Remel Dergi Sayi 1

28

description

remel dergi

Transcript of Remel Dergi Sayi 1

Page 1: Remel Dergi Sayi 1
Page 2: Remel Dergi Sayi 1
Page 3: Remel Dergi Sayi 1

RemeL

1

İslam, Rablerine teslim olanların yürüyüşünün adıdır. Rablerinin göstermiş oldu-ğu dosdoğru yol üzere O’na kavuşuncaya dek; sapmadan, yalpalamadan, zilletten

uzak bir tevazu ile, kibirden ve büyüklenmeden uzak bir izzet ve vakarla, hiçbir kı-nayanın kınamasına aldırmaksızın yürümeye devam etmektir.

Bizler İslam’ın hayata müdahil olmayan, sadece ibadetlerden müteşekkil bir inanç sistemi olduğunu kabul etmediğimiz gibi; İslam’ın ibadet sistemi ile Müslüman’ın hayatı arasında bir bağ olmadığını da kabul etmiyoruz.

Burada size dergimize de isim olarak seçtiğimiz “remel” kelimesini ve bu kelime-nin Müslümanın hayatı ile olan ilişkisini aktarmak istiyoruz.

Remel; erkeklerin tavafın ilk üç şavtında kısa adımlarla ve omuzları silkeleyerek çalımlı ve süratli yürümeleridir. Bu uygulamaya neden olan olay şu şekilde gerçek-leşmiştir;

İbn Abbas (r.a)’dan rivayet edildiğine göre Resulullah (s.a.v.) (ashabıyla birlik-te) Mekke’ye geldi. Kendilerini Yesrib’in sıtması zayıflatmıştı. Müşrikler; (Yarın) size öyle bir kavim gelecek ki, sıtma kendilerini bitirmiş, ondan çok elem çekmişler, de-diler. ALLAH Teâlâ da Müşriklerin söylediklerini Peygamberine bildirdi. Bunun üze-rine (Hz. Peygamber müşrikler Müslümanların dinçliğini görsünler diye) ashabına tavafın üç turunda remel yapmalarını iki köşe arasında da âdi yürüyüşle yürümele-rini emir buyurdu. Müşrikler onları (bu halde) görünce, «sıtmanın kendilerini bitir-diğini söylediğiniz kimseler bunlar mı? Bunlar bizden daha sağlamlarmış» demeye başladılar.(Buhari, Hac, 55; Müslim, Hac, 240)

Bu, Resulullah (s.a.v.)’in kendilerini bitkin, hastalıktan kırılmış bir halde görmeyi dört gözle bekleyenlere karşı sergilediği bir tavırdır. Ve kıyamet gününe kadar da Müslümanlar bu şekilde amel edeceklerdir.

Bizler inanıyoruz ki bizim sorunumuz işte burada. Bizler ne zaman ki İslam’ın ruhunu kaybettik işte o zaman maruz kalan ve değişen, tüketen ve tükenen bir üm-met haline geldik. Ve ne zaman şekilcilikten kurtulup ibadet olarak yaptığımız hare-ketleri hayatımızın merkezine yerleştirirsek o zaman bizler üreten ve değiştiren bir ümmet olabiliriz.

Ve bugün Resulullah (s.a.v.)’in bu tavrını kuşanmaya her zamankinden daha çok muhtacız. Öyle ki, bir bir Müslüman beldeler işgale uğruyor, her yeni gün dinimize ve değerlerimize hakaretler ediliyor, bunlara karşı duran kardeşlerimiz ve dinimiz çeşitli şekillerde itham ediliyorlar. Günümüzün zalimleri de bizleri Resulullah (s.a.v.) ve ashabını yorgun ve bitkin bir halde görmeyi arzulayanlar gibi gözlemektedirler.

O halde bizlere düşen izzetli bir duruşa sahip olmak, küçük de olsa net adımlarla ilerlemeye devam etmektir.

Biz kardeşleriniz de küçük bir adım olarak bu dergimizle karşınıza çıktık. İlk sayımızda eksikliğini hissettiğimiz bir konu olan daveti işlemeye çalıştık. Rabbim bizleri de siz kardeşlerimizi de kendi yolunda remel bilinci ile bir ömür geçiren kul-larından kılsın.

Ve son sözümüz ‘’Alemlerin Rabbi Olan Allah’a hamd olsun.’’

Başlarken...

Page 4: Remel Dergi Sayi 1

Davetçi Kimdir? / UBEYDULLAH AKMAN .......................................5

Kimi / Neyi Bekliyoruz! / ABDULLAH AYHAN .............................6

Nebevî Davet / AHMET İNAL ............................................................8

Kendini Düşünen İnsanlar / MURAT BAHAR ...........................10

Mısır ve İhvân-ı Müslimin .........................................................12

Allah’a Adanmış Bir Ömür:

HASAN el-BENNA .........................................................................17

Ağlamalıyız !!! ................................................................................19

Kardeşim Sen Özgürsün / ŞEHİD SEYYİD KUTUB .....................22

Tavsiye Kitaplar.............................................................................23

Bunları Biliyor muyuz? .............................................................24

RemeLMARMARA ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİ TARAFINDAN ÇIKARILMAKTADIR

Page 5: Remel Dergi Sayi 1

RemeL

3

Nuh (as)‘un dilinden bize yüklenen bir sorumluluktur DAVET. Bütün

peygamberler gibi Muhammed (sav)’in de hiç durup dinlenmeksizin yirmi üç sene boyunca gerek sözlü, gerek fiili olarak her hali ile yerine getirdiği bir vazifedir.

Davet bir derttir. İnsanın kalbine

düştüğü andan itibaren onun uykularını kaçıran, yediğinden tat alamaz hale ge-tiren, gülümsemelerine kocaman bir acı katan ümmetin derdidir.

Nasıl öyle olmasın ki! Davetçi, göz-lerinin önünde insanların Allah’ın di-ninden yüz çevirdiklerini, O’nun kita-bını arkalarına attıklarını ve bir takım önderlere tabi olup, gaflet içerisinde zamanlarını tükettiklerini görüyor, Rab-binin adını, O’nun yüceliğini ve yalnız O’nun için yaşanılması gerektiğini in-sanlara tebliğ etmekle sorumlu olduğu-nu yüreğinin derinliklerinde hissediyor.

İşte Resulullah (sav) Hind b. Ebu Hale O’nu şöyle anlatıyor:’’ Resulullah (sav)’ın hüzün ve tefekkür içinde olma-dığı bir an bile yoktu. Devamlı olarak te-fekkür ederdi. O’nun için rahat yoktu…’’

Davet, Resulullah (sav)’a Akabe’dey-miş gibi yeniden biat etmektir. Ve “ kendimizi, eşimizi, çocuklarımızı şer-rinden koruduklarımızdan seni de ko-rumaya söz veriyoruz“ demektir. Yani senin davetinin yayılması için her türlü fedakârlığa hazırım demektir.

“Sana biat edenler, ancak Allah’a

Bizim Gecemiz ve GündüzümüzKimin İçin?..

“Nuh şöyle dedi: Ey Rabbim! Gerçekten ben kavmimi gece gündüz davet et-tim.” (Nuh Suresi: 5)

“Sonra ben, onları açık açık davet ettim. Sonra onlarla hem açıktan açığa hem de gizli gizli konuştum.” (Nuh Suresi: 8-9)

Davet, Resulullah (sav)’ın İslam uğruna çektiği sıkın-tıları bilen Müslümanın, O’nun (sav) attığı adımları atmaktan geri durmanın, bu kıyamı devam ettirmek-ten kaçınmanın ve bu yolda kendi nefsi ve bedenini san-ki Resulullah (sav)’dan daha değerliymişçesine koruma-nın O’na (sav) ve bu davaya ihanet olduğunu bilmesidir.

Page 6: Remel Dergi Sayi 1

RemeL

4

biat etmiş olurlar. Allah’ın eli onla-rın elleri üzerindedir. Verdiği sözden dönen, ancak kendi aleyhine dön-müş olur. Allah’a verdiği sözü yerine getirene, Allah büyük bir mükâfat verecektir.” (Fetih Suresi: 10)

Davet, Resulullah (sav)’ın İslam uğ-runa çektiği sıkıntıları bilen Müslüma-nın, O’nun (sav) attığı adımları atmak-tan geri durmanın, bu kıyamı devam ettirmekten kaçınmanın ve bu yolda kendi nefsi ve bedenini sanki Resulullah (sav)’dan daha değerliymişçesine koru-manın O’na (sav) ve bu davaya ihanet olduğunu bilmesidir.

‘’Peygamber, müminlere kendi canlarından daha önce gelir.’’ (Ahzab Suresi: 6)

Kıyamet gününde “Ben bundan ha-bersizdim“ diyen bir kimsenin kendisini suçlayıp, yakasına yapışma ihtimalini ortadan kaldırmaya yönelik kapsamlı bir intifadadır.

