II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE...

191
Sayın A. Hilal Tuztaş Horzumlu’nun fotoğrafı kullanılarak grafikleştirilmiştir. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞININ KATKILARIYLA SUPPORTED BY REPUBLIC OF TURKEY MINISTRY OF CULTURE AND TOURISM II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU II.CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ SECOND INTERNATIONAL SELÇUK-EPHESUS SYMPOSIUM ON CULTURE OF CAMEL-DEALING AND CAMEL WRESTLING VOLUME II NATURAL AND APPLIED SCIENCE HEALTH AND MEDICAL SCIENCE Editörler Prof. Dr. Atakan KOÇ Dr. Öğretim Üyesi Hasan ERDOGAN ISBN 978-605-88682-9-8

Transcript of II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE...

Page 1: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

Sayın

A. H

ilal T

uzta

ş Ho

rzum

lu’n

un fo

toğr

afı k

ulla

nıla

rak

graf

ikle

ştiri

lmiş

tir.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞININ KATKILARIYLASUPPORTED BY REPUBLIC OF TURKEY MINISTRY OF CULTURE AND TOURISM

II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VEDEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMUII.CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

SECOND INTERNATIONAL SELÇUK-EPHESUS SYMPOSIUMON CULTURE OF CAMEL-DEALING AND CAMEL WRESTLING

VOLUME II NATURAL AND APPLIED SCIENCE HEALTH AND MEDICAL SCIENCE

EditörlerProf. Dr. Atakan KOÇDr. Öğretim Üyesi Hasan ERDOGAN

ISBN 978-605-88682-9-8

Page 2: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU

18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR

II. CİLT

FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

2nd

INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON CULTURE OF CAMEL-DEALING AND

CAMEL WRESTLING

18-20 JANUARY 2018 SELÇUK, İZMİR, TURKEY

VOLUME II

NATURAL AND APPLIED SCIENCE

HEALTH AND MEDICAL SCIENCE

ISBN

978-605-88682-9-8

ARALIK 2018

Editörler

Prof. Dr. Atakan KOÇ

Dr. Öğretim Üyesi Hasan ERDOGAN

Bu kitabın yayın hakkı Selçuk Belediyesi’ne aittir. Kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz.

Yayımlanan bildiri metinlerindeki yazı, fotoğraf, harita, illüstrasyon, yazım, noktalama vb.

konularındaki tüm sorumluluklar yazarına aittir.

SELÇUK BELEDİYESİ

SELÇUK EFES KENT BELLEĞİ YAYINLARI

Page 3: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

SEMPOZYUM ONUR KURULU

Ayhan BOYACI, Selçuk Kaymakamı.

Dr.Dahi Zeynel BAKICI, Selçuk Belediye

Başkanı.

Prof. Dr. Öcal OĞUZ, Gazi Üniversitesi,

Edebiyat Fakültesi, - UNESCO Türkiye

Milli

Komisyonu Yönetim Kurulu Başkanı.

SEMPOZYUM DÜZENLEME

KURULU

Prof. Dr. Atakan KOÇ, Adnan Menderes

Üniversitesi, Ziraat Fakültesi.

Prof. Dr. Murat HATİPOĞLU, Dokuz

Eylül Üniversitesi, Selçuk-Efes Meslek

Yüksek Okulu.

Prof. Dr. Murat SARIERLER, Adnan

Menderes Üniversitesi, Veteriner

Fakültesi.

Prof. Dr. Tufan ALTIN, Adnan Menderes

Üniversitesi, Ziraat Fakültesi.

Dr. Öğrt. Üyesi Devrim ERTÜRK, Dokuz

Eylül üniversitesi, Efes Meslek Yüksek

Okulu.

Dr. Öğrt. Üyesi Hasan ERDOĞAN, Adnan

Menderes Üniversitesi, Veteriner

Fakültesi.

Dr. Öğrt. Üyesi Hatice Kübra UYGUR,

Mardin Artuklu Üniversitesi, Edebiyat

Fakültesi.

Dr. Öğrt. Üyesi Süleyman ŞANLI, Mardin

Artuklu Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi.

Öğrt. Gör. İrfan YILDIZ, Dokuz Eylül

Üniversitesi, Selçuk-Efes Yüksekokulu.

Uzm. Özgür GÖKDEMİR, Selçuk

Belediyesi.

Mustafa YAVUZ, Selçuk-Efes Devecilik

Kültürü ve Deve Güreşleri Derneği

Başkanı.

Mustafa İBİLİ, Selçuk-Efes Devecilik

Kültürü ve Deve Güreşleri Derneği Başkan

Yardımcısı.

Muammer KALE, Selçuk-Efes Devecilik

Kültürü ve Deve Güreşleri Federasyon

Temsilcisi.

SEMPOZYUM BILIM KURULU

Prof. Dr. Atakan KOÇ, Adnan Menderes

Üniversitesi, Ziraat Fakültesi.

Prof. Dr. Bülent ULUTAŞ, Adnan

Menderes Üniversitesi, Veteriner

Fakültesi.

Prof. Dr. Vedat ÇALIŞKAN, Çanakkale

On Sekiz Mart Üniversitesi, Fen- Edebiyat

Fakültesi.

Prof. Dr. Bernard FAYE, Uluslararası

Tarım ve Gelişme İşbirliği Enstitüsü,

Fransa.

Prof. Dr. Gaukhar KONUSPAYEVA,

Al-Farabi Üniversitesi, Kazakistan.

Prof. Dr. Gülsen DEMİR, Adnan

Menderes Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi.

Prof. Dr. Murat HATİPOĞLU, Dokuz

Eylül Üniversitesi, Efes Meslek Yüksek

Okulu.

Prof. Dr. Murat SARIERLER, Adnan

Menderes Üniversitesi, Veteriner

Fakültesi.

Prof. Dr. Nilüfer KOÇAK, Dokuz Eylül

Üniversitesi, İzmir MYO, Turizm ve Otel

İşletmeciliği.

Prof. Dr. Nuh KILIÇ, Adnan Menderes

Üniversitesi, Veteriner Fakültesi.

Page 4: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

Prof. Dr. Öcal OĞUZ, Gazi Üniversitesi,

Edebiyat Fakültesi.

Prof. Dr. Pamela BURGER, Viyana

Üniversitesi, Veteriner Fakültesi.

Avusturya.

Prof. Dr. Sumant VYAS, Ulusal Deve

Araştırma Merkezi, Hindistan.

Prof. Dr. Süleyman YÜKÇÜ, Dokuz Eylül

Üniversitesi, İktisadi İdari Bilimler

Fakültesi.

Prof. Dr. Tufan ALTIN, Adnan Menderes

Üniversitesi, Ziraat Fakültesi.

Doç. Dr. Ali SÖNMEZ, Çanakkale

Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi.

Doç. Dr. Cem KARAGÖZLÜ, Ege

Üniversitesi, Ziraat Fakültesi.

Doç. Dr. Efzeleddin ASKEROV, Ulusal

Bilimler Akademisi Folklor Enstitüsü,

Azerbaycan.

Doç. Dr. Göksen ÇEÇEN, Uludağ

Üniversitesi, Veterinerlik Fakültesi.

Doç. Dr. Mohamed Osman EISA,

Omdurman Islam Universitesi, Ziraat

Fakültesi, Sudan.

Doç. Dr. Nurgül BEĞİÇ, Çankırı

Karatekin Üniversitesi, Güzel Sanatlar

Fakültesi.

Doç. Dr. Reyhan KÖRPE, Çanakale On

Sekiz Mart Üniversitesi, Fen-Edebiyat

Fakültesi.

Doç. Dr. Semir Bechir Suheil GAOUAR,

Tlemcen Üniversitesi, Cezayir.

Dr. Öğrt. Üyesi Arif ACALOĞLU,

Yeditepe Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi.

Doç. Dr. Ayşegül KOYUNCU OKCA,

Pamukkale Üniversitesi, Denizli Teknik

Bilimler,Meslek Yüksekokulu.

Dr. Öğrt. Üyesi Ayşe Hilal

TUZTAŞ-HORZUMLU, Yeditepe

Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi.

Dr. Öğrt. Üyesi Babek CAVANŞİR,

Yeditepe Üniversitesi, Tarih Bölümü.

Dr. Öğrt. Üyesi Canan ÇAKIRLAR,

Groningen Üniversitesi, Arkeoloji Bölümü,

Hollanda.

Dr. Öğrt. Üyesi Devrim ERTÜRK, Dokuz

Eylül Üniversitesi, Efes Meslek Yüksek

Okulu

Dr. Öğrt. Üyesi Ebru Çiğdem

THWAITES-DİKEN, Bilgi Üniversitesi,

İletişim Fakültesi.

Dr. Öğrt. Üyesi Gürol PEHLİVAN, Celal

Bayar Üniversitesi, Fen-Edebiyat

Fakültesi.

Dr. Öğrt. Üyesi Hasan ERDOĞAN, Adnan

Menderes Üniversitesi, Veteriner

Fakültesi.

Dr. Öğrt. Üyesi Hatice Kübra UYGUR,

Mardin Artuklu Üniversitesi, Edebiyat

Fakültesi.

Dr. Öğrt. Üyesi Ghobad Asgari

JAFARABADİ, İslami Azad Üniversitesi,

Ziraat Fakültesi, İran.

Dr. Öğrt. Üyesi Süleyman ŞANLI, Mardin

Artuklu Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi.

Page 5: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

4

FEN BİLİMLERİ BİLDİRİLERİ

İÇİNDEKİLER

GİRİŞ 7

Camels in Europe: A Brief History of Camel Hybrids and Camel

Breeding in Europe over the Last 1000 Years.

Maurizio DIOLI

8

Aydin İlinde Güreş Devesi Yetiştiriciliği, Bakım-Beslemesi ve

Yetiştiricilerin Sorunları Üzerine Bir Değerlendirme.

Selda MANAV, Atakan KOÇ

12

Develerin Beslenmesi.

Hulusi AKÇAY

22

Çift Hörgüçlü (Bactrian) ve Tek Hörgüçlü (Dromedary) F1 Melezi

(Tülü) Budukların Doğum Ağırlığı ve Vücut Ölçüleri Üzerine Bir

Araştırma

Atakan KOÇ, Abdullah BÜLBÜL, Birol BİRİNCİOĞLU, Tufan ALTIN

31

Impact of Restricted Suckling on Milk Composition of Camels Under

Farming System in Sudan.

Ayman Balla MUSTAFA, Ahmed Eisa ELHAG, Abdella Ramadan

EGNADI, Khadiga Abbas A/ATTI, Abdelmoneim Mukhtar

ABUNIKHAILA

42

Deve Sütünün İçerdiği Kazein, İmmunoglobilin ve Enzimlerin Terapötik

Etkisi.

Alkan ÇAĞLI, Murat YILMAZ, Tufan ALTIN

55

İnsan Sağlığında Deve Kolostrumu, Sütü ve İdrarının Anti-Kanserojenik

Kullanımları.

Olcay BOYACAIOĞLU, Murat YILMAZ, Seda Örenay BOYACIOĞLU

66

Some Adaptive Comparisons of Camel Milk Properties in Traditional

and Classical Medicine in Iran.

Saeid ZIBAEE, Mohammadreza NORAS

74

Deve Sütünün Yoğurt Üretiminde Kullanılabilirliği Üzerine Bir

Araştırma.

Selda BUCA, Atakan KOÇ, Mehmet ÇELEBİ

87

Page 6: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

5

Develerde Karkas ve Et Kalite Özellikleri.

Abdullah BÜLBÜL, Atakan KOÇ, Tufan ALTIN, Birol BİRİNCİOĞLU

100

A Molecular Genetics View of Iranian Camel Populations.

Ghobad Asgari JAFARABADI, Onur YILMAZ, İbrahim CEMAL, Nezih

ATA, Orhan KARACA

111

SAĞLIK BİLİMLERİ BİLDİRİLERİ

Deve Yetiştiriciliği ve Bakımı Üzerine Bir Kaç Söz: Doğrular ve

Yanlışlar

Ali BELGE

116

Türkiye’de Deve Yetiştiriciliği ve Hayvan Refahı

Aysun KOÇ

129

Tek Hörgüçlü Develerde (Camelus Dromedarıus) Candıda Türlerinin

Nested Pcr İle Araştırılması

Göksel ERBAŞ, Uğur PARIN, Şükrü KIRKAN, Serap SAVAŞAN, Hafize

Tuğba YÜKSEL

140

Common Surgical Diseases in Camelids

Murat SARIERLER, Cansu YALAR, Duygu TANER, Bülkent TEZVER

149

Ancient and Modern Hybridisation Between One- and Two-humped

Camels

Pamela A. BURGER, Sara LADO, Elmira MOHANDESAN,

Sonja VUKOVIĆ– BOGDANOVIĆ, Joris PETERS, Canan

ÇAKIRLAR

153

Güreş Develerinde Nekropsi ile Tespit Edilen Parazitler

Süleyman AYPAK, Metin PEKAĞIRBAŞ, Selin ÜNER

HACILARLIOĞLU, Ali İbrahim BAĞDATLIOĞLU

160

Tek Hörgüçlü Develerde (Camelus Dromedarıus) Kene Kökenli

Zoonotik Bakterilerin Moleküler İdentifikasyonunun Araştırılması

Uğur PARIN, Göksel ERBAŞ, Şükrü KIRKAN, Serap SAVAŞAN, Hafize

Tuğba YÜKSEL

169

Page 7: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

6

FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ POSTER BİLDİRİLERİ 177

Deve Sütü: Genel özellikleri, Sağlık ve Teknolojik Açıdan Faydaları ve

Deve Sütü Ürünleri

Selda BULCA, Eda SARIKOÇ, Sezgin DİZDAR

178

Aydin Bölgesindeki Deve Doğumlari ve Yenidoğan Eğerlendirmesi:

Ön Bulgular

Güneş ERDOĞAN, Tuğra AKKUŞ, Hasan ERDOĞAN

186

Develerin Deri Lezyonlarında Dermatofit Etkenlerinin Araştırılması

Hasan ERDOĞAN, Uğur PARIN, Hafize Tuğba YÜKSEL, Kerem URAL,

Şükrü KIRKAN

188

SONUÇ 189

Page 8: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

7

GİRİŞ

İnsanlığın gelişmesine binlerce yıldır önemli katkılar yapmış çok yönlü bir hayvan

olan ve “çölün gemisi” olarak adlandırılan deve, içinde bulunduğumuz çağda en önemli

özelliği olan taşımacılık işlevini büyük ölçüde kaybetmiş olsa da özellikle Kuzey Afrika,

Ortadoğu ve Asya ülkelerinde yaşayan insanlar için önemli hayvansal gıda kaynaklarından

birisi olmaya devam etmektedir. Develerin dünya genelinde FAO verilerine göre sayısı 30

milyona yaklaşan develerden bir milyon tona yakın et, üç milyon tondan da daha fazla süt

üretilmektedir. Deve eti üretimi 1961-2014 yılları arasında 5.7 kat artışla kanatlı (tavuk, hindi,

ördek) eti üretiminden sonra oransal olarak en fazla artış gösteren et olarak dikkatleri

çekmektedir.

Kuzey Afrika ülkeleri ve bazı Aysa kıtası ülkelerinde insanların beslenmesine önemli

katkı yapan develer, Bazı Orta Doğu ülkelerinde deve yarışları, Türkiye, Pakistan ve

Afganistan gibi ülkelerde Deve Güreşleri ile insanların sosyal yaşantılarına da katkı

yapmaktadır. Türkiye’de Batı Anadolu’da Çanakkale-Antalya arasındaki kıyı şeridinde yer

alan il ve ilçelerde her yıl Kasım-Mart ayları arasında gerçekleştirilen deve güreşi

organizasyonları ile 1960’lı yıllarda 65.000 baştan fazla varlığa sahip olan deve sayısı 1990’lı

yıllara doğru sayıları hızla azalarak 1000 baş dolaylarına kadar düşerek neredeyse yok olmaya

yüz tutmuş olsa da, Türkiye’de 200 yılı aşkın bir süredir Yörük kültürü olan Deve Güreşleri

ile devecilik kendini yeniden yaratmış ve varlığını tekrardan artarak devam ettirmeye

başlamıştır.

Selçuk/İzmir’de17-19 Kasım 2016 tarihinde ilki, 18-20 Ocak 2018’de de ikincisi

düzenlenen Uluslararası Selçuk-Efes Devecilik Kültürü ve Deve Güreşleri Sempozyumları ile

deveciliğe ve deve güreşlerine farklı bir boyut kazandırılmış, dünya genelinde devecilik

alanında çalışan bilim insanlarının dikkatlerinin Deve Güreşlerine çevirmesine katkı yapmıştır.

İlk sempozyuma ülkemizden katılan bilim insanlarının sunduğu bildirilerin neredeyse

tamamının derleme niteliğinde olmasına karşın, 18-20 Ocak 2018’de düzenlenen ikinci

sempozyumda devecilik alanındaki araştırmalara ağırlık verilmeye başlandığı dikkati çekmiş,

Uluslararası olarak Selçuk’ta düzenlenen sempozyumların sadece deveciliğe katkı yapmasının

ötesinde, bu zamana kadar çok fazla bilim insanının ilgi göstermediği bir alan olan deve

biyolojisi konusundaki bilimsel çalışmaların artmasına katkı sağlayacağı bir gerçektir.

Uluslararası olarak Selçuk’ta düzenlenen sempozyumların devam ettirilmesiyle hem yurtiçi

hem de uluslararası düzeyde devecilik ve deve araştırmalarına önemli katkılar sağlamaya

devam ederek devecilik kültürünün hem dünyaya tanıtılması ve hem de gelecek kuşaklara

aktarılması sağlanacaktır.

Page 9: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

8

CAMELS IN EUROPE: A BRIEF HISTORY OF CAMEL HYBRIDS AND CAMEL

BREEDING IN EUROPE OVER THE LAST 1000 YEARS

MAURIZIO DIOLI1

Abstract

The article examine the presence of camels in Europe from the past to present day. It demonstrate that

in historical time the majority, if not all, of the camels present in Europe were hybrids animals

between Camelus dromedarius and Camelus bactrianus. In present day time the situation has changed

and pure dromedaries in Europe are increasingly bred and utilized as a milk producing species while

pure Bactrian camels are bred in the northern latitudes and utilized as riding animal and/or pets. The

article objectives are reached through the author personal experiences, analysis of existing pictorial

medieval references and review of refereed article and books.

The article report an analysis of the camel breeding in Europe in historical times and present day. It

reveal that in historical times camel hybrids (C. dromedarius x C. bactrianus) were the predominant

camel species in Europe while in modern day the two species are more distinct and with different uses.

Keywords: Europe, Camelus dromedarius, Camelus bactrianus, hybrids

The dromedary (Camelus dromedarius) or one humped camel or simple camel is not

a traditional European livestock species but more a species of the arid areas of Africa and

Middle East where historically was used to transport trade goods across long distances

(Bulliet 1975), as riding animal in various military operations (Southern 2007) and as an aid

in farming activities (Brogan 1954, Coro 1929).

The camel impressive qualities of strength and docility were widely appreciated

particularly by the Romans who, starting from the I century (De Grossi Mazzorin 2006, 2010)

progressively introduced the camel in various European areas of their territories. This has

been confirmed by the many camel osteological remains retrieved from a wide variety of

geographical areas in Europe (Slide 1). Starting from UK in the West, where camel teeth have

been retrieved (Page 1932, page 116), to Spain, France, Belgium, Germany, Austria, Italy,

Slovenia, Serbia, Hungary and further areas to the east although in this case the animals were

probably two-humped camels or Bactrian camels (Camelus bactrianus) (Bartosiewicz 1996,

Bartosiewicz & Dirjec 2001, Bökönyi 1974, De Grossi Mazzorin 2006, 2010, Morales-Muniz

et al 1995, Moreno-Garcia et al 2007, Page 1932, Pigière & Henrotay 2012, Tomczyk 2016,

Vukovic & Bogdanovic 2013, Vuković-Bogdanović & Blažić 2014). The detection of camel

anatomical remains in Europe is not the only proof that camels were present in Europe. From

12th century onward pictorial representation of camels begin to be seen as paintings,

sculptures or mosaics in various European churches such as in the hermitage of San Baudelio

de Berlanga, in the cloister of Tarragona cathedral in Spain or in Monreale basilica in Sicily,

Italy (Slide 2). These early images of camels are artistically drawn however they are

convincingly of a dromedary. Successive, 13th century, images of camels are more confusing,

while both species of camel: the dromedary (Camelus dromedarius) and the Bactrian camel

(Camelus bactrianus) are illustrated, only the dromedary is drawn correctly instead the

1 Riu Tajo 15 B, 03580 Alfaz del Pi, [email protected]

Page 10: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

9

Bactrian camel is incorrectly drawn: with the two humps excessively small and very close

together (Slide 3). Such incorrect representation of the Bactrain camel continue also in the

successive 14th and 15th centuries (Slide 4).

With the progressing of time zoological drawings become more accurate and 16th

century drawings of dromedaries and Bactrian camels unequivocally indicate that medieval

Bactrian camels are not the same type of animal as the modern day Bactrian camels. This is

particularly evident in the woodcut engraving of Stör Niklas titled a “Turk with camel and a

dromedary” that shows a morphologically correctly dromedary on the side of a Bactrian

camel with the peculiar morphology: two small humps very close to each other, of an hybrid

between the two species (Slide 5, bottom left). This drawing reflect the influence of the

Ottoman Empire in the history of mediaeval Europe that culminated with the 1529 siege of

Vienna done by the Ottoman army. Ottoman Army made extensive use of hybrid camels

because of their superior loading capacity, ability to work in hilly areas and resistance to cold

humid climate (Pott 2004, Tapper 1985, Leese 1927, Burckhardt 1831, Lennep 1870).

Ottoman army use of camel hybrids is confirmed by the contemporary woodcut drawing of

Barthel Beham (Slide 5, top left) in which, among battle scenes, a standing loaded camel of

hybrid morphology is clearly visible.

Successive 17th century detailed woodcut drawings in which the Bactrian camel is

shown not with two large and separated humps but with a single "indented" large hump, a

characteristic of hybrid camels, further strengthened the hypothesis that European medieval

camels were dromedary x bactrian camel hybrids (Slide 6). The 19th and 20th centuries

drawings and sculpture again confirm the camel hybridization hypothesis. However the final

proof that the camels present in Europe in historical times had a various degree of

hybridization between dromedary and Bactrian camel may be offered by a 1936 picture of an

adult female dromedary of the famous dromedary herd kept in the Royal Estate of San

Rossore near Pisa, Italy, from 1622 up to 1944 that clearly shows the typical camel hybrid

morphology: very large elongate hump, long hairs particularly under the jaw and neck and

relatively low height at the shoulder (Dioli 2014). (Slide 7)

Hybridization between dromedary and Bactrian camels is a husbandry practice

widely used in the past and still done today (Slide 8) in many areas in Asia to obtain camels

with specific characteristics: resistance to colder wetter climate, improved milk yield, larger

baggage carrying capacity (Pott 2004, Tapper 1985). Hybrid male camels are also used in

south western Turkey in the ancient tradition of "camel wrestling" (Çakırlar & Berthon 2014,

Vedat 2010).

Page 11: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

10

REFERENCES

Bartosiewicz L., (1996). Camels in antiquity: the Hungarian connection. Antiquity, 70:

447-453.

Bartosiewicz L., Dirjec J., (2001). Camels in antiquity: Roman Period finds from Slovenia.

Antiquity, 75, 279-285.

Bökönyi S., (1974). History of Domestic Mammals in Central and Eastern Europe, Budapest

Brogan O. ,(1954). The camel in Roman Tripolitania. Papers of the British School at Rome,

XXII: 126-131.

Bulliet, R. W., (1975). The Camel and the Wheel. Harvard University Press

Burckart, J. L., (1831). Notes on the Bedouins and Wahabys: collected during his travels in

the east / by late John Lewis Burckhardt. Vol. II, Colburn & Bentley, London.

Çakırlar, C., Berthon, R., (2014). Caravans, camel wrestling and cowrie shells: towards a

social zooarchaeology of camel hybridization in Anatolia and adjacent regions.

Anthropozoologica. 49(2): 237–252

Coro, F., (1929). Vestigia di colonie agricole romane: Gebel Nefusa. Sindacato Italiano Arti

Grafiche, Roma.

De Grossi Mazzorin, J., (2006). Cammelli nell’antichita: le presenze in Italia, in Sala

B.,Tecchiati U. (eds.), Studi di Archeozoologia in onore di Alfredo Riedel, Bolzano,

231-242.

De Grossi Mazzorin, J., (2010). Presenze di cammelli nell'Antichità in Italia e in Europa:

aggiornamenti. In: Vie degli animali, vie degli uomini. Transumanza e altri spostamenti di

animali nellʼEuropa tardoantica e medievale, Edipuglia. Atti del Secondo Seminario

Internazionale di Studi (Foggia, 7 ottobre 2006), Bari, pp. 91-106.

Dioli, M., (2014). The missing hump: a clarification on the reported two-humped stage in the

embryonic development of the dromedary (Camelus dromedarius). Journal of Camel

Practice and Research. 21 (2) : 121-125

Galik, A., Mohandesan, E., Forstenpointner, G., Scholz, U. M., Ruiz, E., Krenn, M., Burger,

P., (2015). A Sunken Ship of the Desert at the River Danube in Tulln, Austria. PLoS

ONE, 10(4).

Leese, A. S., (1927). A Treatise on the One-Humped Camel in Health and in Disease.

Stamford: Haynes & Son.

Lennep, H. J. van, (1870). Travels in Little-Known Parts of Asia Minor. London, J. Murray.

162-165.

Morales-Muñiz, A., Riquelme, J.A., Liesau von Lettow-Vorbeck, C., (1995). Dromedaries in

antiquity: Iberia and beyond. Antiquity, 69, 368-375.

Moreno Garcìa, M., Pimenta, C. M, Aldana, P. L., Pajuelo Pando A., (2007). The signature of

a Blacksmith on a dromedary Bone from Islamic Seville (Spain), Archaeofauna.

Page 12: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

11

Page, W. (1932). The Victoria History of the Counties of England-Kent. London: St Catherine

Press, page 116.

Pigière, F., Henrotay, D., (2012). Camels in the northern provinces of the Roman Empire.

Journal of Archaeological Science, 39:1531-1539

Potts, D.T., (2004). Camel hybridization and the role of Camelus bactrianus in the Near East.

Journal Economic and Social History of the Orient . 47(2): 143–165.

Tapper, R. (1985). One hump or two? Hybrid camels and pastoral cultures. Production

pastorale et societe. 16: 55-69.

Tomczyk, W. (2016). Camels on the Northeastern Frontier of the Roman Empire. Papers

from the Institute of Archaeology, 26(1): 1–13

Vedat, Ç., (2010). Examining cultural tourism attractions for foreign visitors: The case of

camel wrestling in Selcuk Ephesus. Turizam , 14: 22–40.

Vuković-Bogdanović S., Blažić S., (2014). Camels from Roman Imperial sites in Serbia.

Anthropozoologica 49, (2): 281-295.

Vukovic, S., Bogdanovic, I., (2013). A camel skeleton from the Viminacium amphitheatre.

STARINAR, vol LXIII, 251-267.

Page 13: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

12

AYDİN İLİNDE GÜREŞ DEVESİ YETİŞTİRİCİLİĞİ, BAKIM-BESLEMESİ VE

YETİŞTİRİCİLERİN SORUNLARI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME

SELDA MANAV1

ATAKAN KOÇ2

Öz

Bu çalışmada, güreş develerinin yetiştiriciliği, bakım, besleme ve sorunları hakkında genel bir

değerlendirme yapmak amaçlanmıştır. Bu amaçla Aydın ili ve ilçelerinde, güreş devesine

sahip toplam 25 deve yetiştiricisi ile yapılan anket sonuçları değerlendirilmiştir. Birkaç

yetiştirici dışında çoğu deve yetiştiricileri hobi ve kültürel bir alışkanlık olarak devecilikle

uğraşmaktadır. Deve sahibi olmak ilde güç ve prestij göstergesi olarak görülmekle birlikte,

son dönemde gençlerin de güreş devesi yetiştiriciliği yaptığı gözlemlenmiştir. Son yıllarda iş

adamlarının da reklam amaçlı ya da bir güç ve zenginlik göstergesi olarak güreş devesi

yetiştirerek güreşlere katıldıkları belirlenmiştir. İl genelinde deve üretimi yapan sadece iki

işletme bulunmakta olup bir işletmede damızlık amacıyla bir Bactarian erkeği (Buhur)

mevcuttur. Develerin güreşlere ilk katılım yaşı, güreşlerdeki en verimli yaş aralığı ve güreşten

çekildiği yaşlar sırasıyla 7, 9-15, 17 dir. Develeri besleme ve yarışmalara hazırlama

yöntemleri yetiştiriciye göre farklılık gösterdiği belirlenmiştir. Güreş devesi yetiştirenlerin en

önemli sorunları olarak deve güreşi organizasyonu düzenlemede yaşanan sıkıntılar, deve

hastalıkları konusunda yetkin veteriner hekim eksikliği ve yasal yollarla deve temininin

sağlanabilmesi olarak sıralanabilir. Devletten beklentileri ise, develerin kayıt altına alınarak

desteklenmesi, damızlık deve materyalinin getirilerek üretiminin yurt içinden yapılması ve dış

alımın azaltılmasıdır. Yüksek fiyatlara satılan ve alınan develerin değerinde sigorta

yapılabilmesi de yetiştirici istekleri arasındadır.

Anahtar Kelimeler: Güreş devesi yetiştiriciliği, Deve Güreşi, Sürdürülebilirlik, Aydın ili

WRESTLING CAMEL REARING, MANAGEMENT, NUTRITION AND BREEDERS

PROBLEMS IN AYDIN PROVINCE

Abstract

In this survey, the aim is to evaluate rearing, management, nutrition and problems of the

wrestling camel. For this aim, the interviews done with 25 wrestling camel breeders in Aydin

Province, Turkey, were evaluated. Except for a few of breeders, most of them rear camel for

hobby and cultural practice. Besides rearing camel gives a power and prestige to the owner in

the province, it was observed that youngsters also have reared wrestling camels, recently. In

addition to this, in the last few decades some businessmen also reared wrestling camel to

joined camel wrestling organization as for an advertisement or power and wealthiness

purposes. There are only two camel breeding farms in the province and on one farm for

breeding purposes one Bactrian male (Buhur) has been reared. The age of joining the

1 Zir. Müh.,Adnan Menderes Üniversitesi,Ziraat Fakültesi,Zootekni Bölümü,09100, AYDIN / TÜRKİYE-

[email protected] 2 Prof. Dr.,Adnan Menderes Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Zootekni Bölümü,09100, AYDIN / TÜRKİYE-

[email protected]

Page 14: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

13

wrestling, the most suitable age range and withdrawal age from the wrestling in camel are 7,

9-15 and 17 years of age, respectively. It was determined that the nutrition and preparation

methods of camel for wrestling varies depending on the breeders. The main problems of the

wrestling camel breeders are the troubles in camel wrestling organization, lack of expert

veterinarian in camel diseases and obtaining wrestling camel in legal ways. Expectation of the

breeders from the state are the registrations of camel and supports, producing wrestling camel

in the country by importing the breeding camel and reducing the importation. One addition to

the claims of the breeders is, due to sell or buy in a high price, to insure the wrestling camels

in their marketing values.

Key words: Wrestling camel rearing, camel wrestling, sustainability, Aydin Province

GİRİŞ

Develer, diğer ruminantlardan farklı olarak uzun süre açlık ve susuzluğa

dayanabilmekte, gerektiğinde idrar yapımını azaltarak, böbrek tübuluslarından üreyi resorbe

ederek protein sentezleyebilmekte, vücut sıcaklığını gece ve gündüz sıcaklıklarına göre

değiştirebilmekte, yetersiz beslenme şartlarında hörgücünde depoladığı yağı kullanarak vücudu

için gerekli olan enerji ve suyu sağlayabilme özelliğinden dolayı çöl koşullarına iyi uyum

sağlamış bir türdür (Özbeyaz,1997).

Devler, çöl gibi zor koşullar başta olmak üzere tarih boyunca taşımacılıkta ve binek

hayvanı olarak da dünyanın birçok bölgesinde kullanılmış önemli bir türdür. Tarih boyunca

develerin taşımacılık dışında etinden sütünden, derisinden ve yününden de faydalanılmıştır

(Çoruh, 2016). Antik dönemde evcilleştirilen deve, Orta Asya’dan gelen iki hörgüçlü

(Bactrian) ve Kuzey Afrika kökenli Arabistan ve Batı Asya’da kullanılan tek hörgüçlü

develere (Dromedary), Grek-Roma dünyasında rastlamak mümkündür (Çoruh, 2016).

Fosil yakıtların kullanımının yaygınlaşmasına bağlı olarak motorlu taşıtların

taşımacılıkta kullanılmasıyla büyük ölçüde birçok alanda önemini yitiren deve günümüzde

sığır, koyun, keçi, domuz ve manda gibi çiftlik hayvanı türlerinin yetiştirilemediği kurak-yarı

kurak alanlarda yetiştiriciliğinin yaygınlaştığı, taşımacılık yanında bu bölgelerde yaşayan

insanların en önemli hayvansal gıda kaynağı konumuna geldiği görülmektedir (Koç, 2016;

Koç ve ark., 2016). Sosyal amaçlı yetiştiriciliği ön plana çıkan Türkiye’de ise deve varlığı,

büyük ölçüde sadece güreşlere bağlıdır ve deve güreşlerinin popülerleşmesiyle birlikte son

yıllarda Türkiye’deki deve sayısında da bir artış olduğu dikkati çekmektedir. Devenin sahip

olduğu taşımacılık, hayvansal gıda kaynağı gibi işlevler ortadan kalktıkça, devecilik, deve

güreşleri üzerinden kendisini yeniden üretmiş ve varlığını sürdürmüştür (Ertürk, 2016). Deve

güreşlerinin Anadolu’daki başlangıcı tam olarak bilinmemekle birlikte yaklaşık iki yüzyıl

önce göçebe obalar ve kervancılar arasındaki rekabete bağlı olarak Aydın ili İncirliova

ilçesine yakın Hıdırbeyli köyünde yapılmaya başlanıldığı belirtilmektedir (Çalışkan, 2009;

Aydın, 2011; Çulha, 2012; Anonim, 2013; Güneş, 2016). Aydın’da tarım toplumunun göçebe

ve yarı göçebe Yörük kültürünün bir parçası olarak yaklaşık 200 yıldır deve güreşlerinin

yapıldığı, Menderes Havzasında deve güreşlerinin doğuşu ile tarım kesimi için geçimlik

üründen ticari ürüne geçiş ve uzak pazarlara mal taşınması arasında bir ilişki olduğu

belirtilmektedir (Güneş, 2016). Günümüzde ise deve güreşleri Çanakkale-Antalya arasındaki

kıyı şeridinde yer alan Çanakkale, Balıkesir, İzmir, Manisa, Aydın, Muğla, Denizli ve Antalya

illeri ve ilçelerinde her yıl Kasım-Nisan ayları arasında düzenlenmektedir (Çalışkan, 2009;

Page 15: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

14

Aydın, 2011). Develer, güreşi tertipleyenler tarafından güreşe davet edilmekte, oyunlarına,

güreş stillerine göre çatılmaktadır. Güreş günü ise bir panayır görünümü veren ve güreş sahası

olarak adlandırılan alanlarda develer 10 dak güreştirilmektedir. Güreş develeri üzerine bahis

vb gibi oyunlar oynanması ise kesinlikle söz konusu değildir (Ertürk, 2016).

Bu çalışmada, Aydın ilinde güreş devesi sahipleri ile yapılan anketlerle güreş

develerine uygulana bakım, besleme ve deveciliğin sorunları hakkında genel bir

değerlendirme yapılması amaçlanmıştır.

GEREÇ VE YÖNTEM

Aydın ili ve ilçelerinde, güreş devesine sahip toplam 25 deve yetiştiricisi ile yapılan

anket sonuçları değerlendirilmiştir. Çalışma kapsamında Aydın ili, Umurlu, Efeler, İncirliova,

Nazilli, Bozdoğan, Yenipazar, Ortaklar ilçelerine gidilerek doğrudan deve yetiştiricileri ile

yüz yüze görüşmeler yapılmıştır. Anket kapsamında işletme sahibi ve barınaklar ile ilgili

tanımlayıcı bilgiler, işletmedeki sürü kompozisyonu, işletmelerin mera- yayla ve çoban

kullanım olanakları, develere uygulanan besleme uygulamaları, yavrulara süt verme ve

yemleme uygulamaları, işletmede bazı yetiştirme uygulamaları, deve güreşleri ve güreşlerle

ilgili uygulamalar, yaşanan genel sorunlar ve beklentileri ile ilgili tanımlayıcı sorular

yöneltilerek elde edilen bilgiler doğrultusunda anket sonuçları derlenmiştir.

BULGULAR VE TARTIŞMA

1-İşletme sahibi ve barınaklar ile ilgili bilgiler

Deve yetiştiricilerinin eğitim durumları değerlendirildiğinde 16 yetiştirici ilköğretim

mezunu, 7’si lise ve 2’si üniversite mezunudur. Genel olarak deve yetiştiricileri ya da

ailelerinin çiftçilikle de uğraştıkları, bitkisel tarım yanında aynı zamanda sığır ve manda

yetiştiriciliği yapan yetiştiricilerde mevcuttur. Son zamanlarda reklam ve prestij amaçlı

olarak esnaf, sanayici ve iş adamlarının da deve yetiştirmeye başladığı belirlenmiştir. Anket

yapılan deve sahiplerin tamamı erkek olup en genci 34 en yaşlısı ise 67 yaşındadır. Genelde

işletmelerde ailenin erkek bireylerinin deve bakım, besleme ve egzersiz gibi uygulamalarda

görev aldığı, babadan oğula doğru bir öğretinin söz konusu olduğu görülmüştür. Güreş devesi

yetiştiricilerinin bölgede “deveci” olarak adlandırıldıkları belirlenmiştir. Güreş devesi

yetiştiriciliğinin yaygın olduğu beldelerde deveciler derneğinin bulunduğu, buralarda

geçmişte ve günümüzde deve yetiştirmiş kişilerin toplandığı, ayrıca çeşitli kahvehanelerde

devecilerin gün içinde bir araya gelerek devecilik bilgi ve kültürünün paylaşımına önemli

katkı yaptıkları gözlemlenmiştir.

Ailede kaç yıldır deve yetiştiriciliği yapıldığına dair soruya deveciler deve

yetiştiriciliği ve kültürünün ailelerde köklü bir geçmişi olduğunu, sonradan güreş devesi

yetiştiriciliğine başlayanların bile dedelerinin bir dönem güreş devesi yetiştirdiklerini ya da

ilgilendiklerini bildirilmişlerdir. Deve güreşinin bölgedeki kültürel gelişimine bakıldığında ise

150 yıldır deve besleyen 1950’li yıllara kadar taşımacılıkta deve kullanan ailelerin

taşımacılığın sona ermesiyle birlikte güreş için ellerinde birkaç baş deve bıraktıklarını, deve

güreşlerinin ise taşımacılıkta kullanılan develerin boş vakitlerde kendi aralarında

güreşmesinden ortaya çıktığı rivayet edilmektedir.

Page 16: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

15

Deve barınaklar genellikle klasik ahırlara benzeyip üstü çatılı ön tarafları brandayla

örtülü kışın kapanıp yazın açılabilen, basit yapılı, yüksek tavanlı barınaklardır. Bazı

barınakların ön taraflarında gezinme alanı mevcut olup İncirliovada bir işletmede ise buna ek

olarak mera alanları da bulunmaktadır.

2- Sürü kompozisyonu

İşletmelerde genel dağılım 1-2 baş Tülü (Bactiran x Dromedar F1 melezi) şeklinde

olup, hayvan varlığı ve üretim amaçlı olarak Aydın’daki en büyük işletme İncirliova’da

bulunan Aytekin KAYA’nın çiftçiliğidir ve toplam 38 baş deve bulunmaktadır. Yazıdere

Köyünde Cengiz YAVUZ, Umurlu’da Akın PAZARLIOĞLU ve Bozdoğan’da Özgür

SAVAŞ ise 10 başın üzerinde deveye sahip işletmeler olmakla birlikte; il içinde deve

alım-satımı yapan, deve pazar piyasasında önemli rol alan, bir nevi deve celebi olan

yetiştiricilerdir.

Anket yapılan işletmelerin yalnızca 3’ünde maya (Bactrian x Dromedar F1 melezi

dişi) bulunurken, ilde tek bir işletmede Buhur (Bctrian erkek) bulunmaktadır. Diğer dişi deve

sahipleri tarafından da bu Buhur damızlık amaçlı kullanılmaktadır.

3- İşletmelerin mera- yayla ve çoban kullanım olanakları

İncirliova ilçesinde anket yapılan, aynı zamanda Aydın’da tek deve üretimi yapan

yetiştiricinin Aydın Belediyesinden kiraladığı 200 dekar merada (Yazıdere köyünde) yaz

boyu (Haziran başı-Kasım ortasına kadar) hiçbir ek yemleme yapmadan ve başında bir çoban

bulundurmadan mera otlatması yaptırmakta birkaç günde gidip hayvanların durumu kontrol

etmektedir. Bundan başka 4 yetiştirici günlük gezdirme antrenmanıyla birlikte hayvanı

kendilerine ait meraya götürüp otlatmakta, akşam da ahıra geri getirmektedir. Bu şekilde hem

günlük antrenman hem de beslenme faaliyetini bir kısmı aynı anda tamamlanmış olmaktadır.

Bu yetiştiriciler meraya ilave ek yemleme de yapmaktadırlar.

Bunun dışındaki 20 işletmede hayvanlara entansif bakılmakta ve hayvan antrenman

dışında ahırdan çıkarılmamaktadır.

4-Develere uygulanan besleme uygulamaları

Develere yıl boyu uygulanan besleme programı, ilkbahar ve yaz dönemi beslemesi

ile sonbahar ve kış dönemi beslemesi olarak ikiye ayrılabilir. Eylül ayından itibaren azgınlık

göstermeye başlayan develer adeta kademeli olarak yemeden içmeden kesilir. Su tüketimleri

de buna paralel olarak çok düşer, bazen birkaç gün boyunca hiç su içmezler. Kışın agresif ve

sinirli olan Berseklere (Tülü erkeği) arpa ve samandan başka bir şey yedirmek çok zordur.

Yetiştiriciler bu develere arpa ve burçak ezmesinin su ve tuzla karıştırılmasıyla elde edilen

hamur toplarından (250-500 gr ağırlığında) günlük olarak 3-4 adet yedirdiklerini, hayvanların

bazen bunu dahi yememeyi reddettiklerini bildirilmişlerdir.

İlkbahar döneminde Nisan ayına gelindiğinde ise kademeli olarak azar azar yeşil yem

verilmeye başlandığı, fiğ otu, yonca otu, turp otu, karkaç diye isimlendirilen ağaç yaprakları

(yetiştiriciler bu ağaç yapraklarını, arpa ile aynı kalitede bir yem olduğunu belirtiyorlar), ılgın,

saman, diken ve günlük 15-20 adet hamur topu yemeğe başladıkları, yazın iştahı açık olan

hayvanın beslenip yağlandığı, hörgücünün büyüdüğü, su tüketimlerinin de buna paralel olarak

Page 17: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

16

arttığı, önlerinde suyun adlibitum olarak bulundurulduğu, yemlemenin ise sabah ve akşam

olmak üzere günde 2 öğün halinde yapıldığı yetiştiriciler tarafından bildirilmiştir.

Bahar dönemi yemleme uygulamasının gebe hayvanlara da yapıldığını, doğuma 1-2

ay kala sığır süt yemi verilmeye başlandığı, laktasyondaki dişilere ise bahar dönemi

yemlemesine ilave olarak silaj ve süt yemi verildiği bildirilmiştir.

Yetiştiriciler güreşecek deveye bir gün önceki akşam yem ve su verdiklerini, sonra

da güreş bitene kadar hiçbir şey yedirmediklerini, eğer yedirirlerse hayvanın güreşine

olumsuz etki yapacağını bildirmişlerdir. Güreş bittikten sonra da yorgun düşen hayvana az

miktarda kaba yem verdiklerini, alsa yorgun hayvana su içirmediklerini, sulama işini güreşten

bir sonraki gün ılık olacak şekilde yaptıklarını belirtmişlerdir.

5- Buduklara süt verme ve yemleme uygulamaları

İlde deve sütü üretimi yapan, en büyük deve çiftliğine sahip, aynı zamanda Deve

Güreşleri Federasyonu başkanı da olan Aytekin KAYA ile yapılan görüşmede, yeni doğan

yavrunun ilk 2 gün anasının yanında kaldığını, alabildiği kadar kolostrum aldıktan sonra 2.

gün itibariyle anasından ayrıldığı ve biberonla beslendiği belirtilmiştir. Daha sonraki süreçte

ise sadece annenin sütü indirmesi ve sağım için ananın uyarılması amacıyla sağımdan önce

kısa süreli bir emzirme yapıldığı belirtilmiştir. Yavru 2-3 aylık olunca yavaş yavaş kaba yem

verilmeye başlandığı 4 aylık olduktan sonra yoğun yem de verildiği, yaklaşık 14 ay boyunca

az da olsa yavrunun anneyi emmeye devam ettiği belirtilmiştir. Burada göz ardı edilmemesi

gereken nokta görüşme yapılan bu işletmenin süt üretim amacı taşıdığıdır. Bu nedenle

emzirme süresi daha uzun süre süt alma adına uzun tutulmuş olabilir.

6- İşletmelerdeki diğer bazı yetiştirme uygulamaları

Deve yetiştiricileri, develerde ilkine gebe kalma yaşının 5 olduğunu, gebelik

süresinin ortalama 12.5 ay sürdüğünü ve yavru erkekse gebelik süresinin +15 gün daha uzun

olduğunu bildirilmişlerdir. Kış mevsiminde deveyi soğuktan koruma amaçlı olarak 5 yaşından

itibaren havutlama işlemi yapıldığı, havutun her hafta düzenli olarak çıkartılıp hayvanın

sırtının tımarlanması gerektiği, aksi takdirde yaralar oluştuğu, havutun düzgün bağlanmadığı

takdirde öne doğru kayarak ayaklarda ağırlıktan dolayı şekil bozukluğu oluşturduğu

yetiştiriciler tarafından dile getirilmiştir.

7-Sağlık koruma uygulamaları

Devecilerden yalnızca birisi develerini aşılatırken, diğer devecilerin develere

herhangi bir aşı yapılmadığı belirtilmiştir. Anket yapılan işletmelerin sadece yarısı develere

iç-dış parazit mücadelesi için belirli dönemlerde ilaç uygulaması yaptıklarını, daha çok iç

parazit mücadelesinde kullanılan Oksan, Kontil gibi ilaçları kullandıkları, ayrıca baharda

hayvanlara geleneksel bir yöntem olan ve hayvanları dış parazitlerden özellikle de sineklerden

korunma amaçlı bir uygulama olan ve zeytinyağı ve katranın kaynatılmasıyla ede edilen ve

hayvanın tüm yüzeyine sürülen “katranlama” denilen uygulamanın yapıldığını belirlenmiştir.

Aydın ilindeki yetiştiriciler, develerde en çok görülen sağlık sorunları olarak uyuz ve

mantarı göstermişler, devecilerin hastalıklara karşı atadan gelen ya da kendilerince zaman

içinde geliştirdikleri bazı tedavi ve sağlık koruma yöntemleri olduğu görülmüştür. Üşütmeye

bağlı öksürük burun akıntısı, ateş gibi semptomlar görüldüğünde, tedavi için ağızlığa Viks

Page 18: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

17

benzeri ilaç ve karabiber konup hayvanın ağzına bağlandığı, başka bir yetiştiricinin de buna

ilave kırmızı pul biberle benzer bir tedaviyi gerçekleştirdiği bildirilmiştir.

Ayrıca ilkbahar başlarında develerin yeşil yem yemeye başladığı dönemde sıkça

görülen, kendi deyimleriyle sidik zoru dedikleri idrar yapamama, kesik kesik işeme, kanlı

işeme durumunda ise günde 10 adet Vermidon veya Gripin vererek bu sorunu tedavi

ettiklerini iddia etmişlerdir.

Sinek marazı (yumrulu deri- Lumpy Skin Disease) denen ve sivrisinek, kene ve

sokucu sineklerin mekanik bulaştırması ya da direk temas sonucu bulaşan ve koyun, keçi

çiçeği virüsü ile yakın antijenik ilişkiye sahip capripox virüsünün (Barut, 2017) hayvanı

geçici kör ettiğini belirtmişler ve bu hastalık sonucu boyunda oluşan yumruyu elle patlattıkları,

ense veya kuyruk altını dağladıklarını belirtmişlerdir.

Güreşen deveye, güreş biter bitmez Aspirin, Novalgin tarzında birer kutu ağrı kesici

ilaç vermenin devenin kas ağrılarına iyi geldiğini ve güreşten yorulan devenin daha çabuk

toparlanmasına katkı sağladığı belirtilmiştir.

Develerde görülen hastalıklarda genellikle Veteriner Hekime başvurmayan

yetiştiriciler yukarıda verilen örneklerde olduğu gibi atadan kalma ilkel tedavi yöntemleri

uygulayıp, sonuç aldıklarını, zaten Veteriner Hekime başvurduklarında da bir sonuç

alamadıklarını, deve hastalıklarında yetkin Veteriner Hekim bulma sıkıntısı çektiklerini, hatta

bir yetiştiricinin deveye diş tedavisi yaptırdıktan sonra iki devesini kaybettiğini belirtmişlerdir.

Bu anlamda, deveciler arasında Veteriner Hekimlere karşı sahada bir ön yargıdan söz etmek

mümkündür.

8-Deve güreşleri ile ilgili uygulamalar, yaşanan genel sorunlar ve beklentiler

Deveciler hayvan teminini il içindeki deve yetiştiricilerinden, Antalya, Mersin,

Muğla gibi diğer illerden ya da İran’dan illegal yolla yaptıklarını belirtmişlerdir. Ancak,

yetiştiricilerin bu noktada fazla bilgi vermek istemedikleri gözlemlenmiştir. Bunun nedeni

olarak İran üzerinden illegal yolla hayvan getiren birkaç kişinin başının kanuni mercilerle

derde girmesi olduğunu söylenebilir. İsimleri saklı kalmak kaydıyla anlattıkları işin süreçleri

şu şekildedir: Öncelikle her isteyen İran’dan hayvan getiremiyor. Bunu yapmak için karşı

tarafla bağlantı kurmak gerekiyor. İran’da büyük sürülere sahip yetiştiricilerle iletişime geçen

alıcılar, bazen karşı tarafın gönderdikleri videolardan, bazen de gidip hayvanı bizzat görerek

alım yapıyorlar. Daha sonra illegal yolla hayvanları Türkiye sokuluyor. Ödenen paraya göre

bazen sadece sınır geçirilip hayvan serbest bırakılıyor, bazen de Aydın’a kadar kapıya teslim

ediliyor. Teslim yeri ödenen paraya göre değişmekle birlikte kapıya teslim diyebileceğimiz

alımlarda fiyat ciddi anlamda artıyor. Bazen sınırı geçerken hayvanın öldüğü ya da vurulduğu

söylenip alıcıların dolandırıldığı, istenen hayvan dışında başka bir hayvanın gönderildiği

durumlar da söz konusu. Böyle zor bir süreç sonunda 2- 3 yaşlarında alınan Taylaklar üç

yaşından itibaren yürütme gibi antrenmanlara başlatılıp beş yaşında havutlansa dahi yedi

yaşından itibaren güreştirilmeye başlatıldığı belirtilmiştir. Daha erken yaşta güreştirilen

hayvanlarda ayak bozuklukları görüldüğü, 3-4 yaşlarından itibaren yürütme antrenmanlarına

başlanan hayvanlara yetiştiriciler yine antrenman mahiyetinde güreşler yaptırdıkları, bu

güreşlerin hayvanın yürütülmesinden daha faydalı antrenman olduğunu, böylelikle devenin

tecrübe kazandığı ve her devede farklı olan ve devenin şahsına özgü güreş tarzının (çengelci,

solcu, sağcı vb.) tespit edilebildiği belirtilmiştir.

Page 19: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

18

Güreşte çekingenlik yapan veya güreşten kaçan develere cesaret vermesi için güreş

öncesinde genelde kanyak, rakı gibi alkollü içecekler içirildiği, bazı devecilerin de gizlice

cesaret verici ilaç enjeksiyonu yaptığı belirtilmiştir. Bir sezonda ortalama olarak 15-18 kez

güreşen deve, genelde hafta güreştiriliyor demektir. Güreşlerin hafta sonu genellikle de Pazar

günü olması nedeniyle 2 gün art arda da güreşmesinin performansları açısından bir

olumsuzluk yaratmayacağı yetiştiriciler tarafından dile getirilmiştir. İl dışındaki güreşlere

gidilen en uzak mesafeler olarak Çanakkale / Çan (409 km, 5-6 saat), Antalya / Kumluca (378

km, 5 saat) ve Balıkesir / Ayvalık (257 km, 3-4 saat) gibi yerler olduğu belirtilmiştir.

Mesafeye göre bir ya da iki gün önceden yola çıkan deve ve deveciler bu kadar uzun yol

gitmenin develerin güreşinde bir olumsuzluk yaratmadığını, develerin tıpkı Aydın içindeki

güreşlerdeki gibi güreştiklerini belirtmişlerdir. İl dışındaki güreşlere gidilirken, birkaç deve

için bir kamyon tutulmakta, kamyonun kasasının zeminine halı serilerek develer üzerine

yatırılıp ön ayaklarından bağlanmaktadır. Gidilen lokasyonda güreş düzenleme komitesi

tarafından gösterilen ahırlara (damlara) bağlanan develer ertesi günkü güreşe kadar

başlarındaki bir bakıcıyla burada kalırken, deveciler otellerde konaklamaktadırlar. Güreş

merkezlerine develerin transferi, araç, otel, yeme içme gibi tüm masraflar deve güreşi

organizasyon komitesince karşılanmaktadır. Ayrıca, güreş sonunda devenin durumuna göre

bir hediye ya da para ödülü verilmesi de söz konusudur. Güreşten bir gün önce yapılan ve

devecileri için yıl boyu beklenen bir eğlence kültürüne dönüşmüş olan “Halı Gecesi” ve diğer

aktiviteler yetiştiriciler için güzel bir hobi ve sosyalleşme ortamı sağlamaktadır. Yetiştiriciler

deve güreşleri sayesinde birçok ilde tanındık ve arkadaş edindiklerini belirtmişlerdir.

Türkiye’deki deve güreşlerine katılan ya da güreşte görev alan katılımcıların

neredeyse tamamı birbirini tanıdıklarını, güreşler sayesinde güzel bir camia oluştuğunu

belirtmişlerdir.

Güreşin sonucuna göre deveciler tarafından bir ceza veya ödül verilip verilmediği

sorulduğunda ise devenin kazanması durumunda deveye sevdiği yemlerden bolca verildiği,

develerini öpüp okşadıklarını, kaybetmesi durumunda bir caza vermediklerini ancak

develerini döven bazı devecilerin olduğunu duyduklarını belirtmişlerdir.

Deve güreşlerinde şu an en büyük sorununun ise organizasyonla ilgili sıkıntılar

olduğu belirtilmiş, küçük çaplı güreşlerde güreşi düzenleyen tüzel kişilikler dernekler

kanununa tabi olduğundan, güreş için zor koşullarda toplanan gelirin neredeyse yarısıyla

bağış yapmak zorunda kalındığı belirtilmiştir. Derneklerin düzenlediği küçük çaptaki

güreşlerde bugüne kadar birçok kamu yararına iş; özellikle okullara, camilere, Mehmetçik

vakfı vb. toplum ve ülke yararına bağışlar yapılmıştır. Toplanan bağışların neredeyse yarısıyla

bağış yapma zorunluluğundan dolayı derneklerce düzenlene küçük çaplı güreşlerde maddi

sorunlar ön planda olup, daha büyük güreşler özellikle belediyeler tarafından organize ve

himaye edilmekte, sponsorluk hizmeti sağlanmaktadır.

Günden güne Aydın’da deve sayısı artmakla birlikte devlet eliyle bir kayıt

tutulmadığından tam sayı vermek güç olsa da sayının 300’ün üzerinde olduğu söylenebilir.

Her geçen gün artan deve sayısına ve bazen aynı gün içerisinde farklı yerlerde 3 güreş

olmasına rağmen hala damlarda deve kalmasından şikayet eden deveciler güreşlere

çağrılmada bazı nüfuslu kişilerin etkisinde kalındığını hatta bu yüzden deveciliği dahi bırakan

kişiler olduğunu belirtmişlerdir.

Page 20: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

19

Deveciler ayrıca çatımlarda (Çatım: develerin güreşteki oyunlarına ve cüsselerine

göre rakip olarak eşleştirilmesi) yaşanan sıkıntılardan da söz ederek bu işin Lig usulüne

dönmesini, çatımların kurayla belirlenmesini istediklerini belirtmişlerdir. Sözü geçen nüfuslu

kimselerin çatımlarda baskı yaparak önceden kararlaştırılan çatımın güreş günü sabahı

bozulabilmesi gibi durumlar da söz konuş olduğu belirtilmiştir.

Güreş müsabakalarında, güreş sürerken normalde ve federasyonun izin verdiği

şekilde devenin yanında yalnızca bir kişinin durması gerekirken yine kendi tabirleriyle

nüfuslu kişilerin develerinin başında 4-5 kişi bulunabildiğini, bunun da rakip hayvanın

performansını etkilediğini, son yıllarda federasyonun bu tip hareketleri yapanlara para cezası

uygulamasına karşın caydırıcı olmadığı belirtilmiştir.

Anket yapılan yetiştiricilerden birçoğu, develer üzerinde pratiği bulunan uzman

Veteriner Hekim bulma sıkıntısı çektiklerini belirtmiş, develeri değerinde sigorta

yapamamalarının da devecilerin bir başka talebi ve sorun olduğu belirtilmelidir. Birkaç

yetiştirici develerini yüksek değerden (200.000-500.000 TL) sigorta yaptırma talebinde

bulunmuş, fakat en fazla 10.000 TL gibi bir teminatla sigorta yapma teklifi aldıklarını

bildirmiştir.

Yetiştiricilerin tamamına yakını, büyükbaş ve küçükbaş hayvanlar için uygulanan

kulak küpesi ve kayıt uygulamalarının benzerinin develere de uygulanarak, develerin kayıt

altına alınmasını talep etmişlerdir. Buna ek olarak, çeşitli desteklemelerle bu kültürün

geliştirilmesi ve hatta deve yetiştiriciliğinin yaygınlaştırılmasını istemişlerdir. Ayrıca,

yurtdışından yasal deve ithalinin yolunun açılmasını, devlet eliyle damızlık (özellikle Buhur)

getirilmesini, devlete ait deve yetiştirme çiftliklerinin oluşturulmasını talep etmişlerdir. Diğer

taraftan, devletin deve güreşlerini maddi anlamda desteklemesini, küçük güreşlerde mecbur

tutulan, gelirin yarısının bağış yapma zorunluluğunun kaldırılmasını ya da en azından oranın

düşürülmesinin yanında bu kültürün yaşatılması ve tanıtılmasının deve yetiştiricilerin genel

istekleri arasında yer aldığı vurgulanmalıdır.

SONUÇ

Deve, her ne kadar günümüzde ulaşım ve yük taşıma gibi asıl işlevlerini yitirmiş olsa

da Türkiye’de, özellikle göçebe hayatını benimsemiş Yörük kültüründen gelenler tarafından

halen yetiştirilmeye devam etmektedir. Ekonomik ve sosyal bakış açılarından

değerlendirilecek çok amaçlı bir hayvan (Koç ve ark., 2016) olan deve, Batı Anadolu’da

turizmi canlandırmak açısından önem taşımakla beraber, uzun zamandır devam eden deve

güreşi geleneğin de sürdürülmesine katkı sağlamaktadır (Atasoy ve Özbaşe, 2014). Son 20-30

yılda Ege Bölgesinde deve yetiştiriciliği ve deve kültürü, deve güreşi etkinlikleri ile hayat

bulmaktadır. Deve yetiştiriciliği ve deveciliğin sürdürülebilirliği tamamen deve güreşi

etkinliklerine bağlı olduğu söylenebilir. Son yıllarda özellikle deve sütünün tedavi edici

etkisinin öne çıkmaya başlanması bazı yetiştiricileri sosyal amaçlı güreş devesi yetiştiriciliği

yanında süt üretmek amaçlı yetiştiriciliğe da yönelmesine yol açmış, böylece güreş

develerinin yurt içerisinde de üretilmesine olanak sağlamıştır. Ancak, bu gibi bireysel

çabalarla mevcut talebin karşılanması mümkün değildir. Yurtdışına olan bağımlılığın

azaltılması ve güreş develerinin yurt içinde üretilmesini sağlamak için deve üretimi

konusunda gerekli teşviklerin ve kurumsal desteğin sağlanmasına ihtiyaç duyulduğu

vurgulanmalıdır (Ertürk, 2016).

Page 21: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

20

Çanakkale – Antalya arasında yer alan kıyı illerimizde taşımacılık işlevini

tamamlayan develer güreş hayvanı niteliği kazanmış ve diğer hayvan güreşlerinden farklı

olarak vahşet ve kan içermemesi, hayvanların üzerine bahis oynanmaması gibi özellikleriyle

ayrılmış kültürel bir etkinlik olarak öne çıkmıştır. Yetiştiriciler bu hayvanları adeta ailelerinin

bir parçası hatta evlatları gibi bakıp beslemekte, bu işten maddi bir karşılık da

beklememektedirler.

Besleme genel hattıyla iki döneme ayrılıp bahar ve yaz döneminde hayvanlar yoğun

beslenirken, sonbahar ve kışın ise azgınlığın da etkisiyle hayvan adeta yemeden içmeden

kesilmektedir. Sahada en büyük sıkıntı olarak yetkin veteriner hekim eksikliği dile

getirilmişken, güreş organizasyonu ile ilgili aksaklıklar ve dışa bağımlılık öne çıkan diğer

sorunlardır. Deve güreşlerine uygun deve yetiştiriciliğinin ve üretiminin ülke içinde henüz

yeterince yapılamaması, organizasyonlarda yaşanan sıkıntılar deve yetiştiricilerinin en büyük

sorunları arasındadır. Deve yetiştiricilerinin ortak en büyük arzuları ise, bu kültürün

büyütülmesi, tanıtılması, devlet tarafından sahiplenilmesi ve futbol maçları gibi devecilik

federasyonunca da büyük ve yıllık organizasyonlar yapılarak ülke çapında büyük etkinlikler

ile tüm Türkiye’ye mal edilmesi yönündedir.

Page 22: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

21

KAYNAKLAR

Anonim. Deve güreşleri (tarihçesi). Erişim adresi http://www.burhaniye.bel.tr/

detail.aspx?did=347, 2013 (Erişim tarihi: 20.03.2013)

Atasoy, F., Özbaşe, F.T. 2014. Anadolu’da deve yetiştiriciliği ve deve güreşler. Lalahan Hay.

Araşt. Enst. Derg.,2014; 54 (2) 85-90.

Aydın A.F. A Brief Introduction to the Camel Wrestling Events in Western Turkey, The

Camel Conference /School of Oriental and African Studies [SOAS], Thornhaugh Street,

London Erişim adresi: http://www.soas.ac.uk/ cam-elconference2011/file75386.pdf.2011

Barut, M.F. 2017. Sığırların Nodüler Ekzantemi, Lumpy Skin Disease (LSD) Hastalık Kartı.

Etlik Veteriner Kontrol Merkez Araştırma Enstitüsü Virolojik Teşhis Laboratuvarı, 2017.

https://vetkontrol.tarim.gov.tr/merkez/Belgeler/Lumpy %20Skin%20Disease%20LSD%20has

tal%C4%B1k%20kart%C4%B1.pdf (Erişim Tarihi: 07.12.2017).

Çalışkan V. Geography of a Hidden Cultural Heritage: Camel Wrestling in Western Anatolia,

The Journal of International Social Research, 2009; 2 (8):123-126

Çoruh, H. Reflection of Camels On the Ancient Period Cultural History. Production and

Characteristics of Camel Milk. First International Symposium On Culture Of Camel-Dealing

and Camel Wrestling 17-19 November 2016 Selçuk, Izmir, TURKEY.( Social Science p:27)

Çulha A. Kültür turizmi kapsamında destekleyici turistik ürün olarak deve güreşi festivalleri

üzerine bir alan çalışması. Journal Of Yasar University, 2012; 3(12), 1827-1852

Ertürk, D. Sempozyum giriş bildirisi. First International Symposium On Culture Of

Camel-Dealing and Camel Wrestling. Volume I. 17-19 November 2016, Selçuk, Izmir,

TURKEY, (Social Science p:15).

