iSLAM ve KADlN - isamveri.orgisamveri.org › pdfdrg › D00033 › 1994_c30 › 1994_c30_3 ›...

12
iSLAM ve KADlN Dr. Fahri Din Yüksek Kurulu Üyesi sosyal konumu, öteden- beri Görünen odur ki bu 11 din 11 daima ön planda gös- Halbuki konuya ba- sosyal hayatta erkek- ten olan konumunun, din faktö- ründen çok faktörlerden kaynak- lanmakta görülür. Özellikle lam dini görülür ki durumu din bir göstermez. Çünkü din, san11a yol göstermek için Ve kendilerine yol gösterilen insanlar ara- bir, sözkonu- su Hal böyle iken, sosyal çevre- lerde az çok mahiyet gösterse de tarih boyunca daima mu- talaa bu da zaman mal Üstelik bu mal o kadar ki, elde Kur'an gibi bir pek çok müs- lüman bile bu telakkiyi ka- görünmekte ve ikinci in- san gibi hareket ( Biz bu ilgili söz- konusu din ortaya koymaya; dinlere, özellikle Dini'ne göre erkekten Hemen ki konumuz cins fizik Elbet- teki fizik olarak erkek .erkektir. erkek Ve bu husus konumuzun Bi- ·zim üzerinde ve esasen problem olarak görülen konu, fi- ziki manevi ve hukuki, bir ifade ile, sosyal konumu Öncelikle fayda ki, konuya negatif bakan- lar dahil hemen herkesin kabul bir gerçek ve o gerçek özet- lenebilir: önce Araplar, ilk do- olursa hemen diri diri gömüp öldiiriirlerdi. dini bu adete son önce Araplar pek çok 3

Transcript of iSLAM ve KADlN - isamveri.orgisamveri.org › pdfdrg › D00033 › 1994_c30 › 1994_c30_3 ›...

Page 1: iSLAM ve KADlN - isamveri.orgisamveri.org › pdfdrg › D00033 › 1994_c30 › 1994_c30_3 › ... · iSLAM ve KADlN Dr. Fahri DEMİR Din Işleri Yüksek Kurulu Üyesi adının sosyal

iSLAM ve KADlN

Dr. Fahri DEMİR

Din Işleri Yüksek Kurulu Üyesi

adının sosyal konumu, öteden­beri tartışılagelrniştir. Görünen odur ki bu tartışmalarda, 11 din 11

daima ön planda görülmüş, gös­terilmiştir. Halbuki konuya yakından ba­kıldığında, kadının sosyal hayatta erkek­ten farklı olan konumunun, din faktö­ründen çok başka faktörlerden kaynak­lanmakta olduğu görülür. Özellikle İs­lam dini açısından bakıldığında görülür ki kadının durumu din açısından bir farklılık göstermez. Çünkü din, 11 İn­

san11a yol göstermek için vardır. Ve kendilerine yol gösterilen insanlar ara­sında bir, kadın-erkek ayıiırnı sözkonu­su değildir.

Hal böyle iken, değişik sosyal çevre­lerde az çok mahiyet farklılığı gösterse de tarih boyunca kadın daima farklı mu­talaa edilegelrniş; bu farklılık da çoğu zaman 11dİn 111ere mal edilıniştir. Üstelik bu mal ediliş o kadar kabullenilrniştir ki, elde Kur'an gibi değişmez bir Tanrı

Buyruğu kaynağa rağmen, pek çok müs­lüman kadın bile bu yanlış telakkiyi ka­bullenrniş görünmekte ve ikinci sınıf in­san gibi hareket etınektedir.

(

Biz bu yazımızda, kadınla ilgili söz­konusu anlayışın, din açısından yanlışlı­ğını ortaya koymaya; dinlere, özellikle İslam Dini'ne göre kadının erkekten farklı görülmediğini aniatınağa çalışaca­

ğız.

Hemen kaydetıneliyiz ki konumuz cins ayrılığı, fizik yapısı değildir. Elbet­teki fizik olarak kadın kadındır; erkek .erkektir. Kadın anadır; erkek babadır. Ve bu husus konumuzun dışındadır. Bi­·zim üzerinde duracağırnız ve esasen problem olarak görülen konu, kadının fi­ziki değil manevi ve hukuki, başka bir ifade ile, sosyal konumu olacaktır.

Öncelikle şunu belirtınekte fayda vardır ki, konuya negatif açıdan bakan­lar dahil hemen herkesin kabul ettiği bir gerçek vardır ve o gerçek şöylece özet­lenebilir:

"İslamiyetten önce Araplar, ilk do­ğan çocukları kız olursa hemen diri diri toprağa gömüp öldiiriirlerdi. İslam dini bu korkımç adete son vermiştir.

"İslamiyetten önce Araplar pek çok

3

Page 2: iSLAM ve KADlN - isamveri.orgisamveri.org › pdfdrg › D00033 › 1994_c30 › 1994_c30_3 › ... · iSLAM ve KADlN Dr. Fahri DEMİR Din Işleri Yüksek Kurulu Üyesi adının sosyal

DR. FAHRi DEMiR • iSLAM ve KADlN

kadmla evlenebiliyorlardı. islam Dini sayıyı azami 4'e indirmiş ve /ıer birine iyi muamele edilmesi şartılll koymuştur.

"Bımlar tarihi çerçeve içinde kadın­larm lıaymıa gelişmeler oldu. 7 nci yüz­yılda islamiyerin kadmlara ilişkin yeni ve olıınılu anlayış getirdiğini o11aya koydu." (1)

Şimdi, diğer bazı tesbitleri sunalım:

I. Kadınlar di nin özü ve esası olan itikad, ibadet ve ahlak konularında di­nen hem ehil hem muhataptır. Her şey­den önce Kur'an-ı Kerim'de, "iman edenler", "güzel amel işleyenler"

umumi ifdesine kadınlar da dahildir. Ayrıca kadınlar pek çok ayette açıkça zikredilir. Örnek olarak, 9:71 ve 33:35 ayetlerini görelim:

"Mü'min erkekler ve mü'min ka­dınlar biribirlerinin velileridir. iyi­liği emreder, kötülükten alıkorlar; zekat verirler; Allah ve Peygam­berine itaat ederler. İşte Allah bunlara rahmet edecektir. Şüphe­siz Allah güçlüdür. Hakimdir." (9:71)

"Doğrusu erkek ve kadın müslü­manlar, erkek ve kadın mü'minler, boyun eğen erkekler ve boyun eğen kadınlar, doğru sözlü erkek­ler ve doğru sözlü kadınlar, sabırlı erkekler ve sabırlı kadınlar, gönül­den bağlanan erkekler ve gönül­den bağlanan kadınlar, sadaka ve­ren erkekler ve sadaka veren ka­dınlar, iffetlerini koruyan erkekler ve iffetlerini koruyan kadınlar, Al­lah'ı çok anan erkekler ve Allah'ı çok anan kadınlar... İşte Allah, bunların hepsine mağfiret ve bü­yük ecir hazırlamıştır." (33:35)

2. Allaha adanmış, Günahsız Bakire Hz. Meryem'in kıssası Kur'an-ı Kerim'in

4

pek çok yerinde gayetle tafsilatiıdır. Ve Hz. İsa gibi büyük bir peygamber, Kur'an-ı Kerim'de "Meryem Oğlu İsa" olarak anılır. Misal olarak 3:33-63; 19:16-38 ve 66:12 ayetlerine bakılabilir. Ayrıca Kur'an-ı Kerim'de "Nisa" (Ka­dınlar) ve "Meryem" adıyla müstakil birer silre mevcuttur (4. ve 19. silreler).

