gültekin emre yiyelim içelim, okuyalım yazalım

28
gültekin emre yiyelim içelim, okuyalım yazalım... Günlükler 2013-2016

Transcript of gültekin emre yiyelim içelim, okuyalım yazalım

Page 1: gültekin emre yiyelim içelim, okuyalım yazalım

gültekin emreyiyelim içelim,okuyalım yazalım...Günlükler 2013-2016

Page 2: gültekin emre yiyelim içelim, okuyalım yazalım

önsöz / 7 Günlükler 2013 / Berlin - Ölüdeniz - Bursa - Ayvalık - İzmir / 9 2014 / Berlin - Ayvalık / 85 2015 / Berlin - Ayvalık - İzmir / 123 2016 / Berlin - Ayvalık - İzmir / 163

Kişi dizini / 201Kaynakça / 203

İ Ç İ N D E K İ L E R

Page 3: gültekin emre yiyelim içelim, okuyalım yazalım
Page 4: gültekin emre yiyelim içelim, okuyalım yazalım

7

önsöz

Epeyce günlük tuttum. Bu bir alışkanlığa dönüştü. Günlerimi, anlarımı kırık ayna parçalarından izlemeye çalışıyorum; yaşamımdan yanısıyanları, yansımaları. Hepsi de bir başka öbekte toplanan görüntüler: Çeşitli konu-ları içeren günlerimi, gün gün yazmaya çalıştım.

Hastane Günlüğü, Waren (Mürizt) Günlüğü, Çınlama Günlüğü, Ber-linale Günlüğü, Bizimköy (Ayvalık) Günlüğü, Günbatımı Günlüğü, Bu-run Günlüğü, Deniz Günlüğü, Kıbrıs Günlüğü, Paris Günlüğü, Yeme-İçme Günlüğü (asıl yeme-içme günlüğünün öncüsü bir günlük), Halk Şiirinde Yeme-İçme Betimlemeleri / Dizeleri Günlüğü, Zeytin Ağacı ve Rüzgâr Günlüğü... gibi tematik günlükler...

Saydıklarımdan “Yeme-İçme Günlüğü” bana başka bir esin kaynağı oldu. Okuduğum kitaplarda (öykü, roman, şiir), gazetelerde, dergilerde yemeye-içmeye ilişkin rastladıklarımın bende bıraktığı izleri, izlenimleri, doğurduğu düşünceleri, çağrışımları yazmaya çalıştım; kimi zaman aralık-larla, çoğu zaman aralıksız. Ayrıca, çarşı pazar gezmelerimde rastladığım yemek kültürüne ilişkin detayları, dışarda yediğim yemekleri, lokantaları, dost sofralarındaki değişik mezeleri... günü gününe olmasa da, yeri geldik-çe, unutulmasınlar diye, geçiriyorum günlüğüme.

Günlük mü? Günle yol alan ömür!İşte hepsi bu!

Page 5: gültekin emre yiyelim içelim, okuyalım yazalım
Page 6: gültekin emre yiyelim içelim, okuyalım yazalım

2013Berlin - Ölüdeniz - Bursa - Ayvalık - İzmir

Page 7: gültekin emre yiyelim içelim, okuyalım yazalım
Page 8: gültekin emre yiyelim içelim, okuyalım yazalım

11

2013 berlin - ölüdeniz - bursa - ayvalık - izmir

Kuzu gömleği______________________________________

Berlin, 17 Şubat 2013

Pus, Zerrin Koç’un üç öykü kitabından sonra yayımladığı ikinci romanı. Bir ailenin çözülüşünü anlatırken yazar, Türkiye’nin ve gençliğin duru-munu da ele alıyor. 12 Eylül 1980 askerî darbesinin öncesinde yaşanan acı olaylar ve ressam olma peşindeki Suna’nın ayakta kalma savaşımı. Anne sevgisi görmeden büyüyen genç kızın başarısız evliliği, sevgisiz çocuk ye-tiştirmesi, romanın kahramanlarının çeşitliliği, ruh çözümlemelerinin de-rinliği çok başarılı.

Tavuk besleyen, yumurta toplayan, vişneyi, çileği toplayıp kaynatan anneannesi Zehra’nın, dağılan ailesi, evlenip giden kızları aklına gelir “oturup bir yorgunluk kahvesi” içerken. Bahçesine bakar bir yandan da, geç-mişi düşünerek: “Dut ağacının boyu köşkün çatısını aşmıştı. Çatlamış kabuk-larından bal sızan incirler, kırmızılı beyazlı kirazlar, ayvalar, elmalar, çağlalar, çeşit çeşit sebzeler, vişneler, çilekler; hepsi nasırlı ellerinin, sızlayan dizlerinin marifeti”dir.

Kızı Ömür ile torunu Suna ve öteki misafi rleri gelmeden Kırkağaç’a özgü, “hem zahmetli hem de masrafl ı bir yemek olan kuzu gömleği” pişirir. Ye-meğin tarifi şöyle: “Hayvanın karaciğerini, akciğerin bir bölümünü, böbreği, yüreği kıyar, taze soğan, taze nane, pirinç, karabiber ve tuzla bir güzel harman-ladıktan sonra bağırsağın yağlı zarını açarak doldur”up “kuzineye sür”er. “Dut ağacının altında kurulu uzun masada, şölen havasında” yenir bu özel yemek.

