HiNDiSTANHindistan'ın ilk başbakanı Jawaharlal Nehru ölümüne (ı 964) kadar bu görevini...

5
ilk Jawaharlal Nehru ölümüne 964) kadar bu görevini sürdürdü ve laik. demokratik ve parla- menter bir yönetim 1965'te Lal Shastri seçildi ve Pakistan ile ko- nusunda süreli yeni bir oldu . Bu Shastri'nin ölümü üzerine yeri- ni Ocak 1966'da Kongre Partisi Nehru'nun lndira Gandi Gandi'- nin ilk dönem Mart 1977'ye kadar sürdü; bu dönemde Pakistan'la sa- ( 197 197 4'te ilk atom ve içerisinde Sikkim bir eyalet olarak ülkeye ka- gibi önemli olaylar meydana gel- di. Ancak bu arada lndira Gandi'ye kar- çok kuwetli bir muhalefet ve Kongre Partisi 1977 seçimlerini kaybet- ti; Janata Partisi lideri Morarji Desai bakan oldu. Fakat koalisyon hükümeti- nin ve toplumsal gerginlikie- rin ortaya üzerine istifa etti ve ye- rine geçici olarak Çaran Singh tayin edildi; erken se- çimleri ise tekrar Kongre Partisi ve lndira Gandi ikinci defa iktidara geldi (Ocak 980). lndira Gandi'nin ikinci 31 Ekim 1984'te Sih- ler'den kendi yapan iki as- ker öldürülmesine kadar sür- dü; 1984 seçimlerinden sonra da yerine Rajiv Gandi getirildi. Rajiv Gan- di partisinin 1989 seçimlerini kazanama- üzerine istifa etti; 1991'de de · Tamil kurban gitti. Onun Vishvanath Pratap Singh, Çandra Narasimha Rao ve Deve Gowda kan oldular. sonra Hin- distan Devleti'nin hakimiyetindeki top- raklarda kalan müslümanlar 1947'den bugüne kadar Toplumun seçkin hemen Pakistan'a göç et- geri kalanlar. ekonomik ve kül- türel en seviyede olan- meydana Ülkenin dini te- meller üzerine kurulan tezlerle bölün- mesi. Pakistan'la ihtilaf- lar yüzünden Hindistan'da kalan müslü- manlar daima potansiyel Pakistan olarak Bu süreçte Hindu hareketleri de ülke- den kültürünün izlerini silmeye yö- nelik kampanyalarla mevcut en belirgini 1992'de. Ayodhya bulunan Sul- tan Babür'e ait bir caminin eski bir Hin- du üzerine bina edildi- gerekçesiyle 1992'den be- ri binlerce ölümüyle sonuçlanan toplumsal sebep olan bu olay. Hindistan hükümeti çözüm- lenmeyip sürüncemede için ha- len hassasiyetini 1991 verilerine göre nüfusu 844 mil- yonu bulan Hindistan'da 13'tür. Ekonomik veya kültürel engellerle bu da sa- 11 O milyon ol- tahmin edilmektedir. Bu rakam. lam aleminde Endonezya'dan sonra ikin- ci An- cak müslümanlar resmi ve özel sektörler- de biçimde temsil edilmemektedir. Hindistan'da Sünni olup Hanefl. az bir da (yak- 5 milyon). ise genelde Ca'ferl'- dir; az (DavOdl Bohra ve Nizari Hocalar) güneyde Bombay' da ya- Müstümanlar. ülke içinde psikolojisi içinde se- bebiyle mezhep na son gibidirler. Sünni gelenek Diyubendl ve Birllvl ekallerinden beslen- mektedir. Dini hayata tesir eden iki önem- li hareket ise Cemaat-i ve Cema- at-i Faaliyetleri genellikle Ku- zey ve Orta Hindistan'da olan bu hareketler müslüman toplumun her tür- ilgilenen sa- hiptirler . : H. M. Elliot- J. Dowson. History of lndi a as Told by /ts Own Hi storians, I-VIII, London 1866- 77; Kaye-Ma liiso n, History of the lndian Mu- tiny, V, London 1889; Zambaur, Manuel, s. 279- 304; Z. Faruki, Aurangzib and His Times, Bom- bay 1935; W. W. Hunter, The lndian Musulmans, Calcutta 1945; W. C. Smith. Islam in Modern lndia, London 1946; Bayur, Hindistan Tarihi, I-lll , tür. yer.; J. Nehru , The Discove ry oflndia, Bombay 1960; C. Khaliquzzaman . Pa.thway to Pakistan, Lahare 1961; K. K. Aziz, Britain and Muslim lndia, London 1963; M. Malik, Muslim Nationalism in lndia and Pakistan, Washington 1963; Aziz Ahmad. Studies in l slamic Culture in the Ind ian Environmen t, Oxford 1964; a.mlf., An In telleetual His' tory of Islam in lndi a, Edin- burgh 1969; S. A. Husain, The Destiny of lndian Muslims, Bombay 1965; K. A. Nizami, Studies in Medievallndia Hi story and Culture, Allaha- bad 1966; a.mlf.- M. Habib, A Comprehensive History of lndia, V, Del hi 1970; D. N. Marshall, Mugha/s in lndia, Bombay 1967; H. W. Hodson. The Great Divide, London 1969; M. Ikram, Mus- lim Civilization, New York 1969; M. Mujeeb. The lndian Muslirns, London 1969; I. H.Siddiqui, So- me Aspects of Afgan Despotismin lndia, Ali- garh 1969; a.mlf .• lslam andMuslimsi n South HiNDiSTAN Asla: Histarical Perspective, Delhi 1987; CH/s., ll, 1-97; Riazullslam. ln do-Persian Relations, Tehran- Lahare 1970 ; P. Hardy. The Muslirns of British lndi a, Cambridge 1972; S. A. A. Rizvi. The Religions and lnt ell ec tual History of the Muslims in Akbars Reign, Delhi 1975; a.mlf .• Th e Wonder that Was lndi a, ll, London 1987; I. H. Qureshi. The Muslim Community o{the /nda Pakistan Subcontin ent, Karachi 1977; E bul Ke- Iam Azad. lndia Wins Freedom, Delhi 1978; A. M. Schimmel, Islam in the Ind ian Subcontinent, Leiden -Köln 1980; Shan Muhammad, Th e ln- dian Muslirns: A Doc umentary Record 1900- 1947, Meerut- New Delhi 1980, tür. yer. ; Muham- mad Sadiq. A History of Urdu Literature, New Del hi 1984 ; K. Saxena , Muslims and the lndi an National Congress, New Delhi 1985; Naimurrah- man Farooqi. The Mugha/s and Ottomans, New Delhi 1989; Th e Cambridge Encyclopedia of In- d la, Cambridge 1989; lqbal A. Ansari. The Mus- lim Situation in lndi a, New Delhi 1989; T. Mah- mud. Statute-Law Rel at ing to Muslimsin ln- dia, New Delhi 1995; M. A. H. lspahani. Qaid-e Azam Jinnah , London, ts.; M. A. Matiur Rah- man. From Consultation to Confrontation, Lon- don, ts.; T. W. Arnold- M. Mujeeb. " Hindistan", V/1, s. 517-535; J. Burton-Page, "Hind", EJ2 III, 415,452. fAJ .. IV. MÜNASEBETLERi Hindistan'daki müslüman devletlerle olan tarihi m. yüz- kadar gitmektedir. Bu hususta ilk atan. güneydeki Behmenl hane- Sultan lll. Muhammed (1463-1482) . Muhammed muhte- melen fethinden sonra ünü bütün alemine Fatih Sultan Mehmed'e bir mektup onu tebrik ve iyi kurmak bil- 1S27'de Behmenl kadar elçiler ve mek- tuplarla devam eden bu sürdü- rülmesinde Hace-i Cihan diye Beh- menller'in ünlü veziri Hoca Ga- önemli rolü oldu. Gavan. temsilciler Osman- ticaret ve Bursa'da bir kolani Behmenller'den sonra Gucerat'ta hü- küm süren Muzaffer( hanedam da Os- dostluk kurmaya önem verdi. Gucerat Hükümdan ll. Mu- zaffer ile Yavuz Sultan Selim siyasi Muzaffer Eylül 1 s 18'de mektupta zaferler- den Yavuz Sultan Selim'i Muzefferl büyük vezirlerin- den Di u Valisi Melik Ayaz da Yavuz Sultan Selim'e mektup ona 81

Transcript of HiNDiSTANHindistan'ın ilk başbakanı Jawaharlal Nehru ölümüne (ı 964) kadar bu görevini...

