İşçilerin Sesi Aralık 2012

16
Sayı: 9 Aralık 2012 ISSN: 2147-1568 1.5 TL TAŞERONU DÜZELTMEK DEĞİL ORTADAN KALDIRMAK LAZIM! 3 Samsun’da 5 işçinin ölümüne yol açan iş cinayetinde olduğu gibi, taşeron işçisinin hiçbir güvencesi yok. Sermaye elde ettiği bu fırsatı en iyi şekilde kullanıyor. Düşen kârlarını, ucuz işçi çalıştırarak geri kazanıyor. 3 Çalışma Bakanlığı taşeronu kaldırmak yerine, asıl işlerde de taşeronun önünü açmak istiyor. Taşeron sisteminden tek çıkış yolu, bütün taşeron işçilerinin örgütlenmesi ve mücadele etmesidir. Sayfa >>> 2 DİRENİŞ ZİNDANA SIĞMADI .....................................................................................3 RANTSAL DÖNÜŞÜME GEÇİT YOK ............................................................................3 AİLE DEĞİL KADIN KORUNMALI ................................................................................4 SERMAYE TAKSİM’DE 1 MAYIS’IN RÖVANŞINI İSTİYOR ..............................................4 HDK'NİN 2. KONGRESİ YAPILDI ................................................................................5 MUSTAFA TÜRKEL TEKEL İŞÇİSİNE SALDIRIDAN ‘SANIK’ ...........................................5 ASİSTANLARIN DİRENİŞİ SÜRÜYOR ........................................................................6 4+4+4 SİSTEMİ, DİNİ BASKILARI ARTIRDI ................................................................6 EMPERYALİSTLER SURİYE’DE “ÇUVALLIYOR”! .........................................................10 AVRUPA’DA BİRLEŞİK İŞÇİ HAREKETİ ŞEKİLLENİYOR ...............................................11 İŞÇİ SINIFININ İKTİDARI MI, SINIF ADINA İKTİDAR MI? ..............................................12 BİR ÖMÜR GEÇMEZ BÖYLE…................................................................................14 İZELMAN’DA İHALE BİLMECESİ ..............................................................................15 TARİHİN EN ÖNEMLİ SİYASİ BELGESİ: KOMÜNİST MANİFESTO .................................16 n Ağsu: Taşeron sisteminin tedavisi kadrolu çalışma düzenidir! >>> 8 n İstanbul Üniversitesi hastanelerinde kaç türlü çalışma biçimi var? >>> 9 n Ken Loach, Torino Film Festivali’nin “Ödülünü” neden reddetti? >>> 8

description

İşçilerin Sesi gazetesinin Aralık 2012 sayısı

Transcript of İşçilerin Sesi Aralık 2012

Page 1: İşçilerin Sesi Aralık 2012

Sayı: 9 Aralık 2012 ISSN: 2147-1568 1.5 TL

TAŞERONU DÜZELTMEK DEĞİL ORTADAN KALDIRMAK LAZIM!

3Samsun’da 5 işçinin ölümüne yol açan işcinayetinde olduğu gibi, taşeron işçisinin

hiçbir güvencesi yok. Sermaye elde ettiği bufırsatı en iyi şekilde kullanıyor. Düşen kârlarını,ucuz işçi çalıştırarak geri kazanıyor.

3Çalışma Bakanlığı taşeronu kaldırmak yerine, asıl işlerde de taşeronun önünü

açmak istiyor. Taşeron sisteminden tek çıkışyolu, bütün taşeron işçilerinin örgütlenmesi ve mücadele etmesidir. Sayfa >>> 2

DİRENİŞ ZİNDANA SIĞMADI .....................................................................................3

RANTSAL DÖNÜŞÜME GEÇİT YOK ............................................................................3

AİLE DEĞİL KADIN KORUNMALI ................................................................................4

SERMAYE TAKSİM’DE 1 MAYIS’IN RÖVANŞINI İSTİYOR ..............................................4

HDK'NİN 2. KONGRESİ YAPILDI ................................................................................5

MUSTAFA TÜRKEL TEKEL İŞÇİSİNE SALDIRIDAN ‘SANIK’ ...........................................5

ASİSTANLARIN DİRENİŞİ SÜRÜYOR........................................................................6

4+4+4 SİSTEMİ, DİNİ BASKILARI ARTIRDI ................................................................6

EMPERYALİSTLER SURİYE’DE “ÇUVALLIYOR”!.........................................................10

AVRUPA’DA BİRLEŞİK İŞÇİ HAREKETİ ŞEKİLLENİYOR ...............................................11

İŞÇİ SINIFININ İKTİDARI MI, SINIF ADINA İKTİDAR MI? ..............................................12

BİR ÖMÜR GEÇMEZ BÖYLE…................................................................................14

İZELMAN’DA İHALE BİLMECESİ ..............................................................................15

TARİHİN EN ÖNEMLİ SİYASİ BELGESİ: KOMÜNİST MANİFESTO .................................16

n Ağsu: Taşeron sisteminin tedavisikadrolu çalışma düzenidir! >>> 8

n İstanbul Üniversitesi hastanelerinde kaç türlü çalışma biçimi var? >>> 9

n Ken Loach, Torino Film Festivali’nin “Ödülünü” neden reddetti? >>> 8

Page 2: İşçilerin Sesi Aralık 2012

Çalışma Bakanlığı, taşeron siste-minde ısrarcı olduğunu bir kezdaha açıkladı. Bakanın bu ısrarı-na patronlar da destek veriyor. Öteyandan, hükümete yakınlığıylabilinen kimi taşeron işçi dernekleride, “iş bulma”nın arkasına sığı-narak, sistemi savunuyorlar; an-cak, taşeron işçilerinin iş yasasınatabi olmasını istiyorlar. Bakanlıkda onlarla hemfikir.

TAŞERON ÇALIŞMA SİSTEMİ NEDİR?Taşeron işçilik hiçbir güvence-

nin ve kuralın olmadığı çalışmasistemidir. İş saatlerinden, ücrete;kıdem tazminatı hakkından yıllıkizin hakkına, sigortadan sendika-ya kadar iş kanunlarında, yasa-larda ve Anayasa’da yazılı bulu-nan işçi haklarının uygulanmadı-ğı çalışma sistemidir.

Çalışma Bakanlığının kendiaçıkladığı rakamlara göre bir mil-yon 76 bin taşeron işçisi vardır. Burakam, son 10 yılda bu seviyeyegeldi. Hükümetin, patronların çı-karlarını nasıl kolladığını, “kölelik”sistemini nasıl yaygınlaştırdığınıortaya koyan somut bir örnektir.

Taşeron çalışma düzeni, “başıbozuk” çalışma sistemidir. Siste-min bugüne kadar devam etme-sinin ve taşeron işçi sayısının birmilyonu geçmesinin bir sebebi, iş-sizliktir. Evine ekmek götürmekzorunda olan her işçi, işsizliğin bü-yük boyutlarda olması sebebiyleen kötü çalışma koşulları altındaçalışmaya razı olmaktadır. Bu ne-denle taşeron çalışma sistemi gi-derek genelleşmiştir. Ücretlerinasgari ücrete çekildiği bugün, ta-şeron işçilik ana çalışma biçimi ha-line gelmektedir. İşçi sınıfınınmecbur kaldığı taşeron çalışmailişkisi, işçilere işsizlik baskısıylazorla dayatılmıştır. Normal şart-larda hiçbir işçi güvencesiz vedüşük ücretle çalışmak istemez.

HİÇBİR SOSYAL GÜVENCE YOKPatronlar, ekonomik kriz ve

işsizlik faktörlerini işçi sınıfınakarşı kullanıyorlar. Sermaye eldeettiği bu fırsatı en iyi şekilde kul-lanıyor. Düşen kârlarını, ucuz işçiçalıştırarak geri kazanıyor. Pat-ronların doymak bilmez kâr dür-tüleri öylesine soyguncu ve kap-kaça dayalı sermaye sahiplerini“işveren” yapmıştır ki, işçiler çıp-lak ücret dışında hiçbir hakka ne-redeyse sahip değildir. SamsunETİ Bakır işletmelerinde 5 işçininölümüne yol açan iş cinayetindede görüldüğü gibi, taşeron işçisi-nin hiçbir güvencesi ve sosyalhakkı bulunmuyor.

Taşeron işçi çalıştırma biçimi-ne yönelik itirazların Bakanlıkmüfettişlerine, iş mahkemelerineulaşmasıyla birlikte, taşeron işçiçalıştırma biçiminin çoğu işye-rinde hileli (muvazaalı) çalışma bi-çimi olduğu tescil edildi. Muvazaaraporları, Çalışma Bakanlığı Mü-fettiş incelemeleri, İş Mahkemesikararları birbiri ardına taşeronişçi çalıştırmanın iş yasalarına vemevzuata uygun olmadığını or-taya koydu.

TEK YAPTIRIM PARA CEZASIÖzel sektörde taşeron işçi ça-

lıştırmanın tek yaptırımı, ana iş-verene para cezası kesmekle sınırlıkalırken, kamu işyerlerinde; özel-likle de üniversite ve devlet has-tanelerinde taşeron işçi çalıştırıl-masının hileli oluşu hem tazminatödenmesine hem de bizzat kanunkoyucunun sorumlu olduğukamu işyerlerinde iş yasalarınınçiğnenmesine yol açıyor. Bakanlığıharekete geçiren de binlerce işçi-nin taşeron sisteme karşı davaaçması ve kazanmasıdır.

Çalışma Bakanlığı içine düş-tüğü durumdan çıkmak üzere

harekete geçtiğinde, mahkemekararlarını uygulayarak, taşeronişçilerine “kadro” vermeyi seç-medi. Tam aksine, “taşeron sis-temden vazgeçemeyiz” diyerek,İş Yasasının 2’inci maddesindeyer alan ve taşeron işçi çalıştır-mayı özel durumlarla “işletme-nin ve işin gereği ile teknolojiknedenle uzmanlık gerektirme”koşuluna bağlayan maddeyi ya-sadan çıkartmak istiyor. Böyleceasıl işlerde de taşeron çalıştırıl-ması mümkün olacaktır.

SIRADA KİRALIK İŞÇİ VARÇalışma Bakanlığı, taşeron ça-

lıştırmanın önündeki engellerinkaldırılmasının ardından kiralıkişçilik, kıdem tazminatı fonu, böl-gesel asgari ücreti devreye soka-caktır. Diğer yandan ise, geçtiği-miz ay yasalaşan sendikalar vetoplu sözleşme kanununda yeralan “30 kişiden az işçi çalıştıranişyerlerinde sendikalaşma sebe-biyle işten çıkartılanlar işe iade da-vası açamayacak” hükmü bulun-maktadır. Böylece ana işlerde30’dan az işçi çalıştıran taşeron şir-ketler kurulmasıyla birlikte, neişe iade davası açmak ne de sen-dikalaşmak mümkün olacaktır.

Konfederasyonlar, taşeron işçiçalıştırma konusuna bugüne ka-dar uzak durdular ve taşeron iş-çilerinin sendikalaşmasını dikka-te almadılar. Şimdi koltuklarınıtehdit eden bir yasayla karşı kar-şıyalar ve yine de harekete geçmekonusunda aceleleri yok! Taşe-ron işçilerinin oyalanmaya ve al-datılmaya karnı tok.

AKP hükümeti gibi CHP veMHP’nin de taşeron işçi çalıştı-rılmasına itirazları bulunmuyor.Taşeron sisteme karşı mücadeleve bu sistemden tek çıkış yolu,bütün taşeron işçilerinin birleş-mesi, örgütlenmesi ve mücadeleetmesidir.

Bugün dünyaya egemen olan anlayışsömürücü, ırkçı, gerici, baskıcı ve cinsiyetçizorbalığa dayanıyor. Kapitalizm insanlık içinson çıkış yolu olamaz. İnsanlığın kurtulu-şu, sömürü ve baskıdan; ayrımcılıktanuzak yeni bir toplum olmalı, bu da komü-nizmdir.

Rusya'da 1917 Ekim İşçi Devrimindenkısa bir süre sonra, Doğu Avrupa, Çin ve Kü-ba'da daha en başından itibaren "işçi sı-nıfı" ve "komünizm" adına yaşananlar, işçisınıfının çıkarlarından uzak, bürokratikve yozlaşmış rejim deneyimleri olmuştur.Bu rejimlerle "işçi demokrasisinin" ve"komünizmin" doğrudan ilgisi yoktur. Ko-münizm, işçi sınıfı ideolojisidir; onun ta-rafından ve dünya seviyesinde inşa edile-bilir.

İşçilerin Sesi Gazetesi, insanlığın kurtu-luşu olan komünizmi, kadın ve erkeklerinher türlü sömürü, ezme-ezilme ilişkisinden;ayrımcı uygulamadan, yabancılaşmadankurtuluşu olarak anlıyor. Kürt ulusunun ken-di kaderlerini tayin hakkını savunuyor.

İşçilerin Sesi Gazetesi, kapitalistlerin kârıuğruna işçilerin sömürülmesine hizmeteden tüm kurumlara burjuva devlete, mec-lise, mahkemelere, orduya ve polise karşıtutum alır.

İşçilerin Sesi Gazetesi, sendikaların dev-letten ve sermayeden bağımsız, demokra-tik, şeffaf olmalarını savunur. İşçilere iha-net eden sendika bürokratlarına karşı mü-cadele eder. Sendikaların yeniden ve ta-bandan gelişecek işçi hareketi eliyle birerişçilerin öz örgütü haline gelmesi için ça-lışır.

İşçilerin Sesi Gazetesi, işçi sınıfının eko-nomik ve demokratik hakları gibi, siyasihakları ve iktidarı için de mücadeleyi zo-runlu sayar. Tüm işçilerin, emekçilerin, yok-sulların öz çıkarlarını savunacak Enter-nasyonalist Komünist bir işçi partisinin in-şasını amaçlar. Bu aynı zamanda uluslar-arası işçi sınıfının partisi olacak olan yenibir Komünist Enternasyonalin inşası de-mektir.

İşçilerin Sesi Gazetesi,’nin savunduğugörüşler bunlardır. Bu amacı paylaşan tektek işçi ve aydınlarla; devrimci örgütlerlebirlikten yanadır. Bu gazeteyi savunanlarMarks, Engels, Lenin, Rosa ve Troçki’nin ge-leneğine bağlıdır; Enternasyonalist Komü-nisttir.

TAŞERON SİSTEMİNİİYİLEŞTİRMEK DEĞİL,

YOK ETMEK GEREKİYOR

BİZ KİMİZ? NE İSTİYORUZ?

NE İÇİN MÜCADELEEDİYORUZ?

İşçilerin Sesi

2

Başı bozuk çalışma sistemi demek olan taşeron düzeninin bugüne kadar gelebilmesinin nedeni işsizliktir. Sermaye bu fırsatı en iyi şekilde kullanıyor. Bu sistemden tek çıkış yolu,bütün taşeron işçilerinin birleşerek mücadele etmesidir...

Page 3: İşçilerin Sesi Aralık 2012

İşçilerin Sesi

3

Murat NAZIM

Başladığı ilk günlerde kamuoyu tara-fından görülmeyen, medyanın gizle-diği açlık grevleri kritik bir aşamadasonlandırıldı. İnsan ölümünden ken-dine çıkar sağlamayı düşünen, “ge-bersinler” narası atan azınlık dışındaherkesi memnun eden bu gelişme,PKK lideri Abdullah Öcalan’ın çağrı-sıyla yaşandı.

68. gününde, ölümün kıyısına va-rılmışken sonlandırılan açlık grevlerizindanlarda başladı. AKP iktidarınındarbe günlerini aratmayan, Kürt hal-kını inkâr ve imha politikası neticesindecezaevlerine atılan Kürt siyasi tutsak-lar, seslerini duyurabilmek için 12 Ey-lül günü bedenlerini açlığa yatırdılar.

Açlık grevi eylemcilerinin taleple-ri , yaklaşık bir buçuk yıldır çeşitli ba-hanelerle tecrit altında bulunan Ab-dullah Öcalan’ın avukatlarıyla gör-üştürülmesi, anadilde eğitim ve sa-vunma hakkıydı. Yasal hiçbir engel bu-lunmayan, bu makul talepler bile hü-kümet tarafından görmezden gelindi.

Erdoğan, eylemcilerin taleplerinigörmezden gelmekle yetinmedi. Seçimmeydanlarına yağlı urganlarla çıkan fa-şist parti önderinden bir adım önegeçti. Kendisine her mikrofon uzatıl-dığında idamı geri getirecekleri blö-fünü oynadı. Açlık grevindeki dire-nişçilere “gizliden yiyorlar” diye ifti-ra attı. Almanya’da, açlık grevi yapankimse yok, diye yalan söyledi. Zin-danda, tecritte kalan, son silahları olan

bedenleriyle mücadele eden direniş-çilerin onurlarını kırmaya çalıştı.

Ancak Tayyip Erdoğan’ın şantajları,onur kırıcı demeçleri, yalanları bekle-diği etkiyi sağlamadı. Aksine açlıkgrevi eylemleri zindanlardan taştı, so-kaklara ulaştı. Kürt halkı, zindanlardabedenlerini eriten direnişçilerini mey-danlarda selamladı.

Direniş yükseldikçe devletin kor-kuları büyüdü. Açlık grevlerine destekolmak için yapılan her eylem şiddetlebastırılmak istendi. Öyle ki Diyarba-kır’da iki kişi beraber yürüse polisinsaldırısına maruz kaldı, BDP millet-vekilleri polis şiddetinin mağduruoldu. Başlangıçta onlarla başlayan aç-lık grevi eylemi kısa zamanda yüzle-re, binlere, on binlere ulaştı. BDP mil-letvekilleri de zindandakilere destekiçin açlık grevine başladı.

AKP hükümeti yıllardır kendisini

resmi ideolojiden ayırdığını, Kürtleri ta-nıdığını söylese de yaptıkları bununtersini kanıtlamaktadır. Ülke genelin-de uygulanan yüzde onluk seçim ba-rajına rağmen meclise girmeyi başaranBDP milletvekillerine tehditler hızkesmeden sürmekte, kimi seçilmiş ve-killerin hakları gasp edilmektedir. Se-çimlerin hemen ardından başlayanKCK tutuklamaları, Kürt illerinde ya-pılan askeri operasyonlar, Uludere’dedevlet eliyle yapılan katliam bunun enaçık göstergesi olmuştur.

Yargılanan siyasi tutsaklar savun-malarını kendi anadilleri olan Kürtçeolarak yapmak istemiş, en temel insanhaklarından olan savunma hakkı ana-dil gerekçe gösterilerek yok sayılmış-tır. Yüzlerce yıldır türlü baskılara ma-ruz kalan Kürt halkının siyasi tutsak-ları, direnişin başka yolu olmadığınakarar vererek açlık grevine başlamış-

tır. Zindanlarda ölüme yatan beden-lerin eylemi dışarıda muazzam birdestek bulmuş kısa zamanda eylem kit-leselleşmiştir.