3. Kur'an-ı Kerim'de kötü kadınlara misal olmak üzere Hz. Nuh ile Hz. Lut'un karıları; iyi kadınlara misal ol­mak üzere Fir'avun'un karısı zikredilir:

"Allah inkar edenlere, Nuh'un ka­nsı ile Lut'un kansını misal göste­rir: Onlar kullanınızdan iki iyi ku­lun nikahında iken onlara karşı ha­inlik edip inkarlannı gizlemişlerdi de bu iki Peygamber, Allah'tan ge­len azabı onlardan savamamıştı. O iki kadına: Cehenneme girenlerle beraber siz de girin, denildi." (66:12)

"Allah insanlara Fir'avun'un karı­sını misal gösterir: O, Rabbim! Katından bana Cennette bir ev kur; beni Fir'avun'dan ve onun iş­lediklerinden ırak eyle! demişti."

(66:11)

4. Kur'an-ı Kerim'de kötü kadınlar­dan ve kötü erkeklerden, iyi kadınlardan ve iyi erkeklerden; terniz kadınlardan ve temiz erkeklerden birlikte söz edilir:

"Kötü kadınlar kötü erkeklere; kö­tü erkekler kötü kadınlara yakışır­lar. İyi kadınlar iyi erkeklere; iyi erkekler iyi kadınlara yakışırlar.

Bunlar, onların söylediklerinden uzaktırlar. İşte bunlara mağfiret ve cömertçe verilmiş nzık vardır."

(71:26)

(1) Talat Halman'ın, Milliyet Gazetesinin 15 Şu­bat 1988 tarihli nüshasında yayınlanan köşe yazısından.

Page 3: iSLAM ve KADlN - isamveri.orgisamveri.org › pdfdrg › D00033 › 1994_c30 › 1994_c30_3 › ... · iSLAM ve KADlN Dr. Fahri DEMİR Din Işleri Yüksek Kurulu Üyesi adının sosyal

DiY ANET iLMi DERGi • TEMMUZ - AGUSTOS - EYLÜL 1994 • Ci LT: 30 • SAYI : 3

5. İslamiyetten önce araplarda, evli kadın, kocasının malı sayılırdı. Öyle ki, kocası ölünce, değil ona varis olmak; kocasının diğer eşyası ile birlikte, miras­çılara mal olarak intikal ederdi. İslami­yet kadını, ölen kocasına varis kılmıştır:

"Eşlerinizin, eğer çocuklan yoksa, yapacakları vasiyetten ve borçtan sonra, bıraktıklarının yarısı sizin­dir. Çocukları varsa bıraktıklannın dörtte biri sizindir. Çocuğunuz

yoksa, sizin de, yapacağınız vasi­yetten ve borçtan sonra, bıraktığı­nızin dörtte biri onlarındır (karıla­rınızındır). Çocuğunuz varsa, bı­

raktığınızın sekizde biri onların­

dır ... " (4:12)

Kadın, eş olarak da ( 4: 12), evlat ola­rak da (4:11), ana olarak da (4:11), kar­deş olarak da ( 4: ı 2 ve ı 76) varistir.

6. Kadın, anne olarak, çocuğunu em­zirmede söz sahibidir. Çocuğun babası koca, çocuğun annesi ile karşılıklı rıza çerçevesinde anlaşacaktır. Bu anlaşma­da anne, baba karşısında, hukuken "ta- . raf" hakiki bir şahsiyettir:

" ... Eğer ana ve baba biribiriyle gö­rüşerek ve karşılıklı anlaşarak ço­cuğu memeden kesmek isterlerse, kendilerine günah yoktur ... " (2:233)

7. İslamiyette. kadın, kendisine ev­lenme teklif edilen veya kendisi evlen­me teklif eden hakiki bir taraf şahsiyet­tir:

"(İddet beklemekte olan) kadınlar­la evlenme hususundaki tekiitinizi açmanızda veya onu içinizde saklı tutmanızda size bir günah yok­tur .. " (2:235)

"... kendisini peygambere hibe eden mümin kadın .. " (33:50)

8. Geçimsizlik dunnunda, yuvayı yü­rütüp yürütmemeye dair verilecek karar, karı-koca'nın ortak iradesine bağlıdır ve kadın burada da kocası karşısında taraf hakiki şahsiyettir:

"Karılarınızdan boşandığınız ve onlar da bekleme müddetlerini bi­tirdikleri zaman, aralannda iyilik­le anlaştıkları takdirde, onların

(eski) kocalarıyıa evlenmelerine engel olmayın ... " (2:232)

"Eğer bir kadın kocasının serkeş­liğniden yahut kendisinden yüz çevirmesinden endişe ederse, ara­lannda bir sulh yapmalarında on­lara günah yoktur. Sulh (daima) hayırlıdır ... " (4: 128)

9. İftiraya uğrayan kadın, kocasına tanınan "ispat hakkı"na karşı "red hakkı"na sahiptir. Şöyle ki: Bir koca karısına zina isnad eder ve kendisinden başka şahit bulamazsa, hakimin huzu­runda, 4 kere: "Allah şahit, doğru söy­lüyorum." diye yemin eder. Beşicisin­de: "Yalan söylüyorsam, Allah'ın la­neti üzerime olsun!" demek suretiyle, onu, ispat edebilir. Buna karşılık kadın

. da şayet bunun iftira olduğunu iddia eder de 4 kere: "Allah şahit, o yalan söylüyor" dedikten sonra beşincide:

"Eğer kocam doğru söylüyorsa, Al­lah'ın laneti üzerime olsun!" demek suretiyle bu ıspatı redded~bilir: (24:6-9)

I O. Kadın oy hakkına sahiptir:

"Ey peygamber, inanmış kadınlar Allah'a hiçbir ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etme­mek, çocuklarını öldürmemek, if­tira etmemek ve uygun olanı (ma­ruf) işlemekle sana karşı gelme­mek şartıyla sana "bi'at" etmek üzere geldiklerinde, onları kabul et..." (60:12)

5

Page 4: iSLAM ve KADlN - isamveri.orgisamveri.org › pdfdrg › D00033 › 1994_c30 › 1994_c30_3 › ... · iSLAM ve KADlN Dr. Fahri DEMİR Din Işleri Yüksek Kurulu Üyesi adının sosyal

DR. FAHRi DEMiR • iSLAM ve KADlN

Bilindiai gibi "bi'at" bağlılık sözü vermektir ~e modern uygulamadaki oy­lamalarda gördüğümüz "kabul" anla­mına gelmektedir.

