Klozet fanzin #15

38

description

organik beslenip,hijyenik klozetlerine bol tahıllı pisleyen gelişmiş ülke insanlarına ithafen

Transcript of Klozet fanzin #15

Page 1: Klozet fanzin #15
Page 2: Klozet fanzin #15
Page 3: Klozet fanzin #15

fotoğraf - Atike Elif Kalkay

Page 4: Klozet fanzin #15

ağır sanayi ürünü insan vücudu ve marx senden hiç söz etmedi. tek taşa kalmış sendikalı ku-marbazlarız ama sen hiç sevemeyeceksin... nice: kelle siyaseti. nicelikli bakamadım sana, büyük boy menüler halinde servis ettim piskoz ataklarımın binimum her hayal ürününe. nitelikli gövde gösterisi bu aklı başında üç beş devrimci duygu işte.

hem bugünlerde her zaman’kinden daha bir hayvan haklarına sahip çıkıyorum. hayvan gibi terimi-ni etimolojisine kadar iliklerimde hissetmemdendir belki? belki gümüşsuyunda ilk polis baskınıdır kaçak hikayem? belki de mısrasız şiirler ile tanıştığın ilk açık mektuptur bu şarkı, olabilir mi? belki kapıya sıkışmış acı acı hani hayvan gibi kanayan bir sinema biletim var gidelim mi davetiyesidir?

kılı kırk yaran ucuz şarabın kıpkırmızı kızıl anoreksiyası korkularım. korkma benden, ben sen-den tüm insanlık tarihinden dayak yemiş bir köpek gibi korkarken nasıl olsa sevemeyeceksin, korkma benden. illegal hikayem olmaya ne dersin? gayri meşru dudaklarına dikkat tehlikeli madde yazdığımı düşünsene ve ben kafamı uzatıyorum oraya ölmeyi bayılmak sandığım üç beş saniye içinde.

aritmatik hesapların didaktik arifesinde klinik raporlu bir hastanın en hassas asal çarpanlarına ayrıldığı şu yada bu zaman diliminden, fi tarihinde bitmeyen cümlem.

dünya varolmadan önce kesin içinde bişeyler patlamıştı o yıldızın, içimde iç savaşlar, bayılırım şuracıkta, herkes yıldız tozu sen leblebi tozusun diye bağırırım; öpmezsen beni, hadi. hadi gel çılgınca bir şey yapalım. birlikte hayal kuralım, tek fişek sigaramızda var. olmaz mı?

ikaruslar istanbul surlarında. iki eşşek kafalı, bir hayal gücü iniyor içinden. ceplerinde kurşun. biri kalem, biri gizli özne. defnedilmiş son şarkı çalıyor orta kulağın mahalle köşesinde; polisler topluyor mermileri, delilleri, delileri, derileri. faili meçhul şahitler gambazlıyor serseriyi, kelepçeler intihar süsü veriyor ona ve denize dökülüyorsun ya bir gece, kaç denizde boğulduğunu bilmem ama hepsi hikaye. bir öpücüğün faturasıdır bu; tahsil edilmekten bıkılmamış. dik kendini en son döküldüğün iskelede.

kulakkurdu

tek çekimlik şarkının mısrasız şiiridir bu m e k t u p .

03

Page 5: Klozet fanzin #15
Page 6: Klozet fanzin #15

Kırıntı Varımız, yoğumuz Narımız, soluğumuz

Solgunluğumuzla Dalgındık

Dağıldık, ufalandık Akarsunun yarıp çıkardığı vadilerdik

Karnımızın kalıntılarını mavi alıp götürdü Denizlerin diplerine dolduk...

Toprak kırıntısı olduk Hüzün kırıntısıyken yok olduk...Kızıllığı kızgınlıktı kızlığımızın,

Yeniden var olduk...

ermintrude

05

Page 7: Klozet fanzin #15

Kaçın Kurası ve Yazım Hatası-Siz Kaçın

Beni Bırakın

Ben benden geçeli oldu epey. Böyle geçtim gittim yanından ben dediğim şeyin yüzüne bile bak-madım, bakamadım, baksaydım tükürürdüm sakallarına, sağlam bir tokat indirirdim yüzünün ortasına. Çünkü çok teşebbüsüm olmuştur intihara …