Açlık grevi eylemine, PKK lideriÖcalan’ın inisiyatifi ile ölümler ya-şanmadan son verilmiştir. Bu durumKürt halkının lideri Abdullah Öca-lan’ın barış için ne denli önemli oldu-ğunun göstergesidir. Açlık grevininsonlanmasının ardından başbakan “Bi-zim Öcalan’a verilmiş hiçbir sözümüzyok” diyerek, kendi çaresizliğini gözönüne sermiştir.

Aklını başkanlık sistemine ve busistemin getireceği “tek adam” yöne-timine takan başbakan, Kürt siyasitemsilcilerini tanımalıdır. Ortadoğu’daKürtler olmadan kalıcı barışın sağ-lanması imkânsızdır. Tutuklamalar,şehirlere atılan bombalar, şantajlar,blöfler yıllardır mücadele eden, acınınher yüzünü görüp türlü bedeller öde-yen bu halkı yıldıramaz.

68 gün sonra sona eren açlık grev-leri göstermiştir ki Kürt halkının mü-cadelesi artık sadece kendi mücadele-si değildir. Bu halkın onurlu mücade-lesi toplumun her kesiminden genişdestek bulmakta ve gün geçtikçe yay-gınlaşmaktadır.

Devlet, değişik hükümetlerce fakathep aynı yöntemlerle uygulanan bas-kı politikalarına son vermeli, barışın ta-rafı olan Kürt halkı önderliğini tanımalıve yaşam için ölmekten bir an bile vaz-geçmeyecek Kürtlerin taleplerine ku-lak vermelidir.

DİRENİŞ ZİNDANA SIĞMADITayyip Erdoğan’ın şantajları, onur kırıcı demeçleri, yalanları beklediği etkiyi sağlamadı.Aksine açlık grevi eylemleri zindanlardan taştı, sokaklara ulaştı. Kürt halkı, zindanlarda

bedenlerini eriten direnişçilerini meydanlarda selamladı.

RANTSAL DÖNÜŞÜME GEÇİT YOKÇiğdem ÇİÇEK

Beyoğlu ve Şişli ilçesine bağlı Mahmut Şevket Paşa Mahal-lesinin bir bölümünü kapsayan kentsel dönüşüm adı altında rant-sal dönüşüm çalışmaları devam ediyor. Bilindiği üzere İstan-bul Büyükşehir Belediyesi’nin çıkarmış olduğu 1/5000'likimar planına iki ilçeden de halkın tepkisi vardı. Yapılan planaitiraz dilekçeleri Büyükşehir Belediyesi'ne verilerek sürece mü-dahil olundu. İtirazların sonucu belli olmadan Beyoğlu Beledi-ye Meclisi 1/1000'lik planlarını çıkardı. Beyoğlu Belediyesi yan-gından mal kaçırırcasına acele ediyor. Belediye başkanının buplanları aceleye getirmesinin nedeni halktan kaçırmak. Çün-kü 1/5000'liklerin itiraz sonuçları belli olmadan 1/1000'lik plan-ları çıkarmaları bunun bir göstergesi. Şişli Belediyesi, Büyük-şehir Belediyesi'nin 1/5000'lik planlarına itiraz ettiği için

1/1000'lik planlarını ilçe meclisinin gündemine almış değil. AKP hükümetin kentsel dönüşüm adını verdiği bu yapı-

laşmalar aslında AKP'nin yeni kaynak arayışı ihtiyacından do-ğuyor. Bundan dolayı da tüm engelleri ortadan kaldırmak içinseferberlik içinde; yasaları da bu temelde değiştiriyor.

Hükümet, kendisine bağlı olmayan belediyeler başta olmaküzere kendi belediyelerine güvenmeyerek tüm yetkileri Çevreve Şehircilik Bakanlığına bağlamış durumda. Örneğin Şişli il-çesi 1/5000'lik planlara itiraz etti. İtiraz sonuçları değişmedi-ğinde 1/1000'lik planları en geç iki ay içinde yapması gereki-yor, aksi durumda Bakanlık süreci devralıyor. Önümüzdeki sü-reç belirsizlik içinde geçecek. Bu süreci iyi izleyip iyi bir örgütlenmeyapısı oluşturmak önümüzdeki acil görevlerden biridir.

Kentsel dönüşüm adı verilen yapılaşmaların yoksul halk kit-lelerini mağdur edeceği ortada. Bizler bu bilinçle kendi so-

kaklarımızdan başlayarak örgütlenmeliyiz. Geçmiş yıllardadevrimcilerin gecekondu yıkımları sürecindeki mücadeleleri zoryoldan geçmiş, haklarını alan halk, devrimcileri dışlamıştı. Dev-rimciler halka evlerinin yapımında yardımcı olmuş, kendileri ev-siz kalmıştı. Bizler birileri adına değil, halkın kendisiyle birlik-te konut ve barınma hakkı için mücadele edersek kazanmave örnek olma şansımız var.

Öncelikle sokak sokak ve ada ada örgütlenmeli, koope-ratifleşmeyi hedeflemeliyiz. Ada kooperatiflerin merkezi olmasıiçin de bir üst birlik kurabiliriz. Başka bölgelerdeki kentsel dö-nüşüm projelerini yakından takip etmeli bilgi ve deneyimleripaylaşmalıyız. Bu çalışma birlikte hareket etmemizi ve dav-ranmamızı sağlayacak. Ortak davranma alışkanlıklarımızı de-vam ettirip zamlara, taşeron çalışmaya, yoksullaşmaya kar-şı da direnebiliriz.

Page 4: İşçilerin Sesi Aralık 2012

Banu PAKER

25 Kasım dünyada ve Türkiye’de ka-dın örgütleri tarafından her yıl Kadı-na Yönelik Şiddete Karşı UluslararasıDayanışma ve Mücadele Günü olarakanılıyor. 1960lı yıllara, diktatörlük yö-netimi altındaki Dominik Cumhuri-yeti’nde Mirabel kardeşleri diktatörlükkarşıtı mücadeleleri sırasında 25 Kasım1960'da da tecavüz edilip öldürüldü-ler. Mirabal kardeşlerin mücadelesinekadın hareketleri ve insan hakları içinmücadele eden eylemciler sahip çıktı.

AKP Hükümeti, kadınlara karşışiddeti gündemine alarak, geçen 25 Ka-sım’dan bu yana Türkiye adına İstan-bul Sözleşmesini imzaladı ve 6284 Sa-yılı kadına karşı Şiddetin Önlenmesi-ne Dair Kanun çıkardı. Hatta bu kanunkadınlara “8 Mart hediyesi” olarak su-nulmuştu. Kadın örgütleri, "kadınayönelik şiddetle mücadelenin aileninkorunması kapsamında" değerlendi-rilmesine itiraz etmiş, "Kadın değilaile korunuyor" demişlerdi. Kadın ör-gütlerinin haklı kaygısı doğrulandıve yasanın kadınların uğradığı şidde-ti önlemediğini, hemen hemen hergün kadınların şiddete uğradığını, öl-dürüldüğünü görmeye başladık. Sonbir yıl içinde çok sayıda kadın, koru-ma kararına ve savcılığa başvurması-na rağmen erkek şiddetine maruz kal-dı. Sığınaklara başvuran bir çok kadınise, “yer yok” denilerek geri çevrildi.

Kadından sorumlu olması gere-

ken Aile ve Sosyal Politikalar Bakan-lığı ise gündemine aldığı projelerlekadını korumaktan çok aileyi koruyor.Kadına yönelik şiddetle mücadeleyifon alarak proje yapmaya indirgeyenbakanlık, Beyaz Kurdele kampanyasıgibi, “ünlü”lerin davet edildiği siyasişovunu sürdürüyor. Eğer bir bütçeayrılacaksa bunun yeri, kadın sığı-nakları olmalı. Her yıl bin kadının öl-dürüldüğü Türkiye’de sığınak kap-asitesi sadece 1800.

Yasanın çıkmasının ardından Aileve Sosyal Politikalar Bakanlığı da kadıncinayeti davalarına müdahillik (suçtanzarar görme iddiasıyla) başvuruların-da bulunmaya başladı. Bazı davalarda,kadın örgütlerinin başvuruları kabuledilmezken, bakanlığın başvurularıyerinde bulundu. Bakanlığın müdahilolduğu davalara bakalım:

Fatma Şen, evliliği içinde kocası ta-rafından sistematik olarak şiddet gö-ren bir kadın. Maruz kaldığı şiddeti po-lise bildirdiğinde, polis, hiçbir şey ya-pamayacağını söyledi, Fatma’nın mah-kemeden aldığı tedbir kararından fe-ragat etmesi için Fatma’yı zorladı. Fat-ma şiddet gördüğü evde yaşamayamecbur bırakılırken, son olarak, sanıkolan kocası, “ben seni öldürüp hapsegirmem sen kendini öldür” dedi. As-lında bütün kadın cinayeti davaların-da olduğu gibi burda da sanık cina-yetin her aşamasını tasarlamıştı. Sonolarak Fatma’yı balkondan aşağı ata-rak onu öldürmeye teşebbüs etti.

Dava, doğrudan öldürmeye teşeb-büs etmekten açılması gerekirken, in-tihara teşvik suçlaması ile açıldı ve Bü-yükçekmece’de görüldü. Yapılan du-ruşmalarda, kadın örgütleri sanık ta-

rafından türlü tehdit ve hakaretleremaruz kaldı. Kadın örgütleri, 6284 Sa-yılı Yasa’nın yapım aşamasında, “kadınörgütlerinin kadına karşı şiddet dava-larında müdahilliğinin (suçtan zarargörme iddiasıyla) tanınması” için dü-zenleme yapılmasını talep ettiler. Ne varki, kadın örgütlerinin talebi kabul edil-medi, ancak Aile ve Sosyal PolitikalarBakanlığı’nın müdahilliği düzenlendi.Ne oldu? Koca Çetin Şen cezaevindengönderdiği tehdit mektuplarına rağ-men, delil yetersizliğinden, tahliye edil-di. Üstelik bakanlık kadını korumaya al-mıştı ve davasını da takip ediyordu.

Yine bakanlığın müdahil olduğuSakarya davasında, Ö.C’ye tecavüzeden 34 sanık, serbest bırakıldı.

AKP hükümeti, giderek artan mu-hafazakar politikalarıyla, erkek egemensisteme güç veriyor. Bir yandan kürtajıfiilen yasaklanıyor, diğer yandan ka-dınları ikincil bir biçimde istihdamediliyor, kadınlar ise hiçbir şekildedesteklenmiyor, güçlendirilmiyor. Sa-dece yasa çıkarmakla da kadınların du-rumunda bir iyileşme olmuyor.

Kadına yönelik şiddetin, tarih bo-yunca bir “aile meselesi” olarak kabuledildiği erkek egemen toplumda, ailepolitikalarını güçlendirmek niyeti ilegöreve gelen, boşanmaları engelle-mek için hareket ettiklerini söyleyen,her fırsatta aile güzellemesi yapanAile ve Sosyal Politikalar Bakanlı-ğı’nın müdahilliği, erkek şiddetinekarşı etkin olamıyor tabii ki.

AİLE DEĞİL KADIN KORUNMALIKoruma kararı çıkartmayı başaran az sayıdaki “şanslı” kadının ise, çocukları için yasada

yer alan gizli kayıt uygulaması hayata geçmediği için, hayati tehlikeleri devam etti.

İşçilerin Sesi

4

SERMAYE TAKSİM’DE 1 MAYIS’IN RÖVANŞINI İSTİYORAysun KOCA

Tüketim ve yağma kültürünün çıkarları uğ-runa, toplumsal belleğimizin izlerini taşıyan,hepimizin en önemli buluşma noktası Tak-sim Meydanı yok ediliyor.

Taksim Meydanı’nı yayalaştırma adıaltında insansızlaştırmaya götürecek proje-nin uygulanması için iş makineleri artık ka-zıya başladı.

Taksim’i yayalaştırma adı altında yapı-lanlar Taksim Meydanı etrafına dalış tünel-leri ve istinat duvarları, Gezi Parkı’na Top-çu Kışlası’nın ihyası olarak yapılacak alışverişmerkezi projesidir. İşin aslı ise, Taksim'i be-ton bir zeminle kaplayıp otobana dönüştür-mek, tek yeşil alan olan Gezi Parkı’nın asır-lık ağaçlarını yok etmektir.

Yayaların kullanacağı alanları yok ede-cek proje ile yaya olarak meydana girişler zor-laştırılacağı için Taksim’de eylem, şenlik, kut-lama yapılamayacak. Yani, emekçilerin mü-cadele tarihinde önemli bir simge olanTaksim, kimliksiz ve insansız, betondan birmeydana dönüşecek. İnsanların Taksim’lebağlantısı kesilecek, meydana ulaşmak içinyürüyecekleri daracık kaldırımların bir ucun-da uçurumlarla karşılaşacaklar.

Taksim emekçilerin gerekirse barikat-ları aşarak zorla girdiği bir mücadele alanı-dır. Toplumsal refleksin ilk adresi olan Tak-sim Meydanı’nda artık 1 Mayısların kutla-namayacak olması, kuşkusuz AKP’nin işinegelecektir. Taksim bugün yok edilmek ama-cı ile şantiyeye dönüştürülmüştür. Böylecebu proje ile AKP, hâkim ideolojisinin simgesini

meydana yerleştirmiş olacaktır.Taksim Meydanı ekonomiyi canlandır-

mak için sermayenin önüne sunulmak ve birtüketim alanına dönüştürülmek istenmek-tedir. Taksim insandan ve küçük esnafındanarındırılıp, özel sektöre ‘taksim’ edilecektir.Bu proje ile meydanda gösteri ve yürüyüş ya-panların yerini, lüks kafe ve restoranlarda,mağazalarda para harcayan tüketiciler ala-caktır.

Taksim gibi yayaların en fazla kullandı-ğı bir mekânda araç trafiğini azaltmak ye-rine, trafiğin bu alana yönelmesini teşvik ede-cek araç alt geçişleri inşa etmek, sorunu çöz-mek yerine daha da fazla büyütecektir. Çün-kü İstanbul’da bir yere yol yapmak, trafiği ora-ya çağırmak anlamına gelir.

Kent merkezinde trafiği rahatlatmak

amacıyla yolları yer altına almak, 2012 yılımeydan projelerinde komik bir çözüm ol-maktadır. Kent merkezlerinin yayalar için,yaya öncelikli olarak planlanması gerekirken,yayaları binalar ve uçurumlar arasına sıkış-tıracak tünel girişleri kabul edilebilir değil-dir. Bu denli büyük yer altı tünelleri ancaktrafiğin çok hızlı aktığı kent çeperlerinde ya-pılabilir.

Bu proje ile, Taksim'le özdeşleşen'ideolojik' hatıralar temizlenecek, yerinebüyük 'rant projeleri' ile buz pisti ve tarihiTopçu Kışlası kılığına sokulmuş bir alışve-riş merkezi gelecektir.

Taksim Meydanı’nın kazanılması ve 1Mayısların artık Taksim’de kutlanabiliyor ol-ması AKP’nin kaybettiği bir el olmuştu. Buproje ile rövanşını almak istiyor sadece…

Page 5: İşçilerin Sesi Aralık 2012

İşçilerin Sesi

5

Oya

Halkların Demokratik Kongresi ikin-ci yıllık kongresi 10 ve 11 Kasım’da An-kara’da yapıldı.

İlk gün, HDK çalışmasını yürütenmilletvekilleri Levent Tüzel, SabahatTuncel ve Ertuğrul Kürkçü’nün ko-nuşmalarıyla başladı. Üç konuşmanında öne çıkan vurgusu, Kürt halkının de-mokratik taleplerinin karşılanması vemüzakerelerin başlatılması çağrısı ola-rak özetlenebilir. Ardından gündemdeolmamasına rağmen, açlık grevlerindegelinen kritik eşik ve hükümetle yapı-lan görüşmeleri aktarmak üzere BDP EşBaşkanı Selahattin Demirtaş konuşmayaptı. Konuşmanın temel vurgusu,“halkın verdiği vekalet sebebiyle biri-si ölecekse önce biz öleceğiz” oldu.Böylece bu konuşmalarla Kongre’ningündemi de şekillenmiş oldu.

Bu bölümdeki konuşmalardan endikkat çekici olanı Mısır DemokratikDevrimci Koalisyonu Basın SekreteriAssam Şaban’ın söyledikleriydi. Şa-ban özetle, Mısır’da Hüsnü Mübarek’iyıkarken öncü güçlerin yan yana gel-mesini önemsediklerini, Mübarek’inyıkılıp Müslüman Kardeşler’in başageçtiğini, şimdi ise İslami hareketin budevrimi çalmak istediğini, iktidardakiMursi ve yandaşlarının iktidarı ve eko-nomik güçleri önceki iktidar güçleriy-le paylaştığını, Mursi iktidarının daaynı şiddet yöntemlerini kullandığını,geçen hafta Tahrir meydanında yap-

tıkları protestoya polisin saldırdığını an-lattı. Assam sözlerini, siyasal İslam’akarşı alternatif yaratmaya çalıştıklarını,bunun için devrimci/demokrat parti-lerle koalisyon oluşturduklarını, kapi-talizme karşı zafere kadar mücadeleyedevam edeceklerini söyleyerek bitirdi.Ancak bu konuşma, iki gün boyuncasözlerine atıf yapılan ve konuşmaları sıksık alkışlarla kesilen Anti KapitalistMüslüman Gençler kadar etki yarat-madı. Aksine, Assam’ın siyasal İslam’akarşı mücadeleyi öne çıkaran sözleri,Anti Kapitalist Müslüman Gençleriönemli bir ittifak unsuru olarak görenHDK bileşenleri arasında bir parça ra-hatsızlık yaratmış gibi görüldü.

Günün sonunda açlık grevlerinindesteklenmesi, Kürt sorununa acil çö-züm, işçi ve emekçilerin gasp edilenhaklarına karşı mücadele, Suriye hal-kına destek, ekoloji konusunda acil ya-pılacaklar, kadın ve gençlik meclisiningörüşleri içerikli yedi adet karar tasarısıokundu. Ancak bu karar tasarıları, saat18:30’da açlık grevleri için yapılacakolan eyleme katılabilmek amacıyla ace-leyle okundu ve hiçbir tartışma yapı-lamadan oylamaya sunuldu.

İkinci gün ise örgütlenme komis-yonunun raporu okundu. Arkasındandelegeler bir yıllık birlikteliğin önemliolduğu, önemli bir başlangıç yapıldığıvurgulandı. Sonrasında da eleştiriler sı-ralandı; Yerel meclislerin ve halk için-de örgütlenmenin gerçekleştirilemedi-ği, HDK yoldaşlığını yaratmanın önem-

li olduğu, HDK bileşenlerinin her alan-da güçlerini birleştirmesi gerektiği,HDK’nın belirlediği iki merkezi kam-panyanın da başarısız oluğu, Türkemekçilerine ulaşılamadığı, kadın ka-tılımını artırmak gerektiği, bireylerindikkate alınmadığı, kurumların baskınolduğu, engellilerle ilgili hiçbir çalışmayapılmadığı, mevcut delegelik siste-miyle yol almanın mümkün olmadığıve kurumların delegelik yarışına girdiğiyönünde eleştiriler yapıldı.

