POSTMODERNİZM · Web view2- Kültürel Devrim/Laiklik 3-Siyasal Devrim/Demokrasi 4- Endüstriyel...
Transcript of POSTMODERNİZM · Web view2- Kültürel Devrim/Laiklik 3-Siyasal Devrim/Demokrasi 4- Endüstriyel...
Edebiyat Teorileri ders Notları
POSTMODERNİZM
“Avrupa’da bir hayalet geziniyor: Postmodernizm…
Postmodern hayaletin dokunmadığı neredeyse tek bir
entelektüel faaliyet alanı yok. Bu hayalet , mimariden zoolojiye
kadar her kültürel disiplinin üzerinde iz bırakıyor;biyoloji,
ormancılık, coğrafya, tarih, hukuk, edebiyat ve tüm sanat
dalları, tıp ,siyaset, felsefe vb.’ye kadar uzanıyor. Ancak bu
şekilsiz varlık gene de bir hayalet ve oldukça korkunç bir
hayalet olarak kalıyor….’(Thomas D. Dochherty,
’Postmodernizm:Giriş’, s.7)
Dünyada yaklaşık 20- 25 yıllık bir zamandan beri ‘Post’lu kelimeler oldukça
popülerite kazanmıştır. Türkiye’de de aynı durum rahatlıkla gözlenebilir . Bunun için
herhangi bir kitapçıya gitmek ve postmodernizmle ilgili bir kitap sormak yeterlidir.Kitapçının
uzatacağı yüzlerce Türkçe veya çeviri kitap bu kavramın popülerliği hakkında açık bir
delildir.
Postmodernizmi anlamak için bir önceki çağa yani Modern çağa genel bir çerçeveyle
bakmak uygun olacaktır. Zaten bu metinde Postmodernizmle ilgili olarak verilecek bilgilerin
çoğu Modernizm’le karşılaştırma yapılarak ortaya konulmuştur. İki akımı karşılaştırarak
anlatmak konuyu daha açık kılmaktadır. Ayrıca Postmodernizm akımının bünyesinde taşıdığı
özellikler de bunu gerektirmektedir. Çünkü Postmodernizm, Modernizmin getirdiği hemen
her şeye tepki olarak doğmuş olup Modernizm’e karşı başkaldırı özelliği taşıyan bir akımdır.
1-AYDINLANMA VE MODERNİZM
Aydınlanma ile Modernizm birbirine sıkısıkıya bağlıdır. Modern düşüncenin fikir
mimarları Aydınlanma düşünürleridir. Bu yüzden Modernizmi daha iyi anlama için
Aydınlanma dönemini incelemek gerekmektedir.
1
a) Aydınlanma
Aydınlanma, İngilizce ‘light’ (ışık) kelimesinden türetilmiş olup enlightenment
terimini karşılamaktadır. Hampson’un Aydınlanma ile ilgili olarak belirtikleri
Aydınlanma’nın özünü vermesi açısından önemlidir:
“Aydınlanma teriminden anlaşılacak olan yaşamın bir çok yönüne
nüfuz etmiş düşünme ve davranış biçimleridir. Tarihsel olguların, sanat
yapıtlarının, bilimsel buluş ve felsefi düşüncelerin birbirleriyle
etkileşimlerinden oluşan ve bu etkileşimin insanın tarihe , sanata , bilime ve
felsefeye bakışını değiştirmesiyle biçimlenen bir ilişkiler ağıdır.”
Aydınlanma düşüncesi 18. yüzyılda belirginleşmiştir. Fakat bazı bakımlardan bu
sürecin, ilk çağlara –Grek Aydınlanmasına - kadar uzandığı belirtilmektedir. Grek
Aydınlanmasında sofistler de bir çok değeri, aklın süzgecinden geçirmek gerektiğini
savunmuşlardır. Fakat tarihsel olarak Aydınlanma Hristiyanlığın yoğun olarak
eleştirildiği, ,kilisenin, din adamlarının, aklın süzgecinden geçtiği 18. yüzyıldır.Aydınlanma ,
bir anlamda da burjuvazinin aristokrasiye açtığı savaştır. Aydınlanma hareketinin temel amacı
ise insanı köleleştirdiğine inanılan mit, mitos, inanç ve önyargıların egemen olduğu düzenden
kurtarıp özgürleştirici aklın düzenine sokmaktır.Yani Aydınlanma özde ‘Akıl ’çağıdır,
diyebiliriz.
Önemli Aydınlanma düşünürleri ise şunlardır:
Locke, Voltaire, Montesquieu, Rousseu,Diderot, Hume, Berkeley, Kant, Leibniz,
Hegel.
Kant’a göre,’ Aydınlanma, insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmama
durumundan kurtulmasıdır. Bu ergin olmayış durumu ise,insanın kendi aklını bir başkasının
klavuzluğuna başvurmaksızın kullanamayışıdır. İşte bu ergin olmayışa insan kendi suçu ile
düşmüştür; bunun nedeni ise aklın kendisinde değil, fakat aklının başkasının klavuzluğu ve
Longman Active Study Dictionary, s. 387 Norman Hampson, Aydınlanma Çağı, çev. J.Parla, Hürriyet vakfı yay.İst,1991,s.12 Sabri Kızılçelik, Postmodernizm Dedikleri, saray kitabevi, s.5
2
yardımı olmaksızın kullanmak kararlığını ve yürekliliğini gösteremeyen insanda
aranmalıdır.’
Kısacası Aydınlanma düşüncesinde esas nokta, aklın din ve inanç üzerindeki
üstünlüğüdür. Ayrıca İlerleme, sorgulayıcılık,laik bir dünya görüşü, hümanizm, pozitif bilim
anlayışı Aydınlanmanın önem verdiği hususlardır.
b)Modernizm
‘Modern’ terimi ‘modernus ’teriminden türetilmiştir ve ‘çağa uygun, çağdaş’
anlamına gelmektedir. Buna göre Modernizm ise; Çağcıllık, yenilikçilik demektir. Fakat
tarihsel çizgi içinde Modernizm’i bir terim olarak farklı anlamlar yüklenmiş olarak
görmekteyiz.İlk olarak 5.yüzyılda kullanılmıştır. Fakat daha ziyade Orta çağ’dan sonraki
dönemlere Modern çağlar denmektedir. Sebebi ise dinin yerini rasyonalitenin yani aklın
almasıdır. Modern çağı, 18. yüzyıl Aydınlanma ile başlayan ‘Akıl ’çağı olarak ifade etmek
mümkündür. Bu çağın en temel unsurlarını birkaç kelimeyle özetleyebiliriz: Rasyonellik,
nesnellik , akıl, bilim, sistematik düşünce, pozitivizm vs. Nesrin Kale’nin Modernizm’in
birçok yönünü ele alan tanımı bu anlamda önemlidir:
“ Modernizm, Aydınlanma felsefesiyle ortaya
çıkan; insanlığı içinde bulunduğu bağnazlıktan,
hurafelerden; geri kalmışlıktan kurtarmayı
amaçlayan; toplum bilimlerinde insan uygarlığının
genellikle sanayileşme ve laikleşme aracılığıyla
uğradığı ekonomik , siyasal ve toplumsal bir
dönüşümdür ve ilerleme olgusunu temel alarak
insanlığın gittikçe daha iyi ve üstün amaca doğru
hareket ettiğini kabul eder.”
immanuel kant, Seçilmiş Yazılar, çev. N.Bozkurt, remzi kit. , 1984,s213 Türkçe Sözlük, TDK Yay. Doğu Batı Dergisi, ‘Modernizmden Postmodernist Söylemeler Doğru’ Nesrin Kale, sayı:19
3
Modern çağda tamamen rasyonalizm, aklın ve bilimin üstünlüğü söz konusudur. Hatta
Ortaçağ’da dinin kulluğunda olan insan bu seferde bilimin kulluğuna soyunmuştur.
Modernizmin bir başka yönü de Daniell Bell’e göre gündelik değerlere hastalık bulaştırmış
olmasıdır. Schelling’e göre ise insanın doğuşu ve Tanrı’nın ölümüdür.
