PSİKOTERAPİDE BÜTÜNLEŞME DERGİSİ JOURNAL OF … · 2017-12-08 · PSİKOTERAPİDE...
Transcript of PSİKOTERAPİDE BÜTÜNLEŞME DERGİSİ JOURNAL OF … · 2017-12-08 · PSİKOTERAPİDE...
PSİKOTERAPİDE BÜTÜNLEŞME DERGİSİ JOURNAL OF PSYCHOTHERAPY INTEGRATION Psikoterapide Bütünleşme Araştırmaları Derneği’nin (SEPI) resmi dergisidir.
Psikoterapide Bütünleşme Dergisi, psikoterapi ve davranış değişikliğinde tek ekolün, tek teorinin sınırlarını aşan ve psikoterapide
bütünleşmeye dair bilgi birikimimizi ileriye taşıyan özgün makalelerin yayımlandığı hakemli bir dergidir. Dergide yayımlanan ma-
kalelerin içeriği, psikoterapide bütünleşmeyle ilgili yeni veri, teori veya klinik tekniklerin sunulmasının yanı sıra bu alandaki mev-
cut çalışmaların da incelenmesinden oluşur. Derginin amaçlarıyla yakından ilgili olan yazılar, psikoterapi ve davranış değişikliğiy-
le ilgili bilgi birikimimizi psikoloji ve psikiyatrinin diğer alanlarındaki (bilişsel bilimler, psikobiyoloji, sağlık psikolojisi, sosyal
psikoloji) gelişmelerle bütünleştiren makalelerdir.
Türkçe yayın hakları Psikoterapi Enstitüsü’ne aittir. Tüm hakları saklıdır. Yayıncının izni olmaksızın tümüyle veya kısmen yayım-
lanamaz, kısmen de olsa çoğaltılamaz ve elektronik ortamlarda yayımlanamaz.
Türkçe Yayın Editörü: Tahir Özakkaş
Çeviri: Aslıhan Coşkun, Bilge Güler, Deniz Şalgam, F. Büşra Helvacıoğlu, Meltem Kamer, Mirel Benveniste, S. Erdem Türközü
Zeynep Ertan
Yayıma hazırlayan: Menekşe Arık
Baskı: Acar Matbaacılık Promosyon ve Yayıncılık San. ve Tic. Ltd. Şti. Osmangazi Mahallesi Mehmet Deniz Kopuz Caddesi No:
20/1 Esenyurt - İstanbul
PSİKOTERAPİ ENSTİTÜSÜ EĞİTİM ARAŞTIRMA SAĞLIK ORG. VE DANIŞMANLIK LTD. ŞTİ.
Eğitim ve Kongre Merkezi: Fatih Sultan Mehmet Caddesi No:285 Darıca-KOCAELİ Tel: 0262 653 6699
www.psikoterapi.com - www.psikoterapi.org - www.hipnoz.com
EDİTÖR
Golan Shahar, PhD, Negev Ben-Gurion Üniversitesi Psikoloji Bölümü
ORTAK EDİTÖRLER
Randy Auerbach, PhD, Harvard Tıp Fakültesi/McLean Hastanesi, Çocuk ve Ergen Duygudurum Bozuklukları Lab. Yöneticisi
William Gottdiener, PhD, John Jay Ceza Hukuku Koleji Psikoloji Bölümü
Kenneth N. Levy, PhD, Pennsylvania Devlet Üniversitesi Psikoloji Bölümü
Nilli Mor, PhD, Kudüs Yahudi Üniversitesi Eğitim Fakültesi
YAYIN KURULU
Dana Amir, PhD, Haifa Üniversitesi
Jack C. Anchin, PhD, New York Devlet Üniversitesi Buffalo Kampüsü
Diane B. Arnkoff, PhD, Amerika Katolik Üniversitesi Psikoloji Bölümü
Arthur C. Bohart, PhD (Fahri Profesör), Kaliforniya Devlet Üniversitesi Psikoloji Bölümü
Robert Bornstein, PhD, Adelphi Üniversitesi Derner İleri Psikolojik Çalışmalar Enstitüsü
Louis G. Castonguay, PhD, Pensilvanya Devlet Üniversitesi Psikoloji Bölümü
Andres J. Consoli, PhD, San Francisco Devlet Üniversitesi Sağlık ve Beşeri Hizmetler Okulu Danışmanlık Bölümü
Lisa Cross, Yale Üniversitesi
Marc Diener, Argosy Üniversitesi
Windy Dryden, PhD, London Üniversitesi, İngiltere
Dr. Guillem Feixias, Barcelona Üniversitesi, İspanya
Dr. Hector Fernandez-Alvarez, Fundacion Aigle
Nick Gazzola, PhD, Ottawa Üniversitesi, Kanada
Carol R. Glass, PhD, Amerika Katolik Üniversitesi Psikoloji Bölümü
Leslie S. Greenberg, PhD, York Üniversitesi, Kanada
Prof. Richard P. Halgin, Massachusetts Üniversitesi Psikoloji Bölümü
Mark Hilsenroth, PhD, Adelphi Üniversitesi Derner İleri Psikolojik Çalışmalar Enstitüsü
Andre Marquis, PhD, Rochester Üniversitesi Warner Okulu Danışmanlık ve Beşeri Gelişim Bölümü
Stanley B. Messer, PhD, New Jersey Devlet Üniversitesi Rutgers Uygulamalı ve Mesleki Psikoloji Yüksek Okulu
Dr. Nick Midgley, Anna Freud Merkezi
Robert A. Neimeyer, Memphis Üniversitesi
Louis Primavera, PhD, Touro Koleji
J. Russell Ramsey, PhD, Filedelfiya Bilişsel Terapi Merkezi
Alphons J. Richert, PhD, Batı Illinois Üniversitesi Psikoloji Bölümü
Dr. Anastassios Stalikas, Panteion Sosyal ve Politik Bilimler Üniversitesi, Yunanistan
Dr. George Stricker, Argosy Üniversitesi
Dr. Antonio Branco Vasco, Lisbon Üniversitesi, Portekiz
Dr. Barry E. Wolfe, Rockville, Maryland
This work was originally published in English in the Journal of Psychotherapy Integration, published by the American Psychological Asso-
ciation (APA, http://www.apa.org/pubs/journals/int/) in the United States of America. The Journal of Psychotherapy Integration is the offi-
cial journal of the Society for the Exploration of Psychotherapy Integration (SEPI, http://sepiweb.org/). This work has been translated and
republished in Turkish by permission of SEPI and the APA. This translation cannot be republished or reproduced by any third party in any
form without express written permission of the APA. No part of this publication may be reproduced or distributed in any form or by any me-
ans, or stored in any database or retrieval system without prior permission of the APA
SUNUŞ
SEPI’nin yayın organı olan elinizdeki Journal of Psychotherapy Integration
dergisinin 24. cildini Türkçe olarak yayınlamış olmaktan onur duyuyoruz. SEPI
(The Society for the Exploration of Psychotherapy Integration) 1983’te psikotera-
piyi tek bir yönelimle sınırlandırmayan yaklaşımlara ilgi gösteren uzmanlar için
disiplinlerarası bir kurum olarak kuruldu. Kuruculuğunu fikir babalığını Marvin
R. Goldfried, PhD yaptı. Gruba ilk katılan ekip içerisinde Paul Wachtel, PhD,
Barry Wolfe, PhD, George Stricker, PhD bulunmaktaydı. 1982 yılında zihinlerde
tohumlanan bu düşünce 1983 yılında ABD’de Maryland’da ilk toplantısını yaptı.
İlk kongrede organizasyon komitesinde Lee Birk, Jeanne Phillips, George Stricker
ve Barry Wolfe yer aldı. SEPI pekçok ülkeden üyesi olan uluslarası bir kuruluştur.
SEPI 2013 yılına kadar 29 konferansa ev sahipliği yapmış, katılımcılar arasında bir
diyalog ortamı sağlayarak, dogmatik olmayan bir tarzda görüşlerini paylaşmala-
rına olanak sağlamıştır.
SEPI’nin resmi yayın organı The Journal of Psychotherapy Integration psikote-
rapi bilgisi ve davranış değişikliği ile ilgili, psikoloji ve psikiyatriye dair daha ge-
niş yelpazede makalelerin toplandığı bir dergidir. Derginin yönetim kurulunda
bugün Diane Arnkoff, Franz Caspar, Louis Castonguay, Carol Glass, Marvin
Goldfried, Shelley McMain, Alberta Pos, George Stricker, Paul Wachtel, Barry
Wolfe görev yapmaktadır. Editörlüğünü Jerry Gold’dan sonra Golan Shahar,
(PhD, Ben Gurion University, Israel) almıştır ve başarı ile yürütmektedir.
Psikoterapiyi bütünleştirme çabasının en az 80 yıllık bir geçmişi olsa da bu
çaba, son 30 yıl içinde büyük bir hız kazanmıştır. Sonuçta tek bir ekol içinden
yetişmiş pekçok deneyimli klinisyen artık kendilerini bütüncül terapistler olarak
tanımlamaktadır.
Son yıllarda İngiltere ve diğer Avrupa ülkelerinde de bütüncül psikoterapi
üzerine eğitim sunan kurumlarda gözle görülür şekilde bir artış olmuştur. Bu ge-
lişme 1993’te European Association for Integrative Therapy’nin (EAIP) kurulma-
sına yol açmış, 1996’ta ise European Association for Psychotherapy (EAP) içinde
Avrupa çapında kabul görmüş bir ekol olarak tanınmıştır. EAIP’nın üyesi olan
eğitim kurumlarından mezun olan bütüncül psikoterapistler EAP sponsorluğun-
daki ECP’yi (Avrupa Psikoterapi Sertifikası) almaya hak kazanırlar. EAP ise Av-
rupa’da geniş bir psikoterapi okulları yelpazesinin profesyonel anlamda platfor-
mu gibidir.
EAIP “gerçek” veya “meşru” tek bir terapi ekolünün olmadığına inanır ve fark-
lı psikoterapi entegrasyon biçimlerini destekler ve teşvik eder. EAIP içinde, hü-
manistik ve psikanalitik, psikodinamik ve beden süreci, diyalojik ve öznelerarası-
lık gibi farklı bütüncül eğitim programları vardır. Böylelikle EAIP bütüncül psi-
koterapinin de bir başka tek-ekol yaklaşımına dönüşmesini engellemiştir. EAIP
teorik seviyede iki veya daha fazla yaklaşımı sentezleyerek klinikte tutarlı ve etik
bir uygulama yaratmayı amaçlayan bütüncül eğitim programı öneren kurumlara
açıktır.
İngiltere’de United Kingdom Council for Psychotherapy (UKPC) tarafından
kabul edilmiş bütüncül psikoterapi eğitim programı uygulayan pek çok kurum
bulunmaktadır. UKPC farklı psikoterapi yaklaşımlarını temsil eden yaklaşık yüze
yakın kurumsal üyenin profesyonel akreditasyonunu yapan bir yapıdır.