Page 9: gültekin emre yiyelim içelim, okuyalım yazalım

yiyelim içelim, okuyalım yazalım...

12

Rejim yemekleri_________________________________________

Berlin, 27 Şubat 2013

Yalos, Semra Aktunç’un üçüncü öykü kitabı. İki kadın kahramanın konuş-masından: “Konu yine rejim yemeklerine geliyor, Tülay makarna haşlıyormuş, yağ yok, tuz yok, iki çorba kaşığı koyuyormuş tabağına, bir kaşık da yoğurt; yatana kadar söylenip duruyormuş kendi kendine, ne çok yedim yine, ne çok, yoğurtlar, makarnalar, oh oh... diyerek. Düşlerine giren dolmaları, börekleri, tatlıları da sıralıyor sonra, gülüyor uzun uzun.”

Yemek ve beslenme konusunda uzmanlar her şeyden az yememizi öne-riyor kilo vermek için. “Dayakçı’ya Mektup” öyküsünde “kuru” geçiyor. “Yine Taylan, bir haziran günü, Dayakçı fi krini atıyor ortaya: ‘Gidelim de ağız tadıyla bir kuru yiyelim,’ diyor, ‘acılı turşulu, ikişer porsiyon’” Dayakçı, lokan-ta açmış bir öğretmen. O öğretmene yazılan bir mektup bu öykü.

“Üstat, bir kuru yiyelim dedik yaz bastırmadan, var değil mi?” Dayakçı’nın yanıtı şöyle: “Ne getirirsem paylaşacaksınız, ille kuru derseniz öbür yemek-leri kim yiyecek, evcilik oynamıyoruz burada. Pilavüstüyle idare edin, Hasan Ağabey on kişiyle gelecek bugün buraya. Ekmekleri de parçalayıp bırakmayın, mundar etmeyin nimeti...”

Çıt çıkarmadan masanın donatılmasını beklerler. “Yüzünün ifadesi de-ğişmeden, yavaş yavaş donatıyorsun masamızı; uslu uslu bölüşüyoruz yemek-leri, Taylan gülmekten vakit bulup da tabağını dolduramıyor bir türlü. Sen ona bakıp başını sağa sola sallıyorsun, biz patlamak üzereyiz” “Yemekler enfes, mis gibi kokuyor...”

Yemek biter. Kalkarlar. Dayakçı fırlar gelir arkalarından. “... elinde bir tabak kemalpaşa tatlısı.” Masadan kürdanları alır Dayakçı, kürdanı batırıp “tatlılara, şöyle bir silkeleyip, teker teker yedir”ir eski öğrencilerine, “çocukla-rını besleyen anne gibi.”

En sert yürekte bile ne sıcak duygular gizlidir kim bilir!

Page 10: gültekin emre yiyelim içelim, okuyalım yazalım

13

2013 berlin - ölüdeniz - bursa - ayvalık - izmir

Serhat Türküsü_______________________________________

Berlin, 1 Mart 2013

Ruhi Su’nun gürül gürül sesinden bu türkü:

Ne murdar öldülerNe müslüman oldularKılıçsız, kalkansızBir Sofra kurdular

Zeytin zeytini getirdiİncir inciri getirdiŞerbeti üzüm getirdiHer biri bir şey getirdiKimi meyvesini canımKimi gölgesini getirdi

Herkes bir şey getirince doğanın bağrından, kurulan o sofra ne zengin olur! Halk şiirine yansıyan yeme-içme kültürünün zenginliğini kim yadsıyabilir?

Page 11: gültekin emre yiyelim içelim, okuyalım yazalım

yiyelim içelim, okuyalım yazalım...

14

Rakı mezeleri___________________________________

Berlin, 3 Mart 2013

“Bir kadeh beyaz şarap ve yanına peynir tabağı söyledi. Ardından deniz lüferini eklemeyi unutmadı. ‘Buranın mezeleri güzeldir, beraber takılırız,’ diyen Arif de, masaya; Grit ezmesi, deniz börülcesi, fava, kabak çiçeği dolması ve ara sıcak olarak kalamar tava ısmarladı, 20’lik rakı ve ‘ana yemek’ olarak da Tekir söy-ledi. ‘Hadi,’ deyip kadehini havaya kaldırdı... Bir süre servis tabaklarını az az yerleştirdiler mezelerle ilgilenerek.”

Emrah Polat’ın Yüzler romanı beni Ayvalık’a, meyhanelere, dost sofra-larına götürdü getirdi. Bir de öğrencilik günlerimin Ankara’sına. Tombiko diye bir lokanta vardı Kızılay’da, hâlâ duruyor mu, bilmiyorum, öğrenci bütçemizin el verdiği kadar yer içerdik burada.

Sonra Tavukçu’ya dadanma dönemi başladı okul bitip memur olunca. Tavukçu, ayrı bir tarihtir Ankara’da. Muzaffer Buyrukçu’nun öykülerinin ana atmosferini oluşturur Tavukçu. Metin Altıok, Cemal Süreya, Ahmet Say ve o dönemim TRT’de çalışanları, ünlü spiker Zafer Celasun dahil, Tavukçu’nun gedikli müşterisiydiler. Birisi çıkıp Tavukçu’yu yazmalı.