  • Hindistan'ın ilk başbakanı Jawaharlal Nehru ölümüne (ı 964) kadar bu görevini sürdürdü ve laik. demokratik ve parla-menter bir yönetim oluşturmaya çalıştı. 1965'te başbakanlığa Lal Sahadır Shastri seçildi ve aynı yıl Pakistan ile Keşmir ko-nusunda kısa süreli yeni bir savaş oldu. Bu sırada Shastri'nin ölümü üzerine yeri-ni Ocak 1966'da Kongre Partisi başkanı Nehru'nun kızı lndira Gandi aldı. Gandi'-nin ilk dönem başbakanlığı Mart 1977'ye kadar sürdü; bu dönemde Pakistan'la sa-vaş ( 197 ı). 197 4'te ilk atom bombasının patiatılması ve aynı yıl içerisinde Sikkim Prensliği'nin bir eyalet olarak ülkeye ka-tılması gibi önemli olaylar meydana gel-di. Ancak bu arada lndira Gandi'ye kar-şı çok kuwetli bir muhalefet oluştu ve Kongre Partisi 1977 seçimlerini kaybet-ti; Janata Partisi lideri Morarji Desai başbakan oldu. Fakat koalisyon hükümeti-nin başarısızlığı ve toplumsal gerginlikie-rin ortaya çıkması üzerine istifa etti ve ye-rine geçici başbakan olarak Çaran Singh tayin edildi; arkasından yapılan erken se-çimleri ise tekrar Kongre Partisi kazandı ve lndira Gandi ikinci defa iktidara geldi (Ocak ı 980). lndira Gandi'nin ikinci başbakanlığı. 31 Ekim 1984'te ayrılıkçı Sih-ler'den kendi muhafızlığını yapan iki as-ker tarafından öldürülmesine kadar sür-dü; Aralık 1984 seçimlerinden sonra da yerine oğlu Rajiv Gandi getirildi. Rajiv Gan-di partisinin 1989 seçimlerini kazanama-ması üzerine istifa etti; Mayıs 1991'de de · ayrılıkçı Tamil gerillalarının suikastına kurban gitti. Onun arkasından sırasıyla Vishvanath Pratap Singh, Çandra Şehar. Narasimha Rao ve Deve Gowda başbakan oldular.

    Pakistan'ın ayrılmasından sonra Hin-distan Devleti'nin hakimiyetindeki top-raklarda kalan müslümanlar 1947'den bugüne kadar çeşitli sıkıntılarla karşılaşmışlardır. Toplumun eğitimli seçkin kısmının hemen tamamı Pakistan'a göç et-tiğinden geri kalanlar. ekonomik ve kül-türel bakımdan en aşağı seviyede olan-ları meydana getirmiştir. Ülkenin dini te-meller üzerine kurulan tezlerle bölün-mesi. ayrıca Pakistan'la yaşanan ihtilaf-lar yüzünden Hindistan'da kalan müslü-manlar daima potansiyel Pakistan ajanı olarak suçlanıp dışlanmıştır. Bu süreçte gelişen ırkçı Hindu hareketleri de ülke-den İslam kültürünün izlerini silmeye yö-nelik kampanyalarla mevcut sıkıntıları arttırmıştır. Bunların en belirgini Aralık 1992'de. Ayodhya şehrinde bulunan Sul-tan Babür'e ait bir caminin eski bir Hin-

    du tapınağının arsası üzerine bina edildi-ği gerekçesiyle yıkılmasıdır. 1992'den be-ri binlerce kişinin ölümüyle sonuçlanan toplumsal çatışmalara sebep olan bu olay. Hindistan hükümeti tarafından çözüm-lenmeyip sürüncemede bırakıldığı için ha-len hassasiyetini korumaktadır.

    1991 verilerine göre nüfusu 844 mil-yonu bulan Hindistan'da müslümanların oranı% 13'tür. Ekonomik veya kültürel engellerle bu sayıma katılamayanların varlığı da düşünülerek müslümanların sa-yısının yaklaşık 11 O milyon civarında ol-duğu tahmin edilmektedir. Bu rakam. İslam aleminde Endonezya'dan sonra ikin-ci büyükyoğunluğu oluşturmaktadır. An-cak müslümanlar resmi ve özel sektörler-de nüfuslarıyla orantılı biçimde temsil edilmemektedir. Hindistan'da yaşayan müslümanların% 90 ' ı Sünni olup çoğunluğu Hanefl. az bir kısmı da Şafii'dir (yak-l aşık 5 milyon). Şiller ise genelde Ca'ferl'-dir; az sayıdaki İsmaill (DavOdl Bohra ve Nizari Hocalar) güneyde Bombay'da ya-şamaktadır. Müstümanlar. ülke içinde azınlık psikolojisi içinde bulunmaları se-bebiyle aralarındaki mezhep çatışmalarına son vermiş gibidirler. Sünni gelenek Diyubendl ve Birllvl ekallerinden beslen-mektedir. Dini hayata tesir eden iki önem-li hareket ise Cemaat-i İslami ve Cema-at-i Thbllğ'd ir. Faaliyetleri genellikle Ku-zey ve Orta Hindistan'da yoğun olan bu hareketler müslüman toplumun her tür-lü ihtiyacıyla ilgilenen vakıf anlayışına sa-hiptirler.

    BİBLİYOGRAFYA :

    H. M. Elliot- J. Dowson. History of lndia as Told by /ts Own Historians, I-VIII, London 1866-77; Kaye-Maliiso n, History of the lndian Mu-tiny, V, London 1889; Zambaur, Manuel, s. 279-304; Z. Faruki, Aurangzib and His Times, Bom-bay 1935; W. W. Hunter, The lndian Musulmans, Calcutta 1945; W. C. Smith. Islam in Modern lndia, London 1946; Bayur, Hindistan Tarihi, I-lll , tür. yer.; J. Nehru , The Discovery oflndia, Bombay 1960; C. Khaliquzzaman. Pa.thway to Pakistan, Lahare 1961; K. K. Aziz, Britain and Muslim lndia, London 1963; M. Malik, Muslim Nationalism in lndia and Pakistan, Washington 1963; Aziz Ahmad. Studies in lslamic Culture in the Ind ian Environment, Oxford 1964; a.mlf., An In telleetual His'tory of Islam in lndia, Edin-burgh 1969; S. A. Husain, The Destiny of lndian Muslims, Bombay 1965; K. A. Nizami, Studies in Medievallndia History and Culture, Allaha-bad 1966; a.mlf.- M. Habib, A Comprehensive History of lndia, V, Del hi 1970; D. N. Marshall, Mugha/s in lndia, Bombay 1967; H. W. Hodson. The Great Divide, London 1969; M. Ikram, Mus-lim Civilization, New York 1969; M. Mujeeb. The lndian Muslirns, London 1969; I. H.Siddiqui, So-me Aspects of Afgan Despotismin lndia, Ali-garh 1969; a.mlf .• lslam andMuslimsin South

