BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği...

123
1

Transcript of BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği...

Page 1: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

1

Page 2: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

2

BİLİMSEL SEKRETERYA

Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38 06200

Yenimahalle Ankara T: 0 546 265 24 33

[email protected]

ORGANİZASYON SEKRETERYASI

FTS TURİZM KONGRE ORGANİZASYON Güzeltepe Mah. Alper Sok. 14/9 Çankaya/ANKARA

T: 0312 439 68 04 * M: 0 507 705 73 78 [email protected]

Page 3: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

3

Page 4: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

4

DAVET MEKTUBU .......................................................................................................................................... 1

KURULLAR .................................................................................................................................................... 3

BİLİMSEL PROGRAM ................................................................................................................................. 5-10

SÖZEL BİLDİRİLER .................................................................................................................................. 12-114

SS-001 Koah’lı Hastalarda Anksiyete Depresyon Durumu ve Etkileyen Faktörler; Akiz Çalışması Sonuçları ..... 12-13

SS-002 Umblikal Pilonidal Sinüsü Olan Hastalarda Risk Faktörlerinin Değerlendirilmesi ........................................ 14

SS-004 Opiyat Kullanım Bozukluğu Hastalarında Çocukluk Dönemi Travmaları ................................................ 15-20

SS-005 COVID-19 Pandemisinde Hastaların Eğitim Aile Sağlığı Merkezine Başvuru Durumlarının

İrdelenmesi ........................................................................................................................................................ 21-22

SS-006 Çocuk ve Ergenlerde Selektif Serotonin Gerialım İnhibitörleri ve Serotonin Noradrenalin Gerialım

İnhibitörleri Reçetelerinin Sitokrom P450 Enzimleri Üzerinden Gerçekleşebilecek Potansiyel İlaç-İlaç Etkileşimleri

Yönünden Değerlendirilmesi .................................................................................................................................... 23

SS-007 Prostat Kanserinde Yeni Grade-Group Sisteminin İncelenmesi: 15 Yıllık Bir Retrospektif Çalışma ....... 24-27

SS-008 Evre-IV Rektum Kanserlerinde E-Cadherin Ekspresyonun Prognostik Önemi ................................. 28-31

SS-009 Gross Tümör Volumü ve Az Diferansiye Kümeler Pt1- 2 Rektal Kanserlerde Kötü Sağkalım Açısından

Yüksek Riskli Hastaları Öngörebilir ................................................................................................................. 32-37

SS-010 Stage-IIA Kolon Kanserinde Tümörü İnfiltre Eden T-Lenfositlerin Prognostik Rolü: Geniş Metodolojik

Bir Çalışma ........................................................................................................................................................ 38-43

SS-011 Ortopedi ve Travmatoloji Polikliniğine Başvuran Bebeklerde Gelişimsel Kalça Displazisnin Graf

Yöntemine Göre Ultrasonogrofik Değerlendirilmesi ........................................................................................... 44

SS-012 Ergenler ve Genç Yetişkinlerde Sigara Tütün Ürünlerine Genel Bakış ............................................. 45-54

SS-013 Gebelikte Metastatik Hepatik Tümör Rüptürü: Olgu Sunumu .......................................................... 55-57

SS-014 Çocuk Endokrin Polikliniğine Başvuran Konjenital Hipotroidili Yenidoğanların Klinik ve Laboratuvar

Özellikleri ................................................................................................................................................................ 58

SS-015 3. Basamak İleri Endoskopi Merkezinin Gaytada Gizli Kan Pozitif Hasta Analizi .................................... 59

SS-016 Yoğun Bakımda Yatan Hastaların Kan Kültürlerinden İzole Edilen Acinetobacter Baumannii ve

Pseudomonas Aeruginosa Suşlarının Çeşitli Antibiyotiklere Direncinin Değerlendirilmesi ........................ 60-62

SS-017 Sakarya İli Yenidoğan İşitme Taraması Sonuçları ................................................................................ 63-67

SS-018 3. Basamak Hastaneye Kanser Tarama Merkezlerinden Şüpheli Mamografik Bulgularla Sevkedilen

Hastaların Retrospektif Analizi .............................................................................................................................. 68

SS-019 Aile Hekimlerinin Epilepsi ve Non-Epileptik Psikojenik Nöbetler İle İlgili Bilgi ve Tutumlarının

Değerlendirilmesi ............................................................................................................................................. 69-71

SS-020 Tırnak Batmalarında Konservatif Tedavinin Yeri ................................................................................ 72-73

SS-021 Sol Ventrikül Aberran Bant Saptanan Çocukların Kardiyak Bulgularının Kontrol Grubu İle

Karşılaştırılması ................................................................................................................................................ 74-76

SS-022 Hemşirelerin Çocukluk Çağı Hipertansiyonu Bilgi Düzeyi ve Yaklaşımlarının İncelenmesi ............. 77-78

Page 5: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

5

SS-023 Lateral Epikondilit Tedavisinde Trombositten Zengin Plazma ve Lokal Steroid Enjeksiyonlarının Kısa

Dönem Sonuçlarının Karşılaştırılması ............................................................................................................. 79-87

SS-024 Obez Çocuklarda Metabolik Sendromu Saptamada Hangi Belirteç: HOMA-IR? OGTT’DE 2.Saat

İnsülin? tg/hdl Oranı? ........................................................................................................................................... 88

SS-025 Endometrial İntraepitelyal Neoplazi Terminolojisi, Endometrial Hiperplazi Sınıflamasındaki Kaosu

çözdü mü? 8 Yıllık Retrospektif Bir Çalışma ................................................................................................... 89-92

SS-026 Multiple Myelom Tanılı Hastalarda Floresan İn Situ Hibridizasyon Yöntemi İle Saptanan

13. Kromozom Delesyonu Sıklığı ................................................................................................................... 93-101

SS-027 Rektum Kanserı İle Birlikte Guillain Barre Sendromu; Çok Nadir Bir Vaka .................................. 102-105

SS-028 Çocukluk Çağı Vaskülitleri Ayırıcı Tanısında Akut İnfantil Hemorajik Ödem ...................................... 106-107

SS-029 Kronik Ürtikerli Çocuk Ve Ergenlerde D Vitamini Düzeyinin Hastalık Şiddeti Üzerindeki Rolü .......... 108

SS-030 Sigara Kullananlarda Uyku Kalitesi, Gündüz Uykululuğu, Depresyon ve Anksiyete Düzeylerinin

Değerlendirilmesi ................................................................................................................................................. 109

SS-031 İnfertil Hastalarda Tamamlayıcı Alternatif Tıp Tedavilerinin Prevalansı .............................................. 110

SS-032 Aile Hekimliği Polikliniğine Başvuran Kadınların Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamalarını

Kullanma Durumlarının Değerlendirilmesi ......................................................................................................... 111

SS-033 Pediatrik Yaş Grubunda Konjonktivit Benzeri Klinik Olgular ................................................................. 112

SS-034 Aile Sağlığı Merkezine Başvuran Kadınların Gebelik Sırasında Bitkisel Ürün Kullanımı, Tutum ve

Davranışlarının Araştırılması ............................................................................................................................... 113

SS-035 Kahta Devlet Hastanesi Psikiyatri Polikliniğinde Takip Edilen Psikiyatri Hastalarının Birinci Basamak

Uygulamalarını Kullanma Durumlarının İncelenmesi ........................................................................................ 114

POSTER BİLDİRİLER .............................................................................................................................. 116-118

PP-001 Kahta Devlet Hastanesi'ndeki Psikiyatri Konsültasyonlarının İncelenmesi ................................................ 116

PP-002 Şizofreni ve Diğer Psikotik Bozuklukların Tedavisinde Paliperidon Palmitat 3 Aylık Formülasyonun Yeri: Bir

İlçe Devlet Hastanesi Verileri ................................................................................................................................. 117

PP-003 Paliperidon Palmitat 1 Aylık Uzun Etkili Enjeksiyon Kullanan Psikotik Özellikli Hastaların İncelenmesi

................................................................................................................................................................................ 118

Page 6: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

1

Değerli Meslektaşlarımız;

Ankara Aile Hekimliği Derneği tarafından 8 yıldır düzenlenen Ankara Aile Hekimliği Kongresi ANKAKON,

bilimsel ve sosyal içeriği ile aile hekimleri için takdir edilen bir okul niteliği kazanmıştır.

Aile hekimleri tarafından her yıl sabırsızlıkla beklenen kongremizin bu yıl COVID-19 nedeniyle 25-27

Eylül 2020 tarihinde online kongre olarak yapılacağını duyurmaktan gurur duyuyoruz.

Bilimsel gelişim ve değişimin hızla gerçekleştiği günümüzde, alanlarında birbirinden değerli

konuşmacılarımız, yeni gelişmeleri ve güncel bilgileri bizlerle paylaşırken biz aile hekimleri de sahada

karşılaştığımız vakaları ve sorunları ve çözüm önerilerimizi tartışma olanağı bulacağız.

Zengin bilimsel programımız ve sürpriz sosyal programlarımızla yine dopdolu, keyifli, enerjik bir kongre

programı hazırladık. Kongre dili Türkçe’dir. Arzu eden katılımcılar bildirilerini sunma imkânına sahiptir.

Sizleri 25-27 Eylül 2020 tarihlerinde online kongremizde görmeyi umuyoruz. Değerli katkılarınızla, her

yıl olduğu gibi, başarılı bir kongreyi birlikte gerçekleştirmek, özlem gidermek ve bir arada daha iyi bir

gelecek planlamak için sizleri bekliyoruz.

Mine GÜRÇİNER İREZ

Kongre Başkanı

Page 7: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

2

Page 8: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

3

KONGRE VE DERNEK BAŞKANI

Mine GÜRÇİNER İREZ

DÜZENLEME KURULU

Oğuz ÇELİK, Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı

Cem BİLGİÇ, Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı

Sümeyra GÜRGEN, Genel Sekreter

Mutlu ÇAKIR, Sayman

Murat ÇEVİK, Üye

Fatih GÜRPINAR, Üye

BİLİMSEL KURUL

Cem BİLGİÇ

Mustafa KASAP

Ekrem BAŞARA

Murat ÇEVİK

Tülay DEMİRBAŞ

Sümeyra GÜRGEN

Süha ÖZKAN

Fatma SEZGİN

Nur YAZAR

KONGRE BİLİMSEL DANIŞMA KURULU

Prof. Dr. Süleyman GÖRPELİOĞLU

Doç. Dr. Tijen ŞENGEZER

Dr. Öğretim Üyesi Duygu AYHAN BAŞER

Uzm. Dr. Ayşenur KUZUCU ÜŞÜMEZ

Uzm. Dr. İsmail ARSLAN

Page 9: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

4

Page 10: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

5

25 EYLÜL 2020

18:30-19:00 AÇILIŞ KONUŞMALARI

Dr. Mine GÜRÇİNER İREZ, Ankara Aile Hekimliği Derneği

1. KONFERANS

Moderatör Dr. Mine GÜRÇİNER İREZ

19:00-20:00 Pandemi Döneminde Aile Hekimleri ve Aileleri

Prof. Dr. Yankı YAZGAN

26 EYLÜL 2020 2. KONFERANS

Moderatör Dr. Pelin UYGUR

09:30-10:15 2050'de Hekim Olmak

Prof. Dr. Süleyman GÖRPELİOĞLU

10:15-10:30 ARA

UYDU SEMPOZYUMU PFIZER

Moderatör Dr. Sümeyra GÜRGEN

10:30-11:00 Meningokok Hastalıklarına Karşı Hangi Aşı Ne Zaman?

Prof. Dr. Ener Çağrı DİNLEYİCİ

11:00-11:15 ARA

3. KONFERANS

Moderatör Dr. Eren ŞENOL

11:15-12:00 Korona Virüs Aşı Çalışmalarında Son Durum

Prof. Dr. Nur AKSAKAL

4. KONFERANS

Moderatör Dr. Fatma SEZGİN

12:00-12:45 Sağlıkta Dijital Dönüşümden Yapay Zekaya Gidişin Hikayesi

Prof. Dr. Ersin AKPINAR

12:45-13:00 ARA

UYDU SEMPOZYUMU ASTELLAS

Moderatör Dr. Murat TOPALOĞLU

13:00-13:30 Aşırı Aktif Mesane Tedavisinde Denge: Betmiga

Op. Dr. Mustafa Levent ERTON

13:30-13:45 ARA

1. PANEL ENDOKRİNOLOJİ PANELİ

Moderatör Dr. Süha ÖZKAN

13:45-14:45

Neler Konuşacağız?

Obezite Biterse?

Kronik Hastalıklar ASM'de..

Endokrinin Kırmızı Çizgileri

Panelistler

Doç. Dr. Muhammet KIZILGÜL

Doç. Dr. Narin NASIROĞLU İMGA

Doç. Dr. Bekir UÇAN

14:45-15:00 ARA

Page 11: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

6

UYDU SEMPOZYUMU SANOFİ

Moderatör Dr. Fatih GÜRPINAR

15:00-15:30 ASM’de Meningokok Aşılaması

Prof. Dr. Mehmet CEYHAN

2. PANEL DERMATOLOJİ PANELİ

Moderatör Dr. Fatih GÜRPINAR

15:30-16:30

Neler Konuşacağız?

Yaşının Güzeli Nasıl Olunur? Estetik İşlemler İhtiyaç mı?

Bebeğim Neden Kızardı?

Panelistler

Dr. İbrahim Devrim GÜRSOY

Prof. Dr. Ersoy CİVELEK

16:30-16:45 ARA

5. KONFERANS

Moderatör Dr. Nur YAZAR

16:45-17:30 Kaşınıyorum …

Prof. Dr. Ülker GÜL

OTURUM SÖZEL BİLDİRİLER

Oturum Başkanı Uzm. Dr. İsmail ARSLAN

17:30 - 19:00

SS-001 KOAH’lı Hastalarda Anksiyete Depresyon Durumu ve Etkileyen Faktörler; AKİZ Çalışması Sonuçları

Nurgül BOZKURT

SS-002 Umblikal Pilonidal Sinüsü Olan Hastalarda Risk Faktörlerinin Değerlendirilmesi

Yurdakul Deniz FIRAT

SS-004 Opiyat Kullanım Bozukluğu Hastalarında Çocukluk Dönemi Travmaları

Filiz ÖZSOY

SS-006 Çocuk ve Ergenlerde Selektif Serotonin Gerialım İnhibitörleri ve Serotonin Noradrenalin Gerialım İnhibitörleri Reçetelerinin Sitokrom P450 Enzimleri Üzerinden Gerçekleşebilecek Potansiyel İlaç-İlaç Etkileşimleri Yönünden Değerlendirilmesi

Gül ÖZBEY

SS-007 Prostat Kanserinde Yeni Grade-Group Sisteminin İncelenmesi: 15 Yıllık Bir Retrospektif Çalışma

Mehmet ZENGİN

SS-008 Evre-IV Rektum Kanserlerinde E-cadherin Ekspresyonun Prognostik Önemi

Mehmet ZENGİN

SS-009 Gross Tümör Volumü ve Az Diferansiye Kümeler pT1- 2 Rektal Kanserlerde Kötü Sağkalım Açısından Yüksek Riskli Hastaları Öngörebilir

Mehmet ZENGİN

SS-010 Stage-IIA Kolon Kanserinde Tümörü İnfiltre Eden T-lenfositlerin Prognostik Rolü: Geniş Metodolojik Bir Çalışma

Mehmet ZENGİN

Page 12: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

7

OTURUM SÖZEL BİLDİRİLER

17:30 - 19:00

SS-011 Ortopedi ve Travmatoloji Polikliniğine Başvuran Bebeklerde Gelişimsel Kalça Displazisnin Graf Yöntemine Göre Ultrasonogrofik Değerlendirilmesi

Nazan ÇEVİK

SS-012 Ergenler ve Genç Yetişkinlerde Sigara Tütün Ürünlerine Genel Bakış

Hakan ÇELİKHİSAR

SS-013 Gebelikte Metastatik Hepatik Tümör Rüptürü: Olgu Sunumu

Canan SOYER ÇALIŞKAN

SS-014 Çocuk Endokrin Polikliniğine Başvuran Konjenital Hipotroidili Yenidoğanların Klinik ve Laboratuvar Özellikleri

Amine AKTAR KARAKAYA

SS-015 3. Basamak İleri Endoskopi Merkezinin Gaytada Gizli Kan Pozitif Hasta Analizi

Ali Emre Naycı

SS-016 Yoğun Bakımda Yatan Hastaların Kan Kültürlerinden İzole Edilen Acinetobacter baumannii ve Pseudomonas aeruginosa Suşlarının Çeşitli Antibiyotiklere Direncinin Değerlendirilmesi

Hatice KÖSE

SS-017 Sakarya İli Yenidoğan İşitme Taraması Sonuçları

Ali GÜVEY

SS-018 3. Basamak Hastaneye Kanser Tarama Merkezlerinden Şüpheli Mamografik Bulgularla Sevkedilen Hastaların Retrospektif Analizi

Coşkun ÇAKIR

SS-024 Obez Çocuklarda Metabolik Sendromu Saptamada Hangi Belirteç: HOMA-IR? OGTT’de 2.Saat İnsülin? TG/HDL Oranı?

Meliha DEMİRAL

Page 13: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

8

27 EYLÜL 2020 3. PANEL CİNSEL SAĞLIK

Moderatör Dr. Ekrem BAŞARA

09:30-10:30

Neler Konuşacağız?

Cinsel İşlev Bozukluklar El Alem Ne Der?

Temel Cinsel Sağlık

Panelistler

Op. Dr. Müjdegül KARACA

Op. Dr. Aslı ÖCAL

10:30-10:45 ARA

4. PANEL PSİKİYATRİ PANELİ

Moderatör Dr. Mutlu ÇAKIR

10:45-11:45

Neler Konuşacağız?

Dijital Bağımlılık

Eyvah Bebeğim Ergen Oluyor

Asm'de Evde Artık Geriatri Her Yerde?

Panelistler

Prof. Dr. Nesrin DİLBAZ

Doç. Dr. Emel SARI GÖKTEN

Prof. Dr. Mustafa CANKURTARAN

11:45-12:00 ARA

UYDU SEMPOZYUMU PFIZER

Moderatör Dr. Oğuz ÇELİK

12:00-12:30 Erişkin Risk Grubu Pnömokok Aşılaması

Prof. Dr. Mehmet CEYHAN

12:30-12:45 ARA

6. KONFERANS

Moderatör Dr. Oğuz ÇELİK

12:45-13:30 Çocukluk Çağı Aşıları

Prof. Dr. Hasan TEZER

13:30-13:45 ARA

7. KONFERANS

Moderatör Dr. Mustafa KASAP

13:45-14:30 Aşı Redleri

Prof. Dr. Mehmet CEYHAN

14:30-14:45 ARA

Page 14: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

9

UYDU SEMPOZYUMU NBT İLAÇ

Moderatör Dr. Cem BİLGİÇ

14:45-15:15 Kadın Sağlığı Ve Mikrobiyata

Prof. Dr. Hulusi Bülent ZEYNELOĞLU

15:15-15:30 ARA

8. KONFERANS

Moderatör Uzm. Dr. Murat ÇEVİK

15:30-17:00 Birinci Basamakta Kalbi Anlamak... İpuçlarının İzinden Gitmek...

Prof. Dr. Hüseyin OFLAZ

17:00-17:15 ARA

5. PANEL FİZİK TEDAVİ VE REHABİLİTASYON PANELİ

Moderatör Uzm. Dr. Cem BİLGİÇ

17:15-18:00

Neler Konuşacağız?

Romatizmal Asm Yağmur Yağınca Ne Yapar? Aktif Yaşlanmak Sağlıklı Yaş Almak

Evde İşyerinde Ergonomi Her Yerde

Panelistler

Uzm. Dr. Abdülsamet ERDEN

Uzm. Dr. Salih ÜRPER

Uzm. Dr. Gülsemin ERTÜRK ÇELİK

OTURUM SÖZEL BİLDİRİLER

Oturum Başkanı Uzm. Dr. Ayşenur KUZUCU ÜŞÜMÜŞ

18:00 - 19:30

SS-019 Aile Hekimlerinin Epilepsi ve Non-Epileptik Psikojenik Nöbetler ile İlgili Bilgi ve Tutumlarının Değerlendirilmesi

Oğuzhan KILINÇEL

SS-020 Tırnak Batmalarında Konservatif Tedavinin Yeri

Orhan AKINCI

SS-021 Sol Ventrikül Aberran Bant Saptanan Çocukların Kardiyak Bulgularının Kontrol Grubu ile Karşılaştırılması

Hasan BALIK SS-022 Hemşirelerin Çocukluk Çağı Hipertansiyonu Bilgi Düzeyi ve Yaklaşımlarının İncelenmesi Eda Didem KURT ŞÜKÜR SS-023 Humerus Lateral Epikondilit Tedavisinde Lokal Steroid Enjeksiyonu ile PRP Tedavisinin Karşılaştırılması Orhan AKINCI

SS-033 Pediatrik Yaş Grubunda Konjonktivit Benzeri Klinik Olgular

Ersan ÇETİNKAYA

SS-025 Endometrial İntraepitelyal Neoplazi Terminolojisi, Endometrial Hiperplazi Sınıflamasındaki Kaosu Çözdü Mü? 8 Yıllık Retrospektif Bir Çalışma

Mehmet ZENGİN SS-026 Multiple Myelom Tanılı Hastalarda Floresan in situ Hibridizasyon Yöntemi ile Saptanan 13. Kromozom Delesyonu Sıklığı Yusuf COŞKUN

Page 15: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

10

OTURUM SÖZEL BİLDİRİLER

18:00 - 19:30

SS-027 Rektum kanserinde Guillain Barre Sendromu; Nadir bir olgu

Murat Bülent KÜÇÜKAY

SS-028 Çocukluk Çağı Vaskülitleri Ayırıcı Tanısında Akut İnfantil Hemorajik Ödem

Kamuran KARAMAN

SS-029 Kronik Ürtikerli Çocuk Ve Ergenlerde D Vitamini Düzeyinin Hastalık Şiddeti Üzerindeki Rolü

Selma TUNÇ

SS-030 Sigara Kullananlarda Uyku Kalitesi, Gündüz Uykululuğu, Depresyon ve Anksiyete Düzeylerinin Değerlendirilmesi

Selma PEKGÖR

SS-031 İnfertil Hastalarda Tamamlayıcı Alternatif Tıp Tedavilerinin Prevalansı

Arzu YURCİ

SS-032 Aile Hekimliği Polikliniğine Başvuran Kadınların Geleneksel Ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamalarını Kullanma Durumlarının Değerlendirilmesi

Nurcan AKBAŞ GÜNEŞ

SS-034 Aile Sağlığı Merkezine Başvuran Kadınların Gebelik Sırasında Bitkisel Ürün Kullanımı, Tutum ve Davranışlarının Araştırılması

Mehmet BAYKAL

SS-035 Kahta Devlet Hastanesi Psikiyatri Polikliniğinde Takip Edilen Psikiyatri Hastalarının Birinci Basamak Uygulamalarını Kullanma Durumlarının İncelenmesi

Mehmet Hamdi ÖRÜM

SS-005 COVID-19 Pandemisinde Hastaların Eğitim Aile Sağlığı Merkezine Başvuru Durumlarının İrdelenmesi

Muhammet MUTLU

19:30 - 20:00 Kongre Kapanış Konuşmaları

Page 16: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

11

Page 17: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

12

SS-001

KOAH’LI HASTALARDA ANKSİYETE DEPRESYON DURUMU VE ETKİLEYEN FAKTÖRLER; AKİZ

ÇALIŞMASI SONUÇLARI:

Nurgül BOZKURT

Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı

Amaç: KOAH(Kronik Obstüktif Akciğer Hastalığı) hekimlerin sık karşılaştığı kronik solunum yolu

hastalığıdır. KOAH’ta ruhsal bozukluklar sık görülür. Özellikle depresyon/anksiyetenin eşlik ettiği

olgularda tedavi uyumu ve yaşam kalitesi olumsuz etkilenmektedir. Bu çalışmada KOAH’lılarda

anksiyete, depresyon durumu ve etkileyen faktörler incelenmiştir.

Yöntem: AKİZ (Akdeniz Üniv.KOAH İzlem Çalışması) kapsamında Eylül-2019/Mart-2020 tarihleri

arasında kliniğimize başvuran KOAH’lılar çalışmaya alınmıştır. KOAH tanısı için solunum fonksiyon

testleri ve rutin tetkikler yapılmıştır. Ayrıca yüz yüze görüşme yöntemiyle anket uygulanarak yaş,

cinsiyet, hastalıkla ilgili bilgiler elde edilmiştir. Ek olarak üç farklı ölçek (KOAH değerlendirme

testi(CAT), Modifiye-Tıbbi Araştırma Konseyi anketi(m-MRC) ve anksiyete/depresyon durumunu

saptamak için “Hastane Anksiyete Depresyon Ölçeği”(HAD) uygulanmıştır. Hastaların anksiyete ve

depresyon durumları saptanmış, etkili faktörler araştırılmıştır.

HAD sonuçları hastanın anket, klinik ve laboratuvar bulgularıyla karşılaştırılmıştır. Veriler SPSS 15,0

programında analiz edilmiştir. Karşılaştırmalarda X2, ANOVA ve t testleri kullanılmış, korelasyon

analizi ve çoklu regresyon analizi uygulanmıştır.

Bulgular: Çalışmaya 128’i erkek 151 KOAH hastası alınmıştır. Yaş ortalaması 66,1±9,5’dir ve

ortalama 7 yıllık KOAH hastalarıdır ve %27’si aktif sigara içicisidir. Hastaların %4,6’sı kendilerinde

psikiyatrik hastalık olduğunu beyan etmişlerdir. Buna karşın HAD’a göre KOAH’lılarda %21,6

depresyon, %8,6 anksiyete ve %23,7 anksiyete ve/veya depresyon saptanmıştır.

Çoklu analizler ile anksiyete ya da depresyon sıklığını etkileyen faktörler saptanmıştır. Komorbidite

varlığı, ağır KOAH olması, yakınma sayısının fazlalığı hem anksiyete hem de depresyon sıklığını

arttıran faktörlerdir(Grafik-1). Kadın cinsiyet, genç yaşlarda olma anksiyeteyi artıran faktörler

olarak dikkati çekmektedir.

Ayrıca KOAH’ta semptom düzeyini gösteren m-MRC ve CAT skorları ile HAD-ölçeği puanları

arasında yüksek korelasyon saptanmıştır.

Sonuç: KOAH’ta anksiyete/depresyonun eşlik ettiği olgularda tedavi uyumu ve yaşam kalitesi

olumsuz etkilenmektedir. Çalışmamızda kendi beyanlarına göre %4,6’sında psikiyatrik hastalık

varken; HAD ile bilinenden yaklaşık 5 kat fazla anksiyete/depresyon sorunu olduğu saptanmıştır.

Page 18: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

13

Verilerimize göre ağır KOAH’lılar, yakınma sayısı fazla olanlar, komorbit hastalığı olanlar ve kadın

hastalar yüksek riskli kişiler olarak öne çıkmaktadır. KOAH tedavi/takibi yapan aile hekimleri ve

uzman hekimlerin bu riskli grupları anksiyete/depresyon açısından değerlendirmeli ve

gerekenlerde tedavisi sağlanmalıdır.

Anahtar Kelimeler: KOAH, izlem, anksiyete, depresyon, Hastane anksiyete depresyon ölçeği

Grafik 1. KOAH'lılarda komorbidite, yakınma durumu ve hastalığın ağırlığına göre anksiyete

depresyon dağılımı

Page 19: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

14

SS-002

UMBLİKAL PİLONİDAL SİNÜSÜ OLAN HASTALARDA RİSK FAKTÖRLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

Yurdakul Deniz FIRAT

SBÜ Bursa Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği

Amaç: Pilonidal sinüs, sakrokoksigeal bölgenin genel bir problemidir, ancak Sakrokoksigeal bölge

pilonidal sinüs hastalığı için en yaygın bölge olmasına rağmen, bazen periumbilikal bölgede de

görülebilir. Umblikal pilonidal sinüs, göbek deliğinin derinlerine nüfuz eden kıl parçalarına

granülomatöz reaksiyon ile karakterize edilen nispeten nadir bir hastalıktır. Bu çalışmada; Umblikal

Pilonidal Sinüslü hastaların risk faktörleri, kesitsel bir çalışmayla değerlendirildi.

Yöntem: Bu kesitsel çalışmada, Ocak 2014-Aralık 2019 arası Genel Cerrahi polikliniğine başvuran

52 hasta değerlendirildi. Bu hastaların tamamında Umblikal pilonidal sinüs mevcuttu. Hastaların

demografik bilgileri kayıt altına alındı. Veri toplama aracı olarak, doktorlar tarafından oluşturulan

özel olarak çeşitli sorular içeren bir liste kullanıldı.

Bulgular: Ortalama yaş 24dü. Hastaların yaşları 17 ile 38 arasında değişmekteydi. Erkekler

kadınlardan(% 73, n: 38) daha sık etkilenmekteydi. Risk faktörleri arasında göbek çevresinde kıl

artışı (%78,8, n:41) günlük duş almama (%75, n: 39), aile öyküsü (birinci ve derece akrabalar):

(%30, n: 16), sigara içilmesi (%50 n:26), göbek tıraşı yapılması (%75, n:39) idi.