Hakkın batıldan tamamen ayrılması,

hakkın apaçık ortaya konma çabasıdır.De ki: ‘’Hak geldi, batıl yok oldu.

Şüphesiz batıl yok olmaya mahkum-dur.’’ (İsra Suresi: 81)

De ki: ‘’Hak, Rabbinizdendir. Artık dileyen iman etsin dileyen inkar et-sin’’ (Kehf Suresi: 29)

Davet, üsttekiler tarafından uyu-tulan halkların uyandırılması, sü-per güçler(!) tarafından sömürülen toplumların müdafaası, insanların birden fazla rabbe kulluk etmekten kurtarılıp tek olan Allah’a kulluğa çağırılmasıdır.

Davet, insanlığı dünya ve ahiretin darlığından dünya ve ahiretin genişliği-ne çıkarma çabasıdır.

Kısaca davet; gece ve gündüzün ALLAH’a adanmasıdır.

De ki: ’’Şüphesiz benim namazım da diğer ibadetlerim de yaşamım da ölümüm de alemlerin Rabbi Allah içindir.’’ (En’am Suresi: 162)

Page 7: Remel Dergi Sayi 1

RemeL

5

Daveti bir yola benzetecek olursak Müslümanım diyen herkes bu yolun

içerisindedir. Bazıları bu yolda ilerleyen kervanın ön saflarında yürürler bazıları da arkasında. Birtakım insanlar da var-dır ki yorulduklarından dolayı yürüme-yi bırakıp dinlenmeye geçmişlerdir. Dik-kat edilirse bunların hepsi aynı yolun yolcularıdır. Hiçbiri bunun dışında de-ğildir. İstisnasız her Müslüman, dininin davetçisidir. Peygamberler ve onların varisleri olan alimler bu yolun başını çe-kerlerken diğer Müslümanlar da güçleri nispetince bu yolda, bu kervanda yerle-rini almışlardır.

Bugün insanlar kendilerinin de bu dinin potansiyel davetçileri olduklarını unutmuşlar ve bu vazifeyi ilahiyatçılara ve imamlara yükleme yanılgısında bu-lunmuşlardır. Ama işin aslına bakılırsa bu böyle değildir. Mesela başörtülü, te-settürlü bir bayan düşünelim. Bu ba-yanın sadece o başörtüyü takması bile (emredildiği şekliyle) Allah’ın örtünme emrini yerine getirmeyen bayanlara karşı yapmış olduğu bir davettir. Aynı şekilde, otobüste namaz için mola ve-rilmesini isteyen ve uçakta koltuğunda namaz kılan Müslümanın bu hareketi de namaz kılmayan yolcular için bir davet niteliği taşır. Davet sadece dil ile yapılan bir aktivite değildir. Esasında dil ile yapılanı, bu davetin küçük bir parça-sıdır. “Müslümanın asıl tebliği dinini yaşamasıdır.” der Rasim Özdenören. Bu sözden davetin en etkili çeşidinin yaşantıyla bütünleşmiş bir davet ol-

duğunu anlayabileceğimiz gibi; dinini yaşamaya çalışan her Müslümanın ha-reketleri başkaları için bir davettir ve o Müslüman, davetçi konumundadır so-nucunu da çıkarabiliriz.

Bir gün bir gayrimüslim İstanbul’da otobüse biner ve otobüse arka kapı-dan giren yolcuların kartlarını ön ta-rafa, şoföre gönderdiklerini görür. O kalabalıkta ücretsiz binebilme fırsat-ları olmasına rağmen yolcuların yap-tığı bu hareket onun çok hoşuna gider ve bu olaydan etkilenerek Müslüman olur. Yine aynı şekilde Hindistan’ın İslamiyet’e girmesinde pirinç tüccarla-e girmesinde pirinç tüccarla-rının yaptığı dürüst ticaretin başrol oy-naması da bu bağlamda değerlendirile-bilir.

Eskilerin ünlü şarkıcısı Cat Stevens. Yani Yusuf İslam. Müslüman olduk-İslam. Müslüman olduk- Müslüman olduk-tan sonra der ki: “Eğer ben bugünkü Müslümanları görseydim Müslüman olmaktan vazgeçerdim.”

Kısacası Müslüman ister bunun farkında olsun isterse olmasın her zaman dininin temsilcisi, davetçisidir. Yaptığı hareketlerle kimilerini İslam’a davet ederken kimilerini de ondan uzaklaştırmaktadır hatta nefret ettir-mektedir.

Bugün yapmamız gereken en önemli şeylerden birisi de bizlerin de birer İs-lam davetçisi olduğumuzu tekrar hatır-lamamız ve bu daveti en güzel şekilde nasıl yaparızın kavgasını vermemizdir.

Davetçi Kimdir?UBEYDULLAH AKMAN

Page 8: Remel Dergi Sayi 1

RemeL

6

Evvelâ belirtmek isterim ki, burada zikredeceğim bazı hususlar öncelik-

le kendim için bir hatırlatma niteliğin-dedir.

İnsan hem kelime manası itibariyle hem de fıtraten unutan bir varlıktır, bu yüzden sürekli hatırlatılmaya muhtaç-tır. Onun içindir ki, Allah (c.c.) unutan insana, unuttuğunu hatırlatacak olan müzekkir (hatırlatıcı) peygamberler göndermiştir. Bu konuda insanın ken-disini müstağni görmesi bir tağutlaş-ma alâmetidir. Nitekim âyet-i kerîmede meâlen :

“Hayır, insan kendini ye-terli gördüğü için mutlaka azgınlık eder.”(Alak Suresi: 6,7) buyurulmak-tadır.

Bu nedenle dine dair yapılan her hatırlatma nebevî bir davet, buna karşı çıkma ise tağutî bir harekettir.

Günümüzde hatırlatılmasına en çok ihtiyaç duyduğumuz şeylerden biri de davet vazifesidir. Davet; İslâm’ı yaşam nizamı kabullenen davetçinin nefsinden başlayarak, önce ailesini ve yakın ar-kadaşlarını, sonra komşu ve dostlarını içine alan, Müslümanları takvaya, Müs-

Kimi / Neyi Bekliyoruz!Abdullah AYHAN

lüman olmayanları İslâm nizamına ça-ğıran, kula kulluktan men edip, Allah’a kulluğu hedef edinen, fert olarak birey-sel, cemaat olarak toplumsal, siyasal de-ğişimi ve dönüşümü ve her türlü kitlesel yönlendirmeyi hedef edinen, sistemli ve ilkeli, eğitimsel ve psikolojik bir çalış-manın adıdır.

Davet; gece namazı ile başlayan ilmî ve bedenî hazırlıkla beraber, zengin-fakir, genç-yaşlı, erkek ve kadınlardan müteşekkil sosyo-ekonomik ve sosyo-politik bir uyarı ve duyuru mekanizma-sıdır. Bu anlamıyla bir çağrıdır tüm ne-sillere ve çağlara…

Davetin gerekliliğini kavramamız açısından içinde bulunduğumuz top-lumun iyi bir analizini yapmamız ge-rekmektedir. Şuan ki duruma bakarak rahatlıkla söyleyebiliriz ki içinde yaşa-dığımız bu toplum hatta bu dünya fe-sada sürüklenmektedir. Fesat ise, tabii dengenin, sosyal düzenin ve ahlâkî yapı-nın bozuluşunu ifade eden bir terimdir. Fesadın kelime manasına da bakacak olursak “bozulmak, çürümek” gibi an-lamları ihtiva ettiğini görürüz.