İki günlük kongre sürecini değer-lendirirken, 12 Eylül günü açlık grevleribaşlamamış olsaydı HDK Kongresi’ningündemini neyin oluşturacağı ve han-gi konuların tartışılacağı bir soru işaretiolarak kaldı. İkinci kongre, HDK’nin asliamacı olan ve öz örgütlenme niteliği ta-şıyan meclisler temelindeki örgütlen-menin yerine getirilmediğini ortayakoydu. HDK içinde yer alan kurumla-rın, kendi bildikleri usulde ve örgüt-lenme anlayışında yollarına devam et-tikleri ve kongreye özel bir anlam yük-lememiş oldukları görüldü. Bu süreçteişçi ve emekçilere yönelik ortak birfaaliyet şekillendirilemedi ve örgüt-lenme anlayışı oluşturulamadı. "kent-sel dönüşüm" saldırıları karşısında cid-di bir örgütlenme hedefi de ortaya ko-nulamadı. Kadın hareketine dair ortakbir perspektif geliştirilemedi, kadın ör-gütleriyle yapısal bir bağ kurulamadı veeylemlikler içinde yer alış göstermelikkaldı. Ekoloji mücadeleleriyle daya-nışma gösterilmiş olsa da, bütünleşme

ve örgütlenme iddiaları gerçekleştiri-lemedi. En "iyi" yapılan iş olarak ise si-yasi kurumlar arasındaki delege yarış-ları ve rekabet öne çıktı.

Halkların Demokratik Partisi ko-nusunda ise birbirinden farklı yakla-şımlar bir kez daha açığa çıktı. Esas ola-nın parti değil kongre olduğunu, par-tinin seçim süreci için gerektiğini söy-leyenler olduğu gibi, seçim partisi sı-nırlılığında kalınmaması gerektiği, ku-rumların kabuğunu kıracak bir partiyedönüşmesinin umut edildiğini söyle-yenler de oldu. Halkların DemokratikPartisi’nin kuruluşunu hızla tamamla-yarak önümüzdeki üç seçime (yerel se-çimler, cumhurbaşkanlığı seçimleri, ge-nel seçimler) hazırlık yapması gerekti-ği vurgusu ise önümüzdeki süreçtekongre çalışmalarının yerini parti ça-lışmalarının alacağını gösteriyor. Buise seçimlere odaklı bir seçim partisi sü-reci demektir.

Sonuç olarak, hayatın her alanınameclisler temelinde ve öz örgütlenme-ler niteliğinde yerleşme ve yerlileşmefikrinin fiyaskoyla sonuçlandığı söyle-nebilir. Meclis niteliğinde örgütlenme-lere ve tabana dayanmayan HDK'nın buanlamda bir kongreleşmeyi başarama-dığı görülmektedir. Onca iyi niyetli ça-banın ardından dönüp dolaşıp gelinenkısır nokta, "çatı partisi" sınırları ve aç-mazlarıdır. Bugünün delege yarışlarınınve dar grup rekabetlerinin daha çetre-fillisinin önümüzdeki günlerin seçimpazarlıklarında görülmesi mümkündür.

HDK'NİN 2. KONGRESİ YAPILDIHDK içinde yer alan kurumların, kendi bildikleri usulde ve örgütlenme anlayışında

yollarına devam ettikleri ve kongreye özel bir anlam yüklememiş oldukları görüldü.

MUSTAFA TÜRKEL TEKEL İŞÇİSİNE SALDIRIDAN ‘SANIK’Saldırıya uğrayan TEKEL işçisi Metin Arslan’lailgili davada Tek Gıda - İş Sendikası Genel Baş-kanı Mustafa Türkel “sanık” sıfatıyla ifade ver-di. 21Kasım’da görülen duruşmaya "sanık" ola-rak katılan Türkel mahkeme hakimi tarafındansorulan "mesleğiniz?" sorusuna, "sendikabaşkanıyım" cevabını verdi. Türkel aylık geli-rini ise "8 bin TL" olarak bildirdi.

2. TEKEL Direnişi sürecinde Tek Gıda-İşSendikası Genel Merkezi önünde direniş ça-dırları kuran TEKEL işçilerine yönelik saldırı-da direnişçilerden Metin Arslan yaralanarakhastaneye kaldırılmıştı. "Sanık" Mustafa Tür-kel duruşmadaki ifadesinde, "demokratikhaklarını kullanan sendika üyeleri bana yu-murtalı saldırı yapmışlardı. Bu saldırının ön-lenmesi için güvenlik görevlilerine talimatverdim. Sadece bana değil, iş yerine de sal-

dırı söz konusu idi. Bu nedenle bir arbede ya-şandı. Ben orada olanları görmedim, kimse-yi azmettirmedim, hakaret etmedim" dedi.Mustafa Türkel'in ifade verdiği sırada, TEKELişçisi Metin Arslan'ın avukatının talebi üzeri-ne kamera kayıtlarındaki görüntülere istinadensoruldu; "Aracınızla sendika bahçesine gir-menizin ardından önce 2 kişi, ardından da 1kişi sendika bahçesinin dışına ve işçileredoğru koşuyor. Siz talimat vermediysenizeğer, sendika çalışanları bahçe dışına doğruniye koşuyor?" Mustafa Türkel’in bu soruya ver-diği cevap ise; "Talimat vermeme gerek yok.Görevlerini yaptılar" oldu.

Bilirkişi raporunda eksiklikler tespit edenMetin Arslan’ın avukatının talebi üzerine, ka-yıtların hakim huzurunda yeniden izlenmesi-ne karar verildi. Kayıtlarının izlenmesi esnasında

görüntüdeki kişilerle karşılaştırabilmek için sa-nıklardan 6X9 boyutlarında fotoğrafları talepedildi. Saldırı sırasında sendika önünde bulu-nan direniş çadırındaki TEKEL işçilerinin tanıklığı

talep edildi. Mustafa Türkel’in salona korumalarıeşliğinde gelmesi ise dikkatleri çekti. Duruş-ma 22. 3. 2013 tarihine ertelendi.

İşçilerin Sesi - Haber

Page 6: İşçilerin Sesi Aralık 2012

n 50/D ile ilgili sorunlar ne zamandır var?2008 yılında çıkarılan YÖK Yürütme Kanunu Kararı’nda 6

yılını doldurmuş 50/D kapsamındaki asistanlar için yenidenkadro şartı aranır diyordu. Yani bu asistanlar 6 yılı doldur-duklarında işsiz kalacaklar, yeniden asistanlık kadrosuna baş-vuracaklar, gerekli şartları sağladıkları zaman tekrar asistan ola-bilecekler.

O zaman başlayan bu uygulamalarla “Doktoralı işsiz ol-mayacağız.” sloganı ortaya çıkmıştı. O zamanlar, bu işin lo-komotifi İstanbul Üniversitesi’ydi. En büyük tepkiyi İÜ’den aldıve direniş 6-7 ay sürdü. YÖK Yürütme Kurulu Kararı’nın ip-tal edilmesiyle, bu hareket sona erdi.

2011’de kabul edilen ve kamuoyunda torba yasa olarak bi-linen 6111’in getirdiği yeni düzenleme ile 50/D yeniden gün-deme geldi. Bu sefer piyango İTÜ’ye vurdu. Aslında Yıldız Tek-nik Üniversitesi’nde karar bu yıl senato kararı olarak uygula-

nıyormuş, bizim haberimiz yoktu. Orada anlamlı bir tepki oluş-madı. İTÜ’de rektörlük seçimlerinin olduğu sırada, YÖK’ten6 yılını doldurmuş asistanlara ne olacağı ile ilgili bir görüş ya-zısı geldi. Yeni yönetim YÖK’ün kararını uygulayacağını söy-ledi. Biz de o günden beri yani Haziran sonundan bu yana bukonu ile uğraşıyoruz.

n İTÜ’de son birkaç haftadır bu konunun gündemde ol-masının sebepleri nedir?

İşine son verilecek olan 82 kişinin listesi rektörlükte vardı.Rektörlük hepsini bir anda işten çıkarıp çıkarmamayı görü-şürken, direniş başladı ve işten çıkarırsa çok büyük bir tepkitoplayacağını gördü. Bunun üzerine dekanlıklar inisiyatifkullanarak arkadaşlarımızı işten çıkarmaya başladılar. 15 Ka-sım’a kadar bu sayı 15 civarındaydı.

Rektörlük işten çıkaramayacağı asistanlara 33/A’ya geçmeyiteklif etti ve yeni kriterler belirlemek istedi. Yeni 33/A kriter-

Kaya İLHAN

Eylül ayından beri uygulamaya konan yeni sistemin olumsuz so-nuçları artarak kendisini gösteriyor. Okulların dönüştürülmesininardından ilk olarak öğretmen ve öğrencilerin sürgün edilmesi ya-şandı. Ardından da 5 yaşındaki çocukların ilkokul eğitimine uy-gun gelişimlerini tamamlamadan okula başlatılması, çok sayıdaöğretmenin "norm fazlası" haline gelmesi, yeni müfredat hazır-lığının olmadığı gibi sonuçlar görüldü.

Kargaşa sona erdi mi? İstanbul örneğinden bakıldığında bilebunun katlanarak devam edeceği anlaşılıyor. Yetkililer, İstanbul’dayasaya uygun dönüşümün dörtte birinin bile gerçekleşmediğini,önümüzdeki yıl da okul dönüşümlerinin devam edeceğini açık-ladılar. Bu yıl gerçekleşen okul dönüşümüne göre öğretmenlerve öğrenciler yer değişikliklerini yapmışlardı (İstanbul’da öğret-menlerin bu yasadan kaynaklı olarak yer değiştirmesinin oranıyüzde 30’dur). Şimdi Bakanlık, okulların durumunun yeniden de-ğişeceğini söyleyerek, bu konudaki mağduriyetin yeniden yaşa-nacağını söylemiş oluyor.

Yeni sistem ayrımcıdır ve esas olarak da İmam Hatip Okul-larını cazip göstermek için uygulanmaktadır. İstanbul’da bazı okul-larda ilkokul, ortaokul ve İmam Hatip Ortaokulu aynı çatı altın-da toplanmış durumda. İmam Hatip Ortaokulunda çalışan bir öğ-retmene 18 hizmet puanı verilirken, ilkokulda çalışan öğretme-ne 12 hizmet puanı verilerek ayrımcılık yapılmakta, imam hatiplerde

öğretmenlik yapmak cazip hale getirilmektedir. Uygulama, bir-çok okulda müdür yardımcısı ve müdür kadrosunun boşalması-na ve bu okullarda idari sorunların yaşanmasına neden oluyor.

“Fazla” olan sınıf öğretmenleri “alan değişikliği” yapmak zo-runda kalmışlardı. Binlerce öğretmenin yer değişikliği yüzündenilkokul ve ortaokullarda, öğretmen açığı ortaya çıktı. Dersler as-gari ücretin altında bir maaşla çalışan ücretli öğretmenler tara-fından verilirken, Bakanlık yüz binlerce öğretmenin atamasını yap-mayarak “öğretmen boşluğu” yaratmaktadır. Ucuz işgücüyle dol-durmaktadır. Bu yıl birinci sınıflara 60 ile 81 aylık çocukların baş-lamasının bir sonucu olarak aynı okulda bulunan birinci sınıflararasında ciddi farklılıklar görülüyor. Bazı sınıflarda hala çizgi ça-lışmasına devam edilirken bazılarında harflere geçilmiştir. Bu du-rum öğretmenlerin yetersizliği olarak anlaşılmakta, veli ile öğ-retmenler arasında tartışmalara neden olmaktadır.

4+4+4 sistemi ders saatlerini artırdı. Okulların çoğunda sa-bahçı-öğlenci adı verilen ikili sistem uygulandığı için, ortaokul ola-rak kabul edilen beşinci sınıf öğrencileri saat 07:00 gibi okulagelmek zorunda kalıyorlar. Ortaokullarda 30 saat olan ders yükü36 saate yükseltildiği için, son saatlerde öğrencilerin uyukladıklarıgörülüyor. Yaşanan gelişmeler okullardaki gerginliğe, disiplin olay-larının ve şiddetin artmasına neden oluyor (öğretmenlere yöne-lik şiddet olayları artıyor).

Yeni sistemin amaçlarından biri de eğitim sistemini dinsel-leştirmekti. Bu siyaset, okul müdürleri ve öğretmenler tarafından

uygulanmaktadır. Yasayı bahane eden bazı öğretmenlerin türbanladerse girdikleri görülüyor. İdareciler ise bu durumu “kişisel öz-gürlük, hak” gerekçeleriyle göz yumdukları ve teşvik ettikleri an-laşılıyor. Okullarda din dersi müfredatı gerekçe gösterilerek, dinietkinlikler “proje uygulaması” adı altında yapılmak isteniyor. Bir-çok okulda öğrencilerin derslere türbanla girdiği görülüyor.

Okul yönetimleri seçmeli ders olarak din derslerini seçme-yen öğrenci ve velileri bu derslere kayıt etmek üzere zorluyorlar.Bu öğrenciler sınıf içinde “Niye seçmiyorsunuz, siz dinsiz misi-niz?” diyerek teşhir edilmekte, bu dersler sırasında zorla sınıftatutulmaktadır. Okullara mescit açma girişimleri var. Dini içerik-li derslerin artması yüzünden, öğretmen yokluğu bahane edile-rek, cami imamları derslere çember sakallarıyla girmektedir.

Hükümetin eğitim siyaseti bellidir; toplumdaki muhafazakârlığıbüyütmek için eğitimin dinselleştirilmesi, antidemokratik bir iş-leyişle, ırkçı ve gerici bir müfredatla, asimilasyoncu uygulama-larla mezhep baskısı kurmak ve okulları ticarethaneye dönüştü-ren piyasacı anlayışı yaygınlaştırmak.

Bu büyük “dönüşüm” ve topyekun saldırı karşısında, EğitimSen ve destek verdiği veli inisiyatifleri, okulların dönüşümüne vesonuçlarına karşı bir mücadele yürütüyorlar. Bazı okullarınimam hatip olması engellenmiş olsa da, AKP hükümetinin eği-tim alanında aldığı mesafenin yanında bu “başarı”lar çok etki-siz kalıyor. Yeni sistem, mağdurların sayısını artırıyor ve yarattı-ğı olumsuz sonuçları gittikçe büyüyor.

ASİSTANLARIN DİRENİŞİ

4+4+4 SİSTEMİ, DİNİ BASKILARI ARTIRDI

İşçilerin Sesi

6

İstanbul Teknik Üniversitesi’ndeasistanların 18 Ekim’de başlattığıdirenişe destek verenler arasındasanatçı Erkan Oğur da bulunuyor.

İstanbul Teknik Üniversitesi(İTÜ), doktorada 6 yılınıdolduran asistanlarını iştenatmaya başladı. Asistanlar18 Ekim’den bu yana okuldakurdukları çadırdaeylemlerine devam ediyorlar.Şimdiye kadar, okul içinderektörlük binasına kitlesel biryürüyüş, iş bırakma eylemi vesınav boykotu yaptılar.7 Kasım'da duyurulan 33/Akadrosuna geçiş koşullarıylaasistan kıyımı resmiyetkazandı ve yaklaşık 15asistan işten atıldı. 426asistan daha işten atılmatehlikesi ile karşı karşıya.İTÜ Maslak kampüsündedireniş çadırında eylemlerinedevam eden asistanlardanAykut Kılıç ile bu sürecigörüştük.

Aysun KOCA

Page 7: İşçilerin Sesi Aralık 2012

İşçilerin Sesi

7

leri bir facia; yeni asistan kıyımına resmiyet kazandırıyor.Şu an İTÜ’deki 527 asistanın 426’sı işten çıkarılma tehlikesi ile

karşı karşıya. Çünkü yasa, bölümlerde 33/A kadrolu asistan sa-yısı, bölümlerdeki diğer hocaların sayısının %33’ünü geçmeme-li diyor.

n Direniş çadırında kaçıncı gününüz?Direniş çadırını 18 Ekim’de kurduk. Yani bugün [21.11.2012]

itibariyle çadırda 34. günümüz oluyor.n Hocalardan ve öğrencilerden destek var mı?Son iki haftalık dönemde artık hocaların da gerçek anlamda

gündemine girdik. Bir kırılma oldu. Bu uygulamaların köklü birdönüşümün bir parçası olduğunu görmeye başladılar. Yürüyüşeylemimize 1.500 civarında katılım oldu. Bunun 200’ünü hoca-larımız oluşturuyordu.

n Diğer üniversitelerin asistanlarından destek var mı? Şu an diğer üniversitelerde 6 yıl uygulaması muğlâklık taşı-

dığı için, direniş şeklinde bir hareket yok. Daha çok İTÜ ile da-yanışma şeklinde bir tutumları var. Ancak yeni yasanın geçiş hü-kümleri mevcut 33/A kadrolarını da tahrip edecek. Dolayısıyladiğer üniversitelerdeki asistanlar da yakında bundan etkilenecek.

n Başka kimler destek oluyor?Eğitim-Sen şubeleri ziyarete geldiler. TMMOB odaları, çeşit-

li STK’lar, öğrenci grupları destekçilerimiz ve ziyaretçilerimiz ara-sında. Geniş bir toplumsal muhalefet eylemimizden haberdar, an-cak diğer sendika ve siyasal partilerin henüz özel bir ziyaretleriolmadı.

n 17 Kasım’da yaptığınız iş bırakma eylemi ve sınav boyk-otu ne derece etkili oldu?

Asistanların, hocaların dahi yapmaya cesaret edemeyeceği ey-lemi ilan edip, bir de gerçekleştirmeleri cüret göstergesi oldu. Bueylem Türkiye’de bir ilk. İÜ’de 2009’da denenecekti fakat koşullaruygun olmamıştı.

Üç sınavın boykotuna katılım asistanlar arasında yüzde 75’eyakın oldu. Sınavlar, uzun zamandır sınav gözetmenliği yapmamışhocaların apar topar çağırılmaları ile yapıldı. Sınavların yapılmışolmasından memnunuz, öğrencilerimiz mağdur olmamış oldu.Biz zaten sınavları iptal ettireceğiz demedik, biz ‘iş bırakıyoruz’dedik. Çok iyi bir teşhir oldu.

Sınav haftası boyunca öğrencilerimize neden bu boykotu yap-tığımızı anlatan, onları bize desteğe çağıran broşürler dağıttık.

n Çözüm için öneriniz nedir?Bize en çok sorulan soru, ”Bu okul 6 yılda niye bitmez?” so-

rusudur. Bu soru bile neoliberalizmin ideolojik zaferinin gerçekbir ifadesidir.

Biz çok açık bir şey söyledik. Danıştay, yasa her şey bizim burs-lu öğrenci değil; kadrolu, sözleşmesi yıllık olarak yenilenen, bord-rolu, sosyal hakları olan devlet memuru olduğumuzu gösteriyor.Bu yeni SGK yasasında da var. Biz, sözleşmeli kamu çalışanları-yız. Haklarımızın gasp edilmesine kesinlikle izin vermeyeceğiz.