    HiNDiSTAN

    Asla: Histarical Perspective, Delhi 1987; CH/s., ll, 1-97; Riazullslam. lndo-Persian Relations, Tehran- Lahare 1970; P. Hardy. The Muslirns of British lndia, Cambridge 1972; S. A. A. Rizvi. The Religions and lntellectual History of the Muslims in Akbars Reign, Delhi 1975; a.mlf .• The Wonder that Was lndia, ll, London 1987; I. H. Qureshi. The Muslim Community o{the /nda Pakistan Subcontinent, Karachi 1977; E bul Ke-Iam Azad. lndia Wins Freedom, Delhi 1978; A. M. Schimmel, Islam in the Ind ian Subcontinent, Leiden -Köln 1980; Shan Muhammad, Th e ln-dian Muslirns: A Documentary Record 1900-1947, Meerut- New Delhi 1980, tür. yer. ; Muham-mad Sadiq. A History of Urdu Literature, New Del hi 1984; K. Saxena, Muslims and the lndian National Congress, New Delhi 1985; Naimurrah-man Farooqi. The Mugha/s and Ottomans, New Delhi 1989; The Cambridge Encyclopedia of In-d la, Cambridge 1989; lqbal A. Ansari. The Mus-lim Situation in lndia, New Delhi 1989; T. Mah-mud. Statute-Law Relating to Muslimsin ln-dia, New Delhi 1995; M. A. H. lspahani. Qaid-e Azam Jinnah , London, ts .; M. A. Matiur Rah-man. From Consultation to Confrontation, Lon-don, ts.; T. W. Arnold- M. Mujeeb. " Hindistan", İA, V/1, s. 517-535; J . Burton-Page, "Hind", EJ2 (İng . ), III, 415,452. fAJ ..

    ~ AZMİÜZCAN

    IV. OSMANLI -HİNDİSTAN

    MÜNASEBETLERi

    Osmanlılar'ın Hindistan'daki müslüman devletlerle olan ilişkilerinin tarihi m. yüz-yıla kadar gitmektedir. Bu hususta ilk adımı atan. güneydeki Behmenl hane-danından Sultan lll. Muhammed Şah'tır (1463-1482) . Muhammed Şah, muhte-melen İstanbul'un fethinden sonra ünü bütün İslam alemine yayılan Fatih Sultan Mehmed'e bir mektup yazıp onu tebrik etmiş ve iyi ilişkiler kurmak istediğini bil-dirmişti. 1 S27'de Behmenl Sultanlığı'nın çöküşüne kadar karşılıklı elçiler ve mek-tuplarla devam eden bu ilişkilerin sürdü-rülmesinde Hace-i Cihan diye anılan Beh-menller'in ünlü veziri Hoca Mahmud-ı Ga-van'ın önemli rolü oldu. Mahmud-ı Gavan. gönderdiği temsilciler vasıtasıyla Osman-lılar'la doğrudan doğruya ticaret ilişkileri kurmuş ve Bursa'da bir kolani oluşturmuştur.

    Behmenller'den sonra Gucerat'ta hü-küm süren Muzaffer( hanedam da Os-manlılar' la dostluk kurmaya önem verdi. mı. yüzyılda Gucerat Hükümdan ll. Mu-zaffer Şah ile Yavuz Sultan Selim arasında karşılıklı mektuplaşmalarla siyasi ilişkiler başlatıldı. Muzaffer Şah, Eylül 1 s 18'de gönderdiği mektupta kazandığı zaferler-den dolayı Yavuz Sultan Selim'i kutladı. Muzefferl Sultanlığı'nın büyük vezirlerin-den Di u Valisi M elik Ayaz da Yavuz Sultan Selim'e doğrudan mektup yollayıp ona

    81

  • HiNDiSTAN

    halife olarak hitap etti ve Hint Okyanu-su'ndaki Portekiz tehdidine karşı yardım istedi. Bu sırada Osmanlılar da ciddi bir şekilde Batı Hindistan'daki Portekiz üsle-rine yönelik bir hareket düşünüyorlardı. Selman Reis'in bu konudaki layihası Por-tekiz üslerinin durumu. on ların Hindis-tan, Seylan, Malaka ve Sumatra'daki f a-aliyetleri hakkında bilgi vermektedir. Hat-ta Osmanlılar'ın Yemen valisi Emir Mus-tafa b. Behram ve Hoca Sefer'in idare et-tiği bir Türk donanınası 1 531'de Dili'ya gitmiş ve burayı Portekizliler'e karşı sa-vunmuştu. Ardından Gucerat hakimi Sa-hadır Şah Gucerat"i. artan Portekiz bas-kısı üzerine İstanbul'a bir elçi yollayarak yardım talebinde bulundu cı 536). Bunun üzerine Hadım Süleyman Paşa idaresin-deki bir Osmanlı filosu 1 538 Haziranında Süveyş'ten hareket edip Dili'ya kadar iler-ledi ve buralardaki Portekiz üslerini top ateşiyle yıprattıktan sonra geri döndü; bu hareket bölgedeki ilk ve son büyük aske-ri teşebbüstür.

    Babürlüler'in ilk zamanlarında Osman-lılar'la doğrudan ilişki kurduklarına dair bir bilgiye rastlanmamaktadır. Her ne ka-dar Babür Şah' ın saltanatı sırasında Os-manlı Türkleri'nden bazı askeri uzman ve sanatkarların Hindistan'da görevlendiril-diğ i biliniyorsa da iki devlet arasında dip-lomatik çerçevede bir irtibat başiatılmadığı anlaşılmaktadır; bunda, iki devletin Türk- İslam dünyasının liderliği konusun-da taşıdığı rekabet duygusunun etkili ol-duğu sanılmaktadır. Babür Şah 'ın 1 530'-da ölümünden sonra yerine geçen Hü-mayun Şah zamanında karşılıklı dostluk emareleri görülür. Babürlüler'le ilk ciddi ilişkiler, 1 555'te Basra'da mahsur kalan Osmanlı donanmasını buradan çıkarmak için Hint kaptanlığına tayin edilen Seydi Ali Reis'in Portekiz donanmasıyla yaptığı çarpışmadan sonra şiddetli fırtınanın te-si riyle Hindistan sularına sürüklenmesi ve Suret Limanı'na çıkıp daha sonra Sul-tan Hümayun'la görüşmesi sonucunda başladı. Bu görüşmede Seydi Ali Reis Os-manlı elçisi kabul edilerek ilgiyle karşılandı. Ona Osmanlı Devleti hakkında çeşitli sorular soran Hümayun'un bu sırada Ka-nuni Sultan Süleyman için sarfettiği sita-yişkar ifadeler (Mir'atü'L-memalik, s. ı 3 vd.) en azından Osmanlılar'a karşı ön yar-gılı olmadığını gösterir. Bazı kaynaklar, Hümayun'un Seydi Ali Reis'le Kanuni'ye bir mektup yolladığını yazıyorsa da (Fa-rooqi. s. l6) Mir'atü'l-memalik'te böyle bir bilgi mevcut değildir. Bu durumda Hü-mayun'a atfedilen mektubun onun ölü-

    82

    münden sonra tahta geçen Ekber Şah tarafından gönderilmiş olması lazımdır.