Page 12: gültekin emre yiyelim içelim, okuyalım yazalım

15

2013 berlin - ölüdeniz - bursa - ayvalık - izmir

“İçelim”___________________________________

Berlin, 5 Mart 2013

Rıfat Ilgaz’ın Yaşadıkça kitabında yer alan “İçelim” başlıklı şiiri 40’lı yılla-rın aydınlar üzerindeki devletin baskısını, karanlığını anlatırken günümü-ze de ışık tutuyor. Ülkemizde içkinin yasaklandığı kentlerin sayısı giderek artarken, düşünce özgürlüğünün fi tili iyice kısılırken bu şiirdeki içkinin, dostların anlamı, farkı daha da büyüdü gözümde.

İşte bir aradayız!Sağlığından haber beklediklerimiz yanımızda;Ve aramızda uzun zamandırYüzünü görmediklerimiz!Kimimiz mahpustan dönmüşüzKimimiz sürgünden!Bu akşam keyfi miz yerinde,Günlük dertlerimizden sıyrılmışız,Nasıl kazanıldığını unutmuşuz paranınElimiz o kadar açık;Harcayalım neşemiz için!İyisi gelsin şarabın,Yüklü olsun mezeler!Nöbetçisiz geçiyor akşamımız demek,Kilitsiz, demir parmaklıksız;İstersek burada keser konuşmamızı,Çıkarız kol kola, kelepçesiz.Dolaşırız canımızın çektiği sokakta.Özlemini çekmişiz uzun zamanDostların ve aydınlığın.Duymuşuz her çeşit yalnızlığı

Page 13: gültekin emre yiyelim içelim, okuyalım yazalım

yiyelim içelim, okuyalım yazalım...

16

Tek başımıza.İki çift laf etmenin karşılıklı,Ne demek olduğunu öğrenmişiz.Konuşalım, Bir suç olduğunu bilerek her sözümüzün.Güzel günlerin yaklaştığını söyleyelim,Dört yanımızı kollayarak.Ne olacak, bilir miyiz birazdan?Belki hesabı sorulacak neşemizin.Kaldıralım son kadehleri,Ayrılalım arkadaşlar,Ayrılırken öpüşelim!

Page 14: gültekin emre yiyelim içelim, okuyalım yazalım

17

2013 berlin - ölüdeniz - bursa - ayvalık - izmir

Eurogıda___________________________________

Berlin, 9 Mart 2013

Yalnız Berlin’de değil, bütün Avrupa’da gıda sektöründe Türkler söz sahibi olmaya başladılar bir biri arkasına açılan marketler zinciriyle. Bu marketler ne Kipa’yı ne Migros’u, ne Tansaş’ı ne de başka büyük bir marketi aratma-yacak kadar çeşitli yerli ürünlerle tıka basa dolu. Sebze ve meyve tezgâhları yoldan geçenlerin iştahını kabartacak kadar renkli, albenili, zengin.

Berlin’de on bir şubesi bulunan Eurogıda marketler zinciri bir de yemek dergisi yayımlıyor epeydir. Dergi her sayı ülkemizin kentlerinden birini ta-nıtırken, o yöreye, bölgeye ait yemeklerin tarifl erini de veriyor Almanca-Türkçe. Örneğin, Bursa’yı tanıtırken “Pirinçli Pazı Yemeği”nin, “Patlıcan Musakka”nın, “Mücver”in, “Nohutlu Karnıbahar Yemeği”nin, “Barbunya Pilaki”nin, “Közlenmiş Patlıcan Salata”sının, “Sebzeli Haşlama Et”in, “Is-panaklı Pasta”nın ve “İncir Reçeli”nin de tarifi veriliyor eski sayılarda.

Erzurum kentine sıra geldiğinde “Oltu Döner”, “Mercimekli Bulgur Pi-lavı”, “Sini Ketesi”, “Kabaklı Bulgur Pilavı”, “Kavurma”, “Patates Borani”, “Lor Dolması”, “Kör Toyga Çorbası”, “Tutmaç Çorbası”, “Su Böreği” tarif-lerini bulabiliyor müşteriler.

Mardin kentinin mutfak kültürüyle birlikte kentin bugünü ve geçmi-şi tanıtılırken, “Meyhane Pilavı”, “Lebeniye Çorbası”, “Irok”, “Beloh”, “Sembusek”, “Kurutulmuş Domates Salatası”, “Sarma Tavuk Sote”, “Etli Erik Yahnisi”, “Alluciye”, “Külçe” tarifl eri yemek meraklılarını sevindiri-yordur mutlaka.

Kayseri olur da anlatılacak kent, “Mantı” olmaz mı? Sonra “Fırın Ağzı”, “Çevirme Pilavı”, “Peynirli Mantı”, “Yağ Mantısı”, “Kurşun Aşı”, “Nevzi-ne Tatlısı”, “Kovalama”, “Kuru Börek”, “Sucuk İçi” olmaz mı?

Eurogıda’nın dergisi, pek çok yemek tarifi yle Alman müşterilere Türk mutfağından çeşitli seçenekler sunuyor. Ayrıca bu marketin içinde yer alan her türlü meze, memleket özlemi gidermek isteyenler için hazır bekliyor.

