Muhyiddin Ibn Arabi - Seferler
Click here to load reader
-
Upload
metin-tulun -
Category
Documents
-
view
507 -
download
74
Transcript of Muhyiddin Ibn Arabi - Seferler
SEFERLERÎbnü'l-Arabî
Giri
Rahman ve Rahim olan Allah'n adyla
Allah, efendimiz Muhammed'e ve O'nun âline salât ve selam etsin!
Hamd, zâtinin celâlinin istivâsyla1vasflanan Amâ'da2
bulunan,
arzn yaratma iini bitirdikten sonra göklerinin yaratlna yönelen
Allah'adr.
O, Kur'ân' mübarek bir gece yani Kadir Gecesi'nde sûreleri ve
âyetleriyle bir bütün olarak yakn göe indirdi.
Gezegeni meze yani karm ve saflama menzillerinde yol aldrd.
Bu yol aldrmay kendisiyle övünülen bir takdir kld.
Kulu, efendimiz Muhammed (s.a.s.)'i, âyetlerinden bir ksmngöstermek için, bir gece Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa, kâbe
kavseyn ve ev ednâ'ya götürdü. *
Âdem'i imtihanlarnn arzna indirdi ve onu nîmet ve lezzederinin
yurdu olan cennetinden çkard.
1 stiva, Allah âlem ilikisini ifade etmek için kullanlan sfatlardan ve Kur'ân'da
ve hadislerde yer alan anlam kapal ifadelerden biridir. stiva, Allah'n zâtnn
âlemle münasebetini konu edinir. stiva kelimesi sözlükte "doru ve düzgün
olmak" anlamndaki s-v-y kökünden türetilmitir ve "mutedil, düzgün ve eit
olmak; karar klmak, oturup yerlemek; yönelmek, yukar çkmak; hâkim olmak,
tahta oturmak" gibi anlamlara gelir. stiva Kur'ân'da yedi âyette Ar'a, iki yerde
göe yönelik bir ful olarak Allah'a nisbet edilmitir. Bu âyederde belirtildiine
göre Allah yeri yarattktan sonra gökleri yaratmaya yönelip onlar yedi gök olarak
düzenlemi, sonra da Ar'a istiva etmitir. Kelâm âlimleri istivay Allah'n
keyfiyeti bizce bilinmeyen bir sfat olarak kabul ederler. Bu sfat, Allah'n zâtiyla
yaratklar arasnda mevcut olmad ve mahiyeti insanlarca bilinmeyen bir ekilde
göklerin ötesinde ve Ar'n üzerinde bulunduunu ve ilâhî kudret ve iradenin
bütün kâinat üzerinde sürekli olarak geçerli olduunu ve bütün varlklar
hâkimiyeti altna alp yönettiini anlatan bir sfattr, (ayrnü için bkz. "stiva",
(t.d.v.) slâm Ansiklopedisi, c. 23.)
2 Kitabn ilerleyen sayfalarnda Amâ'nn ne olduu hakknda bilgi verilecektir.
1
bnü'l-Arabî
drîs (a.s.)'i olular âleminden, kendisini konaklatt ve
mertebelerin ortasnda yer alan yüce mekâna yükseltti.3
Peygamberi Nûh (a.s.)'u, tufannn denizindeki dalgalarn darbeleri
arasnda kurtulu gemisinde tad.
Dostu brahim (a.s.)'i hidâyet ve kerametinden dilediini ihsan
etmek için götürdü.
Yûsuf (a.s.)'u babas Ya'kûb (a.s.)'dan kopard. Sonra Yûsufun
rüyasnda gördüü ve Allah'n müjdelerinin en güzellerinden biri
olan eyi dorulamak için, babas Yûsufa tabî oldu.
Gazabndan kurtarmak için Lût ve ailesini gece yürüttü.
'Vaktaki Musa rabbinin mîkâtma geldi. .
.
iA sözünde belirttii gibi
Mûsâ (a. s.) 'yi acele ettirdi. Kendisini buna tamamen tahsis etsin diye
Mûsâ için ate eklinde bir nur parlatt.5
Böylece ona ihtiyaç
duyduu eyden seslendi. Mûsâ da derhal O'na doru kotu ve O'na
münâcât etmeye balad. Musa'y risâletlerinin ikram ile göndermek
üzere, onu kavminin içinden bi* kaçkn olarak çkard. Rabbi ile
rablik hususunda çekien tâutlarndan birinin6 boulmas için,
Musa'nn kavmini gece yürüttü. Allah'n, kendisine katndan bir ilim
örettii ve rahmederinden bir rahmet verdii kimsenin aranmas
konusundaki bilgisinde edepten ayrldnda7 Musa'y zahmete
3 Detay için bkz. Meryem sûresi, 56-57.
4 A'râf,143.5 Ailesiyle birlikte Medyen'den Msr'a dönmekte olan Hz, Mûsâ Sînâ çölünde
yolunu kaybeder. Tûr da civarnda bir yerde einin doum sancs balar. Soukbir çöl gecesi olmas nedeniyle ei için endielenen Hz. Mûsâ civarda yanan bir
ate göründe ailesinin dier ferderine "Siz burada durun! Çünkü ben bir ate
gördüm. Belki ondan bir parça getiririm veya o atein yannda yol gösterecek
birini bulurum" (Tâ-Hâ, 10) der. bnü'l-Arabî Hz. Musa'nn bu kssasna aüf
yapmaktadr.6 Firavun.
7 Rivayete göre Hz. Mûsâ IsrailouUar içinde hutbeye kalkmt. Kendisine:
nsanlarn en alimi kimdir? diye soruldu. O da "En âlim benim" diye cevap verdi.
Bu husustaki ilmi Allah en iyi bilendir diyerek Allah'a döndürmediinden dolay
Allah onu azarlad. Bu nedenle kendisini iki denizin birletii yerde bulunan ve
kendisinden daha âlim olan kulu bulmakla görevlendirdi. bnü'l-Arabî bu
hadiseye aüf yapmaktadr. Konunun detaylar için bkz. Kehf, 60-72; Buhârî,
soktu. Sonra Allah'n yönetim ve icralarndan kendisi için tahsis
ettii eyi bilsin diye Musa'y yolculuunda Hzr'a tâbi kld.
Peygamberi Mûsâ (a.s.)'y, sandnda tad. O ise yok olular
denizinde henüz akletmiyordu.8
Kelimelerinden bir kelime olduu için Isâ (a.s.)'y kendine yükseltti.
Peygamberi Yûnus (a.s.)'u kavmine öfkelenmi bir halde götürdü.
Ardndan baln karnnda, karanlklar içinde Yûnus'un banadünyay dar etti.
10
mtihan nehrinin onlar denemesi ve o nehirden yalnzca bir avuç
su alann belirlenmesi için Tâlût'u, aralarnda Dâvud (a.s.)'un da
bulunduu bir ordu ile üstün kld.11
Allah'n kullarndan itaat edenler ile O'na isyan edenler arasnda bir
set yapmas için Zülkarneyn'le dünyann en uzak bölgelerini dehete
düürdü.12
Peygamberlerinin kalplerine e*Rûhu f
l-Emîn'i indirdi.13 Zâtn
müahede ile ikram etmek için kelime-i tayyibeyi14
sâlih amel
Burak'nn üzerinde kendisine yüceltti.15
Allahfn isim ve sfatlaryla ahlâklananlarn en hayrls olan
efendimiz Muhammed (s.a.s.)'e salât olsun! Selâm O'nun, âlinin,
ashabnn, akrabalarnn, elerinin, oul ve kzlarnn üzerine olsun!
Tefsîru sûratil-Kenf, 110, Enbiyâ, 27, lim, 44; Müslim, Fezâil, 170; Ahmed b.
Hanbel, Müsned, 5/118. bnü'l-Arabî KitâbuHMa'rift'de Hzr'n Hz. Mûsâ için bin
mesele hazrladn ancak Hz. Musa'nn daha balangçta üç meselede Hzr'dan
ayrlmak durumunda kaldn ifade eder (bkz. Marifet Kitab-Kitâbu'l-Ma'rife, trc.
Hüseyin emsi Ergüne, hz. Ercan Alkan-O. Sâcid Ar, stanbul 2009, s, 238).
8 Tâ~Hâ, 39.
9 Âl-i mrân, 39, 40.
10 Enbiyâ, 87-88.
11 Bakara, 249.
12 Kehf, 83-98.
13 u'ara, 192-194. Er-Rûhu'1-Ernîn ûc kastedilen Cebrail'dir.
14 Kelime-i tayyibe'nin lâilâheillallah sözü olduu rivayet edilmektedir.
15 Fâtr, 10.
bnü'l-Arabî
Hamd ve salât u selâmdan sonra... Seferler üçtür ve dördüncü bir
sefer yoktur, izzet ve celâl sahibi olan Hakk bu seferleri tespit
etmitir. Bu seferler; Hakk'n katndan sefer, Hakk'a doru sefer ve
Hakk'ta seferdir. Hakk'ta sefer hayret ve aknlk seferidir. Hakk'm
katndan sefer eden kiinin kazanc, varolmasdr. Bu onun
kazancdr. Hakk'ta sefer klan kii kendi nefsinden baka bir eyelde etmez. lk iki sefer için, yolcularn ona vâsl olduu ve yüklerini
indirdikleri bir son vardr. aknlk seferine gelince onun için bir
son yoktur.
Yolcularn içinde yürüdükleri yollar, kara yolu ve deniz yolu olmak
üzere ikidir. Nitekim azîz ve celîl olan Allah "Si%i karada ve denirde
yürüten O'dur.>û6 buyurmutur.
Bu âyette bir nükte vardr ki o da udur; Allah Teâlâ'nn karay
denizden önce anmas ve karay denizden önce zikretmeye ihtimam
göstermesi, özellikle karada yolculuk yapmaya gücü yeten bir kiinin
ancak zarurî durumlarda deniz yolculuu yaptnn bilinmesi
içindir. Ömer b. el-Hattâb (r.a.) "ayet u 'Sizi karada ve denizde
yürüten O'dur,3
âyeti olmasayd deni^ yolculuuna çkan kiiyi krbaçla
döverdim. " demitir. Eer deniz yolculuu hakknda Allah Teâlâ'nn
"üphesiz ki bunda çok sabrl, çok ükreden herkes için ibretler
vardr."17
âyetinden baka yolculuun terkine dair bir iaret
bulunmasayd, bu âyet iaret olarak yeterdi.
Sonra deriz ki bu üç seferden hiç biri yoktur ki, bu seferin sahibi
büyük bir tehlike üzerinde olmasn! Ancak Isrâ yani Hz.
Peygamberin Mekke'den Kudüs'e yapt gece yolculuunda bir
binee binmesinde olduu gibi, bir binek tarafndan tanmas hariç.
16 Yûnus, 22.
17 Lukmân, 5. Ayetin tamam öyledir: "Si%e varlnn delillerini göstermesi için,
Allah'n lütfuyla gemilerin denirdeyüzdüünü görmedin mi? üphesi^ bunda, çok sabreden,
çok ükreden herkes için ibretler vardr. " eyh-i Ekber bu âyette gemilerin Allah'n
lutfu le denizde yüzmesinden sonra çok sabredenler ve çok ükredenlerin
zikredilmesinden harekede deniz yolculuunun kara yolculuundan daha zahmetli
olduu sonucunu çkarmaktadr. Bu nedenle de zorunluluk dnda deniz seferini
terk etmenin daha iyi olduunu kabul etmektedir.
Onunla yolculuk yaptrlan herkes kurtulur. Onunla yolculuk
yaptrlmakszm sefer eden herkes ise tehlikededir.
Alemin balangc hareket Ü2ere ikâme edildii için onda sükûnun
bulunmas mümkün deildir. Çünkü eer âlem sükûn bulacak olsa
aslna dönerdi ki o da yokluktur. Bu yüzden gerek ulvî âlemde ve
gerekse süfli âlemde seferler asla bitmez. lâhî hakikatler
mertebesinde de ayn ekilde gidi geli seferleri tükenmez. Vahyin
ifâdesine göre Rabbânî ini yakn göe,18istiva ise semâya
yaplmtr19ve bu ilâhî eylemler insan fiillerine benzemezler.
Ulvî âleme gelince, felekler duraan deillerdir ve içlerinde bulunan
uur sahibi varlklarla birlikte hâlâ dönmeye devam etmektedirler.
Eer felekler duracak olsalar kâinatn hükmü kalmaz ve âlemin
düzeni sona erer.
Gezegenlerin feieklerdeki yolculuklar onlar için seferdir. Nitekim
"Ay için de bir takm duraklar tayin ettik.,&0 buyurulmutur. Ayrca dört
unsurun ve müvelledâtm21 dedim ve üretimle her dakika, her
nefste yapt hareketleri, övülen ve yerilen eyler içinde fikirlerin
seferi, soluklarn soluk alp veren varlktan seferleri, görme
duyusunun uyankken veya uykudayken görünen eyler içindeki
seferi ve bir âlemden dierine ibrede geçileri, üphesiz bunlarn
hepsi her akl sahibi nezdinde seferdir.
18 Buhârî, Tevhid 35, Teheccüd 14, Da'avât 13; Müslim, Salâtu'l-Müsâfirm 166,
(758); Muvatta, Kur'ân: 3'te rivayet edilen "Resûlullah (s.a.s.) buyurdular ki: 'Her
gece Rabbimiz gecenin son üçte biri girince, dünya semasna iner ve:cKim Bana
dua ediyorsa ona icabet edeyim. Kim Ben'den bir ey istemise onu vereyim, kim
Bana istifarda bulunursa ona mafirette bulunaym../ der/ (Rivayetin
Müslim'deki bir benzeri ise öyledir: "Allah Teâlâ gecenin ilk üçte biri geçinceye
kadar mühlet verir. Ondan sonra yakn semaya inerek öyle der: "Melik benim.
Melik benim. Kim bana dua edecek?") hadisine atf yaplmtr.19 Bkz: Bakara, 29; A'râf, 54; Yûnus, 3; Ra'd, 2; Ta-Hâ, 5; Furkân, 59; Secde, 4;
Fussilet, ll;Hadîd, 4.
20 Yâ-Sîn, 39.
21 Eski kozmolojide dokuz felein dört unsurla etkileimleri sonucu ortaya çkan
ürüne müvelledât yani iki asl unsurun bileiminden meydana gelen ey ad verilir.
Bu ürünler maden, bitki ve hayvandr. nsan da biyolojik varlnn hayvandan
farkl olmamas nedeniyle hayvan snfnda kabul edilmitir.
bnü'l-Arabî
Bazlar cisimler âleminin, Allah'n onu yaratt vakitten beri
tamamen varlk mertebelerinin sonuna inmediini ve halen sonu
olmayan bir bolukta22 olduunu ileri sürdüler. Gerçekte ise
varolduumuz ve asllarmzn varolduu vakitten sonsuza kadar
sefer etmeye devam ederiz. Senin için bir durak ortaya çktnda, o
durak hakknda ite bu sondur, deriz. Sonra o duraktan sana baka
yollar açlr, sen o duraktan bir eyler örenirsin ve yürür gidersin.
Gördüün hiçbir durak yoktur ki, bu son duramdr demen
mümkün olmasn da sonra sen ona ulatnda yine yolcu olarak o
duraktan çkmam olasn! Ebeveyninin bünyesinde kan olarak
varoluncaya dein nice varlk mertebesinden geçtin. Sonra
ebeveynin senin meydana gelmen için veya baka bir maksatla
birlikte oldular. Sen de döl haline geçtin. Sonra bu ekilden kan
phtsna, bir çinemlik ete ve kemie dönütün. Daha sonra kemie
et giydirildi, böylece sen baka bir varolula var klndn. Bunun
akabinde dünyaya getirildin ve bebeklik durumuna geçtin.
Bebeklikten çocuklua, çocukluktan gençlie, gençlikten
delikanlla, delikanllktan yetikinlie, yetikinlikten ihtiyarla,
ihtiyarlktan kocamla ki o bunaklktr, geçtin. Oradan da berzaha
intikâl ettin. Berzahtan da mahere geçtin. Sonra maherden srata
bir sefer tesis edildi. Srattan da cennet ehlindensen cennete,
deilsen de cehenneme gidersin. Eer cehennem ehlinden deilsen
cehennemden cennete sefer edersin. Cennetten de ru'yet kesîbine23
yani Allah'n cemâlini müahede etme makam olan cennetin
dndaki ru'yet kum tepesine sefer edersin. Artk sonsuza dein
cennet ile kesîb arasnda gider gelirsin. Cehennemde ise
cehennemlikler ate üstündeki tencerede bulunan et parçalar gibi
yükseliten düüe, düüten yükselie doru sefer etmeye devam
ederler. Nitekim berileri pitikçe a%ah tatsnlar diye onlara yanan
derilerinin yerine baka deriler verecei^!'24
buyurulmutur. Orda asla
22 bnü'l-Arabi'nin âlemin içinde yaratld boluk hakkndaki görüleri için bkz.
El-Futûhat, 2/150, bab: 78.
23 Kesîb, cennet ehlinin Allah Teâlâ'nn cemâlini müahede etmek üzere
toplanacaklar yerdir. Buras Adn cennetindedr ve cennetlerin en yüksek
mertebesdir. bnü'l-Arabî, Futûhât'm 65. babnda bu konu hakknda bilgi
vermektedir.
24 Nisa, 56.
durmak yoktur. Aksine birbirini takip ederi gece ve gündüzde
dünyada sürekli hareket vardr. Fikirler, haller, biçimler bu ikisinin
pepee geliini takip ederler. lâhî hakikatler de bu ikisinin
peinden gelirler; kimi zaman Rahim ilâhî ismi, kimi zaman Tevvâb,
kimi zaman Gaffar, kimi zaman Rezzâk, kimi zaman Vehhâb, kimi
zaman Müntakim ismi ve ilahlk mertebesinin her ismi üzere inerler.
Bu balama, rzk, intikam, tevbe, rahmet ve mafiret gibi ilâhî
hakîkader kendilerinde bulunan ey ile sana da inerler. Senden o
ilâhî hakîkader üzerine ini, aray ve talep iledir; ilâhî hakîkaderin
sana inii ise ihsan iledir.25
böyle olunca kul tefekkürünü, Hakk'a sefer, Hakk'ta sefer ve
Hakk'tan sefer gibi hepsi kendisine meru klnan, hazrlanmakla
mükellef olduu ve mutluluu hazrlnda bulunan sefer ile mubah
bir ey için yeryüzünde dolamak, dünyevî ticarette mal çoaltmak
için sefer etmek v.b. gibi hazrlanmakla mükellef olmad seferler
ya da bir bakma kendisiyle mükellef olmad ve erc
an zorunlu
tutulmad, sadece yaratl gerei olan nefes alp verme gibi
seferlerin arasndaki fark düünmeye döndürür. Allah'tan güzel bir
akbet ve afiyet dileriz!
Hakk'm katndan sefer edenler üç ksma ayrlr:
1. Kovulmu olan yolcular: blis ve bütün mürikler gibi.
2. Kovulmam olmakla beraber utanç içinde olan yolcular:
günahkârlar gibi, çünkü bunlar kendilerine egemen olan
utanmaya kar çkarak ilâhî huzurda bulunmaya güç
yetiremezler.
3. Seçkinlik ve güzîdelik seferi: Hakk'n kendi katndan
mahlûkâtma gönderdii resullerin seferi ve peygamber vârisi
ariflerin müahede mertebesinden nefisler âlemine mülk,
idare, kanun ve siyasede dönüleri gibi.
25 Bu paragrafta bahsi geçen tavrlarn Kur'ân'daki karlklar için bkz.: Mü'min,
76; Mü'minûn, 12-14; Necm, 46-47; Nahl, 70.
7
bnü'l-Arabî
Hakk'a doru sefer edenler de ayn ekilde üçe ayrlr:
1. Allah'a irk koan, O'nu cisim kabul eden, O'nu herhangi
bir varla benzeten, ve Hakk'a nispet edilmesi imkansz
olan nisbederi O'na nispet eden yolcu. Halbuki Allah
kendisi hakknda "O'nun benleri gibi bir ey yoktur"7**
buyurmutur. Bu yolcu ancak Hakk'm perdesine vâsl olur,
O'nu asla göremez ve rahmetten de kovulur.
2. Hakk', kendisine layk olmayan her durumdan tenzîh eden,
hattâ Allah'n kitabnda geçen müteâbihleri bile O'nun
hakknda imkansz gören yolcu. Bu tenzihinin peinden bir
de öyle der: "Allah, kitabndaki bu sö\ün anlamm daha iyi
bilir!" Sonra bu ahs irk ve tebihin dnda bir durum
içinde, muhalefetinde samm bir halde kalr. Bu kii vâsl
olduunda kesinlikle hicaba yani perdeye ve azaba deil
itaba yani azarlanmaya vâsl olur. Bu kiiyi kendisini kapda
bekleyen efaatçiler karlarlar. Onu duraklarn en
hayrlsnda konuk ederler. Ancak saygszl nedeniyle
azarlanr.
3. Masum ve mahfuz yolcu.27
Ünsiyet ve naz kaps bu iki tür
yolcuya açlmtr, insanlar korkarken onlar korkmazlar,
insanlar mahzun olurken onlar mahzun olmazlar. Çünkü
korku ve hüzünden geçmilerdir. Kim bir eyden geçerse
tekrar ona dümesi imkanszdr. "O en büyük dehet de bunlar
mahzun etmeyecek ve bunlar Melekler öyle karlayacaklar: bu ite
si^in o gününü^ ki vaad olunuyordunuz'&8 Bu onlarn âhiretteki
müjdesidir. te onlar topyekün buna yolculuk eden
kimselerdir.
Hakk'ta sefer edenlere gelince onlar da iki gruptur. Bu gruplardan
ilki kendi akl ve fikirleri ile Hakk'ta sefer eden zümredir. Bunlar
26 ûra, 11.
27 Tasavvufa göre peygamberler günahsz yani masumdur, büyük velîler ise
mahfuz yani günah ilemekten korunmu kimselerdir.
28 Enbiyâ, 103.
kesinlikle yoldan saparlar. Çünkü onlarn, kendi fikirlerinden baka
iddia ettikleri eyi kantlayacak delilleri yoktur. Bunlar, filozoflar ve
onlarn metodunu izleyenlerdir.
Hakk'ta sefer edenlerden ikinci grup ise kendileri ile Hakk'ta sefer
edilen kimselerdir. Bunlar resuller, nebiler ve muhakkik sûfîler gibi
velîlerin seçkinleridirler. Sehl b. Abdullah, Ebû Yezîd, Ferkad es-
Sebhî,29 Cüneyd b. Muhammed, Hasan el-Basrî ile muhakkiklerden
günümüze dein halkn tand mehur kimseler bunlardandr.
Bununla beraber bugün, geçmi gibi deildir. Bunun sebebi
bugünün âhiret yurduna yakn oluudur. Bundan dolay bugün, bu
çan insannda keif çoalmtr. Ruhlarn prltlar görünmeye ve
ortaya çkmaya balamtr. Zîrâ bugün, çamzn insan geçmi
döneme nisbede kef kabiliyeti bakmndan daha hzl, mükâefesi
daha fazla, marifeti daha bol, hakikatler konusunda daha tam ve
amelleri daha azdr. Geçmi çan insanlarnn amelleri daha çok,
fetihleri yani manevî açlmlar ve kefleri bugün bizim sahip
olduumuzdan daha azd. Bu cjnlarm sahabe devrinden uzak
olduklar anlamna gelir. Çünkü sahabîler, Hz. Peygamber'i (s.a.s.)
ve Hz, Peygamber aralarnda iken ruhlarn O'na iniini nefes alr
gibi müahede ediyordular. Onlardan bazlar bununla aydnlandlar.
Fakat onlarn arasnda Ebû Bekir es-Sddîk, Ömer b. el-Hattâb ve
Ali b. Ebî Tâlib (r.a.) v.b. gibi aydnlanm ahslar gerçekten çok
azdlar, Bu yüzden geçmite amel daha basknken, günümüzde ilim
daha baskndr. Bu durum Hz. Isa (a.s.)'nn gökten iniine dein
çoalr. Çünkü Hz. Isa bunu çoaltacaktr. Bugün bizim bir rek'atlk
ibâdetimiz, geçmite bütün ömrünü ibâdetle geçirmi bir ahsnibâdeti gibidir. Bu hususta Hz. Peygamber (s.a.s.) onlardan amel
eden birine öyle buyurmutur: "Onlarn içinden amel eden bir kiiye
si%in amelini^gibi amel eden elli kiinin sevab vardr.fB0 Ne güzel bir ifade
29 Ferkad es-Sebhî tabiîn neslinin sâlihlerindendir. Küfe veya Basra ehirlerinden
birinin bir bölgesi olan Sebha'ldr. H. 131 ylnda vefat etmitir, hakknda geni
bilgi için bkz. Ebû Nuaym, Hilyetü'l-Evliyâ, 8/5-44; bn Hacer el-Askalânî,
Tehzîbü't-Tehzîb, 8/162-264.30 Bu hadis için bkz. Sünen-i Ebî Dâvûd, Melâhim, 17, 4/123; CâmiVt-Tirmizî,
Tefsîrul-Kur'ân, 5/11; Sünen-i bn Mace, Fiten, 21; erhu Tuhfetül-Ahvezî,
4/99-100. hadisin lafz ise öyledir: Ebû Ümeyye e-a'bânî anlatyor: Ebû
bnül-Arabî
ve ne ince bir iaret! Bu bahsettiimiz yaknlama, zamann
yaklamas ve berzah hükümlerinin ortaya çkdr. Görmez misin
ki Resûlullah bu hususta ne buyuruyor: "Kip, baldr ve krbacnn
püskülü ile ailesininyaptklar hakknda konumadkça1ve aaç 'Arkamda
Yahudi var, öldür onu!' demedikçe kyamet kopma% 'B2Bunlar dünyada
olacaktr. Bu ise hakîkî canllk yurdu33
olan âhiret hallerinin ortaya
çkndan baka ne olabilir? O halde ilim, tayclara ihtiyaç duyan,
yaylm ve çoalm olan bir'dir. Bu yüzden ilim ne kadar çoalrsa,
tayclar da onu sâlih olduklar nisbette yüklenirler. Çünkü ilim
sâlihlere aittir ve onlar arasnda paylatrlmtr. Bunun için eskiler
içinde ilim sahibi azdr. Eskilerden kendisinde ilim olan kiide de,
kendisi ilmine baskn geldii için ilmi zuhur etmemitir.
Bozulmadan dolay halkn içinde ilmin tayclar az olursa halkn
içindeki düzgün kiiler için ilim bollar. Çünkü bozuklarn pay olan
Salebe el-Huenî bana geldi. Ona dedim ki: Yâ Ebâ Salebe, u âyeti ne
yapacaz? Ebû Salebe: 'Hangi âyeti?' diye sordu. Ben de:(iEy îmân edenler, si^
kendinize bakn! Si% doru yolda olduunu^ takdirde sapan kimse si^e ^arar verme^.}
(Mâide, 105) âyeti...' dedim. Bunun üzerine bana: ^Vallahi sen, bu konuda
haberdar birisine sordun. Çünkü bu âyeti ben, Resûlullah (s.a.s.)'tan sormutum.
Resûlullah (s.a. s.) ise taat edilen cimrilik, uyulan nefsî arzu, din ilerine tercih
edilen dünya, her görü sahibinin kendi görüünü beenmesini görene dein
mârufu emredin, kötülükten men edin! Bunlar gördüünde sen özellikle kendi
nefsini kurtar ve avam brak! Zîrâ sizin arkanzda artk sabr günleri vardr. Ogün amel eden kii için bir kor parçasn avucunda tutmak daha kolaydr. Bu
yüzden de onlardan birinin ameli sizden elli kiinin amelinin karl gibidir.'
buyurdu/ dedi.
31 Câmiu't-Tirmizî, Fiten, 19; erhu Tuhfeti'l-Ahvetf, 3/213. Hadisin tam metni
öyledir: Ebû Sâîd el-Hudrî'den rivayet edilmitir ki, o öyle dedi: "Resûlullah
buyurdular ki: "Canm kudret elinde tutana yemin olsun ki, vahi hayvanlar
insanlarla konumadkça, kiiye kamçsnn ucundaki mein, ayakkabsnn bakonumadkça, kendinden sonra ehlinin ne yaptn dizi haber vermedikçe
kyamet kopmaz." Hadisin neden söylendii ile ilgili olarak ise ayrca bkz. Ahmedb. Hanbel, el-Müsned, 3/83-84,32 Buhârî, Menâkb, 25, 4/239; Câmiu't-Tirmizî, Fiten, 56; Sünen-i bn Mâce,
Fiten 33; erhu TuhfeüH-Ahve^ 3/234; Müsned, 2/67. Bu hadis kaynaklarda uekilde nakledilir: "Müslümanlar, Yahudilerle harp etmedikçe kyamet
kopmayacak. Harp olacak ve Müslümanlar onlar yenip öldürecekler. Öyle ki,
Yahudiler aaç ve talarn arkasna saklanacaklar, o aaç ve talar konuarak, 'Ey
Müslüman, ey Allah'n kulu, arkamda bir Yahudi var, gel onu öldür!' diyecek.