    Söz konusu mektupta Kanuni Sultan Sü-leyman'a zamanın halifesi olarak hitap edilmekte ve dostluk arzulandığı belirtil-mektedir. Ancak Ekber Şah'ın daha son-ra tavrının değiştiği anlaşılmaktadır. Zi-ra Osmanlılar'ın Sünniliğin hamisi olduğu ifade edildikçe bundan rahatsızlık duydu-ğu ve Din-i İlahi adıyla anılan kendi oluşturduğu inanç sistemine karşı çıkan bir kişiye de "Osmanlı temsilcisi" dediği bilin-mektedir. Yine Orta Asya'daki hedefleri-ne ulaşabilmek için bir ara Safeviler ve Özbekler'le beraber Osmanlılar'a karşı bir ittifak girişiminde bulunduğu. Portekizli-ler'le de Yemen'e ortak bir saldırı planla-dığı nakledilmektedir; ancak her iki giri-şim de gerçekleşmemiştiL

    Ekber Şah'ın 1605'te ölümünden sonra yerine geçen Cihangir de Osmanlılar'a karşı bu menfi tavrını devam ettirdi. Asıl adı Selim olduğu halde Yavuz Sultan Se-lim'den dolayı bu adı kullanmayan Cihan-gir. Tüzük-i Cihangiri adlı hatıratında Ankara Savaşı'nda dedesl Timur'un Os-manlılar'a karşı elde ettiği başarıdan ifti-harla bahsederek Babürlü ler'in daha üs-tün olduğunu ima etmiştir (s. ı 44, ı 45). Bunun yanı sıra , saltanatının ilk yıllarında Şah I. Abbas ile olan dostluğu ve akra-balık bağı sebebiyle Osmanlı-Safevi ger-ginliklerinde Safevller'i destekledi; Os-manlılar' ın gönderdiği iki elçilik heyetini de hoş karşılamadı . Ancak bir Babürlü toprağı olan Kandehar'ın Safeviler tara-fından zaptedilmesi üzerine bu defa on-lara karşı ÖZbek- Osmanlı-Babürlü ittifakı kurmaya çalıştı. Fakat IV. Murad'ın olum-lu baktığı bu girişim Cihangir'in ani vefa-tıyla sonuçsuz kaldı.

    Cihangir'in yerine geçen Şah Cihan Os-manlılar'la düzenli bir diplomatik ilişki kurmaya çalışmıştır. Kandehar'ı geri al-mak amacıyla Cihangir'in planladığı Sün-ni ittifakını gerçekleştirmek isteyen Şah Cihan, IV. Murad'ın Bağdat seteri sırasında ona bir elçi ve mektup gönderdi. Hint kaynaklarında, elçinin maksadının ön-celikle Baburlü sarayı için at satın almak olduğu belirtilmekle birlikte mektubun muhtevası ve Osmanlı tarihçisi Naima'-nın ifadeleri, asıl amacın Safeviler'e karşı ittifak yapılması olduğunu ortaya koy-maktadır (Tarih, III. ı 263). MirZarif İsfahani adındaki elçinin getirdiği mektup-ta Şah Cihan İranlılar'a karşı mücadele-nin gerekliliğinden bahsetmekte ve Sul-tan Murad'ın bir an önce Bağdat'ı bunlar-dan kurtarmasını istemektedir. Öte yan-

    dan kendisinin deKandehar ve Horasan'a sefer düzenleyeceğini bildiriyor, böylece doğuda Babürlüler, batıda Osmanlılar ta-rafından sıkıştırılacak olan Safevller'in ortadan kalkacağını söylüyordu. Şah Ci-han'ın bu girişiminden sonra IV. Murad, Arslan Ağa adındaki elçisini zengin hedi-yelerle Hindistan'a gönderdi. Elçiye gös-terilen büyük iltifatlara rağmen Şah Ci-han'ın IV. Murad'ın mektubundaki üsllıptan hoşlanmadığı anlaşılmaktadır. Nite-kim bu sırada IV. Murad'ın öldüğü ve ye-rine Sultan İbrahim'in geçtiği haberi Hin-distan'a ulaştığı halde sadece Babürlü vezirinden Osmanlı vezirine hitaben bir mektup yazılmış ve hükümdarları hakkında kullanılan ifadelerden duyulan üzün-tü belirtildikten sonra yeni bir elçilik heye-tiyle mektup gönderilmeyeceği kaydedil-miştir. Ayrıca bu mektup İstanbul'a var-madan Sultan İ brahim'in Şah Cihan'a yol-ladığı, Bağdat'ın fethiyle ortaya çıkan so-nuçları ve İslamiyet' e yapılan hizmetleri anlatan. ayrıca kendisinin tahta geçişini bildiren mektuba da cevap verilmemiştir.

    Babürlü-Osmanlı ilişkilerinde yaşanan

    kısa bir durgunluktan sonra bu defa ilk adım 1649'da IV. Mehmed tarafından atılarak Seyyid Muhiddin adındaki elçiyle bir mektup gönderildi. Osmanlı teşebbüsünün amacı , Orta Asya'da devam eden karışıklıkların ve hanlıklar arası kavgala-rın sona erdirilmesinde Babürlü desteğinin sağlanması idi. Şah Cihan 1651 'de gö-rüştüğü elçiye yine büyük iltifatlarda bu-lundu ve getirdiği mektuba Hacı Ahmed Said adlı elçisiyle cevap göndererek ken-disinin de Orta Asya'daki gelişmelerden rahatsızlık duyduğunu ve oradaki masum müslümanları korumak istediğini belirtti. Şah Cihan yeniden kurulan diplomatik mü- . nasebetlerden faydalanarak tekrar Sünni ittifakını , SafevTier'e karşı Osmanlı- Babür-lü-Özbek cephesini oluşturmayı düşünüyordu. Ancak bu çerçevede karşılıklı iki-şer elçi daha gidip gelmesine rağmen iyi niyet ifadeleri ve hediyelerin takdirninden öte bir gelişme sağlanamadı. Son olarak Osmanlı sultanı tarafından gönderilen Hüseyin Ağa adındaki elçi Hindistan'a ulaştığında (Kasım 1657) taht kavgaları başlamış ve Şehzade Murad Gucerat'ta bağımsızlığını ilan etmişti; dolayısıyla Hü-seyin Ağa elindeki mektubu Murad'a ve-rerek geri dönmek durumunda kaldı . Bu yüzyılda sıklaştığı görülen diplomatik ilişkiler iki kültürün birbiri hakkında daha geniş bilgiler edinmesine de vesile olmuş. mesela klasik Türk edebiyatında önemli bir yenileşme hareketi sayılan sebk-i Hin-

  • di akımı çağın şairleri tarafından kolayca benimsenip yaygınlaştırılmıştır.