İngiltere’de bütüncül psikoterapinin gelişimini hızlandırmak için Ekim
1999’da United Kingdom Association for Psychotherapy Integration (UKAPI) ku-
ruldu ve başkanı Maria Gilbert oldu. Kuruluşun temel amacı bu ülkedeki bütün-
cül psikoterapistler için bir ev sağlamak ve yurt dışıyla da bağlantı kurmaktı. So-
nuçta UKAPI Eylül 2001’de Londra’da EAIP ile birlikte ortak bir konferans dü-
zenledi. Amaçları arasında bütüncül psikoterapinin iyi uygulamalarını sağlamak
ve bu yolda sürekli bir gelişimi hedeflemek bulunuyordu.
Ülkemizde de Psikoterapi Enstitüsü 10 yılı aşkındır “Bütüncül Psikoterapi”
eğitimleri düzenlemektedir. Bu düzenli eğitimler, atölye çalışmaları, kongreler
ve yayın faaliyetleriyle bilimsel bir tartışma ortamı yaratmayı amaçlamaktadır.
SEPİ’nin bölgesel ağında da görev alan, kongrelerine aktif olarak iştirak eden ve
yıllardır bilimsel katkılarda bulunan yapısıyla “Psikoterapi Enstitsüsü” kendini
SEPI’nin bir parçası olarak kabul etmektedir. Önümüzdeki yıllarda SEPI kongre-
sine ev sahipliği yapmayı amaçlamakta ve bunun için hazırlıklarını sürdürmek-
tedir.
Elinizdeki derginin Türkçe 2. cildinin yayımlanması bu işbirliğini güçlendiren
kanıtlardan birisidir. Psikoterapi alanında dünyada neler olup bittiğini bildiren
ve son bilimsel çalışmaları içeren bu sayıyı Türkçe olarak hazırlayan ekibimize
de sonsuz teşekkürlerimi sunarım. İlginizin artarak devam edeceğini umarak ke-
yifli okumalar diliyorum.
Saygılarımla,
Tahir ÖZAKKAŞ Psikoterapi Enstitüsü
Başkanı
Psikoterapide Bütünleşme Dergisi www.apa.org/pubs/journals/int
http://yayin.psikoterapi.com/psikoterapi-enstitusu-yayinlari/sureli-yayinlar
24. Cilt, 1. Sayı Mart 2014
©2014
American
Psychological Association
İ Ç İ N D E K İ L E R
Sorun Eşimde: Eşlerden Biri Öbürünün Değişmesini İsterken Çiftlerle Çalışmak
Kieran T. Sullivan, Joanne Davila ................................................................................... 1
Kişilerarası İlişkilerde Bilişsel Çarpıtma: Kişi Algısı Üzerine Yapılan Sosyal Bilişsel Araştırmaların Klinik Etkileri
Susan M. Andersen,Elizabeth Przybylinski .................................................................. 19
Konuşmacı-Dinleyici Tekniğinin Kullanım Sıklığı, İlişki Memnuniyetini Etkiliyor mu?
Ryan G. Carlson, Daniel Guttierrez, Andrew P. Daire ve Kristopher Hall ................. 37
İki Borderline Kişilik Bozukluğu Hastasının Psikodinamik Terapide Yaşadığı Değişim Süreçleri
Geoff Goodman, Keiha Anderson ve Marc J. Diener ................................................... 44
Duygudurumunu İyileştirmek için Kendine Yardım (Ödev) Etkinliklerinin Bir Karşılaştırması: Randomize Kontrollü Kısa Bir Çalışmanın Sonuçları
Jerry V. Walker, III ve Georgios K. Lampropoulos ...................................................... 67
Psikoterapide İmgelerle Çalışmak: Oyun ve Metaforların Cisimleşmesi Frank Faranda ............................................................................................................... 94
Psikoterapide Bütünleşme Dergisi www.apa.org/pubs/journals/int
http://yayin.psikoterapi.com/psikoterapi-enstitusu-yayinlari/sureli-yayinlar
24. Cilt, 2. Sayı Haziran 2014
©2014
American
Psychological Association
İ Ç İ N D E K İ L E R
Psikoterapinin Evriminde Tek Parçalı Düşüncenin Günahları ve Sevapları Aner Govrin ................................................................................................................... 121
ELEŞTİRİ: Tek Yönelimin Destekçilerinin Bilime ve Hastaların Sağlığına Faydası Bütünleşmecilerden Daha Az Olabilir: Govrin’e (2014) Yanıt
Giancarlo Dimaggio, Paul H. Lysaker ......................................................................... 134
ELEŞTİRİ: Kuramsal Köktenciliğin Sınırları Üzerine Paul L. Wachtel .............................................................................................................139
Otizmli Çocuklarda Sanat Terapisi Yoluyla Bağlanmayı Kolaylaştırmak: Bir Vaka Çalışması
Huma Durrani .............................................................................................................. 145
Ergenlerde Eşzamanlı Görülen Depresyon ve Madde Kullanım Bozuklukları: Tedavi Sırasında Ödüllendirmeye Yanıt Vermenin İncelenmesi
Kathryn D. Boger, Randy P. Auerbach, Pia Pechtel, Alisa B. Busch, Shelly F. Greenfield, Diego A. Pizzagalli..................................................................... 160
Terapideki Değişime Hastanın Bakışı: Psikoterapi Araştırmasında Değişim Aşamaları ve Genel Değişim Mekanizmaları Arasındaki İlişkilerin İncelenmesi
Johannes Mander, Andreas Wittorf, Stefan Klingberg, Martin Teufel, Stephan Zipfel, Isa Sammet................................................................ 178
Bireysel Psikoterapi için Anahtar Stratejiler Eğitimi: Çok Kuramlı Uygulamaya Bir Giriş
Jeff E. Harris, Leslie J. Kelley, Elizabeth L. Campbell, and Erin S. Hammond ......... 199
KİTAP İNCELEME Jeffrey Magnavita ve Jack Anchin ................................................................................219
Psikoterapide Bütünleşme Dergisi www.apa.org/pubs/journals/int
http://yayin.psikoterapi.com/psikoterapi-enstitusu-yayinlari/sureli-yayinlar
24. Cilt, 3. Sayı Eylül 2014
©2014
American
Psychological Association
İ Ç İ N D E K İ L E R
Yaygın Kaygı Bozukluğunda İniş Çıkıştan Kaçınma Modelinin Temel Bilimi ve Klinik Uygulaması
Michelle G. Newman, Sandra J. Llera, Thane M. Erickson, Amy Przeworski ........... 221
Değişime Doğru: “Araştırmaya Dayalı” Uygulamalardan “Deneysel Etkinliğe Dayalı” Uygulamalara
Larry E. Beutler, Bryan Forrester ................................................................................ 241
Terapötik Mevcudiyet: Terapötik İlişkide Güven Yaratan Nöropsikolojik Mekanizmalar
Shari M. Geller, Stephen W. Porges ............................................................................ 255
Bozukluklara Göre Tedavilerde Psikoterapiyi Bırakma Üzerine Bir Üst Analiz Joshua K. Swift, Roger P. Greenberg ........................................................................... 275
Goodman, Anderson ve Diener (2014) makalesinde düzeltme 295
Karşılanmamış İhtiyaçlar ve Uyum Bozucu Modlar: Daha Uzun Süreli Sorunlara Yaklaşımda Yeni Bir Yöntem
Catherine M. Flanagan ............................................................................................... 296
BDT Öğrencilerinin Kuramsal Gelişimi: Psikoterapistler “Entegre Olurken” Hangi İçsel Süreçlerden Geçiyorlar?
Sabine Wolff, Anna Auckenthaler ............................................................................... 319
Bir Eğitim Kliniğinde Hastaların Psikoterapideki Tedavi İnançlarıyla İlgili Olarak Katılımcı Özelliklerine Dair Ön Çalışma
Michael J. Constantino, Sofiya Penek, Samantha L. Bernecker, Christopher E. Overtree ... 340
Psikoterapide Bütünleşmeyi En Baştan Öğretmek: Bütünleşmenin Temel Bakış Açısı olarak Öğretilmesine Yönelik Bir Öneri
Sharon Ziv-Beiman ....................................................................................................... 359
Psikoterapi Becerilerini Bir Dönem Süreli “Rol-Oynama”yla Öğretmek Allison Crowe .............................................................................................................. 369
Psikoterapide Bütünleşme Dergisi
www.apa.org/pubs/journals/int
http://yayin.psikoterapi.com/psikoterapi-enstitusu-yayinlari/sureli-yayinlar
24. Cilt, 4. Sayı Aralık 2014
©2014
American
Psychological Association
İ Ç İ N D E K İ L E R
Terapideki Genel Değişim İlkeleri Üzerinden Psikoterapide Bütünleşme: Psikoterapinin Özünü Kaçırıyor Muyuz?
Asle Hoffart, Amund Rake Hoffart ............................................................................. 377
ELEŞTİRİ Terapideki Değişim İlkelerinin Altında Yatan Varsayımlar Üzerine Marvin R. Goldfried...................................................................................................... 397
ELEŞTİRİ Genel Değişim İlkeleri Nedensel İlişkileri mi Temsil Ediyor? Asle Hoffart, Amund Rake Hoffart ............................................................................ 405
Ergenlerin Başarılı Ayakta Tedavi Hakkında Düşünceleri ve Tedavide Alınacak Kararların Bunlardan Nasıl Yararlanacağı –Bütünsel Bir Yaklaşım
Arne Kristian Henriksen ............................................................................................... 411
Ağır Duygusal ve Davranışsal Sorunları olan Ergenlik Öncesi Çocukların Tedavisinde İki Yaklaşım: Çocuklar için Diyalektik Davranış Terapisi ve Zihinselleştirmeye Dayalı Çocuk Terapisi
Francheska Perepletchikova, Geoff Goodman ........................................................... 434
Genç İnsanların Terapideki Değişimlerinin Anlaşılması – İvedi bir Araştırma Gündemi
Ian N. Donald, Debra J. Rickwood, Timothy A. Carey .............................................. 456
Anaakım Tedaviye Yanıt Vermeyen Ergenler ve Yetişkinler için Atların Kolaylaştırıcılığında Beden ve Duygu Yönelimli Psikoterapi (ABDP): Yapılandırılmış bir Program
Siv Grethe Johansen, Catharina Elisabeth Arfwedson Wang, Per-Einar Binder, Ulrik Fredrik Malt .......................................................................... 472
Kitap İnceleme 491
Psikoterapide Bütünleşme Dergisi
2014, 24. Cilt, 1. Sayı, s.1-18
Sorun Eşimde: Eşlerden Biri Öbürünün Değişmesini İsterken
Çiftlerle Çalışmak
Kieran T. Sullivan
Santa Clara Üniversitesi
Joanne Davila
Stony Brook Üniversitesi
Çift terapisine gelen eşler genellikle ilişkinin yürümesi için diğer eşin
değişmesi gerektiği beklentisi içindedir. Bir başka deyişle, sorun eşindedir. Bu
makalede, yazarlar insanların değişim kapasitesi, davranış değişimi ve kişilik
değişimi süreci, özellikle de bağlanma kuramının rolü üzerine yapılan
araştırmaları gözden geçirmektedir. Ardından çift terapisinde deneylerle
doğrulanmış yaklaşımlara dayalı teknikleri ve terapideki genel değişim
ilkelerini incelemektedirler. Son olarak bir vaka çalışması sunarak değişim
talep eden çiftlerle nasıl çalışılabileceğine dair önerilerde bulunmakta ve
duygusal kabule odaklanmanın önemini vurgulamaktadırlar.
