koçluğa gelen Dave Joerger, Hollins’in boşluğunu başarılı bir şekilde doldurabileceğini herkese gösterdi.

Hollins’in ayrılışının yarattığı soru işaretlerini gideren Joerger’in problemleri yok değildi. Öncelikle takım her ne kadar savunma yönünde mükemmele yakın bir performans sergilese de, hücum anlamında

M

Page 17: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

Memphis Grizzlies

Page 18: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

“ Sezona VInce carter hamleSi ile giren Ve SaVunma konSantraSyonu her zamanki gibi üSt SeViyede olan memphIS her ne kadar Sezona 17 maçta 15 galibiyetle başlaSa da hücum konuSundaki şüpheler tam anlamIyla giderilmemişti”

Page 19: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

Memphis Grizzliestıkanıp kalabiliyordu. Bunun en net örneği, geçtiğimiz senenin play-off ilk tur serisinde Oklahoma City Thunder’a karşı yapılan mücadelede görüldü. Hücum anlamında bir türlü ekstradan adım atacak bir oyuncunun bulunmayışı Memphis’i mücadelenin kaybeden tarafı olmaya mahkûm etti. Joerger’in her şeyden önce çözmesi gereken problem buydu. Oyun sıkıştığında Mike Conley ve Marc Gasol’ün oynayacakları veya oynatacakları pick and roll’lere kalan Memphis hücumu, fazlasıyla tahmin edilebilirdi. Ancak bu sene çözüm en nihayetinde yapılan oyuncu eklemeleriyle bulundu.

DAHA ÇOK SAVUNMA, DAHA AKIŞKAN HÜCUMSezona Vince Carter hamlesi ile giren ve savunma

konsantrasyonu her zamanki gibi üst seviyede olan Memphis her ne kadar sezona 17 maçta 15 galibiyetle başlasa da hücum konusundaki şüpheler tam anlamıyla giderilmemişti. Carter hücum yönünde bir akışkanlık kattıysa da, ilerleyen yaşının etkisiyle oyunun savunma kısmında eksik kalması Memphis’i bu noktada sıkıntıya sokuyordu. Geçtiğimiz sezonun neredeyse tamamını kaçıran ancak bu sezona iyi giren Quincy Pondexter, geçen sene kısıtlı sürelerde iyi işler yapan John Leuer, “playmaker” denince Avrupa basketbolunda akla gelen iki önemli oyuncu Beno Udrih-Nick Calathes, savunma uzmanları Tayshaun Prince-Tony Allen, çok iyi bir yedek pivot olan Kosta Koufos, savunmadaki başarısının yanı sıra iyi bir şutör olan Courtney Lee... Yan parçalara ek olarak Marc Gasol, Zach Randolph ve Mike Conley. Kadroya baktığınız zaman gözlerinizi ışıldatacak seviyede olduğunu fark edersiniz. Ancak üstte de belirttiğimiz gibi bu harmanın bir şeyi eksikti, o eksik parça da gayet iyi biliniyordu.

O eksik parça, Memphis hücumunu tahmin edilebilir olmaktan çıkaracak parçaydı. O parça Jeff Green’di. Boston Celtics’in “Draft hakkını veya biten sözleşmeyi getir, karşılığında istediğini al” kampanyasından yararlanılarak kadroya katılan Green, Joerger’e hücumda ekstradan bir opsiyon oldu. Geldiği günden itibaren Gasol ve Conley ile iyi anlaşan ve bu iki playmaker’dan olabildiğince yararlanan Green’le birlikte 11 Ocak’tan bu yana oynadıkları 14 maçın 12’sinden galibiyetle ayrılmayı başardılar. Bu süreç içerisinde onları geçen tek takım, ligi bu sezon silip süpüren Atlanta Hawks oldu. Başarılarının ne denli büyük olduğunu ve Green’in ne kattığını görmek için sadece bu istatistiği incelemek yeterli.

Green her şeyden önce takıma bir hareketlilik kazandırdı. Hücum sıkıştığı anda bire bir oynayıp sorumluluk alabilecek, yeri geldiğinde sistem içinde Gasol ve Conley’nin yarattığı pozisyonları bitirebilecek bir silahtı. Nitekim şu 14 maçlık süreçte böyle de oldu. Oyun sıkıştığı anda, genelde Conley ve Gasol pick and roll’lerine bakan; o da olmadı B planı Randolph’un bire birlerine kalan Grizzlies için bunlar iyi haberdi. Ekstradan getirisi ise 4 numara oynayabilmesinden ötürü; Randolph- Gasol ikilisinin varlığının yarattığı hantallığı bir şekilde aşabilme vaadini verebiliyor olması. Tüm bunların ışığında Memphis’in hantal ve durdurulabilen hücumunu geliştirme yönünde büyük bir adım attığını ve Green’in de bu açıdan bir X-Factor olduğunu söyleyebiliriz.

BENCH VE YAN PARÇALARIN KATKISIMemphis’i rakiplerinden ayıran önemli özelliklerinden

birisi ise takımın ana ayakları dışındaki oyuncu kalitesi. Bench oyuncularına baktığımız zaman hepsinin bir şekilde şu sistem içinde katkı verdiğini/verebileceğini söylemek mümkün. Lee kalbur üstü bir şutör olmasının yanı sıra defansif açıdan da

Page 20: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

Memphis Grizzlies

Page 21: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

“bu Sene nba’In zirVeSindeki ekipleri incelediğimizde çoğunda tek bir oyuncunun değil de takImIn ön plana çIktIğI görülüyor”

önemli bir oyuncu. İçeride Randolph ve Gasol ikilisine alan yaratırken savunma kısmında da kurduğu baskı ile Memphis sisteminin arka alan oyuncusu görev tanımına uyan bir profil. Tony Allen hücumda açık alanda etkili, savunmada ise Lee gibi yaptığı şuursuz baskıyla bu alanda ligin en iyilerinden, hatta belki de en iyisi. Carter, her ne kadar kariyerinin son demini yaşasa da hâlâ belli ölçülerde iyi bir hücumcu ancak hücum yeteneklerinin değerini aşağıya çeken ise savunma zafiyeti. Ancak Joerger’in buna rağmen ondan iyi faydalandığı bir gerçek. Udrih-Calathes ikilisi ise katkısı çoğu zaman göz ardı edilen iki isim. Tamam, Conley çok iyi bir oyuncu ama Udrih ve Calathes de onu yedekleme açısından çok iyiler. Ayrıca her ne kadar savunmaları Conley kadar iyi olmasa da oyun akılları Conley’le eş değer. Koufos mükemmel bir yedek pivot ve Memphis sistemini düşündükçe bu role ondan daha uygun birisini uydurmak zor. Koufos’un yanı sıra diğer bir yedek pota altı oyuncusu John Leuer de bench için önemli bir isim. Yaptığı katkı bakımından fena halde underrated kalsa da, Joerger ona hakkını teslim ediyor.

MEMPHIS GASOLERSAbisinin yürüdüğü yoldan yürüyüp şu an itibarıyla ligin en

kaliteli pivotlarından birisine dönüşen Marc Gasol için ayrı bir parantez açmak gerek. Herkes pozisyonunu “center” olarak görse de, Memphis sistemi içinde aynı zamanda bir “point guard”. Bu açıdan kendisini “point center” olarak adlandırmak yanlış olmaz. Bu sene Memphis’in hem hücumdaki, hem de defanstaki merkezi olan Gasol, gösterdiği performansla All-Star ilk beşine seçilme başarısını da elde etti. Hatta abisinin de ilk beş seçilmesiyle beraber NBA tarihinde bir ilki yaşayarak, All-Star maçında karşılıklı ilk beşlerde yer alan ilk abi-kardeş oldular. 

Memphis’te kurulan Gasol hanedanlığının ileride devam edip etmeyeceği bilinmez ancak Marc’ın şimdiden burada abisinin performansının üzerine çıktığını görmek mümkün. Joerger’in

oyun planını onun üzerine kurguladığı bariz bir gerçek. Hücumda yüksek postta aldığı toplarla arkadaşlarına pozisyon hazırlayan, hazırlayamadığı zamanlarda ise kendi hücum eden Gasol’ün son dönemde ise yeni yeni tehlikeli olan bir silahı daha var: Orta mesafeli şutlar. Memphis’in kıt hücumuna bu açıdan iyi bir ekleme olan bu silah, Randolph’un da şut tehdidi düşünülürse içeri kat edecek oyuncular için bir “boş alan” kazanımı; bu kazanımı da değerlendirebilecek Green, Conley gibi iyi penetreci dış oyuncular da takımda mevcut. Randolph’la yakaladığı uyum da buradaki kilit noktalardan birisi. Uzun zamandır birlikte oynayan bu iki oyuncunun eski tip pota altı oyunları oluşu, daha mobil oyuncuları savunmayı alışkanlık haline getiren rakipleri fundamental yetmezliğine sürüklüyor. Özellikle Randolph’un başarısının sırrı kesinlikle Gasol ile yakaladığı uyum. Defanstaki katkısı da kuşkusuz en az hücumda üstlendiği rol kadar büyük. İçeride kapladığı alan ve çember savunmadaki başarısı önde basan guard’ların bir anlamda güvencesi.

TAKIM OYUNUBu sene NBA’in zirvesindeki ekipleri incelediğimizde

çoğunda tek bir oyuncunun değil de takımın ön plana çıktığı görülüyor. Atlanta, Golden State, Portland, Dallas, Milwaukee... Memphis de bu takımlardan birisi; gösterişli oyuncular yerine takım içinde uyumlu olabilecek oyuncular seçen bu organizasyonlar şu anki akımın öncüleri. Memphis’i de

Page 22: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

başarıya taşıyan önemli etkenlerden birisi bu. Özellikle Hollins döneminde başlayan “takım olma” atılımı, gerekirse bu uğurda bazı oyuncuların harcanabileceğini bile gösterdi. En yakın örneği ise OJ Mayo. Hollins elindeki belki de en önemli skoreri “takımdaşlık duygusundan yoksun” olduğu gerekçesiyle bench’e çekip dakikalarını azaltmıştı. “Zafere giden yolda çekilen çile kutsaldır” mottosunu şiar edinmiş OJ “Pusat” Mayo ise bu çilenin altında ezilip düşüşe geçmişti.