    Bundan sonra Osmanlı-Babürlü ilişkilerinde bir durgunluk dönemi başladı. Hin-distan'daki kargaşalığın ardından Evreng-iib tahtı ele geçirince ( 1658) yeni sultana islam dünyasının her tarafından tebrik heyetleri geldiği halde Osmanlılar' ın ka-yıtsız kalmaları onun da soğuk davranma-sına yol açtı. Esasen Evrengzlb açısından yeniden siyasi ilişkiler başiatmayı gerek-tirecek herhangi bir sebep de yoktu; zira hem Orta Asya'daki hanlıklarla hem de Safevller'le iyi ilişkiler kurulmuştu. Ancak 1666'da Safevller'le arası açılınca sultan istanbul'a bir heyet göndermeyi düşünmüş. fakat Şah ll. Abbas'ın ölümüyle ger-ginlik ortadan kalktığı için buna lüzum görmemişti.

    ll. Süleyman 1689'da Evrengzlb'e Ah-med Ağa adında bir elçi göndererek mü-nasebetleri yeniden başlatmak istedi. Os-manlı Devleti Avrupa karşısında uğradığı askeri mağlübiyetler, mali sıkıntılar ve ku-raklıkyüzünden karşı karşıya kaldığı me-selelerin üstesinden gelebilmek için di-ğer müslüman devletlerden destek ara-yışına girmişti. ll. Süleyman mektubun-da hilafet müessesesinin sorumluluğundan. çekilen sıkıntılardan bahsediyor, ka-firlere karşı verilen cihadı anlatıyor ve bu cihadda bütün müslümanların birlik ol-ması temennisiyle ilişkilerin geliştiriimesini arzu ettiğin i belirtiyordu. Şüphesiz bu aşamada Osmanlılar'ın bekledikleri yar-dım sadece mali destek olabilirdi. Ancak Evrengzlb bu konuda hiçbir teşebbüste bulunmadığı gibi diplomatik ilişkileri ge-liştirmeye yönelik bir adım da atmadı . Böylece ilişkilerdeki durgunluk devam et-ti ve onun arkasından tahta geçen 1. Sa-hadır Şah ile Cihandar Şah zamanlarında da hiçbir girişimde bulunulmadı. 1713'te tahta geçen Ferruhsiyer ise Hacı Niyaz Beg Han adlı bir elçiyle lll. Ahmed 'e bir mektup göndererek bu durgunluğa son vermek istedi. Anlaşıldığına göre Ferruh-siyer, Osmanlı Devleti ile diplomatik ilişki kurup Hindistan'ın karışık durumunda kendi tahtını sağlamlaştırmak istiyordu. Mektubunda Hindistan'ın siyasi vaziyeti hakkında bilgi vermiş . iki devlet arasında dostça ilişkiler kurulmasının ve karşılıklı elçi gönderilmesinin sağlayacağı faydala-rı belirtmişti. Hacı Niyaz mektubu, o sırada Avusturya ile olan gerginlik yüzün-den Edirne'de bulunan padişaha sundu; fakat mektup Ferruhsiyer'in üslübu be-ğenilmediği ve verdiği bilgilere güvenil-mediği için cevaplandırılmadı.

    Ferruhsiyer'den sonra tahta geçen Mu-hammed Şah , Hindistan yoluyla istan-bul'a gitmekte olan bir Buhara elçisinin kendisinden yardım istemesi üzerine lll. Ahmed'e bir mektup yazdı. Padişah için son derece nazik ve hilafet için saygılı ifa-deler taşıyan bu mektup Osmanlı- Babür-lü ilişkilerinde dostça bir hava başlattı ve arkasından karşılıklı birkaç elçi ve mek-tup teati edildi. 1730'lara gelindiğinde Babürlü-Osmanlı ilişkilerini daha da güç-lendirecek bir gelişme oldu. Bu gelişme, iran'da Avşarlılar'ın Safevi hanedanının yerine geçmesi ve zamanla hem Babür-lüler hem de Osmanlılar için tehlikeli bir hal alması idi. Avşarlılar'ın ilk hükümdan Nadir Şah , önce rahatsızlık duyduğu Af-gan kabilelerini bahane ederek Hindis-tan üzerine yürüdü ve Karnal Savaşı'nda (ı 739) Muhammed Şah'ı yendi. Hindis-tan dönüşünde bu zaferini bir mektup-la Osmanlılar'a bildirip onlardan Ca'ferl mezhebinin beşinci mezhep olarak kabul edilmesini ve Haremeyn'in müştereken muhafazasını istedi; isteklerinin reddi üzerine de Osmanlı Devleti'ne savaş açtı ( 1743). Bu sırada Nadir Şah'a karşı des-tek arayışında olan Muhammed Şah, Os-manlı lar'la diplomatik ilişkileri güçlendir-mek amacıyla 1744'te 1. Mahmud'a Sey-yid Ataullah adında bir elçi yolladı. Mu-hammed Şah mektubunda gittikçe bü-yüyen Nadir Şah tehlikesinden bahsede-rek onun Osmanlılar aleyhindeki planla-rını sıralıyordu . Aynı şekilde Nadir Şah'a karşı benzer arayış içinde bulunan Os-manlılar da Muhammed Şah'tan gelen teklifi benimseyerek Mehmed Salim Efendi adında bir elçiyle cevabi mektup gönderdiler. Ayrıca Seyyid Ataullah Efen-di de Hindistan'a dönerken 1. Mahmud'un bir mektubunu beraberinde götürdü. Muhammed Şah, her iki mektubu aldıktan sonra yazdığı yeni mektubunda coğrafi uzaklığın iki devlet arasındaki dost-luk ilişkisini zedelememesini ve bu dost-luğun alenen ilan edilmesini istedi. Ancak Muhammed Şah'ın 1748'de ölmesi bu ilişkileri sekteye uğrattı. Onun arkasından gelen güçsüz sultanlar birbirleriyle uğraşmaktan dışarıya bakmaya imkan bu-lamadılar ve ardından da Babürlü Devleti gittikçe artan bir hızla dağılma sürecine girdi.

    Muhammed Şah ile 1. Mahmud arasında elçilerin gidip gelmesi sırasında, aynı zamanda Dekken valisi olan, fakat fiilen bağımsız bir idareci gibi hareket eden Haydarabad Nizamlığı'nın kurucusu Ve-zir Nizamülmülk Asafcah'ın mektupları

    HiNDiSTAN

    da istanbul'a ulaşmıştı. Nizamülmülk, Nadir Şah'ın ölümünün ardından yazdığı son mektubunda padişahtan iç karışıklıklar içinde bulunan İran'ı zaptetmesini istiyor, Osmanlı ordusu İran'a girdiği tak-dirde Şiiliğin ortadan kalkacağını ve Sün-ni Müslümanlığın bu bölgeye hakim ola-cağını ileri sürüyordu. Ancak Nizamül-mülk'ün bu mektubu İstanbul'a varma-dan Osmanlı - İran savaşı bir barış antiaşması ile sona ermişti. Onun yerine geçen oğlu N asır Ceng de 1. Mahmud'a bir mek-tup gönderdi ve ondan kafirlerle zalimle-re karşı verdiği cihadda kendisine yardım etmesini istedi. Bu çabalara rağmen Ba-bürlüler'in yıkılış tarihi olan 1858'e kadar Osmanlı-Babürlü diplomatik teması ye-niden kurulamadı. Fakat Osmanlılar'ın Güney Hindistan'daki müslüman sultan-lıklar la ilişkileri devam etti. 1 77 4'ten iti-baren Malabar Sultanı Ali Raca ve ondan sonra yerine geçen kızı Bibi Sultan İstan bul'a elçiler göndererek İngilizler'e karşı Osmanlı hükümdanndan yardım istedi-lerse de 1. Abdülhamid bu konuda fazla bir şey yapamadı. Çok geçmeden Meysür Sultanlığı'ndan da buna benzer bir talep geldi ve güneydeki ingiliz istilasına kar-şı mücadele veren Tipü Sultan. Osmanlılar'ın desteğini sağlamak için İstanbul'a 1 784 ve 1 786 yıllarında iki defa kalabalık heyetler gönderdi. Özellikle 700 kişiden oluşan ikinci heyet çok zengin hediyeler getirdi ve uzun süren görüşmeler yaptı. Tipü Sultan, ticari ve askeri yardım yanında Osmanlı halifesinden berat da istiyor-du. Fakat bu sırada Osmanlı-Rus ve Os-manlı-Avusturya savaşları devam ettiğinden bu istekler karşılanamadı ve cevabi mektupta, İngilizler'le olan anlaşmazlıklarında ara buluculuk yapılabileceği bildi-rilerek kendilerine mümkün mertebe me-selelerin savaşsız halledilmesi tavsiyesin-de bulunuldu. 1792'de yenilgiye uğrayan TipG Sultan Fransızlar'la iş birliği yaparak ingilizler'den intikam almaya kalkışınca ingiltere hükümeti lll. Selim'den bu iş bir-liğini önlemesini istedi. lll. Selim 1798'de TipG Sultan'a yazdığı mektupta Fransızlar 'ın İslam düşmanı olduğunu söyleye-rek onlara güvenilmemesini tavsiye etti. TipG Sultan ise 1 O Şubat 1799 tarihli ce-vabi mektubunda İngilizler'in işgalci oldu-ğunu ve onlara karşı mücadeleden başka yol bulunmadığını yazdı; aynı yıl içerisin-de de ingilizler'le yaptığı savaş sırasında öldü. Böylece Hindistan'da ingiliz hakimi-yetinin yayılmasına karşı direnen son en-gellerden biri daha ortadan kalktığı gibi Osmanlılar'la diplomatik ilişki kuracak bir sultanlık da kalmadı.