Fesat asıl olarak insanın yüreğinde

Page 9: Remel Dergi Sayi 1

RemeL

7

başlar, kişinin yüreğinde Allah sevgisi-nin sınırları belli değilse ve bu sınırlar diğer sevgiler tarafından sürekli çiğ-neniyorsa yani Allah sevgisinin yerini başka sevgiler işgal ediyorsa, bu yürek teskin olamamış, fasid bir yürektir. Ör-neğin mal sevgisi, yeri geldiğinde Allah sevgisinin önüne geçiyorsa burada bir dengesizlik, bir fesat söz konusudur. Fa-sid olan yürekler, fasid olan toplumları oluşturur. Sınırları belli olmayan insan-lar, bu sınırsızlıklarını meşrulaştırmak için ellerinden gelen her şeyi yaparlar. Nitekim bugün liberalizm, özgürlük adı altında insanlara haddi aşmayı, bir hak olarak göstermektedir. Ahiret hesabını, hesaba katmayan bu anlayışa göre kim-se kimseyi denetleyemez ve uyaramaz. Böylesine hiçbir kuvvet tarafından de-netlenemeyen bir toplum, çürümeyi de beraberinde getirir. Bu tür akım/dinle-rin inşa ettiği zihniyet, Allah’ın koymuş olduğu sınırları da göz ardı eder. Öyle ki zamanımızda ve zeminimizde küçük gü-nahlar helal, büyük günahlar ise mübah hale getirilmiştir. İşte böyle bir ortamda felahı ve helakı bu çürüyen insanlara

bağlı olan Mü’minlerin sorumlulukları artar. Çünkü Allah (c.c.) mealen şöyle buyurmaktadır:

“Rabbin, halkları salih ve ıslah edici kimseler iken memleketleri zulmederek helâk etmez.” (Hûd Su-resi: 117)

Bu ortam, Mü’min için fesada düş-me tehlikesini barındırsa da yine aynı ortam Mü’minin imanını ispatlaması ve cennete ulaşması için vesilelerle do-ludur. Bu vesileleri en münasip şekilde değerlendirmek isteyen Mü’minin, va-hiyle inşa olmuş bir hayatı yani Resulul-lah (sav)’ın hayatını örnek alması gere-kir. Resulullah (sav), nübüvveti boyunca İslam’ı temsil ve tebliğ etmiştir. Onun kendisi davetin ete kemiğe bürünmüş hali, hayatı ise davetin yaşayan şeklidir.

Tüm bunlardan sonra Allah-u Teâlâ’nın mukaddes kitabındaki buy-rukları, davet meselesinin önemini kav-rayabilmemiz için daha tesirli olacaktır. Allah-u Teâlâ mealen:

“İsrailoğullarından inkâr eden�İsrailoğullarından inkâr eden� inkâr eden-ler, Davud ve Meryem oğlu İsa diliyle lânetlendi. Bu, onların isyan etmele-ri ve hadlerini aşıyor olmalarından ötürüydü. İşledikleri herhangi bir kötülükten birbirlerini vazgeçirme-ye çalışmazlardı. Yapmakta oldukla-rı ne kötüydü!” (Mâide Suresi: 78,79)

“Onlar, Allah’a ve ahiret gününe inanırlar. İyiliği emrederler. Kötü-lükten men ederler, hayır işlerinde birbirleriyle yarışırlar. İşte onlar sa-lihlerdendir.” (Âli İmran Suresi: 114)

Neye davet edeceğimizi biliyoruz, nasıl davet edeceğimizi öğrenmek için bir örneğimiz de mevcut, öyleyse hala kimi/neyi bekliyoruz, neden tehir edi-yoruz!

“Bunlar, tövbe edenler, ibâ-det edenler, hamdedenler, oruç tutanlar , rükû’ ve sec-de edenler, iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah’ın koyduğu sınırla-rı hakkıyla koruyanlardır. Mü’minleri müjdele.” (Tevbe Suresi: 112)

Page 10: Remel Dergi Sayi 1

RemeL

8

Hak, batıl mücadelesinin tarihi dün-ya tarihiyle aynıdır. Dünya var oldu-

ğundan beri bu mücadele süregelmiş, iki yolun yolcuları da kendi davalarına davette bulunmuşlardır. Şeytan, dost-larıyla beraber insanı hakkın yolundan çıkarma mücadelesini vermiş buna karşılık peygamberler ve onlara tabi olanlarda insanları sürekli Allah’a davet etmişlerdir. Bu bakımdan peygamberler İslam davetinin öncüleri ve kendilerin-den sonra gelecek davetçilerin lokomo-tifidirler. Peygamberlerin hayatları in-celendiği takdirde görülecektir ki hepsi İslam davetinin yükünü omuzlarına almışlardır. Bu, Hz. İbrahim gibi ateşe atılma, Hz. Yahya gibi testereyle ikiye bölünme, Hz. Nuh gibi 950 yıl mücadele verme pahasına olsa dahi…

Ve bu davetin en önemli öncülerin-den biri de karanlıklarda kalmış zihin

ve kalpleri aydınlatmak için uyarıcı ve müjdeci olarak gönderilen Muhammed (sav)’dir. İnsanların hidayete ermesi için adeta kendini helak edercesine çalışıp çabalamış bir peygamber. ‘’Ey örtüsüne bürünen! Kalk ve uyar.’’(Müddessir Suresi: 1,2) ayetinden sonra dur durak bilmeden uğraşmış bir peygamber…

Gerçekten de bu emirden sonra Resulullah (sav) 23 senelik bir nefes çekip öyle bir kalktı ki onu hiçbir şey davasından vazgeçiremedi. Ona yalancı dediler, sihirbaz dediler, mecnun dedi-ler olmadı; seni öldürürüz, yok ederiz, memleketinden kovarız diye tehdit et-tiler gene olmadı. Sana istediğin her şeyi verelim, mal mülk istiyorsan al hepsi senin olsun, seni en güzel kadın-larımızla evlendirelim, gel başımıza hükümdar ol dediler. O ise” bir elime ayı diğerine de güneşi verseniz ben

Nebevî DavetAHMET İNAL

“Ey Peygamber! Biz seni bir şahit, bir müjdeleyici, bir uyarıcı; Allah’ın izniy-le kendi yoluna çağıran bir davetçi ve aydınlatıcı bir kandil olarak gönderdik.” (Ahzab Suresi, 45-46)

Page 11: Remel Dergi Sayi 1

RemeL

9

davamdan vazgeçmem“ dedi. Sadece bunu söylemekle de yetinmedi gecesiy-le gündüzüyle aralıksız olarak 23 sene boyunca davası için her şeyini ortaya koydu. “Bir gün döneceğim ey Mekke diyerek” memleketinden hicret etmek zorunda kaldı, üzerine hayvan pislikleri atıldı, defalarca ölümle burun buruna geldi; bunların hiçbiri onu yıldırama-dı. Omuzlarına çok ağır bir yük almıştı. Bu yük beşeriyetin yükü ve bunun için çeşitli meydanlarda verilecek cihad ve mücadelenin yüküydü. Cahiliyenin ve-himlerine ve hurafelerine saplanmış, şehvetlerinin ağına düşerek esir olmuş insanlar varken o nasıl oturmayı ve bu davayı bırakmayı düşünebilirdi ki!! Dü-şünmedi de; çünkü bu yükü ona Allah (cc) yüklemişti.

O Allah (cc)’nün insana gücünden fazlasını yüklemeyeceğini biliyor ve Allah’ın yardımının onunla olduğuna iman ediyordu. O “Davası Allah ola-nın destekçisi Allah’tır” zırhıyla ku-şanmıştı. Bu zırhı hangi kurşun dele-bilirdi ki zaten! Bu tevekkül sayesinde Resulullah (sav) hiçbir zaman ümidini kaybetmedi. Taife davet için gittiğinde insanlar onun davetine icabet etme-diler. Üstelik ona hakaretler ettiler ve çocuklara taşlattılar. Her tarafı kan re-. Her tarafı kan re-van içindeydi. Çok üzülmesine rağmen kendisine gelerek isterse onları helak edebileceğini söyleyen meleğe “belki soylarından iman eden kimseler çıkar” demesi onun ne kadar ümit var oldu-ğunun ve davasının insanların helaki değil, onların kurtuluşundan geçtiğinin en çarpıcı örneğiydi. Nitekim onun ümit var olması boşuna değildi. Neticede 23 sene gibi kısa bir sürede dünyanın seyrini değiştirecek bir topluluk tesis etti. Putlara tapan, yol kesen, içki içip halka zulmeden insanların İslam’ın nuruyla aydınlanıp oluşturdukları bir topluluktu bu. Ve bu topluluk daha dünün köleleriyken İslam’ın izzeti sayesinde dünyanın efendileri olan bir topluluk oldu. Ve böylece Resulullah (sav) davetinin en güzel meyvelerini ve-fatından önce görebilmiş ve görevini ye-rine getirmenin huzuruyla ebediyete ir-tihal etmişti. Huzurluydu; çünkü küfrün bataklığında, nefsin kıskacında olan bu insanlar onun eliyle hidayet bulmuşlar-dı. Huzurluydu; çünkü asırlar sonrasını aydınlatacak erler yetiştirmişti. Hu- Hu-zurluydu; çünkü kendisinden sonra bu davayı göğüsleyecek takipçileri vardı.

Ne mutlu onu takip edenlere! Ne mutlu davet sancağını yükseltenlere!

Davet Allah tarafından

Resulüne yük-lenmiş ilahi bir vazifedirDavet Allah tarafından

Resulüne yüklenmiş ilahi bir vazifedir

Cahiliyenin vehimlerine ve hurafelerine saplanmış, şehvetlerinin ağına dü-şerek esir olmuş insanlar varken o nasıl oturmayı ve bu davayı bırakmayı dü-şünebilirdi ki!! Düşünme-di de; çünkü bu yükü ona Allah (cc) yüklemişti.