Kadınlann, İslamiyetle birlikte, oy hakkına sahip kılındığıru görmek, her­kes için, hele bugün, çok "orijinal" ol­sa gerek!

ı ı. Hz. Muhammed (Selam O'na), ilk vahyi, bir Ramazan gecesinde inziva­da bulunduğu sırada almıştı. Vahyin ge­liş şekli çok ilginçti: Hz. Peygam~er, ya­şı 40'ına yaklaştığı sırada adet haline ge­tirmişti. Sıcak yaz günlerinde, Mekke vadisinden 5-10 km. uzaktaki yüksekçe bir dağa çıkar; sonradan Nur adını ala­cak bu dağın tepesine yakın ve Ka'beye bakan yamacındaki "Hıra" mağarasında inzivaya çekilirdi. Hz. Muhammed'in içinde doğup büyüdüğü Mekke halkı

putperestti. Ka'be putlarla doldurulmuş­tu. Mekkede puta tapmayan tek tük kim­seler vardı. Onlara "Hanif" denilirdi. Hanif, puttan ve her türlü batıldan yüz çeviren; halka yönelen, anlamına geli­yordu. Hz. Muhammed de o Ha­niflerdendi. İşte, yaz mevsimine rastla­yan bir Ramazan gecesinde, Hira mağa­rasında, uyku ile uyanıklık arası bir hal­de O'nun ifadesi ile "Beyne'n-Nevm ve'I-Yakaza", iken Hz. Muhammed'i bir kuvvet sıkımş. Hz. Muhamed bunu tarif ederken: "Kaburgalarım birbiri­ne geçti sandım" demiştir. O kuvvet sıkımş ve "Oku!" demiştir. Hz. Mu­hammed, bu oku emrine karşı: "Ben okuma bilmem", demiş. O kuvvet, yine aynı şekilde sıkımş ve yine "Oku!" de­miş; Hz. Muhammed aynı cevabı ver­miş: "Ne okuyayım?" demiş. Derken, üçüncü defa yine aynı şekilde sıktıktan sonra o sıkan kuvvet: "Yaratan Rabbi­nin adıyla oku! O, insam alaka'dan yarattı. Oku! Kalemle öğreten, insana bilmediğini belleten Rabbin, en bü­yük kerem sahibidir." (9611-5) diye

6

devam etmiş. Ondan sonra da kendisini sıkan kuvvet ondan aynlmış. Hz. Mu­hammed (selam ona), bu olayın peşin­den maaara dışına çıkıp çevreye bakrnış. Bir de ~e aörsün! Ufukta, heybetli bir şey Ona şByle seslenmiyor mu? "-Ya Muhammed, Ben Cebrail'im; Sen Al­lah'ın elçisisin!" Bu olay Hz. Muham-

. med'i endişeye düşürmüştür. O derece­deki, ona ürperme gelıniş; bir titreme tutmuştur. Hatta bir ölçüde paniğe k~p.ıl~ mıştır: Acaba kendisine gelen, kendı~ı~ı

. sıkan, bir şeyler söyleyen, sonra kendısı­ne gorunup ona Peygamber olduğunu bildiren ne idi, kim idi? Hasta mı olmuş­tu, hasta mı olacaktı? Sonra, o sırada Mekke'de "gaip"ten haber veren bir sü­rü insan dolaşıyordu. O da başına geleni anlatır ise, alaya· mı alınacaktı? .. Hz. Muhammed, yaşadığı olayı, bütün bu endişe ve düşüncelerini, çok saygı ve güven duyduğu sevgili eşi Hz. Hatice'ye anlattı. Hatice derhal: "Bana sorarsan hiç korkma!. Allah'tan sana bir zarar ilişmez. Çünkü sen iyi bir insansın: y etimleri, yoksulları, düşkünleri ko­rur hic kimseyı' incitmezsin. Allah se-' . ni kötü ruhlardan korur". şeklinde te-sesli ettikten sonra, O'nu daha çok rahat­latmak için: "Amcazadem Varaka var. Doksanlık ama bir ihtiyardır. Çok okumuştur ve bu konuları iyi bilir. Gidip ona damşalım." der. Birlikte gi­derler. Hz. Muhammed, olanlan bir bir anlatır. Bunun üzerine Varaka: "İbra­him'e, Musa'ya, İsa'ya gelen sana da gelmiş. Tebrik ederim. Seni halkın Mekke'den çıkardığında sağ olsam da sawwyım? demesi üzerine de: "Hiç bir Peygamber, kendi çevresinde vazife yapamaı:nı,ştır" demiş. (Z)

(2) Hz. Peygamberin, özell!kle ilk vahiy _aldığın­dan niçin korku ve endışeye kapıldıgı ~onu­sundaki açıklama için, Ingiliz Muhtedı Mu­hammed Marmaduke Pikthall'a ait The Mea­ining of The Glorious Doran adlı ingilizce Kur'an Tecümesinin mukaddime kısımından.

Page 5: iSLAM ve KADlN - isamveri.orgisamveri.org › pdfdrg › D00033 › 1994_c30 › 1994_c30_3 › ... · iSLAM ve KADlN Dr. Fahri DEMİR Din Işleri Yüksek Kurulu Üyesi adının sosyal

DiYANET iLMi DERGi • TEMMUZ- AGUSTOS- EYLÜL 1994 • ciLT: 30 • SAYI: 3

Uzunca anlattığımız bu olayda, Hz. Muhammed'in, hayatırnn en kritik konu­sunu, değerli eşi Hz. Hatice'ye ne büyük bir itimat ve bağlılıkla açtığını; Hz. Ha­tice'nin de değerli eşi Hz. Muhammed'in açtığı konuya nasıl bir sevgi ve bağlılık içinde yaklaştığırn açıkça görüyoruz. Nitekim Hz. Muhmmed (selam ona), 25 yaşında evlendiği, 48-49 yaşında iken 60 yaşlannda olarak kaybettiği bu muh­terem eşini, daha sonra evlendiği eşleri­ni kıskandıracak ölçüde, daima, saygıyla ve sevgiyle anınaya devam etıniştir.