Modernizmin başlangıcı olarak Rönasans, Reform ve Amerika’nın keşfi görülmekte
ve başlangıç yerinin İtalya olduğu belirtilmektedir.Bazı düşünürlere göre ise modernizm ,
burjuvazinin oluşmasıyla veya teknik – sanayi devrimi ile başlamıştır. Marx ve Weber ise
Modernizmi feodal toplumu izleyen dönem olarak görür.
Modernizmin Başlıca Özellikleri
1- Akılcı , bilimsel, teknolojik ve yönetsel etkinliğin yaygınlaşmasıdır.
2- Toplumum merkezine ‘Tanrının ’yerine bilim yerleşmiştir ve modernizm akılcılık
ile sıkı sıkıya bağlıdır.Fakat Tourane’nin belirttiği gibi modernizm sadece
akılcılığa ,indirgenemez. Tourane bu noktada şöyle demektedir:
‘Madem ki modernlik yalnızca akılcılaşmayla tanımlanamıyor
ve madem ki , bunun tam tersine , modernliği aralıksız değişimlerin
bir akımı olarak sunan görüş ,iktidar ve kültürel kimliklerin direniş
mantığını fazlasıyla aşağıya düşürüyor , bu durumda modernliğin
tam da akıl tarafından doğa yasalarıyla uyum içinde yaratılan
nesnel dünya ile her şeyden önce bireyciliğin , ya da daha net bir
biçimde kişisel özgürlüğe çağrının dünyası olan , öznelliğin dünyası
arasındaki sürekli büyüyen ayrılık tarafından tanımlanması
gerektiği açık bir hal alıyor demektir….’
3- Modernlik özgürlük ve özerklik düşüncesine dayanır.(Wagner)
4- Devlet ve toplumun, akılcı, doğal hukuk ile siyasal ekonominin, bilim ile
inanmanın birbirinden ayrılması esastır.
5- Geleneksel yapıya karşı koyuş söz konusudur.
Modernizm’in Temel Parametreleri:
Kapitalizm
a.g.e.s.31 Ömer Naci Soykan, Türk Postmodernizmi, Felsefe Dünyası , sayı:9, Ankara, ekim, 1993 Postmodernşizm Dedikleri, s. 13 Alain Tourane, Modernliğin Eleştirisi, ,YKY, İst,1994,s.16
4
Endüstri
Kentlilik
Demokrasi
Ussallık
Bürokrasi
Uzmanlaşma
Bilimsel Bilgi
Ulus Devlettir.
Jeannier’e göre Modernliği belirleyen dört devrim vardır:
1-Bilimsel Devrim/Aydınlanma eksenli POZİTİVİZM
2- Kültürel Devrim/Laiklik
3-Siyasal Devrim/Demokrasi
4- Endüstriyel Devrim/Endüstriyalizm
POSTMODERNİZM’İN ANLAMI
Postmodenizm teriminin tam anlamının ne olduğu ve neyi ifade ettiği hususunda hala
ortak bir görüş birliğine varılamamıştır. Birbirine tezat teşkil eden çok sayıda
‘Postmodernizm’ tanımı bulunmaktadır. Dolayısıyla Postmodernizmin anlamını genel bir
çerçeveyle görebilmek için önemli düşünürlerin ‘Postmodernizm’ tanımlarının hepsini bir
arada vermek uygun olacaktır.
Postmodernizm:
Loyatard’a göre, ‘Gelişmiş toplumlarda bilginin durumu, ya da ‘metaanlatılara
yönelik inanılmazlık’dır. ’
Harvey’e göre,’yeni bir yapı veya düşünce tarzıdır.’
Kelner’e göre,’Teknokapitalizmdir.’
Jameson’a göre,’Geç Kapitalizm’in kültürel mantığıdır.’
Baudrillard’a göre,’taktikler, hipergerçeklik ve nihilizm dönemidir.’
Eco’ya göre,’Masumiyet çağının sonudur.’
Faucault’a göre ‘Bilmeceli ve rahatsız eden bir dönemdir.’
Adair’e göre, ‘Bir geçiş dönemidir. ’
Barthes’e göre:’Nazik bir mahşer anıdır.’
Touraine’ye göre, ‘Modernlikten çıkıştır.’
A.Jeanniere, Modernite Nedir, Modernite versus Postmodernite ; Çev.Küçük, Vadi yay, 1993,s.16-22
5
Berman’a göre,’Katı olan her şeyin buharlaştığı dönemdir. ’
Kroker ve Cook’a göre,’Bir panik kültürdür.
Vattimo’ya göre ,’’Avrupa’nın dünyanın geri kalanı üzerinde egemenliğinin sonudur.’
Bell’e göre, ‘Sanayi sonrası toplumdur.’
Sarup’a göre,’Muğlaklık dönemidir.’
Lipovetsky’a göre ‘Boşluk çağıdır.
Feyereband’a göre ‘Ne olsa gider dediği şeyin egemen olduğu dönemdir.’
Larrain’e göre, ‘Schopenhouer ve Nietzshe’nin felsefelerinden kaynaklanan
kötümserlik ve Rölativizmdir. ’
Gellner’e göre:’aşırı görelilik ve öznelcilik yanlısı bir akımdır ya da farklı bakış
açılarına sahip Nietzsche ile Marx’ın yüzyıl sonraki buluşmasında Nietzsche’nin dans
etmesine Marx’ın purosuyla verdiği karşılıktır. ’
Tüm bu tanımlardan görüldüğü üzere Postmodernizmin anlamı hakkında birbirine
benzer veya çok farklı bir çok yaklaşım vardır. Bu da hala Postmodernizmin kesin bir
tanımının olmadığının göstergesidir. Bu noktada Gellner’in ifadeleri dikkat çekicidir:
‘…Bu postmodernizmin ne menem bir şey olduğu hala
açık değildir. Gerçekten de postmodernizmin göze çarpan
özellikleri arasında açıklığa rastlamak olanaksızdır....Her şey
bir yana , açık olan şu ki postmodernist inancın 39 ilkesi ya da
postmodernist manifesto diye bir şey yok ki , ona bakıp içerdiği
tasarımları tam anlamıyla belirleyebildiğimizden emin olalım.’
Bu belirsizliklerle beraber Postmodernizmin kesin olan bazı özellikleri vardır ve bu
özelliklerden bir tanıma ulaşmak mümkündür. Postmodernizm, Modernizm’in temel
özelliklerine; bilimsel bilginin üstünlüğüne, pozitif bilimlere, ulus-devlet anlayışına,
endüstriyalizme, kapitalizme karşı çıkan ya da onları sorgulayan buna karşılık, belirsizliği,
parçalılığı, farklılığı, etnikliği, alt kültürleri, kültürel çoğulculuğu, yerel bilgiyi ön plana
çıkaran bir akımdır, diyebiliriz. Ayrıca ‘Post ’ kelimesinden de bir tanıma ulaşmak
mümkündür. Post öneki bir aşma durumunu belirtir. Bu anlamda Postmodernizm de modern
dönemin sonrasını ve o dönemin aşılmasını tanımlamaktadır. Yani Modern sözcüğü ile
tanımlanan aşamadan sonra gelen yeni bir aşamayı ifade etmektedir.
E.Gellner, Postmodernizm, isla m ve Us, ümit yay, 1994, s,41
6
POSTMODERNİZMİN KÖKENİ
Postmodernizmin kökeni konusunda da tam bir belirsizlik vardır. Çok sayıda düşünür
farklı tarihler göstermektedirler. Mesela Sarup Post-Yapısalcılık ve Postmodernizm adlı
yapıtında ‘Postmodernizm terimi 1960’larda New York’taki sanatçılar ve eleştirmenler
arasında ortaya çıktı ve 1970’lerde Avrupalı kuramcılar tarafından geliştirildi’ demektedir. Heller ve Feher ise akımın 1968’lerde doğduğunu ileri sürmektedirler. Fraser ve Nicholson’a
göre de Postmodernizm 1978’lerden sonra Feminizm akımı ile beraber çıkmıştır. Jameson ise
Postmodernizm adlı ünlü eserinde daha farklı bir yaklaşımda bulunur:
“….olgunun varlığının , kökenci bir kopuş ya da ‘coupure
’ ile ilgili varsayımlara dayalı olarak genellikle 1950’lerin
sonu , ya da 1960’ların başlarında ortaya çıktığı kabul ediliyor.