Page 12: Remel Dergi Sayi 1

RemeL

10

“Allah’a yemin ederim ki Allah’ın senin sebebinle bir tek kişiye hidayet verip, doğru yola iletmesi senin için kızıl develerin olmasından çok daha hayırlıdır.” (Buhari)

Allah’ın izniyle bu bölümümüzde sizlere başımızdan geçen bir olayı

anlatmak istiyoruz. Olayın içeriği bizleri derinden etkilemiş, kısmen de olsa bir uyanış imkânı sağlamıştır. Tabiri caiz-se bizleri şöyle bir silkelemiş ve ‘’uyan Müslüman!’’ nidasıyla iliklerimizin de- iliklerimizin de-rinliklerinde yankılanmıştır. Rabbim layıkıyla ders almayı nasip etsin. Uma-rız ki bu sayede bazı uyuyan zihinlerin uyandırılıp, kendilerine gelmelerine bir nebze de olsa katkı sağlamış oluruz.

Bir gün akşamüzeri arkadaşlarımızla birlikte evimizin bahçesinde oturmuş

semaverde demlediğimiz çayımızı içiyorduk. Aramızda zamanında birçok uygunsuz işlere karışmış, daha açık ifadeyle içki içmiş, esrar çekmiş, hırsızlık, gasp, adam yaralama gibi mev-am yaralama gibi mev-zularda başrol oynamış ve daha sonra hidayete ermiş arkadaşlarımız da var-dı. Neyse muhabbet muhabbeti açtı ve konu nasıl olduysa ‘’emr-i bi’l-ma’ruf nehy-i ani’l-münker’’ meselesine gel-di. İşte o an, daha öncesinde her şeyi biliyor, layıkıyla uyguluyormuşçasına konuşan bizleri susturan, bir serzeniş, bir sitem işittik. Evet, tahmin edeceği-niz gibi bu ses daha önceleri uygunsuz işlere karışan bir arkadaşımıza aitti. Ve şöyle diyordu:

‘’Siz, Müslüman olarak geçinen hoca takımları, siz, namazlarını devamlı olarak camide, cübbeyle, sa-

rıkla kılmaya özen gösterenler! Sizi Allah (c.c) korkusundansa kul korkusuna iten, Allah’tan, onun gaza-bından değil de şu faniden korkmaya sevk eden şey neydi!’’

Tabi bu ani çıkıştan sonra biz bir an için ne olduğunu anlamamış-çasına; ‘’abi hayırdır, ne oldu? Neden böyle

Kendini Düşünen İnsanlarMURAT BAHAR

HAYATTAN NASİBİMİZ

Page 13: Remel Dergi Sayi 1

RemeL

11

konuşuyorsun?’’ diye sormaya başladık. İşte o an her şey gün gibi aydınlandı ve kardeşimiz sözlerine devam etti: ‘’Biz her akşam şuradaki inşaatlara girer sabaha kadar içki içer, esrar çekerdik, hatta daha da fazlasını yapardık ama sizlerden hiçbiriniz gelip bizlere marufu söylemediniz. Ne oldu da Allah(c.c)’dan değil de bizlerden korktunuz. Bana, sa-kın bilmiyorduk, görmedik demeyin. Bunu hepiniz biliyordunuz, beni, biz-leri hepiniz tanıyorsunuz. Neden gelip bizleri uyarmadınız, uyandırmadınız? Ben ‘bu kimselerin hiçbirisine hakkımı helal etmiyorum!’ Evet, benim de hatam vardı, evet, araştırmalıydım ama unut-mayın ki siz de anlatmalıydınız, beni o pislikten kurtarmak için çaba gösterme-liydiniz. Hakkımı helal etmiyorum!’’

Kardeşimiz haklıydı, ‘’ emr-i bi’l-ma’ruf nehy-i ani’l-münker’’ Müslüman-üslüman-lar üzerine farz kılındı; sorumluyduk, sorusu yerindeydi; neden uyar-mıyorduk? Hakkını helal etmediğini söylüyordu, daha niceleri… Ne yapacaktık? Bütün bu sorular bizleri içten içe kemirir oldu. Birşeyler yapıl-malıydı! Artık bir yerden başlanmalıydı! Kul korkusunu, fani olanın korkusunu bir kenara bırakıp Allah (c.c) ile yaptı-ğımız, mallarımız ve canlarımız karşı-

lığında cenneti alma ahdimize sadaka-timizi göstermeliydik! Ama yapmadık, yapmıyoruz, gaflet içerisine düşmüş boğuluyoruz. Biz bu hal üzereyken daha nice nice kardeşlerimiz aynı bataklığa saplanacaktır. Ve eminim ki hepsi de hidayet bulmuş olan bu kardeşlerimiz kadar şanslı olmayacaktır. Yapmayın kardeşlerim, bu halimiz hal değil. Gelin uyanalım, uyandıralım, davet edelim ama sukut etmeyelim…

Şunu da belirtmeliyim ki, bu kar- bu kar-deşimiz günümüzde kendisi gibi uy-gunsuz işlerden nasibini almış birçok insanın hidayete kavuşmasına vesile olmaktadır. O bataklıktan kardeşlerini kurtarmak için bilgisi nispetinde davet etmekte, koluna girdiğini karanlıktan aydınlığa çıkarmak için çabalamaktadır. Şimdilerde ise bizlere Kur’an-ı Kerim okumayı bilmediğini, öğrenmek istedi-ğini ve yardıma ihtiyacı olduğunu söy-lemekte, destek beklemektedir. Yaklaşık yirmi beşli yaşlarına kadar tamamen boş bir vaziyette geçirdiği zamanını telafi etme arayışı içinde olan bu kar-deşimiz ve daha sonra onun vesilesiyle hidayet bulan kardeşlerimiz, haklarını ancak dini anlamda yapılacak yardım-larla helal edeceklerini belirtmektedir-ler…

Rabbim bizleri kıyamet gününe ka-dar hakka daveteden, hayırda önderlik yapan salih kullarından kılsın. O her şeyi bilen, yardım ve mağfiret sahibidir.

‘’Sadece kendini düşünen insan-lar çok mutlu olabilirler. Ama küçük olarak yaşarlar ve küçük olarak ölür-ler.’’ (Şehid Seyyid Kutub)

“Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten sakındı-ran bir topluluk bulunsun.”(Al-i İmran Suresi: 104)

Page 14: Remel Dergi Sayi 1

RemeL

12

Batıdan Libya, güneyden Sudan, ku-zey doğudan terör devleti İsrail,

kuzeyden Akdeniz ve doğudan Kızılde-niz ile çevrili olan Mısır, ümmet coğraf-yasından bir parçadır. Başkenti Kahire olan Mısır, yaklaşık doksan milyonluk nüfusu ile orta doğunun en kalabalık ül-kelerindendir.

Batı milletleri sömürge faaliyetlerini gerçekleştirebilmek için çeşitli bahane-ler öne sürerek farklı toprakları işgal etmiş ve oralara hakim olabilmek için çeşitli politikalar izlemişlerdir. Mısır’ın yakın tarihine bakacak olursak, batıl batının ve onun kukla yöneticilerinin bu topraklara musallat olduklarını görü-rüz. Batı ile beraber kukla yönetimlerin topluma uyguladıkları zalimce tutum,

Müslüman halkı tetiklemiş ve orada İslamî hareketlerin ortaya çıkmasına ve büyük Müslüman şahsiyetlerin yetiş-mesine sebep olmuştur. Mısır son 200 yıl içerisinde kafir iki devlet tarafından işgale uğramıştır.

Fransız İşgali: Fransızların Temmuz 1798’deki işgali Mısır’da yeni bir dö-nem açmış ve İngilizler karşısında do-ğudaki çıkarlarını koruma gerekçesiyle Napolyon Bonapart tarafından girişilen askeri harekat üç yıl sürecek olan işgal dönemini başlatmıştır. Akkâ’da Cezzar Ahmed Paşa’ya yenilen Bonapart Ağus-tos 1799’da Mısır’dan ayrıldı. Fransız kuvvetleri de Osmanlı-İngiliz ittifakıyla gerçekleştirilen saldırılara dayanama-yarak Ağustos 1801’de Mısır’ı terk et-

Mısır ve İhvân�ı Müslimin

Page 15: Remel Dergi Sayi 1

RemeL

13

mek zorunda kaldılar.İngiliz İşgali: Avrupalı güçlerin

Mısır’ın iç işlerine müdahalesine karşı olan Mısırlılar el-Hizbü’l-Vatanî adı al-tında Urâbî Paşa etrafında toplanarak ayaklandılar. Bu durumu fırsat bilen İngiltere İskenderiye’yi topa tuttu. 13 Eylül 1882’de Urâbî Paşa taraftarları ile İngiliz ordusu arasında Kahire ya-kınlarındaki Tellülkebîr’de çarpışmalar meydana geldi ve İngiltere Mısır’ı fiilen işgal etti. 1914-1918 yılları arasında sa-vaş hukukunun geçerli olduğu Mısır’da basın sansür altında tutulurken halk ekonomik açıdan zor durumda kaldı. Bununla birlikte işgalci güçlere karşı çıkan hareketler halk tarafından büyük destek görüyordu. Ülke genelinde ba-ğımsızlık için eylemler yapılıyordu.