Güneş G. Camel Wrestling in Aydin in the historical process with their effects to social

structure. First International Symposium On Culture Of Camel-Dealing and Camel Wrestling

17-19 November 2016, Selçuk, Izmir, TURKEY (Social Science p:244).

Koç, A. Giriş. First International Symposium On Culture Of Camel-Dealing And Camel

Wrestling. Volume II. Natural and Applied Science, Health and Medical Science. Ed. Koç A,

Erdoğan H. ISBN: 978-605-88682-6-7, Selçuk Belediyesi Selçuk Efes Kent Belleği Yayınları,

17-19 Kasım 2016, Selçuk, İzmir, TURKEY.

Koç, A., Altın, T, Birincioğlu, B. Production and characteristics of camel milk. First

International Symposium On Culture Of Camel-Dealing And Camel Wrestling. Volume II.

Natural and Applied Science, Health and Medical Science. Ed. Koç A, Erdoğan H. ISBN:

978-605-88682-6-7, Selçuk Belediyesi Selçuk Efes Kent Belleği Yayınları, 17-19 Kasım

2016, Selçuk, İzmir, TURKEY.

Özbeyaz, C. Deve ve Yetiştiriciliği, Türk Veteriner Hekimliği Derneği, 1997; 9(4): 48-52.

Page 23: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

22

DEVELERİN BESLENMESİ

HULUSİ AKÇAY1

Öz

Deve yetiştiriciliği ve devecilik kültürü ülkemizde düzenlenen deve güreşleri gibi ulusal ve

uluslararası katılımlı festivaller sayesinde günümüze kadar aktarılabilmiş, bu sayede

yaşatılabilmiş bir kültür mirasımızdır. Bu faaliyetler çerçevesinde, ne yazık ki, günümüzde

sahip olduğumuz develerin beslenmeleri konusunda bulunan güncel araştırma ve kaynak

sayısının sınırlı kaldığı söylenebilir. Hali hazırda, yapılan besleme uygulamaları

incelendiğinde, atadan-dededen gelen bilgilerin ve deneyimlerin (ki bu aktarılan deneyimler

çok önemlidir) günlük hayata aktarılarak uygulanması sonucunda besleme pratiklerinin

gerçekleştiği görülmektedir. Bu derleme, develerin beslenmeleri konusunda yürütülmüş

çalışmaların ülkemiz develerinin beslenmelerinde fikir vermesi amacıyla hazırlanmıştır. Bu

kapsamda, develerin sindirim sistemleri ve diğer ruminantlardan farklılıkları, enerji, protein,

vitamin ve mineral madde gibi besin madde gereksinimleri ile kaynak özetleri bu derleme ile

sunulmaya çalışılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Deve yetiştiriciliği, besleme, besin madde gereksinimleri

CAMEL NUTRITION

Abstract

Camel production and its culture is one of spectacular heritage transferred up today via

national and international festivals such as “camel wrestling” in our country. Within the

framework of these activities, unfortunately, it can be said that number of current researches

and resources about camel feeding we have today is limited. At present, when up-to-date

feeding practices are examined, it is seen that existing feeding practices are taken place as a

result of applied knowledge and experiences from ancestors, which is very important. This

review is prepared for breeders in our country to give an idea about camel nutrition with

recent studies from all around the world carried out on the feeding of camels. In this context,

with recent researches, nutritional requirements of camels such as energy, protein, vitamins,

mineral and differences of digestive systems with other ruminants have been tried to be

presented in this review.

Key Words: Camel production, nutrition, nutrient requirements

GİRİŞ

Develer geçmişte özellikle yük taşımacılığında kargo hayvanı olarak güçlerinden

yararlanılan hayvanların başında yer alırken, günümüz Türkiye’sinde “deve güreşi”

festivallerinin baş aktörleri olarak sosyal etkinliklerde yerlerini almaktadırlar. Dünyadaki

yetiştiriciliğe bakıldığında, develerin taşıma dışında, et üretimi, süt üretimi, dericilik ve

turizmde önemli yer tuttuğu görülmektedir. Ülkemizdeki sosyal etkinliklere benzer, diğer

1 Öğretim Üyesi, Adnan Menderes Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Yemler ve Hayvan Besleme Anabilim Dalı,

09100 Aydın.email: [email protected]

Page 24: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

23

ülkelerde, deve yarışları gibi farklı etkinliklerin düzenlendiği bilinen bir gerçektir. Arap

yarımadasında Bedevilerin yegane hayvanı olan deve “Yaradan’ın bir hediyesi” (Gift from

God) olarak da ifade edilmektedir (Gillespie, 2006;.Unesco, 2007). Develerin bu övgüyü

kazanmalarındaki başlıca nedenler; kötü koşullara karşı dayanıklılıkları, uzun süren susuz

koşullara direnebilmeleri, canlı ağırlıklarına göre diğer gerçek ruminantlarla kıyaslandığında

daha az yem tüketmeleri ve sıcaklık değişimlerine karşı gösterdikleri olağanüstü uyum

yetenekleri olarak sıralanabilir. Ek olarak, develerin sığırlara oranla 3 kat daha az metan

ürettiklerinden de bahsedilmektedir (Guerouali ve Laabouri, 2015). Anlaşılacağı üzere,

kanaatkar olan bu hayvanlar, değişken koşullara uyum sağlayabildikleri için, kötü beslenme

şartlarında dahi bireysel performanslarını devam ettirebilmekte ve çevreyi de daha az

kirletmektedirler. Son dönemlerde develer konusunda yapılan araştırmalara bakıldığında, bazı

çalışmaların develerden elde edilen hayvansal ürünler üzerine yoğunlaştığı görülmektedir.

Deve sütünün daha az alerjik özellik göstermesine vurgu yapılan bu çalışmalar dikkat

çekicidir (El-Agamy et al., 2009; Ehlayel et al, 2011; Monti et al., 2015; Boughellout et al,

2016). Hayvanlardan elde edilen bu tip eşsiz ürünlerin daha çok üretilebilmeleri için, bireysel

olarak daha iyi beslenmeleri gerekmektedir. Ne var ki, güçlü ve kanaatkar bir karakter

sergileyen develerin beslenmelerine ilişkin çok fazla ya da bir başka anlatımla çok detaylı

güncel bilgileri bulabileceğimiz kaynak sayısı sınırlı kalmaktadır. Bu sebeple, ülkemizde,

atadan-dededen gelen bilgi birikimlerimizle beslenen develerin daha iyi beslenmeleri

konusunda farklı kaynakları da araştırıp, bu konudaki deneyimlerimizi daha da

zenginleştirmek, küçük te olsa bir katkı sağlamak amacıyla bu derleme hazırlanmıştır.

DEVELERİN SİNDİRİM SİSTEMİ

Wilson, 1989 erişkin develerin mide bölümlerini koyunun mide bölümleriyle

karşılaştırarak verdiği aşağıdaki şekillerden de anlaşılacağı üzere, devenin temel olarak midesi

3 bölümde incelenebilir. Rumen glandular ve glandular olmayan iki bölümden oluşur ve

glandular bölüm develerde diğer ruminantlardaki omasumun fonksiyonlarını yerine getirdiği

anlaşılmaktadır. Develer, herbivor ve ruminant olarak kabul edilse de, dört bölmeli

midelerinin bulunmamasından dolayı pseudoruminant olarak da anılmaktadırlar. Khan et al.,

2003, Camelidae’ların geviş getiren hayvanlar olduklarını ancak boynuzlarının olmaması ve

tırnak yapılarının farklı olmasından dolayı ruminantia olarak sınıflandırılmakdıklarını ifade

etmektedir.

Page 25: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

24

a) Ruminant midesi, b)Deve midesi (Lechner-Doll, 1995).

Yukarıdaki şekillerden de anlaşılacağı üzere develer rumenlerini, gerçek ruminantlar

gibi kullanabilmektedirler. Bu anlamda anaerobik fermentasyon ve oluşan metabolitler

hayvanların enerji ve protein gereksinimlerini karşılamada önemli bir yer tutmaktadır. Khan

et al, 2003, develerin bağırsaklarının gerçek ruminantlar ile büyük benzerlik gösterdiğini

bildirmektedir. Rumen içerisinde yemlerin kalış süreleri ise gerçek ruminantlardan biraz daha

uzun sürede gerçekleşmekte ve tüketilen yemlerin partikül boyutları daha da ince hale

gelinceye kadar ön midede kalmaktadır. Bu sebeple, develerin midelerindeki kontraksiyonlar

gerçek ruminantlara kıyasla daha güçlü olduğu görülmektedir.

DEVELERİN BESLENMESİ

Yeni doğan dromedary yavrular genellikle ortalama 35 kg canlı ağırlıkta olmakla

birlikte bu yetiştirildiği bölge ve genotiplere göre geniş bir varyasyon (27-39 kg)

göstermektedir (Kadim et al., 2008). Doğan yavrularda mortalite oranının yüksek seyrettiği

aşağıdaki çalışmalarda görülmektedir. Farah et al., 2007, Somali’de, 1 aylık yaştan küçük

deve yavrularında mortalitenin % 73.2’sinin diyare kökenli olduğunu bildirmektedir.

Dubai’de yürütülen diğer bir çalışmada, Juhasz ve Nagy, 2015, buzağı mortalite

oranının %35-40’lara kadar ulaştığını bildirmişlerdir. Yürüttükleri çalışmalarında 7 yıllık

sürede gerçekleşen 2551 doğumda 6 aylık yaştan küçük 342 buzağının çeşitli nedenlerle

öldüğünü, mortalitenin %13.4 olarak gerçekleştiğini belirlemişlerdir. Araştırıcılar, tıpkı

erişkin develerde olduğu gibi, buzağılarda da hastalıkların klinik semptomlarının dışarıdan

çok zor anlaşıldığını ifade etmektedirler. Diğer türlerde, genel olarak, yeni doğan yavrular için

Page 26: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

25

kritik periyod doğum sonrası 1 ay olarak kabul edilirken, deve yavrularında 4 aylık yaştan

sonra bile orta ve şiddetli respiratory problemler, nasal akıntılar (% 1-68) ve ekto-parazitlerin

görüldüğünü bildirmektedirler. Buduklarda 1 aylık yaştan sonra, yorgunlukla seyreden,

bazen de ateşli (% 13-51), diyare (% 2-13), konstipasyon (% 1-6) ve nerolojik problemler (%

0-45) sıklıkla görülen sorunlar olarak ifade edilmektedir. Sürüye dışarıdan hayvan girmesiyle

birlikte saçkıran şeklinde deride lezyonlar ve uyuz enfeksiyonları % 60-90’lara ulaşmıştır.

Düzenli aşılamalar ile bu oran % 5’lerin altına inmiştir. Aşağıdaki tabloda yıllara bağlı

doğumlar ve ölüm oranları verilmiştir.

Kaynak: Juhasz ve Nagy, 2015.

2009 yılında beyaz kas hastalığı nedeniyle meydana gelen kayıpların Vitamin E ve

Selenyum takviyesi ile giderildiği bildirilmektedir. 2011 yılında, gastrik ülser vakalarındaki

artış dikkat çekici bulunmuş, buzağılar dahil tüm hayvanların TMR (Toplam Karışım

Rasyonu) ile beslendikleri ve partikül boyutunun düşmesiyle birlikte bu sorunların ortaya

çıktığı ifade edilmektedir (Juhasz ve Nagy, 2015).

Abdoun et al, 2015, buduklarda görülen yüksek mortalite oranının çözümüne yönelik

yürüttükleri çalışmalarında, sıcak stresi altındaki budukların yemlerine ilave edilen organik Cr

ile, plazma kortizol seviyesi ve nötrofil : lenfosit oranının (N:L) düştüğünü, böylece de,

selülar ve humoral immün tepkilerin arttığını bildirmişlerdir.

Noor et al, 2015, Kenya’da yürüttükleri çalışmada, kurak sezonda develerin, akasya

tohumları (13.7 % CP; 14.9 MJ/kg DM) ve mısır temeline dayalı (11 % CP; 16.6 MJ/kg DM)

ek yemleme ile kontrol grubuna (sadece kaba yem) göre sırasıyla %26 ve %50 daha fazla süt

ürettiklerini ve canlı ağırlıklarının da mısır temeline dayalı rasyonlarda daha iyi

gözlemlendiğini bildirmişlerdir (P<0.05).

Gupta et al, 2015, değişik protein ve enerji seviyelerinde düzenledikleri rasyonlarla

besledikleri dromedary develerde yürüttükleri metabolik çalışmada, %16.49 ham protein ve %

70.71 TDN içeren karma yem ile birlikte baklagillerin kaba yem olarak tercih edildiği (bu

çalışmada yer fıstığı samanı kullanılmış) rasyonların yem tüketimi ve sindirilebilirlik

açısından daha uygun olabileceği sonucuna varmışlardır.

Chaudhary ve Tiwari, 2015, yük taşımada kullanılan develerde kış mevsiminde

yürüttükleri çalışmalarında, yine yer fıstığı samanına ilave olarak verilen konsantre yemin %

Page 27: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

26

65-70 TDN yerine, % 75 TDN içermesinin, develerin bireysel performanslarını (hız, güç vb)

arttırdığını ve yaptıkları işe bağlı stresi de ciddi oranda azalttığını bildirmektedirler.

Çalışmada, develerin kuru madde tüketimleri 91.27 ile 103.51 g/kg CA0.75

olarak

gerçekleşmiştir.

Deve sütündeki C vitamini düzeyinin araştırıldığı bir çalışmada, deve sütünün inek

sütüne kıyasla 2 kat daha fazla C vitamini içerdiği ifade edilmektedir (Konuspayeva et al,

2011). Aynı çalışmada, mevsimsel değişimler de incelenmiş en yüksek düzeyin yaz aylarında

üretilen sütte ve en düşük düzeyin de bahar mevsiminde tespit edildiği bildirilmektedir.

Bactrian’dan elde edilen sütün (169 ± 110 mg/L), dromedarydan elde edilen (146 ±

93 mg/L) süte göre daha fazla vitamin C içerdiği bildirilmiştir. Çalışmada, kolostrum vitamin

C içeriğinin normal süte göre daha düşük seviyelerde tespit edilmesi dikkat çekicidir. Bu

bulgulardan yeni doğan yavruların daha dikkatli ve özenli beslenmeleri gerektiği sonucu

çıkarılabilir.

Tunus’ta Hammadi et al, 2001 tarafından yürütülen bir çalışmada, dişi dromedary

develerin gebeliklerinin son 3 ayında 4 kg/g ve post-partum 3 ay boyunca ilave 5 kg/g ek

konsantre yem verilmesinin hem anaların bireysel performanslarını, hem de doğan yavruların

canlı ağırlıkları ile büyüme gelişmelerini ciddi anlamda etkilediğini bildirmektedir.

Mısır’da Mohamed et al, 2015 tarafından yürütülen bir diğer çalışmada, büyümekte

olan develerin rasyonlarına maya ve Zinc-basitrasinin büyüme, gelişme, yemden yararlanma

üzerine etkilerine bakılmış, bazal rasyona 5 g/gün ilave edilen maya kültürünün 2 g/gün

eklenen Zn-basitrasine göre canlı ağırlık, günlük canlı ağırlık artışı ve yemden yararlanma

üzerine ciddi farklılık oluşturduğu belirlenmiştir.

Develerin günlük besin madde gereksinimleri (Wardeh, 2004).

Page 28: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

27

Gebe develerin besin madde gereksinimleri (Wardeh,2004).

Süt veren develerin besin madde gereksinimleri (Wardeh, 2004).

Sıcak koşullarda develerin yaşama payı gereksinimleri

Ca

nlı Ağ, kg

Ku

ru madde

kg, % CA

M

J/d

Sindi

rilebilir

Protein, g

C

a, g

P

, g

Vit

amin A

IU * 1000

10

0

2.2

5

2

0.75 195

1

0 7 6

15

0 2.9

2

6.69 244

1

2 9 8

20

0 2.5

2

3.14 144 8 7 9

25

0

2.9

6

2

7.36 169

1

0 9 11

30

0

3.3

9

3

1.38 195

1

2

1

0 13

35

0 3.8

3

5.23 218

1

4

1

1 15

40 4.2 3 241 1 1 17

Page 29: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

28

0 8.91 7 3

45

0

4.5

9

4

2.51 264

1

8

1

4 19

50

0

4.9

7

4

6.02 285

2

0

1

5 21

55

0

5.3

4

4

9.41 307

2

1

1

6 23

60

0 5.7

5

2.76 327

2

2

1

7 26

Kaynak: The Arab Centre For The Studies of Arid Zones and Dry Lands 1990 &

Unoversity of Saskatchewan, http://www.netcam.com.au/~acra/sundry/nutrition.htm

Erişim:04.01.2018)

Develerin beslenmelerinde yukarıda verilen tablolar referans alınarak günlük

rasyonları, yemleme programları fizyolojik durumlarına göre ve değişen çevre koşullarına

göre düzenlenebilir.

SONUÇ

Deve yetiştiriciliği, ülkemizde düzenlenen “deve güreşleri” gibi sosyal etkinlikler ile

gün geçtikçe daha ilgi çekici hale gelmektedir. Yukarıda özetlenmeye çalışılan, dünyada

develerin yetiştiriciliğinde ve beslenmelerinde yaşanan sorunların çözümüne yönelik

yürütülen çalışmalar, develerin diğer ruminantlar gibi beslenebileceğini bize göstermektedir.

Ne var ki, kanaatkar olarak bilinen develerin beslenmelerinde oluşabilecek sorunların

dışarıdan gözlem yoluyla hızlı bir şekilde fark edilmeleri biraz güçtür. Bu nedenle

hayvanlarda görülen önemsemediğimiz yorgunluk belirtileri bile önemli bir indikatör olabilir.

Diğer yandan, yeni doğan yavrularda görülen yüksek mortalite tüm dünyada başta gelen

önemli sorunlardan biri olarak kabul edilebilir. Bu amaçla, hem yeni doğan yavruların

beslenmeleri hem de analarının gebelikleri boyunca ve sonrasında iyi beslenmeleri önemlidir

ve yürütülen çalışmalarda doğum öncesi ve sonrası 3 aylık ek beslemenin canlı ağırlık ve

bireysel performansları ne derecede etkilediği ifade edilmiştir. Sonuç olarak, yeni doğan

budukların yaşamlarının ilk gününden itibaren iyi beslenmeleri, daha üretken, daha verimli,

daha sağlıklı deve popülasyonuna sahip olmak için en temel uygulama olacaktır.

Page 30: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

29

KAYNAKLAR

Abdoun K.A., Samara E. M., Okab A. B., Al-Haidary A. A., 2015. Modulation Of Immune

Response In Heat-Stressed Camel Calves By Dietary Chromium-Yeast Supplementation.

Prooceedings of 4th Conference of Isocard. “Silk Road Camel: The Camelids, Main Stakes

for Sustainable Development.” pp.276-277, June 8-12, Almathy, Kazakhstan.

Boughellout H., Choiset Y., Rabesona H., Chobert JM., Haertlé T., Zidoune M.N., 2016.

Camel's milk: A new source of proteins for children with cow's milk allergy? Revue francaise

d'allergologie, 56(4): 344-348.

Chaudhary J.L., Tiwari G.S., 2015. Synergic Effect Of Feeding Different Levels Of Dietary

Energy On Nutrient Utilization, Draught Performance And Physiological Reactions Of Indian

Camels During Winter Season. Prooceedings of 4th Conference of Isocard. “Silk Road Camel:

The Camelids, Main Stakes for Sustainable Development.” pp.289-291, June 8-12, Almathy,

Kazakhstan.

Ehlayel M. S.,Hazeima K. A., Al-Mesaifri F., Bener A., 2011. Camel milk: An alternative for

cow's milk allergy in children. Allergy and Asthma Proceedings, 32 (3):255-258.

El-Agamy E.I., Nawar M., Shamsia S.M., Awad S., Haenlein G.F.W., 2009. Are camel milk

proteins convenient to the nutrition of cow milk allergic children? Small Ruminant Research

82 : 1–6.

Gillespie F., 2006. Discovering Qatar. Sponsored by RasGas Company Limited.

Guerouali A., Laabouri F. Z., 2015. Estimates Of Methane Emission From The Camel

(Camelius Dromedarius) Compared To Dairy Cattle (Bos Taurus). Prooceedings of 4th

Conference of Isocard. “Silk Road Camel: The Camelids, Main Stakes for Sustainable

Development.” pp.294-296, June 8-12, Almathy, Kazakhstan.

Gupta L., Tiwari G.S., Garg R., 2015. Effect Of Feeding Different Levels Of Protein Or

Energy On Nutrient Utilization In Dromedary Camels. Prooceedings of 4th Conference of

Isocard. “Silk Road Camel: The Camelids, Main Stakes for Sustainable Development.”

pp.296-298, June 8-12, Almathy, Kazakhstan.

Hammadi M., Khorchani T., Khaldi G., Majdoub A., Abdouli H., Slimane N., Portetelle D.,

Renaville R., 2001. Effect of diet supplementation on growth and reproductionin camels

under arid range conditions. Biotechnol. Agron. Soc. Environ. 5 (2), 69–72.

Juhasz J., Nagy P., 2015. Neonatal Management, Pre-And Postnatal Losses In Dromedary

Camels Under Intensive Management. Prooceedings of 4th Conference of Isocard. “Silk Road

Camel: The Camelids, Main Stakes for Sustainable Development.” pp.300-302, June 8-12,

Almathy, Kazakhstan.

Kadim, I.T., Mahgoub, O, Purchas R.W., 2008. A review of the growth, and of the carcass

and meat quality characteristics of the one-humped camel (Camelus dromedaries). Meat

Science 80 : 555–569.

Khan B B, Iqbal A ve Riaz M., 2003. Production and Management of Camels. Department

of Livestock Management University of Agriculture Faisalabad 2003.

Page 31: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

30

Konuspayeva G., B. Faye, G. Loiseau , 2011. Variability of vitamin C content in camel milk

from Kazakhstan Journal of Camelid Science 4:63–69. http://www.isocard.org.

Lechner-Doll, M. von Engelhardt, W. Abbas, A.M. Mousa, H.M. Luciano, L. and Reale, E.

1995. Particularities in forestomach anatomy, physiology and biochemistry of camelids

compared to ruminants. In: Elevage et alimentation du dromadaire–Camel production and

nutrition. Options méditerranéennes, Serie B:Etudes et Recherches. 13. 19–32. Ed. J.L.

Tisserand. CIHEAM, Paris.

Mohamed M.I, Maareck Y.A., Abdel-Magid S S., Awadalla I.M., 2009. Feed intake,

digestibility, rumen fermentation and growth performance of camels fed diets supplemented

with a yeast culture or zinc bacitracin. Animal Feed Science and Technology (149) 341–345.

Monti G., A Bua, M Rubino, A M Mahdi, G.A. Mazza, R Miniero, 2015.Camel milk in

children with cow milk allergy: Is it time for more investigations and less skepticism?

Digestive and Liver Disease , Volume 47 , e265

Noor, I. M., Bebe B. O., Guliye A. Y., 2015. Effects Of Feed Supplementation On The

Performance Of Lactating Camels Browsing On Natural Forages In Isiolo County, Kenya

Prooceedings of 4th Conference of Isocard. “Silk Road Camel: The Camelids, Main Stakes

for Sustainable Development.” pp.303-305, June 8-12, Almathy, Kazakhstan.

Unesco, 2007. The Camel from Tradition to Modern Times. Unesco DOHA. July, 2007.

Wardeh M F, 2004. The nutrient requirements of the dromedary camel. J Camel Sci. 1: 37-45.

Wilson R.T, 1989. The nutrient requirements of the dromedary camel In : Tisseran d J.-L.

(ed.). Séminaire sur la digestion, la nutrition et l'alimentation du dromadaire. Zaragoza:

CIHEAM, 1989. p.171 -179

Page 32: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

31

ÇİFT HÖRGÜÇLÜ (BACTRİAN) VE TEK HÖRGÜÇLÜ (DROMEDAR) F1 MELEZİ

(TÜLÜ) BUDUKLARIN DOĞUM AĞIRLIĞI VE VÜCUT ÖLÇÜLERİ ÜZERİNE BİR

ARAŞTIRMA

ATAKAN KOÇ1, ABDULLAH BÜLBÜL

2, BİROL BİRİNCİOĞLU

3, TUFAN ALTIN

4

Öz

Çiftlik hayvanlarında doğum ağırlığı ve doğumdaki vücut ölçüleri üzerine çok sayıda faktör etki

yapmaktadır. Bu çalışmada Aydın ilinde üç farklı deve işletmesinde 2017 kış mevsiminde doğan 8 baş

Bactrian x Dromedar F1 melezi budukların doğum ağırlığı ve vücut ölçülerinin (cidago yüksekliği

(CY), sağrı yüksekliği (SY), sırt (hörgüç) yüksekliği, sırt (hörgüç) çevresi, vücut uzunluğu, boyun

uzunluğu, göğüs çevresi, omuz genişliği, ön bacak uzunluğu, arka sağrı genişliği ve kuyruk uzunluğu)

belirlenmesi amaçlanmıştır. Vücut ölçüleri ve doğum ağılığı arasındaki korelasyonların

belirlenmesinin yanında stepwise-regresyon yöntemi ile doğum ağırlığını vücut ölçülerinden tahminde

eşitlikler geliştirilmiştir. Budukların doğum ağırlığı 28-51 kg arasında değişmiş, ortalama 36.33±2.61

kg, doğum ağırlığı ile göğüs çevresi arasındaki korelasyon (r=0.91) bulunmuş, göğüs çevresi ve omuz

genişliği ölçülerini birlikte kullanarak doğum ağırlığının tahmin edilebileceği (R2=97.92)

belirlenmiştir. Vücut ölçülerinden yararlanarak güreş develerinin daha erken bir dönemde seçilmesi

konusunda çeşitli araştırmalar yapılmalıdır.

Anahtar kelimeler: Bactrian x Dromedar F1, doğum ağırlığı, vücut ölçüleri, korelasyon, stepwise

regresyon

A RESEARCH ON BIRTH WEIGHT AND BODY MEASUREMENTS OF BACTRIAN X

DROMEDARY F1 CALVES

Abstract

Many factors have effects on birth weight and body measurements of livestock animals. In this study,

birth weight and body measurements (wither height (WH), rump height (RH), abdominal height (AH),

abdomen girth (AG), body length (BL), neck length (NL), heart girth (HRG), shoulder width (SH),

arm length (AL), rump width (RRW), tail length (TL)) of 8 heads Bactrian x Dromedary F1 calves

born in winter in 2017 were determined. Besides the determination of correlation coefficient between

birth weight and body measurement, the development of equations about the estimation of birth

weight from body measurements. The birth weight of calves varies from 28 kg to 51 kg and the mean

was 36.33±2.61 kg, the correlation coefficient between birth weight and heart girth is (r=0.91), by

using the measures of hearth girth and shoulder width together, birth weight can be determined

(R2=97.92). By selecting the wrestling camel at a younger age from using body measurements some

researches need to be conducted.

Key words: Bactrian x Dromedary F1, birth weight, body measurements, correlation, stepwise

regression

1 Prof. Dr., Adnan Menderes Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Zootekni Bölümü, 09100, AYDIN / TÜRKİYE,

[email protected] 2 Zir. Müh.,Adnan Menderes Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Zootekni Bölümü, 09100, AYDIN / TÜRKİYE

3 Öğr. Gör., Adnan Menderes Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Zootekni Bölümü, 09100, AYDIN/ TÜRKİYE

4 Prof. Dr.,Adnan Menderes Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Zootekni Bölümü, 09100, AYDIN / TÜRKİYE

Page 33: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

32

GİRİŞ

Dünyanın birçok ülkesinden farklı olarak Türkiye’de deve yetiştiriciliği daha çok

güreş devesi yetiştiriciliğine yöneliktir. Bu anlamda Türkiye’nin batısında yer alan ve

Çanakkale-Antalya illeri arasında kalan ve ağırlıklı olarak da kıyıda yer alan iller, ilçeler ve

hatta bazı köylerde kışın deve güreşi organizasyonları düzenlenmekte ve bölgede yaşayan

insanların önemli bir sosyal aktiviteleri arasında yer almaktadır. Güreş develeri Buhur olarak

adlandırılan çift hörgüçlü (Bactrian) erkeği ve tek hörgüçlü (Dromedar) dişisinin

melezlemesinden elde edilen ve tülü olarak adlandırılan F1 melezi erkeklerin

güreştirilmesiyle gerçekleştirilmektedir. Yetiştiricilerle yapılan görüşmelerde erkekler kadar

olmasa da tülü dişilerinin de güreştirildiğini belirtmişlerdir.

Motorlu taşıtların gelişmesi sonucunda taşımacılık işlevini önemli ölçüde kaybeden

develerin Türkiye’deki sayısı 1960’lı yıllarda 60.000 baş düzeyinden hızla azalarak TÜİK

verilerine göre 1.000 başlar düzeyine inmiş, deve güreşlerinin popülerliğinin artmasına bağlı

olarak özellikle son yıllarda deve sayısında belirgin bir artıştan söz etmek mümkündür. Deve

ürünlerinden deve sütünün astım, bazı kanserler, diyabet ve otizm gibi birçok hastalığın

tedavisine iyi geldiğine yönelik inanışlar da gelecekte daha da popüler olan deve güreşlerinin

etkisiyle birlikte Türkiye’de deve sayısının artacağına işaret etmektedir.

Çiftlik hayvanlarının değişik dönemlerdeki canlı ağırlığı ve vücut ölçüleri

hayvanların değerini belirlemede önemli bir işleve sahiptir. Hayvanların değişik dönemlerdeki

canlı ağırlıkları ve vücut ölçülerinin bilinmesi aynı ırktan ya da farklı ırktan hayvanlar

arasındaki farklılığı, büyüme ve gelişmelerini, istenilen verim yönüne uygun hayvanların

belirlenmesini, geç dönemde tespit edilen özellikler varsa erken dönemde görülen bazı

özelliklerle ilişkisini belirleme ve zaman içerisinde hayvanların özelliklerinde bir değişim

olup olmadığını belirlemede önemli olduğu vurgulanmıştır (Taşkın, 2004).

Çiftlik hayvanlarının doğumdaki ağırlık ve vücut ölçüleri türe ve tür içerisinde ait

olduğu ırkın ortalama ergin canlı ağırlıklarıyla orantılı olarak değişim göstermektedir. Doğum

ağırlığı ve doğumda yavrunun sahip olduğu vücut ölçüleri doğumun kolaylığıyla ilişkili

olduğundan dolayı hem yavru hem de anası için hayati öneme sahiptir.

Hayvanlarda doğum ağırlığı ve doğumdaki vücut ölçüleri üzerine genetik faktörlerin

yanında ana yaşı ya da laktasyon sayısı, besleme ve sağlık durumu, cinsiyet ve mevsimin

etkili olduğu bildirilerek, develerde doğum ağırlığının kalıtım derecesinin diğer etçi türlere

göre daha yüksek olduğu bildirilmiş ve yüksek doğum ağırlığına sahip olan budukların aynı

zamanda yüksek yaşama gücüne de sahip oldukları ve et üretim potansiyellerinin de daha

yüksek olduğu vurgulanmıştır (Kadim ve Mahgoub, 2014). Hansard ve Berry (1969)’ye atfen

Kadim ve Mahgoub (2014) hayvanların doğum ağırlığında görülen varyasyonda ananın (%20),

fötüsün (%17), laktasyon sırasının (%7), beslemenin (%6), cinsiyetin (%2) ve ananın yaşının

(%1) oranında önemli payının olduğunu vurgulamışlardır.

Doğum ağırlığı ve yavrunun doğumdaki vücut ölçüleri üzerine ananın direkt

etkisi %50 oranındayken, anadan kaynaklı maternal genetik etkiden de söz edilmektedir.

Burada yavrunun doğum ağırlığı ve doğumdaki vücut ölçülerinde maternal uterin etkinin de

önemli bir payının olduğu vurgulanmalıdır (Menissier ve Frish, 1992; Koç, 2017). Develerde

ikizlik oranının oldukça düşük olduğu, develerin genellikle tek doğum yaptıkları bildirilmiş

(Koç ve ark., 2016) ve çiftlik hayvanlarında olduğu gibi develerde de et üretiminin temelini

yavrunun doğum ağırlığının oluşturduğu ifade edilerek doğum ağırlığı yüksek olan budukların

Page 34: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

33

aynı zamanda sütten kesim ağırlıklarının ve ergin canlı ağırlıklarının da yüksek olacağı

belirtilmiştir (Kadim ve Mahgoub, 2014).

Develerde fetüsün büyümesinin sığıra benzer olduğu belirtilerek develerde doğum

ağırlığı bakımından varyasyonun oldukça yüksek olduğu dile getirilmiş ve 26.3 kg ile 52.1 kg

arasında değiştiği ifade edilmiştir. Diğer çiftlik hayvanı türlerine benzer olarak develerde de

dişilerin doğum ağırlığının erkeklerden daha düşük olarak gerçekleştiği vurgulanmıştır

(Kadim ve Mahgoub, 2014; Koç ve ark., 2016).

Gebeliğin son dönemlerinde ananın yetersiz besleme, fetüsün ağırlık artışında

düşüşlere neden olurken, yetersiz besleme şiddetine bağlı olarak fetüsün ölümü ve düşükler de

görülebilir (Kadim ve Mahgoub, 2014). Bu anlamda doğum mevsimi, gebeliğin sonlarındaki

devenin iyi beslenerek fetüs gelişiminin iyi olması ve doğum sonrasında ananın iyi beslenip

yeterli süt üreterek yavrusunun hayatta kalmasını sağlamsı ve gelişme hızının yüksek olması

açısından büyük bir öneme sahipken, sahibine tatmin edici miktarda süt üretebilmesi

açısından da doğum mevsiminin önemli olduğu vurgulanmalıdır.

Mutairi (1999) ana yaşının buduk doğum ağırlığı üzerine etkisinin önemli

olduğunu belirterek, ilk doğumunu yapan develerin diğer yaşlı develere göre doğum

ağırlığı daha düşük olan yavrular doğurduklarını, ilk doğumunu yapan genç develerin canlı

ağırlığının düşük olmasının yavru doğum ağırlığının da düşük olmasına neden olduğunu

belirtmiş ve ana yaşı ile buduk doğum ağırlığı arasındaki korelasyonu 0.87 olarak

hesaplamıştır. Ayrıca, doğum öncesinde ananın vücut ağırlığı ile buduk doğum ağırlığı

arasında da pozitif bir korelasyon bulunduğu belirtilerek, kalıtsal faktörler dışında coğrafi

bölgenin de buduk doğum ağırlığı üzerinde etkili olduğu ifade edilmiştir (Kadim ve Mahgoub,

2014). Tunus ve Kenya’da develerde doğum ağırlığının sırasıyla 25.8 ve 30.9 kg gibi

daha düşük olduğu belirtilirken, Sudan develerinde 30-40 kg, Somali ve Tunus’ta 27

kg, Hindistan’da 39 kg olduğunu belirtilmiştir (Kadim ve Mahgoub, 2014).

Etiyopya’da buduklarda ölüm oranının %14.9-20.3 gibi yüksek oranda gerçekleştiği

belirtilerek, deve yavrularında görülen bu yüksek ölüm oranının yetersiz bakım-besleme

faktörlerine bağlı olduğu ifade edilmiştir (Megersa et al. 2008’i atfen Kadim ve Mahgoub,

2014).

Yagil (1985), dişi buduklarda doğum ağırlığının dişilerde 37.2 kg ve erkeklerde 38.2

kg, aralarındaki farkın ise önemsiz bulunduğunu belirtirken, Sudan deve yavrularında

erkelerin doğum ağırlığının 39±0.31 kg ile dişilerden (36 ± 0.34 kg) daha ağır bulunduğu

bildirilmiş (Bakheit et al., 2009), Harmas et al. (1990) ise dişi ve erkek buduklarda

doğum ağırlığı üzerine cinsiyetin etkisinin önemli olduğunu belirterek erkeklerde doğum

ağırlığını 35±0.95 kg, dişilerde ise 34.05±0.46 kg bulunduğunu ifade etmiştir. Mutairi

(1999) erkek ve dişi buduklarda ortalama doğum ağırlığını sırasıyla 37.45 ± 0.55 kg ve

37.27 ± 0.41 kg bulmuştur.

Yeni doğan yavru buduk doğumdan birkaç saat sonra ayağa kalkabilirken (Koç ve

ark., 2016), yetiştirme sistemine bağlı olarak 5 yaşına kadar anasına yakın olarak büyüdüğü

ifade edilmiştir (Kadim ve Mahgoub, 2014). Çizelge 1’de farklı bölgelerde yetiştirilen tek

hörgüçlü develerde doğum ağırlığı ortalamaları verilmiştir. Çizelge 1’de de görülebileceği

gibi 10 farklı araştırmadan elde edilen sonuçlarda tek hörgüçlü develerde doğum ağırlığının

27.0 kg ile 42.3 kg arasında değiştiği belirlenmiştir.

Page 35: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

34

Bu çalışmada Aydın ilinde üç farklı işletme 2017 yılı kış döneminde doğan budukların doğum

ağırlıklarının ve vücut ölçülerinin belirlenmesi amaçlanmıştır.

Çizelge 1. Farklı bölgelerde yetiştirilen Dromedar develerde doğum ağırlığı (Kadim ve

Mahgoub, 2014)

Ülke n Doğum Ağırlığı, kg Kaynak

Hindistan 525 37.3-41.0 Bhargava et al. (1965); NRCC (1990)

Pakistan ?? 42.3 Khan et al. (2003)

Tunus 29 35±6 (erkek)

32±5 (dişi)

Kamoun (1995)

Tunus 22 27.0-28.4 Hammadi et al. (2001)

Libya 158 35.95±0.46 (erkek)

34.05±0.46 (dişi)

Harmas et al. (1990)

S. Arabistan 32 39.94±0.61 (erkek)

37.77±0.53 (dişi)

Mutairi (1999)

Sudan 49 39.0 ± 0.31 (erkek)

36.0 ± 0.34 (dişi)

Bakheit et al. (2009)

Sudan 20 32.5–35 El-Amin (1979)

Kenya 22 27.8 Wilson (1998)

Avustralya 61 30-40 Camel Newsletter (1997)

GEREÇ VE YÖNTEM

Bu çalışmanın hayvan materyalini Aydın ilinde ikisi İncirliova ilçesi, birisi de

Ortaklar’da bulunan üç deve işletmesinde 04.1.2017-13.04.2017 tarihleri arasında doğan bir

başı dişi, 7 başı erkek toplam 8 baş buduk oluşturmuştur.

Budukların doğum sonrasında ilk 24 saat içerisinde vücut ağırlığı ve vücudun değişik

bölgelerinden alınan vücut ölçüleri alınmıştır. Doğum ağırlığı işletmelerde dijital teraziler

aracılığı ile belirlenirken, vücut ölçüleri sığırların dış görünüşe göre değerlendirilmesinde

kullanılan ve su terazili bir ölçü metresi yardımıyla belirlenmiştir.

Buduklardan alınan vücut ölçüleri cidago yüksekliği, sağrı yüksekliği, sırt (hörgüç)

yüksekliği, sırt (hörgüç) çevresi, vücut uzunluğu, boyun uzunluğu, göğüs çevresi, omuz

genişliği, ön bacak uzunluğu, arka sağrı genişliği ve kuyruk uzunluğundan oluşmaktadır

(Lawrence ve Fowler, 1997; Koyuncu ve ark., 2002; Taşkın, 2004; Chniter et al., 2009;

Abdallah ve Faye, 2012; Osman et al., 2015; Koç, 2016).

Cidago yüksekliği: Sırt omurunun en yüksek noktasının (Processus spinalis) yerden

yüksekliği,

Sağrı yüksekliği: Sağrının (sacrum) en yüksek noktasının (Tuber coxae’ları

birleştiren hat) yerden yüksekliği,

Sırt (hörgüç) yüksekliği: Son sırt omuru diken çıkıntısının yerden yüksekliği,

Sırt (hörgüç) çevresi: Son sırt omuru diken çıkıntısının karın altından alınan çevresi,

Vücut uzunluğu: Omuz ucu (Tuberculum majus humeri) ile oturak yumrusu (Tuber

ischci) arasındaki mesafe,

Page 36: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

35

Boyun uzunluğu: Başın alt kısmı ile göğüs arasındaki mesafe,

Göğüs çevresi: Göğüs kemiğinin ön ayakların arkasından sırt ve karın altından

ölçülen çevresi,

Omuz genişliği: İki omuz ucu arası mesafe,

Ön bacak uzunluğu: Humerus kemiğinin skapula ile birleştiği noktasının yerden

yüksekliği,

Arka sağrı genişliği: Oturak yumruları (Tuber ischi’ler) arasındaki mesafe,

Kuyruk uzunluğu: Kuyruğun vücuda bağlandığı nokta ile ucu arasındaki mesafedir.

Doğan yavruların dördünün babası Deli Budur, üçünün babası Cafer Buhur, birisinin

babası ise belirlenememiştir. Ayrıca, işletmeciler doğan üç yavruya ait gebelik süresi ve

doğum ağırlıklarını 372 gün (28 kg), 392 gün (40.5 kg) ve 399 gün (39.5 kg) olarak

bildirmişler, diğerlerine ait gebelik süresi develerin çiftleşme tarihi kaydı tutulmadığından

belirlenememiştir.

Doğan 8 baş buduğun doğum ağırlığı ve vücut ölçülerine ait tanımlayıcı istatistikler

belirlendikten sonra, özellikler arasındaki korelasyon katsayıları hesaplanmıştır. Ayrıca,

stepwise-regresyon yöntemi kullanılarak vücut ölçülerinden canlı (doğum) ağırlığı tahmin

etmeye yönelik eşitlikler geliştirilmiştir. Verilerin analizinde Minitab 13.0 paket

programından yararlanılmıştır.

BULGULAR VE TARTIŞMA

Doğum ağırlığı ve vücut ölçüleri alınan 8 baş buduğa ait tanımlayıcı istatistikler

Çizelge 2’de verilmiştir. Bactrian x Dromedar F1 melezi budukların doğum ağırlığı 28 ile 51

kg arasında değişmiş, ortalaması 36.13±2.61 kg olarak hesaplanmıştır. Budukların cidago,

sağrı, sırt (hörgüç) yükseklikleri sırasıyla 102.38±2.21 cm, 99.06±2.55 cm ve 103.13±2.14 cm;

sırt (hörgüç) ve göğüs çevreleri sırasıyla 77.00±3.01 cm ve 78.38±2.15 cm, vücut, boyun, ön

bacak ve kuyruk uzunlukları sırasıyla 59.38±1.22 cm, 35.63±1.34 cm, 83.44±2.62 cm ve

30.63±0.93, ve omuz ve ark sağrı genişlikleri sırasıyla 11.63±0.93 cm ve 8.63±0.46 cm olarak

hesaplanmıştır (Çizelge 2).

Bu çalışmada Bactrian x Dromedar F1 melezi buduklar için bulunan 28-51 kg

arasında değişen doğum ağırlıkları Kadim ve Mahgoub (2014)’ın dünyanın değişik

ülkelerinde yetiştirilen develer için bildirdiği doğum ağırlıklarıyla karşılaştırıldığında, Somali,

Tunus ve Kenya develerinde bildirilen Doğum Ağırlığından daha yüksekken, Hindistan,

Pakistan, Libya, S.Arabistan, Sudan ve Avustralya develerinde bildirilen doğum ağırlığı

değerlerine benzerdir.

Doğum ağırlığı özelliği üzerine ırk, ana yaşı, gebelik dönemindeki besleme ve sağlık

durumu, cinsiyet ve mevsimsel faktörlerin etkili olduğu düşünülecek olursa, yapılan

çalışmalarda develerde doğum ağırlığının dünya genelinde 26.3 kg ile 52.1 kg (Merkt et al.,

1990) arasında değişmesinin kabul edilebilir olduğu belirtilmelidir.

Yine bu çalışmada Bactrian x Dromedar F1 melezi buduklar için bulunan doğum

ağırlığı (36.33±2.61 kg) ortalaması Harmas et al. (1990), Mutairi (1999), Bakheit et al.

(2009)’un bildirdikleri doğum ağırlığı ortalaması ile benzerdir.

Page 37: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

36

Çizelge 2. Budukların Doğum Ağırlığı ve Vücut Ölçülerine ait tanımlayıcı istatistikler

n Ort. En düşük En yüksek

Doğum Ağırlığı, kg 8 36.33±2.61 28 51

Cidago Yüksekliği, cm 8 102.38±2.21 92 114

Sağrı Yüksekliği, cm 8 99.06±2.55 87.5 110

Sırt (Hörgüç) Yüksekliği,

cm

8 103.13±2.14 94 114

Sırt (Hörgüç) Çevresi, cm 8 77.00±3.01 60 88

Vücut Uzunluğu, cm 8 59.38±1.22 54 64

Boyun Uzunluğu, cm 8 35.63±1.34 31 42

Göğüs Çevresi, cm 8 78.38±2.15 72 91

Omuz Genişliği, cm 8 11.63±0.93 8 15

Ön Bacak Uzunluğu, cm 8 83.44±2.62 69 91

Arka Sağrı Genişliği, cm 8 8.63±0.46 8 10

Kuyruk Uzunluğu, cm 8 30.63±0.93 26 35

Budukların doğum ağırlığını tahmin için geliştirilen eşitlikler Çizelge 3’de verilmiştir.

Diğer çiftlik hayvanlarında olduğu (Koç ve Akman, 2007) gibi develerde de canlı ağırlığı

tahminde göğüs çevresi öne çıkan bir özellik olduğu söylenebilir (Çizelge 3; Eşitlik 1) ve bu

eşitliğe göre budukların göğüs çevresi kullanılarak doğum ağırlıklarını %82.15 (R2=82.15)

doğruluk oranı ile tahmin etmek olasıdır.

İkinci adımda ise doğum ağırlığında açıklanan varyasyonu göğüs çevresine ilave

olarak omuz genişliği kullanılarak %97.92 (R2=97.92) oranında açıklamak mümkündür.

Üçüncü adımda ise doğum ağırlığını tahminde göğüs çevresi ve omuz genişliğine ilave olarak

arka sağrı genişliği kullanılarak doğum ağırlığındaki varyasyonu %98.9 (R2=98.90) gibi

oldukça yüksek olasılıkla belirlenebileceği görülmüştür.

Çizelge 3. Doğum Ağırlığını tahmin için vücut ölçülerinden yararlanılarak Stepwise

regresyon yöntemiyle geliştirilmiş eşitlikler

Eşitlik R2

1 =-49.94+1.10*GÇ 82.15

2 =-66.32+1.53*GÇ-1.5*OG 97.92

3 =-71.46+1.56*GÇ-1.77*OG+1.02*ASG 98.90

GÇ: Göğüs çevresi, OG: Omuz genişliği, ASG: Arka sağrı genişliği

Göğüs çevresine ilave olarak omuz genişliği ve arka sağrı genişliğinin

Stepwise-regresyon yöntemine göre önerilmesi develerde canlı ağırlığı tahminde, en azından

buduklarda doğum ağırlığında elde edildiği kadarıyla, hayvanların boyları ya da

uzunluklarının değil genişliklerinin daha fazla belirleyici oluğu şeklinde değerlendirilebilir.

Göğüs çevresi gibi, omuz genişliği ve arka sağrı genişliği de kolayca alınabilecek

ölçümler olduğu düşünüldüğünde budukları tartmak için kantarı olmayan işletmelerin bu

ölçümleri kullanarak hayvanların doğum ağırlıklarını tahmin etmek mümkün olacaktır.

Page 38: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

37

Bu çalışmada elde edilen tahmin oranına benzer olarak Koç ve Akman (2007) besi

sığırlarında yapılan bir çalışmada göğüs çevresini tek başına kullanılarak %84.63 oranında

canlı ağırlığın tahmin edilebileceğini bildirmişlerdir.

Budukların doğum ağırlığı ile bazı vücut ölçüleri arasındaki fenotipik korelasyonlar

Çizelge 4’de verilmiştir. Doğum ağırlığını tahminde öne çıkan bir vücut ölçüsü olan göğüs

çevresi ile doğum ağırlığı arasındaki korelasyon katsayısı 0.91 bulunmuşken, doğum

ağırlığının hörgüç yüksekliği, cidago yüksekliği, ön bacak uzunluğu ve sağrı yüksekliği ile

olan korelasyonu sırasıyla 0.84, 0.78, 0.74 ve 0.72 bulunmuştur. Doğum ağırlığı ile arasındaki

en düşük korelasyona sahip özellik arka sağrı genişliğidir (r=0.16).

Page 39: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

38

Çizelge 4. Budukların Doğum Ağırlığı ve Vücut Ölçüleri arasındaki korelasyonlar

DA CY SY HY HÇ VU BU GÇ OG ÖBU ASG

CY 0,78*

SY 0,72* 0,83*

HY 0,84** 0,85** 0,98**

HÇ 0,56 0,39 0,09 0,26

VU 0,63 0,65 0,40 0,47 0,49

BU 0,60 0,76* 0,82* 0,80* -0,04 0,54

GÇ 0,91** 0,83* 0,68 0,78* 0,38 0,69 0,79*

OG 0,31 0,48 0,38 0,36 -0,24 0,35 0,81* 0,67

ÖBU 0,74* 0,66 0,63 0,69* 0,52 0,52 0,26 0,52 -0,18

ASG 0,16 0,35 0,62 0,53 -0,30 0,13 0,81* 0,33 0,62 -0,15

KU 0,41 0,32 0,44 0,44 0,30 0,62 0,17 0,18 -0,32 0,72* -0,05

*: P<0.05’e göre önemli, **: P<0.01’e göre önemli. DA: Doğum ağırlığı, CY: Cidago yüksekliği, SY: Sağrı yüksekliği, HY: Hörgüç

yüksekliği, HÇ: Hörgüç çevresi, VU: Vücut uzunluğu, BU: Boyun uzunluğu, GÇ: Göğüs çevresi, OG: Omuz genişliği, ÖBU: Ön bacak

uzunluğu, ASG: Arka sağrı genişliği

Page 40: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

39

SONUÇ

Baktrian x Dromedar F1 melezi buduklarda doğum ağırlığı ve vücut ölçüleri

üzerine yapılan bu çalışmada genel olarak doğum ağırlığının geniş bir varyasyona

(28-51 kg) sahip olduğu söylenebilir. Bu geniş varyasyonda bakım ve besleme

şartlarının yanında melezlemede kullanılan develerin ait olduğu ırkların ergin

büyüklüklerinin de önemli bir rolü olduğu belirtilmelidir.

Doğan budukların yetiştirilme amacına bağlı olarak yapılacak besleme

genotiplerinin etkisiyle birlikte büyüme hızlarının belirlenmesinde etkili olacaklardır.

Türkiye gibi yoğun olarak güreş devesi olarak yetiştirilen develerin büyüme hızlarının

yüksek ya da düşük olmasından çok doğan özellikle de erkek devenin iyi bir güreşçi

olup olmayacağının daha fazla önem taşıdığı söylenebilir. Bu anlamda güreştirilen

develerin cüssesi ve ön bacak uzunluğu gibi bazı vücut ölçülerinin güreş sırasında

önemli olduğu düşünüldüğü zaman ergin hayvanların vücut ölçüleri ve ağırlıklarıyla

doğumdaki ağırlık ve vücut ölçüleri arasındaki ilişkilerin belirlenmesi bir güreşçi erkek

devenin daha doğduğunda iyi bir güreş devesi olup olmayacağının anlaşılmasını

sağlayacağı söylenebilir.

Doğan buduğun ağırlığını bilmek isteyen ancak kantarı bulunmayan

yetiştiriciler için diğer çiftlik hayvanı türlerinde olduğu gibi develerde de öne çıkan

vücut ölçüsünün göğüs çevresi olduğu, omuz genişliğini de ölçerek budukların doğum

ağırlıklarını düşük bir sapmayla belirlemelerinin mümkün olduğu söylenebilir. Ancak,

bu çalışmada kullanılan veri sayısının oldukça az olması daha fazla sayıda doğum

ağırlığı ve doğumdaki vücut ölçülerinin belirlenerek benzer yöntemle eşitliklerin

geliştirilmesinin daha uygun olacağı vurgulanmalıdır.

Page 41: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

40

KAYNAKLAR

Abdallah HR, Faye B. Phenotypic classification of Saudi Arabian camel (Camelus

dromedarius) by their body measurements. Emir. J. Food Agric. 2012; 24 (3): 272-280.

Bakheit SA, Faye B, Nikheila AM, Majid AM. The impact of farming system on

sudanese camel calves growth rate. The 2nd Conference of the International Society of

Camelid Research and Development. Djerba, Tunisia, 12–14 March, 2009, p. 81.

Chniter M, Hammadi M, Khorchani T, Krit R, Cherni MS, Ben Hamouda B. Body

measurements in Maghrebi camel types (Camelus dromedarius) in the Southern Tunisia.

The Second Conference of the International Society of Camelid Research and

Development. Djerba, Tunisia: 12th-14thMarch, 2009.

Harmas S, Shareha A, Biala A, Abu-shawachi H. Investigation on growth measures

of Magrib camel (Camelus dromedrius), 1990; Camel Newsletter 7, 82 (abstract).

Kadim IT, Mahgoub O. Camel Body Growth. Camel Meat and Meat Products / edited

by Kadim IT, Mahgoub O, Faye B, Farouk MM. CAB International. 2014

Koç A, Akman N. Siyah-Alaca Tosunların Değişik Dönemlerdeki Vücut Ölçüleri ve

Vücut Ölçülerinden Canlı Ağırlığın Tahmini. ADÜ Ziraat Fakültesi Dergisi. 2007;

4(1-2):21-25

Koç A, Altın T, Birincioğlu B. 2016. Reproductive chaaracteristics and fertility in camel.

I. Uluslararası Selçuk-Efes Devecilik Kültürü ve Deve Güreşleri Sempozyumu. II. Cilt.

Fen ve Sağlık Bilimleri Bildirileri Kitabı. Ed. Koç A, Erdoğan H. ISBN:

978-605-88682-6-7, Selçuk Belediyesi Selçuk Efes Kent Belleği Yayınları, 17-19

Kasım, 2016.

Koç A. Büyükbaş Hayvan Yetiştiriciliği Ders Notları. ADÜ Ziraat Fak. Zootekni Böl.,

AYDIN, 2017.

Koç A. Çiftlik Hayvanlarında Dış Görünüşe Değerlendirme Ders Notları. ADÜ Ziraat

Fak. Zootekni Böl., AYDIN, 2016.

Koyuncu M, Tuncel E, Duru S. Büyükbaş Hayvan Yetiştirme (Uygulama). Uludağ Üniv.

Ziraat Fak. Uygulama Kılavuzu No:10, 2002.

Lawrence TLJ, Fowler VR. Growth of Farm Animals. Chapter 10: Measuring Growth.

CAB INTERNATIONAL 198 Madison Avenue New York, NY, 10016-4341, USA,

1997.

Menissier F, Frish JE. Genetic Improvement of Beef Cows.

World animal science. C, Production-system approach ; 5. Beef cattle production / edited

by R. Jarrige and C. Béranger. Elsevier Science Publishers, P.O. Box 211, Amsterdam.

Page 42: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

41

In USA and Canada, Elsevier Science Publishing Co. Inc., P.O. Box 882, Madison

Square Station, New York, NY 10159, USA, 1992.

Merkt H, Rath D, Musa B, El-Nagger MA. Reproduction in camels. A review. FAO

Animal Production and Health Paper, Food and Agriculture Organization of the United

Nations, Rome, 1990.

Mutairi, SE. Evaluation of Saudi camel calves’ performance under an improved man-

agement system. Proceedings of the International Workshop on the Camel Calf.

Ouarzazate, Morocco, 24–26 October, 1999, pp. 219–222.

Osman AM, Abu Kashwa SM, Elobied AA, Ali AS, Ibrahim MT, Salih MM. Body

Measurements of Five Types of Sudanese Camel Breed in Gadarif State. Sudan Journal

of Science and Technology. 2015; 16(1):76-81

Taşkın T. Tarımsal Uygulamalar: Hayvansal Üretim Uygulamaları. Ed: M. Kaymakçı,

Ç. Koçak. E.Ü. Z.F. Yayın No: 552, 2004.

Yagil R. The Desert Camel Comparative Physiological Adaptation. Vol. 5. Verlag

Karger, Basel. 1985.

Page 43: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

42

IMPACT OF RESTRICTED SUCKLING ON MILK COMPOSITION OF

CAMELS UNDER FARMING SYSTEM IN SUDAN

AYMAN BALLA MUSTAFA1, AHMED EISA ELHAG

2 ,

ABDELLA RAMADAN EGNADI3, KHADIGA ABBAS A/ATTI

4,

ABDELMONEIM MUKHTAR ABUNIKHAILA5

Abstract

The objective of this study was to elucidate the impact of restricted suckling and some

husbandry practices on milk constituents of camel under farming system during four months

postpartum. Eight lactating she-camel and eight calve have been selected immediately after

calving and assigned to two equal groups under semi-intensive system in farm of Khartoum

University Camel Research Centre. In group (G1) all calves were allowed to suckling freely

from birth to 30th days postpartum. Afterward, calves were used to stimulate milk letdown for

each of the she-camel's teat for a few seconds before milking procedure. The residual of milk in

the udder quarters to be left consumed by the calf immediately after complete hand milking for

three months. While in group (G2) the calves was freely suckling up to 80th days postpartum.

Afterward calves may be used to stimulate milk letdown by sucking each of the she-camel's

teats for a few seconds before milking procedure milk and the residual milk in the other

quarters, left to be consumed by the calf. In addition the calves were remaining with their dams

all day light. Collection of milk samples started in the second week of postpartum and continued

biweekly interval up to end of 4th month postpartum. Major fat, protein, lactose, solid non-fat

(SNF) and density percentages were determined biweekly for 16 weeks postpartum by

automatic milk analyzer device (lactoscan Model-90, Europe). The result revealed there is

significant difference of fat, lactose and density content where also lack difference of protein

and solid non-fat between two groups was found. Otherwise, the significant increase of the

levels of fat, lactose, protein and solid non-fat was recorded with advance of lactation stage,

beside fluctuation of density percentage among whole period of experiment. The study

concluded that camels restricted from suckling by calf were produced milk, which contained

high level of fat and solid non-fat compared to free suckling camels. Further researches are

requiring to investigate the effect of restricted suckling and early weaning on physiological

process of lactating camels.

1 Department of Therapeutical Nutrition, Faculty of Nursing and Health Sciences, Misurata University,

Libya 2 Department of Preventive Medicine and Clinical Studies, Faculty of Veterinary Sciences, University of

Gadarif, P. O. Box. 449,Postal Code 32211 Al Gadarif State, Sudan, [email protected] 3 Department of Therapeutical Nutrition, Faculty of Nursing and Health Sciences, Misurata University,

Libya 4 Department of Animal Nutrition, Faculty of Animal Production, University of Khartoum, P. O. BOX:

133, Postal 11111 Khartoum North, Sudan 5 Department of Dairy Production, Faculty of Animal Production, University of Khartoum, P. O. BOX:

133, Postal 11111 Khartoum North, Sudan

Page 44: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

43

Keywords: Dromedary, Milk Composition, Postpartum, Restricted Suckling, Semi-intensive.

INTRODUCTION

Camels are important milk producers in arid lands and camel milk is an

essential food for livelihood of people and it may be the only milk available in places

where other milking animals cannot be maintained. In pastoral conditions, milk is

always consumed either fresh or in varying degrees of sourness, in the raw state without

heat treatment, (Abdelrahman et al., 2006). A lot of information is still to be generated

about camel milk as a source of food (Iqbal and Khan, 2001). Camel milk is a complex

mixture of fat, protein, lactose, minerals, and vitamins and miscellaneous constituents

dispersed in water. Wide variation in constituents of camel milk is attributed to some

factors such as parity, season and physiological stage. The data of physiological change

of the main components of camel milk are very scarce (Konuspayeva et al., 2009).

Camel milk composition was found to be less stable than other species such as bovine

milk. However, variations observed in camel milk composition could be attributed to

several factors such as analytical measurement procedures, geographical locations,

feeding conditions and samples being taken from different breeds, in addition to other

factors including stage of lactation, age, and calving number (Khaskheli et al., 2005).

Milk protein, fat, lactose and ash contents were all affected by season.

Therefore, protein, fat and ash contents were higher during hot summer (May - July)

and decreased during winter (Oct. - Jan). However, lactose contents an opposite trend,

being higher during the rainy season and decreased during the summer seasons in Sudan

(Bakhiet et al., 2008). In Saudi Arabia, Abdelgadir et al., (2013) they demonstrated that,

no significant effect of parity, gestation length or calf birth weight on milk constituents.

Sohail (1983) analysed camel milk and found 86.94% moisture, 3.67% protein,

5.78% lactose, 0.66% ash and fat 5.76% (1st month), 6.59% (3rd month) and 6.08% in

6th month. He further found that camel milk is rich (58.2 mg/kg) with vitamin C and

compares favorably with cow and goat milk. Sawaya et al. (1984) reported 11.7% total

solids, 3.0% protein, 3.6% fat and 0.13% acidity in camel milk. Morton (1984) observed

that composition of camel milk is similar to the cow and goat milk. Results of camel

milk analyses by Knoess et al. (1986) showed a substantial variation in fat percentage

(2.1 to 4.7%), while protein varied between 2.20 and 2.59% and lactose between 4.59

and 5.33%. Khanna (1986) reported 12.39 to 14.30% total solids, 3.5 to 5.5% fat and

2.0 to 5.5% protein in camel milk. Abu-Lehia (1987) analysed milk samples of Najdi

camels for a period of 3 months during winter/spring seasons and stated that total solids,

total protein, casein, fat, lactose, titratable acidity and ash contents were found to be

11.29 ± 0.57, 2.78± 0.12, 1.90 ± 0.13,3.13 ± 0.15, 4.67 ± 0.01, 0.15 ± 0.01 and 0.80 ±

0.03% respectively. The fat content of Dromedary camel milk is between 1.2 and 6.4%

(Konuspayeva et al., 2009). A strong positive correlation was found between fat and

Page 45: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

44

protein contents (Haddadin et al., 2008).This study is aimed to elucidate the impact of

some husbandry practices and parity order on milk constituents of camel milk under

farming system.

MATERIALS AND METHODS

Experimental animal

Eight lactating she-camels, eight calves and one matured male camels have

been chosen from mixed herd of camel. They were clinically healthy; Criteria adopted

for selection of dam was similarity in body weight, age and breed order. The ages of

she-camels were used in experiment was ranged from 6 to 17 years, where average

mean of dam body weight was 396.57 ± 458.62 kg for experiment.

Restricted suckling of calves

Eight lactating she-camel and eight calves have been selected and divided into

two groups (G1) and (G2) when matured male camel (Al Fahal) was separated. Each of

the experimental selected she-camel was identified by a plastic tag with a numerical

number fixed on ear.

Group one (G1): all calves were allowed to suckling freely from birth to 30th

days postpartum. Afterward, calves were used to stimulate milk letdown for each of the

she-camel's teat for a few seconds before milking procedure. The residual of milk in the

udder quarters to be left consumed by the calf immediately after complete hand milking.

After 60th

days all four quarters of the udder to be milked completely and just calves

used for milk "letdown" stimulation with suckling for few seconds then calves return to

restricted in pen that near to their dams. While in group two (G2) the calves was freely

suckling up to 75th

– 80th

days postpartum. Afterward calves may be used to stimulate

milk letdown by sucking each of the she-camel's teats for a few seconds before milking

procedure milk and the residual milk in the other quarters, to be left consumed by the

calf. In addition to calves were remaining with their dam all day light and separated

during the night hours. Restricted of suckling was applied by traditional restricted

method (Shemal) adopted by herders. All experimental animals were herded in closed

pen and set free 5 hrs during day light (9:00 am – 2:00 pm) for grazing and browsing

outdoor then return to pen at afternoon. The dams were supplemented with ration feed,

which includes 2 kg/d/h of concentrates in addition to roughages such as sorghum

stoves. Water source was available daily, health care and parasites control practiced

sometimes. In this system the animal are brought to browsing on irrigated schemes on

limited area around the farm, that distance approximately 700-1200 km from farm site

where, they selected preferable plant by themselves from available range.

Milk samples collection

In first experiment, samples of milk were collected in sterile glass bottle (40

ml). The collection of samples was started in 14th

day postpartum and continued

Page 46: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

45

biweekly interval up to 4th

month postpartum. Hand milking was practiced twice a day,

where the first milking at time 8:00 am morning and second milking at time 4:00 pm at

afternoon. These samples were delivered to dairy lab in Faculty of animal production,

University of Khartoum within 24 hrs for laboratory analysis.

Mastitis accidence and calve mortality

During experiments, one case of mastitis and internal parasites has been

regestred, whereas one case of calve sudden death at two months age has been recorded

also. Whenever, the dams in this case must be discarded from experiments.