Anahtar sözcükler: çift terapisi, değişim, kabul
iftlerle* çalışan klinisyenlerin karşı
karşıya kaldığı bir dizi çetrefilli so-
run ve çift dinamiği vardır. Belki de
en güç (ve en yaygın) olanı, bir eşin so-
runun kaynağı olarak öbür eşi gördüğü
ve eşinin değişmesini talep etmesidir. Bu
makalede “Bir eş öbür eşin değişmesinde
ısrar ediyorsa biz terapistler olarak ne
yaparız?” sorusunu ele alıyoruz. Bu özel
sayının amaçları doğrultusunda, bu so-
runun yanıtıyla ilgisi bulunan temel psi-
* Kieran T. Sullivan, Department of Psychology, Santa Clara University; Joanne Davila, Department of
Psychology, Stony Brook University. Correspondence
concerning this article should be addressed to Kieran Sullivan, Department of Psychology, Santa Clara
University, 500 El Camino Real Santa Clara, CA
95053-0333. E-mail: [email protected]
kolojik araştırmaları da tartışarak yapı-
lacak müdahalelerin yönünü belirlemeyi
ve araştırılması gereken soruları tespit
etmeyi hedefliyoruz.
Sorun
“Eşimin değişmesini istiyorum! O
farklı olsaydı her şey daha güzel olurdu,
ben de mutlu olurdum!” Pek çok çiftten
duyduğumuz bir şeydir bu. O halde, so-
run, eşinin değişmesi isteğidir ancak eşi-
nin değişmesi çiftler için gerçekten ne
anlam ifade eder?
Eşler genellikle değişmesini istedikle-
ri belli bir davranış tespit etmişlerdir.
Bu, öbürüne danışmadan tatil planları
yapması gibi kendisini rahatsız eden bir
Ç
2 SORUN EŞİMDE
alışkanlık olabilir. Evdeki işbölümüyle,
eşlerin iletişim biçimiyle, sağlığı ilgilen-
diren davranışlarla, yakınlık düzeyiyle,
birlikte daha fazla zaman geçirmekle,
daha fazla duygusal destek sağlamakla
ilgili olabilir. Hakikaten bu tür isteklerin
çift terapistlerinin gördüğü en yaygın so-
runlardan olduğu araştırmalarda görül-
mektedir: iletişim, güç savaşları, eşinden
gerçekçi olmayan beklentiler, sevgiyi
gösterme, cinsellik, para yönetimi, ciddi
kişisel sorunlar, hane yönetimi (Whis-
man, Dixon, & Johnson, 1997).
Eşler genellikle değişmesini istedikle-
ri kişilik tarzlarını veya diğer bireysel
özellikleri tespit ederler. Eşlerinin çok
duygusal, nevrotik yahut çok uzak, ka-
yıtsız olduğundan yakınabilirler. Eşleri-
nin depresyonundan, kaygısından, öfke-
sinden, bu hisleri ifade etme veya yö-
netme biçiminden memnun olmayabilir-
ler. Eşlerini çok muhtaç ve talepkar veya
çok uzak ve kendine yeter görebilirler.
Hakikaten insanların eşlerinde değişme-
sini istedikleri karakter kusurları gibi
gördüğü pek çok kişisel özellik vardır.
Elbette kişisel özelliklerle belli dav-
ranışlar bir arada görülür. Eşlerin hep
şöyle der, “Eşim benimle daha çok za-
man geçirsin istiyorum ama geçirmiyor,
çünkü hiçbir şey hissetmeyen soğuk,
uzak biri!” Çift terapistleri olarak işimiz
bunun doğru olup olmadığını belirle-
mektir – belli bir davranış daha geniş an-
lamda bir kişilik özelliğini veya duygusal
durumu yansıtıyor mu? Yansıtıyor olabi-
lir elbette. Örneğin, insanların bunalım-
da hissettiklerinde daha kendi içlerine
döndüklerini, cinsellikten uzaklaştıkla-
rını ve kilo alabildiklerini biliyoruz. Bir
başka örnek olarak, daha kaçıngan bağ-
lanma tarzına sahip biri – yakın ilişkide
rahat olmakta zorlanır ve daha mesafeli
olmayı tercih eder – duygusal destek
verme konusunda daha isteksiz ve ve-
rimsiz olacaktır (Davila & Kashy, 2009).
Öte yandan, değişim isteyen eş de temel
yükleme hatasına düşüyor olabilir (Jones
& Harris, 1967); bu durumda kişi karşı-
sındakinin davranışını içsel sebeplere
yükler – sinir eden davranışlar sinir bo-
zucu kişilik özellikleri gibi yorumlanır.
Bu nedenle, çift terapistinin yapması ge-
reken ilk şeylerden biri, tam olarak nasıl
bir değişimin istendiğini değerlendir-
mektir. Bir sonraki adım da o davranış
veya özelliğin değişip değişemeyeceğini
değerlendirmektir. Bir sonraki bölümde
bu konu tartışılacaktır.
Araştırma Bulguları
İnsanlar değişebilir mi? Değişebilirse,
ne kadar değişebilir? Bunlar bütün tera-
pistler için önemli sorulardır; eşinin de-
ğişmesi talebinde bulunan çiftlerle uğra-
şan çift terapisti için özellikle önemlidir.
Peki verilerin bize ne diyor?
İnsanlar Ne Kadar Değişebilir?
Kişiliğin kararlılığı. Kişiliğin karar-
lılığı üzerine veriler, değişim kapasitesi-
ni anlama yönünde önemli bilgiler verir.
Burada hem iyi haber hem kötü haber
var. Kötü haber, en azından değişim is-
teyen eş için kötü haber, epey miktarda
verinin gösterdiğine göre, ister normal
kişilik özellikleri ister kişilik bozukluğu
olsun, kişilik oldukça kararlıdır ve zor
değişir. Güncel bir üst analizden (Fergu-
SULLIVAN ve DAVILA 3
son, 2010) görünen o ki sıralı kararlılık
katsayısı .60 düzeyindedir; bu üst anali-
ze dahil olan çalışmalar genel kişilik
özelliklerini de (nevrotiklik, dışa dönük-
lük, açıklık, vicdanlı olma, uyumluluk,
vs.) hem de genel olmayan özellikleri
(saldırdanlık, sofuluk, vs.) kapsıyordu.
Bu üst analizde ayrıca kararlılık katsayı-
larının yaşla birlikte arttığı ve üç kişilik
değişkenine, cinsiyete, klinik olma ol-
mama durumuna göre farklılık göster-
mediği tespit edilmiştir. Bir başka kötü
haber de, insanların kişilik kararlılığını
pekiştiren ortamları seçmesidir ki bu da
mevcut kişilik özelliklerini güçlendirir
(örn. Caspi, Roberts & Shiner, 2005;
Hopwood ve diğ., 2011). Bu kadar kötü
haber yetmediyse, insanın kendi özellik-
lerine uyan tipik davranışlarına karşıt
şekilde davranması çaba ve güç harca-
mayı gerektirir, bu çabanın sebep oldu-
ğu yorgunluk yine kendi özelliklerine
uygun şekilde davranmasıyla sonuçlana-
bilir (Gallagher, Fleeson, & Holye, 2010).
Yani, değişmek zordur – biz klinisyenler
için çok şaşırtıcı değil ama yana yakılan
eşlerinin değişmesini isteyen danışanlar
için şaşırtıcı ve hayal kırıcı olabilir.
İyi haberse değişimin mümkün oldu-
ğudur. Kişilik özellikleri üzerine yapılan
bir dizi geniş çaplı araştırmada, yetişkin-
lik boyunca değişimin meydana geldiği-
ni ve bu değişimin çevresel etkenler kar-
şısında oluştuğu tespit edilmiştir. Örne-
ğin, ikizler üzerine yapılan bir araştır-
mada, Hopwood ve diğ. (2001) paylaşıl-
mayan çevresel etkilere (ikizlerden her
birinin kendine özgü çevresel şartlarına)
bağlı olarak olumsuz duygusallığın arta-
bileceğini veya azalabileceğini tespit et-
miştir. Specht, Egloff ve Schmukle (2011)
ise evlilik ve boşanma gibi belli başlı
olayların ardından kişilik özelliklerinin
değiştiğini tespit etmiştir.
Dweck (2008) inanç sistemlerinin de
zaman içinde yaşantıyı ve davranışı tu-
tarlı bir şekilde yönlendirdiği için kişili-
ğin temelini oluşturan şeyler arasında
yer aldığını ortaya atmıştır. Hal böyle
olunca, inanç sistemleri değiştirilebilir-
se, yaşantı ve davranış da arkasından ge-
lecektir. O nedenle, inançların hedef-
lenmesi kişilikte değişikliğe yol açmanın
ve uyum sağlayıcı işlevselliği artırmanın
bir yolu olabilir. Örneğin, Dweck ve
meslektaşları (inceleme için bkz. Dweck,
2008) insanların zekalarının ne kadar iş-
lenip geliştirilebilir olduğuna dair inanç-
larını değiştirebildiklerini ve bu değişi-
min akademik başarıyı artırdığını tespit
etmişlerdir.
Bağlanmanın kararlılığı. Güvenli
bağlanmadaki kararlılık üzerine literatü-
rün bulguları kişilik literatürünün bul-
gularıyla benzerlik gösterir ve özellikle
çift bağlamındaki kişilerarası değişim
bakımından önem taşır. Bağlanma ku-
ramının öne sürdüğü ve araştırmaların
teyit ettiği üzere, ebeveyn-çocuk ilişki-
sinde geliştirilen işler ilişki modelleri
hayat boyu taşınır ve kişilerarası işlevsel-
liği yönlendirir (bkz. Mikulincer & Sha-
ver, 2007). Aşk ilişkileri, yetişkinlikteki
temel bağlanma ilişkileridir ve ilişkisel
sorunların altında genellikle bağlanma
dinamikleri yatar (bkz. Johnson & Den-
ton, 2002). Yetişkinlikte, bağlanmanın
niteliklerini belirleyen şey, kişilerin eşle-
riyle ilişkilerinde ne ölçüde yakınlıktan
4 SORUN EŞİMDE
kaçındıkları ve terk edilme kaygısı yaşa-
dıklarıdır. Kaçınma ve terk edilme kay-
gısı ne kadar fazlaysa o kadar güvensiz,
yakınlık kurmada rahatlık ve eşinin ya-
nında olacağına dair güven duygusu
(düşük terk edilme kaygısı) ne kadar faz-
laysa o kadar güvenli bağlanma söz ko-
nusudur. Bağlanma ilişkilerindeki ka-
çınma ve kaygı yetişkinlikle nispeten
daha kararlı ve dengeli olsa da belirgin
ve duygusal önem arz eden içsel ve kişi-
lerarası deneyimler sonucunda değişim
meydana gelir – değişimi meydana geti-
ren bu tür deneyimlere örnek olarak ya-
şamdaki belli başlı olaylar (örn. evlilik;
Davila, Karney, & Bradbury, 1999), ilişki-
lerde günbegün yaşananlar (örn. çatış-
ma; Davila & Cobb, 2003), insanların ya-
şadıklarına yüklediği anlamlar (örn. belli
bir olay karşısında yaşanan kayıp hissi;
Davila & Sargent, 2003) verilebilir.