Sadece Garkad aac haber vermeyecek. Çünkü bu aaç onlarn aacdr."33 Ankebût, 64.
ilim de o düzgün kiidedir ve o kii vâristir. Bu yüzden müteahhirîn
yani sonraki dönemde yetienler arasnda ilim, fetih denen manevî
açlmlar ve keif artmtr. Kimde ilim varsa bu ilim onda gözükür
olmutur. Çünkü ilim çok olmasndan dolay o kiiye egemendir.
Her eyi balayan Allah noksan sfadardan münezzehtir! Ancak
bütün bu durumla beraber sonraki öncekinin terazisindedir. Onun
peinden gittiinde, ona uymas gerekir. Ancak bu, ölçü yani amel
bakmndandr, Allah' bilmek bakmndan deildir. Çünkü Allah'
bilmek de ölçüyü gerektirir.<çlte bu, Allah
1m dilediine verecei
lutufudur, Allah, büyük lütufsahibidir,>B4
Allah dilerse biz, bu çalakalem yazdmz risalede bilgi ve
müahede ile vâkf olduumuz seferlerden bahsedeceiz. Bu seferler
peygamberler (a.s.)'in seferleridir. Arta kalan seferlerden ilâhî
seferler ve hakîkaderin seferini ise tembih mâhiyetinde anlatacaz.
Çünkü Allah, Kur'ân- Kerîm'de çeitli mahlûklar tarafndan yaplan
pek çok seferden bahsetmitir. Fakat biz bu kadaryla yetindik.
34 Hadîd,21.
11
bnü'l-Arabî
/. Amâ'dan35 Rahman ismine teslim edilen istiva
arna yaplan Rabbani Sefer
Adamn birinin36
Resûlullah (s.a.s.)'a 'Mahlukat yaratmamdan önce
Rabbimi^ neredeydi?" gibi bir soru sorduu rivayet edilir.* Bunun
üzerine Resûlullah (s.a.s.) ona 37u*1jA Aj^J Uj *Ij* Aijâ U *Uc ^"
cevabn vermitir. Bu hadiste geçen "L»" lafz bazen olumsuzluk
ifade eder, bazen de "t^ül" (öyle ki) anlamna gelir.
Bil ki Ama, kâinâün ulûhiyete, ulûhiyetin de kâinata karmasnnengellendii ulûhiyet perdesi ve büyük engeldir. Bununla zâta ait
snrlar kastediyorum. Hz. Peygamber (s.a.s.)'den sahih olarak
nakledilen Allah Teâlâ'nn 'Ts/Lü'min kulumun cann alma konusunda
tereddüd ettiim kadar faili olduum hiçbir ite tereddüd etmedim. O ölümü
isteme^ Ben ise onun kötülüünü istemem ve onun Benimle bulumas ise
kaçnlmazdr"38
sözü ve yine Allah Teâlâ'nn u sözleri 'Benim
katmda sö'% deitirilme^.m (C
Rabbin ve saf saf melekler geldiinde. . .
'*°
35 Bulut anlamna gelen bu kelime varlk mertebelerinden biri olan hakikatlerin
hakikati mertebesine iaret eder. Amâ Rahmân'm nefesinin suretidir. Mahlûkât bu
Ama içinde ve Amâ'dan yaratlmtr.36 Bu soruyu soran ahs Hz. Peygamber'in sahâbîlerinden biri olan Zeynu'l-
Ukaylfdir.
37 Bu hadise iki türlü anlam verilmektedir. Buna göre hadisin anlam "Altnda ve
üstünde hava bulunmayan Amâ'dayd." veya "Bir Amâ'dayd öyle ki altnda ve
üstünde hava vard." eklinde olur.
38 Buhar, Rikâk, 38, 8/131; Müsned, 6/256; Ebû Nuaym, UHyetü'l-Evliya, 4/'32. Bu
bir kudsî hadis olup tam metni u ekildedir: Ebû Hureyre (r.a.) dedi ki;
'Resûlullah öyle buyurdu: 'Allah Teâlâ öyle buyurdu: 'Kim benim bir velîme
dümanlk ederse, muhakkak Ben o kiiye harp ilan ederim. Kulum bana,
kendisine farz kldm hususlar yerine getirmekten daha sevimli bir eyle
yaklaamaz. Nafilelerle de yaklamaya devam eder, tâ ki Ben onu severim. Ben
onu sevince de onun iiten kula, gören gözü, tutan eli, yürüyen aya olurum.
Benden her ne talep ederse onu muüaka veririm. Hangi eyden korumam isterse
onu muhakkak o eyden korurum. Ben yaptm hiçbir eyde ölümü holanmayan
mü'min kulumun cann almakta tereddüt ettiim kadar tereddüt etmem. Oölümü istemez, Ben ise onun holanmad eylerden holanmam. Fakat ölümden
de kurtulu yoktur.'"
39 Kâf, 29.
40 Fecr, 22.
"Onlary
ille buluttan gölgeler içinde Allah1m ve meleklerin gelmesini ve isin
bitirilmesini mi bekliyorlar'? Halbuki bütün isler tekrar Allah'a döndürülüp
götürülecektir.'A1 -Bununla maher günü kastediliyor.- bunlar ve
kaynaklarda vârid olan bunlarn benzeri sözler hep bu Ama ile
ilgilidir. Bunlar, kâinata vâsl olmak istediinde ulûhiyet tarafndan
sarf edilen sözlerdir.
Bu sahada kâinatn ulûhiyede iletiim kurmak istediinde ondan
vârid olan sözlere gelince, Hz. Peygamberdin "Sana yaplan övgüleri
sayamam!'*1
'Veya katndaki gayb ilminde tuttuun isimlerin ile...'A3
sözleri ve Hz. Ebû Bekir es-Sddîk (r.a.)Jn 'drâki idrâk etmekten âci%
olmak idrâktir>M
sözü bunlardandr.
Mukaddes taht olan ve Ar diye tâbir edilen kuatc varlk dairesi
var edildiinde bu tahtn bir kralnn olmas gerekti. Kral var etmeyi
istemektedir. Varl yayan ve genileten ise zorunlu olarak ilâhî
varln cömertliidir. Bu yüzden burada Rahmâniyet'in egemen
olmas zorunludur. Böylece Rahman ismi, Rabbânî Amâ'nn
türlerinden biri olan ilâhî Rahmârüa lâyk Amâ perdesi içinde Arüstüne istiva etti. Rabbânî Amâ'dan Ar'a istivaya yaplan Rahmansefer cömertlikten dolay gerçeklemitir. Ar'm altndakiler de Ar'a
41 Bakara, 210.
42 Müslim, Salât, 222, 1/ 532; Câmiu't-Tirmizî, 3/180; Sünen-i bn Mace, 1/194.
Hadisin tamam öyledir: Hz Âie'den rivayet edildiine göre o öyle demitir:
"Bir gece yatakta Resûlullah' bulamadm. Bu nedenle Onu aramaya koyuldum.
Mescidde ayaklarn dikmi secdede idi ve ben ayaklarnn içine ellerimi koydum.
O se öyle dua ediyordu: 'Allah'm! Gazabndan rzâna, cezalandrmandan affna,
Sen'den yine Sana snrm. Sana olan övgüleri sayamam. Sen, kendini övdüüngibisin!'"
43 Müsned, 1/391; Taberânî, 10352. Hadisin metni öyledir: Abdullah b. Mes'ûd
dedi ki: "Resûlullah (s.a. s.) öyle buyurdu: öyle dua eden kimseye asla gam ve
sknt sabet etmez: 'Ey Allah'm! Ben senin kulunum, kulunun oluyum,
cariyenin oluyum, perçemim Senin elindedir, hakkmdaki hükmün içindeyim.
Adaletin hükmündedir. Senden Kendini isimlendirdiin Sana ait olan isimler veya
mahluklarndan birine bellettiin veya katndaki gayb ilminde kendine ayrdnisimlerin tamam le Kur'ân' kalbimin bahar, gösümün nuru, hüznümün cilas,
gammn gidericisi klmam istiyorum.' Ancak bu duay okuyandan Allah skntlar
ve hüznü def eder ve onun yerine skntdan çk ve ferahlk veriri.
44 Hz. Ebû Bekir'in bu sözünün erhi için bkz.: el-Futûbât, 3/371, bâb: 369;
3/429, bâb: 371; 4/43, bâb: 430.
13
bnü'l-Arabî
istiva edenden varolmutur. Ar'a istiva eden ise Rahman ismidir ki
bu ismin rahmeti zorunlu olarak her eyi kuatmtr ve ondan
kaynaklanr.
Bu Rahman ismi sefere ettiinde âlemle ilgili isimlerin tamam da
onunla birlikte sefer etti. Çünkü onlar âlemin yöneticileridirler, onu
tutarlar ve korurlar. Özellikle er-Rezzâk, el-Muîs (yardm eden), el-
Muhyî (dirilten), el-Mümît (öldüren), ed-Dârr (zarar veren), en-Nâfi'
(fayda veren) isimleri ve esmâ-i efâl yani ilâhî fiillere ait isimlerin
tamam da buna örnektir. Zîrâ, ancak herhangi bir fiilden bilinen
ilâhî isimler, Rahman ismiyle beraber sefer eden fiil isimlerindendir.
Fiilden bilinmeyen isimler bu sefere asla katlmamlardr. Mahlûkat,
fiil isimlerinin dndaki fikirleri ile marifette sefer etmek istediinde,
âlemden farkl ve ayr bir çkla çkmakszn Ar küresinden darçkar ve mukaddes tarafla ba kurmak isterler. Bunun üzerine bir
korunmu bölgeye düer ki o Amâ perdesidir. Onlar bu Amâperdesine çarparlar. Ancak buraya ulaan kii için ulûhiyet
imeklerinin parlayaca kesindir. Bu ilâhî imekler ile o büyük bir
marifet elde eder. Bu yüzden es-Sddîk45 onu idrâk eklinde, es-
Sâdk46(s.a.s.) da "Sana yaplan övgüleri sayamam!" eklinde
isimlendirmitir. Bu da Hz. Peygamberin belirli bir övgüyü kabul
etmeyen durumu gördüünde o durumun meçhul övgüyü kabul
etmesidir ki o da "Sanayaplan övgüleri sayamam!" ifadesidir. Çünkü
hayret kesinlikle bunu gerektirir. Fikir ehli bir Amâ'dadr. Keif ehli
bir Amâ'dadr. Küll bir Amâ'dadr. Çünkü Küll Amâ'dadr. Küll,
küllün suretindedir.
Bu seferin ruhu ve mânâs, muhataplar anlasn diye tenzihten tebîh
sidresine47
seferdir. Ayn ekilde bunun hakîkati de Amâ'dan
kaynaklanr.
45 Hz. EbÛ Bekir.
46 Hz. Peygamber (s.a.s.).
47 Sidre, yedinci kat gökte bulunan ve aaç suretindeki bir makamn addr.
Mahlûkâtn bilgisinin snrn temsil eder. Burada tenzih ile tebîh arasndaki snra
iaret etmek için kullanlmtr.
14
//, Halk ve Emr Seferi48
Bu Sefer, îbda'49 Seferidir.
Allah Teâlâ buyuruyor ki: "Sonra duman halinde bulunan göe yöneldi,
ona veyeryüzüne: steyerek veya istemeyerek (buyruuma) gelin!' dedi Onlar
da 'steyerek (buyruuna) geldik.' dediler. Böylece onlar, iki gündeyedi
gök yapt ve her göe emrini (kanunlarn) vahyetti. Bi% en yakn göülambalarla ve koruma ile donattk, ite bu, o güçlü, bilen Allah'n
takdiridir>6° Bu takdir, bititirme ve ayrma ile olmutur. Nitekim bu
hususta da Allah(Ya o küfredenler görmediler mi ki gökler veyer bitiik
idiler de Bi% onlar ayrdk?'*1 buyurmutur. Yerin yaratlnn
peinden "sonra" (/x_î) kelimesi gelmitir.52
"Sonra" kelimesi
genellikle ikinci ey ile birincisi arasnda bir süre olduu anlamna
gelir. Bu süre ise yerin yaratl ve Eyyâmu ?-e ?n ?den53
dört gün
içinde vakitlerinin takdir edilmesidir. Bu günlerin ikisi yerin zât ve
hakikati ile ilgili iler içindir. Bir gun yerin zahir ve görünür olmas
için, bir gün de bâtn olmas ve gizlenmesi içindir. Gayba ve
ahadete ait azklarn tevdi edildii iki gün de bu iki günün içindedir.
48 Emr, zaman ve madde mevzuubahis olmakszn Allah'n "kün" yani "ol" emri
ile bir eye varlk vermesidir. Bu ekilde var olan varlklar emr âlemini
olutururlar. Bu âleme melekût ve gayb âlemi de denilir. Halk ise Allah'n maddî
âlemdeki yaratmasdr.49 Allah'n aletsiz, maddesiz, zamansz, mekansz yaratmas ve icad.
50 Fussilet, 11,12.51 Enbiyâ, 30.
52 Burada bnü'l-Arabî ilk âyete atfta bulunmaktadr. Bu ksm daha iyi anlamak
için Fussilet sûresinin 10. âyetini de metne dahil etmemiz gerekir: "O, yeryüzüne
sabit dalaryerletirdi. Orada bereketleryaratt ve orada tam dört günde isteyenler için fark
gözetmeden gdalar takdir etti. Sonra duman halinde bulunan göe yöneldi, ona ve ar%a:
steyerek veya istemeyerek (buyruuma) gelin!' dedi. Onlar da steyerek (buyruuna) geldik.}
dediler. Böylece onlar, ikigündeyedigökyapt ve hergöe emrini (kanunlarm) vahyetti. Bi%
enyakngöü lambalarla ve koruma ile donattk, iste bu, o güçlü, bilen Allah'n takdiridir.
"
53 Eyyâmu'-e'n, i günleri demektir. Alemin yaratl le ilgili bir tâbirdir.
Allah'n âlemin yaratl ve yönetilmesi ile ilgili tecellîlerini fade eder. Ibnü'l-
Arabî bu konuyu anlatmak için Eyyâmu'-e'n isimli ksa bir risale kaleme
almtr.
15
bnü'l-Arabî
Sonra semann ayrmas ve yaratlna yönelmek demek olan
mukaddes istiva gerçekleti. Gökleri eyyâmu'-e'nden iki gün
içinde yedi gök kldnda her bir semaya kendi emrini/iini,
durumunu vahyetti. Böylece müvelledâtm54
bileim, çözülme,
deiim, bakalam, devir ve tavrlarla halden hale geçileri için
ihtiyaç duyduklar ileri ve hususlar göklere tevdi etti. ite bunlar
Allah Teâlâ'nm<çHer göe emrini vahyetti.
>£>sâyetinde belirttii yüce
rûhâniyetlerden göklere tevdi edilen ilâhî ilerdir. Böylece felekî
hareketler ile bu emir ortaya çkt. Bu durum da bu hareket ve
felekte olan emirden dolay unsurlarda meydana gelen yaratmann
ortaya çkmas içindi. Allah gökleri bitiikliinden ayrdnda,
gökler devretti. Hakikatleri ve cisimleri effaft. Öyle ki arkalarnda
olan eye perde olmadlar. Biz de sekizinci felekte bulunan
yldzlarn kandillerini görme duyumuzla idrâk ettik. Böylece o
yldzlar sanki yakn gökteymiler gibi tahayyül edilirler. Allah Teâlâ
bu kandiller hakknda "Bi^yakn göü kandillerle süsledik.)BG
buyurur.
Bir eyin süsünün illa o eyin içinde olmas gerekmez. Allah
Teâlâ'nn bu âyette geçen "Kontma" ifadesine gelince, bu koruma
kulak hrszl yapan eytanlarn yaklmas için esir küresinde57
meydana gelen talama demektir.58
Allah Teâlâ bunun için bir
gözedeyici ate/k yaratt. Bu gözedeyici ate/k da kayan
yldzlardr. Göz atmosferi delip geçerek yakn göe ular. Lâkin
içine nüfuz edecei hiçbir çatlak göremez. Böylece göz hüsrana
urar ve bitkin düer. Yani çabalar boa gitmitir. Allah, bu yedi
göün her birinde, bir yüzen gezegen var kld. Bu gezegen Allah'n
Maden, bitki ve hayvan. Esk kozmoloji anlayna göre dört unsurun dokuz
felekle irtibatndan hatta Ibnü'l-Arabi'nin deyiiyle nikâhndan üç ürün hâsl olur
ki bu ürünler yani çocuklar varlk mertebelerinde mâden, bitki ve hayvan
mertebelerine karlk gelir.
55Fussilet, 12.
56Fussilet, 12.
Eski kozmolojiye göre Ay feleinin altnda yer alan Ay-alt âlemin ilk feleidir.
Bu felek ate küre diye de adlandrlr. Olu ve bozulu âleminde ortaya çkan ilk
fiilî hareket Faal Akl'n yani dokuzuncu felein ald olan Cebrail'in etkisinden
dolay bu felekte meydana gelir.
58Hicr 15-18; Sâffât 6-10; Mülk, 5. Konu ile ilgili hadisler için bkz.: Buhârî, Tefsir
15:1; Müslim, Selam: 122-124.
<(Her biri birfelekteyüzmektedirler.'B9 Sözünde bahsi geçen gezegendir.
Gezegenlerin hareketinden gökler deil, felekler var olmutur. Yedi
gezegenden ortaya çkan hareket, "Bi^yakm göü süsledik. " âyetinde
belirtilen sekizinci felekteki kandilleri gösterir. Çünkü göz, o
kandilleri ancak yakn gökte idrâk edebilir. Bu yüzden hitap görüün
verdii bilgi bakmndan oldu. Allah bunun için "Bi% yakn göükandillerle süsledik. " dedi de "Onlar yakn gökte yarattk. " demedi.
Süsün, kendisiyle süslenen eyin zâtnda olmas asla süsün art
deildir. Nitekim adamlar ve adar sultann süslerindendir. Amabunlar sultann zâtyla kâim deildirler.
insan bedeni yetkinletiinde ve düzenlenmesi gerçekletiinde yedi
felekten dördüncüsünün60
hareketindeki ulvî nefha ile ilâhî yöneli
meydana gelir.61 Düzgünlüünün yetkin olmasndan dolay insan
denen bu müsemmâ ilâhî srr kabul eder. Bu ilâhî sr ondan bakas
tarafndan kabul edilmemitir. Bu yüzden suret ve hilâfet makamlar
olan mertebeler insan için gerçekleir.
nsan bedenine ait yeryüzü tamamland, bu yeryüzü içinde onun
besinleri takdir edildii, hayvansal ve bitkisel yaratl cihetiyle
kendisine baholunan çekme, hazmetme, tutma, itme, büyüme,
beslenme güçleri gibi güçler onda hâsl olduu ve onun deri, et, iç
ya, damar, sinir, kas ve kemikten ibaret olan yedi tabakas
ayrtnda, insann içine nüfuz eden ruhî üflemeden meydana
gelen ilâhî sr bedenden ulvî âleme istiva eder. Bu ulvî âlem duman
gibi yükselen buharlardr. Böylece Allah, insan bedenindeki yedi
semay ayrr. Yakn sema histir. Bu yakn sema yani his,62
yldzlar
ve kandiller ile süslenmitir ki bunlar insann iki gözüdür. Bununla
59Yâ-Sîn, 40.
Eski kozmolojide güne felei.
Konunun daha detayl anlatm için Ibnü'l-Arabî'nin Ukktü'l-Müstevfi^ isimli
eserine müracaat edilebilir.
Bununla hiss-i müterek kastedilmektedir. His s -i müterek nefs-i natkann içsel
duyularndan ilkidir. Görevi görme, itme, tatma, koklama ve dokunma gibi dduyulardan gelen verileri dier içsel duyulara yani hayal, müfekkire, müzekkire,
hafza, vahime gibi güçlere mantkl ve mâkul bir biçimde balamaktr.
17
bnü'l-Arabî
birlikte dier sema tabakalar hayal semas, fikir semas, akl semas,
müzekkire semas, hafza semas, ve vehim semasdr. 63
Allah, her bir semaya o semann emrini/iini/durumunu vahyetti.
Bu emr ise mahsüsâtm64 alglanmas konusunda hiss-i mütereke
tevdi edilen eydir. Bunun nasl olduu konusundaki tartmaya, iin
asln biliyor olmamza ramen kar çkmayacaz. Çünkü bizim
bilgimiz âlemden ihtilaf kaldrmaz. Ayrca bu emr, imkânsz
tahayyüllerden hayal gücüne ve akledilirlerden akla tevdi edilen
eydir.
Ayn ekilde her bir semaya kendi cinsinden olan ey tevdi
edilmitir. Çünkü her bir semann ehli o semadan yaratlmtr. Bu
yüzden onlar bulunduklar mekânn karakterine göredirler. Bu yedi
semann her birinde gökteki gezegenlerin karl olarak sfat diye
adlandrlan yüzen gezegenler yaratlmtr. Bu sfadar; hayat, iitme,
görme, kudret, irade, ilim ve kelâmdr. Bunlarn hepsi belirlenmi
bir ecele doru akp gitmektedirler. Nefsin idrâk güçlerinden bir
kuvvet özel olarak ne için yaratlmsa ancak onu idrâk eder.
Nitekim göz görülebilen mahsusât dnda bir eyi göremez. Bu
yüzden his bitkin düer. Çünkü o içinden süzülecei bir çadak
bulamamtr. Akl bütün bunlar ispat eder. Bununla insandaki
feleklere ait hareket görünür. te bu azz ve alîm olan Allah'n
takdiriyledir. Öyleyse bu bir seferdir ki insan onda kendisini
diriltenden sefer ettirilmitir. Bu sefer insann Mevlâ'snn noksan
sfatlardan münezzeh olduuna da delildir ve ulvî âlemin ortaya
çkma sebep olur.
Sefer, sefer diye adlandrlmtr çünkü sefer65
insanlarn ahlâkndan
örtüyü kaldrr. Bunun mânâs, seferin her insann içindeki kötü ve
Hayal, fikir, akl, müzekkire, hafza ve vehim havass- bâtna diye adlandrlr.
Bunlar 15e duyunun üstünde yer alan idrâk güçleridir. nsan nefsi yani nefs-i
natka bunlar vastasyla be duyudan elde ettii verileri yorumlar depolar veya
bunlardan yeni eyler üretir.
Duyularla alglanan eyler.
Arapçada yolculuk anlamna gelen sefer ile perdeyi açmak, örtüyü kaldrmak
anlamna gelen sefer ayn kökten türemitir. bnü'l-Arabî yukardaki ifadesiyle
buna iarçt etmektedir.
1C
iyi ahlâka ait eyleri ortaya çkarmasdr. Kadn yüzünü örten
peçesini çkardnda "seferati'l-mer'etü an vechihâ" denilir. Böylece
onun güzel mi çirkin mi olduu göze aikâr olur. Allah Teâlâ
Araplara hitap ederek dedi ki: "Açt srada sabahayemin olsun!9*6 Bu
âyetin anlam mubsarâtn yani gözle görülen eylerini göze gösterdi,
demektir. Nitekim air öyle demitir:
Ley/aya vardmdapeçeliydi
Bu sabahpeçesini açmas beni üpheye düürdü
Çünkü Araplarn âdetine göre bir kadn peindeki kötülüü
bildirmek istediinde yüzündeki peçeyi kaldrr. Bu sözü söyleyen
kii, sevgilisine kavumak için bir hile tertip etmiti. Ama kadnnkabilesi durumu fark etti. Kadn onlarn durumu fark ettiini anlad
ve adam gördüünde yüzünü açt. Böylelikle adam, kadn bir
kötülüün takip ettiini anlad. Bu kötülükten korkup çekip gitti. Bir
taraftan da:•
Bu sabah peçesini açmas beni üpheye düürdü
Bu ekilde bir örtü açmay Rabbimi^ indirmedi
iirini söylüyordu. Bu iaret daha fazla açklamaya ihtiyaç duymaz.
"Allah hakk söyler ve O 'dur doruyola ileten!9*1
Müddessir, 34.67Ahzâb, 4.
19
bnü'l-Arabî
J/7, Kur'ân- Azîz Seferi
Allah Teâlâ buyurdu ki "Bi% onu Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin
ne olduunu sen bilir misin? Kadir gecesi, bin aydan hayrldr. O gecede,
Rablerinin izniyle melekler ve Ruh (Cebrail), her i için iner dururlar. O gece,
esenlik doludur. Tâ fecrin douuna kadar.,m Bu indirme, Allah'n "Bi%
onu çok mübarek bir gecede indirdik.'69
sözüdür. Bu indirme uyardr.
"Bi% onu (yani Kur'ân- A.sg^i) Kadir Gecesinde indirdik. " Tefsirciler
naklederek demilerdir ki Kur'ân bir defada yakn göe inmitir.
Sonra oradan Hz. Muhammed (s.a.s.)'in kalbine âyet âyet
indirilmitir. Bu, Kur'ân gizli veya açktan okunmaya devam ettii
müddetçe asla bitmeyecek bir seferdir. Kul hakknda asl üzere bakî
kalan Kadir Gecesi ise kulun saflati ve tezkiye olduu zamandaki
nefsidir. Bu yüzden Allah Teâlâ "Her hikmetli emr o gecede ayrt
edilir.'™ buyurmutur. Ayn ekilde her hikmetli emr nefste de
yaratlmtr ve nefse iki mânâ üzere fucûru ile iki mânâ üzere
takvas ilham olunmutur. Kulun kalbi ise itibarî olarak Kur'ân'm
bir defada indirildii yakn göktür. Daha sonra muhataplara göre
Furkân71
olur. Kalbde, görmenin payna düen ey duymann payna
düen ey gibi deildir.
Biz ancak "Senin kalbine bir defada indirildi" dedik. Bununla Kur'ân'
ezberlemeni ve hfz etmeni kastetmedik. Bizim sözümüz ancak
ruhanî ve mânevidir. Ve biz ancak, o senin katmdadr, fakat sen
bilmiyorsun demek istedik. Çünkü göün Kur'ân kendisine
indirildiinde onun metnini ezberlemesi gerekli deildir. Sonra
Kur'ân, perdelerini kendinden açmanla senden sana âyet âyet iner.
Ben bunu sülûkumun bandayken kendimde tecrübe ettim. Bat
68Kadir, 1-2-3-4-5.
Duhân, 3.
70Duhan, 4.
Furkân; ayrmak, ayrt etmek anlamna gelen mastardr. Ayrca ayran veya
ayrlan bölünen anlamlarna da gelir. Mühim meseleleri çözen kesin kantlara da
bu bakmdan Furkân ad verilmitir. Hem bu bakmdan hem de parça parça
ndirilmi olmasndan dolay Kur'ân Furkân diye adlandrlmtr.
Endülüs'teki Ulyâ72
kasabasndan olan eyhim Ebu'l-Abbâs el-
Ureynî'de73
de bunu gördüm. Ayrca muallimin mûtat öretim
metodu ile öretimi dnda bir metotla Kur'ân'm tamamn veya
ondan pek çok âyeti ezberlediklerini bizim yolumuza mensup bir
topluluktan da iittim. Ancak onlar Kur'ân' kalplerinde
buluveriyorlar, Arap olmasalar bile onun Mushaflarda yazl olan
Arapças ile konuuyorlar. Bu durum bize Bâyezîd el-Bistâmî
(r.a.)?den de rivayet olundu. Ebû Mûsâ ed-Dünbulî,
74Bâyezîd'in
mûtat bir ekilde bir hocann telkini olmakszn Kur'ân'
ezberlemeden vefat etmediini söylemitir. Kur'ân'm kullarn
kalplerine inmeye devam etmekte olmas ise bir arazn iki zaman
diliminde ayn kalmasnn ve Kur'ân'm da bir yerden dierine
naklinin imkânszlna delil olmasndandr. ayet Zeyd Kur'ân'
ezberlese bu Amr'a intikâl etmez. Kulak bir telkin edicinin
kendisine bir âyeti telkin ettiini duyduunda Allah o âyeti kulun
kalbine indirir ve o da o âyeti ezberler. Eer kalb megulse telkin
edici döner bundan dolay inzal de döner. Kur'ân ebediyen inzal
olmaa devam eder. Eer insan* "Allah Kur'ân' bana indirdi." dese
tekzip olunmaz. Çünkü Kur'ân kendisini ezberleyen kimselerin
kalbine sefer etmeye devam eder.