12. Hz. Muhammed (selam ona) kızı Fatıma ziyaretine gelince, yerinden kal­kar onu karşılar; elinden tutar; onu öper; kendi yerine oturturdu. Fatıma da babası ziyaretine geldiğinde yerinden kalkar; elinden tutar; onu öper; kendi yerine oturturdu (3).

13. Hz. Muhammed, eşlerinin davra­nış ve isteklerine karşı daima anlayışlı ve saygılı olurdu. Bir gün, Hz. Ayşe, bir bayram münasebetiyle, dışarıda çalıp

oynayan grubu seyretmek istemiş; çene­sini Hz. Muhanırned'in omuzuna koya­rak uzun zun seyretınişti. Bir keresinde de Hz. Ayşe ile koşu yaprrnş; yarışı ka­zanrrnştı <4).

14. Hz. Peygamber, "Bir kadın iki kızını güzelce yetiştirir; sıraya katarsa, Cennette benimle beraber olur." bu­yurmak suretiyle anneye müjde verirken, kız çocuklarına iyi bir eğitm vermenin, üstün bir ülkü olduğun da ifade etıniştir. (5)

15. Yine Hz. Peygamber (selam O'na), "Kadınlara ancak iyi insanlar iyi davranır. Onlara ancak kötü İn· sanlar kötü davranır. Ben eşierime karşı en iyi davrananlardamm." bu­yurmuştıır. <6)

16. Buhari'nin Libas, .31 hadisinde konumuza daha fazla ışık tutacak bir bil-

gi ile karşılaşıyoruz. Burada kayıtlı ha­diste bildirildiğine göre Hz. İbn-i Abbas şöyle demiştir:

"Ben hep, Tahrim suresinde (66'ncı süre, 4'ncü ayette) bildiri­len, "Hz. Peygambere karşı daya­rnşma içine girmiş" iki eşinin kim­ler olduğunu merak eder; onu Ömer'den sormak ister; çekinir­dim. Bir gün fırsat doğdu ve sor­dumda Ömer:

-Ayşe ve Hafsa! dedi ve devamla:

"-Biz İslamdan önceki cahiliyye döneminde, kadınları hiç bir şey­den saymazdık. İslamiyet gelip Allah onlardan da söz edince anla­dık ki onların da bize karşı hakları varmış. Fakat, yine de işimize ka­nştırmıyorduk. Derken, bir gün eşirole aramızda geçen tartışmada eşim bana sert çıkınca ona:

"-Haddini bil" dedim. O da bana:

"-Sen bana böyle söylüyorsun ha? Senin kızın, Hz. Peygambere ezi­yet edip duruyor. Ne haber? dedi. Kalktım, Hafsa'ya gittim ve ona:

"-Hz. Peygambere karşı gelmek­ten seni menederim" dedim. On­dan sonra da Ümmü Selerne'ye gittim ve ona da söylendim. Bu­nun Uzerine 0:

"-Sana hayret ediyorum, Ömer! Biz kadınların işine hep bumunu soktuğun yetmemiş gibi şimdi de Hz. Peygamber ile eşleri arasına

girmeye yelteniyorsun, öyle mi?" dedi.

(3) Ebu Davud, Edeb, 155,5/391, H. No: 5217; Tirmizi, Menakıb, 61, H. No: 3872

{4) Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5/35,36.

{5) Müslim, Birr, 149; Tirmizi, Birr, 34.

(6) İbn Mace, Sünen, Nikah, 50.

7

Page 6: iSLAM ve KADlN - isamveri.orgisamveri.org › pdfdrg › D00033 › 1994_c30 › 1994_c30_3 › ... · iSLAM ve KADlN Dr. Fahri DEMİR Din Işleri Yüksek Kurulu Üyesi adının sosyal

DR. FAHRi DEMiR • islAM ve KADlN

Bu da gösteriyor ki, Hz. Ömer gibi İslamiyeti en iyi anlayanlardan biri dahi, kadınlar konusuda, cahilliye anlayışın­dan kolay kolay sıyrılamadığını itiraf et­mektedir.

Hal böyle olunca, kadınlara karşı,

Cahiliye kalıntısı tutum ve davranışla­rın, diğer şahıs ve toplumlarda, günümü­ze kadar, artarak devam etmesinde, hat­ta bu yönde, "hadis" diye sözler uydu­rulmasında, şaşılacak bir şey olmasa ge­rek.

17. Nihayet Hz. Muhammad (Selam O'na):

"-Cennet, anaların ayakları altın­dadır!" buyurmak suretiyle kadına, ta­rihte gelmiş geçmiş herkesten daha bü­yük ölçüde daha doğrusu layık olduğu ölçüde değer vermiştir.

Bütün bu tesbitlerden sonra, sosyal hayatta veya bazı dini kaynaklarda, bu tesbitiere uymayan bir anlayışa veya bil­giye rastlanırsa -ki üzülerek belirtmek gerekir ki az da değil- her halde yapıla­cak şey, görülen anlayışın başka tesirler altında oluştuğunu ve rastlanan bilgile­rin kaynağından, yanı Allah ve Rasu­lünden, doğru bir şekilde nakledilmiş ol­madığını yahut hatalı yorumundan kay­naklandığını düşünmektir. ilmi zihniyet, insaf ve akl-ı selim bunu gerektirir. De­ğil böyle kaynak itibariyle eşdeğerde ol­mayan iki bilginin karşılaşması, eşde­

ğerde olan kaynaklardaki bilgiler de kar­şılaşsa, durup düşünmek, konuyu, mü­kellefiyetin sebebi olan akıl ölçüsüne vurmak gerekir. Nitekim İslamiyette bir kaide vardır: "Şayet akıl ile dini nass birbirine ters düşmüş görünürse, ak­lın gereği doğru olarak kabul edilir; nass tevil edilir yani nass, aklın gerek­tirdiği yönde yorumlanır."

8

Konu ile ilgilenenterin ortaya attıkla­rından üç konu, ciddiye alınarak değer­lendirilmesi gereken konulardır:

- Şahitlik,

- Mirasta eşitsizlik ve

- Kadını Dövme.

Bu üç konuya ayrı ayrı. ve kısaca

açıklık getirmeye çalışalım.

a) Şahitlik meselesi

Kur'an-ı Kerim'de, şahitlerle ilgili emir ve tavsiye 3 yerde geçer:

2:282; 5:106, 107 ve 24:4, 13 ayetle­rinde.

Bunlardan Bakara ayetinde (2:282), borç senedi ile; Maide ayetlerinden (5:106), ölüme bağlı vasiyyet ile; Nur ayetlerinde (24:4, 31) ise, zina iddiası

ile ilgili olarak geçmektedir.