Krallık Dönemi: Ülkenin bu hali İngiltere’yi Mısır ile müzakere yapma-ya zorlamıştı, yapılan müzakereler bir sonuca ulaşamamasına rağmen İngilte-re 28 Şubat 1922’de tek taraflı olarak Mısır’ı bağımsız devlet ilan etti. Tabi ki bu bağımsızlık şekilden öteye geçemi-yordu. İngiltere Mısır’ın iç ve dış işleri-ne müdahale etmeye devam ediyordu.

Mısır siyasetçileri bu sınırlı bağımsızlığı resmen tanımamakla birlikte devlet ku-rumlarını tesis etmeye başlamakta ge-cikmediler. Sultan Ahmed Fuad 15 Mart 1922’de kral unvanını aldı ve Mısır’da monarşi ilan edildi.

İhtilal ve Sonrası: Cemal Abdünna-sır başkanlığındaki Hür Subaylar 22-23 Temmuz 1952 gecesi bir darbeyle yöne-time el koydu. Henüz belli bir programa sahip olmayan Hür Subaylar, 7 Ağustos 1952’de özel yetkilerle donatılan Gene-ral Muhammed Necib başkanlığında bir hükümet oluşturdu. 18 Haziran 1953’te monarşi kaldırılıp yerine cumhuriyet ilan edildi ve General Necib cumhurbaş-kanlığı ile başbakanlık görevlerini üst-lendi. İhtilal Konseyinin diğer üyeleri de çeşitli bakanlıkları aralarında paylaştı-lar. Aynı yıl içinde önde gelen siyasetçi-ler tutuklanırken basındaki sansür uy-gulamaları sıkılaştırıldı ve Ocak 1954’te ülkenin en etkili örgütü olan Müslüman Kardeşler yasaklandı.

Mısır’da İslamî Hareketlerİhvân-ı Müslimîn: Mart 1928’de

İsmailiye’de Hasan el-Benna tarafından

Aynı yıl içinde (1953) önde gelen siyasetçiler tutukla-nırken basındaki sansür uygulamaları sıkılaştırıldı ve Ocak 1954’te ülkenin en etkili örgütü olan Müslü-man Kardeşler yasaklan-dı.

Page 16: Remel Dergi Sayi 1

RemeL

14

Cem’iyyetü’l-ihvani’l-müslimîn adıyla kuruldu. 1932’ye kadar Süveyş Kanalı bölgesindeki şehirlerde pek çok taraf-tar bularak şubeler açtı. 1932’de idare merkezi Kahire’ye taşındı. Bu tarihten sonra ülke düzeyinde örgütlenmeye hız verilerek şubelerin sayısı bir yıl içinde ellinin üzerine çıkarıldı; aynı zamanda Suriye, Lübnan ve Filistin’e de temsilci-ler gönderilerek örgütlenmesi buralar-da da sürdürüldü. Teşkilatın kurucuları ve davetçileri şube binalarında, camiler-de ve diğer toplu yerlerde halka hitap ettiler ve davalarını anlattılar. Haftalık gazete ve dergi yayınlamaya başladılar.

2. Dünya Savaşı sırasında İngilizlerin yanında savaşa girilmesine karşı çıkan İhvan mensupları hükümet tarafından baskı altına alındı. Teşkilat İngilizlerin Siyonist gruplarla iş birliği yaparak on-ları silahlandırdığını, sonuçta da Yahu-dilerin Filistin topraklarını ele geçirip orada devlet kuracaklarını düşünü-yordu. Bu sebeple 1940’ta İngilizleri Mısır’dan çıkarmak ve Filistin’i Kurtar-mak amacıyla gizli bir mücahid ordusu oluşturmayı kararlaştırdı ve aynı yıl boyunca ordunun nizamnâmesi mahi-yetindeki et-Te’âlîm risalesini yayınladı. 1948 yılında ortaya çıkan bu silahlı ku-ruluş en-Nizâmu’l-Hâs adıyla tanınmış-

tır. Filistin meselesiyle yakından ilgi-

lenen İhvân-ı Müslimîn özellikle Siyo-nizm tehdidine dikkat çekmeye çalıştı ve Filistin’i kurtarmak için cihad çağrısı yaptı. 15 Mayıs 1948’de İsrail Devletinin kurulmasıyla başlayan Arap-İsrail sava-şında teşkilat mensupları fiilen yer aldı-lar. İhvân-ı Müslimîn’in yürüttüğü cihat hareketi Fransa, İngiltere ve Amerika gibi batılı ülkelerin tepkisini çekti; bu ülkelerin Kahire’de bulunan büyük el-çileri hükümetin İhvân-ı Müslimîn’i da-ğıtması tavsiyesinde bulundular. Mısır hükümeti bunun üzerine devlete karşı ayaklanma hazırlıkları içinde olduğu gerekçesiyle teşkilatın dağıtılmasına ve bütün mallarına el koyulmasına karar verdi. Bu karar sert tepkiyle karşılandı ve yirmi gün sonra Başbakan Nukraşi Paşa İhvân mensubu bir genç tarafından öldürüldü. 12 Şubat 1949 günü ise Ha-san el-Benna hükümetin düzenlediği bir suikast ile şehid edildi. Nukraşi Paşanın arkasından hükümetin başına getirilen İbrahim Abdulhadi, İhvân’a karşı çok acımasız bir baskı ve işkence politikası uygulayarak altı ay içerisinde 4000 üye-sini tutuklattı.

Filistin meselesiyle yakından ilgilenen İhvân-ı Müslimîn özellikle Siyonizm tehdidi-ne dikkat çekmeye çalıştı ve Filistin’i kurtarmak için ci-had çağrısı yaptı.

Page 17: Remel Dergi Sayi 1

RemeL

15

Hür Subaylar hareketinin 23 Tem-muz 1952’de iktidarı ele geçirmesinde İhvân darbecilere destek verdi. Yeni hü-kümet bütün partileri kapattığı halde İhvân’ın çalışmalarına siyasi bir kuruluş olmadığı gerekçesiyle izin verdi. Ancak çok geçmeden Mısır’ın yeniden inşası ve izlenecek temel politikalar konusun-da darbecilerle, bir İslam devleti arzula-yan ve hükümetin İslamî esaslara göre düzenlenmesini hedefleyen İhvân-ı Müslimîn arasında görüş ayrılıkları ortaya çıktı. 15 Ocak 1954 tarihinde yayınlanan bakanlar kurulu kararıyla teşkilat siyasi parti kabul edilerek kapa-tıldı. Parlamenter sisteme geçiş ilanı ile biraz rahatlayan İhvân, tekrardan gaze-te çıkarmaya başladıysa da bu çok uzun sürmedi.

26 Ekim 1954’te Cemal Abdunnasır’a başarısız bir suikast teşebbüsünde bu-lunuldu, İhvân’ı karalamak için gerçek-leştirilen bu komplo neticesinde, teş-kilat kanun dışı ilan edildi ve binlerce mensubu tutuklandı. Çoğuna idam ceza-sı verildi. Seyyid Kutub’un da aralarında bulunduğu bir grup 29 Ağustos 1966 da

infaz edildi. Hasan el-Benna’dan sonra İhvân’ın başına geçen Hasan el-Hudeybi müebbet hapis cezasına çarptırılmıştı. Cemal Abdunnasır’ın ölümünden son-ra seçilen Enver Sedat, İhvân’a karşı olumlu bir tutum sergilemiş ve bir çok İhvân mensubuyla beraber Hudeybiyi de serbest bırakmıştı. 15 Ekim 1971’de serbest bırakılan Hasan el-Hudeybi’nin ölümü üzerine teşkilatın liderliği Ömer et-Tilimsani’ye geçti.

Hükümet ile hiçbir zaman tam bir uzlaşmaya varamayan İhvân, çeşitli se-bepler yüzünden belli aralıklarla kapa-tılmış buna rağmen çalışmalarına müm-kün olduğu ölçüde devam etmiştir.