Bu sebeple, değişim kesin kural ol-
masa ve gerçekleştirmesi zor da olsa iç-
sel ve kişilerarası yeni deneyimlerle bağ-
lantılı olarak değişim yaşanabilir. Haki-
katen, bağlanma ve kişilik üzerine elde
edilen bulgular çift terapisi için umut
vadetmektedir; çiftlerin hem bireysel
olarak hem de birbirleriyle yeni dene-
yimler edinmesine ve aynı zamanda ya-
şadıklarıyla ilgili yeni inançlar ve gön-
dermeler geliştirmelerine yardımcı ol-
mak değişim şansını artırabilecektir.
Kişiliğin ve kişilerarası davranışın
genetik temelleri sebebiyle kişinin sınırlı
ölçüde değişebileceğini belirtmek önem-
lidir (bkz. Caspi ve diğ., 2005). Danışan-
ların bu olguyu ve bunun ilişkileri için
ne demek olduğunu anlamalarına yar-
dım etmek önemlidir. Örneğin, mizacen
tutuk davranan bir kişi hiçbir zaman
tamamen dışa dönük biri olmayacaktır
ancak biraz daha cana yakın hale gelebi-
lir. Bu tür fikirleri danışanlarla doğrudan
konuşmak muhtemelen gerekli olacak-
tır.
Cinsiyet, kültür ve değişim. Kişi-
nin cinsiyeti, etnik kökeni veya kültürü
değişim olasılığını etkiler mi? Araştırma-
lar etkilemediğini söylüyor: Kadınlarla
erkeklerin, farklı etnik kökenlerden ge-
len insanların ve değişik kültürlere sahip
insanların (örn. ortaklaşacı ve bireyci
kültürler; McCrae & Costa, 2006) deği-
şim olasılığı benzer düzeydedir.
Ancak bir eşin değişim isteği ve deği-
şim çabalarına direncinin cinsiyet ve
toplumsal yapıyla ilişkili olduğu yönün-
de hatırı sayılır kanıt vardır (Eldridge &
Christensen, 2002). Kadınların değişim
arzusu ve ısrarının erkeklerinkinden faz-
la olması muhtemeldir; bunun nedeni
kısmen erkeklerin ilişkilerinden daha
memnun olmaları (evli çiftlerle yapılan
araştırmalarda erkeklerin tatmin düzeyi
tutarlı olarak kadınlarınkinden daha
yüksektir; Fowers, 1991) ve ilişkiden ka-
dınlara göre daha fazla fayda görmeleri-
dir (Bianchi, Milkie, Sayer, & Robinson,
2000). Örneğin, ev dışında çalışan ka-
dınların sayısı ciddi oranda yükselmiş
olsa da halen ev işlerinden ve çocuk ba-
kımından büyük ölçüde kadınlar sorum-
ludur. Dört binden fazla çiftle yapılan 10
yıllık ulusal bir araştırmada 6.740 kadın
ve erkeğin günlükleri incelendiğinde,
Bianchi ve diğ. (2000) evliliğin kadınla-
rın ev işlerinde haftalık 5 saatlik artışa
SULLIVAN ve DAVILA 5
neden olurken erkeklerin ev işlerinde
hiçbir artışa neden olmadığını tespit et-
mişlerdir. Ayrıca 12 yaş altı çocuğu oldu-
ğunda kadınların ev işlerine harcadığı
vakitteki artış erkeklerin harcadığı vakit-
teki artışın üç katından fazla olmaktadır.
Kadınların değişim yönünde ısrar
etmesinin daha muhtemel olmasının
yanı sıra, kadınlar ilişkideki sorunları ve
terapi ihtiyacını daha önce fark etmekte
ve terapistle ilk bağlantıya geçen kadın-
lar olmaktadır (Doss, Atkins & Christen-
sen, 2003). Çift terapisi sırasında genel-
likle kadınlar değişim talep eder ve so-
runları dile getirirken erkekler daha zi-
yade geri çekilerek statükoyu korumaya
çabalarlar. İlginç olan şudur ki eşlerin
özellikle anne-baba olduktan sonra eşit-
likçi bir ilişki arzuladığı durumlarda bile
ev işleri ve çocuk bakımında dengesiz-
likler yaşanmakta, sonrasında da cinsi-
yetle ilişkili talep etme-geri çekilme dav-
ranışları görülmektedir (Cowan &
Cowan, 2000).
Davranış değişikliği. Hepimizin
bildiği bir espridir: “Bir ampülü değiş-
tirmek için kaç terapist gerekir? Bir te-
rapist yeter ama ampül değişmek iste-
melidir!” İşin aslı, bu şaka değildir. Lite-
ratür de bunu destekler – insan eşinin
yakındığı bir davranışı değiştirmek iste-
miyorsa muhtemelen değiştirmeyecek-
tir. Esasen değişim aşamalar halinde
meydana gelir. Prochaska ve DiClemen-
te (2005) tarafından geliştirilen teoriler
ötesi değişim modelinde (TÖM) değişi-
min dört aşamada gerçekleştiği öne sü-
rülür: (a) düşünme öncesi – değişme ni-
yeti yoktur, kişi sorunlar olduğunun ve
başkalarının değişime ihtiyaç duyduğu-
nun/istediğinin farkında değildir; (b)
düşünme – kişi bir sorun olduğunun
farkındadır ve değişimin gerekli olduğu-
nu ciddi ciddi düşünüyordur ancak her-
hangi bir adım atılmamıştır; (c) eylem –
kişi değişiklikleri uyguluyordur; (d)
idame – kişi kazanımlarını pekiştirmeye
ve sorunlu davranışın nüksetmesini ön-
lemeye çalışıyordur. Bu modelden de an-
laşıldığı üzere, insanlar düşünme öncesi
aşamadaysa değişim gerçekleşmez. O
nedenle terapinin ilk hededi çiftlerin-
eşlerin eylem evresine ilerlemesine yar-
dım etmektir.
Bireylerin değişim aşamalarında iler-
lemesine yardım etmek üzerine yapılan
araştırmalar, değişim aşamasındaki çift-
lere faydalı olabilir. En iyi şekilde gelişti-
rilmiş ve en etkili yaklaşımlardan biri
güdüleyici görüşmedir (GG; Miller &
Rollnick, 2002). Güdüleyici görüşme,
davranış değişikliğiyle ilgili kararsızlığı
irdeleme ve çözümlemeye odaklanır, ki-
şinin kendi değerleri ve endişelerine uy-
gun olacak şekilde değişimi destekler.
Bu yaklaşımda ifade edilen empati saye-
sinde danışan hayata bakışının terapist
tarafından anlaşıldığını hisseder, terapist
danışanın önceki başarılarına odaklana-
rak, becerilerini ve güçlü yanlarını vur-
gulayarak özyetkinliğini destekler, di-
renci kabullenir, danışanın mevcut du-
rumlarıyla değerleri ve gelecek hedefleri
arasındaki uyuşmazlıkları incelemeleri-
ne yardımcı olur. Kullanılan başlıca tek-
nikler açık uçlu soru, olumlama, üzerine
düşünme ve özetlemedir. Terapist ayrıca
değişimle ilgili konuşmaları da açığa çı-
karır; örneğin, değişmenin ve aynı kal-
6 SORUN EŞİMDE
manın iyi ve kötü taraflarını, değişik
davranışların olumlu ve olumsuz yanla-
rını sorar.
Güdüleyici görüşme bireysel terapide
işe yaramakla beraber, çift terapisinde
kullanılması çetrefilli olabilir, özellikle
de bir eşin öbürünü değiştirme çabaları
geçmişte başarısız olmuşsa. Araştırmalar
göstermektedir ki bazı durumlarda eşi
bireyin değişime doğru ilerlemesine yar-
dımcı olarak değişimin teşvik edilme-
sinde müttefik görevi görebilir (Lewis &
Butterfield, 2007). Bu durumlarda, bire-
yin eşinin yanında GG tekniklerinin kul-
lanılması işe yarayabilir. Ne yazık ki eş-
lerin değişme çabalarının başarılı olma-
sının değişen eş ve ilişki üzerinde isten-
meyen yan etkilerinin olabildiğini göste-
ren kanıtlar da mevcuttur (Lewis &
Rook, 1999). Yakınan eş istediği değişimi
elde edebilir ancak bunun bedeli eşinin
duygusal sıkıntı yaşaması ve ilişkiden al-
dığı tatminin azalması olabilir. Bu du-
rumlarda güdüleyici görüşme, değişim
isteyen eşin potansiyel duygusal ve iliş-
kisel sıkıntıyı hafifletebilecek empati
gösterme ve olumlama gibi en uygun
teknikleri kullanması için örnek teşkil
etme gibi ek bir fayda sağlayabilir.
Ayrıca araştırmalar göstermektedir ki
bir eşin olumlu değişim çabaları (örne-
ğin, karşılıklı konuşma) olumlu davranış
değişikliği olasılığını artırırken olumsuz
değişim çabaları (örneğin, söylenip
durma, yakınma) tam tersi yönde deği-
şikliklere yol açar (Tucker & Anders,
2001). Ayrıca değişim çabalarındaki bi-
çimsel farklılıklar da değişimin hedefi
olan eşin kişilerarası ilişki tarzına bağlı
olarak önem arz edebilir. Simpson ve
Struthers (2013) bir eşin öbürünün de-
ğişmesini istediği bir konuyu tartışan
çiftleri genel olarak gözlemledi. Ortala-
ma olarak, kaçıngan bağlanma düzeyi
yüksek olan kişiler eşlerinin etkisine ma-
ruz kaldıklarında öfke ve geri çekilme
gösteriyor, bu da tartışmanın başarıyla
sonuçlanamamasına yol açıyordu. Ancak
eşler yumuşatma stratejilerini (umursa-
dığını ifade etme, hak verme, iyimserlik)
kullandığında kaçıngan eşleri daha az
öfke ve geri çekilme gösteriyor, tartışma-
lar daha başarılı ilerliyordu. Çift terapi-
sinde eşlerin olumlu ve tarz olarak has-
sas değişim çabaları göstermeyi öğren-
melerine yardım etmek çok faydalı ola-
bilir.