Uyuyamadığım gecelerin sabahında, uyanamadığım rüyaların içinde, öylece sıvışıp gerçekten gerçeklik-ten gerçek bir ten arayışlarımın kucağına oturdum,güzel kadınların saçlarına kustum ve genellikle hep içimden konuştum. Kendi kendime kendimi dilimleyip sundum,didişmelerimi didikledim, dikkatsizdim… Kaçırdığım trenin, otobüsün, vapurun haddini hesabını bilemedim; durdum, durmak bir trafik levhasında anlam kazanıyordu artık; ölmek istemiyordum, kırmızı ışık-ta duruyordum, kırmızıdan kaçıyordum, yakalandığımda ona kayıtsız şartsız teslim oluyordum. Alışmaktan korkuyordum bu bok çukuruna ama geçmiş olsun alıştım, bağımlısı oldum oksijenin, bağırsaklarımda düğümlenen hazzın; tüm teşebbüslerimi rafa kaldırdım, onları suni teneffüslere bıraktım. Kaşarlı bir tost ve gazoz için kantin önü kuyruklarında bekleyedursunlar onlar, ben beklemekten sıkıldım. Kendimi eve kapattım, perdeleri çektim, kapıları kilitledim, beklemiyorum artık… Evde yokum, hep olduğum yerde değildim, hiç olmadığım biçimlerde zaman üzerimden geçmekte, saat epey geç geç geç! Yeşil yandı arkadaşım geç!.. Ha pardon ne diyordum, ben benden geçeli oldu epey, böyle geçtim gittim ben dediğim şeyin yanından, geçmiş olsun …