SOLAKLARConley, Ohio State’i Greg Oden’la birlikte NCAA finaline

taşırken hiç kuşkusuz iki oyuncunun bu performansı NBA’de de sergileyeceği öngörülüyordu. Özellikle Oden’dan beklenilenler hepimizin malumuydu. Conley’nin ise Oden’a göre biraz daha orta halli bir kariyer sürdürmesi bekleniyordu. Ancak böyle olmadı ve Conley, üst seviye oyun kuruculardan biri haline geldi. Lige girdiği ilk dönemlerdeki kırılgan ruh hali ve buna bağlı olarak oyuna küsmesi en büyük problemiydi. Hollins herkesin olduğu gibi onun da gelişimini en çok etkileyen faktör oldu. Bu aşamadan itibaren iki basamak birden atlayıp elit bir oyun kurucu haline gelmekle kalmayan Conley, işin savunma tarafında da ligin en iyilerinden birisi oldu. Hollins sonrası Joerger döneminde de istikrarını korumayı başaran Conley’nin fiziksel ve zihinsel olarak formunun zirvesine yaklaştığını söyleyebiliriz.

Diğer bir solak Randolph’un takım içindeki yerini konumlandırmak ise özellikle son iki senede yaşadığı gelgitler değerlendirildiğinde biraz zorlaştı. Rudy Gay’in ayrılışının ardından bir anda kendini takımın lideri olarak bulan ve bu dönemde fena olmayan bir iş çıkaran Z-Bo’nun sakatlıklar sonrası o dönemki konumunu kaybettiği açık. Fakat Randolph bunu ne ölçüde kabulleniyor, işte iş orada sarpa sarıyor. Kariyeri boyunca “joy killer” olarak nam salan bir oyuncu için bu tipteki sürünceme haline bırakılan durumlar tehlikelidir. Kilit nokta, takımı ne ölçüde sahiplendiği; zira artık kendi deyimiyle “her gece 20 sayı fark yiyen” takımlardan birinde oynamıyor. Gerçi yiğidi öldürüp hakkını vermek lazım; beş sezondur Memphis’te çok iyi işler yapıyor ama buna rağmen ihtiyatlı olmakta fayda var. Her an şovu çalmaya çalışabilir.

AYIYLA YATAĞA GİRİLİR Mİ?Memphis her anlamda Batı’da zirve yarışı içinde yer alacak;

Jeff Green eklemesiyle beraber daha da güçlenen Boz Ayılar, kuşkusuz play-off’taki rakiplerine ayı ile yatağa girmenin nasıl bir his olduğunu tattırmak isteyecek. Peki bunun için hazırlar mı? Daha doğrusu yeterliler mi?

Grizzlies organizasyonu 15-16 yıl önce draft ettikleri oyuncular tarafından bile istenmeyen bir kulüpken şimdilerde Batı’da zirve mücadelesinin önemli adaylarından biri. Bir ileri, iki geri adım atma stratejilerinin değişmesi yavaş ama derinden bir şekilde onları zirveye giden yola ulaştırdı. Zirve ise şu an bulundukları noktadan çok uzakta değil ama aşmaları gereken yol tehlikelerle dolu…

Page 23: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

Memphis Grizzlies

Page 24: Slam Dunk Dergi - Sayi 68
Page 25: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

nBa’in 1 numaralı ismi olarak görevinde bir yılı geride bırakan adam Silver’ın bugüne kadar yaptıklarını ve

bundan sonra yapacaklarını değerlendirdikYAZI: şa Ba n ışı k

Page 26: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

Adam Silver Adam mıdır?

Geçtiğimiz hafta NBA Komisyoneri Adam Silver’ın görevindeki birinci yıldönümüydü. Özellikle David Stern gibi bir ismin arkasından bu görevi üstlenmesi, ikinci adamlık koltuğundayken fazla medyayla içli

dışlı olmaması nedeniyle her zaman kapalı kutu gibi görünüyordu. Çünkü

Stern iyisiyle kötüsüyle 30 senedir NBA’in başındaydı; NBA’i aldığı yer ile getirdiği yer

arasındaki farkı anlatabilecek bir dağ dünya üzerinde yok. Bunun yanında, Stern tam bir medya kaşarıydı, medyayla iletişimi üst düzeyde olsa da yüzündeki ifade her zaman aynıydı, kendini veya NBA’i medya önünde zora düşürecek şeyleri söylemekten ısrarla kaçınıyordu. Yine de takım sahipleri yanlı yapısıyla taraftarlar tarafından pek sevilmeyen Stern’ün yerine kimsenin tam olarak tanımadığı Silver’ın gelmesi, herkesin aklına “Yeni bir dönem mi başlayacak, yoksa Stern döneminin devamı mı olacak?” sorusunun gelmesine neden oldu. Fakat Silver geldiği günden itibaren gerek demeçleri, gerekse içinde kaldığı krizlerdeki yaklaşımı sayesinde hem taraftarlar, hem oyuncular, hem de takım sahipleri tarafından büyük saygı gördü. Hatta Sports Business dergisi tarafından “Amerikan sporlarındaki en etkili kişi” seçildi. Onun bu bir yıldaki icraatlarını ve gelecek dönemde onu bekleyenleri yazmadan önce başlıktaki soruyu cevaplayalım: Adam Silver adam gibi adamdır, hem de pırıl pırıldır.

GÖREVDE BİR YILDONALD STERLINGAdam Silver, görevinin başına geçeli üç ay bile

olmamışken, belki David Stern’ün 30 yıl boyunca karşılaşmadığı (bu noktaya yeniden değineceğiz) bir durumla yüzleşmek zorunda kaldı. 25 Nisan 2014’te ortaya çıkan ve LA Clippers’ın bir önceki sahibi Donald Sterling’in o dönemdeki

G

sevgilisi/manitası/kırığı V. Stiviano ile yaptığı telefon konuşmalarında; Sterling, Stiviano’nun Magic Johnson ile Staples Center’da çektirdiği bir fotoğraf için Stiviano’ya kızıyor, bundan sonra Clippers maçlarına siyahi arkadaşlarını getirmemesini istiyordu. 2014 play-off’larının tam ortasında bütün dünya karışmıştı. ESPN’den CNN’e, BBC’den Çay TV’ye bütün kanallarda bu ses kayıtları yayınlanıyordu. Sterling ilk başta bu ses kayıtlarını reddetmeye çalışsa da bir süre sonra kabul etmek zorunda kaldı. Adam Silver, uluslararası bir krizle karşı karşıya kalmıştı. Doğal olarak, Sterling’e en çok tepki gösteren isimler basketbolcular oldu. Play-off’ta oynayan birçok takım Clippers’a destek olmak için, maç öncesi ısınma formalarını ters giyerek tepkisini ortaya koydu. Sosyal medyada Clippers ekibinin başlattığı “We Are One” hareketine bütün NBA takımları katıldı, hatta Amerika’daki birçok profesyonel spor kulübü de bu kampanyaya destek oldu. Kampanyanın işareti, siyah bir zemin üzerine takım logosunun beyaz bir siluet şeklinde işlenmesiydi; böylece renklerin artık bir önemi olmadığı mesajı veriliyordu. NBA de bu kampanyaya resmi olarak destek verdi, spotlar hazırladı.

Fakat Silver için asıl tehlike, Clippers’ın Warriors’la oynanacak play-off yarı final dördüncü maçını boykot etme tehdidiydi. Oyuncular ve koç Doc Rivers, NBA yönetiminden acil bir müdahale bekliyordu. Bir yandan da sponsorlar da Clippers’la olan bağlarını koparmaya başlamıştı. Ünlü eğlence firması Virgin, Clippers’la olan sözleşmesini tek taraflı feshederken; Kia, Red Bull, State Farm gibi büyük markalar da çıkacak karara kadar sözleşmeleri askıya aldı. Kaos beklendiğinden daha çabuk büyüyordu. Adam Silver tam bu noktada devreye girdi.

29 Nisan’da, yani ses kaydının ortaya çıkmasından dört

Page 27: Slam Dunk Dergi - Sayi 68
Page 28: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

gün sonra, Silver basının karşısına geçti. Herkes ondan adalet bekliyordu, o da adaleti sağlamayı başardı. Silver, Sterling’i NBA’den men etti ve tam 2,5 milyon dolar para cezasına çarptırdı. Bu, NBA’de bir kişiye verilebilecek en yüksek ceza miktarıydı. Silver ayrıca, Sterling’in Clippers üzerindeki haklarını da elinden alarak, Clippers tesislerine ve herhangi bir NBA maçına girişini de yasakladı. Takım sahiplerinin 3/4’ünün onayını alan Silver, Sterling’in takımı satmak zorunda olduğunu, aksi takdirde NBA’in zorla Clippers’ı alacağını beyan etti. Tüm kamuoyu rahatlamıştı. Oyuncular, koçlar, takım sahipleri, gazeteciler, taraftarlar… Herkes Adam Silver’a övgüler düzüyor, bu karışık olayı bu kadar kısa bir sürede bu kadar adil bir şekilde çözdüğü için onu alkışlıyordu. Adam Silver bir röportajında, o ses kaydını internete düştüğü gün dinlediğini, karar vermek için sadece ses kayıt uzmanlarının onayını beklediğini anlatıyordu. İşin bir diğer ilginç tarafı, Stern hâlâ NBA’in başında olsaydı, bu işin böyle sonuçlanmayacağından herkes emindi çünkü 2009’da Clippers’ın eski GM’i Elgin Baylor, Sterling hakkında bir ırkçılık davası açmıştı. Baylor’ın iddiasına göre Sterling yeni bir yapılanmaya giden takımın “kuzeyli fakir siyah çocuklarla ve beyaz bir koçla” doldurulmasını istemişti. Mahkemeye taşınan o olayda, David Stern tedbir kararı bile aldırmamıştı. Silver ise, hızlı ve adil bir şekilde karar verdi ve herkesin saygısını kazandı.

NBA’in verdiği kararın ardından Sterling ile ilgili tüm sırlar ortaya dökülmeye başlandı. Siyahi çalışanlarına yönelik ırkçı hakaretleri, evinde çalışan görevlilere karşı davranışları, evde herkesin önünde çırılçıplak dolaşmasına kadar her şey ortaya serildi. Sterling, NBA ile bir hukuk savaşına gireceğini beyan etmesine rağmen, tüm bu yaşananlardan sonra karısı Shelly Sterling’e takımın satışı için tam yetki verdi ve 33 senedir sahibi olduğu takımı 2 milyar dolar karşılığında eski Microsoft CEO’su Steve Ballmer’a satmak zorunda kaldı. Ayrıca, NBA’e karşı açtığı tüm davaları da geri çekti. Adam Silver, hayatının en zor döneminden bir kahraman olarak çıkmayı başardı.