Bizim işimiz kimin akademisyen olacağını tartışmak değil. Bizbunun yukardan aşağı YÖK veya rektörlük tarafından baskı ilebelirlenemeyeceğini söylüyoruz. Bunun bölümlerde, başka oy-lama biçimleri ile belirlenmesi gerektiğini düşünüyoruz.

n Bundan sonra ne gibi eylemleriniz olacak?Bundan sonra çadırımızın devamlılığı ve varlığımızın kalıcı-

lığı için yeni bir şeyler yapmayı planlıyoruz.Bu yeni 33/A kriterlerini iptal ettireceğiz, işe iade davalarını

takip edeceğiz. Her işten çıkarmada tepki vermeye devam ede-ceğiz. Bütün bu sürecin yeni YÖK yasasının provası olduğunu ilanedip, yasaya karşı mücadeleyi sürdüreceğiz. Bu nedenlerle çadırdadaha kalıcı olmak gerekiyor.

Üniversitelerde bugün yapılanlar ileriki aşamalarda üniver-sitelerin satılmasını gündeme getirecektir. Özelleştirilecekleryani “Üniversite AŞ” olacaklar. Şu an Bilgi Üniversitesi’nde kıs-men bu yapılıyor zaten.

SÜRÜYOR

Geçen sayıda Gökkuşağı Hareke-ti'nin önerdiği sendikal model TersPiramidi anlatarak bir çağrıyla nok-

tayı koymuştuk: "Gelin lafı dolandırmadanprofesyonel sendikacılığı sorgulayalım..."Kaldığımız yerden devam ediyoruz...

İşçilerin arasından sendikacılığa "ter-fi" edenler, kitlelerle ilişkilerinde kendileri-ni yukarılarda konumlandırıyorlar. Ellerin-deki nasırlar düzleşip, takım elbiseleriçinde (şimdilerde kravatı terk ettiler!) ma-kam arabalarından indiklerinde, işçidençok, seçim bölgesinde "halkıyla buluşan"parlamenterlere benziyorlar! Sendika yö-neticiliğine geldikten sonra koltuklarınıgenç işçilere devretmeleri bu yüzden ko-lay olmuyor. Alıştıkları rahatlığı bırakıpçalıştığı atölyeye dönmek, ya da Hava İşGenel Başkanı Atilay Ayçin'in ifadesiyle"taksi şoförlüğü yapmak!" bu beyzadeleriçin mümkün değil! Devlet de sendikala-rın, işçilerin parasıyla kurdukları işletme-lere, otellere, çiftliklere izin verirken onla-ra sadece sınıfın yanında siyaset yapma-yı yasaklıyor. Patronlar ise bu devşirmesendikacıları kendi sınıflarına memnuniyetlekabul ederek iş yerlerinde istedikleri gibiat oynatıyorlar...

Bu sendikacı tiplemesi işçilere de be-nimsetiliyor. Sendikasının başında, patro-nundan "aşağı kalmayan" birisinin otur-masını neredeyse kendileri ister hale geli-yorlar. Makam arabalarını bırakın "baş-kanlarına" helikopteri layık görenler bile çı-kabiliyor! "Patronlar lüks arabalara binerkenbenim başkanım neden binmesin" diyerektepki gösteren işçiler görmek mümkün!

Bu genel yapının tersine pırıl pırıl ör-nekler var kuşkusuz, ama ne yazık ki birelin parmaklarını geçmiyor. DİSK ASİS,Tüm Sağlık Sen gibi istisnalar kaideyi boz-muyor. Günde 5 işçinin iş cinayetinekurban edildiği ülkemizde çark böyle dö-nüyor...

Ters piramit olarak tanımladığımız sis-temde ise işçilerle aynı koşulları paylaşansendika yöneticileri, işçiye dokunmayan biryerden değil, onların arasında, yanında,onlarla birlikte çalışarak ilişki kuruyor. Builişki, süreç içinde sendikacı-işçi ilişkisi de-ğil sınıf kardeşliği, yoldaşlık ilişkisine dö-nüşebiliyor. İşte kapitalist sistemin sendikalbürokrasiyi besleyip korumasının altındayatan nesnel gerçeklik budur. İşçilerin sen-dika yönetimine gelmesini ve orada işçikalmasını istemeyen kapitalizmdir.

Amatörlük tek başına bütün sorunla-rı çözecek sihirli değnek değil kuşkusuz.Bu sendikal yapının işlerliği ilkelere dayalıdemokratik mekanizmaların işletilmesinebağlı, uzun soluklu bir süreç.

Gökkuşağı Hareketi’nin hedeflediğimodelde demokratik işleyişin mekaniz-maları Hava-İş örneğinde aşağıdaki ilke-lerle kurulmaktadır:

1- Örgüt İçi Demokrasi: Başkan veyanındaki birkaç kişiyle kotaran anlayışason verilecektir.

2- Mali ve Yönetsel Şeffaflık: Malidurum sendika dergisinde düzenli yayın-lanacaktır.

3- Temsilcilerin işçilerin oylarıyla seçi-lip yine onların oylarıyla görevden alınmasısağlanacaktır.

4- TİS görüşmelerinin sonuna kadar iş-çilere açık tutulması yani karar alma veimza, çalışanlarla birlikte gerçekleşecek-tir.

5- İşçi Meclisi: Karar almada temelolacaktır. İşçilerin yönetime ve sendikalmücadeleye katılımının önü açılacaktır.

6- “Tek Adam” yönetimi değil, “KolektifLiderlik”: İşbirliği ruhu geliştirilecektir.

7- İşçilere 24 saat hizmet, dayanışmave ücretsiz hukuk desteği mümkündür. İş-ten atılan 305 işçi, 29 Mayıs Birliği ücret-siz hukuk desteğinin mümkün olduğunugösterdi.

8- Meslek gruplar arası Dayanışma veBirleşik Mücadele kültürü oluşturulacaktır.

9- Sendikalar kadınlarla daha güçlü-dür. Cinsiyetçiliğe, şiddete, mobbingetaviz verilmeyecek, ağır disiplin suçu sa-yılacaktır. Sendikanın tüm organları içinyüzde 50 kadın kotası mümkündür.

10- Doğrudan Demokrasi, işçilerinyönetime meclisler aracılığıyla katılımı de-mektir.

Mevcut tüzük ve yasalar ne yazık ki iş-çilerin sendikal sürece doğrudan müda-halesinin önüne engeller koymaktadır.Sendikal bürokrasinin de “yasa böyle, tü-zük şöyle ben ne yapabilirim” türündenmazeretler ardına sığınmak işine gel-mektedir. Oysa demokratik davrandığı ge-rekçesiyle yargılanan bir sendikacı yoktur!Demokrasiyi içselleştiren devrimcilerinbu engeli aşmak için çözümler üretmesimümkündür. İşte bu çözümün ilk adımı iş-çilerin sendikaların gerçek sahipleri olarakyönetime gelmeleri ve orada işçi olarak varolmalarıdır.

Sendikalmücadelenin ABC’si

Bahadır ALTAN

Page 8: İşçilerin Sesi Aralık 2012

İşçilerin Sesi

8

n Ana işler de dâhil bir işyerinintüm birimlerinde taşeron çalıştırıla-bilecek. Öncelikle, hükümetin bugirişimini değerlendirir misiniz? Neanlama geliyor?

Ocak ayından beri Çalışma Ba-kanlığı taşeron işçi çalıştırma sistemi-ni değiştirmek üzere bir dizi girişim-de bulunuyor. İş yasası başta olmaküzere, kimi değişiklikler yaparak, ta-şeron işçi çalıştırılması hakkında yasaldüzenleme yapmak istiyor.

Çalışma Bakanlığı ilk olarak Ocakayında (2012) taşeron işçi dernekleriyleAnkara’da bir toplantı yapmıştı. Butoplantı, dernekleri ikna etmek üzereplanlanmıştı ve zaten derneklerin bü-yük bölümü de Bakanlık gibi düşü-nüyordu. Bu görüşe göre, taşeron sis-temindeki sorunlar, taşeron şirketlerinyasa tanımaz ve vicdansız uygulama-larından doğuyordu. Dolayısıyla ta-şeronluk iyileştirilebilir, düzeltilebilir,tedavi edilebilir bir sistemdi. Eğer iş ya-salarına uyulursa; işçi işine bakacak veçalıştığı sistemin taşeron olup olma-dığıyla ilgilenmeyecekti.

Taşeron işçi dernekleri arasındayalnızca İstanbul’dan giden ve İstan-bul Üniversitesi Hastanelerinde; özel-likle de Çapa’da 900’e yakın üyesibulunan Taşeron İşçileri Dayanışma veYardımlaşma Derneği (TAŞ İŞ DER)olarak farklı bir tutum aldık. Derne-ğimizin de çağrılı olduğu toplantıdaÇalışma Bakanı Faruk Çelik taşeron işçiderneklerine şunu söyledi: “Taşeron şir-ketler iş yasalarına uymuyorlar, bunubiliyoruz. Bunları düzelteceğiz. Siz ta-şeron sistemini kabul edin, Bakanlık dataşeron şirketleri kontrol etsin”.

TAŞ İŞ DER hayır dedi. Bakanlığıngörevi işverenlerin iş yasalara uyma-sını sağlamaktır. İş yasalarına uyulmasıiçin, biz neden kadrolu çalışma hak-kımızdan vazgeçelim?

Bakanın teklifine taşeron işçi der-neklerinin büyük kısmı onay verdi.Çünkü bu dernekler taşeron sisteminekarşı değiller. İş Yasalarının uygulan-mamasına karşılar. Bu çok önemli birfarktır. Onlar da Bakanlıkla aynı gö-rüşte. Taşeron sistemine iş bulduklarıiçin ses çıkartmıyorlar. İş Yasalarınauyulmamış olmasına kızıyorlar. Oysataşeron sistemi köleliktir. İşçinin gü-vencesiz çalışmasıdır. Taşeron işçilerinyarını yoktur. İş yasalarında olan hak-ları yoktur. Ücretleri düşüktür. 14 yıl-dır taşeron işçi olarak çalışan bir kişi ola-rak söylüyorum. TAŞ İŞ DER ile diğer

taşeron işçi dernekleri arasındaki temelfark biz taşeron sistemine karşıyız, di-ğer dernekler hak ihlallerine karşılar.

Bakanlık derneklerle yaptığı top-lantıdan 10 ay sonra, sendikaları ve iş-veren kuruluşlarını çağırdı. Ekim veKasım ayında birer toplantı yaptılar. Butoplantılarda Çalışma Bakanının söy-lediği şu: Biz işçi dernekleriyle ko-nuştuk, onaylarını aldık. İşçi İş Yasa-larına uyulsun istiyor. Sendikalar daonay verirse, yasanın ilgili maddesinideğiştirelim. Taşeron işçilerin uygula-madan doğan sorunlarını çözelim.

Dikkat edilsin taşeron çalıştırma sis-teminin yarattığı tahribatın sorunları-nı çözelim denmiyor. Taşeron işçilerinbireysel sorunlarını çözelim diyor. İzinhakkını kullansınlar vs. diyor.

Bu teklife sendikaların tamamının“hayır” demiş olması sevindirici. Çün-kü bakanlığın istediği değişikliğikle ça-lışma sistemi tamamen parçalanacak-tır. Asıl iş ayrımı ortadan kalkacaktır.

n Hükümetin çalışmalardan sız-dırdığı bilgilere bakılırsa, bu yolla iş-verenler her birimde taşeron çalıştı-rabilecek ama çalışanların hakların-dan da sorumlu olacak... Dolayısıylada taşeron çalıştırmak avantajlı ol-maktan çıkarılacak... Siz ne diyorsu-nuz? Bu geçerli bir argüman mıdır?

Taşeron işçi çalıştırmak neden avan-tajlı olmaktan çıksın? Taşeron sistemiyalnızca ucuz işçi çalıştırmaya dayalıdeğildir. Taşeron olmayan bir işve-ren, çalışanlarının haklarından so-rumlu mudur? Yasa karşısında evet.Peki, işçilerin hakları ödenir mi, veri-lir mi? Hayır. İş mahkemeleri tazminatı,yıllık izin hakkı ödenmemiş on binlercedavaya tanıktır. Asıl işveren çalışanın

haklarından sorumlu oldukları haldeödemezken, taşeron şirketler yasalolarak sorumlu olsa ne olur ki? Büyükşirketler bile “zarar ettim” diyerek, es-kisini kapatıp yenisi açarken, taşeronşirketler işçi haklarından sorumlu olsane olur? Bugün ihaleye giren şirketle-rin hep isimleri değişir, şirket sahiple-ri değişmez.

Üstelik bugün de taşeron şirketlerçalışanların haklarından sorumludur.Ancak bu şirketler öylesine kap kaç şir-ketlerdir ki, işçilerin haklarını verme-mekte, parasal haklarını ödememek-tedir. Sorun şudur: İşçilerin haklarıödenmediğinde asıl işveren olsun ta-şeron işveren olsun hiçbir ciddi yaptı-rım yoktur. İşçilerin alacakları ve hak-ları hiçbir güvenceye sahip değildir.Dolayısıyla, Bakanlığın ileri sürdüğü vebir yenilik gibi gösterdiği “taşeron şir-ket işçi haklarından sorumlu olacak”lafı, kâğıt üzerinde bir yeniliktir. Uy-gulamada hiçbir yaptırımı olmaya-caktır. Biz işçiler güçlü olmadıkça, iş-verenler bildiklerini okuyacaktır.

n Hükümet aynı çalışmayla, ka-mudaki işyerlerinde de benzer uy-gulamayı hedefliyor... Örneğin, kamuhastaneleri de dâhil, doktorlar vecerrahlar da taşeron şirketler aracılı-ğıyla çalıştırılabilecek. Bu düzenle-meye ne diyorsunuz? Böyle bir dü-zenleme nelere neden olabilir?

Hastanelerde, temizlik işçisindenameliyatı yapan cerraha kadar ekip işiyaparız. Biri olmadan diğeri olmaz. Hij-yen olmazsa cerrahın ameliyatı başa-rılı da olsa hasta enfeksiyon kapacak-tır. Bu da istenmeyen sonuçlar doğu-rabilir. Dolayısıyla işin yapımı, denet-lenmesi ve başarılı bir hizmetin üre-

TAŞERONUN ‘TEDAVİSİ’13 Kasım’da İMC TV’de Haberler programına katılan TAŞ İŞ DERYönetim Kurulu Üyesi Kadir Ağsu, İş Yasasında yapılmak istenen değişiklikleri ve taşeron işçilerinin mücadelesini anlattı:

İşçi filmleriyle tanınan vebirçok ödülün sahibi olanBritanyalı film yönetmeni KenLoach, İtalya’nın en prestijlifestivallerinden Torino FilmFestivali tarafından verilen“yaşam boyu onur ödülü”nüreddetti. Nedeni ise, festivalidüzenleyen Ulusal SinemaMüzesinde çalışan işçilerintaşeron şirket aracılığıylagüvencesiz ve düşük ücretleçalıştırılmaya karşıdirendikleri için işten atılmışolmaları. Ken Loach basınaçıklamasıda şunları dilegetirdi: “Torino Film Festivalitarafından bana layık görülenödülü büyük bir üzüntü ilereddetmek zorundayım.Torino, sinemaya olan tutkusuve aşkı ile bunun belirgin veiyi bir örneği. Ancak şu andaciddi bir sorun söz konusu.Torino’da Ulusal SinemaMüzesi’nin temizlik vegüvenlik hizmetleri Rear adlıkooperatife verilmiş. İlkolarak maaşlarda kesintiyapıldı. Çalışanlar bundanşikâyetçi oldular ve kötümuameleye maruz kaldılar.Birçoğu da işten atıldı. Düşükmaaş alan ve zor durumdaolanlar işlerinden oldular.Hizmetleri ihaleye vermişolan yapı bu durumagözlerini kapayamaz.Hizmetleri dış kooperatiflereverme fikrini bir dahadüşünmelerini bekliyorum.Bu konuyla ilgili ‘Bread andRoses’ adlı bir filmgerçekleştirdik. Nasıl olur dahakları için mücadele eden veişlerinden olan çalışanlarındayanışma çağrısınıduymazlıktan gelirim? Buödülü kabul etmek ve birkaçküçük eleştiri ile durumugeçiştirmek zayıf ve ikiyüzlübir davranış olurdu. Busebeple, bu ödülü reddetmekzorundayım.” İşçilerin Sesi - Haber

KEN LOACH ÖDÜLÜ REDDETTİ

Page 9: İşçilerin Sesi Aralık 2012

İşçilerin Sesi

9

tilmesi için ekibin birlikte çalışması,ekip ruhunun oluşması, ekip güven-cesinin sağlanması gerekir.

Her işi bir şirkete verirseniz vebunlardan üst işveren, hastane ya daüniversite yönetimi sorumlu olmazsa,şirketleri kim denetleyecek? Sadece ça-lışanların hakları değil, hastaların vehasta yakınlarının da hakları elden gi-decek demektir. Özellikle sağlık hiz-metlerinde taşeron işçi çalıştırılması,hizmetlerin şirketlerden satın alınma-sı demek tam bir felaket demektir.

n Son olarak, taşeronlaştırmadabugünkü durumu anlatır mısınız? Ta-şeron işçileri dayanışma derneği negibi çalışmalar yürütüyor? Hangi alan-larda, ne gibi mücadeleler veriliyor?

Bakanlığın rakamlarına göre taşe-ron işçi sayısı bir milyonu geçti. Yenidüzenleme eğer yasalaşır ve meclistengeçerse, taşeron işçi çalıştırılmasınınönündeki tüm engeller kalkacaktır. İşMahkemelerine, Bakanlık Müfettiş ra-porlarına gerekçe olan İş Yasasının2’inci maddesindeki değişiklikle “iş-letmenin ve işin gereği ile teknolojik ne-denle uzmanlık gerektirme” koşulu-nun kaldırılması sağlanırsa, böylece enküçük bölümler bile taşeron şirketlereihale yoluyla verilebilecektir.

Hak alabilmek için örgütlemenin,birlikte hareket etmenin zemini ortadankalkacak demektir. Örneğin, her işçikendisini bir başka şirketin işçisi sa-yacağı için, bizim şirket-sizin şirket ay-rımı çıkacaktır. Şirketler arası ücret, yıl-lık izin, çalışma saati farkı çıkacaktır.İşin idaresinde farklılık olacaktır ve buişçilerin birleşmesi yönünde değil, ay-rılığı yönünde bir etki yapacaktır.

Yeni çıkan sendikalar kanununda30 kişiden az işçi çalıştıran şirketlerdesendikalaşma sebebiyle işten çıkartılanişçilerin işe iade davası açma hakkı or-tadan kaldırıldı. Taşeron şirketler 30 ki-şiden az işçi çalıştırmaları halinde is-tedikleri gibi işçi alıp çıkartacaklar.İşte bakanlığın ısrarla asıl işlerde de ta-şeron çalıştırılmasına olanak verendeğişiklik talebi, sözünü ettiğim ya-sayla birlikte düşünülmelidir. Ve tabiiki peşinden kiralık işçi büroları, kıdemtazminatının fona devri, bölgesel asgariücret uygulaması gündeme gelecektir.