tamekranzebanisi

06

Page 8: Klozet fanzin #15

Karanlık OdaKapıyı aralıyorum, burnuma sanırım geçen yazdan kalma bir dışkı kokusu hücum ediyor. Cibiliyetsiz ve arsız bir koku. hemen kazağımın boğazını çekerek burnumu kapatıyorum. Böyle biraz daha az etkileniyorum. İlk adımı içeri atıyorsam da diğer adımım ısrarla kirişin dışında kalıyor. Bir kaç dakika onu ikna etmeye çalışıyorum, derken cesaretin kitabını yazarcasına bir hışımla içeri savuruyor kendini. Yerde yatan bir ırz düşmanına öfkeyle basacak gibi (Çevik ve tüm ağırlığını vererek) zemine topuğuyla iniyor. Ahşap döşeme bu önsevişmesiz hamleye bacak-larını açan bir orospu gibi cevap veriyor. Ayağım dizimin az aşağısına kadar saplanıyor. Seks literatüründe bunun bir ismi varmıdır diye merak ediyorum. Hayır yani eğer bir ad verilmediyse bu hamleye ellerimle öldürdüğüm ilkgençliğimin ismini verebilirim. Hafızamda canlanan bir kare beni bir kaç dakika sersemletiyorsa da toparlanıp iki elimle ayağımı çekiyorum dairenin “g” noktasından. Ağır ve kesif bir koku bütün organlarımı okşuyor. Kimyam erekte. Başım dik. Sabah olmak üzere, aydınlık bacakları ateşli tartışmalardan islenmiş komidinin Okyanusu ve yağmur ormanlarını andıran renklerini daha fazla saklayamıyor. Çekmecelerine bir zamanlar değerli eşyalar saklanan bu komidin artık miladı dolmuş bir deniz subayı gözleri gibi tıka basa toprak, nem ve maziyle dolu gibi. Örümcek ağlarından tanrının mucizelerinden ayetler sarkıyor. Dört isli bacağın arasında kopmuş bir oyuncak bebek başı, sanki gerilimi mi arttırmak istercesine bir korku filmi klişesi gibi oraya konmuş beni seyrediyor. Kork-muyorum. İtinayla yarıyorum sahneyi. Bir patlıcanı ortadan ikiye yarıp içini oyar gibi! Annemin maharetli ellerini taklit ediyorum bunu yaparken. Küçük bir çocukken arkadaşlarımla bulduğumuz porno dergilerini sakladığımız bir harabe vardı, burası bana orayı hatırlatıyor. Dökülen duvarlar ve parçalanan zemine bakınca ileride hiç bir bok olamayacak çocukların sırlarına olan o inanılmaz ihtiyacı görebiliyorum. Samimi geldiğinden tebessümle eğilip oralı olmuyorum. Ben hiç oralı olmam bu gibi zamanlarda. Nereli olduğumu bilmediğimden uzağımda kalan hiç bir toprağı memleketten saymıyorum. Buralı olmak ama tam da buralı! Oldukça eğlenceli geliyor. Adım-larıma engel olmaya çalışan rozetli kapsüllere pele gibi çalım atıyorum. Bir zamanlar acı çeşnili kokusuyla sof-ralarımızın ve sokaklarımızın vazgeçilmezi olan bu kapsüller, modası geçmiş bir kıyafet gibi buruşturulup kenara atılmış. üzerlerine kazılmış açıklamalarda c vitamini içerir yazıyor. İronik ve şaklaban. Adımlarım bu köhne ker-hanede bir anahtar arayışında. Kutsal değerlere değil. Evrime, uzaya veya içimdeki kuruntulara açılabilme ihtimali olan o kapılar için bir anahtar. Sıvası dökülen duvarlarda ucuz ressamların parmak izleri gibi duruyor kat kat dökülen yapraklar. Mesela onca rengin arasında şampanya rengine takılıyor kalıyorum. Parmaklarımla abanıp dilimi gezdiriyorum duvardaki kadehe, zerre dönmüyor başım. Küfleniyorum en fazla. Yürüdükçe eskiyor ayak-kabılarım, nedenini anlarsınız belki. Ben anlamıyorum. Pencerenin camları kırık dökük ve bu kirli kentin tozları zeminde kum tepeleri oluştururcasına yığılmış. Holdeki sahra da dengemi kaybedip düşmemek için duvalara tutunuyorum. Tırnaklarıma batan duvar kağıdı parçaları çivi gibi etime saplanıyor. Kanıyorum. Öyle kolay kolay kanmasam da kanıyorum işte önemli değil. Akıp giderken takvim yaprakları birer birer sökülüyor zamandan ve ben her inandığım yüzün peşinde elimde bir çiviyle koşturuyorum. Yüzlerine atacağım çentikle biraz daha insana benzeyecekler bunu düşünmek içimi ısıtıp peşine düştüğüm bu bencil ve acıtır duyguları daha sadakatle işlenmiş bir tanrı emri gibi kabul etmemi sağlıyor. İstediğiniz küfürü sıralamakta özgürsünüz. Derken sanırım bir kaç tekmeyle alt kısmında kocaman delikler açılan kapıdan içeri karanlığı mora çalan renkler dökülüyor. Uzanıp içeri bakmaktan kendimi alıkoyamıyorum. Duvarlarında asılı ucube tablolara gözüm çarpıyor. Saatte bilmem kaç ki-lometre hızla şişiyor göz kapağım. içeri girmek için kendimi salıyorum bir güvercini kafesinden salar gibi. Özgür, korkak ve ne yapacağını bilmez. Yerde duran halının üzerinden güveler uçuşup periler gibi etrafımda dolanıyorlar.