Borç senedi ile ilgili Bakara ayetin­de, şahitlerin sayısı 2 olarak bildirilirken şahitterin cinsiyetleri üzerinde de durul­makta; ölüme bağlı vasiyet ile ilgili Ma­ide ayetinde, adaletli iki şahidin, ihtiya­ca göre, gayri müslim bile olabileceği buyurulmakta; zina iddiasını ispat ile il­gili Nur ayetinde ise, sayıları 4 olarak bildirilen şahitlerin, nitelikleri de belir­tilmektedir.

Kadınların "erkek" veya "kadın" olma niteliklerini belirten Ayet-i Keri­me'yi yakından incelediğimizde şunları görürüz:

Bu 2:282 numaralı Bakara ayeti, bir­birine vadeli borç alıp-veren şahısların bunu, borç senedine bağlamalarını tavsi­ye ve emretmekte; bu borç senedinin no­ter tarafından düzenlenmesini ve senet

Page 7: iSLAM ve KADlN - isamveri.orgisamveri.org › pdfdrg › D00033 › 1994_c30 › 1994_c30_3 › ... · iSLAM ve KADlN Dr. Fahri DEMİR Din Işleri Yüksek Kurulu Üyesi adının sosyal

DiYANET iLMi DERGi • TEMMUZ- AGUSTOS- EYLÜL1994 • Ci LT: 30 • SAYI: 3

düzenienirken iki de şahit tutulmasını ve bu iki şahidin erkeklerden olmasını; şa­yet iki erkek şahit bulunamazsa, bir er­kek ve iki kadının şahit tutulmasını iste­mektedir. Buna gerekçe olarak da, "Ka­dın şahitlerden biri unutur veya yanı­lır ve konuyu yanlış hatırlarsa, diğeri ona hatıriatsın için" buyurulmaktadır.

Burada hemen şu soru akla geliyor: Acaba niçin kadın unutur ve yanlış ha­tırlar? Cevabı gayet basit: Her zaman meşgul olduğu bir iş olmadığı için!

Konuyu böyle anlamak gerektir. Zira bilinmektedir ki, kendi meşguliyet (ihti­sas) sahasındaki bir konuda, bir tek ka­dının, -çok enteresandır, bir tek kadının­şahitliği muteberdir ve ispata yeter delil olarak kabul edilmektedir. Mesela bir çocuğun kime ait olduğu konusunda bir karışıklık ve anlaşmazlık çıksa, tek başı­na bir "ebe" nin şahitliği, aksine bir delil bulunmadıkça, nesebin ve mirasın ispatı için yeterli görülmektedir. Bu konu, İs­lam Hukukunun pratik kaynakları de­mek olan Fıkıh kitaplarının "Şehadet" bahislerinde, az-çok ihtilaflarla, böylece anlatılır.

Bundan kolayca anlaşılır ki, 2:282 ayetinde sözkonusu olan bir erkek ve iki kadının şahitliği durumu, şahitliğe konu olan muamelenin özelliğind.en kaynakla­nan özel bir durumdur. Sebep ise, ayette belirtildiği gibi, en azından o günkü şartlarda olmak üzere, genelde kadınla­rın bu gibi muamelelerde tecrübe ve ih­tisas sahibi olmamaları sebebiyle, "ya­nılma ihtimali" dir.

Buna göre, burada görünen ve genel manada sözkonusu olan eşitsizliği çok iyi değerlendirmek gerekir. Eşitlik­

eşitsizlik, haklarda ve hukuk karşısında sözkonusu olmak gerektir. Nitekim İsla­miyette, yazımızın başında işaret edildi-

ği gibi, kişisel haklarda ve hukuk karşı­sında, kadın-erkek arasında bir eşitsizlik örneğine rastlamak mümkün değildir.

b) Miras Meselesi

Kur'an-ı Kerim, miras taksimi konu­sunda da mü'minlere yol gösterir. Bu arada, varis olması muhtemel bütün hı­sım ve akrabaların paylarını da bildirir.

incelendiğinde görülür ki, eşit yakın­lıktaki varisierden evlat ve kardeşler

arasında, erkek kardeşler lehine 112 nis­betinde pay vermenin dışında bütün paylar, bugün medeni dünyanın uygula­dığı paylarla hemen hemen aynı olup bazen eşit, bazan ( 4: ll ayetinde bildiril­diği gibi, kız evladın tek evlat olarak va­ris olması durumunda, mirasın yarısını tek başına alırken ölenin ana ve babasını sadece 1/6 şar hisse alması örneğinde ol­duğu gibi), kadınlar lehine olmak üzere eşitsizlik sözkonusu olmaktadır.

Esasen ve öncelikle, miras ile ilgili ayetlerin iniş sebebini göz önüne getir­mek, konuyu daha iyi görmemize yar­dımcı olacaktır.

Ashaptan Sa'd b. Rebi' Uhud'da şehit öüşmüştü.

Bir gün bu şehit sahabinin eşi iki kı­zıyla Rasulullah'a başvurur:

-Ya Rasullah, der, biliyorsunuz Sa'd şehid oldu. Bütün malını kardeşi aldı.

Ben ve bu iki kızına hiç bir şey kalmadı.

Rasulullah, bu yeni durum karşısın­da, muhtemelen bu konuda vahiy gele­ceğine işaretle biraz beklemelerini tavsi­ye eder ve kısa zaman sonra miras ayet­lerinin gelmesi üzerine Rasulullah Şehit Sa'd'ın kardeşini çağırır ve mirastan üçte ikisi kızlara, sekizde birini şehidin eşine vermesi ve kalanını kendisinin alması

talimatını verir. Buna göre, miras, 24

9

Page 8: iSLAM ve KADlN - isamveri.orgisamveri.org › pdfdrg › D00033 › 1994_c30 › 1994_c30_3 › ... · iSLAM ve KADlN Dr. Fahri DEMİR Din Işleri Yüksek Kurulu Üyesi adının sosyal

DR. FAHRi DEMiR • iSLAM ve KADlN

24 hisse itibar edildiğinde 16 hisse kız­lann, 3 hisse eşin, kalan 5 hisse de kar­deşin olmuştur.

Dikkat edilirse, mevcut toplumun geleneklerine göre, kadınlar lehine "re­form" niteliğinde çok ciddi bir düzenle­me ve uygulama ile karşılamaktayız.

Eşit yakınlıktaki evlat ve kardeşlerin birlikte varis olması halinde erkeklere kızlannkinin iki katı pay bildirilmiş ol­ması, çok iyi değerlendirmek gerektir:

-Daha önceki durum ne idi, o gün ne hale getirildi?

