j:.; - cdn.islamansiklopedisi.org.tr · MÜ FESSER "tefsire muhtaç olup da hakkında tefsir varit...
Transcript of j:.; - cdn.islamansiklopedisi.org.tr · MÜ FESSER "tefsire muhtaç olup da hakkında tefsir varit...
ya tercüme ettiği ve bir Farsça sözlük hazırladığı da bilinmektedir (Tra ljiC, Istaknuti Bosnjaci, s. I I 8).
Mehmet Müezzinoviç'in 1 OO'den fazla makalesi vardır. Bunların büyük bir kısmı Glasnik, El-Hidaje, Prilozi za Orijentalnu Flol ogiju, A nali GHB, Nase Starine, Takvim, Bakije -A lmanah, Preporod, Islamska Misao, Z emzem , Odjek, Zivot gibi Saraybosna'da çıkan dergilerde ve yıllıklarda yayımlanmıştır. Ayrıca Prişti
ne'de çıkan Starine Kosova i Metohije, Yenipazar'daki Novipazarski Zbornik, Zagreb'deki Bulletin za Likovnu Umjetnost adlı dergilerde ve yıllıklarda da makaleleri neşredilmiştir (Fajic. s. 145; Tral jic, Anali GHB, IX-X 1 I 983 ] , s. 329-333)
BİBLİYOGRAFYA :
Zejnil Fajic, "Mujezinovic, Mehmed hadzi" , Bibliogra{ıja Glasnika Vrhovnog Islamskog Staljesinstva u SFRJ od 1933. do 1982 Godine, Sarajevo 1983, s. 145; Mustafa Ceman, Bibliografüa Bosnj acke Knjizevnosti, Zagreb 1994, s. 530, 588; Mahmud TraUic , Istaknuti Bosrıjaci,
Zagreb 1994, s . 113-127; a.mlf., "lslamska Epigrafıka u Bosni i Hercegovini. Mehmed Mujezinovic, lslamska Epigrafıka u Bosni i Hercegovini, knj. !. ", Takvim, Sarajevo 1974, s. 300-301; a.mlf., "lslamska Epigrafıka u Bosni i Hercegov ini , knj . ı (prikaz)", Glasnik VIS, XXXVIII/7-8 (ı 975 ). s. 375-377; a.mlf., "Merhum Hafız Mustafa ef. Mujezinovic", Takvim, Sarajevo 1976, s. 190-193; a.mıf.. "Sacuvana Ljepota Natpisa (Mehmed Mujezi novic, ıslamska Epigrafika, kn jiga ll. , Sarajevo ı 977) ", a .e. (ı 979). s. 332-334; a.mlf., "Hadzi Mehmed ef. Mujezinovic (Merhu m)", Glasnik VIS, XLIV/4 [1981). s. 423-427; a.mlf., "Kapitalno djelo [Mehmed Mu jezi novic, lslamska Epigrafika Bosne i Hercegovine. knj. llL , Bosanska Krajina , Zapadna Bos na i Hercegovi na. Sarajevo 1 982)" , a.e., XLV/3 ( 1 982). s. 351-354; a.mlf .. "Hadzi jusuf Livnjak, Odazivam TI se Boze" , Takvim, Sarajevo 1982, s. 265-266; a.mlf .. "Prof. Mehmed ef. Mujezinovic", Ana/i GHB, IX-X (1983). s . 327 -333, 339; Muhamed Hadzijahic, "Marginalija uz najnoviju Mujezinovicevu knjigu o islamskoj epigrafıci", Radio Sarajevo- TreC:i Program, Vll/20, Sarajevo 1978, s. 916-919; Rusmir Mahmutcehajic, "Kroz Groblja i Harfovlja (Mehmed MujezinoviC, lslamska Epigrafika Bosne i Hercegovine. lstocna i Centra lna Bosna)", Zivot, XXVll/6, Sarajevo 1978, s. 728-730; a.mlf .. "Skica za tarih", Cas Sjecanja-Mehmed Mujezinovic 29.7.1913 - 1451981 (nşr.
Kulturno Drustvo Bosnjaka "Preporod"). Sarajevo 1996, s. 3-13 (aynı maka le için bk. Odjek, XXXIV/ 23, Sarajevo ı98ı. s. 18-26); Kasim Hadzic, "Merhum H. Mehmed Ef. Mujezinovic", Takvim, Sa rajevo 1982, s. 267 -269; Enes Pelidüa. "Naucni doprinos Mehıneda Mujezinovica", Pregled, LXXII/lO, Sarajevo 1983, s . 1035-1 039.
li! MUHAMMED Aımçi
MÜFAHARE
L (bk. FAHR).