Alpova07

Page 9: Klozet fanzin #15
Page 10: Klozet fanzin #15

Bileğimdeki ince mavi damarlara bakıp daha fazla peri tozuna ihtiyacım olduğunu anlıyordum.Açlık tüm bedenimi alaşağı ediyor,Parmak uçlarım başka bir bileğe dönüşüp beşer parmak daha doğuruyordu.Daha fazlasına ihtiyacım vardı dünyana dokunmak için.Göbek deliğimin içine çekiliyor ve hücrelerimle sevişiyordu dünyanın tüm deliliği.Bakışlarımla hayallerime karşı olan göz süzmelerinizi göremediğim günlerde,Düşünceleriniz,arzularımın G noktasına şimşekler düşürüyordü.Islak nefesiyle tuzlu bir deniz yaratıyordu sırtımın orta yerinde.Ağzından,tatlı yağmurlar boşalıyordu nefesime.Ve karışmıyordu asla tuzlu deniz ve tatlı yağmur birbirine.Omurgası bulutlara tırmanmamı sağlayacak tek tek sayılması gereken öpülesi basamaklardı.Bir yıldıza konup,en uzun gecenin koynuna girmeyi bekledim.Gün batımını yaşamıştık,şafak vaktine giden bir yol çizmeliydik haritamıza.Ya da bunları siktir edin karanlığı doğurmak istiyordum etek uçlarımda.Gezegenlerin halkalarında yürüyüp hiç duyulmamış notalara bastık.Gittikçe hızlanan ritim nefes alış verişimin düzenini bozuyordu.Uçmayı istediğimiz gökyüzü belki atlantikti Ve belki de kanatlarımızı yırtıp yüzgeç yapmalıydık yaşamak için.Her yanım ay yanığıydı sevgilim.Oysa sadece zihnini aralamıştım.Işığa ihtiyacım vardı.Sen yaralarıma üfledin.Ve ben tekrar kestim yaralarımı.Üzerindeyken şeffaflaştığımı hissediyordum.İçime dolabiliyor,içimden geçebiliyordun.Ah o duygularımın tutsaklığına bekçitüm duvarlara bir balyoz indiriyordu Tanrı,sen dudağımı her ısırdığında.Eminim,Berlin duvarının yıkılışından daha kutsaldı bu.Özgürlük en çok sana yakışıyordu.Topraklarıma bayrağını çekmeni istemiştim.Renk değiştiriyordu dökülen saçların gökkuşağının altında.Büyüyor ve kuşatıyordu belimi.bu ütopyayı saklamak istiyordum,sonsuzluğa geçiş kapısı olan bir bavulun içine.Ve nereye göç ederse ruhum,taşımak istiyordum yanımda.Güneşi tutup kolundan göğüs kafesime sürüklemiştin.Soyundum,çırılçıplak kalana dek.

Ütopyalar Ölü Doğar

09

Page 11: Klozet fanzin #15

Siyahın en koyu tonundan kör edici beyazı bulana dek.Bulduklarım,yitirdiklerimin hiç olduğunu gösteriyordu.

Hayallerime baktım sadece,onları izledim eğer hissediyorsam.Çünkü hüzün dünyaya aitti.

Ve ben ait olamazdım ne dünyaya ne de bir insana.Aşk,şiir,seks,şarap,çılgınlık,tutku,düş

Sahip olabileceğim tek rüyam vardı,onun içindeydim.Yarattığımız ütopyamızda buluşup kendi dilimizi oluşturduk.

Tom waits dinleyerek seviştik.7 milyar insanın seçtiği yolu değil,düşlerimin içindeki patikadan gitmeyi seçtim.

Yüzümü döktüm.Zamanı yaktım.

Doğruları yanlışlarla karıştırıp,sınırsızlığı buldum.Ve Bir daha dönmek istemedim tüm mümkünlerin ütopyasından,

Mümkünsüzlüğün dünyasına.

Dolunaygecesi

10

Page 12: Klozet fanzin #15

Belki de en fazla hayatta kalabilenin kazandığı bir oyundur bu yaşam.

Son parasını masaya döktü. Bir kağıt ve birçok bozuk paranın yanında ufak ufak notlar yazılı kağıt parçaları saçılmıştı masaya. İzmit’teydim. Aldırış etmeyip evin salonuna doğru geçtim. Sonbaharın son dakikaları gibi cama çarpan ağaç dallarının salon içinde bıraktığı tenine durma-dan batan küçük kaktüs dikenlerinden farksız bir acı tonu tüm odayı ısıtmıştı. Son parasıyla aldığı şarabı açacak bir tirbuşon yoktu evde, çatalladı, parçalayıp, içine yolladı mantarını. Şu an bir hayalim gerçekleşseydi eğer bunun kesinlikle burada bir şömine sobası olması olurdu derken ki bakışı gerçekten de işte tam da buraya aitim diyebileceğiniz bir histi.

Televizyonun üstünden sarkan siyah çamurlu pantolonlarımız bir dilek gibi birbirine sarılmıştı tıpkı kendisini akıntıya bırakmış bir salın iki küreği gibi. Öylece baktı, duvara yansıyan mum ışığında, gittikçe büyüyen gölgesine anlamsızca karışan, Tom Waits’in liriklerine bölünen düşler-ine. Radyonun sesini açtı.

Well I hope that I don’t fall in love with you ‘Cause falling in love just makes me blue, Well the music plays and you display your heart for me to see, I had a beer and now I hear you calling out for me And I hope that I don’t fall in love with you.

Sokağın başından sonunu kaplayan sis ve kömür kokusu pencerelerden içeri sızıyordu. Geçmişte yaşadığın bir anı tekrardan yaşarmışcasına ürpertici ve soğuk bir andı.