Laboratory Analysis of milk composition

Major fat, protein, lactose, solid non-fat (SNF) and density percentages were

determined biweekly for 16 weeks postpartum by automatic milk analyzer device

(lactoscan Model-90, Europe).

Statistical analysis

All data were subjected to General Linear Model (GLM) using statistix

version-8 software programme; variations of means regarding treatments and weeks

were calculated. Least Significant Differences (LSD) Test used for means separations.

RESULTS

Effect of restricted and free suckling on milk composition is demonstrated in

tables (4.1), (4.2), (4.3), (4.4), (4.5) and figure (4.1).

The results presented in table (4.1) elucidated the fat contents of camel milk for

G1 and G2 during experimental periods, the fat content was attained a peak value

(7.99±0.69%) during 10th

and 12th

week postpartum for G1 as (P˂0.01) compared to G2.

Fluctuation of fat contents during 16 weeks after calving for G2, these ranged

(2.52±0.60% - 4.2567±0.69%) rather than regular increased with advanced of lactation

for G1 up to week 12 then declined in week 14 and 16. Overall, higher value of fat

content significantly (P˂0.05) of milk produced by G1 as compared to G2 (4.95±0.25%

vs 3.53±0.22%) regarding four months postpartum as indicated in Figure (4.1).

In table (4.2), the results showed the average of lactose content of camel milk

for 4 months postpartum of G1 and G2. Obviously, there is no difference (P˃0.05) of

lactose content among weeks till 4 months after calving but its value increased

gradually with ongoing lactation. In figure (4.1) showed higher value of lactose (P˂0.05)

was recorded for milk produced by G2 as compared to G1 (4.96±0.24 % vs

4.88±0.29 %) overall experiment periods.

The results presented in table (4.3) indicated protein content (%) of milk for

groups of restricted and unrestricted suckling during experimental period. Lack

difference (P˃0.05) of protein content between two groups for 16 weeks after calving

was observed. Protein level was raised slightly with advance in lactation period

especially for G2 as compared to that of G1.

Page 47: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

46

In table (4.4) the results elucidated the solid non fat content (SNF) of milk

produced by G1 and G2 during experiment period. The difference not significantly

(P˃0.05) between G1 and G2 group among SNF content for 16 weeks postpartum but

increased SNF content coincided with advanced in lactation stage till end of experiment.

Moreover, SNF content of milk produced during first 6 weeks postpartum was lower

(P˂0.05) than frequencies, these were ranged (8.63± 0.13 - 8.67± 0.14% VS 9.13± 0.15

- 9.55± 0.15%).

The results presented in table (4.5) showed the density of milk for G1 and G2.

The significant (P˂0.05) difference of density between two groups was recorded in 10th

and 12th

week after calving. The density of milk was fluctuated during experiment

period. Otherwise, the density of milk produced by G2 was significantly higher value

(P˂0.05) than that of G1as showed in Figure (4.1).

Page 48: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

47

Table 4.1. Variations (Mean±Se) of fat content (%) of milk during experiment period (2nd

-16th

week postpartum) under semi-intensive

system.

Treat

ment

2nd

week 4th

week 6th

week 8th

week 10th

week

12th

week

14th

week 16th

week Overall

G1 1.83±0.6

9 f

2.52±0.6

9 ef

5.04±0.6

9bc

3.48±0.6

9cdef

7.99±0.6

9a

7.99±0.6

9a

4.59±0.6

9 bcd

6.17±0.69

ab

4.95±0.

25A

G2 3.53±0.6

0cdef

3.05±0.6

0def

4.08±0.5

4cde

2.52±0.6

0ef

3.02±0.6

9def

3.73±0.6

0cde

4.07±0.6

0cde

4.26±0.69

bcde

3.53±0.

21B

Overal

l

2.68±0.4

5 C

2.78±0.4

5 C

4.56±0.4

B

3.0±0.45

C

5.50±0.4

9AB

5.86±0.4

5A

4.33±0.4

5B

5.22±0.49

AB

4.24±1.

85

Different letters in same column indicates significant difference (P˂0.05)

Table 4.2. Variations (Mean±Se) of Lactose content (%) of milk during experiment period (2nd

-16th

week postpartum) under

semi-intensive system.

Treat

ment

2nd

week 4th

week 6th

week 8th

week

10th

week 12th

week 14th

week

16th

week

Overall

G1 4.38±0.1

1d

4.95±0.1

1 ab

4.46±0.

91 cd

5.06±0.

11 a

4.71±0.1

1 bcd

4.71±0.1

1 bcd

5.07±0.1

1 a

5±0.11

ab

4.78±0.2

9 B

G2 4.83±0.1

0 ab

4.96±0.1

0ab

4.72±0.0

9 bc

5.11±0.

10 a

4.96±0.1

1 ab

4.96±0.1

0 ab

4.97±0.1

0 ab

5.14±0.1

1a

4.96±0.2

4 A

Overal

l

4.61±0.0

8

4.96±0.0

8

4.58±0.1 5.08±0.

08

4.84±0.0

8

4.84±0.0

8

5.02±0.0

8

5.0717±

0.08

4.875±0.

2

Different letters in same column indicates significant difference (P˂0.05)

Page 49: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

48

Table 4.3. Variations (Mean±Se) of Protein content (%) of camel milk during experiment period (2nd

week -16th

weeks postpartum) under

semi-intensive system.

Treat

ment

2nd

week

4th

week

6th

week 8th

week 10th

week

12th

week

14th

week

16th

week

Overall

G1 3.2±0.0

9c

3.54±0.

09b

3.31±0.0

896c

3.66±0.0

8ab

3.6±0.09

ab

3.6±0.08

96ab

3.72±0.0

8a

3.73±0.

09a

3.55±0.

03A

G2 3.57±0.

08 b

3.58±0.

08 b

3.44±0.0

74c

3.65±0.0

8 ab

3.57±0.0

9 b

3.6±0.09

ab

3.63±0.0

8 ab

3.75±0.

09 a

3.

6±0.03

A

Overal

l

3.38±0.

06C

3.56±0.

05 B

3.37±0.0

5

C

3.66±0.0

6AB

3.58±0.0

6 AB

3.6±0.06

AB

3.67±0.0

6 AB

3.74±0.

06A

3.6±0.0

3

Different letters in same column indicates significant difference (P˂0.05)

Table 4.4. Variations (Mean±Se) of SNF content (%) of camel milk during experiment period (2nd

week -16th

weeks postpartum) under

semi-intensive system.

Treat

ment

2nd

week

4th

week

6th

week

8th

week

10th

week

12th

week

14th

week

16th

week

Overall

G1 8.31±0.

22b

9.2±0.22

a

8.42±0.22

b

9.45±0.

22 a

9.02±0.2

2 a

9.02±0.2

2 a

9.52±0.2

2 a

9.46±0.

22 a

9.05±0.

08A

G2 9.02±0.

20 a

9.24±0.2

0a

8.84±0.17

b

9.49±0.

2 a

9.24±0.2

2 a

9.27±0.2

a

9.33±0.2

a

9.64±0.

22a

9.26±0.

07A

Page 50: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

49

Overal

l

8.67±0.

14B

9.22±0.1

4 A

8.63±0.13

B

9.47±0.

14 A

9.13±0.1

5A

9.15±0.1

4A

9.4±0.14

A

9.55±0.

15A

9.15±0.

48

Different letters in same column indicates significant difference (P˂0.05)

Table 4. 5. Variations (Mean±Se) of density (%) of camel milk during experiment period (2nd

week -16th

week postpartum) under semi-intensive

system.

Treatm

ent

2nd

week

4th

week 6th

week

8th

week 10th

week

12th

week

14th

week

16th

week

Overall

G1 30.2±0.8b 33.2±0.8

a

28.7±0.8

b

33.59±0.

8a

29.36±0.

83b

29.36±0.

83 b

33.26±0.

83a

32.08±0.

83a

31.2±0.3

B

G2 31.94±0.7

252b

33.06±0.

73a

30.95±0.

65b

34.29±0.

73a

33.06±0.

84a

32.78±0.

72a

32.7±0.7

252a

33.84±0.

8a

32.83±0.

26A

Overall 31.09±0.5

4B

33.13±0.

54A

29.83±0.

5

B

33.94±0.

55A

31.21±0.

59 B

31.07±0.

5 B

32.97±0.

55 A

32.96±0.

59 A

32.03±1.

96

Different letters in same column indicates significant difference (P˂0.05)

Page 51: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

50

Figure (4.1) Variations of average means (%) of milk components of camel milk under

semi-intensive system.

DISCUSSION

In current research study, the average mean of milk constituents of camel

raised under semi-intensive system were 4.24±1.85, 4.875±0.2, 3.6±0.03, 9.15±0.48 and

32.03±1.96 for fat, lactose, protein, solid non fat and density content respectively. These

findings are similar to data reported by Wafa et al; (2014), Riyadh et al; (2012),

Hassabo (2010), Konuspayeva et al; (2009), Sietov (2005) and Indra et al; (2003).

Whereas, it looks higher than findings reported by Shuiep et al., (2008), Bakhiet et al;

(2008) and Khaskeli et al; (2005).

In this study, we observed that fat, lactose and protein trend to increase with

advance of lactation, and this is agreed with finding reported by Bakhiet et al; (2008),

who observed that fat, protein and lactose increased with advance of first lactation. Also

according to other authers, Shaeriha (1986) Shuiep et al., (2008), abdelgadir et al;

(2013), they stated that the milk components were elevated during first stage of lactation.

Whereas, high values of fat content was observed during 4 months postpartum in this

study, which is in agreement with previous finding of (Igbal et al 2001; Raghvendar et al

2004; Riek and Gerken 2006; Zeleke 2007). Wide variation in gross of milk constituents

of camel regarding dams allowed to ongoing suckling by claves and another's restricted

suckling in our study may be attributed to physiological process according to Sambraus,

(1995) who suggested that the duration of suckling and the vigor of butting or extracting

milk by the calf from the gland can influence the strength of milk ejection reflex and

affect milk secretion independently of suckling frequency. The results of our study

revealed that high value of fat content and low value of lactose, protein and solid non fat

Page 52: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

51

of milk produced by camel, those restricted from suckling by claves. These results are in

agreement with finding of Martinez (1989) who reported that negative correlation

between fat content from one hand and protein and lactose contents on other hand. The

variation of fat content of milk between groups indirectly related to milk yield as

reported by Khaskheli et al; (2005) and Bakhiet et al; (2008) they reported that in dry

season camels produced high diluted amount of milk with low fat. Whereas, in free

suckling condition the amount of milk that suckled by calves not be estimated.

CONCLUSION

The composition of camel milk varies with quality and availability of feed as

well as husbandry practices differences. Camel milk is important source of diet

especially for rural and civil societies in dry regions of Sudan. However, interventions

to improve the production practices through better hygiene and medical diagnosis of

camels and their milk is needed.

Page 53: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

52

REFERENCES

Abdelgadir,W. S., Ahmed, T. K., & Dirar, H. A., 2013. The traditional fermented milk

products of the Sudan. International Journal of Food Microbiology, (44): 1-13.

Abdelrahman, Y. M., Eisa, M. O., Mustafa, A. B. and Salih A. M., 2011. Constraints of

Camel pastoralists in Gadaref State, Eastern Sudan, Research opinion of animal and

veterinary sciences, vol. (3):174-177.

Abu-Lehia, I.H. 1987. Composition of camel milk. Milchwissenschaft, 42 (6): 368-371.

Bakheit, S. A., Majid, A. M. A., & Nikhala, A. M., 2008. Camels (Camelus

dromedarius) under pastoral systems in North Kordofan, Sudan: seasonal and parity

effects on milk composition. Journal of Camelid Sciences, 1, 32-36.

Haddadin, M. S. Y., Gammoh, S. I., & Robinson, R. K. 2008. Seasonal variations in the

chemical composition of camel milk in Jordan. Journal of Dairy Research, 75, 8-12.

Hassabo A. A. 2010. Effect of feeding system on milk yield of camel kept around the

urban area in Sudan during summer. In: International Camel Symposium, 7-10 June

2010, Held in Garissa, Kenya.

Igbal, A., Gill, R. A. and Younas M. 2001. Milk composition of Pakistani camel

(Camelus dromedarius) kept under station /farmers conditions. Emir. J. Agric. Sci.

13:7-10.

Indra, P., Magatch, A. and Batsoour, L. 2003. Mongol Bactrian camel [Mongol Temet],

Mongolia State University of Agriculture Publishing, Oulaan-Bator, Mongolia,

Iqbal, A., and Khan, B. B., 2001. Feeding behavior of camel: review. Pak. J. Agri. Sci.

38, 3-4.

Khanna, N. D. 1986. Camel as a milch animal. Indian Farming, 36(5): 39-40.

Khaskheli, M., Arain, M. A., Chaudhry, S., Soomro, A. H., and Qureshi, T. A. 2005.

Physico-chemical quality of camel milk. Journal of Agriculture and Social Sciences, 2,

164-166.

Knoess, K.H., AJ. Makhudum, M. Rafiq and M. Hafeez, 1986. Milk production

potential of the dromedary with special reference to the province of Punjab, Pakistan.

World Anim. Rev. 57: 11-21, FAO, Rome.

Konuspayeva, G., Faye, B., and Loiseau, G. 2009a. The composition of camel milk: a

meta-analysis of the literature data. Journal of Food Composition and Analysis, 22,

95-101.

Page 54: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

53

Konuspayeva G., Faye B., Loiseau G., Ivashehenko A., Meldebkova A., Davletov S.,

2009b. Physiological change in camel milk composition, 1- Effect of lactation stage,

Trop. Animal Health Prod. 42: 495- 499.

Magjeed, N. A., 2005. Corrective effect of milk camel on some cancer biomarkers in

blood of rats intoxicated with aflatoxin B1. Journal of the Saudi Chemical Society, 9,

253-263.

Martinez D., 1989. Note on the production of camel milk in the peri-urban sector in

Mauritania. Revue Elev. Med. Vet. Pays Trop. 42: 115-116.

Morton, R.H. 1984. Camels for meat and milk production in Sub-Sahara Africa. J.

Dairy Sci. (67): 1548-1553.

Raghvendar S., Shukla S. K., Sahani M. S. and Bhakat C., 2004. Chemical and physico

chemical properties of camel milk at different stages of lactation: In: International

conference on saving the camel and people's livelihoods building a multi-stakeholder

platform for the conservation of the camel in Rajasthan 23-25 November 2004. Sadri,

Rajasthan, India.

Riek A. and Gerken M. 2006 Changes in Llama (Lama glama) milk composition during

lactation. Journal of Dairy Science. Volume (89): pp. 3484-3493.

http://www.ncbi.nlm.nih.gov/entrez/query.fcgi?cmd=retrieve&db=pubmed&list_uids=1

6899683&dopt=Abstract

Riyadh, S. A., Faris, F. A., Elsyed, I., Mohammed, A. A., Ahmed, S., and Moez, A.

2012. Effects of production system, breed, parity, and stage of lactation on milk

composition of dromedary camels of Saudi Arabia. Journal of Animal and Veterinary

Advances, 11: 141-147.

Sambraus, H.H., 1995. Quantitative information on camel's suckling. 1. Anim. Breed.

Genetics, 112(5-6): 469-479.

Sawaya, W. N., Khalil, J. K., Al-Shalhat, A., and Al-Mohammad, H. 1984. Chemical

composition and nutritional quality of camel milk. Journal of Food Science, 49:

744-747.

Seitov, Z. S., 2005. Koumis and Shubat. Dauir (in Russian). Kosmos Publ. Almaty,

Kazakhastan.

Sheriha, A. M. 1986. Composition of Libyan camel milk. Australian J. Dairy

Technology, 41(1):33-35.

Shuiep, E. S., El Zubeir, I. E. M., El Owni, O. A. O., & Musa, H. H. 2008. Influence of

season and management on composition of raw camel (Camelus dromedarius) milk in

Khartoum state, Sudan. Tropical and Subtropical Agroecosystems, (8) 101-106.

Page 55: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

54

Sohail, M. A., 1983. The role of the Arabian camel (Camelus dromedarius) in animal

production. World. Rev. Anim. Prod. 19(3): 38-40.

Vyas S., Pareek P. K., Purohit G. N., and Sahani M. S., 2001. Management practices for

augmenting rut in male Camelus dromedarius. Veterinary Practitioner2:(2): 132-134.

Retrieved April 1, 2010, from http://openmed.nic.in/864/01/ mpracrut1. DOC.

Wafa I. A. B., and El-Zubeir I. E. M., 2014. Impact of husbandry, stages of lactation

and parity number on milk yield and chemical composition of dromedary camel milk.

Emir. J. Food Agric. 26 (4): 333-341.

Zeleke, Z. M. 2007. Non-genetic factors affecting milk yield and milk composition of

traditionally managed camels (Camelus dromedarius) in Eastern Ethiopia. Livestock

Research for Rural Development 19 (6). Available at www.irrd.org/irrd19/6/zeleke

19085.htm.

Page 56: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

55

DEVE SÜTÜNÜN İÇERDİĞİ KAZEİN, İMMUNOGLOBİLİN VE

ENZİMLERİN TERAPÖTİK ETKİSİ

ALKAN ÇAĞLI1, MURAT YILMAZ

2 ,TUFAN ALTIN

3

Öz

Son yıllarda, deve sütüne karşı ilginin artığı görülmektedir. Deve sütünün anne sütüne yakın bir

üst olduğu bilinmektedir. Özellikle lipit ve protein kompozisyonu bakımından benzerlik

göstermektedir. Besinsel önemi yanında, deve sütünün insan sağlığı için terapötik etkileri de söz

konusudur. Düşük β-kazein oranı ve β-laktoglobulin bulunmaması gıda alerjilerini tedavi eder.

Bebeklerin veya çocukların beslenmesi açısından alternatif bir gıda olarak görülmektedir. Deve

sütü bağışıklık sistemini güçlendirdiği ve hastalıklara karşı koruyucu etki sağladığı bildirilmiştir.

Özellikle Immunoglobulin’ler ile bağışıklık sisteminin güçlü olmasını sağlamaktadır. Yapılan

çalışmalarda yüksek laktoferrin, lizozim ve laktoperoksidaz düzeyleri ile de antibakteriyel,

antiviral ve antitümör özelliği gösterdikleri bildirilmiştir. Buna ek olarak antikanserojen,

antimikrobiyal ve antioksidan etkide gösterirler. Deve sütünde bulunan kazein, immunoglobulin,

laktoferrin proteinleri ve lizozim, laktoperoksidaz enzimleri terapötik etkileri yönünden büyük

öneme sahiptir. Deve sütünün tedavi edici etkileri insanların daha fazla dikkatini çekmektedir.

Bu nedenle birçok bilimsel araştırmaya konu olmuştur. Deve sütünün, insan sağlığı açısından

kullanımı ve bazı hastalıklara karşı koruma ya da tedavi edici yönü bakımından özerinde

araştırmaların artırılması gereken önemli bir hayvansal ürün olarak görülmektedir.

Anahtar Kelimeler: Deve sütü, terapötik etki, Immunoglobulin, laktoferrin, laktoperoksidaz

antikanserojen

THE THERAPEUTIC EFFECT OF CASEIN, IMMUNOGLOBULIN AND ENZYMES

CONTAINED IN CAMEL MILK

Abstract

In recent years, the interest in camel milk has been observed to have increased. Camel milk is

known to be akin to human mother milk. They contain similarities particularly in lipid and

protein compositions. Beside its nutritional importance, the therapeutic effects of camel milk on

human health are also significant. It treats nutritional allergies sucessfully owing to its low

β-casein rate and the absence of β-lactoglobulin. It is seen as an alternative food for the nutrition

of babies and children. Camel milk has been reported to strengthen the immune system and to

provide a protective effect against diseases. It contributes to the immune system to be strong

with particularly its immunoglobulins. It has been reported in the studies conducted that it

1 Yüksek Lisans Öğrencisi, Adnan Menderes Üniversitesi, Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü, Aydın-

Türkiye, [email protected] 2 Doç.Dr., Adnan Menderes Üniversitesi, Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü, Aydın- Türkiye,

[email protected] 3 Prof.Dr., Adnan Menderes Üniversitesi, Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü,

Aydın- Türkiye, [email protected]

Page 57: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

56

displays antibacterial, antiviral and antitumor properties with its high lactoferrin, lysozyme

and lactoperoxidase levels. In addition, they have anticarcinogenic, antimicrobial and

antioxidant characteristics. The casein, immunoglobulin, lactoferrin proteins and lysozyme,

lactoperoxidase enzymes existing in the camel milk possess great significance for their

therapeutic effects. The therapeutic effects of the camel milk are attracting people more and

more. For this reason it has been the subject of many scientific studies. Camel milk is regarded

as a significant animal product that should be consumed with regard to human health and that

the researches on it should be increased due to its properties to resist to or to treat some

diseases.

Key words: Camel milk, therapeutic effect, Immunoglobulin, lactoferrin, lactoperoxidase

anticarcinogen

GİRİŞ

Deve, sütü için ilk evcilleştirilen hayvandır (Levy ve ark 2013). Develer su

yetersizliği bulunan sıcak, sert iklimlerde, kısıtlı kaynakları kullanmaya çok uygun

canlılardır (Yagil 1982). Yük taşıma, ulaşım ve sporun yanı sıra, develer, süt ve et

sağlayarak, insan beslenmesinde ve ekonomik anlamda katkı sağlamaktadır (Buillet,

1975; Higgins, 1984). Bununla birlikte, Ortadoğu'da bazı ülkeler yiyecek arzı

bakımından kendine yeterli olmaya çalışmakta ve sahip oldukları geniş, kurak

bölgelerden develerin daha fazla faydalanmaları yönünde çalışmalar yapılmaktadır

(Al-Haddad & Robinson, 2003;Haddadin, 2001).

Devenin et verimi yanında süt verimi de önemlidir. Günlük süt verimleri yaş ve

ırka bağlı olarak 3 ile 40 litre arasında değişiklik göstermektedir (Yagil 2000). Deve

sütünün kimyasal bileşimi ve besin içeriği ile ilgili yapılan çalışmada, % 11.7 toplam

kuru madde, % 3.0 protein, % 3.6 yağ, % 0.8 kül, % 4.4 laktoz, % 0.13 asitlik ve 6.5 pH

değerlerine sahip olduğu, inek sütüne göre Na, K, Zn, Fe, Cu, Mn, niasin ve vitamin C

seviyeleri daha yüksek ve tiamin, riboflavin, folasin, vitamin B12, pantotenik asit,

vitamin A, lisin ve triptofan daha düşük olduğu bildirilmiştir (Sawaya 1984).

Memelilerin sütü, laktoperoksidaz / tiosiyanat / hidrojen peroksit sistemi (LPS),

laktoferrinler, lizozim, immünoglobülinler ve serbest yağ asitleri de dahil olmak üzere

doğal engelleme sistemleri ile mikrobik kontaminasyonlara karşı farklı derecelerde

korunduklarını belirtilmiştir (El Agamy ve ark. 1992; Kappeler ve ark. 1999). Sütte

bulunan bu antimikrobiyal sistemlerin her birinin konsantrasyonu ve etkinliği hayvan

türlerine ve laktasyon aşamasına bağlı olduğu söylenmektedir (El Agamy 1992). Deve

sütünün inek sütünden daha güçlü bir inhibitör sistemi olduğu bildirilmektedir (El

Agamy 1992). Sığır, koyun ve keçi popülasyonlarının hayat bulamadığı kurak ve çöl

bölgelerde deve hayatta kaldığı ve süt üretmeye devam ettiği bilinmektedir (Yagil

2000).

Page 58: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

57

Bu derlemede deve sütündeki kazein ve immunoglobulin proteinleri, doğal

antimikrobiyal sistemlerden laktoferrin, laktoperoksidaz ve lizozim yönünden

karşılaştırılması ve terapötik etkileri incelenmiştir.

KAZEİN

Sütün esas proteini olarak bilinen kazeinler, sütün asit ile muamelesinden sonra

çökmeyen kısım olduğunu ve dört farklı doğal kazeinden (α-s1, α-s2, β-, ve κ-) oluştuğu

bildirmiştir (Ginger ve Grigor 1999). Bu proteinler 6. kromozomda yer alan 250 kb’lik

genomik bölgede bulunan bir gen kümesi tarafından kodlandlanmaktadır (Mercier ve

Vilotte, 1993).

Deve sütü kazeini proteolize çok hassas olup değişik biyolojik aktivitelere

sahip peptitler üretebileceği belirtmiştir (Semen ve Altıntaş, 2016). Tüketici sağlığı

üzerinde olumlu etkileri olan bu peptitlerin biyolojik aktiviteleri, mide ve bağırsağın

proteolitik enzimleri tarafından etkilenmemektedir (Jrad ve ark. 2014). Bu peptitlerin

deve sütünün terapötik etkisinde de önemi olduğu düşünülmektedir (El-Agamy 1983).

Deve sütü β-kazeinin düşük oranı ve β-laktoglobulin içermemesi ile hipoallerjenik etki

gösterdiği bildirilmiştir (Al-Alawi ve ark 2011; El-Agamy 2009). Deve ve inek sütü

sırasıyla% 65 ve % 39 beta-kazein, % 5 ve % 14 oranında κ-kazein içerir (Wernery,

2007). Sırasıyla deve ve inek sütüne ait β-laktalbümen konsantrasyonu 3.5mg / ml ve

1.2mg / ml'dir (Wernery, 2007). Tek hörgüçlü deve sütü kazein yüzdesi % 2.90-3.02

iken çift hörgüçlü deve sütü kazein yüzdesi % 0,89 olarak tespit edilmiştir (Saygılı ve

ark. 2017).

İMMUNOGLOBULİNLER

İmmunoglobulinler kimyasal, fiziksel ve immünolojik açıdan incelendiğinde

aralarında, karbonhidrat miktarları, elektroforez hızları, molekül ağırlıkları, amino asit

yapıları, taşıdıkları H(=ağır) polipeptid zinciri tipi gibi özellikler bakımında farklılıklar

bulunmuştur (Çulha 2014). Bu farklılıklara göre sırasıyla g (gamma) H zinciri, μ (mü)

H zinciri, a (alfa) H zinciri, d (delta) H zinciri, e (epsilon) H zinciri olmak üzere IgG,

IgM, IgA, IgD, IgE olarak adlandırılmıştır (Çulha 2014). IgG kandaki ana antikordur

(Çulha 2014). IgA vücut girişlerini korumak için vücut sıvılarında yoğunlaşmıştır

(Çulha 2014). IgM en büyük antikordur kandaki bakteriler üzerine etkili

antikorlardandır. (Çulha 2014). IgD membrana bağlı kalır ve hücre aktivasyonunu

düzenler (Çulha 2014). IgE kanda eser miktarda bulunmuş olduğunu belirtmiştir (Çulha

2014). IgG moleküllerinin disülfid bağlarındaki farklılıklar nedeniyle ve 4 alt grup

altında toplandığı bildirilmiştir (Elgert, 2009). IgG1'de 2, IgG2'de 4, IgG3'de 15 ve

IgG4'te 2 disülfid bağı bulunmaktadır (Elgert, 2009). Tüm IgG'lerin %65'i IgG1 olduğu

belirtilmiştir (Elgert, 2009). IgG2 %23'ünü, IgG3 %8'ini, IgG4 ise %4'ünü

oluşturmaktadır (Elgert, 2009).

Plazma hücreleri tarafından sentezlenen tüm immünglobulinlerde (Ig G, A, M

ve D) olduğu gibi IgE molekülü de iki ağır ve iki hafif zincirden oluştuğu bildirilmiştir

Page 59: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

58

(Arslan ve ark. 2017). Ağır zincir epsilon olarak belirtilmiş (Arslan ve ark. 2017). IgE

monomerinin yapısı diğer immünglobulinlerle karşılaştırıldığında dört sabit bölgeden

oluştuğundan molekül ağırlığı 190 kDa olup IgG (150 kDa)’ye göre daha fazladır

(Arslan ve ark. 2017). Epsilon bölgesinde bazofil ve mast hücrelerinin bağlanabilmesi

için reseptörler içeren alanlar olduğu bildirilmiştir (Arslan ve ark. 2017). IgE

konsantrasyonunun IgG ile karşılaştırıldığında serumdaki düzeyi oldukça düşük olarak

görülmüştür (Arslan ve ark. 2017). Serumdaki serbest IgE’nin yarı ömrü 2 gün kadar

olup mast hücrelerine bağlı olanların ise iki haftaya kadar uzadığı belirtilmiş (Arslan ve

ark. 2017).

Deve sütü benzersiz bir immünolojik sisteme sahiptir (El-Hatmi ve ark. 2007).

Deve sütüne özgü immünoglobülin (Ig) IgG2 ve IgG3 alt sınıflarının hafif zincirlerden

yoksun olduğu ve sadece 45 ve 42 kg mol-1 ağır zincirlere sahip olduğu belirtmiştir

(El-Agamy ve ark. 2009). (El-Hatmi ve arkadaşları 2007), deve sütünün IgG içeriği için

0.79 mg mL-1 değerini vermiştir. Buna ek olarak, deve sütüne ait İmmünoglobulin G

seviyesi, keçi, inek, koyun, manda ve insan sütü arasında en yüksek düzeydedir

(El-Agamy ve ark. 2009). Deve sütündeki İmmünoglobülinlerin, enfeksiyonlara karşı

yüksek bir savunma kapasitesine sahiptir (Abdel Gader ve ark. 2016). Deve

immünoglobulinleri, insan antikorlarının yapamadığı doku ve hücrelere nüfuz ettiği ve

azalmış boyutu (insan antikorlarının onda biri) nedeniyle bağırsaktan kolaylıkla genel

sirkülasyona emilebileceği belirtilmiştir (Abdel Gader ve ark. 2016).

LAKTOFERRİN

Laktoferrinin iki temel rolü öne sürülmüştür: antibakteriyel etkisi ve demir

metabolizmasındaki rolü (Levay ve ark. 1995). Laktoferrinin anti bakteriyel etkisi iyi

bilinmektedir (Levay ve ark. 1995). Anti bakteriyel mekanizma, demirin dolaşıma

katılarak vücuttan atılma kapasitesin etkiler ve böylelikle bakterilerin büyümeleri için

gerekli olan demiri bağlayarak bakterilerin yok olmasını sağlar (Levay ve ark. 1995).

Laktoferrin, demir metabolizmasının yanı sıra hücre savunma mekanizmasında da rol

oynamaktadır (Levay ve ark. 1995). Buradaki rolü bakteriyostatik ajan olmasına ek

olarak bakteri öldürücü etkisi ve mantar, virüs gibi diğer mikropların çoğalmasını

engelleyebilme özelliği ile sağlanmaktadır (Levay ve ark. 1995).

Laktoferrin, insan ve hayvanlara bulaşan RNA ve DNA virüslerinin birçoğuna

karşı antiviral aktiviteye sahiptir (Gonzalez-Chavez ve ark. 2009). Ayrıca, adenovirüsler

ve enterovirüsler gibi kılıfsız virüslere karşı da aynı etkiyi göstermektedir

(Gonzalez-Chavez ve ark. 2009).

Laktoferrin bir antibiyotik gibi davranmaktadır (Aimutis ve ark. 2004).

Laktoferrin diş çürümesi etmeni Streptococcus mutans ve diğer birçok gram pozitif ve

negatif bakterilere örneğin E. coli, Salmonella Typhimurium, Shigella dysenteriae,

Listeria monocytogenes, Bacillus stearothermophilus ve Bacillus subtilis’e karşı

antimikrobiyal etkiye sahiptir (Aimutis ve ark. 2004).

Page 60: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

59

Laktoferrinin kemik gelişimini iyileştirme özelliğine sahip olduğu da ortaya

konulmuştur (Cornish ve ark. 2006). Bu etkisini, osteobalstların (kemik oluşturan

hücreler) gelişimini teşvik ve osteoaklastları (kemiği bağlayan hücreler) inhibe ederek

gösterdiği belirlenmiştir (Cornish ve ark. 2006). Araştırıcılar osteoaporosisin

önlenmesinde ve tedavisinde laktoferrinin kullanılabileceğini bildirmişlerdir (Cornish

ve ark. 2006).

Antikanser etkisi de olduğu bilinen laktoferrin, kanser hastaların da sitokin

üretimini düzenleme yeteneğine sahiptir (Meyer ve ark. 2002). Aynı zamanda in vitro

koşullarda tümör gelişimini önleyebildiği ve apaptoza (programlı hücre ölümü) sebep

olabildiği öne sürülmektedir (Meyer ve ark. 2002).

Deve sütü laktoferrini ile yapılan bir çalışmada, HCV (Hepatit C Virüsü)

replikasyonunu 8 günde inhibe ettiği belirlenmiştir (El-Fakharany ve ark. 2008). Deve

sütünün (0.22 mg.mL-1) Laktoferrin içeriğinin keçi, koyun, manda ve inek sütünde

bulunan Laktoferrin içeriğinden önemli derecede daha yüksek olduğu belirlenmiştir

(Abbas ve ark. 2013). Develerde sütteki laktoferrin oranı (2.3 mg.mL-1), doğumundan 2

gün sonra en yüksek düzeyde ulaşmaktadır (El-Hatmi ve ark. 2007). Lactoferrin, deve

sütünün yüksek konsantrasyonlu koruyucu proteinler arasında yer aldığını ve böylece

patojenlere karşı da koruma sağladığı bildirilmiştir (Habib ve ark. 2013).

LİZOZİM

Biyolojik rolleri ile ilgili olarak, lizozimlerin yaygın olarak kabul gören

fonksiyonu, antibakteriyel savunmaya katkıları olmakla birlikte, bazı lizozimlerin (farklı

tiplere ait) sindirim enzimleri olarak işlev gördüğü bildirilmektedir (Vasavada ve

Cousin 2005). Lizozimin 3 temel fonksiyonu olduğunu; 1) Gram pozitif bakterilerde

bakteriyal hücre peptidoglikanlarını ve polisakkaritleri parçalayan direk enzimatik etki,

2) peptidoglikan muramildipeptide ayrılıp ve immün uyarısı yaratıldığında indirek bir

enzimatik etki, 3) pozitif yüklü lizozim bakteriyel hücre membranlarındaki negatif

yüklü grupları nötralize etme etkisi olduğunu belirtilmiştir (Vasavada ve Cousin 2005).

Lizozim, yumurta gibi gıda muhafazasında ve özellikle peynirde antimikrobiyal olarak

başarıyla kullanılmakta olduğu bildirilmiştir (Benkerroum ve ark. 2008). Lizozim genel

olarak Clostridium botulinum, Clostridium thermosaccharolyticum, Clostridium

tyrobutyricum, Bacillus stearothermophilus, Bacillus cereus, Micrococcus lysodeikticus,

Listeria monocytogenes gibi gram pozitif bakteriler üzerinde etkili olduğu, ancak kalın

peptidoglikan dış zara sahip gram negatif bakteriler üzerinde etkili olmadığı

belirtilmiştir (Davidson ve ark. 2002).

Memeli sütlerindeki lizozim derişimi laktasyon dönemi ve türe göre farklılık

gösterdiği, deve ve inek sütü lizozimleri arasında antijenik benzerlik olmadığı gibi

yapıları da farklıdır (El-Agamy ve ark. 2000). Deve sütü lizozim içeriği değişik

kaynaklarda 228, 288 ve 500 μg/100 ml olarak bildirilmiştir (El-Agamy ve ark. 2000).

Deve sütünün inek, manda, koyun ve keçi sütünden daha yüksek, insan, eşek ve kısrak

Page 61: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

60

sütünden daha düşük düzeyde lizozim içerdiği (El-Agamy ve ark. 2009). Deve ve inek

kolostrumu normal sütten daha yüksek miktarda lizozim içerdiğini bildirilmiştir

(El-Agamy ve ark. 2009).

LAKTOPEROKSİDAZ

Laktoperoksidaz, hayvan yaşına ve hayvanın türüne göre değişmekle birlikte

10–30 μg/ml konsantrasyonlarında sütte ve peynir altı suyunda bulunmaktadır

(Vasavada ve Cousin 2005). Bu enzim, sığır ve insan sütünün normal bir bileşeni

olduğu ve bu güne kadar test edilmiş tüm memeli sütlerinde bulunduğu belirtilmiştir

(Seifu ve ark. 2005). Laktoperoksidaz esas olarak Escherichia coli, Salmonella ve

Pseudomonas gibi gram negatif bakteriler üzerinde bakterisidal aktiviteye sahiptir (Gul

ve ark. 2015). Laktoperoksidaz, vücudun bağışıklığı olmayan asit ve proteolitik

sindirime dirençli olan konukçu bakteriler üzerinde bakterisidal aktiviteyle vücut

savunma sistemine yardımcı olduğu ve aynı zamanda anti-tümör etki gösterdiği

bildirilmiştir (Mullaicharam ve ark. 2014).

Laktoperoksidaz, hidrojen peroksit varlığında tükrükte bulunan tiyosiyanatın

oksidasyonunu katalize ettiği ve hem gram-pozitif hem de gram-negatif bakterileri

öldüren hipotiosiyanatı oluşturmaktadır (Muruz ve ark. 2017). Peroksidaz enzimleri

oksidatif mekanizmalarla bakterileri öldürmektedir ( Muruz ve ark. 2017; Barbour ve

ark. 1984). Laktoperoksidaz anne sütündeki immunoglobilin dışı koruyucu proteindir,

meme bezinde mikrobiyal invazyonu da önlemekte olduğu belirtilmiştir (Muruz ve ark.

2017; Barbour ve ark. 1984). Laktoperoksidaz hidrojen peroksidaz ve tiyosiyanat ile

reaksiyona girerek streptokok enfeksiyonlarından korumaktadır (Muruz ve ark. 2017;

Barbour ve ark., 1984). Deve sütünün laktoperoksidaz oranı, 2,23 u/ml olarak

bildirilmiştir (Singh ve ark. 2006). Deve sütünü 37˚C'de 18-20 saate kadar muhafaza

etmede etkili olduğu belirtilmiştir (Singh ve ark. 2006).

SONUÇ

Deve sütü, anti-bakteriyel ve anti-viral özelliklere sahip birçok enzim içerdiği

için patojen mikroorganizmaların büyümesini önleme yeteneğine sahiptir (Benkerroum

ve ark. 2004). Deve sütünün, bu mikroorganizmalara karşı antimikrobiyal aktivitesi,

sütün içerdiği immünoglobülinler, hidrojen peroksit, laktoferrin, lizozim ve

laktoperoksidaz gibi antimikrobiyal ajanların varlığına bağlı olduğu ve antimikrobiyal

bu ajanlar Gram negatif ve Gram pozitif bakterilere karşı etkilidir (Benkerroum ve ark.

2004). Bunlara ek olarak deve sütü laktoferrini, Salmonella typhimurium'un üremesini,

demir üreterek ve büyümesi için imkânsız kılarak inhibe ettiği bildirilmiştir (El-Agamy

ve ark. 1998).

Yapılan bir çalışmada, insan memesinin in vitro bir modelini, Michigan Kanser

Vakfı-7 (MCF7) kanser hücrelerini ve insan hepatom (HepG2) kanser hücrelerini

kullanarak, insan kan hücrelerinin büyümesi üzerindeki deve sütünün etkisini ve gerçek

Page 62: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

61

mekanizmasını incelenmiştir (Hesham ve ark. 2012). Sonuçlar, deve sütünün caspase-3

mRNA ve aktivite seviyelerinin yanı sıra her iki hücre hattındaki ölüm reseptörlerinin

başlatılması yoluyla MCF7 ve HepG2 hücrelerinin büyümesini önemli ölçüde

sınırladığını ortaya koymuştur (Hesham ve ark. 2012). Bu bulgular, moleküler

mekanizmaları ortaya koyması ve çeşitli sağlık sorunlarının tedavisinde deve sütünün

başarılı bir şekilde kullanılmasının tarihsel kanıtı olarak tanımlanabilmesi açısından

insan sağlığının korunması ve hastalıkların tedavisi açısından önemli olacağı

belirtilmiştir (Hesham ve ark. 2012).

Son yıllarda deve sütü ile ilgili yapılan ve yapılmakta olan çalışmalar nedeniyle,

tüketicilerin deve sütüne talebin daha da artacağı kesindir. Yukarıda verilen literatürler

eşiğinde deve sütünün, bazı açılardan, en çok tüketilen sığır sütü dahil diğer hayvan

türlerinin sütlerinden farklı olduğu, çeşitli bilim insanları tarafınca saptanmıştır.

Özellikle antikanserojen, antiviral, antimikrobiyal ve antioksidan özelliklere sahip

olduğu. İmmunoglobilin, lizozim, laktoferrin ve laktoperoksidaz içeriği biyolojik ve

terapötik etkileri yönünden önemli olduğu görülmektedir. Bu nedenlerle deve sütü

üzerine daha fazla bilimsel çalışmalar yapılarak özellikle insan sağlığı açısından

önemliliği ve tedavi amaçlı kullanılabilirliği yönünde ciddi çalışmalar yapılması

önemlidir.

Page 63: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

62

KAYNAKLAR

Abbas S, Ashraf H, Nazir A, Sarfraz L. Physico-Chemical Analysis and Composition

of Camel Milk. International Research 2: 85-98.

Abdel Gader A.G.M., Alhaider A.A. The unique medicinal properties of camel products:

A review of the scientific evidence. Journal of taibah university medical sciences, 2016;

11: 98-103.

Aimutis, R.W. 2004. Bioactive properties of milk proteins with particular focus on

anticariogenesis. The Journal of Nutrition 20: 989-995.

Arslan, Ş., Çalışkaner, A.Z., Yüksek Serum İmmünglobulin E Düzeyi Her Zaman

Allerjiye Bağlı Değildir: Etiyolojik Değerlendirmede İpuçları. Asthma Allergy

Immunol, 2017; 15:1-8.

Barbour EK, Nabbut NH, Frerichs WM, and Al-Kakhi HM .Inhibition of pathogenic

bacteria by camel’s milk: Relation to whey lysozyme and stage of lactation. J. Food

Prot.,1998; 47:838–840.

Benkerroum, N., M. Mekkaoui, N. Bennani, and H. Kamal. Antimicrobial activity of

camel’s milk against pathogenic strains of Escherichia coli and Listeria monocytogene.

Int. J. Dairy Technol, 2004;57:39-43.

Benkerroum, N. Antimicrobial activity of lysozyme with special relevance to milk.

African J. Biotechnol, 2008; 7(25):4856-4867.

Cornish, J., Palmano, K., Callon, K.E., Watson, M., Lin, J.M., Valenti, P., Naot, D.,

Grey, A.B., Reid, I.R. Lactoferrin and bone; structure–activity relationships.

Biochemistry of Cell Biology,2006;84: 297- 302.

Çulha, S., 2014. İmmunoglobulin G Saflaştırılması için Lizin Baskılanmış Seçici

Kriyojellerin Hazırlanması. Hacettepe Üniversitesi.

Davidson P. M., Juneja V.K., ve Branen J.K., ‘’Antimicrobial Agents’’, In Branen, A.L.,

Davidson, P. M.,Salminen, S. And Thorngate III, J.H., ed.Food Additives (second

eddition, Rev,Sed and Expanded), Chapter 20, (2002).

El-Agamy, E.I. Studies on camel’s milk. M. Sc. Thesis, Alexandria University, Egypt

(1983).

El Agamy E I, Ruppanner R, Ismail A,Champagne C P and Assaf R Antimicrobial and

antiviral activity of camel milk protective proteins. Journal of Dairy Research, 1992; 59,

169–175.

Higgins N The Camel: Health and Diseases. Baillier Tinall London, (1984).

Page 64: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

63

El-Agamy, E. I. Biological activity of protective proteins of camel milk against

pathogenic and non-pathogenic bacteria and viruses. Ph.D. Thesis, Alexandria

University, Alexandria, Egypt, (1998).

El-Agamy, EI and Nawar, MA Nutritive and immunological values of camel milk: A

comparative study with milk of other species. In: Proc. 2nd International Camelid

Conference: Agroeconomics of Camelid Farming, Almaty, Kazakhstan,2000; 8–12

September.

El-Agamy EI, Nawar M, Shamsia SM, Awad S, Haenlein GFW. Are camel milk

proteins convenient to the nutrition of cowmilk allergic children?; Small Ruminant

Research, 2009; 82 1–6

El-Agamy EI, Nawar M, Shamsia SM, Awad S, George FW et al. Are camel milk

proteins convenient to the nutrition of cow milk allergic children? Small Rum Res,2009;

82: 1-6.

Elgert, K. D., Understanding The Immune System, Immunology, 2.Baskı, Wiley-

Blackwell Publishers, 2009.

El-Fakharany E.M, Tabll A. El-Wahab AA, Haroun B.M, Redwan E. Potential Activity

of Camel MilkAmylase and Lactoferrin against Hepatitis C Virus Infectivity in HepG2

and Lymphocytes; Hepatitis Monthly, 2008,8 (2): 101-109

El-Hatmi H, Girardet JM, Gaillard JL, Yahyaouia MH, Attiac H. Characterisation of

whey proteins of camel (Camelus dromedarius) milk and colostrum. Small Rumin Res.,

2007; 70: 267–271.

Ginger, M.R., Grigor,. M.R. Comparative aspects of milk caseins. Comp. Biochem.

Phys. B., 1999; 124: 133- 145.

Gonzalez-Chavez S., Arevalo-Gallegos S. ve Rascon-Cruz Q., ‘’Lactoferrin: Structure,

Function and Applications’’, International Journal of Antimicrobial Agents, 2009; 33:

301.e1–301.e8

Gul W, Farooq N, Anees D, Khan U, Rehan F. Camel Milk: A Boon to Mankind. Int J

Res Stud Biosci (IJRSB),2018; 3: 23-29.

Habib HM, Ibrahim WH, Schneider-Stock R, Hassan HM. Camel milk lactoferrin

reduces the proliferation of colorectal cancer cells and exerts antioxidant and DNA

damage inhibitory activities. Food Chem, 2013; 141: 148-152.

Hesham, M. K., Z. H. Maayah, A. R. Abd-Allah, A. O. S. El- Kadi and A. A. Alhaider.

Camel Milk Triggers Apoptotic Signaling Pathways in Human Hepatoma HepG2 and

Breast CancerMCF7 Cell Lines through Transcriptional Mechanism. J. Biomed.

Biotechnol, 2012, 10: 1155-1162.

Page 65: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

64

Jrad Z, Girardet JM, Adt I., Oulahal N, Degraeve P, Khorchani T, El-Hatmi H.

''Antioxidant activity of camel milk casein before and after in vitro simulated enzymatic

digestion.'' Mljekarstvo,2014; 64 (4); 287-294.

Kappeler S, Farah Z and Puhan Z. ''Alternative splicing of lactophorin mRNA from

lactating mammary gland of the camel (Camelus dromedarius).Journal of Dairy Science,

1999; 82 2084–2093.

Levay P. ve Viljoen M., ‘’Lactoferrın: A General Revıew’’, Haematologica,1995; 80:

252-267.

Levy A, Steiner L and Yagil R. Camel Milk: Disease Control and Dietary Laws. Journal

of Health Science, 2013; 1: 48-53.

Mercier, J.C., Vilotte, J.L. Structure and function of milk protein genes. J. Dairy Sci.,

1993; 76: 3079- 3098.

Mullaicharam, World J Pharm Sci., 2014; 2: 237-242 11. http://www. FAO.Org/

DOCREP/ 003/ X6528/ EX6528E00.Htm. 12. Christie WW, Clapperton JL Structures

Of The Triglycerides Of Cow‘S Milk, Fortified Milk (Including Infant Formula) And

Human Milk. J Soc Dairy.

Muruz, H., Garipoğlu, A.V. Manda Buzağı (Malak) ve Düvelerinin Beslenmesi.

Turkiye Klinikleri J Anim Nutr&Nutr Dis-Special Topics ,2017;3(2):98-107.

Saygılı, D., Karagözlü, C. Deve sütü ve diyabet tedavisindeki önemi. Akademik Gıda,

2017; 15(2) 204-210.

Sawaya, W. N., Khalıl, J. K., Al‐Shalhat, A., Al‐Mohammad, H. Chemical Composition

and Nutritional Quality of Camel Milk. Journal of Food Science,1984; 49(3): 744-747.

Singh R, Ghorui SK and Sahani MS. Camel milk: Properties and processing potential.

In :Sahani, M.S. The Indian camel. NRCC, Bikaner. 2006, Pp. 59-73.

Seifu E., Buys E., ve Donkin E., ‘’Significance of The Lactoperoxidase System in the

Dairy İndustry and Its Potential Applications: A Review’’, Trends in Food Science &

Technology, 2005 16: 137–154.

Semen, Z., Altıntaş, A., 2016. Biological and Therapeutic Effects of Dietary Camel

Milk. https://www.researchgate.net/publication/295800808.

Vasavada P., ve Cousin M., ‘’Dairy Science and Technology ‘’, Handbook, Volumes 13.

John Wiley & Sons, 978-1-56081-078-0. Edited by: Hui, Y.H, (2005).

Wernery U. Camel milk –new observations. In T.K. Gahlot. Proceedings of the

International Camel Conference, CVAS, Bikaner. (2007). Pp. 200-204.

Page 66: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

65

Yagil, R Camels and camel milk Animal production and health report. Rome, Italy:

FAO. (1982).

Yagil, R., Lactation in the desert camel(caelusdromedarius), in : Selected topics on

camelids, Eds: Gahlot TK, The camelid publishers, Bikaber, İndia , 2000.Pp. 61-73.

Page 67: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

66

İNSAN SAĞLIĞINDA DEVE KOLOSTRUMU, SÜTÜ VE İDRARININ

ANTİ-KANSEROJENİK KULLANIMLARI

OLCAY BOYACIOGLU1, MURAT YILMAZ

2, SEDA ORENAY BOYACIOGLU

3

Öz

Deve kolostrum ve idrar örneklerinin antik çağlardan beri alternatif tedavi amaçlı

kullanılmasına rağmen bu ürünlerin terapötik faydalarının keşfi yakın zamanda bilim

adamlarının ilgisini çekebilmiştir. Deve sütü sahip olduğu kazein, laktoferrin, lizozim,

immunoglobulin (Ig), insülin ve insülin-benzeri protein gibi proteinler, esansiyel yağ asitleri

(ω-3, ω-6), Fe, Mg ve Cu gibi mineraller, C vitamini ve niyasin gibi vitaminler ile benzersiz bir

bileşime sahipken, deve kolostrumu ise yüksek enzim, protein ve vitamin içeriğiyle, deve idrarı

da yüksek mineral ve biyoaktif bileşen içeriği ve bazik oluşu ile sağlıkta kullanım alanı

bulmuştur. Yapılan laboratuvar ve sınırlı klinik çalışmalardan elde edilen önemli kanıtlar bu

ürünlerin bazılarının diyabet, kanser, gıda alerjisi, otizm, kardiyovasküler hastalıklar, viral

hepatit ve bir dizi diğer viral, bakteriyel ve paraziter enfeksiyonlar gibi çeşitli klinik koşulların

tedavisinde etkili olduğunu göstermiştir. Özellikle deve sütünün laktoferrin, lizozim, Ig’ler ve C

vitamini içeriği biyolojik ve terapötik etkileri ile merkezi bir öneme sahiptir. Bu ürünlerin kolon

kanseri, insan glioma hücreleri, akciğer kanseri, hepatoselüler karsinoma ve lösemik hücrelerde

anti-kanserojenik ve sitotoksik etkileri sınırlı sayıda çalışmalar sonucunda saptanmıştır. Ancak

bu çalışmaların azlığı, alternatif kullanımlardan daha ileri gidememesi, sağlık alanındaki

kullanımlarının tam olarak doğrulanamaması, farklı popülasyonları yansıtmamasından dolayı

halen bu konuda literatürde büyük bir boşluk bulunmaktadır. Bu derlemede deve sütü,

kolostrumu ve idrarının insan sağlığında kullanımı ve özellikle bu ürünlerin anti-kanserojenik

özellikleri yönünden yapılan çalışmalar özetlenmiştir.

Anahtar Kelimeler: Deve sütü, deve idrarı, deve kolostrumu, insan sağlığı, anti-kanserojenik

etki

ANTI-CARCINOGENIC USES OF CAMEL COLOSTRUM, MILK AND URINE IN

HUMAN HEALTH

Abstract

Camel milk, colostrum, and urine samples have been used for alternative treatment since ancient

times, but recently the discovery of the therapeutic benefits of these products has attracted the

attention of scientists. While camel milk has unique combination with proteins such as casein,

lactoferrin, lysozyme, immunoglobulin (Ig), insulin, and insulin-like protein, essential fatty

1 Asst. Prof. Dr., Department of Food Engineering, Faculty of Engineering, Adnan Menderes University,

Aydin, Turkey 2 Assoc. Prof. Dr. Department of Animal Science, Faculty of Agriculture, Adnan Menderes University

Aydin, Turkey, [email protected] 3 Asst. Prof. Dr., Department of Medical Genetics, Faculty of Medicine, Adnan Menderes University

Aydin, Turkey

Page 68: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

67

acids (ω-3, ω-6), minerals such as Fe, Mg, and Cu, and vitamins such as vitamin C and niacin;

camel colostrum has high levels of enzyme, protein, and vitamin content; camel urine has high

mineral and bioactive content with alkaline nature, which makes them suitable for use in the

field of health. Significant evidence from laboratory studies and limited clinical trials has shown

that some of these products are effective in the treatment of various clinical conditions such as

diabetes, cancer, food allergies, autism, cardiovascular diseases, viral hepatitis, and a range of

other viral, bacterial, and parasitic infections. In particular, the content of lactoferrin, lysozyme,

Ig, and vitamin C of camel milk has a centralized importance with its biological and therapeutic

effects. The anti-carcinogenic and cytotoxic effects of these products on colon cancer, human

glioma cells, lung cancer, hepatocellular carcinoma, and leukemic cells have been identified as a

result of limited studies. However, due to the lack of sufficient studies, the inability to go further

than alternative uses, to validate the precise effect of their use in the health field, and to reflect

the results in different populations, there is still a great gap in the literature. In this review, we

have summarized the studies on the use of camel milk, colostrum, and urine in human health

and in particular anti-carcinogenic properties of these products.

Key words: Camel milk, camel urine, camel colostrum, human health, anti-cancerogenic effect

GİRİŞ

Deve, yüzyıllardır kurak bölgelerde yaşayan toplumlar için yalnızca taşımayı

sağlayan ekonomik bir hayvan değil, aynı zamanda iyi bir süt ve et kaynağı olması

sebebi ile de önemli bir yere sahip olmuştur (1). Tek hörgüçlü deve, sıcaklığın ve

kuraklığın, diğer ev memelilerinin hayatta kalmalarına uygun olmayan iklim

koşullarında hayatta kalan ve çoğalan benzersiz bir hayvandır. Asya ve Afrika'daki çöl

sakinleri için deve, bir gıda kaynağı ve ulaşım aracı olarak günlük yaşam için hayati

önemini korumaya devam etmektedir. Deve sütü ve idrarı, eski çağlardan beri çeşitli

hastalıklar için ilaç olarak kullanılmaktayken deve kolostrumunun kullanım alanı azdır

(1,2). Kendine özgü bileşimi ile öne çıkan deve sütü ve idrarına ilişkin çalışmalar, insan

sağlığını destekleyici yönde verdiği sonuçlar ile hız kazanmaktadır (2).

Deve sütü

Devenin ırkı, laktasyon periyodu, yem çeşidi, geçirdiği hastalık, su tüketimi

gibi etmenler deve sütünün içeriğini değiştirmektedir. Deve türüne göre süt bileşimi de

farklılık gösteren bir deve sütünün ortalama kuru maddesi % 13.4`tür. Bu kuru

maddenin % 4.5 yağ, % 4.5 laktoz, % 3.4 protein, % 0.8 vitamin ve mineraller olmak

üzere diğer maddelerdir (3) Besinsel önemi yanında, deve sütünün insan sağlığı için de

yararları mevcuttur (4-7). Deve sütü sahip olduğu kazein, laktoferrin, lizozim,

immunoglobulin (Ig), insülin ve insülin-benzeri protein gibi proteinler, esansiyel yağ

asitleri (ω-3, ω-6), Fe, Mg ve Cu gibi mineraller, C vitamini ve niyasin gibi vitaminler

ile benzersiz bir bileşime sahiptir (8). İçerdiği yüksek doymamış yağ asitleri ile

beslenmeye ve özellikle de beyin sağlığına katkı sağlar (5). Deve sütü Ig’leri (IgG)

bağışıklık sisteminin etkinliğini artırır, zengin insulin düzeyi ile geleneksel diyabet

Page 69: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

68

tedavisinde kullanılır. Deve sütünün içerdiği laktoferrinden dolayı, antibakteriyel,

antiviral ve anti-kanserojenik özellikleri vardır (5). Deve sütü koroner kalp hastalığını

azaltmada yardımcı olur, enfeksiyonlarda, tüberküloz, kanser ve mide-bağırsak

yangıları vb. hastalıklarda iyileştirici rol oynar (8). Deve sütü çocuklarda ciddi gıda

alerjilerini sağaltır ve bağışıklık sistemini ıslah eder (5). Deve sütü anti-kanserojen,

hipoallerjenik, anti-diyabetik, anti-oksidan ve karaciğer, böbrek vb doku koruyucu

özellikler gösterir. Laktoferrin, lizozim, Ig’ler ve C vitamini içeriği biyolojik ve

terapötik etkileri ile büyük bir öneme sahiptir (9). Deve sütünün hastalıkların

tedavisinde kullanımı yeni olmayıp, eski çağlardan beri bilinmekte ve belirli hastalıklar

için bir alternatif tedavi olarak Arap yarımadasında kullanılmaktadır (5). Deve sütü

diğer ruminant sütlerine oranla daha az kazomorfin içerir ki, bu peptit bağırsak

mortalitesini yavaşlatarak laktozun laktaza daha fazla maruz kalmasına neden olarak

intoleransın oluşmasına engel olur. Ayrıca, deve sütünün diyabete bağlı böbrek

bozukluklarına karşı koruyucu etkileri de söz konusudur (8). Anti-genotoksik ve

anti-sitotoksik etkilerine ek olarak, besin değeri ve insan sağlığı üzerindeki olumlu

etkileri deve sütünü günümüzde ilgi duyulan bir konu haline getirmiştir (10).

Deve idrarı

Deve idrarı en çok Arap ülkelerinde kullanıma sahip olup, daha çok içilerek

tüketilmektedir. Sudan’da diş hastalıklarında, saç şampuanı olarak ve çeşitli sağlık

sorunlarında deve idrarı kullanım alanı bulmaktadır. Bu ürünlerde %88 dişi deve

idrarı, %12 erkek deve idrarının kullanımı tercih edilmektedir. Arap yarımadasındaki

halkın %28’i deve idrarını deve sütü ile birlikte içmekte, %72’si sade kullanmaktadır

(11). Deve idrarı insan idrarından 10 kat daha fazla mineral içerir. İnsan idrarı asidik

özellikteyken, deve idrarı bazik özellik gösterir. Devenin yediği çöl bitkilerden dolayı

idrarında çeşitli biyoaktif maddeler ihtiva eder (12). Deve idrarındaki üre güçlü bir

antibakteriyel ve antifungal etki gösterir (13). Develerin tükettiği çöl bitkilerinin de aynı

zamanda bakteri maya ve mantarlara karşı etkili olduğu gösterilmiştir (11). Deve idrarı

kronik yaraların iyileşmesini teşvik eder. Deve idrarı aspirine benzer etki ile

prostaglandin etki yolu ile ayrıca clopidogrel’e benzer arachidonic asit adenozin

difosfata inhibe ederek tromboagregan etki gösterir. Diğer idrar türleri ise

tromboagregan etki göstermemiştir (14). Deve idrarırın yara iyileşmesinde de önemli

katkısı vardır. Deneysel olarak farelerde meydana getirilen karaciğer sirozunda deve

idrarının iyileştirici etkisi görülmüştür (15).

Deve kolostrumu

Süt vermeye başlayan memenin ilk ürünü kolostrumdur. Doğumdan sonraki

5-7 gün içerisinde salgılanır. Sarımtırak-kahverengimsi ya da kırmızımtırak renge,

anormal bir kokuya ve tuzlumsu acı bir tada sahiptir. Özgül ağırlığı 1.079 gr/ml

civarında olup, normal sütten daha fazladır. Mikroskop altında yapısında kolostrum

cisimcikleri, epitel hücreleri ve bazı parçacıklar görülür. Kolostrum özellikleri açısından

Page 70: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

69

kana benzerlik gösterdiğinden, plasentar dönemde kanla beslenen yavrunun süt ile

beslenme dönemine uyumlu geçişi sağlanır. Kolostrumun zaman ilerledikçe sürekli

değişen bir bileşime sahiptir. Normal sütle karşılaştırıldığında kuru madde, kazein,

albumin, globulin ve mineral maddelerce zengin fakat yağ ve şekerce fakirdir. Deve

kolostrumu özellikle globulin gibi protein bileşiklerince çok zengindir. Bunlardan

immunoglobulinler bağışıklık kazandırma özelliğinde olduklarından yavrunun dış

etkilere ve hastalıklara karşı direnç kazanmasını sağlarlar. Kolostrumdaki bağışıklık

maddelerinin miktarı annenin laktasyon sayısına büyük ölçüde bağlılık gösterir.

Bunlardan yararlanma, ruminantın yaşı ilerledikçe hızlı bir biçimde azalma gösterir.

Deve kolostrumu magnezyum tuzları ile katalaz, peroksidaz, amilaz ve lipaz gibi

enzimler açısından zengindir. Vitamin ve antikor miktarları oldukça yüksektir. Özellikle

A vitamini normal sütteki miktarın 20 katına çıkabilmektedir (16).

Deve sütü, idrarı ve kolostrumunun anti-kanserojenik kullanımları

Bir dizi in vitro deneylerde Khorshid vd. araştırma grubu, liyofilize edilmiş

deve idrarının deney hayvanlarına enjekte edilen tümör hücrelerinin büyümesini

durdurduğunu ve hepatoselüler karsinom (HEPG2), kolon kanseride (HCT-116) dahil

olmak üzere, insan glioma (U251) hücreleri, akciğer kanseri hücreleri ve lösemik

hücrelerde sitotoksik olduğu ve anti-anjiyogenik etkiye sahip olabileceğini

belirtmişlerdir (17-19). Deve idrarının bir diğer etkisi, bir dizi deneyde hem deve

idrarının hem de sütünün kendi başına sıçanın sünger implant anjiyogenez modelinde

inflamatuar anjiyogenezini inhibe ettikleri gösterilmiştir (20,21). Deve idrarının

anti-kanserojenik etkisi için daha fazla destek, Alhaider vd.'nin diğer bir çalışmasından

gelmektedir. Deve idrarının, kanserli karaciğer hücrelerinde Cyp1a1'i kodlayan genin

ekspresyonunda belirgin bir inhibisyona neden olduğu gösterilmiştir (22). Bugüne kadar,

deve sütü veya idrarı içindeki anti-kanserojenik içerik belirlenememiştir ancak

fonksiyonel protein laktoferrinin olası bir aday olduğuna inanılmaktadır. İlginç bir

şekilde, kolorektal kanserli hastalarda yapılan çalışmalar, laktoferrinin kemoterapi ile

birlikte verilmesinin, tek başına kemoterapiden daha iyi prognoza neden olduğunu ve

laktoferrinin insan hastalarda adenomatöz kolorektal poliplerin büyümesini engellediği

bulunmuştur (23,24). Bu araştırmalara paralel olarak gösterilmiştir ki laktoferrin kanser

hücrelerinin proliferasyonunun inhibisyonunu ve bunun ardından apoptozu

indükleyerek kanser hücrelerine karşı doğrudan sitotoksik olmasını sağlamaktadır.

Gözden geçirilen laktoferrin eylemleri üzerine laboratuvar ve klinik araştırmalardan

elde edilen ayrıntılı deliller, laktoferrinin yutulmasının tümör büyümesinin

inhibisyonuyla sonuçlandığını ve hem anti-anjiyogenik hem de sitotoksik etkilerle

tümör hücrelerinin metastazının durmasına ve apoptozu indüklediğine dikkat çekmiştir

(25).

Deve sütü Arap ülkelerinde halen Hepatit C hastaları ile kanser hastalarının

tedavisinde alternatif tıp yöntemi olarak kullanılmaktadır (26). Kanser hücre kültürleri

Page 71: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

70

üzerinde deve sütü ile yapılan çalışmalardan umut vaad eden sonuçlar elde edilmiştir

(27,28). Deve sütünün ratlarda hepatoselüler karsinoma tedavisinde faydalı etkileri

rapor edilmiştir. Deve sütünün karsinojenik bir kimyasal

2,3,7,8-tetraklorodibenzo-p-dioksin ile muamele edilen Hepa 1c1c7 hücrelerinde

Cyp1a1 gen ekspresyonunu mRNA ve protein düzeyinde bloke edildiği bildirilmiştir

(29). Deve sütünün insan HepG2 (hepatosellüler karsinoma) ve insan MCF7 (meme

adenokarsinoma) hücre hatlarının apoptotik yolaklar karşısında hayatta kalma ve

proliferasyon yeteneklerini inhibe ettiği tespit edilmiştir. Deve sütü inek sütünün aksine,

HepG2 ve MCF7 hücre hatlarının proliferasyonunu kaspaz-3 mRNA aktivasyonu

yoluyla önemli ölçüde engellemiş ve her iki hücre hattında da ölüm reseptörlerini

uyarmıştır. Ayrıca, deve sütü oksidatif stres belirteçlerinin ekspresyonunu,

Hem-oksijenaz-1 ve reaktif oksijen türlerinin üretimini arttırdığı rapor edilmiştir (30).