Hastaların tamamına ilk müdahale olarak poliklinik şartlarında umblikustaki saç debrislerinin

temizlenmesi ve antibiyoterapi uygulandı. Bu hastaların 8 ine(%15,3) bir hafta sonra kontrolde

tekrar debridman uygulandı,2 (%3,8) hastada tekrarlayan debridmanla cevap alınamadı, cerrahi

eksizyon uygulandı. 8 hasta da 2 yıl içinde relaps odu, cerrahi müdahale gerekmeksizin umblikusun

kıl köklerinden temizlenmesi ve ampirik antibiyoterapi ile geriledi. Ayrıca, Umblikal Pilonidal Sinüs

hastalarının (%23, n:12') sinde intergluteal pilonidal sinüs olduğunu fark ettiğimiz önemli

bulgulardan biriydi.

Sonuç: Bu çalışmada; Umbilkal pilonidal sinüs üzerine etkili risk faktörleri değerlendirilmiştir. Bu

risk faktörlerinden bazılarının kişinin düzeltebileceği faktörler olması nedeniyle, hastalara

tavsiyelerde bulunulması önem taşımaktadır. Bu tavsiyeler sadece umblikal pilonidal sinüsten değil

sık olarak eşlik eden sakrokoksigeal pilonidal sinüs gibi cerrahi gerektiren durumlara karşı koruma

sağlamaktadır.

Anahtar Kelimeler: Pilonidal, sinüs, umblikus, risk faktörleri, sakrokoksigeal

Page 20: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

15

SS-004

OPİYAT KULLANIM BOZUKLUĞU HASTALARINDA ÇOCUKLUK DÖNEMİ TRAVMALARI

Filiz ÖZSOY Tokat Devlet Hastanesi

Amaç: Opiyat bağımlılarında maruz kalınan çocukluk dönemi travmalarını sağlıklı kontroller ile

karşılaştırarak incelemeyi amaçladık.

Yöntem: Çalışmamıza 60 kişi; 30 kişi DSM-5 kriterlerine göre opiyat kullanım bozukluğu tanılı

hasta, 30 kişi de sağlıklı kontrol grubu olarak alındı. Tüm katılımcılara; demografik ve klinik

değerlendirme formu, Çocukluk Çağı Travma Yaşantılar Ölçeği (ÇÇTYÖ) uygulandı.

Bulgular: Hasta ve kontrol grubunun cinsiyet, yaş ortalaması, medeni durumu arasında istatistiksel

olarak anlamlı farklılık yoktu (p>0.05). Katılımcıların yaş ortalaması; hastaların 25.65±7.42 iken

sağlıklı kontrol grubunun ise 25.70±9.58 idi. Katılımcıların çoğunluğu bekar ve ilkokul mezunu idi.

Hasta grubunda 22 kişi (%73.33), kontrol grubunda 23 kişi (%76.66) bekardı. Hasta grubunda 24

kişi (%80), kontrol grubunda ise 23 kişi (%76.6) ilkokul mezunu idi. Hem hasta hem de kontrol

grubunun 1 paket/gün sigara içimleri mevcuttu. Hastalardan 10 kişinin (%33.33) klinikte yatarak

tedavi alımı öncesinde de olmuştu. Nicel değişkenler arasındaki ilişki incelendiğinde; ÇÇTYÖ

duygusal ihmal, fiziksel ihmal ve ölçeğin toplam skorları sağlıklı kontroller ile karşılaştırıldığında çok

daha yüksekti.

Sonuç: Çalışmamızda; opiyat bağımlısı hastaların çocukluk döneminde daha fazla kötü muameleye

maruz kaldıkları tespit edilmiştir. Topluma maliyeti oldukça yüksek olup hayatın her alanını

etkileyen madde kullanım bozukluğu/bağımlılığın önlenebilmesi için gelişim basamaklarında

desteklenen çocuklar yetiştirilmesi oldukça önemlidir. Ruhsal olarak sağlıklı bireyler yetişmesi için;

çocukluk döneminde maruz kalınan travmaların önenebilmesi önerdi.

Anahtar kelimeler: Opiyat kullanım bozukluğu, bağımlılık, çocukluk dönemi travmaları, ihmal,

istismar.

Page 21: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

16

Abstract

Childhood Traumas in Patients With Opiate Use Disorder

Objective: We aimed to examine childhood traumas in opiate addicts by comparing them with

healthy controls.

Method: 60 people (30 patients diagnosed with opiate use disorder according to DSM-5 criteria,

30 healthy control group) were included in our study. To all participants; demographic and clinical

evaluation form, Childhood Trauma Experiences Scale (CTRS) were applied.

Results: There was no statistically significant difference between the gender, average age and

marital status of the patient and control groups (p> 0.05). Average age of the participants; i was

25.65 ± 7.42 in the patients and 25.70 ± 9.58 in the ealthy control group. Most of the participants

were single and primary school graduates. 22 people (73.33%) in the patient group and 23 people

(76.66%) in the control group were single. 24 people (80%) in the patient group and 23 people

(76.6%) in the control group were primary school graduates. Both the patient and the control

group had 1 pack / day smoking. Ten patients (33.33%) had also been treated before inpatient

treatment at the clinic. When the relationship between quantitative variables is examined; CTQ

emotional neglect, physical neglect, and total scores of the scale were much higher compared to

healthy controls.

Conclusions: In our study; it was found that opiate addicted patients were subjected to more

maltreatment in childhood. It is very important to raise children who are supported in the

developmental stages in order to prevent substance use disorder / addiction that has a high cost

to society and affects all areas of life. To raise mentally healthy individuals; He suggested that

traumas exposed in childhood can be prevented.

Keywords: Opiate use disorder, addiction, childhood traumas, neglect, abuse.

Page 22: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

17

Giriş ve Amaç

Opiyat Kullanım Bozukluğu (OKB); atak ve iyileşme dönemleri ile ilerleyen kronik bir hastalıktır.

Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabına (DSM-5) göre tanı kriterleri; tolerans

gelişimi, yoksunluk, istek duyma, kontrolsüz alım semptomlarının birleşmesinden oluşmaktadır

(American Psychiatric Association Publishing, 2013). Opiyatlar; tarihin bilinen en eski

ilaçlarındandır, yasal ilaç olarak ağıyı dindirmek amacı ile sentezlenmiştir. Fakat yirmi birinci yüzyıl

başlarında oldukça bağımlılık yapıcı bir etkilerinin olduğu tespit edilmiştir (Tarabar ve Nelson,

2003). Kimyasal yapı olarak bir birinden farklı, doğal opioidler, yarı sentetik opioidler ve sentetik

opioidler olarak incelenen yirmiden fazla opiyoid çeşidi bulunmaktadır (Evren ve Uluğ, 2012).

OKB etiyolojisinde; genetik, çevresel, ailesel faktörler, kişilik özellikleri, çocukluk döneminde maruz

kalınan olumsuz muameleler olduğu belirtilmiştir. Opiyat kullanım bozukluğu olan kişilerin

dürtüsellik, yenilik arayışı gibi kişilik özelliklerine sahip olduğu saptanmıştır. Ek olarak yürütücü

işlevlerde bozulma olduğu, çalışma belleği, dikkat ve plan yapmada bozulmalar yaşandığı da tespit

edilmiştir (George ve Kooh, 2010).

Tüm bu bilgiler ışığında çalışmamızda; opiyat kullanım bozukluğu tanılı hastalarda çocukluk

döneminde maruz kalınan travmaların sağlıklı kontroller ile karşılaştırarak incelenmesi

amaçlamıştır.

Yöntem

Çalışmanın yapılabilmesi için Takat İl Sağlık Müdürlüğü’nden 87064461-04460 sayı numarası ile izin

alındı. Çalışmaya 30 kişi DSM-5 kriterlerine göre opiyat kullanım bozukluğu tanılı hasta ve hasta

grubu ile demografik veriler açısından eşleşebilecek 30 kişi de sağlıklı kontrol grubu olarak alındı.

Çalışmaya dahil edilme ve çalışmadan dışlanma kriterleri; 18-35 yaş arası, DSM-5 kriterlerine göre

opiyat kullanım bozukluğu tanılı hastalar çalışmaya alındı. Genel durum düşüklüğü olan, medikal

tedavi almasını gerektirir kronik hastalığı olan, opiyat dışında madde ve alkol kullanımı olan, opiyat

kullanımına bağlı psikotik bozukluk tanısı olan hastalar ile çalışmaya katılmak istemeyen kişiler

çalışma dışı bırakıldı. Tüm katılımcılara; demografik ve klinik değerlendirme formu, Çocukluk Çağı

Travma Yaşantılar Ölçeği (ÇÇTYÖ) uygulandı.

Page 23: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

18

Veri Toplama Araçları

Sosyodemografik veri formu: Çalışmanın amaçları doğrultusunda araştırmacılar tarafından

hazırlanmıştır. Yaş, medeni durum, eğitim düzeyi, çalışma durumu gibi demografik veriler ile

öncesinde AMATEM kliniğinde yatışı olup olmadığı gibi klinik değerlendirme sorularını içeren bir

formdur.

Çocukluk Çağı Travma Yaşantılar Ölçeği (ÇÇTYÖ): Bernstein ve arkadaşları (1994) tarafından

geliştirilmiştir. Ergenlik ve çocukluk döneminde yaşanan ihmal ve travmaları geriye dönük

değerlendiren bir öz bildirim ölçeğidir. 28 soruluk formun; duygusal ihmal, duygusal istismar,

fiziksel ihmal, fiziksel istismar ve cinsel istismar olmak üzere beş alt boyutu bulunmaktadır.

İstatistiksel Analiz: Hesaplamalarda hazır istatistik yazılımı SPSS for Windows 20 (Statistical

Package for Social Sciences for Windows 20) kullanıldı. Verilerin dağılımları Kolmogorov-Smirnov

testi ile analiz edildi. Kategorik veriler sayı ve yüzde olarak, sayısal veriler ortalama±standart olarak

gösterildi. Hastaların kategorik verilerinin karşılaştırmalarında Ki-kare testi, sayısal verilerin

karşılaştırmalarında ise Mann-Whitney U testi kullanıldı. Çalışmamızda tüm analizlerde istatistik

anlamlılık p<0.05 olarak kabul edildi.

Bulgular

Çalışmaya toplamda 60 kişi dahil edildi. Hasta grubu tamamı erkek olduğu için kontrol grubu da

erkek cinsiyette seçildi. Hasta ve kontrol grubunun cinsiyet, yaş ortalaması, medeni durumu

arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmadı (p>0.05). Katılımcıların yaş ortalaması;

hastaların 25.65±7.42 iken sağlıklı kontrol grubunun ise 25.70±9.58 idi. Katılımcıların çoğunluğu

bekar ve ilkokul mezunu idi. Hasta grubunda 22 kişi (%73.33), kontrol grubunda 23 kişi (%76.66)

bekardı. Hasta grubunda 24 kişi (%80), kontrol grubunda ise 23 kişi (%76.6) ilkokul mezunu idi.

Hem hasta hem de kontrol grubunun 1 paket/gün sigara içimleri mevcuttu. Hastalardan 10 kişinin

(%33.33) klinikte yatarak tedavi alımı öncesinde de olmuştu.

Nicel değişkenler arasındaki ilişki Tablo 1’de verilmiştir. Çocukluk Çağı Travma Yaşantılar Ölçeği;

duygusal ihmal, fiziksel ihmal ve ölçeğin toplam skorları sağlıklı kontroller ile karşılaştırıldığında

hastalarda çok daha yüksekti (sırası ile p değeri tüm alt boyutlar ve toplam puan için p<0.01 idi).

Tartışma

Çalışmamızda; opiyat kullanım bozukluğu hastalarının çocukluk döneminde maruz kaldıkları

travmalar sağlıklı kontroller ile karşılaştırılarak incelenmiştir. Sonuçlarımızda hastaların duygusal

ihmal, fiziksel ihmal ve toplam travma puanının sağlıklı kontrollerden yüksek olduğu görülmüştür.

Page 24: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

19

Çocukluk döneminde yaşanan kötü muameleler; küresel bir sorun olarak tanımlanmaktadır.

Gelişmiş ülkelere göre gelişmekte olan ülkelerde çok daha fazla oranda yaşanmaktadır (Mikton ve

Butchart, 2009). Çocukluk dönemi maruz kalınan kötü muameleler; depresif bozukluk, anksiyete

bozuklukları, cinsel kimlik bozukluğu gibi psikiyatrik hastalıklar yanında obezite, ortaya çıkan

rahatsızlıklar ile birlikte toplumlarda ekonomik ve sosyal sorunlara dahi yol açabilmektedir (Nagavi

vd., 2011).

Literatürde yapılan pek çok çalışmada alkol/madde kullanım bozukluğu ve çocukluk dönemi

yaşanan kötü muamelelerin ilişkili olduğu gösterilmiştir (Ergelen vd., 2018; Nagavi vd., 2011;

Garami vd., 2019). Ülkemizde yapılan bir çalışmada alkol ve opiyoid kullanım bozukluğu

hastalarında çocukluk dönemi travmaları ilişkisi incelenmiştir. Bu çalışmada alkol kullanım

bozukluğu ve opiyoid kullanım bozukluğu hastaları arasında çocukluk dönemi travmaları arasında

farklılık tespit edilmemiş iken; sentetik kanabinoid kullanan kişilerin daha fazla duygusal ihmal ve

istismar ve fiziksel istismara maruz kaldığı gösterilmiştir (Ergelen vd., 2018). Yine ülkemizde yapılan

bir çalışmada alkol/madde bağımlılığı nedeni ile ayaktan tedavi gören hastaların daha fazla

çocukluk dönemi travması yaşadığı gösterilmiştir (Kocaoğlu, 2018). Yurt dışında yürütülen bir

çalışmada; opiyoid kullanım bozukluğu hastalarında çocukluk dönemi travmalarının tüm alt

tiplerinin sağlıklı kontroller ile karşılaştırılmasında daha fazla yaşandığı gösterilmiştir (Nagavi vd.,

2011). Yine yurt dışında yapılan bir çalışmada opiyoid kullanım bozukluğu hastalarının daha fazla

çocukluk dönemi travması, daha fazla yaşam boyu travma ve daha fazla algılanan stres düzeyi

yaşadığı bildirilmiştir (Garami vd., 2019).

Çalışmamız bazı kısıtlılıklar göz önüne alınarak değerlendirilmelidir. Kısıtlılıklardan ilki; çalışmanın

kesitsel nitelikte olması, örneklem sayısının görece yetersiz sayıda oluşu ve ölçekleri hastaların

kendilerinin doldurması olarak sayılabilir. Bu durum elde ettiğimiz sonuçların genellemesi ve

yorumlanmasını sınırlamaktadır.

Sonuç olarak çalışmamızda literatür ile uyumlu olarak opiyat kullanım bozukluğu hastalarının daha

fazla çocukluk dönemi travması yaşadığı tespit edilmiştir. Elde edilen tüm bulgular ışığında; ruhsal

olarak sağlıklı bireyler yetişmesi için; çocukluk döneminde maruz kalınan travmaların önüne

geçilmesi önerilmektedir.

Opiyat Kullanım

Bozukluğu Hasta

Grubu (n=30)

(Ort±SS)

Sağlıklı

Kontrol Grubu (n=30)

(Ort±SS)

P

ÇÇTYÖ

Duygusal ihmal 12.37±5.45 7.33±4.08 <0.01* Duygusal istismar 8±4.23 6.63±2.81 0.051

Fiziksel ihmal 8.87±4.34 5.6±1.24 <0.01* Fiziksel istismar 6.6±3.95 5.47±1.19 0.494

Cinsel istismar 5.6±1.54 5.47±1.33 0.730

Toplam travma skoru 41.33±14.45 30.53±9.38 <0.01*

Tabloda verilen kısaltmalar: ÇÇTYÖ: Çocukluk Çağı Travma Yaşantılar ölçeği, (Ort±SS): Ortalama ±

Standart Sapma

Hesaplamalarda Mann Whitney U testi kullanılmıştır. *p<0.05

Page 25: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

20

Kaynaklar

1. American Psychiatric Association. (2013). Diagnostic and statistical manual of mental

disorders (DSM-5®). American Psychiatric Pub.

2. Tarabar, A. F., & Nelson, L. S. (2003). The resurgence and abuse of heroin by children in the

United States. Current Opinion in Pediatrics, 15(2), 210-215.

3. Evren, C., Ögel, K., & Uluğ, B. (2012). Alkol madde bağımlılığı tanı ve tedavi el kitabı. Birinci

Basım. TPD Yayınları.

4. George, O., & Koob, G. F. (2010). Individual differences in prefrontal cortex function and

the transition from drug use to drug dependence. Neuroscience & Biobehavioral Reviews,

35(2), 232-247.

5. Bernstein, D. P., Fink, L., Handelsman, L., Foote, J., Lovejoy, M., Wenzel, K., ... & Ruggiero,

J. (1994). Initial reliability and validity of a new retrospective measure of child abuse and

neglect. The American journal of psychiatry.

6. Mikton, C., & Butchart, A. (2009). Child maltreatment prevention: a systematic review of

reviews. Bulletin of the World Health Organization, 87, 353-361.

7. Naqavi, M. R., Mohammadi, M., Salari, V., & Nakhaee, N. (2011). The relationship between

childhood maltreatment and opiate dependency in adolescence and middle age. Addiction

& health, 3(3-4), 92.

8. Ergelen, M., Yalçın, M., & Bilici, R. (2018). The comparison of violence, and the relationship

with childhood trauma in Turkish men with alcohol, opiate, and synthetic cannabinoid use

disorder. Neuropsychiatric disease and treatment, 14, 3169.

9. Kocaoğlu, M. (2018). Alkol ve madde kullanım bozukluğu nedeniyle ayaktan tedavi gören

hastaların çocukluk çağı travmaları, bağlanma stilleri ve mizaç özellikleri açısından

karşılaştırılması (Master's thesis, Hasan Kalyoncu Üniversitesi)

10. Garami, J., Valikhani, A., Parkes, D., Haber, P., Mahlberg, J., Misiak, B., ... & Moustafa, A. A.

(2019). Examining perceived stress, childhood trauma and interpersonal trauma in

individuals with drug addiction. Psychological reports, 122(2), 433-450.

Page 26: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

21

SS-005 COVID-19 PANDEMİSİNDE HASTALARIN EĞİTİM AİLE SAĞLIĞI MERKEZİNE BAŞVURU

DURUMLARININ İRDELENMESİ

Muhammet MUTLU

Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı

Amaç

COVID-19 pandemisinde “evde kal” çağrılarına uyulup uyulmadığının bir yansıması olarak Aile

Sağlığı Merkezlerine (ASM) başvuru oranlarının azalıp azalmadığı merak konusudur. Bu amaçla,

hastaların ASM’ye başvuru sayılarının ve nedenlerinin bir önceki yıla göre değişim ve farklılıkları

araştırılmıştır.

Yöntem

Çalışmamızda, retrospektif olarak, tek merkezde, iki birimli Eğitim ASM’ye, 11 Mart-11 Haziran

2020 tarihlerini içeren 3 aylık dönemdeki hasta başvuru nedenleri ve oranları taranarak, 2019

yılının aynı üç aylık döneminde aynı verilerle karşılaştırılmıştır.

Bulgular

COVID-19 Pandemisinin ilk 3 aylık döneminde ASM’ye başvuran hasta sayısı 766 iken, 2019 yılı aynı

döneminde 1570’tir. Hasta başvuru oranında %51 azalma saptanmıştır. Reçete edilen toplam ilaç

kalem sayısı, 4393’den 2389’a inmiştir (%45,6 azalma). Hastalardan, ASM’ye başvuran kronik

hastaların sayısı geçen yıla göre 217’den 87’ye düştüğü (%59,9) görülmüştür. ASM’de en sık tanı

konulan hastalıklardan olan üst solunum yolu enfeksiyonu sayısı ise, 313’ten 79’a düşmüştür

(%74,8 azalma).

COVID-19 pandemisinde aşı, bebek-çocuk izlem, gebe izlem sayıları geçen yılın aynı dönemine göre

sırasıyla, %4,3 (190-182); %28,9 (170-121); %8,4 (36-33) oranında azalmışken, lohusa izlem kısmen

%4,5 (22-23) oranında artmıştır. ASM’ye diğer başvuru nedenlerinden ilaç yazdırma, rapor alma ve

tetkik yaptırma oranları sırasıyla, %52,8 (934-450); %74,2 (294-78); %31,1 (230-158) oranlarında

azalmıştır.

Yapılan istatiksel analizde ise, başvuru sayıları ve tüm nedenlere bağlı ASM başvuru nedenlerinde

anlamlı farklılık saptanmıştır (her ikisinde de p<0,001).

Page 27: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

22

Tartışma

Pandemi sürecinde ASM’ye genel olarak, muayene, aşı ve izlem maksatlı başvuru oranlarının

belirgin oranda azaldığı tespit edilmiştir. Kronik tanılı hastaların pandemi süresince ilaçlarını direkt

olarak eczaneden temin etmeleri nedeniyle, kronik hastalık tanısı ve reçete edilen ilaç kalem

sayılarının düştüğü, yapılan tetkik sayılarının azaldığı dikkat çekicidir. Diğer bir dikkat çekici nokta

ise, geçen yıla göre üst solunum yolu enfeksiyon tanısı konulmasında çok belirgin oranda azalma

olmasıdır.

Sonuç

COVID-19 pandemi sürecinde hastaların evde kalma çağrılarına uyduğu, izlem, aşı ve muayene

amaçlı ASM başvurularında azalma olduğu tespit edilmiştir.

Anahtar Kelimeler: Aile Sağlığı Merkezi, COVID-19, pandemi, hasta başvuru sıklığı, Aile Hekimliği

Page 28: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

23

SS-006

ÇOCUK VE ERGENLERDE SELEKTİF SEROTONİN GERİALIM İNHİBİTÖRLERİ VE SEROTONİN

NORADRENALİN GERİALIM İNHİBİTÖRLERİ REÇETELERİNİN SİTOKROM P450 ENZİMLERİ

ÜZERİNDEN GERÇEKLEŞEBİLECEK POTANSİYEL İLAÇ-İLAÇ ETKİLEŞİMLERİ YÖNÜNDEN

DEĞERLENDİRİLMESİ

Gül ÖZBEY

Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı

Giriş-Amaç: Çocuk ve ergenlerde depresyon ve depresyonla ilişkili psikiyatrik tanıların artması ile

birlikte antidepresan kullanımının da arttığı görülmüştür. Buna karşın, çocuk ve ergenlerde

depresyonun selektif-serotonin gerialım inhibitörleri (SSGİ) ve serotonin noradrenalin gerialım

inhibitörleri (SNGİ) ile tedavinin güvenilirliği ile ilgili endişeler bulunmaktadır. Son yıllarda çocuk ve

ergenlerde psikotrop ilaçların kullanımı sırasında polifarmasi oranlarının da arttığının gösterilmesi

ilaç-ilaç etkileşimleri (İİE) potansiyelini de birlikte getirmektedir. En sık reçete edilen psikotrop ilaç

grupları arasında yer alan SSGİ ve SNGİ’ler, sitokrom P450 (CYP450) enzimleri ile metabolize

olurlar. Bu çalışma çocuk ve ergen hasta popülasyonunda yazılan SSGİ/SNGİ reçetelerinde CYP450

enzimleri üzerinden gerçekleşebilecek potansiyel İİE’lerinin oranlarının araştırılması amaçlanmıştır.

Gereç-Yöntem: Akdeniz Üniversitesi Hastanesi MİA-MED veritabanında 2014-2018 yılları arasında

çocuk ve ergen hasta popülasyonunda yazılmış 7.909 SSGİ/SNGİ elektronik reçete verisinde

CYP450 enzimleri üzerinden gerçekleşebilecek potansiyel İİE “Lexicomp® Drug Interactions”

programı kullanılarak incelenmiştir.

Bulgular: Çocuk ve ergen hasta popülasyonunda SSGİ/SNGİ bulunan elektronik reçetelerin

%12,2’sinin CYP450 enzimleri üzerinden gerçekleşebilecek İİE potansiyeli taşıdığı görüldü (n=964).

CYP450 enzimleri üzerinden gerçekleşebilecek İİE potansiyeli olan reçetelerin %69,5’i fluoksetin,

%16,6’sı sertralin, %13,9’u ise venlafaksin, sitalopram, essitalopram, paroksetin ve fluvoksamin

reçeteleriydi. Yaş gruplarına göre bakıldığında CYP450 enzimleri üzerinden gerçekleşebilecek İİE

potansiyeli olan reçetelerinin %55,6’sının 16-20 yaş için, %31’nin 11-15 yaş için, %13,4’ünün ise 0-

10 yaş için yazıldığı görüldü. CYP450 enzimleri üzerinden gerçekleşebilecek potansiyel İİE bulunan

reçetelerde SSGİ/SNGİ’lerle en sık etkileşen ilaç grubu ise antipsikotiklerdi.

Sonuç: Çocuk ve ergenlerde antidepresanların güvenilirliği ile ilgili veriler sınırlı olmasına karşın

uluslararası tedavi kılavuzlarında CYP450 enzimleri üzerinden etkileşen SSGİ/SNGİ’lerle antipsikotik

ilaçların birlikte kullanılması önerilmektedir. CYP450 enzimleri üzerinden etkileşen ilaç gruplarının

çocuk/ergen hasta populasyonunda birlikte kullanımları sırasında en sık etkileşen ilaç

kombinasyonlarının bilinmesi, terapötik ilaç monitorizasyonu ve farmakogenetik analizlerin

yapılması klinisyenlerin ilaç dozlarını optimize etmelerini kolaylaştırarak hastaların tedavi uyumunu

arttıracaktır.

Anahtar Kelimeler: çocuk ve ergen, antidepresan, ilaç-ilaç etkileşimleri, sitokrom P450 enzimleri,

e-reçete

Page 29: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

24

SS-007

PROSTAT KANSERİNDE YENİ GRADE-GROUP SİSTEMİNİN İNCELENMESİ: 15 YILLIK BİR

RETROSPEKTİF ÇALIŞMA

Mehmet ZENGİN1, Merve ERYOL1, Merva AYDEMİR AKKAYA1, Mahi BALCI1, Selim YALÇIN2, Devrim

TUĞLU3

1Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim dalı, Kırıkkale, Türkiye 2Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim dalı, Kırıkkale, Türkiye 3Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim dalı, Kırıkkale, Türkiye

Amaç: Prostat kanseri (PK) erkeklerde en sık görülen malign tümördür. Gleason skorlaması (GS) PK

için en yaygın kullanılan histolojik derecelendirme şemasıdır. Gleason, tümörün beş farklı paternini

görselleştirerek bu sınıflandırma için temel bir diyagram çizmiştir. Orijinalinden sonra bu sistem

birkaç kez modifiye edilmiştir. Son olarak, 2013 yılında, Johns Hopkins Hastanesi'nden bir çalışma

ile Grade-Group sisteminin (GGS) temeli atılmıştır. Bu çalışmada Epstein ve ark. GS'nin prognostik

risk kategorilerine bölünmesini önermiştir. Bu sistem klasik GS vakalarını 1'den 5'e kadar

gruplandırmaktadır. Birçok çok merkezli çalışma tarafından onaylanan bu sistem, 2016 yılında

DSÖ'ye de girmiştir. Biz bu yeni sistemi, prognoz tahmini, yararlılığı ve günlük pratiğe katkısı

açısından geriye dönük olarak inceledik.

Yöntemler: Bu çalışma 2000-2015 yılları arasında PK tanısı konmuş 486 vakayı içermektedir. Tüm

olgular yeni GGS sistemi için yeniden gruplandırıldı ve prognozla ilişkisi incelendi.

Bulgular: GGS alt gruplarının prognostik faktörler arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki vardı

ve bu ilişki GGS 2 ve GGS 3 arasında daha anlamlı idi [tümör durumu (p <0.001), yaş (p = 0.045), PN

invazyonu (p <0.001), evre (p = 0.004), ve LN durumu (p <0.001)]. Tek değişkenli sağkalım

analizinde GGS alt grupları arasında anlamlı bir fark vardı (GGS 2-GGS 3, RFS: p = 0.035 ve OS: p =

0.012; GGS 4-GGS 5, RFS için: p = 0.001 ve OS: p = 0.001). Çok değişkenli sağkalım analizinde GGS

alt gruplarının PK için bağımsız bir sağkalım parametresi olduğu bulundu (GGS 2-GGS 3, OS: HR =

2.56, p = 0.012 ve RFS: HR = 2.69, p = 0.038; GGS 4- için GGS 5, OS: HR = 2.84, p = 0.011 ve RFS: HR

= 2.59, p <0.001).

Sonuçlar: Çalışmamıza göre, yeni GGS sistemi prognostik risk sınıflandırmasını eski

sınıflandırmadan daha doğru bir şekilde gerçekleştirmektedir. Ayrıca, bu sistemin daha az kategori

içermesi ve daha basit olması, gözlemciler arası uyumluluğu artırdı.