Page 15: gültekin emre yiyelim içelim, okuyalım yazalım

yiyelim içelim, okuyalım yazalım...

18

“Midyeciler”___________________________________

Berlin, 13 Mart 2013

Nihat Ulvi Akgün, İzmirli bir şair. “Midyeciler” şiiri İzmir’in bir özelliğini yansıtıyor düşündürücü biçimde. İzmir’in Kordonboyu’nda, Konak iskelesi civarında ne çok midyeci var! Midye, Akdeniz, Ege kültürünün bir ürü-nü. Tavası, dolması enfes. Ankara’daki Sakarya midyecilerle dolmuştu bir zamanlar. Ekmek arası midye tava enfes oluyordu buz gibi birayla. Sonra kapandı bu midyeciler, yok oldular.

Nihat Ulvi Akgün’ün toplu şiirlerini içeren Birisi’nde okuduğum “Mid-yeciler” beni Ankara’ya götürdü.

Sandallar yanaşırlar yan yanaGazionalara midye verir midyecilerBoşalan tekneler kayar giderKazandıkları boğaz tokluğuna

Midyeden çok güzel meze olurTürlüsü gelir ‘lüküs’ sofralaraGürültüden anlaşılmaz o sıraKimler anılır kimler unutulur

Gecede sandallar bir düş bir imgeSoğukta daha çok sızlar yaralı ellerO sofralar kalkar cümbüş biterMidyeciler kim bilir hangi meyhanede

Page 16: gültekin emre yiyelim içelim, okuyalım yazalım

19

2013 berlin - ölüdeniz - bursa - ayvalık - izmir

Nar Alfabesi___________________________________

Berlin, 15 Mart 2013

Haydar Ergülen’in, kızı Nar ve bütün çocuklar için oluşturduğu bu yeni alfabede sebzeler, meyveler, çiçekler, hayvanlar birer harfi temsil ediyor: Armut, ayçiçeği, balık, badem, biber, caneriği, ceviz, çilek, çitlembik, dut, domates, elma, fındık, fesleğen, greyfurt, böğürtlen, buğday, havuç, horoz, Hindistan cevizi, ıspanak, ıstakoz, iğde, incir, inek, kiraz, limon, muz, mı-sır, nar, ördek, portakal, roka, salatalık, şeftali, turp, turunç, üzüm, vişne, yeni dünya, zerdali, zeytin. Çiçekleri, yenmeyen hayvanları çıkardım bu sıralamada.

Serap Deliorman’ın desenleriyle de güzelleşen, zenginleşen Nar Alfabe-si, çocuklara benzersiz bir yeme-içme atlası sunuyor doğayı sevdire sevdire, merak uyandıra uyandıra.

Page 17: gültekin emre yiyelim içelim, okuyalım yazalım

yiyelim içelim, okuyalım yazalım...

20

Ayvalık___________________________________

Berlin, 30 Mart 2013

Yaz yaklaşıyor ya, tatil düşü düştü önüme yine. “İlkçağda Misya, Hitit, Frig, Lidya, Ortaçağda Roma ve Yunan, 15. yüzyıldan itibaren de Türk egemen-liğine” giren Ayvalık, “bir tür yabani ayva anlamına gelen KİDONİA’nın eş” anlamlısıymış.

Yirmi üç yıldır gittiğim, nüfusuna kaydolduğum Ayvalık’ın adına Os-manlı kaynaklarında ilk kez 1722 yılındaki bir fermanda rastlanmış. Girit mezeleriyle ünlü kasabanın levrek, sinarit, çipura, ahtapot, mezgit ve pa-palinası dillere destan! Yerel “Saçaklı Mantı”sıyla “keşkek”inin revaçta ol-duğunu ise yeni öğrendim. Ünü dünyayı tutan Ayvalık tostu Berlin’de bile yapılıyor artık. Memlekete gitmeden memleket geliyor artık ayağımıza!

Şunları da unutmadan not etmeliyim, Ayvalık yemeklerinin, salata-larının, tatlılarının zenginliğini göstermek için: Nohutlu mezgit, ahtapot köftesi, balıklı bamya, şarap soslu ahtapot, fener balığı kavurması, sirkeli kalamar, deniz kestanesi havyarı, deniz börülcesi, çibez otu salatası, hin-diba salatası, istifno otu salatası, sarmısaklı radika, şevketi bostan salatası, ısırgan otu salatası, çiroz salatası, ada köftesi, kabak çiçeği dolması, kaşarlı Kidonya böreği, lor böreği, balkabaklı börek, kaşarlı kabak, ceviz çorbası, Girit usulü çullama, Gondalda tavuk, nişastalı tavuk, lor dolması... Badem sütünü de içeceklerin arasında saymak gerekiyor.

Page 18: gültekin emre yiyelim içelim, okuyalım yazalım

21

2013 berlin - ölüdeniz - bursa - ayvalık - izmir

Döner___________________________________

Berlin, 2 Nisan 2013

Almanya’da, Berlin’de ilk dönerin 1970’li yıllarda ortaya çıktığı sanı-lıyordu. Oysa, ilk döner, 1968’de “Reutlingen Yaz Şenliği”nde satıl-mış. Dönerin satıldığı ilk Türk lokantasıysa yine 1968’de Münih’teki Goethestrasse’de açılmış. Yani dönerin ortaya çıktığı 1850’den 118 yıl sonra döneri Avrupa’ya taşımışız. Dönerin ortaya çıkmasından on yedi yıl sonra da, Bursa’da İskender yenmeye başlanmış.