Cebrail Kur'ân ile geldiinde Hz. Peygamber (s.a.s.)'in vahiy
kesilmeden hemen onun kraatine giriiyor olmas kefinin
72Portekiz'de, Silves yaknlarndaki bir yöredir. Buras bugün Loule adn
tamaktadr. (Claude Addas, Kibrit-i Ahmerin Peinde, trc: Atik Ataman,
stanbul, 2004, s. 88.)73
Ebu'l-Abbas Ahmed ei-Ureynî Bat Endülüs'teki Ulyâl ümmî bir sûfîdir.
Kulluk konusunda derin bilgilere sahip olmakla beraber kasaba halknin
yadrgad baz fikirleri yüzünden oradan kovulunca biliye'ye gelmi ve burada
genç bnü'l-Arabi'yi etkilemitir. bnü'l-Arabî'nin fiilen tasavvuf yoluna girmesi
onun eliyle olmutur. bnü'l-Arabî, onun önünde tevbe etmi ve sülûkâ
balamtr. bnü'l-Arabî'nin ifadesine göre o Hz. sa'nn kademi üzere olan
velîlerdendi. Ayrca Ebu'l-Abbâs, bnü'l-Arabî'nin Ebû Medyen'den sonra
kendisinden en çok nakil yapt üstaddr. bnü'l-Arabî, onunla ilgili baz halleri
ve onun baz sözlerini VJhu'l-Kuds adl eserinde zikretmitir.74
Sind bölgesinde bulunan bir ehir olan Dîbelli'dir. Bâyezîd el-Bistâmî'nin
çevresinde bulunan kimselerden biridir. Hayaü hakknda bilinenler azdr.
21
bnü'l-Arabî
kuvvetindendir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.s.) Cebrail'in getirdii
eyi kefediyor ve derhal onu tilâvet etmeye koyuluyor ve vahiy
daha kesilmeden onu okumak için dilini aceleyle hareket ettiriyordu.
Nitekim kalbine bir düünce geldiinde keif sahibi birinin onu
kefetmesi ve senin düüncen hakknda konumas da böyledir.
nsanlarn pek çouna göre bu inkâr edilemez bir durumdur. Hz.
Peygamber bulunduu mahalle daha lâyk olmasna ramen Rabbi
O'nu terbiye etmi ve O'nun terbiyesini de güzel klmtr. Nitekim
Allah Teâlâ bu hususta "Sana vahyedilmesi henü% tamamlanmadan
Kur'ân 'z acele okumaa kalkma!'^ buyurmutur. Allah böylece O'na
Cebrail ile terbiye olmasn emretmitir. Çünkü Cebrail sâlih amelle
güzel sözü öreten bir muallimdir.
FASIL
Gerçekte külli insan, Kur'ân- Azîz'dir. AJlah, Kur'ân' zâtnn
katndan gayb olmas nedeniyle mübarek gece olan birlendii
zamann hazretine ve korunmu izzet perdesi ve ona en yakn gök
olan yakn göe indirdi. Sonra onu burada Furkân kld ve ilâhî
hakikatlere göre âyet âyet indirdi. Çünkü bu ilâhî hakikatler
hükümlerini farkl farkl verirler. nsan da bundan dolay bilir.
nsann kalbinde toplanncaya ve perdeyi geride brakmcaya dein
oraya Rabbinden âyet âyet inmeye devam eder. Nihayet mekândan
ve olutan kurtulur ve gaybdan . ayrlr. ndirilmi olan Kur'ân
Allah'n isimlendirdii gibi gerçektir. Her gerçein bir hakîkati
vardr. Kur'ân'm hakîkati ise insandr. Nitekim Aie (r.a.)'den Hz.
Peygamber (s.a.s.)'in ahlâk sorulduunda "O'nun ahlâk Kur'ân'd^A A
demitir. Alimler dediler ki "Aie bu sözüyle Allah Teâlâ'nn "üphe
yok ki sen yüce bir ahlâk üzeresin!'*1sözünü kastetmitir. Bu seferi
gerçekletir ve seferin akbetine hamd et!
75Tâ-Hâ, 114.
Müslim, Müsâfrîn, 139.
• Kalem, 4.
IV. Allah'n Âyetlerini Görme ve bret Alma Seferi
Allah Teâlâ buyurdu: "Eksiklikten uzaktr O (Allah) ki gecenin bir
vaktinde kulunu, âyetlerimizden bir bölümünü kendisine
göstermemiz için, Mescid-i Haram'dan, çevresini bereketli
kldmz Mescid-i Aksâ'ya yürüttü. Gerçekten O, iitendir,
görendir."78
Münezzehtir O ki kulunu birgece vakti kendisine götürdü
Görmesi için o kuldan gizledii ayetlerini
Gaybeündeki huturu, ehrindeki
Sahv ve isbâttndaki mahv gibi
Görür srrnn kendisinden olutuu eyi
-Eer dilerse-yasanda veya banda
Keremindenpeyda ettii ey %âil olur varlyla
Vefarkl sûretlerdeki yoklukla
Noksanlklardan münezzehtir o efendi ve hf% edici olan
Zâtnda, isimlerinde ve sfatlarnda. ..,
Allah'n, tebihi79 srâ yolculuundan ibaret olan bu sefere
balamas, bununla vehim sahibinin ve ibh ve tecsim80
ehlinden
hayali kendisine egemen olan kimsenin kalbinden Hakk hakknda
srâ, 1.
79 !-"
Tesbîh bir varl noksan sfatlardan olumsuzlamak demektir. Ibnü'l-Atabî
burada srâ sûresinin birinci âyeti olan Eksiklikten ufaktr O..." ifâdesinin
aslnda geçen subhân fadesi ki bu ifade tesbîh ifadesidir, ile srâ yolculuunun
arasndaki ilikiye dikkat çekmek istemektedir.80ibh ve tecsîm Allah' herhangi bir yaratlm varla benzetmek ve Onu cisim
eklinde tasavvur etmek demektir,
23
Ibnü'l-Arabî
cihet, had ve mekân gibi tahayyül ettii eyleri olumsuzlamak
içindir. Bunun için Allah "Ayetlerimizden bir bölümünü kendisine
göstermemi için... "buyurdu. Hz. Peygamber (s.a.s.)'i, aklna gelmeyen
ve içinden geçirmedii bir eyi O'na takdir ederek O'na, kendisi
kaündan ilâhî bir ba ve inayet olduunu bilsin diye sefer ettirilen
kld ve bu yolculuu, muhabbet makam Hz. Peygamber'e özgü
olsun diye gece yaptrd. Çünkü O'nu kendisine dost ve sevgili
tutmutu. Yine bu yolculuu, Arap dilinde isrâ kelimesi gündüz
deil ancak gece yaplan yolcuu ifade etmesine ramen üpheye
mahal kalmamas için "Bir gece... "ifadesi ile destekledi ki böylelikle
O'nun gece ruhu ile götürüldüü tahayyül edilmesin. Yine bu <f
Bir
gece. .
.
" ifadesi ile insanlardan isrâ hadisesinin gündüz olduunu
düünen kimselerin bu düüncelerini izale etti. Çünkü Kur'ân Arap
lisan ile inmi olsa da Allah, Kur'ân 'la Arap dilini bilen ve bilmeyen
bütün insanlar muhatap almtr. Sevgililer için en güzel zaman
gecedir. Çünkü iki sevgili gece buluur. Sevgili ile ba baa kalmak
gece gerçekleir. Araplarn nezdinde geçerli olan âdetin dnda ilâhî
nurlar ile âyederin görülmesi için bu yolculuk gece olmutur. Çünkü
göz görülür varlklardan hiçbir *eyi özellikle kendi nuru ile deil
ancak karanlk ve varlklar ortaya çkaran k ile görür.81 Ancak
görme,k göz nuruna egemen olmadnda gerçekleir. In gücü
göz nurundan baskn olduunda k karanlk hükmünde olur,
çünkü göz ondan baka bir ey göremez. Nitekim göz, iddetli
karanlkta ancak karanl idrak eder. Bu yüzden göz mutedilk ile
ve on ortaya çkard alglanabilir eyleri görür. Eerâyederi göstermek için Hz. Peygamberin göe yükseltilmesi gündüz
olsayd bunun dinleyiciye bir faydas olmazd. Çünkü bu onun
bildii bir durumdur. Bunun için mîrâc gece oldu.
Ayrca Hz. Peygamber'in isrâ yolculuunun mübarek cesedi ile
olduunu kesin bir ekilde belirtmek için âyetteki ifade "gece" diye
81 "
Ibnü'l-Arabî görme konusunda varlklardan yansyann göz tarafndan idrâk
edilmesi eklinde ifade edilen Aristo ve takipçilerinin görme teorilerinden farkl
bir görütedir. Ona göre görme ancak gözden çkan kla eyadan yansyannbileimiyle meydana gelebilir. Bu anlamda Ibnü'l-Arabî Platon'un görme
konusundaki teorisine daha yakndr.
getirildi. Zîrâ Allah'n "esrâ/geceyürütüldü" sözü, kulunun bulunduu
durum hakknda gece sözünün zikredilmesine çok az ihtiyaç duyar.
airin dedii gibi:
Ey Mudar'dan muhtara gidenler!
Si% cesetleri ^yaret ettini^ binler ruhlar. .
,
Allah erleri olan muhakkiklere göre Allah'n, "ûJuöj" (Kulunu)
sözüne "v"82
(bâ) harfini dahil etmesini iki durum nedeniyledir, ilk
durum zillet olan kulluk ile hafd ve kesr83
harfi arasndaki
münasebettir, çünkü zillette olan herkes münkesir yani krgndr.84
Kul kelimesinit£$i3>" (o) zamirine izafet etmitir. Bu izafetten Hakk
için zahir olan bir isim yoktur. Bu izafetten ancak slalar ve aidleri85
ile tamamlanan noksan isimler zahir olmutur. Allah kulunu
kukusuz gayb olan slasna ve örtülü olan aidine yürütmütür.
Burada "9^" (o) zamiri örtülüdür. Çünkü O (Hakk) gayb içinde
gaybdr. O, O'dur gibi. Nitekim bu duruma gaybul-gayb derler.
Böylece Allah isrânn erefini duytrmu oldu.
ki mescidin, Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksâ'nn zikredilmesi de
böyledir. Bu da bizim kul ile hafd harfi olan "bâ" konusunda
bahsettiimiz durumla ilgilidir. Mescid insann secde ettii yer
anlamnda ism-i mekândr.86
Secde kulluktur. Haram ise engelleme
ve yasaktr. Haram kulluu gerektirir. Aksa da uzakl gerektirir.
Rubûbiyyet sfatndan en uzak noktada kulluk sfat yer alr. Hakk
Teâlâ yaratlmlarn sfadarnn en yücesi olan bu iki durumla,
peygamberi için yetkin bir eref seçmitir. Bu ise ancak kulluk ile
Harf-i cerr Arapçada kelimenin sonunu esre harekesi ile (i diye) okutan harftir.
83Harf-i cerr kastedilmektedir.
Bana harf-i cerr gelen kelimenin son harfinin esre harekesi ile okunmas o
kelimeyi Arap gramerine göre münkesir yani esreli yapar. Ibnül-Arabî bu durumu
ayn zamanda varlktaki durumla eletirmitir. Buna göre münkesir okunan
kelime ayn zamanda krgn ve zillet içinde bulunan varlktr.
Arapçada ism-i mevsûl ad verilen edadardan sonra gelen cümleye Slla ad
verilir. Sla 'da, ism-i mevsûile 'ûgili ve ona atfolunan bir zamir bulunur, bu
zamirede aid zamiri denir.86Arap dilinde bir fiilin meydana geldii yeri gösteren kelime kalbn ifade eder.
25
bnü'l-Arabî
onun benzeri olan hafd harfleri ve Mescid-i Haram ve Mescid-i
Aksâ'dr. Ayn ekilde O'nu ereflendirdii eylerden biri de bu tam
marifet veren külli kulluun mukabilinde onun için kendisini
kaytlandracak bir isim klmasdr. Çünkü burada bahsi geçen bu
kulluk tesir isimlerinden ilâhî bir isimle kaytlanmay gerektirmez.87
Ancak bu kulluk, ulûhetin88
yücelik ve tenzih benzeri eylerine
ihtiyaç duyar. Çünkü kul bütün varlktan yükseltildii ve efendilik ve
rabbâniyet sfatlarndan kulluunun safl kendisine ikram
edildiinde bu kulluun tenzihi olur. Kulluk rubûbiyet nitelikleri ile
nitelendiinde rubûbiyete benzeir. Onun rubûbiyete benzemesi ise
onun yok olmasdr. Nitekim Allah Teâlâ 'Tat bakalm! Hani
üstündün, kudretliydin, asildin
f
&9 buyurmutur.
Yine Allah Teâlâ öyle buyurmutur: "Allah, her kibirli çorbann
kalbini mühürler.
'
B0 Bu yüzden ulûhet, mahlûkâtn varlna gerek
duyan isimler ile kulu îmâ ettiinde, bu o isimlerin muhatab olan
kul için bir yücelik ve yükseklik deildir. Çünkü bu isimlerde esere
ihtiyaç duymak bakmndan kulluun gerektirdii eye benzer bir
ksm vardr. Nitekim bu isr* yolculuundaki kulluun bütün
yönleriyle hakk bulunduu gibi ayn ekilde kula nisbet edilen bu
yetkinliin gerektirdii ulûhiyette de hak vardr. Bu yüzden kul lafz
"$â>" (O) zamirine izafe edilerek getirildi. Bu "$â>" ile gaybu'1-gayb
olan "$â>" (O) [yani Hakk'm zâü] kastedilmitir. Hz. Peygamber
(s.a.s.) kulluundan bahsettiimiz eye nüzul ettiinde Hakk O'nu
zikretmi olduumuz gaybu'l-gayba isrâ ettirdi. Burada plan kii
Hakk'n mertebesinin bir ve tek olan ahididir. Çünkü muhabbet
87Yani bu kul dorudan doruya Allah'n kulu yani Abdullah olup Rezzâk,
Fettâh, Kahhâr gibi Allah'n âlemde etkisi zuhur eden isimlerinden herhangi
birinin kulu deildir.88 *
ilahî isimlerin toplamndan ibaret olan ulûhet, Allah'n isimler ve sfatlar ile
isimlendirildii ve nitelendii mertebedir. Allah ile âlem arasndaki münasebet
ulûhet mertebesi ile balar.89
Duhân, 49. Duhân sûresinde geçen bu âyet kendinden önceki âyeder
okunduunda daha yi anlalr: "A.Uah Zebanilere: Tutun onu da, buyurur, cehennemin
ta ortasna sürükleyin. Sonra da bann üstünden kaynar su dökün!' ve deyin ki:(
Tat
bakalm! Hani üstündün, kudretliydin, asildim'"iste hakknda üphe ve mücadele ettiini^ o
gerçek budur. " (Duhân, 47-50).90Mü'min, 35.
kskançl gerektirir. Bu yüzden kulun izi kalmaz. Çünkü kul
kadirdir ve yetkisi üzerinde bir snrlama da yoktur. Burada bu 'jpd>"
dnda hiçbir isim asla zuhur etmez. srâ'nn gece yaplmolmasndan dolay buradaki vahiy gece sohbeti
91eklinde oldu.
Çünkü sohbet meclislerinin en yücesi, naz ve özel yaknlk makamve halvette halvet olmas dolaysyla gece sohbetidir. Kulun gördüü
âyedere gelince, onlarn bir ksm afakî bir ksm ise enfüsî
âyederdir. Nitekim Allah Teâlâ 'Yaknda onlara ufuklarda ve. kendi
nefislerinde olan âyetlerimizigösterecee)92
ve "Bi%%at kendi varlklarnzda
da böyle deliller vardr. Hâlâ görmeyecek misini^'63buyurmutur.
Kabe kavseyn afakî âyederdendir. Kulun makam efendisinden
bununla tahakkuk eder. Ednâ ise muhabbet ve ^â>"ya özgülük
makamdr. CKuluna vahyedeceini vahyetti.'
64âyeti ise gece sohbeti
makamdr. Bu makam ise 'jguö'hun(i
^â>},
su olan gaybu'1-gayb
mertebesidir. Allah "Gördüünü gönlü (fuâd)yalanlamad.'05
âyeti ile bu
makam destekledi. Fuâd kalbin kalbidir. Kalb için bir ru'yet olduu
gibi, fuâd için de ayr bir ru'yet vardr. Kalbin ru'yeti, Hakk'tan
bakasna yakn olup onu Hakfc'a tercih ile Hakk'tan çktndakörlüü idrâk eder. Nitekim "Ancak göüslerdeki kalpler kör olur.
mbuyrulmutur. Fuâd kör olmaz. Zîrâ kâinat bilmez. Efendisi dndahiçbir eyle alakas ve ba yoktur. Efendisiyle olan alakas ise
makamlar ve mertebelerden dolay ancak gaybu'1-gayb olan '^û>"nun
'jpd>"su iledir. Bu yüzden "Gördüünü gönlü yalanlamadk7Zîrâ göz
pek çok kez yanlmtr. Ancak bu söz, bu sözü söyleyeninin
cehaletini gösterir. Çünkü duyularn alglad ey deil onlar
hakknda hüküm veren hata eder. Bu yüzden bir eyi olduundan
baka ekilde görmesinden dolay göz hata eder, diyen ahs
91Müsâmere. Müsâmere tasavvuf dilinde Hakk'n kulu ile gizlice konumas
anlamnda kullanlr. Bu durumda müsâmere Hakk'm gayb ve sr âleminden
ariflere yönelik hitab demektir.
Fussilet, 53.
Zâryât, 21.94Necm, 10.
95Necm, 11.
96Hacc, 46.
97Necm, 11.
27
bnü'l-Arabî
arkada yalanlar ve gözden bu sfat nefyeder. Çünkü yalan ancak
tebih ve kesret âleminde vâkî olur. Bu mertebede ise asla tebih
yoktur. Burada kul her bakmdan kuldur. Kul, kullukta mutlak
anlamda münezzehtir. Ayn ekilde gaybul-gayb olan '^paTnun
"$d>"su da böyledir.
Kulun nefsinde gördüü âyet ise fuâd olan kalbin kalbinin gözü
için, gaybu'l-gaybda '^ûTnun ^pöTsuna ubûdetin ubûdeti98
ile
benzemesidir. Bu âyeti hiç kimse görmemitir. Hz. Peygamber
(s.a.s.)?
in bahsettii afaki âyetler ise yldzlarda ve göklerde gördüü
eyler, yüce merdivenler, refref-i ednâ, kalemlerin gcrts, istiva
olunan ey, Allah'n kendisiyle sidretü'l-müntehâ'y bürüdüü
varlktr. Bunlarn hepsi kula tahsis edilen makamn etrafndaki
eylerdir. Kul gaybu'l-gayb'da bu makamda mukîm klnmtr. Allah
"Çevresini bereketli kîldîmtv^ .
.
m bu konuya iaret eder. Allah bu
makamn bereketini zikretmemirir. Zîrâ bu bereket kendisinin
benzetilebilecei bir ey olmamasndan dolay kendisinden
bahsedilemez. Bu öyle bir makamdr ki insanlar bu makamdan
Hakk'n izzetine kaplp götündür. Mescid-i Aksa ya göre Mescid-i
Haram cehennemin yanndaki cennet gibidir. Cennet hoa gitmeyen
eylerle çevrilidir.100
"Görmediler mi ki, Bi% (Mekke'yi) emniyetli bir
harem faldk? Halbuki çevrelerindeki insanlar florla kaphp
götürülmektedirler.)û01 Cehennemin çevresi, etrafn mübarek
kldmz Mescid-i Aksâ'ya yönelik arzularla çevrilmitir.102D için
bir iç, iç için bir d vardr. Bu sefer bahsettiimiz gaybu'l-gaybm
müahedesi ile sonuçlanr. Bu makam hakknda konumak uzar. Bunedenle dizginleri tutuyoruz. Bu konuda anlattmz iaretlerden bu
kadar yeter. Allah hakikati söyler ve O'dur dosdoru yola ileten.
98Ubûdet, kulluk anlamnda mastardr. Bu mertebe Ulûhet yani ilâhlk
mertebesinin zuhuru ile ortaya çkar.
Isra, 1.
100Müslim, Cennet, 1, 8/142.
101Ankebût, 67.
102Hadîd, 13.
V. mtihan Seferi
Bu sefer, izuhûrda yükseklerden aaya, yaknlktan
uzakla düü seferidir. Sanki bu sefer önceki
seferin tersi gibidir. Önceki seferde olanlar, ilki kadar
güçlü olmasa bile bu seferde de vardr.
Allah Teâlâ H2. Âdem ve Havva ile bu ikisiyle beraber inen kimseye
[blis] hitaben buyurdu ki:ÇDedik: nin oradan hepini^!'*
03 mdi ilk
babann104ruhanî âlemdeki seferi üzerine konutuk. Bu ilk baba
A
Adem'in ve âlemin babas olan Muhammed (s.a.s.)'in hakikati ve
ruhudur. imdi Muhammed (s.a.s.) ve özellikle bütün
âdemoullarnn babas olan cismânî babann seferi hakknda
konualm. Bu bakmdan âdemoullarndan her biri yoldann
babas ve oludur. Allah bizi ve seni muvaffak klsn, bil ki Allah
Teâlâ bir eyi var etmek diledii vakit o eye alâmederle iaret eder.
Bu iaret o alâmederi anlayan kii içindir. Bu alâmetler bir eyin
varlna takaddüm eder ve mukaddemâtü'1-kevn105
diye
adlandrlrlar ve bunlar uur sahipleri anlar. Bu iareti getiren
eylerin çou ahadet alemindeki varlkta bulunur. Bilhassa bu
iaretler uygun olmayan bir yerde ortaya çkt vakit, bu ortaya
çkana iarete uygun bir eyin zuhur etmesinden korkulur. Bu
Araplarn inand tiyâra (uursuzluk) ve fâl (uurluluk/âit. Bu
iareder nefsin beendii eyler olursa o fâldir. Bu iareder
holanmadklar bir eyden ortaya çkarsa onlara göre bu tiyâra yani
Bakara, 38.
lk baba Hz. Muhammed 'in ruhu ve hakikatidir. Alemin tamam Onda ve
Ondan yaratldndan âlemdekilerin babas hükmündedir.
Bir cy'm var olmasn önceleyen öncüllerdir. Ibnü'l-Arabi bu öncüllere
Adem'e aaçtan yemenin yasaklanmasn örnek verir. Cennet yasaklamay
gerektirmeyen bir mekan olduuna göre, aaçtan yemenin yasaklanmas, yasankesinlikle gerçekleeceine iaret eder. Bu sayede günah meydana gelmitir.
Çünkü yasaklama günahn gerçekleeceinin belirtisidir.
29
bnü'l-Arabî
uursuzluktur. Bu yüzden sâri' yani kanun koyucu olan Hz.
Peygamber (s.a.s.) güzel söz demek olan fâli (uur) severken
tyâradan yani bir eyi uursuz kabul etmekten holanmad.
Araplara göre fal hayr, tyâra ise serdir:(rBir imtihan olarak si%i hayrla
ve ferle deneri^.'*06
Allah'tan baka fail yoktur ve Hz. Peygamber
(s.a.s.) de Allah'n takdir ettii eyi uursuz saymay kötü görmütür.
Çünkü bunu kötü görmek Allah olmaya yani ilâhla karhürmetsizliktir. Amaç hayr ve serden birine uygun olmadnda en
iyisi onu hamd, teslimiyet, rzâ ve boyun eile karlamak ve
Allah'n, indirdii bu beladan daha büyüünü def ettiini görmektir.
Ömer b. Hattâb bu gibi durumlar için öyle der: "Allah'n bana
verdii bir musibette ancak O f
nun benim üzerimdeki üç nimetini gördüm:
birincisi bu musibetin dinimde olmaydr. kincisi o musibetten daha
büyüünün olmam olmasdr. Üçüncüsü ise bu musibette benim için sevap
bulunuyor olmasdr ve günahlarmn silinmesidir. " Allah'n ona verdii
belaya kar u huzuruna ve güzel bakma bir nazar et! Allah ondan
raz olsun!
böyle cereyan ettii için biz onu âdet ve tecrübenin hükmüyle
bildik. Adem (a.s.) için bu konuda âdet ve tecrübe takaddüm
etmedi. Bu yüzden de Adem (a.s.), Allah'n aaçtan yemesini
kendisine yasaklamas ve cennet mevtnmn107 kstlamay
gerektirmemesi gibi bir konudaki incelii anlayamad. Çünkü o
cennette bulunan eylerden dilediini yiyordu ve diledii yerde de
konaklyordu. Kstlama gerektirmeyen yerde ksdama olduunda
bu iaretin hakikatinin kesinlikle zuhur edeceini ve Allah'n Adem'i
genilik ve rahatlk âleminden sknt ve yükümlülük âlemine
indirmek istediini örendik. Eer Adem de bunu bilseydi cennette
kald süre içinde mudu olmazd. Ayette geçenifRabbimi% bi%
kendimize %ulmettik!>m* ifadesi ile, senin mubahlk ve serbestlik
yurdun olan cennette ksdama ve yasaa yönelik iaretindeki
Enbiyâ, 35.
Varlktaki mertebelerin her bir mertebeye ayn zamanda mevtin yani vatan
denir. Bu vatanlar pek çok olmakla beraber Ibnü'l-Arabü bunlarn alt ana
mertebe olduklarn söyler. Daha geni bügi için bkz.: Metinlerle Tasavvuf Terimleri
Sözlüü, ed. Zafer Erginli, stanbul, 2006, s. 673.108
A'raf,23.
A
incelii anlayamam olmas bakmndan Adem'in, zulmü kendisine
nisbet etmesi de bu cümledendir. Bunun için Adem yasakland veA
yapmas gereken bir eyle emrolunmad. Adem sulbündeki
çocuklardan muhalif olanla itaatkâr olann tayicsyd. Muhalif
çocuun hareketinden dolay muhalefete düürüldü. O muhalif olanA
çocuu sulbünden attktan sonra Adem'in Rabbine isyan ettiine
dair bir bilgi asla bize ulamad.
Yasak ikisine birden olmasna ve yasa delme fiilini ikisi de
ilemesine ramen "Adem Kabine isyan etti)Â09
âyetinde ei olmaksznA A
sadece Adem isyankârlkla nitelendi. Çünkü Havva, Adem'den birAAcüzdü. Öyle ki Havva sanki, Adem'di. Ayrca Adem Rabbine kar
A
verdii sözü hatrlamaya Havva'dan daha yaknd. Ama Adem bunu
unuttu. Kadnlar ise erkeklerden daha unutkandr. Bu yüzden bir
erkek yerine iki kadn ahit getirilir. Çünkü Allah Teâlâi(Eer o iki
ahit erkek olmazsa, ahadetlerine ra^ olacan^ kimselerden bir erkek ile
iki kadn ahit tutunup Bu iki kadndan biri unutacak olursa dieri ona
hatrlatsn.,ûl° Bu durum kadnn, erkein yars olmasndan dolaydr.
ki kadn, iki yarmdr ve iki yarm bir tam eder. Bu yüzden iki kadn
bir erkektir. Zîrâ kadnn yaratl eksiktir ve kaburga kemiinden
yaratlm olmasndan dolay yaps eridir.111 Bu yüzden âyette ismi
zikredilmeyip yok saylmtr. Havva hakknda bahsettiimiz eylereA A
karlk olarak Adem (a.s.)'den bahsedilmitir. Adem (a.s.)'in
unutmas Allah Teâlâ'nm da haber verdii üzere blis 'inA
dümanlndan kaynakland. Adem (a.s.) bir kimsenin yalan yere
109Tâ-Hâ, 121.
Bakara, 282.111
Bkz.: Buhar, Enbiyâ, 1, 4/161; Müslim, Radâ', 59-60. bnü'l-Arabî'nin iaret
ettii bu durum hadiste u ekilde geçmektedir. BuhârFnin rivayetine göre EbûHureyre (r.a.) Rasûlullâh (s. a.s.) 'in öyle buyurduunu nakletmitir: "Kadnlara iyi
davranmanz tavsiye ediyorum; vasiyetimi tutunuz! Zîrâ kadn ksm kaburga
kemiinden yaratlmtr. Kaburga kemiinin en eri yeri üst tarafdr. Eri kemii
dorultmaya kalkarsan krarsn. Kendi hâline brakrsan, yine eri kalr. Öyleyse
kadnlar hakkndaki tavsiyemi tutunuz!"
Müslim'in rivayetine göre de öyle buyurmutur: "Kadn kaburga kemiinden
yaratlmtr. Hep seni honut edecek ekilde davranamaz. Eer ondan
faydalanmak istersen, bu haliyle de faydalanabilirsin. ayet dorultaym dersen
krarsn. Kadnn krlmas da boanmasdr."