    83

  • HiNDiSTAN

    XIX. yüzyılın başından itibaren İngilizler'in Hindistan'afiilen hakim olmasıyla ortaya çıkan yeni durum özellikle müslü-manlar üzerinde derin tesirler uyandırdı. İngiliz hakimiyeti. Hindülar için sadece bir yönetim değişikliği iken müslümanlar için tarihlerinde ilk defa siyasi hakimiyetin kaybedilmesi ve gayri müslim yabancıların egemenliği altında yaşama mecburi-yetinde kalınması anlamına geliyordu. Bu durum din ve kültür meselelerini bera-berinde getirdi ve Hint müslümanlarını güvenilebilecek bir merkez aramaya, do-layısıyla zamanın en güçlü İslam devleti durumundaki Osmanlılar'a daha fazla ya-kınlaşmaya sevketti. Babıali'nin XIX. yüz-yılın ortalarında Bombay ve Kalküta'da konsolosluk açması da bu yakıniaşmayı etkiledi. Böylece gittikçe yayılan Osman-lıcı duygular 1853'te Kırım Savaşı sırasında açığa vuruldu ve Hindistan'ın bazı şehirlerinde Türk ordusu için yardım top-landı. Hint müslümanları. İngiliz hakimi-yetine karşı 1857'de başlatılan büyük di-reniş sırasında Osmanlı Devleti'nden des-tek istediler. Fakat bu esnada Ruslar'a karşı İngiliz yardımına ihtiyaç duyan Ba-bıali destek verecek durumda değildi. Ak-sine İngil izler padişah- halifenin kendile-riyle müttefik olduğunu yayarak Hint müslümanlarının direnişini kırmaya ça-lıştılar. Bazı kaynaklar. Osmanlı sultanının Hindistan'a bu çerçevede bir mektup gönderdiğini ve halka İngilizler'e karşı koymamaları hususunda tavsiyelerin yer aldığı bu mektubun camilerde okunduğunu yazmaktadır.

    Hindistan. 1858'de Babürlü hanedanının sona ermesinin ardından resmen in-giliz sömürgesi haline gelirken Hint müs-lümanları da Osmanlı Devleti'ne karşı da-ha yakın bir ilişki içerisine girdiler. Bunda. 1857 olaylarından sonra Osmanlı toprak-larına sığınan Hindistanlı ulemanın faali-yetleri kadar gelişen haberleşme ve ula-şım imkanlarının da tesiri bulunmakta-dır. Hindistan müslümanlarının Osmanlılar'a karşı beslediği duyguları belirleyen bir başka etken de Osmanlı- İngiliz ilişkilerinin mahiyetidir. 1880'lere kadar bu ilişki genelde pek soğuk olmadığı için Hin-distan müslümanları da duygularını ser-bestçe dile getirmişler. özellikle 1870'le-rin ortalarından itibaren ve Doksanüç Harbi sırasında Osmanlılar için yardım toplamak, gösteriler yapmak. İngiltere hükümeti nezdinde müracaatlarda bu-lunmak gibi yoğun faaliyetler içerisinde olmuşlardır. Özellikle bu savaş sırasında yerli basın Osmanlıcı duyguların sözcülü-

    84

    ğünü üstlenmiş ve kurulan Encümen-i is-lam. Encümen-i Te'yld-i Türkiye ve Mec-lis-i Müeyyid-i İslamiyye cemiyetleriyle Darüluh1m-i Diyübend gibi dini eğitim müesseseleri yardım toplama kampan-yaları başlatmışlardır. Bu sırada Hindis-tan'daki hakim duygu. İslam dünyasının ümidi olan halifenin idaresindeki son müslüman devletine yardım edilmesi ge-rektiği şeklindedir. Onlara göre eğer Os-manlılar da ortadan kalkarsa İslam'ın ge-leceği tehlikeye girecektir. Hindistan müs-lümanları başka bir devletin vatandaşı ol-makla birlikte dini açıdan Qsmanlı halife-sine bağlıdırlar; dolayısıyla gerektiğinde ellerinde bulunan imkanları halifenin kul-lanımına sunmaya mecburdurlar.

    1880'lerden itibaren İngiliz-Osmanlı ilişkilerinde başlayan soğukluk Hindistan müslümanlarının Osmanlılar'a karşı tav-rını da etkilemiş ve müslümanlar zaman zaman kendilerini sıkıntıda hissetmişlerdir. ll. Abdülhamid döneminde Osmanlı Devleti'nin Hindistan'a yönelik faaliyetle-ri ise genel olarak ulema ve nüfuzlu kim-selerle ilişki kurmak. gazeteler yoluyla propaganda yapmak. konsoloslar vasıtasıyla kamuoyu oluşturmak, tarikatların nüfuzunu değerlendirmek. hac ve diğer vesilelerle destek aramak gibi çalışmalarda yoğunlaşmıştır. Bunlar yapılırken he-deflenen şey, genellikle ileri sürüldüğünün aksine askeri--bir ayaklanmayı teşvik etmek değil. müslüman kamuoyunun baskısıyla İngilizler'in Osmanlı Devleti'ne karşı olan politikalarını etkilemekti. Aynı şekilde Osmanlı Devleti'nde meydana ge-len gelişmeler Hindistan müslümanlarınca yakından takip edilmiş . 1897 Yunan Savaşı ve Hicaz demiryolunun inşası sırasında büyük meblağlarda yardım gönde-rilmiştir. İngilizler de Hindistan'daki Os-manlıcı duygulardan ve bu devlete göste-rilen ilgiden tedirgin olarak gelişmelere karşı tedbir almak için bazı İstanbul gaze-telerinin ülkeye girişini yasaklamışlar. Os-manlı vatandaşlarının faaliyetlerini kont-rol altında tutmuşlar ve konsoloslukların çalışmalarına kısıtlamalar getirmişlerdir.