“Bir gülücük kadar yakınım ölüme…” diye mırıldandı.

Saat sabaha karşı 5’ti,

Üstünü giyindi,

Evden çıktı ve bir daha dönmedi.

kişiselmanifesto

Tanrı Yıldızlara Üfledi ve Torbacım Kendisini Astı

11

Page 13: Klozet fanzin #15
Page 14: Klozet fanzin #15

. . .

bu bir ipucudur kaçırmadan

ben sosyetemi üstüme giyindimüstüne giyildim sosyeteminbir arada ceniniz kaşkol eldiven

her birimizin farklı rüyasıdır apaçıköyle uzundur bazen kışsız yazsızçimdikleme girişimleri başarılı-başarısız (ve başarı nedir?)öyle kısa belki baharlı baharlı (ilk son ne fark eder?)bir tek içidir bilinebilecek olan dalıştan sıçramayadoğum mudur uyumak, şimdi önemli değildir:ki sav sunmuşlar beklemek eziyettirçürüttüğümdür kavuşmak bitmektiro kaygısı yaklaşanın başka yalnızlıktan (anlatayım.)göre göre değil de baka baka da olurbir arada göç edenlere hele gökyüzünde(çınarın toprağa sarılışına denk gelmiştim bir de)beklemek süregelen rüyamızdır sanki böylekorkmuyor muyum bitmesinden (bilinç kadar çok hem de)geri mi ileri mi sayım hangi mekanda hiçbir fikrim yoksosyetemin de yok ama işte birbirimize, birbirimizincenin, kaşkol, eldiven ve mevsimlerin tamamıiçimizdekini üşütmediğimizdir (rüyalarımız burada atar.)bekliyoruz işte göçler, sarılmalar (ısı daha fazla ısı.)doğum ışık mıdır soru bile değildir, şimdi önemlidir:ki sevgi beklemenin en rüyambaçlı yoludurkanıtladığımdır sarılmak devam etmektir.

göbekten beslendiğim günden bugüne aynı kalan kalbimletanrı kurumuna dilekçemdir:bu bir şiir sayılmayabilinir.

farz ederim.

Buğra Kavukçuoğlu

13

Page 15: Klozet fanzin #15
Page 16: Klozet fanzin #15

Atike Elif Kalkay

Page 17: Klozet fanzin #15
Page 18: Klozet fanzin #15

hayat mı ?boktan.

günler, çalışmayan sifonlar

sararmış sayfalarda resmi bir tatil veya milli bir yas ilanı

siyah beyaz televizyonlarda gökkuşağı izleniyor o zamanlar

kanun namına tutukluk yapan tüm namlularne kadar doğru olmasa da bana doğrultuyorlar

orman kanunlarıma yağmalanmış yangınlarve canlı bombalarcan simitleriyle karışıyorlar kalabalıklara

masaya vurulurken tüm yumruklarnedense, patlayan kum torbaları vuruyor sahillere

o sırada ruslar sıcak denizlerde deve güreşi oynuyorlarbizler sonsuza dek masada kaybediyoruzbilek güreşi değilmiş mesele

daha ne kadar düşebiliriz diye düşünürken gelin birde yola düşelim diyorbir ses içimizdenişsizliğin babadan oğula geçmediği topraklar içinhenüz geç değil diye düşünürkenhayallerimizle... meksika sınırından geçemiyoruz

bu seferde kendimizi kaybediyoruz masada sırra kadeh bastıkça sabahın ilk ışıklarıyla iz bıraktık kaldırımlara

bulabilene aşk, dokunabilene meşk oluyordu ve o saatlerdeüç kusursuz hakaretten içeri alınıyordum

Bir Güne Bir Ömür Sığdırıyor Kelebekler

17

Page 19: Klozet fanzin #15

çentikli zaman dilimleri paylaştıkça azalırken fücceten sen alınıyordun, en savunmasız yerimden

ki ben, kalbine giden tüm kapıları çilingir sofralarıyla karşılıyordum

aynı günün sabahında unutmak istiyordun benigözlerin bir bayram temizliğini emir buyuruyordu bense, sana fark ettirmeden her şeyi bilinçaltına süpürüyordum

kalabalığa karışmayı çok seviyordunbir o kadar da tehlikeli buluyordun

o gün ilk kez sakallarım değil ellerin karışıyordu saçlarıma makas atıyordun bilmediğin şeritlerekontrolünü kaybettiğinde buçuk kalıyordun ve bildiğimiz tüm kurallar seni bana yuvarlıyordu

aynı gün sessizce bırakmaya kararlıydın bu şehri bir düşün sensiz kaldığında İstanbul’unasıl geçer bunca insan boğazından