31
bnü'l-Arabî
Allah üzerine yemin edebileceini tahayyül edemedi. blis, onlara
bahsettii ey hakknda ikisinin hayrn isteyen bir kimse olduuna
dair Allah'a yemin ettiinde o yasak aaçtan yediler. Bunda
hakknda nass112
bulunan bir meselede ictihâd yaplamayacana dair
bir ikaz vardr.113
blis'in Havva'ya dümanl ise Havva için bir
mutluluk müjdesidir. Çünkü eer Havva eytann taraftar olsayd
blis, Havva'ya düman olmazd. Yerme, fiilin yapl ekli ile ilgili
olup o fiili yapan faille alakal deildir. Eer yergi fiili ileyene
yönelik olsayd isyankârlara düman olurduk. Halbuki biz sadece
onlarn isyanlarndan nefret ediyoruz. syankârlk yani Allah'a kargelme daima kötüdür. Ayn ekilde isyana sebep olan eyden de
nefret etmeyiz. Çünkü bazen onun haraml kaldrlp helâl
klnabilir böylece mekruhluu ortadan kalkar. Eer yergi onun ayn
yani hakîkatiyle ilgili olsayd o zaman kötülenmi olma hali ortadan
kalkmazd. O halde yerginin taalluku ancak ince, gizli ve izafî bir
durum içindir ki o durum neredeyse yok gibidir. Övgü de böyledir.
Öyleyse bunu iyice anla! Mu'tezile bu meseledeki srr inceden
inceye anlad, E'ârîler de bunu idrâk ettiler. Bu ince, güzel bir
srdr. Bu konudaki görüünü Tlerinletir Mu'tezile'nin farkna
vard eyi bulursun.
Sonra konumuza geri döner ve deriz ki, Adem ve Havva'ya olanlar
olunca yeryüzüne indirildiler. Bu sefer, zahirde Hakk'm katndan
yaplan bir seferdir. Ayn ekilde blis de O'nun katndan sefer
etmitir. blis seferinde dâimi bedbahtlkla te'vil edilen egemenlik ve
rahat buldu. Adem ise seferinde mutlulukla te'vil edilen
yükümlülük, yorgunluk ve sknt buldu. Adem'in bu seferinin
yüceliklerinden biri, onun nefsinin ehvetinden kulluunun
marifetine sefer etmi olmasdr. Çünkü cennet mutlak anlamda
112 A
Ayetler ve sahih hadisleri fade için kullanlan bir terimdir.113
islâm fkhna göre hakknda âyet ve hadis bulunan herhangi bir meselenin
hükmü konusunda ictihad yaplamaz. Bu durum Osmanl devletinin bir nevî
anayasas olan Mecelle'de "Mevrid-i nasta çtihada mesâ yoktur." cümlesi ile
fade edilmitir.
ehvetlerden olumutur. Bu yüzden Allah Teâlâ "Si^n için orada
nefslerini^in ar%u ettii eyler vardr.fâl4 buyurmutur.
Allah, Âdem'in elbisesini burada yani dünyada ikmâl etmitir. Zîrâ
cennette onun bir tek elbisesi vard, o da süstü. Ama Adem takva
elbisesindeki115
lezzeti örenemedi. Çünkü cennet batan aanîmet olmasndan dolay takvann mahalli deildir. Takva
kendisinden saknlacak eyi gerektirir. Bu yüzden de cennette takva
yoktur.
Âdem (a.s.)'in takva elbisesi yoktu ve saknaca ey hakknda bilgisi
olmad halde kendisine yasaklama vâki olmutu. Halbuki takva, bu
dünyann ve cennet dndaki yerlerin bir sfatdr. Hz. Âdem
cennetten indirilince üzerine yaradl srr elbisesi ve takva elbisesi
indirildi. Sonra bir takm eylerle yasakland, emrolundu ve mükellef
klnd. Bundan sonra kendisinin bu elbisenin himayesine muhalefet
ettii tasavvur edilmedi. Âdem'in bu dünyaya indirilmesi mertebe ve
yaratlnn tamam olmasndan dolay meydana geldi. Daha sonra
cennete gitmesi ise mertebesinin ve nefsinin kemâle ermesinden
kaynakland. Dünya tamamlk, âhiret ise kemâl yurdudur. Kemâlden
öte bir gaye ise yoktur. Zaten âhiret yurdundan sonra baka bir yurt
yoktur. Böylece Âdem (a.s.) bu seferinde mükellefiyet cihetinden
çalarak kazanlan marifetler elde etti. Bu çalarak kazanlan bilgiler
mükellefiyet olmakszn elde edilemezdi. Dünya, kul için
tamamlanma ve sadece dünyada verilen fikrî mârifeder elde etme
yurdudur. Çünkü cennet hayat bütünüyle keften ibarettir. Bir
kimse ilk olarak tedbir ve tafsil, güzel ve daha güzel, ilk ve son
bilgilerini ve tertip bilgisini elde eder. Bu durum da yaratlnn
kesafetinden ve kefi engelleyen buharlardan dolay ancak dünyada
meydana gelir. Bu yüzden insan bir güce muhtaçtr ki o güç bu
engeller olmadan var olmaz. Eer o engeller olmasayd o güç ona
verilmezdi. Bu insann kemâlindendir. Bunun için Sehl b. Abdullah
Fussilet, 31.115
"Ey ademoullar! Size çirkin yerlerinizi örtecek bir örtü ve bir de bir ziynet
libas indirdik, takva libas ise o daha hayrldr. Bu, ite Allah Teâlâ'nn
âyetlerindendir, umulur ki, bunu düünürler!" (A'râf, 26)
33
Îbnü'l-Arabî
"Akln özellikle insanafaydas ancak insann aklla ehvetinin hakimiyetine
kar gelmesidir. Zîrâ ehvet egemen olduunda akl etkisi^ olur. " demitir.
Srlarn kefi srasnda Allah Teâlâ'nn bizi bilgi sahibi kld ey,
Sehl'in bahsettii eyi destekleyen eylerden biridir. Nitekim bize
srrmzda Allah'n münezzeh ilham ile gösterildi ki, melekler
mârifederde yaratlmtr. Ayn ekilde cemâdât,116
bitkiler ve
hayvanlar da mârifederde ve ehvette yaratlmtrlar. Bu yüzden
âhiret gününden dolay tasalanmasna ve o günü bilmesine ramen
kii ehvetinden dönmez. Onun endiesi dönecei yerden dolaydr.
Buna ramen bizim muhalefet ettiimizi görüyoruz. Nitekim
nakledilir ki, sûfîlerden biri, bir adamn eeinin bana vurduunu
görür. Onun eee vurmasna mân olur. Bunun üzerine eek ona
"Brak onu! Çünkü onun da bana vurulacaktr, " der.
nsan da zorunlu mârifederin, ehvetin ve akln içinde yaratlmtr.A
Bu yüzden akl ile ehvetini püskürtür. Adem (a.s.)'in isyannda ve
seferinde, Rabbinin isimlerinden ve bu isimlerin eser ve
müahedesinden elde ettii eylerden biri el-Gâfir ismidir. Adem bu
ismi daha önce bilmiyordu. Eer mafiret Gafur isminden olsayd o
zaman, Adem'in makamna nisbetle isyan da iddetli olur, meselâ
bakasnn iledii yüz bin günahn gerektirdii bir mafireti
gerektirirdi. Allah bu dier günahkârlar hakknda Gafûr'dur. Bu
bakmdan Âdem için de afûr olmu olur. Adem'in isyan tek
olmasndan dolay ise Gâfir'dir. Bu muhalefet Adem'in yapt bir
te'vilden kaynaklanmas da mümkündür. Zîrâ eer yasa unutsayd
asla cezalandrlmazd. Adem ancak bizim bahsettiimiz eyi
unutmutu. Böylece seçilmeyi, tevbeyi, istifar, aff, korkuyu ve
korkudan sonra gelen emniyeti elde etti. Çünkü bu lezzetA
bakmndan beraberlikten daha güçlüdür. Ayrca Adem için bu seferA
terkip, ina ve tahlil ile sonuçland. Adem bununla cennetteki
yaradln aksine, bir eyden dierine doru gerçekleen pe pee
1 1 fi • '
Cemâdât, hareketsiz olan kat maddeler demektir. Ibnü'l-Arabî her eyi canl
kabul ettii için cemâdâtn da kendince bir hayat vardr. Fakat insanlar bunu
idrâk edemedikleri için bunlara cansz varlklar demektedirler.
Buna yakn bir hâdiseyi Seme, el-Luma' adl eserinde nakletmektedir. Bkz.: el-
Lüma\ Kahire, 1960, s. 391.
devirler ile bedeninin yaratln bildi. Çünkü Allah, bu hükmü
nazar eden hakknda verdi. Cennette gayret srf lezzet ve nîmedere
yöneliktir. Dünyada ise bilginin artrlmas ve aratrlmasna
yöneliktir. Bu yüzden Âdem cennetteyken bilemedii eyleri burada
örendi. Bu yüzden Adem'in seferi, ona bunun benzeri pek çok
eyle sonuçland. Seferler pek çoktur. Biz uzatmaktan korkuyoruz.
nsana ait olan bu sefer, her biri için ayr bir kitap gereken pek çok
eyi kapsar. Ayn ekilde bu kitapta bahsettiimiz ve
bahsedeceimiz her bir sefer de böyledir. Sen hakknda sustuumuz
seferleri konutuklarmza ilhak et! nallah irâd olursun!
35
bnü'l-Arabî
VL drîs (a.s.)'in Seferi
Bu sefer, yer ve mevkî olarak izzet sahibi olma ve
yükseklik seferidir.
Allah Teâlâ buyurdu ki:CKitâb'da IdrîsH de ant Zîrâ o stddîk ve nebî idi.
Bi% onuyüce bir mekânayükselttik.>A18
Denilir ki, drîs âdemoullanndan kalemle ilk yaz yazan kiidir.119
Kalem-i a'lâ'nm ecelini uzatt kiilerin ilki de odur.120
Yedinci kat
göe ulaana dein isrâ ettirilmiti. Bundan dolay bütün gökler
onun mülkiyeti oldu.
Biliniz ki, Allah göklerin hepsini gayba ait bilgilerin mahalli klmtr.Bu gayba ait bilgiler kâinatn bir âleminde yaratlan, o âlemin
cevheri ve araz, büyüü ve küçüü, halleri ve intikalleri ile ilgilidir.
Hiçbir sema yoktur ki onda emini eliyle tevdi klnan bir ilim*
olmasn! Allah bu emrin yere iniini, o göklerin feleklerinin
hareketlerine ve o göklerin gezegenlerinin sekizinci felein
menzillerine girmesine tevdi etti. Ve bu yedi gökte yer alan
gezegenler için kavuumlar, ayrlmalar, sa'd/yükselme ve
nahs/alçalma var etti.121 O gezegenlerin etkilerini farkl farkl kld.
O gezegenlerden bazlarn, dier gezegenlerle arasnda tamamen
uyum olan gezegenlerden kld. Bazlarn ise aralarnda tamamen
uyumsuzluk olan gezegenlerden kld. Böylece bir gezegene,
Meryem, 56-57.119
Sahih-i bn Hibbân, 2/76, 361; bn Hacer Fethu'1-Bârî, 6, 375; bn Kesîr, 1,
99.
Rivayete göre Hz. idrîs, yeryüzünde 82 yl ömür sürdükten sonra göeyükseltilmitir ve makam güne feleidir. Ibnü'l-arabî bu duruma iaret
etmektedir.121
Sa'd durumu: Astrolojide bir burcun yönetici yldznn göün en yüksek
derecede bulunmas halidir. Yldz sa'd annda iken doan çocuun talihi son
derece açk olur. Nahs durumu da yldzn, göün en aa derecesinde olmas
halidir. Yldz bu durumda ilen doan çocuun talihi kapal ve hayat felaketlerle
dolu olur.
dierine tevdi ettii eyin zddn tevdi ettiinde aralarnda
uyumsuzluk olur. Bu ise onlarn düman olduklar demek deildir.
Ancak bu Allah Teâlâ'nn onlar, kendisi üzere yaratt
hakîkaderden dolaydr. O hakikatler bunlar gerektirir. Onlar
Rablerinin tâatiyle ve tesbîhiyle meguldürler. Allah'n onlara
emrettii eyde O'na isyan etmezler. Nitekim cehennemin bekçisi
Mâlik'in yaratlnn, sevinç ve ferahtan yaratlm olan Rdvân'nn
zdd olarak asla gülmeyen bir yapda olduu hakknda rivayetler
gelmitir. Her ikisi de sâüh ve itaatkâr kullardr. Alem-i esfelde122
bu
hakikatlerden zuhur eden etkilerden farkl olarak, onlarn aralarnda
kin ve dümanlk yoktur. Bizim ise amaçlarmz vardr. Bu yüzden
aramzda hasetlik ve dümanlk bulunur. Bunlarn temeli bu
hakîkaderdir. ki uyumlu gezegen arasnda uyumsuzluun olmamas
ise onlarn birinin, dierinin zdd olarak deil de hilaf yani karlolarak yaratlm olmasndan kaynaklanr. Her zddm hilaf vardr
ancak her hilafn zdd yoktur. Bu nedenle yedinci göün vekili
altnc göün vekilinin zdddr. 123Öyle ki altnc göün sahibi,
yedinci kat gökte bulunan görevli melein etkinlik vakti girdiinde
alünc göün sahibinin yapt eyi bozacan bilir. Yedinci göün
sahibinin bozduunu altnc göün sahibi ayn ekilde tekrar yapar.
Her bir melek bozduunu bilmez. Ancak o melek fiili hakknda o
ite Rabbinin emrine uymas ve kendisinin vekil tayin edildii ii
yerine getirmi olmas bakmndan düzelttiini söyler. Bu, Allah'n
göklere vahyederek zikrettii emirdir. Nitekim Allah TeâlâCVe her
bir göe de emrini vahyetti.fû24 buyurmutur. Bu mertebeyle ünsiyet
kurduunda ve sonuçta bu meleklerin yapüklarndan dolay
suçlanamayacan bildiinde ancak Allah Teâlâ'nn 'Yldrlar da
O'nun emrine amadedir>>l2S
sözünde hangi faydalar olduunu bilir. Ey
kardeim, Allah bu ve benzerlerinde ne ile onlar teshir etmitir?
Allah, âlemin bir ksmn dier ksmnn emrine âmâde klmammdr? Nitekim "Ba^lanm baclar ürerine dereceleri itibariyle yükselttik
Alem-i esfel, maddî âlemdir.123
Gökyüzünün sorumlu melekleri. Her gök katnda bir vekil melek bulunur.
Fussilet, 12.125
A<râf,54;NahU2.
37
bnü'l-Arabî
ki baklan bahsim istihdam edebilsin.'*26
ve "Göklerde ve yerde ne varsa
si^in emrini^ âmâde kld.'*21 buyurmutur. Allah, yerde olduu gibi
gökte de bir takm hususlarn bizim emrimize âmâde klndnzikretti. Bir Müslüman'n, göe emrinin vahyedildiini ve o göünâleminin ne içinde istihdam edildiini biliyor olmas onun inancn
zedelemez. Eer böyle olsayd yani inancn zedeleseydi bu, gökte
ve yerde geçerli bir hüküm olmas gerekirdi. Halbuki biz her zaman
Allah'n bizim için tayin kld sebeplere doru koarz ve bu
sebeplerin istihdam edilmi olmalar bakmndan gerçek fail
olmadklarn kabul ederiz. Allah korusun, hiç kimseyi Allah'a ortak
komadk! Fiillerin Allah'a deil gezegenlere ait olduuna ve
Allah'n varlklar onlarla yaptna inanan kiiyi Sâri' yani Allah
tekfir eder. te bu küfür ve irktir. Kim de onlar istihdam edilmi
olarak ve Allah'n, hükmünü onlarda icra ettii eklinde görürse o
kii böyle deildir. Aksine böyle inanmayan kii Allah'n o
gezegenlere tevdi kld ey, göklere vahyettii hususlar ve onlarda
terettüp eden hükümler bakmndan pek çok hayr ve ilmi elde
edememitir. Hakkn ötesin de ne var ki sapklktan baka!
*
Bil ki Idris (a.s.) Allah'n kendisine vahyettii bilgi ile âlemin bir
ksmnn dier ksmna bal olduunu ve bir ksmnn dier
ksmnn emrine âmâde klndn bildi ve unsurlar âleminin128
müvelledâta129
tahsis klndn, gezegenlerin menzillerdeki
kavuum ve ayrlmalarn, kâinatn ve feleklerin harekederinin farkl
farkl oluunu ve hzl hareket eden ve yava hareket eden felekleri
gördü.130
Ayrca Hz. dris, eer seyr ve seferini yava olan felekle
birlikte yaparsa hzl olan felein kendisinin hakimiyetine gireceini,
çünkü feleklerin hareketleri dairesel olduunu, düz çizgi eklinde
olmadn, bu yüzden küçük ve hzl olan felein dönüünün
126Zuhruf, 32.
Câsye, 13.
Ate, hava, su ve topraktan oluan dört unsur ayn zamanda birer âlem yani
varlk mertebesi olarak kabul edilmektedir.129
Blgi için bkz.: 21. dipnot.130
Yava ve hzl hareket eden felekler hakknda bkz.: Fütuhat, 3/AY bâb: 371.
Ayrca bnü'l-Arabi'nin felekler hakkndaki genel görüü için nân 'd-Devâir isimli
eserine müracaat edilmelidir
38
kesinlikle kendisine döneceini bildi. Yine alçalmann
komuluundan süratli olunan yerin faydasn bildi. Bunu da yedinci
gökten baka bir yerde görmedi. Bu nedenle yedinci kat gökte
burçlar feleinin yaygsnda o felei döndüren görevlinin döndürme
merkezinde ve felek-i tedvirin131
felek-i hâmilinde132
onunla beraber
dönerek otuz yl ikâmet etti. Tedvir feleklerinin felek-i hâmili
burçlar feleini döndüren felektir. drîs (a.s.) Allah'n göe
vahyettii emri ve gezegenlerin yengeç burcundaki kavuuma yakn
olduklarn müahede ettiinde Allah'n ilminde tahakkuk eden ey
nedeniyle Allah'n kesinlikle büyük bir su indireceini ve genel bir
tûfân yaratacan örendi. Felein dakikalar içinde yürüdü ve
böylece özeti ve tafsilat bildi.
Sonra Hz. drîs felekten indi, dininin ve eriatnn çocuklarndan
[ümmetinden] zekâ ve üstün kavray sahibi olduklarn bildii
kimseleri seçti.133
Göklerde ne gördü ve bu yüce ilme Allah srlardan
ne tevdi ettiyse bu eyleri onlara tâlim etti. Allah'n göklere büyük
bir tufann olacan, insanlarn yok olacan ve ilmin unutulacan
vahyetmesi bu örettii eylerdendi. Hz. drîs bu ilmin
kendilerinden sonra gelenlere kalmasn istedi. Bu yüzden bu ilmin
kayalara ve talara nakedilmesin! emretti. Daha sonra Allah idrîs
(a.s.)'i yüce mekâna yükseltti ve göksel feleklerin ortasnda yer alan
ve dördüncü felek olan güne feleine kondurdu. Bu felek kalptir.134
Çünkü onun üstünde be felek küresi ve altnda da be felek küresi
yer alr. Allah, drîs'i kendisine yükselttii bu seferinde ona
131Eski astronomi sisteminde tayc felein üzerinde bulunduu kabul edilen ve
gezegenlerin tayc felek üzerinde hareket etmelerini salad kabul edilen
dairedir.132 Tayc felek. Tedvir feleinin merkezini dmerkezli felek üzerinde
tayan felektir. Gezegenin bu felek tarafndan tand kabul edilir. Bugünkü
anlamyla bir bakma yörüngeye benzer. Ancak yörünge elips eklinde iken bu
felek daire eklindedir.133
Rivâyetierden anlald kadaryla Hz. drîs'in bir kez deil belki de defalarca
göe çkm olmas ve burada ikâmet etmesi, sonra tekrar dünyaya dönmesi
muhtemeldir.
Alemin kalbidir.
39
bnü'l-Arabî
kutbiyyet ve sebat makamn135verdi ve emri onun üzerinde
devrettirdi. nen ve çkan emirler onun katnda topland. Bu sefer
drîs (a.s.) için zamann ve ebediyetin ve zaman içinde olanlarn
bilgisi ile sonuçland. Zaman ilmi vehbî marifetlerin en yücesidir.
Yine bu sefer drîs için gece ve gündüzün rûhâniyeti ve bu ikisinde
yerlemi olan ey ile sonuçland. Kim kalbinin âlemine drîs'in
yapt sefer gibi sefer ederse bizzat en büyük melekûtu görür ve o
kii için en yüce ceberut tecellî eder. Hayatn ruhu olan hayat srrn
müahede eder ki hayat, bu sr ile bütün canllara geçip yaylmtir.
Çok olan ruh ile az olan ruhu birbirinden ayrr ve her hak sahibine
hakkn verir. Kendisindeki süfli naklar kimin yaptn ve ulvî
olan ruhlarnn mertebelerini tanr. Dallarn köklerden meydana
gelmesini ve dallarn vuslata meylini, âlemin suretini ve onun
hükmünün devrini ve bu marifetlerin benzerlerini bilir. drîs (a.s.)
seferinden bu kadar bahsetmek yeterlidir.
135 '
Gelenee göre Hz. Idrs beerîlikten kurtulup melekletiinde göeyükseltilmi ve kendisine âlemin semavî hükümdar olma görevi verilmitir. Bubakmdan kendisi semavî kutuptur. Onun bu durumu hissedilir âlemdeki
tecellîlerin faili konumuna gelmeyi ve âlemin prensi olmay salamtr. Bu yüzden
Hz. drîs âlemin semavî kutbu yani yüce melek Metatron'dur. Bu konuda detayl
bilgi için bkz.: Rene Guenon, Âlemin Hükümdar, trc. smail Tapnar, stanbul,
2004.
VII. Kurtulu Seferi
Bu Sefer, Nûh (a.s.)\n Seferidir.
Hz. Nûh (a. s.) Allah'n takdir ettii ve hükmünü icra ettii
gezegenlerin toplanma vaktinin yaklam olduunu bildi.
Gezegenlerin bu toplanmasnn yengeç burcunda olacan gördü.
Yengeç burcu ise su burcudur.136 Bu burç Allah'n dünyay
kendisinden yaratt burçtur. Bu burç sabit deil deiken bir
burçtur. Burç böyle deiken nitelikte olduundan dolay dünyann
baht ve ksmeti de onunla birlikte olmutur. Hakk dünyann fan
olmasn, baht ve ksmeti gibi sabit olan âhiret yurduna
dönümesini dilemitir. Ahiret yurdunun baht ve ksmeti aslan
burcudur ve bu burç sabittir. Bu her eyi en iyi bilen Allah'n bir
hikmetidir. Bunun üzerine Nûh (a.s.) gemi inaatna balad. Hz.
Nuh'un iareti gezegenlerin bir aray»gelmesinde ve tufanda deildi.
Çünkü eer öyle olsa belki onun ashabndan baz âlimler bu iaretin
bilgisini idrâk ederler ve bundan dolay o bilgide ortak klnrlard.
Bu yüzden Allah Nuh'un iaretini 'Tennür" kld. Eer onun iaretini
gezegenlerin bir araya gelmeleri olarak söyleseydi bu ilim olurdu,
alamet ve âyet olmazd. Bu nedenle Nuh'un kavmi kendisiyle alay
etti. Muhtemelen onun devrinde yaayan nazarî ilimlerin âlimi olan
kimseler de onunla alay ettiler. Sonunda olanlar oldu. Nuh'un olu
da sâlih amel olmad için geride kald ve bu nedenle boulanlardan
oldu. Nûh ashâbyla birlikte sefer kld. Gemiye her çiftten ikier
tane ald ve "Gemiye binini Onun yüzmesi de durmas da Allah'n
adyladr. Rabbim gerçekten de gafur ve rahimdir^1
dedi. Tennûrun
kaynamasndan ve yüklülerin yüklerini atmalarndan sonra Nûh için
iki su; göün ve yerin suyu yok etme hükmünde topland. Gemi
12 burç dört elemente göre taksim edilir. Buna göre burçlar dört gruba
ayrlmtr: Ate, toprak, hava ve su. Her grupta üç burç bulunur. Ate burçlar;
Koç, Aslan ve Yay'dr. Toprak burçlar; Boa, Baak ve Olak'tr. Hava burçlar;
kizler, Terazi ve Kova'dr. Su burçlar; Yengeç, Akrep ve Bakk'tr.137
Hûd,41.
41
bnü'l-Arabî
onlar dalar gibi dalgalarn içinden geçerek götürdü. Nûh (a.s.),
oluna 'Yavrucuum bibimle birlikte gemiye bin!'*38
diye seslendi. Oul
seslendii(Beni sudan koruyacak olan bir daa snacam, '*39 Nûh (a.s.)
da dedi ki "Allah'n merhamet ettii kimse dnda Allah'n emrinden
koruyacakyoktur"™ Onlar da gemidekilerdir. Çünkü Nûh geçmite
'Yeryüzünde dolaan bir tek kâfir bile brakmak1diye dua etmiti ve
bu duaya icabet edilmiti. Böylece daa snan ve gemide
olmayanlarn hepsi ayrlm oldu. Sonra havadan gaipten bir nida
geldi. Çünkü nida sahibi seslenmesinde kendisini anmyordu. fade
âyette yaknlktan dolay nida olmakszn kavi ile geldi. Sonra yer
suyunu yuttu ve gök de suyunu tuttu. Kurtulu gemisi ise ilâhî
cömertlie bir iaret olarak Cûdî142
üzerine oturdu. Nûh da bu
makamda u sözü söyledi:i(Kahrolsun o ^alimler!'^ onlar Nuh'la alay
edenlerdi. O halde bil ki izzet ve celâl sahibi olan Allah bu
peygamberi Nûh (a.s.)'un menzili olan menzilde ikâme ettii latif
srr sonlandrd. Senin gemine de ekil vermitir. Onu kendi elleri
ve vahyi ile îmâl etmitir. O'nun gözetimi vahyinin yanndayd. Yani
O'nun vahyi, o vahyi görmesi bakmndan korunmutu. Allah Teâlâ
buyuruyor ki: "Hakk bu initen özellikle de benlik makamndan inmedikçe
sen de kim oluyorsun!''
Sonra senin kötülüü emreden nefsin, eytann, dünyan ve hevân
sen kurtulu hayati olan bu gemiyi ina etmeye devam ettikçe
seninle alay etmekten geri durmazlar. Tennur, kötülüü emreden
nefsin, eytann, dünyan ve hevân için ate yeridir ve onlara
kendisinden su çkacan söylemez. Onlar her bakmdan birbirine
mukabil olan eylerden herhangi birinin, mukabiline dönümesinin
imkansz olmad konusunda kesin bir kanaate varmlardr.144 Bu
yüzden alay ettiler ve ^Gerçekten de kt akll bir adamsn!" dediler ve
138Hûd, 42.
139Hûd, 43.
140Hûd, 43.
141Nûh, 21.
142Cûdî kelimesi cömertlik anlamna gelen c-v-d kökünden türemitir.
143Hûd, 44.
144Yani mukabilin mukabile yani atein suya dönüebileceini kesinlikle
reddediyorlard.
atele suyun mahallini ayrt edemediler. Bu onlarn âlemin cevheri
ve o cevherin sûrederi hakknda câhil olularndan dolaydr. Eeratein, cevherdeki bir suret, suyun da cevherdeki bir dier suret
olduunu bilselerdi alay etmezlerdi.
Ne var ki onlar suyun bir cevher, atein de ayr bir cevher olduunu
tahayyül ettiler. Sonra su ve ate bir birine tekabül etti. Bu nedenle
Hz. Nuh'un sözünü imkânsz gördüler ve onunla alay ettiler. Sen de
kurtulu gemin olan gemini ina etmekle ve Allah'n emrinden
dolay Allah'n emri için hazrlanmakla megulsün. Bu Allah'n emri<(
ben"âit. O alay edenlere de ki, eer onlar bir eyde helak olurlarsa
ebediyen o helak olduklar eyden çkamazlar. Bir de gemine
Allah'n ismi olan V" (bâ) harfi üe bin!145
Tevhidin "/"(elifi harfini
%/' harfi ile "o*/' (sin) harfinin arasna isim ile ikâme et! Çünkü
sen bunda er-Rahmân ve er-Rahîm'i göremezsin. Biz senin geminin
peine düeriz. Zîrâ onun yüzmesi V" harfi iledir. Bu hafzadr.