Miras ayetinin "nüzô.l" sebebi ola­rak yukarıya kaydettiğimize ilaveten şu­nu belirtmeliyiz ki:

Daha önce kadın, en azından kocası­na karşı, varis olmak şöyle dursun, mi­ras malı gibi, erkek yakınlara kalıyordu. Kur'an-ı Kerim kadını, "eşya" gibi, va­rise intikal eden bir miras malı olmaktan çıkarmış; kocası dahi, ölen yakınlarına mirasçı kılmıştır. V aris kıldığı zaman da, az önce işaret ettğimiz gibi, çok yer­de erkek ile eşit hatta bazan daha fazla pay sahibi kılmış; sadece evlat ve kar­deşler olarak birlikte varis olduklannda, erkekler lehine 1/2 gibi farklı bir pay öngörmüştür.

Öyle olunca, buradaki "vetire"ye dikkat etmek gerek:

- Hiç yoktan, en azından yan yanya pay sahibi kılmak!

Ayetin iniş sebebi olayda ise, hiç yoktan 19/24 gibi, terikenin hemen he­men tamamına sahip kılmak!

Vetire bu olunca, içinde bulunulan sosyal şartlar sebebiyle, vetireye de ay­kırı düşmeyecek tarzda kardeşlere eşit

pay verilince, bu, Kur'an-ı Kerim'in ge­tirdiği prensipiere aykırı düşer mi?

10

Birlikte varis olan evlat ve kardeşler için 112 nisbetinde farklı paylar öngö­rülmesini, bir de, "örfe bağlı masla­hat"ın gereği açısından değerlendirme­

nin yerinde olacağı açıktır: Mirastan er­kek kardeşe, kız kardeşine göre iki misli pay tanınması, onlann mali yükümlülük durumları ile de ilgilidir. Sistem bütün­lüğü içinde değerlendirildiğinde görülür ki erkek, "baba" ve/veya "koca" ola­rak "nafaka" mükellefidir. Öyle olun­ca, ona tanınan hak da taşıdığı malı yü­kümlülükle orantılı olmalıdır. Çünkü o sistem içinde, mala, kadından daha çok ihtiyacı vardır.

c) Kadın Dövme Mes'elesi

İslarniyete göre "kadın" konusu ko­nuşulduğunda, akla gelen ilk meseleler arasında, kadının, kocası tarafından

"dövülmesi" (darb) mes'elesi karşımıza çıkar.

Konu, yanlış anlaşılması bir yana, Kur'an'da mevcut bir konu olduğu için, onu, doğru şekilde anlamak ve anlat­mak, her müslümanın boynunun borcu­dur.

Önce Kur'an'daki ilgili Ayet-i Keri­me'yi görelim:

"Allah, erkek ve kadınların her bi­rini diğerine yaradılıştan üstün kıl­dığı ve erkekler, mallarından har­cadıkları için, erkekler (kocalar), kadınlara (karılarına) karşı, koru­yucudurlar. Onun için, iyi kadınlar Allaha itaat eder; kocalarına saygı gösterir. Allahın korumasını iste­diği iffetlerini kocalarının gıyabın­da da korurlar. Başkaldıran kadın­lara gelince, önce kendilerine öğüt verin; sonra yataklarınızı ayırın;

bu da fayda verınezse, dövün. Söz dinledikleri halde ise, onları in c it­meye bahane aramayın. Bilin ki

Page 9: iSLAM ve KADlN - isamveri.orgisamveri.org › pdfdrg › D00033 › 1994_c30 › 1994_c30_3 › ... · iSLAM ve KADlN Dr. Fahri DEMİR Din Işleri Yüksek Kurulu Üyesi adının sosyal

DiYANET iLMi DERGi • TEMMUZ- AGUSTOS- EYLÜL1994 • CiLT: 30 • SAYI: 3

Allah çok yüksek, çok büyüktür." (4:34)

Önce, Ayet-i Kerime'de bildirilenleri yakından görmeye çalışalım:

(1) "Üstünlük" mes'elesi

Dikkat edilirse yaratılıştan gelen üs­tünlük, sadece erkeklere veya sadece ka­dınlara ait olarak bildirilmemiştir. Bu ise, Elmalılı merhumun bu ayetin tefsi­rinde isabetle kaydettiği gibi, erkeğin

kadında bulunmayan bir takım fıtrı me­ziyyetleri olduğu gibi, kadının da, er­kekte bulunmayan bir takım fıtrı meziy­yetleri olduğunu anlatmaktadır. Demek­tir ki, bu ayet, pek çoğumuzun yanlış anladığı gibi, erkeklerin mutlak üstünlü­ğünü bildiren bir ayet değil; erkeğin de kadının da yaratılıştan farklı üstünlükler taşıdıklarını anlatan bir ayettir.

Elbetteki bu arada, erkeğin, kadına

karşı koruyucu olmasını sağlayan "f"ızi­ki güç" üstünlüğüne de işaret edilmiş olmaktadır.

(2) "Harcama" mes'elesi.

Ayet-i Kerim'de, nisbet itibariyle yaygın bir gerçeğe işaret edilmiş olmak­tadır: Ailenin mali yükü, erkeğin sının­dadır.

Bu sosyal realitedir ki, dünyanın he­men her yerinde, aile reisi kocadır.

Bu ayetle bildirilen de, bu tabii ve sosyal gerçekten başkası değildir.

Nitekim, özellikle son zamanlarda, kadının sosyal fonksiyonunun gelişme­sine paralel olarak, "nafaka" mükellefi­yeti konusunun, kadınlar hakkında da sözkonusu olabilecek düzenlemelere gi­dildiği görülmektedir.

(3) "Nüşuz" mes'elesi.

Biz, nüşuz'u, "başkaldırma" olarak ifade ettik. Eskiler buna "serkeşlik" derlerdi ki, başına buyruk, söz dinleme-

yen, aklına eseni yapan kişiyi ifade eder.

Ortada, karı-koca ile başlayan bir ai­le birliği vardır. Bu birliğin, kaynağı iti­bariyle müşterek olan mallar başta ol­mak üzere, doğmuş bulunan ve/veya do­ğacak olan çocuklara kadar, çok önemli sorumlulukları vardır. Ve bu sorunıluluk karı koca arasında ortaktır.

Ortak sorumluluk taşıyan taraflardan biri olarak şayet kadın (eşkarı) "nüşuz" taritimizde geçtiği gibi sorumsuzluğa

saparsa, erkek (eşkoca) ne yapacaktır?

- Taşıdıkları sorunıluluk ortak oldu­ğu için, elbetteki, "bana ne, ne yaparsa yapsın, ne hali varsa görsün!" diyemi­yecektir.

İşte ayet, aile yuvası için, olmaması gereken istisnai durum olan böyle bir durumda, kocayı "irşad" etmekte; ona yol göstermekedir:

Önce "nasihat" (öğüt).