Anahtar Kelimeler: Grade-grup sistemi, gleason skorlaması, prostat kanseri, retrospektif, prognoz

Page 30: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

25

Şekil 1

Grade- Grup sisteminin (GGS) temsili örnekleri Prostat kanserleri GGS açısından incelerken, x10 -

x20 lens, hematoksilin ve eozinle boyanmış bölümler ve klasik mikroskop kullanılmıştır.

Şekil 2

Grade-Group sistemi için genel sağkalım ve nükssüz sağkalım Hayatta kalma eğrileri Kaplan-Meier

eğrileri ile sunuldu. Ki-kare testi için anlamlılık sınırı 0.05 olarak kabul edildi.

Page 31: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

26

Tablo 1

GGS 2 GGS 3 P-value GGS 4 GGS 5 P-value

Tumour status Single lobe

Both lobes

39 (32.5) 72 (63.1) <0.001*

81 (67.5) 42 (36.9)

22 (36.6) 33 (57.8) 0.021*

38 (63.4) 24 (42.2)

Age <65

>65

57 (47.5) 69 (23.4) 0.045*

63 (52.5) 45 (76.6)

27 (45.0) 36 (63.1) 0.048*

33 (55.0) 21 (36.9)

AL invasion No

Yes

54 (45.0) 63 (55.2) 0.116

66 (55.0) 51 (44.8)

29 (48.3) 30 (52.6) 0.642

31 (51.7) 27 (47.4)

PN invasion No

Yes

54 (45.0) 78 (68.4) <0.001*

66 (55.0) 36 (31.6)

29 (48.3) 38 (66.6) 0.045*

31 (51.7) 19 (33.4)

Tumour volume <50%

>50%

54 (45.0) 63 (55.2) 0.116

66 (55.0) 51 (44.8)

24 (40.0) 34 (59.6) 0.033*

36 (60.0) 23 (40.4)

Stage PT1

PT2

48 (40.0) 72 (63.1) 0.004*

72 (60.0) 52 (36.9)

23 (38.3) 37 (64.9) 0.004*

37 (61.7) 20 (35.1)

LN status Negative

Positive

52 (35.0) 81 (71.0) <0.001*

78 (65.0) 33 (29.0)

24 (40.0) 38 (66.6) 0.003*

36 (60.0) 19 (33.4)

Surgical margin Negative

Positive

52 (35.0) 72 (63.1) 0.003*

78 (65.0) 52 (36.9)

22 (36.6) 35 (61.4) 0.007*

38 (63.4) 22 (38.6)

*. Ki-kare testi için anlamlılık sınırı 0.05 olarak kabul edildi. Kısaltmalar: GGS: Sınıf-Grup sistemi,

AN: Anjiyopatik, PN: Perineural, LN: Lenf düğümü

Page 32: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

27

Tablo 2

Univariate survival

analysis - OS

Univariate survival

analysis - RFS

Multivariate survival

analysis - OS

HR

(95% CI)

Multivariate survival

analysis - RFS

HR

(95% CI)

Tumour

status 0.248 0.233 NC NC

Age 0.457 0.449 NC NC

AL invasion 0.559 0.489 NC NC

PN invasion 0.162 0.168 NC NC

Tumour

volume 0.667 0.823 NC NC

Stage 0.007* 0.009*

0.041*

1.42

(1.23-4.56)

0.032*

1.37

(1.33-2.44)

LN status 0.003* 0.001*

0.021*

1.31

(1.11-4.12)

0.014*

1.43

(1.52-3.88)

Surgical

margin 0.005* <0.001*

0.017*

1.42

(1.28-2.16)

0.003*

1.54

(1.37-3.62)

GGS2-GGS3 0.012* 0.003*

0.038*

2.56

(1.81-4.32)

0.012*

2.69

(1.49-4.52)

GGS3-GGS4 0.001* <0.001*

0.011*

2.84

(1.34-3.49)

0.001*

2.59

(1.46-4.19)

*. Ki-kare testi için anlamlılık sınırı 0.05 olarak kabul edildi. Kısaltmalar: GGS: Sınıf-Grup sistemi,

AN: Anjiyopatik, PN: Perineural, LN: Lenf nodu, OS: Genel sağkalım, RFS: Sarkmayan sağkalım, HR:

Tehlike oranı, NC: Hesaplanamaz, CI: Güven aralığı

Page 33: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

28

SS-008

EVRE-IV REKTUM KANSERLERİNDE E-CADHERİN EKSPRESYONUN PROGNOSTİK ÖNEMİ

Mehmet ZENGİN, Pınar ATASOY

Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim dalı, Kırıkkale, Türkiye

Amaç: Batı dünyasında rektal kanserler (RK) tümöre bağlı ölümlerin ikinci en sık nedenidir. Adjuvan

tedavi ve cerrahideki ilerlemelere rağmen, evre-IV hastalıkta 5 yıllık sağkalım oranları% 20'nin

altında kalmaktadır. Tümör-Nod-Metastaz (TNM) evrelemesi, RK hastalarının prognozunda altın

standarttır. Bununla birlikte, hastalığın eşit TNM evresine sahip bazı hastalar daha kötü bir prognoz

gösterebilmektedir. Bu nedenle, farklı tedavi seçeneklerinin denenebileceği bu vakaları

tanımlamak için yeni prognostik belirteçlere büyük ihtiyaç vardır. Epitelyal-mezenkimal geçiş

(EMG); lokal invazyon, ana kanserden kopma ve uzak bölgelere göç gibi metastaz yöntemlerinden

biri olarak tanımlanmaktadır. Diğer bir deyişle, metastatik sürecin ilk adımlarından biri EMG olarak

düşünülmektedir. Literatürde birçok moleküler EMG ajanı tanımlanmıştır, ancak tümör

hücrelerinde E-cadherin (EC)'nin ekpresyonunun azalmasının EMG'nin tipik bir bulgusu olduğu

düşünülmektedir. EC, hücreleri birbirine bağlayan ve tümör baskılayıcı aktivitesi olan

transmembranöz bir proteindir. Ancak kanser ortamı ve EMG arasındaki ilişki halen belirsizliğini

korumaktadır. Bu çalışmada, evre-IV RK'larda yüksek riskli hastaları öngörmek için EC'nin

prognostik değerini inceledik.

Method: Bu retrospektif çalışmaya Kırıkkale Üniversitesi'nde 2001-2015 arasında cerrahi girişim

uygulanan seksen beş RK hastası dahil edildi. EC, immünohistokimyasal (İHK) boyanmış kesitlerde

skorlandı. Sonuçlar ve klinikopatolojik özellikler arasındaki ilişki analiz edildi.

Bulgular: EC yüzdesi, ileri pT (p = 0,005), anjiyolenfatik invazyon (p=0,034), evre IVb (p=0,006),

yüksek lenf nodu metastazı sayısı (p=0,039) ve ileri grade (p=0,014) olan RK'larda anlamlı derecede

düşüktü. Tek değişkenli analizde, düşük EC’li hastalar 5 yıllık kötü sağkalıma sahipti (RFS: % 28,3, p

<0,001; OS: %41,2, p<0,001). Çok değişkenli analizler, düşük EC'nin RFS (Hazard ratio [HR]: 1,33

[1,15 – 3,46], p=0,001) ve OS (HR: 1,57 [1,09 – 4,32], p=0,002) için bağımsız bir kötü hayatta kalma

parametresi olduğunu doğruladı.

Sonuç: Sonuçlarımız evre-IV RK'larda düşük EC' nin prognostik önemini doğruladı. Bu nedenle, bu

parametrenin RK'larda kötü prognozun bir göstergesi olabileceğini düşünüyoruz.

Bu biyobelirteç, İHK boyalı lamlar üzerinde kolaylıkla tanımlanabilir ve RK

tedavisinde bir moleküler ajan olarak kullanılabilir.

Anahtar Kelimeler: E-cadherin, rektal kanser, prognostik belirteçler, stage-IV, gastrointestinal

sistem

Page 34: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

29

Şekil 1

E-cadherin (EC) sayımının temsili örnekleri. İlk olarak EC, x10 objektif ile immunhistokimya ile

boyanmış kesitler kullanılarak invaziv tümör sınırı boyunca araştırıldı. Daha sonra, x20 objektif

alanı (0.785 mm²) kullanılarak hesaplandı. Son olarak EC yüzdesinin immüno-pozitifliği (yıldız),

yüksek (>=% 50) (a-b) ve düşük (<% 50) (c-d) olarak gruplandı.

Şekil 2

E-cadherin için sağkalım eğrileri. Kaplan-Meier eğrileri genel sağkalım (a) ve nükssüz sağkalım (b)

için kullanıldı. P değeri için 0.05 anlamlılık sınırı olarak kabul edildi.

Page 35: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

30

Tablo 1

E cadherin

>50% <50% P-value

PT-stage pT3/pT4

pT1/pT2

15 (41.6%) 21 (58.4%) 0.005*

35 (71.4%) 14 (28.6%)

Age >76

<76

20 (52.6%) 18 (47.4%) 0.297

30 (63.8%) 17 (36.2%)

AL invasion Positive

Negative

17 (45.9%) 20 (54.1%) 0.034*

33 (68.7%) 15 (31.3%)

Size >5.7 cm

<5.7 cm

21 (52.5%) 19 (47.5%) 0.264

29 (64.4%) 16 (35.6%9

PN invasion Positive

Negative

22 (52.3%) 20 (47.7%) 0.233

28 (65.1%) 15 (34.9%)

LN Status >7

<7

16 (45.7%) 19 (54.9%) 0.039*

34 (68.0%) 16 (32.0%9

Grade High grade

Low/Moderate grade

18 (45.0%) 22 (55.0%) 0.014*

32 (71.1%) 13 (28.9%)

Stage Stage IVB

Stage IVA

14 (41.1%) 20 (58.9%) 0.006*

36 (70.5%) 15 (29.5%)

*. Ki-kare testi için anlamlı sınırı 0.05'tir. Kısaltmalar: EC: E-kaderin, PT: Patolojik tümör evresi, PN:

Perinöral invazyon, LN: Lenf Nodu, AL: Anjiyolenfatik invazyon.

Page 36: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

31

Tablo 2

Univariate survival

analysis - OS

Univariate survival

analysis - RFS

Multivariate survival

analysis - OS

OS

HR (95% CI)

Multivariate survival

analysis - RFS

HR (95% CI)

PT-stage 0.185 0.108 NC NC

Age 0.824 0.683 NC NC

AL

invasion 0.564 0.455 NC NC

Size 0.368 0.277 NC NC

PN

invasion 0.247 0.195 NC NC

LN Status 0.124 0.045* 0.324

2.64 (0.77-5.47)

0.092

2.72 (0.91-5.46)

Grade 0.033* 0.029* 0.069

3.28 (0.78-5.34)

0.048*

1.49 (1.04-3.27)

Stage 0.008* 0.003* 0.016*

1.58 (1.12-2.68)

0.009*

1.53 (1.11-2.58)

EC <0.001* <0.001* 0.002*

1.57 (1.09-4.32)

0.001*

1.33 (1.15-3.46)

*. Ki-kare testi için anlamlı sınırı 0.05'tir. Kısaltmalar: EC: E-cadherin, PT: Patolojik tümör evresi, PN:

Perinöral invazyon, LN: Lenf Nodu, AL: Anjiyolenfatik invazyon, NC: Hesaplanamaz, CI: Güven

aralığı, HR: Tehlike oranı, OS: Genel sağkalım, RFS: Relaps içermeyen sağkalım.

Page 37: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

32

SS-009

GROSS TÜMÖR VOLUMÜ VE AZ DİFERANSİYE KÜMELER PT1- 2 REKTAL KANSERLERDE KÖTÜ

SAĞKALIM AÇISINDAN YÜKSEK RİSKLİ HASTALARI ÖNGÖREBİLİR

Mehmet ZENGİN, Pınar ATASOY

Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Kırıkkale, Türkiye

Amaç: Batı dünyasında ölümle sonuçlanan en önemli kanserlerden biri rektal kanserlerdir (RK).

PT1-2 RK'lı hastalarda lokal eksizyondan sonra adjuvan tedaviye gerek duyulmamaktadır. Ancak bu

olgularda % 25'e kadar lokal nüks oranları bildirilmektedir. Bu nedenle, yeni prognostik belirteçlere

ihtiyaç vardır.

Boyut için tümör ölçümleri genellikle en uzun eksen için belirlenir. Pratik olmasına rağmen, bu

analiz biraz basittir ve birçok nüansı kaçırabilir. Çalışmalarda, tümörün üç boyutunu tanımlayan bir

modelin, yani gros tümör volümü, birçok kanserde prognozun güçlü bir öngörücüsü olduğu

bildirilmiştir.

RC'nin derecelendirilmesinde en yaygın olarak bez oluşumu değerlendirlmektedir. Bu

derecelendirme bağımsız bir prognostik faktör olmasına rağmen gözlemciler arası değişkenlik

oldukça yüksektir. Çalışmalarda, RK hastalarında az diferansiye kümelerin bu sistemden daha

yararlı olduğu ve yüksek riskli hastaların saptanmasında umut verici olduğu tanımlanmıştır. Biz bu

çalışmada pT1-2 RC olgularında bu iki parametrenin sağkalımdaki rolünü araştırdık.

Yöntemler: Kırıkkale üniversitesi'nde 1999-2014 yılları arasında ameliyat edilen altmış beş pT1-2

rektal karsinom retrospektif olarak çalışmaya dahil edildi. GTV ve ADK kümeler makroskopi ve

hematoksilen ve eozin boyalı kesitler kullanılarak skorlandı.

Bulgular: Bu parametreler büyük tümör boyutu ([GTV]: p=0.020), invasive patern (GTV: p=0.004;

[ADK]: p=0.020), anjiolenfatik invazyon (GTV: p=0.001; ADK: p=0.009), tümör nekrozu (GTV:

p=0.002; ADK: p=0.038) ve yüksek grade (ADK: p=0.001) ile anlamlı olarak ilişkili idi. Tek değişkenli

analizde, bu iki parametreye sahip hastalar nükssüz sağkalım (NSS) ve genel sağkalım (GS)

açısından 5 yıllık kötü sağkalıma sahipti ([GTV: NSS=78.5%, p=0.001; GS:81.0%, p=0.005], [PDC:

NSS= 80.0%, p=0.013; GS=83.1%, p=0.039]). Çok değişkenli analiz, bu iki parametrenin NSS (GTV:

Hazard ratio [HR]= 42 [1.06-2.85], p=0.006; PDC: HR=1.39 [1.06-3.28], p=0.028) ve GS (GTV:

HR=1.35 [1.09-3.37], p=0.011) için bağımsız kötü hayatta kalma parametreleri olduğunu doğruladı.

Ayrıca, GTV’nin ADK’dan daha yararlı olduğu tesbit edildi.

Sonuçlar: Çalışmamıza göre GTV ve ADK, rektal karsinomlu hastalarda prognozda önemli bir rol

oynamaktadır ve mevcut risk sınıflamasına bu belirteçleri eklemek daha iyi hasta seçimine katkıda

bulunabilir.

Page 38: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

33

Anahtar Kelimeler: Gross tümör volumü, az diferansiye kümeler, rektal karsinom, prognostik

belirteçler, pT1-2

Şekil 1

GTV'nin temsili örnekleri. Gross tümör volümü (GTV), formalinle sabitlenmiş primer tümörün

makroskopik örneğinde değerlendirildi. İlk olarak, tümörden 3-5 mm kalınlığında kesitler alındı ve

en büyük tümör alanı (a-b-c-d) için tümörün iki boyutlu ölçümleri yapıldı. Bu ölçüm toplam kesit

mesafesi ile çarpıldı ve nihai sonuç bulundu.

Page 39: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

34

Şekil 2

ADK'nin temsili örnekleri. Primer tümörün mikroskopik kesitlerinde az diferansiye küme (ADK)

değerlendirmesi yapıldı. İlk olarak, tümörün tüm kesitleri tarandı. Daha sonra en belirgin ADK'ye

sahip bir alan seçildi ve bu alanda x20'lik lens kullanılarak kümeler sayıldı. Son olarak, kümeler

sağkalım ile ilişkili kesme değerine göre düşük ADK (a-b) ve yüksek ADK (c-d) olarak sınıflandırıldı.

Page 40: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

35

Şekil 3

Kaplan-Meier eğrileri genel sağkalım (a) ve relaps içermeyen sağkalım (b) için kullanıldı. P değeri

0.05 düzeyinin altı için anlamlıydı.

Şekil 4

Kaplan-Meier eğrileri genel sağkalım (a) ve relaps içermeyen sağkalım (b) için kullanıldı. P değeri

0.05 düzeyinin altı için anlamlıydı.

Page 41: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

36

Tablo 1

Gross Tümör Volümü

Positive Negative P-value

Az Diferansiye Küme

Positive Negative P-value

Invasiv Patern No

Yes

10 (34.4%) 19 (65.3%)

0.004*

25 (69.4%) 11 30.6%

11 (37.9%) 18 (62.1%)

0.020*

24 (66.6%) 12 (33.4%)

Yaş <75

>75

15 (48.3%) 16 51.7% 0.399

20 (58.8%) 14 (41.2%)

18 (58.0%) 13 (42.0%) 0.514

17 (50.0%) 17 (50.0 %)

PN invazyon No

Yes

13 (43.3%) 17 56.5% 0.115

22 (62.8%) 13 (37.2%)

14 (46.6%) 16 (53.4%) 0.282

21 (60.0%) 14 (40.0%)

Size <5.5 cm

5.5cm

11 (37.9%) 18 (62.1%)

0.020*

24 (66.6%) 12 (33.4%)

14 (48.2%) 15 (51.8%) 0.418

21 (58.3%) 15 (41.7%)

LIR No

Yes

14 (46.6%) 16 (53.4%) 0.282

21 (60.0%) 14 (40.0%)

13 (43.3%) 17 (56.7%) 0.115

22 (62.8%) 13 (37.2%)

AL invazyon No

Yes

11 (34.3%) 21 (65.7%)

0.001*

24 (72.7%) 9 (27.3%)

12 (37.5%) 20 (62.5%)

0.009*

23 (69.6%) 10 (30.4%)

Grade

Low/Moderate

grade

High grade

12 (35.2%) 22 (64.8%)

0.001*

23 (74.1%) 8 (25.9%)

15 (44.1%) 19 (55.9%) 0.099

20 (64.5%) 11 (35.5%)

Tümör

Necrozu

No

Yes

10 (33.3%) 20 (65.7%)

0.002*

25 (71.4%) 10 (28.6%)

12 (40.0%) 18 (60.0%)

0.038*

23 (65.7%) 12 (34.3%)

GTV, PDC ve prognostik faktörler arasındaki ilişki. *. Ki-kare testi için anlamlılık sınırı 0.05 idi.

Kısaltmalar: GTV: Gross Tümör Völümü, ADK: Az Diferansiye Küme, PN: Perinöral, LIR: Lokal

inflamatuar yanıt, AL: Anjiyolenfatik.

Page 42: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

37

Tablo 2

Univariate survival

analysis - OS

Univariate survival

analysis - RFS

Multivariate survival

analysis - OS

Multivariate survival

analysis - RFSS

Invasive

Pattern 0.235 0.045* NC

0.274

3.38 (0.72-6.35)

Age 0.578 0.403 NC NC

LIR 0.484 0.813 NC NC

Size 0.367 0.374 NC NC

PN

invasion 0.247 0.208 NC NC

AL

invasion 0.045* 0.031*

0.321

2.56 (0.64-3.18)

0.049*

1.68 (1.18-4.84

Grade 0.108 0.099 NC NC

Tumour

Necrosis 0.029* 0.015*

0.041*

1.53 (1.21-4.47)

0.034*

1.62 (1.19-5.38)

GTV 0.005* 0.001* 0.011*

1.35 (1.09-3.37)

0.006*

1.42 (1.06-2.85)

ADK 0.039* 0.013* 0.093

2.27 (0.63-2.37)

0.028*

1.39 (1.06-3.28)

GTV ve PDC'nin tek ve çok değişkenli sağkalım analizi. *. Ki-kare testi için anlamlılık sınırı 0.05 idi.

Kısaltmalar: GTV: Gross tümör volümü, ADK: Az diferansiye küme, PN: Perinöral, LIR: Lokal

enflamatuar yanıt, AL: Anjiyolenfatik, NC: Hesaplanamaz, CI: Güven aralığı, HR: Tehlike oranı, OS:

Genel sağkalım, RFS: Relaps göstermeyen sağkalım

Page 43: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

38

SS-010

STAGE-IIA KOLON KANSERİNDE TÜMÖRÜ İNFİLTRE EDEN T-LENFOSİTLERİN PROGNOSTİK ROLÜ:

GENİŞ METODOLOJİK BİR ÇALIŞMA

Mehmet ZENGİN

Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Kırıkkale, Türkiye

Kolon kanseri (KK), batı dünyasında en yaygın kanserlerden biridir. Hastaların yaklaşık% 20-30'u

evre II hastalık tanısı almaktadır ve cerrahiden sonra genellikle iyi bir prognoza sahip olmaktadır.

Bu hastalarda kemoterapinin azda olsa sağkalımı arttırdığı gösterilmiştir. Ancak ideal hasta

seçiminde ek yeni prognostik belirteçlere ihtiyaç vardır. Kanser oluşumu, bağışıklık yanıtının önemli

bir rol oynadığı karmaşık bir süreçtir. Tümör ortamından izole edilen T lenfositlere tümörü infiltre

eden T lenfosit (TIL) denir. Birçok çalışmada yüksek TIL yoğunluğunun KK'de daha iyi prognoz ile

ilişkili olduğu belgelenmiştir. Ancak yayınlanan çalışmaların standardizasyonu oldukça düşüktür. Bu

çalışmada, stage-IIA KK'da CD3 ve CD8 T hücrelerinin sağkalıma etkisini araştırdık. Çalışmamızda

oldukça homojen bir hasta grubu seçildi ve değerlendirme yöntemlerine standardizasyon

sağlanmaya çalışıldı.

Yöntemler: 2000-2014 yılları arasında cerrahi rezeksiyon yapılan 72 stage-IIA (T3N0) KK hastası

çalışmaya dahil edildi. Lenfositler açısından CD3 ve CD8 skorlandı. Bildiğimiz kadarıyla bu çalışma

literatürdeki en kapsamlı metodolojiye sahiptir.

Bulgular: CD3 için prognostik faktörlerle (Crohn benzeri reaksiyon (p = 0.015), pozitif cerrahi sınır

(p = 0.019), MMRP-D (p = 0.003), grade (p = 0.015) ilişkili daha ileri idi. Ayrıca tahminlerin

korelasyonu (r = 0.708), araştırmanın tekrarlanabilirliği (Κappa = 0.60-0.71) ve kesme değerinin

yararlılığı (ROC = 0.800) tatmin edici idi. Tek değişkenli analizde, düşük TIL daha kötü OS (CD3, p

<0.001; CD8, p = 0.023) ve RFS (CD3, p <0.001; CD8, p = 0.005) ile ilişkiliydi. Çok değişkenli analizler

düşük TIL'ın OS (CD3, Tehlike oranı [HR] = 1.42, p = 0.005) ve RFS (CD3, HR = 1.46, p = 0.001; CD8,

HR = 1.32, p = 0.032) için bağımsız bir kötü prognostik faktör olduğunu gösterdi. Ayrıca Model A

(en invaziv blok, hot-spot alan ve invaziv sınır) yöntem açısından daha iyi idi.

Sonuçlar: Sonuçlarımız düşük TIL'in (özellikle CD3) evre IIA (T3N0) KK'de kötü bir prognostik

belirteç olduğunu gösterdi. Ayrıca yöntem olarak Model A'nın kullanılmasının başarılı sonuçlara

katkıda bulunacağını düşünüyoruz.

Anahtar Kelimeler: Tümörü infiltre eden T-lenfositler, kolon kanseri, stage-IIA, tümör

parametreleri, inflamasyon

Page 44: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

39

Şekil 1

TIL sayımının temsili örnekleri. Tüm slaytları, x 10 objektif kullanarak tümörü infilre eden T-

lenfositlerinin (TIL) dağılımını belirlemek için taradık. Görüş alanında baskın olarak T lenfositleri

içeren bir alan seçildi. Daha sonra, TIL (yıldız işaretleri) x 20'lik objektifte ayrı olarak skorlandı. Son

olarak, olgular düşük (<50 lenfosit) TIL (a-c-e) ve yüksek (>50 lenfosit) TIL (b-d-f) olarak iki gruba

ayrıldı.

Şekil 2

Farklı TIL değerlendirme yöntemleri için korelasyon (a-b) ve tekrarlanabilirlik (c-d) burada

gösterilmiştir. Kategorik ve sürekli değişkenlerle benzer sonuçlar gözlendiğinden, burada sadece en

iyi sonuçlar gösterilmektedir. Kısaltmalar: CD3: CD3 lenfosit, CD8 lenfosit: -d: En derin invaziv blok,

-r: Rastgele seçilen blok, -h: hot-spot alan, -w: Tüm alan, -c: Tümörün merkezi, -i: Tümörün istilacı

sınırı.

Page 45: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

40

Şekil 3

CD3 (a) ve CD8 (b) ile ilgili en uygun kesme değerini belirlemek için ROC eğrileri kullanılmıştır.

Kısaltmalar: TIL: Tümörü infiltre eden T-lenfositler, ROC: Receiver Operating Characteristic, AUC:

ROC eğrisinin altındaki alan.

Şekil 4

Kaplan-Meier sağkalım eğrileri genel sağkalım (a) ve nükssüz sağkalım (b) için kullanıldı. P değeri

0.05 düzeyinin altında anlamlıdır.

Page 46: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

41

Tablo 1

CD3 Randomly selected

block/Whole area

Randomly selected

block/Hot-spot

area

Deepest invasive

block/Whole area

Deepest invasive

block/Hot-spot

area

Tumour centre-

Invasive margin

Tumour centre-

Invasive margin

Tumour centre-

Invasive margin

Tumour centre-

Invasive margin

Age 0.413 0.190 0.299 0.136

Size 0.429 0.335 0.259 0.133

Localization 0.295 0.247 0.281 0.150

Lymphatic

invasion 0.117 0.195 0.180 0.113

Perineural

invasion 0.624 0.357 0.564 0.575

Crohn’s-like

reaction 0.342 0.191 0.031* 0.015*

Invasive

pattern 0.282 0.242 0.331 0.208

Surgical

margin 0.248 0.158 0.009* 0.019*

MSI Status 0.767 0.348 0.232 0.003*

Grade 0.295 0.501 0.118 0.015*

*. P değeri 0.05 düzeyinin altında anlamlıdır. Kısaltmalar: CD3: CD 3 lenfositler, CD8: CD 8

lenfositler, PT: Patolojik tümör evresi, MMR-D: Mismatch onarım proteinleri eksikliği, MMR-P:

Mismatch onarım proteinleri yeterliliği.

Page 47: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

42

Tablo 2

CD8 Randomly selected

block/Whole area

Randomly selected

block/Hot-spot

area

Deepest invasive

block/Whole area

Deepest invasive

block/Hot-spot

area

Tumour centre-

Invasive margin

Tumour centre-

Invasive margin

Tumour centre-

Invasive margin

Tumour centre-

Invasive margin

Age 0.553 0.834 0.457 0.222

Size 0.194 0.155 0.471 0.112

Localization 0.101 0.102 0.098 0.068

Lymphatic

invasion 0.380 0.467 0.151 0.118

Perineural

invasion 0.782 0.072 0.478 0.138

Crohn’s-like

reaction 0.178 0.102 0.413 0.124

Invasive

pattern 0.863 0.658 0.079 0.070

Surgical

margin 0.232 0.216 0.007* 0.004*

MSI Status 0.299 0.467 0.089 0.041*

Grade 0.979 0.174 0.345 0.105

*. P değeri 0.05 düzeyinin altında anlamlıdır. Kısaltmalar: CD3: CD 3 lenfositler, CD8: CD 8

lenfositler, PT: Patolojik tümör evresi, MMR-D: Mismatch onarım proteinleri eksikliği, MMR-P:

Mismatch onarım proteinleri yeterliliği.

Page 48: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

43

Tablo 3

Univariate survival analysis - OS

Univariate survival analysis - RFS

Multivariate survival analysis - OS

Multivariate survival analysis - RFS

Age 0.359 0.153 NC NC

Size 0.468 0.844 NC NC

Localization 0.735 0.653 NC NC

Lymphatic 0.562 0.257 NC NC

invasion

Perineural 0.238 0.078 NC NC

invasion

Crohn’s-like reaction

0.645 0.854 NC NC

Invasive 0.836 0.574 NC NC

pattern

Surgical 0.023* 0.001*

0.113 0.013*

Margin 2.06 (0.84-5.07) 1.28 (1.03-1.60)

MSI Status 0.174 0.005* 0.256 0.035*

1.63 (0.80-3.83 1.28 (1.03-1.59)

Grade 0.238 0.475 NC NC

CD3 <0.001* <0.001*

0.005* 0.001*

(Model A) 1.42 (1.10-1.85) 1.46 (1.17-1.83)

CD3 0.097 0.318

0.254 0.686

(Model B) 2.13 (0.98-4.62) 2.54 (1.00-6.40)

CD8 0.023* 0.005*

0.150 0.032*

(Model A) 1.45 (0.55-3.84) 1.32 (1.05-1.64)

CD8

0.174 0.775 NC NC (Model B)

*. P değeri 0.05 düzeyinde anlamlıdır. Kısaltmalar: CD3: CD3 lenfosit, CD8: CD8 lenfosit, MMR-D:

Mismatch onarım proteinleri eksikliği, CI: Güven aralığı, HR: Tehlike oranı, OS: Genel sağkalım, RFS:

Nükssüz sağkalım, Model A: Derin invaziv blok ve hot-spot alan ve invaziv marj, Model B:Derin

invaziv bloklar ve hot-spot alan ve tümör merkezi.