_j
MÜFEKKİRE ( Q j:.;.oJ 1 )
Duygu planında idrak edilen imajları
çeşitli birleştirme ve ayırma işlemleriyle akıl için yeniden üreten
düşünme gücünü belirten
L
eski psikoloji terimi (bk. DUYU; HAYAL).
MÜFESSER ( .,.:.Wl )
_j
Hükme açık biçimde delalet eden, te'vil ve tahsis ihtimali taşımayan lafız
anlamında usiil-i fıkıh terimi. L _j
Tefslr masdanndan türetilen ve sözlükte "açıklanmış" anlamına gelen müfesser kelimesi Hanefi usul terminolojisinde hükme te'vil ve tahsis ihtimali taşımayacak derecede açık biçimde delalet eden lafzı ifade eder. Kelime Kur' an-ı Kerim'de ve hadislerde geçmemekle birlikte bir ayette (ei-Furkan 25/33) ve birçok hadiste (Wensinck, el-Mu'cem, "fsr" md.) tefsir kelimesine rastlanır. iki hadisin rivayetinde biri ravi Ya'la b. Memlek'in (Tirmizi, "Şevabü'l.[\ur'an", 23; Nesa!. " İftitiıl:ıu'ş-şalat", 83,
"1\ıyamü ' l-leyl", 13). diğeri Buharl'nin ("Zekat", 55) değerlendirme ifadesi içinde olmak üzere müfesser kelimesi geçmekle beraber bunların sözlük anlamında kullanıldığı görülmektedir.
Fıkıh usulünde Kitap ve Sünnet'teki ifadelerin yorumuyla ilgili kurallar belirlenirken lafız değişik açılardan ayınma tabi tutulmuştur. Hanefi usulcülerinin açıklık bakımından yaptığı "zahir. nas, müfesser, muhkem" şeklindeki dörtlü tasnif içinde müfesser muhkemden sonra açıklık düzeyi en yüksek lafız türünü ifade eder. Serahsl'nin müfesseri tanıtmak üzere yaptığı izahı. "Has ise te'vil, am ise tahsis ihtimali bırakmayacak şekilde açıklanmış olup kendisiyle neyin kastedildiği zahir ve nastan daha ileri düzeyde bir açıklıkta bilinen lafız" şeklinde özetlemek mümkündür (Uşul, ı. 165) Alaeddin es-Semerkandl müfesseri tanımlarken sözü söyleyenin amacı hakkında kati delil bulunduğu için başka bir manaya gelme ihtimalinin ortadan kalkmış olması unsuruna ağırlık verir ve bu sebeple ona "mübeyyen" ve "mufassal" adlarının da verildiğini belirtir (Mizanü 'l-uşul, s. 35 1 ) . Bir lafız kendi slgasındaki açıklık düzeyi sebebiyle müfesser sayılabileceği gibi, başlangıçta te'vile açık olduğu veya sözün sahibinden izah gelme-
MÜ FESSER
den aniaşılamayacak durumda bulunduğu halde daha sonra hiçbir kapalılık taşımayacak şekilde açıklanmış olan lafızlar da müfesser kapsamına girer. Bazı ahkam ayetlerindeki "semanln" (seksen) ve "selase" (üç) gibi sayı bildiren lafızlarla müşriklerle savaş hakkındaki ayette (et-Tevbe 9/ 36) tahsis ihtimalini ortadan kaldıran "kaffeten" (topyekün) lafzı müfesserin birinci türü için verilen örnekler arasında yer alır.