Deve sütü laktoferrinin kolorektal kanser hücrelerinin (HCT-116) proliferasyonunu

azalttığı, antioksidan etkinlikte olduğu ve DNA hasarını önlediği tespit edilmiştir (31).

Fibrosarkom fare modelinde deve sütü fosfolipit lipozomları içerisine yerleştirilmiş

etoposidin anti-kanserojenik özelliğinin diğer etopositlerden daha etkin olduğu

gözlenmiştir (32). Diğer taraftan deve sütünün farelerde pro-anjiogenik down

regülasyon yoluyla inflamatuar anjiogenezi inhibe edeceği bildirilmiştir (33). Deve

sütünün sisplatin ile birlikte kullanıldığı ratlarda, polikromatik mikronükleuslu eritrosit

frekansında anlamlı düşüş ile mitotik endekste artış bildirilmiştir (34). Dolayısıyla, bu

bulguları deve laktoferrini yada direkt deve sütü ve idrarını kullanarak doğrulamak için

daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyulmaktadır.

Deve kolostrumunun literatürde anti-kanserojenik etkilerine dair bir bilgi

bulunmamasına rağmen yüksek enzim, protein ve vitamin içeriğinden dolayı

anti-kanserojenik etkilere sahip olduğu düşünülmektedir.

Page 72: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

71

KAYNAKLAR

Yagil R. Camels and camel milk. FAO Animal production and health paper. 1982.

Rome, Italy, p.69.

Malik A., Al-Senaidy A, Jankun ES, Jankun, J. A study of the anti-diabetic agents of

camel milk. International Journal of Molecular Medicine 2012; 30: 585-592.

Yerlikaya O, Saygılı D, Karagözlü C. Deve Sütü: Bileşimi, Sağlık Üzerine Etkileri,

Deve Sütü Ürünleri. 1. Uluslararası Selçuk-Efes Devecilik Kültürü ve Deve Güreşleri

Sempozyumu. 17-19 Kasım, Selçuk-İzmir.

Gizachew A, Teha J, Tadesse B. Review on Medicinal and Nutritional Values of Camel

Milk. Nature and Science. 2014;12 (12):35-40.

Mullaicharam AR. A review on medicinal properties of camel milk. World J Pharm Sci.

2014; 2:237-242.

Yagil R, Van Creveld C. Medicinal use of camel milk. Fact or fancy? 2nd International

Camelid Conference on Agroeconomics of Camelids. 2000; Almaty-Kazakhstan.

Mal G, Suchitra Sena D, Jain VK, Sahani M.S. Therapeutic Value of Camel Milk as a

Nutri onal Suplement for Multi ple Drug Resistant (MDR) Tuberculosis parents. Israel J

Vet Med. 2001;61(3/4): 88-91

Korish AA, Arafah MM. Camel milk ameliorates steatohepa s, insulin resistance and

lipid peroxida on in experimental non-alcoholic fa y liver disease. BMC

Complementary and Alterna Medicine. 2013;13:264.

El-Agamy EI. Camel Milk; Handbook of Milk of Non- Bovine Mammals. New York:

Wiley-Blackwell, 2008; p.372-400.

Hassan, NS, Emam, MA. Protective efect of Camel Milk and Ginkgo biloba Extract

Against Alloxan- Induced Diabetes in Rats. J Diabetes Metab 2012; 3:10.

Salwa ME, Khogali Samia HA, Baragop AEA, Elhassen AM. Preliminary

Pharmacological Investigation on Camel Urine (Camelus dromendarious) Research

Opinions in Animal and Veterinary Sciences. ROAVS 2011;1(6):379-381.

Al-Yousef N, Gaafar A, Al-Otabi B, Al-Jammaz I, Al-Hussein K, Aboussekhra A.

Camel Urine Components Display Anti-Cancer Properties in Vitro. Journal of

Ethnopharmacology. 2012;143,819-25.

Al-Bashan M. In Vitro Assessment Of The Antimicrobial Activity And Biochemical

Properties of Camel’s Urine Against Some Human Pathogenic Microbes. Middle-East

Journal of Scientific Research 2011;7(6): 947-58.

Page 73: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

72

Al-yahya A, Alhaider A. Characterization Of Inhibitory Activity Of Camel Urine On

Human Platelet Function. Jornual of Taibah University Medical Sciences

2016;11(1):26-31.

Al-Neyadi S, Al-Jaberi R, Hammed R, Shafarin J. Adeghate E. The Effect Of Camel

Urine On İslet Morphology And CCL4-Induced Liver Cirrhosis In Rat. BMC

Proceedings. 2011; 4-5.

http://cv.ankara.edu.tr/duzenleme/kisisel/dosyalar/06012015013030.pdf. Erişim

Tarihi:02.12.2017

Khorshid FA, Moshref SS. In vitro anticancer agent, I e tissue Culture study of human

lung cancer cells A549 II e tissue Culture study of mice leukemia cells L1210. Internat J

Cancer Res 2006;2(4):330e344.

Khorshid FA. Preclinical evaluation of PM 701 in experimental animals. Intern J

Pharmacol 2008;4(6):443e451.

Alghamdi Z, Khorshid K. Cytotoxicity of the urine of different camel breeds on the

proliferation of lung cancer cells, A549. J Natur Sci Res. 2012;2(5):9e16.

Alhaider AA, Abdel Gader AGM, Saraswati S. Camel milk inhibits inflammatory

angiogenesis in mice, downregulating proangiogenic and proinflammatory cytokines.

APMIS.2014;122:599e607.

Alhaider AA, Abel Gader AG., Almeshal N, Saraswati S. Camel urine inhibits

inflammatory angiogenesis in murine sponge implant angiogenesis model. Biomed

Aging Pathology 2014;4(1):9e16.

Alhaider AA, El Gendy MA, Korashy HM, El-Kadji AO. Camel urine inhibits the

cytochrome P450 1a1 gene expression through an AhR-dependent mechanism in Hepa

1c1c7 cell line. J Ethnopharmacol. 2011;133(1):184e190.

Kozu T, Iinuma G, Ohashi Y, Saito Y, Akasu T, Saito D, Alexander DB, Ligo M,

Kakizoe T, Tsuda H. Effect of orally administered bovine lactoferrin on the growth of

adenomatous colorectal polyps in a randomized, placebo- controlled clinical trial.

Cancer Prev Res (Phila) 2009;2:975e983.

Tarek M, El-Sissy AE, El-Saeed GK, Koura MS. Study on the therapeutic benefit on

lactoferrin in patients with colorectal cancer receiving chemotherapy. Intern Sch Res.

2014:1-10.

Gibbons JA, Kanwar RK, Kanwar JR. Lactoferrin and cancer in different cancer models.

Front Biosci Sch Ed. 2011; 3:1080e 1088.

Page 74: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

73

El-Agamy E.I. Biological ac vity of protec ve proteins of camel milk against pathogenic

and nonpathogenic bacteria and viruses. Ph.D. Thesis, Alexandria University, Egypt,

1989.

Almahdy O, EL-Fakharany EM, EL-Dabaa E, Ng TB, Redwan EM. Redwan EM.

Examina on of the ac vity of camel milk casein against hepa s C virus (genotype- 4a)

and its apoptotic potential in hepatoma and Hela cell lines. Hepat Mon 2011;11:724–30

El Miniawy HMF, Ahmed KA, Tony MA, Mansour SA, Khaab, MMS Camel milk

inhibits murine hepa c carcinogenesis, ini ated by diethylnitrosamine and promoted by

phenobarbitone; Interna onal Journal of Veterinary Science and Medicine. 2014; 2:

136– 141.

Korashy H, El Gendy M, Alhaider A and El-Kadi A Camel Milk Modulates the

Expression of Aryl Hydrocarbon Receptor-Regulated Genes, Cyp1a1, Nqo1, and Gsta1,

in murine hapatoma Hepa 1c1c7 Cells; Hindawi Publishing Corpora on Journal of

Biomedicine and Biotechnology Volume. (2012a).

Korashy H, Maayah Z, Abd-Allah A, El-Kadi A, Alhaider A Camel Milk Triggers

Apoptotic Signaling Pathways in Human Hepatoma HepG2 and Breast Cancer MCF7

Cell Lines through Transcriptional Mechanism; Hindawi Publishing Corpora on Journal

of Biomedicine and Biotechnology Volume (2012b).

Habib M., Ibrahim W., Schneider-Stock R., Hassan H. Camel milk lactoferrin reduces

the prolifera on of colorectal cancer cells and exerts an oxidant and DNA damage

inhibitory activites. Food Chemistry 2013;141:148–152.

Maswadeh H, Aljarbou A, Alorainy M, Alsharidah M, Khan M. (2015). Etoposide

Incorporated into Camel Milk Phospholipids Liposomes Shows Increased Activity

against Fibrosarcoma in a Mouse Model; Hindawi Publishing Corpora on BioMed

Research International Volume, 2015.

Alhaider AA, Abdel Gader AGM, Almeshaal N, Saraswa S. Camel milk inhibits in

ammatory angiogenesis via downregulation of proangiogenic and proin ammatory

cytokines in mice. APMIS 2014; 122: 599–607

Salwa MQ, Lina AF. Antigenotoxic and anticytotoxic effect of camel milk in mice

treated with cisplatin. Saudi J Biol Sci. 2010;17(2):159-66.

Page 75: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

74

SOME ADAPTIVE COMPARISONS OF CAMEL MILK PROPERTIES IN

TRADITIONAL AND CLASSICAL MEDICINE IN IRAN

SAEID ZIBAEE1

MOHAMMADREZA NORAS2

Abstract

Introduction: Iranian traditional medicine includes all the theoretical and practical sciences

applied in diagnosis, prevention, and treatment of diseases. In this science, focus on nutrition

is one of the major principles of prevention and treatment. In the references on Iranian

traditional medicine, camel’s milk has been represented as the one having numerous nutritious

and medical properties. The milk is considered have medicinal characteristics as well. In this

study, the nutritive and therapeutic effects of camel’s milk have been examined from the view

point of Iranian traditional medicine and we are going to explain some adaptive comparisons of

camel milk properties in traditional Iranian medicine and classical medicine.

Materials and Methods: the present study is a qualitative one, which was carried out, based on

certain criteria, through purposeful search of certain keywords in the written references of

Iranian traditional medicine and classical medicine.

Results: Numerous pharmacological functions Eliminate dryness (Moister), Cleaner (jaali),

dissolvent (moallel), Equalizer (monzej), tonic, as well as removal of blockage or obstruction

(opener), reduction of deep and firm swellings, and detoxification in the liver, it has also been

known to be compatible with the body.

Therapeutic effects of camel’s milk on patients suffering from liver, kidney, bladder, spleen,

stomach and intestines, uterus, skin, lungs, and brain diseases have been mentioned. camel’s

milk have many bioactives such as Lysozymes, Immunoglobulin’s, Lactoferrin,

Lactoperoxidase, Peptydoglycon recognition protein (PGRP), N-acetyl-

Gase). Reported that camel milk possesses antibacterial and antiviral activities (hepatitis C and

B), therapy for autoimmune disease, treatment of autism, therapy for Milk allergies, Beneficial

effects for restriction of diabetes mellitus, anti-hypertensive, anti-carcinogenic, powerful

antioxidant property.

Conclusion: Animal resources, such as camel’s milk and its various products, have nutritive and

therapeutic effects. Camel milk has been used medicinally for centuries by people. Traditional

medicine findings, in some cases, such as the use of camel milk for the treatment of jaundice

and therapy for breathlessness have conforms to classical medicine.

Keywords: Camel’s Milk، Iranian Traditional Medicine, Adaptive Comparisons.

1 Assoc. Prof. Dr., Razi Vaccine and Serum Research Institute, Agricultural Research Education and

Extension Organization (AREEO) Mashhad , Chairman of the Board, Iranian National Scientific Camel

Society,Iran 2 Assist. Prof. Dr.,School of Iranian Traditional Medicine and Complementary Medicine

Mashhad University Medical of Sciences Mashhad, Iran. Razi Vaccine and Serum Research Institute

Ahmad Abad Ave , Mashhad, Iran , P.O.Box: 91735-148, [email protected]

Page 76: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

75

DEVE SÜTÜNÜN TEDAVI AMAÇLI ÖZELLIKLERININ İRAN GELENEKSEL

TIBBINDA VE KLASIK TIPTAKI BAZI BENZERLIKLERININ GÖRECELI

KARŞILAŞTIRILMASI

Giriş:

İran geleneksel tıp kaynaklarına göre deve sütünün birçok besin ve ilaç özellikleri

bulunmaktadır. Ayrıca bu süt türü için birçok ilaç özelliği de düşünülmektedir. Bu makalede

deve sütünün tedavi edici ve ilaç özellikleri İran geleneksel ve klasik tıbbı bakış açılarıyla

açıklanıp kıyaslanmıştır.

Malzeme ve Yöntemler:

Bu çalışma; özel anahtar kelimeleri güvenilir geleneksel ve klasik tıp kaynaklarında amaçlı

arama yoluyla tanımlanmış kriterlere göre yapılmış bir nitelik çalışmasıdır.

Sonuçlar:

Deve sütünün geleneksel tıp kaynaklarına göre; nemlendirici (nem), temizleyici (parlatıcı),

çözücü (solvent), dengeleyici (müshil), sert ve derin ödemleri giderici (ödem giderici solvent),

karaciğer detoksifikasyonu gibi birçok ilaç özelliği bulunmaktadır ve ayrıca vücuda uygun

olarak bilinmektedir. Modern tıp açısından ise deve sütünün ilaç özellikleri; karaciğer, böbrek,

mesane, dalak, mide, bağırsak, idrar yolu, cilt, akciğer ve beyin ile ilgili hastalıklardan

rahatsızlık yaşayan hastalar üzerinde etkili olduğu belirtilmiştir. Deve sütü; Lizozim,

İmmunoglobülin, Lactoperoxidase, reaktif proteinler, Peptidoglikan ve N-Acetyl Beta

Galactosidase gibi birçok biyoaktif içerir. Deve sütünün anti bakteriyel ve anti virüs (Hepatit B

ve C) özellikleri, otoimmun hastalıklar, otizm ve gıda alerjilerinin tedavisinde ilaç özelliği,

diyabet hastalığını hafifletme, kansere karşı koruma ve güçlü antioksidan özelliğinin bulunduğu

rapor edilmiştir.

Tartışma:

Deve sütü ve onun çeşitli mamulleri besin ve ilaç özelliklerine sahiptir. Deve sütü eski

günlerden beri insanlar tarafından kullanılmış ve geleneksel tıp araştırmalarına göre sarılık ve

akciğer rahatsızlıkları üzerinde olumlu etkileri bulunmaktadır. Bu konu günümüzde klasik tıp

tarafından da kabul edilmiştir.

Anahtar kelimeler: Deve sütü, İran geleneksel tıbbı, göreceli karşılaştırma

INTRODUCTION

The use of traditional medicine (TM) and complementary and alternative

medicine (CAM) has increased significantly over the past few years. However, as well

as to the many an advantage there are also risks associated with the different types of

TM/CAM. Although consumers today have widespread access to various TM/CAM

treatments and therapies, they often do not have enough knowledge on what to check

when using TM/CAM in order to avoid unessential harm (WHO,2004). The

pharmacological treatment of disease began long ago with the use of herbs (Schulz et

al., 2001). Does traditional medicine equate to the use of herbal medicine? Traditional

medicine (TM) This includes diverse health practices, approaches, knowledge and

Page 77: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

76

beliefs incorporating plant-, animal- and/or mineral-based medicines, spiritual therapies,

manual techniques and exercises applied singularly or in combination to maintain

well-being, as well as to treat, diagnose or prevent illness (WHO,2002). Based on the

foundations of thinking belonging to the traditional divisions: Traditional Chinese

medicine, Japanese systems of traditional healing, Ayurveda is a medical system

primarily practiced in India, traditional herbal medicines into Europe, the USA and

other developed countries (WHO, b,2002) and Iranian Traditional Medicine.

Milk and milk products have been familiar foods since the old days, and the

volume of reduction is increasing with the passage of time. Recently, the functions of

useful trace components in milk have attracted attention. Besides the basic functions of

“nutrition” and “taste”, food has a third function of “body regulation” (Tomita,2000). In

the references on Iranian traditional medicine, camel’s milk has been represented as the

one having numerous nutritious and medical properties. The milk is considered have

medicinal characteristics as well. In this article, the nutritive and therapeutic effects of

camel’s milk have been inspected from the view point of Iranian traditional medicine

and we are going to explain some adaptive comparisons of camel milk properties in

traditional Iranian medicine and classical medicine.

Camel’s milk is the center of scientists’ attention all through the world due to

its nutritive and therapeutic properties and its significant similarity to human milk. It is

white, opaque, and a little saltier than cow milk (FAO,2018). Years ago, Camel milk in

Iran is mostly consumed by their calves and rarely used as a drug for treatment, but in

recent years, the use of camel milk for nutritive and therapeutic attribute has grown.

2- Objectives:

This study aims at extracting, assessing and analyzing such information,

according to texts on Iranian traditional medicine in camel milk and explains Some

adaptive comparisons of camel milk properties in traditional and classical medicine in

Iran. Information about traditional medicine was extracted from: "Al-Qanun fit-tib",

"AksirAzam", "Teb e Akbari","Makhzan -ol- Advieh","QarabadinKbir" and other

authentic books; then, it was classified based on the type of study and clinical

applications.

MATERIALS AND METHODS

The study was a qualitative library research aimed at investigating the texts on

Iranian traditional medicine, some published articles on camel milk in recent years and

based on our experiences and studies. In additional, literature search was done within

electronic databases including: PubMed, Scopus, Cochrane library, Google Scholar,

SID, Iranmedex and Magiran.

Page 78: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

77

RESULTS

Camel’s milk in Iranian traditional medicine resources: Camel’s milk (in the

Makhzan -ol- Advieh book called laban al-leghah) contains three components, namely

fat, cheese and water, and is thinner in comparison to other animals’ milk (Aghili

Khorasani ; Bavardaran Institute ,2004). It is endowed with a warm and dry nature and a

rather salty taste. It has a good nutritional value especially for children and the elderly

,It has an appetizing property.

Its pharmacological functions include: Eliminate dryness (Moister), Cleaner

(jaali), dissolvent (moallel), Diuretic (Moder Bool) ,Equalizer (monzej), tonic, as well

as removal of blockage or obstruction (opener), reduction of deep and firm swellings,

and detoxification in the liver, it has also been known to be compatible with the body

(Avicenna H; Alaalami Beirut library Press 2005. Aksir Azam;

Tehran-iran,2004).Moreover, So we can divide this kind perspective into the following:

1- The Multiple nutritive impression 2-The therapeutic applications

have been mentioned for

Medicinal value of camel milk, according to modern perspective base on the

nutritive and therapeutic effects of camel’s milk.

Chemical composition of camel milk: Camel’s milk has generally an opaque

white color and has a

faint sweetish odor and sharp taste; sometimes, it can be salty (Abbas et al.

2013)., Generally ,the average amount of components of camel milk is protein 3.4%; fat

3.5%; lactose 4.4%; ash 0.79%, while water covers 87% (Al-Haj and Al- Kamal 2010).

Camel milk has high concentration of calcium and iron, the low pH of the milk allows

increase absorption from the duodenum. It also contains higher amount of zinc. The role

of zinc in the development and maintenance of normally functioning immune system

has been well established (Hansen et al., 1982).

Camel milk has a lot of vitamins from different groups: fat and water-soluble,

such as vitamin A, E, D, and B, and especially vitamin C (Abbas,2013. Shamsia,2009).

The concentration of vitamin C in camel milk is two to three times higher as

compared to cow’s milk (Stahl et al. 2006). The low pH due to higher concentration of

vitamin C stabilizes the milk and therefore it can be kept for relatively longer periods

without cream layer formation. The availability of relatively higher amount of vitamin

C in camel milk is of significant relevance from the nutritional point of view, as it exerts

powerful antioxidant activity (Mal et al.2007). Vitamin C in camel milk has antioxidant

and tissue repair protection activities (Escott-Stump 2008) Vitamin C is necessary in the

body for the production of collagen, a protein that aids in the growth of cells and blood

vessels and gives skin its firmness and strength. Collagen is found in the skin and joints.

By increasing the production of collagen, vitamin C strengthens the structural support

and resiliency of skin and helps repair. Short chain fatty acids in camel milk are low, but

Page 79: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

78

the long chain fatty acids are high in content. The amount of linoleic acid and

unsaturated fatty acids in camel milk is also high, which is important for nutrition

(Konuspayeva et al 2009. Yagil).Camel milk has cosmetic effects due to the presence of

α-hydroxyl acids which are known to plump and smoothies the skin. α-Hydroxyl acids

help to shed the outer horny layer of dead cells on the skin (epidermis) by helping to

break down sugars, which are used to hold skin cells together. This helps in revealing

new cells, which are more elastic and clear. α- Hydroxyl acids help to eliminate

wrinkles and age spots and relieve dryness, as they make the outer layer of the skin

thinner and support the lower layer of the dermis by makingit thick. In addition,

liposome occurring in camel milk is applicable for a potential cosmetic ingredient to

improve antiaging effect (Choi et al. 2013).

Therapeutic effects of camel’s milk:

camel’s milk have many bioactives such as Lysozymes, Immunoglobulin,

Lactoferrin(LF), Lactoperoxidase, Peptydoglycon recognition protein (PGRP),

N-acetyl- glucosaminidase (NA Gase). Reported that camel milk possesses

antibacterial and antiviral activities (hepatitis C and B), therapy for autoimmune

disease, treatment of autism, therapy for Milk allergies, Beneficial effects for restriction

of diabetes mellitus, anti-hypertensive, anti-carcinogenic, powerful antioxidant

property.

Lactoperoxidase have many properties such as: anti bactericidal activity,

anti-tumor activity, 3-and it has a close relation (71%) to human thyroid peroxidase,

which is involved in iodination and coupling in the formation of the thyroid.Lactoferrin

(Lf), the main iron-binding protein of milk, has biological activities. It is potential of

camel milk lactoferrin for its ability to inhibit the proliferation of the colon cancer cell

line, DNA damage and its antioxidant Antibacterial, Regulation of iron transport

,Promotion of cell growth, Stimulation of immunity, Inhibition of free radicals

activities( Isui et al, 2011).

camel milk contains two main groups (Caseins and Whey proteins and

relatively higher amount immune protein and insulin (Abbas et al., 2013, Gul et al.,

2015).There are 4 main casein fractions, as α s1 -, α s2, β -, and κ.Cow milk contains a

high percentage of α s –CN and camel milk is similar to human milk contains a high

percentage of β –CN. , β - CN is more sensitive to peptic hydrolysis than α s – C and

αs-CN slowly hydrolyze than β-CN. Camel milk has more digestibility and lower

incidence of allergy in the gut of infants (El-Agamy et al., 2009).

Antimicrobial and immunological activities Camel milk contains various

protective proteins [lactoferrin,

lactoperoxidase, N-acetyl-§-glucosaminidase (NAGase), PGRP, Igs and

lysozyme] which exert antibacterial, antiviral, antifungal and antiparasitic activity,

immunological properties, growth promotion activity and anti-tumour activity (Amany

Page 80: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

79

et al.2005; Conesa et al. 2008; Mona et al. 2010; Gizachew et al.2015). There is a

traditional belief in the Middle East that regular consumption of camel milk helps in the

prevention and control of diabetes. Recently, it has been reported that camel milk can

have such properties: (i) insulin in camel milk possesses special properties that make

absorption into circulation easier than insulin from other sources or causes resistance to

proteolysis; (ii) camel insulin is encapsulated in lipid vesicles that makes possible its

passage through the stomach and entry into the circulation.However, we cannot exclude

the possibility that insulin in camel milk is present in nanoparticles capable of

transporting this hormone into the bloodstream. However, much more probable is that

camel milk contains ‘insulin-like’ small molecule substances that mimic insulin

interaction with its receptor (Ajamaluddin et al. 2012).Vitamin C is an antioxidant that

slows the rate of free-radical damage which causes skin dryness and wrinkles .

Furthermore, camel milk has a higher amount of ironchelating protein known as

lactoferrin. This protein removes free iron from joints of arthritic patients and thereby

improves their welfare (Panwar et al. 2015).Therapeutic effects of Camel milk were

assessed in some clinical trials, case reports, and in vivo/ in vitro studies.

Table 1: Some adaptive comparisons of camel milk properties with the multiple

nutritive of traditional and classical medicine

Variables Traditional medicine Classical medicine

Teeth Facilitating teeth

growth

Various minerals such as Na, K,

Ca, P, Mg, Fe, Zn, Cu and

vitamins. high concentration of

calcium and iron, the low pH of the

milk.

Eyes Improving vision or

reinforcing the

eyesight

High levels of vitamins C, A, B2

and E (acidic pH) and is very rich

in magnesium and zinc

Skin Skin beauty, eczema Lactoferrin (antioxidant and

anti-inflammatory), vitamins C,

Zinc and magnesium significantly

enhances the antioxidant defense of

vitamin C protect Collagen is found

in the skin liposome improve

anti-aging effect.

Vitamin C is necessary in for the

production of collagen keeping the

skin beautiful used to treat skin

disorders such as dermatitis, Acne,

Page 81: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

80

Psoriasis and Eczema

General

functions

Sexual desire

enhancer, body

restoration and

nutritive supplement,

diuretic and purgative

effect, appetizing, and

menstrual facilitator

All of and higher content of long

chain fatty acid (C-14

to C-18) and lower content of short

chain fatty acid (C-4 to

C-14). body regulation

Camel milk can be used in metabolic and autoimmune diseases, hepatitis, Rota

viral diarrhea, tuberculosis, cancer, diabetes, liver cirrhosis, rickets, autism, and Crohn’s

disease (Levy,2013. Agrawal,2013).LF probably interferes with adsorption of HCV to

the target cells. LF can prevent adsorption to target cells by the fact that it binds to the

envelope proteins of HCV E1 and E2(Van der Strate et al,2001).Tsubota et al,2008

found that Lactoferrin could be potentially useful for the treatment of oxidative

stress-induced liver diseases.

Table 2: Some adaptive comparisons of camel milk properties with the therapeutic

effects of traditional and classical medicine

The therapeutic effects

of camel’s milk

according to traditional

medicine

Some adaptive comparisons of camel

milk properties with modern medicine

Brain Depression, phobia Lactoferrin, vitamins C, Zinc and

magnesium significantly enhances the

antioxidant defense. Various minerals,

and nanobody (Ig G) immune

protection.

heart Depression Antihypertensive (ACE-inhibitory),

vitamins and Various minerals,

hypolipidemic effects, higher content

of long chain fatty acid (C-14 to C-18)

and lower content of short chain fatty

acid (C-4 to C-14).

Liver Liver pain,

dystemperament of the

liver, treating liver

obstructions, estesgha

(Dropsy)

Lactoferrin, and nanobody (Ig G)

immune protection. antiviral effects

[hepatitis C virus [HCV] and [HBV],

CMV, herpes simplex virus-1 and

HIV, (the virus responsible for AIDS)

Lungs Cough, hemoptysis,

tuberculosis, asthma

high percentage of β –CN,

Lactoferrin (antioxidant and

Page 82: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

81

anti-inflammatory), nanobody (Ig G)

blocking of FCɛR-I in mastocyte and

basophil and eosinophil

Kidneys

and

bladder

Renal weakness and

atrophy, bladder ulcers

and cystitis

Lactoferrin (antioxidant

and anti-inflammatory), nanobody (Ig

G) blocking of FCɛR-I in mastocyte

and basophil and eosinophil

Spleen Swelling and

obstruction of the spleen

Lactoferrin, vitamins C, Zinc and

magnesium significantly enhances the

antioxidant defense

knee

pain

Swelling and

obstruction

Lactoferrin (antioxidant and

anti-inflammatory), nanobody (Ig G)

blocking of. Collagen is found in the

skin and joints and artilage. Vitamin C

is necessary in for the production of

collagen

DISCUSSION

Complementary and Alternative Medicine (CAM) therapies have become

increasingly in populations (Noras,2014). Iranian Traditional Medicine (ITM) is one of

the oldest traditional medicines with more than 1000 years of history. Dietary

consideration is the first step in ITM-based treatments (Emtiazy et al,2012).Camel’s

milk has been used for centuries as a medicinal drink in Middle Eastern, Asian, and

African cultures (Reuven ,2013. Levy et al ,2013).

By comparing traditional medicine and classical medicine, we find that there is

a large correlation between the findings of the old scientists and what has been achieved

in the laboratory today.

In texts on Iranian traditional medicine, camel’s milk has been reported to be

thinner with less fat and cheese components in comparison to cow’s milk and its

temperament camel milk is hot and dry and also possesses some bitterness and acridity

(Noras,2014. Aghili Khorasani; Tehran-iran, 2005. Heravi; Tehran-iran, 2004). In new

studies showed camel milk has a high vitamin and mineral content and immunoglobulin

content (Abbas et al. 2013).Moreover, some general and specific effects are mentioned.

Its specific effects include the ones on liver, kidneys, bladder, stomach and intestines,

spleen, and skin while its general effects are named as food, energy booster, body

moisturizer, diuretic and menstrual facilitator, and sexual desire enhancer. Its various

applications for liver, kidneys, and bladder in the references confirm its particular effect

on these organs. Based on the findings of classic medicine camel milk is the most

functional natural liquid that could play an important role in diabetes, Crohn's disease,

Page 83: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

82

food and milk allergies, autism, cancer, diarrhea, peptic ulcers, skin, hepatitis diseases

(Agrawal et al,2011. Agrawal et al, 2009).Camel’s milk is an excellent source of

well-balanced nutrients and also exhibits a range of biological activities that influence

digestion, metabolic responses to absorbed nutrients, growth and development of organs

and resistance to diseases. Camel’s milk has been customarily used in Iran and other

countries to cure multiple diseases. It contains important proteins and peptides, which

have nutritive, functional and biological properties. In some regions, people believe that

it is highly nourishing and deeply affects the growth of infants; hence it is applied in

their nutrition. In Iranian traditional medicine, consuming milk as a whole has a

significant role in treatment. In "Al-Qanun fit-tib", camel’s milk is introduced as the

most compatible one with mother’s milk(Zibaee et Al,2008 . Ehlayel et al,2011.

Avicenna H; Alaalami Beirut library Press 2005).Given the emphasis placed on Iranian

traditional medicine and the findings of classical medicine, if necessary, it can be good

alternative for mother’s milk to feed infants and children and It can be used to control

and treat certain diseases.

Page 84: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

83

REFERENCES

Abbas S, Hifsa A, Aalia N, Lubna S. Physico-chemical analysis and composition of

camel milk. International Research 2013;2(2):85-98.

Aghili Khorasani MH. ” Makhzan -ol- Advieh”. Tehran-iran: Bavardaran Institute; 2004.

p 1073

Aghili Khorasani MH. “Qarabadin Kbir”. Tehran-iran: University of Medical Sciences;

2005.

Agrawal RP, Dogra R, Mohta N, Tiwari R, Singhal S, Sultania S. Beneficial effect of

camel milk in diabetic nephropathy. Acta bio-medica: Atenei Parmensis

2009;80(2):131-4.

Agrawal RP, Jain S, Shah S, Chopra A, Agarwal V. Effect of camel milk on glycemic

control and insulin requirement in patients with type 1 diabetes: 2-years randomized

controlled trial. European journal of clinical nutrition 2011;65(9):1048-52.

Agrawal RP, Tantia P, Jain S, Agrawal R, Agrawal V. Camel milk: a possible boon for

type 1 diabetic patients. Cellular and molecular biology (Noisy-le-Grand, France)

2013;59(1):99-107.

Ajamaluddin.A study of the anti-diabetic agents of camel milk." International journal of

molecular medicine 30.3 (2012): 585-592.

Ali Khan, Mohammad Sadeq,. “Makhazeno-Al- Thalim “. Delhi: Farooqi press 1988.

Amany, S., Mahmoud, A. and Ahmed, M. Anti-schistosomal activity of colostral and

mature camel milk on Schistosomamansoni infected mice. Asia Pac J ClinNutr. 14

(4):432–438, 2005.

Arzani, Hakim Mohammad Akbar, “Teb e Akbari”. Tehran-Iran2008. 736 p.

Avicenna H. ” Al-Qanun fit-tib”[The Canon of Medicine] Beirut , Lebanon: Alaalami

Beirut library Press 2005.

Choi SK, Park KD, Kim DA, Lee DW, Kim YJ (2013) Preparation of Camel Milk

Liposome and Its Anti-Aging Effects. Journal of the Society of Cosmetic Scientists of

Korea 40:155-161

Conesa. C., Sanchez, L., Rota, C., Perez, M., Calvo, M. and Farnaud, S.Isolation of

lactoferrin from milk of different species: Calorimetric and antimicrobial studies. Comp

BiochemPhysiol; 150:131–9, 2008.

Ehlayel M, Bener A, Abu Hazeima K, Al-Mesaifri F. Camel milk is a safer choice than

goat milk for feeding children with cow milk allergy. ISRN allergy 2011;2011:391641.

Page 85: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

84

El-Agamy, E. I., M. Nawar, S. M. Shamsia, S. Awad and G. F. W. Haenlein. (2009).

Are camel milk proteins convenient to the nutrition of cow milk allergic children.

SmallRum. Re82: 1-6

EM EL-F, Abedelbaky N, Haroun BM, Sánchez L, Redwan NA, Redwan EM.

Anti-infectivity of camel polyclonal antibodies against hepatitis C virus in Huh7.5

hepatoma. Virology journal 2012;9:201.

Emtiazy M, Keshavarz M, Khodadoost M, Kamalinejad M, Gooshahgir S, Bajestani HS,

et al. Relation between body humors and hypercholesterolemia: An Iranian traditional

medicine perspective based on the teaching of Avicenna. Iranian Red Crescent Medical

Journal 2012;14(3):133.

Gizachew, Ayele, Jabir Teha, TadesseBirhanu,(2015) ,Ethiopia Nekemte. "Review on

Medicinal and Nutritional

Values of Camel Milk."

Heravi AMMiA. “Kitab Al-Abnija al haqaiq al-Adwiya”("Rozat ol-ons wa manfa 'ar

on-nafs"). first Edition ed. Tehran-iran: University of Medical Sciences; 2004.

Hansen (2013).Statistical year book.Food and Agriculture Organization of the United

Nations, Rome, Italy, 2013.

Isui Abril García-Montoya 1, Tania Siqueiros Cendón 1, Sigifredo Arévalo-Gallegos 1,

Quintín Rascón-Cruz. (2011). Lactoferrin a multiple bioactive protein: An overview

Biochimical et biophysica Acta .

Jarjani HSI. ” Khoffi-e Alaei”. Tehran-iran: Ettelaat; 1998.

Konuspayeva, G., B. Faye and G. Loiseau. The composition of camel milk: a

meta-analysis of the literature data. J. Food Compos. Anal, 2009; 22: 95-101.

Levy A, Steiner L, Yagil R. Camel milk: disease control and dietary laws. Journal of

Health Science 2013;1(1):48-53.

Mal, G., D. Suchitra Sena and M.S. Sahani (2007). Changes in chemical and

macro-minerals content of dromedary milk during lactation. J. Camel Prac. and Res.,

14(2): 195-197

Mo'men H. " Tohfat-ul-mo'menin" Tehran-iran: Nashr-e Shahr; 2011 2011. 6. M AK. ”

Aksir Azam”. Tehran-iran: Institute of Medicine Studies and Islamic medicine press;

2004.

Mona, E., Ragia, O., Abeer, A. and Mosa, T. Biochemical Effects of Fermented Camel

Milk on Diarrhea in Rats.New York Science Journal; 3(5), 2010.

Page 86: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

85

Noras MR, Kiani MA. Viewpoints of Traditional Iranian Medicine (TIM) about

Etiology of Pediatric Constipation. International Journal of Pediatrics 2014;2(1):89-92.

Noras MR, Yousefi M, Kiani MA. Complementary and Alternative Medicine (CAM)

Use in Pediatric Disease: A Short Review. International Journal of Pediatrics

2013;1(2):45-9.

Panwar, Rohit, et al. "Camel milk: Natural medicine-Boon to dairy industry."(2015)

Razi, Muhammad ibn Zakariyya, “Khawi, S al-ashya” (Properties of Things).

Qom-iran1999.

Reuven Y. Comparative Alternative Medicinal (CAM) Properties in Camel Milk for

Treatment of Epidemic Diseases,journal of Agricultural Science and Technology

A3(2013):575-580.

Shamsia SM. Nutritional and therapeutic properties of camel and human milks.

International Journal of Genetics and Molecular Biology , 2009;1 (2): 52-8

Schulz, V., Hänsel, R. & Tyler, V.E. (2001) Rational Phytotherapy. A Physician’s

Guide to Herbal Medicine, 4th Ed., Berlin, Springer-Verlag

Stahl, T., H.I. Sallman, R. Duehlmeier and U. Wernery (2006). Selected vitamins and

fatty acid patterns in dromedary milk and colostrum. J. Camel Prac. and Res., 13(1):

53-57.

Tomita, M. New Technologies and their Application in the Milk Industry. Asian-Aus. J.

Anim. Sci. 13 Supplement July 2000 A: 376-382

Van der Strate, B. W. A., L. Beljaars, G. Molema, M. C. Harmsen, and D. K. F. Meijer.

2001. Antiviral activities of lactoferrin. (Review) Antiviral Res. 52:225–239.

WHO Traditional Medicine Strategy 2002-2005. Geneva, WHO,a, 2002 (document

reference WHO/EDM/TRM/2002.1)

WHO Traditional Medicine Strategy 2002-2005. Geneva, WHO,a, 2002 (document

reference WHO/EDM/TRM/2002.1)

WHO,a. Guidelines on Developing Consumer Information on Proper Use of

Traditional, Complementary and Alternative Medicine. ISBN 92 4 159170 6. January

2004 World Health Organization. (NLM classification: WB 890)

WHO,b. IARC Monographs On The Evaluation Of Carcinogenic Risks To Humans,

Volume 82 Some Traditional Herbal Medicines, Some Mycotoxins, Naphthalene And

Styrene, 2002 Iarcpress Lyon France.

Page 87: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

86

Yagil R. Camels and camel milk book, Food and Agriculture Organization of the United

Nations, 17-18,Available from:

http://afghanag.ucdavis.edu/c_livestock/camels/Man_Live_Camel_Milk_FAO.pdf

Zibaee,S. Hosseini, MH. Yousefi, M. Taghipour, A. Ali Kiani, M.Noras,MR.

Nutritional and Therapeutic Characteristics of Camel Milk in Children: A Systematic

Review. Electronic Physician (ISSN: 2008-5842). November 2015, Volume: 7, Issue: 7,

Pages: 1523-1528.

Page 88: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

87

DEVE SÜTÜNÜN YOĞURT ÜRETİMİNDE KULLANILABİLİRLİĞİ

ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA

SELDA BULCA1,ATAKAN KOÇ

2, MEHMET ÇELEBİ

3

Öz

Aydın ilinde geleneksel deve güreşlerinden esinlenilerek deve yetiştiriciliği yapan çiftliklerin

sayısının artması ile deve sütü üretiminde de artış meydana gelmiştir. Sığır sütüyle

karşılaştırıldığında deve sütünün kimyasal bileşiminde bazı farklılıklar bulunmaktadır.

Bunlardan birisi deve sütünde bulunan β-kazein oranının sığır sütüne oranla daha düşük

olmasıdır. Ayrıca deve sütünde β-laktoglobulin bulunmaması veya çok az olması deve sütünün

hipoallerjenik özellikte olmasını sağlamaktadır.

Birçok çalışmada deve sütünde yüksek oranda lizozim, laktoperoksidaz, laktoferrin ve

imunoglobulinler gibi inhibitör maddelerin bulunmakta ve bu maddeler yoğurt üretimini

olumsuz yönde etkilemektedir.

Bu çalışmada yukarıda belirtilen bu inhibitör maddelerin çoğunun protein yapısında olması ısıl

işlemle bu maddelerin denatüre olmalarını sağlamaktadır. Bu nedenle bu çalışmada ilk olarak

deve sütlerine 2 farklı ısıl işlem (90°Cde 20 dkk ve 95°C de 20 dkk) uygulanmış ve

fermentasyon süresince deve sütünden yoğurt üretiminde pH ve SH tespit edilmiştir. 90°C de 20

dakika ısıl işlem görmüş deve sütünden yoğurt üretiminde sütte pH ve SH sırasıyla 4,86 ve 35,2

iken 95°C de 20 dkk ısıtılmış sütte pH ve SH'ın sırasıyla 4,66 ve 38,8 olduğu saptanmıştır.

Burada 95°C de 20 dakika ısıl işleme tabi tutulan deve sütünde bu protein yapısındaki

enzimlerin (bileşiklerin) 90ºC de 20 dakika ısıtılan süte göre daha fazla denatüre olmasıyla ilgili

olduğu düşünülmektedir. Ancak, pH'nın düşmesi ve SH'ın yükselmesine rağmen fermentasyon

süresince kültürlenmiş deve sütünün viskozitesinde herhangi bir artış meydana gelmemiştir.

Bundan dolayı bir sonraki çalışmada starter kültürü konsantrasyonu %3-%10 arasında ve

sıcaklık ise 66-94ºC de 20 dakika arasında ayarlanmış değişkenler üzerinden 13 adet çalışma

planlanmıştır. Bu 13 adet ısıl işlem ve starter kültürü varyasyonuna rağmen deve sütlerinin

viskozitesinde önemli bir değişiklik saptanamamıştır. Bir sonraki çalışmada hedef deve

sütünden yoğurt üretiminde fermentasyon süresince yoğurt bakterilerinin ne kadarının canlı

kaldığı ve deve sütünde bulunan antimikrobiyel maddelerin (lizozim, laktoferrin,

laktoperoksidaz, immunoglobulinler) ısıl işlem sonrası konsantrasyonlarının tespit edilmesi

olacaktır.

Anahtar kelimeler: Deve sütü, yoğurt üretimi, ısı stabilitesi, viskozite, pH

1 Dr. Öğr. Üyesi., Adnan Menderes Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü,

09100, AYDIN / TÜRKİYE, [email protected] 2 Prof. Dr., Adnan Menderes Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Zootekni Bölümü, 09100, AYDIN /

TÜRKİYE, [email protected] 3 Uzman, Adnan Menderes Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, 09100,

AYDIN / TÜRKİYE

Page 89: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

88

A RESEARCH ON USABILITY OF CAMEL MILK IN THE PRODUCTION OF

YOGHURT

Abstract

An increase in the number of camel farms inspired by traditional camel wrestling in the

province of Aydın has also increased the production of camel milk. Compared to cattle milk,

there are some differences in the chemical composition of the camel's milk. One of them is that

the ratio of β-casein in the camel's milk is lower than that of cattle milk. In addition, the absence

or very small amount of β-lactoglobulin in the camel's milk ensures the hypoallergenic

characteristics of camel milk.

In many studies, it has been shown that the camel milk contains the inhibitory substances such

as lysozyme, lactoperoxidase, lactoferrin and immunoglobulins that affects yoghurt production,

negatively.

In this study, the inhibitory substances mentioned above are in the protein structure, which

allows them to be tampered with by heat treatment. In this study, it is applied 2 different heat

treatments to camel milk (at 90°C and 95°C / 20 minutes) and during the fermentation, pH and

SH values were detected during fermentation of starter culture inoculated milk. During

fermentation of at 90°C for 20 minutes heat treated milk the pH and SH values were found to be

4.86 and 35.2, at 95°C 20 minutes heated camel milk pH and SH values were 4.66 and 38.8,

respectively. The reason for this is thought to be related to the fact that the compounds, which

have of protein structure in the camel milk column more denaturated at 95°C 20 minutes than at

90°C 20 minutes. It was also observed that despite the decrease in pH and the increase in SH,

there was no increase in the viscosity of the camel milk during fermentation. Therefore, in the

next study 13 studies were planned in that the starter culture concentration is varied between 3%

and 10%, while the temperature is varied between 66-94ºC for 20 minutes (over the

experimental design study variables using design expert 10 program).

It was found that no significant changes in the viscosity of the camel milk was observed. The

aim of the next study is to determine how many of the yoghurt bacteria stay alive during the

fermentation of yoghurt production and the determination of the concentrations of the

antimicrobial substances (lysozyme, lactoferrin, lactoperoxidase, immunoglobulins) the

after-heat treatment of the camel milk.

Key words: Camel milk, yogurt production, heat stability, viscosity, pH

GİRİŞ

İnsan beslenmesinde çok önemli bir yere sahip olan yoğurt üretiminde

ülkemizde genel olarak sığır sütü kullanılmaktadır. Ancak son yıllarda süt ve süt

ürünleri üretiminde sığır sütünden başka alternatif ve fonksiyonel özelikleri olan süt

kaynaklarına olan talep artış göstermiştir. Çoğu çocuk, yaşlı ve immun sistemi zayıf

olan kişilerde özellikle fonksiyonel süt ürünlerinin tüketimi önem kazanmıştır.

Aydın ilinde geleneksel deve güreşlerinden esinlenilerek deve yetiştiriciliği

yapan çiftliklerin sayısının artması deve sütü üretimini de popüler hale getirmiştir. Sığır

sütüyle karşılaştırıldığında deve sütünün kimyasal bileşimi bazı farklılıklar

göstermektedir.

Page 90: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

89

Bu zamana kadar yapılan çalışmalarda deve sütünden yoğurt üretimini

etkileyen en önemli faktörlerden birisinin deve sütünde bulunan doğal inhibitör

maddelerin konsantrasyonunun (Laktoperoksidaz, tiyosiyanat, hidrojen peroksid

laktoferrin, lizozim, immunoglobulinler, ve serbest yağ asitleri miktarının) sığır veya

koyun sütüne oranla daha yüksek olmasıyla ilgili olduğu düşünülmektedir. Aşağıda

Tablo 1 de El-Agamy et al. (1997) tarafından yapılan araştırmada deve sütünde bulunan

bu maddelerin konsantrasyonları karşılaştırılmıştır. Buna göre öncelikle deve sütünde

bulunan IG konsantrasyonu anne sütünde bulunan IG konsantrasyonundan daha yüksek

olmakla beraber anne sütü daha yüksek miktarda lizozim ve laktoferrin içermektedir.

Tablo 1. Deve sütü ve sığır sütünde bulunan antimikrobiyel maddelerin konsantrasyonu

(El-Agamy ve ark., 1997)

Birçok bilimsel çalışmada gösterildiği gibi protein tabiatında ve antimikrobiyel

etkiye sahip olan maddelerin fermente süt üretimi özellikle yoğurt, probiyotikli süt ve

dondurma üretiminde etkili olduğu açıklanmıştır.

Deve sütünün fermente süt ürünleri probiyotikli süt ve dondurma

üretiminde kullanılması

Deve sütü tüm dünyada çoğunlukla yöresel deve sütü ürünlerine işlenerek

tüketilmektedir. İçme sütü olarak, üretildiği yöredeki halk tarafından tüketilirken, deve

sütünden peynir ve yoğurt üretimi denemeleri de yapılmaktadır.

Deve sütünden üretilen yoğurtlarda görülen gevşek ve yumuşak yapıyı

iyileştirebilmek için günümüzde stabilizör kullanımı yaygınlaşmıştır (Kavas, 2015).

Hashim ve ark. (2009) tarafından yapılan bir çalışmada deve sütünden yoğurt üretimini

araştırmak için süte %0,75 oranında sodyum aljinat ve %0,075 oranında kalsiyum

klörür ilave edilmiş ve bu şekilde deve sütünden üretilen yoğurtların sığır sütüyle

üretilen yoğurda benzer özellikler gösterdiği bildirilmiştir. Ancak, pH’sı 6,7 olan deve

sütünün yoğurt üretimi sırasında asitliğinin düşmesi ve koagule olması için 48 saat veya

30°C de 7 gün sürdüğü belirtilmiştir. Bunun nedeni olarak deve sütünün sığır veya

manda sütüne göre yüksek oranda antimikrobiyel özellik gösteren lizozim, laktoferrin

ve immunoglobulinlerden kaynaklandığını saptamışlardır (Haddadin ve ark., 2008).

Antimicrobial factor Camel milk Human milk

Mean values ±SD

Immunoglobulins

(mg/ml) 1.54 ± 0.032 1.14 ± 0.055

Lactoferrin(mg/ml) 0.24 ± 0.035 1.95 ± 0.050

Lysozyme(mg/ml) 0.06 ± 0.02 0.65 ± 0.045

Page 91: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

90

Ürün reolojisisinin iyileştirilebilmesi durumunda, fermente deve süt ürünlerinin

pazarlanabilir olabileceği de belirtilmiştir (Muliro ve ark., 2013).

Kavas (2015) yapmış olduğu bir çalışmada Camelus dromedarius türü deve

sütünden yoğurt üretiminde farklı hidrokolloidlerin deniz rezenesi melasıyla beraber

kullanımını araştırmışlardır. Bunun için %3 oranında serum protein izolatını yine %3

oranında deniz rezenesi melasıyla, %0,1 kapa-karagenan veya %3 deniz börülcesi

melası, %0,05 ksantan gam kullanmışlardır. Yoğurt örneklerinde fizikokimyasal

özelllikler, tekstürel, renk ve duyusal özellikler depolamanın 1., 5., 10. ve 15.

günlerinde analiz edilmesiyle beraber depolama boyunca bütün örneklerde yoğurtta

asitlik artışına bağlı olarak sertlik ve viskozitenin arttığı gözlemlenmiştir. Depolamanın

1. günü viskozite ve pıhtı sertliğinin fazla olmasından dolayı serum ayrılmasının çok az

olduğu tespit edilmiştir. Kapa karegenan ilave edilen yoğurtlarda fiziko-kimyasal,

tekstürel ve duyusal analizlerin diğer örneklere göre daha iyi olduğu sonucuna

varılmıştır.

Najeeb ve ark. (2015) araştırmalarında deve sütünden yoğurt üretiminde çeşitli

stabilizatörlerin kullanımının yoğurdun tekstürel özellikleri üzerine olan etkilerini

incelemişlerdir. Stabilizör olarak karboksimetilsellüloz, pektin, akasya gamı, aljinat

kullanılmış ve kullanılan stabilizörlerin deve sütünden üretilen yoğurtların sığır

sütünden üretilmiş yoğurtların konsistenziyle karşılaştırıldığında yoğurt yapısı üzerine

çok fazla etkide bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

Shimaa ve ark. (2016) tarafından yapılan bir başka çalışmada deve sütü ile

koyun sütü farklı oranlarda karıştırılarak ve 2 farklı starter kültürü kullanılarak yoğurt

üretilmiştir. Bunun için sadece deve sütü (A grubu), %60 deve sütü + %40 koyun sütü

(B grubu) ve %40 deve sütü + %60 koyun sütü (C grubu) hazırlanırken, bu sütler

YC-X11 termofilik yoğurt kültürü ve CH-1 termofilik yoğurt kültürleriyle

kültürlenmiştir. 63°C de 30 dakikalık ısıl işlemin ardından 43°C’ye soğutulduktan sonra

starter kültürleri ilave edilmiştir. Sonuçlar değerlendirildiğinde deve-koyun sütü

karışımıyla üretilen yoğurtlarda toplam kuru madde, yağ ve protein konsantrasyonları

yüksek iken, sadece deve sütünden üretilen yoğurtlarda yukarıdaki veriler daha düşük

bulunmuştur. Yoğurtlarda konsistenz karşılaştırıldığında en yüksek konsistenz C grubu

sütten elde edilen yoğurtta saptanırken, 2. sırayı B grubu ve 3. sırayı da A grubu süt

almıştır.

Önemli bir diğer süt ürünü de yoğurt dondurmasıdır. Dondurulmuş yoğurt

dondurmanın istenilen tadı ile yoğurdun fonksiyonel ve biyoaktif özellikleri kombine

edilerek üretilen bir üründür. Bu tip yoğurdun asitliği normal yoğurda göre daha düşük

olmakla beraber yoğurt bakterilerinin fermentasyonuyla son üründe titrasyon

asitliğinin %0,15 - %0,3 olması istenmektedir (Marshal ve Arbuckle 1996). Titrasyon

asitliği Lactobacillus delbrueckii ssp. bulgaricus, Streptococcus thermophilus veya

Page 92: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

91

dondurma miksine ilave edilen probiyotik bakterilerin metabolik aktivitesi sonucunda

oluşmaktadır.

Probiyotik bakteriler gün geçtikçe çok kullanılan ve insan sağlığına olan

olumlu etkileri örneğin laktozun sindiriminin artırılması, antikanserojenik aktivite,

intestinal patojenlerin öldürülmesi, bebeklerde alerjinin hafifletilmesi ve önlenmesi,

solunum yolları enfeksiyonlarının önlenmesi, kandaki kolesterolü düşürücü etki,

kabızlığı düzenleyici ve kolonda hassasiyet gibi olumlu etkiler sağlamasından dolayı

önemli bir yere sahiptir (Davidson ve ark., 2000; De Vrese ve Schrezenmeir, 2008).

Al-Saleh ve ark. (2011) tarafından probiyotik kültür içeren deve sütünden

üretilen dondurulmuş yoğurtların sığır sütünden üretilen yoğurtların fiziko-kimyasal

özelliklerini karşılaştırmak amacıyla bir çalışma yapılmıştır. Bu çalışmada, deve

sütünden üretilen dondurulmuş probiyotik yoğurtların viskozitesinin sığır sütünden

üretilen yoğurtlara göre daha önemli (P < 0.05) olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca, deve

sütünden elde edilen dondurulmuş yoğurtlarda yağ deformasyonunun sığır sütünden

üretilen ürüne göre daha az olduğu belirlenirken deve sütünden üretilen dondurulmuş

yoğurtların erime süresinin sığır sütünden üretilen yoğurda göre daha yüksek olduğu

saptanmıştır.

Bornaz ve ark. (2009) ve Al Haj ve Al Kanhal (2010) çalışmalarında deve

sütünde doğal olarak bulunan antimikrobiyel özelliğe sahip laktoferrinin mikrobiyel

starter kültürünün aktivitesini geciktirdiğini ve hatta pıhtı oluşumunu engellediğini

bildirmişlerdir. Ayrıca deve sütünün fermentasyon öncesinde 100°C de 30 dakikalık ısıl

işleme tabi tutulması yoğurt tekstürünü iyileştirici özellik göstermediği de

saptamışlardır (El-Agamy, 2000).

Yoğurdun yanında deve sütünden fermente süt içecekleri de üretilmiştir. Bu

konuda Moneim ve ark. (2006) Sudan’ın geleneksel deve sütü fermente (maya-laktik

asit) ürünü olan Garrisin kimyasal ve mikrobiyolojik özelliklerini araştırmışlardır.

Kimyasal analizlerde pH, titrasyon asitliği ve aynı zamanda etanol miktarı da tespit

edilmiştir. Laktik asit bakterilerinin (LAB) 100 farklı suşu, 20 farklı garris örneğinden

izole edilmiştir. Seçilen izolatlar laktozu fermente etme kabiliyetlerine göre

sınıflandırılmıştır. Garris örneklerinin mikroflorasına hakim olan LAB suşlarının başlıca;

Lactococcus (% 12), Enterococcus (% 10), Leuconostoc (% 4) ve Lactobacillusdan (%

74) oluştuğu saptanmıştır. Örneklerin fermentasyon sonrası ortalama pH değerleri de

4.42 olarak belirlenmiştir. Tüm örneklerde etanol konsantrasyonunun ve maya sayısının

da yüksek olduğu tespit edilmiştir.

Başka bir fermente deve sütü de Afrika’da, güney ve batı Kazakistan’da ve

Asya’da üretilmekle olan shubattır. Bu ürünün üretimi çok eskilere dayanmaktadır.

Shubat’ın üretimi için deve sütünün mikrobiyolojik ve fizikokimyasal özelliklerinin

tespiti oldukça önemlidir. Shubat fermantasyonu sırasında sadece laktik asit değil ayrıca

alkol ve karbondioksit gazı da oluşmaktadır. Fermantasyon sırasında B1 vitamininin

Page 93: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

92

miktarı değişkenlik gösterirken, B2 vitaminin iki kat arttığı ve en fazla miktarda olan C

vitamini konsantrasyonun ise korunduğu saptanmıştır. Kimyasal özelliği ve

sindirilebilirliği açısından Shubat, besleyici değeri yüksek olan bir üründür. Sindirim

organlarının, ülser, gastrit, peptik ülser ve karaciğer kronik hastalıklarının tedavisinde

oldukça etkilidir (Serikbayeva ve ark., 2005). Özellikle ülser hastaları için mide

enzimlerinin normale dönmesini sağlar.

Shubat üretiminde Lactobasiller, streptokoklar ve mayalar yer alır. İnkübasyon

öncesi deve sütünün 85°C’de 5 dakika pastörize edilmesi gerekmektedir (Yagil, 1982).

Bazı yerlerde Lactobacillus casei, Streptococcus thermophilus ve laktozu fermente eden

mayalar kullanılır.

Sudan’da üretilen bir çeşit yoğurt olan zabadi genellikle manda, keçi ve sığır

sütü karışımından üretilmekle birlikte zaman zaman deve sütü ile karıştırılarak

üretilmektedir. Yine Kenya’da deve sütü ile suusac isimli bir fermente süt ürünü de

üretilmektedir.

GEREÇ VE YÖNTEM

1. Yoğurt üretiminde kullanılan çiğ deve sütünün tedariki

Deve sütleri Aydın İli İncirliova İlçesi’nde bulunan bir deve çiftliğinden temin

edilmiştir.

2. Sütün fiziksel ve kimyasal özelliklerinin belirlenmesi

Kuru madde Tayini: Belirli bir miktar süt sıcaklığı değişmeyinceye kadar kurutulur.

Kurutulduktan sonra ağırlık kuru madenin ağırlığıdır.

Kül tayini: Atomik Absorpsiyon cihazları kullanılarak standart yöntemler ile

yapılacaktır.

Çiğ sütte SH ölçümü: Fenolfitaleyn kullanarak 100 ml sütü nötralize edecek 0.25 N

NaOH çözeltisinin ml cinsinden miktarının belirlenmesi esasına dayanır.

3. Çiğ sütte ve yoğurtta pH ölçümü

pH ölçümü için kullanılacak olan pH metre kullanım öncesi pH’sı farklı olan puffer

çözeltileriyle kalibre edilir. Ardından pH metre ürünün içine daldırılarak pH’nın sabit

hale gelmesi beklenir.

4. Sütte ve yoğurtta asitliğin Soxhelet Henkel (SH) yöntemiyle tespiti

Analizin yapılışı: Bir erlenmeyere 25 ml süt konur üzerine %1 lik fenolftalein

çözeltisinden 1 ml ilave edilir ve 0.25 N NaOH çözeltisiyle değişmez hafif pembe renk

meydana gelinceye kadar titre edilir. Sarf edilen 0.25 N NaOH miktarı 4 ile çarpılarak

SH asitlik derecesi bulunur

Yoğurtta asitlik tespiti (SH): Analizin yapılışı: İyi karıştırılmış numuneden 10 g bir

beher içine tartılır üzerine 90 ml saf su ilave edilir. 1 ml fenolftalein eklenir. Standard

0,25 N ile hafif pembe renk oluşuncaya kadar titre edilir. Harcanan NaOH miktarı 10 ile

çarpılarak yoğurdun SH cinsinden asitliği bulunur.

Page 94: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

93

6. Yağ: Gerber Yöntemi (Anonymous 1989)

7. Toplam Azot: Mikro Kjeldahl yöntemi (Anonymous 1977)

8. NCN: Mikro Kjeldahl yöntemi (Anonymous 1977)

9. Yoğurt üretiminde kullanılacak kültür ve yoğurt üretim şeması

Bu çalışmada 2 farklı formda kültür kullanılması planlanmaktadır. Deve

sütlerinde yağsız kuru madde miktarını %12'ye çıkarmak için yağsız süttozu (Alfa

Kimya, İzmir) kullanılacaktır. Şekil 1’de görüldüğü gibi yoğurt üretiminde kullanılan

süte 90°C’de 15 dakika ısıl işlem uygulanmış ve ısıl işlem sonrası süt 42°C'ye

soğutulduktan sonra ve ilk starter kültürü olarak Chr. Hansen’s Laboratorium Denmark

A/S’nin İzmir temsilciliğinden tedarik edilen YC 350 nolu yoğurt starter kültür

ilavesiyle 42°C’de pH 4.6’ya gelinceye kadar inkübasyona bırakılarak ve inkübasyon

sonrası soğutularak 4°C’de depolanmıştır.

10. Viskozite tayini

Kültürlenmiş deve sütü örneklerinde viskozite Fungilab Expert V301002

cihazıyla tespit edilmiştir.

BULGULAR VE TARTIŞMA

Birçok bilimsel çalışmada da gösterildiği gibi antimikrobiyel etkiye sahip olan

lizozim, laktoperoksidaz ve imunoglobulinler protein yapısındadır. Bu durumda

yoğurda işlenecek sütün ısıtılmasıyla bu maddelerin denatüre olmasını takiben sütün

antibakteriyel özelliğinde azalma beklenmektedir. Bu nedenle ilk olarak çalışmamızda

deve sütlerine 2 farklı ısıl işlem (90°Cde 20 dkk ve 95°C de 20 dkk) uygulanmış ve

fermentasyon süresince pH 4,7 ye ulaşana kadar deve sütünde pH ve SH değerleri

aşağıdaki Tablo 2 de verilmiştir.

Tablo 2’de görüldüğü gibi deve sütleri 90°C de ve 95°C de 20'şer dakika

ısıtıldıktan sonra 42°C'ye soğutulmuş ve kültür ilave edilerek 6 saat boyunca pH ve SH

değerleri saptanmıştır. Tablo 1’de görüldüğü gibi sütün ısıl işlem öncesi pH’sı 6,6 dır.

Fermentasyonun 3. saatinden itibaren 90°C de 20 dkk ısıtılmış sütte pH ve SH 5,8; 19,2

iken 95°C de 20 dkk ısıtılmış sütte pH ve SH 5,37; 25,2 olarak tespit edilmiştir. Toplam

6 saatlik fermentasyon sonucunda 90°C de 20 dkk ısıtılmış sütte pH ve SH 4,86; 35,2

iken 95°C de 20 dkk ısıtılmış sütte pH ve SH 4,66; 38,8 olarak saptanmıştır. Bu

sonuçlara göre antibakteriyel etkiye sahip yukarıda belirtilen enzimlerin 95°C de

denatüre olması nedeniyle antibakteriyel etkinin azaldığı sonucu çıkarılabilmektedir.

Page 95: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

94

Tablo 2. Farklı derecelerde ısıl işlem uygulanmış deve sütlerinden yoğurt üretiminde pH

ve SH değişimi

Zaman

(saat)

90°C/ 20

dkk ısıl

işlem de pH

değişimi

90°C 20 dkk

ısıl işlem

sonrası SH

değişimi

95°C de 20

dkk ısıl işlem

sonrası pH

değişimi

95°C de 20

dkk ısıl işlem

sonrası SH

değişimi

0(çiğ

süt) 6,6 11,6 6,6 12,8

1 6,15 11,6 6,12 12,8

2 6,06 13,3 5,97 16,8

3 5,8 19,2 5,37 25,2

4 5,31 28,4 4,95 32,8

5 5,02 31,2 4,8 35,6

6 4,86 35,2 4,66 38,8

Bu ön denemeler sonrasında 6 saatlik fermentasyon süresinde sütte viskozite

değişikliği olup olmadığı bir sonraki araştırma basamağı olmuştur.

Bu sonuçlardan yola çıkılarak design expert 10 (32bit) programı kullanılarak

experimental design çalışması yapılmış ve ısıl işlem sıcaklığı 70-94°C arasında, starter

kültürü konsantrasyonunda %3-10 arasında kombine edilerek aşağıdaki değişkenler

üzerinden 13 adet çalışma planlanmıştır. Tablo 3 de bu plan verilmiştir.

Bu çalışmada amaç starter kültürü konsantrasyonunun ve uygulanacak

sıcaklığın sütün pH’sını 4,’ ye getirebilmek için viskozite ve zamanın ne kadar

değişeceği konusudur. Kültür konsantrasyonunu %3-10 arasında değiştirmedeki amaç

fazla kültür ilavesinin viskozite artışına özelikle yoğurt pıhtısı oluşumuna etkide

bulunup bulunmayacağının tespit edilmesidir.