Ancak çift terapisinde değişim üzeri-
ne çalışmanın iyi gelmeyebileceği za-
manlar da olabilir. Bazı araştırmalarda,
eşlerin değişim çabalarının olumsuz so-
nuçlar doğurduğu bildirilmiştir. Örne-
ğin, Franks ve diğ. (2006) altı aylık süre
zarfında daha fazla değişim çabası göste-
ren eşlerin sağlık davranışlarının gerile-
diğini ve ruh sağlığının kötüleştiğini tes-
pit etmiştir. Değişim çabalarının başarılı
olup olmayacağını tahmin etmede yaşa-
nan güçlüğü daha da vurgulayan nitelik-
sel bulgulara göre, “eşin sağlıkla ilgili
davranışlarda bulunmasını isteme” en
etkili üç stratejiden biriyken aynı za-
manda “bu strateji evli kadın ve erkekler
tarafından etkisiz olduğu en çok belirti-
len strateji” olmuştur (Tucker & Muel-
ler, 2000, s. 1125). O nedenle, çift terapi-
sinde bir danışanla değişim yönünde ça-
lışmak ters tepebilir ve çiftin arasını da-
ha da kötüleştirebilir.
SULLIVAN ve DAVILA 7
O halde, eşlerden biriyle değişim
üzerine çalışmanın önemli olduğuna ka-
rar verdiğimizde eşleri ne ölçüde sürece
katacağımızı veya geride tutacağımızı
nasıl anlarız? Danışanla birkaç seans bi-
reysel görüşme mi yapmalıyız? Danışanı
bireysel terapiye mi yönlendirmeliyiz?
Araştırmalara göre, eşlerin birbirlerinin
değişime hazır olup olmadığını doğru
ölçmesi ve mevcut değişim aşamasına en
uygun stratejileri kullanması, eşlerin de-
ğişim çabalarına verdiği karşılığı önemli
ölçüde etkileyebilir. Örneğin, bir eşin si-
garayı bırakmayı düşünme öncesi aşa-
mada olan eşine nikotin sakızı getirmesi,
aynı sakızı eylem aşamasında getirmesi-
ne kıyasla muhtemelen çok daha başarı-
sız olacaktır. Ne yazık ki eşlerin değişim
aşamasını doğru tespit etmede veya en
uygun stratejileri seçmede pek de iyi ol-
dukları söylenemez. İşin aslı, değişimi
arzulayan eşler, eşlerinin hazır olma de-
recesini olduğundan fazla görme ve uy-
gun olmayan stratejileri seçme eğilimi
gösterirler (Sullivan, Pasch, Bejanyan &
Hanson, 2010).
Bu sebepten ötürü, çift terapisinde
bireysel davranış değişikliği üzerine çalı-
şılıp çalışılmayacağına karar verirken
şunları dikkate almak gerekir: (a) danı-
şanın hangi değişim aşamasında bulun-
duğu, (b) eşinin danışanın hangi değişim
aşamasında bulunduğunu düşündüğü,
(c) geçmişteki değişim çabaları ve bun-
ların etkileri. En meşakkatli ve muhte-
mel senaryo, danışanın düşünme öncesi
aşamada veya düşünme aşamasında ol-
duğu, geçmişte eşinin olumsuz değişim
çabalarıyla değişime direncinin arttığı
senaryodur. Bu durumda terapistin uğ-
raşması gereken iki zorluk daha baş gös-
terir: Öncelikle kişi hazır olmadan de-
ğişmeye zorlandığını hissettiğinden
içindeki değişme isteği sönmüş olabilir;
ikincisi de önceden bireysel bir mesele
olan şey artık bir çift meselesi halini de
almıştır. Bu durumlarda çift terapisinde
değişim yönünde çalışmak uygun değil-
dir. Aslına bakılırsa, eşi değişim sürecin-
den en azından başlangıçta tamamen
uzaklaştırmak değişim için en uygun
şartları yaratabilir ve ilişkiyi koruyabilir.
Çift Terapisinde
Ne Kadar Değişim Sağlanır?
Çift terapisinden alınan sonuçlar
üzerine araştırmalar. Biz çift terapist-
leri biliyoruz ki çift terapisinden fayda
görülse de tedaviye gelen pek çok çift
yok denecek kadar az ilerleme kaydeder
veya zaman içinde kazanımları sürdü-
remez. Tedaviden alınan sonuçlar üzeri-
ne son otuz yıldır yapılan araştırmalar
da terapistlerin deneyimleriyle aynı doğ-
rultudadır; çiftlerin yaklaşık %25-30’u
ilerleme göstermezken %30’u biraz iler-
leme kaydeder ancak tedaviden sonra
halen ciddi sıkıntı yaşamaya devam eder
(Halford ve diğ., 2012). Ayrıca, ilerleme
kaydeden çiftlerin sorunlarının birkaç yıl
içinde nüksetme oranı epey yüksektir
(Snyder, Mangrum & Wills, 1993). Aşa-
ğıda mevcut deneysel destekli tedavileri
kısaca gözden geçirerek bunlardan çıka-
rılabilecek hangi tekniklerin değişim is-
teyen çiftlere yardımı olabileceğini tartı-
şıyoruz.
Geleneksel davranışçı çift terapisi
(GDÇT; Jacobson & Margolin, 1979) dav-
8 SORUN EŞİMDE
ranış değişikliği üzerine odaklanırken şu
teknikleri kullanır. Davranış alışverişleri
tekniğinde, her eş bir değişiklik yapar ve
bu değişiklikler birbirlerinin yaptıkları
şartına bağlı olur. Örneğin, bir eş akşam
yemeğini yaparsa öbür eş de yemekten
sonra masayı kaldırıp bulaşıkları yıka-
mayı kabul eder, bir eş önceki akşam
masayı toplayıp bulaşıkları yıkadıysa
öbür eş de o akşam yemeği yapmayı ka-
bul eder. Bu tekniğin işe yaraması için
terapistlerin nispeten kolay olan ve eşle-
rin değer verdiği değişikliklerle başlama-
sı en etkili yoldur. İletişim becerileri eği-
timi de eşlerin değişim arzularını veya
değişime karşı duruşlarını veya her iki-
sini de kışkırtıcı olmayan bir şekilde ifa-
de etmelerine yardımcı olabilir (örneğin,
“ben” ifadeleri kullanma ve etkin bir şe-
kilde dinleme). Sorun çözme becerileri
de –bütün olası çözümlerin listesini ya-
pıp ardından birlikte karar vermek gibi–
çiftlerin güçlükleri nasıl yönetecekleri
konusunda yaratıcı düşünceler geliştir-
melerine yardım edebilir.
Bilişsel davranışçı çift terapisi
(BDÇT; Baucom, Epstein, Sayers, & Sher,
1989) sıkıntıyı tırmandıran altta yatan
düşünce ve varsayımları hedefler. Bunun
içine, çiftlerin ilişkide meydana gelen
olaylara dair yorumları, doğru olmayan
varsayımlar (“erkekler tembeldir”), man-
tıksız standartlar (ne demek istediğimi
ben anlatmadan bilmelisin”), olumsuz
seçici dikkat (“eve gelince beni hiç öp-
müyorsun”) ve yanlış yüklemeler (“beni
aptal bulduğun için bana işinden hiç
bahsetmiyorsun”) yer alır.
Duygu odaklı çift terapisi (DOT;
Johnson & Greenberg, 1987) ve içgörü
yönelimli çift terapisi (İYÇT; Snyder &
Wills, 1989) doğrudan değişime odak-
lanmaya alternatif yaklaşımları temsil
eder; DOT’da terapistler çiftler arasın-
daki bağlanmayı vurgulayarak eşlerin
kendi hislerine kucak açmalarını, birbir-
lerinin duygularına hak vermelerini (“Ya
bu benim başıma gelse ben de çok sinir-
lenirdim”) ve eşleri sıkıntılıyken bekle-
dikleri rahatlatmayı sağlamalarını teşvik
ederler. İYÇT terapistleri bilinçdışı ça-
tışmalara dair içgörü kazanma, danışan-
ların olaylara yükledikleri anlamları ir-
deleme ve duyguları daha derinden his-
setmeyi teşvik etme üzerine odaklanır-
lar. Mevcut duygu ve çatışmalarla altta
yatan dinamiklerle arasında bağlantı
kurmak için üzerine düşünmeyi (“Yani
eşin kavganın ortasında çıkıp gidinde
kendini terk edilmiş ve biraz da ümitsiz
hissediyorsun”) ve “duygulanımın yeni-
den yapılandırılmasını” kullanırlar (“Eşin
çıkıp gittiğinde yine o küçük kız gibi
hissediyorsun kendini, anne babasından
ilgi ve sevgi görmenin hasretini çeken
küçük kız gibi”; Wills, Levin Faitler &
Snyder, 1987).
Bütüncül davranışçı çift terapisi
(BDÇT) birçok yaklaşımın öğelerini bira-
raya getirerek eşlerde empatiyi artırma-
ya odaklanır ki böylece birbirlerine daha
kabullenici bir şekilde karşılık verebilir-
ler, bu da doğal olarak davranış değişik-
liğine daha müsait bir ortamı geliştire-
cektir. Duygusal kabulü ve empatiyi ko-
laylaştırmak üzere kullanılan teknikler
aşağıdaki “Değişmekten başka yol var
mı?” bölümünde ayrıntılı olarak anlatıl-
SULLIVAN ve DAVILA 9
maktadır. Alternatif yaklaşımları anlat-
maya geçmeden önce çift terapisi bağ-
lamında genel değişim ilkelerinden söz
etmek istiyoruz.
Çift Terapisinde
Genel Değişim İlkeleri
Çift terapisinde değişimi başarmak
için kullanılan temel stratejiler, yukarıda
anlatıldığı gibi, büyük ölçüde araştırıl-
mış olup pek çoğu öğrenme ve davranış,
biliş ve atfetme süreçleri, bağlanma ku-
ramı alanlarındaki temel kuram ve araş-
tırmalara dayanır. Hangi kuram kullanı-
lırsa kullanılsın hepsinde ortak olan öğe-
ler vardır ki bu öğeler de genel değişim
ilkelerinde görülmektedir (Norcross,
2011). Bunların çift terapisinde nasıl uy-
gulandığına da dikkat ederek üstünden
geçeceğiz.
Terapinin faydası olacağı yönünde
beklentileri iyileştirmek. Çift terapist-
leri terapinin faydalı olacağına dair
olumlu beklentileri teşvik etme yönünde
pek çok güçlükle uğraşır. Çiftler terapiye
geldiklerinde genelde çok sıkıntılı, ba-
zen de ilişkiden tamamen vazgeçmiş
olurlar, sadece daha yumuşak bir şekilde
bitirmeye gelmişlerdir. İlişkileri nispeten
dengeli olan çiftlerin bile istedikleri de-
ğişimin gerçekleşeceğine dair umutları
yok denecek kadar azdır. Bu nedenle te-
rapistlerin en azından asgari düzeyde bir
güdülenme ve iyimserlik yaratma yö-
nünde derhal çalışmaya başlaması çok
önemlidir; bu yönde kullanılabilecek
strajiler de güçlü yanları vurgulama, he-
def belirleme, terapinin etkinliğine dair
psikoeğitim verme gibidir. Çok işe yara-
yan bir strateji, eşlere nasıl tanıştıklarını,
aşık olduklarını ve birlikte olmaya karar
verdiklerini anlattırmaktır. Böyle anım-
samalar, ilişkilerinde bir şeylerin iyiye
gidebileceği umudunu beslemeye yar-
dım edebilir.