ALL-STAR ARASIGeldiği günden itibaren NBA ile ilgili her türlü değişiklik

teklifine açık olduğunu söyleyen Silver, ilk değişikliği All-Star arasını uzatarak yaptı. Normalde All-Star üç gün sürüyor, öncesindeki perşembe ve sonrasındaki pazartesi günleri boş oluyordu. Özellikle All-Star’a katılan oyuncular, o boş günlerin sadece seyahatle geçtiğini, hiçbir şekilde dinlenme veya evde vakit geçirme fırsatlarının olmadığını söyleyerek Silver’a bu konuda şikâyetlerini iletti. Silver da bu şikâyetleri dikkate alarak All-Star arasını bir haftaya çıkardı. Bu seneki All-Star arası perşembe başlayıp bir sonraki hafta perşembe sona erecek. Bu kararın da yine oyuncular arasında memnuniyetle karşılandığını, özellikle Lebron, Chris Paul gibi isimlerin Silver’dan oyuncuların dilinden anlayan bir başkan olarak saygıyla bahsettiğini belirtmek gerek.

YENİ TV ANLAŞMASIBelki de Silver döneminde yaşanan en heyecan verici

gelişme bu oldu. 2007’de imzalanan yayın anlaşması 2015-16 sezonunun sonunda bitecekti; NBA’in geldiği nokta düşünüldüğünde yeni yayın anlaşmasının imzalanması için çok

Page 29: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

Adam Silver Adam mıdır?

Page 30: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

Adam Silver Adam mıdır?beklenilmeyeceği de bir gerçekti. Fakat yeni anlaşmanın süresi ve ödenecek miktarlar netleşince herkesin ağzı açık kaldı. 2016-17 sezonuyla başlayacak ve sekiz sezon sürecek yayın anlaşmasına göre ESPN ve TNT sezon başına NBA’e tam 2.6 milyar dolar ödeyecekti. Bu miktar, 2007’de yapılan anlaşmada kabul edilen sezonluk miktar olan 930 milyon doların 2.8 katıydı. Sözleşme boyunca ödenecek toplam ücret ise 24 milyar dolara yaklaşıyordu. Bu sefer tüm ekonomi siteleri ve dergileri Silver’ın adını anmaya başladı çünkü herkes sezonluk ücretin yükselmesini bekliyor ama bu seviyede olacağını kimse tahmin etmiyordu. Özellikle, ulusal bir kanal olarak da kurulan Fox Sports’un NBA hakları için teklif yapacağı dedikodusunu Silver çok iyi kullandı ve ESPN’le TNT’yi beklenenden daha erken imzalanan bir anlaşmaya mecbur bıraktı. Yeni TV anlaşmasının en önemli tarafı ise, takımların toplam değerlerinin birden yükselmesi oldu. Forbes’un ocak ayında yaptığı araştırmaya göre geçen sene sadece üç takım 1 milyar doların üzerinde değer bulurken, yeni anlaşmayla birlikte tam 11 takım 1 milyar doların üzerine çıktı. Bir NBA takımının değeri, TV anlaşmasından sonra yüzde 74 artarken, NBA’in en değerli takımı olan Lakers ise 2.6 milyar dolar olan değeriyle, yüzde 93’lük bir artış gösterdi. Takım sahipleri bu anlaşmadan çok memnun kaldı ama diğerleri için gelecekte ne anlama geleceğini biraz sonra okuyacaksınız.

ISAIAH AUSTINAdam Silver, görevde olduğu kısa sürede birçok icraatta

bulundu ama belki de yaptığı en güzel icraat buydu. Baylor Üniversitesi’nin gelecek vadeden pivotu Isaiah Austin, geçen seneki draft’tan sadece birkaç gün önce Marfan Sendromu’na yakalandığını ve bir daha basketbol oynayamayacağını öğrendi.

Page 31: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

Bu rahatsızlık yüzünden kalp damarları genişlemişti ve basketbol oynamaya devam ederse kalbinin zedelenme ihtimali vardı. Austin de mecburen draft’tan adını çekmek zorunda kaldı. Ne var ki Silver, onu yine de Brooklyn’de düzenlenen seçmelere davet ederek, seçilemese bile orada bulunmasını istedi çünkü bir sürprizi vardı. İlk turda 15’inci sıra geride kalmışken Silver sahneye çıkıp Austin’den ve Marfan Sendromu yüzünden basketbolu bırakmak zorunda kaldığından bahsetti ve ardından dinleyenlerin hâlâ kulaklarından silinmeyen bu muhteşem anonsu yaptı:

“With the next pick of the 2014 NBA Draft, the NBA selects Isaiah Austin from Baylor University”

Austin gözyaşlarına boğulmuştu, tüm salon ayağa onu alkışlıyordu. Sahneye çıktığında yüzünde karşı konulamaz bir gülümseme vardı, belki NBA’de oynayamayacaktı ama yıllardır hayal ettiği o sahneye çıkmayı başarmıştı. Silver’ın jesti sadece bununla bitmedi. NBA için ikinci sene sonunda okulu bırakan Austin’den okula geri dönmesini ve üniversite eğitimini tamamlamasını isteyen Silver, mezun olduğu gün NBA’de işinin hazır olduğunu söyledi. Ayrıca NBA Cares programına Austin’i de davet ederek, NBA adına birçok hayır işinin gerçekleşmesine de katkıda bulunacağını belirtti. Austin her zaman basketbolun içinde kalmak istediğini söylemişti, bu gelen teklifi hemen kabul ederek okula geri döndü. Adam Silver artık herkesin gönlünü kazanmayı başarmıştı.

GELECEKTE NELER BEKLİYOR?Yazının bu kısmına kadar, Adam Silver’ın görevindeki ilk

yılında başından geçenlerden bahsettik. Yazının bundan sonraki kısmında ise, Silver’ın gelecekte karşılaşacağı durumları incelerken hem kendi yorumlarımızı katacağız, hem de Silver’ın yapmasını beklediğimiz şeylerden bahsedeceğiz.

PLAY-OFF FORMAT DEĞİŞİKLİĞİGeçen haftanın en sıcak konularından biri de buydu. Her

ne kadar NBA’de play-off formatının değişmesi her zaman konuşulan bir konu olsa da, geçen hafta oynanan Warriors-Mavericks maçı esnasında yayına konuk olan Silver, play-off’a iyi takımların girmesi gerektiğine inandığını, bunun için de bir değişikliğe açık olduğunu belirtti. Özellikle grup liderlerinin otomatik olarak play-off bileti aldığı ve kalan 10 takımın konferans ayrımı olmadan galibiyet sayısına göre belirlendiği bir sistem teklifini beğendiğini söyleyen Silver, bu sezon sonundan itibaren bu değişikliğin düşünülmeye başlanabileceğini de ekledi. Özellikle Doğu-Batı arasındaki güç ayrımının ayyuka çıkması ve Doğu’da 33 galibiyet alan bir takım play-off’a kalabilirken, Batı’da bu sayının neredeyse 50’ye çıkması yüzünden bir değişikliğin beklenmesi kaçınılmazdı. Konferanslar arası play-off fikri, belki uçak yolculuğu vs. gibi konular yüzünden bazılarına soğuk gelebilir ama NBA’de Doğu-Batı ayrımının aslında tam bir Doğu-Batı ayrımı olmadığını da bilmek lazım. En basitinden Texas takımlarının aynı

konferanstaki Portland’a deplasmana gitmesi, Miami’ye deplasmana gitmesinden daha uzun sürüyor. Ayrıca artık her takımın kendi uçağı var, herhangi bir uçak saati bekleme zorunluluğu yok. Dolayısıyla ulaşım, muhtemel sorunların en basiti gibi duruyor. Aslında tek olabilecek sorun bu gibi gözüküyor, bunu da aşmak çok kolay. Birkaç sene içerisinde bu değişikliğin olması kaçınılmaz.

DRAFT FORMATI DEĞİŞİKLİĞİSilver’ın kariyerindeki tek çizik şu ana kadar buradan

gelmiş olabilir. Tanking yaparak draft’ta üst sıraları kapmaya çalışan takımları önlemek amacıyla bir teklif sunan NBA, teklifin kulüp sahipleri tarafından reddedilmesi ile biraz şoka uğramıştı. Teklif basitçe, derecesi en kötü takımın birinci sıra için en fazla şansa (%25) sahip olması yerine, en kötü dereceye sahip dört takımın eşit şansa (%12) sahip olmasını öneriyordu. Yine eskiden olduğu gibi, lotarya sonucunun ilk üç sırayı belirlemesi yerine ilk altı sırayı belirlemesi öngörülüyordu. Eski sistemde en çok şansa sahip olan takım en kötü dördüncü sıradan seçim yapıyordu; yeni sistemde ise en kötü takım, lotaryada şansı tutmazsa yedinci sıradan seçim yapabilecekti. Philadelphia dışındaki takımların bu planı desteklemesi beklenirken, Chicago ve Washington gibi en azından 4-5 sene lotaryayla işi olmayacak takımlar bile bu planı veto etti. Bu oylama, takımların “uzun vadeli plan” olarak anladığı tek şeyin “lotaryaya yatmak” olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Yeni sistem, yeni değişiklikler getireceği için onları korkutmuştu. Silver’ın tanking’le ilgili görüşleri bayağıdır biliniyor, o yüzden bu değişikliğin biraz restore edilip yeniden gündeme geleceğini söyleyebiliriz.

MAÇ SAYISI DEĞİŞİKLİĞİBu biraz zayıf bir ihtimal ama yine de konuşulacağa

benziyor. 82 maçtan oluşan NBA takviminin, Ekim-Nisan arası bir tarihe sıkıştırılması birçok yazar tarafından eleştiriliyordu. Onlara göre ya maç sayısını azaltmak ya da takvimi uzatmak gerekmekteydi. Silver birazcık da olsa bu çağrıları dikkat aldı ve sezon öncesindeki maç sayısını azaltarak, takımların daha az seyahat edecek olmasını sağladı. Maç sayısının azaltılması aslında kâğıt üzerinde güzel bir plan gibi dursa da her maçın takımlar için bir gelir kaynağı olduğunu da belirtmek lazım. Yani 82 maç üzerinden yapılan tüm anlaşmaların yenilenmesine anlamına geliyor ki ne NBA’in, ne de takımların şu an bununla uğraşmak istediklerini sanıyoruz.