Page 96: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

95

Tablo 3: Sıcaklık ve starter kültür konsantrasyonunun viskozite üzerine olan etkilerinin

tespiti amacıyla hazırlanmış deney planı

Standard sıra Deney sırası

Starter kültür kons

(%) Sıcaklık (°C)

10 1 6 80

2 2 9 70

1 3 3 70

13 4 6 80

4 5 9 90

6 6 10 80

12 7 6 80

7 8 6 66

11 9 6 80

9 10 6 80

5 11 2 80

8 12 6 94

3 13 3 90

Deve sütünün fermentasyonu sonucunda pıhtı oluşmaması yani yoğurt

pıhtısının oluşmaması nedeniyle tekstür profil analizi tespiti yapılamamıştır.

Belirtilen analizler yapılmadan pastörize sığır sütünden yoğurt üretimi

sırasında viskozite değişimi analiz edilmiş ve sonuçlar Tablo 4’de sunulmuştur. Tabloda

görüldüğü üzere inek sütü kullanılarak yapılan denemede ilk viskozite artışı 150 dakika

sonrasında olmuş ve 210 dakika (3,5 saat) sonra pH 4.7 ye düşmüş ve viskozite 25237

mPa.s ye ulaşmıştır.

Tablo 4: Pastörize inek sütünde fermentasyon zamanına bağlı olarak viskozite ve pH

değişimi

Zaman (dkk) viskozite (mPa.s) pH

0 1372,6 6,5

30 1405 6,24

60 1439,9 6,09

90 1497,8 5,94

120 1516,4 5,59

150 2656 5,24

180 9891 4,95

210 25237 4,7

Page 97: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

96

Tablo 5 de viskozite ve pH değerleri deve sütüne 80°C de 20 dakika ısıl işlem

uygulanmış ve %6 starter kültürü ilavesiyle fermentasyon sırasında takip edilmiştir.

Tabloda da görüldüğü gibi pH nın 4,7 ye düşmesi için 380 dakika geçmiş olmasına

rağmen viskozitede önemli herhangi bir yükselme söz konusu olmamıştır.

Tablo 6’da da görüldüğü gibi 70°C de 20 dakika ısıl işlem görmüş deve sütüne

%3 starter kültürü ilavesi sonrası viskozite ve pH değişimi takip edilmiştir. Tabloda da

görüldüğü gibi süt pHsının 4,7 ye ulaşabilmesi için 430 dakika geçmiş olması gereklidir.

Tablo 5’deki sonuçlara benzer şekilde sütün viskozitesinde önemli bir değişiklik

görülmemiştir.

Bu 2 sonuca göre 80°C de 20dkk, %6 starter kültürü ilavesiyle yapılan çalışma

ve 70°C de %3 starter kültürü ilavesiyle yapılmış çalışmalarda pH düşüşü iki çalışma

birbirleriyle karşılaştırıldığında fermentasyon süresi 50 dakika gecikmeyle sağlanmış

ancak viskoziteler arasında herhangi önemli bir fark tespit edilememiştir. Bu da asitliğin

gelişmesine rağmen deve sütünde viskozite artışı olmamıştır.

Tablo 5: 80°C de 20 dakika ısıl işlem uygulanmış deve sütüne 42°C de %6 starter kültür

ilavesi edilmiş ve fermentasyon süresince viskozite ve pH kontrolü

Zaman (dkk) viskozite (mPa/s) pH

0 1221 6,5

30 1195 6

90 1210 5,86

120 1210 5,82

150 1223 5,72

180 1223 5,69

210 1180 5,48

240 1231 5,32

270 1216 5,17

300 1189 4,97

330 1195 4,9

360 1177 4,86

380 1216 4,7

Page 98: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

97

Tablo 6: 70°C de 20 dakika ısıl işlem görmüş deve sütüne %3 starter kültürü ilavesi

sonrası viskozite ve pH değişimi

Zaman (dakika) viskozite (mPa.s) pH

0 1176 6,5

30 1206 6,3

90 1231 6,2

120 1249 6,03

150 1199 5,9

180 1223 5,87

210 1184 5,8

240 1208 5,74

270 1247 5,5

300 1207 5,25

330 1230 4,99

360 1225 4,94

390 1140 4,85

430 1256 4,7

SONUÇ

Yapılan çalışmalar sonucunda deve sütünden yoğurt üretiminde kültürlenmiş

deve sütünde pH'nın düşmesine rağmen viskozite artışında önemli bir değişme

görülmemiştir. Bu nedenle yoğurt üretiminde üretimi etkileyen antimikrobiyel etkiye

sahip inhibitörlerin bulunması dışında istenilen koagulasyonun sağlanamamasının

temelinde deve sütünde bulunan kazein misellerinin çapının daha büyük olması, β-kazein

konsantrasyonunun inek sütüne göre daha az veya hiç bulunmaması benzer şekilde

β-Laktoglobulin fraksiyonunun hiç bulunmaması gibi süt bileşimine bağlı etmenler de

göz önünde bulundurulmalıdır.

Page 99: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

98

KAYNAKLAR

Al Haj, O. A., Al Kanhal, H. A. (2010): Compositional, technological and nutritional

aspects of dromedary camel milk, International Dairy Journal, 20(12): 811-821

Al-Saleh, A. A., Metwalli, A. M., İsmail, E. A. (2011): Physicochemical properties of

probiotic frozen yoghurt made from camel milk, International Journal of Dairy

Technology, 64: 557-562

Bornaz, S., Sahli, A., Attalah, A., Attia, H. (2009): Physicochemical characteristics and

renneting properties of camels milk: A comparison with goats', ewes' and cows' milks,

International Journal of Dairy Technology, 62(4): 505-513

Davidson R H, Duncan S E, Hackney C R, Eigel W N and Boling J W. (2000):

Probiotic culture survival and implications in fermented frozen yoghurt characteristics.

Journal of Dairy Science 83: 666–673

De Vrese M., Schrezenmeir J (2008): Probiotics, prebiotics, and synbiotics. In: Food

Biotechnology: Advances in Biochemical Engineering ⁄ Biotechnology. Vol 111, pp.

1–66. Stahl U,Donalies UE,Nevoigt E (Eds). Verlag Berlin Heidelberg: Springer

El-Agamy, E. I. (2000): Effect of heat treatment on camel milk proteins with respect to

antimicrobial factors: a comparison with cows’ and buffalo milk proteins. Food

Chemistry, 68: 227-232

Haddadin MS, Gammoh SI, Robinson RK (2008): Seasonal variations in the chemical

composition of camel milk in Jordan. J. Dairy Res. 75: 8-12

Hashim, I. B., Khalil, A.H., Habib, H. (2009): Quality and acceptability of a set-type

yogurt made from camel milk, 92 (3): 857–862

Kavas, N. (2015): Yoghurt production from camel milk (Camelus Dromedaries) milk

fortified with samphire molasses and different colloids, Mljekarstvo, 66(1): 34-37

Marshal R T and Arbuckle W S (1996): Ice Cream, 5th edn. New York: Chapman and

hall

Moneim, A.E.H., Sulieman, A., Adam, I., El-Awad, A., (2006): Chemical and

Microbiological Quality of Garris, Sudanese Fermented Camel’s Milk Product

International Journal of Food Science & Technology, 41 (3): 321–328

Muliro PS, Shalo PL, Kutima PM. (2013). Optimization of camel milk coagulum

formation and consumer preference. Afr. J. Food Sci. Technol. 8: 176-181

Najeeb S. Al-Zoreky, Mutlag M. Al-Otaibi (2015). Suitability of camel milk for making

yoghurt. Food Sci. Biotechnol. 24: 601-606

Serikbayeva, A., Konuspaveya, G., Faye, B., LoIsaeu, G., Narmuratova M., (2005):

Probiotic Properties of a Sour-Milk Product: Shubat from the Camel Milk,

Desertification Combat and Food Safety, B. Faye and P. Esenov (Eds.) IOS Press

Page 100: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

99

Shimaa A., Ibrahem, I.,.El Zubeir, E.M. (2016): Processing, composition and sensory

characteristic of yoghurt madefrom camel milk and camel–sheep milk mixtures, Small

Ruminant Research 136: 109–112

Yagil R (1982): Camels and camel milk. FAO Animal Production and Health. Paper No.

26. Food and Agriculture Organization, Rome, Italy

Page 101: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

100

DEVELERDE KARKAS VE ET KALİTE ÖZELLİKLERİ

ABDULLAH BÜLBÜL1, ATAKAN KOÇ

2,

TUFAN ALTIN3, BİROL BİRİNCİOĞLU

4

Öz

Ülkelerin veya bölgelerin fiziksel ve doğal koşulları yanında toplumların kültürel yapısı da

yetiştirilecek hayvan türünü belirlemede etkilidir. Dünya deve varlığı 2014 yılında 1961 yılına

göre 2.15 kat artmışken, Afrika kıtasında artış 2.73 kattır. Kanatlı etinden sonra deve eti üretimi

dünyada oransal olarak en fazla artış gösteren ettir. Ülkelere göre değişmekle birlikte dünya

genelinde develerde kasaplık güç oranı %11.3, yıllık kesilen deve sayısı 3.13 milyon baş, deve

eti üretimi 703,407 tondur. Develerde karkas ağırlığı kesim canlı ağırlığına bağlı olarak 125-400

kg, karkas randımanı ise %47.7-61.5 arasında değişmektedir. Kolesterol miktarı düşük olan deve

eti kalite özellikleri genç yaşta kesildiğinde sığır eti ile benzer özelliklerine sahiptir. Bu

derlemede deve eti üretimi, karkas ve et kalite özellikleri üzerinde durulmuştur.

Anahtar kelimeler: Et üretimi, kasaplık güç, karkas ağırlığı, et kalitesi

CARCASS AND MEAT QUALITY CHARACTERISTICS OF CAMEL

Abstract

Beside the physical and natural conditions of countries or regions, cultural structure of the

societies have also effects on reared animal species. As the world camel population increased

about 2.15-fold from 1961 to 2014, increase in Africa is 2.73-fold. Proportionately, camel meat

production is the most increased meat in the world, after the poultry meat production.

Slaughtering rate, as varies countries, in the camel population in the world is 11.3%, the number

of slaughtered camel is 3.13 m heads and camel meat production is 703,407 tons. Camel

carcass weight, depending on the slaughtering weight, varies between 125 and 400 kg, and

dressing percentage varies from 47.5% to 61.5%. The quality characteristics of camel meat,

with low cholesterol content, are similar to beef quality characteristics, especially if they were

slaughtered at a younger age. In this review, camel meat production, carcass and meat quality

characteristics of camel are discussed.

Key words: Meat production, slaughtering rate, carcass weight, meat quality

1 Zir. Müh., Adnan Menderes Üniv., Ziraat Fak., Zootekni Bölümü, 9100, AYDIN

2 Prof. Dr., Adnan Menderes Üniv., Ziraat Fak., Zootekni Bölümü, 9100, AYDIN

TURKEY,, [email protected] 3 Prof. Dr., Adnan Menderes Üniv., Ziraat Fak., Zootekni Bölümü, 9100, AYDIN

TURKEY, [email protected] 4 Prof. Dr., Adnan Menderes Üniv., Ziraat Fak., Zootekni Bölümü, 9100, AYDIN

TURKEY, [email protected]

Page 102: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

101

GİRİŞ

Dünya nüfusu arttıkça ve dünya genelinde yetersiz beslenen insanlar

düşünüldüğünde hayvansal proteine olan talep her geçen gün artmaktadır. Dini inanç,

coğrafi ve iklim şartları ve ekonomik durum insanların tercihlerini etkilemede önemli

rol oynayan unsurlardır. Dünya toplam et üretimi 314.45 milyon tondur (FAO, 2017).

Bu üretimin %36.67’si domuz, %35.91’i kanatlı ve %20.57’si sığırlardan elde

edilmektedir (Şekil 1). Develerin dünya et üretimine katkısı ise 703 bin ton üretimle

yalnızca %0.22 dir (İnce ve Önal, 2017).

Çok yönlü bir hayvan olan deve, süt, et, yün, taşımacılık, turizm, yarış ve güreş

gibi çok farklı amaçlar için yetiştirilmektedir. Diğer evcil hayvanlarla

karşılaştırıldığında klasik bir et kaynağı olarak kabul edilmemesine karşın, iri vücut

yapısı ve yağsız et üretmesi önemli avantaj sağlamaktadır. Son yıllarda devenin

anatomisi, fizyoloji ve hastalıklar gibi konularda bilimsel yayınlar azda olsa artarken,

develerin karkas ve et kalite özelliklerinin çok az ilgi gördüğü bu alanda yapılan çalışma

sayısının yeterli olmadığı da bir gerçektir.

Deve eti üretimi dünya toplam et üretimi içerisinde düşük bir orana sahip

olmasına karşın 2014-1961 arasında kanatlılardan (tavuk, ördek ve hindi) sonra en

yüksek artış 5.7 kat ile deve eti üretiminde gerçekleşmiştir. Dünyada kesilen deve sayısı

ve deve eti üretim miktarına yönelik istatistiklerin yetersiz olması (Faye, 2014)

üretiminin bildirilenden daha yüksek olduğunu göstermektedir (İnce ve Önal, 2017;

Bülbül, 2017).

Şekil 1. Dünyada değişik türlere ait et üretim miktarları (bin ton)

Page 103: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

102

Develerde “kasaplık güç” oranı 2014 yılı verilerine göre Asya kıtası için %16.2

olarak bildirilmişken, Afrika ve Avrupa için sırasıyla %10.4 ve %9.8, dünya genelinde

ise %11.3 dolayındadır (FAO, 2017). Ülkelere göre önemli değişiklik göstermekle

birlikte özellikle Mısır, Kuveyt ve Suudi Arabistan’da kasaplık güç oranının %70’lerin

üzerinde bulunması (Şekil 2) bu ülkelerin diğer ülkelerden önemli miktarda canlı deve

ithal ederek kesim yaptığının göstergesidir (Bülbül, 2017). Kesilen deve sayısının 3.13

milyon baş olduğu ve 703,407 ton deve eti üretildiği düşünüldüğünde, develerde ortalama

karkas ağırlığının 224.8 kg olduğu hesaplanabilir (Şekil 1). Dünya genelinde üretilen

deve etinin %80.39’u Afrika’da %19.59’u Asya’da, %0.02’si de Avrupa’da üretilmiştir.

Şekil 2. Devede kasaplık güç oranının ülkelere göre değişimi

Devenin toplam et üretimine düşük katkısına karşın, son yıllarda sığır, koyun

ve at etinden daha fazla büyüme oranına sahip olmuştur. Deve eti üretimi 1961 yılında

123,306 tonken 1990’lı yıllardan sonra özellikle Afrika kıtasındaki üretim artışından

dolayı deve eti üretiminin önemli yükseliş gösterdiği belirlenmiştir. Deve eti üretimi

1961-2014 arasında Afrika kıtasında 8.12 kat, Asya kıtasında 2.57 kat artmıştır.

Dünya genelinde deve eti üretimi süt üretiminin bir yan ürünü olarak

değerlendirilebilirken, diğer çiftlik hayvanlarına benzer olarak entansif deve besi

işletmeleri henüz yaygınlaşmamış, daha çok geleneksel üretim yapan ekstansif

işletmelerden sağlanmaktadır. Ancak, Faye (2014) Tunus’ta deve yavrularının 250 kg

canlı ağırlığa ulaşana kadar büyütülüp kesildiğini, gelecekte gelişim gösterecek

alanlardan birisinin de deve eti pazarının olacağını ifade etmiştir. Swatland (2014) ise 36

aylık yaştan küçük develerin etlerine talebin yüksek, karkastaki derecelendirmenin ise

subjektif unsurlardan objektif unsurlara kaydığını belirtmiştir.

Page 104: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

103

Develerde Kesim ve Karkas Özellikleri

Deve etinin tüketimi az olmasından dolayı kesim yapan tesisler sınırlıdır ve

develerin kesimi de oldukça zordur. Çoğu deve insana alışık olmasına rağmen,

hayvanların yüklenmesi, nakli, kesim öncesi ve sonrası işlemler olmak üzere tüm

yöntemler için deneyim gerekir.

Develer nakil sonrasında sakin bir şekilde mezbahaya yönlendirilmeli ve

kesimden önce et kalitesini etkileyeceğinden stres azaltılıp dinlenmesi sağlanmalıdır.

Develere kesim için taşınmasından 12-24 saat önce verilen yemin kesilmesi, rumendeki

potansiyel patojenlerin ve dışkı bakterilerinin büyümesini engelleyecektir, ancak su

içmesine imkan tanınması kesimde kanamayı arttırarak parlak, renkli, yağsız karkas

elde edilmesini sağlar ve derinin yüzülmesini kolaylaştırır. Develerde kesim için en

yaygın yöntemin çömeltildikten sonra diz ekleminden ön bacakları birbirine bağlanarak

başın bir tarafa yatırılıp kesilmesidir.

Geleneksel olarak, kesim öncesinde tek hörgüçlü develere bayıltma işlemi

uygulanmaz. Ancak, büyükbaş hayvanları kesim öncesinde bayıltmada kullanılan

mekanik ve elektriksel bayıltma yöntemleri develerde de kullanılabilir. Bayıltmanın

amacı hayvanı etkisiz hale getirmek, boyundaki ana kan damarını keserek kan akışının

hızlı bir şekilde gerçekleşmesini sağlamaktır. Kesilen hayvanlar kesim ve kan kaybı

sonucunda acı hissine sahip olurlar, eğer bayıltılmazlar ise acı, korku, panik ve nefes

alma sırasında kanın akciğerlere kaçması gibi diğer etkiler görülebilir (Kadim et al.,

2014).

Diğer türlerde olduğu gibi deve karkas özellikleri de yaşa, cinsiyete, ırka, sağlık

ve besleme durumuna göre değişmektedir. Deve eti kısmen sığır etinin tadına ve besleyici

değerine benzer olmasının yanında yağ ve Vit-E oranı düşüktür (Swatland, 2014). Diğer

çiftlik hayvanı türlerine göre deve karkası üzerine yapılan çalışmaların oldukça sınırlı

olduğu belirtilmelidir. Tek hörgüçlü develerin karkas konformasyonu diğer türlerden bazı

açılardan farklılık gösterdiği belirtilmektedir (Kadim ve Mahgoub, 2014). Sırtındaki

hörgüç dışında, butta bulunan kaslarının sınırlı olması da deve karkasının diğer et

hayvanlarından olan önemli farklılıklarından birisidir. İyi konformasyona sahip

karkasların daha yüksek satılabilir ete sahip olacağı açıktır ve toplam satılabilir et (biftek,

göğüs, fileto, yağsız, kıyma), iyi konformasyona sahip karkaslarda daha yüksektir.

Kadim et al. (2008) Dromedary develerinde karkas ağırlığının 68.0 kg ile 393.7

kg arasında değiştiğini, İran develerinde karkas ağırlığının 300-400 kg gibi oldukça

yüksek olduğunu ifade etmişlerken, Kadim ve Mahgoub (2014) develerde karkas

ağırlığının 125-400 kg, 15-50 aylık yaşlar arasındaki erkek develerde 150-343 kg

arasında değiştiğini bildirmişlerdir. Diğer taraftan, kıtalara göre kesilen deve sayısı ve

üretilen deve eti rakamları üzerinden deve karkas ağırlığının Asya, Afrika ve Avrupa’da

sırasıyla 202.3kg, 231.1 kg ve 241.4 kg olduğu belirlenmiştir (FAO, 2017).

Page 105: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

104

Cinsiyet, kondisyon ve ırka göre değişim gösteren karks randımanı

Dromedarlerde %47.4 ile %63.8 arasında, erkeklerde dişilerden daha yüksek, esas olarak

yağdan oluşan hörgücün karkas ağırlığına oranının ise %8.6 dolayında olduğu ifade

edilmiştir (Kadim et al., 2008),

Boyutu nedeniyle, sığır karkasına benzer olarak, deve karkasları da hızlı

soğutulması için ortadan ikiye ayrılır ve 2-4oC sıcaklıkta 12-24 saat bekletildikten sonra

depolanabilir ya da parçalama işlemine geçilir. Deve karkası sağ ve sol yarısı 12. Kaburga

ve 1. Bel omuru arasından veya 8. ve 9. Kaburgalar arasından tekrar ikiye ayrıldıktan

sonra parçalanır. Arka yarı ön yarıya göre daha büyük ve yumuşak (tender) kaslara sahip

olduğu için değeri daha yüksektir (Kadim et al., 2014).

Sığırla karşılaştırıldığında deri ve ayakların ağırlığının canlı ağırlığa oranının

daha yüksek, ancak baş ağırlığı oranının daha düşük olduğu belirtilmiş, develerde

karaciğerin sığırlardan daha ağır olduğu ifade edilmiştir. Ayrıca sığır, koyun ve keçilerle

karşılaştırıldığında, develerin böbrek ağırlığının daha fazla, sindirim kanalı ve baş

ağırlığının daha az olduğu, develerde böbreklerin vücut ağırlığına oranla sığırın iki katı,

koyunun ise dört katı daha yüksek olması develerin kurak alanlara adaptasyonunun

göstergesi olarak değerlendirilmelidir. Develerin kesimi sonrasında elde edilen

yenilebilir yan ürünleri yürek, karaciğer, akciğer, işkembe, dalak, böbrek, dil ve beyin

düşük yağ oranı ve yüksek protein, B-vitamini, demir, çinko ve bakır bakımından

zengindir.

Diğer çiftlik hayvanı türlerinde olduğu gibi develerde standart bir karkas

parçalama yöntemi bulunmamaktadır. Genel olarak karkas ortadan ikiye ayrıldıktan

sonra, tekrar ikiye bölünerek parçalanmaktadır. Karkasın ön yarısı beş parçaya (boyun,

omuz ya da kürek eti, döş, kaburga ve karın), arka yarısı ise üç parçaya (bel ya da fileto,

böğür ya da pençata ve but) ayrılmaktadır. Deve karkaslarında ön yarı arka yarıya göre

daha ağırdır ve bu farklılık boyun ve hörgüçten kaynaklanmaktadır (Kadim et al., 2008).

Diğer çiftlik hayvanı türleri ile karşılaştırıldığında develerde butların daha az gelişmiş

olmasının da önemli payı bulunmaktadır.

Karkas Kompozisyonu

Develerde karkas kompozisyonu yaş, cinsiyet, ırk ve beslenme durumu önemli

derecede etkilemektedir. Diğer çiftlik hayvanı türlerine benzer olarak, yaşlı develer

gençlerden, dişi develer de erkeklerden daha fazla karkas yağına sahiptir. Beslenme

durumuna göre önemli değişim göstermekle birlikte, diğer et hayvanlarına göre deve

etinin yağsız olması esas olarak kas içi ve kaslar arası yağ oranının daha düşük

olmasından kaynaklanmaktadır. Ayrıca, etin lezzeti, gevrekliği ve sululuğu ile ilişkili

olmasından dolayı kas içi yağın önemli olduğu vurgulanmalıdır.

Deve karkasındaki yağın en büyük kısmı hörgüçte (%30), sonra böbrek

yatağında (%11) bulunur. Karın kaslarını kaplayan ve böbrek yağını doğru uzanan karın

Page 106: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

105

zeminindeki yağ tabakası çölde sıcak kum tarafından yayılan ısıya karşı izolasyon

sağlamaktadır (Bülbül, 2017).

Deve karkaslarında et oranının %56, kemik oranının %19, yağ oranının %4

olduğu belirtilmiştir (Kadim et al., 2014). Sığır karkası ile karşılaştırıldığında, deve

karkasında kemik oranı daha yüksek, et:kemik oranı sığırdan daha düşüktür. Yenilebilir

bir doku olmasa da kas ve yağ gibi karkastaki diğer yenilebilir dokuların oranlarını

etkilediğinden kemik oranı karkas kalitesinin değerlendirilmesinde önemli bir özelliktir

(Bülbül, 2017). Sudan develerinde et kemik oranının 3.0 dolayında, vücutta kasların

dağılımının anatomik bölgeye göre değiştiği, karkastaki en yüksek kas oranının

kaburga, omurga kemiği, but, ön bacak ve boyunda bulunduğu belirtilmiştir (Kadim et

al., 2008).

Deve Eti Kalite Özellikleri

Et kompozisyonu: Deve eti kompozisyonu ırka, yaşa, cinsiyete, kondisyona

ve karkas bölgesine göre değişiklik göstermektedir. Deve eti %65.70-78.85 oranında su

(Bekhit ve Farouk, 2014) ile kurak ve yarı kurak alanlarda yaşayan insanlar için iyi bir

besin kaynağı olarak %20-23 oranında protein içermektedir (Kadim et al., 2008). Deve

etinde bulunan yağ oranı yaşla birlikte artarak göz kasında %10’lar düzeyine çıkarken,

mineral madde oranı %1.1-1.5 arasında değişmektedir. Deve eti diğer kırmızı etler gibi

yüksek miktarda K, P, Na, Mg ve Ca içerir ve Ca oranının sığır etinden daha yüksek

olduğu belirtilmiştir (Kadim et al., 2008).

Deve eti yağ içeriği yaş ve besleme durumuna göre değişmekle birlikte, dana

ve kuzu etine göre daha düşük kolesterol içerdiği bildirilmiş (Kadim et al., 2008), ancak

yüksek oranda değişim gösteren kolesterol oranının besleme, yaş, cinsiyet ve analiz

yöntemine göre önemli değişim gösterdiği vurgulanmıştır. Deve etinin yağ ve kolesterol

içeriğinin düşük olması diğer etlerle karşılaştırıldığında daha sağlıklı bir gıda olduğu

şeklinde değerlendirilebilir.

Deve etindeki yağ asidi kompozisyonu üzerine yapılmış çok sayıda çalışma

olmadığı gibi diğer türlerin yağ asidi kompozisyonu ile karşılaştıran çalışma da

bulunmamaktadır. Etteki yağ asidi kompozisyonu hayvanın tükettiği rasyondan önemli

derecede etkilenmektedir. Deve etinde bulunan ana esterleşmiş, tekli esterleşmemiş ve

çoklu esterleşmemiş yağ asitleri sırasıyla C16:0, C18:1 ve C18:2 olduğu bildirilerek,

deve etindeki toplam esterleşmiş yağ asidi oranı bakımından bir fikir birliği varken

(%51.5-53), tekli (%29.9-41.4) ve çoklu (%5.6-18.6) esterleşmemiş yağ asitleri

bakımından araştırmalar arasında önemli farklılık bulunmaktadır (Bekhit ve Farouk,

2014).

Diğer taraftan %64.2-84.8 oranında yağ içeren hörgüç önemli miktarda (%63)

esterleşmiş yağ asidi içerdiği, Palmiktik asit (C16:0), Stearik asit (C18:1) ve Oleik asit

(C18:2)’in en fazla bulunan yağ asitleri olduğu ifade edilmiştir. Deve eti yağ asidi

kompozisyonunun hayvanın yaşından etkilendiği de belirtilerek en fazla esterleşmemiş

Page 107: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

106

yağ asidi ve en az esterleşmiş yağ asidinin 1 yaşından küçük yaştaki hayvanların etinde

bulunduğu belirtilmiştir (Bekhit ve Farouk, 2014).

Kadim et al. (2008) deve etindeki linoleik asit metabolitlerinin linolenik asit

metabolitlerine oranının 10.9 gibi dana, kuzu ve oğlak etine (2.0, 2.4 ve 2.8) göre

oldukça yüksek olduğunu bildirmişlerdir.

Deve etinin bazı aminoasitler (histidin, tryptofan, valin, lösin ve isolösin)

bakımından düşük olduğu, lizin dışındaki diğer amino asitler bakımından kuzu etine

benzer özellik gösterdiği belirtilmiştir (Kadim et al., 2008). Deve etinde en fazla

bulunan amino asitlerin ise lizin, lösin ve arginin olduğu (Kadim et al., 2008; Bekhit ve

Farouk, 2014), lizin ve metiyoninin devekuşu etinden daha zengin, metiyonin kuzu eti

ile benzer olarak dana etinden düşük olduğu ifade edilmiş, esansiyel olmayan aa’lar

bakımından ise deve eti dana, kuzu, oğlak ve devekuşu etine benzer özellik gösterdiği

belirtilmiştir (Bekhit ve Farouk, 2014).

Et kalitesi: Etin kalite özellikleri, subjektif değerlendirme (görünüm, renk,

şekil, bütünlük) ve lezzete (tat, koku) bağlı olduğu gibi gevreklik, pH ve su tutma

kapasitesi gibi nesnel değerlendirmeler de söz konusudur. Deve eti sert, kaba, sulu,

ahududu kırmızısından kahverengi kırmızıya kadar değişen renkte ve yüksek glikojen

içeriğinden dolayı tatlımsı bir tada sahiptir. Deve kası lifleri çapının hayvanın sağlık

durumu, ırk, cinsiyet, yaş ve besleme durumuna göre değiştiği belirtilerek 10-100 µm

çapta olduğu belirtilerek, sığır, keçi, koyun, köpek ve atlara göre dana büyük ortalama

kas lifi alanına sahip olmalarının diğer türlere göre develerin cüssesinin daha büyük

olmasından dolayı olduğu belirtilmiştir (Kadim ve Mahgoub, 2014).

Etin kalite özellikleri kas yapısı, kas lifi tipi, yapı, bağ dokusu ve yaşa bağlı

olarak belirlenmektedir. Kas lifi tipinin deve eti kalitesi üzerine etkisi kas lifi

büyüklüğünden dolayı olabilir. Kas lifinin büyük olması etin daha sert olması anlamına

gelmektedir. İkinci lif tipi olarak bilinen kas lifi tipi hızlı kasılan liftir ve glikojen

metabolizmasıyla birinci tip kas lifi olan ve yavaş ve oksidatif kırmızı liflerden daha

büyüktür. Tip I lifleri yağca zengin ve kırmızı renktedir ve lezzet ve renk kalitesini

oluşturur ve aynı zamanda metabolik farklılıklarla da ilişkilidir. Deve eti kalite

özellikleri olan pH, gevreklik, su tutma kapasitesi ve renk kas lifi tipinden

etkilenmektedir. Kasta β-kırmızı kas lifilerine göre α-beyaz lif oranı arttıkça daha fazla

bağ doku, daha az kas içi yağ ve gevreklik azalmaktadır (Kadim ve Mahgoub, 2014).

Deve etinin dana etine göre oldukça düşük sarkoplazmik proteinlere sahip

olduğu, yaşın artmasıyla birlikte etin sertliğinin artmasının yanında lezzet ve kalitesinin

düştüğü, optimum kalite için deve kesim yaşının 1-3 yaş arası olması gerektiği

vurgulanmıştır (Kadim et al., 2008).

Kesim sonrasında kasların metabolizma hızı ve süresi kaslarındaki glikojenin

bulunmasına, depolama sıcaklığına ve metabolik reaksiyon hızına bağlı olduğu

Page 108: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

107

belirtilerek, kesim sonrasında ilk 24-48 saat içerisinde katı ve sert olan kaslar karkasın

asılması ve bekletilmesiyle birlikte biraz yumuşamaktadır (Kadim ve Mahgoub, 2014).

Kesim sonrasında kasın ete dönüşme süreci kasın sıcaklığı ve pH’sı tarafından

etkilenen fizyolojik, biyofiziksel ve biyokimyasal değişiklikleri kapsar. Kasın ete

dönüşme sürecinde kas hücrelerindeki aneorbik metabolizma gereklidir ve bu süreçte

kaslarda gerçekleşen glikolizis kaslardaki glikojen miktarı ve sıcaklığa bağlıdır. Hayvan

kesildikten sonra kaslardaki glikojen glikoliz yoluyla parçalanarak laktik aside

dönüşmesi nedeniyle kasın pH’sı düşmekte ve kasın son pH’sı et kalitesinde önemli bir

kriter olarak değerlendirilmektedir. Deve eti pH’sı 5.7-6.0 arasında değişirken (Kadim

et al., 2008), kasın son pH’sının kesim öncesi koşullar, kesim sonrası uygulamalar, kas

fizyolojisi ve kas glikojen düzeyi gibi birçok faktörden etkilendiği, son pH'daki

değişimin %40-50'sinin glikojen yoğunluğu ile belirlendiği ve pH değerini 7.2’den 5.5’e

düşürmek için 1 kg'lık kasın 0.81 g/100 g glikojen içermesi gerektiği belirtilmiştir

(Bülbül, 2017).

Üzerinde durulan bir diğer et kalite kriteri ise gevrekliktir. Alkali-çözülmeyen

proteinler, kesme kuvveti (shear force) ve kas liflerinin çapı etin gevrekliği ile ters

orantılıdır. Develerin kesim yaşı daha geç olduğu için diğer çiftlik hayvanı etlerine göre

deve etinin sert, kesme kuvvetinin daha fazla, bağ doku miktarının daha yüksek olduğu

söylenebilir.

Develerde yağ çoğunlukla hörgüçte depolandığından deri altı yağ tabakası daha

azdır ve kesim sonrası karkasın soğuk hava deposunda hızlı soğutulmasına, soğutma

sırasında daha fazla kısalan sert etler elde edilmesine neden olmaktadır (Kadim ve

Mahgoub, 2014).

Etin rengi, tüketicilerin et kalitesine ilişkin düşüncelerini etkileyen en önemli

görsel özelliklerden birisidir. Et renk ölçümleri iki temel yöntem içerir: insanların görsel

değerlendirmesi ve analiz. Her iki metot da miyoglobin konsantrasyonunun ve kimyasal

formunun, kas yapısının morfolojisinin ve kasın ışığı absorbe etmesine ilişkin bir

değerlendirmeyi içerir. Et pigmentasyonunun derecesi doğrudan miyoglobin içeriğinin

kimyasal yapısı ile ilgilidir. Genel olarak belirli bir kas içindeki miyoglobin

konsantrasyonu türe veya yaşa göre değişir ve kas lifi tiplerinin oranlarına bağlıdır

(Bülbül, 2017). Yaşlı hayvanlardan elde edilen etlerin genç hayvanların etlerine göre

daha koyu (düşük L*) ve daha kırmızı (yüksek a*) olması, etin miyoglobin

yoğunluğunun yüksek olmasından kaynaklanabileceği belirtilerek kas liflerinin tipi, etin

son pH’sı ve soğutma hızının da etin rengi üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğu

bildirilmiştir (Kadim et al., 2008).

Etin su tutma kapasitesi, depolama ya da buzdolabında bekletme sırasında etteki

suyunun dışarı atılmayıp ette tutunabilme kapasitesidir ve etteki minerallerin,

vitaminlerin ve su hacminin kalıcılığını etkiler. Su tutma kapasitesi, besin değeri,

görünümü ve lezzet üzerindeki etkisi nedeniyle önemli bir et kalitesi özelliğidir. Su tutma

Page 109: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

108

kapasitesi, et proteinlerinin elektrostatik etkileri nedeniyle kas pH'sından etkilenir. Deve

eti, alpaka gibi diğer devegillere kıyasla, muhtemelen daha düşük yağ içeriğinden dolayı

yüksek miktarda açığa çıkan su içermektedir. Su kaybının miktarı kasın nihai pH'sı, kas

kompozisyonu ve proteinlerin dengesinin bozulması, hücre dışı sıvının iyonik kuvveti ve

lipidlerin oksidasyonu ile oluşur; bu da proteinlerin çözünürlüğünü azaltır (Bülbül,

2017). Genç hayvan etlerinin sululuğunun yaşlı hayvan etlerinden daha yüksek olduğu,

etin su tutma kapasitesinin yaş ve etin yağ içeriği ile birlikte azaldığı, deve etinin 40 dak

kaynatılması durumunda ağırlığının yaklaşık yarısını kaybettiği belirtilmiştir (Kadim et

al., 2006).

Biyoaktif bileşikler: Ette besleme açısından önemli olan birkaç biyoaktif

bileşik belirlenmiştir. Bunlar metabolik aktiviteye, beslemeye ve kaslara göre değişen

carnosine (β­alanyl-1­histidine) ve türevi anserine (β ­alanyl­1­methyl­1­histidine)

memelilerin ve kanatlıların kas ve beyinlerinde yoğun olarak bulunan önemli

dipeptitdirler ve antioksidan olarak işlev yapıp beyinde sinir iletici olarak kabul

edilirler. Deve gluteal kası (bacak kası) taze ağırlık bazında 181.7 mg carnosine/100 g

ve 268.6 mg anserine/100 g sahiptir.

Bir diğer biyoaktif bileşik 1­Carnitine (β ­hydroxy­γ­trimethyl amino butyric

acid) egzersiz sırasında enerji üretiminde mitokondrinin iç zarlarından uzun zincirli

yağ asitlerinin taşınmasında önemli fizyolojik rol oynamaktadır. Bu biyoaktif

bileşik tavuk, domuz, dana, at ve geyik etinde tespit edilmiştir. Deve etinde de taze

ağırlıkta sırasıyla 5.17, 2.60 ve 7.77 µmol/g serbest carnitine, acylcarnitine ve

toplam carnitine bulunduğu bildirilmiş ve keçi etinden sonra deve etinin 1­Carnitine

bakımından en zengin et olabileceği ifade edilmiştir (Bekhit ve Farouk, 2014).

Ette bulunan diğer biyoaktif bileşikler olan Vit-E, koenzim 10, Vit-B kompleksi

ve glutatyon hakkında yeterli bilgi ise mevcut değildir.

SONUÇ

Dünya et üretiminde çok az bir paya sahip olmasına rağmen son yıllarda kanatlı

(tavuk, ördek ve hindi) eti üretiminden sonra oransal olarak en fazla artış deve eti

üretiminde görülmüştür. Yem bitkileri üretiminin az ya da sınırlı olduğu kurak-yarı kurak

alanlarda yaşayan insanların hayvansal protein açığını kapatmada deveden elde edilen süt

ve et gibi ürünlerin önemli rol oynadığı da bir gerçektir. Ancak, develerde gebelik

süresinin uzun, doğum oranının düşük, ilkine doğurma yaşının yüksek, büyüme hızının

da düşük olması develerden üretilecek et üretiminin sınırlı olmasına yol açmaktadır.

Deve karkaslarında yağ oranı düşük, kemik oranının yüksek ve develerin geç

kesime gönderilmesi nedeniyle diğer çiftlik hayvanı türlerine göre daha sert bir ete sahip

oldukları söylenebilir. Develerin özellikle genç yaşta kesilmesi durumunda, sığır eti ile

benzer kalite özelliklerine sahip olacağı söylenebilir. Deve etinin düşük kolestrol içeriği

ise gelecekte deve etine olacak talebin artmasına yol açacağı söylenebilir.

Page 110: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

109

Bazı ülkelerde ya da bölgelerde iklim değişikliğine bağlı yağışların azalması ve

çölleşmenin artması deve yetiştiriciliğinin her geçen gün yaygınlaşmasına ve buna bağlı

olarak da deve eti üretiminin artmasına katkı yapacağı söylenebilir. Ancak, deve

yetiştiriciliğinin dünya genelinde çoğunlukla ekstansif koşullarda yapılması ve diğer

türlere göre daha az metan gazı üretmesi bakımından deve yetiştiriciliğinin ve develerden

elde edilen ve insanların beslenmesinde kullanılan deve sütü ve etinin aynı zamanda

çevre dostu bir üretim sonucunda gerçekleşmesine yol açacağı da vurgulanmalıdır.

Page 111: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

110

KAYNAKLAR

Bülbül, A. 2017. Develerde karkas ve et kalite özellikleri. YL Semineri. Adnan Menderes

Üniv. Fen Bilimleri Enstitüsü, Zootekni ABD. Aydın.

FAO. 2017. Food and Agriculture Organization of the United Nations.

http://www.fao.org/faostat/en/#data (E.T: 22.11.2017).

İnce, K., M. E. Önal. 2017. Deve Yetiştiriciliği ve Devecilik Kültürü. Lisans Bitirme

Tezi. ADÜ ZF, Zootekni Böl., AYDIN/TÜRKİYE.

Faye, B. 2014. Camel Meat in the World. Camel Meat and Meat Products. Ed: I.T.

Kadim, O. Mahgoub, B. Faye, M.M. Farouk. CAB Interntional. 38 Chauncey Street

Suite 1002 Bostan, USA.

Bekhit, A. El-D., M. M. Farouk. 2014. Nutritive and Health Value of Camel Meat.

Camel Meat and Meat Products. Ed: I.T. Kadim, O. Mahgoub, B. Faye, M.M. Farouk.

CAB Interntional. 38 Chauncey Street Suite 1002 Bostan, MA 02111 USA.

Kadim, I.T., Mahgoub, O., Al-Marzooqi, W., Al-Zadgali, S., Annamali, K. and Mansour,

M.H. (2006) Effects of age on composition and quality of muscle Longissimus thoracis

of the Omani Arabian camel (Camelus dromedarius). Meat Science 73,619–625.

Kadim, I.T., Mahgoub, O., Purchas, R.W. 2008. A review of the growth, and of the

carcass and meat quality characteristics of the one-humped camel (Camelus

dromedarius). Meat Science 80,555–569.

Kadim, I.T., Mahgoub, O. 2014. Camel Body Growth. Camel Meat and Meat Products.

Ed: I.T. Kadim, O. Mahgoub, B. Faye, M.M. Farouk. CAB Interntional. 38 Chauncey

Street Suite 1002 Bostan, USA.

Kadim, IT, Farouk MM, Mahgoub O, Bekhit, AE. 2014. Slaughtering and Processing of

Camels. Camel Meat and Meat Products. Ed: I.T. Kadim, O. Mahgoub, B. Faye, M.M.

Farouk. CAB Interntional. 38 Chauncey Street Suite 1002 Bostan, MA 02111 USA.

Swatland, H.J. (2014). Prospects for Online Grading of Camel Meat Yield and Quality.

Camel Meat and Meat Products. Ed: I.T. Kadim, O. Mahgoub, B. Faye, M.M. Farouk.

CAB Interntional. 38 Chauncey Street Suite 1002 Bostan, MA 02111 USA.

Page 112: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

111

A MOLECULAR GENETICS VIEW OF IRANIAN CAMEL POPULATIONS

GHOBAD ASGARI JAFARABADI1, ONUR YILMAZ

2, İBRAHIM CEMAL

3,

NEZİH ATA4, ORHAN KARACA

5

Abstract

Most of the camel population in Iran consists of Dromedary camels. Besides, it is possible to

mention having a small population of Bactrian camels. In the present study, it was aimed to

compile molecular genetic researches carried out in Iranian camel populations and to discuss the

contribution of this information to camel breeding. The scientific studies to increase knowledge

about Iranian camel populations have focused on molecular genetic approach such as

identification of the genetic diversity of the Dromedary and Bactrian camels with

microsatellites, detection of polymorphisms in terms of growth hormone, Lactophorin gene and

MSTN genes and mitochondrial genomic differences. The researchers found that Camelus

Bactrianus raised in different locations of the world does not have significant genetic distance

with domestic Camelus Bactrianus in Iran. The molecular phylogenetic results obtained from

the different studies revealed that there is a very low genetic similarity between Camelus

Bactrianus and Llama in the Camelidae family. While similarities observed in molecular

phylogenetic studies carried out in farm animals such as cattle, sheep and buffalo, it is

noteworthy that the Iranian camels are located in a completely different place apart from them.

Molecular genetic studies have shown that Bactrian camels, which has a small population raised

in Iran, has a high genetic diversity.

Keywords: Iran, Camel, Breeding, Breeds, Genetics, Diversity

İRAN DEVE POPULASYONLARININ MOLEKÜLER GENETİK GÖRÜNÜMÜ

Öz

İran'da deve populasyonunun büyük kısmını tek hörgüçlü (Dromedary) develer oluşturmasına

rağmen küçük bir populasyona sahip çift hörgüçlü (Bactrian) develerden de söz etmek

mümkündür. Sunulan çalışmada, İran deve populasyonlarında gerçekleştirilen moleküler

genetik araştırmaların derlenmesi ve bu bilgilerin deve yetiştiriciliğine sağlayacağı katkıların

tartışılması amaçlanmıştır. İran deve populasyonları hakkındaki bilgi birikiminin artırılmasına

yönelik olarak gerçekleştirilen bilimsel çalışmalar, tek hörgüçlü ve çift hörgüçlü develerin

mikrosatellitlerle genetik çeşitliliğini tanımlanması, büyüme hormonu, Lactophorin geni ve

1 Dept. of Animal Science, College of Agriculture, Varamin-Pishva Branch, Islamic Azad University,

Varamin, Iran 2 Adnan Menderes Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Zootekni Bölümü, Aydın, Turkey

3 Adnan Menderes Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Zootekni Bölümü, Aydın, Turkey

4 Adnan Menderes Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Zootekni Bölümü, Aydın, Turkey

5 Adnan Menderes Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Zootekni Bölümü,Aydın, Turkey

Page 113: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

112

MSTN genleri bakımından polimorfizmlerin tespiti ve yine mitokondrial genom farklılıkları

gibi moleküler genetik yaklaşımlar üzerinde yoğunlaşmıştır. Araştırmacılar, İran’da ve

dünyanın farklı bölgelerinde yetiştiriciliği yapılan Camelus Bactrianus develer arasında

moleküler genetik olarak ortaya konan genetik mesafenin istatistik olarak önemli olmadığını

vurgulamışlardır. Yapılan çalışmalardan elde edilen moleküler filogenetik bulgular Camelidae

ailesinde yer alan Camelus Bactrianus ve Lama arasında oldukça düşük bir genetik benzerlik

olduğunu bildirmiştir. Sığır, koyun ve manda gibi çiftlik hayvanlarında gerçekleştirilen

moleküler filogenetik çalışmalarda benzerlikler dikkati çekerken Iran develerinin tamamen

farklı bir yerde konumlandığı dikkati çekmektedir. Moleküler genetik çalışmalar İran’da

yetiştirilen ve küçük bir populasyona sahip olan Bactrian develerinin yüksek düzeyde genetik

çeşitliliğe sahip olduğunu göstermektedir.

Anahtar Sözcükler: Iran, deve, yetiştiricilik, ırklar, genetik, çeşitlilik

INTRODUCTION

It is very important to preserve genetic diversity among any native animal

population of a country. This genetic diversity helps the populations to resist against

environmental changes and extinction. Different breeds of any animal species and the

genetic diversity within them is a national resource and it is also the basic requirement

of further genetic selection and progress.

Nowadays molecular genetic studies are useful tools for investigating the

candidate genes and their genotypic frequencies, calculating the genetic distance and

resemblance between species and breeds, phylogenetic studies, assessing the genetic

diversity and finally genetic evaluation of economic production and reproduction traits

especially in the case we don't have the pedigree and phenotypic records.

Iranian native camel ecotypes and breeds are very important genetic resources

which have had a variable population size during the past years. This variable

population size affects the genetic diversity according to genetic drift and the rate of

inbreeding within the ecotypes. Iranian camels are divided into five distinct ecotypes

consisting of Kalkuhi, Torkamani, Baluchi, Jammaz and the two humped Bactrian

camel. (Ghasemi Meymandi et al, 2015)

Today, it has been reported that there are around 150,000 Camelus

Dromedarius (One humped camel) and 150 Camelus Bactrianus (Two humped camel)

in Iran. The small population size of Iranian Bactrian camel increases the probability of

extinction for this endangered breed.

Reviews

Since the majority of Iranian camel populations are raised under traditional

conditions and they are outspread in deserts and wild lands (Except the few animals

kept in research stations), it is not possible to record the phenotypes and pedigree

regularly. For the animals of such condition the only possible way of genetic studies is

molecular researches and evaluations. For this reason the blood or tissue samples which

Page 114: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

113

are collected from live animal or immediately after slaughter, can be used for extracting

DNA and further molecular operations.

Two humped: Blood samples of 10 unrelated two humped camels were

collected. The DNA was extracted. Two mitochondrial genes NADH3 and NADH4L

with 971 base pair length were studied. By using the BLAST and BLASTn procedure of

NCBI, the sequences of these genes were compared with existing sequences in NCBI.

In order to study the phylogenetic relation of this breed with other registered breeds, a

tree diagram was drawn using Neighbor-Joining procedure. Results showed that the

haplotypic diversity was 0.57 in this population which shows a low diversity level. The

nucleotide frequencies of this mtDNA of Iranian Bactrian camel were compared to

domesticated and wild Bactrian camel mtDNA nucleotide frequencies. Results showed

that the Iranian Bactrian camel has a close genetic relation with domesticated Bactrian

camel and the lowest genetic relation with Lamas (Shahabi and Tahmoorespur, 2015).

In another study blood samples of 47 two humped camels were collected. A

segment of mitochondrial genome was sequenced. Different haplotypes of SNPs, their

frequencies and genetic diversity indices like heterozygocity (He) and haplotypic

effective number (Ne) were studied. The results of this research indicated that despite

the small size of two humped camel population in Iran, the considerable heterozygosity

(0.503) in this population is representing a good genetic diversity. As a conclusion,

there is a good potential of recovering and preserving this valuable endangered animal

(Hemati et al., 2017).

In one study blood samples of 15 two humped Iranian camels were collected in

Ardebil province. After extraction of DNA and PCR, the samples were sequenced. The

whole mitochondrial genome was mapped using Assembly software and the

phylogenetic relation with other breeds was calculated. Considering the phylogenetic

tree, it can be concluded that Iranian camel has a considerable resemblance with

Arabian camels, especially with the camels of United Arab Emirates. The Iranian two

humped camels are in the same group with the Bactrian camels of middle Asia

including Arabian camels. This could reflect the close relationship among these breeds.

It can be concluded that the camels of middle Asia and North Africa might have

common ancestors. One of hypothesis of this genetic similarity is the existence of Silk

Road in the past time through these regions (Tahmoorespur et al., 2016).

In a study, a partial sequence of MSTN gene (intron 1), in the camel population

of Iran, was evaluated. A network analysis among farm animal species shows three

different haplotype groups. Two types of these haplotypes were seen in Iranian camel

populations while one of them is specific to Iranian camel population. Phylogenetic tree

analysis among farm animals indicated that cows, sheep, buffaloes and goats are similar

while Iranian camels are completely apart from them. Among livestock species, horses

Page 115: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

114

and pigs have closer relation with Iranian camel breeds according to studied genetic

sequences. (Hedayat-Evrigh et al., 2016)

In a study growth hormone gene influencing growth, milk production and

reproduction was considered. The blood samples were collected from 25 Bactrian

(Ardebil province) and 50 dromedary camels (Yazd province), Toroud Camel Research

Station and Semnan province, and DNA was extracted. The results of genetic distance

analysis showed that the genetic distance between Bactrian and dromedary camel was

the highest. Within dromedary camels, the camels of Yazd and Semnan provinces

showed the longest genetic distance and camels of the Toroud camel research station

were Intermediate of two populations. (Hedayat Ivarigh et al., 2016)

In a study researchers examined the structure of promoter region of

Lactophorin gene with about 790 nucleotide in Iranian Dromedary and Bactrian camels.

Lactophorin gene is responsible for synthesis of Lactophorin protein in camel milk. The

researchers observed 4 haplotypes in dromedary and 3 haplotypes in bactrian Iranian

camels. 12 and 10 motifs were found in dromedary and Bactrian camels. There finding

are useful in selecting high protein producing dairy camels (Saedi et al., 2016).

One study investigated genetic variation within indigenous Camelus

dromedarius in north of Kerman province using five microsatellite markers (VOLP03,

VOLP08, YWLL08, YWLL38 and CVR01). The Hardy-Weinberg equilibrium (HWE)

test showed that all loci deviated from HWE (P<0.05) and polymorphism information

content ranged from 0.7801 to 0.9165. The results of this study indicated that the

Camelus dromedarius in the North of Kerman province populations have a relativity

high genetic variation, which makes them compatible to drastic environmental changes

existing in Kerman province (Ghasemi et al., 2015).

In Iran only 150 Bactrian camels have been observed and this small population

lives in Ardebil province. In one molecular study with 7 microsatellite marker pairs, the

expected heterozygocity (0.489) in Iranian Bactrian camel population was close to

expected heterozygocity in Bactrian populations of other parts of the world. All studied

loci had significant deviation from Hardy-Weinberg equilibrium which indicates that

Iranian Bactrian camel population, despite its small size, have a considerable genetic

diversity which is a useful factor in prevention of extinction (Ghasemi Khademi et al.,

2013).

In a study growth hormone gene influencing growth, milk production and

reproduction was considered. Using sequencing and alignment method, seven mutations

were detected in GH gene. The results of genetic distance analysis showed that the

genetic distance between Bactrian and one-humped camel was the highest. Within

dromedary camels, the camels of Yazd and Semnan provinces showed biggest genetic

distance and camels of the Toroud camel research station were intermediate of two

populations (Hedayat Ivarigh et al., 2016).

Page 116: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

115

CONCLUSION

The Iranian Dromedary camel population has a high genetic diversity which is

a good field for breeding programs and selection strategies.

The Iranian Bactrian camel despite its small population still has a good

diversity which could be protected from extinction.

Major genes affecting important production traits have been detected and the

animals with good producing genotypes could be selected as seed stock animals.

Regarding the genetic distance and phylogenetic findings, Iranian camel breeds

should be preserved and even with the crossbreeding programs, the purebred animals

must be recovered.

Suggestions

Some recording systems must be organized for production and reproduction

traits to find association between favorable genotypes and performance.

With artificial insemination technology the generation interval can be reduced

with increased genetic progress (Regarding Shotor diluent for AI)

Page 117: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

116

REFERENCES

Ghasemi Khademi, T., S. S. Javadi and A. Ghanbari. 2013. Biodiversity of Iranian two

humped camel (Camelus Bactrianus), a valuable endangered species. 1st national

conference on environmental protection and planning. March 3rd

2013.

Ghasemi Meydani, M., M.R. Mohammadabadi and A. K. Esmailizadeh.2015. Genetic

variation of camels in the north of Kerman province using microsatellite markers.

Animal Production Research. Vol. 4, No. 1, 2015(35-45).

Hedayat Ivarigh, N., S. R Miraei-Ashtiani, M. Moradi Shahrbabak and S. M.

Maghsoodi. 2016. Characterization and diversity of growth hormone gene sequences in

Iranian Dromedary and Bactrian Camels. Iranian Journal of Animal Science, Vol. 46,

No. 4, Winter 2016.

Hedayat-Evrigh, N., V., Vahedi R. Seyed Sharifi and R. Boustan. 2016. Sequencing and

identification of single nucleotide polymorphisms of Partial myostatin gene in

dromedary and Bactrian camels. 2016. Journal of Agricultural Biotechnology. Vol. 8,

No. 3, Autumn 2016.

Hemati, B., M.H. Banabazi, S. Shahkarami, E. Mohandesan and P. Burger. 2017.

Genetic diversity within Bactrian camel population of Ardebil province. Research on

animal production, Vol. 8, No. 16, Summer 2017.

Saedi, N., M. Tahmoorespur, M.R. Nassiri and M.H. Sekhavati. 2016. Genetic structure

analysis of partial promoter region of Lactophorin gene in Iranian Dromedary and

Bactrian camels. Animal Science Journal (Pajouhesh & Sazandegi) No. 113, pp:77-86.

Shahabi, A. and M. Tahmoorespur. 2015. Bioinformatics and Phylogenetic Analysis of

NADH3 and NADH4L mitochondrial genes in Iranian Camelus Bactrianus. Journal of

Agricultural Biotechnology. Vol. 7, No. 3, Autumn 2015.

Tahmoorespur, M., A. Javadmanesh, M. Azghandi, A.A. Khobayri, T. Abbasi Dalouei,

S. Yousefi, A. Shahabi and A. Torabi. 2016. Sequencing of mitogenome in Iranian

Bactrian camel. The 7th

Congress in Animal Science of Iran, September 7th

2016, Karaj,

Iran.

Page 118: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

117

SAĞLIK BİLİMLERİ BİLDİRİLER

Page 119: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

118

DEVE YETİŞTİRİCİLİĞİ ve BAKIMI ÜZERİNE BİR KAÇ SÖZ: DOĞRULAR ve

YANLIŞLAR

Ali BELGE, Zeynep ERKAN, Eser ÇAKMAKCI, Adile Elif KUL1

Öz

Arkeolojik kanıtlara göre Türklerde deve yetiştiriciliğinin 4.000 yıldan fazla bir geçmişe sahip olduğu ve

Anadolu’ya 2600 yıl önce geldiği tahmin edilmektedir. Taşıma, yarış ve binek hayvanı olarak büyük önem

taşıyan deve, 20. yüzyılda başlayan endüstrileşme ve modernleşme süreci içinde önemini kaybederek,

günümüzde sadece bir spor ve turizm aracı olarak yer almaktadır. Deve, kullanım itibarıyla önemini yitirse de

kendisi ile özdeşleştirilen kültürel ve toplumsal değerlerin ifade edilmesi ve toplulukların bu değerler etrafında

bir araya gelmeleri açısından sembolik önemini korumaktadır.

Bu derlemede, deve bakımı, barındırma, besleme ve sağlık konularına ilişkin saha ve klinik gözlemlerin bilimsel

veriler ışığında aktarılması amaçlanmıştır.

Anahtar kelimeler: Deve, bakım, barındırma, besleme, sağlık

A COUPLE OF STATEMENTS ON CAMEL MAINTENANCE AND BREEDING:

THE RIGHTS AND WRONGS

Abstract

According to archeological findings, camel breeding had at least 4.000 years in Turks and come before 2600

years is estimated. Camel has got a great importance as transport, race and ridding animal, had lost importance

due to industrialization and rationalization at the beginning 20th century, and is filled as sport and tourism means

nowadays. Although camel lost importance as intended purpose, is protected the symbolic interaction both

expression of cultural and social values and come together of communities around of these values.

In this review, it was aimed to discuss camel maintenance, husbandry, feeding and healthy under scientific data.

Key words: Camel, maintenance, housing, feeding, health

Giriş

Anadolu’ya devenin MÖ 16. yy da Pers Kralı II. Kiros döneminde yaklaşık 2600 yıl

önce geldiği tahmin edilmektedir. Savaşlarda ve ordunun ağır çekim araçları olarak

kullanıldığı bildirilmektedir (17,19). TÜLÜ (TÜYLÜ) DEVE; çift hörgüçlü erkek BUHUR

deve (Camelus bactrianus) ile tek hörgüçlü dişi YOZ devenin (Camelus dromedarius) F1

melezi yavrusuna denir. Anadolu Tülü develerinin erkeğine BESEREK dişisine MAYA adı

verilir Tüyleri uzundur ve tek hörgüçlü develerden daha uzun, ortalama 25 yıl, yaşarlar

(15,18,19).

Cinsel olgunluk, gebelik, doğum, yavru

Erkek develer 3-4 yaşlarında olgunlaşır, dişi deve 3 yaşında itibaren doğum yapmaya

başlar, 6 yaşında üreme aktifliği tamamlanır. Kızgınlık eylülde başlar, nisan ayına kadar

1 Adnan Menderes Üniversitesi Veteriner Fakültesi Cerrahi Anabilim Dalı Işıklı, AYDIN –TÜRKİYE

Page 120: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

119

devam eder, kızgınlık devam ettiği süreçte deve ahlakını değiştirir. Erkek develer yanına

bakıcısından başkasını yaklaştırmaz. Kızgınlık sırasında, develerin yumuşak damak uzunluğu

artar. Sonra dudağını bir tarafa çekerek ses çıkarır ve buna 'Dulaa' denir. Dişi develerin

kızgınlıkları doğurduktan az zaman sonra başlar. Dişi develerde kızgınlık belirtileri

tembellikle kendini gösterir, iş yapmak istemez, yük yüklenirse yürümez. Kuvvetli deve

aygırı 50 aşım yapabilir. Normal olarak 20, 30 aşım kabul edilir. Dişi deve 12 saat aralıklarla

iki kez servis edilir, aşım sonrası dişi deve erkek deveye 15 gün gösterilmez, 15 gün sonra

gösterildiğinde dişi deve döl tutmuş ise erkek deveden kaçar ve ıhmaz. Gebelik 12 aydan

biraz fazla sürer (14).

Ultrasonografi ile erken gebelik tanısının doğruluğu çok yüksektir. Bununla birlikte

gebelik tanısı, gebeliğin ilk 2 ayında embriyonik kaybın yüksek olması nedeniyle sonraki

aşamalarda doğrulanmalıdır (2)

Kış doğumlarında anne ve yavru mutlaka örtülmelidir. Dişi deve yavrusunu yalamaz.

Sadece koklar, ancak yavruya çok düşkündür. KÖŞEK/POTUK doğumdan yarım saat sonra

ayağa kalkar, doğumdan bir saat sonra plasenta (eş) düşer. Kolostrum mutlaka yavruya

içirilmelidir. Kolostrum sulandırılmamalıdır. Fazla verilmemelidir. Anne sütü olmadığında

köşeğe emzirecek başka deve bulunur veya taze yumurta içirilir. Köşek birinci ayın sonuna

doğru otlamaya başlar. Köşek altı ay süt emer, sütten kesilir, azar azar hamur yedirilmeye

başlar. 2.5 yaşında havut vurulmaya başlanır (10,14).

Develerde ardışık doğumlar arasındaki süre yaklaşık 2 yıldır. Bununla birlikte,

ortalama 18 ay kabul edilmekle birlikte alt ve üst sınırlar 13-30 ay arasında değişmektedir

(2,8).

Vücut yapısı

Tek hörgüçlü develerin önemli yapı karakteristikleri şunlardır; ön kısımlar, zayıf

görünen kalçadan daha yüksektir. Dirsekler vücuttan uzaktır. Kavisli kalçayı 15-20 derece

horizontal eğimli kısa bel izler. Hörgüç de kısadır, yatay düzlemden 45 ila 50 derecelik aşırı

eğimlidir. Ön bacaklar arka bacaklardan daha fazla yük taşır. Bacaklar düz olmalı aralarında

fazla açıklık olmamalıdır. Bacaklar fazla uzun olmamalıdır. Dizler bükük olmamalıdır.

Ayaklar dışa ve içe dönük olmamalıdır. Ayak fazla büyük olmamalıdır. Engebeli yerlere

uygunluk gösteremez. Arka bacakların baldır kemiklerden aşağı kısım kapalı, sağrı düşük

olmalı, taban nasırı düzgün ve bilekle uygun olmalıdır. Deve ayakta durduğu zaman dört

ayağının üzerine de ağırlık verir, zaman zaman hafif gerilmek sureti ile küçük yer

değiştirmeler yapar. Deve kendi haline bırakıldığında oturur (ıhmak), bunun için düz ve

yumuşak yerleri arar. Deve ıhtığı zaman ağırlık göğüs nasırı üzerine yüklenir, göğüs nasırının

bakımı ve muayenesi önemlidir (8).

Page 121: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

120

Devenin tabanı yumuşak olduğu için, deveye at, eşek, katır, sığır, manda gibi

hayvanlarda olduğu gibi nal çakılamaz. Deveciler zifti yumuşayıncaya kadar ısıtarak, içine

yeterli miktarda kum katarlar. Daha sonra devenin ayağını bu zift-kum karışımına batırırlar.

Bu karışım devenin ayağına bir çorap gibi yapışır. Bir nal görevi gören bu zift-kum nalı

deveyi sert zeminlerde 10-15 gün idare eder ve ayağını korur (6).

Deve oturan bir hayvandır, oturduğunda yere karşılık gelen yerlerde nasırlar

(yastıkçık, ped) bulunur. Bunlar fibrokartilago’dan köken alan vasküler bir membran

tarafından salgılanır ve keratinize karakter taşırlar. Her iki diz ve dirsekte birer tane, diz ve

dirsek eklemlerinin iç kısımlarında da birer tane ve sternumun üzerinde pedestal adı verilen

büyük bir nasır (yastıkçık) bulunur. Göğüs altı nasırı (pedestal, sternal ped) büyük

olmamalıdır. Pedler yeni doğanlarda tam olarak gelişmiş değildir ve kıllarla kaplıdırlar, yaşam

döngüsünün ilk birkaç ayında aşınmaya bağlı olarak keratinleşme şekillenir. Bu

keratinleşme önce 5-8 hafta arasında dizler üzerinde daha sonra dirsekler üzerinde ortaya

çıkar. Sternal yastıkçık 8 haftada bir miktar keratinleşme gösterse de genellikle 12. haftada

keratinize olur. Diz yastıkçıkları 9 ila 12 hafta da gelişmeye başlar. Dizin iç kısmında yer alan

pedler hariç diğer tüm yastıkçıklar 10-12 aylık dönemde iyi bir gelişim sağlamış olur. Bu

yastıkçıkların gelişimi 3-4 yıl sürer ve bazı develerde genellikle daha küçüktür hatta yoktur.

Diz pedleri ilk keratinize olan yapılar olmalarına rağmen genellikle en küçük pedlerdir.

Avusturalya’daki gibi taşlı çöllerde yaşayan develer, kumlu çöllerde yaşayan develerden daha

büyük ve kalın yastıklara sahiptirler. Bu durum ayak yastıkçıkları içinde geçerlidir (11).