Page 49: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

44

SS-011

ORTOPEDİ VE TRAVMATOLOJİ POLİKLİNİĞİNE BAŞVURAN BEBEKLERDE GELİŞİMSEL KALÇA

DİSPLAZİSNİN GRAF YÖNTEMİNE GÖRE ULTRASONOGROFİK DEĞERLENDİRİLMESİ

Nazan ÇEVİK, Yavuz AKALIN

Sağlık Bilimleri Üniversitesi Bursa Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Ortopedi ve

Travmatoloji Kliniği, Bursa

Amaç: Gelişimsel kalça displazisi (GKD), doğumdan hemen sonra teşhis edilebilen ve başlangıçta

femur başı asetabulum ilişkisinin bozulmadığı bir hastalıktır. Bu çalışmanın amacı yenidoğanlarda

GKD’nin erken teşhisinde ultrasonografi etkinliğinin belirlenmesidir.

Yöntem: Nisan 2019 -Mart 2020 taihleri arasında Bursa Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma

Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji polikliniğine gelen 4 hafta – 6 ay yaşları arasında 180 bebeğin,

360 kalçası Graf yöntemi kullanılarak ultrasonografik olarak incelendi. Daha önceden tanı alan ya

da kalça ultrasonu çektiren bebekler çalışma kapsamı dışında bırakıldı.

Bulgular: Ultrasonografi yapılan 360 kalça Graf sınıflandırmasına göre değerlendirildiğinde 164

(%45.5) kalça tip Ia, 124 (%34.5) kalça tip Ib, 46 (%12.8) kalça tip IIa, 8 (%2.2) kalça tip IIb, 7 (%2)

kalça tip IIc, 1 (%0.2) kalça tip D ve 10 (%2.8) kalça tip III-IV olarak tespit edildi. GKD oluşumuna

neden olan risk faktörleri kız cinsiyet, ilk bebek olma, kundak uygulaması, ek ortopedik anomali,

konjenital sebepler, pozitif aile hikayesi, makat geliş şeklinde idi.

Sonuç: GKD tedavisinde ilk ve en önemli koşul erken tanıdır. Gelişimsel kalça displazisinin erken

tanı ve takibinde ultrasonografi önemlidir. Sonuç olarak, GKD’nin erken tanı ve tedavisi sakatlık

oranlarını ciddi şekilde azaltır.

Anahtar Kelimeler: Gelişimsel kalça displazisi, bebek, ilk tanı, ultrason, graf

Page 50: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

45

SS-012

ERGENLER VE GENÇ YETİŞKİNLERDE SİGARA TÜTÜN ÜRÜNLERİNE GENEL BAKIŞ

Hakan ÇELİKHİSAR1, Gülay DAŞDEMİR İLKHAN2

1İzmir Büyükşehir Belediyesi Eşrefpaşa Hastanesi Göğüs Hastalıkları Kliniği, İzmir 2Tire Devlet Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Kliniği, İzmir ÖZET Giriş: Tütün salgını, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki gençler arasında önemli bir halk sağlığı sorunu olarak tanımlanmaktadır. Sigara içmek, özellikle nedenleri açısından önemli bir psikososyal sorundur. Sosyal öğrenme, okul çağındaki çocuklarda sigarayı doğrudan etkiler. Arkadaşların baskısı, ebeveynlerin veya kardeşlerin sigara içmesi ve öğretmenler, sanatçılar, sporcular ve öğrenciler gibi sevdikleri ve önem verdikleri kişilerin sigara içilmesi sigara içmeye başlamasında cesaret verici bir rol oynayabilir. Bu çalışmanın amacı, 11-20 yaş arası öğrenciler arasında sigara içme sıklığını ve sigarayı etkileyen faktörleri değerlendirmektir. Yöntem: Çalışma Kasım 2019'da İzmir, İstanbul ve Ankara'da şehir merkezinde yaşayan, 11-20 yaş arası ve devlet okullarına ve özel okullara devam eden öğrenciler üzerinde gerçekleştirildi. Anketimiz Florida Gençlik Tütün Araştırması anketinden (Florida'da orta (6-8 Sınıflar) ve lise (9-12 Sınıflar) öğrenciler için yürütülen bir anket formundan uyarlanmıştır. Anket, sigara içme durumu, sigara içmeyi etkileyen faktörler, sigara içmenin etkileri ve ailelerinin sigara içme durumu gibi 32 çoktan seçmeli sorudan oluşmaktadır. Analizler için tanımlayıcı istatistikler yapıldı. Bulgular: Toplam 641 katılımcı çalışmaya dahil edildi. Çalışmaya katılanların 335'i kadın, 306'sı erkekti. Katılımcıların yaş ortalaması 16.56 ± 1.82 idi. Katılımcılar arasında, yarısından fazlası daha önce sigara içmeyi denediklerini ve sigara içmeye çalışmanın erkeklerde anlamlı olarak daha yaygın olduğunu tanımlamıştır. İlk sigara içme yaşı en sık 12-15 yıl idi. Sonuç: Ergenler genç yaşlarda sigara içmeye başlıyor veya en azından deniyor. Nargile içimi de önemli bir sorun haline geliyor. Bu eğilimlerin sürekliliğinin yanı sıra, gençlerin e-sigaraya ulaşmasını zorlaştıran tütün önleme reklamları, politikaları gözden geçirilerek önlemler arttırılmalıdır. Anahtar Kelimeler: Bağımlılık, ergen, genç yetişkin, tütün ürünleri

Page 51: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

46

ABSTRACT

THE OVERVIEW OF SMOKING TOBACCO PRODUCTS IN ADOLESCENTS AND YOUNG ADULTS

Introduction: Tobacco epidemic is identified as an important public health problem among young people in developed and developing countries. Smoking is an important psychosocial problem, especially in terms of its causes. Social learning directly affects smoking in school-age children. The pressure of friends, the smoking of parents or siblings, and the smoking of the people they like and care about, such as teachers, artists, athletes and students may play an encouraging role in starting the smoking. The aim of this study was to evaluate the prevalence of smoking and the factors affecting smoking, among students aged 11-20 years. Material and Methods: The study was conducted on November 2019 on students living in the city center in Izmir, Istanbul and Ankara, between the ages of 11-20 years and attending public and private schools. Our survey was adapted from the Florida Youth Tobacco Survey questionnaire (a questionnaire conducted in Florida for middle (Grades 6-8) and high school (Grades 9-12) students). The questionnaire consisted of 32 multiple choice questions including smoking status, factors affecting smoking, effects of smoking and smoking status of their families. Descriptive statistics were performed for the analyses. Results: In a total 641 participants were included in the study. Among study participants, 335 were female and 306 were male. The mean age of the participants was 16.56 ±1.82 years. Among participants, more than half defined that they tried smoking before and the behavior of trying smoking was significantly more common in males). The first smoking age was most commonly between 12-15 years. Number of smoked cigarettes per day in last 30 days was significantly higher in males. There was not any significant difference between genders regarding the quitting thought (p:0.151). Conclusion: Adolescents start smoking at a young age, or at least try it. Hookah smoking is also becoming an important problem. In addition to the continuity of these trends, measures should be increased by reviewing tobacco prevention advertisements and policies that make it difficult for young people to reach e-cigarettes.

Page 52: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

47

ERGENLER VE GENÇ YETİŞKİNLERDE SİGARA TÜTÜN ÜRÜNLERİNE GENEL BAKIŞ

GİRİŞ

Dünya genelinde her yıl tütün kullanımı nedeniyle yaklaşık 6 milyon insan ölmektedir ve yıllık ölüm sayısının 2030 yılına kadar 8 milyona çıkması beklenmektedir (1). Tütün kaynaklı bu önlenebilir ölümlerin yaklaşık% 80'i düşük ve orta gelirli ülkelerde meydana gelmektedir (2). Sadece sigara değil, diğer tütün ürünleri de ölüm yüküne katkıda bulunur. Tüm kanserlerin% 22'si tütün kullanımına bağlıdır ve akciğer kanserinin% 70'i sigaraya bağlanmaktadır (3,4). Tütün kullanımı, önlenebilir ölümlerin ve gençler arasında küresel bir salgının en yaygın nedenidir. ABD'de, dört lise son sınıf öğrencisinden biri sigara içiyor ve on erkek lise son sınıf öğrencisinden biri dumansız tütün kullanmaktadır (5,6). 18 yaşın altındaki 4000 kişi her gün ilk sigaralarını deniyor ve sigara içenlerin% 90'ı 18 yaşından önce sigara içmeye başlıyor. Dünyanın çoğu ülkesinde olduğu gibi Türkiye'de de erkeklerin tütün tüketimi kadınlardan daha fazla (7). TÜİK'in 2016 verilerine göre Türkiye'de 15 yaş üzeri nüfusun yüzde 26,5'i her gün tütün ürünü kullanıyor. Bu oran 2014'te 27,3, 2010'da 25,4'tü. Erkeklerin tütün ürünü kullanımı 2014-16 arasında azalırken kadınlarda bu oran arttı. 35-44 yaş arası erkekler yüzde 50,6 ile en fazla tütün ürünü içen yaş grubunu oluşturuyorlar. Kadınlarda da yüzde 19,6 ile en fazla 35-44 yaş aralığı tütün içiyor. Yine TÜİK verilerine göre; 2014'te daha önce hiç tütün ürünü içmemiş kişiler 15 yaş üzeri nüfusun yüzde 49,8'ini oluşturuyordu. Erkeklerde bu oran yüzde 28,7, kadınlarda ise 70,3'tü. 2016'ya gelindiğinde hiç tütün ürünü kullanmamış olanlar yüzde 56,5'e yükseldi. Bu oran erkeklerde 36,6, kadınlarda 75,9 oldu. Türkiye'de tütün ürünleri kullanmaya başlayanların yüzde 36,2'si merak, yüzde 16,8'i özenti, yüzde 29,4'ü ise arkadaş etkisini gerekçe gösteriyor (8).

METHOD

Bu anket çalışması, Kasım 2019'da İzmir, İstanbul ve Ankara'da şehir merkezinde yaşayan, 11-20 yaş arası ve devlet okullarına ve özel okullara devam eden öğrenciler üzerinde gerçekleştirildi. Anketimiz Florida Gençlik Tütün Anketi anketinden (Florida'da orta (6-8 Sınıflar) ve lise (9-12 Sınıflar) öğrenciler için yürütülen bir anket formundan uyarlanmıştır. Anket, sigara içme durumu, sigara içmeyi etkileyen faktörler, sigara içmenin etkileri ve ailelerinin sigara içme durumu gibi 32 çoktan seçmeli sorudan oluşmaktadır. İstatistiksel analizler için tanımlayıcı istatistikler ve ikili grup karşılaştırmalarında da ki-kare testi kullanıldı. P<0.05 değeri istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi.

BULGULAR

Toplam 641 katılımcı çalışmaya dahil edildi. Çalışmaya katılanların 335'i kadın, 306'sı erkekti. Katılımcıların yaş ortalaması 16.56 ± 1.82 idi.

Page 53: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

48

Tablo 1. Sigara içme davranışı

Kadın (n:335) Erkek (n:306) p

Daha önce sigara içmeyi denediniz mi? 155 (50.8 %) 178 (58.2%)

0.003

İlk sigara içme yaşı? 8 yaş önesi önce 8-11 yaş arası 12-15 yaş arası 16-19 yaş arası

6 13 80 57

10 34 80 52

0.002

Son 30 günde sigara içilen sigaralar? Sıfır 1 2-5 sigara 6-10 sigara 11-20 sigara > 20 sigara

236 20 29 12 8 30

190 22 26 30 26 12

0.001

Son 30 günde okulda sigara içme durumu Yok 1-2 gün 3-5 gün 6-9 gün 10-19 gün

286 14 5 7 23

242 10 6 0 48

0.001

Bırakmayı düşünmek? Evet Hayır Şimdi sigara içmiyor

43 27 265

52 32 222

0.151

Sigara almanın en yaygın yolu 155 katılımcıdan bir pazardan satın almaktı ve çoğu (% 92), satın alırken yaşları hakkında soru sorulmadığını bildirdi. Uyanmadan sonra, ilk duman için geçen süre 20 katılımcıda 15 dakikadan az, 28 katılımcıda 15-10 dakika ve 40 katılımcıda 1-2 saat idi. Sadece 31 katılımcı uyandıktan sonra ilk dumandan yarım günden fazla beklediklerini bildirdi.

Son 30 günde elektronik sigara içen katılımcı sayısı düşük olmasına rağmen (n: 55), en sık başka bir kişiden aldıklarını bildirmişlerdir. E-sigara içmek için en yaygın yerler evde veya başka bir kişinin evindeydi. Nargile içimi e-sigara içmekten daha yaygındı, ancak katılımcıların çoğu nargile sigaradan daha tehlikeli olduğunu düşünüyordu (Tablo 2).

Page 54: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

49

Tablo 2. Nargile ve e-sigara

Kadın (n:335) Erkek (n:306) p

Nargile içiyor musunuz? Yok Evde Bir restoranda / kafede Diğerleri

202 19 104 10

146 16 138 6

0.006

Nargile, Sigara içmeye Kıyasla? Daha az tehlikeli Eşit Daha tehlikeli Bilmiyorum

38 69 155 73

68 46 132 60

0.002

Son 30 günde okulda e-sigara mı içiyorsunuz? Sıfır 1-2 gün 3-5 gün 6-9 gün 10-19 gün

329 2 0 3 1

288 10 8 0 0

0.001

Sigara, eSigara içmeye Kıyasla? Daha az tehlikeli Eşit Daha tehlikeli Bilmiyorum

46 96 94 99

86 52 80 88

0.001

e-sigara, sigarayı bırakmada rol oynuyor mu? Kesinlikle evet Belki evet Belki hayır Kesinlikle hayır

9 64 109 153

26 60 146 74

0.001

Sigaranın tehlikeleri hakkında ders alan katılımcı sayısı çok azdı (n: 159) (Tablo 3).

Page 55: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

50

Tablo 3. Okulda veya arkadaşlar arasında sigara içme davranışı

Kadın (n:335) Erkek (n:306) p

Okulda sigara içmenin tehlikeleri hakkında ders aldınız mı? Evet Hayır Emin değil

75 189 71

84 164 58

0.32

Okulda sigara içen yetişkin var mı? Evet Hayır Emin değil

256 54 25

256 32 18

0.063

En iyi arkadaşın teklif ederse sigara içiyor musun? Kesinlikle evet Muhtemelen evet Muhtemelen hayır Kesinlikle hayır

40 56 58 181

60 44 52 150

0.061

Sigara bağımlılığı var mı? Kesinlikle evet Belki evet Belki hayır Kesinlikle hayır

211 64 14 46

162 72 14 58

0.07

Sigara içen insanların daha fazla arkadaşı var mı? Kesinlikle evet Belki evet Belki hayır Kesinlikle hayır

46 97 54 138

58 94 50 104

0.167

Sigara içenler sigara içmeyenlerden daha kısa mı yaşıyor? Kesinlikle evet Belki evet Belki hayır Kesinlikle hayır

148 107 45 35

134 110 24 38

0.114

Sigara içmek stresi azaltır mı? Kesinlikle evet Belki evet Belki hayır Kesinlikle Hayır

42 85 69 139

56 112 54 84

0.001

Page 56: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

51

Son 1 yılda, katılımcıların yarısından azı sigara içmenin tehlikeleri hakkında bilgi aldıklarını

söylemiştir (Tablo 4).

Tablo 4. Sigara karşıtı dersler ve reklamlar

Kadın (n:335) Erkek (n:306) p

Son 1 yılda doktorunuzdan, ebeveynlerinizden veya arkadaşlarınızdan sigara içmenin tehlikeleri hakkında bilgi aldınız mı? Evet Hayır

145 190

148 158

0.205

Son 30 gün içinde, sosyal medyada kaç gün boyunca sigara karşıtı reklamlar gördünüz? Yok 1-5 gün 6-9 gün 10-19 gün 20-30 gün

150 94 40 26 25

148 74 36 20 28

0.69

Son 7 gün içinde iç mekanlarda sigara içen birini gördünüz mü? Hayır Evet, okulda Evet evde Evet, arabada Evet, bir restoranda Diğerleri

56 49 146 7 47 30

26 66 122 12 52 28

0.001

Pasif sigara içmek tehlikeli midir? Kesinlikle evet Belki evet Belki hayır Kesinlikle hayır

266 45 14 10

230 62 6 8

0.06

Son 12 ayda kimseden sigara içmemesini istediniz mi? Evet Hayır

231 104

192 114

0.113

Evde katılımcıların dördünden fazlası sigara içen biri olduğunu bildirmiştir (Tablo 5). Bunu bildiren öğrenci sayısı çok azdı, sigara içiyorlardı ama aileleri bunu umursamıyor (n: 16).

Page 57: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

52

Tablo 5. Evde sigara içme davranışı

Kadın (n:335) Erkek (n:306) p

Evde sigara içen var mı? Yok Sigara Nargile elektronik sigara

92 231 7 5

106 190 8 2

0.17

Sizi en iyi ne tanımlar? Yok içmeyen Sigara içmek ama ailem bunu bilmiyor Sigara içmek ama ailem bunu sevmiyor Sigara içmek ama ailem bunu umursamıyor

247 30 46 12

218 42 42 4

0.08

TARTIŞMA

Bu çalışmada; katılımcıların yarısından fazlası daha önce sigara içmeyi denediklerini ve sigara içmeye çalışmanın erkeklerde anlamlı olarak daha yaygın olduğunu tanımlamıştır. İlk sigara içme yaşı en sık 12-15 yıl idi. Son 30 günde içilen sigara sayısı erkeklerde anlamlı olarak daha fazlaydı. Sigarayı bırakma düşüncesi açısından cinsiyetler arasında anlamlı fark yoktu. Sigara almanın en yaygın yolu 155 katılımcıda bir market ya da büfeden satın almaktı ve çoğu (% 92), satın alırken yaşları hakkında soru sorulmadığını bildirdi. Nargile içimi e-sigara içmekten daha yaygındı, ancak katılımcıların çoğu nargilenin sigaradan daha tehlikeli olduğunu düşünüyordu. Sigara içmenin tehlikeleri hakkında ders alan katılımcıların sayısı çok düşüktü (n:159, %24.8). Katılımcıların sigara içme davranışı ile ilgili genel fikirleri cinsiyetler arasında farklı değildi. Katılımcıların dörtte üçünden fazlası evde sigara içen biri olduğunu bildirmiştir. Sigara içmesine rağmen ailelerinin bunu umursamadığını bildiren öğrenci sayısı çok azdı (n: 16). Hiç sigara içmeyen grup sigara içen kişilerin daha az yaşadığını düşünmemekte, daha az yaygın olarak sigara içmenin stresi azalttığını düşünmekte ve daha yaygın olarak pasif içiciliğin tehlikeli olduğunu düşünmektedir. Daha önce sigara içmeyen ve daha önce sigara içmeyi deneyen katılımcılar arasında evde sigara içme durumu farklı değildi (p: 0.118). Türkiye Sağlık Araştırması 2014’te, erkeklerde 15-24 yaş grubunda %31,4, kızlarda 15-24 yaş grubunda %5,7 sigara içme oranı bildirmiştir.

Yeditepe Üniversitesi Tıp, Eczacılık, Diş ve Sağlık Bilimleri fakülteleri dördüncü sınıf öğrencilerinde yapılan çalışmada tütün ürünü halen kullanım oranı erkek öğrencilerde %53,5, kız öğrencilerde %29,7 olarak bulunmuştur (9). Çalışmamızda, katılımcıların yaklaşık %52’si daha önce sigara içmeyi en az bir kez denediğini ifade ederken; %27.5’i kendini halen sigara içmekte olarak tanımlıyordu. Çalışmamızda ilk sigara içme yaşı en sık 12-15 olarak bulundu. (n: 160, 24.9%). Ülkemizden yapılan bir başka çalışmada, İstanbul ili Anadolu yakasındaki özel bir üniversite hazırlık dershanesi öğrencilerine uygulanan ankette, anketleri eksiksiz cevaplamış 358 öğrencinin 152 (%42.4)'si erkek ve 206 (%57.6)'sı kız olup 264 (%73.7)'ü halen lise öğrencisi, 94 (%26.3)'ü lise mezunu idi. Öğrenciler 16-20 yaş aralığında olup ortalama yaş 18 ± 1.15 idi. Erkek öğrencilerin 54 (%15.2)'ü, kız öğrencilerin 30 (%8.4)'u olmak üzere toplam 84 (%23.5) öğrenci aktif olarak sigara içmeye devam ediyordu. Toplam 14 öğrenci (%3.9) sigara içip bırakmış, 260 (%72.6) öğrenci ise hiç içmemişti.

Page 58: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

53

Sigara içmeye başlama yaşı 15.89 ± 1.80 olarak bildirildi. Ülkemizde legal olarak sigara alabilme yaşı 18 olmasına rağmen, Sigara almanın en yaygın yolu 155 katılımcıda bir market ya da büfeden satın almaktı ve çoğu (% 92), satın alırken yaşları hakkında soru sorulmadığını bildirdi. Bu konuda daha caydırıcı çözüm önerilerine ihtiyaç vardır. Sigara içmeye başlayan gençlerin durumu ile anne ve babanın sigara bağımlılığı arasında bir ilişki olduğunu gösteren çalışmalar vardır. Çalışmamızda daha önce sigara içmeyen ve daha önce sigara içmeyi deneyen katılımcılar arasında evde sigara içme durumu farklı değildi. Sigarayı bırakma düşüncesi açısından cinsiyetler arasında anlamlı fark yoktu. Çalışmamızda aktif sigara içmeye devam ettiğini belirten 154 kişiden 95’i sigara içmeyi bırakmayı düşündüğünü belirtti (%61,6). Tanımlayıcı nitelikteki, 14-20 yaş arası 934 ergenle birlikte İstanbul'da bulunan bir meslek lisesinde gerçekleştirilen bir anket çalışmasında; Ergenlerin yaş ortalaması 16,38 ± 1,12 idi. Ergenlerin% 90.3'ü erkektir. Grubun% 29,9'u en az bir kez sigara içtiğini ve katılımcıların% 12,1'i düzenli olarak sigara içtiğini bildirmiştir. Sigara içen öğrencilerin% 80'i sigarayı bırakmak istediklerini bildirmiştir. % 68.9'luk bir grup, gelecekte hastalanmaktan korktukları için bırakmak istediklerini,% 28.8'i sigarayı bırakmak için ekonomik nedenler gösterdiğini ve% 24.2'si çevreye zarar vermek istemedikleri için sigarayı bırakmak istediklerini bildirdi. İzmir’de yapılan bir çalışmada; İzmir nüfusunu örnekleyeceği düşünülen toplam 600 hane Türkiye İstatistik Kurumu tarafından, iki aşamalı sistematik küme örneklemesi yoluyla seçildi. Hanelerde 47 soruluk anket çalışması gerçekleştirildi. Katılımcıların %53.7'si kadın, %46.3'ü erkek olup yaş ortalaması 41.5 ± 15.6 idi. Sigara içmekte olan 232 (%39), hiç içmemiş 257 (%42) ve sigarayı bırakmış 111(%19) kişi bulunmaktaydı. Ortalama sigaraya başlama yaşı 18.7 ± 6.6 olarak bulundu; erkeklerde kadınlara göre sigaraya başlama yaşı istatistiksel açıdan daha erken olarak tespit edildi (p= 0.0001). Sigara dışı tütün ürünleri %10.7 oranında kullanılıyordu. Sigara içmekte olanların %70.7'si sigarayı bırakmayı düşünüyordu. Çalışmamıza katılan gençlerin 293 tanesi (%45,7) nargile içmekte olduğunu ya da en az bir kez içtiğini belirtmiştir. Yine katılımcılardan 287 tanesi nargile içiciliğinin sigara içiciliğinden daha zararlı olduğunu düşündüğünü belirtmiştir. Nargile özellikle gençlerde sık kullanılmasıyla tütün kullanımını özendirmektedir ki, genç yaşta tütün kullananların bağımlı olma oranları daha yüksektir. Nargilenin bağımlılık yapıcı etkisinin yeterince bilinmemesi de bu kullanım sıklığının sebeplerinden birisidir. Nargilenin tütün bağımlılığının bir basamağı olduğu unutulmamalı ve daha çok gençlere yönelik eğitici politikalar geliştirilmelidir.

Sonuç: Ergenler genç yaşlarda sigara içmeye başlıyor veya en azından sigara içmeyi deniyorlar. Nargile içimi de önemli bir sorun haline geliyor. İlginçtir, evde sigara içme durumu hiç sigara içmeyen ve daha önce sigara içmeyi deneyen katılımcılar arasında farklı değildi. Bu, çevresel davranışların sigara içme davranışında evde sigara içme durumundan daha önemli olduğunu göstermektedir. Sigara içme eğilimlerinin sürekli gözetimi ve gençlerin sigaraya ulaşmasını zorlaştıran tütün önleme reklamları, politikaları ve kuralları garanti edilmektedir. Gençlerimiz giderek daha küçük yaşlarda sigaraya başlamakta ve bu kötü bağımlılığın sorunlarını yaşamlarının sonraki yıllarına aktarmaktadırlar. Hem devlet hem de toplum olarak sigarayı özendirici eylemlere ve koşullara karşı kararlılıkla mücadele etmeli ve gençlerin bu zararlı bağımlılıktan kurtulabilmesi için gerekli desteği her basamakta sağlamalıyız.

Page 59: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

54

REFERANSLAR

1. Dessaix A, Maag A, McKenzie J, Currow DC. Factors influencing reductions in smoking among Australian adolescents. Public Health Res Pract. 2016 Jan 28;26(1):e2611605. doi: 10.17061/phrp2611605. PMID: 26863168.

2. Warner KE. How to Think-Not Feel-about Tobacco Harm Reduction. Nicotine Tob Res. 2019 Sep 19;21(10):1299-1309. doi: 10.1093/ntr/nty084. PMID: 29718475.

3. Lauterstein D, Hoshino R, Gordon T, Watkins BX, Weitzman M, Zelikoff J. The changing face of tobacco use among United States youth. Curr Drug Abuse Rev. 2014;7(1):29-43. doi: 10.2174/1874473707666141015220110. PMID: 25323124; PMCID: PMC4469045.

4. Wipfli H, Samet JM. Global economic and health benefits of tobacco control: part 1. Clin Pharmacol Ther. 2009 Sep;86(3):263-71. doi: 10.1038/clpt.2009.93. Epub 2009 Jun 17. PMID: 19536067.

5. Carlsen KH, Carlsen KC. Respiratory effects of tobacco smoking on infants and young children. Paediatr Respir Rev. 2008 Mar;9(1):11-9; quiz 19-20. doi: 10.1016/j.prrv.2007.11.007. Epub 2008 Feb 1. PMID: 18280975.

6. Fidancı, İ, Arslan, İ, Fidancı, İ, Yengil Taci, D, İşcan, G, Kıbrıslı, E, Özenç, S, Tekin, O. (2016). Association of Physical Activity and Smoking Status with Mood and Anxiety in Adolescents. Ankara Medical Journal, 16 (1) , 0-0. DOI: 10.17098/amj.77013.

7. Hamzaçebi H, Ünsal M, Dabak Ş, Bilgin S, Aker S. Samsun Tekkeköy İlçesi İlköğretim Öğrencilerinde Sigara İçme Prevalansı ve Etkileyen Faktörler. Toraks Dergisi 2008;9(1):34-9.

8. Carlsen KH, Lødrup Carlsen KC. Parental smoking and childhood asthma: clinical implications. Treat Respir Med. 2005;4(5):337-46. doi: 10.2165/00151829-200504050-00005. PMID: 16137191.

9. Saraçoğlu, S, Öztürk, F. (2020). Türkiye’de Tütün Kontrol Politikaları ve Tütün Tüketimi Üzerine Bir Değerlendirme. Politik Ekonomik Kuram, 4 (1) , 20-44. DOI: 10.30586/pek.730271.

Page 60: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

55

SS-013

GEBELİKTE METASTATİK HEPATİK TÜMÖR RÜPTÜRÜ: OLGU SUNUMU

Canan SOYER ÇALIŞKAN

SBÜ Samsun Eğitim Araştırma Hastanesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü ÖZET Gebelerde oluşan fizyolojik değişiklikler nedeniyle tümörlere bağlı semptomların ortaya çıkması ve

tanılarının konulabilmesi gecikebilmekte ya da atlanabilmektedir. Ancak gebelikte metastatik

hepatik tümör rüptürü çok nadir görülen bir durumdur.