Berlin’in her köşebaşında bir dönerci var artık. Sayılarını bilmenin ola-nağı yok bunların. Çünkü her an bir yenisi açılıyorsa, biri kapanıyordur mutlaka. Rekabet için fi yat indirmelerse sürüp gidiyor Türkiye’de olduğu gibi. Üstelik her dönercinin pidenin içine sürdüğü sarmısaklı, acılı... soslar da farklı; salatalık malzemede bir değişiklik yoksa da. Dönere domuz, at ya da eşek eti karıştırıldığı haberleri sık sık gazetelerde, televizyonlarda duyu-luyor. Türk dönerciler buna karşı çıkıyor. Yetkililer çeşitli dönercilerden örnekler alıyor ve sonunda ne oluyor, bilinmiyor.

Döner yemeyen Alman yoktur artık. Yalnızca tavuk etinden ve vejetar-yenlar için çeşitli sebzelerden yapılan dönerler de dönüp duruyor. “döner kebap/dönmez olsun” dese de Arif Dino, dönerler dönüp duruyor. Döner üreticileri, döner satıcıları... ne büyük bir pazar oluşturuyorlar Avrupa’da. Dönerin girmediği Avrupa kenti, kasabası, köyü yok denecek kadar azdır.

Göçün açtığı yolda en gelişen ve çok tutan girişim, döner oldu. Bodrum, Antalya, İstanbul... adlarının döner dükkânlarına konması turistik bir amaç taşısa da, sılaya duyulan özlemi dile getiriyor bir bakıma, “Dönerland”lar, “Chisburger”ler, “köftedöner”ler... bazı karışıklığa neden olsa da, birkaç kültürün kesiştiği Berlin’de böyle durumlar normal sayılmalı artık. Dürüm döner, pilav üstü döner, ekmek arası döner... yanında da ayran, “memleket neresi” diye sorulur mu adama? Hangi ulustan kim bilecek?

Page 19: gültekin emre yiyelim içelim, okuyalım yazalım

yiyelim içelim, okuyalım yazalım...

22

Oğuz Tansel’in yoksulların dünyasına eğilen “Döner Kebap” şiirini anımsadım birden.

Koca şehrin caddelerindeÖğlenin tam karanlığı Gün olur yıla dönerElleri cebinde yutkunur adamSaçları karıştı bulutaGövde kaldı başı gittiAklında döner kebapBurnunda mis kokusuVay ne döner ne döner.

Page 20: gültekin emre yiyelim içelim, okuyalım yazalım

23

2013 berlin - ölüdeniz - bursa - ayvalık - izmir

Kabuklular___________________________________

Berlin, 5 Nisan 2013

Enis Batur’un Bretagne gezisini içeren Bulutlardan Yontma Kayalar kitabın-da yer alan şu paragraf, Fransa’nın bir bölgesinin yeme kültürünü de gözler önüne seriyor: “Bütün Bretagne kıyıları kabuklularla besleniyor dört mevsim. Yazları pek makbul sayılmaz deniz ürünleri, gene de balıktan çok kabuklu tüke-tiliyor galiba: Binbir çeşit istridye, binbir boy midye, her soydan böcek: Yengeç, pavurya, örümcek, ıstakoz ve ötesi.”

Bizdeki kabuklu ve balık kültürüyle de bir karşılaştırma yapıyor Enis Batur: “Bizim denizlerimizde, bu yoğunlukta bir ilgi uyanmadığı için besbelli, kabuklulara seyrek rastlanır, işimiz gücümüz balıktır güyâ, onu da tavayla ızga-ra arasına sıkıştırmışız genellikle.”

Turgut Kut’un Yemek ve Kültür’deki “Mine’l-Garaib: 3” yazısından öğ-reniyorum Osmanlı’nın balık kültürünü. 1640 yılındaki balık fi yatlarıyla deniz ürünlerinin çeşitliliğini de gösteriyor: Kaya balığı, tekir, levrek, iri nilüfer, pisi balığı, kırlangıç, iskorpit, uskumru, tatlı su sazanı, palamut, yılan balığı, “Kılıç ve gelin balıkları”, lakerda, “Morina balığı turşusu”, havyar, paçoz, karagöz, kefal...

1858 yılında yenilen balık yemeklerinin çeşitliliğiyse iştah açıcı! “Ba-lık çorbası, Buğdaylı balık çorbası, Havyar salatası, Sardalya, Balık yahnisi ve güveci, Kalkan balığı ciğeri külbastısı, Uskumru balığı külbastısı, Kefal balığı külbastısı, Lüfer balığı külbastısı, terkos (tatlı su) balığı külbastısı, Balık turşusu, Balıklı papaz yahnisi, Kefal balığı yahnisi, Uskumru balığı yahnisi”...

Say sayabildiğin kadar!

Page 21: gültekin emre yiyelim içelim, okuyalım yazalım

yiyelim içelim, okuyalım yazalım...