Bu yastıkçıklar devenin aşındırıcı bir yüzeyde bile uzun süre sternal pozisyonda

dinlenmesini sağlar. Sternal yastıkçık hariç diğer yastıkçıklar deriden köken alır ve aynı

zamanda bazı develerde diz ekleminin iç kısmında yer alan yastıkçıklar (hock pads)

işlevsizdir. Sternal ped, fibröz doku ile desteklenir ve ayakta duran hayvanda göğüsün

ventral çizgisinin 7 ila 8 cm altında çıkıntı oluşturur. Büyük göğüs altı nasırına sahip

develer ön bacaklarını kolay hareket ettiremezler ve koltuğa yakın olan bu nasır yaralara yol

açar (8).

Abdomenin tam dolu olmadığı durumda, zemine temas eden tek parça karpus ve

tarsusun distalindeki pedler ve ekstremitelerdir. Erkek develerde prepisyumun anterior

kısmı da yere temas edebilir (10,11,13).

Tüm develerin ortasından bölünmüş ince bir üst dudağı vardır ve bu durum yemi

kavrayabilmesini, seçmesini ve yemesini sağlar. Üst “dental pad” serttir. Küçük dil çok

aktiftir ve yem seçiminde yardımcı olur. Tüm tükürük bezleri çok iyi gelişmiştir ve bu durum

yem ağız içine alındığı andan itibaren hemen sindirimin başlamasını sağlar. Yemek borusu

çok büyüktür. Devenin büyüklüğü ve uzun bacakları, suyun kullanımı ve tasarrufu, yeminde

ve suda yüksek düzeyde tuz bırakma kabiliyeti ve sindirim sistemi ve sindirim süreçlerindeki

özellikleri, kurak ortamlara adaptasyon develerde genellikle bulunan bir özelliktir (8,14).

Page 122: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

121

Develerin en hassas yeri burunlarıdır, küçük yaşlarda burunları delinerek halka

geçirilir. Zaptı raptı kolay olur (14).

Devenin üç midesi vardır. Rumen’de (işkembe) su kesecikleri bulunur. Gerçek geviş

getirenlerin midelerinin görünümünden ayıran en çarpıcı özellik glandüler keseciklerdir. Su

keselerinde su bulunmayan deve geviş getirme işlemini yapamaz. Bu nedenle devenin susuz

bırakılmaması gerekir. Karaciğer oldukça büyük olup safra kesesi yoktur (4,5,8).

Hörgüç subkutan yağı depolamak için önemli bir yerdir. İç kemik desteği yoktur ve

hörgüç fibröz doku ile desteklenmiş nispeten elastik deriyle kaplıdır. Fibröz doku

çoğunlukla anterior kısımda ve hörgücün vertebra üzerine dayandığı kısımda yer alır.

Burada hörgücün fibröz dokusu, lig. supraspinosus ile birleşir. Böylelikle hörgüç vertebraya

aponeuros yaparak bağlanır. Hörgücün büyüklüğü genellikle devenin durumunun iyi

olduğunun bir göstergesidir. Yağlı develerde, hörgüç uzundur, aşağıya ve yan taraflara doğru

genişler. Yağsız zayıf bir hayvanda hörgüç boyutunda büyük ölçüde azalma görülür ve bunun

aksine hörgücün bir tarafa doğru düşme eğilimi azalır. Hörgüçteki subkutan yağın

lokalizasyonu dolaylı olarak deveyi serinletmeye yardımcı olur. Çok yağlı hayvanlar

haricinde, fark edilebilir miktarda dağınık yerleşen subkutan yağ develerde nadiren

görülmektedir. Hörgüçteki yağ metabolizması çok uzun süreler susuz kalma durumlarında

birçok gün boyunca devenin hayatta kalması için önemli bir kaynak sağlar. Deneysel olarak

tam beslenen develerde, develerin susuzluğa 10 günün üzerinde dayanabildikleri

kanıtlanmıştır. Vücut ağırlıklarının yaklaşık %25’ini kaybetmelerine karşın hörgüçlerinin

yüksekliği, uzunluğu veya çevresi değişmemiştir. Hörgüçte yer alan yağ birincil derecede

açlık, ikincil derece hastalık gibi ihtiyaç duyulan zamanlarda enerji rezervi olarak kullanılır

(3,6).

Deve yağı genellikle beyaz ve yumuşaktır. Hörgüç ağırlığının %96’sı elimine

edildikten sonra ortaya çok temiz bir yağ çıkar, bu yağın geleneksel Çin yemekleri için

oldukça önemli olduğu söylenir. Hörgüç yağı yaklaşık %61.7 doymuş (palmitik% 37.9 ve

stearik% 14.5) yağ asitleri ve % 38.3 doymamış (oleik% 30.9 ve linoleik% 3) yağ asitlerinden

oluşur. Kolesterol içeriği yaklaşık 87 mg/100 g'dır. Hörgüçte sabit olmayan büyük bir şişlik

görülür ve hörgüç bir tarafa doğru yönelirse Aponeuros rupturundan şüphelenilmelidir. Bu,

büyük kubbeli hörgüce sahip yağlı develerin sert muamele görmelerinden kaynaklanıyor

olabilir. Daha sonraları yiyecek sıkıntısı çektiğinde hörgüç yağını kullandığında, hörgüç bir

tarafa doğru düşmüş, su dolu bir balonun yarısı dökülmüş gibi görülür. Hörgüç subkutan

enjeksiyon için iyi bir seçim yeridir (8). Dış görünüm olarak iyi bir güreş devesinin hörgücü

'"badem hörgüç" şekilli olmalıdır (9).

Havut tek ve çift hataplı olur hatap gürgen veya karaağaç gibi sert ve dayanaklı

ağaçlardan yapılır. Tek hataplı havutlar taylaklara vurulur. Semer otu veya havut otu Typha

(hasırotu, berdi, kofa) otudur. Havutun içini doldurmak için kullanılır süngerimsi yapıdadır.

Page 123: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

122

Keçe tercihen kuzu yününden olmalıdır. Ezine, Balıkesir ve Aydın tipi olmak üzere üç farklı

tipi bulunur. Taylaklar için havut ağırlıkları 25-35 kg arasında olur. Develerde 40-50 bazen 70

kg’a kadar çıkabilir. Semerin vurmaması için belleme ve çul koruyucu maddelerdir. Deve

bellemesi hörgücün ön ve arka kısımlarını korur, hörgücün serbest kalmasını sağlar. Devenin

iki çulu vardır, bunlardan birisi sırt ve arkasını yani vücudu örter, diğeri karın altını

kaplayacak şekilde kışın kızgınlık gösteren devenin karın altı yağları erir, çabuk soğuk alma

ve üşüme meydana gelebilir bunu önlemek için çekilir (1).

Devenin sevk ve idaresi

Deve saatte 4 – 4.5 km yürür. Genellikle günlük beslenmenin ardından 50 km ve

daha fazla yol kat edebilirler ancak bu mesafe genellikle 30 km’yi geçmez. Beraber yürüyen

insan nispeten sık adım atar, Deve yürüyüşüne at ayak uyduramaz ya geçer gider, ya da geri

kalır. En uygun olanı merkeptir, merkep küçük fakat sık adımlarla yürür. Deve yürüyüşlerinde

uzun mola verilmez, saat başı 10 dakikalık molalar yeterli olur. Deve yatakları düz, yumuşak

ve hafif meyilli olmalıdır. Temiz olmalıdır. Yatağa alınan devenin teri havut üstünde iken

kurumalıdır. Devenin başı lodos rüzgârına gelmemelidir. Çok sıcak zamanlarda develerin apış

aralarına, ayaklarına su serpilerek serinletilir, bu işlem deve yatağında 2-3 saat oturduktan

sonra yapılmalıdır. Çok sıcak mevsimlerde güneş çarpmasına engel olmak için devenin iki

kulağı arasına ve alnına keçe bağlanır (14).

Deve ahırları

Devlerin ahırları (dam), geniş, yüksek ve havadar olmalıdır. Pencereler yüksekte

olmalı ve karanlık olmamalıdır. Güneş binanın içine nüfuz etmelidir. Develerin altlarına

yataklık yapılmalıdır. Bu yataklıklar eğrelti otu, ağaç yaprakları, kaba fakat dikensiz otlardan

olmalıdır. Deve dikenli otları yemekle birlikte dikenli otlar üzerinde oturamaz, zeminlerde

çıkıntılı taşlar olmamalıdır. İdrar ve gaita temizlenmelidir. İdrarın yerde uzun süre kalmaması

gerekir (6).

Devenin dinlendirilmesi

Mart 15- Haziran 15 arasında devenin dinlendirilmesi uygundur. Bu dönem cinsi

kızgınlığın sonu ve tüy dökme zamanının başlaması ve sona ermesidir. Katranlanma

zamanıdır. Bu sürenin ortalarına doğru deve yeşil yemeye başlar, taban değiştirme dönemidir.

Katranlanma yaklaşık 45 gün sürer. Bitkisel katran sürülür, birincisi 1 kısım zeytinyağı, 3

kısım katran; ikincisi 1 kısım zeytinyağı, 2 kısım katran; üçüncüsü 2 kısım zeytinyağı, 1 kısım

katrandan oluşur. Üçüncü katran başa sürülmez, kuyruğa hiçbir zaman katran sürülmez,

kuyruğu sertleştirir, sinek kovamaz, zeytinyağı sürülür. Katranlamanın bir diğer avantajı

develerde deri altı fasyası yoktur, bu nedenle deve derisi hareket edemez, üzerine konan sinek

vb haşereyi deriyi titretmek sureti ile kovamaz. Sinek vb haşerelerden korunmak için İki litre

Page 124: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

123

zeytinyağına 0,3 litre kadar çam veya ardıç reçinesi katılır. Bu kaynatılır, iyice birbirine

karıştıktan sonra soğutulur. Daha sonra bu karşımı devenin bütün vücuduna sürülür. Kenelerin

katranlı deriye gelemedikleri kabul edilir. Deve mutlaka tımar edilmelidir. Develer katran

kokusuna alışıktır, fakat köşekler katranlanmış analarını emmek istemezler, süt veren deve

katranlanmamalıdır (6).

Besleme

Deve, sabah erken saatlerde, akşam geç saatlerde, gökyüzü bulutlanırsa veya gün

batımından hemen önce ve hemen sonra beslenmeyi tercih eder. Çok sıcak zamanlarda

develer öğle vakitleri yemekten kaçınırlar (6).

Deve hamur topları yaklaşık 250 gramdır. 200 gram arpa ununa 100-120 gram kadar

su ilavesi ile hazırlanır. Her öğün taze hazırlanması önerilir. Deveye arpa unundan başka

zorunlu kalınması halinde nohut kırması, akdarı kırması, buğday unu, mısır unu, bakla fasulye

kırması verilebilir. Kışın burçak verilmesi önerilir. Burçak kalori açısından arpadan düşük

olmakla birlikte, albümin açısından daha yüksektir. Arpa ve burçak kırılmadan verilmemelidir.

Kuru ot olarak yonca ve korunga önerilir. Kabuklu yulaf kırılıp ezilemez su içinde

bekletilerek verilebilir. Yulaf arpa miktarında verilir. Buğday, çavdar, mısır, darı, pirinç,

bezelye, nohut ve bakla unları 3 – 4 kilogramı geçmeyecek miktarda hamur şeklinde

verilebilir. Zorunlu hallerde haşhaş, pamuk tohumları, keten tohumu, ayçiçeği tohumu 1

kilogramı geçmemek üzere verilir. Kuru üzüm, incir 4 kilograma kadar samanla karışık

verilebilir. Develere verilecek kuru ot ve saman miktarı 3 kg’dan az olmamalıdır.

Yetiştiriciler tarafından çavdarın deveyi kızgınlıktan çıkardığına ve güreşememesine neden

olduğuna inanılır (6,14).

Hamurdan sonra deveye hiçbir zaman su verilmez. Su daima hamurdan 15-20 dakika

önce verilir. Deve terli ve yorgun iken de su verilmez. Çalışan deveye en az 2 saat dinlenme

sonrası su ve hamuru verilir. Bu süre içerisinde deve önüne bir parça ot ve saman atılarak

oyalanır. Deve susuzluğa 17 güne kadar dayanabilir. Bir defada 136 litreye kadar suyu 13

dakikada içebilir. Çok az miktarda kuru dışkı ve çok az idrar yapmak sureti ile suyu muhafaza

eder. Terleme öncesi vücut ısısı 6-8 0C yükselebilir (14).

Develer kuru yonca türü otların yarattığı gaz şişkinliğine karşı hassastırlar. Hatta ot

yonca karışımı da gaz yapar. Normal ot samanı en iyi saman türüdür. Develere yonca türü

saman önerilmez. Çok fazla tahılda birçok probleme sebep olabilmektedir. Fazla besi az

besiden daha tehlikelidir. Develer zengin yoğunlaştırılmış yiyecekler için yaratılmamışlardır.

Onlara kaba yiyecekler uygundur. Yüksek karbonhidratlı, yüksek proteinli yiyecekler,

deveniz için lezzetli görünse de, bunlar develerinize uygun değillerdir. Deve çöllerin hayvanı

olduğu için dişleri kesici ve sivridir. Deve tabiatta otlamaya bırakılacaksa bir günlük gıdası

için 6 saatlik bir zamana ihtiyacı vardır. Gıdası diğer hayvanların sevmediği dikenli, tuzlu, acı,

Page 125: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

124

ekşi ve kaba otlardan oluşur. Mide hacmi 80 litredir. Sabah kuşluk vaktine kadar, akşam ve

gecenin serinliğinde sakin bir sahada tek başına otlamayı sever. Sıcakta deve otlamaz. Deve

yonca gibi otları sevmez. Otlatılmayan bir devenin günlük taze ot ihtiyacı 30-50 kilodur. Deve

sevmediği otu yemez. Aç kaldığında yemek zorunda kalır, fakat bu hastalanmasına sebep olur.

Deve otlamaya bırakıldığında sert ve dikenli otları tercih eder. Ağaçların ince filizli dal

uçlarını koparır. Başta deve dikeni olmak üzere dikenli katırtırnağı, eşek dikeni, süpürge

katırtırnağı en çok tükettikleri otlardır. Müshil katırtırnağı, sütleğen türleri, baldıran ve

kenevir develer için zehirlidir (14).

Develer, kuru madde, lif ve ham proteini diğer ruminant ve evcil ruminantlara göre

daha efektif kullanırlar. Burada mide içeriğinin hızla ve sıklıkla döndürülme şekli etkili

olabilir. Gerçek geviş getirenlerin midelerinin görünümünden ayıran en çarpıcı özellik

glandüler keseciklerdir. Bu keseler bir zamanlar develerin su deposu olarak kabul edilirdi.

Artık, keselerin, yem fermantasyonunun gerçekleştiği enzimler için salgı alanları olduğu

düşünülmektedir (12).

Develerin bağırsakları, geviş getiren hayvanlara benzer. Kolon çapı büyüktür ve su

emiliminde önemli bir yere sahiptir. Karaciğer belirgin bir şekilde lobülerdir. Devenin safra

kesesi yoktur ve bu nedenle sindirime yardımcı olmak için safra üretmez. Diyet proteininin %

13.6'dan % 6.1'e indirildiği develerde, üre geri dönüşüm etkinliği % 47'den % 86'ya

yükselmektedir. Develer, protein açısından düşük diyetlerin etkilerini, yüksek kalitede

materyal seçme yetenekleri ile kısmen aşar. Bunu ancak geniş bir otlakta develere yem seçimi

yapmalarına yetecek kadar süre verildiği takdirde yapabilirler. Yem partiküllerinin C1 ve C2

fermantasyon bölümünde kalma süresi önemlidir, çünkü büyük oranda sindirilen lif

miktarından sorumludur. Lifli diyetlerinin verimli sindirimi için C1 ve C2 fermantasyon

bölümünde daha uzun tutulma süreleri gereklidir. Devenin rumeninde küçük parçacıklar 41

saat boyunca tutulurken, daha büyük parçacıklar ortalama 57 saat tutulur. Bu süre diğer

devegillerden daha uzundur. Örneğin, küçük parçacıklar lamada 29 saat tutulur (3,16).

Gerçek ruminantların aksine develer beslenme zamanlarının % 5’inden azını yer

seviyesine yakın, % 70'ini yerden 1 metreden yükseklerde geçirirler. Devenin bu şekilde

beslenmesi, yüksek kaliteli bitki materyaline sürekli erişim imkânı verir, çünkü bu yüksekliğe

ulaşan tüm bitkiler derin köklü çalılar ve ağaçlardır. Bitki örtüsünün yüksek katlarına ulaşan

bitki türleri, dikotiledon grubuna aittir. Develer, esnek uzun boynu, uzun bacakları ve yarık

üst dudakları nedeniyle otlar yerine ağaçlar ve daha uzun otları yemeyi tercih ederler. Diğer

hayvanlarla beslenmek için rekabet neredeyse yoktur (8,16).

Hamurla besleme

Devenin diş ve mide yapısı gereği hamur verilir. Bu besleme şekli Anadolu da kışın

yapılır. En uygun hamur Arpa unundan yapılır. Yulaf unu kabadır hazmı zorlaştırır. Buğday

Page 126: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

125

hamuru ise devede hazımsızlık, ishal yapar. Arpa unu bulunmazsa buğday unu verilebilir.

Uzun süre verilmesi uygun değildir. Verilecek un ince olmalıdır. Kışın soğuk zamanlarda

Arpa ununa 1/3 oranında burçak veya bakla kırmaları ilave etmek faydalıdır. Bakla devenin

gıdası için önemlidir. Kepekten yapılan hamurlar devede ishal yapar. Hamurlar develere top

halinde verilir. Her top yaklaşık bir nar büyüklüğünde 200 gram kadar olur. Bu top 150 gram

kadar su çeker, Bu şekilde hazırlanmış toplardan 6-8 adet normal büyüklükte bir deveye

verilebilir. Develere hamur Arabistan’da ve Anadolu’da bir kere ikindi vakti verilir. Yük

taşıyan develere fazla çalışacakları için günde iki defa sabah ve akşam belirli saatlerde verilir.

Hamurdan başka develere saman verilmesi gereklidir. Bakla samanları daha uygundur. Bakla

samanı tuzludur. Develer tuzdan mahrum bırakılmamalıdır. Saman verilmezse yerine 8 kilo ot

verilir. Tuz ihtiyacı (5-10) gramdır. Hamurla karıştırılarak verilir. Taze ot mevsiminde tuz

miktarını (20-30) grama kadar çıkarmak gerekir (14).

Güreş sezonu başlayıp, bahar mevsimi geldiğinde, deve bütün bir kış sezonu boyunca

yem yemediği için, oldukça zayıf düşmüştür. Deve otlatılmaya bırakıldığında, “kokusunda

dolayı otları ayırt etmesin ve hepsini yesin” diye, devenin burun deliklerinin ağzına katran

çalarlar. Bu uygulamanın devenin koku alma duyusunu bozduğuna inanırlar. Ayrıca yine

bahar döneminde sık sık deveye peynir altı suyu içirerek, bu uygulamanın hem bağırsakları

temizlendiğine, hem de sindirimi hızlandırdığına inanırlar (6).

Devenin su ihtiyacı

Develer yazın daha az su içerler. Kışın bir defa, yazın iki kere su vermek gerekir.

Develere su yemden önce soğuk olarak verilir. Develere sabah serinliğinde ve soğuk su

verilmemelidir, aynı zamanda durgun ve sıcak sularda verilmemelidir. Yorgun ve terli develer

sulanmamalıdır. Deve tuzlu suları da sever. Develer yeşil yediği zaman fazla su içmek

istemez. Bu gibi hallerde su üzerine biraz kepek veya un serpmek sureti ile suyu içmesi

sağlanır. Un eklemek devenin suyu daha iştahla içmesine sebep olur. Bir deve günde 20 litre

suya ihtiyaç duyar (6,13).

Develerin vücudunun su depolama; suyu tasarruf etme ve çok etkili bir şekilde

kullanma kabiliyeti göze çarpmaktadır. Dehidrasyona bağlı olarak vücut ağırlığının %28 - 32

oranında azalması kritik nokta olarak kabul edilirse, manda ve sığırlar su olmadan yaklaşık 4

gün sonra, koyunlar 6-7 gün sonra ölürler. Aynı koşullarda deve 15 gün ya da daha fazla

yaşayabilir (8,13,16).

Devenin kuru dışkı oluşumu, böbreklerin idrar konsantrasyonu ve üretimini azaltma

özelliği, tükürük akışının azaltılması, gastrointestinal sistemde tutulan bol su (vücut

ağırlığının% 12-20'si), suyun kandan rumendeki odacıklara geri dönüştürülmesi, sıvı kaybını

engelleyen önemli özelliklerdir. Çevre sıcaklığıyla vücut sıcaklığının yükselmesine ve

düşmesine izin verilmesi günlük 4 ila 5 litre su tasarrufu yapabilir (7,8,10).

Page 127: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

126

SONUÇ

Türk Tarihi’nde çok önemli bir yer tutmuş olan deve yetiştiriciliği geleneksel ancak

bilimsel veriler ile paralel şekilde sürdürülmektedir. Burada devenin Anadolu’da folklorik bir

figür halinde kültürel miras olarak varlığını sürdürmesi yatmaktadır. Mevcut sayı dikkate

alındığında birkaç istisna dışında güreş amaçlı deve bakılmaktadır. Bu nedenle bireysel olarak

izlemek gerekmektedir. Kısa vadede bunun dışında bir gelişmenin olması mümkün

gözükmemektedir. Klinik olgular bireysel olmaktan öteye geçememektedir. Yapılan

çalışmalar da bu doğrultudadır.

Page 128: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

127

KAYNAKÇA

Akar M. (1996) Göçebe Türkmenlerde deve güreşi ve sosyo-kültürel boyutu. Türk Halk

Kültürü Araştırma Sonuçları Sempozyumu, Ankara. Kültür Bakanlığı, ss. 41-46.

Ali A, Derar R, Al-Sobayil F. (2015) Transabdominal ultrasonography for pregnancy

diagnosis and estimation of gestational age in dromedary camels. Reprod Domest Anim.

50(3):437-42.

Engelhardt, W. von. (2003) The camel−an exciting animal for basic research. In: Proceedings

of the International Workshop on Camel Research and Development: Formulating a Research

Agenda for the Next Decade, held in Sudan.

Erden H, Öcal MK, Güzel N, Kara E, Öğüt İ. (1998) Deve midesi üzerinde makroanatomik

araştırmalar"Vet. Bil Derg, 1(4), 97-105.

Grossman J. D. A (1960) Student's Guıde to Anatomy of the Camel, The Job Press Prıvate

Lımıted, Kanpur Yeni Delhi

Gülsöken S. (2010) Ayırın Develeri. Ege Yayınları, İstanbul.

Hashi AM, Kamoun M. (1995) Feed requirements of the camel. In: Tisserand J.-L. (ed.).

Elevage et alimentation du dromadaire. Zaragoza: CIHEAM, (Options Méditerranéennes:

Série B. Etudes et Recherches; n. 13) p. 71-80.

Khan BB, Iqbal A, Riaz M. (2003) Productıon and Management of Camels Faisalabad

Pakistan.

Kılıçkıran, MN. (1987) Ege’de kış turizminin kurtarıcısı “Deve güreşleri”. III. Milletlerarası

Türk Folklor Kongresi Bildirileri, s. 125-146. Başbakanlık Basımevi, Ankara.

Köhler-Rollefson I, Mundy P and Mathias E. (2001) A Field Manual of Camel Dıseases

ITDG Publishing, London, UK.

Manefield, GW and Tinson AH. (1997) Camels−A Compendium. Postgraduate Foundation,

University of Sydney, Sydney, Australia.

Schwartz HJ and Dioli M. 1992. The One-Humped Camel in Eastern Africa. Verlag Josef

Margraf, Weikersheim, FR Germany.

Soliman MK. (2015) Functional Anatomical Adaptations of Dromedary (Camelus

Dromedaries) and Ecological Evolutionary Impacts in KSA, International Conference on

Plant, Marine and Environmental Sciences (PMES-2015) Jan. 1-2, Kuala Lumpur (Malaysia).

Ulusoy ZŞ. (1945) Deve Hıfzıssıhhası. Cemal Azmi Matbaası, İstanbul.

Wardeh MF. (2004) Classification of the Dromedary Camels J. Camel Science 1: 1-7.

Wardeh MF. (2004) The Nutrient Requirements of the Dromedary Camel J. Camel Science., 1:

37-45.

Yılmaz O, Ertuğrul M. (2015) Türk kültüründe deve güreşleri BEU. SBE. Derg. Cilt:4 Sayı:1,

157-173.

Yılmaz O, Ertuğrul M. (2015) Zootekni bilimi açısından Türkiye’de deve güreşleri.

Hayvansal Üretim 56 (1): 70-79.

Page 129: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

128

Yılmaz, M Ertugrul and RT Wilson (2011) The Domestic Livestock Resources of Turkey:

Camels Journal of Camel Practice and Research Vol 18 No 1, p 1-4.

Page 130: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

129

TÜRKİYE’DE DEVE YETİŞTİRİCİLİĞİ VE HAYVAN REFAHI

Aysun KOÇ1

Öz

Bu çalışma; deve güreşlerinin hayvan gönenci açısından bulunduğu nokta ve yasal yapılanma

konusundaki durumu ortaya koymak amacıyla hazırlanmıştır. Dünya’da olduğu gibi, Anadolu’da da

develer tarih boyunca ulaşım, yük taşıma, binek, savaş ve beslenme amacına yönelik olarak

kullanılmıştır. Ancak 20. yüzyıldaki gelişme ve modernleşmeden sonra deve kullanımı önemini

kaybederek sadece bir spor ve turizm aracı haline dönüşmüştür. Batı Anadolu'da geleneksel deve

güreşi şenlikleri çevresinde yaşatılan devecilik kültürü ise 2012 yılında Aydın’da kurulan Devecilik

Kültürü ve Deve Güreşleri Federasyonu ile daha kurumsal bir nitelik almaya başlamıştır. “Refah” ya

da “Gönenç” olarak kullanılan sözcük Türk Dil Kurumu sözlüğünde “bolluk, rahatlık ve varlık içinde

iyi yaşama” anlamına gelmektedir. Hayvan Gönenci ise; hayvan yaşam standartlarının kalitesini ifade

etmektedir. Türkiye’de 2011 yılında yürürlüğe giren “Çiftlik Hayvanların Refahına İlişkin

Yönetmelik’te gerek deve güreşleri, gerekse benzer nitelikteki hayvan yarışları bakımından hayvan

gönencine yönelik yasal bir dayanağa yer verilmemiş ve güvence altına alınmamıştır. Ancak

“Devecilik Kültürü ve Deve Güreşleri Federasyonu” tarafından deve güreşlerinin kurallarını ve

yöntemlerini belirlemek amacıyla hazırlanan yönetmelikte esaslar üzerinde durulmuştur. Bu

yönetmeliğin amaç, kapsam, dayanak ve tanımları Madde 1-(1)’de “Hayvanları Koruma Kanunu

kapsamı bu yönetmelik çerçevesinde develerin korunarak deve güreşleri organizasyonlarının

düzenlenmesini sağlamak” şeklinde ifade edilmiştir. Federasyon bu yönetmelik ile deve güreşlerinde

develerin maruz kaldığı ya da kalacağı olumsuzlukları hayvan hakları açısından da güvence altına

almaya da çalışmıştır. Deve güreşlerinin yapılış yöntemleri kadar hayvan refahını da kapsayan bir

standardizasyon yapılma zorunluluğu bulunmaktadır. Bu standartların da gerek hayvan hakları

kanununa, gerekse çiftlik hayvanı refah yönetmeliğine dayandırılıp, yasal düzenlemelerle güvence

altına alınması gerektiği sonucuna varılmıştır. Bu çalışmanın, konusu ve içeriği itibariyle benzer

çalışmalara bir ön bilgi sağlaması bakımından veteriner hekimliği tarihi ve mevzuatına katkı sunacağı

düşünülmektedir.

Anahtar Kelimeler: Deve Yetiştiriciliği, Deve Güreşi, Hayvan Gönenci

Abstract

The aim of this study is to reveal the point of camel wrestling in terms of animal welfare and the

situation of legal structuring. Camels are used for transportation, cargo transportation, passenger, war

and nutrition throughout history in Anatolia as over the world. However, after the development and

modernization of the 20th century, the use of camel decreased and became a sport and tourism tool. In

Turkey, western Anatolia, traditional camel wrestling festivals around the camel culture, established in

2012 in Aydin established with the “Camel Breeding Culture and Camel Wrestling Federation” began to

take a more institutional quality. The word used as "welfare" means "abundance, comfort and good

living in being" in the Turkish Language Institute dictionary. Animal welfare is; refers to the quality of

animal living standards. In Turkey, the "Regulation Regarding the Welfare of Livestock" entered into

force in 2011 did not provide a legal ground for camel wrestling and, as a matter of fact, for the animal

1 Dr., Adnan Menderes Üniversitesi Veteriner Fakültesi Veteriner Hekimliği Tarihi ve Deontoloji Anabilim Dalı,

Aydın/Türkiye e-mail: [email protected]

Page 131: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

130

races of similar quality, there is no legal guarantee for the animal welfare. However, the "Camel

Breeding Culture and Camel Wrestling Federation" emphasized the principles of the regulation

prepared to determine the rules and methods of camel wrestling. The aim, scope, basis and definitions of

this regulation are stated in Article 1- (1), “In the scope of Animal Protection Law and within the frame

of this regulation, to ensure the organization of camel wrestling organizations by protecting the camels”.

With this regulation, the federation has also tried to ensure animal rights in terms of the negativity of the

animals that they are exposed to or suffered during wrestling. There is a need for standardization,

including animal welfare as well as methods of making camel wrestling. These standards have also

come to the conclusion that they should be based on animal rights law, farm animal welfare regulation

and legal arrangements. It is considered that this study will contribute to the history and legislation of

veterinary medicine in terms of providing preliminary information on similar subject and content.

Keywords: Camel Breeding, Camel Wrestling, Animal Welfare

Giriş

Tarihte deve varlığı ve deve yetiştiriciliğinin çok eski ve uzun bir geçmişe sahip

olduğunu görmekteyiz. Devenin en son evcilleştirilen hayvan türlerinden birisi olduğuna ve

M.Ö. 1500 yıllarında Arabistan Yarımadası'nda evcilleştirildiğine, daha sonra M.Ö. 300

yıllarında Anadolu'ya yayıldığına inanılmaktadır (Yılmaz ve Ertuğrul, 2015a). Sıcak ve kuru

iklimlere dayanıklı bir hayvan olan deve, kum üzerinde ağır yük taşıyabilme özelliği ile geniş

kullanım alanı bulmuştur (Gölcü ve Yerlikaya, 2016) Tarihte, Asurlular, Babilliler, Mısırlılar,

Hititler, Helenler ve Romalılar gibi birçok uygarlık tarafından askeri seferlerde, ticaret

kervanları ve taşımacılıkta develerden yararlanmıştır (Arslan, 1997).

Deve zoolojik sistemde;

olarak sınıflandırılır (Aydın, 2003).

Devenin iki türü Hindistan, Pakistan, Afganistan, Mısır, İran, Suriye, Arabistan gibi

Güney Asya ülkeleri ile Afrika’da yetiştirilen tek hörgüçlü deve (C. doremedarius) ve Orta

Asya’da yetiştirilen çift hörgüçlü deve (C. bactrianus)dir (Yerlikaya ve ark, 2016) Deve

türlerinin hibritleri de olabilmektedir. Tek ve çift hörgüçlü develerin birbirleri ile, bunlardan

Alem : Animalia (Hayvanlar)

Grup : Vertebrata (Omurgalılar)

Sınıf : Mammalia (Memeliler)

Alt Sınıf : Eutheria (Plasentalı memeliler)

Takım : Artiodactyla (Çift toynaklılar)

Alt Takım : Tylopoda (Topuktabanlılar)

Familya : Camelidae

Cins : Camelus

Page 132: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

131

meydana gelen döllerin tekrar ebeveyn veya melezlerle çiftleştirilmeleri sonucu birçok farklı

deve hibrit ve melezi meydana gelmektedir.

Tülü (Tüylü) Deve: Çift hörgüçlü erkek deve (buhur) (Camelus bactrianus) ile tek

hörgüçlü dişi devenin (yoz) (Camelus dromedarius) F1 melezi yavrusuna denir. Tülünün

erkeği besrek, (Tülü devenin erkeğine Yörükler tarafından verilen ad), dişisi de maya olarak

adlandırılır.

Tavsi Deve: Çift hörgüçlü erkek buhur deve ile F1 melezi badem hörgüçlü dişi maya

(tülü) devenin G1 melezi yavrusuna denir. %75 buhur genotipine sahip oldukları için çift

hörgüçlüdürler ve fenotipik olarak buhura benzerler.

Teke Deve: Badem hörgüçlü erkek besrek (tülü) deve ile tek hörgüçlü dişi yoz

devenin G1 melezi yavrusuna denir.

Kertelez Deve: Çift hörgüçlü buhur deve ile G1 melezi teke devenin karşılıklı

(reciprocal) melezi yavrusuna denir.

Yeğen Deve: Tek hörgüçlü erkek yoz deve ile badem hörgüçlü dişi maya (tülü)

devenin G1 melezi yavrusuna denir.

Kükirdi Deve: F1 melezi badem hörgüçlü erkek (besrek) tülü deve ile F1 melezi

badem hörgüçlü dişi (maya) devenin F2 melezi yavrusuna denir. Bu F2 melezlerde genetik

olarak açılmalar meydana geldiğinden, yetiştiriciler tarafından tercih edilmezler (Yılmaz ve

Ertuğrul, 2015b).

Anadolu tarihi boyunca, develer her zaman önemli yer teşkil etmişlerdir. Geçmişte

develer, ulaşım, binek hayvanı, savaş, yemek ve spor hayvanı olarak kullanılıyordu.

Sanayileşme ve modernleşmenin hız aldığı 20. yüzyıldan beri deve önemini yitirmiş ve

günümüzde Türkiye'de, sadece bir spor ve turizm amacı ile kullanım sahası bulmuştur (Yılmaz

ve ark, 2015). Özellikle Cumhuriyet Dönemi'nde Türkiye'de deve sayısında son derece azalma

görülmüştür. İstatistiklere göre; Cumhuriyet Dönemi’nde deve sayısı 1937 yılında 118211 baş

iken, bu sayısı 2003 yılında 808 baş deveye düşmüş, ancak deve güreşlerinin yaygınlaşması ile

bu rakam tekrar 2012 yılında 1315’e yükselmiştir. İstanbul’un Eyüp İlçesi sınırlarındaki

Kemerburgaz yakınlarındaki Akpınar Köyü’nde 1970’lere kadar 60 hane tarafından 450

civarında deve yetiştirilirken, günümüzde köydeki deve sayısı bir elin parmaklarını

geçmeyecek miktardadır (Yılmaz ve ark, 2014).

Günümüzde Türkiye'de yetiştirilen develerin çok az bir kısmı Antalya, Mersin ve

Muğla vilayetlerinde göçer halde yaşayan Yörükler tarafından yük hayvanı olarak

kullanılmaktadır. Develerin geri kalan çok büyük bir kısmı ise deve güreşleri amacıyla

yetiştirilmektedir (Yılmaz ve Ertuğrul, 2015a).Günümüzde deve çoğunlukla Batı Anadolu'daki

deve güreşlerinde kullanılmaktadır. Deve güreşleri, her yıl kış mevsiminde Batı Anadolu’nun

60-70 farklı merkezinde düzenlenmektedir (Yılmaz ve ark, 2015).

Page 133: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

132

Güreşçi Develer ve Yetiştiriciliği

Güreş develeri diğer çiftlik hayvanlarından ayrı bir barınakta barındırılır. Bunda

devenin cüssesinin iriliği kadar, kızgınlık döneminde asabi olması ve diğer hayvanlara zarar

verme olasılığı da etkili olmaktadır. Devenin barındırılacağı barınağın en önemli özelliğinin

tavan yüksekliği ile kapının devenin rahatça geçebileceği ve durabileceği yükseklik ve

genişlikte olmasıdır. Devenin kaldığı yer iyi havalandırılmalı, hayvanın hava akımlarından

kolayca etkilendiği göz önünde tutularak gerekli önlemler alınmalıdır. Barınak tabanı

kesinlikle toprak olmalıdır. Devetabanının yumuşak olması ve bu nedenle nal çakılamaması

nedeniyle kuru toprak zemin en idealidir. Deve gübresi kış aylarında yetiştiriciler tarafından

barınaktan uzaklaştırılmaz, olduğu gibi bırakılır. Böylece deveye sıcak bir yataklık sağlanmış

olur (Yılmaz ve Ertuğrul, 2015b).

Deve güreşi aslında erkek develerin eş seçimi için yaptıkları bir rekabet davranışıdır.

Güz sonunda havalar soğumaya başlayınca erkek develer kızgınlık dönemine girerler. Yeme

içmeyi keserler. Enselerinden 'mislik' adı verilen bir sıvı çıkar. Sık sık arka bacaklarını açarak

idrar ya da dışkılarını yaparlar. Bu sırada bir yandan da kısa kuyruklarını cinsel organlarına

vururlar. Ağızlarından beyaz köpük gelir ve sık sık böğürürler. Böğürme esnasında

ağızlarında bulunan bir deri parçasını şişirirler. Diş gıcırdatmaya da sık sık yaparlar. Bu

hareketler tipik kızgınlık belirtileridir. Kızgınlık belirtisi gösteren deve güreşir, göstermeyen

deve asla güreşmez. Bu nedenle bazen bir dişi deve güreş alanında dolaştırılarak develer

güreşe teşvik edilir. Deve güreşleri; deve yetiştiriciliği, deve yemi, ekipman, aksesuar,

süsleme, giyim ve kuşam, yiyecek, içecek ve görevlilerin ücretleri gibi birçok sektörde

ekonomik üretim meydana getirir.

Düzenlenen güreşlerdeki kurallar geçmişte olduğu gibi günümüzde de her yerde

aynıdır. Ancak kurallar ilk kez Devecilik Kültürü ve Deve Güreşleri Federasyonu’nun

(DEGÜF) 2014 yılında onaylanarak yürürlüğe giren Yönetmeliği2 ile yazılı hale getirilmiştir.

Bu kurallar öncelikle develerin yaralanmaması ve yıpratılmaması için alınan bazı önlemleri

kapsar. Çünkü develer ısırarak birbirlerini ciddi biçimde yaralayabilir ya da ayrılmaları

gerektiği anda sağlanamazsa sakatlanabilirler. Güreş sırasında develerden birinin yaralanma

olasılığının ortaya çıktığı durumlarda “urgancı” olarak adlandırılan görevliler develeri

birbirinden ayırır. Bir diğer önemli kural ise güreşecek develerin kilo, yaş vb. özelliklerine

göre eşleştirilmesidir. Böylece güreşte develerin yıpratılmaması amaçlanır. Geçmişte develer

yenişene kadar güreştirilmekteyken günümüzde en fazla haftada bir kez ve 10 dakika süreyle

güreştirilmektedir. Sürenin kısalması nedeniyle günümüzde çoğu karşılaşma beraberlikle

sonuçlanmaktadır. Zaman içinde güreş kuralları şiddeti azaltacak ve hayvanların zarar

görmesini önleyecek yönde değişmiştir (Çalışkan, 2013).

2İl Hayvanları Koruma Kurulu Kararları, Karar No: 21, Karar Tarih: 12/02/2104, Aydın Valiliği Hayvanları

Koruma Kurulu.

http://bolge4.ormansu.gov.tr/4bolge/Files/av%20ve%20yaban%20hayat%C4%B1/%C4%B0L%20HAYVANLA

RI%20KORUMA%20KURULU%20KARARLARI/Ayd%C4%B1n%20Hayvanlar%C4%B1%20Koruma%20K

urulu%20Kararlar%C4%B1%202014-21.pdf Erişim tarihi: 22.12.2017.

Page 134: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

133

Hayvan Gönenci (Refahı)

Hayvan gönenci, hayvanın yaşam kalitesini yansıtan bir tanımlamadır (Yaşar ve

Yerlikaya, 2004). Hayvan gönenci çeşitli şekillerde tanımlanır; Hughes'e (1976) göre; hayvan

gönencini, hayvanın çevresi ile uyum içerisinde olduğu zihinsel ve fiziksel durumu olarak

ifade etmiştir. Carpenter (1980) ise hayvan gönencini; “hayvanın bulunduğu çevrede

rahatsızlık duymadan (acı çekmeden) yaşayabilmesi” olarak tanımlamaktadır. Hayvan

gönenci kavramı Yaşar’a (2006) göre; 1960’lı yıllardan itibaren biçimsel olarak gelişmeye

başlayan yeni bir anlam olarak tanımlanmış olup ilk kez 1965 yılında Brambell raporunda

belirtilmiştir. Brambell raporunda gönenç geniş bir kavram olarak ifade edilmiş ve

hayvanların hem fiziksel hem de aklî iyiliğini içermekte olduğu belirtilmiştir. Ardından

çıkarılan bir yasa ile de hayvanlarda nedensiz yere acı ya da sıkıntıya yol açmanın suç

olduğunu belirtilmiştir (Birbeck, 1991). Brambell Raporuyla beraber Avrupa’da toplumun

ilgisi yavaş yavaş bu konuda artmaya başlamış ancak 1979 yılında ilk kez düzenlenen hayvan

gönenci toplantısına kadar çok önemli bir gelişme olmamıştır. Bu yıldan sonra hayvan

gönenci tartışmaları ivme kazanmış ve, çiftlik hayvanı gönenç analizinde oluşan

karmaşıklıklardan dolayı deontolojik, yasal, etik, teknolojik, ekonomik ve bilimsel bilginin

gerekli olduğu belirtilmiştir. Amerika Veteriner Hekimleri Birliği hayvan gönencini “hayvan

iyiliğinin tüm yönlerini kuşatan doğru barındırma, yönetim ve besleme, hastalıklardan koruma

ve tedavi, sorumluluk gerektiren bir bakım, insani kullanım ve ötenazi” olarak

tanımlamaktadır (Yaşar, 2006).

Konuya toplumsal olarak bakıldığında ise toplumların hayvan bakımı ve gönenci ile

ilgili değer yargıları, tutumları ve beklentileri hızlı bir şekilde değişmekte ve hayvan gönenci

toplumsal düzeyde duygusal ve politik bir sorun haline gelmektedir (Smith, 1998). Bu sorun

kümelerinin çözümünde bilimsel bakış önemli bir yer tutmaktadır (Duncan ve Fraser, 1997).

Hayvanlarda gönenç değerlendirme ölçütleri olarak; hayvan sağlığı, psikolojisi,

biyokimyası kadar davranışları da dikkate alınmalıdır. Üretimde kullanılan hayvanlar için

verim düzeyleri de gönencin bir göstergesi olabilir. Gönençle ilgili fizyolojik ve biyokimyasal

değişikliklerin ölçümünde iki problem vardır. Bunlardan birincisi hayvan üzerinde stres

olmaksızın ölçümleri yapabilmek; diğeri ise ölçümdeki istenmeyen durumlardır. Gönencin

değerlendirilmesinde davranışların kullanılmasına yönelik olarak birkaç farklı yaklaşım vardır.

Bu yaklaşımlardan biri hayvanların acı, korku ve ağrı çekerken ne tür davranış

sergiledikleridir. Çiftlik hayvanları yetiştiriciliğinde uygulanan geleneksel sistemler 40 yıl

öncesine kadar hayvan gönenci için olumlu yönlere sahip olmasına rağmen, olumsuz

yönlerinin de olduğu bir gerçektir. Geleneksel sistem altında yetiştirilen hayvanların strese

maruz kalmaları ve ağır işlerde çalıştırılmaları hiç şüphesiz hayvan gönenç ve verimini

olumsuz yönde etkilemiştir. Hayvanların farklı çevre koşullarında farklı davranışlar

sergilemeleri beklenen bir durumdur. Davranışlardaki farklılıklar hayvanların çevreye ne

kadar uyum sağladığını gösterir. Optimal bir çevrede hayvanlar normal davranışlar

sergilerken, uygun olmayan çevre koşullarında anormal davranışlarda artış görülmektedir

(Duncan ve Poole,1990).

Page 135: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

134

Hayvan gönencinin gerçekçi bir şekilde multi-disipliner olarak değerlendirilmesinde

kullanılan ölçümlerin biri veya birkaçı üzerine ağırlık verilmedir. Bunlar; üretim düzeyi

(hayvanın verimliliği, işçi gereksinimi, üretim maliyeti), davranış (yaşamsal davranışların

sürdürülmesi, anormal davranışlar, “stereotip” davranışlar), fizyoloji (stresin hormonal

ölçümleri (glikokortikoitler ve katekolaminler, kan basıncı, kalp atımı, solunum sayısı), sağlık

ve bağışıklık (hastalığın sayısı, bağışıklığa bağlı korumanın düzeyi), anatomi (kemik

dayanıklılığı, yaralanma sıklığı) şeklindedir (Antalyalı,2007).

Hayvan Gönenci Yaklaşımıyla Deve Güreşi:

Develer ilginç morfolojik ve fizyolojik özellikleri sayesinde olumsuz çevre

koşullarına yüksek düzeyde uyum sağlayabilmekte ve olumsuz çevre koşullarında bile

verimlerini devam ettirebilmektedirler. Özellikle kurak koşullarda su kayıplarının en aza

indirilmesi oldukça önemli bir etmendir. Develerin su kayıplarını en aza indirmek için sahip

oldukları fizyolojik mekanizmalar, çöl ortamında uzun süre (14 gün) hayatta kalabilmelerini

sağlamaktadır. Bu bağlamda develer; kıtlığın hüküm sürdüğü olumsuz koşullarda bile

yaşamlarına devam eden sıra dışı hayvanlar olarak kabul edilebilirler. Deve, kurak ve yarı

kurak ortamlarda hayatta kalmak için olağanüstü uyumsal sıcaklı düzenleme mekanizmalarını

(termoregülasyon) uygulayabilme becerisine sahip sıcakkanlı (homeoterm) bir organizmadır.

Sıcaklık dalgalanmalarının önüne geçebilmek için, beden sıcaklıklarını ortam sıcaklığına

yaklaştırabilirler. Bu gibi durumlarda beden sıcaklıklarını 42 °C’ye kadar çıkarıp su

kayıplarının önüne geçebilmektedirler (Yılmaz ve ark, 2016).

Develerin güreştikleri alanlara “güreş sahası” denir. Güreş sahaları sıklıkla toprak

zeminli bir sahadır. Güreş sahalarının yakın civarlarında uçurum ya da çukur bir yapının

bulunmaması gerekir. Develer güreş heyecanı ile buralardan düşme ihtimali taşıyabilirler.

Ayrıca develerin sağlık ve gönencinin zemin açısından uygun hale getirilebilmesi amacıyla

güreş sahası zeminlerinin çim zemin şeklinde olması daha doğru olacaktır. Bu zemin yapının

da; hayvanın rahat edebildiği ve ayaklarına zarar vermeyecek şekilde, çimin esneklik,

dayanıklılık ve hayvanın rahatça itme gücüne sahip olacağı, bütün alan için homojen

olabileceği, yine düşme ve taban darbelerine karşı yumuşatıcı bir yapıda olması gerekir. (Kara

ve Sürmeli,2016)

Avrupa Birliği ve Türkiye’de Hayvan Gönencinin Yasal Durumu

Genel olarak hayvanların yaşam kalitesini artırmayı hedefleyen hayvan gönenci

kavramı, deney hayvanları özelinde yaşam koşullarını iyileştirmek için konuyu etik bir

yaklaşımla ele alıp toplumun ve bilim dünyasının dikkatini üzerine çekerek “duygusal,

toplumsal ve politik” bir sorun niteliği kazandırmıştır (İzmirli ve Yaşar 2014; Yaşar, 2006).

Hayvan gönenci kavramı Türkiye için yeni bir kavram olmakla beraber uluslararası boyutta,

özellikle Avrupa ve Amerika’da derinlik kazanmış, bir bilim alanıdır. Avrupa Birliği ile uyum

sürecinde Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bünyesinde başlatılan eşleştirme programı

çerçevesinde bir bölüm olarak ele alınan hayvan gönenci kavramı bazı anlam karışıklıklarının

Page 136: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

135

yanı sıra yeni bir kavramın tanınma ve kabullenilme zorluklarını da beraberinde taşımaktadır

(Yaşar, 2006).

Avrupa Birliği (AB) tarafından (98/58/EC) sayılı “Çiftlik Hayvanlarının

Korunmasına ilişkin Direktif (Yönerge)”20 Temmuz 1998 tarihinde kabul edilmiştir. Bu

yönergede çiftlik hayvanlarının korunmasına ve gönencinin sağlanmasına yönelik en düşük

standartlar belirlenmiş ancak buzağı büyütme, domuz ve yumurta tavuğu yetiştiriciliğinde

gönençle ilgili kuralların yerine getirilmesi diğer çiftlik hayvanlarına göre daha sorunlu

olduğu için bu hayvanlarla ilgili olarak ek yönergeler yayınlanmıştır. Avrupa Birliği genel

olarak çiftlik hayvanlarının korunmasına ilişkin 20 Temmuz 1998 tarih ve 98/58/AT3 sayılı

Konsey yönergesi ile gönenç standartlarını da belirlemiştir. Tüm üye devletler yetiştirme

amaçlı barındırılan hayvanların korunmasına ilişkin “Avrupa Sözleşmesi”ni onaylamıştır.

Buna göre hayvanların fizyolojik ve etolojik gereksinimlerine uygun şekilde barındırmak

gerekliliği ortaya koyulmuştur. Özellikle ortak tarım politikası ve üye devletler topluluk

yasalarını hazırlayıp uygularken, hayvan gönenci ile ilgili koşullar tam anlamıyla dikkate

alınmıştır. Bu nedenle, uygun koşullarda üretim sağlamak ve hayvancılık ortak piyasa

düzenlenmesini kolaylaştırmak amacıyla, çiftlik hayvanlarının korunması için 98/58/AT sayılı

AB yönergesi ile ortak asgari standartlar saptanmıştır. AB mevzuatına göre; bu alandaki

düzenlemeler gıda, yün, deri ya da kürk üretimi amacıyla ya da diğer yetiştirme amaçları ile

barındırılan ya da beslenen herhangi bir hayvanın (balık, sürüngenler ya da çift yaşamlı

hayvanlar dahil) yanı sıra, vahşi ortamlarda yaşayan hayvanları, yarışmalarda, gösterilerde,

kültürel ya da sportif etkinlik ve organizasyonlarda kullanılması amaçlanan hayvanları, deney

ya da laboratuvar hayvanlarını ve omurgasız çiftlik hayvanlarını da kapsamıştır. Halen

Avrupa Birliği’nde; bu alanda 88/166/ AET2 91/629/AET

4ve 91/630/AET

5 sayılı yönergeler

ile ortaya konulan özel kurallar bulunmaktadır (Antalyalı, 2007).

Türkiye’de hayvan gönenci konulu ilk bilimsel toplantı 9-10 Haziran 2005

Ankara’da düzenlenen “I. Hayvan Refahı ve Veteriner Eğitim Konferansı”dır. Konferans

“Avrupa Birliği Veteriner Müktesebatına Türkiye’nin Uyumlaştırılmasının Desteklenmesi

Projesi” kapsamında, Almanya ve Türkiye arasında imzalanan“TR02/1B//AG-016 Sayılı

Eşleştirme Projesi” çerçevesinde, özel bir etkinlik olarak düzenlenmiştir. Projenin hayvan

gönenci bölümü başta Koruma Kontrol Genel Müdürlüğü olmak üzere Tarım ve Köyişleri

Bakanlığına bağlı birimlerin veteriner hekimliği mevzuatı, hayvan sağlığı, veteriner halk

3Çiftlik Hayvanlarının Korunmasına ilişkin Direktif (Yönerge) (98/58/EC) OJ No. L 323, 17. 11. 1978, s. 12.

2131-86 sayılı Dava ile ilgili olarak Adalet Divanı Kararı ile uyum sağlayan 7 Mart 1998 tarih ve 88/166/AET

sayılı Konsey Direktifi, (tavuk kafeslerinde barındırılan yumurtacı tavukların korunması için asgari standartları

ortaya koyan 25 Mart 1986 tarih ve 86/113/AET sayılı Konsey Direktifinin feshi) (OJ L 74 19. 3. 1988, s. 83). 4 Buzağıların korunması için asgari standartları ortaya koyan 19 Kas&m1991 tarih ve 91/629/AET sayılı

Konsey Direktifi (OJ L 340, 11. 12. 1991, s. 28). Direktif en son 97/2/AT sayılı Direktif (OJ L 25, 28. 1. 1997,

p. 24) ile değiştirilmiştir. 5 Domuzların korunması için asgari standartları ortaya koyan 19 Kas&m1991 tarih ve 91/630/AET sayılı

Konsey Direktifi (OJ L 340, 11. 12. 1991, s. 33). 6Twinning Project (Eşleştirme Projesi, Twinning No: TR02/AG/01, Proje No: TR0203.05) Tarım ve Köyişleri

Bakanlığı tarafından yürütülüyor. Almanya ve Türkiye arasında 2004 yılında başladı ve iki yıllık bir proje olup

AB Eşleştirme Projesi olarak sürdürülmektedir.

Page 137: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

136

sağlığı ve hayvan gönenci alanlarında ilgili AB standartları ile uyum sağlaması amacıyla

hazırlanmıştır. Türkiye’de Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından; Denetim ve İzlemeye İlişkin

Usul ve Esaslar Yönetmeliği Taslağı, Hayvanları Koruma Kanunu Kapsamında Hayvan

Deneyleri Etik Kurulunun Çalışma Usul ve Esaslarına Dair Yönetmelik Taslağı, Hayvanları

Koruma Kanunu Kapsamında Ev ve Süs Hayvanı ve Kontrollü Hayvanları Bulundurma ve

Sahiplenme Şartları ile Yerel Hayvan Koruma Görevlileri ve Ev ve Süs Hayvan Satan

Kişilere Verilecek Eğitime Dair Yönetmelik Taslağı, Hayvanları Koruma Kanunu

Kapsamında Sahipsiz Hayvanların Toplatılması, Bakılması, Hayvan Bakımevlerinin Çalışma

Usul ve Esasları ile Mahalli İdareler ve Yerel Hayvan Koruma Görevlilerin Sorumluluklarına

Dair Yönetmelik Taslağı, Hayvanları Koruma Kanunu Kapsamında İdari Para Cezalarında

Kullanılacak Makbuzların Şekli Dağıtımı ve Kontrolü ile İlgili Usul ve Esaslara İlişkin

Yönetmelik Taslağı hazırlanmıştır. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından ayrıca;

Hayvanların Nakilleri Sırasında Korunması ve Refahı Yönetmeliği Taslağı, Çiftlik

Hayvanlarının Refahı ile İlgili Yönetmelik Taslağı, Hayvanların Kesimi ve Öldürülmesi

Esnasında Hayvan Refahının Korunması ile İlgili Yönetmelik Taslağı hazırlanmış ancak her

iki yönetmelik taslakları, resmi gazetede yayımlanmamıştır (Yaşar, 2006). Yasal

yapılanmasına 2011 yılında Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından 23.12.2011

tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren “Çiftlik Hayvanlarının Refahına İlişkin Yönetmelik7”

ile konunun ayrıntılarına yer verilmiştir. Bu yönetmelik; Çiftlik hayvanların gönenci ve

gereksiz yere acı çekmelerine veya yaralanmalarına yol açacak koşulların önlenmesi için

gerekli hükümleri kapsar. Yine yönetmelik kapsamında uygulama, beslenme, barınak, taşıma

ve diğer fiziksel koşullar belirlenmiştir. Ancak bu yönetmelikte; Güreş develerine yönelik

yasal dayanakları belirleyen bir maddeye yer verilmemiştir.

Konunun deve güreşleri ile ilgili durumuna bakılacak olunursa; 2012 yılında

kuruluşu gerçekleşen Devecilik Kültürü ve Deve Güreşleri Federasyonu’nun deve

güreşlerinin kurallarını belirlemek ve yöntemlerini ortaya koymak amacıyla hazırlamış olduğu

yönetmelikte esaslar üzerinde durmuştur. Bu yönetmeliğin amaç, kapsam, dayanak ve

tanımlar bölümü Madde 1-(1)’de: “Hayvanları Koruma Kanunu çerçevesinde develerin

korunarak bu yönetmelik çerçevesinde deve güreşleri organizasyonlarının düzenlenmesini,

sağlamak” şeklinde bir tanımlamaya yer verilmiştir. Bu yönetmelik,; 4.11.2004 tarihli ve 5253

sayılı Dernekler Kanuna, 22.11.2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun ilgili

hükümlerine, 2.6.2004 tarihli 5199 Sayılı Hayvan Hakları Kanunu, 23.6.1983 tarihli 2860

sayılı Yardım Toplama Kanunun ilgili hükümlerine, 11.6.2010tarihli ve 5996 Sayılı Veteriner

Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu’nun ilgili hükümlerine ve Yurt İçinde Hayvan

ve Hayvansal Ürünlerin Nakilleri Hakkında Yönetmeliğin8

’in ilgili hükümlerine

dayandırılarak hazırlanmıştır (aynı yönetmelik dayanak başlığı altında yer alan Madde- 3)

7Resmi Gazete: 23.12.2011 tarih ve 28151 sayılı, Çiftlik Hayvanlarının Refahına İlişkin Yönetmelik.

8İl Hayvanları Koruma Kurulu Kararları, Karar No: 21, Karar Tarih: 12.02.2104, Aydın Valiliği Hayvanları

Koruma Kurulu. http://bolge4.ormansu.gov.tr/4bolge/Files/av%20ve%20yaban%20hayat%C4%B1/%C4%B0L%20HAYVANLA

RI%20KORUMA%20KURULU%20KARARLARI/Ayd%C4%B1n%20Hayvanlar%C4%B1%20Koruma%20K

urulu%20Kararlar%C4%B1%202014-21.pdf Erişim tarihi: 22.12.2017

Page 138: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

137

Federasyon bu yönetmelik metni ile deve güreşlerin kural ve işlerliğine hükümler getirmeye

çalışmıştır.

Sonuç ve Öneriler:

Çalışmada, dağılımı da sadece Batı Anadolu ile sınırlı olan Türkiye’nin kültür mirası

deve güreşleri ele alınmıştır. 20. yüzyılda başlayan endüstrileşme ve modernleşme süreci

içinde deve, önemini kaybetmiş ve günümüzde sadece bir spor ve turizm malzemesi

derecesine inmiştir. Ege ve Akdeniz kıyıları çevresindeki yerleşimde kış sezonunda

düzenlenen deve güreşleri organizasyonları, daha çok kırsalda yaşayan insanların önemli bir

toplumsal eğlencesi durumundadır. Deve güreşleri yerel toplumların gelenekler içinde

ürettikleri ürün ve değerlere saygı gösterilmesi ve desteklenmesi açısından oldukça önem arz

etmektedir. Türkiye’de deve varlığı, deve güreşlerinin dolaylı etkileriyle sürmektedir. Deve

güreşleri dışında ise develerin varlıklarını sürdürülmesini sağlayan ekonomik ve tecimsel bir

alt yapı bulunmamaktadır. Yine bu bağlamda, istatistiksel verilere göre Cumhuriyet

Dönemi’nde deve sayısı 1937 yılında 118211 iken, bu sayısı 2003 yılında 808 baş deveye

düşmüş, ancak deve güreşlerinin yaygınlaşması ile bu rakam tekrar 2012 yılında 1315’e

yükselmiştir (Yılmaz ve ark, 2014). Bu sayısal verilere bakıldığında deve güreşlerin varlığının

deve sayısındaki artışı ne derece etkilediği görülmektedir.

Tüm çiftlik hayvanlarında olduğu gibi develerin sürdürülebilir yaşam sınırları ve

deve güreşleri sırasında uygulanan ya da uyulması gereken hayvan gönenç kurallarının

gerekliliği tartışılamaz. Develerin bu karşılaşmalar sırasındaki bakım, besleme, stres faktörleri,

taşıma, yarış sonrasındaki tedavi ve bakımı ile yarış kuralları mevcut yasal düzenlemelerle

uygunluk içerisinde olmalıdır. Geleneksel ve kültür değeri çok önemli olan deve güreşlerinin

hem devamı acısından hem de hayvan hakları ve hayvan gönenci çerçevesinde önemi

büyüktür. Aralık 2012 tarihinde Aydın'da kurulan “Devecilik Kültürü ve Deve Güreşleri

Federasyonu” (DEGÜF) deve güreşlerinin gerek ulusal, gerekse uluslar arası tanınırlığı

noktasında önemlidir. Yine 2014 yılında ilk kez DEGÜF tarafından onaylanarak yürürlüğe

giren yönetmelik ile deve güreşleri yazılı hale getirilmiştir. Bu yönetmelik çerçevesinde

öncelikle develerin yaralanmaması ve yıpratılmaması için bir dizi önlemden bahsedilmiştir.

Yönetmelik ile deve güreşlerine yasal dayanaklarla işlerlik kazandırmak ve deve güreşi

kurallarını güvence altına almak hedeflenmiştir. Deve güreşleri ve benzeri hayvan yarışları

sırasında uygulanması gereken hayvan gönenç kuralları; gerekirse ilgili kurumların desteği

alınarak yaptırım ve işlerliği ile hayvan hakları yasaları içerisinde de yer almalıdır. Bu yasal

düzenlemenin yapılması deve güreşlerinin daha sağlıklı alt yapısının oluşumunu

sağlayacaktır.

Page 139: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

138

KAYNAKÇA

Antalyalı A. Avrupa Birliği ve Türkiye’de Hayvan Refahı Uygulamaları, T.C. Tarım ve Köy

İşleriler Bakanlığı Dış İlişkiler ve Avrupa Birliği Koordinasyon Dairesi Bakanlığı, AB

Uzmanlık Tezi, 2007, Ankara.

Arslan E S. Aydın’da Deve Kültürü, V. Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi Genel

Konular Seksiyon Bildirileri, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 1997 Devran Matbaacılık.

Aydın G. Deve Yetiştiriciliği, Doktora Semineri, 2003 Konya.

Bırbeck R. A European Perspective on Farm Animal Welfare. JAVMA, 1991, 198 (8):

1377-1380.

Carpenter E. Animals and Ethics. Watkins, London, 1980.

Çalışkan V. Somut Olmayan Kültürel Bir Mirasın Güncel Bir Değerlendirmesi: Anadolu

Devecilik Kültürü Ve Geleneksel Deve Güreşi Şenlikleri, TÜBA-KED 11/2013, s: 137-166.

Duncan IJ H, Poole TB. Promoting the welfare of farm and captive animals, In Managing

the behaviour of animals, Edited by P. Monaghanand D. Wood-Gush, Chapmanand Hall,

Cambridge, UK. 1990 pp.: 193-232.

Duncan IJH and Fraser D. Understanding Animal Welfare. In: Animal Welfare. Eds. Michael

C. Appleby ve Barry O. Hughes. 1997 pp:19-31, University Press, Cambridge-UK.

Gölcü M ve Yerlikaya N. Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Ordusunda Develer ve Develi

Birliklere İlişkin Düzenlemeler, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2016, 9 (47):

269-278.

Hughes BO. Behaviour as an Index of Welfare, proc. V. Europ. Poult. Conf., Malta, 1976 pp.:

1005-1018.

İzmirli S ve Yaşar A. Avrupa Birliği ve Türkiye’deki Deney Hayvanları ile İlgili Yasal

Düzenlemelerin Karşılaştırılması, IV. Ulusal Veteriner Hekimliği Tarihi ve Mesleki Etik

Sempozyumu, 21-23 Mayıs 2014, s: 385-386, Samsun.

Kara E ve Sürmeli M. Deve Güreş Alanlarının Çim Alan Tesisi, I. Uluslararası Devecilik

Kültürü ve Deve Güreşleri Sempozyumu 17-19 Kasım 2016 Selçuk, İzmir II. Cilt Fen Ve

Sağlık Bilimleri, s:71-79.

Smith CHB. Veterinarians and Animal Welfare–A New Zealand Perspective. Applied Animal

Behaviour Science, 1998, 59: 207-218.

Yaşar A ve Yerlikaya H. Hayvan Gönenci - Veteriner Hekimliği İlişkisi Ve Avrupa

Birliğindeki Yasal Düzenlemeler Üzerine Bir Araştırma, Vet. Bil. Derg. 2004, 20, (4): 17-24.

Page 140: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

139

Yaşar A. Veteriner Hekimliği Etiği, Hayvan Gönenci ve Hayvan Hakları İlişkisi, I. Ulusal

Veteriner Hekimliği Tarihi ve Mesleki Etik Sempozyumu Bildirileri, s: 433-490, 30 Mart-1

Nisan 2006, Elazığ.