Onun ilâhî cömertlik sahilinde durmas da "«_/' iledir. Çünkü
cömertlik varl ortaya çkarmtr. B\* yüzden gemide olan eyler
de Cûdî ile zuhur etti. Sen de gemine üreme ve doum için her
çiftten iki tane koy! Eer ulvî âlemi süfli âlemle çarparsan sen ve
bütün müvelledât var olur. Bu nedenle bu seferde çifüerin elde
edilmesi zorunludur. Zîrâ bu sefer helak seferidir.
His ve mânâ olarak hayatin, su ve ilimden var olmasndan dolay su
ilmin benzeridir. Nuh'un kavmi ilmi reddetmelerinden dolay su ile
helak oldular. Su da tennûrdan gelmiti çünkü onlar ancak tennûrun
suyunu inkâr ediyorlard. Onlar Nuh'un bedeninin tennûrunun
lisan üzere muhatap olduklar ilimden baka bir ilmi de
reddetmediler. Nuh'un kavmi, Nuh'un, tennûrun nur olan
hakikatinin tercüman olduunu bilemediler. Bu yüzden de
tennûrdan çkan Tennûr suyu konusunda onunla çekitiler.
Bilemediler ki tennûrun asl nurdur ve ona cismânî varlk
mertebesinde var oluu tamamlayan "C/" (te) harfi eklenmitir.
Böylece tennûra yani nura dönmütür. O halde o nurdur, ate onun
mazhardr.
145Hûd,41.
43
bnü'l-Arabî
mkânszln dönümesine gelince, bu durum bilmedikleri eyde
onlarla birlikteydi. Bu yüzden eer onlar tennûra baksalard onu
kendisinden su kaynar halde göreceklerdi. Ve su ile atein arasnda
hiç bir bakmdan bir tekabül de yoktur. Çünkü soukluk tabiat146
kapsaycdr. Lâkin onlar Allah'n tabiattaki ve suyun özellikle
tennûrdan çkndaki srrn bilemediler. Bunun için de helak
oldular. Nuh'un muhatap alp karlkl konutuu kiiler özellikle
tennûrun suyundan baka bir eyle helak olmamlardr. Çünkü
onun dnda bir eyi reddetmediler. Dünyann geri kalan ise hem
tennûrun hem de göün suyu ile helak olmutur. Göün suyu ise
dönme dolabn suyudur. O su zemherir imbiinden damlamtr ve
yaylarak emniyetli yerine dönmütür. Aslnda Allah Teâlâ'nn helaki
ateledir. Ancak burada risâlet vastasyla olmutur. Bu yüzden de
atei suyun içine konmutur. kztnda ate rutubet ve buharlar
dar çkard ve yükselmeye balad. Ate buhara dönütü. Buhar
havaya yükseldiinde dolap gibi döndü. Sudan çktnda Zemherir
dairesine147
ulaana kadar yükselmeye devam etti. Sonra oradan azîz
ve alîm olan Allah'n takdiri ile yamur olarak yad. na küresinde
ancak takdir devirleri vardr. Bu devirler dünyada asla kaybolmazlar.
Ancak âhirette bu devirler yoktur.
Bu sefer iki ein üremesinde ilâhi hikmetin etkin kudretle birlikte
durmas ile sonuçland. Nuh için bu sefer ilâhlk ulvî olmadzaman nesebin de sahih olmayaca eklinde sonuçland. Yine bu
sefer cömertliin kurtuluun olmasnn illeti olduu sonucu ile
neticelendi. Görmez misin Mûsâ (a. s.) kavminin helak olmasn
dilediinde onlarn cimrilemeleri için dua etti? Kavim cimrilik
ettiinde ise helak oldular. Ayrca bu sefer âlemdeki her varln bir
146 Dört tabiat
147 Eski kozmolojiye göre dört unsur iç içe yedi katmana bölünmütür. Buna göre
zemherîr tabakas hava kürenin bir katmandr. Dier katmanlar ise dtan içe
öyle srlanrlar: 1. Tabaka: Ate küre, 2. Tabaka: Hava unsurunun üst tabakas
olan scak Dühâniyye Tabakas, 3. Tabaka: Hava unsurunun orta tabakas olan
souk Zemherir Tabakas, 4. Tabaka: Hava unsurunun aa tabakas olan
Küretü'n-Nesîm/ Küretü'l-Buhâr ve'd-Dühân Tabakas, 5. Tabaka: Su tabakas,
6. Tabaka: Toprak unsurunun üst tabakas olan üyn yani çamur tabakas ve 7.
Tabaka: Toprak unsurunun alt tabakas olan hâlis toprak tabakas.
[ilâhî] söze yönelik olmas gerektiini aça çkarmakla sonuçland.
Bu yüzden söz bazen "O gün cehennem getirildiinde. . ." "kahrolsun o
%alim kavim denildi. . ." "ey ar% suyunuyut, denildi. " ifâdelerinde olduu
gibi faili belirtilmedii zaman gaybn gayb kipinde gelir. Bazen ilâhî
kelâm "Bi% dediimizde. .
.
'*48ifadesinde olduu gibi "Bi%" ifadesiyle
gelir. Söz bazen de "Allah dedi ki../MS
ifâdesinde olduu gibi
ulûhiyet ile gelir. Bazen de "Rabbin dedi ki. . .
"15° ifâdesindeki gibi
rubûbiyyet kipi ile getirilir. Her söz kendisine izafe olduu isimden
kaynaklanr. Nuh'un seferi ile sefer klan kii mudaka berzahî ve
kevnî ilimlerden bir ey bilecektir. Bu seferde sanat örenilir. Bunun
için onu cömertlik sonuçlandrmtr. Çünkü sanat cömertlikten
dolay var olmutur. Nuh'un seferi ile ilgili söz bu kadar yeter.
Çünkü onun seferi uzar.
148 Bakara, 34, 35, 36, 38, 58, 60, 65, 73; Nisa 154; A'râfl 1,166; Enfâl, 31;
Hûd, 40; srâ, 60, 61, 104; Kehf, 14, 50, 86; Tâ-Hâ, 68, 116 , 117; Enbiyâ, 69;
Furkân, 36; Mülk 9.
149 Âl-i mrân, 55; Mâide, 12, 110, 115, 116, 119; Yûsuf, 66; Nahl, 51, Fetih, 15.
150 Bakara, 30; Hicr, 28; Meryem, 9, 21; Sad, 71; Mü'min, 60; Zariyât, 30.
45
bnü'l-Arabî
VIII Hidayet Seferi
Bu Sefer, brahim Halil (a.s.)'in Seferidir,
Hz. brahim dedi ki; "üpheyok ki ben Rabbime gidiciyim. Elbette }
beni doruyola sevk edecektir.fÂS1 Bu yüzden Allah, brahim kendisine
misafir olduunda olunun kurban edilmesi ile onu arlad. Çünkü
zevk ancak keder ve üzüntü miktarnca büyür. SonraifRabbim bana
sâlihlerden [bir çocuk] ihsan et!'â52 duasna icabet edildii müjdesi ile
müjdelendiinde müjdelendii eyle snand. Çünkü brahim,
Allah'tan O'ndan bakasn istemiti. Allah ise gayurdur.153 Bu
yüzden Allah onu müjdelendii çocuunu kesmekle imtihan etti. Bu
ise brahim için kendi kendisiyle snanmasndan daha zordur.
Çünkü kendisi hakknda kendisi ile çekiecek olan yine kendi
nefsidir. Onu da pek az bir düünce ve çaba ile bertaraf eder.
Halbuki olunu boazlanfekla snanmas bu konuda kendisiyle
çekieceklerin çokluu nedeniyle böyle deildir. Bundan dolay
brahim'in çabas daha güçlü oldu. brahim, Rabbinden istedii eyi
boazlamakla snand, bu imtihann nisbederi gerçekletii ve
rüyann hükmü ile sonuçland yani istedii çocuk sa olmasna
ramen sanki kesilmi gibi olduunda, istemeksizin shâk (a.s.) ile
müjdelendi. Böylece Allah, brahim için kurban ve bedeli -bedel
olunan yerinde durmakla birlikte- bir araya getirdi. Yine Allah
brahim için kesb ve vehbi cem etti. Kurbanlk Allah'tan istenmi
olmas bakmndan kesbedilmi yani çalarak elde edilmitir.
Kurbanlk olmas bakmndan ise hibe edilmitir. Çünkü onun
kurban olmas istenmemiti. shâk ise sadece hibe olunmutur.
151Saffât, 99.
152Saffât, 100.
Gayur hamiyetli ve sevdii eyi veya kimseyi saknan ve bakalaryla
paylamayan kiidir.
smail ilâhî bata kesb ve hibeyi kendisinde topladnda babas
için hem kazanlm hem de hibe edilmi oldu. Bundan dolay kâmil
bir hakikattir. Bu yüzden Muhammed (s.a.s.) smail'in sulbündendir.
Aslnda Muhammed (s.a.s.)'in smail'in soyundan gelmesi smail
için kemâl ve tamaml gerçekletirdi. Bu nedenle bizim
eriatmzda kurbanlarmz bizim ateten kurtulmamzn bedelidir.
Artk kim Allah'tan hidâyet seferini isterse hayalinin âlemini
tahakkuk ettirsin. Çünkü hakikatler kesinlikle ona hayal âleminde
iner. Bu zor bir menzildir. Çünkü o geçittir. Bizzat talep edilen eydeildir. Ancak o elde edilmek istenen ey için istenir. O geçitten
ancak erler geçer. Bu yüzden rüya yorumu ibâra/geçi [tâbir] diye
adlandrlmtr. Çünkü rüyay yorumlayan kii ondan, o eyin
kaynana geçer. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.) badan dinde
sebata, sütten ilime geçmitir.154
Rüyada görülen eyden geçildiinde
o eyin hakikati bulunur. Eer brahim (a.s.) rüyasnda gördüü
olundan koça geçseydi [rüyasnda kurban ettiini gördüü olunu
koç olarak tâbir etseydi] elde edilmeden önce fidyeyi görürdü. insonunu bildiinden dolay gönül huzurfile emri yerine getirirdi. Nevar ki Rabbinden, Rabbinden bakasn istemesinin karanl onu
rüyasn tâbir etmekten men etti. Çünkü karanlkta yürümek
imkânszdr. nsan ayan nereye basacan bilemez. Bununla
beraber [eer rüyasn tâbir etseydi ve olunu koç olarak yorsayd,
olunu kurban etmek üzereyken kendisine koç gönderilmesi ve
bundan dolay feraha kavumasyla] elde ettii zevki elde edemez ve
bu olayda müahede olunan ilâhî balar tadamazd. Fidye yani
kesilecek olun yerine gönderilen karlk koç oldu. Koç burcu
mekânn erefi ve âlemin ruhudur. Çünkü o evlerin en ereflisidir.
Bu yüzden koç nispet bakmndan ortak olmalar nedeniyle smail'in
ruhunun deil bedeninin yerine karlk oldu. Çünkü kesilmek ancak
bedende ve yklmak ve harap olmak da ancak evde meydana gelir.
Hz, Peygamber rüyada görülen ba (halat) dinde sebat etme ve rüyada
görülen sütü ilim eklinde yorumlamtr.
47
bnü'l-Arab
nsan hayalinin âleminde sefer ettiinde bu sefer onu hakîkader
âlemine geçirir. Böylece eyay mâhiyetleri üzere görür. Ayrca o
kiiye kesb yani kazanma ile kaytl olmayan mutlak vehb yani bahâsl olur ve o ayann altndakilerden yedikten sonra üzerinden
gelenlerden de yer.155 Müahedenin aksine vehb/ilâhî ba seni
bakî kldnda sahktr,156 mahk157
deildir. Çünkü meshûk yani sahk
edilmi olan parçalara ayrlmtr. O da mahk halinden uzaktadr.
Eer istek balangçta "Bana sâlihlerden (olan bir evlat) balat" ifadesi
ile alakalandrlmam olsayd müjde "shak}A5S
ile deil müahede ile
olurdu. shâk, isteyenin hakikatinin, yok edilmesini talep ettii eyle
parçalarna ayrlmas yani sürülmesi demektir. Bu imkânsz uzaklk
makamna iarettir. Çünkü ilâhî iler ancak ve ancak istidadara göre
iner. Buras hakikatin inecei bir yer deildir. O halde buras
hakikati kabul edemeyecekken nasl hakikat balanr? Halbuki
balayan alîm ve hakimdir. Zaman yargçtr ve oul ise tebdîd yani
fark ve ayrlk âlemindendir.
155Bu ifade Kur'ân'daki u âyete iaret etmektedir: 'Eer onlar Tevrat' ve ncil'i
ve Rableri tarafndan kendilerine sair indirileni doru tutsalard elbette hem
üsderinden yerlerdi hem ayaklarnn altndan, içlerinden mutedil bir ümmet yok
deil, lâkin çou ne kötü iler yapyorlar. " (Mâide, 66).
156Sahk bir eyi un ufak etmek, ezmek, parçalamak, yok etmek anlamlarna gelir.
Tasavvuf dilinde ise kahrn etkisiyle, kulun terkibinin (maddî özelliklerinin)
ortadan kalkmas. Kahhâr isminin tecellisi ile, kulun kendinden geçmesi demektir.157
Mahk silmek ve gidermek anlamna gelir. Tasavvuf dilinde ise mahk, sahkla
kavram olarak benzer anlamlara gelir. Kulun maddî yaps, Hakk'n rü'yetine
engeldir, ite bu maddî younluk giderse, yerine latif cisim geçer ve bu ekilde
kul, Allah'da bekay görür, müahede eder, ite bu mahktr. Mahk, sahkdan sonra
gelen, daha mükemmel bir haldir.
158bnü'l-Arabî, shâk isminin kelime kökünü sahk ile ayn olduunu îmâ
etmektedir. Bu durumda ishâk ismi parçalamak, yok etmek ve ezmek anlamlarna
gelen mastar olmu olur.
IX. Yöneli ve Geriye Dönüp Bakma Seferi
Lût'un brahim Halîl (a.s.)'e Doru Seferi ve
Onunla Yakîn'de Bulumas.
Bu konuda rivayet olunan haberler âlimler nezdinde malum ve
mahfuzdur. Bizdeki ruhu ise ibret olmas bakmndan bizden
istenendir.
Bil ki, Lût ismi yani bu lafz çok erefli ve kymeti yüksek bir
isimdir. Çünkü bu isim hazret-i ilâhiyyeye yapmay 159temin eder.
Bu yüzden Lût [snacak ve kendisini yalanlayan kavme karkendine destek olacak] bir kabileyi isteyerek "Veya salam bir kaleye
smsaydm... }&6° demiti. Çünkü benim ilâhî rükünden kevnî rükne
geçmeye gücüm yetmez. Resûlullah (s.a.s.) de ona bu konuda
âhidUk ederek öyle demitir: "Allah kardeim Lâfa merhamet klsn!
Zaten salam bir destee dayanmt. " Ne güzel bir âhid ve ne güzel bir
âhid olunan! Lût'un Allah'n ilminde Allah'tan bakasna izafe
olunmayp O'na dayanmas ve yapmasndan dolay Lût diye
isimlendirilmi. Lût'a "sura" yani gece yolculuu yaptrld çünkü o
gaybda seferdir. Zîrâ "sura" lafz ancak gece yaplan sefere denilir.
Bu yüzden tefsirde deil itibarda ona "Aileni gece yürüt!'^1denildi.
Bu "Bütün patn gece yürüt!" demektir. Böylece Lût hakîkaderin
hepsini müahede etti. Ve "Ancak karn hariç!'*62
denildi. Bu yüzden
Lût'un karsndan kendimize geçersek emir, yüce ve manevî
miraçlarda nasibi olmayan emmâre bi's-sû' nefisini terk etmesi
eklindedir. Bunun üzerine Lût gece vakti 'Yakn "e gitti. Buras bu
adla adlandrlm bilinen bir yerdir. Burada Hz. brahim Halîl (a. s.)
onu beklemekteydi. Çünkü buras onun yurduydu. Bu yüzden Hz.
159Lût smi Arapça 1-v-t kökünden türetilmitir. Skca kavramak ve yapmak
anlamlarna gelir.
160Hûd, 80.
161Hûd,81.
162Hûd, 81.
49
bnül-Arabî
Peygamber (s.a.s.) "Bi% yakn hususunda üpheye dümek bakmndan
brahim'den daha üstünü^" buyurmutur. [Lût'un buraya gidii]
brahim Halil'in "Yakîn"de olduunu bilmesinden dolay idi. Bu
makam Lût Peygamber (a.s.) için hâsl oldu. Sabahta ona 'Yakm"
geldi. Çünkü sabah gün doumu ve gözden kaybolmu iken eyann
gözle görülerek kefolunmas demektir. Böylece bu durum seksiz ve
üphesiz kesin bilgi verir.
Bu ondan yani Lût'un seferinden bizim hissemize düen ksmnnbir özetidir. Ayn ekilde kendisinden bahsettiim her sefer için
ancak kendi hakikatimden onun hakknda konutum. Maksadm
tefsir yapmak yani onlar hakkndaki kssay tefsir etmek de deildir.
Bu seferler ancak kendi hakikatimize ve bize tahsis olunmu
hallerimize giderken üzerinden geçmekte olduumuz kurulmu
köprüler ve geçiderdir. Çünkü Allah onlar bizim için bir geçit
kldndan dolay onlarda bizim menfaatimiz vardr. Nitekim
''Peygamberlerin bütün haberlerinden kendisiyle kalbini takviye edeceimi^
olanlarn Sana hikaye ediyoru^ Ve bunda sana hak ve müminler için bir
hatrlatma gelmitir.> *L63 buyrujmutur. "Bunda Sana bir hak. .
.
" ifadesi
ve ".. . bir hatrlatma. . .
" ifadesi ne kadar da belidir! Bu hatrlatma
sendeki ey ve sende bulunan fakat senin unuttuun ey içindir. Bu
yüzden bu sana anlattm eyler sende olan ve senin dikkatini
çektiim eyi sana hatrlatr. Bu yüzden her eyin üstünde, her eyde
ve her eyden olduunu ören!
Bu sende olan, senin yannda bulunup da senin unuttuunu
hatrlatan bir uyardr. Sana anlattm bu kssa sende olan sana
hatrlatmaktadr. Senin dikkatine sunduum ey, senin her eyüzerinde, her ey içinde ve her eyden olduunu sana
öretmektedir.
Eer ki ben her eyden isem
Hak benimle birlikte her eydedir.
163Hûd, 120.
Ben O'nunla %uhûr eden birgölgeyim
Eergölgejsem ben geri gölge olurum
O halde düüüm, O'naçkmn ayndr
Her canlnnyannda, talihyldzlarnnyükseliiyle birlikte
istikametim her istikâmettenfa%la oldu
Saptmamn her saptmadanfatçla olmasgibi
Her ölü ve dirile olduu gibi
Heryaylan ve dürülenle de beraberdir
Allah hakk söylemektedir ve O'dur, doru yola ileten.
51
bnü'l-Arabî
X Hile ve mtihan Seferi
Ya'kûb ve Yûsuf (a.s.)'un Kssas Hakkndadr.
Bil ki, Allah bir kuluna ikram ettiinde onu ubudiyetinde sefer
ettirir. Nitekim izzet ve celâl sahibi Allah '"Noksanlklardan
münepgehtir O, kulunu gece götüren...>ü64 buyurmutur. Bu yüzden
Allah Hz. Peygamber (s.a.s.)'i ancak katndaki en erefli isimlerle
isimlendirdi. Çünkü rubûbiyet süslerini ancak ubudiyet makamnda
tahakkuk edenlere giydirdii için bir kul kulluktan daha müzeyyen
ve daha güzel bir eyle güzelleemez.
Ey güzelliinde Yûsufun benleri
Yumuak huylulukta Ya'kûb gibi olan!
Si^in altnda edildiinim eylere kar onun bir sabr vard
KiEyyûb'un sabr onunyanndagüdük kalr
Eer noksanln ele geçirmesi olmasayd r^â derdik
Ne var ki bu matlûbum deildir
Matlûbum ondan ancak odur ki
Onu bilmektedir, ite budur isteim
Büyümden benimle kavumay istediim arasndaki i
Sevgilime kavumaktr
Bil ki kulluk makamn gerçekletiren kimseler bela ile kar karya
braklrlar. Ayrca herhangi bir kimse için eref ve rahatl ikmâl
etmemesi de bu mertebenin özelliklerindendir. Allah Yûsuf (a.s.)'a
164 i a 1Isra, l.
güzellik erefini verdiinde onu kölelik zilletine mübtelâ kld.
Hiçbir eyin kar koyamayaca bu yüce güzellie ramen ucuz bir
fiyata, çok deil üçle on arasnda sayl birkaç dirheme satld. tebu güzelliin erefinin mübalaas karsnda zillette mübalaadr.
Sonra rahmet, ihvetin yani kardelerin kalbinden söküldü. Güzellik
ise her bakmdan ebedî olarak merhumdur. Bu da gösterdi ki ilâhî
emirden hiçbir ey mahlûkatn elinde deildir, kahr altnda her
tasarruf ayndr. Böylece bu büyük zillet ile u geçici güzellik zail
olur. Nihayet Yûsuf seferinde, nefsi güzel olarak ve bakasyla deil
ilâhî izzede erefli bir halde kald. Kssa bilinen bir kssadr. Bu
yüzden kendi âleminde onu anlatmann bir anlam yoktur. Ancak o
kssann bizim âlemimizde yani insann kendi nefsindeki âlem-i
insanîde anlatlmasnda fayda vardr. Bil ki, mü'min nefsi kendisine
sefer ettirmek istediinde onu emmâre ve levvâme kardelerinden
dünyann geçici arazlarndan az bir bedelle satn alr. Onunla, onun
babas olan akln arasna girer. Böylece akl mahzun kalr. Gözünün
ya dinmez. lâhî ilham ve rabbani yardm ancak bu nefs içindir.
Akl, bu nefsin varkyla hazret-i Miyyede tenzih edilir durur.
Aklla nefsin arasna girildiinde akl, göremez olana dein
alamaktan geri durmaz. te bu yüzden, göz görmez olmasa bile
karanlklar younlat ve görülür eyleri örttüünde göz sahibi
köre döner. Göz varsa bile onunla karanlk görülecektir. Hüzün bir
ate, ate ise ziya olduundan içHü%nünden gotçü aard.
9*** denildi. Bu
ifade beyazlk eklinde gelmitir. Çünkü ziyann ruhanî bir nur
olmas gibi beyazlk da cismânî bir renktir.
Sonra saü vuku bulduu ve bakasnn mülkiyetine geçtiinde nefs-
i küllî'den ibaret olan kadna denildi ki: "Ona makamm ikram hl!v166
Kendi nefsini ona balamas bu ikramlardan biridir. Bu nefs-i
külliden çkan cüz'î nefsler onu gördüklerinde derhal<(Bu beer deil
olsa olsa ancak erefli bir melektir bu!99167
dediler. Çünkü onu kendisini
tabiî ehvetlerden ârî klm gördüler. Bu da onun kötülük yapma
165Yûsuf, 84.
166Yûsuf, 21.
167Yûsuf, 31.
53
Ibnü'l-Arabî
niyetine sahip olmaktan masum olduu konusunda senin için bir
delildir. Çünkü melekler hiçbir ey hakknda kötülük üzere
deildirler. Bu yüzden nefs-i küllî ".. . bununla beraber o kendi ismetini
korudu. Eer benim emrettiim eyiyapmaksa kesinlikle o hapsedilecektir.>ü68
sözüyle onlarn sözünü dorulad. Buna dair ilâhî bir emir
olmakszn nefs-i küllfden ibaret olan kadna Allah'n ona tevdi
kld srlar almak üzere yöneldiinde Hakk, kulunun bir eyhakknda kendi emri olmakszn tasarrufta bulunmasna kargayrete geldi. Bu yüzden kul için, kulun srrnda ubudiyetinin
burhann izhâr etti. Böylelikle kula kulluunu hatrlatt. Kul da
bunun üzerine efendisinin emri olmakszn tasarrufta bulunmaktan
kaçnd. Nefs de kulu cismânî bedeninin zindanna hapsetti. Bu
yüzden kul srrnda kullukla efendisine yakarmaya devam etti.
Nihayet nefs, arzu edenin kul deil kendisi olduunu kabul etti.
Efendi de kulun koruma ve güvenilir olma halini dorulad. Eerkul kötü niyetli olsayd güvenilir olmazd. Eer yapsayd koruyucu
olmazd. Nitekim Allah Teâlâ bu hususta "...kötülük vefuhu ondan
uzaklatrmak için. .
.
;L69buyurdu. Kötü niyetli olmak kötülükten ileri
gelir. O ise ondan uzaklatrlmtr. Yani kötülük ondan
uzaklatrlmtr. Böylelikle efendisi kulu mülk üzerine vekil kld ve
ona bundan önce içinde bulunduu zahirî kevnî kulluk durumuna
karlk efendilii verdi.
Sonra baba olan akln bulunduu yerde ktlk oldu. Baba olunun
ehrinde bolluk olduunu duydu. Gözleri görmedii için de onun
olu olduunu bilmiyordu. Bu yüzden oulun üzerine vekil tayin
edildii eyden bir eye nail olmak amacyla yakn akrabalarn
oluna gönderdi. Oul da üzerinde kendi kokusu olan gömlei
babasna gönderdi. Bu elbise olun sureti üzereydi. Kokuyu
kokladmda ve gömlei yüzüne sürdüünde olunun gömleini
gördü. Derhal olunun yanna sefer etti. Bu sefer olunun seferinin
aksine izzet içinde balad. Olunun yanna vardnda secde etti.
Çünkü olu kendisinin muallimidir. Öyle ki oul Allah'tan ald,
168Yûsuf, 32.
169Yusuf, 24.
zâtinin kendisiyle kâim olduu ve varknn kendisiyle nîmetlendii
eyi babasna balar.
Nitekim burada nefsin pek çok yönden Yûsuf mertebesinde olduu
tebeyyün etmitir. Bahsettiimiz al-veriin meydana gelmesi
bunlardan biridir. Yine Yûsufun i(Rabbim! Gerçekten de Sen bana
mülkten verdin...'*70
demesi de bunlardan biridir. Mülkün içinde
itaatkâr ve isyankâr, muhalif ve muvafk birliktedir. Nefs hakknda
da "Sonra nefse günah ve takvasn ilham etti.^11
denmitir. Yine
bunlardan biri Yûsufun 'Ve bana hâdiselerin tecilini örettin...'*72
demesidir. Yûsuf dedi ki; 'te bu evvelce gördüüm rüyann tâbiridir."173
Rüya ancak hayal âleminde meydana gelir. Hayal âlemi ise akl ile
his âleminin arasnda yer alan orta âlemdir. Nefs de akl ile his
âlemlerinin arasndadr ve kimi zaman aklndan, kimi zaman da
hissinden bir eyler alr. Bunun için diiliinin baskn olmasndan
dolay kadn reddolunmutur. Her ne kadar güzelliine ramen
diilii hakîkî diilik deilse de... Eer erkeklik baskn olsayd
erkein diiyle, diinin de erkekle teskin olmasn salayan
merhamet ve meveddetten dolay neft reddolunmazd. Bu durum
erkein erkekle diinin de diiyle olan durumunun aksidir. Çünkü
erkekle erkek ve diiyle dii arasnda meveddet varlk kazanmaz.
Eer erkek çocuklarda diilere benzeyi olmasayd kimse onlara
meyletmezdi. Halbuki meyil ister gerçek olsun isterse benzer olsun
ancak diiye olur. Bu yüzden olann yüzü tüylendii ve byklar
terlediinde onda teskin olmay gerektiren merhamet ve meveddet
gider. Bu yüzden öyle denmitir:
Dediler ki} arzunun kanaddr ilk çkan sakal tüyleri
Olgunlatnda uçar âiyânndan
170Yûsuf, 101.
171 cems, 8.
172Yûsuf, 101.
173Yûsuf, 100.
55
bnü'l-Arabî
Bu beyti bana sahibi okudu. Bu beytin sahibi biliyyeli (Seville)
kâtip ve edip Ebû Amr b. Mehîb'dir. Bu beyti Hamû b. brahim b.
Ebî Bekr el-Mîrî için nazmetmitir. Bu kii yaad dönemin
insanlarnn en güzeli idi. Ebû Amr bizi ziyaret ettiinde onu
yanmzda gördü. Çocuun yüzünde sakallar yeni bitmeye
balamt. Ona dedim ki, u yüzün güzelliine bir baksana! EbûAmr bu konu hakknda beyitler söyledi ki onlar unlardr:
Dediler ki arzunun kanaddr ilk çkan sakal tüyleri
Olgunlatnda uçar âiyânndan
Öyle deildir! O halde haber ver onlara
Benim kusurumdan veya onun kusurundan
Çehreyanaklarda kemâl bulduunda
Yazçk ki sonlandmr onu tüyleri
Rivayet olunur ki oianlarn*yüzlerinde iri gözlü hurilerden parltlar
varm. O halde ey güçlü nefs, seferinde efendinin snrlarnn
yannda vâkf olmak ve haremlerini korumak konusunda senin
üzerine gereken eylerden gafil olmaktan sakn! Çünkü böyle
yaptn zaman kendi hürmetiyle hürmetine nail klacak ve kendi
nîmetiyle nimetini sana balayacaktr.