YENİ CBASilver’ın gümüş mü bakır mı olduğunun ortaya çıkacağı

asıl konu bu olacak. Hepimizin hatırladığı gibi 2011 sonbaharında David Stern’ün liderliğindeki takım sahipleri ile Billy Hunter ve Derek Fisher’ın liderliğindeki oyuncular arasındaki yeni sözleşme görüşmeleri başarısızlıkla sonuçlanmış ve NBA lokavta gitmişti. Kimilerimiz için hayatının en kötü dönemi olan lokavt, sadece oyuncuları ve takım sahiplerini değil, tüm basketbol ekonomisini etkilemişti. Aralık ayında varılan anlaşma ile sona eren lokavt nedeniyle lig o sezon 66 maç üzerinden oynanmış, her takım ortalama 400 milyon dolar zarar etmiş, NBA’den ve takımlardan tam 400 kişi işten çıkarılmıştı. Ayrıca, oynanmayan maçlar yüzünden salonlar da boş kalmış, salonda çalışan görevliler de lokavt döneminde işsizlikle mücadele etmişti.

2011’de imzalanan yeni iş sözleşmesi normalde 2021’de sona erecek olmasına rağmen 2016-17 sezonundan sonra her iki taraf için de bir fesih hakkı var. Bunun da nedeni tabii ki imzalanan yeni yayın anlaşması. Oyuncular ise çoktan bu hakkı kullanacağını belirtmiş durumda. Özellikle Lebron James yeni yayın anlaşması sonrası bir röportajında, takım sahiplerinin 2011’deki gibi “Fakiriz biz” diye ağlayamayacağını ve

Page 32: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

oyuncuların bu yeni pastadan hakkını almak için her şeyi ortaya koyacağını söyledi. Oyuncular Birliği’nin yeni başkanı Michele Roberts da, ayağının tozuyla 2016-17 sezonu sonrası anlaşmanın feshinin gerçekleşeceğini belirtirken; “Oyuncular 2011’de kendi paylarını %57’den %49’a kadar düşürerek feragat etti. Artık ortada daha fazla para var, oyuncular da daha fazla parayı hak ediyor” şeklinde bir açıklama yapmıştı. Yeni sözleşme ile birlikte artacak olan takım gelirleri, direkt olarak oyuncu kontratlarının da artmasını sağlayacak; yani ekonomik açıdan yaklaşınca olması gereken o. Lebron James’in sırf bu nedenden dolayı Cleveland ile iki senelik bir kontrat yaptığı da biliniyor. Cleveland’dan senelik yaklaşık 20 milyon dolar alan James’in yeni sözleşmesinde en az 28 milyon dolar alacağı hesaplanıyor. Bu tabii tüm oyuncu maaşları için geçerli olacak, oyuncu maaşlarında en az %40’lık bir artış ihtimali çok gerçekçi bir beklenti. Oyuncular da en düşük olarak bu yüzdeyi göz önünde bulundurup daha büyük bir artış için masaya oturacak.

Daha dört sene önce, çok taze bir lokavt deneyimi yaşandı. Oyuncular, taraftarlar, çalışanlar… Herkes bu süreçte perişan oldu. Silver’ın yapması gereken; takım sahipleriyle oturup konuşup, oyunculara hakkı olan artışın yapılmasını sağlayıp, bu işi lokavta ulaşmadan çözmek olmalı çünkü artık ortadaki para çok büyümüş durumda ve takım sahipleri bunun güveniyle 2011’deki tavrını sürdürmeye devam ederse 2017-18 sezonunun hiç oynanmama ihtimali de yüksek. Burada en kilit isim Silver; bu süreçte herkes onun ağzının içine bakıyor olacak. Onun da yapması gereken, Stern gibi takım sahiplerinin ekmeğini korumaya çalışırken iki lokavt görmek değil, bu olayda da adaletli yaklaşarak yine herkesin takdirini kazanmak olmalı.

SPOR BAHİSLERİNİN LEGALLEŞMESİSilver uzunca bir süredir bahis mevzusunu gündeme

getiriyor. Ona göre spor bahislerinin yasak olması NBA’i büyük bir gelirden mahkûm bırakmakta. Eyalet yönetimleri bu konuya sıcak yaklaşır ve düzenleyici kurum olmayı kabul ederse hem eyalet, hem de o eyaletin takımı bu işten büyük bir kazanç sağlayacak. Şu an Amerika’da Nevada dışında tüm eyaletlerde spor takımları üzerine bahis oynatılması yasaklanmış durumda. Tabii ki Cayman Adaları, Cebelitarık gibi yerlerde konuşlanmış şirketler üzerinden herkes bahis oynayabiliyor ama buradan da takımların bir gelir elde ettiğini söylemek zor. Aslında Silver bu konuda çok haklı. Türkiye’deki iddaa örneği üzerinden yaklaşırsak, bugün Türkiye’deki kulüplerin en önemli gelir kaynağı bahisten gelen para olmuş durumda. Silver bahisin bir tekel halinde oynatılmasına karşı olsa da, bir eyalet kurumu tarafından takip edildiğinde buradan gelecek gelirin büyüklüğünün de farkında. Dolayısıyla yeni bir gelir kapısı olarak doğru bir yaklaşım. Tabii ki NBA’in üzerinde hâlâ Tim Donaghy denen dallama hakemin gölgesi de mevcut. Kısaca hatırlatmak gerekirse, 2007 yılına FBI’ın yaptığı bir soruşturma sonucu Donaghy’nin bir bahis şebekesiyle beraber çalıştığı ve önceki iki sezonda yönettiği maçlarda, maçın gidişatına etki eden kararlar verdiği ortaya çıkmıştı. Donaghy hemen gözaltına alınmış, sorguda da bahis şebekesiyle ortak çalıştığını itiraf etmişti. O dönem NBA’in güvenirliliğini ciddi oranda sarsan bu olay, bugün hâlâ “NBA” ve “bahis” kelimeleri yan yana gelince insanların aklına gelen ilk şey oluyor.

FORMALARDA SPONSORSilver’ın döneminde yüksek ihtimalle gerçekleşecek

yeniliklerden biri de formalara sponsor alınması. Aslında Amerikan forma kültürü olarak bu biraz tepki çekse de Silver uzun bir süredir, özellikle Premier Lig örneği vererek, bu gelişmenin tamamen NBA’in yararına olacağını anlatıyor. Zaten WNBA ve D-League’de uzunca bir süredir formalara reklam alınmakta, ayrıca NBA’de antrenman formalarına da reklam alma izni verildi. Paranın tatlı yüzü daha da ortaya çıkınca, NBA’de de formalara reklam almak kaçınılmaz olacak.

Page 33: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

Adam Silver Adam mıdır?

Page 34: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

SlamDunk, tarihin tozlu sayfaları arasına

daldı ve gelmiş geçmiş en büyük şutörlerden

Peja Stojakovic’in saygıyı hak eden hayat

hikâyesini tekrar gösterime sundu

ÜÇLÜK TANRISI

YAZI: a lİ konav İC

SlamDunk, tarihin tozlu sayfaları arasına

daldı ve gelmiş geçmiş en büyük şutörlerden

Peja Stojakovic’in saygıyı hak eden hayat

hikâyesini tekrar gösterime sundu

Page 35: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

ÜÇLÜK TANRISI

Page 36: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

Peja Stojaković

Page 37: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

B asketbol izlemeye Eurobasket 2001 ile başladım. Ülkemizde düzenlenen bir makul

turnuvadan daha iyi bir başlangıç noktası da olamazdı.

Türkiye için kesinlikle harika bir turnuvaydı. Ancak turnuvanın

mutlak hâkimi Yugoslavya’ydı. Hoş, öyle olmaması da imkânsızdı. Bodiroga, Tomasevic,

Gurovic, Jaric, Rakocevic, Scepanovic, Drobnjak ve elbette Stojakovic. Oldukça dengeli ve genç olmasına rağmen olgun ve dominant bir takımdı. Takımın en büyük yıldızı Bodiroga olsa da en önemli skoreri ise Peja Stojakovic’ti. Onun MVP olduğu turnuvada şampiyon Yugoslavya oldu. Peja ve bir diğer idolüm Hidayet turnuvadan sonra Sacramento Kings formasıyla beraber mücadele etmek üzere ABD’ye döndüler. Benim de ilgim o gün onlarla birlikte NBA’e döndü. O günden bu yana bu odak hiç değişmedi. Uluslararası turnuvalar dışında Avrupa basketbolunu hiçbir zaman çok sevmedim. NBA benim için her zaman birkaç adım önde. Avrupalı basketbolcuların, farklı bir basketbol kültüründe ortaya koyduklarını izlemek bana her zaman daha cazip geldi. Bir Avrupalı olarak, Avrupalı basketbolcuların Avrupa normlarındaki mücadelesini izlemek hiçbir zaman çok heyecan verici olmadı.

ÖzEl BiR SKORERPeja için de durum böyleydi. Henüz 20 yaşında 20

sayıyı aşkın bir sayı ortalaması tutturduğu Yunanistan ligi’nde şampiyonluk yaşamıştı. Aynı performansı Euroleague’de de aynen sürdürürken, Sırbistanlaşan Yugoslavya ile uluslararası basketbolu domine etmeyi de sürdürüyordu ve en nihayetinde olması gereken oldu. Peja, 1998 yılında henüz 21 yaşında NBA’in yolunu tuttu ancak 1998-99 sezonunda yaşanan lokavt, parkelerde sahne almasına engel oldu. Bu süre zarfını da Yunanistan’da geçirdikten sonra NBA’e gidebildi.