Güçlü bir terapi ittifakı oluştur-
ma. Çift terapisinde en uygun düzeyde
bir terapi ittifakının kolaylaştırılması
çetrefilli bir iştir, çünkü her bir eşle kişi-
sel bir bağ kurulmalı ama bir eş terapis-
tin öbür eşin tarafını tuttuğunu hisset-
memelidir. Bunu kolaylaştırmak için te-
rapistler özellikle terapinin başında her
bir eşe eşit zaman ve ilgi ayrılmasına
özel dikkat sarfetmeli, her bir eşin ko-
numuna ve algısına empati duyduğunu
ileten stratejiler (örneğin, duyduğunu
geri ifade etme) kullanmalıdır.
Danışanın farkındalığını artırmak
için geribildirim kullanma. Geribildi-
rimin terapide değişimin asli bir unsuru
olduğu yönünde hatırı sayılır kanıt var-
dır (örn. Owen, Duncan, Anker &
Sparks, 2012). Çiftlerle geribildirim kul-
lanmanın önündeki önemli güçlükler-
den biri, eşlerin geribildirimi kabul etme
ve öbürünün önünde onu işlemleme ko-
nusunda savunmacı tavır takınmasıdır.
Eşler kişisel sorunları olduğunu kabul
etmenin gelecekteki çatışmalarda mal-
zeme olacağına dair endişe taşıyabilirler.
O nedenle geribildirimin, farkındalığı
artırmanın zamanlamasına ve bağlamına
özel dikkat gösterilmelidir. Öte yandan,
eşinin önünde geri bildirimin ustaca kul-
lanılması, değişim isteyen eşin umut-
lanmasına yardım edebilir. Bu teknikte
farkındalığı artırırken suçlamadan anla-
10 SORUN EŞİMDE
yış ve empati hissettirecek şekilde far-
kındalık artırılabilir ki bu da değişim is-
teyen eşin daha empatik ve anlayışlı ol-
masına yardım edebilir.
Düzeltici deneyimleri destekle-
me. Düzeltici deneyimler, danışanların
olumsuz bir şey olacağını düşündüğü
için normalde kaçındığı davranışlarda
bulunmasını ve onun yerine olumlu bir
şey yaşamasını içerir. Belki de terapistle-
rin çiftlerle düzeltici deneyim ortamı ya-
ratmasının en temel yolu, çatışmalar
üzerine yaşanan tartışmaların terapi se-
ansında evdekinden farklı geçmesini
sağlamaktır. Çatışmanın tartışmalara,
olumsuz hislere ve karşılıklı kaçınmaya
yol açması yerine, çiftler başarılı bir şe-
kilde fikir alışverişinde bulunmayı öğre-
nebilir ve yeni beceriler edinebilirler.
Çift terapistlerinin bunu yerine getirebi-
leceği birtakım yollar vardır; örneğin,
iletişim eğitimi, sorun çözme eğitimi,
empatiyi artırma, sorun karşısında duy-
gusal birlikteliği kolaylaştırma, kabulü
teşvik etme. Sorunları eşiyle birlikte hal-
letmenin yeni yollarını yaşayan çiftler
daha tatmin olmuş ve önlerine çıkan
zorluklarla baş etme konusunda daha
güvenli hissederler. Kusur bulma, suç-
lama ve savunmaya çekilmenin yerini
güven ve birlikte çalışma duygusu alır ki
bu da ilişkiyi iyileştirerek bireysel davra-
nış değişikliğini gerçekleştirme ve sür-
dürme şansını artırır.
Gerçekliğin sürekli sınanmasını
vurgulama. Burada vurgulanan, devam
eden bir süreç içinde farkındalığın art-
masının düzeltici deneyimlere yol açma-
sı, bunun daha da fazla farkındalık sağ-
laması ve bunun bu şekilde sürüp gitme-
sidir. Bu süreç yoluyla terapide gerçekle-
şen değişimler veya elde edilen kaza-
nımlar çiftin yaşamı içerisinde sağlam-
laştırılır. Bunun için çiftlerin öğrendikle-
rini uygulaması, stres kaynaklarına veya
sorunlara hazırlıklı olması, yeni becerile-
rini kullanarak bunlarla etkin biçimde
nasıl başedeceklerinin farkında olması
gerekir. Terapi seanslarının kademeli
olarak azaltılması veya destekleyici se-
ansların ayarlanması da çiftlerin yeni
davranışları ortaya koymaya devam et-
mesinin yanı sıra sorunları gidermesine
yardımcı olabilir.
Değişmekten Başka Yol Var Mı?
Daha önce de belirttiğimiz gibi, çift
terapisinde her zaman değişim mümkün
olmayabilir. Aslında bazı terapi biçimleri
(örn. BDÇT) odak noktasını açıkça deği-
şimden kabule doğru kaydırır. Ancak li-
teratürde değişimin mümkün olmadığı
durumları ele alma stratejilerinin üstün-
de pek durulmadığı için – nihayetinde
terapistiz, insanların değişmesine yar-
dım etmek isteriz – çift terapistleri ola-
rak değişim yerine kabullenme üzerine
çalışmanın kabul edilebilir olduğuna
inanamayabiliriz ve hatta kabule dayalı
hedefleri destekleyen kanıtların farkında
bile olmayabiliriz.
Kabullenmenin gerekçesi. İronik
olarak, bazen bir eşin öbüründe değişim
meydana getirmesinin en iyi yolu bunun
için uğraşmayı bırakmasıdır. Mario ve
Emily’i ele alalım. Çift terapisine geldik-
lerinde Mario Emily’den daha fazla cin-
sellik istiyor, Emily ise Mario’nun sevgi-
SULLIVAN ve DAVILA 11
sini cinsellik içermeyen şekilde daha sık
ifade etmesini istiyordu, işten eve geldi-
ğinde kendisi öpmesi gibi. Mario cinsel
ihtiyaçlarının karşılanmadığını hissettiği
için eşinin bu isteklerine içerliyordu; ne
yazık ki cinselliğin azalmasının nedeni
de kısmen Mario’nun süregiden talepleri
ve cinsellik için bastırmasıydı. Bir tera-
pist bu çiftin sorunlarına yaklaşımında
değişimi teşvik edebilirdi; belki Mario
eve gelince Emily’i öper, Emily de hafta-
da belli sayıda cinsel birlikteliği kabul
eder gibi bir anlaşmaya varılabilirdi.
Böyle terapist tarafından saptanmış
değişimler birkaç sebepten işe yarama-
yabilir. Öncelikle, davranış değişikliği
talimatı vermek direnci artırabilir.
Emily’nin durumunda, daha sık cinsel
birliktelik baskısı kendini suçlu hissetti-
rerek genel cinsel arzularını daha da
azaltabilir. İkincisi, kurallarla belirlen-
miş davranış, kendiliğinden ve doğal
olarak meydana gelen davranıştan farklı
hissettirir. Çift, kural olarak koyulmul
öpüşme ve cinselliği kendiliğinden olan
fiziksel temas kadar tatmin edici bulma-
yabilir. Üçüncüsü, Emily ve Mario muh-
temelen eve gelişteki öpmeleri ve cinsel
birlikteliği öbürünün fiziksel yakınlık
arzuladığından değil “anlaşmaya” uydu-
ğundan yaptığı şeklinde yorumlayacaktır
((Dimidijian, Martell & Christensen,
2008). Öte yandan, her birinin yaşadık-
larına karşı empatiyi artırmak ve birbir-
lerinin ihtiyaç ve arzularının doğal,
normal olduğunu kabul etmelerini sağ-
lamak her ikisinin de sevgi ve arzuları-
nın kendiliğinden artmasıyla sonuçlana-
bilir. Davranış değişikliğini saptamak-
tansa empati ve kabullenmeye odaklan-
mak muhtemelen daha etkili bir alterna-
tif olacaktır.
Kanıt temeli. Kabule dayalı müda-
haleler BDÇT’de kullanılan davranışçı
yaklaşıma eklenirken davranışın keyfi
değil doğal olarak teşvikini inşa etmenin
bir yolu olarak görülmüştür. Keyfi teş-
vik, danışanın doğal ortamında bulun-
mayan veya çiftin kendi etkileşiminden
doğal olarak ortaya çıkmayan, terapist
tarafından sağlanan sonuçlar demektir
(Ferster, 1967). O nedenle keyfi teşvik
çifte sahte veya manipülatif gelebilir ve
direnç oluşturabilir. Ayrıca Koerner, Ja-
cobson ve Christensen (1994) tarafından
da belirtildiği gibi, keyfi teşvik çiftlerde
samimiyeti azaltabilir, çünkü davranışın
kurala dayalı ve samimiyetsiz gibi algı-
lanmasına yol açabilir. Mario ve
Emily’nin durumunda, Mario’nun
Emily’nin cinsel dürtülerinin daha düşük
olduğunu duygusal olarak kabul etmesi
ve böylece daha fazla birlikte olmak için
bastırmaktan vazgeçmesi Emily’i özgür
hissettirerek cinselliği daha sık kendisi-
nin başlatmasını ve daha istekli bir cin-
sel eş olmasını sağlayabilir. Bu süreç,
davranış güdülenmesiyle ilgili bildikle-
rimizle tutarlıdır. Dışarıdan-denetlenen
güdülenmeyle kıyaslandığında içsel-
özerk güdülenme çeşitli alanlarda daha
iyi performans ve ruhsal esenlikle ilişki-
lendirilmiştir (Deci & Ryan, 2008). Ayrı-
ca, ÖBT’ye göre (örn. Ryan & Deci,
2000),
. . . davranışın özneleri davranışlarını
değiştirmek için kendi sebeplerini tes-
pit etme yönünde destek gördükleri ve
belli sonuçlara doğru yönlendirildikle-
rini/baskılandıklarını hissetmedikleri
12 SORUN EŞİMDE
ölçüde davranışın özerkliği kolaylaşır.
Aslında kişi değişim sebeplerini ne ka-
dar “sahiplenirse” o kadar özerk olur ve
davranış değişikliğinin başarıya ulaşma
olasılığı o kadar artar Ryan, Lynch,
Vansteenkiste &Deci, 2011, s. 231).
Kişinin duygusal eşi tarafından baskı
veya denetim altında hissetmesi özerk
güdülenmesi baltalar (bkz. Deci & Ryan,
2008), öte yandan olumlu bakış, ilgilen-
me ve anlayış özerk güdülenmeyi daha
da destekler (Ryan ve diğ., 2011). O ne-
denle Mario Emily’e cinsellik için bastır-
dığında Emily kendini, kendi cinsel ar-
zularını gözden kaybeder ve bir şeyleri
değiştirme yönünde güdülenmesi azalır.
Halbuki Mario Emily’nin cinsel kendili-
ğini daha iyi anlayabilse ve o kendiliği
daha fazla kabul edebilse, Emily Ma-
rio’ya tepki vermekten kendi cinsel ihti-
yaçlarına sahip çıkmaya doğru kayabilir
ve bazı değişiklikler yapmaya güdülene-
bilir.