İhvân-ı Müslimîn siyasi, ilmi, spor-tif kültürel ve sosyal alanlarda faaliyet gösteren çok yönlü bir teşkilat olarak gelişmiştir. İçeride idarenin ıslahını, dı-şarıda İslam ülkelerinin diğer ülkelerle olan mevcut ilişkilerinin düzenlenmesi-ni savunmuştur. İhvân-ı Müslimîn aynı zamanda iktisadi, içtimai ve siyasi alan-lardaki faaliyetlere de önem vermiştir

Mısır’da İslamî bir sistem uygulan-İslamî bir sistem uygulan- bir sistem uygulan-ması konusundaki tutumları:

İhvân 1970’li yılların başından beri Mısır’da şeriatın tatbik edilmesi çaba-larının öncülüğünü yapmıştır. Cemaatin yayın organı olan ed-Da’ve dergisinde yoğun bir biçimde yayınlanan makale-ler, araştırmalar ve İhvân mensupları tarafından yazılan çeşitli yazılar bunun açık bir göstergesidir. Ancak İslam Şe-riatının tatbiki konusunda İhvân’nın bu duyarlılığı laik Vefd Partisi ile anlaşma yapması ve Millet Meclisine girmesin-den sonra kaybolmaya başlamış, laiklik aleyhindeki kesin tavırlarında da bir ge-

Page 18: Remel Dergi Sayi 1

RemeL

16

rileme ortaya çıkmıştır.Mısır’da ki diğer İslamî akımlar�İslamî akımlar� akımlar-

dan bazıları: Kutupçular, Et-Tekfir ve’l-Hicre, El-Cema’atu’l-İslâmiyye, Selefiler, Cihad Akımı

Arap Baharı21.yüzyılın en büyük olaylarından-

dır. Arap Dünyasında yaşanan en büyük harekettir. 2010 yılında başlayan ve gü-nümüzde de süren, Arap coğrafyasında yaşanan halk hareketlerine verilen or-tak addır.

Arap Baharı; Arap halklarının de-mokrasi, özgürlük ve insan hakları ta-leplerinden ortaya çıkmış; bölgesel, toplumsal bir siyasi-silahlı harekettir. Protestolar, mitingler, gösteriler ve iç çatışmalar yaşanmıştır. Halklar, özgür-lük mücadelesi adı altında birçok Arap diktatörünü resmen devirmiştir.

Tunus, Mısır, Libya, Suriye, Bahreyn, Cezayir, Ürdün ve Yemen’de büyük çap-ta; Moritanya, Suudi Arabistan, Umman, Irak, Lübnan ve Fas’ta küçük çapta ol-mak üzere tüm Arap Dünyasında baş gösteren mitingler, protestolar, halk ayaklanmaları ve silahlı çatışmalardır.

İslami düzen talepleri artmıştır. Bir-çok uzman bu eşi görülmemiş halk ha-reketini, Arap dünyasında yaşanan en büyük değişim olarak yorumlamaktadır.

Mısır’da Halk Ayaklanmaları Mısır’daki protesto eylemleri ve top-

lumsal hareketlerden bahsettiğimizde başlangıç aşamalarında Filistin halkının sorunları ve dış tehlikeye karşı ortaya

konulan seferberliğe değinmek gere-kecektir. Bu dış tehlike halk arasında süratle iç tehlikeye odaklanmayı doğur-muştu. Mısır’da son senelerde baş gös-teren protesto hareketleri ve toplumsal hareketlerin gelişimi aşama aşama ger-çekleşmişti.

Protestolar ve hak arayışlarında öncü bir özelliğe sahip olan Kifaye / Ye-ter hareketi, toplumsal talepleri dillen-direbilmenin zeminini teşkil etti.

Toplumsal taleplerin dillendiri-lebildiği eylemler Mısır toplumunda protesto kültürünün yaygınlaşmasına sebep olmuştu. İhvân ve Vefd Partisi bu protestoları destekliyorlardı. Ülke gene-line yayılan protestolar 11 Şubat 2011 tarihinde Mısır cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’in istifasına neden oldu.

Bugün Müslüman kimliği ile öne çıkan Muhammed Mursi Cumhurbaş-kanlığı görevine getirildi. Rabbimizden oradaki Müslüman kardeşlerimizin ayaklarını hak yolda sabit kılmasını ve amaçladıkları İslam Şeriatını hakkıyla tesis edebilmelerini niyaz ediyoruz.

Page 19: Remel Dergi Sayi 1

RemeL

17

Üstad Hasan el Benna son dönemle-rin eşsiz davetçilerinden biridir. O,

İslam’ın hakim güç olması için göster-diği azim ve gayret ile hem kendi döne-mindeki Müslümanlarda derin izler bı-rakmış hem de kendisinden sonra gelen bizler için yaşayan bir örnek olmuştur. Şehadetinin üzerinden 64 yıl geçmiş olmasına rağmen hala kendisinden ve yaptığı çalışmalardan bahsedilen ve bu-gün bile birçok kimse tarafından takip edilen bir kişilik olmuştur.

Hasan el Benna’nın kötülüklerle mücadelesi ve Allah’ın dinini dert edin-

mesi onun çocukluk çağlarına dayanır. Akranları sokakta oyun oynarlarken o ‘’insanların ıslahı için ne yapabilirim’’ diye düşünmeye başlamış, bunun sonu-cunda da harekete geçmiştir. Daha onlu yaşlardayken ‘’Haramların İşlenmesi-ni Önleme Cemiyeti‘’ adı altında küçük ya da büyük olsun bir günah işlendiği-ne tanık olunan herkese, yaptıkları bu işten kaçınmalarını tavsiye eden davet mektupları göndermeye başlamıştı. Kö-tülüklere hiç tahammül edemezdi. Bir gün Nil nehri kıyısında dolaşırken bir balıkçının kayığına astığı çıplak resmi gördüğünde adeta beyninden vurul-muşa dönmüş ve olayı hemen en yakın karakola bildirmiş, bu hareketiyle hem bir münkeri ortadan kaldırmış hem de karakoldaki subayları derinden etki-lemişti. O ‘’Ben bu yaşımda tek başıma ne yapabilirim ki?’’ demeden çalışmaya koyulmuş ve çalışmalarıyla büyüklerine dahi örnek olmuştu. Küçük yaşında yap-tığı bu hareketler ileride yapacaklarının habercisiydi.

Fakat Benna batılın zail, hakkın kaim olmasının asıl yolunun düzenli ve sistemli bir çalışmayla olması gerekti-ğini idrak etmişti. Çünkü düşman toplu saldırıyordu ve bunu ancak toplu bir şekilde savmak gerekirdi. Bu sebeple 1928 yılında henüz 22 yaşındayken altı arkadaşıyla birlikte İhvan-ı Müslimin teşkilatını kurmaya karar verdi. Bu altı

Allah’a Adanmış Bir Ömür:HASAN el�BENNA

Page 20: Remel Dergi Sayi 1

RemeL

18

arkadaş sözleşerek yola koyuldular. Ku-rulan mescidler, enstitüler, merkezler derken çalışma Allah’ın izniyle başladığı yer olan İsmailiyye’den taşmaya ve baş-ta Kahire olmak üzere diğer şehirlerde de dalga dalga yayılmaya başladı. Kah-vehanelerde başlayan çalışmalar artık üniversitelerde de yapılıyor ve genç di-mağlara ulaşılıyordu. Bu yolda Benna ile birlikte fedakar birçok arkadaşı da var-dı. Çalışmaların yapılmasında gerekli olan parayı temin etmek için bisikletini satıp altı kilometre yürümek zorunda kalan fedakar Müslümanların emek-leriyle, paralarıyla çıkılmıştı bu yola. Ancak; bu samimi ve çalışkan insanları çekemeyen ve yapılan bu çalışmalardan rahatsız olan Mısır yönetimi Müslüman Kardeşler’in önünü kesmek istiyordu. Bu nedenle binlerce İhvanı Müslimin mensubunu tutuklamışlardı. Nitekim Hasan el Benna’yı Kahire meydanında

şehit ettiklerinde cenazesini yıkayıp namazını kılacak kişiler bile kalma-mıştı. Cenaze namazı ancak dört kadın ve yaşlı bir erkek tarafından kılınabil-mişti. Benna’yı öldürerek hedeflerine ulaştıklarını zanneden zalimler gene yanıldılar. Benna Rabbinin katına şehit olarak çıkarken onlar mücrim olarak çıkacaklardı. Benna cennette tahtında otururken onlar cehennemde; dünyada yaptıklarının bedelini ödeyeceklerdi. Ne güzel söylemiş İbn Teymiye: ’’Düşman-larım bana ne yapabilirler ki? Öldürül-mem şehadet, hapsedilmem halvet, sür-günüm ise hicrettir.’’ Şu ayet bize sanki onu anlatıyordu: ’’İnsanlardan öyleleri vardır ki Allah’ın rızasını kazanmak için kendilerini feda ederler. Allah kullarına karşı şefkatlidir.’’(Bakara Suresi:207)

Zaten onun hayatı da bize bunu an-latmıyor muydu?