Müfesserin ikinci türü için "salat" (namaz) gibi dini terime dönüştürülen ve içeriği başka açıklama gerektirmeyecek ölçüde açık hale getirilen lafızlar örnek verilebilir (ayrıca bk. MÜCMEL) Öte yandan müşterek, müşkil ve mücmellafızlar da kati deHile ihtimal veya işkali ortadan kaldıracak şekilde açık hale getirildiğinde müfessere dönüşmüş olur (a.g.e., s. 35 1 ). ikisinin de beyana konu olması yönünden müfesser ile müewel terimleri arasında benzerlik bulunmakla birlikte müfesserde açık
lamayı yapan bizzat şari'dir ve lafız kesin bir biçimde açıklandığı için artık başka manaya gelme ihtimali yoktur; müewelde ise lafzın manası müctehidin zann-ı galibi ve ictihadı ile ortaya çıkarılır ve bu mana kesin olmadığı için başka bir mananın kastedilmiş olma ihtimali varlığını korur (ayrı ca bk. MÜEWEL)
Müfesserin hükmü, neshi hakkında delil bulunmadığı takdirde delalet ettiği manaya uygun olarak amel etmenin gerekli olmasıdır. Te'vil ve tahsis ihtimaline kapalı olmakla birlikte müfesser neshi kabil arneli bir hükümle ilgiliyse nesih ihtimaline açıktır (Şemsüleimme es-Serahsl, I, 165); ancak bu ihtimal Hz. Peygamber'in hayatta bulunduğu süre ile sınırlıdır. Onun vefatından sonra sadece müfesser lafızlar değil
bütün naslar nesih açısından muhkem niteliğinde olup nesih ve iptale kapalıdır. Lafızların açıklık düzeyi bakımından bu şekilde sıralamaya tabi tutulmasının pratik sonucu aynı konuda iki farklı seviyede lafız bulunması halinde ortaya çıkar. Böyle bir durumda müfesser zahir ve nassa, muhkem de müfessere tercih edilir (örnekler için bk. M. Edlb Sa lih, 1, 187- I 96; Zekiyyüdd in Şa'ban , s. 374-375)
Hanefiler dışındaki usul çevrelerinde müfesser için yapılmış tanımiara rastlanmakla beraber ( İbn FCırek. s. 147; ibn Hazm, 1, 43; Bad, s. 48) mütekellimln metodunu benimseyen usulcülerin eserlerinde müfesser Hanefiler'deki gibi yaygın bir kullanıma konu olmamış ve yerleşik bir terim haline gelmemiştir. Onlardan bazıları müfesseri "tefsire ihtiyacı bulunmayan" ve
497
MÜ FESSER
"tefsire muhtaç olup da hakkında tefsir varit olmuş lafız" anlamında kullanmışlardır. Mütekellimln metoduna göre yazılmış usul eserlerinde genellikle yer alan ve lafızların manaya delaletinin açıklık derecesini gösteren zahir ve nas şeklindeki ayırımda nas Hanefiler'in terminolojisindeki müfesser karşılığı olup "manasına kati olarak delalet eden ve başka ihtimale açık bulunmayan lafız" demektir (M. Edlb Salih. ı . 222-224; Zekiyyüddin Şa 'ban , s. 376; mübeyyenin nasla eş anlamlı kullanımı için bk. Gazzall, I. 345) .
BİBLİYOGRAFYA :
Lisanü'l·'Arab, "fsr" md.; et-Ta'ri{at, "el-Müfesser'' md.; Tehanevl. Keşşaf, ll, 1115-1117; Wensinck, el-Mu'cem, "fsr" md.; Buhar!, "Zekat" , 55; Tirmizi, "Şevabü'I-I}ur'an", 23; Nesai, "İftitaJ:ıu'ş-şalat", 83, "!5ıyamü'l-leyl". ı3; ibn Fürek, el-Hudüd fl'l-uşül ( nşr. Muhammed es-Süleyman!) , Beyrut 1999, s. 147; İbn Hazm, el-İ/:tkam, Beyrut 1405/1985, ı, 43; Bac1, İ/:tkamü 'lfuşül tt a/:tkami 'l-uşül (nşr. Abdullah Muhammed el-CübOrl) , Beyrut 1409/ 1989, s. 48; imamü'I-Haremeyn ei-Cüveyni, el-Burhan tt uşüli'lfı~h (nş r. Abdülaztm ed-Dtb), Devha 1399,1, 413; Şemsüleimme es-SerahsT. Uşül (n ş r. Ebü'l-Vefi'i el-Efganl) , Haydarabad 1372-> Beyrut 1393/ 1973, ı , 165; Gazzalt, el-Müstaşfa, Kahire 1322/ 1904, I, 345; Alaeddin es-Semerkandi, Mizanü 'l-uşül (n şr. M. Zekl Abdülber). Katar ı404/ ı984, s. 35ı , 360; Seyfeddin el-Amidi, el-İf:tkam (nşr. İbrahim ei-AcOz). Beyrut ı405/ı985, lll, 25; Sadrüşşerta, et-TavZif:t tt /:talli gavamizi 't-Ten~l/:t (Teftazani, et-Telvi/:t içinde). Kahire ı377/1957, ı , 125; ŞevkilnT. İrşadü'l-fuf:tül, Beyrut, ts. (Darü'l-ma 'rife), s. ı78; Ali Haydar Efendi, Usül-i Fıkıh Dersleri, istanbul ı966 , s. 172-ı74 ; Abdülvehhab Hallaf, İslam Hukuk Felsefesi: İlmü usüli 'l-fıkh (tre. Hüseyin Atay) , Ankara ı973 , s. 3ı5-3 ı 6; Muhammed Eb O Zehre, İslam Hukuku Metodolojisi (tre. Abdülkadir Şener), Ankara ı979, s . ı07-ı08 ; Bilmen, Kamus 2
, I, 2ı, 76; M. Edib Salih, Tefsirü 'n-nuşüş fi 'l-fı~hi 'l-İslami, Beyrut ı404/1984 , I, ı65-ı78, ı87-ı96 , 222-226; Fahrettin Atar, Fıkıh Usülü, istanbul ı988, s. 211 ; Ferhat Koca, İslam Hukuk Metoda/ojisinde Tahsis, istanbul ı 996, s. 82, ı41; Zekiyüddin Şa'ban , İslam Hukuk ilminin Esasları (tre. İbrahim Kafi Dönmez), Ankara 2004, s. 372-376.