«
XI. Mûsâ (a.s.)'n Mîkât- lâhî Seferi
Azîz ve celîl olan Allah öyle buyuruyor: "Mûsâ tayin ettiimiz vakit
için gelince..."174
Brakrgiderim birgün evkyok olursa
Diyarlar diyarlarayaklatnda
Bil ki, kul ilâhî efendilik makamnn gerektirdii edep ve hizmet
içinde gerçekten bir kul olduunda, O'nunla birlikteyken O'nun
gizliyi ve gizlinin gizlisini bildiini bilmesinden dolay daima hazer
yani saknma ve nefesleri için murakabe kademi üzere olur. Bu
yüzden asla O'nun dnda bir eye tamah göstermez. Kulluk
makamndan darya çkmayp orada donar kalr. Efendisinin
ihsanlarndan bir ihsana kar arzusu yoktur. Hal böyle olunca insan
olmasndan dolay kulun ftratnda arzu ta içinde atein gizli oluu
gibi sakl olmasna ramen kul O'nunla nasl hem-meclis olur,
sohbet eder veya gece ba baa halvet olur?
Ate sakldr talarnn içinde
Çakmak tann etki etmedii eyk verme^
Arzu ancak zât üzerine zâid olan garip bir ey ile zuhur eder.
Çünkü efendi kuluna sohbetini veya hem-meclis olmay vaad
etmitir. Bu yüzden kulun gösünde sakl olan evk harekete geçer
ve kul Rabbinin vaadine kar meyleder. Lâkin kul Rabbinin
vaadinin snra ve tayin edilmi bir süreye bal olmamasndan
dolay ne zaman gerçekleeceini bilmez. Eer vaad belirlenmi bir
vakitte olsayd arzu heyecanlanr ve sürenin dolmasndan dolay
galeyan artard. Bu nedenle kulu bir aceledir alr. Bu acele Allah
Teâlâ'nn "Seni acele ile kavminden geçiren nedir ey Mûsa? iû75ifadesindeki
174A'râf, 143.
175Tâ-Hâ, 83.
57
bnül-Arabî
aceledir. Musa ise mazurdur, bu yüzden "Rabbim râg olasn diye acele
ettim!*™ der.
Sonra, buluma vakideri/mevâkît tayin edilmi vakider/âcâl
olduunda bu vakiderin hükmü tayin edilmi vakiderin hükmü
gibidir. Tayin edilmi vakider/âcâl Allah Teâlâ'nn u ifadesinde
iittiin gibidir: "Sonra bir eceli tayin edilmi bir vakit takdir etti. Bir de
O'nun midinde muayyen bir ecel vardr,*11 Ayrca Allah "Musa'ya otuz
geceliine vaad verdik*z te bu buluma vaktidir.
i€Ve onu bir on ile
tamamladk, artk Musa'nn Rabbinin tayin ettii vakit tam krk gece
oldu.*19 Bu tayin edilen buluma vakti gayb buluma vaktidir.
Çünkü o gece vuku bulmutur. Durum böyle olduu için gaybî
olarak randevulald. Zîrâ kendisine delâlet edilen eyler/medluller
daima delillerine uygun olurlar. Müddet otuzla belirlendi. Böylece
krkn anlmasyla bu müddet kendisine uzun gelmesin veya içinden
böyle geçirmesin diye Musa'y önce dört tane onluk demek olan
krkla korkutmad. Çünkü bu Musa'nn dört eyden meydana gelmi
olan cismânî vücudunun fena bulmasna iarettir. Bundan dolay
Musa'nn üzüntüsü büyürdü» "Dörde krk arasnda ne gibi bir iliki
var?" diye sorma! Zîrâ bilmelisin ki bu cismânî beden ancak
mürekkeb dörtten kâim olmutur ki o da krktr. Basit olmasndan
dolay dörtte terkib yoktur. Ancak o krkn asldr. te bu yüzden
bu cismânî beden scaklk, soukluk, kuruluk ve yalk demek olan
dört basit [tabiat] 'ten kâim deildir. Ancak cismânî beden sevda,
safra, kan ve balgam demek olan karmlardan meydana gelmitir.
Bu karmlardan safra scaklk ve kuruluktan, kan yalk ve
scaklktan, sevda soukluk ve kuruluktan, balgam soukluk ve
yalktan meydana gelmitir.
Hakk'n kaünda vaad krk olarak tayin edilmiti. Ama anlattmz
eyden dolay zikir otuz olarak geldi. Krkla murad edilen ancak bu
veya buna uygun benzeri bir durumdur. Çünkü belirlenen
176Tâ-hâ,84
177t-,
(AEn am, 2.
178A'râf, 142.
179A<raf,142.
bulumadan sonra elde edilen durum kul katnda kuldan eser
brakmaz. Bundan dolay eer karlkl konuma olursa bu
durumda kul bütünüyle kulak haline gelir. Eer müahede olursa
kul bütünüyle göz kesilir. Fakat kulun zât o eyi gerektirmesine
ramen kul zâtnn gerektirdii eyin hükmünden zail olmutur.
Ancak bu zâtnn ayn/hakîkati için deildir. Mûsâ bundan önce bu
makam tatmam ve bu hali müahede etmemiti. Dolaysyla
zorunlu olarak kendinden uzaklat. Bunun için air öyle söyledi:
Benim için tecellî kldm derhal her tarafmgö\ olur
Eer O beni çarrsa derhal bütün bedenim kulak durumuna gelir
Hz. Mûsâ ilk sözleilen vakit olan otuzu tamamladnda Allah onu
bu belirlenen sürenin tamamlanmas göstermek için temizlik ile
harekete geçirdi. Bundan dolay Mûsâ misvakla azn temizledi. tebelirlenen süre misvaktan dolay tamam oldu. Eer Allah, Musa'nn
belirlenen süreyi tamamlanmasn cezay hissettirecek ekilden baka
bir ekilde tamamlasayd, o zaman Mûsâ (a.s.) üzülecek ve Allah'n
ona bu on geceden sonra da baka bir ey vaad edeceini
zannedecekti. Fakat Allah bunun için bir sebep kldnda ki bu
sebep az temizliidir, Mûsâ da korunma yolunu tuttu. Böylelikle
ilâhî emir dnda bir ey hakknda harekete geçmedi. Ayrca takdis
vuku bulunca Mûsâ kulluundan çkt. Mukaddeslik mertebesi ise
ancak kulu kabul eder. Kul denilen varlkta asla kuddûsiyet
bulunmaz. Bundan dolay kudsiyet sfatnda kendisiyle çekien kii
özellikle ilâhî bir emir dnda yanma girdiinde mukaddeslik
mertebesi gayrete geldi. Çünkü azz onu izzet sahibi olarak görmez.
Ancak zillet sahibi olarak görür. Bu yüzden mukaddeslik mertebesi
ona ikram edecek bir ey bulamaz. Zîrâ bir azîz bir azîzin yanma
gittiinde ona baka bir ey deil ancak izzet ikram edilir. Hemzaten o, azizin huzuruna girerken izzetle girmitir. Bu sebepten ona
ikram edilmez. Onun azizin katna girmesine de yol yoktur. Ancak
kulluun hakikatlerinin gerektirdii ey ile onun huzuruna girebilir.
Bunun için de peinde olduu takdis kendisinden izâle olsun diye
Musa'ya on geceyi tamamlatü. Bunlarn hepsi ilâhî sebeplerdir.
59
bnü'l-Arabî
Allah bunlar kevnindeki hikmet ortaya çksn diye âleme
yerletirmitir.
Belirlenen süre sonlandnda ve kul onun tamamlanmasyla
vakitlerin boyunduruundan kurtulduunda, ortada ancak yücelik
sahibi olan O'nun kulu kalr ve Allah ona olan sözünü yerine getirir.
Bundan dolay kulla ba baa görüür ve söyleir. Allah kuluna
verdii sözü tutup ona nasibini verdikten sonra onun iitmesini ve
sözünü takdis eder. Ona külli iitmeyi verdii gibi külli kelâm da
verir. Çünkü kul iitmesi srasnda bütünüyle kulak olduu gibi
müracaat srasnda bütünüyle lisan olur. Bu yüzden kul tadarak ve
müahede ederek bilir. Küllün mukabilinin küll olduunu görür. Ve
o teneyyüz eden her varlk mertebesinde birdir. Sonuç olarak bu
sefer gaybî, manevî ve zamânîdir. Bu sefer lisân- Muhammedi'de
O'nun u sözüyle zuhur etmitir: "Her kim krk sabah Allah için ihlasl
olursa kalbindeki hikmetpnarlar lisanndan %uhûr eder,)Sm
Öyle ki önce
kalbi dinler sonra dili kalbinin dinledii ve ezberledii ey ile
konuur.
Ancak bu seferin sahibi olan kii mutlaka kavmi içinde kendi yerine
vekâlet eden birini halef klmaldr. Biz müsâfiri yani yolcuyu
anlattk. O halde sen ey kardeim, vekile bak! Öyle ki bu konu
hakknda senin için bir bakma bir giri olsun.
Tecellî srasnda dalarn seferi tecellî edenin celâli karsnda
bozguna urama ve dalma eklinde olur. Çünkü dalarn gayb
müahede etmeye asla güçleri yoktur. Bu yüzden Allah Teâlâ "Eer
Biti bu Kur'ân' bir dan ürerine indirseydik, kesinlikle onu Allah'n
hayetinden boyun emi çatlam bir halde görürdün.'**1 Bu durum
tenezzülle meydana gelir. Ya vâstalarn kaldrlmasyla kelâmn
duyulmas ve ru'yetin vukuu nasldr? Bu faslla tahakkuk et, çok
büyük bir ilme âhid olursun! Allah*a hamdolsun!
1 ftfl
Bu hadisi Ahmed b. Hanbel Kitâbü^Zühddt ve Ebû Nuaym Hilyetü'l-Evliyfîfa
naketmitir.181
Har,21.
XII. Rzâ Seferi
Bu sefer izzet ve celâl sahibi olan Allah'n "Seni
Kavminden acele ile getiren ey nedir ey Mûsâ?"S2
dedii vakit Musa'dan naklettii "Raz olasn diye
sana acele geldim ey Rabbim" 1*5 sözüdür.
Acele Rabbime geldim râ^t olsun diye süratimle
Kavutuumuzda dedi "Kul neden etti acele?"
Ben de dedim ki: "erefli davet Sana getirdi bi%i
Lakin vaadin görmüyorum gerçekletiini"
Rahman da bana dedi ki: "artlarm et ikmâl' emrolunduunu^gibi!'
Böylece kalkt ortadanyaknlk ve ufaklk derdi
Yine bu makamdandr:
Rj%a, aslmdr o benim
Ki ona göre klnd hilkatim
Yalnzm ve benden bakasn
Görmüyorum O 'nda O y
na dönen
**
Allah'n balar, onlar için nihayet yoktur. Bu nedenle onlarn
döndükleri bir son olmadndan tükenmezler de. Kul ise Allah'n,
kendisinin gücünün yettii miktarda mükellef kld eyi yerine
getirmez ve istidadn gerçekletirmez. Bununla beraber Allah'n
kullardan raz olmas durumu gerçekleir ve sabit olur. Allah onlarn
kendisine getirdikleri ameller hakknda onlardan raz olur. Kullar da
182Tâ-Ha, 83.
183Tâ-Hâ, 84.
61
bnul-Arabî
Allah'tan ve O'nun kendi katndaki snrsz bolluktan onlara
balad eyden raz olurlar. Bu durumda "Allah onlardan rafdr,
onlar da Allah'tan ramdrlar.'*** Rzâ Hakk'a yakan ekilde Hakk'm,
kula layk olan ekilde de kulun sfatdr. Her ne kadar kul ilâhî
yardmdan müstani kalamasa da durum böyledir. Çünkü kul zât
itibariyle fakirdir.185 Varlnn bekasna ve Allah'n, kulu var
klmasna sürekli muhtaç durumdadr. Benim Allah'tan raz olmam
demek O'nun benden raz olmas demektir. Ben vaktimin
hakîmiyim/bilgesiyim. Varlk benim ürerimde döner ve bana
hizmet klar.
Hakim o kimsedir ki kâinat ona hikmet eder
Eyayyerliyerine koyduundan dolay
Gö\ sahibi olan her eye suretiyle belirir
Hakk o suretle münâ^ele etti de derne^
Eergölüme Hakk 'm hakikatigömmeydi
üphesi^ benim varhm o hakikatlerin mentolleri olurdu
Bil ki, insan halini bilmediinde bu bilmemesinden dolay vaktini de
bilmemitir. Vaktini bilmeyen kii nefsini bilmez. Nefsini bilmeyen
de Rabbini bilmez. Çünkü Resûlullah (s.a.s.) "Nefsini bilen, Rabbini
bilir. " buyuruyor. Bu bilme ya genel bilme (mârifet-i âmme) gibi aksi
bir ekilde ya da özel bilme (mârifet-i hâssa) gibi suret eklinde olur.
Bu sûfîler topluluundan ehl-i hususun güvendii bilmedir. Biz de
bu bilmeyi kabul ediyoruz ancak bizim katmzda mârifet-i âmmedaha tercihe ayandr. Çünkü bu bilgi balangcn ve sonun her
ikisini de içerir ve genel ve özel olarak kesinlikle dönü de onadr. Ohalde bunu bil ve bu konu hakknda kendinden bir basiret ve
Rabbinden de kuvvetli bir burhan üzere ol! Umulur ki senden bir
184Mâide, 119.
185Fakr, kulun Allah karsndaki mutlak yoksulluunu ifade eden bir tasavvuf
terimidir.
ahit de seni 2er!186 nallah senin saadetinin sebebi de onunla olur.
Böylelikle kendileri hakknda yüceler yücesi Allah'tan bir güzelliin
takdir olunduu kimselerden olursun.187
zzet ve celâl sahibi olan Allah, Hz. Musa'ya i(Kavminden seni acele
ettiren ey nedir ey Mâsd?'û88
dediinde Mûsâ cevap verdi. Onun
cevab "Beni u u nedenler acele ettirdi." demesi ve açklamasyd.
Halbuki [kavminin] tâbilik hükmüne iaret ederek "Onlar benim
i^mdekr. .
.
yâ89dedi ve sonra acelesini anlatt. Mûsâ öyle dedi: " (Râ^
olasn diye Sana acele ettim ey Rabbim!d90
Beni çardnda çarna icabet
etmekte süratli davrandm. Kavmim de peimdedir, " Bunun üzerine izzet
ve celâl sahibi olan Allah " *Ama Bi% senin ardndan kavmini fitne
düürdük.>d91
yani onlar snadk. "Buza ile Sâmiri onlar yoldan
çkard.'ü92" dedi. Bu buza hakknda Sâmirî onlara "Si^in de tanrn^
ve Musa'nn da tanrs budur!"19
* demiti. Bunun nedeni Hz. Mûsâ ile
beraber yürüdüü srada Allah Sâmirî'nin gözünden perdeyi
kaldrd. Öyle ki, Sâmirî Ar' tayan meleklerden biri olan öküz
suretindeki melei gördü.194
Sâmirî onun Mûsâ ile konuan tanr
olduunu tahayyül etti. O yüzden kainine bir buza yapt. Cebrail
Musa'ya geldii vakit Cebrail'i de tanmt. Cebrail'in üzerinden
geçtii hiç bir ey yoktu ki onun geçii ile canlanmasn. Bu nedenle
Cebrail'in atnn izinden bir avuç ald ve onu buzann içine att.
Sonuçta buza dirildi ve bir buza olmasndan dolay böürdü.
Böürme sr sesidir. Sâmirî kavmine <(te bu si^in tanrm^ ve
Musa'nn tanmdr.'Â9S
dedi. Sâmirî buzann, kendisine tapmanlar
1 Rfi
Hûd sûresinin 17. âyetine atf yaplmaktadr.187
Bkz. Enbiyâ, 101.188
Tâ-Hâ, 83.189
T-Hâ, 84.190
Ta-Hâ, 84.191
Ta-Hâ, 85.192
Ta-Hâ, 85.193
Ta-Hâ, 85.194
Ar'm tayclar olan melekler dörttür. Bunlar rivayete göre insan, kartal,
Öküz ve aslan yüzlü meleklerdir. Sâmirî bunlardan biri olan öküz yüzlü melei
görmütür.195
Tâ-Hâ, 88.
63
bnü'l-Arabî
yalvardnda onlara cevap veremeyeceini, onlara zarar ve fayda
eritirme gücüne sahip olmadn unuttu.196 Hârûn ise onlara "Siyin
rabbini% ancak Rahman*dry gelin bana tabî olun ve emrime itaat edin.'*97
dedi. Ayrca Hârûn onlara hitaben Allah'n kitabnda kendisinden
bahsettii eyi de söyledi.
196Bkz. Tâ-Hâ, 89.
197Tâ-Hâ, 90.
XIII. Gazap ve Dönü Seferi
Allah Teâlâ öyle buyurdu;<(Vaktâ ki, Mûsâ kavmine gazapl, pek
kederli bir halde döndü.JL98
Nefsim için nefsimegazaptandm vgrâ bulmadm
Ondan gayrisini ve dedim ki: günah evvelkinindir
Neelendim durdum ve durmadan çaldm
Benden olduundan dolay onun içindeki nedametyap
ayet ben Hakk isem bunda tek deilim
Eer halk isem öncelikten bahsedemem
Buzay ilâh edindikleri için yaptklarîndan dolay Mûsâ kavmine
gazaplyd ve onlara esef etmiti. O ancak buzayd. Çünkü Sâmirî
Mûsâ (a.s.)'yla birlikte yürüyen yetmilerin içinde onunla birlikte
yürüdüünde Allah onun gözünün perdesini kaldrd. Gözü ancak
öküz eklindeki bir melee iliti. O Ar'n tayclarmdand. Ar'ntayclar/Hamele-i Ar biri aslan, biri kartal, biri öküz ve biri de
insan eklinde olmak üzere dörttür. Sâmirî öküzü görünce onun
Musa'yla konuan tanr olduu hayaline kapld. Bu yüzden kavmi
için buza heykeli yapt. Sonra da "Si^in de tanrm^ Musa'nn da
tanrs budur!>Â9B
dedi. Kalpleri mallarna balansn diye o buzaykavmin zînet eyalarndan üretti.
200 Maln sevgisinin kalbe balolduu bilgisinden dolay böyle yapmt. Buza hakknda, o zarar
veya fayda verir mi veya kendisinden istediklerinde sözle onlara
198A'râf,150.
199Ta-Hâ, 85.
srâiloullar Msr'dan çktklarnda yanlarnda Msrllara ait baz süs eyalarn
da almlard. Daha sonra Sâmirî bu 2Înet eyalarn toplayarak eritmi ve bundan
bahsi geçen heykeli dökmütür. Konu hakknda bkz.: Tâ-Hâ, 85-89.
65
bnül-Arabî
karlk verir mi buna bakmaktan mal sevgisinin onlar
perdeleyeceini biliyordu.
Harun onlarau(Ey kavim si% ancak ve ancak fitneye düürüldünü%!
ml
yani sorgulandnzda Allah için bir delil olmas için buzayla
snandnz. "Rabbim\ kesinlikle Rahman 'dm
'
ü02Allah Teâlâ'dan
bakasn ilâh kabul edip tapnmakta olmamda ramen si^e mühlet vermesi ve
si*q n^klandrmas si%e olan merhametindendir." dedi. Sonra onlarn
kendisine uymalarnn hayrl olacan bildii için onlara "O halde
bana uyun!'*03
dedi. Hz. Mûsâ (a.s.)'nn srâiloullar içinde Harun'u
kendi yerine vekil brakm olmasndan dolay dai(Benim emrime itaat
edin!'* * dedi. Bunun üzerine onlar buzaya ibâdet etmeyi
kastederek(i
Dediler ki: 'Biz buzaya tapmay brakmayacaz!'^
yani bi^e peygamber olarak gönderilen ve kendisine îmân etmemi emrolunan
'Mûsâ dönene dein 3206buna devam edecei^" Bu bak tarz onlar,
Hârûn (a.s.)'un kendilerine emrettii eyi tetkik etmekten alkoydu.
Mûsâ kavmine döndüünde onlar bu yaptklar i üzerinde buldu.
Derhal elinden 'levhalar att" ve srâiloullar içindeki vekilliinden
dolay ona ceza olsun diyç '"Kardeinin ban kendine doru çekerek
tuttu".207 Bunun üzerine Hârûn (a.s.) ona annesi ile hitap etti. Çünkü
ana efkat ve muhabbet mahallidir. " 'Hârûn dedi ki: 'Ey anann olu!
Sakalm ve bam çekitirme!"208 kavminin bu yaptklar eyden
dolay beni knamandan ve srâiloullar'nn arasna tefrika
soktun! sana tavsiye ettiim Sözümü gözetmedin! yani yerine
getirmedin demenden korktum.'*™
201Tâ-Ha, 90.
202Tâ-Hâ, 90.
203Tâ-Hâ, 90.
204Tâ-Hâ, 90.
205Tâ-Hâ, 91.
206Tâ-Hâ, 91.
207A'râf,150.
208Tâ-Ha, 94.
209Tâ-Hâ, 94.
Sonra yüzünü Sâmirî'ye çevirdi ve "Senin yorun ne?yani sen ne diyorsun
Ey Sâmiri!" dedi. Sâmirî ona öküz eklinde gördüü eyi anlatt. Bu
ey Ar 'in tayclarndan biriydi ve Sâmirî onu Musa'nn kendisiyle
konutuu tanrs olduunu sanmt. "Onlara buya yaptm. Ruh
olmasndan dolay Cebrail'in bir yerden geçtiinde mutlaka o yeri
canlandrdm biliyordum. Bu nedenle onun iyinden bir avuç aldm. Çünkü
hayatn bu bir avuçta olduunu biliyordum. Sonra onu buyann içine attm.
O da böürdü/' dedi. Sâmirî bunu ancak tevîlinden dolay yapt.
Dolaysyla hem kendi sapt ve hem de bakalarn saptrd. Çünkü
her te'vîl isabetli olmaz. Üstelik eriatlarn, sûretlerdeki tecellîyi
tenzihle beraber getirdii bilgisine sahip olmasna ramen böyle
yapt.
Mûsâ kardeinin özrünü kabul etti ve "'Rabbim beni ve kardeimi
mafiret et! Bizi rahmetine dâhil kl, Sen merhametlilerin en
merhametlisisin!' dedi/'110 Buzaya tapmanlara gelince onlar
kssadan da anlalaca üzere nazarî düüncenin hakkn
vermemilerdir. Bu yüzden Hakk onlar mazur görmedi. Buzaya
tapanlar bu konuda tefekkürü tam yapmamlard. lahiyat
bahislerinde bir konu hakknda eriatn hükmü gelene dein aklî
düünceye dayanmak bu ayede sabit olmutur. Isrâiloullar'nn
dütükleri zillete gelince o bugüne dein görülmektedir. Öyle ki
Allah bunu onlar için bir alâmet klmtr ve her zaman ve her millet
içinde hor ve hakir olmaya devam etmilerdir. Bu, nazarî düüncede
kendisine ibâdet edilen bir ilâhn tamas uygun olmayan sfadardan
eriatta gelenden bakasn O'na nisbet etmesi yüzünden Allah'a
iftira edenin cezasdr. "Allah hakk söyler ve O 'dur doruyola ileteni''111
210A'râf,151.
211
67
' bnü'l-Arabî
XIV, Aile için Çabalama Seferi
Ailem için gü^el çaba göstermekle kabandm Rabbimi
Bana meguliyetimde inayetigösterdi
Eer onlar olmasa olmaydm ben ne mukarreb bir kul
Ve ne de sijâdet vefaslet sahiplerinden
Eer engellemeseydim âlemle megul olmasn onun}
Tutmayd nefsim dosdoruyolu
Seçilmilerden oldum ben O'nunAr'nn gölgesinde
Ensâr resullerle birlikte geldiinde
Allah Teâlâ buyurdu ki: "Mfaâ dedi ki: 'benim gözüme bir ate iliti.
Belki ondan size bir kor getiririm. Yahut da atein yannda bir
klavuz bulurum."*12
Nübüvvetin gücü ne kadar da tuhaf bak!
Çünkü Mûsâ hidayeti buldu. Bu da sana, Musa'nn gördüü eyhakknda kesin olarak atetir demediini gösterir. u kesindir ki
tututuu vakit ate nurdur. Nurlarn, yanma ve tutumay kabul
eden cisimleri yakc olduunda ise kuku yoktur. Nitekim sahih bir
haberde söyle rivayet edilmitir: 'Yükünün heybet ve celâli
yaratklarndan baknn ulat her eyi yakard.'*13 Bundan dolay
heybet ve celâl nurdur. Bu hadiste heybet ve celâlin ualarnn,
212Tâ-Hâ, 10.
Ibn Mâce, Sünen, Mukaddime 13, hadis no: 196. Hadisin tamam u ekildedir:
Resûiullah (s.a.s.) öyle buyurdu: "Allah Teâlâ uyumaz, zaten O'na uyku da
yakmaz. Kst (tarty, rzk) indirir ve kaldrr. Geceleyin yaplan amel, gündüz
vakti yaplandan önce; gündüz vakti yaplan amel de geceleyin yaplan amelden
önce Allahx
a yükseltilir. O'nun perdesi nurdur. Eer o perdeyi açacak olsa,
yaratklarndan gözü O'nu drâk edenleri yüzünün heybet ve celâli kesinlikle
yakard."
idrâkte gözün baknn ulat son noktaya kadar eritii haber
verilmitir.
Bil ki, bazen bir durum için çeitli yönler olur. Öyle ki bu durum,
bir ekilde olmasndan dolay bir ekilde; bir baka ekilde
olmasndan dolay da bir baka ekilde meydana gelir. Yani iin
sonucu bu son durumdan meydana gelir. Bu yüzden iin görülür
olmas bilinir olmasndan kaynaklanr. Bilinir olmas da duyulur
olmasndandr. Her ne kadar idrâk olunan durum kiinin gözünde
bir tek durum olsa da ilgili olduu eyler farkl farkldr. Bu yüzden
biz onun hakknda bu bir duruma bakarak görüldüü ey ile
duyulur, konuulur v.s. deriz. Ehl-i nazardan bazlar her bir hüküm
için dierlerinden farkl özel bir idrâkin var olduunu kabul
etmilerdir. Bu nedenle idrâk araçlarnn says fazlalar. Biz bu
görüte olmasak da dinleyicinin, bizim bu görüte olanlarn var
olduunu bildiimizi bilmesi için bunu naklettik. Aslnda bu görüte
deiliz. Taalluklarn farkl olmas ancak müteallaklarn farkl
olmasndandr, müteallikin farkl olmasndan deildir.
"Vr
arlk tektir ancak karar muhtelif'
Ehl-i nat^ar olanlar bu görütedir
Allah kullan hakkndaki maksatlarnn bilinmesindenyücedir!
Aksine O y
nun âyetleri ve iaretleri vardr
Tanryücedir! Hiçbir akl onu elde edemet^
Kymet bakmndan da a%\dir büyümden hiçbir beer onu kuatamad
Lâkin O'nun bi^de taayyün eden suretleri vardr
lâhî hitap onlar getirir, vardr onlarn ^tmmnda suretler
Suretle avunan surete boyun eer
Suret ise ancak kendini çevreleyen duvarla görünür
69
Îbnul-Arabî
Bil ki, iyiliin tamam bakalar için gayret etmektir. Aile için
çabalama da buna dâhildir. Bir ailenin soyluluu ise kendisine
mensup olunan kiiden kaynaklanr. Bir hadiste Kur'ân ehli olanlar
hakknda "Kur'ân ehli olanlar Allah'n ailesi ve O'nun seçkinleridir."
buyrulmutur. Allah'n hakk için çaba gösteren kiinin ecri ancak
ehil olmak bakmndan büyük olur. O halde bunu anla! Allah'n, Hz.
Peygamber'in Ehl-i Beyt'ine olan lutfu bize gönderdii kitabnda
zikrettii u sözüyle gerçeklemitir: "Allah ancak unu istiyor: simden
ricsi (pislik) gidersin ey Ehl-i Beyt ve si^i tertemi^ klsn!'214
El-Ferrâ'ya215
[Allah'n Ehl-i Beyt'ten gidermek istedii] ricsin ne olduu
sorulduunda "pislik. .
.