Nasihat'ın manasını biliyoruz: Muha­tabının haynnı, iyiliğini dileyerek, onun iyiliğini candan isteyerek, kızmadan, öf­kelenmeden ona yanlışını güzelce anlat­ma, doğruyu bulmasına ve seçmesine, "dostça" yardımcı olmaktır. "Dostça" yapmak, "nasihat"ın, onsuz olmaz şar­tıdır. Çünkü, dostça yapılmayan. "nasi­hat", bir kerre, öğüt olmaz. O, ya eleş­tirmedir, ya azarlama ve hesap sormadır yahut kavga! Nasihat ediyoruii1 diyen kimse, ne yaptığını çok iyi bilmeli; öğüt veriyorum derken "eleştirme" veya, "azarlama" veya "hesap sorma" veya "kavga" yapma yaniışına düşmemeli­dir. Zira, Allah'ın emri bunlardan biri değil; "nasihat" yani öğüt'tür.

Eşine nasihat eden unutmamalıdır ki, Allah eşlerin, birbirine çok samimi "dost" olmalarını istemektedir.

Yine unutmamalıdır ki, dostça yapı-

11

Page 10: iSLAM ve KADlN - isamveri.orgisamveri.org › pdfdrg › D00033 › 1994_c30 › 1994_c30_3 › ... · iSLAM ve KADlN Dr. Fahri DEMİR Din Işleri Yüksek Kurulu Üyesi adının sosyal

DR. FAHRi DEMiR • iSLAM ve KADlN

Yine unutmamalıdır ki, dostça yapı­lan nasihat, belki hemen tutulmasa da er veya geç yarar sağlama şansına sahiptir.

İnsanlık hali. Öyle olur ki, eş, "bo­şuna uğraşma, seni diniemiyorum dinlemek bir yana, senin konuşmala­rmdan rahatsız oluyorum" diyebilir.

O takdirde koca, Allah'ın ikinci tav­siyesine başvurur:

Üzüldüğünü ve kırıldığını etkili bir şekilde ifade etmek üzere, yatağını ayı­rır.

Bunda da yine dikkat edilecek husus, seven dost'un, dostundan, istemiyerek uzak durması tavrı içinde olunacak, öf­keli ve kaba bir tavır içinde olunmaya­caktır.

Yine insanlık hali. Öyle olur ki, bu da yarar sağlamayabilir; sonuç vermeye­bilir.

Bu durumda, koca, ayette bildirilen üçüncü tavsiyeye başvurur:

Dövmek!

Dövmekten ne anlaşılıyor, onu çok iyi anlamak gerekir.

- Candan dost, dostunu döver mi, dö­vebilir mi?

- Dövemez!

Öyle ise ayette geçen "dövünüz" ne demektir?

-Nasihat ve küsme'nin işe yaramadı­ğı durumlarda, candan dostun, dostuna:

-Sen ne yapıyorsun, bu güzelim yu­vayı yıkmak mı istiyorsun! anlamında, daha ku vv ~tlice sarsmak suretiyle uyar­mak üzere, oınuzu başlarına, acıtmaya­cak ve ineitmeyecek şekilde "darbet­mek" yani vurmaktır.

Dikkat edilmesi gereken, düşmanı

döver gibi değil; çok sevdiği dostu ile il-

12

gilenmek ve onun ilgisini, daha etkili şe­kilde konuya çekmek üzere, acıtmadan ve incitmeden, omuzu başlarına, dost el­le dokunmaktır.

Hele, sanıldığı gibi ayette, kocamn, durup duruken ve mecbur değilken, "iş olsun" diye veya "kocalığını, erkekli­ğini, reisliğini" göstermesi için bir şey­ler yapması isteniyor, değildir.

Ayetteki "dövünüz" emrini, başka türlü anlamaya, başka ayetler ve Hz. Peygamberin uyanları engeldir:

Bakın Allah, bir başka ayette ne bu­yuruyor:

"Size, kendinizden eşler yaratıver­

mesi ve eşierinizle aranıza derin dostluk ve acıma duygusu yerleştirmesi, O'nun ayetlerindendir yani O'nun hikmet ve kudretine işaret ve delalet eden alamet­lerdendir."

Hz. Peygamber de, karısını döven bi­rini görünce şu sözlerle kınamıştır:

"-Adama bak! Karısını, kölesini dö­ver gibi dövüyor. Akşam olunca, utan­madan aynı yatakta yatacaktır!" <7>

Demek ki, ayette geçen dövme, bil­diğimiz ve kelimenin akla getirdiği döv­me değildir.

Esasen, "dayak atma" anlamında

dövme, gerek Kur'an-ı Kerim'de gerek Hadis-i Şeriflerde, "darb" kökünden ge­len kelimelerle değil; "celd-celde" kö­künden gelen kelimelerle ifade edilir. (S)

Bu, işin bir yönü!

İşin, çoğumuzun gözünden kaçan öbür yönünü de görelim:

(7) Buharı, Nikah, 93. ve 91. SGrenin Tefsirinde; Müslim, Cennet, 49; Tirmizi, 91. SGrenin Tefsirinde.

(8) Bkz. Kur'an-ı Kerim için, 24:2 ve 31; Hadis için, 8 numaralı dipnotta zikredilen kaynak­lar.

Page 11: iSLAM ve KADlN - isamveri.orgisamveri.org › pdfdrg › D00033 › 1994_c30 › 1994_c30_3 › ... · iSLAM ve KADlN Dr. Fahri DEMİR Din Işleri Yüksek Kurulu Üyesi adının sosyal

DiYANET iLMi DERGi • TEMMUZ- AGUSTOS- EYLÜL1994 • CiLT: 30 • SAYI: 3

Bu ayette geçen "nüşuz", zannedil­diği gibi, sadece "kadın" (eş-karı) hak­kında kullanılmamış; erkek (eş-koca)

hakkında da kullanılmıştır. Yani sorum­suzluğu sadece kadın sergilemez; bu, er­kek'te de görülebilir."

O takdirde, Yüce Allah, Kur'an-ı Ke­rim'de, kadına (eşe-karıya) da "irşad"da bulunmakta; yol göstermektedir:

"Eğer bir kadın, kocasının "nüşuz" undan yahut kendisinden yüz çe­virmesinden endişe ederse, bir sulh ile aralarını düzeltmelerinde bir günah yoktur. Sulh daima ha­yırlıdır. Esasen nefisler, dediğim dedik, demeye hazır yaratılıştadır. Eğer iyi geçinir ve Allah'tan kor­karsanız. Şüphesiz Allah yaptıkla­rınızdan haberdardır. (4:128)

Dikkat edilirse, bu ayette, tıpkı öteki ayette, kadınlar hakkında geçtiği gibi, "nüşuz" ifadesi geçmektedir. Gariptir ki, aynı silrenin iki ayrı ayetinde geçen bu aynı ifade, pek çok Türkçe tercüme­de, kadınlar hakkında "başkaldırma"

olarak ifade edilirken, erkekler hakkında "geçimsizlik" olarak tercüme edilmiş

ve Türk okuyucunun, Kur'an'daki bu "eşit" yaklaşımı görmesine engel olun­muştur.