24

Apartman Haikuları_______________________________________________

Berlin, 8 Nisan 2013

Metin Üstündağ, bir apartmanın (aslında apartmanların) içindeki fark-lı yaşamlardan çeşitli kesitler sunuyor gırgır bir biçimde, Apartman Haikuları’nda. 5-7-5’lik haiku kalıplarına uymayan ama üçer dizelik sıkı bentlerden oluşan değişik pencereler açıyor önümüzü görelim diye, Metin Üstündağ.

kimi rakı içiyor bu akşam kimi şarapkimi kımız kimi zemzem suyukimi de kızılcık şerbeti

Başka bir dairede de şu görüntüyü sunuyor:

sarhoşluklar bazen tek bir gecedekırk yıl koyun koyunauyumak gibi

yemek kokularına göre de belirleniyorevlerin mutluluk derecelerisoyluluk secereleri

Ah, o evlerin mutfaklarında pişen yemekler! Mutlu, şen sofraların yanında acıların, kötü yaşam koşullarının pişirdiği yemekler, zorlamalar!

Page 22: gültekin emre yiyelim içelim, okuyalım yazalım

25

2013 berlin - ölüdeniz - bursa - ayvalık - izmir

Kahvaltı___________________________________

Berlin, 10 Nisan 2013

Cemal Süreya’nın şu iki dizesi ne güzel bir kahvaltı portresi çiziyor!

Yemek yemek üstüne ne düşünürsünüz bilmemAma kahvaltının mutlulukla bir ilgisi var

Cahit Irgat da bunu inkâr etmiyor ama onun aklı başka yerde, geçim der-dinde.

Yıldızların hepsi birer muamma,Hepsi ayrı âlemmiş.Neme gerek?

Sen gündüzden haber ver.Gün doğsunKahvaltımız senden olsunGüneş reçeli.

Osman Konuk da riskli bir kahvaltıya tanıklık ediyor.

bir tuzluk kan kaybedebilir mi? tuz kaybeder, ama bir dekanamaya başlarsa başka hiçbir şey o kadar kanayamaz.kahvaltıdasın, tuzluk beyaz peynire doğru kanamayabaşlıyor, kan masaya yayılıyor.

Herkesin kahvaltıya ilişkin değişik düşünceleri, önerileri, vazgeçilmezle-ri... vardır elbette. Ayvalık’ta rokayla, naneyle, maydanozla, sivri biberle, kokulu domatesle, Ayvalık’ın tulum peyniri ve yeşil-siyah zeytiniyle dona-tılmış masada sabah kahvaltısı cana can katmaz mı?

Page 23: gültekin emre yiyelim içelim, okuyalım yazalım

yiyelim içelim, okuyalım yazalım...

26

Fakir Baykurt___________________________________

Berlin, 12 Nisan 2013

1979 yılında Fakir Baykurt, dönemin milli eğitim bakanlığınca Almanya’ya gönderildi eğitimci yazar olarak ve Duisburg kentindeki Yabancı Çocuk-ların, Gençlerin Teşviki ve Bölgesel Çalışma Kurumu’nda eğitim uzmanı olarak çalıştı 1996’da emekli olana dek.

On yedi yıl kaldığı Duisburg’ta Barış Çöreği, Gece Vardiyası, Duisburg Treni, kitaplarında bir araya getirdiği öykülerini ve Yüksek Fırınlar, Koca Ren ve Yarım Ekmek romanlarını yazdı. Almanya’daki Türk göçmenleri, yaşadıkları, çalıştıkları ortamları, birbirleriyle ilişkilerini, geldikleri ülke-ye, içinde yaşadıkları topluma, geleceklerine bakışlarını konu edindi ro-manlarında, öykülerinde. 2011 yılı Almanya’ya göçün ellinci yılıydı ve bir dizi etkinlikle göç yılları, göçmenlerin yaşamı, konumları ele alındı, kutlandı, değerlendirildi.

Barış Çöreği kitabına adını veren öyküde Martin’in ailesi Türk kızı Cevriye’yle oğullarının görüşmesini, arkadaşlık yapmasını istemezler. Cev-riye buna çok üzülür. Martin’i Cevriye’nin ninesi evlerine davet eder ön yargıları kırmak için. Martin’in ailesi oğullarını almaya gelince onları da içeri davet ederler.

Nine, “Gerçekten güzel bir sofra” hazırlar. “Susamlı, anasonlu çörekler, elmalı, çikolatalı pastalar, güzel meyve suları, daha neler neler!” Hepsini yiyip içerler “böylece barışır”lar. Sonra çay getirilir. “Yanında bademli, susamlı bir çörek daha” vardır.” Cevriye böyle bir çöreği ilk kez görüyordur. Onun “barış çöreği” olduğunu, küslerin barıştıktan sonra yediğini öğrenir.