Bu çalışmada; metastatik hepatik tümör rüptürü ile yakalanmış bir gestasyonel meme kanseri olgusu sunulmuştur.

Anahtar Kelimeler: Gebelik, hemoperitoniyum, hepatik metastaz, meme kanseri, sezaryen. METASTATIC HEPATIC TUMOR RUPTURE DURING PREGNANCY: A CASE REPORT ABSTRACT Due to the physiological changes that occur in pregnant women, the emergence of symptoms due

to tumors and the diagnosis can be delayed or missed. However, metastatic hepatic tumor rupture

during pregnancy is a very rare condition.

In this study; A case of gestational breast cancer with metastatic hepatic tumor rupture is

presented

Keywords: Breast cancer, cesarean section, hemoperitoneum, , hepatic metastasis, pregnancy.

GİRİŞ

Gestasyonel meme kanseri 10000-30000 canlı doğumda 1-3 oranında görülür (1,2). Meme kanseri

gebelikte sıklıkla ağrısız kitle ile kendini gösterir. Nadiren emziren anne bebeğin emmediğini fark

ederek şikayet edebilir (3). Bulgular gebeliğin memede oluşturduğu değişiklikler arasında

atlanabilir (4).

Bu olgu sunumunun amacı gebelik takibinde gözden kaçan bir meme kanser vakasının hayatı

tehdit edecek masif kanamaya ve yanlış tedavi yaklaşımlarına neden olabileceğini hatırlatmaktır.

Page 61: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

56

OLGU

39 yaşında ikinci gebeliği olan hasta, acil servise şiddetli karın ağrısı şikâyeti ile pre-şok durumda

başvurdu. Yapılan muayenede, 36 hafta 1 günlük canlı fetüs ve distandü, hassas, ağrılı batın,

hipotansiyon, ultrasonografide batında serbest mai izlenmesi üzerine uterin rüptür ön tanısı ile acil

sezaryene alındı. Batına girildiğinde uterusun sağlam olduğu ama batın içinde kanama olduğu

görüldü. 2800 gr, canlı bebek doğurtuldu. Kanama odağının karaciğer olduğu tespit edildi.

Abdominal packing uygulayarak Fakültesi Hastanesine sevk edildi ve acil operasyona alındı.

Karaciğer sol lobunda multiple metastazlar, sağ lobunda 2-3 adet metastatik tümör alanları izlendi

(Resim 1).

Resim 1. Karaciğer metastazını gösteren kontrastlı bilgisayar tomografi aksiyal kesiti.

Primer onarım şansı olmadığı için biyopsi alınarak, packing ve silikon dren konularak kapatıldı.

Hasta 2 gün sonra reopere edildi, abdominal packler çıkartıldı. Hastaya yapılan detaylı incelemeler

sonucunda hastanın sol memesinde kitle bulundu. Yapılan meme ve karaciğer biyopsi sonucu

invazive duktal adenokarsinom olarak geldi. Hasta yüksek proliferetif evre IV meme kanseri tanısı

aldı. Kemoterapi tedavisi planlandı.

TARTIŞMA

Gebelikteki değişiklikler nedeniyle meme muayenesi zorlaşır ve kanser tanısı gecikebilir (5,6). En

fazla görülen invazive duktal karsinomdur (7). Gestasyonel meme kanserinde uzak organ metastazı

daha fazla görülür ve en sık akciğer, karaciğer ve kemiğe olmaktadır (8). Gebelikte ya da

laktasyonda memede kitle tespit edilince öncelikle ultrasonografik değerlendirilmeli eğer kitle

şüphesi varsa mutlaka biyopsi yapılmalıdır (9).

Page 62: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

57

KAYNAKLAR

1. Chiechi LM. Breast screening in women considering pregnancy. Minerva Ginecol 1999;51:77-81.

2. Germignani ML, Petrek JA. Pregnancy-Associated breast cancer:Diagnosis and treatment. Breast J 2000;6:68-73.

3. Saber A, Dardik H, Ibrahim IM et al. The milk rejection sign: A natural tumor marker. Am Surgeon 1996; 62(12):998–999.

4. Ploquin A, Pistilli B, Tresch E et al. 5-year overall survival after early breast cancer diagnosed during pregnancy: A retrospective case-control multicenter French study. European Journal of Cancer 2018;95:30-37.

5. Litton JK, Theriault RL. Breast cancer and pregnancy: Current concepts in diagnosis and treatment. Oncologist 2010;15:1238-1247.

6. Sanchez C. Breast cancer and pregnancy: A comparative analysis of a Chileancohort;e-cancer 2014,8:434 DOI:10.3332/ecancer.2014.434.

7. Middleton LP, Amin M, Gwyn K et al. Breast carcinoma in pregnant women: Assessment of clinic pathologic and immune histochemical features. Cancer 2003;98:1055–1060.

8. Tretli S, Kvalheim G, Thoresan S et al. Survival of breast cancer patients diagnosed during pregnancy or lactation. Br J Cancer 1988;58:382-384.

9. Ayyappan AP, Sulkarni S, Crystal P.Pregnancy associated breast cancer: Spectrum of imaging appearances. Br J Radiol 2010;83:529-534.

Page 63: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

58

SS-014

ÇOCUK ENDOKRİN POLİKLİNİĞİNE BAŞVURAN KONJENİTAL HİPOTROİDİLİ YENİDOĞANLARIN

KLİNİK VE LABORATUVAR ÖZELLİKLERİ

Amine AKTAR KARAKAYA1, Edip UNAL1

1Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Endokrinoloji Bilim Dalı, Diyarbakır

Giriş-Amaç: Konjenital hipotroidi önlenebilir zeka geriliğinin en sık nedenidir. Dünyada 1/2000-

1/4000, ülkemizde ise 1/650 canlı doğumda görülmektedir. En sık neden tiroidin gelişimsel

patolojisi iken, ülkemizde akraba evlilikleri nedeniyle en sık dishormonogenez nedenleri

görülmektedir. Çalışmada çocuk endokrin polikliniğine başvuran konjenital hipotroidili

yenidoğanların klinik ve laboratuvar özellikleri incelendi.

Gereç-Yöntem: Çalışmada son bir yıl içinde Dicle Üniversitesi tıp fakültesi çocuk endokrinoloji

polikliniğine başvurmuş, tiroid fonksiyon test sonucuna göre konjenital hipotroidi tanısı almış 67

hastanın verileri retrospektif olarak değerlendirildi. Dosya kayıtlarından kaç günlükken

başvurdukları, antropometrik ölçümleri, başvuru şikayetleri not edildi. Ayrıca tiroid stimülan

hormon (TSH), serbest tiroksin (ST4), tiroglobulin (TG) düzeyleri, tiroid USG ve /veya tiroid

sintigrafileri incelendi.

Bulgular: Çalışmaya alınan 67 hastanın 28’i (41,8%) kız, 39’u (58,2%) erkekti. Hastaların ortalama

yaşı 14,75±6,34 (min-max:4-30gün) idi. Ortalama TSH değeri:97,87± (49,62-100) µIU/mL, ortalama

ST4 değeri:8,52 ± 3,92, ortalama TG:456±246 olarak saptandı. Olguların 7’inde tiroidin gelişimsel

patolojisi (4’ü ektopik tiroid, 2’si tiroid agenezi, 1’i hipoplazik tiroid) saptandı. Bu gruptaki

hastaların serum tiroglobulin düzeyleri normalin altındaydı. Otuz iki (47,7%) hastaya ilk 14 gün

içinde, 35 (52,2%) hastaya ise 15-30. günler arasında tanı konuldu. Yirmi sekiz (41,7%) hastanın

klinik olarak uzamış sarılığı mevcuttu. İki hastaya santral hipotroidi tanısı konuldu. Bunlardan biri

yarık damak ve dudak, diğeri ise uzamış sarılık nedeniyle bakılan tiroid fonksiyon testleri

sonucunda santral hipotroidi tanısı aldı.

Sonuç: Konjenital hipotroidi yenidoğan döneminin en sık görülen endokrinolojik problemi olup

tedavisi kolay, ucuz ve etkilidir. Doğumda çoğunlukla asemptomatiktir. Bu durum tarama

programlarının önemini vurgular. Doğum sonrası ilk iki hafta içinde tanı konulup tedavi edilmeleri

gerekir. Tarama programında TSH değeri bakıldığından santral hipotroidi vakaları tespit

edilememektedir. Hipotroidi semptomlarının varlığında (orta hat defekti, uzamış sarılık gibi)

tarama testi normal olsa bile mutlaka tiroid fonksiyon testlerinin bakılmasını öneriyoruz.

Anahtar Kelimeler: Dishormogenez, konjenital hipotroidi, santral hipotroidi, uzamış sarılık,

yenidoğan

Page 64: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

59

SS-015

3. BASAMAK İLERİ ENDOSKOPİ MERKEZİNİN GAYTADA GİZLİ KAN POZİTİF HASTA ANALİZİ

Ali Emre NAYCI

Sağlık Bilimleri Üniversitesi İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği

Giriş: Kolorektal kanserler (CRC) dünyada 3. sıklıkta karşılaşılan ve kansere bağlı ölümlerin önde

gelen sebeplerindendir. Erkek ve kadınlarda da kansere bağlı mortalitede 3. sırada yer almaktadır.

Toplum tarama programları sayesinde CRC ve prekanseröz lezyonlar erken evrede yakalanıp sağ

kalımın artırılması amaçlanmaktadır. Tarama testleri 3 grupta incelenebilir gaytada gizli kan testi-

kolonoskopi-çift kontrastlı baryum grafisidir.

Amaç: Bu çalışmada İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesine 2017-2019 yılları arasında

1.basamak Aile Sağlığı Merkezlerinden yönlendirilen ve GGK testi pozitif olan hasta grubu dahil

edilmiştir. Kolonoskopi işlemine gelmeyen ve yeterli barsak temizliği sağlayamayan hastalar

çalışma dışında bırakılmıştır. GGK+ olan hastaların verileri incelenip testin sensivite ve spesitifitesi

değerlendirilmesi ve sonuçları analiz edilmek istenmiştir.

Bulgular: Toplam yönlendirilen 774 hasta 471 kadın/ 303 erkek. Gelmeyen hasta sayısı 302 %39.1

kirli kolon olan hasta sayısı 27 %3,48. Değerlendirilen hasta sayısı 445'tir.• Değerlendirilen: 445

hasta normal hasta sayısı 258 (%57,97), divertiküler hastalık 22 hasta (%4,94) kitle tespit edilen

165 hastadır. (%37,07)

Kitle tespit edilen hastaların dağılımı:165 hasta

- Polip: 26 (15,75)

- Tubuler/villöz adenom:54 (%32,72)

- Displazi:49 (%29,69)

- Karsinom:36 (%21,81)

Sonuç: Gaytada gizli kan en az invaziv testtir. CRC mortalisini %33 azalttığı bilinir. Ancak GGK

duyarlılığı düşüktür; kanserlerin %50'sini ve adenomların büyük bir kısmını atlar. Özgüllüğü de

düşüktür. GGK sonucu pozitif olanların %90 'ında CRC yoktur. Sonuç olarak, gaitada gizli kan testi

maliyet etkin olması, kolay uygulanabilir olması nedeni ile ülkemizde de bazı Avrupa ülkelerinde

olduğu gibi asemptomatik bireylerin toplum kökenli tarama programlarında birinci sırada

kullanılmalıdır. Ancak negatif GGK testi birey bazlı düşünüldüğünde kolonoskopik taramaya engel

olmamalıdır. 1. basamakta GGK+olup kolonoskopi işlemine gitmeyen hastalar kolonoskopi işlemi

için teşvik edilmelidir.

Anahtar Kelimeler: gaytada, gizli, kan, kolon, kanseri, kolonoskopi, tarama, testi

Page 65: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

60

SS-016

YOĞUN BAKIMDA YATAN HASTALARIN KAN KÜLTÜRLERİNDEN İZOLE EDİLEN ACİNETOBACTER

BAUMANNİİ VE PSEUDOMONAS AERUGİNOSA SUŞLARININ ÇEŞİTLİ ANTİBİYOTİKLERE

DİRENCİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

Hatice KÖSE

Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, Temel İmmünoloji Bilim Dalı, Adana

Amaç: Çoklu ilaca dirençli (ÇİD) gram negatif bakterilere bağlı gelişen enfeksiyonlar, tedavi

seçeneklerinin kısıtlı olması ve hastane içi salgınlara neden olması ile sıklığı her geçen gün artan

önemli mortalite nedenlerindendir. Özellikle ÇİD’e bağlı gelişen kan dolaşımı enfeksiyonları,

hastane içi mortalitenin en önemli sebeplerindendir. Dünya sağlık örgütü, ilk defa 2017 yılında, acil

olarak yeni antibiyotik gereken bakteriler listesi yayınlamış ve kritik öneme sahip bakteriler

arasında ilk sırada A.baumannii ve P. aeruginosa’ya yer vermiştir

Yöntem: Ocak 2017-Nisan 2018 tarihleri arasında, Yozgat Şehir Hastanesi yoğun bakım ünitesinde

yatan hastaların kan kültürlerinden izole edilen ve 47 A.baumanni, 80 P.aeruginosa suşu

retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Antibiyotik duyarlılıkları için değerlendirmeler European

Committee on Antimicrobial Susceptibility Testing (EUCAST) kriterlerine göre yapılmıştır.

İstatistiksel analizde SPSS versiyon 15.0 istatistiksel paket programı kullanılmıştır. Veriler

ortalama±standart sapma ve yüzde oran olarak verilmiştir. Tanımlayıcı istatistikler kullanılmıştır.

Bulgular: Kan kültürlerinden izole edilen A. baumannii suşlarının tümünün amikasin ve

siprofloksasine dirençli olduğu saptanmıştır. İmipenem ve meropenem direnç oranlarının sırası ile

%90.5 ve %86.1 olduğu görülmüştür. Kolistin direnç oranı ise %3.3’tür. A. baumannii suşlarında

antibiyotik direnç oranları Tablo 1’de gösterilmiştir.

P. aeruginosa suşlarının ise en dirençli olduğu antibiyotiğin, %46.3 oranı ile imipenem olduğu

saptanmıştır. P.aeruginosa suşlarında antibiyotik direnç oranları Tablo 2’de gösterilmiştir.

Sonuç: Bakteriyemilere sebep olan mikroorganizmaların direnç profillerinin bilinmesi, ampirik

antimikrobiyal tedavi için yol gösterici olacaktır. Bu nedenle her merkez, direnç profillerini

bilmelidir. Antibiyotik direnci tüm dünyada tehlikeli boyutlara ulaşmıştır ve önemli küresel bir

tehdit haline gelmiştir. Antibiyotik direnci doğal olarak ortaya çıkmasına rağmen, antibiyotiklerin

yanlış kullanımı süreci hızlandırmaktadır. Bu nedenle antibiyotik direncini önlemek ve yayılmasını

kontrol etmek başlıca hedeflerimiz arasında olmalıdır. Bunun için ise güçlü bir ulusal eylem planın

olması, enfeksiyon önleme ve kontrol programlarının geliştirilmesi önemlidir. Hastane ortamında,

dirençli suşların yayılmasını önlemek için çevresel yüzeylerin dezenfeksiyonu ve el hijyenine önem

verilmelidir.

Page 66: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

61

Anahtar Kelimeler: Acinetobacter baumannii, antibiyotik direnci, çoklu ilaca direnç, kan kültürü,

Pseudomonas aeruginosa

Tablo 1. Kan kültürlerinden izole edilen A. baumannii suşlarında antibiyotik direnç oranları

Dirençli sayı /n Yüzde (%)

Amikasin 28/28 %100

Siprofloksasin 31/31 %100

Levofloksasin 31/47 %66

Kolistin 1/30 %3.3

Gentamisin 28/34 %82.4

Tobramisin 21/27 %77.8

İmipenem 19/21 %90.5

Meropenem 31/36 %86.1

Trimetoprim-sulfometoksazol 10/23 %43.5

Page 67: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

62

Tablo 2. Kan kültürlerinden izole edilen P.aeruginosa suşlarında antibiyotik direnç oranları

dirençli sayı/n yüzde (%)

Amikasin 14/70 %20

Gentamisin 17/64 %26.6

Siprofloksasin 17/67 %25.4

Levofloksasin 16/64 %24.6

Kolistin 16/50 %32

Seftazidim 12/62 %19.4

Sefepim 17/53 %32.1

Piperasilin-tazobaktam 12/53 %22.6

İmipenem 31/67 %46.3

Meropenem 22/67 %32.8

Page 68: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

63

SS-017

SAKARYA İLİ YENİDOĞAN İŞİTME TARAMASI SONUÇLARI

Ali GÜVEY1

Kütahya Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Tıp Fakültesi, KBB Anabilim Dalı, Kütahya.

ÖZET

Giriş: Kalıcı işitme kaybı en sık görülen konjenital hastalıklardan biridir. İnsidansının bin canlı

doğumda 1-3 arasında olduğu düşünülmektedir. Tarama yapılmazsa işitme kaybının en erken 2

yaşında anlaşılabildiği ve bunun da çocuğun gelişimi için oldukça kötü sonuçlar doğurduğu

bildirilmiştir. Bu çalışmada Sakarya ilindeki hastanelerde 2018 yılında yapılan tüm yenidoğan işitme

taramalarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır.

Gereç ve Yöntem: Araştırma Sakarya İlindeki hastanelerde 2018 yılında yapılan yenidoğan işitme

taramalarını kapsamaktadır. Toplam 15235 yenidoğana ilk tarama testi yapılmıştır.

Bulgular: Sakarya ilinde 2018 yılında 15235 bebeğe işitme taraması yapılmıştır. İlk tarama testini

bebeklerin %33,7’si geçememiştir. İkinci tarama testine alınan 5135 bebeğin 131’i ikinci tarama

testini de geçemediği için ileri tetkik ve tedavilerinin yapılması için referans hastaneye sevki

yapılmıştır.

Sonuç: İlk taramanın tüm hastanelerde standart yapılamaması tarama programının başarısındaki

en önemli engellerden biridir. Hastanelerin bu konuda sertifikalandırılması ve taramadan kalan

bebek sıklıklarının düzenli takip edilmesinin programı daha başarılı kılacağını düşünmekteyiz.

Anahtar kelimeler: yenidoğan, işitme kaybı, tarama

RESULTS OF NEWBORN HEARING SCREENING IN SAKARYA

ABSTRACT

Objectives: Permanent hearing loss is one of the most common congenital diseases. Its incidence

is thought to be between 1-3 per thousand live births. It is known that hearing loss can be

detected at the earliest age of 2 if screening is not performed. This has been reported to have very

bad consequences for the child's development. In this study, it was aimed to evaluate all newborn

hearing screenings performed in 2018 in hospitals in Sakarya.

Methods: The research covers newborn hearing screenings performed in 2018 in the hospitals in

Sakarya Province. A screening test was performed on a total of 15235 newborns.

Results: In 2018, 15235 babies were screened for hearing in Sakarya province. 33.7% of babies did

not pass the first screening test. 5135 babies were taken to the second screening test. 131 of them

Page 69: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

64

did not pass the second screening test. Referrals were made to the reference hospital for further

examination and treatment.

Conclusion: Failure to perform the first screening test as a standard in all hospitals is one of the

most important obstacles to the success of the screening program. We think that the certification

of the hospitals on this issue and regular follow-up of the frequencies of the screening will make

the program more successful.

Keywords: infant, hearing loss, screening

GİRİŞ

Kalıcı işitme kaybı en sık görülen konjenital hastalıklardan biridir. İnsidansının bin canlı doğumda 1-

3 arasında olduğu düşünülmektedir (1). İşitme duyusu yenidoğan bebeklerin dil becerisi

kazanabilmesi ve zeka gelişiminin normal olabilmesi açısından çok önemlidir. İşitmenin zeka

gelişiminin yanısıra duygusal ve sosyal gelişimi de etkilediği bilinmektedir (2,3) Amerikan Pediatri

Akademisi 1994 yılında tüm yenidoğanların ilk 3 ay içerisinde işitme açısından taranması ve ilk 6 ay

içerisinde gerekli müdahalelerin tamamlanması yönünde görüş bildirmiştir (4). Tarama yapılmazsa

işitme kaybının en erken 2 yaşında anlaşılabildiği ve bunun da çocuğun gelişimi için oldukça kötü

sonuçlar doğurduğu bildirilmiştir (5).

Ülkemizde 2002 yılında yapılan Türkiye Özürlüler Araştırması’na göre işitme engellilerin sıklığı

%0,37’dir. İşitme engellilerin %40’ı kendilerine hiçbir tedavi girişiminde bulunulmadığını

belirtmiştir (6). Hiçbir risk faktörü taşımayan yenidoğanlarda dahi işitme kaybı sıklığının %0,12

olduğu bulunmuştur. Riskli yenidoğanlarda ise sıklık %1,33 olarak bulunmuştur (7). Yenidoğan

taramalarında ilk taramadan geçemeyenlerin sıklığı çeşitli çalışmalarda %19 ile %5,4 arasında

bulunmuştur (8-12). Bu konudaki araştırmaların genellikle tek hastanedeki verilerin

değerlendirilmesiyle yapıldığı görülmüştür.

Bu çalışmada Sakarya ilindeki hastanelerde 2018 yılında yapılan tüm yenidoğan işitme

taramalarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır.

GEREÇ VE YÖNTEM

Araştırma için Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi Girişimsel Olmayan Araştırmalar Etik Kurulundan

71522473/050.01.04/89 sayılı etik kurul izni alınmıştır. Araştırma Sakarya İlindeki hastanelerde

2018 yılında yapılan yenidoğan işitme taramalarını kapsamaktadır. Bu hastaneler 4’ü kamu, 3’ü

özel hastane olmak üzere toplam 7 tanedir. Sakarya ilinde 2018 yılındaki canlı doğum sayısı

14719’dur. Toplam 15235 yenidoğana ilk tarama testi yapılmıştır. Buna sebep olarak hedef

nüfusun dışından da hastaneye başvuruların kabul edilmesi gösterilebilir.

Tarama kapsamında ilk test 3 aydan küçük bebeklere yapılmaktadır. Sağlık Bakanlığı’nın Yenidoğan

İşitme Tarama programı kapsamında, tüm bebeklere sessiz bir odada odyometri teknisyenleri

tarafından TEOAE testi kullanılarak işitme taraması yapılmıştır. İlk testi geçemeyen bebekler iki

hafta sonra tekrar çağırılmıştır. İkinci testte dış kulak yolu temizliği kontrol edilip, orta kulaktaki

Page 70: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

65

efüzyon açısından değerlendirildikten sonra test tekrarlanmıştır. İkinci testi de geçemeyenler ileri

tetkik ve tedavilerinin yapılacağı referans hastanesine sevk edilmiş ve ABR testleri yapılmıştır.

Tarama programının yapıldığı 7 hastanenin 6’sında Madsen/Accuscreen kombine cihazı

kullanılırken, 1 hastanede ise TEOAE için Madsen/Capella cihazı, ABR ölçümleri için

Neurosoft/Neuro cihazı kullanılmaktadır.

BULGULAR

Tablo 1.

Sayı (Yüzde)

İlk Taramaya Alınan Bebek Sayısı 15235 (%100)

İkinci Kez Taramaya Alınan Bebek Sayısı

5135 (%33,7)

Referans Hastaneye Sevk Edilen Bebek Sayısı

131 (%0,86)

İşitme Kaybı Tanısı Konan Bebek Sayısı

11 (%0,07)

Sakarya ilinde 2018 yılında 15235 bebeğe işitme taraması yapılmıştır. İlk tarama testini bebeklerin

%33,7’si geçememiştir. İkinci tarama testine alınan 5135 bebeğin 131’i ikinci tarama testini de

geçemediği için ileri tetkik ve tedavilerinin yapılması için referans hastaneye sevki yapılmıştır. İkinci

tarama testinden geçemeyen bebekler toplam taramaya alınan bebeklerin %0,86’sıdır. Referans

hastaneye sevk edilenlerin içerisinde 11 bebeğe işitme kaybı tanısı koyulmuştur. (Tablo 1) Bunların

5’i tek taraflı, 6’sı çift taraflıdır. Bebeklerin tedavileri yine bu merkezde düzenlenmiştir.

TARTIŞMA

Erken çocukluk döneminde işitmenin normal olması konuşma ve dil gelişiminin olmazsa olmazıdır.

İşitme çocukların zihinsel ve duygusal gelişimleri ile sosyal etkileşimleri için de oldukça önemlidir

(13). Bunun için tüm yenidoğanların ilk 3 ay içerisinde işitme açısından taranması ve ilk 6 ay

içerisinde gerekli müdahalelerin tamamlanması gerekmektedir. Sakarya İlinde 2018 yılında yapılan

taramalar bu zaman aralığında tamamlanmıştır.

Sakarya’da 2018 yılı içerisinde işitme taraması yapılan yenidoğanların %33,7’sinin ilk tarama testini

geçemediği saptanmıştır. Şanlıurfa’da 3412 bebeğin tarandığı çalışmada bu sıklık %19,2 olarak

bulunmuştur (8). Elazığ’da 1664 bebeğin tarandığı çalışmada %14,9 olarak bulunmuştur (10).

İstanbul’da 2284 bebeğin değerlendirmeye alındığı çalışmada ilk testten kalanların sıklığı %15,8

olarak bildirilmiştir (12). Konya’da 3167 bebeğin tarandığı çalışmada ilk testten kalanların sıklığı

%9,7, İstanbul’da 1350 bebeğin dahil edildiği çalışmada ise %4,9 olduğu saptanmıştır (11,14).

Çalışmalar arasında ilk testten kalma sıklığı açısından belirgin farklar göze çarpmaktadır. İşitme

taramalarının tüm ikinci basamak hastanelerde yapılmadığı bilinmektedir. Özellikle imkanların

daha iyi olduğu Eğitim ve Araştırma Hastaneleri ile Üniversite Hastanelerinde yapılmaktadır.

Page 71: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

66

Literatürdeki çalışmaların çoğunluğu tek bir hastanede yapılan taramalara aittir. Çalışmamızda ilk

testten kalan bebeklerin sıklığı %33,7 olarak saptanmıştır.

Literatürde bu kadar yüksek sıklık bildiren benzer bir çalışma bulunmamakla birlikte bunun bir ilin

tamamını değerlendiren bir çalışma olmamasına bağlamaktayız. Sağlık Bakanlığı’nın tarama

protokolü sabit olsa da hastanelerde farklı standartlarda farklı şartlarda taranma yapılma ihtimali

olduğu söylenebilir.

Değerlendirilmesi gereken önemli bir diğer bulgu da tarama sonrası ileri inceleme için sevk edilen

bebek sıklığıdır. Sakarya’da 2018 yılında taranan bebeklerin %0,86’sı tarama sonrası referans

merkeze sevk edilmiştir. İncelenen diğer çalışmalar içerisinde en yüksek sevk sıklığı (%1,5)

İstanbul’da 1350 bebeğin tarandığı çalışmadır (9). Van’da 52338 bebeğin taramasının incelendiği

çalışmada sevk sıklığı %0,54 olarak bulunmuştur (15). En düşük sevk sıklığı (0,23) Elazığ’da 1664

bebeğin tarandığı çalışmada göze çarpmaktadır (10). Genellikle literatürde sevk sıklığın %1’in

altında ve benzer değerlerde olduğu göze çarpmaktadır.

Yenidoğanların yaşamın ilk aylarında taranması ve işitmeye dair sorunların saptanması ile erken

müdahalelerle işitmenin sağlanması ilerleyen yıllardaki yaşam kalitesini oldukça etkilemektedir.

Amerikan Pediatri Akademisi tüm bu müdahalenin 6 ay içerisinde tamamlanması gerektiği

yönünde görüş bildirmiştir. Ülkemizde yapılan bir çalışmada tanı alan bebeklerin yaş ortalamasının

7,4 ay, cihaz takılma yaş ortalamasının 9,6 ay olduğu görülmüştür (14). Bu konuda daha fazla

çalışma yapılması ve tanı yaşının düşmesi gerektiği söylenebilir.

İlk taramanın tüm hastanelerde standart yapılamaması tarama programının başarısındaki en

önemli engellerden biridir. Hastanelerin bu konuda sertifikalandırılması ve taramadan kalan bebek

sıklıklarının düzenli takip edilmesinin programı daha başarılı kılacağını düşünmekteyiz.

Page 72: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

67

KAYNAKLAR

1. H Patel, M Feldman, Canadian Paediatric Society, Community Paediatrics Committee,

Universal newborn hearing screening, Paediatrics & Child Health. 2011;16(5):301–305

2. Yoshinga-Itano C, Sedey AL, Coulter DK, Mehl AL. Language of early and later-identified

children with hearing loss. Pediatrics 1998;102:1161–1171.