Kariyer ortalaması olan yüzde 40 üçlük yüzdesini tutturmayı başarırken sayı ortalamasını 20’nin üstüne çekiyordu. Gerçekten özel, çok özel bir skorerdi. Stojakovic, ilk beş başladığı ilk sezondan itibaren All-Star potansiyeline sahip olduğunu gösteriyordu. Yılın en çok gelişme kaydeden oyuncusu ödülünü Tracy McGrady’ye kaptırsa da en dikkat çekici oyuncular arasında yer almıştı. Eurobasket 2001 ise şüphesiz asıl sıçrama noktası oldu. NBA’e döndükten sonra da arkasına bakmadı. Sayı ortalamasını 21’e çıkararak ilk kez All-Star seçildi. Kariyeri tırmanıyordu ve kafasına koyduğunu yapmaya başlamıştı. Tıpkı çocukken yaptığı gibi…

BiR YılDız DOğUYORPeja Stojakovic, 1977 yılında Pozega’da doğdu. Bir

Sırp olarak Hırvat topraklarında doğmak 1977 yılında büyük bir problem değildi. Ancak kısa bir süre sonra Tito ölecek, Yugoslavya dağılma sürecine girecekti. Stojakovic, ailesine teşekkür etmeli; zira o henüz çocukken Belgrad’a göçtüler. zaten kısa bir süre sonra da savaş patlak verdi. Pozega’da Sırp-Hırvat çatışmasının ortasında kalmaktan kurtulan Peja, Belgrad’da başka bir savaşa; basketbol mücadelesine çok erken başladı. Kızılyıldız formasıyla henüz 15 yaşında profesyonel oldu. Drazen Petrovic veya Dejan Bodiroga değilseniz bu hiç kolay değil. Peja, bunun üstesinden gelmeyi başardı ve basketbol dünyasında onlar kadar itibarlı bir yer edindi çünkü gerçekten özel bir adamdı. Avrupalı bir oyuncunun NBA’de Peja kadar mühim bir yer edinmesi için kendine has bir stile sahip

Page 38: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

Peja Stojaković

Page 39: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

Peja Stojaković olması gerek. Farklı bir fundamental, farklı bir şut stili ve ritmi veya farklı bir pas yeteneği. NBA’de kalıcı olan tüm Avrupalıları inceleyin, bunları görürsünüz. Peja’yı özel kılan şutörlüğüydü. Özgüveni ve basketbol bilgisiyle de ABD’li forvetlere nazaran önemli bir fark yaratıyordu. Tüm kariyeri boyunca şut atmaktan bir an olsun çekinmedi.

BÜYÜK DOST DiVAc2001 yılında All-Star seviyesinde bir oyuncuyken

de durum böyleydi; 2011 yılında şampiyonluğa giden bir takımın rol oyuncusuyken de. Ona karşı çok kez oynayan lakers forveti Rick Fox durumu şöyle özetlemişti: “Peja şut atmaktan bir an olsun çekinmez. Gözünüzü ondan sadece 1 saniye ayırdıysanız başınız belada demektir.”

Durum gerçekten de böyleydi. Peja cezayı kesiyordu. Sıradan bir normal sezon maçı, bir Avrupa Şampiyonası finali, play-off’lar... Seviye ne olursa olsun, Peja şutunu buluyor ve rakibi üzüyordu. Peki bunu nasıl başarıyordu? Yüzde 40 isabet oranıyla NBA gibi bir ligde 1.760 üçlük sokmak göründüğü kadar kolay mıydı? Peja verdiği her röportajda çok çalıştığını yineliyordu: “Saha içinde ve dışında bir an olsun durmamaya çalışıyorum. Yüksek bir enerjiyle mücadele ediyorum. Önemli basketbol yeteneklerine sahibim. Bunlara ihanet etmek istemem. Çalışırsam istediklerimi başarabilirim ve hiçbir şeyden korkmama gerek kalmaz.”

Elbette bazı korkuları vardı ve bunu açıkça söylüyordu. 1998 yılında bir Avrupalı için 21 yaşında NBA’e gitmek hayalperest bir davranıştı. Kalıcı olmak gerçekten zordu ancak Peja’nın ufak bir şansı vardı; Divac oradaydı. Kendisi de çok kez Divac’ın kariyerindeki yerinden söz etti. Kısa bir süre sonra onlara kendileriyle aynı dili konuşan Hedo da katıldı. Peja böyle olmasaydı işinin zor olacağını daha sonraları kabul ediyor ve kariyerinin sonlarına doğru ESPN’e şöyle söylüyordu: “Divac’ın burada olması harikaydı. ilk yılınızda kendinizi yabancı hissedebilirsiniz ancak Vlade sayesinde ben bu hissiyatı yaşamadım.”

“Sevİye ne olurSa olSun, Peja şutunu

rakİbİ üzüyordu”buluyor ve

Page 40: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

iŞiN SıRRı ÇAlıŞMAKStojakovic’in kariyeri boyunca NBA’e yabancılık

çektiği söylenemez. Erken gittiği bu ligin dinamiklerini kolaylıkla kavradı. Özel yetenekleriyle kendini kabul ettirdi, bu yeteneklerini çalışkanlığıyla değerli kıldı. Peja’nın özellikle idman sonrası 100 üçlük atmaktan büyük keyif aldığı biliniyordu. Koçu Rick Adelman’a göre kolay kolay 70’ten aşağı atmazdı. Takım arkadaşlarına göre 100 şutun 85’ini soktuğu olurdu. Sırf boyu uzun olduğu için basketbola başlayan birisi için fena olmasa gerek! Stojakovic, Sırp televizyonuyla yaptığı söyleşide bu konu hakkında şöyle konuşmuştu: “Avrupalı tüm gençler gibi benim de ilk tercihim futboldu. 13 yaşına kadar futbolla çok içli dışlıydım. Doğrusu iyi de oynuyordum. Hayalim hep profesyonel bir sporcu olmaktı ve futbolcu olacağıma kesinlikle inanıyordum. Ancak 13 yaşından sonra boyum bir anda uzadı. Gerçekçi bir kararla basketbola yöneldim. Kardeşimle beraber sık sık oynamaya başladık. Kısa bir süre sonra bu işte de iyi olduğumu

fark ettim ve şanslıyız ki Belgrad’da yaşıyorsanız ve iyi basketbol oynuyorsanız keşfedilmeniz genelde kısa sürer.” iç savaş şartları Belgrad’ı çepeçevre sarmış olsa da Peja’nın dediği oldu; Kızılyıldız bu süper çocuğu hemen kaptı. Kısa süre içerisinde Avrupa’nın en büyük potansiyellerinden biri olarak anılmaya başlandı. Bu potansiyeli de büyük oranda parkeye koydu. Üç kez üst üste NBA All-Star, bir NBA şampiyonluğu, iki üçlük yarışması şampiyonluğu, bir Dünya ve Avrupa şampiyonluğu, onlarca bireysel ödül... işte bir efsanenin anatomisi.

Kariyerinin son dönemlerinde her sezon başında “Peja artık bitti. Yürüyecek hali yok” denilse de zirvede bırakma keyfini yaşamış nadir oyunculardan biri olarak adını NBA tarihine yazdırdı. Ayakları çok yavaş olduğundan 2011 finalinde “leBronsal” sebeplerden tercih edilmese de o sezon takımını finale taşıyan isimlerin başında geliyordu. Özellikle lakers serisinde yaptıklarıyla yüzüğü sonuna kadar hak etti. Bu ilham verici kariyere de böyle bir son yakışırdı.

Peja Stojaković

Page 41: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

Peja Stojaković

Page 42: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

Peja Stojaković

Page 43: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

Milli TAKıM BEliRSizliğiPeja gibi özel adamlar, gençlere ilham kaynağı

olmaya devam edecek. Özellikle Avrupalı bir genç için Peja’dan daha uygun bir rol model aramak gereksiz. Ancak onun gördüğü saygıyı sadece yaşlı kıtayla sınırlandırmayalım. Kings kariyeri bittikten sonra, yakın dostu Divac ile birlikte 16 numaralı forması Kings tarafından emekli edildi. Bu ikili, Kings tarafından forması emekli edilen ilk oyuncular oldu. Bugünlerde basketbol faaliyetlerini Kings bünyesi altında sürdürüyor. Henüz önemli bir resmi görevi yok. Yunanistan merkezli kendi adını taşıyan vakfı vasıtasıyla da sosyal çalışmalarını sürdürüyor. Özellikle Balkan ülkelerindeki ihtiyaç sahibi çocuklara yardım etmeye çalışıyor. Sırp vatandaşlığının yanı sıra Yunan vatandaşlığı da bulunan, hatta askerlik görevini Yunan ordusunda tamamlayan Peja, Glyfada’da Yunan eşi Elaka Kamila ile yaşıyor. Sırbistan olimpiyat komitesi başkanı Vlade Divac ise geçtiğimiz yıl Başbakan Vucic ile yaptığı görüşmede Peja’nın spor bakanı olması konusunda görüş bildirmiş, Yunanistan’da yaşamaktan memnun görünen Stojakovic duruma pek de sıcak yaklaşmamıştı. Doğrusu milliyetçi Sırpların, askerliğini Yunan ordusunda yapan bir isme, o isim Peja Stojakovic bile olsa ılımlı yaklaştığı söylenemez. zaten Hırvatistan doğumlu olan Peja da Yugoslavya resmi olarak dağıldıktan sonra Sırbistan Milli Takımı’na mesafeliydi ve Sırbistan&Karadağ Milli Takımı formasıyla sadece bir büyük turnuvada yer aldı. Ancak bu problem, görkemli kariyerini hiçbir zaman gölgelemedi. Peja da hiçbir zaman milli takıma yönelik sivri ve sert bir çıkış yapmadı.

Onun gibi simge isimlerin koç olarak görev yapması Avrupa basketbolunun gelişimi için büyük önem taşıyor. Peja’nın eski takım arkadaşlarından chris Webber ise bu konuda ona şaka yollu takılıyor: “Peja oynadığı dönemde ligin en iyi şutörlerinden biriydi. Onun yeni oyunculara katabileceği çok şey var. Onu koç olarak düşünebiliyorum ancak takım elbiseyle pek hayal edemiyorum. Ona parkede olmak çok yakışıyordu, belki de bundandır.”