" demitir. Allah, Ehl-i Beyt-i Nebevî'den
kiri gidermeyi ve temizlii istediine göre kendi ehli ve seçkinleri
olan Kur'ân ehli hakkndaki zannn nedir? O halde bizi onlardan
klan Allah'a hamd olsun! Bu konudaki ehil olma durumunun en alt
derecesi kiinin Kur'ân'm kelimelerini hfzetmesidir. ayet
Kur'ân'dan ezberleyerek yüklendii bu kelimelerle ahlâklanr ve
bunu baarrsa ve sfat haline getirirse aferin ona!
Ebû Medyen (r.a.)'in Fas ehrindeki dosdarndan biri olan Ebu'l-
Abbâs el-Haâb216 hakknda öyle bir rivayet bana ulat: Adammbiri elinde tarikat kitaplarndan bir kitap olduu halde Ebu'l-
Abbâs'm yanma gitmi. Kitaptan Allah'n diledii kadar ona
okumu. Ebu'l-Abbâs ise sessizce duruyormu. Bunun üzerine
adam "Efendim, neden hu kitap hakknda benimle konumuyorsunuz?"
diye sormu. Ebu'l-Abbâs da "Oku bana. . . "cevabn vermi. Bu söz
adamn zoruna gitmi. Adam daha sonra eyhimiz Ebû Medyen'in
yanma gelmi. Ona (
Efendim, Ebu'l-Abbâs el-Haâb 'm yanndaydm.
Bana o kitap hakknda konumas için tarikatn inceliklerine dair bir kitab
ona okudum. Ama o bana sadece "Oku bana. .
.
" dedi. Bunun üzerine
eyh Ebû Medyen 'Ebu'l-Abbâs doru söylemi." dedi ve adama
214Ahzâb, 33.
215Ebû Yala Muhammed b. el-Hüseyn b. el~Ferrâ el-Badâdî el-Hanbelî. Irakl
dil âlimlerindendir. H. 458 ylnda vefat etmitir. Hanbeli mezhebi içinde mutlak
müctehid olarak kabul edilmitir. Babas da tannm bir hadis âlimidir. Hanbeli
âlimlerin biyografileri hakknda Tabakâtü'l-Hanâbile adl eseri kaleme almtr.
eyh Ebû Medyen'in dostu olan bir sûfîdîr. Ibnü'l-Arabî onu bir velîler snfolan muhaddeslerden kabul etmektedir. Bkz.: Futûhât, 2/21, bâb: 73.
"Kitabn içerii neydi?" diye sordu. Adam "Zühd, vera, tevekkül, ileri
Allah'a smarlama gibi tarikatn esaslar hakkndayd." cevabn verdi.
eyh Ebû Medyen ona "Kitapta Ebu'l-Abbâs el-Haâb'a ait bir hal var
myd?" diye sordu. Adam "Hayr..." dedi. Ebû Medyen de "Ebu'l-
Abbâs 'in hali kitabn içeriinin tamamysa, sen onun hallerinden öüt
almamsan, o haller ile ahlâklanamam§san ona kitab okumann ve ondan
seninle konumasn istemenin ne faydas var! Sana hali ile öüt vermi. Bu
konuda sana açklama yapm ve nasihat etmi. " dedi. Bunun üzerine
adam utand ve çekip gitti. Bu hikâyeyi bana bir topluluk içinde el-
Hâc Abdullah el-Mevrûrî,217 Ebû Medyen'den naklen
biliyye/Sevilla'da anlatt. Onlarn yolunun güzelliinin ne kadar da
muhteem olduuna bir bak dostum! Allah bizleri onlardan klsn ve
onlara ilhak eylesin! Çünkü O bu durumu üstlenmitir ve buna gücü
yeter.
217Bu zât da eyh Ebû Medyen'in dostlarndandr. Hakknda bilgi için bkz.:
Fütuhat, 4/76, bab: 462; Rûhu'1-Kuds, 97406.
71
bnü'LArabî
XV. Korku Seferi
O'na kaçtm kendimden
Çünkü O'nunyükünden O'ndan korktum
Bu nefsimin bilmemesindendi
Nereye döneceini
%%
Allah Teâlâ buyurdu ki: "Musa dedi ki; 'Sizden korkunca aranzdan
kaçtm, sonra Rabbim bana hükümdarlk verdi ve beni elçilerden
yapt."*18
Yine Allah Teâlâ buyurdu ki:((Bunun ürerine Musa etraf
gözetleyerek ve korka korka oradan çkt.ms
Ona alamadm birgün kigeçme^ ürerimizden
Gittiinde ve kaynamza vâszl olduunda
Öyle ilergördüm ki hepsinin idaresi O'nun elindeydi
Vaktimin hükmü ü^ere cereyan ederdi fakat hüküm O'nun
katndayd
Korku îmân makamlarndan biridir. Allah Teâlâ "Eer mü'min ienip
onlardan deil Benf
den korkun!'*20
Melekler hakknda ise öyle
buyurmutur: üstlerindeki Rablerinden korkarlar ve emredildikten eyi
yaparlar.'*11 Tim meleklerin fiilleri korkan kimselerin fiilleridir.
Övdüü bir zümre hakknda ise öyle buyurmutur: "Onlar öyle bir
günden korkarlar ki o günde kalpler ve gökler allak bullak olur.y*22 Her bir
mertebenin kendine özgü bir korkusu vardr. Bu korku bu mertebe
u'arâ, 21.
Kasas, 21.220
Âl-i mran, 175.221
Nahl, 50.222
Nur, 37.
gerçekletiinde olur. Nitekim her korkunun ilintili olduu eyancak Allah'tan kaynaklanan bir eydir. Bu ey ise sonradan var
edilmitir.223 Korku ancak sonradan var olan eylerden kaynaklanr.
Ancak bu korkuyu yine Allah var etmitir. Bu yüzden de korkumuz
var edenle ilintilidir. Bu Allah'nÇEer mü'min ienip Ben'den
korkun!'*24
sözüdür. Bu yüzden Allah korkuyu îmânn bir sonucu
klmtr. Çünkü korku sâdk'm225
Allah katndan getirdii ilâhî
habere baldr, imansz bilgi korku vermez. Özellikle de âlemin
Allah'n eseri olduu kantlandnda ve Allah'n alîm ve hakim
olmas nedeniyle âlemin, en güzel yaratl üzere âlemden çktkesinlik kazandnda... Bu yüzden orada bozukluk olduuna dair
bir delil yoktur. Ancak âlem bir halden baka bir hale, bir menzilden
baka bir menzile intikâl eder. Bu durum da imkânsz deildir. Bu
intikâlden dolay erler nezdinde Allah'tan korkma durumu ortaya
çkar. Çünkü onlar Allah'n kendileri hakkndaki muradn, onlar
nereye nakledeceini, kendilerini hangi sfatta ve hangi mertebede
ayrtracan bilmezler. Durum kendilerine kapal olduunda ise
O'na kar olan korkular daha da büyür.
Meleklerin korkusuna gelince, bu korku bir mertebeden daha aabir mertebeye düme korkusudur. Nitekim blîs'in, Allah'a en çok
ibâdet eden mahlûklardan biri olduu rivayet edilmitir. Azap
hükmü onun hakknda kesinletiinden mertebesinden düürüldü
ve ibâdet ettiinde Allah'tan umduu muduluktan uzaklatrld.
blis kendisinden yaratld eye yani atee döndü. Ona ancak atele
azap edilir. Taraflar arasnda hüküm veren ve âdil olan Allah
noksanlklardan münezzehtir!
Allah erleri ise deitirilmekten korkarlar. Bu deitirme onlarn
Allah ile birliktelik hallerini her nefeste soruturmalarna neden
olur. Bu konuda Allah Teâlâ(<Eer yüv^ çevirecek olursam^ Allah,
yerinire baka bir toplum getirir de onlar si^in gibi olmaklarfü26
Muhdes.
Âl-imrân, 175.
Peygamber.
Muhammed, 38.
73
bnü'l-Arabî
buyurmutur. Bu âyet onlarn Allah'n emrine muhalefet etmeleri
hakkndadr. Halbuki onlar Allah'a itaat etme konusunda ayaklar en
salam ve güçlü olanlardr.
EerAllah olmasayd mertebe bilinmeydi
Arka ve ön de bulunmayd
Allah ile var edildik, O'na çarldk ve O'na döndürüldük.<cDikkat
edin Allah'a döner iler!'921
Allah beni korku makamna
yerletirdiinde beni Allah'tan gizleyemeyeceinden dolay gölgeme
bile bakmaktan korkar oldum. Her ey bu durum üzeredir. Zîrâ
insan âhiret mutluluu ile müjdelense bile dünya emniyet yurdu
deildir. Çünkü dünya eksik paylar yeridir. Bunun nedeni ise ancak
er'î yükümlülüktür. Kanun koyucunun emir ve yasakla hitab
demek olan bu yükümlülük ortadan kalktnda arazî/ilineksel
korku da kuldan kalkar. Ancak geride kul için heybet hali kalr.
Böylece kulun korkusu ilâhî müahede mertebesinin heybeti olur.
air sûfîlerin huzurunun celâlini tavsif ederek der ki:
*
Sanki balarna ku konmu gibi hareketsizlerdir
Zulümden korkuyoktur ancak celâlden korkulur
Allah bizi heybet ve tazim ehlinden klsn! Zîrâ bu, ancak kutsî ve
ilâhî mehedlerde228kendisine özen gösterilen kulun kalbine
azametin bütün gücüyle egemen olmasndan ileri gelir.
Bil ki, "Hafâ" kelimesi dilde zuhur, ortaya çkma anlamna gelir.
Nitekim mruu'1-Kays229
öyle demitir: "Onlar deliklerinden
çkard'™
2.2.1 r> A A r- /)
ura, 53.
Mehedler, Hakk'n tecellî etti mertebeler, mazharlar ve tecellîgâhlardr.229
mruu'1-Kays, Câhilye dönemi Arap airlerindendir. iirleri MuallakâM seb'a
içerisine girmi ve Kabe duvarna aslmtr.230
Bkz.: LisanuVArab, 17/256.
Onlar yani araptavanlarn ortaya çkard. Çünkü araptavan
yerdeki yuvasna iki kap yapar. Avc birinden geldiinde dierinden
çkar. Bu delik nâfika diye isimlendirilir. Bundan dolay münafk,
münafk ismi ile nitelenmitir. Çünkü münafn iki yüzü vardr:
mü'minlere kar taknd ve onlardan göründüü yüzü; kâfirlere
kar taknd ve onlardan göründüü yüzü. Bu yüzden Araplar bu
özellikte olan kimseye münafk adn vermilerdir. Allah Teâlâ
'Yerde bir menfe^ bir delik. .
.
>£31diyen kii hakknda öyle der
CDümanlar seni bir tarafta aradnda sen onlardan kurtulmay isteyerek
dier taraftan çktn. Eer Allah dikseydi onlar elbette hidâyette cem ederdi.
Böylece hepsi tek bir kapnn adamlar olurdu." Resûlullah efendimiz
(s.a.s.)'in döneminde münafklar, mü'minlere onlarla birlikte
olduklarn gösteren bir yüzle, müriklere de onlarla birlikte
olduklarn gösteren bir yüzle gelirler ve "Bi% ancak onlarla
(müminlerle) alay ediyoru^.'*32
derlerdi. Buna karlk Allah,
müzminlerle beraber yaptklar bu fiil ile asl kendisinin onlarla alay
ettiini haber verdi. Münafklar ise bunu fark etmezler. Öyle ise bu
Allah'n onlara kar kurduu bir tertibidir. Nitekim Allah Teâlâ
"Onlar tutmak kurdular B\ de onlarfark etmeden bir tu^ak kurduk.,ÜS3
buyurdu. Zîrâ tuzak fark edilirse tuzak olmaz.
231En'âm, 35. Müellifin kastn doru anlamak çin âyetin tamamn vermek daha
uygun olacaktr:<(Eer onlarn hakka srt çevirmeleri sana pek ar gelip de kendilerine
bambaka bir mucibe getirmen içinyer altnda birgeçit veya göe çkacak bir merdiven arama
peinde olursan, unu bil ki: ayet Allah dikseydi onlarn hepsini elbette doruyol ürerinde
toplard. O halde sen sakn bunu bilmeyenlerden, fevri davrananlardan olma!"21
Bakara, 14.233
Nemi, 50.
75
bnü'l-Arabî
XVI Tedbir (Hazer) Seferi
Geldia^ vahiy bana kigötüreyim gece vakti
Kendimi ve ailemi halk ve emir âlemine
Ki hakîkî tanr olan Rabbim hükmetmitir
Din dümannn deni^ adabnda ölmesine
Allah Teâlâ bir ahsn234sözünden naklen öyle buyurur: "Bi% elbette
saknan, tedbir sahibi bir topluluu%ms Saknmak korkunun
sonucudur. Nitekim Allah Teâlâ(<Tedbirini^i aln!'*
35buyurmaktadr.
Çünkü bir eye kar tedbir alan ahsa o eyden zarar gelmez. Bir
kiinin bana gelen zararlarn çou onun güvendii yerden yani
kendisini emniyette hissettii taraftan gelir. Buna göre akll adamn
ancak Allah'n emin kld tarafa güvenmesi lâzmdr. Çünkü Allah
Teâlâ'nn "Ona ne önünden ne de ardndan bâtlgeleme^.>ü37
sözü mutlak
mânâda dorudur. Zîrâ Allah Teâlâ sâdktr. te bu hazer yani
saknma ve tedbir almadr. Kader yardm ederse bu tedbir fayda
verir. Çünkü <rTedbir kaderden kurtarma^.
'*38hadisi rivayet edilmitir.
Ancak bu tedbir kaderden kaynaklanyorsa o zaman zarardan
kurtulu onunla olur. üphesiz biz bunu u sözümüzle ifade ettik:
Ey tedbirime kar tedbirimi
Keke tedbirim ieyarasayd
Bahs geçen bu ahs firavundur. Hz. Mûsâ, kavmini gece vakti Msr'dan
çkarmaya hazrland srada firavun da ehre askerlerini göndermi ve onlara bu
ekilde hitap etmitir, konun detaylar için bkz.: u'arâ, 10-66.
uara, 56.
Nisa, 56.
Fusslet, 42.
Müsned, 5/234. Hadisin tamam u ekildedir: "Tedbir kadere fayda etmez.
Ancak dua inecek olana ve nmemi olana fayda verir. Ey Allah'n kullan size dua
etmeyi iddede tavsiye ederim!"
Tedbirin ve saknmann nihâî noktas ancak tedbiri dayanak kabul
etmeye kar tedbir almaktadr. Allah'n bizi kendisinden
sakndrmas O'nun bize olan rahmetindendir. Bundan daha aç da
yoktur. Bu yüzden Allah Teâlâ "Allah si^i kendisinden sakndrr. Allah
kullarna karp pek merhametlidir.ms buyurmutur. Bizi kendisinden
sakndrmas O'nun efkatindendir. Çünkü "benleri gibisi yok...'*40
olan bir kimse ancak ve ancak bilinmesi konusundaki acizlikle
bilinir. Bu da Allah hakknda, kendisinin tasdik ettii eyi akllarmz
veya tefekkürümüz bakmndan deil de îmân bakmndan kabul
etmi olmamzla birlikte "[Allah] öyle deildir, böyle deildir/'
dememizdir. Çünkü O'na müteallik eyler hakknda aklmza ancak
kabul etmek düer. u halde O kendinden baka tanr olmayan
Hayy (diri/dit. Melik, Kuddûs, Selâm, Mü'min, Müheymin, Azîz,
Cebbar, Mütekebbir, gayb ve ahadeti bilendir. Rahman, Rahim,
Halik, Bâr, Musavvir ve Hakîm olandr. Bu ve benzerleri ile bize
kendisinden haber vermitir. Bundan dolay, bizim onlara
yaptmz te'vîl üzere deil de O'nun bunlar bildii tarz üzere
bunlarn hepsine îmân ederiz. Çünkü "O'nun benleri gibi bir §eyyoktur.
O iiten ve bilendir.'*41 Bu nedenle akl ve nazarla kavranamaz. Isbât
yoluyla O'nu bilemeyiz. Ancak O'nun, kitaplarnda bildirdii ve
kendisinin mütercimleri olan peygamberlerinin dillerinden bize
ulatrd eyler [ilâhî isimler ve sfatlar] ile O'nu bilebiliriz, baka
ekilde O'nu bilmek mümkün deildir. Bu isimlerin O'na nisbeti
bizim tarafmzdan bilinemez. Çünkü bir eyin nisbetini bilmek o
eyin nisbet edildii eyin bilinmesine baldr. Bu isimlerin
kendisine nisbet edildikleri varlk hakkndaki bilgi elde
edilememitir. O halde bu özel nisbete dair hiçbir bilgimiz yoktur.
Bundan dolay bu konuda fikir, tefekkür ve tefekkür eden soukdemiri dövmektedir. Allah Teâlâ bizi ve sizi akleden ve Allah
Teâlâ'ya nisbet edilen ve O'ndan nakledilen ey konusunda haddini
bilen kimselerden klsn!
Âl-i mrân, 30.240 c A . .
.
ura, 1 1
.
241 C A A MMura, 11.
77
bnü'l-Arabî
O halde bil ki, tedbir ve saknma seferi sahibini hissedilir olandan
akledilir olana, nimetten azaba, gizlenmekten zuhura, ölümden âlem
hakkndaki bilgimizin sonucu olan varlklar ile kâim hayata çkarr.
Tedbir ve saknma seferi, insanî yaratka ve insann cismi
bakmndan nereden kaynaklandna dair bilgiye ulatrr. Ayrca
tedbir seferi her ne kadar tâbilik yoluyla insan her ikisini bilse de
düey ve yatay olmayan dikey harekete dair bilgiye sebep olur. Yine
insan kendisi dndakilere kar kendisine gereken bütün üstünlük
ve zarafet makamlarn, gördüü her eydeki basireti, kendisine
yardm eden eye destek olmay bilir. Bu nedenle kendisine, içinde
kendisi için meyvelenme ve nimet olan eyler gelir. Bu makamdan
kazanlan bu ifada veraset ilmini bilir; hangi koullar altnda ne
miras kalr, kimden miras kakr ve kim mirasç olur? insan nurlarn
irâk ve srlarn hilallerinin dou yerlerini bu sefer sayesinde bilir.
Böylece insanlar kendilerini ve nîmetlendikleri eyleri yok edecek
ifadan idrâk etmekten saknrlar. Ancak bütün bu sakndklar ve
tedbir aldklar eylerin peinden onlar için bir kurtulu olacaksa, o
zaman düman çok kuvvetli olsa bile saknmazlar. Çünkü onlar
Allah'n yardm ile gâlib "gelirler. Zira Allah Teâlâ'ya karmukavemet edilemez ve O'na üstün de gelinemez. O çok güçlü ve
pek merhametlidir.
Bu sfat kulda yerletiinde Allah bütün ilerinde onun elinden tutar
ve onu kurtuluunun bulunduu eye yöneltir. Kul böylece su
üzerinde yürümek, ruhlardan veya insanlardan olan dümanlardan
kurtulmak, dümanlarn yok etmek gibi olaanüstü hallere sahip
olur. Bu sefer ilâhî yaknla bal olan ebed mutiuluu ile
sonuçlanr. Bu makam, sahibinin bu makamdaki seferinde, kendisi
ile ebed muduluu arasna giren engellerden güvene kavutuu
makamdr. Eer yeryüzündeki herkes ona saldrsa o da onlara
saldrr ve onlar yenip onlara üstün gelir. Bu makam kendisiyle
vasflanan kimseye kefi salar. Bu kef ile srlarn ince ve derin
konularn bilir. Çünkü o kefin nuru her üpheyi ve bilgisizlii
giderir, her sahtecilii ve yalan geçersiz klar, nefse cesaret, sebat ve
kuvvet verir. Böylece bu himmede kii bedenen ve say bakmndan
yapamaya gücü yetmeyecek eyleri yapar. Ne var ki bu sefer,
sahibine bu sefere ilk giriinde tabiî bir kayg, göüs daralmas verir.
Bu seferin sahibi bu makamn kuvvetinden ve zayflktan dolay
yolun banda gördüü eylerden korkar. Bu zayflk ve kendisiyle
kâim olduu zillet ona izzet ve kuvvet verir. Zahir ve bâtn ilmini
ona açar. Bu nedenle ona hiçbir ey gizli kalmaz. Allah onun irâd
olmas ve hidâyete ermesi konusundaki iini bizzat üstlenir. Böylece
özenilen biri olur. iyice güvene kavuana dein Allah katndan ona
müjde hâsl olur. Nihayet teblie yönelik çars artar. Zîrâ korku
engel, korkaklk engelleyicidir. Bununla birlikte Hakk bu seferin
sahibini te'yîd eder. Kul O'nu bilir, O'nunla ünsiyet bulur ve O'na
dayanr. Bu kesindir. Muhaliflerine kar ona kesin kant, güç ve
üstünlük verilir. "Allah, hakk söyler ve O 'dur doruyola ileten.m2
242Ahzâb, 4.
79
El-îsfâru'1-arîb
Netîcetu's-Seferi'l-Karîb
Abdülkerîm Cîlî
Rahman ve Rahim Olan Allah'n Adyla
Allah'm! Mahlûklarnn en ereflisi olan EfendimitMuhammed'e, O'nun ev
halkna ve sahabesine salât ve selâm eyle!
nsan yaratan, ona beyân öreten, onu eksiksiz bir nüsha klan,
yeryüzünün ihtiva ettii eyleri ona ihtiva ettiren, onu kendisine delil
klan, en yakn nîmetlenme yollarndan kendisine doru sülük yolu
klan Allah'a hamdolsun! Öyle bir hamd ki, onunla bilginin
çoalmasnn devam dilenir. Allah'tan baka tanr olmadna,
O'nun birliine ve O'nun ortann bulunmadna tanklk ederim!
Zîrâ söylediini müahede edenin ahitlii gözle görme ahitliidir.
Yine Muhammed (s.a.s.)'in O'nun kulu ve elçisi olduuna da
tanklk ederim! Allah'tan O'na her zaman salât olsun! Çünkü O(s.a.s.) Rabbinden gelen bir tercümandr.
Bundan sonra... imdi ben bu risalede vecd yoluyla bulduum bir
seferden bahsetmekteyim. O sefere zamansal olarak gittim. Onugözümle müahede ettim. Bu sefese kendimden çktm. Onukendimden kendime örttüm. Çünkü o çok kymetli ve özet bir
seferdir. Vâris, muhakkik, kâmil, imâm, eyh, eyhimiz Muhyiddin
bnü'l-Arabî (r.a.)'nin el-sfâr an Netâici'l-Esfâr isimli eseri elime
geçtiinde bu eserin ulvî ve süfli seferlerin hepsini kuattn ve
topladn gördüm. eyh bu eserinde peygamberler (s.a.)'in,
meleklerin, ilâhî isimlerin, ulvî ve süflî âlemlerin seferlerini
zikretmitir. Hiçbir eyi geride brakmadan anlatmtr. Bu kitab
ortaya koymu ve onu pek güzel yapmtr. Ben de az önce
zikrettiim seferi buldum. Onu buldum ve müahede ettim. Bu
seferi eyh Muhyiddin (r.a.) de zikretmitir. u kadar var ki, o sefer
dank ve rumuzlu sözlerin içine gizlenmitir. Bildim ki, bu eyh'in
izzeti, yücelii ve mertebesi nedeniyle o sefere kar bir gayretidir.
Bunun üzerine o seferin dostlarmzn ve müahede ve tahkik sahibi
olan ihvanmzn kendisinden faydalanmas için bu risalede toplu ve
görünür biçimde ortaya çkarlmas ve yazm konusunda Allah'a
danp istihare yaptm. Bu risaleyi bu seferin yaknl, beyân ve
cem'i için yazdm. Bu sefer senden O'na dorudur.
81
Abdülkerîm Cîlî
Bu yazdm risaleyi el-IsfâruJl-Garib Netîcetü's-SeferVl-Karib diye
isimlendirdim. Çünkü o sefer senden uzak deildir. Senin dnda da
deildir. Allah o seferi sana kolaylatrm ve onu senin muhkem
kitabnda yazya dökmütür. Allah'tan yardm isterim. Zîrâ Oyardm edicidir. Tevekkül de O'nadr. in tamam O'na döner.
Allah Teâlâ'nn yolunun ehli olan dostlarmz ve kardelerimiz
biliniz ki, bu yakn sefere Hz. Ali b. Ebî Tâüb (r.a.) baz beyitlerde
iaret etmi ve bu konuda mübalaa yapmtr. O beyitler unlardr:
Dermann sendedir ama bilmiyorsun
Derdin de kendinden ama görmüyorsun
Harfleriyle gizlinin aikâr olduu
Apaçk kitapsn sen
Yakmlar bilmen konusunda
Senin darya ihtiyacnyok
m
Sen kendini küçük bir cüsse sanyorsun
Halbuki sende durulmutur âlem4 ekber
O halde dostlarmz bilsinler ki, bu seferin sâüki olan, ulvî latifeleri
ve gizli hakikatler ile tahakkuk etmeyi ve hazrlk yapmay ister.
Sâlikin âlemleri, süfli ve bedenî âlemlerdir. Bu nedenle kalbi
latîfesini hazrlar. Çünkü o Rahmân'm Ar'dr.
nsanî latife de erefli Kürsfdir. Çünkü sâlikin Ar'mda emr
mücmeldir. Kürsfsinde emr mufassal olur. Sâlikin latîf ve kesîf
sûrederi ve âlemlerinin hepsi de Sidretü'l-Müntehâ'dr. Böylece
sâlikin bedenin arz uygun olur. Hareket etme, hazmetme, tutma,
boaltma ve üreme kuvvederi Allah Teâlâ'nn, hayvan ve bitki
olmas bakmndan sâlikin bedeninde yaratt eylerdir. Allah,
bedenin deri, et, ya, damar, sinir, kas ve kemikten oluan yedi
tabakasn nasl da ayrmtr? Hakk'n bedendeki Ar'a istivasnn
on
anlam ise bedene ruh üflemesinden kaynaklanan ve ona yaylmolan ilâhî srdr.
Allah, sâlikin bedeninden ulvî mertebelere doru yedi göüayrmtr. Buna göre dünya göü histir. Allah bu göü süslemitir.
Meselâ iki göz bu süslerdendir. Hayal göü, müfekkire göü, akl
göü, müzekkire göü, hafza göü, vehim göü ise dier göklerdir.
Allah her bir göe o göün emrini vahyetmitit/243
Allah bu yedi gökte [gerçek gökteki] gezegenlere karlk gelen
gezegenler de var etti. Bunlar hayat, iitme, görme, kudret, irâde,
bilme ve konumadr. nsanda meydana gelen eyler bunlarla
gözlemlenir. Bu sefer sâlikin hayat sürdüü yerden seferidir.
Böylece Rabbinin ona olan ihsan ortaya çkar. Nitekim insan bu
hakikatler ile tahakkuk ettii ve bu yollar uygun olduunda kendi
mâdenliinden bitkiliine, hayvanlna, insanlna, nefsine, aklna,
ruhuna, srrna, hakikatinin hakikati ve mutlak küllîlik mertebesine
sefer eder. Bu mertebeye ulatnda bu mertebede boulur ve
fenasndan bile fânî olur. #
Fena onun bir sfatndan, beka ise baka bir sfatndan kaynaklanr.
Çünkü fena hakîkaderin hakikatinin sfatlarndan birdir. Bundan
dolay ondan kaynaklanan hakikati onun görevleri ile var olur. Hz.
Peygamber'in "Allah'm! Bu seferde yolda ve aileme karp vekilim
Sen'sin.'*^ sözü buna iarettir. Alemlerin ve ulvî ve süfli hakîkaderin
Fussilet, 12.
Müslim, Hacc, 425; Tirmizî, Daavat, 41. Hadisin tamam u ekildedir:
Abdullah b. Ömer naklederek demitir ki; "Resûlullah (s.a.s.) bir yolculua
çkarken devesinin üzerine yerletiinde üç defa tekbir getirir, sonra da öyle
derdi: 'Bunu (binei) bizim hizmetimize veren Allah' tüm noksanlklardan
tenzih ederiz. Yoksa (böyle yapmasayd) biz buna güç yetirernezdik. üphesiz ki
biz, Rabbimize döneceiz. Allah'm! Senden, bu yolculuumuzda yilik ve takva,
(bizden) raz olacan amel dileriz. Allah'm! Bu yolculuumuzu bize kolaylatr
ve onun uzakln bize yakn kl. Allah'm! Sen, yolculukta dost ve ailemiz çin
vekilsin. Allah'm! Yolculuun meakkatinden, üzücü manzara (görmekten), ailem
ve malmda kötü deiiklikler (ile karlamaktan) sana snmm."Yolculuktan
dönünce bu duayla birlikte unu da ilâve eder: 'Biz, (yolculuktan, vatanmza
selâmet içerisinde) dönenler, tevbe edenler, ibâdet edenler, Rabbimize hamdedenleriz.'"