Yerlikaya O, Saygılı D, Karagözlü C. Deve Sütü: Bileşimi, Sağlık Üzerine Etkileri, Deve

Sütü Ürünleri, I. Uluslararası Devecilik Kültürü ve Deve Güreşleri Sempozyumu 17-19

Kasım 2016 Selçuk, İzmir II. Cilt Fen Ve Sağlık Bilimleri, s: 31-43.

Yılmaz O, Ertürk YE, Ertuğrul M. Türklerde Deve Güreşlerinin Orta Asya'dan Anadolu'ya

4.000 Yıllık Geçmişi, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Ziraat Fakültesi Dergisi,

2014: 2 (1): 37–44.

Yılmaz O ve Ertuğrul M. Türk Kültüründe Deve Güreşleri. BEU. SBE. Derg, 2015a, 4 (1).

Yılmaz O ve Ertuğrul M. Zootekni Bilimi Açısından Türkiye'de Deve Güreşleri, Hayvansal

Üretim, 2015b, 56 (1): 70-79.

Yılmaz O, Coskun F, Ertürk YE, Ertuğrul M. Camel Wrestling in Turkey , Journal of

Camelid Science, 2015, 8: 26-32.

Yılmaz O, Öner Y, Ata N, Karaca O, Cemal İ. Develerde Sıcaklık Stres Proteinleri Ve

Sıcaklığa Dayanıklılıkta Etkili Bazı Morfolojik Özellikler, I.Uluslararası Devecilik Kültürü ve

deve Güreşleri Sempozyumu 17-19 Kasım 2016 Selçuk, İzmir II. Cilt Fen ve Sağlık Bilimleri,

s:58-70.

Page 141: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

140

TEK HÖRGÜÇLÜ DEVELERDE (CAMELUS DROMEDARIUS) CANDIDA

TÜRLERİNİN NESTED PCR İLE ARAŞTIRILMASI

Göksel ERBAŞ1, Uğur PARIN

2, Şükrü KIRKAN

3,

Serap SAVAŞAN4, Hafize Tuğba YÜKSEL

5

Öz

Sistemik mantar infeksiyonları özellikle veteriner alanda göz ardı edilen ve yanlış tedavi protokolleri ile kötü

sonuçların ortaya çıktığı infeksiyonlardır. Tek hörgüçlü develer, Ülkemizde Ege Bölgesi’nin batı bölümünde

bulunmakta olup güreş amaçlı yetiştirilmektedirler. Çalışmamızda, deve kanı örneklerinde sistemik mantar

infeksiyonu tanısının nested PCR metodu kullanılarak yapılması hedeflenmiştir. Araştırmada DNA topoisomeraz

II geni sekanslarına dayalı primerler kullanılmıştır. Ege Bölgesinin batı bölümünde bulunan develerden toplanan

50 adet deve kanından elde edilen DNA örnekleri ile yapılan Nested PCR metodu sonucunda 10 (% 20) örnekte

sistemik mantar infeksiyonu tespit edilmiştir. Araştırmamızda 10 pozitif örneğin 3 (% 30)’ü C. albicans, 3 (%

30)’ü C. glabrata ve 4 (% 40)’ü C. parapsilosis olarak identifiye edilmiştir. Pozitif örneklerde miks enfeksiyon

varlığına rastlanmamıştır. Araştırmamızın tek hörgüçlü develerde % 20 oranında sistemik mantar infeksiyonu

yönünden pozitiflik göstermesi, Veteriner Hekimlik alanı açısından önem arz etmektedir. Ülkemizde tek

hörgüçlü develerde sistemik mantar infeksiyonları ile ilgili sağlıklı veriler elde edilebilmesi için, çalışmaların

yaygınlaştırılması ve devam ettirilmesi önerilmektedir.

Anahtar Kelimeler: Tek hörgüçlü deve, Candida sp., DNA Topoisomeraz II Geni, Nested PCR

DETECTION OF CANDIDA SPECIES BY NESTED PCR METHOD IN ONE HUMPED

CAMELS (CAMELUS DROMEDARIUS)

Abstract

Systemic fungal diseases are the infections caused by false treatment protocols and generally are not taken into

consideration especially in veterinary field. One humped camels are found in western side of Aegean region of

our country and breaded for wrestling. The aim of this study is application of diagnosing systemic fungi

infection from camel blood samples by PCR method. In this study, spesific primers for DNA topoisomerase II

gene sequences were used. As a result, systemic fungal infection was detected by nested PCR method from 10

(20 %) out of 50 DNA samples taken from camels located western side of the Aegean region. In this study, 3

(30 %) samples were identified as C. albicans, 3 (30 %) samples were identified as C. glabrata and 4 (40 %)

samples were identified as C. parapsilosis. In conclusion, 20 % positive systemic fungal infection rate in one

humped camel observed in the present study showed that the systemic fungal infections are not taken into

considerations in Veterinary medicine. Further studies are suggested in order to obtain and to maintain extensive

data for systemic fungal diseases in our country for one humped camels.

Keywords: Camelus dromedarius, Candida sp., DNA Topoisomerase II Gene, Nested PCR

1Dr. Öğrt. Üyesi, Adnan Menderes Üniversitesi,Veteriner Fakültesi,Mikrobiyoloji Anabilim Dalı,Işıklı, Aydın,

Türkiye, [email protected] 2Dr. Öğrt. Üyesi, Adnan Menderes Üniversitesi,Veteriner Fakültesi,Mikrobiyoloji Anabilim Dalı,Işıklı, Aydın,

Türkiye 3 Prof. Dr. Adnan Menderes Üniversitesi,Veteriner Fakültesi,Mikrobiyoloji Anabilim Dalı,Işıklı, Aydın, Türkiye

4 Doç. Dr. Adnan Menderes Üniversitesi,Veteriner Fakültesi,Mikrobiyoloji Anabilim Dalı,Işıklı, Aydın, Türkiye

5 Arş. Gör. Adnan Menderes Üniversitesi,Veteriner Fakültesi,Mikrobiyoloji Anabilim Dalı,Işıklı, Aydın,

Türkiye

Page 142: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

141

GİRİŞ

Deve, tarihimizde her zaman önemli bir hayvan olmuştur. Günümüzde develerin çok

az bir kısmı Antalya, Mersin ve Muğla’da gezici Yörükler tarafından yük hayvanı olarak

kullanılmaktadır. Develerin geri kalan büyük kısmı deve güreşleri amacı ile Çanakkale’den

Antalya’ya uzanan ve denize kıyısı olan illerde ve özellikle Aydın ve çevresinde

yetiştirilmektedir.

Develerde en sık ayak ve bacak rahatsızlıkları görülür. Bu rahatsızlıklar güreş

performansını etkilediği için çok önemlidir. Ayrıca develerde uyuz, Helminthiasis, annelidler,

gece körlüğü, kronik öksürük ve zatürre, boyun ağrısı, mastitis ve bulaşıcı deri nekrozu gibi

hastalıklar görülebilir. Develer, iri cüsseleri ve kuvvetli vücut yapılarına rağmen sıcaklık

değişimine ve hava cereyanına karşı oldukça hassastırlar. Bakıma iyi dikkat edilmediği

durumlarda kolaylıkla hastalanabilmektedirler. Bağışıklık sistemi baskılandığı durumlarda ise

Candida enfeksiyonu ağızdan girerek sindirim sistemi yoluyla sistemik hale gelebilmekte,

bunun sonucu çok daha ciddi bir durum olan fungemiler ve sistemik kandidiyazis ile

karşılaşılabilmektedir (Yilmaz ve Ertugrul, 2015). Sistemik Candida enfeksiyonlarında etken

kan yoluyla vücuda yayılır, kalp kapakçıklarında yerleşirse ateş, kalpte üfürümler, dalakta

şişme görülebilir. Gözde oluşan enfeksiyon körlüğe yol açar; kan veya böbrek enfeksiyonu

ateş ve oligüri’ye neden olabilir.

Sistemik mantar infeksiyonları özellikle Veteriner alanda Deve bakımı ve

tedavisinde göz ardı edilebilmekte ve yanlış tedavi protokolleri uygulanması ile istenmeyen

sonuçlara sebebiyet verebilmektedir. Candida cinsine ait birçok tür (Candida albicans, C.

tropicalis, C. parapsilosis, C. glabrata, C. krusei, C. aloffi, C. bovina, C. keyfr) çeşitli

hayvanların ve insanların mukozalarında bulunurlar ve bunların bazıları hastalık meydana

getirirler. İnfeksiyon genellikle sindirim kanalına (ağız, yemek borusu, kursak, mide,

barsaklar) lokalize olur. Ancak deri ve derialtı dokularında, akciğer, uterus, meme, testis ve

diğer organlarda da Candida’lardan ileri gelen lezyonlara rastlanabilir. Son zamanlarda,

mantar patojenlerinin identifikasyonlarında moleküler biyoloji tabanlı testler konvansiyonel

testlere nazaran daha kolay ve etkili bir biçimde kullanılmaya başlanmıştır (Arda ve ark.,

1997).

Tanısal Polimeraz Zincir Reaksiyonu (PCR) testlerinin hızı, yüksek sensitivite ve

özgüllüğünden dolayı birçok mantar türünün identifikasyonunda laboratuarlarda hızla artarak

kullanılmaya başlanmıştır (Kano ve ark., 2002). PCR ilk tanımlandığından beri orijinal

prosedürün birçok modifikasyonu geliştirilmiştir. Nested PCR’nda olduğu gibi standart

prosedür basit modifikasyonlarla daha özgül ve duyarlı yapılabilmektedir. Nested PCR’da,

PCR ürünleri ilk primerlerin orta kısmında bulunan ikinci çift primerlerle ikinci bir

amplifikasyona tabi tutulmaktadır. DNA topoisomerase II geni tüm ökaryotlarda bulunur ve

nükleotid sekansı tür spesifik bölgelere dağılmış çok korunaklı bölgelerden ibarettir

(Dieffenbach ve ark., 1993).

Page 143: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

142

DNA topoisomerase II (DNA giraz) geninin bakteriyel türlerdeki sekans analizleri

sadece filogenetik ilişkilerin belirlenmesi için değil, ayrıca medikal önemi bulunan geniş

bakteri ve mantar türlerinin PCR ile tanısal identifikasyon sistemlerinin geliştirilmesi için de

uygulanmaktadır (Kanbe ve ark., 2002).

Birçok araştırmada patojenik candida türlerinin DNA topoisomerase II geni

nükleotid sekansları belirlenmiş ve nükleotid sekanslarına göre filogenetik ilişkileri ve

karakteristikleri rapor edilmiştir. Çalışmamızda Develerde (Camelus dromedarius) sistemik

mikozislere sebep olan bazı patojenik Candida türlerinin nested Polimeraz Zincir

Reaksiyonuyla varlığının ortaya konulması amaçlanmıştır.

MATERYAL VE METOT

Araştırmada materyal olarak toplam 50 adet erkek deve kanı kullanılmıştır. Deve

kanları zaman içerisinde toplanmış ve DNA’ları izle edilerek çalışma yapılana kadar Adnan

Menderes Üniversitesi Veteriner Fakültesi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı laboratuvarlarında

-20 °C’de muhafaza edilmiştir. Çalışma iki aşamalı olarak planlanmıştır. Çalışmada ilk

amplifikasyon aşaması için CDF28 ve CDR148 esas primerler ve daha sonra tür spesifik

primerler kullanılmıştır (Tablo1) (Kanbe ve ark., 2003).

Page 144: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

143

Tablo 1. Çalışmada Candida sp. için kullanılan esas ve tür spesifik primerler dizileri. (Kanbe

ve ark., 2003)

Mantar Türü ve Primerler Yön Sekans (5') Ürün (bp)

Esas Primerler

CDF28 F GGTGGWMGDAAYGGDTWYGGYGC 1,200

CDR148 R CCRTCNTGATCYTGATCBGYCAT

Spesifik Primerler

Candida albicans

CABF094 F CCTGAACCACAAGATGGACCATTA 490

CABR143 R CGCAGTTTTCTACTACCATCG

Candida parapsilosis I

CPP1F034 F CGGCTGATTTGAACACTGGTAAAC 880

CPP1R122 R TGTCAAGATCAACGTACATTTTAGT

Candida parapsilosis II

CPP2F038 F GGACAACATGACAAAAGTCGGCA 310

CPP2R069 R TTGTGGTGTAATCTTGGGAG

Candida glabrata

CGBF035 F CCCAAAAATGGCCGTAAGTATG 672

CGBR102 R AGTCGCTACTAATATCACACC

Candida tropicalis II

CTR2F049 F GGACAGTTTGGATGAAGATTTA 777

CTR2R126 R GAGACCAGCCACGGACAAATTCAAC

Çalışmamızda PCR işlemlerinde Type-it HRM PCR Master Mix ® (QIAGEN) üretici

firma prosedürüne göre kullanılmıştır.

Page 145: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

144

Standart Suşlar

Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalından

temin edilmiştir (Candida albicans ATCC 90028, Candida glabrata ATCC 90030, Candida

tropicalis ATCC 750, Candida parapsilosis ATCC 22019).

Suşlar %4 Sabouraud Dextrose Agarda üretildikten sonra Sabouraud Dextrose

Broth’a pasajlanıp UltraClean Microbial DNA Isolation® kitinin prosedürüne uygun olarak

DNA’ları izole edilmiştir.

DNA İzolasyon Kiti

Araştırmamızda mantar sporları ve bakteriler dahil birçok mikroorganizmadan

yüksek kaliteli genomic DNA’nın izolasyonu için dizayn edilmiş UltraClean Microbial DNA

Isolation Kit® (MO BIO Laboratories, Inc.) kullanılmıştır.

Örneklerden ve standart suşlardan yapılan DNA izolasyonu sonucunda elde edilen

ürünler PCR çalışmalarına kadar -20 °C derin dondurucuda cryo tüplerde saklanmıştır.

Araştırmamızda Nested PCR işleminin I. basamağında hazırlanan reaksiyon

bileşenleri ve konsantrasyonları Tablo2’de belirtilmektedir:

Tablo2. Nested PCR işleminin I. basamağında hazırlanan reaksiyon bileşenleri ve

konsantrasyonları

Reaksiyon bileşeni Konsantrasyonu

2x HRM master mix 12,5 ml

Primer 1 (CDF28) (5µM) 0,75 ml

Primer 2 (CDR148) (5µM) 0,75 ml

Mili Q 23,0 ml ’ye tamamlanır

Template DNA 2,0 ml

PCR’de kullanılan örnek sayısına göre hazırlanan reaksiyon karışımı DNase-free

PCR tüplerine 23.0 ml dağıtıldı. Her birinin üzerine 2 ml’lik izole DNA’lar eklendi. Tüpler

thermal cycler’a yerleştirilip Nested PCR I. Basamak gerçekleştirildi.

PCR inkubasyon sıcaklık ve süreleri Tablo 3’de gösterilmiştir (Kanbe ve ark., 2002).

Page 146: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

145

Tablo3. PCR inkubasyon sıcaklık ve süreleri (Kanbe ve ark., 2002)

Ön Isıtma 96 °C 2 dakika 1 siklus

Denaturasyon 96 °C 30 saniye

30 siklus Primer bağlanması 57 °C 3 saniye

Ekstensiyon 74 °C 60 saniye

DNA elektroforezi ve pcr ürünlerinin görüntülenmesi

Elektroforez işlemi; %1.2’lik agaroz jelde (ethidium bromid ilaveli) 100 voltta, 500

mA akımda, 45 dakikada gerçekleştirildi. Jel görüntüleme Vilber Lourmat marka görüntüleme

cihazında yapılmıştır. Candida sp. için spesifik 1200 bp büyüklüğündeki bant oluşumları

aranmıştır.

V’li Primer Mix (PsV) hazırlanması

5 µM olarak sulandırılan tür spesifik primerlerin her birinden 10’ar µl alındı. Bu

miktardaki spesifik primerler yeni bir eppendorf tüpte karıştırılarak PsV forward ve PsV

reverse primer miksleri hazırlandı. Nested PCR birinci basamaktan sonra elde edilen ürünler,

ikinci basamak PCR için template DNA olarak kullanıldı. Nested PCR işleminin II.

basamağında hazırlanan reaksiyon bileşenleri ve konsantrasyonları Tablo 4’de

belirtilmektedir:

Tablo 4. Nested PCR işleminin II. basamağında hazırlanan reaksiyon bileşenleri

Reaksiyon bileşeni Konsantrasyonu

2x HRM master mix 12,5 ml

PsV Forward (5µM) 0,75 ml

PsV Reverse (5µM) 0,75 ml

MiliQ 24,0 ml ’ye tamamlanır

I. PCR ürünü (Template DNA) 1,0 ml

PCR inkubasyon sıcaklık ve süreleri Tablo 2’de gösterilmiştir (Kanbe ve ark., 2002).

Page 147: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

146

DNA elektroforezi ve PCR Ürünlerinin Görüntülenmesi

Elektroforez işlemi; %1.2’lik agaroz jelde (ethidium bromid ilaveli) 100 voltta, 500

mA akımda, 45 dakikada gerçekleştirildi. Jel görüntüleme Vilber Lourmat marka görüntüleme

cihazında yapılmıştır. Amplikonların C. parapsilosis II 310 bp, C. albicans 490 bp, C. glabrata

672 bp, C. tropicalis II 777 bp, C. parapsilosis I 880 bp hedeflerdeki varlıkları araştırıldı.

BULGULAR

Bu çalışma ile develerde görülen ve klinik tanısı konulamayan sistemik Candida

infeksiyonlarının DNA topoisomerase II geni nükleotid sekansları kullanılarak ortaya

konulabileceği belirlenmiştir.

Ege Bölgesinin batı bölümünde bulunan develerden toplanan 50 adet deve kanından

elde edilen DNA örnekleri ile yapılan Nested PCR metodu sonucunda 10 (%20) örnekte

sistemik mantar infeksiyonu tespit edilmiştir.

Araştırmamızda 10 pozitif örneğin 3 (% 30)’ü C. albicans, 3 (% 30)’ü C. glabrata ve

4 (% 40)’ü C. parapsilosis olarak identifiye edilmiştir. Pozitif örneklerde miks enfeksiyon

varlığına rastlanmamıştır (Tablo 4).

Tablo 5. Araştırma identifikasyon sonuçları

Tür Adet Yüzde (%)

C. albicans 3 30

C. glabrata 3 30

C. parapsilosis 4 40

Toplam 10 100

SONUÇ

Candida sp. en sık olarak kuşlarda görülmesine rağmen domuzlarda ve taylarda da

intestinal infeksiyonlara sebebiyet vermektedir. Sistemik kandidiyazis aynı zamanda sığır,

buzağı ve koyunlarda da uzun süreli antibiyotik ve kortikosteroid uygulamalarından sonra

oluşabilmektedir. Literatür inceleme yapıldığında Candida’ların Atlarda arthritis ve sığırlarda

mastitis ve abortlara sebep olduğu bildirilmektedir.

Page 148: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

147

Bilindiği üzere Ülkemizde daha çok güreş amaçlı Deve yetiştiriciliği yapılmaktadır.

Develerde görülen hastalıklar özellikle yetiştiriciliğin daha çok olduğu Ege bölgesinin batı

kesiminde önem arz etmektedir. Develer ile ilgili yapılan çalışmalar genellikle Ortadoğu ve

Afrika’da yoğunlaşmıştır. Fakat bu çalışmalar da, daha çok bakteriyolojik açıdan mastitis ile

ilgili çalışmalardır.

Özellikle güreş develerinde yoğun stres ile birlikte immun sistem baskılanmakta ve

güreş performansı sonrası yaralar oluşabilmektedir. Bununla ilgili ilaç kullanımı (antibiyotik,

antienflamatuar ilaçlar vb.) da yoğunluk göstermektedir.

Geniş spektrumlu antibiyotiklerin yaygın kullanımı ve/veya immun sistemi değişik

nedenlerle baskılanmış hastalarda, tanısı konvansiyonel yöntemler ile oldukça güç konulan

sistemik kandidiyazis vakalarında tam kan örneklerinden yapılacak olan Nested PCR ile

Candida etkenlerinin saptanabileceği ve tedavideki başarıların artırılabileceği

düşünülmektedir.

Page 149: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

148

KAYNAKÇA

Arda M, Minbay A, Leloğlu N, Aydın N, Kahraman M, Akay Ö, Ilgaz A, İzgür M, Diker KS

(1997). Özel Mikrobiyoloji Sistemik Mikozisler “Kandidiazis, Aspergillozis”, Medisan Yayın

Serisi No:26, 4. Baskı 324-327, 332-336

Dieffenbach CW, Lowe TMJ, Dveksler GS (1993). General concepts for PCR primer design.

PCR Methods and Applications 3, S30–S37.

Kanbe T, Arishima T, Horii T, Kikuchi A (2003). Improvements of PCR-Based

Identification Targeting the DNA Topoisomerase II Gene to Determine Major Species of the

Opportunistic Fungi Candida and Aspergillus fumigatus. Microbiology Immunology, 47(9),

631–638.

Kanbe T, Horii T, Arishima T, Ozeki M, Kikuchi A (2002). PCR-based identification of

pathogenic Candida species using primer mixes specific to Candida DNA topoisomerase II

genes. Yeast 2002; 19: 973–989.

Kano R, Hattorı Y, Okuzumı K, Mıyazakı Y, Yamauchı R, Koıe H, Watarı T, Hasegawa A

(2002). Detection and Identification of the Candida species by 25S Ribosomal DNA Analysis

in the Urine of Candidal Cystitis. Journal of Veterinary Medicine Science 64(2): 115.117.

Kato M, Ozeki M, Kikuchi A, Kanbe T (2001). Phylogenetic relationship and mode of

evolution of yeast DNA topoisomerase II gene in the pathogenic Candida species. Gene 272:

275–281.

Yilmaz O, Ertugrul M. Camel Wrestling in Turkey in Perspective of Animal Science. Animal

Production. 56(1): 70-79, 2015.

Page 150: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

149

COMMON SURGICAL DISEASES IN CAMELIDS

Murat SARIERLER1, Cansu YALAR

2,

Duygu TANER3, Bülkent TEZVER

4

Abstract

In Turkish society, camels have always had an important place. In today’s Turkey, camel breeding is

only practised for the camel wrestling by the ones are interested in it or for touristic purposeful. In

camels it is often encountered with the situations that require surgical intervention. The abscess on the

head – neck area which are occured by the variety of causes, the wounds which are formed by the dog

biting or the camel’s biting each other, the wounds on the eyelids, eye infections, cataracts are

generally seen. Painful dental and jaw diseases, genetic disorders of the jaw, sharp dog teeth that are

not filed in time especially on male camels, lower jaw fractures are important in mouth and teeth

problems. Obstruction in the urinary tract, ruptures in the bladder due to obstruction or trauma are

important in urinary tract diseases. In muscle and skeletal system, damaged due to trauma in the

bosom area, joint diseases that cause lumps, patellar dislocation, tendon and ligament contractions,

kongenital or acquired angular limb deformities frequently seen. This study was designed with the

view that it is useful for camel breeders to share common surgical diseases and treatment options in

camels.

Keywords: Camel, Surgical diseases

DEVELERDE SIK GÖRÜLEN CERRAHİ HASTALIKLAR

Öz

Türk toplumunda deve tarih boyunca önemli bir yer tutmuştur. Günümüzde Türkiye'de deve

yetiştiriciliği sadece meraklılarınca deve güreşleri için veya turistik amaçlı yapılmaktadır. Develerde

cerrahi müdahale gerektiren durumlarla sıklıkla karşılaşılır. Çeşitli sebeplerle meydana gelen

baş-boyun bölgesinde apseler, develerin birbirini ısırması veya köpek ısırması ile oluşan yaralar, göz

kapaklarında yaralar, göz enfeksiyonları, katarakt görülür. Ağrılı diş ve çene hastalıkları, genetik çene

bozuklukları, özellikle erkek develerde zamanında törpülenmeyen sivri köpek dişleri, alt çene kırıkları

önemli ağız ve diş problemlerindendir. İdrar yollarında tıkanıklıklar, tıkanıklıklara veya travmaya

bağlı meydana gelen idrar kesesinde yırtılmalar önemli idrar yolu hastalıklarındandır. Kas ve iskelet

sisteminde ise döş bölgesinde travma nedenli hasarlar, topallığa neden olan eklem hastalıkları, diz

kapağı çıkığı, tendon ve ligament kasılmaları, doğuştan veya sonradan oluşan bacaklarda eğrilik

sıklıkla görülen durumlardandır. Bu çalışma, devede sık karşılaşılan cerrahi hastalıklar ve tedavi

seçeneklerinin paylaşılmasının deve yetiştiricileri açısından yararlı olabileceği düşüncesiyle

hazırlanmıştır.

Anahtar Kelimeler: Deve, Cerrahi hastalıklar

1 Prof. Dr. Adnan Menderes Üniversitesi,Veteriner Fakültesi,Cerrahi Anabilim Dalı,Aydın, Türkiye.

[email protected],Prof. Dr, ADU Faculty of Veterinary Medicine Department of Surgery, IŞIKLI, AYDIN

([email protected]) 2 Vet. Hek., Veterinary Medicine, Phd student , ADU Faculty of Veterinary Medicine Department of Surgery,

IŞIKLI, AYDIN 3 Vet. Hek., Veterinary Medicine, Phd student , ADU Faculty of Veterinary Medicine Department of Surgery,

IŞIKLI, AYDIN 4 Vet. Hek. Veterinary Medicine, Master’s degree student, ADU Faculty of Veterinary Medicine Department

of Surgery, IŞIKLI, AYDIN

Page 151: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

150

INTRODUCTION

Nowadays camel breeding is predominant in regions where desert and step

climate dominate, in our country camel breeding is only practiced for the camel wrestling by

the ones are interested in it or for touristic purposeful. In camels, it is often encountered

with the situations that require surgical intervention. The camels are taken general or local

anesthesia and necessary applications are made.

HEAD AND NECK REGION

Injuries in the eyelids, inward or outward rotation of the eyelids, infectious

diseases in the eye, and lesions such as cataracts are encountered situations.

The abscess on the head and neck area are often encountered situations.

Traumatic causes such as camel's biting each other, penetration of the herb spike or

pathogens which are come via blood are effective in the formation of abscesses. Abscesses

may be localized to the oral or pharyngeal submucosa, head and neck lymph nodes, salivary

glands, or subcutaneous tissue.

Dental disorders and diseases are also common in camels. Many causes are

lead to contact disorders (malocclusion) such as congenital defects, difficulties in chewing in

painful diseases of teeth, jaw joints or jawbone.

DIGESTIVE SYSTEM

Injuries in the neck or prolonged esophageal obstructions are the causes of

esophageal fistula formation.

A gastrostomy is indicated to remove foreign objects (hair balls, concretions,

swallowed pieces of plastic) from C - 1 section (stomach part corresponding to rumen in other

ruminants ). This surgery is usually performed under general anesthesia with a ventral midline

approach, but it is also possible to perform a C – 1 gastrostomy via a left paralumbar fossa

approach.

Rectum outgrowth from anus is called rectal prolapse. Chronic enteritis

resulting in persistent diarrhea and tenesmus is the primary cause of rectal prolapse. In

females, while an advanced stage of pregnancy, relaxed anal sphincter may allow causes

predisposition to rectal prolapse.

URINARY SYSTEM

Urinary tracts may become narrowed and become blocked due to stone,

infection or wound. Camel, intermittently or slightly urinating or can not ever. The enlarged,

tense bladder should be obvious on rectal palpation. Extending and stretching bladder in

partial or complete urethral obstruction can be tear at the event of a small trauma. This

situation especially come across in male camels. Another major cause of bladder rupture is

trauma, especially if it occurs when the bladder is full.

Page 152: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

151

MUSCULOSKELETAL SYSTEM

Lower jaw fractures can occur due to reasons such as camels biting each other,

falling down during sitting or lying down, trying to eat hard foods. As a clinical sign there is

significant asymmetry in the mouth. Animal can not feed.

Camels have a form which is called the bosom on the chest bone, this bosom

allows the camel lie down to sit on the chest for an extended periods of time. In this region,

wounds and abscesses are common due to trauma.

Damages to the joint area due to trauma and many other causes rebound on

clinically warm, painfully and swollen in the joint area and evident lameness.

Knee cap dislocations which can be inward, outward or upward mostly

occur due to congenital disorders. It can develop afterwards a ruptur of knee cap

ligaments.

Trauma to a tendon or muscle may cause contracture and subsequent

extension or flexure of the joint involved. In such tendon-ligament contractures, disturbance

of leg posture is evident.

Angular deformations of legs can occur congenital or due to many other

causes such as nutritional insufficiency. This deformities are seen 'X' or 'O' form in legs.

Page 153: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

152

REFERENCES

Fowler, M.E. Medicine and Surgery of Camelids 2010. Wiley-Blackwell; 3rd edition, USA.

Knafo SE, Getman LM, Richardson DW, Fecteau ME. Long-bone fractures in llamas and

alpacas: 28 cases (1998-2008). Can Vet J. 2012 Jul;53(7):775-9.

Newman, K.D, Anderson, D.E Fracture Management in Alpacas and Llamas, Vet Clin North

Am Food Anim Pract. 2009 Jul;25(2):507-22

Waziri, A., Monguno, M. B., Igwenagu, E., Abdullahi, I., Hassan, S. U., Igbokwe, I. O.

IOSR Journal of Agriculture and Veterinary Science.2016, 9: (8): 68-70.

Page 154: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

153

ANCIENT AND MODERN HYBRIDISATION BETWEEN ONE- AND

TWO-HUMPED CAMELS

PAMELA A. BURGER1, SARA LADO

2, ELMIRA MOHANDESAN

3,

SONJA VUKOVIĆ – BOGDANOVIĆ4, JORIS PETERS

4, CANAN ÇAKIRLAR

5

Abstract

In Old World camelids (Camelini), hybridization between Bactrian camels (Camelus bactrianus)

and dromedaries (Camelus dromedarius) was associated with the transportation of goods along

the multiple routes. This practice intended to produce animals with the robustness of the

Bactrian camel, the endurance of dromedary, and the ability to tolerate sharply contrasting

climatic conditions.

Today, hybridization facilitates improved milk and wool yield in hybrid Tulu or Nar camels

from Middle Eastern and Central Asian countries. This improvement in physical performance

and/or other behavioral traits, heterosis or hybrid vigour, arises from allelic interactions between

parental genomes, potentially leading to increased growth, productivity and fitness of the

hybrids. F2 hybrids (F1 x F1) in Old World camels are usually not favoured because of a

difficult character and weak progeny performance.

The aim of this study is to investigate modern and historical hybridisation between dromedaries

and Bactrian camels. Using modern DNA sequencing (next generation sequencing) techniques

we aim to follow the history of hybridisation between these two species. To trace the

evolutionary history of Camelini, we developed a diagnostic single nucleotide polymorphisms

(SNPs) assay to identify F1 hybrids between dromedary and Bactrian camels and their

backcrosses These markers facilitate the validation of non-invasive or historic samples with

unclear parental origin or otherwise cryptic ancestry. We applied this assay on archaeological

remains of the

(i) only complete camel skeleton found in Central Europe, which was excavated in a city close

to the Danube in Austria and stemmed from the Osmanic-Habsburg Wars in the 17th

century; and

(ii) to camel bones originating from the ancient Roman site of Viminacium in Serbia. The

analysis revealed an F1 hybrid in the case of Austrian camel skeleton and F1

backcrosses either with dromedary or Bactrian camel for the Serbian-Roman camel

samples.

1 Research Institute of Wildlife Ecology, Department of Integrative Biology and Evolution, Vetmeduni

Vienna, Vienna, Austria 2 Department of Evolutionary Anthropology, University of Vienna, Vienna, Austria

3 Laboratory for Bioarchaeology, Archaeology Department, Faculty of Philosophy, University of

Belgrade, Serbia 4 ArchaeoBioCenter and Institut für Paläoanatomie, Domestikationsforschung und Geschichte der

Tiermedizin, Department für Veterinärwissenschaften, Tierärztliche Fakultät der LMU München, Munich,

Germany 5 Institute of Archaeology, University of Groningen, Groningen, Netherlands

Page 155: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

154

Using whole-genome SNPs developed with a double-digest genome-wide Restriction site

Associated DNA (ddRAD) sequencing approach, we investigated anthropogenic hybridization

in the modern worldwide dromedary population. The ddRAD sequencing method combines

traditional DNA shearing via endonucleases with Illumina Next Generation Sequencing

technology to simultaneously genotype to hundreds of thousands of single nucleotide

polymorphism (SNP) markers in hundreds of individuals. We genotyped 122 dromedaries from

a wide geographic sampling area, with 200k genomic regions for each animal at a

theoreticalcoverage of 6X and screened for hybridization with Bactrian camel. From an initial

set of 88K SNPs, we obtained 53K SNP genotypes after stringent filtering for a minor allele

frequency (MAF) of 0.05 and locus missingness of 0.25 using PLINK. Estimation of ancestry,

using ADMIXTURE software highlighted clear evidence for introgression of C. bactrianus into

11 dromedaries from Kazakhstan and Iran.

Keywords: F1 hybrids, Camelus, archaeology, DNA, ancient DNA

ESKI ÇAĞ VE GÜNÜMÜZDE TEK VE ÇIFT HÖRGÜÇLÜ DEVELERIN

MELEZLENMESI

Öz

Asya develerinde (Camelini) çift hörgüçlü develer (Camelus bactrianus) ve tek hörgüçlü develer

(Camelus dromedarius) yük hayvanları olarak tanınırlardı. Bu hayvanların yük hayvanı olarak

uzun yolda kullanılmaları çift hörgüçlü develer gibi güçlü, tek hörgüçlüler gibi dayanıklı, her

türlü hava şartında kullanabilecek develerin oluşmasına yol açtı. Bugün melezleme sayesinde

Orta Doğu ve Orta Asya ülkelerinde tülü ve nar develerden daha fazla süt ve yün elde

edilebilmektedir. Fiziksel performans ve / veya diğer davranışsal özelliklerde (heterosis veya

hibrid kuvvet) meydana gelen bu iyileşme, ebeveyn genomları arasındaki allelik etkileşimlerden

ortaya çıkar ve potansiyel olarak büyümenin, üretkenliğin ve hibridlerin uygunluğunun

artmasına neden olur. Eski Dünya develerindeki F2 hibridleri (F1 x F1), zor karakterleri ve zayıf

yavru performansı nedeniyle genellikle tercih edilmemektedir.

Bu çalışmanın amacı, bu iki deve türü arasındaki modern ve tarihsel hibridleşmeyi incelemektir.

Modern DNA sekanslama (yeni nesil sıralama) teknikleri kullanarak, bu iki tür arasındaki

hibridleşme geçmişini takip etmeyi amaçlıyoruz. Camelini'nin evrimsel geçmişini izlemek için,

tek ve çift hücreleri develer ile ters melezleri arasındaki F1 hibridlerini tanımlamak için tanısal

bir tek nükleotid polimorfizm (SNPs) testi geliştirdik. Bu belirteçler, belirsiz ebeveyn kökenli

veya başka sebeplerden soyları anlaşılamayan bireylerin veya tarihi örneklerinin doğrulanmasını

kolaylaştırmaktadır. Bu analiz arkeolojik kalıntılara da uygulanmıştır.

(i) Avusturya'nın Tuna yakınındaki bir şehrinde kazılmış ve 17. yüzyıldaki Osmaniç-Habsburg

Savaşlarına tarihlenen deve iskeleti tanımlanmıştır; ve

(ii) Sırbistan'daki Viminasium antik Roma şehrinde bulunan deve kemikleri

Analiz, Avusturyalı deve iskeletinde F1 hibridini, Sırp-Roma deve örnekleri için Dromedary

veya

Bactrian deve ile F1 ters melezlemeyi ortaya çıkarmıştır. Komplike bir DNA analizi geliştirerek,

modern dünyadaki dromedary popülasyonunda antropojenik hibridleşmeyi araştırdık. DdRAD

dizileme yöntemi, yüzlerce bireyde yüzbinlerce tek nükleotid polimorfizm (SNP)

işaretleyicisine aynı anda genotiplendirme yapmak için Illumina Next Generation Sequencing

teknolojisi ile endonükleazlar yoluyla geleneksel DNA makaslamayı birleştirir. Bu şekilde 122

coğrafi bölgeden geniş bir coğrafyadan genotiplendi. Örnekleme alanı, her bir hayvan için 200 k

Page 156: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

155

genomik bölgeleri ile teorik olarak 6X kapsamı ve Bactrian devesi ile hibridizasyon için tarandı.

İlk 88K SNP setinden, PLINK kullanarak 0.05'lik küçük bir alel frekansı (MAF) ve 0,25'lik

lokus eksikliği için sıkı filtrelemeden sonra 53K SNP genotipleri elde ettik. ADMIXTURE

yazılımını kullanarak soy araştırması, C. baktrianus'unKazakistan ve İran'da 11 dhomedraya

introdüktans düzenlendiğine dair açık delilleri vurguladı.

Anahtar Sözcükler: F1 melezler, Camelus, arkeoloji, DNA, antik DNA

INTRODUCTION

Evolutionary history and domestication of Old World camels. When and where

did modern camels evolve? This question about the evolutionary history and

domestication of dromedary and Bactrian camels has only recently reached the field of

molecular genetics. Based on archaeological data the domestication of dromedaries took

place in the Arabian Peninsula toward the end of the 2nd

millennium BCE (before

common era; Uerpmann & Uerpmann 2002). Apparently, the dromedary was the latest

addition to the group of large domestic mammals (Uerpmann 2008). The centre of

domestication for two-humped camels 5,000 to 6,000 years ago (ya) was originally

assumed to be the (eponymous) region of Bactria, today’s Afghanistan and southern

Turkmenistan, but this notion has been replaced by possible domestication scenarios

further to the East (Peters & von den Driesch 1997).

The early ancestors of the Old World camelids (Camelidae, Camelini, Camelus)

evolved in the middle Eocene around 45 million ya (mya) in North America, from

where they emigrated via the Bering land bridge to the eastern hemisphere, the Old

World. The earliest remains of camelids in Asia date to the Middle-Pliocene about 5

mya (Prothero & Schoch 2002). The widest distribution of camelid species occurred in

the Plio-Pleistocene (2.5 to 1.5 mya) when they ranged from East Asia to Eastern

Europe and Northeast Africa (Fig. 1).

Historical and modern hybridization between dromedaries and Bactrian

camels. In Old World camelids hybridization between Bactrian camels (Camelus

Origin of the

camelid family

in the middle

Eocene

Figure 1: Early Plio-Pleistocene (green

circles) and present-day (blue shaded)

distribution of the camelid family. Black

arrows indicate early migration routes via

the Bering land bridge and the Isthmus of

Panama. In Australia, dromedary camels

arrived only in 1837, where they were

shipped mainly from Pakistan.

http://upload.wikimedia.org/wikipedia/com

mons/1/16/Camelid_locations_and_migrat

ion.png;accessed on 2011-05-04; modified

according to Prothero & Schoch 2002.

Page 157: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

156

bactrianus) and dromedaries (Camelus dromedarius) was associated with the

transportation of goods along multiple long-distance trade routes. This practice intended

to produce animals with the robustness of the Bactrian camel, the endurance of

dromedary, and the ability to tolerate sharply contrasting climatic conditions. Today,

hybridization facilitates improved milk and wool yield in hybrid Tulu or Nar camels

from Middle Eastern and Central Asian countries. This improvement in physical

performance and/ or other (behavioural) traits termed heterosis or hybrid vigour arises

from allelic interactions between parental genomes, potentially leading to increased

growth, productivity and fitness of the first generation (F1) hybrids. Hybrids of the

second generation (F2), which are crosses between F1 hybrids, in Old World camels are

usually not favoured because of a difficult character and weak progeny performance

(Faye and Konuspayeva 2012). In western regions of Turkey, a relished sport is camel

wrestling, where prized male Tulus compete against each other in heavily regulated

fights (Çakirlar and Berthon 2014, Manav et al. 2018).

The aim of our on-going study is to investigate modern and historical

hybridisation between dromedaries and Bactrian camels. Using modern DNA

sequencing (next generation sequencing) techniques we aim to trace the history of

hybridisation between these two species.

Modern and ancient Old World camel sample analysis. The samples of three

ancient specimens from a Roman archaeological site in Serbia, Viminacium, dated to

approximately late 3rd

or 4th

century CE (Vuković – Bogdanović et al. in preparation)

were prepared in a dedicated ancient DNA (aDNA) laboratory at the Paleogenetic Core

Facility, ArchaeoBioCenter, LMU Munich, following a range of standard contamination

precautions. All steps (bone cutting, surface removing, DNA extraction) were carried

out in separate rooms. DNA was extracted from bone material following the protocols

described in Rohland and Hofreiter (2007) and Rohland et al. (2010). The authentication

criteria for aDNA studies, such as multiple independent PCR amplification and parallel

extraction / PCR controls were performed. We screened twelve nuclear regions of

approximately 125 base pairs (bp) each, including diagnostic single nucleotide

polymorphisms (SNPs) differentiating between dromedary and Bactrian camels (Table 1;

Ruiz et al. 2015). We compared the samples with (i) modern Bactrian camel, (ii)

dromedary, and (iii) previously confirmed modern and historic F1 hybrids and F1

backcrosses (Galik et al. 2015).

Page 158: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

157

Table 1. Diagnostic single nucleotide polymorphism loci to detect F1 hybrids and their

backcrosses between Bactrian camels and dromedaries (Ruiz et al. 2015).

Sample

ID

Location

HP20

6

HP28

8

HP37

9

HP40

5

HP42

9

HP45

8

HP50

1

HP59

7

HP63

3

HP93

0

HP264

*

HP90

0*

Genetic Status (G|C) (A|T) (A|G) (C|G) (C|A) (C|T) (T|A) (C|A) (C|G) (A|C) (C|T) (C|G)

Drom15

5

C.

dromedarius

Australia GG AA AA CC CC CC TT CC CC AA CC CC

Drom21

4

C.

dromedarius

Syria GG AA AA CC CC CC TT CC CC AA CC CC

Drom81

4

C.

dromedarius

Sudan GG AA AA CC CC CC TT CC CC AA CC CC

DC69 C. bactrianus Mongolia CC TT GG GG AA TT AA AA GG CC CT GC

DC158 C. bactrianus Austria CC TT GG GG AA TT AA AA GG CC TT GG

DC352 C. bactrianus Iran CC TT GG GG AA TT AA AA GG CC TT GG

Hyb55 F1 backcross Kazakhst

an

CC TT GA GG AA CT AA AA GG CC TT GG

Hyb56 F1 hybrid Kazakhst

an

GC TT GA GC AC CT TA AC GC AC TT GC

DC575 F1 backcross Kazakhst

an

CC TT GA GG CC TT AA AA GC CC CT GG

Ancient hybridisation between Bactrian camels and dromedaries.

The analysis of the twelve diagnostic SNP loci revealed that the ancient camel

samples from Roman Viminacium were F1 hybrids backcrossed with dromedary (n = 2)

and Bactrian camel (n = 1). Previous studies on one historic camel specimen from an

Austrian city close to the Danube, Tulln, likewise corresponded to the genetic profile of

a F1 hybrid (Galik et al. 2015). Our preliminary results thus provide evidence of ancient

hybridisation practices in Old World camels starting as early as or maybe even

predating Roman times (Vuković – Bogdanović et al. in preparation).

Our on-going project “Hidden hybrids” (PI: C. Çakirlar;

www.hybridcamels.com) currently investigates early hybridisation in Old World

camelids in Central Asia and Europe. The results of this project will be of considerable

importance not only for understanding the history of hybridisation but also for modern

crossbreeding of Bactrian camels and dromedaries for milk, meat and wool production,

as well as for the highly valued camel wrestling in Turkey.

Page 159: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

158

REFERENCES

Çakırlar C, Berthon R (2014) Caravans, camel wrestling and cowrie shells: towards a

social zooarchaeology of camel hybridization in Anatolia and adjacent regions.

Anthropozoologica, 49/2:237-252.

Faye B, Konuspayeva G (2012) The Encounter between Bactrian and Dromedary

Camels in Central Asia. In: Knoll EM, Burger PA (eds.) Camels in Asia and North

Africa. Interdisciplinary perspectives on their significance in past and present. Austrian

Academy of Sciences, Vienna, pp 29–36.

Galik A, Mohandesan E, Schulz UM, Krenn M, Forstenpointner G, Burger PA (2015) A

sunken ship of the desert at the river Danube in Tulln, Austria. PLoS ONE 10:

e0121235

Manav S, Koç A, Çağli A, Yilmaz M (2018) Wrestling Camel Rearcin, Management,

Nutrition and Breeders Problems in Turkey. In: Sghiri A, Kichou F (Eds.) Proceeding of

rge 5th

Conference of the International Society of Camelid Research and Development

2018 “Recent advances in camelids biology, health and production”. Nov 12-15 2018,

Laâyoune, Morocco, p 483-485

Peters J, von den Driesch A (1997) The two-humped camel (Camelus bactrianus): New

light on its distribution, management and medical treatment in the past. J Zool, 242,

651-679

Prothero DR, Schoch RM (2002) Horns, Tusks and Flippers – The Evolution of Hoofed

Mammals. Johns Hopkins University Press, Baltimore, Maryland, pp. 45-55

Rohland N, Hofreiter M (2007) Comparison and optimization of ancient DNA

extraction. Biotechniques 42: 343-352.

Rohland N, Siedel H, Hofreiter M (2010) A rapid column-based ancient DNA

extraction method for increased sample throughput. Molecular Ecology Resources 10:

677-683.

Ruiz E, Mohandesan E, Fitak RR, Burger PA (2015) Diagnostic single nucleotide

polymorphism markers to identify hybridization between dromedary and Bactrian

camels. Conservation Genetic Resources, 7: 329-332

Uerpmann HP, Uerpmann M (2002) The Appearance of the Domestic Camel in

South-east Arabia. J Oman Stud, 12, 235-260

Uerpmann HP (2008) Animal Domestication. In: D.M. Pearsall (ed.), Encyclopedia of

Archaeology vol. 1, 434-445. New York, Academic Press.

Page 160: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

159

Vuković – Bogdanović S, Mohandesan E, Burger PA, Peters J, Bogdanović I, Korać M

(in preparation) Hybrid Camels of the Roman world: aDna and stable isotope study of

Camel remains from the Roman city of Viminacium (Serbia).

Page 161: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

160

GÜREŞ DEVELERİNDE

NEKROPSİ İLE TESPİT EDİLEN PARAZİTLER

SÜLEYMAN AYPAK1, METIN PEKAĞIRBAŞ

2, SELIN ÜNER

HACILARLIOĞLU3, ALI İBRAHIM BAĞDATLIOĞLU

4

Amaç: Yetiştirildiği yerlerde bölge kültürünün önemli bir parçası olan güreş develerinin çeşitli

nedenlerle kesime sevk edilenlerinde karkas ve tüm iç organların parazitolojik açıdan muayenesi ve

tespit edilen parazitlerle bu hayvanlarda epizootiyolojik bir durum tespiti yapılması amaçlanmıştır.

Materyal ve Metot: Çalışmanın materyalini hastalık, ileri yaş, nedeni bulunamamış performans

düşüklüğü gibi değişik sebeplerle mezbahada kesilen güreş develeri oluşturmuştur. Çalışma Kasım

2016-Ekim 2017 tarihleri arasında Aydın-Umurlu Uludağ Entegre Et Tesislerinde kesimi yapılan,

yaşları 5-20 arasında değişen 22 güreş devesinde gerçekleştirilmiştir. Kesim sonrası karkas ve tüm iç

organlar mezbahada ve Adnan Menderes Üniversitesi Veteriner Fakültesi Parazitoloji Anabilim Dalı

laboratuvarlarında incelenmiştir. Abomasum ve bağırsaklar dışındaki tüm iç organlar helmintlere ait

larva ya da erişkin dönemleri açısından mezbahada makroskobik olarak incelenmiş, her hangi bir

paraziter döneme rastlananlar sonraki incelemeler için laboratuvara getirilmiştir. Sindirim sistemine

ilişkin incelemeler için abomasum ve bağırsaklar içerikleri ile birlikte laboratuvara getirilerek

makroskobik ve mikroskobik incelemeleri uygun yöntemlerle burada tamamlanmıştır. Tespit edilen

parazitler, ölçüm ve görüntülemenin dijital olarak yapılabildiği bir mikroskopta ilgili literatürlerden

yararlanılarak teşhis edilmiştir.

Bulgular: Yapılan organ muayenelerinde 7’si akciğer, 3’ü karaciğer, 1’i akciğer karaciğer birlikte ve

1’i dalak yerleşimli olmak üzere toplam 12 (%54,5) devede hidatik kiste rastlanmıştır. Mide ve

bağırsaklarda yapılan incelemelerde ise 3 devenin ince bağırsaklarında Stilesia globipunctata (%6,6),

bir devede Nematodirus filicollis ve aynı devenin kalın bağırsaklarında Oesophagostomum venulosum

tespit edilmiştir. Bunlar dışında kalan organlarda her hangi bir helminte ait larva ya da erişkin döneme

rastlanmamıştır.

Sonuç: Sindirim sistemi ve ilişkili organlardaki helmintler açısından alınan sonuçlar güreş develerinde

yapılan dışkı bakısına dayalı önceki çalışmalara göre düşük çıkmıştır. Özellikle hastalık ya da

performans düşüklüğü olan develerde tüm ihtimalleri ortadan kaldırmak adına anti paraziter

uygulamaların yapılmasının bu sonuca neden olduğu ve durumun sahadaki gerçek tabloyu

yansıtmadığı düşünülmektedir. İncelemesi yapılan develerin yarısından fazlasında hidatik kiste

rastlanması dikkat çekicidir. Halk sağlığı açısından son derece önemli olan bu hastalığın develerdeki

yaygınlığı kesimlerin mutlaka mezbahalarda ya da Veteriner hekim kontrolünde yapılması

gerekliliğini ortaya çıkarmıştır.

Anahtar Kelimeler: Deve, Helmint, Hidatik kist, Türkiye

1

Adnan Menderes Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Parazitoloji Anabilim Dalı /AYDIN,

[email protected], Adnan Menderes University, Faculty of Veterinary Medicine, Department of

Parasitology /AYDIN, [email protected] 2Adnan Menderes Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Parazitoloji Anabilim Dalı /AYDIN, Adnan Menderes

University, Faculty of Veterinary Medicine, Department of Parasitology /AYDIN, [email protected] 3 Adnan Menderes Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Parazitoloji Anabilim Dalı /AYDIN, Adnan Menderes

University, Faculty of Veterinary Medicine, Department of Parasitology /AYDIN 4 Uludağ Entegre Et Tesisleri Umurlu/AYDIN, Uludağ Integrated Meat Facilities Umurlu/AYDIN

Page 162: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

161

PARASITES DETECTED WITH NECROPSY EXAMINATION

IN WRESTLING CAMELS

Aim: Wrestling camels comprise an essential part of the local culture of the region where they are

bred. The present study aims to carry out a parasitological examination and epizootiological

determination of the parasites that were detected by the parasitological examination in the carcasses

and internal organs of wrestling camels that were slaughtered due to miscellaneous reasons.

Material and Method: The material of the study comprised wrestling camels that were sent to the

slaughterhouse for various reasons including sickness, advanced age, and underperformance due to an

unknown cause. The present study used 22 wrestling camels of ages ranging between 5- to 20 years

and was conducted during November 2016 to October 2017 in the Aydın-Umurlu Uludağ Intagrated

Meat Facilities. After slaughtering, the carcasses and internal organs were analyzed in the

slaughterhouse and laboratories of the Parasitology Department of Adnan Menderes University. All

internal organs, except for abomasum and intestines, were macroscopically analyzed in the

slaughterhouse to determine whether any helminth larvae or adult helminths were present and those

that bore traces of a parasitic period were brought to the laboratory for further analysis. For the

examination of the digestive system, abomasa, and intestines, along with their contents, were brought

to the laboratory to perform macroscopic and microscopic analyses by following appropriate methods.

Using a microscope, which allows digital measurements and scanning, the detected parasites were

identified by referring to the relevant scientific literature.

Results: The analysis of the organs revealed hydatid cysts in 12 (54.5%) animals, which were

localized in the lungs of 7 animals, livers of 3 animals, both in the lung and liver of 1 animal and in the

spleen of another animal. By examining the stomachs and intestines of the animals, Stilesia

globipunctata was detected in the small intestines of 3 camels (6.6%), while Nematodirus filicollis was

detected in the small intestine of 1 animal, and Oesophagostomum venulosum was detected in the large

intestine of the same animal. No helminth larvae or adult helminths were observed in other organs.

Conclusion: The results obtained for the helminths detected in the digestive system and related organs

were lower than those reported in previous studies, which conducted fecal analyses. The lower results

obtained in the study were attributed to the use of anti-parasitic treatments to eliminate all possibilities

of disease or underperformance and may not realistically reflect the conditions in the field. The

presence of hydatid cysts in over fifty percent of the examined camels is noteworthy. As a disease of

great importance for public health, its prevalence in camels brings forth the absolute requirement for

slaughtering animals in slaughterhouses or under the control of a veterinary physician.

Key Words: Camel, Helmint, Hydatid cyst, Turkey

GİRİŞ

Erkek develerin çiftleşme dönemlerinde değişen hormonları gereği birbirlerine karşı

gösterdikleri rekabetçi ve mücadeleci davranışlar halk arasında güreşe benzetilmiştir. Deve

sahiplerine de yansıyan bu rekabet zamanla her yıl düzenlenen festival şeklindeki

organizasyonlara dönüşmüş ve gelenekselleşmiştir. Tarihi 15. yüzyıla kadar giden deve

güreşleri Türkiye’de halen sürdürülmektedir (Aypak ve ark. 2013). Başta Ege bölgesi olmak

üzere Marmara ve Akdeniz bölgelerinin belirli bölümlerinde yer alan 100’e yakın yerleşmede

Aralık ayında başlayıp Mart ortalarına kadar devam eden güreşler her yıl düzenlenmektedir

(Çalışkan, 2016). Taşıma ve ulaşım amacıyla kullanımı da düşünüldüğünde insanlarla ilişkisi

çok eski zamanlara dayanmasına rağmen bu hayvanların hastalıklarına ilişkin bilimsel

Page 163: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

162

çalışmalar son derece azdır. Hemen her türlü hayvan yetiştiriciliğinin sorunu olabilen

paraziter hastalıklarla ilgili çalışmalar da dışkı bakısına dayalı tespitlerle sınırlı kalmıştır

(Eren ve ark. 2003, Çırak ve ark. 2011, Aypak ve ark. 2013).

Canlı hayvanlarda dışkıda bulunabilecek helmint yumurtaları ve larvaları ile sindirim

sistemi ve ilişkili organlarda yaşayan parazitlerin belli bir seviyede teşhisleri

yapılabilmektedir. Bu doğrultuda Türkiye’de gerçekleştirilen son çalışmada (Aypak ve ark.

2013) dışkı kültivasyonu da yapılarak parazitler ağırlıklı olarak cins düzeyinde teşhisleri

yapılmıştır. Çoğu ilk kez bildirilen bu parazitlerle güreş develeri parazit faunasına ciddi bir

katkı da sağlanmıştır. Bu çalışmada develerin % 74’ü (81/109) bir ya da daha fazla parazitle

enfekte bulunmuş olup; Trichostrongylus spp. Ostertagia spp., Haemonchus spp.,

Nematodirus spp., Chabertia ovina, Oesophagostomum spp., Trichuris spp., Capillaria spp.,

Cooperia spp., Cooperia oncophora, Fasciola spp., Dicrocoelium spp., Paramphistomum spp.

Dictyocaulus viviparus, Eimeria cameli, Eimeria spp., oranlarında bildirilmiştir. Ancak

nekropsi teknikleri ile yapılan organ muayeneleri; hem cestodların larva dönemlerini, hem

sindirim sistemi ile ilişkili olmayan organlardaki parazitleri hem de tüm bulunan parazitleri

morfolojik olarak incelemeye ve tür düzeyinde teşhis yapmaya imkan tanıdığı için daha

değerlidir.

Bu çalışmayla güreş develerinin çeşitli nedenlerle kesime sevk edilenlerinde karkas

ve tüm iç organların parazitolojik açıdan muayenesi ve tespit edilen parazitlerle bu

hayvanlarda epizootiyolojik bir durum tespiti yapılması amaçlanmıştır.

MATERYAL VE METOT

Çalışmanın materyalini hastalık, ileri yaş, nedeni bulunamamış performans

düşüklüğü gibi değişik sebeplerle mezbahada kesilen güreş develeri oluşturmuştur. Çalışma

Kasım 2016-Ekim 2017 tarihleri arasında Aydın-Umurlu Uludağ Entegre Et Tesislerinde

kesimi yapılan, yaşları 5-20 arasında değişen 22 güreş devesinde gerçekleştirilmiştir.

Kesim sonrası karkas ve tüm iç organlar mezbahada ve Adnan Menderes Üniversitesi

Veteriner Fakültesi Parazitoloji Anabilim Dalı laboratuvarlarında incelenmiştir. Abomasum

ve bağırsaklar dışındaki tüm iç organlar helmintlere ait larva ya da erişkin dönemleri

açısından mezbahada makroskobik olarak incelenmiş, her hangi bir paraziter döneme

rastlananlar sonraki incelemeler için laboratuvara getirilmiştir.

Sindirim sistemine ilişkin incelemeler için Abomasum, ince ve kalın bağırsaklar bitiş

ve başlangıç noktalarına çift ligatür konularak içerikleri ile birlikte laboratuvara

getirilmişlerdir. Bu bölümlerde bulunan mezenteryum ve yağ dokuları uzaklaştırıldıktan sonra

küvet içinde boydan boya açılarak önce makroskobik incelemeleri yapılmış ve tespit edilen

parazitler toplanmıştır. Daha sonra içerik hafif akan bir su altında uygun gözenekli bir elek

içinde yıkanmış ve elek üzerinde kalan kısım mikroskop incelemesi için başka bir kaba

alınmıştır. Toplanan bu içerik az miktarlarda petri kaplarına aktarılarak sterio mikroskopta

incelemeleri yapılmıştır. Görülen parazitler içerikten alınarak fizyolojik tuzlu su içinde ön

temizliği yapılmış ve detaylı incelemeleri yapılana kadar kaynama derecesine yakın %70’lik

etil alkolde tespit edilip saklanmışlardır. Teşhis edildikleri dönemde şeffaflandırma amacıyla

Laktofenol solüsyonunda bekletilip lam lamel arasında incelenmişlerdir (Şenlik 2006). Teşhis;

Page 164: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

163

ölçüm ve görüntülemenin dijital olarak yapılabildiği bir mikroskopta (Olympus BX51,

Olympus DP70) ilgili literatürlerden yararlanılarak yapılmıştır (Soulsby 1986, Güralp 1981,

Toparlak 2000, Tınar 2006).

BULGULAR

Nekropsisi yapılan 22 devenin 13’ünde (%59) en az bir helmint enfeksiyonu

görülmüştür. Yapılan organ muayenelerinde 7’si akciğer, 3’ü karaciğer, 1’i akciğer karaciğer

birlikte ve 1’i dalak yerleşimli olmak üzere toplam 12 (%54,5) devede hidatik kiste

rastlanmıştır. Mide ve bağırsaklarda yapılan incelemelerde ise 3 devenin ince bağırsaklarında

Stilesia globipunctata (%6,6), bir devede Nematodirus filicollis ve aynı devenin kalın

bağırsaklarında Oesophagostomum venulosum tespit edilmiştir. Bunlar dışında kalan

organlarda her hangi bir helminte ait larva ya da erişkin döneme rastlanmamıştır.

TARTIŞMA VE SONUÇ

Canlı hayvanlarda parazit varlığının tespiti ya da yoğunluğunu gösterebilen yumurta,

larva, antikor bakıları, parazit yükünü her zaman tam olarak göstermeyebilir. Gerek ölen

gerekse bilimsel çalışmalarda öldürülen hayvanlarda paraziter enfeksiyonlar nekropsi ile

kesin olarak teşhis edilebilir. İlgili organlarda parazitin kendisinin ya da larvasının,

makroskobik ya da mikroskobik olarak tespiti onun varlığını ve yoğunluğunu gösterebilecek

en net yöntemdir. Bu çalışmada da bu metot kullanılarak dışkı bakısıyla görmenin mümkün

olmadığı hidatik kistler, teşhislerini çok daha rahat ve doğru yapabildiğimiz cestod ve

nematodlar bulunmuştur.

Araştırmada akciğer, karaciğer ve dalak yerleşimli ve yaklaşık her iki deveden

birinde rastlanılan hidatik kistler, yaygınlıkları ile oldukça dikkat çekicidir. Türkiye’de

yapılan bir çalışmada (Eren ve ark. 2003) kesilen 6 deveden ikisinde hidatik kiste rastlandığı

bildirilmiştir. Deve sayısının çok daha fazla olduğu ülkelerde de hidatidozun varlığı

bildirilmektedir. Bu sonuçlara göre İran’da % 7,45-70 (Sazmand ve Joachim 2017),

Umman’da % 5,3 (Al Kitani ve ark. 2013), Mısır’da % 2,53 (Haridy ve ark. 2006), Suudi

Arabistan’da % 6,86 (Toulah ve ark. 2013), Ürdün’de % 8,8 (Al-Yaman ve ark. 1985),

Kenya’da % 6.94 (Mbaya ve ark. 2014) oranlarında bildirimlere rastlanmıştır. Dünyada

insanlarda hidatidosis; özellikle Güney Amerika, Akdeniz kıyıları, Doğu Avrupa, Yakın ve

Orta Doğu'da, Doğu Afrika'da, Orta Asya'da, Çin'de ve Rusya'da kırsal kesimde yaşayan

toplumlarda oldukça endemiktir (Brunetti ve ark. 2010). Türkiye’de son konak ve ara

konaklarda varlığı bilinen bu parazitin (Boğa ve Aypak) develerde %54,5 oranında izlenmesi

hastalığın deve kaynaklı olarak da yüksek bulaşma riski olduğunu göstermektedir.

Yapılan araştırmada üç devede tespit edilen S. globipunctata Türkiye’de koyun ve

keçilerde varlığı bilinen bir parazittir (Gökçen ve Adanır 2013). İran’da en yaygın görülen

cestodlardan biri olarak bildirilmektedir (Sazmand ve Joachim 2017). Türkiye’nin sınır

komşusu olan İran’dan çokça deve getiriliyor olmasının da bunda etkisi olabileceği

düşünülmektedir. Dünyada develerde yapılan çalışmalarda; Etiyopya (Bekele 2002) ve

Pakistan’dan (Anwar ve Hayat 1999) sırasıyla % 19 ve % 5,5 oranlarında bildirilmişler.

Develerde ayrıca S. vittata türü de bulunabilmektedir (El Bihari 1985, Aypak 2007).

Suriye’de yapılan bir çalışmada (Kassouha 2016) S. globipunctata ve S. vittata’ya birlikte

Page 165: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

164

rastlanmıştır. Stilesia globipunctata bulunduğu ruminantta neden olduğu enteritise bağlı

olarak özellikle genç hayvanlarda gelişme geriliklerine neden olabilmektedir. Ayrıca parazitin

aktif olarak ince bağırsağı delme yeteneği bulunduğundan, bu tür septik peritonitise ve bağlı

olarak ölümlere neden olabilmektedir (Gökçen ve Adanır 2013).

Bir devede tespit ettiğimiz Nematodirus filicollis’e Mısır’da da develerde rastlanmış

(Abd El-Wahed 2005) ayrıca aynı çalışmada N. battus ve N. spathiger türleri de bildirilmiştir.

Suriye’de yapılan bir çalışmada (Kassouha 2011) N. oiratianus en yaygın türlerden biri olarak

(% 57) görülürken N. helventianus ve N.dromedarii türleri de tespit edilmiştir. Suudi

Arabistan (Banaja ve Ghandour 1994) ve Hindistan’da (Parsani ve Momin 2008) deve

parazitlerine yönelik yapılan review tarzı makalelerde bu parazitler Nematodirus spp. olarak

belirtilirken, İran’da (Sazmand ve Joachim 2017) N. oiratianus, N. abnormalis, N. dromedarii,

N. helvetianus, N. mauritanicus ve N. spathiger türlerinin varlığı değişik araştırmacılara atfen

bildirilmiştir. Nematodirus mauretanicus ve N. dromedarii develere özgü olup bugüne kadar

başka ruminantlardan bildirilmemiştir. Bunların dışındaki Nematodiruslar diğer ruminantlarda

da gözlenmiştir (Aypak 2007). Türkiye’de N. spathiger, N. filicollis, N. helvetianus, N.

abnormalis ruminantlarda, N. lanceolatus koyun ve keçilerde tespit edilmiştir (Umur ve ark.

2006, ). Türkiye’de develerde yapılan çalışmalarda Çırak ve ark. (2011) 10 deveden birinde,

Aypak ve ark. (2013) 109 deveden dördünde Nematodirus spp. yumurtalarına rastlamışlardır.