TAŞ İŞ DER olarak biliyorsunuz6 ay süren bir direnişimiz, direniş ça-dırımız oldu. Bu sayede işçiler ara-sında bilinçlenme ve örgütlenme ze-mini güçlendi. Temmuz ayında ortakbir kararla DİSK Devrimci Sağlık-İşSendikasına üye olmaya karar verdik.

Taşeron sağlık işçilerinin mücadele-sini sendika çatkısı altında büyütmeyiseçtik.

Sendikaya yönelişimiz ve direnişçadırı kurmamız hastane idaresini ra-hatsız etti. Bu rahatsızlık sebebiyleTAŞ İŞ DER olağanüstü bir genel ku-rul yapmak zorunda kaldı. Yeni yö-netimi seçtik. Derneğe işverenin yap-tığı müdahale sonucunda, sendika-laşmayı ve fiili mücadeleyi savunandernek anlayışının dışına düşen, işve-renle işbirliği yapan eski dernek yö-netimiyle yollarımızı ayırdık.

Önümüzdeki dönemde hem der-nek hem de sendikamızla birlikte ta-şeron sistemine karşı mücadele ede-ceğiz. Taşeron sistemine karşı çıkmakve kadrolu çalışma hakkını savun-makta ısrar etmek zorundayız. Taşeronişçilerinin kurtuluşu mücadele et-mekte. Yeniden direniş çadırlarını kur-mak zorunda kalabiliriz. Yeniden grev-lere başvurabiliriz. Bu kez sadece İs-tanbul Üniversiteleri Hastaneleriylesınırlı kalamayız. İstanbul ve Türkiyeçapında eylemlere ihtiyaç var. Sendi-kaların hep birlikte itirazlarının eylemlibir mücadeleye dönüştürmeleri ha-linde onlara destek vereceğimizi her-kesin bilmesini isteriz.

Samsun Eti Bakır A.Ş gübrefabrikasında meydana gelençökme sonucu 5 işçi öldü, 14 işçi yaralandı. SamsunTekkeköy’de bulunan CengizA.Ş’ye ait Eti Bakır gübrefabrikasında 350 tonlukamonyak tankının kapağıçöktü. Ölen işçilerin taşeronşirket bünyesinde güvencesizve düşük ücretle çalıştırılanişçiler olduğu ve çökmesırasında fabrikada 70 işçininbulunduğu söyleniyor.Kapağın yerleştirilmesisırasında işçilerin de kapağınaltında olduğunu ve taşeronfirmanın “işin aksamamasıiçin” işçilerin kapağınaltından çekilmelerine izinvermediği, çalışmaya devametmelerini istediği belirtiliyor. “İş Kazaları” sicili oldukçakalabalık olan CengizHolding’in aynı fabrikadaekim ayında da kamyonkasasının devrilmesi sonucubir işçinin ölümüne sebepolduğu belirtiliyor. CengizHolding, 24 Şubat 2012 tarihliAdana Gökdere HES Barajıinşaatının derivasyontünelinin çöküşünden desorumlu. Adana’daki çökmesırasında 10 işçi sularakapılarak ölmüştü. HESbarajının sahibi ise Enerji-Sa’ydı. Adana’daki “kaza” da, Samsun’da olduğu gibi; işin hızlı veucuza bitirilmesi için işçilerin hayatının fedaedilmesi sonucunda oldu. AKP Hükümeti eliyleyaygınlaştırılantaşeronlaştırma önümüzdekidönemde tamamen yasal halegetirilmek isteniyor. Bütünbunların ardından buncaölüme “kaza” deyipgeçilemeyeceği bir gerçek.Kaza değil bu bir cinayet.Failleri ise ortada.İşçilerin Sesi - Haber

KADROLU ÇALIŞMADIR

SAMSUN’DAKAZA DEĞİLCİNAYET

İSTANBUL ÜNİVERSİTE HASTANELERİNDE KAÇ TÜRLÜÇALIŞMA BİÇİMİ VE İLİŞKİSİ VAR?

Yunus ÖZTÜRK

İstanbul Üniversitesi bünyesinde ve özellikler de hastanelerde bi-zim tespit ettiğimize göre en az 10 farklı iş ilişkisi ve çalışma biçi-mi var. Çalışanların (öğretim üyesi, memur, kadrolu işçi ve taşe-ron) farklı seviyelerde farklı örgütlenme biçimleri altında toplandıklarınıgörüyoruz. Dolayısıyla işçiler çalışma biçimleri ve ilişkileri sebebiylebölünmüş durumdalar ve bu bölünmüşlük örgüt biçimlerine ve ör-gütlenme tarzına da yansıyor.

Genel olarak söylemek istersek, üniversitede 2914 sayılıYüksek Öğretim Personel Kanunu, 657 sayılı Devlet Memurları Ka-nunu, 4857 sayılı İş Kanunu ve bu kanunların dışında (kayıt dışı)çalıştırma biçimleri vardır.

Kamuda çalışma biçimi esas olarak 657 sayılı devlet memur-ları kanununa göre düzenlenmekle birlikte, 657 sayılı kanunun 4’üncümaddesi A, B, C, D bentleriyle birden çok iş ilişkisi tarif etmekte-dir. Öyle ki, kanun devlet memurlarıyla ilgili olmakla birlikte “işçi”çalışmasını da idari olarak düzenlemektedir. Yani, iş ilişkilerinde İşYasası, disiplin ve işin idaresinde devlet memurları kanuna tabii olan,her iki kanun kapsamında çalıştırılan işçiler de vardır.

Üniversite bünyesinde çalışma biçimlerişöyle sıralanabilir:1. YÖK gereği çalıştırılan üniversite personeli, öğretim üyele-

ri. İstanbul Tabip Odası’na üyeler.2. 657 sayılı devlet memurları kanuna göre, 4/A statüsünde

çalışan kadrolu memurlar. SES ve diğer kamu emekçileri sendikalarıüye yapıyorlar.

3. Aynı yasanın ilgili maddesinin B bendiyle (4/B), 12 ay sü-reyle sözleşmeli çalışanlar.

4. Yasanın C bendiyle (4/C) çalışan ve “özel teknik beceri ge-rektiren, geçici” işçiler ya da özelleştirme sebebiyle işsiz bırakılankamu işçilerinden Sağlık Bakanlığı bünyesinde çalışanlar.

5. Yasanın D bendine göre (4/D), kamu işçisi olarak çalışan,sendikalı ve toplu sözleşmeli işçiler. Tezkoop-İş sendikasının600’e yakın üyesi bulunuyor.

6. İhaleyle, dışarıdan hizmet alımı yoluyla çalıştırılan 4857 sa-yılı iş yasasına tabi çalışan sağlık işçileri. Dev Sağlık-İş ve TAŞ İŞDER üyesiler.

7. Gündelikçi/yevmiyeli çalıştırılan işçiler (geçtiğimiz aylarda kli-ma takarken düşüp ölen işçi gibi); boya, badana, bahçe işleri.

8. Kayıtdışı, dernekler eliyle ya da sponsor kurumlar (örneğin,ilaç şirketleri) eliyle çalıştırılan; daha önce işten çıkartılan veya bö-lümlerinden emekli olmuş eski işçi/memurlar.

9. Özel güvenlik, yemekhane ve temizlik işçileri (ihaleyle ve ta-şeron firmalar eliyle çalıştırılıyorlar). Temizlik işçileri arasında bir dö-nem Belediye-İş sendikası üye çalışması yapmış, yetki aşaması-na kadar gelmişti.

10. Kayıtları hastanede olup, kendileri ortada görülmeyen “meç-hul” memur ve işçiler…

Bugün kamuda1 milyonu bulan, sağlık bakanlığı bünyesinde sa-yıları 200 bine dayanan “ihaleyle hizmet alımı ve taşeron işçi çalış-tırılması” hukuku, esas çalışma ilişkisi durumuna getirimleştir. İşçi-lerin asgari ücretle, güvencesiz, hiçbir sosyal hakka sahip olmaksı-zın, sendikasız çalıştırılmaları, sağlık gibi bir hizmet alanında yalnız-ca işçilerin değil, hizmet alanları da riske atmaktadır. Nitelikli hizmetinyerine maliyet hesabının geçtiği bu çalışma sistemi, hem hasta vehasta yakınını hem de taşeron işçisini ezmektedir.

Page 10: İşçilerin Sesi Aralık 2012

Aykut ÖZER

Beşar Esad ve Baas rejimini devirmekiçin yürüttükleri çabalardan sonuçalamayan emperyalistler, “dereyi ge-çerken at değiştirdi”. Bu çerçevede,Esad karşıtı muhalifleri yeniden ya-pılandırma yoluna gitti. Muhaliflerinçatı örgütü olan Suriye Ulusal Kon-seyini (SUK), başarısız olduğu ge-rekçesiyle, devre dışı bıraktı. Bununyerine, Katar’ın başkenti Doha’dayapılan bir dizi toplantı ve müzake-reden sonra, “Suriye Devrimci veMuhalefet Güçleri Ulusal Koalisyo-nu” adı verilen yeni bir yapı oluştu-ruldu. Bu girişimin başını çekenABD’nin Dışişleri Bakanı Clinton,SUK’un, ülke içinde savaşan gruplarüzerinde etkisi olmadığını, muhalifyapıları örgütlemek ve koordine et-mede yetersiz kaldığını belirtti. Yeniyapının başına, daha önce Şam’da bircamide imamlık yapmış olan, “ılım-lı İslâmcı”, Şeyh Moaz El Hatip geti-rildi. SUK’a ise, sandalyelerin sade-ce üçte biri ayrıldı. Emperyalistlerin,muhalifleri yeniden örgütlemesininbir nedeni isyanın kitle tabanını ge-nişletmek ise, diğeri, istenmeyenmuhalifleri, özellikle de radikal İs-lâmcı yapıları, merkezi muhalif ör-gütlenmenin dışına atmaktı. Bununfarkında olan El Kaide ve Selefi silahlıgruplardan 14’ü, yeni yapıyı tanı-madıklarını açıkladı.

İSYANCILAR DAĞINIK VE HALK DESTEKLERİ ZAYIFBaas rejiminin despot ve totaliter

yapısı, ülkede örgütlü muhalif yapı-ların oluşmasını önledi. Rejime kar-şı ayaklanmanın başlamasının hemenardından, emperyalistler ve bölgeülkeleri, ayaklanmayı kendi siyasi çı-karları için kullanmak üzere, sürecemüdahale ettiler. Bu yüzden ülkedeonlarca silahlı grup oluştu. Radikal İs-lâmcı gruplar, ülke dışından gelerek,silahlı çatışmalarda yerlerini aldılar.Merkezi siyasi otoritenin zayıflama-sı, eski suçlulardan oluşan silahlıbaşıbozuk çetelerin türemesine yolaçtı. Aşiretler silahlanarak kendi si-lahlı güçlerini oluşturdular. Dolayı-sıyla, işbaşındaki rejimi devirmenin

ötesinde, bu kargaşadan maddi vetoplumsal çıkar elde etmek isteyen yada bu süreçte zarar görmek isteme-yen farklı toplumsal gruplar silah-landı. Muhalif savaşçıların çatı örgütüolan Özgür Suriye Ordusunun (ÖSO)bünyesinde yetmişten fazla silahlıgrubu barındırdığı söyleniyor.

Merkezi bir komutanlık ve işleyenbir askeri hiyerarşinin bulunmadığıkoşullarda, bu silahlı guruplar, birçokkatliam ve insanlık suçuna bulaştılar.Yine süreçten maddi çıkar sağlamakiçin bölge devletlerinin oyuncağı ha-line geldiler. Bir bölge siyasetçisininifade ettiği gibi, her bölge ülkesi,Suriye’de savaşan çetelere sahip bu-lunmaktadır. Bu çeteleri silahlandırıpfinanse ederek, rejimin yıkılması du-rumunda, bunlar vasıtasıyla, yenioluşacak siyasi yapıda etkin olmayıamaçlıyorlar.

Bir yandan rejime karşı yürütülensilahlı mücadelenin, büyük ölçüde,başıbozuk çetelerin sürdürdüğü ku-ralsız çatışmalara dönüşmesi diğeryandan siyasi programları ve kad-roları bakımından güven vermeme-leri nedeniyle, muhalifler, ne egemensınıflardan ne de halk kitlelerindengerekli desteği alamıyorlar. Çatış-malar sonucu yaşanan siyasi ve eko-nomik kargaşa ve yıkıma karşın, ge-

rek burjuvazi gerekse ordu ve devletbürokrasisi Esad rejiminin arkasındadurmaya devam etmektedir. Genişhalk kitleleri de rejime karşı olmala-rına karşın, muhalifleri ve isyancıla-rı desteklememektedir.

Bu koşullarda, emperyalistlerin,muhalif yapıları yeniden düzenlemekyoluyla, süreçte bir ilerleme bekle-meleri tam bir hayaldir. Mevcut du-rum onların eseridir. Onlar için önem-li olan, Suriye’de demokrasi ve halkegemenliğinin kurulması değil, böl-gedeki hegemonyalarını güçlendir-mektir. Bu nedenle, emperyalistler vebölgede hegemonya peşinde koşandevletler, rejime karşı halkın demo-kratik ve ekonomik taleplerle baş-lattığı ayaklanmaya dışarıdan mü-dahale ederek, bu süreci kendi çı-karları için kullanmak istemişler veSuriye Devrimini yoldan çıkartmış-lardır. Bir çeteler savaşına dönüş-türmüşlerdir. Bu müdahale devam et-tiği sürece, Suriye’deki çatışmaların,dışarıdan güdümlü azınlıktaki güç-lerin iktidarla boğazlaşması biçi-minde sürmesi kaçınılmazdır.

TÜRKİYE’NİN HEDEFİ KÜRT YAPILANMASINI DAĞITMAKBaas rejiminin kısa sürede yıkıla-

cağını umarak, muhalifleri, özelliklede El Kaide, Müslüman Kardeşlergibi siyasi İslâmcı örgütleri destek-leyen, bu sayede “yeni Suriye’de” he-gemonik bir güç olmayı hedefleyenTürkiye’nin hesapları tutmadı. Bu po-litika, İran, Irak, Rusya gibi bölgeselgüçlerle arasında sorun yarattığı gibi,özellikle radikal İslâmcı gruplarlayaptığı işbirliği, müttefiki olan em-peryalistlerin de tepkisini çekti. Ba-şından itibaren SUK’a ev sahipliği ya-parak, Suriye muhalefetini yönlen-dirmeye çalışan Türkiye, SUK’un“pabucunun dama atılması” ve yenimuhalif yapının karargâhının Do-ha’ya taşınmasıyla, Suriye’ye em-peryalist müdahale sürecinde, mev-zi ve inisiyatif kaybetti.

Bununla birlikte, en büyük kor-kusu olan, bu ülkedeki Kürt yapı-lanması ve kurumlaşmasının geliş-mesine karşı saldırgan tutumunusürdürüyor. Kürt kurumlaşmasınındağıtılması için siyasi ve askeri faa-liyetlerini arttırıyor. Bu çerçevede,Urfa-Ceylanpınar’ın tam karşısındayer alan ve kısa süre önce Baas güç-lerinden temizlenen, Kürtler ve Arap-ların birlikte yaşadığı, Serekaniye(Resulayn) kasabasındaki PYD var-lığını ortadan kaldırmak için, işbirli-ği yaptığı çeteci güçlerin sınırdangeçerek, Kürtlere saldırmalarını teş-vik etti. Saldırıda Kürt Halk MeclisiBaşkanı ve birkaç Kürt savaşçı ile çoksayıda çete mensubu öldü. Türki-ye’nin desteklediği grubun bunun ar-dından yaptığı birkaç saldırı da, Kürtgüçleri tarafından püskürtüldü.

Suriye’deki Kürtleri hedef alan budüşmanca tavır, sınırın bu tarafındakiKürtlerin de tepkisini çekiyor. Açlıkgrevlerinin sona ermesinin ardın-dan bir ölçüde yumuşama eğilimigösteren Kürtlerle AKP iktidarı ara-sındaki ilişkiler, hükümetin bu sal-dırgan ve Kürt düşmanı politikası yü-zünden, yeniden gerginleşebilecek,yeni ve daha geniş boyutlu çatışma-lara yol açabilecektir. O nedenle, si-yasi iktidarın Kürt düşmanı politi-kalarına karşı, tüm emekçiler ve de-mokrasi güçleri de aktif tavır alma-lı, iktidarın bu tür kışkırtmalarınıengellemelidir.

EMPERYALİSTLERSURİYE’DE “ÇUVALLIYOR”!

Emperyalistler ve bölgede hegemonya peşinde koşan devletler, rejime karşı halkın demokratik ve ekonomik taleplerle başlattığı ayaklanmaya dışarıdan müdahale ederek,

süreci kendi çıkarları için kullanmak istemişler ve Suriye Devrimini yoldan çıkartmışlardır.

İşçilerin Sesi

10

Page 11: İşçilerin Sesi Aralık 2012

İşçilerin Sesi

Mustafa EKER

Kapitalist kriz kapitalizmin beşiği Av-rupa’yı sarsıyor. Kapitalist sınıf adınakrizi yöneten troykanın krizi çözmekadına aldığı tedbirler sadece büyükburjuvazinin işine yarıyor. Kemer sık-ma politikaları milyonlarca işçinin işi-ni kaybetmesine, ücretlerin aşağı çe-kilmesine, eğitimin-sağlığın paralı halegetirilmesine, emeklilik yaşının yuka-rı çekilmesine, güvencesiz, düşük üc-retle part-time çalışmanın yaygınlaş-masına yol açıyor. Her hafta binlerce in-san kirasını veya taksitlerini ödeye-medikleri için evleri tahliye ettirilir,barınma hakları ellerinden alınırken İs-panya ve Yunanistan’da hükümetler, va-tandaşından sakındığı evleri yabancılarasatmak için harekete geçiyor. Oturma iz-nini de bonus olarak veriyor.

Yunanistan’da kamu hizmetleri çök-me noktasına geldi. Yunan krizi aynı za-manda bir borç krizi. Alacaklı bankalarda Fransız ve Alman bankaları. Merkel‘AB’nin kaderi Yunanistan’da tayinedilecektir’ derken boşuna demiyor. Yu-nanistan’ın iflası zincirleme alacaklıbankalar ve ülkelerin açığa düşmesine,krize yuvarlanmasına yol açacak. Yu-nanistan iflasın eşiğinde. Onu Portekiz,İspanya ve hatta İtalya izliyor. Avru-pa’da resesyonun sona ereceğine dairbir işaret olmadığı için Ford üç fabri-kasını, Peugeot Citroen ve General

Motor ise bir fabrikasını kapatıyor. Budurum diğer sektörler için de geçerli. Bubinlerce işçinin daha işten atılacağı an-lamına geliyor. Tüm veriler krizin de-rinleştiğini gösteriyor. Sermaye daha datekelleşir ve merkezileşirken, işçi sını-fı köleleştiriliyor.