…”
Soykan’a göre ise Postmodernim ilk kez 1870 yılında ortaya çıkmıştır. O dönemde
İngiliz ressam Chapman arkadaşlarıyla beraber postmodern resim anlayışı getirmek istemiştir.
Panwitz 1917’de Postmodern İnsandan söz eder. Fredico de Oniz’in de ilk kullananlardan
olduğu düşünülmektedir. Nesrin Kale Postmodern terimi ilk kez kullanan kişinin Arnold
Toynbee olduğunu belirtir. Toynbee’nin Bir Tarih İncelemesi adlı eserinde modern dönemin
I. Dünya savaşıyla sona erdiğini belirtir ve bundan sonraki dönem Postmodern dönemdir.
Toynbee Batı tarihini dört döneme ayırır:
Karanlık Çağlar( 7. 11. yüzyıllar arası)
Orta Çağ (11. ve 15. y.y.a.)
Modern Çağlar( 15. 19.yy. a.)
Postmodern çağlar
Bir başka yaklaşım ise bu terimin 1970’lerde ilk kez mimari alanında kullanılmaya
başlandığı görüşüdür.
M.Sarup, Post-Yapısalcılık ve Postmodernizm,Ark yay, Ankara, s.158 Heller ve feher, Postmodern Politik Durum, , Öteki yay, ankara, 1993, s. 200 Nicholson, Frazer, ‘Felsefesiz Toplumsal Eleştiri: Feminizm ve Postmodernizm arasında Bir Karşılaştırma ’, Modernite Versus Postmodernite, Vadi yay, Ankara, 1993, s.276 Jameson, Postmodernim yada geç Kapitalizmin kültürel mantığı , Yapı Kredi yay, ist, 1994,s. 29 Ömer Naci Soykan, Türkiyede Felsefe Manzaraları, YKY yay, 1993,s.122-123 Doğu Batı Dergisi, ‘Modernizmden Postmodernist Söylemeler Doğru’ Nesrin Kale, sayı:19, s.32-33 Gencay Şeylan, Postmodernizm, imge yay, s.23
7
POST MODERNİZMİN FELSEFEYE YANSIMASI
Postmodernizmin felsefe boyutu da temelde Modern dönemdeki felsefe anlayışlarına
tepki niteliği taşımaktadır. Daha ziyade Nietszche ve Heideger’den hareket edilerek bir
felsefe anlayışı ortaya konmuştur. Modern dönemin felsefe anlayışı olan Epistomolojiyi
köklü bir şekilde eleştiriye tabi tutmuşlardır. Ancak Gencay Şeylan’ın da belirttiği gibi
Postmodernizmin kendine özgü bir metodolojik özelliğinden de bahsetmek mümkün değildir. Dolayısıyla Postmodernizmin tüm alanlarında gözlenen belirsizlik bu alanda da kendini
göstermektedir. Fakat Postmodernizmin temel bazı hususlarından çıkarımlar yapmak mümkün
olabilir.
Bilindiği gibi, Modernizmin temel felsefesi Rasyonalizm ve Epistemolojidir.
Postmodern akım bu iki unsura tamamen karşı çıkmaktadır. Daha genel bir ifadeyle
Aydınlanma felsefesine, dolayısıyla akılcılığa tepki özelliği taşımaktadır. Modern dönemde
ön planda olan Rasyonalizm ‘Genel geçer bilginin var olduğunu ve kaynağının akıl ’
olduğunu savunur. Modern bilimde Bacon’dan gelen faydacılık da çok önemli bir yer
tutmaktadır. Bilginin değeri insanlara ne ölçüde faydalı olabildiği ölçüde artmaktadır. Yani
modern bilgi açlığı, yoksulluğu, acıyı yok etmeli insanlığı kurtuluşa erdirmelidir.
Postmodernizmde aklın insanlığı iyiye ve mutluluğa götürmediğini, savaşların, teknolojik
silahların ve birçok akıl ürününün insanlığı söylenenini aksine huzursuzluğa götürdüğünü ileri
sürerler ve Hiroşima gibi örnekleri ortaya atarlar.Dolayısıyla Postmodernizm’e göre akıl
bilginin kaynağı olamaz.
Daha önce de belirttiğimiz gibi, Postmodernizmde epistomoloji kritiği çok önemli
bir yer tutmaktadır. Aydınlanma çağında insanların bilim ve akıl sayesinde her türlü
çıkmazdan kurtulacağı vaat edilmiştir. Yani bilim insanın her türlü sorununu çözebileceği bir
araç olarak sunulmuştur. İnsan bilim sayesinde doğa üzerinde egemen olabilecektir. Fakat
zamanla anlaşılmıştır ki bu bilgi çağında da açlık, yoksulluk, savaş, baskı gibi sorunlar
aşılmamış ve bilime, bilgiye, akla olan güven yitirilmiştir. (Bilginin , bilimin eleştirisi daha
önceki yıllara Frankfurt Okuluna da dayanmaktadır. Frankfurt okulu Postmodernizmden önce
bilginin eleştiriciliğini yapmıştır. Bu okulun başlıca düşünürleri Adorno, Marcuse,
Horkheimer, Habermas’tır.)
Postmodernizmde buna dayalı olarak ortaya konulan bir başka konu, ‘Bilginin, dil
çözümlemelerine bağlı olarak doğruyu yansıtamayacağı temel sav’ıdır. Ayrıca modern bilgi
Gencay Şeylan, Postmodernizm,s.21 a.g.e.s.35G:Ş
8
anlayışı insanı özgürleştirmemekte, aksine ağır kısıtlamalar getirmektedir.Yani yerleşik bilim
anlayışı yıkılmalıdır görüşü hakimdir.Bu noktada bir paradoks ortaya çıkmaktadır. Yani Post
modernizmde sistematik bilgini yıkılması ve yerine tek doğruyu yansıtmak iddiası olmayan
bir bilim anlayışı olması gerektiği savunulur. Fakat bu durumda çok sayıda bilgi kümeleri
birlikte var olacaktır. Bu durumda toplum kendisini nasıl üretecektir? Gencay Şaylan buna ‘
Toplumun kendini Yeniden Üretme Paradoksu’ demektedir. Yani böyle çok doğrulu bir
bilgi anlayışı kabul edilirse bu anlayışa göre biçimlene toplum kendini üretemeyecektir.
Bilim’e Bakış (Bilim felsefesi açısından Postmodernizm )
Bilim felsefesi bilgilerin kaynağını, tanımını, elde ediliş sürecini ve kesinlik
düzeyini inceleyen felsefe dalıdır. Temel soruları:’Bilgi nedir?,’bilginin kaynakları
nelerdir?’,’Bilgi hangi, yollarla elde edilir?’,’Bilginin gerçeklik düzeyi nedir?’ Bu bölümde
Modern bilim/ bilgi anlayışı ile Postmodern dönemdeki bilim anlayışı anlatılacaktır.