Şimdi de bu ayetteki belli başlı nok­taları görmeye çalışalım:

(1) "Nüşüz" mes'elesi

Aynen, 4:34 ayetinde geçtiği gibidir ki yukarıda izah edildi.

. (2) "I'raz" (yüzçevirme) mes'elesi

Kur'an gerçekçidir. Ve mevcut bü­yük çoğunluğun normal şartlar altındaki durumuna işaret etmektedir. Bir kraliçe­nin, kocasına karşı durumu, istisnadır.

Orada, "i'raz", sosyal konumu itibariyle, kadından gelebilir. Ama, istisnaları he­saba katmazsak, 'i'raz", erkekten (eş-

kocadan) gelebilir. Her iki halde de, or­tada problem var demektir. Yuvanın so­rumlularından kadın da, taşıdığı _ortak sorumluluk sebebiyle, sorumsuzluk yo­lunu seçen kocasına karşı bir şeyler yap­maladır.

Sosyal konumu itibariyle, kocasına "nasihat" edecek pozisyonda "kadın"

(eş-karı) yok mudur? Vardır, ama yine istisna. Öyle ise, onu hesaba katmazsak normalde kadınlar, kocalarına nasihat veya yatağını ayırma veya yukarıda ko­caya tavsiye edilen manada "dövme" müeyyidelerini kullanma durumunda değildir. Onun için Allah, yuvanın kadın sorumlusuna, farklı bir yol tavsiye et­miştir:

(3) "Sulh"!

Bunun nasıl olacağı ise, bir sonraki ayette bildirilmektedir:

"Eğer kan-koca arasının açılma­sından endişe ederseniz, bir ha­kem onun tarafından bir hakem de bunun tarafından gönderin (araya girsin). Bunlar, gerçekten barıştır­mak isterlerse, Allah, aralarındaki dargınlık yerine geçim verir. Şüp­hesiz Allah her şeyi bilen ve her işinde hikmet bulunan bir Alim, bir hakim bulunuyor." (4:35)

Burada da dikkat edilirse, karı­

kocanın aralarının açılmasından ve ara­larında sulh'tan bahsedilirken, karı ve koca'dan, eşit olarak sözedilmektedir.

Burada da sonuç olarak diyeceğiz ki, Kur'an'ın, kutsal aile yuvasının, bir hiç uğruna bozulmaması için, tedbirlerden biri ve sonuncusu olarak tavsiye ettiği

"dövme" işinin, kelimenin zihnirnize getirdiği dövme ile uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. Akla gelen manada döv­mek, yukarıda izah edildiği gibi, gerek Kur'an'ın diğer ayetlerine, gerek Hz. Peygamberin uyarılarına uymaz.

13

Page 12: iSLAM ve KADlN - isamveri.orgisamveri.org › pdfdrg › D00033 › 1994_c30 › 1994_c30_3 › ... · iSLAM ve KADlN Dr. Fahri DEMİR Din Işleri Yüksek Kurulu Üyesi adının sosyal

DR. FAHRi DEMiR • iSLAM ve KADlN

Sonuç olarak diyeceğiz ki: Din açı­sından, özellikle İslam dini açısından; ferdi haklar bakımından da hukuk karşı­sında da, kadınlar erkeklerle eşit haklara sahiptir.

Uygularnada gördüğümüz, "dayak atma", "kafes arkası hayatı" ve "zor­la evlendirme" gibi durumlar, dinden değil, tamamen örf ve adetlerden, göre­nek ve geleneklerden kaynaklanan, ay­kın bir durumdur.

Gözden uzak tutulmarnası gereken bir husus da şudur:

İslam Dininine göre "temel insan hakları"ndan "hayat", "hürriyet" ve "mülkiyet" hakianna hasip olan kadın­ların can ve mal dokunulmazlığı vardır. Kadınlar, "evlenme" ve "boşannıa"

kararları dahil, kendilerini ilgilendiren her konuda en az erkekler kadar hürdür. İradeleri dışında evlendirilmeleri, dinen geçerli değildir. Onlar, kendi mallannı, hatta kocalarının ve babalarının iznine bağlı olmaksızın işletebilirler. ilim tah­sil edebilirler; hac dahil, üzerlerine farz olmuş veeibelerini yerine getirebilirler.

Hal böyle olunca, yukanda da ifade ettiğimiz gibi, ama yaşadığımız dünyada ama kitaplanmızda, kitabımız Kur'an'dan aktarmaya çalıştığımız bu durumdan farklı olarak, kadınlann aleyhine bir hu­sus varsa, onun, dinimizden ve kitabımız­dan değil, mahalli çevre şartlan ve göre­neklerden kaynaklanmakta olduğunu an­larnarnız gerekmektedir.

14

Eski Türk geleneğinde kadının yeri, Kur'an-ı Kerim'in kadına verdiği yere çok yakındır. Ancak, Türkler müslüman olmadan önce oluşan anlayışın tesiri ile, Türkler arasında da kadınlara, bizzat İs­larniyete de Türk gelenek ve görenekle­rine de uymayan tarzda, farklı gözle ba­kılması anlayışı, yerleşebilmiştir.

Nasıl yerleşmesin ki,

Bir yandan, Hz. Ömer gibi, İslarniye­ti çok iyi anlarnış bir otorite, kadın ko­nusundaki cahiliye anlayışından kolay kolay sıynlamadıklannı itiraf etmekte;

Öbür yandan, kadını eşekle ve kö­pekle yan yana zikreden sözler, hadis kaynaklannda yer aldığı için, Hz. Ayşe ile birlikte, zahiriler hariç, bütün mez­heplerin çok yerinde olarak red ve tashi­lıine rağmen, sözkonusu Cahiliye anla­yışını destekleyen sözler, hala bugün bi­le, bazı kimselerce "hadis" diye savu­nulabilmektedir.

Açıkca görünen o ki: Dinimiz kadın­ları, sosyal konumları itibariyle prensip olarak erkeklerle eşit sayınakla kalma­mış; Peygamberimizin diliyle:

"Cennet anaların ay'akıarı altında­dır. ll

buyurmak suretiyle, kadına, erkekten farklı yer verrnişse, kadının lehine ola­rak pozitif (üstün) bir yer vermiştir.

Aksine anlayış, cahiliye anlayışının bir devarnı olup İslarniyetle hiç bir şekil­de bağdaşmaz.