Avrupa’da Kemer Sıkmaya Karşı Genel GrevAvrupa’da kriz derinleştikçe sınıf

mücadelesi de sertleşiyor. Kemer sıkmapolitikalarından en fazla etkilenen Yu-nan işçi sınıfı mücadelenin de en önün-de yer alıyor. Geçen iki yıl içinde Yunanişçileri 20’den fazla genel grev, sayısızdireniş gerçekleştirdi. Troyka ve işbir-likçi burjuva hükümetler tarafındanuygulanan saldırı politikalarına karşımücadele tüm kıtaya yayıldı, en çok daGüney Avrupa’da yoğunlaştı. İtalyan,İspanyol ve Portekiz işçileri, Yunan sı-nıf kardeşlerinin yolunu izledi. Genelgrevler, çeşitli yürüyüş ve protesto ey-lemleri gerçekleştirdi.

Kendi ülkelerinde genel grev vesokak eylemleri konusunda deneyimkazanan, birleşik bir işçi hareketinin im-kan ve olanaklarını fark eden işçi ha-reketinin ve taban örgütlerinin de ba-sıncı ile Yunan, İtalyan, İspanyol, Por-tekiz sendikaları ve Avrupa SendikalarKonfederasyonu (ETUC) Avrupa ça-pında kemer sıkma politikalarına kar-şı 14 Kasım ‘Avrupa Eylem Günü’ kap-

samında genel grev kararı aldı. İspan-ya, Yunanistan, Portekiz ve İtalya’da ge-nel grev başarı ile hayata geçirildi.Grev kapsamında olmamasına rağmenLondra ve Brüksel arası tren seferleridurdu. Uçak seferleri aksadı. 23 ülkedenişçi kitleleri, sendikalar ve sol-sosyalistörgütler greve destek verdi. Gün boyusokak gösterileri sürdü. Çoktandır hü-kümet tarafından ‘tembel Yunanlılar’akarşı kışkırtılan Alman işçi sınıfı yürü-yüşlerinde ‘hepimiz Yunanız’ pankart-ları taşındı, bildirileri dağıtıldı.

14 Kasım genel grevine katılımınGüney Avrupa ülkeleri dışında sınırlıkalması önemini ve başarısını eksiltmez.Bu Avrupa işçi sınıfının tarihinde ger-çekleştirdiği ilk genel grevdir. Bu eylemişçi sınıfının kendine olan güveniniarttırmış burjuvazinin yüreğine korkusalmıştır. Bunun izlerini Angela Mer-kel’in aynı akşam yaptığı basın açıkla-masında görmek mümkündür. Merkelaçıklamasında ‘göstericilerin endişele-rini dikkate alacaklarını, daha fazla is-tihdam yaratılması için bir program ha-zırlanması gerektiğini ve bunun içinsendikalarla görüşüleceğini’ söyledi.

Merkel’in sözünde durup durma-ması, neo-liberal saldırı politikaları vekemer sıkma programlarının geri püs-kürtülmesi, krizin faturasının burjuva-ziye ödetilmesi, bu genel grevin yeni ge-nel grev ve direnişlerle desteklenmesibağımsız bileşik bir işçi kitle hareketi-nin inşası ile mümkündür.

İşçi sınıfı hareketi genelleştikçe si-yasallaşır. Ulusal dar görüşlülük aşıl-maya, Alman işçilerinin yaptığı gibi mil-liyetçilik sorgulanmaya başlar. Hareketsiyasallaşabildiği ölçüde sosyalizmeaçık hale gelir. Avrupa’da yükselen işçihareketi ile birlikte Yunanistan dahilkimi ülkelerde solun yükselişe geçme-si tesadüfi değildir. Sosyalizm işçi sını-fının kendi eylemi ve örgütlenmesidir.İşçi hareketi sosyalizmi, sosyalizm işçi

sınıfı hareketini besler. Bu, iki ayrı ha-reketin birleşmesi değil tek bir sürecinfarklı evrelerinin birbirini tamamla-masıdır.

Avrupa genel grevi, işçi sınıfı içindeenternasyonalist bir bilinç ve örgütlen-menin gelişmesi için uygun bir iklimoluşturmaktadır. Avrupa’da; Yunanis-tan’da, İtalya’da, İspanya’da vb. işçi ha-reketi gelişiyor. Her hareket kendi zıt-tını yaratır. Avrupa’da işçi hareketi ge-liştikçe burjuva devlet de yetkinleşiyor.Demokrasi kılıfından sıyrılıyor. Burju-vazinin bir diktatörlüğü ve baskı aygı-tı olduğu gerçeği her gün daha da açı-ğa çıkıyor. Polisi ile, panzeri ile ve gazbombaları ile devlet her geçen gün so-kakta daha görünür bir hale geliyor.

Yunanistan dahil bir çok Avrupa ül-kesinde faşist hareket güç kazanıyor.Burjuvazi ile işçi sınıfı ve örgütleri ara-sındaki kararsız dengenin sermaye le-hine bozulması için devlet güçlerinin ya-nında faşist hareket de harekete geçiri-liyor.

Solun parlamentoculukla işçi sını-fının öz örgütleri ve mücadelesi ara-sında bir yere sıkışıp kalması ya da sı-nıfın çıkarları yerine kendi grup-parti çı-karlarını temel alması ve öne çıkarma-sı önderlik krizine yol açıyor. Bu durumişçi sınıfının var olan durumu kendi le-hine çevirmesini engelliyor. Krizin uza-ması tabanda moral bozukluğuna yolaçıyor. Bu durumdan yararlanan ve de-magojik bir anti-kapitalist retorik kul-lanan faşist hareket, krizin sorumlusuolarak göçmen işçileri ve işçi sınıfı ör-gütlerini gösteriyor. Bu sayede krizdenbunalan küçük burjuva kitleleri işçi sı-nıfı hareketine ve örgütlerine karşı ör-gütlüyor. Buradan elde ettiği kadrolar-la sola ve işçi örgütlerine saldırıyor. Budurum solun önüne kapitalizme vekemer sıkma politikalarına karşı mü-cadele ile faşizme karşı mücadelenin bir-leştirilmesi görevini koyuyor.

AVRUPA’DA BİRLEŞİK İŞÇİHAREKETİ ŞEKİLLENİYOR

Avrupa genel grevi, işçi sınıfı içinde enternasyonalist bir bilinç ve örgütlenmenin gelişmesi için uygun bir iklim oluşturmaktadır.

YUNANİSTAN’DA 330 BELEDİYE İŞGAL EDİLDİ

14 Kasım ile doruğa çıkan işçi sınıfı ha-reketi bugün çeşitli parçalara dağılıp güç to-parlamaya ve yeniden siyaset sahnesine çık-maya hazırlanıyor. Bu genel grevin deverdiği moral ve özgüven ile çeşitli ülkelerdeve sektörlerde kavgaya tutuşuyor. Taban ira-desi ve inisiyatifi gelişiyor.

Mücadele Yunanistan’da süresiz ey-lem kararı alan farklı sendikalara üye be-lediye işçilerinin 330 belediyeyi işgaletmesi ile sürüyor. Troykanın ve işbirlik-

çi Samaras hükümetinin saldırı politika-larını protesto ediyor, işten çıkarmalarınson ermesini, konu ile ilgili kararların gerialınmasını istiyor. İşgal yüzünden belediyehizmetleri aksıyor. İşgalci işçiler üzerinesaldıran polis, işçilerin ısrarlı ve kararlı di-renişi sayesinde geri çekiliyor. Yunanis-tan’da hükümet, 27.000 kamu işçisini iş-ten atmayı planlıyor. Bu durum müca-delenin daha da sertleşerek süreceğinigösteriyor.

11

Page 12: İşçilerin Sesi Aralık 2012

N. CEMAL

Ekim Devrimi, işçi sınıfının ve topye-kûn ezilen yığınların aydınlanma feneriolmayı hala sürdürüyor. Ekim Devri-mi’ni teorik ve politik olarak tartışma-ya devam etmemiz de bu nedenledir.Marksizmi, Bolşevik Leninizm tara-fından politikaya tahvil edilen dev-rimci sonuçlarıyla birlikte ne kadar iyianlarsak, Ekim Devrimi’ni de o kadaranlarız. Marx’ı ne kadar iyi anlarsak Le-nin’i, Troçki’yi, Kollontay’ı, Zinovyev’i,Kamanev’i, Buharin’i ve Stalin’i dahaanlaşılır kılabiliriz…

Marx, “Maddi hayatın üretim tarzı,genel olarak toplumsal, siyasal ve en-telektüel hayat sürecini koşullandırır”tespitinden hareketle; “İnsanların var-lığını belirleyen şey, bilinçleri değildir;tam tersine, onların bilincini belirleyen,toplumsal varlıklarıdır. Gelişmelerininbelli bir aşamasında, toplumun maddiüretici güçleri, o zamana kadar içindehareket ettikleri mevcut üretim ilişki-lerine ya da, bunların hukuki ifadesin-den başka bir şey olmayan, mülkiyetilişkilerine ters düşerler. Üretici güçle-rin gelişmesinin biçimleri olan bu iliş-kiler, onların engelleri haline gelir. O za-man bir toplumsal devrim çağı başlar”diye vurgular. Devrimin ve devrimci sü-reçlerin alt yapısını, entelektüel bilinç,küçükburjuva aydınlar ve “öncüler”üzerinden açıklamaz. Marx, devrimcisüreci “maddi hayatın çelişkileriyle,toplumsal üretici güçler ile üretim iliş-kileri arasındaki çatışmayla açıklamakgerekir” der. “Çünkü sorunun kendisi,ancak onu çözüme bağlayacak olanmaddi koşulların mevcut olduğu ya dagelişmekte bulunduğu yerde ortayaçıkar” diye vurgular…

Paris Komünü ile ilk işçi iktidarı de-nemesi hayat bulduğunda Marx, Ko-

münist Manifesto’da bazı değişiklikle-re gerek duydu. İşçi sınıfı, küçükburjuvaaydınlardan öğrenmeye “mahkûm”bir sınıf olmadığını, öğretici ve değişti-rici bir sınıfsal niteliğe sahip olduğunufiilen göstermişti. Tıpkı 1905 Devri-mi’nde Lenin’in ve Bolşeviklerin işçi sı-nıfından öğrendikleri gibi.

Öncü işçiler artık devrimci partininolmazsa olmazı konumunda, devrim-ci parti ise sınıfın içinde ve sınıfın ön-cüleriyle inşa edilmek zorundaydı. İşçisınıfının belirleyiciliği sonraki yıllardaEkim Devrimi, Sovyetlerin İktidarı veDevrimci Parti’nin rolü başlıklarıylairdelediğinde daha da iyi anlaşılacaktı.Şüphesiz ki doruk noktası 3. Enternas-yonal’in kuruluşu oldu.

“İnsanlık kendi önüne ancak çözü-me bağlayabileceği sorunları koyar” di-yen Marx’ı Lenin “Devlet ve Devrim”adlı eserinde, “Marx’ta ütopyacılığınzerresi yoktur” diye değerlendirir. Pa-ris Komünü’nden hareketle; “Marx’ınkendisi için saptadığı görev, bu deneyianaliz etmek, ondan taktik dersler çı-kartmak, kendi teorisini sıkı bir eleşti-riden geçirmek üzere ondan yararlan-maktı. Proleter kitle hareketinin somutdeneyimini dikkate alır ve bundanpratik dersler çıkarmaya çalışır. Ama-cına ulaşmadığı halde, kitlelerin dev-rimci hareketinde önemli bir tarihsel de-ney, evrensel proleter devrim yolundaileriye doğru bir çeşit adım, yüzlerceprogramdan ve akıl yürütmeden çokdaha önemli gerçek bir adım görüyor-du” diyen Lenin’in Ekim Devrimi’ndeyaptıkları da bundan başka bir şey de-ğildi. Paris Komünü ve 1905 Devri-mi’nin deneyimleri üzerinden ilerlemek.Bu derslerin üç temel sacayağını şöyleözetlenebiliriz: 1-İşçi sınıfının kendi özörgütleriyle doğrudan iktidarı 2-Dev-rimci parti 3-Devrimin enternasyonalist

karakteri. “Fransız proletaryası, belirgin bir bi-

çimde, bir eylem partisine sahip değil-di” diyen Troçki ise “Paris KomünüDersleri”nde 18 Mart 1871’le 7 Kasım1917’yi karşılaştırır: “Paris’te, devrim-ci yönetici çevrelerin eylemi konusun-da mutlak bir inisiyatif koyma eksikli-ği vardı. İktidarı almak için top ve tü-fek gibi bütün maddi imkânlara sahiptiama farkında değildi. Burjuvazi budevden silahını alma girişiminde bu-lundu. Girişim başarısız oldu. HükümetParis’ten Versailles’a kaçtı. Alan öz-gürleşmişti, ama proletarya ancak ertesigün Paris’in efendisi olduğunun farkı-na vardı. ‘Önderler’ olayların kuyru-ğuna takılmışlardı… Petrograd’da iseher yerde adamları bulunan, her mev-zisini güçlendiren, işçilerle bir taraftangarnizon, diğer taraftan da hükümetarasındaki çatlakları derinleştirmeyeçalışan parti, iktidarı almak için ciddi,azimli ve kararlı bir biçimde ilerliyor-du. Petrograd Sovyeti nezdinde Dev-rimci Savaş Komitesi kurduk. Böylece,silahlı ayaklanmanın yasal organı olanPetrograd garnizonunda askeri bir or-gana sahip olduk. Askeri birimlere, as-keri depolara komünist komiserler ta-yin ettik... Proletarya Paris’te durumahakim olduğunu ancak gerçek zaferinertesi günü anladı. Ayrıca zaferi bilin-çli olarak yaratmaya çalışmamıştı…Petrograd’da ise tam tersi oldu. İşçile-re ve garnizona dayanan partimiz,daha önceden iktidarı ele geçirmişti.Parti, devrimi kendi keyfine göre ger-çekleştiremez. İktidarı ele geçireceğizamanı kendi isteğine göre seçemez.Ancak olaylara aktif olarak müdahaleedebilir. Devrimci kitlelerin ruhunanüfuz edip, düşmanın direnme gücü-nü değerlendirir ve kesin eylem için enuygun anı belirler...”

Devrim ve devrimler çağı bahsinde,“değerlendirmeleri maddi hayatın çe-lişkileriyle, toplumsal üretici güçler ileüretim ilişkileri arasındaki çatışmaylaaçıklamak gerekir.” İşçi sınıfı kendili-ğinden hareketinin yıkıcı gücüyle ikti-darı almış, Komün’le birlikte iktidar ol-maya muktedir olduğunu göstermiştir.Fakat iktidarı elinde tutamamıştır. Pa-ris Komünü’nün dersleri Ekim Devri-mi’nde somutlanmış ve “kendi keyfinegöre devrim gerçekleştiremez” olsa da,Devrimci Parti’nin hayati önemi orta-ya konmuştur. İşçi sınıfının kendi öz ör-gütleri olan Sovyetler, “sınıfın iktidarı-nın embriyonları” olmaktan çıkıp, EkimDevrimi’nin sancıları arasından iktidarolarak doğmuştur. Öz örgütlenmeler işçisınıfının kendi örgütleri, iradi-devrim-ci örgütler ise işçi sınıfına yol gösterenöncü örgütlerdir. Ekim Devrimi’ninbaşarısının altında bu imza vardır.Ekim Devrimi ve Sovyetlerin iktidarı işçisınıfının iktidarıdır.

Fakat, Ekim Devrimi’nin deneyim-li öncü işçi kuşağının savaş ve iç-savaşsürecinde elimine olması, partinin bi-rikimli ve tecrübeli sınıf önderlerindenmahrum kalışı sonucunda yozlaşmabaşlamış, sınıfa ihanetle yüz yüze ka-lınmıştır. Sınıfın kendi iktidar organla-rı olan Sovyetler işlevsizleştirilmiş, ye-rini “sınıf adına iktidar” olan parti bü-rokrasisi almıştır. Paris Komünü veEkim Devrimi deneyimleriyle ikirciksizbir şekilde cevap vermemiz gerekensoru ise şudur: İşçi Sınıfının İktidarı Mı,Sınıf Adına İktidar Mı? Shakspeare’indediği gibi; “Olmak ya da olmamak, iştebütün mesele bu!”

İşçi Sınıfının Kurtuluşu Kendi Ese-ri Olacaktır!

(*) 18 Kasım tarihli Ekim Devrimitoplantısında yapılan konuşmadan özet-lenmiştir.

İşçilerin Sesi, Söz ve Eylem ve SosyalistDemokrasi Partisi, 18 Kasım’da Maltepe’deEkim Devrimi toplantısı gerçekleştirildi. SDP,İşçilerin Sesi ve Söz ve Eylem temsilcileri onbeşer dakikalık sunum yaptılar. Üç saatsüren toplantıya katılım yüksekti. İşçilerinSesi adına konuşan N. Cemal, “Devrimcipartinin inşası için ‘komünistlerin birliği’şiarını sık sık tekrarlamanın tek başına biranlamı yok. Yirmi yıldır bunu söyleyenler varve yirmi yıl daha tekrarlasalar sonuçdeğişmez. Devrimci parti üç beş aklı evvelleve masa başlarında kurulamaz. Ancak veancak sınıf içinde ve öncü işçilerle birlikteinşa edilebilir” dedi.

İŞÇİ SINIFININ İKTİDARI MI,SINIF ADINA İKTİDAR MI?

İşçilerin Sesi

12

Page 13: İşçilerin Sesi Aralık 2012

İşçilerin Sesi

13

1- Enternasyonalist Komünist birparti, işçi sınıfı içinde inşa edilmeli-dir. Bu genel doğrunun ifade edil-mesi, bu görevin yerine getirilmesi-ne yetmiyor. Komünist hareket, “işçisınıfı”na vurguyu sık sık yapılmışolsa da, çoğunlukla kadrolar, sınıfındışından gelmiş, sınıfın dışında birhareket oluşmuştur. Dünya’da veTürkiye’de durum esas olarak budur:Küçük burjuva aydınlar arasındakalan bir enternasyonalist komünistakım.2- İşçi sınıfının devrimci mücadele-ye kazanılması için verilmesi gerekenuğraş, geleneğimizin sınıfsal duru-mundan kopmayı gerektiriyor. Ko-münist fikirleri işçi sınıfı zeminindeyaymak için, işçi sınıfının günlükmücadelelerine katılmak ve bunda ıs-rar etmek gerekiyor.3- İşçi sınıfı içinde inşa edilecek en-ternasyonalist komünist partinin faa-liyetlerinin çok farklı düzeylerde ol-ması gerekir. Bunu kabul etsek bile,mevcut durumumuzda önceliğimizin

büyük işyerleri/fabrikalar ve sanayiişçileri olması gerekir. Bu yöndeplanlı, programlı bir faaliyeti örgüt-lemek ve bunda ısrar etmek, bugünbizi diğer komünist ve sosyalistler-den; siyasi akımlardan ayıracak be-lirgin bir farktır.4- Toplumun devrimci dönüşümünüancak sınıf çıkarları için bilinçli ve ör-gütlü biçimde mücadele eden işçi sı-nıfı başarabilir. İşçilerin Sesi gazete-si etrafında bir araya gelen küçük birdevrimci eğilimin/grubun görevi deböyle bir mücadele için gerekli olanenternasyonalist komünist partisi-nin inşasını gerçekleştirmek; en azın-dan bu inşaya katılmaktır.5- İşçilerin Sesi gazetesi, eğer bir par-ti inşa faaliyetini gerçekleştirmek id-diasında olacaksa, kendisini temel-lendireceği biricik toplumsal sınıf, işçisınıfı olmak zorundadır. Devrimci birparti, işçi sınıfından gelen militan-larla, devrimci aydın militanları biraraya getirmelidir. Sınıfın devrimcipartisi, yetenekleri işçi militanlar ka-

zanmak olan, faaliyetlerinin büyükbölümünü bu amaca dayandırandevrimci aydın militanlara da ihtiyaçduyar. 6- İşçi sınıfının “bilinçli bir parça-sı” olmak için militan bir faaliyet yü-rütmemiz gerekiyor. İşçi sınıfınınbilinçlilik düzeyini yükseltmek üze-re yürüteceğimiz propaganda vefaaliyetlerimiz, militan bileşimimizide bu yönde seçmek ve yetiştirmekkonusunda ısrarlı olmamıza bağlıdır.Aksi halde, hangi fikirleri savunmuşolursak olalım, pratikte giderek işçisınıfından ideolojik olarak da ayrıdurulmasına hizmet etmiş oluruz.Bu da ana hedefimizden sapmamı-za yol açar.