83
Abdülkerîm Cîlî
senin ailendir. Kâmil muhakkik "Sen âlemsi^ varsn, çünkü sen
O 'sun" sözü ile bu mertebeye iaret etmitir.246
Sûfîler fenadan sonra
gelen beka mertebesi ile bu mertebeye iaret etmilerdir.
Allah'tan baka fail yoktur diyen kiinin sözü bu mertebede
doruluk kazanr.bu mertebenin dnda bu sözü söyleyen kiinin bu
sözü laftadr, gerçek deildir. Allah beni bu mertebede ikâmet
ettirdiinde iki beyit söyledim ki öyledir:
A.llahy
ayemin olsun ki, hepsini kendimden gördüüm halde
Eer s\e ait, sikinle ve simden biri olsam
Fena bunu defeder, fena sikinle birliktelik sfatmdr
Ancak si% benden beka vasf ile var oldunu%
**
eyh Kutbuddin bn Seb'în (r.a.)247 bu makama u iiri ile iaret
etmitir:
Hevd kâselerini tavafeden ve ulatnda onun
arabndan içen kiiye söyle ki
245 bnü'l-Arabî kastedilmektedir.
246 Bu ifadeye benzet bir ifade bnü'l-Arabi'nin Kitâbu't-Tecelliyât isimli eserinde
"Mertebelerin bilinmesi tecellîsi" bölümünde aktarlmaktadr.247 Ebu Muhammed Kutbuddin Abdulhakk b. brahim b. Muhammed b. Nasr b.
Muhammed el-Akkî el-âfikî el-Mürsî er-Rakûtî. 1217'de bnü'l-Arabfnin de
doum yeri olan Mürsye'de domutur. Soyu, Halid b. Velid'in de mensubu
olduu Kurey'in Benî Mahzum kabilesine dayanr. Çocukluk ve gençlik yllarm
Endülüs'te geçirmitir. 1242'de bir grup örencisiyle beraber Marib'e (Fas)
geçerek Sebte ehrine yerlemi, burada bir müddet inzivaya çekilerek itikâfa
girmitir. Felsefe ve tasavvuf kitaplann burada okumu eserlerinin çounuburada kaleme alarak felsefî -tasavvuf! görülerini yaymaya balamtr. DöneminSicilya Kral II. Frederick Von Hohenstaufen'in slâm dünyasna gönderdii ünlü
sorulara cevap vermek üzere dönemin Muvahhidî Sultan Abdülvâhd er-Reîd
tarafndan görevlendirilmi ve mehur eseri El-Cevâbu's-Skllî'bu ekilde meydana
gelmitir. Oldukça maceral ve seyahatlerle dolu bir ömür sürdürdükten sonra
1270'te Mekke'de vefat etmitir. Tasavvufta Mudak Vahdet fikrinin temsilcisi ve
hatta kurucusudur. Ayrca Hermetizm ve Sahte-Empedoklesçi anlayn slâmdünyasndaki önemli temsilcilerinden biri kabul edilir. Baz görüleri bnü'l-Arabî
üzerinde etkili olmutur.
O'na vuslat bulank kii
Vuslata erene kadar seyr ettirilen gibi deildir
Ya da O'na vuslata iaret eden
0*na ulaana dein seyreden gibi deildir
Hayr kavumakta kesinlikle banagöre
Kapy çalan ve eve dâhil olan bir deildir
Ve bir deildir banagöre dâhil olanla
Srlarn mahalli olan gönlüyürüyen gibi
Deildirgönlüyürüyen senden
Bi^at hastalklar defeden gibi
Onun mahv O'ndandtr, büyümden imha eder
Sonra niceyok olan o var klar
Bu, kalbin kendisiyle baland bireydir
Eer ondan halka bir tecellî olsa ölürler
Herfihristyapan kalbeyaklar
Her hükmü kalkann ondadr mahalli
Her kulun Allah 'tan gelir ^enginlii
Ben ise muhiblerin sarho kuluyum
Ey sevgilim, o muhiblerin adlarn Allah öretti bana
} onlaragö^le deil aksine ecelle nian ahr
**
Bu mertebe ve makam bu eref ve yücelikle birlikte olduunda
Hakk yaratklarn peygamberi Hz. Muhammed (s,a.s.) ile örnek
85
Abdülkerîm Cîlî
olarak o makama yönlendirir. Çünkü Hz. Peygamber'i bu makamda
ikâme ettiinde O'na ve ümmetine elli vakit namaz farz klmtr.
Halbuki Allah Teâlâ ilâhî hüküm ve rabbani tedbirden dolay onlar
içinde ikâme ettii mertebede buna güçlerinin yetmeyeceini
biliyordu. Bu yüzden onlarn yükünü hafifletti. Namaz günde bevakit yapt. Namazda temizlii emretti. Bu temizlik 'Tiadesi
248
gidermeye niyet ettim." demendir. Hades giderildiinde yokluk da
olumsuzlanm olur. Bu durum ilâhî saflk ile bakî olmak demektir.
Bu nedenle bu mertebenin diliyle denilmitir ki; "Zahirinden bâtnna
sefer kldn. " Sonra namaz için kalktn. hram tekbiri249
olarak "Allâhu
ekber!" dedin. Bu tekbir bâtn ve zahir emrinle makamn mukaddes
klmandr. Sonra bu mertebenin diliyle Kur'ân'n Fatiha sûresini
okursun. Bu nedenle sana yakn gök açlr. Böylelikle Allah'n ona
tevdi kld srlar görürsün. Sonra rükû 'a eilirsin ve ikinci kat göeyükselirsin. Böylece ondaki tuhaf eyleri ve onda olanlar görürsün.
Sonra rükûe
dan dorulursun ve üçüncü kat göe yükselirsin. Sonra
secde edersin ve dördüncü kat göe çkarsn. Sonra secdeden
dorulursun ve beinci kat göe yükselirsin. Tekrar secde edersin ve
altnc kat göe yükselirsin. Sonra secdeden kalkarsn ve yedinci kat
göe yükselirsin. Böylece sana el-Beytü'1-Ma'mûr görünür. Sonra
orada ikinci rek'atta okunan Fâtiha'y okursun. Çünkü ikinci rek'at
onu senin varlk âlemlerinden ayrr. Böylece el-Beytü'1-Ma'mûr'dan
âlemin mânevi hakikatlerine doru yolculuk balar. Sonra Sidretü'l-
Müntehâ'ya ulamak için, ikinci rek'atta rükûâ eilirsin. Sonra
rükû'dan dorulursun ve Kürsî'ye yükselirsin. Sonra Ar'a ulamak
için secde edersin. Sonra Rahmânî istivâgâh' müahede etmek
üzere secdeden kalkarsn. Sonra Refref için secde edersin. Sonra
yüce mertebe için secdeden dorulursun. Sonra beka mertebesinin
kaps üzerine secde edersin. Ki bu âlem-i emr'dir. Sonra kendinden
kendine bu makamn diliyle "et-Tahijyâtü lillâhi" dediini duyarsn.
Çünkü sen fâni olmu olursun ve O seni vasfeder. Çünkü beka
Allah'a aittir. Bu yüzden beka diliyle "et-tahiyyâtü lülâhi ve\akiyyâtu
Hades, abdestszlik veya cünüplük sebebiyle insanda meydana geldii var
saylan hükmî kirlilii veya bu kirliliin sebebini ifade eden fkh terimidir.
hram tekbiri, namaza balarken alnan tekbirdir. Böylece namaz süresince
dünya ilerini yapmak yasaklanm olur.
tnine'l-a'mâli ve't-tayyibâtü mine'l-akvâl" diye zikredersin. Salât
Allah'ndr ancak senden dile getirilir. Sonra yüksek bir ses ki, o bu
mertebedir öyle der: "es-selâmu aleyke eyyühe}
n-nebiyyü ve rahmetullâhi ve
berekâtuhû es-selâmu aleynâ ve alâ HbâdillâhVs-sâühîn" Bunun üzerine
yüce latifelerin, manevî hakikatlerin ve süfli topraksal varlnnâlemleri bu mertebenin diliyle selâma karlk verirler ve "ehedü en la
ilahe illallâhu vahdehû la erike leh ve ehedü enne muhammeden abduhû ve
rasâluh" derler. Sonra sen bu mertebenin diliyle "allâhümme salli 'ala
muhammedin ve 'alâ âli muhammed" dersin. Böylece seferin tamamlanr,
seferinin sonuçlar ortaya çkar, srlar ve nurlar yetkinleir. Sonra
bu mertebenin diliyle kendinden kendine dönersin ve "es-selâmu
'aleykum ve rahtnetullâh" dersin. Böylece bu lisanla zahirî ve hissî
âlemlerini sandan ve solundan selamlam olursun. Sonra
kendinde fiilleri ve sözleri göstermek üzere dönersin. Halbuki
hakîkî fail ve kail Allah'tr. Sen ise gark ve helak olmusundur.
Nitekim kâmil vâris olan eyh Muhyiddin bnü'l-Arabî (r.a.) da
böyle söylemitir. Çünkü o sözler ve fiiller velînin üzerinde tpk
renkli elbisedeki resim gibi görünürler.
Hz. Peygamber bu mertebenin ve makamn yüceliini örendi ve
Allah Teâlâ'nm, seçkinlerinden ve sevdiklerinden kendisine ait
olmalar için bu mertebeyi istediini bildi, çünkü bu mertebenin
sahipleri bu mertebede tanrlar ve kendilerine balarda
bulunulur. Bu nedenle Hz. Peygamber (s.a.s.) ümmetinin bu
mertebede çok olmasn istedi. Bu yüzden sabah namaznn sünneti,
irâk, kuluk namazlar ile öle namaznn sünnet namazlarn
sünnet kld. Denilmitir ki, be vakit namaz ve akam ve yats
namaz arasndaki namazlar, vitr ve gece namaz, bayram namazlar
bu mertebenin Hz. Peygamberdin ümmetinin genelini ve Allah'n
diledii kimseyi kapsamas içindir.
te bu Hz. Peygamber (s.a.s.)'in ümmetine kar efkatinden ve
özen göstermesinden kaynaklanmaktadr. Allah'a hamd olsun! Allah
bizi ve sizi bu makamda mükâfatlandrsn ve bizi ve sizi bu latifenin
hakîkatiyle ikâme etsin!
87
Abdülkerîm Cîlî
Bu risale tamamlandnda bu risaleyi yazmadan önce yazdm baz
beyideri bu risaleye eklemek istedim. Çünkü bu beyider bu risalenin
anlamna uygundur. Bu yüzden bu beyideri risalenin sonu olarak
yazdm. O beyider unlardr:
Alemyok oldu ve srlar bilinmedi
Ben ise O'nun aknda tutkun veperdeli
iaretlere tabî oldum da
Basrahlar bana düman oldu
Bakas görülme^ ve duyulma^ bakas
Heryerden sevgiligörünsün diye
Alemindeki idleriyok ettik
Böyleceperdelenen eyde tecellî etti
Aslaperdeyoktur ve •
Cebrail asla %uhûr etmemitir
Allah bizi ve sizi srlarna muttali klsn, nurlar ile kuatsn ve bu
mertebenin halleri için en yetkin ekilde toplasn! Çünkü O'nun her
eye gücü yeter. Bu dua icabete lâyktr. Allah'a hamd olsun! Salât ve
selâm topluca efendimiz Muhammed, O'nun ev halk ve sahabesi
üzerine olsun! Hata ve sürçmeden, i yapmakszn söz söylemekten
dolay Allah'tan kusurlarmn örtülmesini dilerim! Allah bize yeter o
ne güzel vekildir! Yüce ve azametli olan Allah'tan bakasnda güç ve
kuvvet yoktur!
S»
Dizin
Abdullah 9, 13, 26, 33, 71, 83
Abdülkerîm C\\\ i, ii, viii, 80
Âdem vii, 1, 29, 30, 31, 32, 33, 34
âdet 30
af 34
Âie 13, 22
akl vii, 5, 8, 17, 34, 53, 55, 69, 77, 83
akrep burcu 41
alâmetler 29
alay 41, 42, 43, 75
âlem v, 1, 5, 17, 26, 38, 53, 73, 78, 82,
86
âlem-i ekber 82
Ali (Hz.) 9,82
Ali(Hz.)b. EbîTâlib bkz. Ali (Hz.)
alîm 18, 44, 48, 73
âlim 2
Allah erleri 25,73
Allâhu ekber 86
altnc kat gök 86
Amâ i, vii, 1, 12, 13, 14
Arap 21, 24, 25, 74
Arapça 49
Aristo 24
Arvii, 1, 13, 14, 63, 65, 67, 68, 82, 86
aslan burcu 41
ate iii, 2, 6, 16, 42, 43, 44, 53, 68
ate küre 16
Ay 5, 16
azîz 4, 18, 44, 59, 76
Baak burcu 41
bakalam 16
bâtl 76
bâtn ilmi 79
BedevîTâhâ Alam viii
bela 52
bereket 28
berzah 10
berzahîve kevnîilim 45
beer 53,69
beinci kat gök 86
bilen 15, 24, 41, 62,77
bitki 5, 16,82
Boa 41
bolluk 54
boyun ei 30, 60,69
burç, oniki 41
Buza 63,65
Cebbar 77
ceberut 40
Cebrail 3, 16, 20, 21, 63, 67, 88
cehennem 6,45
celâl ii, 4, 42, 52, 61, 63, 68
cem 46, 75, 81
cemâdât 34
cennet 6, 28, 30, 32, 33
cevher 43
cihâd iii, iv
Cûdî 42,43
cüz 53
Bbaba
balgam
balik burcu
Bârî
Basra
D29,54 damar
58 delil
41 Dens Gri
36,77 deniz
9 deri
17,82
21, 66, 73
viii
vi, 4, 76
17,82
89
diri 77 fena
dii 55 fetih
doum 2, 43, 84 fiil isimleri
dokuz felek 5,16 Firavun
dördüncü kat gök 86 fitne
dört unsur 5, 16, 38, 44 fuâd
duâ 88 Furkân
duman 15,17 Fusûs
durak 6
dünya 5, 10, 74, 83, 86 Gdüman 32, 37, 78, 88
*JI
Ebû Bekir (Hz.) 9, 13
Ebû Bekir es-Sddîk£>te. Ebû Bekir (Hz.)
Ebû Medyen 21, 70, 71
ecel 58
ed-Dârr 14
edep 2, 57
Ehl-i Beyt 70
Ehl-i nazar 69
el-âfir 34
el-Muîs 14
el-Muhyî Î4
el-Mümît 14
emir 15, 16, 18, 20, 49, 54, 59, 74, 76,
82,86
emmâre 49, 53
en-Nâfi 14
er vii, 3, 9, 14, 32, 43, 69, 84
erkek 31, 55
er-Rahîm 43
er-Rahmân 43
er-Rezzâk 14
esir küresi 16
es-Sâdk 14
es-Sddîk 14
E'ârî 32
Eyyûb 52
fal 29
farz 12,86
Fatiha ii, 86
Fatiha XE "Fatiha" sûresi ii, 86
felek 16,39
58, 83, 84
11
14
2
63
27,28
5, 20, 22
vii
Gaffar 7
gafil 56
gark 87
gayb 13, 22, 25, 26, 27, 28, 49, 58, 77
Gazap ii, 65
gecevii, 1, 2, 4, 5, 7, 13, 20, 22, 23, 24,
27, 40, 49, 52, 57, 58, 76, 87
gece yolculuu vîi, 4, 49
gecenin son üçte biri 5
geçit 50, 75
gemi 41
gezegen 16, 37
gizli 20, 32, 57, 79, 82
gök 37, 42
gölge 51
göz 16, 18, 24, 27, 53, 59, 62, 68, 83
günahkâr vi
gündüz 24, 68
güne felei 17, 36, 39
afûrGarkad aaç
H
34
10
hac iii, iv, v
Hades 86
hadis iü, 9, 10, 12, 32,68,,70
Hafâ 74
hafza 17,,83
hakîkat 48
hakikatlerin hakikati 12,,83
hakîm 73
Hakk vi, vii, 4, 7, 8, 9 ; 23, 25, 26, 27,
28, 32, 41, 48, 54, 58, 62, 65, 67,
74, 79, 82, 86
Halik 77
Halk i, 15
halvet 27,57
Hamd 1,4
Hârûn 64,66
hava 12 , 38, 41, 44
havass- bâtna 17
Havva 29, 31, 32
hayal 17, 18, 47, 55
Hayal âlemi 47,55
hayr 30,38
hayret vi, 4, 14
hayvan 5, 16, 82
Hayy 77
helak iü, 43, 44, 87
Hzr 3
hibe 46,47
hicret ü
Hidayet ii,46
hilâfet 17
Hile i, 52
his 17, 18, 55
hizmet 57,62
hükümdarlk 72
Hz. Âdem 29,33
Hz. brahim 46,49
I
k 16, 24, 57
I
ibâdet 66, 67, 73, 83
bda i, 15
blis vi, 7, 29, 31, 32
brahim ii, vii, 2, 46, 47, 49, 50, 56, 84
brahim Halîl ii, 46, 49, 50
idrâk 13, 14, 16, 17, 18, 24, 27, 32, 34,
41, 68, 69, 78
drîs
hram tekbiri
ikinci kat gök
kizler
ilim
i, 2, 36, 39, 40
86
86
41
îii, iv, 2, 9, 18, 36, 41, 47
imam 81
îmân 10, 66, 72, 77
mtihan i, ii, 3, 29, 52
inayet 24
irâd 35,79
îsâ 3, 9, 21
sfâr v, vi, vii, viiî, 81
shâk 48
isim v, 3, 25, 26, 27, 43, 49
smail 40,47
Isra 4, 23, 27, 28, 45, 52
srâ yolculuu 23
srailoullar 2
istihare 81
istiva i, 1, 5, 12, 13, 15, 28
iaret ii, vii, 4, 10, 12, 14, 18, 19, 28,
29, 31, 36, 42, 48, 63, 82, 84, 85
iiten 12, 77
itaatkâr 31, 37, 55
Kkâbe kavseyn
kaJpe kavseyn ve ev
kaburga kemii
kadn
Kadir gecesi
Kahire
kâinat
kâmil
kan
kan phtskavi
kayg
keder
kelîme-i tayyibe
kesb
kesîb
kesret
keif
krk
kstlama
kssa
kitap
koç
korku
Kova burcu
Kuddûs
1,27
ednâ 1
31
19, 31, 55
20
viii, 34
62
47, 81, 87
6, 7, 20, 30, 58
6
42
79
46
3
46, 47, 48
6
28
9,22
v, 58, 60
30
50
35,70
47
8, 72, 73, 74, 79
41
77
91
Kudüs vii, 4
kulak 16, 59, 60
kulluk 25, 28, 52, 54
Kur'ân ii, 11
Kur'ân- Azîz 20,22
Kur'ân-\ Kerîm bte.Kur'ân
kurban 46,47
kurtulu 2, 12, 42, 43, 76, 78
kuruluk 58
Kueyrî V
kutbiyyet 40
Kürsî 82,86
levvâme 53
lezzet 34
lisân- Muhammedi 60
Lût ii, vii, 2, 49, 50
lütuf 11
Mmaden 5
mafiret 7, 34, «7
mahfuz vii, 8
mahk 48
mahsüsât 18
maher 13
Mâlik 37
manevî iv, v, vi, 9, 49, 60, 86
marifet vi, 14, 26, 62
mârifet-i âmme 62
morifet-i hâssa 62
masum vü, 54
Medyen 2,70
mekân 24
Mekke ii, vi i, 4, 28, 84
melek 37,40
Melik 5,77
mertebe 28, 30, 33, 72, 74, 86
Mescid-i Aksa 1,23
Mescid-i Haram 1, 23, 28
Metatron 40
Mîkât ii,57
mîras 78
Mu'tezile 32
mubah 7
muhabbet makam 24
muhakkik vii, 9, 81, 84
muhakkik sûfî vii, 9
muhalif 31,55
Muhammed ii, vii, viti, 1, 3, 9, 20, 29,
47, 70, 73, 81, 84, 86, 88
Mukaddes 13
Mûsâ îr, vii, 2, 21, 44, 57, 58, 59, 61,
63, 65, 66, 67, 68, 72, 76
Musavvir 77
mutlak küllîlik mertebesi 83
mutlak vehb 48
müfekkire 17,83
Müheymin 77
mühlet 5,66
Müntakim 7
müahede 6, 7, 9, 11, 39, 40, 48, 49,
59, 60, 74, 81, 86
Mütekebbir 77
müvelledât 5,43
müzekkire 17,83
NNablûsî iv
nahs 36
namaz viii, 86,87
Nâsr-r Husrev iv
naz 8,27
nebî 36
nefha 17
nefs-i küllî 53
nefs-i natka 17,18
nida 42
Nûh i, vii, 2, 41,,42, 43,44
nur 2, 43, 53
nüzul 26
OOlak burcu
ortak
oruç
otuz
Oöüt
41
38, 41, 47
iv
39,58
71
öküz
ölü
Ömer(Hz.)
Ömer b. el-Hattâb
örnek
63, 65, 67
fi, 12, 51
4,9
bkz. Ömer (Hz.)
29, 86
perde
Platon
R
8, 16, 88
24
Rabbânî i, vii, 5, 12, 13
Rabbânî sefer vü
Rahîm 1, 7, 77, 81
Rahman i, 1, 12, 13, 14, 61 , 64, 66, 77,
81,82
Rahmanî istivâgâh 86
Rahmânî sefer 13
Rahmâniyet 13
rahmet 2, 7, 53
Ramazan iv
Refref 86
Rene Guenon 40
ResûluliahS, 10, 12, 13, 49 62, 68, 75,
83
Rezzâk 7,26
Rdvan 37
rzâ 30,52
rzk iv, 7
risâlet 44
Ruh 20,67
rutubet 44
rükû 86
rüya 47
sa'd 36
sa'd XE "sa'd'Vyükselme 36
sabit dalar 15
safra 58
sahk 48
Sâmirî 63, 65, 67
sanat 45
sebat makam 40
secde 25, 54, 86
seferi, i i, iv, v, vi, vii, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 14,
18, 21, 24, 28, 29, 32, 34, 36, 40,
41, 43, 44, 48, 50, 52, 53, 54, 60,
61, 78, 81, 82, 83, 86
sefernâme iv
sekizinci felek 16,36
Selâm 3, 16, 77
sema 17,36
semavî kutup 40
Serrâc v,34
sevda 58
seyir iii, 38, 85
scaklk 58
sfat 1, 18, 78
sr 17, 27, 40
Srat ii
Sidre 14
Sînâ çölü 2
sinir 17,82
su 3, 26, 27, 38, 39, 41, 42, 43, 44, 54,
78
Su burçlar 41
subhân 23
stfrâ 49
suret 17
süflî v, 5, 40, 43, 81, 82, 87
sükûn v,5
süs 65
ahadet âlemi
efkat
er7, 74
evkeyheytan
irk
uurüphe
29
66
57
81
iii
8
5,29
26
taayyün
tabiat
tâbir
takva
69
44,58
vii, 13, 47
33,83
93
Tâlût 3 VTaoîzm ii
tecellî 40, 59, 60, 74, 85, 88 vaad 8, 57, 58, 59
tecrübe 20,30 vahime 17
tecsîm 23 vahiy vi, 21, 27, 76
tedbir 33, 76, 77,78 vâris 87
tefekkür 77 vecd 81
tefrika 66 vehbî 40
tefsir vii, 50 Vehhâb 7
temizlik 59,86 vekil 37, 54, 66
Tennûr 41,43 veraset lmi 78
tenzîh vi,8, 14,26
Terazi burcu 41 Yteslimiyet 30
tebih vi, 28 ya 17,82
tevbe 7, 21,83 yamur 44
tevekkül 71 Yahudi 10
Tevvâb 7 yakn gök 1, 5,15, 16, 20, 22, 86
tezkiye 20 yaknlk 27,61
tiyâra 29 Yakîn ii,49
Toprak burçlar 41 yasak aaç 32
tûfân 39 yalk 58
Tur da 2 Yay 41
tuzak 75 yedi gök ,15, 16, 36, 83
« yedinci kat gök 14, 37, 39, 86
u yengeç burcu
Yesrib
39,41
ii
ubudiyet 52 Yûsuf ii, viî, 2,45, 52, 53, 54, 55
ulûhet 26 yücelik 26,60
ulvî v, vii, 5, 17, 18, 40, 43, 44, 81, 82,
83
ulvî âlem v, vii, 5, 17, 18, 43
üüçüncü kat gök 86
Cinsiyet 8
üreme 43,82
zail 23, 53, 59
zât 71
zillet 25, 53, 59, 79
zuhur v, 10, 26, 27, 29, 30, 37, 43, 51,
57, 60, 74, 88
Zühd 60, 71
Zülkarneyn 3
Ayet Dizini
AA'râf, 142
A'râf, 143
A'râf, 150
A'râf, 151
A'râf, 23
A'râf, 26
A'râf, 54
Ahzâb, 33
Ahzâb, 4
ÂH mrân, 175
Âl-î mrân, 30
Âl-i mrân, 39, 40
Âl-i mrân, 55
Ankebût, 64
Ankebût, 67
B
Bakara, 14
Bakara, 210
Bakara, 249
Bakara, 282
Bakara, 29
Bakara, 30
Bakara, 38
DDuhân, 3
Duhân, 4
Duhân, 47-50
Duhân, 49
58
2,57
65,66
67
30
33
5,37
70
19,79
72,73
77
3
45
10
28
75
13
3
31
5
45
29
Enbiyâ, 69
Enbiyâ, 87-88
Enfâl, 31
20
20,26
26
26
Fâttr, 10
Fecr, 22
Fetih, 15
Furkân, 36
Furkân, 59
Fussilet, 11
Fussilet, 11, 12
Fussilet, 12
Fussilet, 31
Fussilet, 42
Fussilet, 53
HHacc, 46
Hadîd, 13
Hadîd, 21
Hadîd, 4
Har, 21
Hicr 15-18
Hicr, 28
Hûd, 120
Hûd,40
Hûd, 41
Hûd, 42
Hûd, 43
Hûd, 44
Hûd, 80
Hûd, 81
45
3
45
3
12
45
45
5
5,15
15
16, 37, 83
33
76
27
27
28
11
5
60
16
45
50
45
41,43
42
42
42
49
49
En'âm, 2
En'âm, 35
Enbiyâ, 101
Enbiyâ, 103
Enbiyâ, 27
Enbiyâ, 30.
Enbiyâ, 35
i
58 isra,
75
63
8K
3 Kadir, 1-2-3-4-5
15 Kâf, 29
30 Kalem, 4
23, 28, 52
20
12
22
95
Kasas, 21
Kehf, 110
Kehf, 60-72
Kehf, 83-98
L
Lukmân, 5
M
NNahl, 12
Nahl, 50
Nahl, 51
Nahl, 70
Necim, 10
Necm, 11
Necm, 46-47
Nemi, 50
Nisa 154
Nisa, 56
Nûh, 21
Nûr, 37
RRa'd, 2
72
3
2
3
Mâfde, 105 10
Mâide, 119 62
Mâide, 12, 110, 115, 116, 119 45
Mâide, 66 48
Meryem, 56-57 36
Muhammed, 38 73
Müddessir, 34 19
Mülk 9 45
Mülk, 5 16
37
* 72
45
7
27
27
7
75
45
6,76
42
72
ems, 8
u'arâ, 10-66
u'arâ, 192-194
u'arâ, 21
uarâ, 56
ûra, 11
ûra, 53
Tâ-Hâ, 10
Tâ-Hâ, 114
Tâ-Hâ, 121
Tâ-Hâ, 5
Tâ-Hâ, 83
Tâ-hâ, 84
Tâ-Hâ, 85
Tâ-Hâ, 85-89
Tâ-Hâ, 88
Tâ-Hâ, 89
Tâ-Hâ, 90
Tâ-Hâ, 91
Tâ-Hâ, 94
Yâ-Sîn, 39
Yâ-Sîn, 40
Yûnus, 22
Yûnus, 3
Yûsuf, 100
Yûsuf, 101
Yûsuf, 21
Yûsuf, 24
Yûsuf, 31
Yûsuf, 32
Yûsuf, 66
Yûsuf, 84
55
76
3
72
76
8,77
74
2,68
22
31
5
57, 61, 63
58
63,65
65
63
64
64,66
66
66
5
16
4
5
55
55
53
54
53
54
45
53
Sâd, 71
Sâffât 6-10
Sâffât, 100
Sâffât, 99
Secde, 4
45
16
46
46
5
Zâriyât, 21
Zâriyât, 30
Zuhruf, 32
27
45
38
c\c