Modern bilim kapitalist dönüşüm içinde oluşmuştur. Modern bilimle ortaçağdaki
bilgiyi Tanrı ile temellendirme anlayışı yıkılmış ve Tanrı’nın yerini akıl almıştır.Modern
bilimin Galileo ile ortaya çıktığı varsayılmaktadır. Galileo ‘Ben taşın ya da cismin neden
düştüğü ile değil nasıl yere düştüğü ile ilgileniyorum ’ cümlesi modern bilimin esasını teşkil
etmektedir.Burada söz konusu olan şey nedensellik ilkesinin Modern bilimin dışına atılmış
olmasıdır. Bunun asıl sebebi, nedensellik ilkesi esas alındığı bilimin nedenin nedenini
araştırılmaya başlanacaktır ve bu durum da kapı metafiziğe çıkacaktır. Metafiziği tamamen
bilimin dışına sokan modern bilim felsefesine de bu durum ters düşecektir. Bu yüzden modern
bilime nedensellikten ziyade nasıllık önemlidir.Bu noktada ilk akla gelen kişi ‘Genel Çekim
Kuramı’nın sahibi ünlü bilim adamı Newton’dur. Newton’a göre evrende her şey birbiriyle
ilişkilidir ve bu ilişki mükemmel bir şekilde işlemektedir. Fakat zamanla bu ilişkiler ağının
düzeni hususunda tartışmalar ortaya çıkmış ve Bohr’un Qauntum fiziği ve Einstein’in
belirsizlik kuramı ile bu anlayış sarsılmıştır . Bilindiği gibi Postmodernizmin bilim anlayışı ve
bilgiye yaklaşımı daha ziyade Quantum fiziği esasları doğrultusundadır.
Quantum Fiziği ve değişen bilgi anlayışı
Niels Bohr’un ortaya attığı Quantum kuramı Pozitivizm ve Modern bilimin –
nedensellik – anlayışını sarsmıştır. Quantum fiziğine göre maddenin en küçük birimi olan
atom paçacıkları arasında nedensel değil, rastlantısal bir ilişki vardır. Bundan sonra suje-obje
ayrımı yıkılmış ve rastlantısallık ilkesi kabul edilmiştir. Suje – obje ayrımının ortadan
kalkması ile modern bilimin tarafsızlık ilkesi de yıkılmış olmaktadır. Çünkü Quantum
a.g.e.s.37
9
kuramına göre bilgiyi üreten kişi ile bilgi arasında bir bağlantı söz konusudur. Yani suje- obje
ayrımı ortadan kalkmıştır. Yani bilgiyi üreten kişinin değer yargıları, kişiliği , dünya görüşü
bilgiyi etkilemektedir.
Einstein’in Görecelik Kuramı ve Heisenberg’in Belirsizlik kuramı tek doğrulu bilgi
anlayışının yetersizliğini tamamen kanıtlamıştır. Böylelikle Modern bilgi anlayışı , Pozitivist
düşünce darbe yemiştir ve Postmodern bilgi anlayışı bu temel üzerine kurulmuştur.Bu
çerçevede Postmodern bilim anlayışı üç gelişmeyi bünyesinde taşımaktadır:
Belirsizlik
Görecelik
Rastlantısallık.
Kısaca Postmodern bilim anlayışında Modern bilim anlayışının iki temel öğesi olan
nedensellik ve suje-obje ayrımı tamamen yıkılmıştır.
* * *
Bilim anlayışı ile ilgili olarak bir başka önemli husus da bilim dil arasındaki
münasebettir. Geleneksel modern bilim anlayışına göre dil nesnel gerçekliği ifade etmektedir.
Fakat gerçekte dilin paradoksal ve metoforlara dayalı bir yapısı vardır.Bu noktada ilk akla
gelen ve herkesçe bilinen Giritli Epimenides paradoksudur. ‘Bir Giritli olan Epimenides bütün
Giritliler yalancıdır diyor ’ önermesi bir dil paradoksudur. Çünkü Tüm Giritliler yalancı ise
Epimenides de yalancı olur ve o zaman Giritliler nasıl yalancı olacaktır. Bu dilin özelliğinden
kaynaklanan bir açıktır. Bu bilginin test edilebilirliği yoktur. Aynı özellik metafizik söylemler
için de geçerlidir. Yani her durumda dil nesnel gerçekliği temsil etmemektedir. Postmodern
söylem bilimin bu anlayışı doğrultusundadır.Yani dilin bu özelliği de göze alınarak tek
değerli mantık ya da doğruluk yerine çok değerli mantık kabul edilmiştir. Bu doğrunun
olmadığı anlamına gelmez . Yalnızca olası bir doğruluk anlayışı söz konusu olur.Bu noktada
bir Postmodern düşünür olan Derrida’nın görüşleri önemlidir.Derrida’ya göre dilin bu
özellikleri nedeniyle dış dünya ancak göreli olarak ifade edilebilir ve anlam okuyucudan
okuyucuya değişebilir. Gencay Şeylan’ın bu konudaki tespitleri önemlidir:
‘Derrida’ya göre herhangi bir metni okuyan ya da mesaj
alan birey , sembollerin kodunu çözüp metni anlamlandıracak ya
da bir başka deyişle semantik yüklemesi yapacaktır. Ancak bir
metni okuyan bireyin semantik yüklemesi ile metni kaleme alan
1
bireyin yaptığı semantik yükleme arasında daima şu ya da bu
ölçüde bir fark bulunacaktır-anlam-landırma farkı…’
Modern bilimin tek doğrulu özelliği yani tek olan gerçekliği yansıtması bilgi
gerçekleştirilirken değer yargılarından sıyrılmayı gerektirmiştir. Aksi taktirde çok sayıda
gerçeklik söz konusu olmaktadır. Dolayısıyla modern bilimde nesnellik temel özelliktir ve
Postmodern bilim anlayışı bu noktada eleştiriye başlamaktadır. Postmodern anlayışa göre bu
şekilde tek doğrulu bilim anlayışı yerine çok doğrulu bir bilim anlayışı kabul edilmelidir.
Çünkü tek doğrulu ve değişmez gerçek olarak kabul edilen hususlar insanı baskı altında
tutmaktadır. Konuyu daha açık kılmak için Umbero Eco’nun Gülün Adı adlı yapıtını bu
noktada örnek vermek mümkündür. Bu roman aslında modern bilim anlayışı ve bilgiye bakışı
eleştiren Postmodern bir eserdir. Roman Ortaçağ’da , bir manastırda geçmektedir. Romanda
çok nadide eserlerin bulunduğu bir kütüphane vardır ve bu kütüphanede Aristo’nun Komedi
adlı oyunu bulunmaktadır. Manastırda seri cinayetlerin işlenmesi aslında bu yapıtla
ilgilidir.Burada kurulu bilgi anlayışını koruyan bir yaşlı rahip bu kitabı okuyanları
zehirleyerek öldürmektedir. Çünkü rahipler bu kitabı okurlarsa kabul edilmiş bir çok doğruları
eleştiriye tabi tutacaklardır. Gerçekten de bu eser Postmodernizmin bilim /bilgi anlayışını
roman düzeyinde işleyen çok önemli bir yapıttır.
Postmodernistler ‘Büyük Anlatı ’ dedikleri her şeye karşıdırlar.
Büyük anlatıların da başında Pozitivizm gelmektedir.Bu noktada R:Fardon’un
görüşleri önemlidir:
“…Bugünkü devrimin kesin tarihi tartışmaya açıktır. Ama
1970’lerden başlayarak tanıklar ….bilginin tabanında bir kayma
yaşandığını ayrımsamaya başladılar. Dünya sarsılıyordu. …buna
postmodernizm denildi. ..ve ..bilimsel…insan davranış modelleri…
hakkında her gün yeni kuşkular doğdu. Metin anlatının
sözdağarı(empletment), yorumötesi konusunda yoğunlaşma ..tanı
koymaya yarayan(semptomik )belirtilerdir. ”
Pozitivist bilgi anlayışı da Postmodernizmin karşı koyduğu konulardan
birisidir.Comte’un öncüsü olduğu Pozitivist anlayışına göre doğruluk, ‘test edilebilirlilik’le
a.g.e.s.173 Postmodernizm Dedikleri, s.91
1
bağlantılıdır. Pozitivist bilgi anlayışı ‘iki değerli mantık ’üzerine kuruludur. Buna göre bir
bilgi ya doğrudur ya da yanlıştır. Yani her sorunun ancak bir yanıtı bulunmaktadır. Modern
bilgi anlayışında ikinci üzerinde durulması gereken önemli nokta, bilgini içeriği ve elde
ediliş yöntemidir. Modern bilgi anlayışında bilgi elde etmenin yöntemi tümevarım ve
tümdengelim’dir. Ve bugün hala akademik çevrelerde modern bilim anlayışı, etkisini
sürdürmektedir. Postmodern anlayış Pozitivizm ve Modern bilgi anlayışına bu noktalarda
karşı çıkar. Postmodernistlere göre nesnellik, egemenlerin kurnaz bir aldatmasından başka bir
şey değildir. Onlara göre nesnel doğrunun yerine yorumsama bilgisi konmalıdır. Daha önce
de belirttiğimiz gibi, metnin nesnel olamayacağını iddia ederler:
“….şu yazar –gözlemci bize önce kendini anlatsa çok iyi eder. Önce kültürünü itiraf
etsin bakalım. Gerçek kendi başına değeri olan , kültürden bağımsız olgular hiçbir durumda
yoktur aslında; ne de onlara ulaşabilirsiniz. Bize anlatacağı pek fazla bir şey yoktur bu yüzden
. Aslında bize kendi hakkında anlattığı şeyler bile çok kuşkulu , çok dolambaçlıdır. Kendini
anlattığında da süsler biraz . Bunun ötesine gittiği pek görülmez. …”
Postmodern görüşe göre bir araştırmacı olguyu incelerken tarafsız olamaz
Murphy’nin de dediği gibi ..’olgular yargılardan pürüssüzce ayrılamazlar.’