İşçi Sınıfı İçindeki Pratik Yönelişimiz7- Sınıf hareketi içinde bir inşa faa-liyeti, esas olarak kendi gücümüzebağlı olarak yürütülmelidir. Faaliyetlerimizde işçilerin yoğun-laştığı büyük işyeri/fabrikaları seç-

meli ve işçilerin bütününe seslen-meliyiz. 8- Fabrika/işyeri Bültenleri gibi,Platformlar, Dernekler, Sendikalarda birer araçtır. Bu faaliyetlerde vealanlarda, işçilerle birlikte ve onlarındesteğiyle yer almak esastır. 9- Sendika, Dernek ve Platformlar-da esas sorumluluk ve yük, sendika,dernek ve platformlardaki işçilerde-dir. İşçi sınıfından, aşağıdan gelme gi-rişimlerin birleştirilmesi ve merke-zileştirilmesi için çalışmalıyız. Sınıfmücadelesinin ikame edilmesine kar-şı mücadele edilmelidir.10- Sendikal bürokrasiye karşı mü-cadele tek başına sermaye karşısındadevrimci bir içerik taşımaz. İşçilerinsöz ve karar sahibi olduğu, demo-kratik, şeffaf ve temiz sendika talep-lerine, işçi sınıfının çıkarlarını savu-nan ilkeli sendikal muhalefet hare-ketlerine destek veririz. Sendikalar-da ve diğer işçi kitle örgütlerinde yeralacak militanların iki kat daha faz-la denetime açık olması gereklidir.

İşçilerin Sesi gazetesi etrafında bir araya gelen enternasyonalist komünistlerin, yürüyüşhatlarını belirleyen bazı konularda; “işçi sınıfı ve parti, Kürt sorunu, kadın mücadelesi”

hakkındaki görüşlerini ifade eden metinleri paylaşıyoruz…

1- Kürt meselesi, bir ezilen ulus vesömürge sorunudur. Bir yandan,Kürt halkının, dil, kültür, kendi ken-dini yönetme gibi en doğal ulusalhakları gasp edilmişken diğer yandanülkesi sömürgeleştirilmiştir. Bu ne-denle, Kürt halkının, ulusal taleple-rini elde etme ve kendini yönetebil-me doğrultusunda, sömürgeciliğekarşı verdiği mücadele, haklı ve meş-ru olduğu gibi, aynı zamanda de-mokratik içeriğe sahiptir.2- İşçi sınıfı sosyalistleri, Kürtlerin,devlete ve siyasi iktidara karşı yü-rüttüğü bu mücadeleyi desteklerler.Bu desteğin iki temel siyasi gerekçe-si vardır. Birinci olarak, ezilen ve sö-mürgeleştirilmiş bir ulusun, ezenulus ve sömürgecilere karşı verdiğimücadele demokratik bir karakter ta-şımaktadır. Dolayısıyla bu mücade-leyi desteklemek işçi sınıfının de-mokratik görevidir. İkinci olarak,Kürtlerin taleplerini desteklemek,Kürt işçilerine güven vermenin ve buyolla işçi sınıfının yani Kürt ve Türkişçilerinin birliğini sağlamanın önkoşuludur, olmazsa olmazıdır.3- İşçi sınıfı sosyalistleri, uluslarınkendi kaderini tayin hakkı ilkesiningereği olarak, Kürt halkının müca-

delesine koşulsuz destek verirler.Bu, Kürt halkının taleplerinin içeriği,Kürt siyasi hareketinin ideolojisi, si-yasi çizgisi, programı ile strateji vetaktiklerinden bağımsız olarak, mü-cadeleye destek verilmesi olarak an-laşılmalıdır. Bunun nedeni, bütünbu özelliklerinden bağımsız olarak,mücadelenin demokratik bir karak-tere sahip olmasıdır. Doğal olarak,Kürt mücadelesine verilen bu ko-şulsuz destek, kendiliğinden, bu mü-cadeleye öncülük edenlerin ideoloji-sini, siyasi programını, strateji vetaktiklerini benimsemek anlamınagelmez.4- Buna bağlı olarak, ezen ulusun birparçası olarak Türkiye işçi sınıfı veonun siyasi temsilcileri, Kürt müca-delesini yönlendirmeye ve belirle-meye çalışmazlar. Kürt siyasi hare-ketini eleştirmek ve onlara akıl ver-mek, işçi sınıfı sosyalistlerinin işideğildir. Böylesi bir tutum, politik birdeğer taşımadığı gibi, içselleşmiş birsömürgeciliğin dışa vurumu olarakdeğerlendirilecektir. İşçi sınıfı sos-yalistlerinin görevi, ezen ulusun si-yasi temsilcisi olan siyasi iktidarların,Kürtlere yönelik baskıcı ve sömürgecipolitikalarını teşhir etmek, işçi sını-

fının bu politikalara karşı çıkmasınısağlamak olmalıdır. 5- Kürt siyasi hareketini biçimlen-dirmeye kalkışmamak, Kürt işçilereyönelik sınırsız bir propaganda, aji-tasyon ve örgütlenme çalışması yü-rütülmesini engellemez. İşçi sınıfısosyalistleri, Türkiye işçi sınıfınınbirliğinin tavizsiz savunucularıdır. Onedenle işçi sınıfının etnik temeldebölünmesine kesinlikle karşı çıkarlar.6- Ancak bu bölünmenin önünegeçmenin öznel nitelikte iki ön koşuluolduğunu bilirler. Birinci olarak, işçihareketi ve sınıfın siyasi örgütü şo-venizmden kesinlikle arınmış olma-lı, enternasyonalist bir karakter ta-şımalıdır. İkinci olarak ise, işçi sınıfıiçinde kayda değer bir siyasi güce veörgütlülüğe sahip olmasıdır. Bu ikikoşuldan birisinin bile eksik olmasıhalinde, Kürt işçilerin, sınıfsal mü-cadele yerine ulusal mücadeleyi ter-cih etmesi sürpriz sayılmayacaktır.7- Bugün Kürt mücadelesi karşı-sında alınacak doğru politik tutu-mun ne olacağına, iki temel yanlışpolitikanın olumsuzlanması yoluy-la, ulaşılabilir. Birinci yanlış politika,Kürt mücadelesi ve siyasi hareketi-nin Türkiye siyasetindeki ağırlığının

cazibesine kapılarak, bu hareketeeklemlenmek, onun uzantısı halinegelmektir. Bu yaklaşım, en hafif de-yimle, “demokratizme” düşmek,işçi sınıfından ve onun nihai prog-ramından uzaklaşmaktır. Kürt mü-cadelesi içindeki pratik politik öne-mi ise “odun kırıcının ‘hıh’ deyici-liğinden” öte bir şey değildir. İkin-ci yanlış politika ise, Kürt mücade-lesinin ulusalcı özelliği ve Kürt ha-reketinin siyasi niteliğini gerekçegöstererek, ama esas olarak Türkiyeişçi sınıfının şoven koşullanmasınataviz vererek, sınıftan kopmamakadına, Kürt mücadelesine karşı me-safeli bir tutum takınmaktır. Bu yak-laşım, “sosyalizm” ve “işçi sınıfındanyana olmak” adına, ulusalcılığın vesosyal şovenizmin batağına düş-mek anlamına gelir. Doğru tutum,bir yandan ortak bir haklar ve de-mokrasi programı etrafında işçi ha-reketi ile Kürtlerin birlikte mücade-lesini savunmak; buna yönelik Halk-ların Demokratik Kongresi gibi ör-gütlenmeleri desteklemek, diğeryandan işçi sınıfının sosyalizm he-define dönük bağımsız mücadelesi-ni ve örgütlenmesini geliştirmeye ça-lışmak olmalıdır.

II. Kürt meselesine politik yaklaşım

I. İşçi Sınıfı İçinde İnşa Edilmesi Geren Bir Parti

Page 14: İşçilerin Sesi Aralık 2012

Asgari ücretle çalışıyoruz. Bu ücret çok az. Yetmi-yor, yetişmiyor.

Her evde aynı sorun. Kira, taksitler, faturalar,kredi kartı borçları,. Elektrik, telefon, doğal gaz veyakömür… Market, pazar alışverişi… Kalırsa sağlıkve eğitim giderleri…

İnsanca yaşamaya yetecek ücretimiz hiç olma-dı. Gönül ferahlığıyla ailemizi, çocuklarımızı ya-şatacak kadar maaş hiç almadık.

Ya patronların durumu? Her yıl dolar milyar-derleri sayısı artıyor. Ekonomik büyüme rakamlarıhep fazla çıkıyor. Biz çalışıyoruz, onlar kazanıyor.

Bu işte bir terslik yok mu?Fabrika sahiplerine, gazete ve televizyon ka-

nallarına, hükümet temsilcilerine sorsak, desek ki:“Bir işçinin insanca yaşamaya hakkı yok mu?” “Vartabii, neden olmasın” diyeceklerdir.

Peki, “hadi öyleyse, işçinin hakkını verin” diyesözümüzü tamamlasak… Bu sefer, lafı değiştire-ceklerdir. Akıl vereceklerdir: Vasıfsız olmaz, kali-fiye olmalısın. Ortaokul mezunusun liseyi bitir-melisin. Lise bittiyse KPPS’ye girmelisin, açık öğ-retimi okumalısın… Yani hep bizden bir şey iste-yecekler, sırtımızdan kazandıklarından pay ver-memek için, “kırk dereden” su getireceklerdir.

Diğer yandan, her işçi ücretinin yetersiz oldu-ğunu kabul eder. Daha yüksek ücret almak, daha

iyi yaşamak ister. İşçi arkadaşımıza “Hadi öyley-se, hakkımızı isteyelim”, desek, “biz mi, bu fabri-kada mı” diye hayretle soruyor. “Kırk dereden” sugetiriyorlar. Yani herkes hakkımızı almadığımızı ka-bul ediyor. Ama sonuç yok!

Biz diyoruz ki, “iki, birden büyüktür”. Yani “bir”iken “iki” olup hakkımızı patronlardan almakiçin bir araya gelmeliyiz. Kendimizi eğitmeliyiz. Bi-zim gibi düşünen işçileri arayıp bulmalıyız. Bu işiniçinden çıkmak için el ele, kafa kafaya vermeliyiz.

Bir’i iki, iki’yi on yapmadan, davamıza vehakkımıza sahip çıkmadan; güvenecek işçi arka-daşlarımızı bulmadan, yani mücadele etmeyi gözealmadan, kimse bizim ücret ve çalışma koşulları-mızı iyileştirmeyecektir.

“Düşük asgari ücretle bir hayat geçmez böyle”diyorsak, sorunlarımıza sahip çıkıp yoksulluktankurtuluşun yolunu birlikte arayalım. Çıkış yolu ara-yan her işçi, ilk adımı atmış sayılır. Bu adımı atanişçilerle birleşerek, her düzeyde örgütlenerek hak-kımızı patronlardan alabiliriz.

İnsanca yaşayacak ücret, insanca yaşayacak biriş saati istiyoruz! Çok mu?

Değilse, harekete geçmek için neyi bekliyoruz?

Plastik/Ambalaj İşçilerinin Sesi Bülteni Aralık 2012 Başyazısı

DEBA işçileri 2009’dan beri alamadıkları 10 aylıkmaaş, kıdem ve ihbar tazminatı alacakları için İz-mir’deki Esat Sivri’nin sahibi olduğu Enda Holdingbinası önünde eylem yaptı. Lozan Meydanı'nda top-lanan 50 kadar DEBA işçisine, İzmir'de bulunan çe-şitli sendikaların temsilcileri de destek verdi. Yak-laşık 100 kişi Lozan Meydanı'ndan başlattıkları yü-rüyüşü Vasıf Çınar Bulvarı üzerinden Enda Hol-ding'in merkezinin bulunduğu Cumhuriyet Bul-varı'nda sonlandırdı. Holding merkezinin bulun-duğu binanın girişinde toplanan işçiler, çeşitli slo-ganlar atarak Enda Holding'i protesto etti. Yürü-yüş sırasında "DEBA işçisi direnişin simgesi”, “BizHaklıyız Biz Kazanacağız”, Zafer direnen emekçininolacak”, “İşçiler burada Sivri nerede" sloganları atıl-dı. 2009’da DEBA Tekstil fabrikası patronu Esat Siv-ri, fabrikaya ipotek konulmasını gerekçe göstere-rek işçileri işten çıkarmıştı. 10 aylık ücretleri ve kı-dem tazminatlarını ödemeyen işveren, başka birisim altında faaliyetlerini sürdürüyor.

Mahkemede olumlu sonuç almalarına rağmenalacaklarını tahsil edemeyen işçiler Denizli’de herhafta eilem yaparak haklarını işverene bırakma-yacaklarını söylüyorlar. İşçilerin Sesi - Haber

BİR ÖMÜR GEÇMEZ BÖYLE…DEBA işçilerihakkını arıyor

İşçilerin Sesi

14

Hemşehri dayanışması mağdur ettiTek Gıda -İş Sendikasının İstanbul

Avrupa Yakası Şubesi Elvan Çikola-ta’da 120 işçiyi üye yapmıştı. Patron ça-lışmayı fark etti. 80 işçiyi işten attı, di-reniş başladı. Direnişe “ses aracı” des-teği veren genel merkez, ne hikmetsegeri çekti. Sadece hukuki destek verdi.Vermez olaydı. Sendikanın avukatıbizlere "patronun verdiği kağıdı im-zalayın" dedi. Biz de imzaladık. Patronimzaladığımız kağıdın tarihini iki ayönce atılmış gibi gösterdi ve işe iade da-vası “bir ay içinde açılmadığı” için, kay-bettik. Patron Kastamonu Taşköprülü...sendikalaşan işçilerin çoğunluğu da...Sendikalaşma sürecinde arabulucu-luk yapan eski Çalışma Bakanı şimdi-nin MHP milletvekili Murat Başesgi-oğlu da Taşköprülü... Yetmiyormuşgibi sendikanın avukatı da Taşköprü-lü. Şimdi anlaşılıyor avukatın neden“patronun verdiği kağıdı imzalayın”dediği. Sendika ve avukatı patrona okadar güvenmiş olacak ki, şahit oldu-ğumuz işçiler davayı kazanırken, şa-hitler mağdur oldu. Bu mağduriyeti gi-dermek de Tek Gıda-İş Sendikasınadüşmez mi? (Bir işçi)

Birlik olup tepki gösterelimGeçen yılki üretimin beş katı faz-

la sipariş alındığı söyleniyor. Hergün 12 saat vardiyalı ve mesaili ça-lıştığımız halde işler azalmıyor. Ka-dın işçiler kendi aralarında isyanediyorlar ama birlik olup idareyetepkilerini gösteremiyorlar. Çünkü er-kek işçiler maaşları az olduğu içinmesaiye kalmak istiyorlar. Birlik oluphaklarını almak yerine çok çalışıp azpara almayı tercih ediyorlar.

İşlerin yetişmeyeceğini anlayanidare hemen işçi alımına başladı.Önceden tanıdık akraba almazkenşimdi kim gelirse alıyorlar. İşe girengeri çıkıyor, az para çok iş oluncakimse durmuyor. Bir haftada 50’denfazla işçi alındı. Çoğu kadın... Ne gi-yinme dolabı, ne iş kıyafeti var. Ye-mek tabakları küçüldü, servis gü-zergahları değişti. Kadın işçiler ev-lerine yakın yerde dahi indirilmeyipduraklarda bırakılıyorlar. Kadın iş-çilerden birisi "evime yakın yerde bı-rakın" deyince, sorumlu küstahçasusturmaya kalkıştı. Bu kadar olum-suzluğa rağmen işçiler hala patronases çıkartmıyorlar. Böyle nereye ka-dar gidilir bilinmez ama bir gün iş-çilerin canına tak edince, patron veyalakaları oturdukları yerde ne kadardurabilirler? (G.Kemerli)

Müdürden senetliyolsuzlukŞebeke şöyle çalışıyor: Müdürler

işten çıkarılacak işçiyle önce pazarlığaoturuyor. Seneliği bin liradan fazlavermiyorlar. İtiraz edersen doğrusürgüne. İş Yasasındaki hakkımızumurlarında değil. Pazarlık sonu-cunda müdür, ne kadar aşağıya bağ-larsa, yasal tazminatla pazarlık ara-sındaki fark kadar, 3-5 bin liralık birsenedi işçiye imzalatılıyor. İşçiylemüdürün adamı bankaya gidiyor.İşçi parayı çekiyor, senedi geri almakiçin parayı ödüyor. Para kime gidi-yor? Doğru kardeşlerinin yanına,müdürün cebine!

Para yetmiyoryeterli ücret istiyoruzİşyerinde sözde adil bir yönetim

var. Bu tamamıyla yanlıştır. Önceücretler çok düşük. Sonra kişiler ara-sında bazen bölümler arasında ayrımyapılıyor. Neye göre zam veriliyor?İnsan “bu işyerinde zam veriliyormu” diye hatırlamaya çalışıyor. Ha-tırlamak zor! İnsanca yaşayacak, ye-terli bir ücret için 12 saat çalışmanındışında daha ne yapalım? (Onur)

Hız istemekkazayı çağırmaktırBiryandan iş kazalarını önlemek

için eğitimler veriliyor. Diğer yandaneğitimde öğrendiklerimizi uygula-maya fırsat verilmiyor. Eğitimlerdeişin şekline göre “kişisel koruyucuekipman” kullanmamız söyleniyor.Usta, şef ve müdürler ise, hız istiyor.Onların istediği hızda çalışmak sa-dece dikkatsizliğe ve iş kazalarına yolaçıyor. Kazalarda yüzde 90, işçi değil,hız isteyen yönetim suçludur.