Nematodirus filicollis larvalarının yumurtayı terk etme süresi nispeten uzun olduğundan

parazit için daha elverişli koşullar sağlayan ilkbahar aylarında pik yapma şansı azalır ve

dolayısıyla patojenitesi diğer türlere göre daha düşüktür. Gelişme dönemlerinde bağırsak

mukozası ve villuslarda yaptığı patojenite parazit sayısına bağlı olarak değişir. Yoğun

enfeksiyonlarda gelişen enterit çeşitli verim kayıplarından ölüme kadar gidebilen farklı klinik

tablolara neden olabilir (Umur ve ark. 2006).

Nematodirus filicollis bulunan devenin kalın bağırsaklarında Oesophagostomum

venulosum tespit edilmiştir. Bu parazit Pakistan’da develerde yapılan bir çalışmada (Anwar ve

Hayat 1999) %2,5 oranında görülmüştür. Suudi Arabistan’da (El Bihari 1985)

Oesophagostomum spp., İran’da (Sazmand ve Joachim 2017) O. venulosum ve O. radiatum

türlerinin varlığı çeşitli literatürlere atfen bildirilmiştir. Türkiye’de Aypak ve ark. (2013)

güreş develerinde dışkıdan yumurta kültivasyonu sonucu Oesophagostomum’u cins

düzeyinde %4,5 oranında tespit etmişlerdir. Türkiye’de O. columbianum ve O. venulosum’un

ruminantlarda, O. radiatum’un sığır ve mandalarda varlığı bilinmektedir. Parazitin son

konakta geçen larva, erişkin ve nodül dönemlerinin tamamında patojen etkilerinden

bahsedilebilir. Gerek larva gerekse erişkin dönemleri kanla beslenirler. Bu duruma bağlı

bağırsak duvarı ödemleri, kanamalar, protein kayıpları ve bunları takip eden pek çok klinik

tablo özellikle ilk kez bu enfeksiyonla karşılaşmış hayvanlarda dikkat çekicidir. Tekrarlayan

enfeksiyonlarda karşılaşılan nodül tablosu, enfeksiyonun yoğunluğuna bağlı olarak ciddi

emilim bozukluklarına neden olabilir. Nodülün peritona doğru yırtılması halinde ise

peritonitis ve ölüm şekillenebilir (Umur ve ark. 2006).

Türkiye’de güreş develerinde dışkı bakısına dayalı yapılmış çalışmalara göre

gastro-intestinal helmint oranı Eren ve ark. (2003) tarafından %44, Aypak ve ark. (2013)

tarafından %74 olarak bildirilmiştir. Bu çalışmada gastro-intestinal helmint varlığı %14’lük

oranla öncekilere göre çok daha düşük bulunmuştur. Nedeni anlaşılamamış hastalık ya da

Page 166: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

165

performans düşüklüğü durumundaki hayvanlara pek çok tedavi yanında antiparaziterlerin de

uygulanmasının mevcut parazitleri ortadan kaldırmış olabileceği düşünülmektedir. Yanı sıra

önceki çalışmalarda güreş develerinde tespit edilen yüksek paraziteminin, hayvan sahipleri ve

veteriner hekimlerde bir farkındalık oluşturma ihtimali de bulunmaktadır.

Develerde bulunan parazitlerin meydana getirdiği zararlara ilişkin çalışma oldukça az

sayıdadır. Bu hayvanlarda bulunan parazitler genellikle ruminantlarla ortak olduğu için

parazitlerin neden olduğu patojeniteler ve bağlı olarak meydana gelen verim kayıpları diğer

ruminantlarda yapılan çalışmalara bakılarak tahmin edilmektedir. Özellikle güreş develerinin

performansına etkisi araştırmaya açık bir konudur.

Türkiye’de deve yetiştiriciliği ağırlıklı olarak Ege, Akdeniz ve Marmara

Bölgelerinde yapılmaktadır. Etinden faydalanmak bu hayvanların asıl yetiştirme amacı

olmamakla birlikte kesildiklerinde etleri tüketime sunulmaktadır. Uygunsuz kesim yerlerinde

özellikle hidatik kist gibi tehlikeli larva dönemlerinin köpeklere ulaşması ciddi halk sağlığı

sorunlarına yol açabilir. Zoonoz enfeksiyonlar arasında önemli bir yeri olan hidatidozisin

develerdeki bu yaygınlığı, bu hayvanların da mutlaka mezbaha koşullarında ya da veteriner

hekim gözetiminde kesilmesi gerekliliğini vurgulamıştır.

Page 167: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

166

KAYNAKÇA

Abd El-Wahed MM. Incidence of Nematodirus species and their differentiation through the

infective third stage larvae among Egyptian camels. J Egypt Soc Parasitol. Aug;35(2):447-50,

2005.

Al Kitani FA, Al Riyami S, Al Yahyai S, Al Rawahi AH, Al Maawali M, Hussain MH.

Abattoir based surveillance of cystic echinococcosis (CE) in the Sultanate of Oman during

2010-2013. Vet Parasitol. 2015 Jul 30;211(3-4):208-15, 2015.

Al-Yaman FM, Assaf L, Hailat N, Abdel-Hafez SK. Prevalence of hydatidosis in slaughtered

animals from North Jordan. Ann Trop Med Parasitol. 1985 Oct;79(5):501-6, 1985.

Anwar, M., Hayat, C.S. Gastrointestinal parasitic fauna of camel (Camelus dromedarius)

slaughtered at Faisalabad abattoir [Pakistan] [1999]. Pakistan Journal of Biological Sciences,

2 (1): 209-210, 1999.

Aypak S, Eren H, Bakırcı S, Uner S, Sımsek E, Boga B, Guler AG, Unlu AH. “Parasites

Detected by Examination of Fecal Samples in Wrestling Camels” Kafkas Univ Vet Fak Derg;

19 (3): 371-374, 2013.

Aypak S. “Develerin Helmint Enfeksiyonları “ Türkiye Parazitol Derg, 31 (3): 225-228,

( 2007).

Banaja, A.A. & Ghandour, A.M. A review of parasites of camels in Saudi Arabia. Journal of

King Saoud University. Science 6: 75–86, 1994.

Bekele T. Epidemiological studies on gastrointestinal helminths of dromedary (Camelus

dromedarius) in semi-arid lands of eastern Ethiopia. Vet Parasitol. 2002 Apr

30;105(2):139-52, 2002.

Boğa Kuru B, Aypak S, Aysul N. “Aydın Yöresindeki Köpeklerde Echinococcus granulosus

Yaygınlığının Polimeraz Zincir Reaksiyonu İle Belirlenmesi” Türkiye Parazitol Derg, 37:

78-83, 2013.

Brunetti E, Kern P, Vuitton D. (Writing Panel for the WHO-IWGE). Expert consensus for the

diagnosis and treatment of cystic and alveolar echinococcosis in humans. Acta Trop.

2010;114: 1–16, 2010.

Cirak VY, Senlik B, Gulegen E: Gastroıntestınal parasıtes of camels (Camelus dromedarius)

from turkey and effıcacy of doramectın against trıchostrongyles. J Camel Pract Res, 18 (2):

283-285, 2011.

Çalışkan V. Bir Dünya Kültür Mirası: Anadolu Devecilik Kültürü ve Deve Güreşleri.

İncirliova Belediyesi Kültür Yayınları, Ankara, Pozitif Matbaa P: 4,5, 2016.

Page 168: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

167

Çalışkan V. Bir Dünya Kültür Mirası: Anadolu Devecilik Kültürü ve Deve Güreşleri.

İncirliova Belediyesi Kültür Yayınları, Ankara, Pozitif Matbaa P: 4,5, 2016.

El Bihari S. Helminths of the camel: A review. May 1 British Veterinary Journal

141(3):315-326, 1985.

Eren H, Aypak S, Selek N. “Aydın Yöresinde Deve (Camelus dromedurius)’ler de Dışkı

Bakılarına Göre Saptanan Parazitler” YYÜ Vet Fak Derg, 14 (1): 59-60 (2003).

Eren H, Aypak S, Selek N. “Aydın Yöresinde Deve (Camelus dromedurius)’ler de Dışkı

Bakılarına Göre Saptanan Parazitler” YYÜ Vet Fak Derg, 14 (1): 59-60, 2003.

Gökçen A. ve Adanır R. “Stilesiasis ve Thysanieziais”, Koyun ve Keçilerde Parazit

Hastalıkları, Veteriner Hekimliğinde Parazit Hastalıkları, Pp: 907. Ed: Özcel MA., Yukarı BA.

Türkiye Parazitoloji Derneği Yayın No: 24, Meta Basım, İzmir (2013).

Guralp N (1981). Helmintoloji, 2nd edn., Ankara Universitesi Printing Office, Ankara, 1981.

Haridy FM, Ibrahim BB, Elshazly AM, Awad SE, Sultan DM, El-Sherbini GT, Morsy TA.

Hydatidosis granulosus in Egyptian slaughtered animals in the years 2000-2005. J Egypt Soc

Parasitol. 2006 Dec;36(3):1087-100, .(Abst.), 2006.

Kassouha M. Prevalence Of Gastro-Intestinal Helminthes of Camels In Syria. Thesis. Faculty

of veterinary Medicine, Hama university, Hama, Syria, 2011.

Kassouha MA. Prevalence Of Gastro-Intestinal Helminthes of Camels In Syria. Thesis. Syrian

Arab Republic Al-Baath University Faculty of Veterinary Medicine Department of

Microbiology. 2011.

Mbaya H, Magambo J, Njenga S, Zeyhle E, Mbae C, Mulinge E, Wassermann M, Kern P,

Romig T. Echinococcus spp. in central Kenya: a different story. Parasitol Res. 2014

Oct;113(10):3789-94. doi: 10.1007/s00436-014-4045-z. Epub 2014 Jul 24, 2014.

Parsani HR, Momin RR, “Common parasitic diseases of camel,” Veterinary World, vol. 1, no.

10, pp. 317–318, 2008.

Sazmand A, Joachim A. Parasitic diseases of camels in Iran (1931-2017) - a literature review.

Parasite. 2017;24:21, 2017.

Soulsby EJL. Helminths, Arthropods and Protozoa of Domesticated Animals. 7nd ed. London:

Bailliere Tindall; 1986.

Şenlik B. Teşhis Yöntemleri. Ed: Tınar R. Helmintoloji. Nobel Yayın No: 965, Ankara p:

463-535, . 2006..

Tınar R. Ed. Helmintoloji. 1. Baskı.Ankara: Nobel Yayın Dağıtım; 2006.

Page 169: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

168

Toparlak M, Tüzer E. Veteriner Helmintoloji. İstanbul: İ.Ü. Veteriner Fakültesi Masa üstü

Yayımcılık Ünitesi; 2000.

Toulah FH, El Shafei AA, Alsolami MN. Prevalence of hydatidosis among slaughtered

animals in Jeddah, Kingdom of Saudi Arabia. J Egypt Soc Parasitol. 2012

Dec;42(3):563-72.(Abst.) 2012.

Umur Ş, Köroğlu E, Güçlü F, Tınar R. Nematoda. In: Tınar R, ed. Helmintoloji. 1. Baskı.

Ankara: Nobel Yayın Dağı tım; p.1-102, 2006.

Page 170: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

169

TEK HÖRGÜÇLÜ DEVELERDE (CAMELUS DROMEDARIUS) KENE

KÖKENLİ ZOONOTİK BAKTERİLERİN VARLIĞININ ARAŞTIRILMASI

UĞUR PARIN1, GÖKSEL ERBAŞ

2, ŞÜKRÜ KIRKAN

3,

SERAP SAVAŞAN4, HAFIZE TUĞBA YÜKSEL

5

Özet

Çalışmamızda, deve kanı örneklerinde kene kökenli zoonotik bakterilerin varlığı PCR metodu

kullanılarak araştırıldı. Araştırmamızda Ege bölgesinin batısında bulunan, anamnezinde kene

enfestasyonu görülen tek hörgüçlü develerden Kasım 2015 ve Haziran 2016 tarihleri arasında

alınan 50 adet kan örneği kullanıldı. Develer için patojen Borrelia burgdorferi, C. burnetii ve

Rickettsiae spp. varlığı alınan kan örneklerinde araştırıldı. C. burnetii için tek PCR ve

Rickettsiae spp. ile Borrelia burgdorferi için multipleks PCR uygulandı. PCR işlemi sonucunda,

50 adet kan örneğinin % 4’ünden C. burnetii identifiye edildi. Örneklerde Borrelia burgdorferi

ve Rickettsiae spp. varlığına rastlanılmadı. Yapılan bu araştırma sonucunda kene kökenli

zoonotik patojenlerin ülkemizde bulunan deve popülasyonu açısından risk oluşturabileceği

görülmektedir. Bu sebeple develer üzerine mikrobiyolojik araştırmaların artırılması önem arz

etmektedir.

Anahtar Kelimeler: Tek hörgüçlü deve, Kene kökenli zoonotik hastalıklar, bakteri, PCR

MOLECULAR IDENTIFICATION OF TICK-BORNE ZOONOTIC BACTERIA IN

ONE HUMPED CAMELS (CAMELUS DROMEDARIUS)

Abstract

In this study, the presences of tick-borne zoonotic bacteria (Borrelia sp., Coxiella burnetii, and

Rickettsiae sp.) in camel blood samples were examined using by PCR. A total of 50 blood

samples were collected from one humped dromedary camels found in western side of Aegean

region between November 2015 and June 2016 which had tick infestation in their anamnesis.

Three pathogens for camels, Borrelia burgdorferi, C. burnetii and Rickettsiae spp. of were

detected in camel blood samples. A single PCR was performed for the C. burnetii and multiplex

PCR was applied for the Rickettsiae spp. and Borrelia burgdorferi. At the end of PCR study, C.

burnetii was identified at the rate of 4% out of 50 blood samples. Borrelia burgdorferi and

Rickettsiae spp. was not detected from all blood samples. This results show that tick-borne

zoonotic pathogens may come up with risk factors for Camelus dromedarius population. For

this reason, it is important to increase microbiological studies for Camelus dromedarius

populations.

Keywords: Camelus dromedarius, Tick-borne zoonotic diseases, bacteria, PCR

1Doktor Öğrt. Üyesi, Adnan Menderes Üniversitesi,Veteriner Fakültesi,Mikrobiyoloji Anabilim

Dalı,Işıklı, Aydın, Türkiye 2Doktor Öğrt. Üyesi, Adnan Menderes Üniversitesi,Veteriner Fakültesi,Mikrobiyoloji Anabilim

Dalı,Işıklı, Aydın, Türkiye, [email protected] 3 Prof. Dr. Adnan Menderes Üniversitesi,Veteriner Fakültesi,Mikrobiyoloji Anabilim Dalı,Işıklı, Aydın,

Türkiye 4 Doç. Dr. Adnan Menderes Üniversitesi,Veteriner Fakültesi,Mikrobiyoloji Anabilim Dalı,Işıklı, Aydın,

Türkiye 5 Arş. Gör. Adnan Menderes Üniversitesi,Veteriner Fakültesi,Mikrobiyoloji Anabilim Dalı,Işıklı, Aydın,

Türkiye

Page 171: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

170

GİRİŞ

Develer tarihte ulaşım, yük, binek, savaş, gıda ve spor amacı ile insanlığa hizmet

etmiştir. Devenin M.Ö. 300 yıllarında Anadolu'ya yayıldığına inanılmaktadır. Deve,

özellikle Cumhuriyet Dönemi'nden sonra hızlanan endüstriyel süreçte ülkemizde son

derece azalmıştır. Bu azalma 1950'li yıllarda endüstrileşme ve motorizasyon ile

hızlanmıştır. Günümüzde ülkemizde yetiştirilen develerin çok az bir kısmı Antalya,

Mersin ve Muğla illerinde göçer halde yaşayan Yörüklerimiz tarafından yük hayvanı

olarak kullanılmaktadır. Develerin geri kalan çok büyük bir kısmı ise Ege Bölgesi’nde

deve güreşleri amacıyla yetiştirilmektedir. Deve güreşlerinin Türk Tarihi’nde en az

4.000 yıllık geçmişi olduğu, Hakasya Cumhuriyeti'nde, Sulekskaya yakınlarında

bulunan 4.000 yıllık taş bir tılsım üzerindeki çizimden belgelenmiştir. Bunun yanı sıra

yine 2.500 yıllık bronz levhalara kazılmış deve güreşi çizimleri de bulunmaktadır. Bazı

deve güreşleri ise minyatür ve karakalem çizim şeklinde günümüze ulaşmıştır. Yılda

yaklaşık 70 yerleşim yerinde deve güreşleri yüksek derecede katılım oranlarıyla

organize edilmektedir. Güreşlerden elde edilen gelir, okul, cami, sağlık ocağı yapımı ve

restorasyonu için hayır kurumlarına bağışlanmaktadır (Azrug ve ark., 2011).

2015 yılı Aralık ayı itibariyle TÜİK verilerine göre Türkiye’de 1543 deve

bulunmaktadır. İl sıralaması olarak Aydın’da 516, Çanakkale’de 230, İzmir’de ise 203

adet devenin bulunduğu bildirilmiştir (TUİK, 2015).

Araştırmamızda kene kaynaklı hastalıklardan olan Riketsiozis, Borreliozis ve Q

Fever infeksiyonlarının varlığının Polimeraz Zincir Reaksiyonu (PCR) ile develerde

ortaya konması amaçlanmıştır.

MATERYAL VE METOT

Araştırma materyali olarak Aydın ili ve çevresinde bulunan erkek develerden

tekniğine uygun olarak alınan 50 adet tam kan örneği Adnan Menderes Üniversitesi

Veteriner Fakültesi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı rutin teşhis laboratuarına soğuk

zincirde getirilmiştir.

DNA Ekstraksiyonu

Ekstraksiyon için DNA ekstraksiyon kiti kullanılmıştır. Kan örnekleri,

ekstraksiyondan önce proteinaz K enzimi ile 1 saat muamele edilmiş ve daha sonra

örneklerden, genomik DNA’nın izolasyonu için dizayn edilmiş DNA ekstraksiyon kiti

(Fermentas®) kullanılarak DNA ekstraksiyonları gerçekleştirilmiştir. Ekstraksiyon

prosedürleri, üretici firmanın önerdiği şekilde uygulanmıştır.

Primerler

Çalışmanın tür spesifik primerlerin dizaynında C. burnetii, Rickettsiae türleri ve

Borrelia türlerine spesifik nükleotid sekansları kullanılmıştır. Araştırmada kullanılan

Page 172: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

171

primerler, nükleotid sekansları, primer çifti ve primer çiftleri tarafından oluşturulan

DNA ürünleri çizelge 1’ de verilmiştir.

Çizelge 1. PCR amplifikasyonlarında kullanılan primer çiftleri ve beklenen

amplifikasyon boyutları

Araştırmamızda C. burnetii türünün identifikasyonu için PCR reaksiyonlarında

hazırlanan mastermiksler bir örnek için 50 µl toplam hacimde 5 µl 10x PCR buffer, 5 μl

25 mM MgCl2, 250 μM dNTP, 2 U Taq DNA polimeraz, 1 μM primer, 5 μl template

DNA (200 ng) olacak şekilde hazırlandı.

Mastermiks hazırlandıktan sonra 0,2 µL’lik tüpler, örnek adedi kadar

numaralandırılıp, içlerine 45’er µl hazırlanılan mastermiksden ilave edildi.

Daha sonra, ekstraksiyonu yapılan DNA’lardan 5’şer µl alınıp, ilgili tüplerin içerine

eklendi ve ağızları sıkıca kapatıldı.

Hazırlanan tüpler daha sonra termal döngüleme cihazlarına yüklenip, programlandı

ve touchdown PCR işlemi gerçekleştirildi (Çizelge 2).

Basamak Döngü

Sıcaklık Süresi

Bakteriy

el Tür

Hede

f Gen

Prime

r İsmi Primer Sekansı 5’-3’

Hedeflenen Bölge

(bp)

C.

burnetii

htpA

B

Trans

1

TAT GTA TCC ACC GTA

GCC AGT C 687

Trans

2

CCC AAC AAC ACC TCC

TTA TTC

SFG

Rickettsiae

omp

A

Rr190

.70p

ATG GCG AAT ATT TCT

CCA AAA 532

Rr190

.602n

AGT GCA GCA TTC GCT

CCC CCT

B.

burgdorferi

sensu

lato

5S-2

3S rRNA

23SN

2

ACC ATA GAC TCT TAT

TAC TTT GAC CA 491

5SCB GAG AGT AGG TTA TTG

CCA GGG

Page 173: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

172

Sayısı

Denatürasyo

n 1 94°C 30 s

Bağlanma

66±61°C 1 dk

Uzama

72°C 1 dk

Denatürasyo

n 40 94°C 30 s

Bağlanma

61°C 30 s

Uzama

72°C 1 dk

Bekletme 1 4°C ∞ dk

Çizelge 2. Coxiella burnetii PCR işlemine ait ısıl döngü ve süre diyagramı

Rickettsiae spp., Borrelia spp. ve B. burgdorferi sensu lato türlerinin

identifikasyonu için multipleks PCR reaksiyonlarında hazırlanan mastermiksler bir

örnek için 50 µl toplam hacimde 5 µl 10x PCR buffer, 0.2 mM dNTP, 2 mM MgCl2, 1

μM primer, 1.5 U Taq DNA polimeraz 2 μl template DNA (200 ng) olacak şekilde

gerçekleştirildi (Çizelge 3).

Basamak

Döngü

Sayısı Sıcaklık Süresi

Denatürasyo

n 1 94°C 30 s

Bağlanma

66±61°C 1 dk

Uzama

72°C 1 dk

Denatürasyo

n 40 94°C 30 s

Bağlanma

61°C 30 s

Uzama

72°C 1 dk

Bekletme 1 4°C ∞ dk

Page 174: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

173

Çizelge 3. Rickettsiae spp. ve Borrelia spp. PCR işlemine ait ısıl döngü ve süre

diyagramı

Görüntüleme ve değerlendirme

PCR işleminden sonra ürünler ethidium bromide ile boyanmış ve daha sonra 80 V

luk elektroforezde 60 dk. % 1.5’luk agaroz jelde yürütülmüştür. Elde edilen görüntüler

UV ışıkta görüntülenmiştir.

BULGULAR

Araştırmamızda kene enfestasyonu bulunan erkek develerden toplanan 50 adet kan

örneği incelenmiştir. Kan örneklerinden DNA ekstraksiyonları yapılmış ve daha sonra

PCR işlemlerine geçilmiştir. PCR işlemlerindeki bağlanma dereceleri arasındaki

farklılıklardan dolayı yapılan çalışmalar basamaklandırılmıştır.

C. burnetii için yapılan PCR sonucunda 50 örneğin 2’sinde 687 bp uzunluğunda

bantlar görülmüştür. Kan örneklerinin % 4’ünde C. burnetii pozitifliği saptanmıştır.

Rickettsiae spp. ve Borrelia spp. varlığı için yapılan multipleks PCR sonucunda,

Borrelia burgdorferi ve Rickettsiae spp. varlığına ise rastlanmamıştır.

Araştırmamız sonucunda kene enfestasyonu bulunan erkek develerden alınan 50

adet kan örneklerinden elde edilen DNA’larla yapılan PCR çalışmaları sonucunda % 4

C. burnetii pozitifliği saptanmıştır (Şekil 1 ).

Şekil 1. Coxiella burnetii Elektroforez Jel Görüntüsü 1: Marker, 2: Pozitif kontrol,

3-6-7: Negatif örnek, 4-5: Pozitif örnek, 8: Negatif kontrol

TARTIŞMA VE SONUÇ

Page 175: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

174

Ülkemizin bulunduğu coğrafya ve iklim koşulları dikkate alındığında, sınırlarımız

içerisinde çeşitli keneler varlıklarını sürdürmektedirler. Özellikle araştırmamızın

materyalini oluşturan develerde de keneler yaşam sikluslarının bir bölümünü

tamamlamaktadırlar. Ayrıca Hyalomma sp. keneler için develer doğal konakçı

konumundadır. Bu süreç içerisinde de develerin kene kökenli bakteriyel zoonoz

infeksiyonların taşıyıcılığını yapabileceği ve çeşitli yollarla insanlara bulaştırabileceği

değerlendirilmektedir (Kırkan ve ark., 2017).

Dünyada çok fazla kene türü görülmesine rağmen, doğal Coxiella burnetii

infeksiyonunun ve insanlara bulaşmasının oranının düşük olduğu görülmektedir.

Coxiella burnetii Avrupa’da da birkaç kene türünden izole edilmiştir (Fard ve ark.,

2012).

Araştırmamızda ülkemizin batı bölgelerinden toplanan deve kan örnekleri

kullanılmış ve PCR ile develerde % 4 oranında Coxiella burnetii varlığı bulunmuştur.

Ülkemiz açısından daha önce bu verilerle ilgili bir çalışmaya rastlanmamıştır.

C. burnetii etkeni develerde daha önce Suudi Arabistan ve İran’da dışkı, idrar süt

ve kan örneklerinden PCR ile tanımlanmıştır (Hussein ve ark., 2015; Pirouz ve ark.,

2015). Söz konusu çalışmalarda % 20-30 gibi yüksek oranlarda elde edilmiş,

çalışmamızla kıyaslandığı zaman deve populasyonunun yoğunluğunun fazla ve hijyenik

kalitenin kötü olması dolayısıyla oransal farkın meydana geldiği değerlendirilmiştir.

Ülkemizde yetiştiriciliği yapılan güreş develeri ise bireysel olarak beslenmektedir,

ayrıca hayvan sahiplerinden alınan anamnez ve hayvanın genel muayenesi sonucu

hijyen prosedürlerine önem verildiği saptanmıştır. Hayvandan hayvana hastalık geçişi

bu anlamda elimine edilmiş, develeri infeste eden kenelerin aynı zamanda Coxiellosis

hastalığını bulaştırabileceği kanısına varılmıştır.

Daha önceki çalışmalarda (Pirouz ve ark., 2015) Coxiellosis açısından seropozitif

hayvanların klinik belirti göstermediği, dişi hayvanlarda sporadik abortus vakalarının

olabileceği bildirilmiştir. Çalışmamızda ise PCR işlemi sonucu Coxiellosis açısından

pozitif çıkan hayvanlarda genel muayene sonucunda pnömoni ve kardiak aritmi tanısı

konulmuş, klinik bulgulara ve kandan izolasyonun pozitif olmasına göre Coxiellosis

hastalığının akut dönemde PCR ile saptanabildiği kanısına varılmıştır.

Develerde Coxiellosis, Suudi Arabistan, İran ve Afganistan’da genellikle 7

yaşından büyük hayvanlarda saptanmıştır (Pirouz ve ark., 2015; Mohammed ve ark.,

2014 Hussein ve ark., 2015). Araştırmamızda incelenen develerde yaş aralığı göz önüne

alındığı zaman Coxiellosis açısından pozitif olarak belirlenen hayvanlarının yaşının 9 ve

10 olduğu belirlenmiş, ergin hayvanların akut infeksiyona daha duyarlı olduğu çalışma

verilerimizle desteklenmiştir.

Ülkemizdeki kene populasyonu yoğunluğu göz önünde bulundurulduğunda, kene

kaynaklı bakteriyel zoonozların önemi ve bu hastalıkların teşhisine yönelik yöntemlerin

Page 176: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

175

saha koşullarına adaptasyonu da önem kazanmaktadır. Konvansiyonel metotlara ilave

olarak hızlı ve güvenli olan yöntemlerin geliştirilmesi, hastalıkların kısa sürede tespit

edilmesini sağlayacak, hem de erken teşhis sonucu yapılacak tedavi ve proflaksi

önlemleri ile ülke ekonomisine katkı sağlanmış olacaktır. Ayrıca kene kaynaklı

bakteriyel zoonozların bulaşması da engellenerek toplum sağlığı da korunmuş olacaktır.

Sonuç olarak ülkemizde, özellikle Ege Bölgesi’nde yetiştiriciliği yapılan develerde

zoonotik önemi olan Coxiellosis hastalığın yayılmasının önlenmesi açısından kene

kontrolü mücadelesinin önem arz ettiği görülmektedir. Ayrıca agroturizm açısından da

kendine yer bulan deve yetiştiriciliğinde kene kökenli hastalıkların yayılmasını

engellemek için gerekli önlemlerin alınması tavsiye edilmektedir.

Page 177: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

176

KAYNAKÇA

Azrug AF and Burgu A (2011). General Overview of Camel Parasites and the Situation

in Turkey. Turkey Parasitology Journal 35:57-60.

Fard SR, Fathi S, Asl EN and Nazhad HA (2012). Hard ticks on onehumped camel

(Camelus dromedarius) and their seasonal population dynamics in southeast, Iran.

Tropical Animal Health and Production 44:197–200.

Hussein MF, Alshaikh MA, Al-Jumaah RS, GarelNabi A, Al-Khalifa I and Mohammed,

OB (2015). The Arabian camel (Camelus dromedarius) as a major reservoir of Q fever

in Saudi Arabia. Comparative Clinical Pathology 24:887–892.

Kırkan Ş, Erbaş G and Parın U (2017). Bacterial Tick-Borne Diseases of Livestock

Animals. In: Livestock Science, Eds., Sekkin S. 1st Edn., InTech Open, Serbia. pp 110.

Mohammed OB, Jarelnabi AA, Aljumaah RS, Alshaikh MA, Bakhiet AO, Omer SA,

Alagaili AN and Hussein MF (2014). Coxiella burnetii, the causative agent of Q fever

in Saudi Arabia: molecular detection from camel and other domestic livestock. Asian

Pacific Journal of Tropical Medicine 7(9):715-719.

Pirouz HJ, Mohammadi G, Mehrzad J, Azizzadeh M and Shirazi MHN (2015).

Seroepidemiology of Q fever in one-humped camel population in northeast Iran.

Tropical Animal Health and Production 47:1293–1298.

Turkish Statistical Institute. Turkey in Statistics. 2015.

http://ec.europa.eu/eurostat/documents/7330775/7339623. 17 Mar 2017.

Page 178: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

177

FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ POSTER BİLDİRİ

Page 179: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

178

DEVE SÜTÜ: BİLEŞİMİ, GENEL ÖZELLİKLERİ, ANTİALERJENİK

ÖZELLİKLERİ VE SAĞLIK FAYDALARI

SELDA BULCA1, EDA SARIKOÇ

2, SEZGİN DİZDAR

3

Öz

Dünya Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından yayınlanan son istatistiklere göre, dünyadaki

toplam deve sayısının 28 milyon dolayında olduğu ve en fazla deve bulunan ülkenin Somali

olduğu bildirilmiştir.

Develer sadece ulaşım, spor yarışları, güreş için değil aynı zamanda sütü ve eti için de

yetiştirilmektedir. Diğer büyükbaş hayvanlarla karşılaştırıldığında, deve sütünün yüksek oranda

lizozim, laktoferrin ve immünoglobülinler gibi antimikrobiyel maddeleri içerdiği saptanmıştır.

Bu da deve sütünün mikrobiyel bulaşmalara karşı oldukça dayanıklı olduğunu göstermiştir.

Bunların yanı sıra deve sütü, diğer geviş getiren hayvan sütlerinde de bulunan bir serum proteini

olan β-laktoglobulini içermemesinden dolayı inek sütü alerjisi olan çocuklar ve bebekler

tarafından tüketimi için alternatif bir protein kaynağı olarak kullanılabilmektedir. Bunun yanı

sıra deve sütünün yüksek oranda doymamış yağ asitleri de içerdiği saptanmıştır.

Ayrıca, antikanserojen, antidiyabetik, antioksidan, antimikrobiyal, hepatoprotektif etkilere de

sahiptir. Deve sütünün laktoferrin, lizozim, Ig ve Vit C içeriği biyolojik ve terapötik etkileri

yönünden merkezi bir öneme sahiptir. Bilinen bu etkileri ile deve sütü her geçen gün önemli bir

popülarite kazanmaktadır.

Son yıllarda, deve sütünün farklı alanlarda kullanımı giderek önem kazanmaktadır. Bunlardan

birisi terapötik özelliğinden dolayı kanser, diyabet ve hipertansiyon gibi bazı hastalıkların

tedavisinde takviye olarak kullanılmasıdır. Bu derlemede deve sütünün bileşimi, ısıl işlemin

teknolojik özellikleri üzerine olan etkileri, antialerjenik özellikleri ve insan sağlığına olan

etkilerine yer verilecektir.

Anahtar kelimeler: Deve sütü, antimikrobiyal etki, terapötik özellikler, antialerjenik özellik

CAMEL MILK: GENERAL PROPERTIES, ANTI-ALERGENIC PROPERTIES AND

HEALTH BENEFITS

Abstract

According to recent statistics published by the World Food and Agriculture Organization (FAO),

the total number of camels in the world is around 28 million, with the largest number of camel

countries reported to be Somalia.

Camels are not only used for transportation, sporting events, wrestling but also for production of

milk and meat. Compared with other bovine animals, it has been found that camel milk contains

highly antimicrobial substances such as lysozyme, lactoferrin and immunoglobulins. This

suggests that camel milk is quite resistant to microbial contamination. In addition, camel milk is

considered an alternative protein source for consumption by children and infants with cow's

1 Adnan Menderes Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, AYDIN/TÜRKİYE

[email protected] 2 Adnan Menderes Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, AYDIN/TÜRKİYE

3 Adnan Menderes Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, AYDIN/TÜRKİYE

Page 180: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

179

milk allergies since it does not contain β-lactoglobulin, a serum protein found in other ruminant

animal milks. Camel milk also contains highly unsaturated fatty acids.

In addition, camel milk has anticarcinogenic, antidiabetic, antioxidant, antimicrobial,

hepatoprotective effects. Lactoferrin, lysozyme, Ig and Vit C content of camel milk has a

centralized point for biological and therapeutic effects. With these effects, the camel's milk

gains a great popularity every day.

In recent years, the use of camel in different areas has become increasingly importantance. One

of them it is used as a supplement in the treatment of certain diseases such as cancer, diabetes

and hypertension due to its therapeutic properties. In this review, the composition of the camel,

the effects on the technological properties of heat treatment, antiallergic properties and effects

on human health will be mentioned.

Keywords: Camel milk, antimicrobial effect, therapeutic effect, antiallergenic property

GİRİŞ

Develer çöl iklimi gibi sert koşullara oldukça iyi bir adaptasyon göstermekle

beraber günlerce susuz kalabilme özelliğine sahip hayvanlardır. Bundan dolayı develer

dünyanın pek çok kurak ve yarı kurak bölgelerinde yetiştirilmekte ve sütünden dolayı

insan diyetinin önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Hem et kalitesi hem de çok değerli

esansiyel besin ögelerini içermesinden dolayı deve sütü, son yıllarda sağlık alanında

yoğun olarak kullanılmaktadır. Günümüzde deve yetiştiriciliğine bağlı olarak deve sütü

üretimi ülkemizde özellikle deve güreşlerinin yapıldığı Çanakkale-Antalya arasında

kalan kıyı bölgelerde yaygınlaşmaya başlamıştır. Günümüzde deve sütüyle ilgili çoğu

bilimsel çalışmalar genellikle deve yetiştiriciliğinin yoğun olarak yapıldığı ülkelerde

özellikle Afrika ve Arap ülkelerinde başlıca olmak üzere Kenya ve Somali'de artış

göstermiştir.

Bu derlemede öncelikle deve sütünün bileşimi, ısıl işlemin teknolojik

özellikleri üzerine olan etkileri, antialerjenik özellikleri ve insan sağlığına olan

etkilerine yer verilecektir.

Deve sütünün bileşimi

Deve sütünün rengi opak beyaz, tadı hafif ekşi, bazen tuzlu ve keskin olup inek

sütünün tadına alışkın olanlarca pek benimsenmez (Yagil, 2000). Deve sütünün

bileşimine laktasyon, yem, hastalık ve su tüketimi ile deve türü ve ırkı etki etmektedir.

Yeni sağılmış deve sütünün pH’sı 6.5-6.7 arasında olup koyun sütüne yakın bir

değerdedir. Elamin ve Wilcox, (1992)'de deve sütünün bileşiminin ırk ve genetik

faktörlere bağlı olarak değiştiğini belirtirken bileşiminin de şu şekilde farklılık

gösterdiğini rapor etmişlerdir: % 2,9-5,5 yağ, % 2,5-4,5 protein, % 2,9-5,8 laktoz, %

0,35-0,90 kül, % 86,3-88,5 su ve %8,9-14,3 yağsız kuru madde içerir. Deve sütü inek

sütü ile karşılaştırıldığında protein oranında benzerlik olmasına rağmen, laktoz miktarı

düşük ve yüksek oranda orta zincirli yağ asitleri kompozisyonuna sahiptir (Gorban ve

Izzeldin, 1999). Ruegg ve Farah (1991)'e göre inek sütüyle karşılaştırıldığında deve

sütünde bulunan yağ globüllerinin dağılımında benzerlik olduğu saptanmıştır. İnek

sütüyle karşılaştırıldığında Dromedary (tek hörgüçlü) deve sütü düşük oranda kısa

Page 181: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

180

zincirli yağ asitleri (Abu-Lehia, 1989) içermekle beraber, karoten konsantrasyonunun

düşük olduğu tespit edilmiştir (Stahl ve ark., 2006).

Deve sütü proteinlerinin dağılımı inek sütüne göre farklılık göstermektedir.

Deve sütü yüksek oranda β-kazein (%65 vs. %34 inek) fraksiyonu içerirken, αs1-kazein

(%22 vs. %45 inek) ve κ-kazein (%3 vs. %10–12 inek) konsantrasyonları düşük oranda

bulunmaktadır (Farrell ve ark., 2004).

Ayrıca inek sütü kazeinlerinin deve sütüne göre tripsin enzimiyle

parçalanmaya karşı daha hassas olduğu tespit edilirken, buna karşılık deve sütü

kazeinlerinin kimotripsin enzimiyle daha kolay parçalanabilme özelliğine sahip olduğu

saptanmıştır (Salami ve ark., 2008).

Deve sütünde tekli ve çoklu doymamış yağ asitleri, serum albümini, laktoferrin,

immunoglobulinler, vitamin C, lizozim, mangan ve demir, insülin hormonu içeriğinin

yüksek olduğu belirtilmiştir (Konuspayeva et al., 2009; Gorban and İzzeldin, 1999).

Ohri ve Joshi, (1961) tarafından yapılmış çalışmalarda deve sütü 30°C de 3

saat beklettikten sonra pH'sının 5.8'e düştüğü, 8 saatlik bekletme sonucunda sonra 5.8'de

kaldığı (Lakosa ve Shokin, 1964) ve bunun da deve sütünde yüksek konsantrasyonda

bulunan lizozim, laktoferrin, immunoglobulinler gibi antimikrobiyel maddelerden

kaynaklandığını belirtmişlerdir (Benkerroum, 2008).

Isıl işlemlerin deve sütü bileşenleri üzerine olan etkileri

Deve sütü hem taze hem de fermente süt ürünü olarak da tüketilebilmektedir.

Sütü mikrobiyal gelişmeye karşı korumak için uygulanan pastörizasyon ve sterilizasyon

işlemleri deve sütü üretiminde bilinmemektedir. Bundan dolayı deve sütünün ısı

stabilitesi hakkındaki veriler çok azdır. Birleşik Arap Emirlikleri’nde ticari olarak

pastörize ve aromalı deve sütü üretiminin sınırlı olduğu görülmektedir (Hashim et al.,

2009).

Tüketicinin beğeneceği deve sütü yoğurdu üretimi süt üreticisi için karlı

olabilmeli ve deve sütü fazlalığı kullanımını mümkün kılmalıdır. Farah et al. (1990)

tarafından yapılan bir çalışmada deve sütü, 63, 80 ve 90 °C'de 30 dakikalık ısıl işlem

sonrasında toplam protein, kazein olmayan azot ve protein olmayan azot

konsantrasyonlarını tespit etmişlerdir. Isı stabilitesi konusunda yapılan çalışmalarda

deve sütünün ısıya karşı inek sütüne göre daha stabil olduğu tespit edilmiştir (El-Agamy,

2000; Farah et al., 1990). Al-Saleh, (1996), Farah ve Atkins, (1992) deve sütünün ısı

stabilitesinin protein konsantrasyonuna bağlı olduğunu saptamışlardır. Ayrıca deve

sütünün 140 °C den itibaren inek sütüne göre κ-kazein ve β-laktoglobulin

fraksiyonlarının yokluğu veya yetersizliği nedeniyle daha stabil olduğu tespit edilmiştir.

Üre veya formaldehit ilavesinin deve sütünün ısı stabilitesi üzerine etkili olmadığı

(Metwalli, Ibrahim, & Hassanein, 2000) ve deve sütü serum proteinlerinin inek veya

manda sütü serum proteinlerine göre ısıya karşı daha stabil olduğu tespit edilmiştir.

Deve sütünün 80°C de 30 dakikalık ısıl işlem sonucunda denatürasyonunun 32-35%

arasında iken bu denatürasyon oranının inek sütü serum proteinlerinin denatürasyonuna

göre daha düşük olduğu saptanmıştır.

Page 182: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

181

Deve sütünün anti-alerjenik özellikleri

Alerji bir aşırı duyarlılık reaksiyonudur. Bazı maddelere duyarlı insanlarda

hastalık etkisi yaratan proteinler içeren gıda maddelerine ve gıda katkılarına gıda

alerjenleri denilmektedir.

Alerji olgusu, yeni doğan bebeklerin ilk 6 aydan önceki dönemlerinde sık

olmakta, bebeklerdeki bu duyarlılık doğumu takip eden ilk üç gün içerisinde verilen

anne sütünden kaynaklanmaktadır (Kavas, 2006).

İnek sütü alerjisi genellikle insan hayatının ilk yılında görülmektedir.

Annelerin bebeklerini emzirememesi ve inek sütünün bebeklerde alerjik reaksiyonlara

sebep olması durumunda protein kaynakları olarak soya, hidrolize proteinler veya keçi

sütü kullanılabilmektedir. Ancak, tüm bu diyetetik solüsyonların da riskli veya

polialerjik özellikler gösterebileceği de göz önünde bulundurulmalıdır (Khan ve Sahih,

1974, Yagil 1982).

Deve sütü kolostrumu normal sütten yüksek serum proteinleri, esas olarak yeni

doğan bebeğin immun sistemini koruyan immunoglobulin G (IgG)'yi içermektedir.

Deve kolostrumu IgG'ü esas olarak 3 alt bölümden IgG1, IgG2 ve IgG3 (Azwai ve ark.,

1996) ve 2. alt sınıfı içeren moleküler ağırlığı 42 ve 45 kDa olan bileşenlerden

oluşmaktadır (Hamers-Casterman ve ark., 1993). Bu uzun zincirli antikorlar çeşitli

biyolojik proseslere müdahale ederler.

Bazı çocuklarda bu alerjik durumlar hayatları boyunca devam etmektedir. Deve

sütü alerjisi insidansının farklı ülkelerde çocuklarda yapılan çalışmaların %

0,3-0,75'inde görüldüğü saptanmıştır (Dean, 1995; Motrich ve ark., 2003). Bu

tahminlerdeki aralık, teşhis kriterleri ırk, test edilen hastaların yaşı, bebek besleme türü,

olduğu gibi gözlemlerin süresini de kapsamaktadır (Taylor, 1986).

İnsan sütü kazeini süt proteini alerjisinin başlıca etmenleri arasında görülen

αs1-kazein fraksiyonu içermemekle birlikte, β-kazein fraksiyonunca zengindir (Hinz ve

ark., 2012). Bu durumun aksine, inek ve manda sütündeki kazein fraksiyonlarının

yaklaşık %3,4-30,2’sini αs1-kazein fraksiyonu oluşturmaktadır.

İnek sütü alerjisi sütteki proteinlere karşı vücudumuzun bağışıklık sisteminin

duyarlılığıdır. Araştırmalarda, 15 aydan daha küçük çocuklarda gıdaya bağlı alerjilerin

toplamının %12,6'sını süt alerjileri meydana getirmektedir. Bu alerjiler "İnek Sütü

Alerjisi" olarak bilinmekte ve anne sütü ile beslenen bebeklerin %1, yetişkinlerin

ise %0,1'inde görülmektedir. Bu tip alerjilerin genel populasyonda görülme sıklığı

ise; %0,3 ile %7,5 arasında değişiklik göstermekte olup söz konusu çocukların %22,9

ile %24'ünde görülmektedir.

Yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı, inek sütü protein alerjisi görülen

çocuklarda farklı süt çeşitlerinin verilmesine yönelik eğilimler başlamıştır. Deve sütü de

β-laktoglobulin içermemesi ve ruminant sütlerindekine benzer süt proteini özelliklerini

göstermesi nedeniyle anne sütü yerine kullanılabilecek bir süt çeşididir. Deve sütünün

bir diğer anti-alerjik faktörü ise insan sütününkine benzer çocukları alerjik

reaksiyonlardan koruyan ve gıda intoleranslarını sınırlayabilen immunoglobulinleri de

içermesidir. El-Hatmi ve ark., (2007) inek ve manda sütü ile karşılaştırdığında, deve

Page 183: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

182

sütünün lizozim, laktoferrin ve immünoglobulin gibi antimikrobiyal bileşenlerinin daha

yüksek oranlarda olduğunu ifade etmişlerdir.

Deve sütünün insan sağlığı üzerine olan etkileri

Deve sütünün 5000 yıldan beri insan sağlığına olan yararlı etkilerinden dolayı

Asya ve Afrika’da kullanıldığı bilinmektedir. Bundan dolayı deve sütü sadece bir gıda

olarak değil ayrıca bir ilaç gibi insanlar tarafından tüketilmektedir. Geçmişte deve

sütünün Rusya’da tüberküloz ve diğer akciğer hastalıklarının tedavisinde kullanıldığı

bilinmektedir. Ayrıca Hindistan’da da tüberküloz, anemi, ödem gibi çeşitli hastalıkların

tedavisinde kullanılmış olup, (Agrawal ve ark., 2005; Kaskous, 2016) uzun vadeli

glisemik kontrolü geliştirmiş ve tip-1 diyabet hastalarında insülin dozunu azalttığı rapor

edilmiştir. Ayrıca, deve sütü, sedef hastalığının tedavisinde, bağışıklık sistemini

güçlendirmek, kansere yakalanma riskini azaltmak, kanser hücrelerinin büyümesini

azaltmak, kolesterol düzeylerini düşürmek ve otizm tedavisinde de kullanılmıştır

(Kaskous, 2016). Ayrıca, deve sütünün mide ve bağırsak hastalıkları ile gıda alerjisinde

kullanılmasının yararlı olduğu saptanmıştır. Bunların yanı sıra deve sütünün antioksidan

özellikte olduğu ve otistik davranışlarda iyileştirme sağlamasından dolayı otizm

spektrumu taşıyan kişilerin tedavisinde kullanıldığı saptanmıştır (Ayadhi ve Elamin,

2013).

İnek veya koyun sütüyle karşılaştırıldığında deve sütünün en önemli

özelliklerinden biri de deve sütünün protein profiline bağlı olarak alerjik proteinleri

içermemesidir (Kappeler, 1998). Bu da deve sütü üretimine olan talebin artmasına ve

deve sütü üreten çiftliklerin sayısının gün geçtikçe artmasına neden olmuştur.

SONUÇ

Çetin iklim koşullarına özellikle susuzluğa oldukça dayanıklı hayvanlar olarak

bilinen develer, günümüzde daha çok etinden ve sütünden yararlanılmasından dolayı

yetiştirilmektedir. Son yıllarda özellikle deve sütü diğer sütlerle karşılaştırıldığında

bileşimindeki bazı farklılıklardan dolayı oldukça popüler bir besin haline gelmiştir.

Deve sütü üretiminin ve yetiştiriciliğinin genellikle Afrika ülkelerinde yaygın olarak

yapılmasından dolayı bu sütün üretimi yanında yapılan bilimsel çalışmaların da

genellikle bu ülkelerde yapıldığı saptanmıştır. Deve sütü bileşiminde düşük miktarda

β–kazein ve β–laktoglobulin bulunması onun hipoalerjik etki göstermesine neden

olmuştur. Ayrıca deve sütünün yüksek oranda içerdiği doymamış yağ asitleri beslenme

açısından önemli olduğu da vurgulanmıştır.

Bu kadar değerli bir ürün olan deve sütü ve deve sütü ürünlerinin deve

yetiştiriciliğinin yoğun olarak yapıldığı ülkelerde market raflarında yer almasından

dolayı ülkemizde de yetiştiriciliğe bağlı olarak üretimin artırılması gerekmektedir.

Deve sütü konusunda yapılmış bilimsel çalışmalarda bu sütün teknolojik olarak

kullanımının yanı sıra, çeşitli hastalıklara karşı iyileştirici etkisinin olmasından dolayı

kullanımının da arttığı tespit edilmiştir. Ülkemizde yapılan sınırlı sayıda da olsa Ege,

Akdeniz bölgelerinde deve yetiştiriciliği yapılmaktadır.

Page 184: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

183

KAYNAKLAR

Abu-Lehia IH. Physical and chemical characteristics of camel milk fat and its fractions.

Food Chemistry 1989, 34: 261-271

Agrawal RP, Beniwal R., Sharma S, Kochar DK, Tuteja FC, Ghorui SK. Effect of raw

camel milk in type 1 diabetic patients: 1 year randomised study. Journal of Camel

Practice and Research 2005, 12: 27-31

Al-Saleh AA. Heat coagulation of camel milk. Journal of King Saud University, 1996, 8:

107-117

Ayadhi LY, Elamin NE. Camel Milk as a Potential Therapy as an Antioxidant in

Autism Spectrum Disorder (ASD). Evidence-Based Complementary and Alternative

Medicine 2013, 34: 275-293

Azwai SM, Carter SD, Woldehiwet K. Immunoglobulins of camel (Camelus

dromedarius) colostrums. Journal of Comparative Pathology 1996, 114: 273–282

Benkerroum N. Antimicrobial activity of lysozyme with special relevance to milk.

African Journal of Biotechnology 2008, 7 (25): 4856-4867

Dean T. Cow’s milk allergy: therapeutic options and Immunological aspects. European

Journal of Clinical Nutrition 1995, 49 (Suppl. 1), S19–S25

El-Agamy EI. Effect of heat treatment on camel milk proteins with respect to

antimicrobial factors: a comparison with cows’ and buffalo milk proteins. Food

Chemistry 2000, 68: 227-232

Elamin FM, Wilcox CJ. Milk Composition of Majaheim Camels. Journal of Dairy

Science 1992, 75(11): 3155–3157

El-Hatmi H, Girardet M, Gaillard JL, Yahyaoui MH, Attia H. Characterisation of whey

proteins of camel (Camelus dromedarius) milk and colostrum. Small Ruminant

Research 2007, 70: 267–271

Farah Z, Atkins D. Heat coagulation of camel milk. Journal of Dairy Research 1992, 59:

229-231

Farah Z, Streiff T, Bachmann, MR. Preparation and consumer acceptability tests of

fermented camel milk in Kenya. Journal of Dairy Research, 1990, 57: 281-283

Farrell HM, Jimenez-Flores R; Block CT, Brown EM, Buttler JE, Creamer LK, Hicks

CL, Holler CM, Nig-Kwai-Hang KF, Swaisgood HE. Nomenclature of the proteins

of cow’s milk-Six revision Journal of Dairy Science 2004, 87: 1641–1674.

Gorban AMS, Izzeldin OM. Study on cholesteryl ester fatty acids in camel and cow

milk lipid. International Journal of Food Science and Technology 1999, 34: 229-234

Page 185: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

184

Hamers-Casterman C, Atarhouch T, Muyldermans S, Robinson G, Hamers C, Songa

EB, Bendahman B, Hamers R. Naturally occurring antibodies devoid of light chains.

Nature 1993, 363: 446–448

Hashim IB, Khalil AH, Habib H. Quality and acceptability of a set-type yogurt made

from camel milk 2009, 92 (3): 857–862

Hinz K, O’Connor PM, Huppertz T, Ross RP, Kelly A. Comparison of the principal

proteins in bovine, caprine, buffalo, equine and camel milk. Journal of Dairy

Research 2012, 79: 185–191

Kappeler, S. Compositional and structural analysis of camel milk proteins with

emphasis on protective proteins. 1998, Ph.D. Thesis, Swiss Federal Institute of

Technology, ETH, Zurich, Switzerland.

Kaskous S. Importance of camel milk for human health. Emirates Journal of Food and

Agriculture 2016, 28(3): 158-163

Kavas G. Kefirs manufactured from camel (camelus dramedarius) milk and cow milk:

Comparison of some chemical and microbial properties. Italian Journal of Food

Science 2006, 27(3): 357-365

Khan MM, Sahih al-Bukhari. Translation of the Meanings of the Koran. Saudi Arabia:

1974, Al-Medina Islamic University

Konuspayeva G., Faye B., Loiseau G. The composition of camel milk: A meta-analysis

of the literature data. J. Food Comp. Anal. 2009, 22: 95-10

Lakosa A, Shokin A. Milk production. Kolov, Moscow: Camel Science Technical

Agricultural Publication 1964, 113-120

Metwalli AAM, Ibrahim FS, Hassanein KA. Heat coagulation of camel milk. In

Proceedings of the ADSA. Baltimore, MD, USA: American Dairy Science

Association, 2000

Motrich RD, Gottero C, Rezzonico C, Rezzonico C, Riera CM, Rivero, V., Cow’s milk

stimulated lymphocyte proliferation and TNF alpha secretion in hypersensitivity to

cow’s milk protein. Clinical Immunology 2003, 109 (2): 203–211

Ohri SP, Joshi BK. Composition of camel milk. Indian Veterinary Journal 1961, 38:

514-516

Ruegg MW, Farah Z. Melting curves of camel milk fat. Milchwissenschaft 1991, 46:

361-362

Salami M, Yousefi R; Ehsani MZ, Dalgalarrado M, Chobert JM, Haertle T, Razavi SH,

Saboury AA, Niasari-Nasiaji A, Moosavi-Movahadi A. Kinetic characterization of

hydrolysis of camel and bovine milk proteins by pancreatic enzymes. International

Dairy Journal 2008, 18: 1097–1102

Page 186: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

185

Stahl T, Sallmann HP, Duehlmeier R, Wernery U. Selected vitamins and fatty acid

patterns in dromedary milk and colostrums. Journal of Camel Practice and Research

2006, 13: 53-57

Taylor SL. Immunologic and allergic properties of cow’s milk proteins in humans.

Journal of Food Protection 1986, 49 (3): 239–250

Yagil R. Camels and camel milk. FAO Animal Production and Health. Paper No. 26.

Food and Agriculture Organization, 1982, Rome, Italy

Yagil R. Lactation in the desert camel (Camelus dromedarius). In: Selected topics on

camelids, Eds. Gahlot F.K., J. Singh. The camel publishers, Bikaner, India, 2000,

61-73

Page 187: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

186

AYDIN BÖLGESINDEKI DEVE DOĞUMLARI VE YENIDOĞAN

EĞERLENDIRMESI:ÖN BULGULAR

GÜNEŞ ERDOĞAN1, TUĞRA AKKUŞ

2, HASAN ERDOĞAN

3

Sunulan çalışmada Aydın bölgesinde yetiştirilen develerin doğum kayıtlarının

alınması ve yenidoğanların iyilik halinin saptanması amaçlandı. Çalışmada doğum

tipinin (normal / güç doğum) değerlendirilmesinde anamnez bilgileri ve klinik bulgular

kullanıldı. Yavruların iyilik halinin tespiti için modifiye apgar skoru ile vital /

hematolojik bulgular değerlendirildi. Ek olarak, epidermal membranın bağlanma

derecesi ve meme arama / emme davranışları kaydedildi. Çalışmanın ilk yılında

yardımsız vajinal doğum ile 3 sağlıklı yavru doğdu. Üç yavrudan alınan apgar skorunun

10 olduğu ve epidermal membranın vücut ağırlığı daha yüksek yavrularda kalın yapıda

olduğu görüldü. Yavrulara resüsitasyon işlemi uygulanmadı, ilk 30 dk. içinde ayağa

kalkıp, 60 dk. içinde de meme emmeye başladıkları görüldü. Yavru zarlarının atılımı 1

saat içerisinde tamamlandı. Doğumu izleyen 72 saat içerisinde herhangi bir

komplikasyonla karşılaşılmadı.

Sunulan çalışma ülkemizdeki develerden alınan doğum kayıtları ve yenidoğan

bulgularını içeren ilk araştırmadır. İlerleyen süreçte kayıt sayısının arttırılması ile

çalışma sonuçlarının zenginleştirilmesi planlanmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Deve, doğum, yenidoğan, apgar skoru

CAMEL PARTURITIONS IN AYDIN PROVINCE AND NEONATAL

ASSESSMENT: PRELIMINARY RESULTS

In the present study, it was aimed to take birth record of the camels breeding in

Aydin province and assessment of neonatal wellness. Anamnesis and clinical findings

were used for parturition types (normal / dystocia) in study. Modified apgar scores and

vital / haemotologic findings were assessed for detecting of neonatal health condition.

Additionally, epidermal membrane attachment level and the teat seeking / sucking

activities were recorded. Three healthy calves were born with vaginal delivery without

assistance in the first year of study. It was seen that 10 apgar scores were in all three

calves, and thick epidermal membrane were in calves having higher birth weights. No

resusitation was performed in calves, it was observed that they stood up in first 30, and

started sucking within 60 minutes. Expulsion of fetal membranes were completed within

a hour. There was no complication during 72 hours after delivery. This is the first study

which is involving camel birth records of and neonatal findings in Turkey. It have been

planned that the broading of study’s results by increasing of records in future.

1 Prof. Dr., Adnan Menderes Üniversitesi Veteriner Fakültesi,Doğum ve Jinekoloji AD Öğretim Üyesi

2 Araş. Gör., Harran Üniversitesi, Veterinerlik Fakültesi

3 Dr. Öğretim Üyesi, Adnan Menderes Üniversitesi Veteriner Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı

Işıklı Aydın

Page 188: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

187

This is the first study which is involving camel birth records of and neonatal findings in

Turkey. It have been planned that the broading of study’s results by increasing of

records in future.

Keywords: Camel, parturition, newborn, apgar score.

Page 189: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

188

DEVELERİN DERİ LEZYONLARINDA DERMATOFİT ETKENLERİNİN

ARAŞTIRILMASI

HASAN ERDOĞAN1, UĞUR PARIN

2,

HAFIZE TUĞBA YÜKSEL3 KEREM URAL

4 ŞÜKRÜ KIRKAN

Bu çalışmada Aydın bölgesinde bulunan dişi ve erkek develerde gözlemlenen

dermatofitlerin izolasyonu değerlendirildiği araştırmanın ön bulguları sunuldu.

Bu amaçla, klinik olarak dermotofitozis lezyonlarına sahip 2 dişi 4 erkek deveden alınan

deri kazıntılarının DTM ve SDA besi yerlerinde yapılan izolasyonları değerlendirildi.

DTM besi yerinde incelenen 6 deveden 2’sinde herhangi bir üreme olmadığı, diğer 4

örnekte ise Trichophyton (T.) metangrophytes ürediği bir devede ise T. Metangrophytes

ile T. Rubrum’ un varlığı tespit edildi. Aynı örneklerin SDA besi yerindeki

değerlendirilmelerinde ise bir örnekte patojen olmayan Mucor sp., bir örnekte T.

Metangrophytes, 4 örnekte ise Aspergillus (A.) niger, A. fumigatus, ve Penicillium sp.

türlerinin ürediği belirlendi.

Anahtar Sözcükler: Deve, T. Metangrophytes, T. Rubrum, dermatofitozis

INVESTIGATION ON DERMATOPHITIC AGENTS IN SKIN LESION OF

CAMELS

In this study, it was aimed to determine the dermatophtosis of camels in Aydın region.

For this purpose, isolations of 2 female and 4 male camels with dermatophytosis lesions

with DTM and SDA mediums were evaluated. In DTM medium there was any

identification in 2 out of 6 samples, Trichophyton (T.) metangrophytes and T. Rubrum

were found in 4 samples. Whereas in SDA medium non pathogen Mucor sp., T.

Metangrophytes were detected in two samples. Aspergillus (A.) niger, A. fumigatus, ve

Penicillium sp. were detected in 4 other samples. As a result, it is thought that this study,

in which the preliminary findings are evaluated, has information to guide the treatment

of the dermatophytosis suspect animals in the Aydın region.

Keywords: Camel, T. Metangrophytes, T. Rubrum, Dermatofitosis

1 Dr. Öğretim Üyesi, Adnan Menderes Üniversitesi Veteriner Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı

Işıklı Aydın 2 Dr. Öğrt. Üyesi, Adnan Menderes Üniversitesi,Veteriner Fakültesi,Mikrobiyoloji Anabilim Dalı,Işıklı,

Aydın, Türkiye 3 Arş. Gör. Adnan Menderes Üniversitesi,Veteriner Fakültesi,Mikrobiyoloji Anabilim Dalı,Işıklı, Aydın,

Türkiye 4 Prof. Dr. Adnan Menderes Üniversitesi,Veteriner Fakültesi,Mikrobiyoloji Anabilim Dalı,Işıklı, Aydın,

Türkiye

Page 190: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

189

SONUÇ

Selçuk’ta ikincisi düzenlenen Uluslararası Selçuk-Efes Devecilik Kültürü ve

Deve Güreşleri Sempozyumu ile deveciliğin ülkemiz ve dünya geneli için önemi

vurgulanmış, sığır, koyun, keçi ve manda gibi türlerin yetiştirilemediği alanlarda süt, et,

yün, deri gibi ürünler yanında taşımacılık, turizm, yarış ve güreş gibi çok farklı amaçlar

için de yetiştiriciliği yapılan develerin ekonomik amaçlar yanında sosyal amaçlar için de

kullanılan bir hayvan olduğu dile getirilmiştir. Develerin insanlığa sağladığı bu faydalar

yanında, diğer çiftlik hayvanı türlerine göre çevreye verdiği olumsuz etkinin çok daha

az olması ve küresel ısınmadan daha az etkilenmesi, dünya genelinde artan çölleşmenin

uzun vadede devenin diğer çiftlik hayvanı türlerine göre tercih edilen bir hayvan

olmasına yol açacağı da vurgulanmalıdır. Ancak, deve yetiştiriciliğinde verimliliğin

düşük olmasının temel nedeni olan mevsime bağlı eşeysel aktivite göstermeleri ve

eşeysel olgunluk yaşına geç ulaşmaları gibi nedenlerden kaynaklanan döl verim

düşüklüğü probleminin devreye konulacak çeşitli yöntemlerle çözülmesiyle ıslah için

avantaj yaratılarak develerden elde edilen süt ve et üretiminde artışlar sağlanacağı

öngörülebilir. Bu değişimi gerçekleştirmek ise deve biyolojisi alanında yapılacak daha

fazla araştırmalarla mümkün olcaktır.

Selçuk’ta Uluslararası olarak düzenlenen sempozyumlar ile ülkemiz bilim

insanlarının devecilik alanındaki araştırmalara ağırlık vermeye başlaması sağlanmış,

ayrıca üç yılda bir ISOCARD (Uluslararası Devegiller Araştırma ve Geliştirme

Topluluğu) tarafından düzenlenen sempozyumlara da katılma olanağı elde edilerek

ülkemiz deveciliğinin dünyaya ve devecilik alanında çalışan kişilere tanıtılması

sağlanmıştır.

Uluslararası olarak Selçukta düzenlenen Uluslararası Selçuk-Efes Devecilik

Kültürü ve Deve Güreşleri Sempozyumları ile ülkemizdeki develerin morfolojik

özelliklerinin tanımlanması, üreme özellikleri, süt kalitesi ve deve sütünün ürüne

işlenmesi konularında önemli araştırmaların devreye konulması sağlanmışken, bazı

güreş devesi yetiştiricilerinin dikkatleri güreş develerini dışarıdan getirmek yerine yurt

içerisinde üretmeye ve deve sütü üretimine yönelmeye çekilmesi sağlandığı da

söylenebilir. Develerin beslenmesi, deve yünü özellikleri, deve eti kalite özellikleri gibi

alanlarda ise yapılacak araştırmalara halen ihtiyaç olduğu da vurgulanmalıdır.

Page 191: II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK …...II. ULUSLARARASI DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VE DEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMU 18-20 OCAK 2018 SELÇUK, İZMİR II. CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞININ KATKILARIYLASUPPORTED BY REPUBLIC OF TURKEY MINISTRY OF CULTURE AND TOURISM

II. ULUSLARARASI SELÇUK-EFES DEVECİLİK KÜLTÜRÜ VEDEVE GÜREŞLERİ SEMPOZYUMUII.CİLT FEN VE SAĞLIK BİLİMLERİ

SECOND INTERNATIONAL SELÇUK-EPHESUS SYMPOSIUMON CULTURE OF CAMEL-DEALING AND CAMEL WRESTLING

VOLUME II NATURAL AND APPLIED SCIENCE HEALTH AND MEDICAL SCIENCE