Son olarak postmodernizmin önde gelen savunucularından Loyatard’ın postmodern
bilim anlayışı ile ilgili görüşlerini aktarmak gerekir:
‘Post modern bilim , kendisini karar verilemezler , açık denetimin sınırları , eksik
enformasyon tarafından karakterize edilen çatışmalar, ‘fracta ’ , katastroflar ve paragmatik
paradokslarla ilgili kılarak , kendi evrimini süreksiz , katostrofik, yenilmez ve paradoksal
olarak kurumsallaştırıyor ve bilgi kelimesinin anlamını değiştiriyor , böyle bir değişimin nasıl
yer alabileceğinin açıklıyor. Bilineni değil, bilinmeyeni üretiyor. Postmodern bilimi en çoğa
çıkartılmış işlerlikle yapacak hiçbir işi olmayan , paraloji olarak anlaşılan esas bir farklılığa
sahip bir meşrulaştırım modeli önermektedir. ’
Loyatard’a göre bilimsel bilgi yerine anlatısal bilgi konmalıdır ve Pozitivizm
bataklığından kurtulunmalıdır.
Postmodern bilim anlayışında kabul gören bir başka düşünür Feyerabend’dir. Onun
bu konudaki görüşleri postmodernistlerin epistomoloji kririğini daha net olarak ortaya
koymaktadır. Amacı bilimsel bilginin üstünlüğünü ve evrenselliğini yıkmak olan Feyereband
‘yerelliği’ ön plana çıkarır ve ‘her kültür , her ulus kendi özel gereksinimlerini karşılayacak
bir bilim kurabilir.’ der. Bu noktada ilkel kabileleri örnek verir. Özgür ilkel kabilelerin E.Gellner, POstmodernizm , islanm ve us, ümit yay, ank,1994,s.45 Postmodenizm Dedikleri.s.92 J. F.Lyotard,Postmodern Durum , Ara yay, 1990,s.50
1
bazılarında modern tıbbın yapamadığı hastalıkların tedavisi yapılmış olduğunu kanıt olarak
gösterir. Yani bilimsel bilginin evrenselliğini ve üstünlüğünü yıkarak aynı anda birden fazla
türde doğru olabilir ve hepsi yaklaşık olarak geçerli olabilir görüşündedir. Ve Postmodern
akımda kabul edilmiş bir yaklaşımdır.
Post modernizmde ‘iyi ve adil ’kavramı da yoktur ve bunların tanımı yapılamaz. Bu
durumda bir nihilizm de kendini gösterir.
POSTMODERNİZMİN SOSYOLOJİK YÖNÜ
Sosyoloji’de postmodernizm terimi ilk kez 1968’de Amitai Etzioni tarafından
kullanılmıştır. Etzioni’ye göre postmodern toplum , iletişim ve enerji teknolojilerinin gittikçe
artan bir ilerlemesiyle belirlenen bir toplumdur.
Postmodern toplum kuramını ilk ortaya atan düşünürlerini bir çoğunun Fransa’dan
çıkması dikkat çekici bir hususiyettir. (Baudrillard, Foucault ve Lyotard Fransalı
düşünürlerdir.) Tabiiki Postmodernizm gündemde olan bir konudur ve hemen her ülkede
tartışılmaktadır. Fakat Fransa’nın bu anlamda özel bir yeri vardır. Gencay Şaylan bunda
Fransadaki kritik yaklaşım geleneği’nin etklili olduğunu belirtir.Yalnızca II.Dünya Savaşı
sonrasına bakıldığında dahi Marksizmin, Egzistansiyalizmin bu ülkenin entellektüel
dünyasında çok önemli bir yer tuttuğu görülmektedir.
Postmodern düşünürlere göre belirleyici bir toplum kuramı olanaksızdır. İnsan ve
toplum onlara göre belirlenemez olgulardır. Çünkü toplumda parçalanmışlık , kaos,
süreksizlik vardır.(Postmodern düşünürler ilerlemeci tarih anlayışına da karşıdırlar.)Bu
sebeple herhangi bir kuram havada kalacaktır. Bununla beraber , Postmodern düşünürler de
kuşkusuz toplumla ilgili tanımlamalar ve çözümler yapmaktadırlar. Bu ise daha ziyade
hermeneutics (yorum bilgisi) ile ilgilidir.
Hermeneutics, kelime anlamı olarak kutsal metinleri yorumlama anlamına
gelmektedir. Dilthey tarafından toplum ya da insanla ilgili açıklamalar için kullanılmıştır.
Dilthey’e göre insan ve toplumla ilgili bilgi üretmek doğa ile ilgili bilgi üretmek gibi değildir.
İnsan ile ilgili bilgi üretirken bilginin öznesi ile nesnesi birbirinden ayrılamaz. Buradan yola
çıkarak toplumla ilgili de geçerli bir kuram üretilemeyeceği görüşündedir. Çünkü insan
toplumla ilgili bilgi üretirken nesnel olamaz ve kesin bir kuram ortaya atılamaz.
Hermeneutics, daha sonra postmodern düşünürlerden olan Georg Gadamer tarafından
esas alınmıştır.
Kızılçelik, Sosyoloji Teorileri, Yunus Emre yay, 1994,s.153 Gencay şaylan, Postmodernizm, s.191
1
Sosyolojik açıdan Postmodernizm çoğulculuğu vurgular.
Daniel Bell, The Coming Of Post Industrial Society’de postmodern toplum yerine
postendüstriyel toplumdan bahseder. Postendüstriyel toplumu beş kategoriye ayırır. Bunlar,
ekonominin ağırlıklı olduğu hizmet sektörü; ikincisi, meslek sektöründe profesyonel sınıfın
ön plana çıkışı, üçüncüsü bilginin merkezi rolü, dördüncüsü, geleceği yönlendirme, beşincisi
karar oluşturmadır.
Genel anlamda postmodern sosyal teoriler 1970’lerde gündeme gelmiştir. Baudrillard,
Lyotard ve Jameson postmodern toplum bilimcilerini önde gelen isimleridir. Bu anlamda
Postmodern toplum düzeni ile ilgili ilk görüşleri ortaya atan bu kimselerdir. Baudrillard,
‘Semiorgy ’ tabirini kullanarak taklitlerin ve suretlerin ürünü olan bir postmodern toplumdan
bahseder. Lyotard , büyük umutların ve devrimci siyasetin sona erdiği bir postmodern
durumdan bahseder. Jameson ise postmodernizmin kendisinini kapitalizmin yeni bir aşaması
içinde yer alan kültürel bir mantık , yani geç kapitalizmin kültürel mantığı olarak yorumlar.
Dolayısıyla postmodernizmin toplumsal boyutunu ortaya koymak için özellikle bu
düşünürlerin toplumsal savlarını ele almak uygun olacaktır.