REMEL DERGİSİ

İKTİBAS

Page 21: Remel Dergi Sayi 1

RemeL

19

Hepimiz sorumluyuz. Müslümanlar herkesten daha fazla sorumludur.

Çünkü onlar Elest Bezmi’nde, Kaalu Bela gününde Allah ile yapmış oldukları ahd ve misaka sadık kalmışlardır.

Hepimiz sorumluyuz… Hz. Ömer, ‘Dicle kenarında bir kurt bir kuzuyu kapsa ilahi adaletin bunu Ömer’den so-racağından korkuyorum’ diyerek ağlar-mış. Hepimiz ağlamalıyız. Bunca imkân ve fırsat varken yeteri kadar hizmet edemediğimiz yahut hiç hizmet etmedi-ğimiz için ağlamalıyız. Din, iman, Şeriat elden gidiyor, biz keyfimize bakıyoruz, ağlamamız gerekir.

Bir, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’i yıkmaya çalışan din tahripçilerinin gayret, inat ve azimlerine; bir de bizim gayretsizliğimize bakıp ağlamalıyız. Ümmet birliğinin yıkılıp yerine yüzler-ne yüzler-ce, hatta binden fazla birbirinden ko-puk, bağımsız İslamcılık, hizb, fırka gel-mesine ağlamalıyız. Müslümanların, karanlık gecede yağmura ve fırtınaya tutulmuş, kurtların hücumuna uğ-

ramış, çobansız bir koyun sürüsüne dönmüş olmasına çok ağlamalıyız.

Bir kısım kadınların ve kızların uy-gunsuz şekilde açılmasına ağlamalıyız. TC başlıklı vesikalarla KDV’li yasal seks köleliği yapılmasına ağlamalıyız. Ceza kanunundan zina suçunun kaldırılma-sına ağlamalıyız. On milyonlarca Müs-üs-lümanın, 1928’den önce yazılmış ve ba-, 1928’den önce yazılmış ve ba-sılmış kitapları, hatta atalarının Türkçe yazılmış mezar taşlarını okuyamayacak kadar kara cahil bırakılmalarına ağla-malıyız.

Sabah namazlarında camilerin ten-halığına hıçkıra hıçkıra ağlamalıyız. Mü’minlerin birbirlerini sevmemeleri-ne ve desteklememelerine çok ama çok ağlamalıyız.

Ah ağlayacak ne çok üzücü ve kahredici konu var! Eski büyükler hüsn-i hatime konusunda çok ağlarmış. Biz niçin ağlamıyoruz? İnsan Müslü-man olur da bunca haram yenmesine ağlamaz mı? Azgınlıkların aşikâre olup sokaklara, meydanlara taşmasından do-layı ağlamaz mı?

Kendimize ağlayalım… Ah Suriye için ağlayalım… Filistin için ağlayalım… Yaklaşan zelzele için ağlayalım…

Gaflet kirini gözyaşları yıkar, temiz-ler. Gecelerin sessizliğinde, ıssızlığında, tenhada ağlayalım. Ücret karşılığında ağlayan ağlayıcı karılar gibi ağlamaya-lım. Ah bir ağlayabilsek… Belki biraz te-mizlenir ve açılırız.

MİLLİ GAZETE (26 Ocak 2013)

İKTİBAS

Ağlamalıyız !!!

Ah ağlayacak ne çok üzücü ve kahredici konu var! Eski büyükler hüsn-i hatime ko-nusunda çok ağlarmış. Biz niçin ağlamıyoruz? İnsan Müslüman olur da bunca ha-ram yenmesine ağlamaz mı?

Page 22: Remel Dergi Sayi 1

RemeL

20

Mescid�i Aksa Yıkıldı !TARİH : (04 Nisan 2010)

Müslümanların ilk kıblesi Mescid-i Aksa yıllardır altında yapılan kazı-

lardan dolayı bugün yıkıldı. Öğle saat-lerinde Aksa’nın altında duyulan küçük bir patlama sesinden sonra Mescid-i Aksa yerle bir oldu. İşgalci İsrail yetkili-leri konuyla ilgili yaptıkları açıklamada Mescid-i Aksa’nın nemden dolayı güç-süz hale geldiğini ve bu yüzden yıkılmış olabileceğini söylediler.

Filistin İslami Hareketi Lide-ri Raid Salah ise yaptığı açıklamada “İslam ümmeti efendimizin emane-tini koruyamadı. Mescid-i Aksa’nın yıkılması İslam ümmetinin alnında kıyamete kadar kara bir leke olarak kalacaktır.” dedi. Ayrıca Raid Salah İsrail’in bunu çok önceden planladığı-nı ancak bunu bütün dünyanın bilme-sine rağmen sessiz kaldığını söyledi. Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa yaptığı açıklamada İsrail’in yaptığının Dünya Kültür Mirası’na ihanet oldu-ğunu söyledi ve Birleşmiş Milletler’i göreve çağırdı...

Haber�YorumTabii ki bu haber doğru değil.

Ancak bu habere şaşıran takipçilerimi-zin aslında çok şaşırmasına gerek yok. Çünkü böyle bir haberi görmemiz an meselesi.

İslami Gündem

İsrail 2020’de Mescid�i Aksa’yıYıkacak TARİH: (21.05.2010)

Mescid-i Aksa Muhafızı Şeyh Raed Salah sabah.com.tr’ye konuştu. Fi-

listinli lider, “İsrail, Mescid-i Aksa’nın al-tına bomba döşedi, 2020 yılında Aksa’yı yıkacaklar” dedi.

İSRAİL MESCİD-İ AKSA’NIN ALTINA BOMBA YERLEŞTİRDİ“İsrail 1967’den bu yana Mescid-i

Aksa’nın altında kazı çalışmaları yürü-tüyor. Bugün Mescid-i Aksa’nın bulun-duğu Harem-i Şerif bölgesi UNESCO tarafından koruma altında fakat tüm bu korumaya rağmen İsrail, kazı çalışmala-rı sırasında Mescid-i Aksa’nın altını bo-şalttı, çok sayıda tünel kazıldı, Mescid-i Aksa’nın altındaki tünellere bomba yer-leştirildi ve daha fazla bomba ve dina-mit yerleştirilmek üzere bu tünellerin içine çukurlar açıldı.”

İSRAİL 2020’DE MESCİDİ AKSA’YI YIKACAK“İsrail amacı Mescid-i Aksa’yı yıkıp

yerine Süleyman Mabedini inşa etmek. Şu an Mescid-i Aksa’nın yıkılması için tüm hazırlıklar yapılıyor, kutsal meka-meka-nın altına kazılan tünellere bomba ve

KOPYALA � YAPIŞTIR

Page 23: Remel Dergi Sayi 1

RemeL

21

dinamit yerleştiriliyor bir gün gelecek bu bombalar patlatılarak Mescid-i Aksa yıkılacak ve İsrail Mescid-i Aksa’nın bu-lunduğu yere Süleyman Mabedini inşa edecek. Bunun için geri sayım başladı. Mescid-i Aksa’yı 2020 yılında yıkıp ye-rine Süleyman Mabedini açmayı planlı-yorlar şu an görünen tarih 10 yıl sonrası yani 2020.”

BU HABERLERDENÜÇ SENE SONRA

İsrail,Kubbetü’s�Sahra’yı Yerle Bir EttiTARİH: (31 Ocak 2013, Perşembe)

İsrail’de istifa eden Lieberman’ın yeri-ne Dışişleri Bakanlığı görevini yürü-

ten Danny Ayalon, Kudüs ile ilgili hazır-lanan tanıtım filminde oynadı. Filmde,

Mescid-i Aksa ile Kubbetü’s-Sahra’nın yıkılıp, yerine Süleyman mabedinin inşa edildiğini gösteren animasyon yayın-landı. Ayalon, arka planda Kubbetü’s-Sahranın kare kare yerle bir olduğunu gösteren animasyonla birlikte sunuş yaptı, «Süleyman Büyük Yahudi tapına-ğını üç bin yıl önce buraya inşa etmişti» dedi. Ayalon’un Kubbetü’s-Sahra’nın yı-kılıp, yerine Süleyman Mabedinin inşa edilmesine yönelik çağrısı Filistin’de tepkiye neden oldu. Aksa Vakfı, tanıtım filmine sert tepki gösterdi. Bu arada İsrail Dışişleri Bakanlığı tepkiler ne-deniyle tanıtım filmindeki Kubbetü’s-Sahra’nın altın kubbesinin yıkıldığı anı gösteren animasyonu montajlayarak yayından kaldırdı. El Cezire televizyonu, tanıtım filminde yer almayan o anı gös-teren animasyonu yayınladı.

http://www.haber5.com/video/israil-kubbet-us-sahrayi-yok-etti

Page 24: Remel Dergi Sayi 1

RemeL

22

Kardeşim sen parmaklıklar ardında da olsan özgürsün,Kardeşim sen prangalara vurulsan da özgürsün. Sen Allah’a bağlandığın zaman,Sana Kölelerin tuzağı ne zarar verebi-lir ki? Kardeşim karanlığın ordularını kökten sileceksinVe bununla yeryüzünde yeni bir fecr doğacak. Kardeşim Muhakkak ki ellerinden kanlar akmıştırVe zillete mahkum olmaktan yüz çe-virmiştir, Muhakkak ki bir gün o şahadet âşıklarıEbediyet kanı ile Cennete yükselecek-tir. Kardeşim sana ne oluyor ki savaştan bıkmışsın?Omzundan silahını atmışsın, Söyle bana kim fedakârlık edecek ve yaraları kim saracakVe yeniden sancağımızı kim dalgalan-dıracak Kardeşim Muhakkak ki ben bugün sarsılmaz dayanağa sahibim,Ve yerlerine dayanmış dağları, kayala-rı parça parça ederim Ve yarın bu silahımla bozgunculara karşı savaşacağım.Ta ki yeryüzünden yok edinceye ka-dar… Ben Rab ve Din için intikam alacağım,

Yılmadan Resul ve Sünnet üzerine devam edeceğim.