Senelik izinçıkacağımız gün belli oluyorNe zaman izne çıkacağımıza mü-

dürler, şefler karar veriyor. İşçinin sözhakkı yok. İşe geliyoruz, paydosa birsaat kala, ertesi gün yıllık izinde ol-duğumuzu öğreniyoruz. Bu da ge-nellikle kışın ortasına denk geliyor.Fabrika yazın izne çıksın, ya da bizimde fikrimiz sorulsun. (Lütfü)

Ver hızı, ver hızı… Nereye kadar?Makinelere hız verdiğimiz kadar

ücretlerimize de hız verseler çok iyiolurdu. Onlar hız istedikçe, gelsin işkazası, gelsin müşteri şikâyeti. Hız

FABRİKALARDAN... İŞYERLERİNDEN... FABRİKALARDAN... İŞYERLERİNDEN... FABRİKALARDAN... İŞYERLERİNDEN...

GIDA PLASTİK

Page 15: İşçilerin Sesi Aralık 2012

İşçilerin Sesi

15

İlkay ÖNGÖREN

İzmir Büyükşehir Belediyesinin şoför ve personelihalesi bu defa Türkiye gündemine oturdu. Zira3317 otobüs şoförünü ilgilendiren ihalenin, her de-fasında olduğu gibi Belediye şirketi olan ve işçile-rinin sendikalı olduğu İzelman’a değil, daha düşükbir teklif veren başka bir taşeron şirkete verilmesigündeme geldi. İhalenin İzelman dışındaki bir şir-kete verilmesi halinde İzelman işçilerinin ocak iti-bariyle sözleşmelerinin sona ermesi durumu ortayaçıktı. Her biri 15-20 yıllık işçilerin birden işsiz kal-maları söz konusu oldu.

Belediye Başkanı Kocaoğlu’nun “3317 işçi işsizkalacak” açıklamasıyla ülke gündemine de taşınanihale süreci siyasi tartışmalara konu oldu. Zira Be-lediye şirketi İzelman’dan daha düşük teklif verenEtkin-İdeal Şirketleri Ortaklığının, Deniz Feneri da-vası sanıklarından Beyaz Holding sahiplerine ait ol-duğu ortaya çıktı. Bu şirketin AKP’ye yakınlığınınaltı çizilerek, siyasi iktidarın İzmir üzerinde ayakoyunları ile huzuru bozmak istediği dillendirilmeyebaşlandı.

DİSK Genel İş’te örgütlü İzelman işçileri, iha-le sürecini protesto etmek için işe sivil kıyafetle gel-me ve sakal bırakma eylemlerinden sonra 14 Ka-sımda 10 bin kişinin katıldığı kitlesel toplantı ve yü-

rüyüş gerçekleştirdi. Eylemde sık sık “İzelman iş-çisi yalnız değildir” “Taşerona geçit vermeyeceğiz”“AKP halka hesap verecek” sloganları atıldı. Bas-mane Meydanı’ndan başlayan yürüyüşün ucuKonak Meydanı’na ulaştığında Fevzi Paşa Meydanıtamamen işçilerle doldu.

İhale süreci CHP ve AKP karşıtlığı üzerindenyürüyen siyasi bir tartışmaya evrilirken işçi sen-dikasının, CHP destekli eylemliliği ses getirdi. Buarada ihale komisyonu ihaleyi kazanan Etkin –İdeal şirketinin yeterlilik belgelerinde eksiklik bul-du ve şirketi ihale dışı bıraktı. İzelman şirketi-nin ihaleyi tekrar kazanması ile işçiler rahat birnefes aldı.

Altı çizilmesi gereken nokta ise İzelman işçi-lerinin eylemlerine belediyenin diğer şirketindenİzenerji işçilerinin de tüm güçleri ile destek ver-mesiydi. Oysa izenerji işçilerinin taşaron döne-minde sendikalaşmak ve belediyenin her hangibir şirketine alınmaları için verdiği mücadeleyeizelman işçileri destek olmamıştı. Sürece sınıfsaldayanışma bakış açısıyla yaklaşan İzenerji işçi-leri, kendilerine yapılanları unutmayacaklarını be-lirterek ancak tüm güçleriyle taşeronlaştırma sal-dırısına karşı olacaklarını gösterdiler. Bu süreç-te İzenerji işçisinin sınıfsal dayanışma hakkındaverdiği örnek sınav akıllara kazınmış oldu.

İZELMAN’DA İHALE BİLMECESİ

B. UMUTCAN

Elit çikolata fabrikasında patronun ve müdürlerinyoğun baskıları devam ediyor. İki işçinin yan yanagelmesinden korkan yönetim hemen işçileriodalara çekerek baskı uyguluyor. Hatta işçileremuhbirlik teklif ediliyor.

Bilindiği gibi elit çikolata fabrikasında TekGıda-İş sendikası örgütlü ama bu örgütlülük bü-tün işçileri kapsamıyor. İşçilerin sendikalı olmatalebine sendika yöneticileri kulaklarını tıkamışdurumundalar. Tek Gıda-İş’ten hayır gelmeye-ceğini gören işçiler, Hak-İş'e bağlı Öz gıda-İş’e üyeolmaya karar verdiler. Patron ve Tek Gıda-İş yö-neticileri ortak pozisyon alarak Öz Gıda-İş’eüye olma ihtimali olabilecek işçileri işten atma-ya başladılar. Yönetimin atma gerekçesi "yenidenyapılandırma.” İşçiler hem Kasımpaşa hem deEsenyurt fabrikasının önünde hak arayışlarını sür-dürdüler. Bu süreçte Tek Gıda-İş sendikasının yö-neticileri işçilere hukuksal destek vermediler. İş-çilerle görüşmeyen sendikacılar bayramda fab-rika yöneticilerinden çikolatalarını alıp arabanınarkasına koyarak geldikleri gibi gittiler.

İşçiler patronunkorkulu rüyası

verince üretimi de kendimizi dekontrol etmek mümkün olmuyor.İşçi de müşteri de şikâyetçi, müdür-ler hala ver hızı, ver hızı diyor!

Soğuk ve sıcak yer değiştirsin!Yazın 45 derece sıcakta çalışır-

ken müdür ve şefler klimalı odala-rında rahatlar, rahatlıktan sohbetbile ediyorlar. Görüyoruz. Kışın ise,biz soğuktan donarken; bir yelekbile vermeden çalışıyoruz. Onlar kli-ma ayarını sıcağa alıp, yine rahatla-rını bozmuyorlar. Üreten, çalışan bi-ziz “rahat” onların. Yer değiştirme za-manı gelmedi mi? (Bülent)

Rektörlüktengeri istiyoruz!1. 2010 yılına kadar 128 TL olan

yemek parasını;2. 2012 Temmuz ayına kadar

136.84 TL olan yol parasını;3. 2012 Temmuz ayına kadar as-

gari ücretin yüzde 40 – yüzde 60 faz-lasından oluşan ücretlerimizi;

4. 2012 yılı Temmuz ayında tümişçilerin aldığı yüzde 6.09’luk asgariücret zammını geri istiyoruz.

Ekonomik kriz taşeron işçisini

teğet geçmedi: Aylık kaybımız olan128+136+82+47=393 TL’yi geri isti-yoruz.

Vergi yıllık, iş 2’şer günlük!Kesintilerle birlikte taşeron çalı-

şanların cebinden çıkan paralara şim-di bir yenisi daha eklendi. Gelir Ver-gisi. Yıllık gelirimiz kağıt üzerindearttığı için yüzde 15’lik vergiler bir üstbasamağa çıktı, yüzde 20 oldu. Biz-leri, iki günlük, on beş günlük ihale-lerde çalıştıran devlet vergi alırken,yıllık gelir hesaplıyor. İşçiyi güven-cesizliğe iten hükümet yıllık vergi he-sabı yapıyorsa, kadromuzu da versin!(Ayşe)

İş kanununun 2. maddesi yeni mi?Çalışma Bakanlığı uzun süredir İş

Yasasının 2. Maddesinde değişiklikyaparak, tüm çalışanları kölelik denentaşeronluk sisteminde birleştirmeninyolunu arıyor. Bakanlığın, 11 Ocak’taTaşeron İşçi Dernekleri ile yaptığı top-lantıda TAŞ İŞ DER olarak “kölelik sis-temini kabul etmeyeceğimizi” söyledik.Dinlemediler. Biz de diğer hastaneler-deki taşeron işçileriyle mücadeleyibirleştirmek üzere Dev Sağlık-İş’e üyeolmaya karar verdik.

İşçileri birleştirmekve bölmek?

Hastanede çalışan tüm işçi vememurları birleştirmeliyiz. Memur-larda üç, işçilerde üç sendika var. BirOda, onlarca meslek derneği, taşeronişçi derneği. Bir de hiçbir sendika vederneğe üye olmayan çoğunluk var.Bunları birleştiren ve ayıran ise, fark-lı çıkarlardır. Bizim geleneğimiz, fii-li mücadele ve direniş çadırıdır; işçiyibirleştirmek istediğimiz hat budur. İş-çiyi, işveren ve idareden “ayırıp”,mücadelede birleştireceğiz! (Elvan)

İstenince kadro alıyorlar!İstenilen kadrolar bir türlü gelme-

di. Rektör Hoca, 30 kişilik bilişim kad-rosunu istemiş ve almış. Sadece 16 kişiyerleştirmiş bu kadrolara. Bu da demekoluyor ki istediğinde, devletten vemaliyeden kadro alınabiliyor. Sıra ta-şeron çalışana gelince, bu kural uygu-lanmıyor. Kadro yok deniyor. Öyley-se kadro talebimizi daha güçlü ve ka-ralı hissettirmemiz gerekli.

“Bu değil, bu da değil” yıkımları!Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları binası

ile başlatılan yıkım dekanlık binasıve kütüphanelerle devam edecekmiş.

Esnaf Hastanesine birkaç bölüm taşı-nacak, boşaltılan yerlere de Dekanlıkve Öğrenci İşleri gelecekmiş. Hastayıda çalışanı da düşünmeyen yıkım,kentsel dönüşümü geçecek! Sizce sırakime gelecek? (Mahmut)

Faturaları görmek istiyoruzGeçen dönem TAŞ İŞ DER yöneti-

ciliği yapanların, yönetici oldukları ta-rihler arasında yaptıkları harcamalarhala işçiden gizleniyor. Aidatlarınınnerelere harcandığını öğrenmek isti-yoruz: Faturaları görmek istiyoruz:2010 yılında 4 bin 504 TL, 2011 yılında10 bin 073 TL, 2012 yılında 3 bin 262 TLharcandığı söylenen yemek, telefon, kır-tasiye faturalarını işçilere açıklayın!Açıklamazsanız suçlayacağız!

Ankara’nın yolları taştan...Bakanlık ve Meclis’e 11 Ocak ve 13

Mart’ta iki kere gittik. İlkinde Bakançağırmıştı, ikincisinde biz görüşmeyegittik. Meclisteki partileri ayırmadangörüştük. Meclis TV’de açıklama yap-tık. O gün Ankara’ya götürmediğimizarkadaşlar bugün Meclis’e gidip “mer-hamet” dilenmiş. Fotoğraf çektiripgelmişler. Bizim döndüğümüz yola,onlar yeni gidiyor (Kemal)

FABRİKALARDAN... İŞYERLERİNDEN... FABRİKALARDAN... İŞYERLERİNDEN... FABRİKALARDAN... İŞYERLERİNDEN...

SAĞLIK

Page 16: İşçilerin Sesi Aralık 2012

Tam ismiyle Komünist Parti Manifes-tosu, Türkçe’de çeşitli defalar farklı ya-yınevleri tarafından yayınlandı. VersusYayınları, Marx ve Engels’in kaleme al-dığı Manifesto’yu tam metni ile birlik-te ve Marksist akademisyen Phil Gas-per’in “Tarihin en önemli siyasi belge-si için yol haritası” başlığı altında girişyazısı ve “kenar notları/açıklamaları”ile birlikte yayınlanıyor.

Kitapta Manifesto’dan (Şubat1848) bir yıl önce Engels’in 25 soru-da görüşlerini açıkladığı “Komüniz-min İlkeleri” ile “Komünist İmanYemini Taslağı”da bulunuyor. Ayrı-ca Marx’ın çeşitli kitaplarından se-çilmiş parçalar, “Manifesto Sözlü-

ğü”, “İnceleme Soruları”, Kaynakçabölümleri de var.

Komünist Manifesto herhangi birmodern metinden çok daha fazla dileçevrilmiştir. Yasaklanmış, sansürlenmiş,yakılmış ve “öldüğü” ilan edilmiştir. Nevar ki, metnin etkisi yıldan yıla art-maktadır. ABD’de yayımlanan dünyacaünlü New Yorker dergisi, kısa bir süreönce, Karl Marx’ı çağımızın “Yeni Dü-şünürü” olarak nitelendirdi.

Phil Gasper’in çalışmasına girişyazan Marshall Berman ise, Mani-festo’nun önemi hakkında bir anısı-nı hatırlatarak şunları söylüyor:

“Komünist Manifesto’yla ilgilibugüne kadar duyduğum en iyi hi-

kâyeyi, 1980 yılında ölen büyük ulus-lararası ilişkiler teorisyeni Hans Mor-genthau’dan dinledim. Margenthau,I. Dünya Savaşı öncesinde, Bavye-ra’daki çocukluk anılarını anlatıyor-du. Coburg’ta bir işçi mahallesindedoktor olan babası, hasta evlerineyaptığı ziyaretlerde, çoğu zamanonu da alıyordu. Hastaların birçoğuveremden ölüyordu; bir doktorun buinsanların yaşamlarını kurtarmakiçin yapabileceği hiçbir şey yoktu,ama onların onurlu bir biçimde öl-melerine yardımcı olabilirdi. Babasıson arzularını sorduğunda birçokişçi öldükleri zaman, yanlarında birManifesto ile gömülmek istedikleri-

ni söylüyordu. Doktordan, papazıngizlice sokulup Manifesto’nun yeri-ne bir İncil yerleştirmediğine dikkatetmesini rica ediyorlardı…

(…) Yirminci yüzyılın şafağındaKomünist Manifesto ile ölmeye hazırişçiler vardı. Yirmi birincinin şafa-ğında, onunla birlikte yaşamaya ha-zır olan daha fazla sayıda işçi olabilir.”

“İşçi sınıfının kurtuluşu kendieseri olacaktır” diye başlayıp, “Bütünülkelerin işçileri, birleşin” diye sonbulan Manifesto, komünistlerin gö-rüşlerini ve ilk programlarını ifadeeden siyasal metin olarak, bugün deönemini fazlasıyla korumaktadır.

İşçilerin Sesi - Haber

Karanlık Çökerken, bir devrimi za-fere ulaştıranların başına gelebileceken beklenmedik şeyin ne olduğuna si-yasi cevap veriyor. Devrim sonrasın-da muhalefete düşen devrimcilerin, si-yasal nedenlerini açıklıyor.

1921 yılında, Sovyetler içinde di-ğer partilerin, Rusya Komünist Par-tisi bünyesinde de hiziplerin ya-saklanması tek başına karanlığadoğru atılmış bir adım değildi amayine de bir ışık söndürülmüş oldu.İç savaşın ardından yıkım, tarımınülkeyi beslemekten aciz durumu,konut sorunu, emperyalist kuşatma,dünya devriminin “gecikmesi,”muhalefeti bastırmanın gerekçesiolurken asıl düşman kapitalizme ka-pıyı aralayan Yeni Ekonomi Politi-kası’na (NEP) geçişin de koşullarıilân edildiler.

İşçi-Köylü kimliği heykellerde,resimlerde yüceltilirken, sahne geri-sinde proletarya ve küçük toprak sa-hibi köylü “sosyalist” ilkel birikimin“şanlı” kurbanlarına dönüştürülü-yordu. Batı Avrupa’da 17. yüzyıldayaşanan ilkel birikim evresi 20. yüz-yılın başında Rusya’da tekerrür edi-yordu; ancak bir farkla: Sancak, pro-leter devrimin kızıl rengiydi.

Karanlığın habercisi bulutlara dik-kat çekilmesi için beklenilmedi:1923’ten itibaren son nefesini verirkenLenin’in ve ardından devremi yapandiğer Bolşeviklerin bağrından yük-seldi sesler. Muhalif sesler bir muha-lefete dönüştü. Ancak devrimin üze-rinden sadece on yıl geçmişti ki dev-rimcilerin muhalefeti de son nefesiniverdi. Bir on yıl sonra bizzat devrimiyapan Bolşevikler ölüm mangasının

karşısına çıkarılıyordu.Bolşeviklerin mimarı oldukları

devrimin ellerinin arasından kayıp git-mesine karşı direnişlerinin öyküsünüdeğil bizzat bu mücadelenin belgele-rini; konuşmaları, yazıları, mektuplarıbulacaksınız bu kitapta. Aynı za-manda, yükselen bürokrasinin “dev-rimci” bir mevkiden seslenen sesini.Bolşevikler yenilirken bürokrasi yük-seliyordu.

Bolşevik devrimin yenilgisi kişi-lerin kötülüklerine, hainliklerine, ka-riyer düşkünlüklerine indirgeneme-yeceği gibi uluslararası kuşatma ya dakomplo iddialarıyla da açıklanamaz.Sınıf savaşımı sınıflar ortadan kal-madıkça bitmeyecekti.

Karanlık, bir güneş tutulması gibigün ortasında gelmemişti.

İşçilerin Sesi - Haber

TARİHİN EN ÖNEMLİ SİYASİ BELGESİ:

KOMÜNİSTMANİFESTO

KARANLIK ÇÖKERKENBÜROKRASİNİN YÜKSELİŞİ VE BOLŞEVİZM’İN YENİLGİSİ

“Bugün burjuvaziyle karşı karşıya gelen tümsınıflar içinde sadece proletarya gerçektendevrimci bir sınıftır. Öteki sınıflar modern sanayi karşısında çürürler ve nihayet yok olurlar; proletarya ise, modern sanayinin özel ve temel ürünüdür”.

İşçi Sınıfının Kurtuluşu Kendi Eseri Olacaktır İşçilerin Sesi - Aylık Süreli Siyasi Yayın - Tarih: Aralık 2012 Sayı: 9Baskı: Yön Matbaacılık Davutpaşa Cad. Güven Sanayi Sitesi B Blok No: 366 Topkapı - İstanbul Tel: 0212 544 66 34

Sahibi: KCS Yayınevi Kemal C. Sarıoğlu Sorumlu Müdür: Songül Yarar DedeAdres: Söğütlüçeşme Cad. Tulumbacı Asım Sok. Korular İş Hanı No: 48 Kadıköy - İstanbul

Web: iscilerinsesi.org e-mail: [email protected]

Halil Çelik’in derlediği ve H2O yayınlarındançıkan Karanlık Çökerken kitabı, bir devrimizafere ulaştıranların başına gelebilecek enbeklenmedik, en korkunç şeyin neolduğuna siyasi cevap veriyor.