...

düşünmeden giderken senben kaçmaya başlıyordumher seferinde, teşhisi konulmamış bir hastalığa yakalanıyordum

yaka paça içime atıyordum her şeyigöğüs kafesimde kuşlara dahi yer kalmıyordu sen hariç sen hiçbir zaman dahil değil

ne güzel değil mibir güne bir ömür sığdırıyor kelebekler

sanırım ölmeden önce son kez yazıyorum

evrengünberi18

Page 20: Klozet fanzin #15

Her Şey Geçince

Her şey geçince uyandırın beni.Tüm korkular gittiğinde öperek uyandırın beni.

Tüm korkularım...Otobüsteki adamlar indiğinde beni uyandırın.

Kalp ritmim normale döndüğünde,ellerim titremediğinde uyandırın.Siyah çantayı çöpe atın öyle uyandırın beni.

Gözyaşlarım sessizce içime akmadığı zaman da uyandırabilirsiniz.Adamlar sinsice yaklaşmadığında...

Bir kadın korkusuzca sokaklarda dolaştığı zaman öperek uyandırın beni.Ben uyuyorum;her şey geçince uyandırın beni.

Maja Mingo

19

Page 21: Klozet fanzin #15
Page 22: Klozet fanzin #15

kalbimiz çatlar ilk çekiştedamarlarımıza sıcak kucaklar sızarve yeşil yaramaz çocuklarşefkate koşar dudaklarımızda

baş dönmelerimizde anneler gülernefeslerinde gül ve baharçoğalır yanar, çoğalır yanar..babalar, biraz daha eksik..

çektikçe yerin göğe verdiği bir lunaparka döner baygınlığımıziçinde rengarenk aylarla döndüğümüzbekçisiz bir lunaparka

derken uçar tiner kurur bez kafasıdöner yeryüzü göğe verdiği sözdendüşeriz dalgın bir anındabaşa düşmesi gibi elmanın

gökyüzünün toprağından kopupbu soğuk, çürük elmayadüşeriz bu buzdan hiçliğebirer kurt gibi..

Lokman Kurucu

Tiner

21

Page 23: Klozet fanzin #15
Page 24: Klozet fanzin #15

hepimiz,sus pushava,pus

dil sis

içinde..kahverengi bir göğün altında

yıldırıcı bir sessizlik,tank,top,

tüfek içinde..şu ayağıma dolanan

kördüğüm..yıkıntıların doğurduğu,

koca bir uçurumgördüm..

o küçücük gözlerindeki,korku,ödümü patlattı

öldüm...

Seval Yürekli

. . .

23

Page 25: Klozet fanzin #15

uzun düşündümhaddinden fazla uzun düşündüm

kısa yazabilecek kadar uzun düşündüminsan suya varınca önce kendini görür

insan insana varınca önce kendini görürben suyu gördüm, seni gördümyanına vardım üzerinde yaprağı,