Ya dünyayı kuşatacak zafer,Ya da Allah’a sunulacak şahadet… Şayet Kardeşim ben ölürsem şehidim,Sende övülmüş bir zaferle devam edersin. Muhakkak ki ben emin bir şekilde,Yıldızların Rabbi olan Allah’a giden yol üzerindeyim. İster beni affedin, ister beni cezalan-dırın,Muhakkak ki ben verilen ahde emi-nim. Kardeşim yürü tereddüt etmeden ar-kana bakma!Senin yolun kanla boyanmıştır. Oraya buraya aldırış etme,Allah’tan başkasına boyun eğme, Kanadı kırık bir kuş değiliz ki,Bundan dolayı zelil görünüp öldürü-lelim. Adım adım çarpışmaya çağıran,Kanların sesini işitiyorum, Kardeşim biz ölürsek sevdiklerimize kavuşacağız,Rabbimizin bahçeleri bizim için hazır-lanmıştır, Muhakkak ki o Cennetin kuşları etrafı-mızda kanat çırpacaktır,Ebedi diyar bizim için ne kadar hoş-tur.

Kardeşim Sen ÖzgürsünŞehid SEYYİD KUTUB

Page 25: Remel Dergi Sayi 1

RemeL

23

HatıralarımHasan el-BennaBeka Yayınları

Hatıralarım, işgaller ve

hilafetin ilgası ile paramparça olan ümmetin, bu zamanları-na tanıklık et-miş ve ümmetin yeniden birliğe kavuşması, in-sanların tekrar dinlerine sarılmaları için gerek fakül-tede, gerek bir ev odasında, gerekse bir kahvehanede hayatını mücadele ile geçiren ve zalim mısır yönetimi tarafın-dan 42 yaşında şehid edilen büyük dava adamı Hasan el-Benna’nın yazmakla bitirilemeyecek bereketli ömrünün bir hülasasıdır.

Kendisini, dininin insanlara doğru bir şekilde ulaştırılmasına adamış tüm müslümanlar için önemli dersler içer-diğine inandığımız bu eseri iki kısımda inceleyebiliriz.

Birinci kısımda Hasan el-Benna , eğitimi, çalışmaları, sosyal hayatı ve ba-şından geçen diğer durumları anlatır-ken; ikinci kısım da ise kurmuş olduğu Müslüman Kardeşler teşkilatının faali-yetlerini, amaçları ve p rogramlarını anlatmaktadır.

Sizlere, bir davetçi müslümanın ka-yıtsız kalamayacağına inandığımız bu eseri okunacaklar listenize eklemenizi öneriyoruz.

Cennete Otostop Hidayet Öyküleri

Adem ÖzkösePınar Yayınları

Adem özköse’nin cennete otostop isimli eserinde, dünyanın farklı yer-

lerinde, farklı ırklara, farklı yaşamlara ve farklı dinlere sahip olan 19 mühtedi-nin birbirinden ilginç, sarsıcı ve etkile-yici hidayet öykülerini bulacaksınız.

Kimisi müzisyen, kimisi papaz, kimi-si her türlü kötülüğe bulaşmış bir genç, kimisi ise bir misyoner olan bu insanla-rın, bazen bir arkadaş vesilesi ile, bazen gördüğü bir rüya ile, bazen iki haftada okuduğu Kuran ile, bazen ise çektiği bir otostopla nasıl da ha-yatlarının de-ğiştiğini ilgi ile okuyacak-sınız.

Her okuya-nın kendince hayıflanacağı bir şey bula-cağına inandı-ğımız bu eser, inanıyoruz ki İslam’ın, in-sanların tek ilacı olduğunun en iyi ispa-tıdır.

Her bir mühtedi, bizlere Kuran’ın na-sıl değiştirici bir etkiye sahip olduğunu, O’nu okumaya başladıklarında nasılda onları derinden sarstığını aktarıyor.

Bir solukta okuyacağınıza inandığı-mız bu eseri hiç zaman kaybetmeden temin etmenizi şiddetle öneriyoruz.

TAVSİYE KİTAPLAR

Page 26: Remel Dergi Sayi 1

RemeL

24

TÜRKİYE KİMLERİ ÖRNEK ALIYOR?

IPSOS tarafından yapılan ankette Müslüman Türkiye’nin ROL MODELLE-Rİ tespit edildi. Yapılan anket tüm yaş gruplarını kapsıyor. Sonuçlar ise hiç iç açıcı değil.

1.) %25 ACUN ILICALI 2.)……....... 3.) %22 HÜLYA AVŞAR4.) %19 ORHAN GENCEBAY5.) %15 KIVANÇ TATLITUĞ

ONLARIN DÜNYASI:FUTBOL TOPU

Malumunuz, Galatasaray gündeme bomba gibi düşen bir transfer gerçek-leştirdi. Çok konuşuldu, çok yazıldı. Ta-raftarlar karşılamak için havaalanına kadar gittiler. Yapılan transfer ‘’Sneij-der’’. O aldığı paralarla daha geldiği ilk günde barların yolunu tutarken Afrika da insanlar açlıktan ölmektedirler. Gala-tasaray Sniejder için 3,5 senede toplam 24.500.000 Euro para ödeyecek. Sadece imza atması için Sniejder’e 3.900.000 Euro verildi. Bakın Galatasaray’ın Sniejder’e sadece imza atması için ver-diği paralarla neler yapabilirdik?

1.) Geçtiğimiz senelerde binler-ce kişinin susuzluktan dolayı öldüğü Somali’de toplam 4,5 milyon kişinin fay-

dalandığı 1550 su kuyusu açılabilirdi.2.) Afrika’da 65.000 kişiye katarakt

ameliyatı yapılarak görmesi sağlanabi-lirdi.

3.) 10.000 yetimin 1 yıllık tüm ihti-yaçları karşılanabilirdi.

UNUTTUK MU YOKSA?1)14.01.2003:Avusturya’daki ırkçı

Özgürlükçüler Partisi Hz. Muhammed (sav)’e hakaret etti.

2)30.09.2005:Danimarka’da yayın yapan Jyllands Pasten gazetesi Hz. Mu-hammed (sav)’e hakaret içeren 12 kari-katür yayınladı.

3)27.03.2007:Hollanda’da aşırı sağ-cı Özgürlük Partisi başkanı tarafından açıkça peygamberimize ve Kuran’a ha-karet eden ‘’FİTNE’’ adında kısa film yapıldı.

4)11.09.2010:Rahip Terry Jones Kuran-ı Kerim-i yakarak bu günü ‘’Dün-ya Kuran-ı Kerim-i yakma günü ‘’ olarak ilan etme cüretini gösterdi.

5)2011 yılı: Penguen dergisinde Bahadır Baruter ahlaksız sübliminal mesajlar vererek İslam’ın kutsallarına hakaret etti.

6)2012 yılı: Madonna isimli sefil bir kadın, klibinde tesettürle dalga geçerek İslam’a saldırdı.

7)12.09.2012:Sam Bacile adındaki aşağılık birisi ‘’Müslümanların Masu-miyeti’’ adlı filmi çekerek İslam’ın bir kanser olduğunu, Müslümanların yok edilmesi gerektiğini söyledi.

8)01.01.2013: Türkiye toprakların-daki İncirlik üssünde yılbaşı gecesinde ABD’Lİ askerler Kuran yaktılar. Medya-da duyulan olaya maalesef ciddi tepki-ler gelmedi ve olay örtbas edildi.

BUNLARI BİLİYOR MUYUZ?

Page 27: Remel Dergi Sayi 1
Page 28: Remel Dergi Sayi 1