Kırsal kesim insanının Duisburg’taki dünyasını capcanlı yansıtıyor “Ruhr Havzası’nda Türk Bahçeleri” öyküsü. Kiralanan bahçeleri bostana çevirenler doğup büyüdükleri topraklara duydukları özlemi gideriyorlar sebze dikerek, turşu kurarak. Turşu kurarlar, “fasulyenin yeşilini yer”ler. “İp-liğe dizip kuru”turlar ve “kışboyu kurusunu” yerler. “Ayşekadınlar, sırıklar,

Page 24: gültekin emre yiyelim içelim, okuyalım yazalım

27

2013 berlin - ölüdeniz - bursa - ayvalık - izmir

karnıkaralar...” “çöreotu, börekotu, dulavrat otu, bıyıklı bamya” tohumları hazırdır ekilmeye ya da bir tanıdığa verilmeye. Bahçeye gelen tanıdıklara, “bostangüzeli, balkabağı, acur” tohumu verilir.

Bahçe bulunamadığı için evin içini bostana çevirenlere de rastlanır. Alt katlara su sızıntısından dolayı polis gelir, odalardaki ekili sebzeleri gö-rünce şaşar kalır. “Derken gazeteciler gelip, çat çut resim çekmeye başladılar bizim odadan. Bahçe konusunda yayınlar aldı yürüdü. Türklerin topraktan sıyrılıp makine dünyasına alışmaları kolay olamazmış. Onlar toprağa sımsıkı bağlı insanlarmış. Toprakta çıplak elle, ayakla çalışmak, insanın vücudundaki durağan elektriği boşaltıyormuş. Bu da sinirsel ve ruhsal hastalıkları önlermiş. Ne yapıp yapıp, bu gürültülü, karışık, karmaşık ortamda Türklere birer bahçe vermeliymiş...” Sonunda belediye Türklere bahçeler verir toprak özlemi gi-dersinler, bostan yetiştirebilsinler diye. Bu bahçelerde “Semizotları, kabak kökenleri kudurmuş gibi” büyür, “Marullar koç gibi, koçlar gibi” olur.

İşsiz kalan Türklerin çoğu hemen bir mahalle bakkalı açıverir bir Alman’ın üstünden işletme izini alarak. Buralarda, “Süpürgeden sucuğa, zeytinyağından Ezogelin çorbasına, rakıdan helvaya, bulgurdan pekmeze Türk malları, Yunan zeytinleri, İtalyan fasulyeleri” satarlar.

Fakir Baykurt’un Almanya’da yazdıkları, geleneksel yaşamını gurbette sürdüren, “bizimkilerin” dünyasına ışık tutuyor. Baykurt, Türklerin değiş-melerini, yeni kazanımlarını, doğup büyüdükleri yörelerden getirdikleri yaşam biçimini, konuşmalarını... öykü ve romanlarına yansıttı hep. Yapıt-larının kahramanlarının yeme-içmeleri, içinde yaşadıkları topluma uyup uymama konusunda bir fi kir veriyor.

Page 25: gültekin emre yiyelim içelim, okuyalım yazalım

yiyelim içelim, okuyalım yazalım...

28

Sofralar ve Anılar____________________________________________

Berlin, 15 Nisan 2013

Gün Benderli 1951’deki siyasal baskı ortamından uzaklaşmak için çıkmış yurtdışına. Uzun bir süre Budapeşte Radyosu Türkçe Yayınlar bölümünde çalışmış. Macaristan’a yerleşmiş. Macarca-Türkçe sözlük hazırlamış.

Sofralar ve Anılar dostluklarını anlatırken, yaptığı dillere destan yemek-lerini de dile getiriyor. Zengin mi zengin bir yemek listesi çıkıyor karşımıza farklı dostluklarla, değişik mekânlarda kotarılan. Kimisi memleket özle-miyle hazırlanmış bu yemeklerin, bazıları değişikliğe uğramış yeni ilave-lerle.

İşte kitapta tarifl eri de verilen yemeklerin tam listesi: Semizotu salata-sı, taze börülce salatası, fırında mücver (herkesin mücveri farklıdır), seb-ze köftesi, zeytinyağlı taze fasulye, İtalyan usulü zeytinyağlı biber, İtalyan usulü zeytinyağlı havuç kızartması, cevizli havuç salatası, kabak kızartması, yoğurtlu patlıcan salatası, cevizli patlıcan salatası, köpoğlu (Bulgaristan’da en basit patlıcan salatasına, yani közlenmiş patlıcan, biber, zeytinyağı, sirke, sarmısak, soğan karışımına verilen ad), Bulgaristan cacığı, hayda-ri, fasulye piyazı, kuru fasulye, fasulye pilakisi, fava, zeytinyağlı barbunya, parmesan’lı patlıcan, şakşuka, musakka, hünkâr beğendi, beşamel salçalı kabak, beşamel salçalı pırasa, kremalı sebzeler, “Ayı sarmısağı salatası, pestosu, çorbası”, yoğurtlu ıspanak, ıspanak püresi, zencefi l turşusu, suşi, Yahudi yumurtası, Körözött...

Körozöt bir Macar yemeğiymiş: “lor peynirine ince kıyılmış soğan, hafi f acı toz kırmızı biber, terayağ ve tuz katar ve bu karışımı biraz da ekşi kremayla yumuşak hale getirirseniz nefi s bir ezme olur. Buna keyfe bağlı olarak başka baharat da katabilir çeşit çeşit tatlar elde edebilirsiniz. Kimyondan kekiğe kadar meydan sizin.”