Nihilist Düşünür Jean Baudrillard ve Sanayi Ötesi Toplum
“(Modern toplumların) içinde bulunduğu …durumu
nitelemek gerekseydi , bir orji sonrası hali derdim. Orji, tam da
modernliğin patladığı andır.; her alandaki özgürlüğün patladığı
andır…”
Baudrillard
Baudrillard, sosyoloji eğitimi görmüş ve Marksizmle yakından ilgilenmiş
Postmodernizmin önde gelen düşünürlerindendir.En önemli eserleri ‘Sessiz yığınların
Gölgesinde ya da Toplumsalın Sonu’,’Simulasyonlar’,’Kötülüğn Şeffaflığı ’dır.1960’lardan
sonra Marksizmden Postmodernizme yönelmiştir. O toplumu ‘tüketim toplumu ’kavramı ile
tanımlamıştır. Eserlerinde kültürün, ideolojinin ve işaretlerin toplumdaki etkisinden
bahseder.Baudrillard ilk kitabında, kapitalizmin insanın günlük yaşamını nasıl
metalaştırdığını dile getirmektedir.İkinci kitabında kapitalist toplumdaki insanın
sorunlarından bahseder. Kapitalist toplumda insan ilişkileri azalmış ve insanlar metalaşma ve
nesneleşme dönüşümüne girmişlerdir.İlk kitaplarında daha ziyade Marksizm etkisindedir ve
tüketim toplumu üzerinde yoğunlaşmaktadır. Baudrillard bu toplumda tüketicinin tüketme
1
zorunluluğundan kaçamayacağını ve bu yüzden nesneleştiğini ileri ürer.Çünkü birey, bu
toplumda tükettikçe prestiş sahibi olmaktadır.Zamanla marksizmi yadsımış ve fikirlerinde
buna dayalı olarak değişiklikler ortaya çıkmıştır.Marksizimin her şeyi emek ve üretim
moduna indirgemesi ona göre yanlıştır.Postmodern anlayışının sabitleştiği bu dönemden sonra
sembolik değişim onun toplum kuramlarında önem verdiği kavramlardan birisi olmuştur. Bu
değişimi medya, bilgisayar , eğlence sanayi …vs. ile özdeşleştirmektedir.Ayrıca Baudrillard
son dönem birçok düşünürü gibi 20.yüzyılı ‘sanayi ötesi toplum’ olarak ele alır. Ona göre
sanayi ötesi toplum tam bir dönüşüme uğramış ve kendine özgü bir kültür geliştirmiştir.
Baudrillard bu toplumu birtakım metoforlarla açıklamaktadır: Hiperrealite, simulasyon, içe
patlama (implosion ). Sanayi ötesi toplumda Baudrillard’a göre artık insanlar gerçeğe
bakarak modeli değil, kendilerine sunulan modele bakarak kurgusal gerçeği
belirlemektedirler.Mesela,insanlar arzuladığı, oturmak istediği evi dergiler, reklamlar, Tv
belirlemekte, bunlar insanlara modeller sunmaktadır.Böylece insanları işaretler ağı
etkilemektedir. Bu yüzden artık bu sanayi ötesi toplumda ‘hiperrealite ’hakimdir.
Görüntü ile gerçek arasında fark ortadan kalkmıştır ve bu da alt kültür ile üst
kültür arasındaki farkı da ortadan kaldırmıştır. Bu da Baudrillard’a göre ‘Tarihin
Sonu’nun gelmesi demektir. Bu yüzden Baudrillard’ın nihilist bir toplumsal görüşü vardır.
Daha açık bir ifadeyle Baudrillard toplumun sonunun geldiğini söylemektedir. ‘Game With
Vestiges’ adlı makalesinde postmodernizmin yıkıntıdan (modernliğin harabelerinden)
arta kalanlarla oynanan bir oyun olduğunu söyler. Ona göre tarih durmuştur. Anlamı
olmayan bir tür tarih sonrasında olduğumuzu ve tüm tanımların anlamını yitirdiği , her şeyin
bittiği yani toplumsalın sonunun geldiğini belirtir. Baudrillard, artık toplumun bir ‘kitle
yığını’ haline geldiğini söylemektedir. Postmodern çağda toplumlar gerçekle değil, gösteri
ile ilgilenmektedir:
‘….Onlar anlam yerine gösteri istemektedirler. Hiçbir çaba
onları içerikleri ya da kodun ciddiyetine inandırmada yeterince
kandırıcı olamamıştır. Gösterge isteyen insanlara mesaj verilmeye
çalışılmaktadır. Oysa onlar içinde bir gösterge olması koşuluyla
tüm içeriklere tapmaktadırlar. Yadsıdıkları şey anlamın
diyalektiğidir… ’
a.g.e.s.203 Baudrillard, ‘Sessiz Yığınların Gölgesinde Ya da Toplumsalın Sonu’, Çev. O.Adanır ; Ayrıntı yay., İst, 1991, s. 12
1
İkinci öne çıkan kavram ‘İçe doğru patlama ’dır. Baudrillard’a göre Modern
toplumda önemi olan hususlar postmodern toplumda içe doğru patlayarak önemini yitirmiştir.
Yani toplum, sosyal değişme, sınıf gibi kavramları açıklayan toplumsal kuramlar geçerliliğini
bu yüzyılda yitirmiştir. Çünkü bu kuramlar insanı muktedir saymaktadır. Oysaki postmodern
toplumda insanlarda ‘olağanüstü bir uyumluluk’ söz konusudur. İnsanlar yığın halinde
işaretlere uyumlu olarak yaşamaktadır.İnsanları bu şekilde sessiz bir yığın haline getiren
mekanizma Baudrillard’a göre MEDYA’dır. Yani her şey birbiri içine girmiş ve içe doğru
patlama gerçekleşmiştir ve Modernitedeki her şey postmodern dönemde anlamını
yitirmiştir.
Kısacası Budrillard’a göre şimdiye kadarki tüm toplumsal kuramlar geçerliliğini
yitirmiştir , diyebiliriz.
Baudrillard’da toplumla ilgili olarak ortaya atılan önemli bir başka konu da Batı’da
16.yüzyıldan beri ‘Ölümü Baskı Altına Alma ’hususudur. Modern toplum insanları
psikolojik olarak ölümden kaçma eğilimi göstermektedir. Yani çağdaş toplum yaşam üzerine
kurulmakta ölüm ise normalin dışına atılmaktadır.Baudrillard’a göre, böylelikle aslında
bireyin yaşamı ölüm kokusu altında tutulmakta ve birey kendisini ölümden
koruyacağına inandığı toplumsal otoritelere baş eğmektedir
Taklit (Simulacra), Baudrillard’ın üzerinde durduğu bir başka husustur.Simulacra
insan dışındaki, varlıkların taklitle temsili anlamına gelen bir kelimedir. Postmodern
topluma bir imajlar ağı egemendir ve bunlar insan ve toplum yaşamı ile ilgili taklitlerdir.
Fakat bu taklitler gerçeği yansıtmamaktadır Bu yüzden bir ‘hiperrealite’den bahsedilmektedir.
Böyle taklitlerden ve kurgudan örülü bir toplumda doğru ve yanlışın ne olduğuna karar
vermek olanaksızdır. Medya bu toplumsal düzenin odak noktasıdır. Ve insan bu simulacra
ile örülü evrende gerçek ile taklit olanı birbirinden ayıramamaktadır. Simulacra evreni medya
ve TV.ile oluşturulmaktadır.Gencay Şaylan kitabında bunu bir örnekle daha da etkili bir
biçimde anlatır. Körfez Savaşı ile Vietnam Savaşı karşılaştırılır. Vietnam Savaşı’nın
Amerika’nın yenilgisiyle sonuçlanmasında en etkili husus medyadır. Çünkü medya, Amerika
yurttaşlarını vicdanen rahatsız eden görüntüleri olduğu gibi sergilemiştir. Körfez Savaşı’nda
aynı şey söz konusu olamamıştır. Medya uygun gördüğü bir Simulacra ağı içinde görüntüler
sunmuş ve Amerikalılar vicdanen rahatsız olmamışlardır.