3. Tomblin, J Bruce et al. “Language Outcomes in Young Children with Mild to Severe Hearing

Loss.” Ear and hearing 2015;36(1):76-91

4. Joint Committee on Infant Hearing 1994 Position Statement. American Academy of

Pediatrics Joint Committee on Infant Hearing. Pediatrics 1995;95(1):152–156.

5. Shanna Shulman, Melanie Besculides, Anna Saltzman, Henry Ireys, Karl R. White.

Evaluation of the Universal Newborn Hearing Screening and Intervention Program. Irene

Forsman Pediatrics 2010;126:19-27

6. Türkiye Özürlüler Araştırması 2002

https://kutuphane.tuik.gov.tr/pdf/0014899.pdf

Son erişim tarihi:26.12.2019

7. Connolly JL, Carron JD, Roark SD. Universal newborn hearing screening: are we achieving

the Joint Committee on Infant Hearing (JCIH) objectives?. Laryngoscope 2005;115:232-236.

8. Oğuzhan O, Özbey AO, Yıldırım Y, Altınışık M. Yenidoğan İşitme Taraması Sonuçlarımız.

Kafkas Tıp Bilimleri Dergisi. 2016;6(3):181-183.

9. Erdoğdu S, Tepe Karaca C, Zer Toros S. Yenidoğan İşitme Taraması Sonuçlarımız. KBB ve

BBC Dergisi. 2018;26(2):50-3

10. Susaman N, et al. "Elazığ Eğitim Araştırma Hastanesi Yenidoğan İşitme Taraması Sonuçları."

Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi 2016;(12)1:17-19.

11. Aricigil M, Ulutas AR, Yücel A, Arbağ H. Our Newborn Hearing Screening Outcomes. Selcuk

Medical Journal. 2015;31(3):121-123.

12. Karaca ÇT, Toros SZ, Naiboğlu B, Verim A, Çelebi Ş.Yenidoğan İşitme Taraması Sonuçlarımız.

Van Tıp Dergisi 2014;21(2):67-71.

13. Genç GA, Ertürk BB. Belgin E. Yenidoğan işitme taraması: başlangıçtan günümüze. Çocuk

Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi. 2005;48(2):109-118.

14. Türkmen A, Yiğit Ö, Akkaya E, Uğur E, Kefeciler Z, Gözütok S. İstanbul Eğitim ve Araştırma

Hastanesi Yenidoğan İşitme Taraması Sonuçlarımız. İstanbul Med J. 2013; 14:175-180.

15. Kılıçaslan S, Kılıçaslan R, Uluyol S, Gür MH. Van Bölgesi Yenidoğan İşitme Tarama Sonuçları

ve Literatür Taraması. KBB ve BBC Dergisi 2017;25(3):25-30.

Page 73: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

68

SS-018

3. BASAMAK HASTANEYE KANSER TARAMA MERKEZLERİNDEN ŞÜPHELİ MAMOGRAFİK

BULGULARLA SEVKEDİLEN HASTALARIN RETROSPEKTİF ANALİZİ

Coşkun ÇAKIR

İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul

Amaç: Bu çalışmada; ileri düzey meme kanseri tetkik ve tedavi merkezi olan kliniğimize 2018-2019

yıllarında Kanser Erken Teşhis Tarama ve Eğitim Merkezlerinden (KETEM), şüpheli mamografik

bulgularla refere edilen hastaların tetkik ve tedavilerinin retrospektif analizi ve meme kanseri

tarama programının etkinliğinin değerlendirilmesini amaçladık.

Yöntem: Hastanemiz kanser kayıt merkezi verileri ve Hastane Bilgi Yönetim Sistemi (HBYS) kayıtları

göz önüne alınarak hasta kayıtları retrospektif olarak değerlendirildi. Tetkiklerini yarım bırakan

veya randevularına gelmeyen hastalar çalışma dışında bırakldı.

Bulgular: 2018 ve 2019 yılları arasında KETEM’ den toplam 151 hasta şüpheli mamografik

bugularla kliniğimize refere edilmiştir. Mamografi sonuçları tarama merkezlerinde görevli radyoloji

uzmanları tarafından BİRADS (Breast Imaging-Reporting and Data System) sınıflaması ile

değerlendirilip BİRADS 0-4 ve 5 sınıfında olan hastaların ileri merkeze refere edildiği gözlenmiştir.

Toplam 2 yıllık süreçte 151 hastanın kliniğimize başvurduğu ancak 24 hastanın ileri tetkiklerini

yaptırmayı kabul etmediği tespit edildi. Bu 24 hasta çalışma dışı bırakıldı. 127 kadın hastanın yaş

ortalaması 51,4 olarak saptandı. Mamografik taramada 93 hasta BİRADS 0, 26 hasta BİRADS 4 ve 8

hasta BİRADS 5 olarak değerlendirilmiştir. 127 hastanın tamamına bilateral meme ultrasonografisi,

40 hastaya kontrastlı meme MR incelemesi, 34 hastaya biyopsi yapılmış olup, 19 hastada malign ve

15 hastada benign tümör tespit edilmiştir.

Sonuç: Meme kanseri tarama merkezlerinden ileri tetkik amaçlı refere edilen 127 hastanın ileri

tetkiklerinde, 34 ünde (%26,7) memede şüpheli kitle tespit edilmiştir. Yapılan biyopsi sonucunda

19 hastada (%14,9) malign tümör, 15 hastada (%11,8) benign tümör teşhis edilmiştir. Sonuçta

asemptomatik hastalarda mamografik taramanın meme kanseri teşhisinde etkin bir yöntem

olduğu ve ileri düzey tetkik ve tedavi merkezleri ile korele çalışmanın erken teşhis ve tedavi

etkinliğini artırdığı gözlenmiştir.

Anahtar Kelimeler: Meme kanseri, tarama, ketem, mamografi, memede kitle

Page 74: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

69

SS-019

AİLE HEKİMLERİNİN EPİLEPSİ VE NON-EPİLEPTİK PSİKOJENİK NÖBETLER İLE İLGİLİ BİLGİ VE

TUTUMLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ

Rukiye AY1, Oğuzhan KILINÇEL2

1Bursa Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Psikiyatri Kliniği, Bursa, Türkiye 2Sakarya Yenikent Devlet Hastanesi, Psikiyatri Kliniği, Sakarya, Türkiye

Giriş: Bu çalışmada; aile hekimlerinin, epileptik ve non epileptik psikojenik nöbetleri(PNES)

tanıyabilmesi, tedavi ve yönlendirme açısından gerekli bilgi ve tutumlarını saptamak

amaçlanmıştır.

Gereç-Yöntem: 30 gönüllü aile hekimi çalışma kapsamına alındı. Tüm katılımcılara

‘Sosyodemografik veri formu ve araştırıcılar tarafından hazırlanan ‘epileptik ve non epileptik

psikojen nöbet ayrımı için klinik özellikler değerlendirme formu’ online olarak uygulandı. Verilerin

analizi SPSS v25 programında yapıldı. Sürekli veriler ortalama standart sapma, kategorik veriler

sıklık ve yüzde şeklinde ifade edildi. Kategorik verilerin karşılaştırılmasında ki-kare testi kullanıldı.

p<0.05 değeri anlamlılık sınırı olarak kabul edildi.

Bulgular: Çalışma grubunun yaş ortalaması 35,10±8,65 idi. Mezuniyet sonrası epileptik nöbetler

konusunda eğitim alma oranı non epileptik psikojen nöbetlere göre daha yüksekti. Epileptik

nöbetler konusunda bilgilerini yeterli bulma oranı, non-pileptik psikojen nöbetlere göre anlamlı

derecede yüksek bulundu Cinsiyet, Mesleki çalışma yılı gibi değişkenlere göre katılımcıların bilgi

düzeyleri arasında anlamlı farklılık saptanmadı.

Sonuç: Non-epileptik psikojen nöbet günlük pratikte aile hekimlerinin karşısına çıkmaktadır. Fakat

aile hekimlerine yönelik bu konudaki eğitimlerin azlığı kendilerini bu grup hastada daha yetersiz

görmelerine neden olmaktadır. Bu çalışma bize aile hekimleri için epileptik ve non-epileptik

psikojen nöbetlere yönelik sık aralıklarla, pratiğe yönelik, kolay ulaşılabilir standart eğitimlerin

düzenlenmesi ile bu 2 grup hastalığın belirtilerini tanıma ve sonraki süreci yönetme konusunda

bilgi düzeyi ve farkındalığın artırılmasının sağlanabileceğini düşündürmüştür.

Anahtar Kelimeler: Aile Hekimliği, Epilepsi, non-epileptik psikojen nöbet, tanı, tedavi

Page 75: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

70

Klinik Özellikler Değerlendirme Formu Sonuçları

Klinik Özellikler Değerlendirme Formu Sonuçları devamı

Page 76: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

71

Klinik Özellikler Değerlendirme Formu Sonuçları

Klinik Özellikler Değerlendirme Formu Sonuçları

Page 77: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

72

SS-020

TIRNAK BATMALARINDA KONSERVATİF TEDAVİNİN YERİ

Orhan AKINCI

Dr. Suat Seren Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Ortopedi ve

Travmatoloji Kliniği, İzmir

Amaç: Bu çalışmamızda tırnak batması ve batmaya bağlı enfeksiyon gelişen hastaların özellikle Aile

Sağlığı Merkezlerinde ve Aile Hekimliği polikliniklerinde de uygulanabilecek basit medikal tedavi ile

başarılı bir şekilde tedavi edilebileceğini göstermektir.

Gereç-Yöntem: Eylül 2011 ve Mart 2019 tarihleri arasında polikliniğimize ayak başparmağında ağrı,

akıntı, tırnak batması ya da tırnakta şekil bozukluğu şikâyetleriyle başvuran 86 hastanın (33 kadın,

47 erkek) 92 ayak başparmağına Heifetz‘in sınıflandırmasına göre evre I ve evre II olan tüm

hastalara sadece ayak hijyeni ile birlikte %2 lik fucidik asit kremi emdirilmiş pamuk uygulaması ile

tedavi uygulandı. Çok küçük bir pamuk parçası %2 lik fucidik asit kremine iyice yedirilmiş bir hale

getirildikten sonra bir cımbız yardımıyla tırnağın batan kısmının altına itilerek kondu. Sabah konan

pamuk akşam değiştirilmek üzere günde iki kez uygulandı. Uygulama ortalama bir hafta (3-11 gün)

devam ettirildi. Evre III olan hastalar çalışmaya alınmadı. Tırnak batması olan ancak enfeksiyonu

olmayan hastalara oral antibiyotik verilmedi. Parmaklarında enfeksiyon olan hastalara beş gün

boyunca sefuroksim aksetil 500 mg tedavisi uygulandı. Sonuçlar; hastalarda nüks gelişip

gelişmediği, uygulama sonrası enfeksiyon gelişimi veya mevcut enfeksiyonun geçip geçmediği ve

hasta memnuniyeti anketi yapılarak değerlendirildi.

Bulgular: Hastalar ortalama 16 ay (3-22 ay) süreyle takip edildi. Hiçbir hastada nüks gözlenmedi.

Tırnak batması ile birlikte enfeksiyonu olan 23 hastaya antibiyotik tedavisi uygulandı. Tırnağın

yukarı doğru yer değiştirmesi ve lokal antibiyotik uygulanmasıyla birlikte tüm enfeksiyonlar geçti.

Bütün hastalarımız, yapılan anketlere verdikleri puanlara göre tedaviden memnun kaldıklarını

bildirdi.

Sonuç: Tırnak batması güncel tedavisinde, cerrahi tedavi ilk planda düşünülmemelidir. Bu

yöntemle tedaviye hemen başlanmakta, iş kaybı olmamakta ve cerrahinin komplikasyonlarından

kaçınılmaktadır. 1.basamakta da uygulanabilecek medikal tedavi ile tırnak batması ve ona bağlı

gelişen enfeksiyonun başarı ile tedavi edilebileceği görüldü.

Anahtar Kelimeler: Tırnak batması tedavisi, işe dönüş, nüks, yara bakımı, hasta memnuniyeti

Page 78: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

73

Şekil 1

Tırnağın batan kısmının antibiyotik emdirilmiş pamukla desteklenmesi

Page 79: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

74

SS-021

SOL VENTRİKÜL ABERRAN BANT SAPTANAN ÇOCUKLARIN KARDİYAK BULGULARININ KONTROL

GRUBU İLE KARŞILAŞTIRILMASI

Mehmet TÜRE1, Hasan BALIK1

1Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı, Diyarbakır

Amaç: Sol ventrikül aberran bant genellikle anatomik varyantlar olarak kabul edilmelerine rağmen,

bazı küçük vaka serilerinde masum üfürümler ve elektrokardiyografik anormallikler ile

ilişkilendirilmiştir. Bu çalışmanın amacı sol ventrikül aberran bant saptanan çocukların kardiyak

bulgularını kontrol grubu ile karşılaştırıp ileri yaşta oluşabilecek kardiyak sorunları öngörebilmektir.

Yöntem: Hasta ve kontrol grubunda kardiyak muayene, Elektrokardiyografi (EKG) ve

Ekokaradiyografi (EKO) bulguları karşılaştırıldı. İstatistiksel analizler SPSS versiyon 18.0.0 (Statistical

Package for Social Sciences, for Windows, USA) yazılımı kullanılarak yapıldı.

Bulgular: Çalışmamıza 49 sol ventrikül aberran bant saptanan çocuk ve 80 kontrol grubu alındı.

Hasta ve kontrol grubu arasında yaş, cinsiyet, boy ve kilo açısından istatistiksel anlamlı farklılık

yoktu. İki grubun değerlendirilen EKG bulguları ( QRS süresi, QT minimum, QT maksimum, QT

dispersiyonu, QTc minimum, QTc maksimum, QTc dispersiyonu, Tp-e maksimum, Tp-e maksimum/

QT maksimum, sol ventrikül hipertrofisi) ve EKO bulguları açısından istatistiksel olarak anlamlı fark

saptanmadı (Tablo 1,2). Sol ventrikül aberran bant saptananlarda kontrol grubuna göre istatistiksel

olarak anlamlı şekilde üfürüm sıklığı fazlaydı (p<0.01) (Tablo 3).

Sonuç: Bazı yetişkin çalışmalarında sol ventrikül aberran bant olan hastalarda sol ventrikül sistolik

disfonksiyonu ve sol ventrikül hipertrofisi açısından kontrol grubuna göre anlamlı farklılık

saptanmıştır. Sol ventrikül aberran bant; üfürümler, ventriküler aritmiler ve bazı repolarizasyon

anormallikleri ile ilişkili bulunmuştur. Çalışmamızda da sol ventrikül aberran bant saptananlarda

kontrol grubuna göre anlamlı şekilde üfürüm sıklığı daha fazla olduğu saptandı. Yapılan bir

pediatrik çalışmada sol ventrikül aberran bant çeşitli açılardan incelemiş ve yapının fetal

dönemden yetişkin döneme kadar mevcut olduğu ve çocuklarda kalp hastalığı ile ilişkili olmadığı

bulunmuştur.

Sol ventrikül aberran bant ile ilgili yapılan pediatrik çalışmalarda genel olarak masum üfürüm

dışında başka bir bulgu saptanmamasına rağmen yetişkin çalışmalarında aritmiler, repolarizasyon

bozuklukları ve sol ventrikül hipertrofisi saptandığı için hastaların bu yönlerden takip altında

olmaları gerektiğini düşünmekteyiz.

Anahtar Kelimeler: Sol ventrikül aberran bant, Çocuk, Üfürüm, Elektrokardiyografi, Aritmi

Page 80: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

75

Tablo 1: Sol Ventrikül Aberran Bant Saptanan Grup ve Kontrol Grubunun Elektrokardiyografi

Verilerinin Karşılaştırılması

ECG verileri (mean intervals*) Grup 1(n:49) Grup 2 (n:80) p value

HR 84,10±16 86,3±15 p>0.05

QTmin(s) 0,311 ±0,02 0,315 ±0,023 p>0.05

QTmax(s) 0,329± 0,03 0,33± 0,03 p>0.05

QTdis (s) 0,017± 0,008 0,019 ± 0,007 p>0.05

QTcmin(s) 0,37± 0,02 0,377 ±0,027 p>0.05

QTcmax (s) 0,394± 0,024 0,398 ± 0,025 p>0.05

QTcdis (s) 0,024± 0,013 0.024 ± 0.018 p>0.05

Tp-emax (s) 0,073± 0,01 0.072 ± 0.01 p>0.05

Tp-emax/QTmax 0,22± 0,07 0.21 ± 0.06 p>0.05

QRS (s) 0,08± 0,02 0.078 ± 0.02 p>0.05

LV Hipertrofisi Yok Yok p>0.05

* Mean ± standard deviation s: saniye n: Hasta sayısı; Grup 1: Sol Ventrikül Aberran Bant Saptanan

Grup; Grup 2: Kontrol Grubu; HR: Kalp Hızı QTmin: QTminimum, QTmax: QTmaximum, QTdis:

QTdispersion, QTcmin: QTc minimum, QTcmax: QTcmaximum, QTcdis: QTc dispersion, Tp-emax:

Tp-e maximum, Tp-emax/QTmax: Tp-emaximum/QTmaximum, LV: Sol ventrikül

Page 81: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

76

Tablo 2: Sol Ventrikül Aberran Bant Saptanan Grup ve Kontrol Grubunun Ekokardiografik (EKO)

verilerinin karşılaştırılması

EKO verileri Grup n Ortalama değerler* p değeri

LVEDd Grup 1/ Grup 2 49/80 39,2±5,3/ 38,9 ±5 p>0.05

LVESd Grup 1/ Grup 2 49/80 24,1 ±4,8/ 24,3 ±4,1 p>0.05

LVKF Grup 1/ Grup 2 49/80 37,7±3,4 / 38,5±4,1 p>0.05

LVEF Grup 1/ Grup 2 49/80 68,6±4,5/ 69,4 ±5,7 p>0.05

* Mean ± standard deviation n: Hasta sayısı, Grup 1: Sol Ventrikül Aberran Bant Saptanan Grup;

Grup 2: Kontrol Grubu; LVEF: sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu, LVKF: Sol ventrikül kısalma

fraksiyonu, LVEDd: Sol ventrikül diastol sonu çapı, LVESd: Sol ventrikül sistol sonu çapı

Tablo 3: Sol Ventrikül Aberran Bant Saptanan Grup ve Kontrol Grubunun üfürüm karşılaştırılması

Grup 1 (n:49) Grup 2(n:80) p değeri

Üfürüm 1,3 ± 0,46 1,84 ±0,36 p<0.01

* Mean ± standard deviation, Üfürüm var: 1 Üfürüm yok: 2 n: Hasta sayısı, Grup 1: Sol Ventrikül

Aberran Bant Saptanan Grup; Grup 2: Kontrol Grubu

Page 82: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

77

SS-022

HEMŞİRELERİN ÇOCUKLUK ÇAĞI HİPERTANSİYONU BİLGİ DÜZEYİ VE YAKLAŞIMLARININ

İNCELENMESİ

Eda Didem KURT ŞÜKÜR1, Songül YILMAZ2

1Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Dr. Sami Ulus Kadın Doğum, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Eğitim ve

Araştırma Hastanesi, Çocuk Nefroloji Kliniği 2Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Yenimahalle Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çocuk Nefroloji Kliniği

Amaç: Bu araştırmanın amacı hemşirelerin çocuklarda hipertansiyon (HT) konusundaki bilgi

düzeyini belirlemek ve günlük pratikteki uygulamalarını değerlendirmektir.

Gereç-Yöntem: Kesitsel tipteki araştırma Kasım 2019-Nisan 2020 tarihleri arasında yapılmıştır.

Üniversite Hastaneleri, Eğitim ve Araştırma Hastaneleri, Devlet Hastaneleri, Aile Hekimliği birimleri

ve özel sağlık kuruluşlarında çalışmakta olan toplam 240 hemşire çalışmaya katılmıştır. Veriler

demografik bilgiler, çocukluklarda HT ile ilgili bilgi ve uygulamalara yönelik 18 soruluk bir anketten

elde edilmiştir.

Bulgular: Araştırmaya katılan hemşirelerin demografik özellikleri Tablo 1’de sunulmaktadır.

Hemşirelerin %66’sı çocuklarda kan basıncı (KB) ölçümü yapmaktaydı. Ölçüm yöntemi olarak

%63’ü oskültasyon, %23’ü otomatik KB ölçümü cihazı (bilekten veya koldan), %14’ü nabız

palpasyonunu tercih etmekteydi. Çocukluklarda HT sıklığı sorusuna %19’u doğru yanıt vermişti.

Çocuklarda KB sınırlarının yaş, cinsiyet ve boya göre değiştiğini belirterek hemşirelerin %54’ü doğru

yanıtı vermişti, HT’nin kesin tanısı için en az 3 ölçüm gerekli diyerek doğru yanıtı veren 14 (%6)

hemşire mevcuttu. "Kimlere KB ölçümü yapılmalı?" sorusuna hemşirelerin %18’i “3 yaş üzeri her

çocuk” doğru yanıtını vermişti. Doğru KB ölçüm yöntemleri değerlendirildiğinde hemşirelerin %70’i

hasta 10 dakika dinlendikten sonra ölçüm yapmakta, %34’ü her iki koldan da KB ölçmekte, %87’si

yaşa uygun manşon seçmekte, %74’ü yüksek çıkan ölçümü tekrarlamakta, %55’i hasta oturur

pozisyonda iken ölçüm yapmaktaydı. İdeal ölçüm yapamama nedeni olarak hasta yoğunluğu

katılımcıların %50’si, uygun manşon yokluğu %4,5’u ve hasta ajitasyonu %5’i tarafınca gösterilmişti.

Çalışılan kliniklerin %33’ünde yaşa uygun manşon, %58’inde yaşa göre HT sınırları çizelgesi

olmadığı belirtildi. Çocuklarda HT bilgi sorularına verilen doğru yanıt sayılarına bakıldığında

Üniversite ve Eğitim-Araştırma Hastaneleri ile diğer sağlık birimleri arasında anlamlı fark

saptanmadı. Katılımcıların %11’i çocuklarda HT konusunda hemşirelik eğitiminin yetersiz olduğunu

düşünüyordu. Çözüm olarak hizmet-içi eğitimlerin artırılması %65, bilgilendirme yazıları gönderimi

%12, medya kullanımı %11 ve bilimsel toplantılar %11 oranlarında önerildi.

Page 83: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

78

Sonuç: Bu çalışma hemşirelerin çocuklarda HT konusunda bilgi düzeyinin yeterli seviyede

olmadığını göstermiştir. Hizmet-içi eğitimlerle farkındalığın artırılmasının yararlı olacağı

düşünülmüştür.

Anahtar Kelimeler: çocuk, hemşire, hipertansiyon, kan basıncı, pediatrik hipertansiyon

Katılımcıların demografik özellikleri

Cinsiyet

Kadın

Erkek

223 (%92,9)

17 (%7,1)

Yaş (ortalama), yıl 35,5 +8,6

Çalışma yılı

0-5 yıl

5-10 yıl

10-15 yıl

>15 yıl

44 (%18)

49 (%20,4)

45 (%18)

102 (%42)

Çalışma yeri (n:240)

Devlet hastanesi

Eğitim ve araştırma hastanesi

Üniversite hastanesi

Aile sağlığı merkezi

Özel sağlık kuruluşu

43 (%18)

83 (%34.5)

62 (%26)

13 (%5,5)

39 (%16)

Çalıştığı birim (n:239)

Çocuk sağlığı ve hastalıkları

Erişkin dahili branşlar

Erişkin cerrahi branşlar

Her yaş grubuna hizmet

veren birimler

116 (%48,5)

30 (%12,5)

50 (%21)

43 (%18)

Haftalık görülen çocuk hasta sayısı (n:240)

Hiç görmüyorum

<10 hasta

10-50 hasta

50-100 hasta

100-200 hasta

>200 hasta

44 (%18,3)

73 (%30,4)

69 (%28,7)

25 (%10,4)

8 (%3,3)

21 (%8,8)

Page 84: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

79

SS-023

LATERAL EPİKONDİLİT TEDAVİSİNDE TROMBOSİTTEN ZENGİN PLAZMA VE LOKAL STEROİD ENJEKSİYONLARININ KISA DÖNEM SONUÇLARININ KARŞILAŞTIRILMASI Orhan AKINCI SBÜ, Dr. Suat Seren Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Ortopedi ve Travmatoloji Kliniği, İzmir [email protected] ÖZET Amaç: Lateral epikondilit tanısı almış hastaların tedavisinde lokal steroid enjeksiyonu ile trombositten zengin plazma (PRP) yapılan iki grubun etkinliklerini ve birbirlerine olan üstünlüklerini karşılaştırmaktır. Yöntem: Lateral epikondilit tanısı konulan 55 hasta değerlendirmeye alındı. Hastalar 2 gruba ayrıldı: steroid enjeksiyonu grubu ve PRP grubu. Birinci grupta 36 hasta, ikinci grupta 19 hasta vardı. Değerlendirme; tedaviden önce ve tedaviden sonra 3. ve 6. haftalarda yapıldı. Kriter olarak; istirahat ve zorlu el bileği ekstansiyonu halinde iken palpasyon ve kavrama sırasındaki vizüel analog skala (VAS) üzerinden ağrı derecesi, Verhaar ve ark.’larının skorlama sistemi ve Mill’s ve Cozen testleri ile yapıldı. Streoid Grup 1’e 1 cc triamcinolon heksasetonit içine 0.5 cc %2’lik prilokain karıştırılarak lateral epikondil bölgesine, Grup 2’ye de venöz kandan hazırlanan ve yaklaşık 2 cc hacmindeki trombositten zengin plazma aynı yöntemle lateral epikondile yapıldı. Bulgular: VAS skorları 3. ve 6. haftada her iki grupta da anlamlı olarak azalmıştır fakat iki grubun birbirine üstünlüğü olmamıştır.Diğer testlerde de her iki grup arasında altıncı haftanın sonunda bariz bir üstünlük saptanmamıştır. Verhaar ve ark.’larının skorlama sistemine göre 3. haftanın sonunda grup 1 de mükemmel ve iyi hasta oranı, grup 2 ye göre bir miktar yüksek iken, 6. haftanın sonunda iki grup arasında istatiksel olarak anlamlı bir fark olmadığını görülmüştür.

Sonuç: Lateral epikondilitte uygulanan steroid enjeksiyonu özellikle ilk üç haftada ağrının azaltılmasında etkili bulunmuştur. PRP nin etkisi steroid grubuna göre biraz daha geç başlamakta ve daha erken azalmaktadır. Ancak altıncı haftadan sonra iki tedavi yönteminin birbirine üstünlüğü saptanmamıştır.