içinde balığı gördümözünde yüzü,

güneşin alnında düşü gördümbir yol; gözden arınmış

kalbinin kalbine, aklının aklına gidenadım atacak yönü gördüm

Muhammet UzunKadıköy ‘15

Gördüm

24

Page 26: Klozet fanzin #15

Yine bir sınav dönemi ders çalışmamak için bahaneler arıyorum kendime.Taze fasulye pişiriy-orum kırmızı tırnaklarımla.Ruhum kadar mı taze yoksa yaşadıklarım kadar geçmiş mi son pişirme tarihi emin değilim.Pazardan alsam emin olurdum ama marketten kilosu beşe aldım.Kılçıklı çıktı bi de.Oturdum pişmanlıklarını ayıklıyorum fasulyenin.Çok da değiller;yarım kilo kadar.Chet Baker,”Laura” ile eşlik ediyor,ben soğanları ince ince doğrarken.Gözyaşlarım el-bette ki soğandan!Aklıma sen gelmiş olsan gülümserdim..eskiden.Acı çıktı soğan ondan bu kadar aktı yaşlarım,ağlıyorum sanma.Evet,Laura da ektiledi biraz.Tamam!biraz da sen etkiled-in,bir süredir hayatımda olmayışınla.Laura’nın ve sensizliğin boşluğunu domatesleri rendeleyer-ek doldurdum tabağa.Şimdi tam mevsimi domateslerin.Marketten de olsa tazeler tıpkı yazdığın şiirler gibi.Arada tırnaklarım törpüleniyor,karışıyor rende domateslere.Olsun,diyorum farket-mez ikisi de kırmızı;beni ilk öptüğündeki yanaklarım gibi.Bi’ dakika ya!Nasıl oldu da fasuly-eden bahsederken sana geldim?Artık sana olmamalıydı ki yazdıklarım.-oysa konu hep send-in,sonu da sen olmuştun-Gitmeliydim senden ya da gitmeliydi kokun parmaklarımdan.Bak!Ne güzel domates kokuyorlar aslında.Kavrulan fasulyeler sarıyor ruhumu senin yerine.Dayak yiy-ince susan çocuklar gibi domatesleri atınca duruluyor fasulyeler.-bir çözüm de değil ya day-ak!-Ama fasulyelerin pişmesine yardımcı oluyor market domatesleri.Kısık ateşte on beş daki-kada bütünleşiyorlar.İçine hüznümü de kattığımdan mı ne yerken parmaklarımı yiyorum.Artık ne sen kokuyorlar ne domates.Laura ile oturup halime gülüyoruz;gözümüzden yaşlar aka aka.

Övgü Kaya

Laura

25

Page 27: Klozet fanzin #15
Page 28: Klozet fanzin #15

Çürümüş duvarlar üstübir mavilik kırıntısı

bir yanı tel örgüler ile sarılıbir yanı yalandan bir ışık gölgesi

çürümüş duvarlar epey yaşlıtıpkı çürük beyinlerin dayattığıyaşlılık, kasvetlilik etiketi gibi

siyahın ve grinin boğucu mevsimindemaviyi katlettiler

ruhların boşluğunda doğdu sonrahayalden renkler, yalandan perdeler

beceriksiz gülümseyişler parladısöndü

parladılar yıldızlar sonrason parıldayışlarıydı o

ve çürük beyinler öldürdü tüm maviliğive güzel yıldızları..

Şeri Torak

. . .

27

Page 29: Klozet fanzin #15
Page 30: Klozet fanzin #15

Durakta otobüse teslim olmadan Üç dakika öncesi,Her terkediliş sonrasıKendine yabancı bir doğuş yaşar MuharremTabii Muharrem buKaç doğuş yaşadı bilinmez amaBir kez bile ölmeyi beceremediği aşikarİki çivi bir araya gelirse, çıkar odaklı güreş tutarÜç çivi yapıbozumDört çivi bir çarmıh ediyor MuharremBir çarmıha dördüncü çivi olmaktansaTerk edilirim dediBunu Muharrem söylediTerk edildiSığamadı bir çekmecedeki kırmızı ve yeşil kazağın arasınaOtobüsten eksildiSokak lambalarını tanımadıKırmızının varlığını reddettiİhanet etti her gece, güneşeTereddütsüzdü, tahammülü su kaldırırArşimed’i bilmedi hiç. Bu bizim ayıbımız.Durakta otobüse teslim olmadan üç dakika önce Vazgeçti MuharremKafiye kulak içindir göz için değil dedi şair olmadığını unutarakKorkaklık insan içindir benim için değildedi insan olduğunu unutarakYaşam ölümün dip notudur mücadelesi değildedi yaşamın ölümden farksız olduğunu unutarak.

Ufkum Ç.

Muharrem

29

Page 31: Klozet fanzin #15

fotoğraf - Ufkum Ç.