“Peja gİbİ özel adamlar,genÇlere

olmaya devam edecek”İlham kaynaĞı

Page 44: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

Top 16 aşamasında evinde galibiyet yüzü göremeyen Fenerbahçe Ülker, açılışı Laboral Kutxa’yı 91-90 yenerek yaptıY A Z I : G ü r h a n U l

iç sAhAdA

FenerbAhçe Ülker - lAborAl kutxA

Page 45: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

siftAhiç sAhAdA

Page 46: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

eplasmanlarda kazanıp iç sahada zorlanan Fenerbahçe Ülker’de Laboral karşısındaki hedef hem iç sahada ilk galibiyetini almak, hem de üst üste üçüncü maçını kazanmaktı. Mücadeleye Bogdanovic, Goudelock ve Oğuz Savaş’ın iyi hücum performanslarıyla başlayan

Fenerbahçe Ülker, savunmada ise pota altını iyi kapatsa da özellikle Bertans’ı savunmakta sıkıntı çekti. Semih Erden maça ilk 5’te başlamış olsa da, yaptığı hatalar ve kötü tercihler sebebiyle sadece 2 dakika oyunda kaldı. İlk 10 dakikada İspanyol ekibinin şutörleri oldukça ekstra üçlükler soktu ancak bu ekstra basketlerin birçoğunda el bile kaldırılmamış olması, Fenerbahçe Ülker savunmasının zaman zaman tanınmaz hale gelebildiğini bir kez daha gösterdi. 

D“�Fenerbahçe�Ülker,�savunmada�pota�altını�iyi� kapatsa�da�özellikle�Bertans’ı�savunmakta�sıkıntı�çekti”

AÇILAN FARK KAPANIYORİkinci çeyrekte savunmayı biraz olsun

toparlayan Fenerbahçe, Emir’in yaratıcılığı ve Goudelock’ın mükemmel performansıyla öne fırlamayı başardı ancak savunmanın bir kez daha düşmesiyle maç tekrar ortaya geldi. Goudelock’ın istediği zaman engellenemez bir hale gelmesi gösteriyor ki Obradovic’in elinde NBA-vari bir şekilde iki ayrı 5 kullanma şansı var. Hickman’ın dönüşü bu açıdan oldukça önemli. 1 ve 2 numaralarda Ricky ve Goudelock kullanılıp etraflarına koyulacak 3 sert savunma yapan oyuncu ile bu iki ismin patronluğunda efektif bir 5 kurulabilir.

İkinci yarıya bambaşka bir görüntüde başlayan Fenerbahçe, rakibine doğru düzgün hücum yapma şansı vermezken, Vesely ve Bjelica’nın da hücuma dâhil olmasıyla farkı bir anda 15 sayıya çıkardı. Maçı izlerken birçoğumuzun düşüncesi mücadelenin artık sona erdiği ve Laboral’in buradan geri

FenerbAhçe Ülker - lAborAl kutxA

Page 47: Slam Dunk Dergi - Sayi 68
Page 48: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

gelmesinin kolay olmayacağıydı ancak hesaba katmadığımız bir isim vardı; Kenan Sipahi. Genç guard’ın oyuna girmesiyle hücumda oldukça zorlanan sarı-lacivertliler, savunmada da sertliği kaybedince İspanyol ekibi art arda üçlüklerle bir kez daha geri gelmeyi başardı ve 15 sayılık fark sadece 4 dakikada 4 sayıya indi. Sahada bu arenada genç bir oyuncu gördüğümüzde ilk beklediğimiz şey, sahaya elinden geleni koyması ve savunmada oyuna dinamizm katmasıdır ancak Kenan bu 5 dakikada izleyenleri ve kendisine güvenenleri gerçekten hayal kırıklığına uğrattı. Obradovic’in Hickman’la bir problemi yoksa bu maçtan sonra Kenan’a, en azından Euroleague arenasında daha fazla ciddi şanslar vermeyeceğini düşünüyorum.

BjELİCA BİR KEZ DAHA İŞ BAŞINDALaboral’in son dakikalardaki

performansıyla 71-65 biten üçüncü çeyreğin ardından zor bir periyot bizleri bekliyordu. Hücumda zorlanan Fenerbahçe Ülker, savunmada da iyiden iyiye düşüşe geçince maçın momentumu, özellikle mücadelenin son 5 dakikasında tamamıyla İspanyol ekibinin eline geçti. Soğukkanlı kalacak bir

Page 49: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

el lazımdı ve bu elin kim olacağını tahmin etmek hiç de zor değildi; Bjelica. Sırp oyuncu hem aldığı ribaundlar ve savunmayı toparlamaya çalışması, hem de hücumda ipleri eline almasıyla Fenerbahçe’yi bir kez daha ipten aldı. Maçı kazandıran serbest atışların da Bjelica’dan gelmesi ise pastanın kreması oldu. 

Haftaya Euroleague bir Türk derbisine sahne olacak. Gerek Fenerbahçe Ülker, gerekse Anadolu Efes için hayati önem taşıyan bu maç, grupta büyük ihtimalle üçüncü sırada yer alan ekibi belirleyecek.

FenerbAhçe Ülker - lAborAl kutxA

Page 50: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

Galatasaray�LH,�Arroyo�ve�Micov�gibi�iki�yıldızından�yoksun�çıktığı�karşılaşmada�Maccabi�Tel�Aviv’e�son�saniye�üçlüğüyle�boyun�eğdiY A Z I : C a n h a s G ö r

ŞAŞIRmIŞIn itALYAn!

GAlAtAsArAY lh - MAccAbI tel AvIv

Page 51: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

ŞAŞIRmIŞIn itALYAn!

Page 52: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

uroleague’in geride bıraktığımız haftası Galatasaray Liv Hospital için oldukça kalp kırıcı bir şekilde sonuçlandı. Geçtiğimiz sezonun şampiyonu Maccabi Electra’yı evinde ağırlayan sarı-kırmızılılar, son saniye üçlüğüyle sahadan mağlup ayrıldı. Zaten işin sadece bu bölümü bile oldukça moral bozucuyken bir de bitime 4 saniye kalan Ender Arslan’ın

turnikesinde topun inişe geçtiğinin atlanması, üstüne pozisyonun da hakemler tarafından izlenmemesi tamamen yıkım oldu. Çoğu kişinin düşüncesi, orada doğru karar çıksaydı Galatasaray’ın kazanacağı yönündeydi ve senaryoya baktığımızda hiç de haksız sayılmazlardı.

e“Galatasaray�karşılaşmaya�sakatlığından�dolayı�Carlos�Arroyo’dan�yoksun�bir�şekilde�çıktı�ki�ne�kadar�büyük�bir�handikap�olduğu�açık”

ENDER VE ERCEG SORUMLULUK ALDIGalatasaray karşılaşmaya sakatlığından dolayı

Carlos Arroyo’dan yoksun bir şekilde çıktı ki ne kadar büyük bir handikap olduğu açık. Daha detaylı anlatmak gerekirse; Euroleague’de mücadele eden takımların her birinden en iyi oyuncusunu çıkarsanız muhtemelen negatif yönde en çok etkilenen Galatasaray olur. Arroyo’ya zorunlu da olsa bu kadar bağlı olmak iyi bir şey değil. Buna rağmen sarı-kırmızılılar bir şekilde Maccabi karşısında da bu dezavantajı kapatmayı başardı. Arroyo’nun yokluğunda Ender 40+ dakika oynayarak hem oyunu yönlendirdi, hem de 20 sayıyla önemli bir skor katkısında bulundu. Hücum yükünü çeken ana isim ise Zoran Erceg oldu ve sorumluluğu üstlenerek 29 sayıya ulaştı. Diğer rol oyuncuları da görevlerini yaparak kendilerinden isteneni ortaya koydu. Zaten ancak bu şekilde, kısıtlı bir

GAlAtAsArAY lh - MAccAbI tel AvIv

Page 53: Slam Dunk Dergi - Sayi 68
Page 54: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

rotasyonla her ne kadar gücünü kaybetmiş olsa da Maccabi karşısında durabilirdiniz. Aslında işler genelde Galatasaray’ın istediği gibi gitti. Top kayıpları fazla olsa da rakibi de bu top kayıplarına zorladılar ve ribaundlarda yenilmediler. Yüzdeler de kabul edilebilir bir seviyedeydi. Hatta Maccabi’nin yüzde 64’le ikilik, yüzde 40’la üçlük atmasına rağmen Galatasaray’ın bu maçı elinden kaçırması normal olarak dönüp dolaşıp yine o son pozisyona bağlanıyor.

Yazının girişinde de söyledim; ben de birçokları gibi Ender’in o turnikesinde topun inişe geçtiği görülseydi ya da pozisyon seyredilip o basket verilseydi Galatasaray’ın kazanacağını düşünüyordum. Zaten buradaki asıl problem o pozisyonun nasıl tekrar izlenmediği? Bunun açıklamasını yapmak gerçekten de çok zor. Ama ben hakem Lamonica’nın söylendiği gibi kötü niyetli olduğunu da düşünmüyorum. O anda neden tekrarı ekrandan izlemediler bilemiyorum ancak Hakem Lamonica kötü niyetli olsaydı çok kısa bir süre önce Erceg’in de içinde olduğu pozisyonda yakındaki hakem hava atışı vermişken uzaktan gelip faul çalmazdı.

Page 55: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

BUNU LAMONİCA’YA YAZALIM AMA…Peki bu kadar çok Lamonica ve hakemler

konuşulurken bu mağlubiyetin getirdiği ağır tahribatın sorumlularına bakmak gerekmiyor mu? Galatasaray basketbol takımının beş yıl önce küme düşmekten kıl payı kurtulduktan sonra gerçekleştirdiklerini bir düşünün… Hem Oktay Mahmuti, hem de Ergin Ataman dönemlerinde yaşanılanlarla ilgili bir geriye doğru gidin… Unutulmaz CSKA Moskova galibiyeti, sezon başında bir sürü sorunla boğuşup en önemli oyuncularını kaybettikten sonra gelen şampiyonluk, Euroleague’de son sekiz vs. Arada mesela bu sezon Kızılyıldız deplasmanında kazanılan maç gibi daha nice küçük çaplı mucizeler de mevcut. Tüm bunları aklınıza getirdikten sonra soru şu; Galatasaray basketbol takımı hak ettiği değeri görüyor mu? Önümüzde son beş yıldır her zorluğun altından kalkan ve bununla kalmayıp önemli

işler başaran bir şube var. Fakat ekonomik anlamda bunun üzerine bir şeyler konuldu mu? Üstüne, Galatasaray başardıkça ekonomik durum daha da kötüye gitti. Yani hadi bu maçı Lamonica’ya yazalım. Peki Top 16’da kazanılabilecek ancak kaybedilen diğer mücadeleleri kimin hesabına işleyeceğiz? Veya Galatasaray’ın Euroleague’deki tüm kaderini neredeyse tek bir hakem hatasına bırakacak konuma gelmesinin sorumluluğunu kime yükleyeceğiz? Şubenin belli bir kadrosu ve ekonomik gücü olsaydı bu maçı telafi etme imkânı kesinlikle bulabilirdi. Ya da bu güce sahip olunsaydı belki sonuca sadece üzülüp yola devam edilebilecek bir durumda da olunabilirdi. Ancak maalesef Galatasaray ip üzerinde yürümek zorunda ve bunun da sonuçları çok keskin oluyor. Son beş yıla baktığımızda bunu hak ediyorlar mı? Kesinlikle hayır…

GAlAtAsArAY lh - MAccAbI tel AvIv

Page 56: Slam Dunk Dergi - Sayi 68
Page 57: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

eçen hafta Top 16 gruplarındaki ilk mağlubiyetini alan Real, çabucak ayağa kalkıp ne kadar büyük bir favori olduğunu Barcelona galibiyetiyle gösterdi. 24 sayılık fark, bu iki takımın Euroleague’de oynadığı son 21 karşılaşmada yakalanan en büyük ikinci

farktı. Real Madrid’de bu görkemli zaferin mimarı; 23 sayı, 6 asist ve 3 top çalmayla oynayan Sergio

Rodriguez oldu. Rudy Fernandez’in 22 sayı, 9 ribaund, 5 asist ve 3 top çalmalık performansı da göz kamaştıran bir diğer etkendi.