    Diğer taraftan Hindistan'a yönelik Os-manlı faaliyetleri sonucunda Sultan ll. Ab-dülhamid'in şahsına karşı büyük bir say-gı ve bağlılık oluşmuştur. Nitekim ll. Meşrutiyet'in ilanı ve daha sonra ll. Abdül-hamid'in tahttan indirilmesi üzerine Hin-distan'da büyük bir şaşkınlık yaşanmış ve müslümanlar bir süre bu gelişmeleri kabul etmediklerini açıklamışlardır. An-cak daha sonra. İttihatçılar'ın hilafet gibi bazı dini kurum ve sembollerin önemini

    vurgulayarak İslam dünyasına yönelik fa-aliyetler içerisine girmeleri ve Hindistan'-da etkin olmaya başlayan Aligarh Okulu'-na mensup aydınların bunlarla temasa geçmeleri neticesinde tekrar güven sağlanmış. Trablusgarp ve Balkan savaşları sırasında yine aynı coşkuyla Osmanlılar için yardım toplanıp gösteriler yapılmıştır. Balkan Savaşı esnasında da bir sağlık eki-bi teşkil edilerek Türkiye'ye gönderilmiş ve bu ekip savaş alanında yoğun çalışmalarda bulunmuştur.

    ı. Dünya Savaşı Hindistan müslüman-Iarına felaket getirdi. Osmanlılar'la İngilizler'in karşı karşıya gelmemeleri için gayret sarfeden müslümanlar bunun ger-çekleşmemesi üzerine Osmanlılar'dan ya-na tavır koydular. Bu durumdan rahatsız olan İngilizler daha savaşın başında, ka-muoyunu yönlendirici yayın yapan gaze-teleri kapatarak Mevlana Muhammed Ali ve Ebü'I-Kelam Azad gibi etkili aydınları tutukladılar. Bu arada, müslümanla-rın mukaddes beldelerle ve hilafetin du-rumuyla ilgili beklentilerini garanti ede-cek teminatlar vererek ve bazı din adam-larından baskıyla Osmanlılar aleyhine fet-valar alarak halkı sakinleştirmeyi başardılar. Savaşın sonunda Osmanlı Devleti'-nin kaderinin tartışıldığı günlerde Hindis-tan müslümanları yine yoğun bir kam-panya ile İngilizler'e savaş sırasında ver-dikleri teminatları yerine getirmeleri hu-susunda baskı yapmaya başladılar. Bu çerçevede oluşturulan Hindistan Hilafet Hareketi, HindQ ve müslüman bütün Hintliler'in katılımıyla büyük bir milli da-va halini aldı. Bir taraftan Avrupa'ya he-yetler göndererek Osmanlılar'ın hayatta kalma mücadelesi desteklenirken bir ta-raftan da pasif di renişle İngiltere'ye bas-kı yapıldı; Sevr sonrasında ise Anadolu'da başlayan Milli Mücadele'ye mali destek sağlandı. Bu mücadelenin başarıyla so-nuçlanması coşkuyla karşıtandı ve Türki-ye Cumhuriyeti'nin kurulması islam ale-minin kurtuluşu sayıldı. Ancak çok geç-meden Mart 1924'te hilafetin kaldırılması şaşkınlığa sebep oldu ve kabullenilme-di; bu tarihten itibaren Türkiye'ye karşı gösterilen ilgi de yerini yavaş yavaş ka-yıtsızlığa bıraktı.

    BİBLİYOGRAFYA :

    Seydi Ali Reis. Mir'atü'l-memalik, İstanbul 1313, s. 13 vd .; Feridun Bey. Münşeat, ı, 280, 395-396; Nalmil. Tarih, lll, 1263; Cihangir, The Tüzuk-i Jahangirl or Memoirs of Jahanglr (tre. A. Rogers - H. Beveridge( New Del hi 1978, s. 2, 144, 145; İzzl, Tarih , İstanbul 1199,1, 13-16; M. Haq, The Great Revolution of 1857, Karachi 1857; W. W. Hunter. The lndian Musalmans. Calcutta 1876, s. 117 -123; Riyazü 'i-inşa' (n ş[

  • G. Yezda nT- C. B. Hüseyin). Haydarabad 1948; Bayur, Hindistan Tarihi, bk. İndeks; a.mlf .. "Maysor Sultanı Tipu ile Osmanlı Padişahlarından I. Abdülhamid ve III. Selim Arasındaki Mektuplaşma", TTK Belleten, Xll/47 ( 1948), s. 617 -652; a.mlf .. "Osmanlı Padişahı II. Süley-man'ın Gürkanlı Padişahı Alemgir (Evreng-zlb)'e Mektubu", a.e., XIY/54 (1950). s. 269 -287; Uzunçarşılı. Osmanlı Tarihi, 111/2, s. 261-297; IV/2, s. 150,156, 186-187; M. Hasan K han, History ofTipu Sultan, Calcutta 1951; Aziz Ahmad. Studies in fslamic Culture in the Ind ian Environment, Oxford 1964, s. 28, 37-38, 53, 54; S. A. Rashid, "Ottoman-Mughul Rela-tions During the Seventeenth Century", VI. TTK Bildiriler ( 1967), s. 533-545; M. Mujeeb, The lndian Muslims, London 1967, s. 72, 236; T. W. Arn old, The Caliphate, London 1967, s. 159-162; 1. H. Qureshi, Ulema in Politics, Karachi 1972, s. 219-220; P. Hardy, The Muslims of Bri-tish lndia, Cambridge 1972, s. 70 vd.; Ahmet Asrar, Kanuni Devrinde Osmanllların Dini Si-yaseti ve islam Alemi, İstanbul 1972, tür.yer.; M. Yakub Mughul, Kanun! Devri: Osmanllların Hint Okyanusu Politikası ve Osmanlı-Hint Müslümanları Münasebetleri: 1517-1538, İstanbul 1974; N. Magrebi, "Ottoman -Guİarat Re-lations: 151 7-1566", Studies in the Foreign Relations of fndia, Haydarabad 1975, s. 184-193; Nairnur Rahman-Farooqi. Mughal-Otto-man Relations, Delhi 1989; Azmi Özcan, Pan-islamizm: Osmanlı Devleti, Hindistan Müslü-manları ve ingiltere: 1877-1914, İstanbul 1992; a.mlf., "Sultan II. Abdülhamid ve Hindistan Müslümanlan", Sultan If. Abdülhamid ve Devri Semineri: Bildiriler, İstanbul 1994, s. 125-139; a.mlf .. "185 7 Büyük Hind Ayaklanması ve Os-manlı Devleti". islam Telkikieri Dergisi, X, İstanbul 1995, s. 271-280; B. Lewis, "The Mughals and the Ottomans", Pakistan Quarterly, VII/ 2, Karachi 1958, s. 5-9; Cengiz Orhonlu. "Seydi Ali Re is", TED, 1 ( 1970). s. 38-56; a.mlf., "Os-manlı İmparatorluğu ve Hindistan Yolu", TD, XXXI ( 1978). s. 65-143; Salih Özbaran. "The Otto-man Turks and the Portuguese in the Persian Gulf: 1534-1581 ", JAH, VI ( 1972). s. 45-87; G. Minault, "Indian Muslims' Reactions to the Abolicion of the Caliphate in 1924: The Col-lapse of a Nationalist Political Alliance", Les Annales de l 'A utre Islam, sy. 2, Paris 1994, s. 245. ı.:ı