Anahtar kelimeler: Kısa dönem, lateral epikondilit, PRP enjeksiyonu, steroid enjeksiyonu

Page 85: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

80

ABSTRACT COMPARING OF SHORT TERM RESULTS OF PLATELET-RICH PLASMA AND LOCAL STEROID INJECTIONS IN LATERAL EPICONDYLITIS TREATMENT AIM: The aim is to compare the predominance of two groups with the local injection and platelet-rich plasma (PRP) in the treatment of patients diagnosed with lateral epicondylitis. METHOD: 55 patients diagnosed with lateral epicondylitis have been evaluated. The patients have been separated into two groups: a group of steroid injection and a group of PRP. There have been 36 patients in the first group and 19 patients in the second one. The evaluation has been made before and after the treatment in the third and sixth weeks. As a criteria; pain scale, have been tested in the position of resting and forced wrist extension during palpation and grasping through the Visual Analog Scale (VAS). In addition, Venhaar and et. al. scoring system, and Mill’s and Cozen’s tests have been used. Stirred 0.5 cc Prilocaine %2 into 1 cc of triamcinolone hexacetonide has been injected to the lateral epicondylitis region for the steroid group 1, and venous blood prepared platelet-rich plasma approximately 2 cc of volume has been injected with the same method to the lateral epicondylitis region for the steroid group 2. FINDINGS: VAS scores have significantly reduced for both groups in the third and sixth weeks, yet neither of the groups have taken the predominance. Any significant predominance has not been determined in other tests for both groups at the end of the sixth week. According to the Venhaar and et. al. scoring system; while the rate of outstanding and recovered patients in the group 1 is slightly higher than the group 2 at the end of the third week, it has been monitored that there has been any statistically significant difference between the groups at the end of the sixth week. CONCLUSION: It has been found that steroid injection applied in lateral epicondylitis has reduced the pain in the first three weeks in particular. The influence of PRP starts a little bit late and reduces sooner comparing to the steroid group. However, it has not been confirmed that neither of the groups has the predominance after six weeks. Keywords: Short term, lateral epicondylitis, PRP injection, steroid injection

Page 86: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

81

GİRİŞ VE AMAÇ Tenisçi dirseği olarak ta bilinen lateral epikondilit (LE), el bileği ekstansör kaslarının orijin aldığı humerusun lateral epikondil bölgesinde eflamasyon, mikro yırtıklar ile seyreden ve ekstansör kaslar boyunca ele doğru yayılan ağrı ile karekterize patolojik bir durumdur. Epikondilit, kelime anlamı olarak iltihabi bir durumu ifade etsede yapılan çalışmalarda ağrılı bölge veya çevresinde enflamasyon hücreleri saptanamamıştır (1.2.3). Özellikle elin zorlamalı dorsifleksiyonunda ve önkol rotasyon hareketlerinde ağrı ve elin kavrama gücünde zayıflığa neden olmaktadır . Toplumda görülme sıklığı %1-3 arasındadır(4,5,6) . Lateral epikondilit hastalığının toplumdaki sıklığı %4’den düşük olmasına rağmen özellikle 30 ile 60 yaş arasında %19’lara kadar çıkabildiği gösterilmiştir. Dominant kolda ve kadın cinsiyette daha sık görülmektedir (1). Ortalama görülme yaşı 45–55 arasıdır(7). Tanısı fizik bakı ve anamnezle rahatıkla konulabilmektedir. Radyolojik görüntülemenin tanıdaki yeri sınırlıdır (8) Günümüzde bu hastalığın etiyolojisi, patofizyolojisi ve tedavisi konusundaki tartışmalar devam etmektedir (9). Hastaların çoğu konservatif tedaviye cevap verirken, %5-10’u kronik bir hal almaktadır (10). Diğer taraftan Cyriax, LE’in 8-12 ay için de spontan iyileşme gösteren kendini sınırlayan bir durum olduğunu bildirmiştir (11). Uygun konservatif tedavilerle lateral epikondilitli hastaların %75-90’nın düzeldiği, geri kalanların bir kısmının cerrahi tedaviye kadar gittiği rapor edilmektedir (8). Çalışmamızda lateral dirsek ağrısı ile polikliniğimize başvuran ve lateral epikondilit tanısı alan hastalar iki gruba ayrıldı. Amacımız, birinci grup hastaya uyguladığımız tek doz streroid +lokal anestezik karışımı ile ikinci grup hastaya uyguladığımız PRP enjeksiyonunun etkinliklerini ve birbirlerine karşı olan üstünlüklerini karşılaştırmaktır. YÖNTEM Çalışmaya Mart 2017-Eylül 2019 tarihleri arasında Ortopedi ve Travmatoloji polikliniğine dirsek ağrısı şikayeti ile başvuran ve lateral epikondilit tanısı konulan ve düzenli takibi yapılabilen 55 hasta (31 kadın, 24 erkek) değerlendirmeye alındı. Hastalar 2 gruba ayrıldı: steroid enjeksiyonu grubu (Grup 1) ve PRP grubu (Grup 2). Birinci grupta 36 hasta (21 kadın, 15 erkek), ikinci grupta 19 hasta (11 kadın, 8 erkek) vardı. Grup 1’de ortalama yaş 41.4 (21-60) yıl, ortalama takip süresi 6.3 ay (3-9) olarak tespit edildi. Grup 2’de ise ortalama yaş 43.7 (19-58) ve ortalama takip süresi 4.1 (3-6) ay idi. Hastaların 32’sinde sağ, 23’ünde sol dirsek etkilenmişti. Steroid enjeksiyonu grubuna 22 G uçlu enjektör içinde 1 cc triamcinolon heksasetonit, 0.5 cc %2’lik prilokain ile karıştırılarak, hasta oturur pozisyonda, dirsek 90 derece fleksiyonda ve ön kol pronasyonda diğer ekstremite tarafından alttan desteklenirken en ağrılı noktaya ve ekstansör karpi radialis brevis başlangıç kısmına yapıldı. Diğer gruba, hastalardan alınan 25 cc venöz kan PRP kiti kullanılarak 3200 devirde 15 dakika santrifuje edildi. Yaklaşık 2 cc hacmindeki trombositten zengin plazma ayrıldı. Aynı teknik ve pozisyonda enjekte edildi. Daha önce lateral epikondilit nedeniyle cerrahi tedavi veya enjeksiyon tedavisi gören, kronik inflamatuar hastalığı, aynı taraf omuz veya servikal problemi olan , 18 yaşın altında olan ve geçirilmiş dirsek kırığı öyküsü bulunanla gebe olan hastalar çalışmaya dahil edilmedi.

Tedavi etkinliğinin değerlendirilmesi için ölçümler klinik olarak, tedavi öncesi ve tedaviden sonra 3. ve 6. haftalarda yapıldı.

Page 87: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

82

Değerlendirme; hastaların istirahat ve zorlu el bileği ekstansiyonu halinde iken palpasyon ve kavrama sırasında hissettikleri ağrıyı belirlemek amacıyla “Vizüel Analog Skalası” (VAS, 0-10) , Verhaar ve ark.’larının (12 ) skorlama sistemi ve lateral epikondilite özel testler olan Mill’s ve Cozen testleri ile yapıldı.

VAS görsel bir ağrı değerlendirme sistemidir. Ağrının hiç olmaması skala üzerinde 0 puan, en şiddetli olması durumu 10 puan ile gösterilmektedir. Hastalardan; sorguladığımız ağrı düzeylerini, dikey olarak hazırladığımız skala üzerinde göstermeleri istendi. Sonuçlar not edildi. Verhaar ve ark.’larının değerlendirme skoruna göre ise ağrının ortadan kalkıp kalkmadığına, tedavi sonucunda hastanın memnun kalıp kalmadığına, el kavrama gücünde kayıp olup olmadığına ve el bileği dorsofleksiyonuna karşı dirence ağrının olup olmadığına bakıldı ve ona göre değerlendirildi. Hiçbir yakınmanın olmaması mükemmel, şiddetli ağrı olması ve hiçbir yakınmasının geçmemiş olması da kötü olarak değerlendirildi. Verhaar ve ark.’larının değerlendirme skoru tablo 1’de verilmiştir. İstatistiksel analiz, Windows için SPSS 11.5 sürümü kullanılarak Mann-Whitney U-testi ile yapıldı; p değerinin 0.05’ten küçük olması anlamlı olarak kabul edildi.

Tablo 1. Lateral epikondilit için Verhaar ve ark.’larının klinik değerlendirme skorlama sistemi

Mükemmel

Lateral epikondil üzerinde ağrının tamamen ortadan kalkması Tedavi sonucunda hastanın ileri derecede memnuniyeti Güçlü el kavrama hareketinde kayıp olmaması El bileği dorsofleksiyonuna karşı dirence ağrının olmaması

İyi

Güçlü germe aktivitelerinden sonra lateral epikondil üzerinde hafif ağrı olması Tedavi sonucunda hastanın memnuniyeti Güçlü el kavrama hareketinde kayıp olmaması veya hafif derecede kayıp olması El bileği dorsofleksiyonuna karşı dirence ağrının olmaması veya hafif ağrı olması

Orta

Germe aktivitelerinden sonra lateral epikondil üzerinde orta derecede ağrı olması Tedavi sonucunda hastanın orta derecede memnuniyeti Güçlü el kavrama hareketinde orta derecede kayıp olması El bileği dorsofleksiyonuna karşı dirence orta derecede ağrının olması

Kötü

Lateral epikondil üzerinde ağrının geçmemesi Tedavi sonucunda hastanın memnuniyetsizliği Güçlü el kavrama hareketinde ağır kayıp olması El bileği dorsofleksiyonuna karşı dirence ileri derecede ağrının olması

BULGULAR VE TARTIŞMA Bu kadar yaygın görülen ve uzun yıllardır bilinen lateral epikondilitin patofizyolojisi ve tedavisi konusundaki tartışmalar günümüzde de devam etmektedir (9). Epikondilit, kelime anlamı olarak iltihabi bir durumu ifade etsede yapılan çalışmalarda ağrılı bölge veya çevresinde enflamasyon hücreleri saptanamamıştır (1.2.3).

Page 88: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

83

Tendon hasarı ve zedelenmesine karşılık artmış fibroblastlar mevcuttur ve vasküler hiperplazilerle, özellikle ekstansor karpi radialis brevis origosunda kollajen organizasyonunda patoloji gelişimi ile karekterizedir. Bu yüzden lateral epikondilitin enflamatuvar bir patolojiden ziyade daha çok anjiyofibroblastik hasarlar karşısında fibroblastik ve vasküler yanıtdan oluşan bir tendinozis olduğu iddia edilmiştir (13). Ayırıcı tanı da dejeneratif eklem hastalığı, radial tünel sendromu (RTS), lateral radio-humeral eklem artrozu, ulnar kollateral ligaman hasarı, servikal sinir kökü kompresyonu, boyun, omuz veya elbileğinden yansıyan ağrı gibi ekstrinsik sebepler göz önünde bulundurulmalıdır(14,15) Radial tünel sendromu, altı aydan uzun süreli konservatif tedaviye yanıt vermeyen vakalarda düşünülmelidir. Radius boynu anteriorunda radial tünel palpasyonunda hassasiyet, üçüncü parmak dirence karşı ekstansiyonunda ağrı ve dirençli supinasyonda ağrı varlığı tanı koydurucudur(15). RTS %5 oranında LE ile eş zamanlı bulunabilir. Elektrodiagnostik inceleme genellikle normaldir. Radial tünele 3-5 ml lokal anestezikle blok ağrıyı tamamen geçiriyorsa RTS tanısında yardımcı olabilir(16). Diğer omuz ve servikal bölge patolojilerinden ayrımı da elektrodiagnostik ve radyodiagnostik tetkiklerle yapılabilir. Radyolojik görüntülemenin tanıdaki yeri sınırlıdır (8). Kronik LE’te radyolojik görüntüleme genellikle ayırıcı tanıda diğer patolojilerin dışlanması için kullanılır. Radyografide %16 oranında kalsifikasyonlar gözlenebilir. Ultrason incelemesinde tendonda kalsifikasyon, hipoekoik alan, yırtık, diffüz heterojenite gözlenebilir. İntramusküler hematom ve bursit ayırıcı tanısında önemlidir. Manyetik rezonans görüntülemede (MRG) tendonda kalınlaşma, T1 sinyal artışı, mikro yırtıklar, ödem saptanabilir (16). Çeliktaş ve arkadaşlarının çalışmasında hiçbir hastada radyografik değerlendirmenin klinik olarak konulan tanıyı değiştirmediğini ve dirsek radyografisinin lateral epikondilit tanısında katkısının olmadığı kanaatine varmışlardır. Hasta ilk kez polikliniğe başvuruyor ve fizik muayene ile lateral epikondilit tanısı konuyorsa, hastaya radyografik tetkik yapılmadan tedaviye başlanabileceğini de belirtmişlerdir(17). Enjeksiyondan 3 ve 6 hafta sonra yapılan değerlendirmede; her iki gruba ait VAS değerleri enjeksiyon öncesi değerlere göre daha düşük tespit edildi. Steroid grubunda enjeksiyon öncesinde 7,8 VAS skoru 3.haftanın sonunda ortalama 3.2’ye, 6. haftanın sonunda ise 3.8’e gerilemişti. PRP enjekte edilen gruptaki VAS değerleri benzer eğilim göstererek enjeksiyon öncesinde tespit edilen değer olan 7,5’ten, 3. haftanın sonunda 3,6’ya ve 6.haftanın sonunda 4,1’e gerilemiştir. 6. Haftanın sonunda her iki yöntemin etkisinin azalarak devam ettiği ancak aralarında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmadığı görülmüştür (p>0.05). Klinik sonuçlarımızı Verhaar ve ark. skorlama sistemine göre değerlendirdiğimizde ise Grup 1’de enjeksiyondan 3 hafta sonra yapılan ilk kontrolde 29 olguda mükemmel sonuç alınırken, Grup 2’de 9 hastada mükemmel sonuç alındı. Grup 1’de sonraki takipte 23 olguda mükemmel sonuç alınırken, Grup 2’de 10 olguda mükemmel sonuç görüldü. Bu sonuçlara göre ilk takiplerde lokal steroid enjeksiyonu yapılan hasta grubunda sonuçların daha iyi olduğu fakat sonraki takiplerde mükemmel sonuçların görüldüğü vaka sayısında azalma olduğu görüldü. PRP grubunda ise ilk takiplerde mükemmel olgu sayısının takip eden kontrollerde bir arttığı görüldü. Verhaar ve ark.’larının değerlendirme skoruna göre ise alınan sonuçlar Tablo 2 de gösterilmiştir.

Page 89: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

84

Tablo 2. Verhaar ve ark.’larının skorlama sistemi kullanılarak elde edilen sonuçlar 3. Hafta Kontrol 6. Hafta Kontrol Mük İyi Orta Kötü Mük İyi Orta Kötü

Grup 1 29 5 2 0 23 7 4 2 Grup 2 9 7 1 0 10 6 2 1

LE tedavisinde de hala bir netlik yoktur. Birçok tedavi yöntemi tanımlanmış olmasına rağmen standart tedavi olarak kabul görmüş, üzerinde kesin bir uzlaşıya varılmış bir tedavide yöntemi henüz bulunamamıştır (1). Lateral epikondilit tedavisinde cerrahi dışı tedavilerde çok sayıda farklı yöntem uygulanmaktadır. Bunlar,

1.İstirahat + Breys kullanımı + NSAİ ilaçlar 2.Fizik tedavi modiliteleri (kuru iğneleme, lazer, şok dalga tedavisi, bantlama, akupunktur, USG gibi) 3.Steroid, PRP, botilismus toksin enjeksiyonu 4.Otolog venöz kan enjeksiyonlarını kapsar.

Bu tedavilere yanıt vermeyen %10 kadar olguda cerrahi tedavi gerekebilmektedir Lateral epikondilit tedavisinde steroid enjeksiyonu uzun yıllardır kullanılmaktadır. Birçok çalışmada, steroidin kısa dönemde etkili olduğu belirtilmesine rağmen, enjeksiyondan sonra ağrının azaldığı veya gerilediği, fakat uzun süreli takiplerde semptomların tekrarladığı ve steroidin etkinliğinin saptanamadığını belirten çalışmalarda vardır(18,19,20). Kısa süreli (altı haftadan az) değerlendirmeler de KS’lerin plasebo, lokal anestezik ve konservatif tedavilere ağrı ve global düzelme açısından üstün olduğu, orta (altı hafta-altı ay) ve uzun vadede (altı ay sonrası) KS lehine etkinlik saptanamadığı bildirilmiştir. Başka bir çalışmada steroid enjeksiyonu tedavisi sonrasında, hastalığın yüksek oranda rekürrense sahip olduğu, bunun sebebinin de; steroidin tendonda kalıcı yapısal değişikliklere yol açabilmesinden kaynaklandığı belirtilmiştir (21). Almekinder’ın yaptığı literatür taramasında lokal steroid enjeksiyonu yapılan 23 çalışmadan sadece 8 tanesinin ileriye dönük ve kontrollü çalışma olduğu bunlardan da sadece 3 tanesinde bu tedavinin uzun dönemde etkili olduğu savunulmaktadır(22,23). Çalışmalarda bildirilen yan etkiler; enjeksiyon sonrası ağrı, lokal deri atrofisi, depigmentasyon, enfeksiyon ve yüzde flushing dir. KS’in yan etkileri konusunda daha ayrıntılı uzun dönem çalışmalara ihtiyaç olduğu bildirilmiştir(24). KS enjeksiyonunun etkin olduğunu ancak uygulama kolaylığı, ucuz olması, kolay bulanabilir olması gibi avantajları yanında uygulama zamanı, lokal anestezik eklenmesi, dozu, KS seçimi, enjeksiyon tekniği, yan etkiler konusunda yeterli veri olmadığı bildirilmiştir (21,24). Trombositten zengin plazma ilk olarak 1987 yılında Ferrari ve ark. tarafından kullanılmıştır(25). Bu zamandan itibaren PRP; özellikle1990’lı yılların başında maksilofasyal ameliyatlar ve plastik cerrahi ameliyatlarında uygulanmaya başlanmış; günümüzde ortopedik girişimler, dental oral girişimler, kozmetik dermatoloji, kulak burun boğaz cerrrahisinde, beyin cerrahisi, üroloji, korneal epitelyal

Page 90: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

85

defekt tedavisi, kronik yara ve ülser tedavisi gibi çeşitli alanlarda kullanılmaktadır. İçerisinde PDGF (platelet-derived gowth factor), EGF (epidermal growth factor), TGFbeta (transforming growth factor) gibi sitokin ve büyüme faktörleri içerir. PRP enjeksiyonu ile doku rejenerasyonunu ve tendon iyileşmesini hızlandırdığı düşünülmektedir. Anjiogenez ve fibroplazinin ilk birkaç gün içerisinde başladığı, kollajen sentezi ve epitelizasyonun sonraki dönemde devam ettiği hayvan çalışmalarında gösterilmiştir(26,27). Literatürdeki çalışmalarda PRP’nin enflamasyonu etkilediği, postoperatif kan kaybını, enfeksiyonu ve narkotik ihtiyacını azalttığı, yara iyileşmesinde, yumuşak doku ve kemik rekonstrüksüyonun da etkili ve güvenli olduğu gösterilmiştir (28). PRP’nin etkinliği ile ilgili; Mishra ve Pavelko’nun çalışmasında tedavide PRP enjeksiyonunun, bupivakaine’den üstün olduğu (29), Peerbooms ve arkadaşları tarafından yapılan çalışmada ise glukokortikoidlerden üstün olduğu (30) gösterilmiştir. Creaney ve arkadaşları 6 aylık dönemde otolog venöz kan enjeksiyonu ile karşılaştırmışlar ve iki yöntemin de tedavide etkili olduğunu, ancak birbirlerine üstünlüklerinin olmadığını ortaya koymuşlardır(31). SONUÇ VE ÖNERİLER Çalışmamızda PRP ile KS’lerin LE tedavisindeki etkinlikleri ve birbirlerine karşı olan üstünlükleri araştırılmıştır. Kısa süreli olan bu çalışmada 3. haftanın sonunda KS grubunda etkinlik ön planda iken, 6.haftanın sonunda aralarında istatiksel olarak anlamlı bir fark bulunamamıştır (P>0.05). PRP’nin pahalı olması, LE tedavisinde uzun dönem sonuçlarının olmaması dezavantajlarıdır. Bu sonuçlar ile otolog PRP enjeksiyonun lateral epikondilitte iyi yönde etkinliğinin zamanla artığı söylenebilir. Daha uzun dönem takiplerde iyi yönde etkinliğinin saptanması halinde lateral epikondilit tedavisinde klinik kullanımı yaygınlaşabilir. Ancak olası komplikasyonları açısından KS den daha güvenli olduğu söylenebilir. KS’lerin ise ucuz olması, kolay bulunabiliyor ve uygulanabiliyor olması avantajlarıdır. Ancak depigmentasyon, lokal yağ dokusu nekrozu, enfeksiyon ve tendonda rüptürlere neden olabilmesi dezavantajlarıdır. Her iki yöntemin etkinliklerini, yan etkilerini ve olası komplikasyonlarını öğrenmek için daha yüksek sayıda olguya ve daha uzun süreli takiplere ihtiyaç vardır. KAYNAKLAR 1. Erdem H İ, Çağlar NS., (2019). Lateral Epikondilit’de Ekstrakorporal Şok Dalga Tedavisinin Etkinliği. Bakırkoy Tıp Dergisi,15:345-51 2. Noteboom T, Cruver R, Keller J, Kellogg B, Nitz AJ., (1994). Tennis elbow: a review. J Orthop Sports Phys Ther, 19:357-66. 3. Ernst E., (1992). Conservative therapy for tennis elbow. Br J Clin Pract, 46:55-7. 4. Tang HY, Yu T, Wei W, Zhao Y., (2019). Effect of extracorporeal shock wave for tennis elbow: A protocol for systematic review of randomized controlled trial. Medicine, 98:7. 5.Stasinopoulos D. (2018). Can extracorporeal shock-wave therapy be used for the management of lateral elbow tendinopathy? World J Methodol., 8:37-9. 6. Stasinopoulos D, Johnson MI.,(2004). Cyriax physiotherapy for tenis elbow/lateral epicondylitis. Br J Sports Med, 38:675-7.

Page 91: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

86

7. McCormack RR Jr, Inman RD, Wells A, et al., (1990). Prevalence of tendinitis and related disorders of the upper extremity a manufacturing workforce. J Rheumatol, 17:958–64. 8. Pomerance J., (2002). Radiographic analysis of lateral epikondilitis. J Shoulder Elbow Surg. 11: 156-157. 9. Akpınar S, Hersekli MA, Demirors H, Tandoğan RN (2001). Lateral epikondilitte artroskopik gevsetme (olgu sunumu). Artroplasti Artroskopik Cerrahi, 12: 87-90. 10. Nirschl RP.,(1992). Elbow tendinosis/tenis elbow. Clin Sport Med, 11: 851-870. 11. Ölmez N, Memiş A.,(2010). Lateral Epikondilit Tedavisinde Kanıta Dayalı Veriler Turkiye Klinikleri J Med Sci, 30(1):303-11. 12. Verhaar JAN, Walenkamp GHIM, Kester A, van Mameren H, van der Lindan T.,(1993). Lateral extensor release for tennis elbow: A prospective long term follow-up study. J Bone Joint Surg, 75A:1034-1043 13. Cohen MS, Romeo AA, Hennigan SP, Gordon M.,(2008). Lateral epicondylitis: Anatomic relationships of the extensor tendon origins and implications for arthroscopic treatment. J Shoulder Elbow Surg,17:954-60. 14. Viola L.,(1998). A critical review of the current conservative therapies for tennis elbow (lateral epicondylitis). Australas Chiropr Osteopathy, 7(2):53-67. 15. Hume PA, Reid D, Edwards T.,(2006). Epicondylar injury in sport: epidemiology, type, mechanisms, assessment, management and prevention. Sports Med, 36(2):151-70. 16. Henry M, Stutz C.,(2006). A unified approach to radial tunnel syndrome and lateral tendinosis. Tech Hand Up Extrem Surg, 10(4):200-5. 17. Çeliktaş M, Köse Ö.,(2009). Lateral Epikondilit Tanısında Radyografik değerlendirmenin Yeri. Anatol J Clin Investig, 3(2):136-137 18. Hay EM, Paterson SM, Lewis M, et al.,(1999). Pragmatic randomised controlled trial of local corticosteroid injection and naproxen for treatment of lateral epicondylitis of elbow in primary care. BMJ, 319:964–8. 19. Solveborn SA, Buch F, Mallmin H, et al.,(1995). Cortisone injection with anesthetic additives for radial epicondylalgia (tennis elbow). Clin Orthop, 316: 99-105.

20. Price R, Sinclair H, Heinrich I, Gibson T.,(1991). Local injection treatment of tennis elbow: Hydrocortisone, triamcinolone and lignocain compared. Br J Rheumatol, 30: 39-44. 21. Smidt N, Assendelft WJ, van der Windt DA, Hay EM, Buchbinder R, Bouter LM.,(2002). Corticosteroid injections for lateral epicondylitis: a systematic review. Pain, 96(1-2):23-40. 22. Almekinders LC, Temple JD.,(1998). Etiology, diagnosis and treatment of tendonitis: an analysis of the literature. Med & Science Sports & Exer, 30:1183-1190.

23. Almekinders LC.,(1998). Tendinitis and other chronic tendinopathies. J Am Acad Orthop Surgeons, 6: 157-164. 24. Assendelft WJ, Hay EM, Adshead R, Bouter LM.,(1996). Corticosteroid injections for lateral epicondylitis: a systematic overview. Br J Gen Pract, 46(405):209-16. 25. Ferrari M, Zia S, Valbonesi M.,(1987). A new technique for hemodilution, preparation of autologous trombosit-rich plasma and intraoperative blood salvage in cardiac surgery. Int J Artif Organs, 10:47–50. 26. AT Pehlivan AT, Polat Ö, Dedeoğlu SS, İmren Y, Ceylan HH.,(2014). Lateral Epikondilit Tedavisinde Plateletten Zengin Plazma ve Steroid Enjeksiyonlarının Karșılaștırılması. Kafkas J Med Sci, 4(3):102–106.

Page 92: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

87

27. Aspenberg P, Virchenko O.,(2004). Platelet concentrate injection improves Achilles tendon repair in rats. Acta Orthop Scand, 75:93–9. 28. Rick GS, Craig JG, Mark SC.,(2007). Trombosit-rich plasma: Properties and clinical applications J Lancaster Gen Hosp, 2:25-30. 29. Mishra A, Pavelko T.,( 2006). Treatment of chronic elbow tendinosis with buff ered platelet-rich plasma. Am J Sports Med, 34:1774–8. 30. Peerbooms JC, Sluimer J, Bruijn D, et al.,(2010). Positive eff ect of an autologous platelet concentrate in lateral epicondylitis in a double-blind randomized controlled trial, platelet-rich plasma versus corticosteroid injection with a 1-year follow-up. Am J Sports Med, 38:255–62. 31. Creaney L, Wallace A, Curtis M, et al.,(2011). Growth factor-based therapies provide additional benefit beyond physical therapy in resistant elbow tendinopathy. Br J Sports Med, 45:966–71.

Page 93: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

88

SS-024

OBEZ ÇOCUKLARDA METABOLİK SENDROMU SAPTAMADA HANGİ BELİRTEÇ: HOMA-IR? OGTT’DE

2.SAAT İNSÜLİN? TG/HDL ORANI?

Meliha DEMİRAL

Balıkesir Atatürk Şehir Hastanesi, Balıkesir

Giriş: Çocukluk çağında açlık insülin, HOMA-IR indexi ve OGTT (Oral Glukoz Tolerans Testi)’de 120.

dakika insülin düzeyleri insülin direncini saptamada kullanılmaktadır. Yakın zamanda

TG/HDL(Trigliserid/High Density Lipoprotein) oranının metabolik sendrom ve insülin direncini

yansıttığı bildirilmiştir. Bu çalışmanın amacı obez çocuklarda insülin direncini saptamada kullanılan

bu parametrelerin metabolik sendromu öngörmede kullanılabilirliklerinin karşılaştırılmasıdır.

Materyal-Metod: Çocuk endokrinoloji polikliniğine kilo fazlalığı şikayeti ile başvuran hastalar

arasında hastalar retrospektif olarak değerlendirildi. Antropometrik ölçümlerine göre vücut kitle

indexi >2SD olan hastalar akantozis nigricans varlığı, tansiyon arteriyel ve bel çevresi ölçümleri,

lipid ve lipoprotein düzeyleri ve diğer hormonal ve biyokimyasal parametreler açısından

değerlendirildi. International Diabet Federation (IDF) tanı kriterlerine göre metabolik sendrom

olanlar tespit edildi. Metabolik sendrom saptanan, açlık kan şekeri>100 mg/dl olan, ailede tip 2

diyabet öyküsü olan 53 hastaya 1.75 gr/kg (maximum 75 gr) oral glukoz solüsyonu ile OGTT yapıldı.

Bulgular: Yaş ortalaması 11.64±3.63 yıl 34’ü kız, 36’sı pubertal toplam 53 hasta çalışmaya alındı. 30

tanesinde metabolik sendrom var 23 tanesinde yoktu. OGTT sonucuna göre 1 hastada tip 2

diyabet, 3 hastada bozulmuş glukoz toleransı, 9 hastada bozulmuş açlık glukozu tespit edildi.

Metabolik sendrom olan hastaların TG, HDL, TG/HDL oranı ve OGTT’de 120 dakika insülini

metabolik sendrom olmayanlara göre anlamlı yüksek idi (sırasıyla p<0.001, p<0.001, p<0.001). ROC

analizde metabolik sendrom olan ve olmayan hastalarda HOMA-IR için cut-off 3,86 (sensitivite %65

spesifite %53); TG/HDL oranı için cut-off 2,73 (sensitivite %82 spesifite %80); OGTT de 120. dakika

insülin için cut-off 93 (sensitivite %82 spesifite %73) idi. ROC analizde under ROC curve area

TG/HDL oranı için 0.901, OGTT ‘de 120. dakika insülin için 0.815, HOMA-IR için 0.562 idi.

Sonuç: TG/HDL oranı ve OGTT ‘de 120. dakika insülin düzeyi metabolik sendrom tanısında IDF

kriterlerine yardımcı bir bulgu olarak kullanılabilir. Bununla birlikte TG/HDL oranının metabolik

sendrom tanısında daha kolay, noninvaziv ve yüksek duyarlılık ve özgünlüğü olan bir parametre

olduğu tespit edilmiştir.

Anahtar Kelimeler: Obezite, metabolik sendrom, HOMA-IR, TG/HDL oranı, OGTT 2. saat insülin

Page 94: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

89

SS-025

ENDOMETRİAL İNTRAEPİTELYAL NEOPLAZİ TERMİNOLOJİSİ, ENDOMETRİAL HİPERPLAZİ

SINIFLAMASINDAKİ KAOSU ÇÖZDÜ MÜ? 8 YILLIK RETROSPEKTİF BİR ÇALIŞMA

Mehmet ZENGİN1, Merve ERYOL1, Merva AYDEMİR AKKAYA1, Tuba DEVRİM1, Selim YALÇIN2, Zehra

Sema ÖZKAN3

1Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Kırıkkale, Türkiye 2Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıları Anabilim Dalı, Kırıkkale, Türkiye 3Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kadın Doğum Anabilim Dalı, Kırıkkale, Türkiye

Amaç: Endometrial karsinom, Amerika Birleşik Devletleri'nde en sık görülen jinekolojik malignitedir

ve sıklığı% 2.5'tir. Olguların çoğu (% 70-% 80) endometrioid tip endometrial adenokarsinomlardır

(EEA). Bu tümörler genellikle perimenopozal kadınlarda uzun süreli östrojen stimülasyonuna

sekonder gelişir. Genellikle endometriyal hiperplazi (EH) arka planında gelişir.