Page 32: Klozet fanzin #15

Sütlü Freud

Okyanus özgürlüğü hafifliğinde,korkutucu bir yolda yürüyorum.Bastıkça boğuluyorum,bulanıyo-rum sanki.Yosunlar saçıyorum düşünen hücrelerimden.Tırnak aralarımda krem şanti tadında deniz kabukları...batıyorlar.Evet!Acıtıyorlar.Hissettirmeden.Farkına bile varamıyorum susturduk-larımın.Düşünce kabarcıklarım öyle güçsüz kalıyor ki bu okyanusta.-oysa beni nasıl da alt ediyorlar her gece-Düşünceden daha ötesi,güçlüsü de varmış;arınıyorum.Yürüdükçe varıyorum bir kıyıya.Arka üstü uzanıyorum bir şezlonga.Kenarına şemsiye takılmış bardakla sütümü yudumlarken bir soluk alıyorum geldiğim yoldan.Düşünceler ötesine açılan bir kapı ışıyor o beyaz çizgide.Bilinç dışımın bilince giden yoluna ayak basacağım birazdan.Gittiğim yol yol mu?Bastıkça göreceğim.

Övgü Kaya31

Page 33: Klozet fanzin #15

güneşi göndermezdik gaye sabah olsabir omuz, bir parmak, kalça, tek ayak

öyle bir sabitlik ki zaman aksa bozmazgün aymaz, ten kahve tadı, çam kokar soluk

bir koşmak ki şen şakrak, bayır aşağımeram; bir kuşun avazından, yastığın ayazındanben içimden dinliyordum bacaksız parmakları

iki beyaz bir siyah, piyano sol yanından huzursuz

kumaş parçalarından kanat yapmış tırtılparmak uçlarında yüzer yaprak balığı

öyle bir deniz ki tırnakları kızılödün veririz susarsak. sen kal, önce beni yak

bir savaş ki bütün bayraklar beyazdilimin ucunda ant, kelamlar yükşimdi gün döndü, gündüz söndü

harflerin dördü; zaiyat.

Muhammet Uzun

İçimden Dinliyordum

32

Page 34: Klozet fanzin #15

sözcükleri utanmadan har vurupyani olacak iç değil, allah belanı versinüstelik adı var kedinin, ŞerefŞeref tedirgin oldu, ben utandımAdana il sınırına doğru koşacaktım utancımdan tuttum beni, bu üçkendimi tutuyorum bu çok zorbu çok kendime dokunmaktan eskiden de korkuyordum, bu üç

üç diyorum üçkimine gün, sana Şeref demişler üstelik kediüstelik diyorum, üstelik bu şekelerler de kimsesizulan müteredditim, allah belanı versinüç deyince kıvırcıklaşıyor saçların aklım bulanıyorkahkül mü kakül mü arada kalıyoruz toplumcaama sen toplumu bana bıraksenin için bireyleştim bak ve şimdi yalnızımbu üç

telaşlandım, önceden bardak severdimönceden noktalar kullanırdım kızarsın diyekızarsan, önceden nokta koyalım bu üçüç deyince ol bakalım, gelirken bıçağını al

gülme hem, sen gülünce Mart geliyor, soykırım varnefret ediyorum ideolojik olmayan krokilerdenbir göçmen ne denli bağlama çalabilir üç bakalımama Türkmen Ahmet bulaşıkçı oldu n’aber, bu üç

toparlan, Şerefi bakkala gönderemeyiz o yalnızca bir kediŞereften ben utandım üstelik terkettin beniüstelik diyorum, allah belanı verebilir bana sorarsanözgüvenimi yitiyorum gördüğün gibive böylece söz vermiş bulunuyorum durduk yereher şey durduk yere gelişiyor zaten, salaklaşıyoruz

üç oldu bak

33

Page 35: Klozet fanzin #15

dünyanın tüm vedalarını tedirginlikle karşılıyorum, bu üçengel olamayınca güvensizlik kokuyorburnumu düşürüyorum koltuğa, koltuklaşıyoruzsarılsak da olur, ayağa kalk Türkçemizi geliştirelim, bu üç

daha neler var neler, otur da seni kandırayımŞeref dükkanın sahibini yakinen tanır, kendisi kedibir kedi düşün, sen hiç bir kediyi terkettin mibir kedi sana ne yapmış olabilir o yalnızca Şerefalmanyaya küstüm tevazu güldürüyor benihem gülmem senin kah küllerini üflemeye sebepkaküllerini ben sevmiştim, öyle her kedi bilmezöyle her kedi Şeref kadar mahir değildir üstelik.

Ali C Yoksuz

34

Page 36: Klozet fanzin #15

Bett

ie M

ae P

age

çizi

m -

Page 37: Klozet fanzin #15
Page 38: Klozet fanzin #15