Baudrillard, toplumsal değişimi üç simulacra çağına ayırır. Birinci simulacra çağı,
Rönasans ile başlayan değişim sürecidir. İkincisi ise sanayi ile başlayan değişim sürecidir.
a.g.e.s.208
1
Üçüncüsü üretimin yerine onun taklidinin geçtiği dönem olan bu postmodern dönemdir.Bu
çağda artık her şey taklitlere göre kodlanmaktadır.
Baudrillard, modern dönemi Freud’la Marx’ın çağı olarak görür ve postmodern
dönemi bunlardan ayırır. Baudrillard’a göre ‘postmodern dünya anlamdan yoksundur;
postmodernite teorilerin boşlukta süründükleri, güvenli herhangi bir limana
demirlemedikleri bir nihilizm evrenidir ’
Jean –Francios Lyotard’ın Bakış Açısıyla Toplum
1924’de Versailles’de doğan Lyotard, Sarbonne’de felsefe ve edebiyat okumuştur.
Gençlik dönelerinde bir sol gruba üyedir. Fakat 1964’de tamamen Marksizm’den ayrılmıştır.
Lyotard, daha ziyade bilgi ve dil üzerinde durmaktadır. Lyotard’ın dil çözümlemeleri
toplumla bağlantılı hususlar ihtiva etmektedir. Lyotard birçok postmodern düşünür gibi dilin
zaman ve uzay boyutlarına göre farklılaşabileceğini ileri sürer ve dilde gerçeklik yerine
yorumu ön plana çıkarır. Dolayısıyla toplumu açıkladığını iddia eden ve tek gerçeği ifade
ettiğini iddia eden tüm söylemeleri ‘terörist’ olarak tanımlar.Bu terörist söylemleri yapısalcı –
işlevsel ve Marksist söylemler olarak düşünmek mümkündür. Bu anlamda, Lyotard bu
söylemlerin tek doğruyu temsil ettiklerine ve toplumu bu şekilde açıklamalarına karşı çıkar .
Postmodernizmde insanın bu söylemlerden kurtulup özgürleşmesi gerektiğini belirtir. Yani
toplum bütün bu baskılardan kurtulacak ve toplumda kesin doğrular ve bilgiler olmayacaktır.
Bence bu durumda bir kaos ortaya çıkmaktadır. Her türlü doğrunun yan yana olacağı
ve kesin bir doğrunun olmayacağı bir toplum özgürleşmekten ziyade adaletin
sağlanamayacağı kaos ortamına dönecektir.
Lyotard da aslında bu durumun farkında olmalı ki ‘Çoğulcu adalet ’ kavramını ortaya
atar. Fakat bu durumda da çok sayıda adalet görüşünün olduğu bir toplum tam bir kaos
ortamı ve anarşiye dönüşecektir. ‘Adil olan nedir?’ sorusuna verilen çok sayıda farklı cevabın
yan yana oluşu toplumun kendini üretememesine sebep olacaktır. Bence aslında
postmodernizmin önerdiği böyle bir toplum Budrillard’ın ifade ettiği ‘tarihin sonu ’nu
getirecektir, diye düşünüyorum.
Her türlü kuramı büyük anlatı olarak değerlendiren ve tüm büyük anlatıların yallnızca
insanlık üzerinde baskı oluşturduğunu söyleyen Lyotard da bir toplumsal aşamadan bahseder. Bu
yeni postmodern toplumda belirleyici rol , iletişim , enformasyon ve teknolojidir.
Kellner , ‘Toplumsal Teori olarak Postmodernizm : Bazı Meydan Okumalar ve Sorunlar’,, Çev..Mehmet küçük, Modernite Versus Postmodernite , Vadi yay. , Ankara, 1993,s.234
1
Lyotard eserinde ‘toplumun bilgisayarlaşması’ndan bahsetmektedir.Bütüne karşı
savaşalım, gösterilemeze tanıklık edelim , ihtilafları şiddetlendireli m (farklılıkları etkin kılalım),
ismin onurunu kurtaralım. ’ diyen Lyotard toplumda farklılığın ve çeşitliliğin olmasını ve bilgi
ve diğer büyük anlatıların toplum üzerindeki üstünlüğünün yıkılması gerektiğini savunur.
Bilginin Arkeoloğu Micheil Faucault
Faucaut da gençliğinde Fransız Kominist partisi üyesidir. Fakat 1951’den sonra
partiden kopmuştur. Fakat önceden Marksist olan diğer Postmodern düşünürlerin aksine
Marksizm’i tamamen yadsımamıştır.
Faucault Modernite’de ön plana çıkan rasyonellik ilkesine şiddetle karşı çıkar.
Faucault ilk çalışmalarından itibaren kendisin ‘Bilginin Arkeoloğu ’olarak niteler.Bir
postmodern düşünür olan Faucault, bazı noktalarda Baudrillard ve diğer postmodern
düşünürlerden ayrılmaktadır. Bunlardan ilki, toplumsal yapının ve düzenin tamamını birden
yadsımamasıdır. İkincisi de postmodernitenin tamamen bir kopuş olmadığını modernite ile
bağıntılarının olduğunu ileri sürmesidir.
* * *
Genel olarak postmodernizmle yeni bir toplumsal aşamaya girildiği düşünülmektedir. Bu
toplumsal aşamada her şeyin metalaşması ve ulusallığın aşılması söz konusudur.
Postmodernizme göre bu toplumda sınırlayıcı unsurlara yer yoktur.
POSTMODERN SİYASET
Postmodernizmde siyaset anlayışı tüm moderniteye ait olguların yadsınmasına paralel
olarak moderniteye ait iktidar anlayışlarının da yadsınması şeklinde tezahür eder. Diğer alanlarda
olduğu gibi postmodernist düşünürlerin bu konudaki fikirleri de birbirinden farklıdır. Mesela
Baudrillard nihilist anlayışını bu konuda da gösterir ve siyasetin sonunun geldiğini belirtir.
Modernite Versus Postmodernite’de Baudrillard’ın tüm siyasal eylemin yararsız olduğuna varan
kederli bir değerlendirmesi olduğu belirtilir.
Foucault’un postmodern siyasetle ilgili olarak ortaya attığı fikirler önemlilik
arzetmektedir.Foucault modern iktidarı, gücü hiçbir şekilde temsili özelliği olmayan ve anti
Lyotard, Postmodern Durun _Postmodrenizm, Ara yay., ist, 1990, s. 14 Lyotard, ‘Postmodernizm nedir Sorusuna Cevap’ ,Postmodernizm, N.Zeka, İst., 1990,s.58 Mehmet Küçük , Modernite versus Postmodernite. Vadi yay., s.459
1
hümanist yönü ağır basan bir süreç olarak ele almaktadır. Foucault iktidar ve siyasette bir aynı
kırılmanın yaşandığını belirtir. Faucault’un belirttiği önemli nokta, modern dönemde bilginin bir
iktidar aracı oluşu ve insanın bilginin hem öncesi hem de nesnesi olarak ele alındığıdır. Yani
bilim, bu dönemde insanların nasıl davranacağını gösteren bir iktidar modu haline gelmiştir.
Baudrillard postmodern toplumda iktidarın medya ve bilişim ağı olduğunu belirtirken Foucault
daha ziyade mevcut düzeni eleştirme yönündedir.
Faucault modern toplumun bir hapishane disiplini içinde olduğunu belirtir. Kapitalist
toplumda uyum toplumu ve bireyin disipline edilmesi esastır. Fakat bu disipline edici her türlü
iktidar günümüzde dağılmıştır. Foucault’a göre iktidar ilişkileri mutlak değildir. Çoğulcudur ve
beraberinde direnmeyi getirir. Bununla beraber devlet, sermaye gibi makro düzeydeki iktidar
mekanizmaları ile hiç ilgilenmemiştir.Zaten Foucault bir kuramcıdan ziyade kritik yaklaşımcı
olarak değerlendirilir.