Listeye devam ediyoruz: Ciğer ezmesi, Sicilya patlıcanı, balık çorbası, midye çorbası, midye haşlama, yengeç-karides güveç, Julien’in domates

Page 26: gültekin emre yiyelim içelim, okuyalım yazalım

29

2013 berlin - ölüdeniz - bursa - ayvalık - izmir

çorbası, Gün Hanım’ın domates çorbası, mercimek çorbası, havuç çorbası, pırasa çorbası, yeralması çorbası, şalgam çorbası, balkabağı çorbası, balık pilaki, şaraplı balık, balık köftesi, fırında somon, fırında ördek, şaraplı ho-roz, Çerkes tavuğu, dana carpaccio, somon carpaccio, yalancı bonfi le, yalan-cı döner, İskender, sütlü dana fırında, fırında dana kızartması, papaz yahni, kuzu kapama, polenta, mamaliga (Macar mutfağından), çamaşırcı yemeği (patates yemeği), Fransız böreği, fırında biberiyeli patates, domatesli pilav, nohutlu portakallı pilav, iç pilav, pirinç salatası, kısır, doğu kısırı, merci-mek köftesi, bulgur pilavı, domates soslu spagetti, sarmısaklı spagetti.

Tatlılara gelince: Krem karamel, tiramisu, peynir tatlısı, irmik helvası, irmik tatlısı, çikolatalı puding...

Gün Hanım anılarını anlatırken, ağzım sulandı, dostlarından söz eder-ken, bir yandan da yemek yapıyor. Yemeği nasıl, hangi sebzelerle, soslarla yaptığını da anlatıyor. Bildiğimiz yemeklerin kendi usulünce nasıl değişik-liğe uğradığını, farklı yapıldığını da dile getiriyor.

Uzun süre elimden düşürmedim bu siyasi göçmenin Sofralar ve Anılar’ı-nı, yemeğe düşkün bir göçmen olarak.

Page 27: gültekin emre yiyelim içelim, okuyalım yazalım

yiyelim içelim, okuyalım yazalım...

30

Elma___________________________________

Berlin, 17 Nisan 2013

Meyvelerin şiirde çarpıcı metaforlar oluşturduğu bilinmiyor değil. Adem ile Havva’dan beri elmanın (en sevdiğim meyve) baştan çıkarıcı, erotik bir yanı var inkâr edilemez bir biçimde. Behçet Necatigil, Cahit Külebi, Cemal Süreya, İlhan Berk, Arif Damar, Özdemir İnce, Ergin Günçe, M. M. Tuzcu, Murathan Mungan, Engin Turgut... elmayı şiirlerine ustaca ka-tık eden şairler olarak hemen aklıma geliyor. Cemal Süreya’nın şu dizeleri elmayı nasıl da kadınla eşleştiriyor:

Şimdi sen çırılçıplak elma yiyorsunElma da elma ha allahlıkBir yarısı kırmızı bir yarısı yine kırmızı

Elmanın şiirdeki egemenliği bitmeden sürüp gidiyor. İlhan Berk, elma için şunları söylüyor: “Her şeyden önce çağdaştır o. Değil mi ki, A, B, C vitamini gibi en çağdaş besinler en çok ondadır? Öyleyse onu bugünkü yerinden kimse oynatamaz... Yararları yönünden onu karşılaştırırsak karşılaştırırsak, ancak so-ğanla, sarmısakla karşılaştırabiliriz.”

Elmanın güzelliği, kırmızılığı, kokusu üstünde de duruyor İlhan Berk. Hüseyin Zekâi Paşa, Hoca Ali Rıza, Zeki Kocamemi, Mahmut Cûda... elma ressamlarıdır onun gözünde. Paul Cezanne da.

Elmanın kokusunu hiçbir şeye değişmediği için “yeryüzünün en zengin ot pazarı olan Halikarnassos’tan kucak kucak otlarla eve dönerken... kilolarca da elma alır...” İlhan Berk. “Elmaları salondaki büyük ağaç kaba boşaltırken de -bunu yalnızca gelip geçerken yemek için değil- evi o güzelim kokusu doldursun diye” yaparmış.

Page 28: gültekin emre yiyelim içelim, okuyalım yazalım

31

2013 berlin - ölüdeniz - bursa - ayvalık - izmir

“Konyak, Kitap ve Kahve”____________________________________________________________

Berlin, 20 Nisan 2013

Kitap okurken konyak da, şarap da, kahve de içtiğim olur. Ama kitabın, kahvenin ve konyağın (sözcüklerin baş harfi ndeki “k” sesinin yarattığı uyuma dikkat!) uyumuna kendini ne güzel kaptırmış Metin Altıok! Yerle-şik Yabancı’da yer alıyor bu şiir.

Tenha bir eylül bahçesindeBir bardak konyak, kitap ve kahveOtururken dalmış kendi kendime,Güz rüzgârı geçiyor kitabımın içindenOt kokan nefesiyle.

Telâşla kapatıyorum kapağını kitabınBastırıp üstüne elimle.Bakıyorum her şey yerli yerinde;Tenha bir eylül bahçesindeBir bardak konyak, kitap ve kahve.

Her şey yerli yerinde değil Metin Altıok gideli. Ne konyak onun içtiği gibi, ne rüzgâr esiyor kitaplar arasında ot kokusunu bulaştıra bulaştıra, ne de eylül, eylül!