L
liJ FERHAT KocA
MÜFESSİR
(rw' ı _j
Sözlükte "açıklamak, beyan etmek, izhar etmek" anlamındaki fesr kökünün "tef'il" kahbından (tefslr) türeyen müfessir kelimesi "Kur' an-ı Kerim'i yorumlayan kimse" demektir. Tefsir Kur'an'da bir yerde geçer (el-Furkan 25/33) . Müfessir kelimesinin ilk defa ne zaman kullanıldığı yolunda açık bilgi yoksa da Taberi gibi nisbeten
498
müteahhir bir müfessirin Kur'an'ı açıklayanlar için bu kelimeye yer vermesi (Ca
mi'u'l-beyan, ı . 88) daha öncesinde de kullanıldığının işareti olarak kabul edilebilir. Abdullah b. Abbas için İbn Mes'Od'un zikrettiği "tercümanü'I-Kur'an" ifadesi (a.g.e., ı . 84; İbn Hacer, V. 276-279) büyük ihtimalle "müfessir" anlamına geliyordu. Kaynaklarda müfessir yerine "ehlü't-tefsir. ashabü't-tefsir. ehlü't-te'vil. ashabü't-te'vil" tabirleri de kullanılmıştır.
Kur'an-ı Kerim'e göre onu yorumlama yetkisi Allah'tan sonra ResGl-i Ekrem'e aittir. Zira bir meselenin halli konusunda Allah-ResGiullah-ilim sahibi üçlemesi muhtelif vesilelerle zikredilmiş, Nahl suresinde ( ı6/44) ResGiullah'a Kur'an'ı açıklama görevinin verildiği belirtilmiştir (ayrıca bk. İbrahim 14/4; en-Nahl16/64). Kıyamesüresindeki (75/ 19). "Sonra şüphen olmasın ki onu açıklamak da bize aittir" ifadesinden Kur'an'ı yorumlama işinin ResGl-i Ekrem'e Allah tarafından öğretildiği anlaşılmaktadır. İbn Teymiyye. Nahl suresindeki ayeti delil göstererek Resülullah'ın Kur'an'ın lafızlarını açıkladığı gibi manalarını da açıkladığını ileri sürer (Mu~addime, s. 63 ). Nitekim Hz. Peygamber bazan ayetteki bir kapalılığa işaret eder. bazan ayetle ilişkili olarak sorulan bir soruya cevap verir, bazan da Kur'an'ı Kur'an'la tefsir ederdi (Buhar!, "Tefsir", 2, "Şavm", 16; Tirmizi, "Tefsir", 2; SüyGtl, IV, 502-539; Yıldırım , s. 139-199). ResGl-i Ekrem'in Kur'an'ı tefsir edici mahiyette davranışlarda bulunduğuna dair örnekler vardır ve bunlar sözlü tefsirinden daha yaygındır. Resülullah'ın ahlakını soran bir kimseye Hz. Aişe'nin, "Sen Kur'an'ı okumaz mısın? Onun ahlaki Kur'an'dı" diye cevap vermesi (Müslim, "Şalatü'l-müsafırin", 139; Tirmizi, "Birr'', 69) bu konuda önemlidir.