Önemli düşünürlerden birisi olan Lyotard da ‘pagan ’ ilkesi olarak adlandırdığı bir
kelimeyle siyaset bilimi ile ilgili görüşler öne sürmektedir. Pagan ilkesi herhangi bir ölçüt
olmaksızın bireyin özgürce yargı oluşturabilmesidir. Fakat bu terim Batı dillerinde ‘dinsiz ’
anlamına gelmektedir. Yani Lyotard , postmodern topluma iyiye yönelik bütün arayışların bir
arada bulunması gerektiğini belirtir. Bu da tamamen nihilizme kaçan bir öneridir.
* * *
Genel olarak postmodern siyaset anlayışında sorgulanan üç esas vardır;
- toplumsal kimlik sorunu
- özgürlük
- temsili demokrasi
Modernite’nin insanın özgürleşmesi noktasında yetersiz kaldığı ve yeni bir siyaset
anlayışının belirlenmesi gerektiği hususu tüm postmodern siyaset kuramlarının ortak görüşüdür.
Modern dönemde insanın doğaya hakim olarak özgürleşeceği söylenmiş;fakat bu
gerçekleşmemiştir. Postmodern söylemde bu durum tespit edilmiştir; fakat yerine konulan şey
aşırı bir liberalizm olarak ortaya çıkmıştır ve bunun ne kadar geçerli bir çözüm olduğu
tartışmalıdır.
Postmodern söylemin en önemli özelliği ‘büyük anlatıların ’ yadsınmasıdır. Politika,
bilim vs. de bunların arasında yer almakta ve varlıkları yadsınmaktadır. Yani salt doğruyu temsil
eden anlatıların olmadığını savunmaktadırlar. Kimlik bunalımı Küreselleşme ile birlikte ortaya
çıkmış en önemli problemlerdendir. Modernite’nin uzantısı olan ulusal devlet anlayışı içinde çok
Gencay Şaylan, Postmodernizm, s. 221
1
sayıda yerel kimliğin de siyaset anlayışında ortaya çıktığı söylenebilir. Buradan yola çıkarak şu
söylenebilir: Küreselleşme ile birlikte ulusallık işlevini yitirmeye başlamıştır. Ulusallık yerine
etnik ve dinsel kimlikler ön plana çıkmaya başlamıştır. Bu da Gencay Şeylan’ın deyimiyle ‘
etnik, dinsel ya da mezhepsel temelli, yeni direnişçi kimliklerin en gelişmiş ve zengin
toplumlarda bile azımsanmayacak bir etkinlikle ortaya çıkmış olması , siyaset kuramının
yerleşik paradigmaları açısından ciddi bir yetersizliğin kanıtı olarak kabul edilmektedir. ’
Bilindiği gibi 1980’li yıllarda Sovyetler Birliğinin çöküşü ile beraber liberal- temsili
demokrasi zafer kazanmıştır. Demokrasi ile ilgili eleştirilerin ilki seçme özgürlüğüne sahip
insanların seçme yapacakları konu ile ilgili eksiksiz bilgiye sahip olmaları gerektiğidir. Bunun da
bu temsili demokrasi ile yapılması çok zor hatta imkansızdır.(Liberal demokrasi ile ilgili ilk
eleştiriler yeni değildir. Marksizm de eleştirilerde bulunmuştur.) İkinci olarak seçme
özgürlüğünün sadece siyasetle sınırlı kalması insan yaşamının büyük kısmını oluşturan okul,
işyeri, fiyatlar, teknoloji gibi konularda uygulanamayışıdır. Fakat temsili demokrasinin asıl
krizi ulusal devlet anlayışındaki değişmeler ve küreselleşme ile ortaya çıkmıştır. Küreselleşme
toplumla ilgili kararların yurt dışına yani ulusal devletin dışına da yayılması anlamına
gelmektedir. Postmodern kuramcılar temsili demokrasinin bu değişikliklere cevap veremeyişi
karşısında ‘radikal demokrasi ’anlayışını ortaya atmışlardır. Günümüzde radikal demokrasi
siyaset bilimini en çok tartıştığı konulardan birisidir. Ve hala radikal demokrasinin kapsamı
hakkında belirgin bir görüş birliğine varılamamıştır.Radikal demokrasi anlayışına göre
kapitalizm insanı özgürleştirmemekte, aksine bir sürü kısıtlamalar getirmektedir. Radikal
demokrasi çok sesliliği, ve karşıt görüşte olanların birlikte eylem yapabilirliğini önermektedir.
Yani insanın yaşamın her alanında özgürleşmesi gerektiği üzerinde durmaktadır.
POSTMODERNİZMİ ELEŞTİREN DÜŞÜNÜRLER: HABERMAS, GİDDENS VE
GELLNER
‘…Postmodernist kavramların kendileri küresel
kapitalist sistemin gerçek çelişkilerini gizledikleri ve nesnel
olarak insanların dikkatlerini bu çelişkilerden uzaklaştırıp ,
suret ve aşırı gerçek arıtılmış dünyasına çektikleri için
ideolojiktir…. ’(J.Larrain, İdeoloji ve Kültürel Kimlik , s.164)
a.g.e.s.254 a.g.e.s.259
2
Giddens Modernliğin Sonuçları, Gellner Postmodernizm , İslam ve Us , Habermas,
Tamamlanmamış ir Proje’de postmodernizmi eleştirmektedirler.
Habermas, Postmodenistlerin aksine Modernizm’i tamamlanmamış bir süreç olarak
görür.Yani ona göre Postmodernizm diye birşeye gerek yoktur. Çünkü içinde yer alan
unsurlar zaten modernizmde vardır. Habermas aklı şiddetle eleştirmeleri ile ön plan çıkan
postmodernistleri banyo suyu ile bebeği de atmakla suçlamaktadır.
Giddens de postmodern döneme geçildiğini eleştirmektedir. Giddens’e göre eğer
Postmodernizmin bir anlamı varsa edebiyat , resim, mimarideki akımlara sınırlandırılmalıdır.
Gellner kendisiyle yapılan bir röportajda ‘Postmodernizme şiddetle karşıyım.’
demektedir. O postmodern akımı fazlasıyla uçucu ve ele gelmez türden şey olarak yorumlar.
Postmodenizme olan eleştirilerden birisi de aşırı göreceliğin ve akla güvensizliğin
toplumsal sorunları çözmeyi olanaksız hale getirmesi ve geleceğe inanmayı
imkansızlaştırmasıdır. Bu noktada Larrain’in söyledikleri önemlidir:
‘…Hızlı teknolojik değişimin , eski Kominist dünyada
ekonomik ve siyasal krizin , Batı Kapitalizminde Üçüncü Dünya’da
derin ekonomik sorunlar yaşandığı bir dönemde postmodernizmden
başka hiçbir ideolojik biçim, kaos yaratarak , değişimin yoluna
şaşırtarak , sonsuz bölünmüşlüğü toplumun normal hali görerek ,
sistemin bir bütün olarak savunulmasını üstlenemez…’
Postmodenizmle alakalı olarak eleştirilerden bir diğeri aşırı relativizmi içermesidir.
Gellner’in bu noktada söyledikleri konuyu açıklar mahiyettedir:
‘…Postmodernizm bir tür müsamacılık: Her şeye müsamaha gösteren toplumun
entelektüel eşdeğeridir. Bu ise tam bir saçmalıktır.’
Heller ve Feher postmodernizmi bir ‘asalak ’ olarak değerlendirir. Modernliğin
başarıları ve açmazları üzerinden geçinmektedir.Sezgin Kızılçelik’in dediği gibi
Postmodernizm, modernlikle bir hesaplaşmaktır, modernizmin kaybettiği veya kaybettiğine
inanılan kalelerine kramponsuz bir ayakla goller atmaktadır.
Şahin Alpay, Ernest Gellnerle Mülakat , Türkiye Günlüğü, s:24, 1993 Sezgin Kızılçelik, Postmodernizm Dedikleri, s.169
2