Yıldızı Navarro’dan yoksun bir şekilde maça çıkan ve karşılaşma boyunca sadece bir kez (5-7) öne geçen Barcelona’nın en etkili ismi ise 22 sayıyla oynayan Hezonja oldu. Ante Tomic’in 12, Doellman’ın da 11 sayısı, istatistik kâğıdını doldurmaktan başka bir işe yaramadı.

KOÇLAR�NE�DEDİ?“Maçı baştan sonra üstün götürdük ve haklı bir galibiyet aldık.

Özellikle hücumda daha önce yaptığımız basit hataları tekrarlamadık. 40 dakika konsantre kalmak da işimizi kolaylaştırdı.”

Pablo Laso, Real Madrid

“Maçın her anında bizden iyi oynadılar. Sadece ilk 5-6 dakika direnebildik ve ondan sonra top kayıpları da başlayınca bu yenilgi kaçınılmaz oldu.”

Xavi Pascual, Barcelona

G

EuroLeague / E Grubu

Real Madrid: 97 Barcelona: 73

Top 16’nın İspanyol derbisinde gülen taraf, Barcelona’yı bozguna uğratan Real Madrid oldu

Page 58: Slam Dunk Dergi - Sayi 68
Page 59: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

açın başından itibaren James Anderson’ın etkili oyunuyla üstünlüğü eline alan Zalgiris, bu zaferle altıncı maçında ikinci galibiyetini elde etti. Karşılaşmada denediği 19 üçlük atışta tek bir isabet sağlayamayan Sırp ekibi ise tek galibiyetle grubun son sırasına demir attı. 22 sayı kaydeden Anderson

maçın en skorer ismi olurken, Jankunas da ona 11 sayı ve 8 ribaundla eşlik etti.

Ev sahibi adına 17 sayı ve 10 ribaundla oynayan Marjanovic, maç boyunca pota altını domine etmesine rağmen takımını zafere taşıyamadı. Son hücumda üçlük atıştan yararlanamayan Marcus Williams ise maçı 9 sayı, 7 asist ve 4 top çalmayla tamamladı.

KOÇLAR�NE�DEDİ?“Maça yeterince agresif başlayamadık. Çok iyi hazırlandığımızı

düşünüyorum ama Zalgiris bu direncimizi kırdı. 17 hücum ribaundu aldık ama tek bir üçlük bile sokamayınca kazanmamız da mümkün olmadı.”

Dejan Radonjic, Kızılyıldız

“Evimizde Maccabi’ye kaybedince deplasmandan ekstra bir galibiyet çıkarmamız şart olmuştu. Barcelona’nın ardından dış saha üst üste ikinci maçımıza buradaki inanılmaz atmosferde çıkmak çok zordu ancak kazanmayı başardık.”

Gintaras Krapikas, Zalgiris

M

EuroLeague / E Grubu

Kızılyıldız: 68 Zalgiris: 70

Litvanya temsilcisi, hiç geriye düşmediği maçta zorlu Kızılyıldız deplasmanından çok kritik bir galibiyetle döndü

Page 60: Slam Dunk Dergi - Sayi 68
Page 61: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

çüncü çeyreğin ortalarında 41-31 önde olan ev sahibi, takip eden yaklaşık 10 dakikalık süreçte sadece 4 sayı (hepsi serbest atıştan) bulunca karşılaşmadan mağlubiyetle ayrılması da kaçınılmaz oldu. Konuk ekipte çift haneli sayılara ulaşan üç oyuncudan en

skoreri, 11 sayı kaydeden Mavrokefalidis olurken, ona 10’ar sayıyla Giankovits ve Diamantidis eşlik etti.

İlk yarıdaki üstünlüğünü ikinci devreye taşıyamayan Alba Berlin’de ise Redding ve McLean 11’er, Renfroe 10 sayıyla karşılaşmayı tamamladı.

KOÇLAR�NE�DEDİ?“Maçı kazanacak üstünlüğü yakaladık ancak elimizde tutamadık.

Yaptığımız 24 top kaybı, Euroleague’de bu seviye için çok fazla. Kritik anlarda tecrübeli oyuncular fark yarattı.”

Sasa Obradovic, Alba Berlin

“Bizim için çok önemli bir maçtı. Alba inanılmaz bir savunma yaptı ve bize büyük zorluk çıkardı. Özellikle ikinci yarıda üç uzunla oynadığımız dönem bize maçı getirdi.”

Dusko Ivanovic, Panathinaikos

Ü

EuroLeague / E Grubu

Alba Berlin: 59Panathinaikos: 65

Pana, savunmaların öne çıktığı karşılaşmada Alba Berlin’i deplasmanda yenerek gruptaki iddiasını güçlendirdi

Page 62: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

EA Milano: 71Anadolu Efes: 73

Page 63: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

op 16 gruplarındaki altıncı maçında dördüncü galibiyetini alan Anadolu Efes’i zafere taşıyan isim, 18

sayısının tamamını ikinci yarıda kaydeden Stratos Perperoğlu oldu. Bjelica 15, Heurtel 10, Krstic de 8 sayıyla temsilcimizin galibiyetinde rol oynayan diğer oyunculardı.Yıldız oyuncusu Gentile’den yoksun oynayan ve

altıncı maçında beşinci mağlubiyetini alan EA Milano’da ise Hackett ve Brooks karşılaşmayı 18’er sayıyla

tamamladı. Samuels’ın 16 sayı ve 7 ribaundluk performansı da İtalyan ekibinin galibiyeti için yeterli olmadı.

KOÇLAR�NE�DEDİ?“Maça doğru bir yaklaşım ve savunma anlayışıyla başladık ancak

bu etkinliği hücuma yansıtamadık. Üçüncü çeyrekte üstünlüğü elimize alsak da potamızda kolay basketler görünce maçı kaybettik.”

Luca Banchi, EA Milano

“Maçın son saniyesine kadar müthiş bir takım oyunu sergiledik. Bench’ten aldığımız katkı da ekstra önemliydi. Hücumda da takım kimyasını bulunca güzel bir galibiyet aldık.”

Dusan Ivkovic, Anadolu Efes

T

EuroLeague / F Grubu

EA Milano: 71Anadolu Efes: 73

İtalya deplasmanından galibiyetle dönen temsilcimiz, çeyrek final yolunda çok kritik bir galibiyet aldı

Page 64: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

Olympiakos: 84 CSKA Moskova: 76

Page 65: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

u sonucun ardından iki ekip de beşer galibiyetle grubun zirvesinde yer aldı. Bu sansasyonel galibiyetin

başrolünde, attığı 19 sayıyla Spanoulis vardı. Lojeski’nin 13, Hunter’ın 12, Printezis’in 10 sayısının yanı sıra Dunston da aldığı 11 ribaundla galibiyete katkıda bulundu.Bir dönem Olympiakos forması giyen Teodosic’in

Rus ekibi adına kaydettiği 20 sayı galibiyet için yeterli olmazken; De Colo’nun 13, Hines’ın 12, Fridzon’un da 10

sayısı, Rus temsilcisinde dikkat çeken diğer performanslardı.

KOÇLAR�NE�DEDİ?“Euroleague’in en büyük favorilerinden birine karşı alınmış çok

önemli bir galibiyet. Maça istediğimiz gibi başlayamasak da ikinci çeyrekte attığımız 32 sayı sayesinde kazanmasını bildik.”

Giannis Sfairopoulos, Olympiakos

“Maça iyi başladık ancak ilerleyen dakikalarda savunma konsantrasyonumuzu kaybettik. Rakibin bizden 13 fazla hücum kullanmış olması her şeyi değiştirdi.”

Dimitris Itoudis, CSKA Moskova

B

EuroLeague / F Grubu

Olympiakos: 84 CSKA Moskova: 76

Yunan devi, ligin namağlup tek takımı CSKA Moskova’yı devirerek Euroleague’deki rakiplerine gözdağı verdi

Page 66: Slam Dunk Dergi - Sayi 68
Page 67: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

spanyol temsilcisinde Jayson Granger, attığı 29 sayıyla geceye damgasını vuran isim oldu. Green’in 16 sayı ve 8 ribaund, Vasquez’in de 14 sayı, 8 ribaund ve 4 top çalmalık performansı, galibiyette önemli rol oynadı.Top 16 turundaki dördüncü yenilgisini alan konuk

ekipte ise Trey Tompkins’ın 27 sayı ve 13 ribaundluk göz kamaştıran performansı, Rus temsilcisi için yeterli

olmadı. Rochestie de attığı 24 sayıyla skorer oyununu sürdürdü.

KOÇLAR�NE�DEDİ?“Mağlubiyet serimizi sona erdirdiğimiz için çok mutluyum.

Bugüne kadar hiç galibiyet alamamış olmamız bence haksızlıktı. Bundan sonra adım adım yukarılara çıkacağımıza inanıyorum.”