Hz. Peygamber'in ayetlerin ne kadarını tefsir ettiği hususu tartışmalıdır. Hz. Aişe'nin, "ResGlullah, Allah'ın kitabından Cibril'in ona öğrettiği kadar tefsir ederdi" şeklindeki sözü (Taberl, I, 79, 83) onun tefsirlerinin hem ilahi kaynağa dayandığını hem çok olmadığını göstermektedir (tefsirle ilgili rivayetler içinde ResOl-i Ekrem'den gelenlerin oranı konusundaki değerlendirmeler için bk. Koç, s. 107). İbn Aklle el-Cevherü'l-mamp1m fi't-tefsir bi'lmertU' min kelômi seyyidi'l-mürselin ve'l-mabkum adlı tefsirinde (Süleymaniye Ktp., Hekimoğlu Ali Paşa, nr. 58, 59, 60, 61 , 62; Hekimoğlu Ali Paşa Camii, nr. 19 [967]) Hz. Peygamber'in bu nitelikteki söz ve fiilieriyle ilgili rivayetleri toplamıştır.
Ashap, ResGl-i Ekrem'in sağlığında Kur'an'ı yorumlamakyerine ortaya çıkan problemierin halli için ona başvurmuştur. ResGlullah'ın vefatından sonra bu görevi onun eğitiminden geçerek Kur'an tefsiri alanında ehliyet kazanan sahabiler yapmaya çalışmıştır. Başta Abdullah b. Abbas olmak üzere Übey b. Ka'b ve Abdullah b. Mes'Od ashap içinde bilinen meşhur müfessirlerdir (Mustafa Müslim, s. 64- 164) Tabiin döneminde oluşan Mekke, Medine ve Irak (KOfe) tefsir mektepleri bu üç müfessirin çevresinde onların talebeleri tarafından şekillendirilmiştir. İbn Abbas'ın müfessir olarak otoritesini ortaya koyan en önemli kriter ondan gelen rivayetlerin çokluğudur (İbn Ebu Hatim'in ve Taberi'nin tefsirlerindeki rivayetler için bk. Berg, s. 142; Koç. s. 117). İmam Şafii, İbn Abbas'tan nakledilen rivayetlerin sayısının 1 00 kadar olduğunu söylemiş (SüyOtl, IV, 497), şöhretinden dolayı ona hadis isnat edildiğini ileri sürenler olmuştur (Abdülazlz b. Abdullah Humeydl, 1, 25-30) .
Hz. Peygamber'in, Kur'an'ın tefsiri konusunda bilgisizce konuşanların cehennemle cezalandırılacağını ve Kur'an hakkında kendi re'yi ile söz söyleyenterin isabet etseler bile hatalı yolda bulunduğunu bildirmesi (Tirmizi, "Tefsir" , l; Taberl, ı . 71-73) sahabenin ve tabiin nesiinin tefsir hususunda ihtiyatlı davranmasına yol açmıştır. Nitekim Hz. Ebu Bekir'e Abese suresinin 31 . ayetinin manasının sorulması üzerine. "AIIah'ın kitabına dair bir şeyi kendi fikrime göre tefsir eder veya bilmediğim halde söylersem hangi yer beni üzerinde taşır, hangi sema beni gölgelendirir?" dediği rivayet edilmiştir (a.g.e. , I, 72) . Ancak bir yandan re'y ile tefsiri yasaklayan rivayetlerin isnadının tartışmalı olması, öte yandan Kur'an'ı yorumlamayı teşvik eden rivayetlerin bulunması ve sözü edilen yasaklamanın Kur'an hakkında delilsiz konuşma ile ilgili sayılması Kur'an'ın yorumlanmasının gerekli olduğu şeklindeki anlayışa kapı açmıştır (Şatıbl . III. 406-410). Bu sebeple tabiin neslinden başlamak üzere dirayet tefsiri yöntemi giderek artan bir şekilde kullanılmıştır.
Tabiin devrinde müfessirlerin sayısı bir hayli çoğalmıştır. Said b. Cübeyr, Mücahid b. Cebr, İkrime ei-Berberi, TavGs b. Keysan, Ata b. Ebu Rebah, Ebü'I-Aiiye er-Riyahi. Muhammed b. Ka'b ei-Kurazi, Zeyd b. Eslem, Alkame b. Kays, Mesrük b. Ecda', İbrahim en-Nehai, Hasan-ı Basri ve Katade b. Diame bunların önde gelenleridir. Bu dönemin müfessirleri aynı zaman-