    ımı AzMi ÖzcAN

    V. DİN

    A) İslamiyet. Hindistan'ın Arap dünya-sıyla ilişkilerinin tarihi İslam öncesine da-yanır. Bu dönemde Arabistanlı tüccarla-rın Hindistan kıyılarına kadar gidip bura-dan aldıkları malları Mısır ve Suriye yoluy-la Avrupa pazarlarına ulaştırdıkları bilin-mektedir. Kaynaklarda Hz. Peygamber'in Hindistan hakkında bilgi sahibi olduğuna dair rivayetler yer almaktadır (Nesa!. "Ci-had", 41; Azad-ı Bilgraml. ı. 7-57; Kadi Ather Mübarekpurl. el-'Arab ve'l-Hind, s. 107-110). Resul-i Ekrem. bir Hint raca-sının kendisine gönderdiği bir kavanoz zencefıl turşusunu ashabı ile paylaşmıştır. Aynı şekilde Hz. Peygamber'in kafur ve öd

    ağacı gibi bazı Hint mallarını sevdiği, Hz. Aişe'nin de Hint elbisesi giydiği rivayet edilmektedir. Kur'an-ı Kerim'de geçen "zencebll" (el-insan 76/17). "kafur" (el-in-san 76/5) ve "misk" (ei-Mutaffifln 83/26) kelimelerinin Sanskritçe olduğu ileri sü-rülmektedir (Seyyid Süleyman NedvT. s. 71 ).

    Hindistan kökenli Zut. Esavire. Seyabi-ce ve Meyd kabileleri çok erken zamanlar-da Arap yarımadasına yerleşmişlerdi. Bil-hassa Zutlar meşhurdu: hatta ResGl-i Ek-rem bir vesile ile Hz. Musa'nın onlara ben-zediğini söylemişti. Zut kabilesinin he-kimlerine zaman zaman başvurulmuş ve Hz. Aişe'nin bir hastalığında yardımları is-tenmişti. Cemel Vak'ası sırasında Hz. Ali Basra'daki devlet hazinesini Zutlar'a ema-net etti: daha sonra da Muaviye Zutlar'ı Bizans akıniarına karşı Suriye'ye yerleştirdi. Zaman içerisinde ticari ilişkiler so-nucu Arabistan kıyılarında Hint. Hindis-tan kıyılarında da Arap kolonileri oluştu. Arap yarımadasında yerleşen Hintliler kendi dinlerini korumuşlarsa da Hz. Pey-gamber zamanında münferit ihtida ha-diselerinden de bahsedilmektedir.

    Serendibliler ResGl-i Ekrem hakkında bilgi edinmek amacıyla Arabistan'a bir el-çi göndermişler. elçi Medine'ye ulaştığında Hz. Peygamber'in vefat ettiğini öğrenmiş ve o sırada halife bulunan Hz. Ömer'-den bilgi almıştır. Elçi de yolda ölmüş. yardımcısı geri döndüğünde halka ResG-Iullah'ın ve ashabın yaşayışı hakkında bil-gi vermiştir. O dönemde Araplar arasında Hindistan "akıl ve hikmet ülkesi" diye meşhurdu . Şehristanl Araplar'la Hintli-ler'in benzer felsefi tavırlarından söz eder: mesela her iki tarafın da eşyanın sı rrını araştırdığını ve olayları metafızikle açıklama yoluna gittiğini söyler.

    Hindistan ve Seylan adasındaki ticaret merkezleri arasında Arap kolonileri çok önemliydi. Bu topraklarda özellikle Guce-rat. Maldiv ve Malabar kıyılarında müslü-manların siyasi hakimiyet kurmasından önce yoğun Arap yerleşimi vardı. Belazü-rl. Haccac b. Yusuf'un Irak valiliği sırasında Serendibii bir racanın iyi niyet göste-risi olarak lrak'a bir gemi dolusu hediye gönderdiğini , geminin dönüşte. erkekle-ri daha önce Serendib'e yerleşen kadınları onların yanına götürdüğünü kayde-der (Fütilf:ı, s. 126). Yakın zamanda Kahi-re- Geniza arşivinin bulunmasından son-ra yapılan bazı çalışmalar ilk zamanlarda-ki ilişkiler hakkında ayrıntılı bilgiler orta-ya koymaktadır (Goitein, XXXVIV3 [ 1963]. S. 188-205).

    HiNDiSTAN

    İslam'ın Yayılması. Hindistan'da İslamiyet fetih, ihtida, kolonileştirme ve göç-ler yoluyla yayılmıştır : ancak bunlardan ihtida faktörünün önemi büyüktür. Mu-hammed b. Kasım es-Sekafi'nin 92-93'te (71 0-711) Sind'i fethetmesinden sonra yerli halka müsamahalı davranması onla-rı etkilemiş ve İslam'ı cazip hale getirmişti. Muhammed b. Kasım bütün mabed-Iere dokunulmazlık hakkı tanırken halka da cizye ödemeleri karşılığında ekonomik istikrar sağlanacağı ve mevcut sınıf ve statülerine dokunulmayacağı sözünü ve-riyordu. Bu dönemde Halife Ömer b. Ab-dülazlz. ele geçirilen yerlerdeki HindG ra-calarına mektup göndererek ihtida eder-lerse müslümanlarla aynı haklara kavu-şacaklarını bildirmiş. bu arada Cay Sing ve diğer bazı racalar müslüman olmuşlardı (Belazürl. s. 44 ı). Sind'de müslüman-ların yerleştiği ilk bölge Deybül yakınlarında idi ve burada Araplar yaşamaktaydı. Ardından Mahzuze. Beyza ve Mansu-re gibi kasabalar kurulmuş ve bunlar za-manla birer kültür merkezi haline gelmişti. Özellikle MansGre'nin nüfusunun bü-yük çoğunluğu Arap'tı. Öte yandan kay-naklar Sind'de birçok köyde Hindlılar'la müslümanların birlikte yaşadığını. Man-sGre ve Mültan'da halkın Sindce ve Arap-ça. Mekran'da ise Mekranca ve Farsça ko-nuştuğunu bildirmektedir.

    872'de müslüman olan bir Sind racası Mekke'ye kıymetli taşlarla süslü altın bir zincir yollamış. Abbas! Halifesi Mu'temid-Aleilah da bunu Kabe'nin içine astırmıştı. Daha sonra bir Hint racası. MansGre Emlri Abdullah b. Ömer b. Abdülazlz'den İslamiyet'i anlatan bir kitap hazırlatmasını istedi. Racaya hazırlanan kitapla bir-likte bir de Kur'an-ı Kerim gönderildi. Ra-ca Yasin suresinin tefsirini dinleyince he-men müslüman oldu. önemli bir kişinin müslüman olması daha kalabalık grup-ların İslam 'a girmesine yol açıyordu. Bu alanda bir diğer gelişme Abbasller devrin-de Hindistan ile Bağdat arasında kurulan bağlantıdır. Bu dönemde her iki tarafın ilim adamlarının karşılıklı ilişkileri sonu-cunda bir fikir alışverişi gerçekleşmiştir.

    Gazneliler'in yükselişi Hindistan'da İslam kültürünün gelişmesinde yeni bir dö-nem başlatmıştır. Sultan Mahmud-ı Gaz-nevi Hindistan'a on yedi sefer düzenleye-rek İslamiyet'in yayılmasına zemin hazırlamış ve bölgede asırlarca sürecek Türk hakimiyetinin temellerini atmıştır. Bunu gerçekleştirirken de HindGiar'a karşı iyi davranmış ve ordusuna aldığı çok sayıdaki HindG askerin inançlarına karışmamış-

    85