Joan Plaza, Unicaja Malaga

“Henüz galibiyetleri olmasa da çok iyi bir takım olduklarını biliyorduk. Kötü oynadığımızı düşünmüyorum ama Granger’ı durduramadık. Mmaçı tek başına kazandığını söyleyebilirim.”

Ainars, Bagatskis

İ

EuroLeague / F Grubu

Unicaja: 85Nizhny: 76

Evinde Rus rakibini son bölümdeki etkili savunmasıyla geçen Malaga, Top 16 turundaki ilk galibiyetine ulaştı

Page 68: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

YABANCI KURALI

Page 69: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

Yabancı oyuncu sayısı futbolda tartışıladursun,

basketbolda bu sezon yeni kural yürürlüğe girdi bile.

Peki bunun yansımaları Türk basketboluna nasıl oldu? slamDunk sizler için araştırdı…

Türkiye Basketbol Federasyonu’nun (TBF) sezon başında 3+2 olan yabancı sınırı kuralını 5+1 olarak değiştirmesinin ardından, sınırın değişiminin en azından kısa vadeli sonuçlarını konuşabilme noktasına geldik. Basketbol, futbol ve voleybolda yabancı sınırı kararının ilgili bakanlık ve federasyonlar ortaklığıyla alınmadığını, ülkenin bütünlüklü bir spor planı olmadığını ve kararların branşlardaki yetkili isimler (Fatih Terim, Zeijko Obradovic) tarafından/etkisiyle alındığını düşünüyorum ancak bu başka bir yazının konusu. Milli takıma etki, genç oyuncu yetiştirme gibi uzun vadede ortaya çıkacak faktörler için de şimdiden fikir yürütebilmek zor ve olası çabamız muhtemelen yüzeysel kalacak. Ancak ligin ikinci yarısının yeni başladığı ortamda takımların rotasyonlarının oturduğunu da dikkate alarak sınır değişikliğinin lige, oynanan oyuna ve oyunculara yansımasına bakabiliriz.

BASKEtBOLSUZLUK?Yandaki tabloda (1), Türkiye Basketbol Ligi’nde (TBL) yerli oyuncuların alınan süre, atılan sayı, alınan ribaund ve yapılan asistlerin takım toplamına oranını görüyorsunuz. Biz sınır değişmeden önceki son sezon

İstatistikler tblstat

YAZIDoğuŞ ARuN

YABANCI KuRALININ GETİRDİKLERİ

Page 70: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

YABANCI KURALI

olan 2013-14 ve sınırın değişmesinin ardından ilk sezon olan 2014-15 sezonlarına odaklanalım. Tablonun net şekilde anlattığı üzere, yabancı sınırının değişmesiyle Türk oyuncuların tüm istatistiklerinde yüzde 40 civarı bir düşüş var. Ancak bu veriyi “Türk basketbolu yabancı sınırından zarar görmüş” çıkarımında kullanmakta acele etmeyelim. Zira bu düşüş, değişimin ardından sahada yerli bulundurma zorunluluğu olmadığından ön görülebilirdi.

Bu tablo (2) ise 2014-15 sezonunun 14’üncü haftası sonunda takımların yerli oyuncularının istatistiklerinin takım toplamına oranını gösteriyor. Lig ortalamasının üstünde olan takımların altı tanesinin geçtiğimiz sezonun da play-off ekipleri olduğunu ve kadro yapılanmalarında 3+2 kuralının da etkisiyle iyi yerlileri ellerinde tutmaya devam ettiğini görüyoruz. Yeni kurulan veya yeniden yapılanan takımlarda ise yerlilerin istatistik katkısının daha sınırlı olduğu ortada.

GEnçLERİn önü KESİLİyOR?U-20

-Cedi Osman (Anadolu Efes) 16 maç, ortalama 21 dakika

-Metin Türen (Darüşşafaka Doğuş) 10 maç, ortalama 6 dakika

-Metecan Birsen (NSK Eskişehir Basket) 13 maç, ortalama 17 dakika

-Emircan Koşut (Anadolu Efes) 8 maç, ortalama 3 dakika

-Kartal Özmızrak (NSK Eskişehir Basket) 16 maç, ortalama 19 dakika

-Talat Altunbey (Banvitspor) 2 maç, ortalama 2 dakika

-Muhsin Yaşar (Tofaş) 6 maç, ortalama 2 dakika

-Tayfun Erülkü 17 maç, ortalama 13 dakika

*Deniz Çevik, Doğukan Şanlı, Efekan Çoşar ve Berk Demir, TBL’de süre alamadı.

U-18

-Okben Ulubay (Anadolu Efes) 9 maç, ortalama 5 dakika

-Tolga Geçim (Banvitspor) 14 maç, ortalama 11 dakika

-Doğuş Özdemiroğlu (Darüşşafaka Doğuş) 1 maç, ortalama 8 dakika

-Berk Uğurlu (Fenerbahçe Ülker) 5 maç, ortalama 13 dakika

-Ege Arar (Galatasaray Liv Hospital) 2 maç, ortalama 3 dakika

-Furkan Korkmaz (Anadolu Efes) 16 maç, ortalama 15 dakika

-Egemen Güven (Pınar Karşıyaka) 3 maç, ortalama 12 dakika

-Kadir Bayram (Tofaş) 2 maç, ortalama 2 dakika

-Yiğit Arslan (Tofaş) 11 maç, ortalama 9 dakika

-Ayberk Olmaz (Rönesans TED Kolejliler) 4 maç, ortalama 4 dakika

*Oğulcan Baykan ve Metehan Akyel, TBL’de süre alamadı.

Geçtiğimiz yaz U-20 ve U-18 kategorilerinde Avrupa şampiyonu olan takımlarımızın oyuncularının TBL seviyesinde takımlarında aldıkları süreleri görüyorsunuz. Rakamlar, sınırın değişmesine karşı olanların en çok dillendirdikleri “Yabancı sınırı, gençlerin önünü tıkayacak” argümanının çok da geçerli olmadığını gösteriyor. Yukarıdaki istatistiklerden U-20 takımından Cedi Osman, Metin Türen, Metecan Birsen, Kartal Özmızrak ve Tayfun Erülkü’nün; U-18 takımından ise Tolga Geçim, Furkan Korkmaz ve Yiğit Arslan’ın farklı iddialardaki takımlarda, farklı rollerde rotasyonun bir parçası olduğunu ifade ediyor. Takımlarının ana rotasyonlarında yer alamayan oyuncuların çoğunluğunun ise A takım kadrolarında yer aldığını ve bazı maçlarda süre aldığını görüyoruz. Uzun oyuncuların ise kısa oyunculardan daha geç olgunlaştığını göz önüne alarak, ilerleyen yıllarda daha uzun süreler sahada kalacaklarını öngörebiliriz. Örneğin; alt yaş gruplarının en değerli oyuncularından Egemen Güven bu sezon Karşıyaka’da sadece üç maçta süre bulabildi ancak ilerleyen yıllarda oyununun da olgunlaşmasıyla TBL seviyesinde (ve belki daha üstünde) önemli süreler alabileceğini tahmin etmek güç değil. Burada, şöyle bir haklı itiraz gelebilir: ’94-’95-’96 jenerasyonu daha şimdiden Türkiye basketbol tarihinin en değerli ve özel jenerasyonlarından biri ve bu oyuncuların ne olursa olsun süre bulması sürpriz olmayacak. Geride ise milli takım seviyesine yakın ya da az yakın gençler kalıyor. Bu gençler yerine Cedi Osman, Furkan Korkmaz, Tolga Geçim gibi büyük yetenekleri baz almak doğru mu? Hem doğru, hem yanlış...Doğru çünkü, bu jenerasyon çok değerli ve her zaman ortaya çıkmayan bir jenerasyon. Onları baz alırsak arkalarından gelen olası vasat jenerasyonlar kaybedilebilir; yanlış çünkü yabancı

Page 71: Slam Dunk Dergi - Sayi 68

sınırının değişmesinin bir amacı –öyle umuyorum ki- bu gençleri, kendi seviyelerinin üstüne çekebilmek için yabancılarla rekabet ettirmek. Bu rekabet ise hem saha içini, hem de sezon boyunca yapılan antremanları kapsıyor. Şüphesiz herkes yıldız oyuncu olamayacaktır ama “lokal kahramanlar” ve içine kapalı bir basketbol ekolü yerine basketbol algımızı yerel sınırlardan Avrupa standartlarına taşımak gerekiyor. Ve şüphesiz, yabancı sınırı değişikliği TBL’nin Avrupa basketboluna entegrasyonu için olumlu bir adım.

GEnçLER tAMAM DA…Bir itiraz daha olabilir: Hadi gençlere ikna olduk. Peki ülke basketbolunu sadece gençler mi geliştirecek? Buna tam anlamıyla cevap vermeden önce ligin kalburüstü yerlilerinden birkaç tanesinin istatistiklerini ortaya koyalım. Mehmet Yağmur 2013-14 sezonunda Beşiktaş IF’de ortalama 21 dakika alırken, bu sene Darüşşafaka’da 14 dakika alıyor. Caner Topaloğlu 2013-14 sezonunda Beşiktaş IF’de 18 dakika alırken, bu sezon İstanbul Büyükşehir Belediye’de 23 dakika süre alıyor. Şafak Edge geçen sezon Banvitspor’da ortalama 8 dakika alırken, bu sezon bu rakam 10 dakika daha yüksek. Göksenin Köksal geçen sezon Galatasaray LH’de ortalama 12 dakika süre alırken bu sezon Darüşşafaka Doğuş’ta 16 dakika süre alıyor. Barış Ermiş geçtiğimiz sezon Royal Halı Gaziantep’te 21 dakika ortalama süre alırken bu sezon Türk Telekom’da ortalama 26 dakika süre alıyor. Örnekleri Engin Atsür, Sinan Güler, Sertaç Şanlı, Barış Hersek diye çoğaltabiliriz.

SOnUçYabancı sınırı kimsenin önünü tıkamıyor, çalışana engel olmuyor; sadece hak etmediği halde daha fazla para kazanan ve daha fazla süre bulan oyuncuların önüne geçiyor, hatta belki bu oyuncuları gelişime zorluyor. Hak eden oyuncu pasaportuna bakmaksızın süre bulabilirken, lig de yıllardır söyleyenin bile inanmadığı “ACB’den sonra en kaliteli lig”e doğru gidiyor.

Page 72: Slam Dunk Dergi - Sayi 68