Kabule dayalı müdahalelerle bu mü-
dahalelerden beklenen sonuçlar arasın-
daki doğrudan bağlantıları inceleyen
araştırmalara ihtiyaç vardır ve bu araş-
tırmalar yeni yeni başlamaktadır. Ancak
eşin (hem olumlu hem olumsuz) davra-
nışının kabul edilmesinin evlilikte daha
fazla tatminle ilişkili olduğunu gösteren
bir çalışma vardır. Ayrıca eşin davranı-
şıyla tatmin arasındaki ilişkiye aracılık
eden unsur kabullenmedir ki bu da kişi-
nin tatmininin o davranışı kabullenme-
sine bağlı olduğunu öne sürer (South,
Doss & Christensen, 2010). Ayrıca, eşin
davranışıyla kişinin kendi davranışı ara-
sındaki ilişkiye aracılık eden de kabul-
lenmedir; yani, kabullenme arttıkça dav-
ranışın karşılığı daha az olumsuz, daha
çok olumlu olmaktadır (South ve diğ.,
2010).
Empatik katılma ve birlikte mesa-
fe koyma. Jacobson ve Christensen
(1996) kabullenmeyi artırmaya hizmet
eden iki tekniği vurgulamıştır. İlk teknik
olan empatik katılmada, eşler birbirleri-
nin arka planını ve konumunun altında
yatan kişisel hassasiyetleri daha bütün-
lüklü olarak anlar. Eşler birbirlerinin ya-
şadıklarına daha fazla empati duyabildi-
ğinde muhtemelen birbirlerinin ihtiyaç-
larını kendiliğinden ve sevgiyle karşıla-
yabilir hale geleceklerdir. Bu süreç, em-
patik isabet (eşinin duygu ve düşüncele-
rini çıkarabilme) literatürüyle de tutarlı-
dır ki literatürde empatik açıdan daha
isabetli olan çiftlerin birbirlerine daha
fazla uyabildiği ve ilişkiye daha bağlı his-
settiği görülür (inceleme için bkz. Rol-
lings, Cuperman, & Ickes, 2011). Gerçi bu
bulgular esasen yeni evli çiftlerde ortaya
çıkmıştır ama çift terapisinde özellikle
eşinin yumuşak, kırılgan duygularıyla il-
gili olarak empatik isabetin yeniden or-
taya çıkması eşe uyum sağlama ve ilişki-
ye bağlı hissetme yönünde yeni bir arzu
doğurabilir.
İkinci teknik olan birlikte mesafe
koymada, eşler sorunu çift ilişkisinin
içerisinden dışına çıkarır. Sorun “ötede
bir yerde” görülür ve ikisi birbirini suç-
lamak yerine sorunla baş etmek üzere
bir araya gelir. Böyle olunca, Mario ve
Emily’nin sorunu “senin cinsel dürtüle-
rin çok fazla, senin cinsel dürtülerin çok
az” noktasından “Bizim bir sorunumuz
var, birimizin cinsel dürtüsünün öbü-
SULLIVAN ve DAVILA 13
ründen daha fazla olduğu bir ilişkimiz
var” noktasına taşınır. Sorun bu şekilde
kavramsallaştırıldığında, çift soruna
duygusal olarak mesafe koyarak her iki
eşin de ihtiyaçlarının karşılanması için
en uygun yolu bulmak üzere birlikte ça-
lışabilir. Hakikaten bir ilişkide her iki in-
sanın da karşılanmayı hak eden ihtiyaç-
ları olduğunun ayrımına varabilmek ve
her ikisinin de ihtiyaçlarına yer vermeye
çalışan çözümler aramaya istekli olmak,
kişilerarası sorunların uyum sağlayıcı
çözümünün temelinde yatar. (örn., Sel-
man, Beardslee, Schultz, Krupa, & Podo-
refsky, 1986).
Sonuç. “Değişmekten başka yol var
mı?” sorusunun yanıtı evettir; şurası
açıkça görülüyor ki kabule dayalı müda-
halelerin kullanımı kabul edilir olmanın
ötesinde kuram, araştırma ve klinik de-
neyimle desteklenmektedir. Kabule da-
yalı stratejilerin başarılı olması sorunu
bir eşin üstünden alıp başka bir yere ta-
şır, empatiyi artırır ve çiftlerin ilişkileri-
ne dair daha iyi hissetmelerine yardım
eder. Paradoksal olarak, kabule dayalı
müdahaleler kendiliğinden değişime ve
doğal olarak meydana gelen pekiştirici-
lere zemin hazırlayarak istenen davranış
değişikliklerini bile doğurabilir.
Klinik Örnek
Şimdi çiftlerle yaptığımız çalışmalar-
dan yararlanarak farazi bir vaka anlata-
cağız. Bu vaka tedavisini üstlendiğimiz
birkaç çifte dayanıyor; bu çiftlerde her
iki eş de değişim talep ediyordu. Dan ve
Lauren terapiye geldiklerinde boşanma-
nın eşiğindeydiler. On bir yıldır evlilerdi,
okul çağında iki çocukları vardı. Her iki-
si de özel sektörde beyaz yakalı çalışan-
dı. Sıkı sık, şiddetli kavgaları oluyor, bir-
birlerine fiziksel değil ama sözlü saldır-
gan davranışta bulunuyorlardı. İkisi de
son derece öfkeliydi ve sorunlardan ötü-
rü öbürünü suçluyordu. Dan, Lauren’ı
düşmanca tavırlar içinde, her şeye kusur
bulan, aşırı duygusal tepkiler veren biri
diye tanımlıyordu. Lauren, Dan’i soğuk,
hiçbir şey anlatmayan, kayıtsız diye tarif
ediyordu. Her ikisi de öbürünün değiş-
mesini istiyordu.
Bunun çift terapisinde sık görüldü-
ğüne dikkatinizi çekeriz. Eşler birbirle-
rinin hassas noktalarını tırmandırmaya
hizmet eden farklı, görünürde karşıt ki-
şilerarası tarzlara sahip olabilirler ve bu
tarzlar zaman içinde çatışmalar sıklaş-
tıkça daha da kutuplaşır. Çiftlerdeki ta-
lep-geri çekilde örüntüleri (Eldridge &
Christensen, 2002) ve çiftlerdeki bağ-
lanma örüntüleri (bkz. Mikulincer &
Shaver, 2007) üzerine literatür de bunu
yansıtır. Ayrıca kişilerarası tarzların etki-
leşim biçimleri de etkin işlevselliği azal-
tabiilr. Örneğin, adamın yakınlıktan ka-
çındığı, kadınınsa terk edilme kaygısı
yaşadığı çiftlerde erkekler eşlerine yakla-
şıp destek istemekte güçlük yaşarken,
kadınlar da eşlerinin sıkıntısını fark et-
mekte güçlük çeker (Beck, Pietromona-
co, DeBuse, Powers & Sayer, 2013).
Terapi sırasında ortaya çıktı ki ger-
çekten Lauren’ın duygusal tepkiselliğe,
Dan’in de duygusal büzülmeye meyli
vardı ve bu dinamik onları kutuplaştırı-
yordu. Ortaya çıkan başka bir şey de La-
uren’ın davranışının sorunlu olduğunu
14 SORUN EŞİMDE
kabul edebilmesi ve değişime açık olma-
sı, Dan’in ise ne davranışını sorunlu gör-
düğü ne de değişime açık olduğuydu.
Dan’in tarzının oldukça kökleşmiş ve
çok dar bir değişim aralığında bulundu-
ğu da ortaya çıktı. Öte yandan, Lauren
daha geniş bir düzenleme stratejisi ve
kişilerarası davranış yelpazesinden fay-
dalanabiliyordu. Böyle olunca karşımıza
ilginç bir ikilem çıktı – Dan’in değişme-
yeceği açıkken Lauren’ın değişimini na-
sıl destekleyecektik? Lauren’ın kabul-
lenme üzerine çalışması gerekiyordu,
Dan’in de öyle ama Dan ayrıca Lauren’ın
değişmesinin meyvelerini de topluyordu.
Sonunda bu ikilem hakikaten Lauren ve
Dan’in ilerleme kaydetmesinin önüne
geçti, zira Lauren Dan’in değişememesi-
ne sinir oluyordu. Bu arada çatışmaları-
nın sıklığı ve yoğunluğu azaldı, ayrıl-
mamaya karar verdiler. Kabullenme ça-
lışmasındaki odak noktası her iki eşin de
öbürünün niye o şekilde davrandığını
anlamasını ve birbirlerine empati geliş-
tirmesini sağladı.
Örneğin, Dan mantığın hakim oldu-
ğu, duygudan çok uzak bir ailede büyü-
müştü. Yoğun duygu gösterileri ona ya-
bancı ve korkutucu geliyor, yargılandı-
ğını hissediyor ve ilişkinin kırılma nok-
tasına geldiğini düşündürüyordu. Lau-
ren’ı suçlamak yerine bunları ona ifade
edebildiğinde Lauren eşinin tepkisini ve
kendi davranışının onun üstünde nasıl
bir etki bıraktığını yeni bir şekilde anla-
yabildi. Bu da eşine karşı davranışlarını
değiştirme isteği duymasına yardım etti.
Lauren’ın ailesi aşırı duygusaldı. Ba-
ğırıp çağırma ve yoğun duygulanım gös-
terileri gayet sıradan şeylerdi ve kimse
durup bunları düşünmezdi. Lauren için
bu tür davranışlarda paniğe kapılacak
bir şey yoktu ve tabi ki, onun için, ilişki-
nin tehlikede olduğu anlamına gelmi-
yordu. Dan bunu anlayabildiğinde eşinin
duygusal tepkiselliğinden daha az
korkmaya başladı ama yine de kendisini
huzursuz eden bir şeydi.
Lauren ayrıca duygularını düzenle-
menin kişisel faydalarını da görmeye
başladı ve böyle olunca daha içsel-özerk
bir değişim güdülenmesi geliştirdi. Bu-
nun yukarıda bahsettiğimiz ikilemle baş
etmede epey faydası oldu, çünkü Lauren
kendisine iyi gelecek bir değişim yaşadı-
ğını hissedebiliyordu.
Sonunda çift birbirlerine uyum gös-
terme çabalarında bulundu ve elbette
ilişkiye bağlılıkları arttı ancak tedavinin
sonunda ikisi de hâlâ kabullenmeyle
mücadele ediyordu fakat birlikte ilerle-
mek için önlerindeki tek yolun bu oldu-
ğunun da farkındaydılar.
Son Söz
Çift terapisinde kabullenmeye odak-
lanılmasını destekleyen güçlü teori, kli-
nik gözlem ve araştırmalar bulunuyor.
Ayrıca kabule dayalı müdahaleleri içerek
tedavilerin başarısını gösterek terapi so-
nucu araştırmaları da umut vadediyor.
Ancak kabullenme sürecinin kendisi
üzerine çok az araştırma yapılmış du-
rumda ve gelecekteki araştırmaların bi-
rincil odak noktası bu olmalı. Araştırma-
lar kabullenmenin iddia ettiği belli deği-
şim türleriyle ilişkili olup olmadığını
odaklanmaya (South ve diğerlerinin 2010
SULLIVAN ve DAVILA 15
tarihli araştırmasında olduğu gibi) de-
vam etmenin yanı sıra iki ayrı soruya
daha eğilmelidir. Birincisi, insanlar ka-
bullenmeyi ne ölçüde gerçekleştirebilir-
ler? Müdahalelerde terapistler insanların
kabullenme kapasitesi olduğunu varsa-
yarlar ancak insanların kapasitesinin sı-
nırları, kabullenmeyi sürdürmelerini
sağlayan içsel süreçler ve kabullenmeyi
teşvik eden şartlar (eşin davranışları gi-
bi) net değildir. İkincisi, bir insanın veya
bir ilişkinin hangi nitelikleri kabullen-
meyi kolaylaştırır veya zorlaştırır? Kabu-
le dayalı müdahalelerin kimde daha çok
kimde daha az işe yarayacağını bilmek,
çiftlerin en çok faydalanacağı tedavileri
sunma yönünde önemli bir adım olacak-
tır.
Özet olarak, sorunun eşinde olduğu
ve eşinin değişmesi gerektiği inancı, çift
terapistlerinin sık karşılaştığı çetrefilli
bir meseledir. Bu meseleyle karşı karşıya
kalındığında şunların yapılmasını öneri-
yoruz:
Tam olarak neyin değişmesi gerek-
tiğini değerlendirin.
şeyin değişebilirliğini değerlendirin
– karakter özelliği mi, davranış mı?
Ne kadar kökleşmiş durumda? De-
ğişimin önünde kültürel veya cinsi-
yete dayalı engeller var mı? Eş, de-
ğişmek istiyor mu ve değişimin
hangi aşamasında?
Değişimin mümkün olduğunu ama
zor olabileceğini eşlerin fark etme-
sini sağlayın – bunu duymaktan
hoşlanmayacaklarını unutmayın!
Bireysel değişimin mümkün olduğu
görülürse, eşlerin değişim yolunda
destek mi köstek mi olacağını de-
ğerlendirin ve terapi kararlarınızı
ona göre verin.
Değişim mümkün olmadığında ka-
bule dayalı bir yaklaşım kullanın.
Çiftlerin terapiden bir şey kazan-
madan ayrılmasının veya kazanım-
ların kalıcı olmamasının sık görü-
len bir durum olduğunu unutma-
yın. Kabullenme teknikleri danı-
şanların eşlerinin sorunlu davranı-
şını anlaşılabilir veya en azından
dayanılabilir diye yeni bir çerçeve-
ye oturtmasına ve her iki eşin de
ihtiyaçlarının karşılanması için bir-
likte çalışmalarına yardımcı olma-
da umut vadediyor.
Değişim mümkün olduğunda bile
eşlerin birbirlerine karşı empati ge-
liştirmelerine yardımcı olun, soru-
nun etrafında biraraya gelmelerine
yardım edin ve çok fazla terapist
eliyle saptanmış değişiklik belirle-
meyerek içsel-özerk güdülenmeyi
destekleyin.
Odak noktası ister değişim ister
kabullenme isterse de her ikisi bir-
den olsun, çiftin “sorun eşimde”
noktasından “sorun ortada” nokta-
sına kaymasına yardımcı olmak
faydalı bir adım olacaktır.
16 SORUN EŞİMDE
KAYNAKLAR
Baucom, D. H., Epstein, N., Sayers, S., & Sher, T. G. (1989). The role of cognitions in marital relationships: Definitional, metho-dological, and conceptual issues. Journal of Consulting and Clinical Psychology, 57, 31–38. doi:10.1037/0022-006X .57.1.31
Beck, L. A., Pietromonaco, P. R., DeBuse, C. J., Powers, S. I., & Sayer, A. G. (2013). Spou-ses’ attachment pairings predict neuroen-docrine, behavioral, and psychological res-ponses to marital conflict. Journal of Perso-nality and Social Psychology, 105, 388–424. doi:10.1037/a0033056
Bianchi, S. M., Milkie, M. A., Sayer, L. C., & Robinson, J. P. (2000). Is anyone doing the housework? Trends in the gender division of household labor. Social Forces, 79, 191–228.
Caspi, A., Roberts, B. W., & Shiner, R. L. (2005). Personality development: Stability and change. Annual Review of Psychology, 56, 453–484. doi: 10.1146/annurev.psych.55.090902.141913
Cowan, C. P., & Cowan, P. A. (2000). When partners become parents: The big life chan-ge for couples. Mahwah, NJ: Erlbaum.
Davila, J., & Cobb, R. (2003). Predicting change in self-reported and interviewer-assessed adult attachment: Tests of the in-dividual difference and life stress models of attachment change. Personality and Social Psychology Bulletin, 29, 859–870. doi:10.1177/0146167203029007005
Davila, J., Karney, B. R., & Bradbury, T. N. (1999). Attachment change processes in the early years of marriage. Journal of Persona-lity and Social Psychology, 76, 783–802. doi:10.1037/0022-3514.76 .5.783
Davila, J., & Kashy, D. A. (2009). Secure base processes in couples: Daily associations between support experiences and attach-ment security. Journal of Family Psycho-logy, 23, 76–88. doi:10.1037/ a0014353
Davila, J., & Sargent, E. (2003). The meaning of life (events) predicts change in attach-ment security. Personality and Social Psyc-
hology Bulletin, 29, 1383–1395. doi:10.1177/0146167203256374
Deci, E. L., & Ryan, R. M. (2008). Facilitating optimal motivation and psychological well-being across life’s domains. Canadian Psyc-hology/ Psychologie canadienne, 49, 14–23. doi:10.1037/ 0708-5591.49.1.14
Dimidjian, S., Martell, C. R., & Christensen, A. (2008). Integrative behavioral couple therapy. In A. Gurman (Ed.), Clinical Handbook of Couple Therapy (4th ed., pp. 73–106). New York: Guilford Press.
Doss, B. D., Atkins, D. C., & Christensen, A. (2003). Who’s dragging their feet? Hus-bands and wives seeking marital therapy. Journal of Marital and Family Therapy, 29, 165–177. doi:10.1111/j.1752- 0606.2003.tb01198.x
Dweck, C. S. (2008). Can personality be changed? The role of beliefs in personality and change. Current Directions in Psycho-logical Science, 17, 391– 394. doi:10.1111/j.1467-8721.2008.00612.x
Eldridge, K. A., & Christensen, A. (2002). Demandwithdraw communication during couple conflict: A review and analysis. In P. Noller & J. A. Feeney (Eds.), Understanding marriage: Developments in the study of co-uple interaction (pp. 289–322). New York, NY: Cambridge University Press. doi: 10.1017/CBO9780511500077.016
Ferguson, C. J. (2010). A meta-analysis of normal and disordered personality across the life span. Journal of Personality and So-cial Psychology, 98, 659–667. doi:10.1037/a0018770
Ferster, C. B. (1967). Arbitrary and natural re-inforcement. The Psychological Record, 22, 1–16.
Fowers, B. J. (1991). His and her marriage: A multivariate study of gender and marital satisfaction. Sex Roles, 24, 209–221. doi:10.1007/BF00288892
Franks, M. M., Stephens, M. A. P., Rook, K. S., Franklin, B. A., Keteyian, S. J., & Arti-nian, N. T. (2006). Spouses’ provision of health-related support and control to pati-
SULLIVAN ve DAVILA 17
ents participating in cardiac rehabilitation. Journal of Family Psychology, 20, 311–318. doi:10.1037/0893-3200.20.2.311
Gallagher, P., Fleeson, W., & Hoyle, R. H. (2011). A self-regulatory mechanism for personality trait stability: Contra-trait ef-fort. Social Psychological and Personality Science, 2, 335–342. doi:10.1177/ 1948550610390701
Halford, W. K., Hayes, S., Christensen, A., Lambert, M., Baucom, D. H., & Atkins, D. C. (2012). Toward making progress feed-back an effective common factor in couple therapy. Behavior Therapy, 43, 49–60. doi:10.1016/j.beth.2011.03.005
Hopwood, C. J., Donnellan, M. B., Blonigen, D. M., Krueger, R. F., McGue, M., Iacono., W. G., & Burt, S. A. (2011). Genetic and en-vironmental influences on personality trait stability and growth during the transition to adulthood: A three-wave longitudinal study. Journal of Personality and Social Psychology, 100, 545–556. doi:10.1037/ a0022409
Jacobson, N. S., & Christensen, A. (1996). In-tegrative couple therapy: Promoting accep-tance and change. New York, NY: Norton.
Jacobson, N. S., & Margolin, G. (1979). Mari-tal therapy: Strategies based on social lear-ning and behavior exchange principles. New York, NY: Guilford Press.
Johnson, S. M., & Denton, W. (2002). Emoti-onally focused couple therapy: Creating se-cure connections. In A. S. Gurman & N. S. Jacobson (Eds.), Clinical handbook of coup-le therapy (3rd ed., pp. 221–250). New York, NY: Guilford Press.
Johnson, S. M., & Greenberg, L. S. (1987). Emotionally focused marital therapy: An overview. Psychotherapy: Theory, Research, Practice, Training, 24, 552–560. doi:10.1037/h0085753
Jones, E. E., & Harris, V. A. (1967). The attri-bution of attitudes. Journal of Experimental Social Psychology, 3, 1–24. doi:10.1016/0022-1031(67)90034-0
Koerner, K., Jacobson, N. S., & Christensen, A. (1994). Emotional acceptance in integra-tive behavioral couple therapy. In S. C. Ha-yes, N. S. Jacobson, V. M. Follette, & M. J. Dougher (Eds.), Acceptance and change: Content and context in psychotherapy (pp. 13–32). Reno, NV: Context Press.
Lewis, M. A., & Butterfield, R. M. (2007). So-cial control in marital relationships: Effect of one’s partner on health behaviors. Jour-nal of Applied Social Psychology, 37, 298–319. doi:10.1111/j .0021-9029.2007.00161.x
Lewis, M. A., & Rook, K. S. (1999). Social control in personal relationships: Impact on health behaviors and psychosocial dist-ress. Health Psychology, 18, 63–71. doi:10.1037/0278-6133.18.1.63
McCrae, R. R., & Costa, P. T., (2006). Cross-cultural perspectives on adult personality trait development. In D. K. Mroczek & T. D. Todd (Eds.), Handbook of personality development (pp. 129– 145). Mahwah, NJ: Erlbaum.
Mikulincer, M., & Shaver, P. R. (2007). At-tachment in adulthood: Structure, dyna-mics, and change. New York, NY: Guilford Press.
Miller, W. R., & Rollnick, S. (2002). Motivati-onal interviewing: Preparing people for change (2nd ed.). New York, NY: Guilford Press.
Norcross, J. C. (2011). Conclusions and re-commendations of the Interdivisional (APA Divisions 12 & 29) Task Force on Evidence-Based Therapy Relationships. Washington, DC: American Psychological Association. doi:10.1037/e740432011-001
Overall, N. C., Simpson, J. A., & Struthers, H. (2013). Buffering attachment-related avoi-dance: Softening emotional and behavioral defenses during conflict discussions. Jour-nal of Personality and Social Psychology, 104, 854 – 871. doi: 10.1037/a0031798
Owen, J., Duncan, B., Anker, M., & Sparks, J. (2012). Initial relationship goal and couple therapy outcomes at post and six-month