EH, östrojen uyarımına yanıt olarak endometriyumun premalign ve benign lezyonlarını tanımlayan

bir terimdir. EH'leri sınıflandırmak için en yaygın olarak kullanılan sistem Dünya Sağlık Örgütü'nün

sistemidir (WHO, 1994). Bu sistem EH'leri temel olarak mimari (basit ve karmaşık) ve sitolojik atipi

(atipi ile ve atipi olmadan) ile ayırır. Bu sistemin zayıf yönleri düşük tekrarlanabilirlik ve dört farklı

tanı kategorisi içermesidir. Gerçek EH'ler, uzun süreli östrojenik stimülasyona yanıt olarak

endometriyal bezlerde ve stromada gelişen poliklonal proliferasyonlardır. Bu proliferasyonların

morfolojisi, hastanın östrojene maruz kalmasının süresine ve dozuna bağlı olarak bireyseldir. Yeni

WHO (2014) sisteminde EEA, hiperplastik bölgenin ilerlemesinden değil, oldukça lokalize ancak

premalign lezyonlar üretebilen bireysel bir bezin genetik transformasyonundan

kaynaklanmaktadır. EIN olarak adlandırılan bu lezyon, mimari ve sitoloji açısından çevredeki

bezlerden farklı olan adenokarsinoma ilerleme eğilimi yüksek endometriyal bezlerin monoklonal

bir çoğalmasıdır. Bu çalışmada, EIN'yi eski sınıflandırma ile karşılaştırdık ve bu yeni varlığın EEA

teşhisindeki katkılarını inceledik.

Yöntemler: Bu retrospektif çalışmaya 2007-2015 yılları arasında EEA tanısı konan 60 olgu dahil

edildi. Vakalar, hematoksilin ve eozin ile boyanmış bölümler kullanılarak EIN açısından yeniden

değerlendirildi.

Bulgular: EIN, yaş (p = 0.022), EEA (p = 0.010) ve CEA (atipili) (p = 0.038) ile anlamlı derecede

ilişkiliydi. Tek değişkenli analiz incelendiğinde, EIN hastaları için 5 yıllık nükssüz sağkalım daha

kötüydü (p = 0.035). Çok değişkenli analiz incelendiğinde, EIN'nin nükssüz sağkalım için kötü

sağkalımın bağımsız bir öngörücüsü olduğu görüldü (HR=2.77 [1.22-4.78], p=0.046).

Page 95: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

90

Sonuçlar: Çalışmamıza göre EIN, EEA'nın gelişiminde önemli bir rol oynamaktadır, ancak eski

sınıflandırmaya göre belirgin bir üstünlük gözlenmemiştir. Bu nedenle, daha sağlıklı bir karar için

eski ve yeni sınıflandırmaların birlikte not edilmesini öneririz.

Anahtar Kelimeler: Endometrial intraepitelyal neoplazi, endometrial adenokarsinom, endometrial

hiperplazi, patoloji, tümör biomarkırları

Şekil 1

Endometrial İntraepitelyal Neoplazi (EIN) örnekleri EIN incelemesinde (oklar) klasik mikroskop, x10

- x20 objektif ve hematoksilin ve eozin boyalı bölümler kullanıldı.

Şekil 2

Endometrial İntraepitelyal Neoplazinin hayatta kalma eğrileri Genel sağ kalım ve relapssız sağ

kalım Kaplan-Meier sağ kalım eğrileri ile sunulmuştur. 0.05'in altındaki Ki-kare testi değerleri

anlamlıdır.

Page 96: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

91

Tablo 1

EEA (n=60) (%)

Pozitiv Negativ P-value

EIN (n=60) (%)

Pozitiv Negativ P-value

Yaş <63

>=63

9 (28.1%) 18 (64.2%)

0.004*

23 (71.9%) 10 (35.8%)

10 (31.2%) 17 (60.7%)

0.022*

22 (68.8%) 11 (39.3%)

Tümör volümü <4 blok

>=4 blok

11 (34.3%) 18 (64.2%)

0.020*

21 (65.7%) 10 (35.8%)

13 (40.6%) 16 (57.1%)

0.201

19 (59.4%) 12 (42.9%)

EEA

Düşük/Orta

grade

High grade

--

10 (31.2%) 18 (64.2%)

0.010*

22 (68.8%) 10 (35.8%)

SEH

(atipili)

Evet

Hayır

14 (43.7%) 20 (71.4%)

0.030*

18 (56.3%) 8 (28.6%)

15 (46.8%) 19 (67.8%)

0.101

17 (53.2%) 9 (32.2%)

SEH

(atipisiz)

Evet

Hayır

14 (43.7%) 15 (53.5%)

0.447

18 (56.3%) 13 (46.5%)

13 (40.6%) 16 (57.1%)

0.201

19 (59.4%) 12 (42.9%)

CEH

(atipili)

Evet

Hayır

11 (34.3%) 19 (67.8%)

0.018*

21 (65.7%) 9 (32.2%)

12 (37.5%) 18 (64.2%)

0.038*

20 (62.5%) 10 (35.8%)

CEH

(atipisiz)

Evet

Hayır

12 (37.5%) 19 (67.8%)

0.009*

20 (62.5%) 9 (32.2%)

14 (43.7%) 17 (60.7%)

0.189

18 (56.3%) 11 (39.3%)

Disordered

proliferation

Evet

Hayır

15 (46.8%) 17 (60.7%)

0.283

17 (53.2%) 11 (39.3%)

16 (50.0%) 16 (57.1%)

0.580

16 (50.0%) 12 (42.9%)

EIN ve prognostik faktörler arasındaki istatistiksel ilişki (n = 60)

Page 97: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

92

Tablo 2

Univariate

survival analysis -

OS

Univariate

survival analysis -

RFS

Multivariate

survival analysis -

OS

Multivariate

survival analysis -

RFS

Age 0.684 0.625 NC NC

Tumour volume 0.266 0.546 NC NC

SEH

(without atypia) 0.427 0.423 NC NC

SEH

(with atypia) 0.226 0.372 NC NC

CEH

(without atypia) 0.117 0.041*

2.48

(0.77-7.98)

3.44

(0.58-8.22)

CEH

(with atypia) 0.030* 0.011*

1.68

(1.17-3.25)

1.33

(1.13-3.28)

Disordered

proliferation 0.554 0.498 NC NC

EIN 0.097 0.035* 3.48

(0.86-7.44)

2.77

(1.22-4.78)

EIN'nin hayatta kalma analizi (n = 60) *. 0.05'in altındaki Ki-kare test değerleri anlamlıdır.

Kısaltmalar: CEH: Kompleks endometriyal hiperplazi, SEH: Basit endometriyal hiperplazi, EIN:

Endometriyal intraepitelyal neoplazi, NC: Hesaplanamaz, OS: Genel sağkalım, RFS: Relapssız

sağkalım, CI: Güven aralığı, HR: Tehlike oranı.

Page 98: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

93

SS-026

MULTİPLE MYELOM TANILI HASTALARDA FLORESAN İN SİTU HİBRİDİZASYON YÖNTEMİ İLE

SAPTANAN 13. KROMOZOM DELESYONU SIKLIĞI

Yusuf COŞKUN1, Güven ÇETİN2

1 Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Gastroenteroloji Kliniği, Ankara 2 Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, Hematoloji Bilim Dalı, İstanbul ÖZET Amaç: Multipl myelom (MM) kemik iliğinde tek bir plazma hücre klonunun proliferasyonu sonucu gelişen, serum ve/veya idrarda monoklonal protein varlığı ile karakterize malign bir hastalıktır. Kromozom 13 monoallel kaybı (del 13) ya da uzun kolunda kayıp (del 13q) standart kemoterapi ile tedavi verilen hastalarda güçlü negatif prognostik özellik gösterir. Yeni tespit myelom hastalarının yaklaşık yarısında Floresan In Sıtu Hibridizasyon (FISH) yöntemiyle del 13 ya da del 13q saptanır. Biz bu çalışmada myelom tanılı hastalarda.13. kromozom delesyonu oranlarını saptayarak klinik bulgular ile ilişkisini karşılaştırmayı amaçladık. Yöntem: Bu çalışmaya Hematoloji polikliniğine başvuran uluslararası myelom çalışma grubu kriterlerine göre MM tanısı konulan ve takip edilen 42 hasta alınmış ve klinik, laboratuvar, patolojik ve genetik verileri retrospektif olarak kayıt altına alınarak incelenmiştir. Kromozom anomalileri FISH yöntemi ile incelenmiştir. Bulgular: Hastaların 26’sı kadın (%61,9), 16’sı erkekti (%38,1). Hastaların ortalama yaşı 62 idi. Çalışmaya alınan 42 hastadan 30’unda del13 sonuçlarına ulaşılabildi, 6 hastada (%20) pozitif olarak saptandı. 24 hastada (%80) ise del13 gözlenmedi. 13. kromozom delesyonu çalışılan 30 hastanın 4’ü IgA, 19 tanesi IgG tipinde, del 13 saptanan 6 hastanın tamamı da IgG (2’si kappa, 3’ü lambda) tipinde tespit edilmiştir. Sonuç: Son çalışmalarla kıyaslandığında del13’ün çalışmamızda daha düşük olduğu görülmektedir. Yapılmış birçok çalışmada %30-50 arasında değişen oranlarda del13 saptanmıştır. Bulduğumuz %20 oranı literatürdeki verilerden düşük görülmekle birlikte myelom hastalarındaki del13 sıklığını yansıtması açısından değerlidir. Yeni tanı almış her myelom hastasında konvansiyonel sitogenetik inceleme ve FISH yöntemi ile sık rastlanan kromozom anomalilerinin analizinin yapılması gerektiğini düşünmekteyiz. Anahtar kelimeler: Multipl myelom; 13. kromozom delesyonu; FISH; Hipodiploidi

Page 99: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

94

ABSTRACT DETECTİON OF 13TH CHROMOSOME DELETİON FREQUENCY BY FLUORESCENT İN SİTU HYBRİDİZATİON METHOD İN PATİENTS WİTH MULTİPLE MYELOMA Objective: Multiple myeloma (MM) is a malignant hematological disease characterized by malignant proliferation of a single plasma cell clone leading to monoclonal protein in plasma or urine. Presence of monoallelic loss of chromosome 13 (del13) or loss of long arm (del13q) indicates poor prognostic outcome in patients treated with standard chemotherapy. Del13/del13q is detected by FISH method in approximately half of newly diagnosed MM patients. Material and Methods: 42 patients diagnosed with MM according to the criteria of the international myeloma working group and treated at research and education hospital, were included in this study. Clinical, laboratory, pathological data were analyzed retrospectively and genetic data obtained by FISH method. Results: 26 patients were female (61.9%) and 16 were male (38.1%). The mean age was 62. Del13 results were obtained in 30 of 42 patients, while positive in 6 patients (20%) negative in 24 patients (80%). Among the 30 patients with chromosome 13 results, 4 had IgA, 19 had IgG type monoclonal protein. All of the 6 patients with del13 were IgG myeloma (2 kappa, 3 lambda). Conclusion: Compared to the recent studies, del13 is lower in our study. In many studies, del13 has been found in rates ranging from 30-50%. Although the rate of 20% we found is lower than the data in the literature, it is valuable in terms of reflecting the frequency of del13 in myeloma patients. Therefore, we strongly recommend that conventional karyotyping and FISH analysis of common chromosomal abnormalities be performed in newly diagnosed MM patients. Keywords: Multiple myeloma; Chromosome 13 deletion; FISH; Hypodiploidy

GİRİŞ VE AMAÇ

Multipl myelom (MM) kemik iliğinde tek bir plazma hücre klonunun proliferasyonu sonucu gelişen anemi, hiperkalsemi, böbrek yetmezliği, serum ve/veya idrarda monoklonal protein varlığı, osteolitik kemik lezyonları (kranium, pelvis, vertebra ve kostalarda) ile karakterize malign bir hastalıktır. Multipl myelomun patogenezi sitokin salınımı, sitogenetik ve moleküler genetik özellikleri, kemik iliği mikroçevresi ve hücre siklusu üzerine yapılan çalışmalar ile açıklanmaya çalışılmıştır. MM’un etyolojisi kesin olarak bilinmemekle birlikte genetik yatkınlık ve çevresel faktörlerin etkili olduğu düşünülmektedir.(Tricot G 2005, Kyle, vd. 2007, Dispenzieri A 2009)

M proteini hastalığın temel bulgularından birisidir, hastaların %97’sinde protein elektroforezi, immünfiksasyon elektroforez ile serum veya idrarda intakt Ig veya serbest hafif zincirler tespit edilebilmektedir.(Kyle 1975, Kyle, vd. 2003) M proteini tek tip homojen Ig fazla üretimini gösterir. Görülme sıklığı sırasıyla IgG, IgA, Bence Jones myelom (sadece hafif zincir varlığı), IgD şeklindedir.(Kyle, vd. 2003) Myelomlu hastaların %1’den daha azında IgM monoklonal patern görülmektedir, çoğu IgM monoklonal proteinleri MGUS, lenfoma, Waldenstrom makroglobülinemi veya primer sistemik amiloidozis gibi hastalıklarla ilişkilidir.(Kyle, vd. 1987)

Page 100: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

95

Kromozom 13 monoallel kaybı (del 13) ya da uzun kolunda kayıp (del 13q) standart kemoterapi ile tedavi verilen hastalarda güçlü negatif prognostik özellik gösterir.(Tricot G 2005, Kyle, vd. 2007, Dispenzieri A 2009, Marshall A. Lichtman 2010) Myeloma spesifik olmamakla birlikte FISH sitogenetik anomalileri saptama oranını artıtır.(Jung, vd. 2018) Kromozomal anormallik saptanan myelom hastalarının yaklaşık yarısında Floresan In Sıtu Hibridizasyon (FISH) yöntemi ile del 13 ya da del 13q saptanır.(Dispenzieri A 2009, Jung, vd. 2018) FISH yöntemi ile 13. kromozom delesyonu saptanması tedaviye rağmen kötü sağ kalım özelliği gösterir.(Sonneveld, vd. 2016)

Myelomda delesyon 13 varlığının tespit edilmesi tedavi yaklaşımını değiştirmesi açısından önemlidir, bu durumda erken ve agresif tedavi seçeneği tercih edilmektedir, birçok ülkede myelom hastalarında delesyon 13 sıklığının araştırıldığı yayınlar vardır.(Zojer, vd. 2000, Deng, vd. 2007, Chiecchio, vd. 2009, Reece, vd. 2009, Neben, vd. 2010) Ülkemizde ise çok kapsamlı çalışmalar azdır.(Yuregir, vd. 2009, Durak, vd. 2012) Biz bu çalışmada hematoloji kliniğine başvuran myelom hastalarının verilerini kullanarak 13. kromozom delesyonu sıklığını belirlemeyi amaçladık.

YÖNTEM

Çalışmamız için İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi Etik Kurulu’ndan 06.10.2010-5/1 sayılı kararı ile onay alınmıştır. İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi Hematoloji kliniğinde Uluslararası Myelom Çalışma Grubu’nun kriterlerine göre multipl myelom tanısı konulan, takip ve tedavi edilen yeni tanılı veya nüks aktif hastalığı olan MM hastaları çalışmaya dâhil edildi. Çalışmada tek merkezli olarak retrospektif hasta dosya ve kayıtları incelenerek veriler elde edildi. Yaş, cinsiyet, evre ve tedavi farkı gözetmeksizin Hematoloji polikliğinde takipli verilerine ulaşılabilen tüm Multipl Myelom hastaları çalışmaya dahil edildi. Hastaların yaşları ve cinsiyetleri kaydedildi. Hastaların üre, kreatinin, hemoglobin, protein, albumin, LDH (Laktat dehidrogenaz), kalsiyum, sedimentasyon tetkikleri ve β2 mikroglobulin ve immünfiksasyon ile Ig düzeyleri (Ig A,G,M) İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi laboratuvarında yapılmıştır. Sonuçlar hastanemiz bilgi işlem kayıtlarından alınmıştır.

Genetik

Kromozom 13 delesyonu araştırması için kemik iliği materyali FISH yöntemiyle incelenmiştir. Prob olarak 1. LSI D13S319 Probe-Vysis, lokus: LSI 13q14.3 (D13S319) S.Orange 2. 13q14.3 Deletion Prob-Cytocell, lokus:13q14.3 kırmızı, 13qter yeşil 3. LSI 13 (13q14) Probe-Vysis, lokus 13q14 yeşil kullanılmıştır.

Kemik İliği Histolojisi

Kemik iliği biyopsi materyali tru-cut biyopsi yöntemi ile alınmıştır. Holland solusyonunda fiksasyon, formik asitte dekalsifikasyon ardından tek kasette takibe alınıp havada tesbit edilmiş aspirat yaymaları MGG (May-Grünwald-Giemsa) ve Prussion blue ile boyanarak incelenmiştir.

MM tanısı uluslararası myelom çalışma grubu kriterlerine göre yapılmış ve International Staging System (ISS) ve Durie-Salmon Evreleme sistemine göre evrelendirilmiştir.

İstatistiksel Değerlendirme

İstatistik SPSS 17 (Armonk, NY: IBM Corp.) paket programı ile yapılmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde tanımlayıcı istatistiksel metodların (ortalama, standart sapma) yanı sıra niteliksel verilerin (cinsiyet, tip, evre dağılımı) değerlendirilmesinde fisher exact testi kullanıldı. Nicel verilerde (yaş ve biyokimyasal parametreler) parametrik test koşulları sağlanamadığı için Mann-Whitney-U testi yapıldı. Sonuçlar, anlamlılık p<0,05 düzeyinde, %95’lik güven aralığında değerlendirildi.

Page 101: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

96

BULGULAR Bu çalışmaya İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi Hematoloji polikliniğine başvuran Uluslararası Myelom Çalışma Grubu kriterlerine göre MM tanısı konulan ve takip edilen 42 hasta alınmıştır. Hastaların 26’sı kadın (%61,9), 16’sı erkekti (%38,1). Hastaların yaşları 35-88 arasında değişmekte ve ortalama yaş 62, ortanca yaş 64’tü. M protein tipine göre en sık IgG tipi paraproteinemi saptandı. Dağılım oranları; 23 hasta (%54,8) IgG, 7 hasta (%16,7) IgA, 12 hasta (%28,6) hafif zincir tipi hastalığa sahipti. Alt tiplerinin analizi yapıldığında ise literatürle uyumlu olarak 11 hasta (%26,2) ile IgG/kappa tipinin çoğunlukta olduğu görüldü. IgG/lambda 9 hasta (%21,4), lambda hafif zincir 8 hasta (%19), kappa hafif zincir 4 hasta (%9,5), IgA/lambda 4 hasta (%9,5), IgA/kappa 3 hasta (%7,1) olarak saptandı. Durie-Salmon evreleme sistemine göre hastaların çoğu ileri evrede idi. 7 hasta (%17,1) evre 1, 5 hasta (%12,2) evre 2, 19 hasta (%46,3) evre 3a, 10 hasta (%24,4) evre 3b olarak tespit edildi. ISS’ye göre ise 2 hastanın (%8) evre I, 12 hastanın (%48) evre II, 11 hastanın (%44) evre III olduğu görüldü. Çalışmaya alınan hastalardan 33 tanesinin radyolojik görüntülerine ulaşılabildi, bunlardan 19 tanesinde (%58) litik kemik lezyonu saptandı. Çalışmaya alınan 42 hastadan 30’unda delesyon 13 sonuçlarına ulaşılabildi, 6 hastada (%20) pozitif olarak saptandı. 24 hastada (%80) ise 13.kromozom delesyonu gözlenmedi. Klinik ve laboratuvar bulgularına tablo 1’de detaylı olarak yer verilmiştir.

Tablo 1: Klinik veriler ve laboratuvar bulguları

Yaş, Ortalama(Min/max) 62 (35-88)

Cinsiyet (kadın/erkek) 26 / 16

Durie Salmon Evre

I 7 (%17,1)

II 5 (%12,2)

IIIa 19 (%46,3)

IIIb 10 (%24,4)

ISS Evre (sayı, %)

I 2 (%8)

II 12(%48)

III 11(%44)

M protein tipi dağılımı Sayı

Ig A 7 (%16,7)

Ig G 23 (%54,8)

Hafif Zincir 12 (%28,6)

Lambda hafif zincir 8 (%19)

Kappa hafif zincir 4 (%9,5)

IgA/Lambda 4 (%9,5)

IgA/Kappa 3 (%7,1)

IgG 3 (%7,1)

IgG/Lambda 9 (%21,4)

IgG/Kappa 11 (%26,2)

Laboratuar bulguları Ortalama ± SS

Page 102: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

97

β2 Mikroglobulin (mg/L) 9,63 ± 12,82

Hemoglobin (g/dl) 8,92 ±2,15

Kalsiyum (mg/dl) 10,35 ±2,04

Protein (g/dl) 8,74 ±1,79

Albumin (g/dl) 3,08 ±0,7

Kreatinin (mg/dl) 1,75 ±1,46

Sedimentasyon (1.saat) 97,68 ±39,57

LDH (U/L) 222,33 ±95,02

Kemik litik lezyon 19 (%58)

Delesyon 13 6 (%20)

Delesyon 13 saptanan ve saptanmayan hastaların verileri tablo 2’de detaylı olarak karşılaştırmalı bir şekilde yer almaktadır. Delesyon 13 (-) ve (+) olan hastaların yaşa ve cinsiyete göre dağılımı yapıldığında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı (p>0,05). Ayrıca laboratuvar parametreleri, hastalık evreleri ve M protein tip ve alt tipleri açısından delesyon 13 saptanan ve saptanmayan gruplar arasında da istatistiksel anlamlı fark saptanmadı (p>0.05).

Tablo 2: Klinik verileri ve laboratuvar bulguları ile 13. kromozom delesyonu arasındaki ilişki

Del 13 (-) Del 13 (+)

p Ortalama Ortalama

Yaş 60,21±12,61 56,5±9,01 0,436

Cinsiyet (K/E) 16/8 3/3 0,641

β2 Mikroglobulin 9,60± 13,94 6,21±5,28 0,265

Hemoglobin 9,08±2,02 8,65±2,18 0,735

Kalsiyum 10,33±2 9,23±1,23 0,262

Protein 8,55±2 10,32±1,51 0,104

Albumin 3,15±0,72 2,77±0,63 0,153

Kreatinin 1,69±1,39 1,04±0,66 0,103

Sedimentasyon 90,53±41 115,67±33 0,149

LDH 210,36±88 231,33±165 0,758

M protein tip Sayı Sayı

Ig A 4 0

0,222 Ig G 13 6

Hafif Zincir 7 0

Durie Salmon Evre

I 4 0

0,056 II 1 3

IIIa 12 2

IIIb 6 1

ISS Evre

I 1 1 0,777

Page 103: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

98

II 9 2

III 5 2

TARTIŞMA

Multipl Myelom hastalarında kromozom bozukluklarının saptanması en önemli prognostik faktörlerdendir. Kromozom anomalileri konvansiyonel sitogenetik yöntemlerle ve interfaz FISH yöntemiyle tespit edilebilir.(Jung, vd. 2018, Byun, vd. 2019) FISH yöntemi ile yapılan çalışmalarda %86-98 oranında kromozom anomalileri saptanmıştır.(Dewald, vd. 2005, Ross, vd. 2005) Yapılan çalışmalarda FISH yöntemi ile myelom hastalarının %30-50’sinde 13. kromozom delesyonu saptanabileceği gösterilmiştir.(Ross, vd. 2005, Jung, vd. 2018, Byun, vd. 2019)

Viyana’da 2000 yılında Zojer ve arkadaşlarının yaptıkları bir çalışmada 68’i IgG, 23’ü IgA, 6’sı da diğer tiplerden olmak üzere toplam 97 Myelom tanılı hastadan 46’sında (%47,4) FISH yöntemi ile del 13 saptanmıştır (Zojer, vd. 2000). Del 13 saptanan hastalar daha sık olarak evre III’te yer almaktadır ve β2 mikroglobulin ile kemik iliği plazma hücre oranı yüksek bulunmuş, diğer laboratuar parameterleri ile ilişki kurulamamıştır, del 13 saptananlarda sık relaps, konvansiyonel kemoterapi tedavisine kötü yanıt ve ortalama yaşam süresinde kısalma (24,2 ay) saptanmıştır (Zojer, vd. 2000). Çin’de 2007 yılında Deng ve arkadaşları tarafından yapılan çalışmada FISH analizi ile MM tanısı almış 100 hastanın %33,3’ünde del 13 saptanmıştır, hastaların konvansiyonel sitogenetik analizinde ise sadece %6’sında 13. kromozom anomalisi bulunmuştur, ayrıca del 13 varlığının kısa sağkalım süresine neden olan bağımsız bir prognostik faktör olduğu ileri sürülmüştür.(Deng, vd. 2007) Chiecchio ve arkadaşlarının 2009 yılında İngilterede 400 myelom tanılı hasta üzerinde yaptıkları çalışmada FISH yöntemi ile 395 hastadan 186’sında (%47) del 13 saptanmıştır, ayrıca bu çalışmada del 13 myelom ilişkisinin önemi belirsiz monoklonal gamopati (Monoclonal gammopathy of undetermined significance-MGUS) ve smoldering multiple myeloma (SMM) göre anlamlı derecede yüksek olduğu bulunmuştur, del 13 saptanan hastalar içinde myelomun MGUS’a göre IgH translokasyonu ve t(11;14) ile ilişkili görülme olasılığı daha yüksek bulunmuştur ve ek olarak diğer anomaliler t(4;14), t(14;16), t(14;20) ile del 13 ilişkisi açısından her 3 grupta da (MM, SMM ve MGUS) anlamlı bir fark bulunamamıştır.(Chiecchio, vd. 2009) Reece ve arkadaşlarının 2009 yılında Kanada’da 130 myelom tanısı almış hasta üzerinde FISH analizi ile yaptıkları çalışmada 54 hastada (%41,5) del 13 saptanmıştır, del 13 saptananlardan %29,6’sı evre I, %42,6’sı evre II, %18,5’i evre III olarak bulunmuştur.(Reece, vd. 2009)

Almanya’da 2010 yılında Neben ve arkadaşlarının myelom tanısı almış 47 hasta evre I, 101 hasta evre II ve 47 hasta evre III olmak üzere toplam 315 hastadan 312’si üzerinden FISH analizi ile yaptığı çalışmada del 13 sıklığı %46 olarak tespit edilmiştir, kromozomal delesyonlar içinde en sık del 13 saptanmıştır, hastalar 3 gruba ayrılmıştır. 1.grupta (iyi prognoz) del 17 veya t(4;14) yokluğu ve evre I, 2.grupta (kötü prognoz) del 17 veya t(4;14) saptanması ve evre II ya da III olması, 3.grup (orta derece prognoz) ise diğerlerini kapsayacak şekilde sınıflandırılmıştır.(Neben, vd. 2010) Fonseca ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada hastalar ek olarak del 13 varlığına göre sınıflandırılmıştır. (Fonseca, vd. 2003) Burada t(4;14), t(14;16) ya da del 17 varlığı kötü prognoz grubunu, del 13 varlığı orta prognoz grubunu ve diğerleri ara prognoz grubunu oluşturmaktadır, bu çalışmada del 13’ün del 17, t(4;14) ve ISS evresine göre değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir. (Fonseca, vd. 2003)

Page 104: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

99

Kötü prognoz için delesyon 13 saptanmasının tek negatif prognostik faktör olduğunu belirten çalışmalar olmakla birlikte, bazı çalışmalarda del 13 saptanmasının tek negatif prognostik faktör olmadığı, t(4;14) ve del 17 ile birlikte değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.

(Gutierrez, vd. 2007, Sonneveld, vd. 2016, Jung, vd. 2018) Konvansiyonel sitogenetik analiz ile del 13 ve 11 saptanmaması yüksek doz kemoterapi alan vakalarda hastalıktan bağımsız uzun süreli sağ kalım sağlar. (Barlogie, vd. 1999)

Ülkemizde iki merkezde yapılan çalışmalarda benzer oranlarda delesyon 13 saptanmıştır. Başkent Üniversitesinde Yüreğir ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada FISH analizi sonucunda 36 olgudan 11’inde (%30,5) delesyon 13 saptanmıştır.(Yuregir, vd. 2009) Eskişehir Osmangazi Üniversitesinde Durak ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada ise 50 hastanın 27’sinde 13. kromozom bozuklukları saptanmış ve bunlardan 13’ünde 13. kromozom delesyonu (8’i del 13, 5’i del 13q) tespit edilmiş.(Durak, vd. 2012)

Bizim çalışmamızda yaş ortalaması 62, erkek/kadın oranı 0,62, hastaların %54,76’sı IgG, %16,67’sı IgA, %28,57’si hafif zincir tiplerinde olarak bulunmuştur. 30 hastadan 6 tanesinde (%20) del 13 saptanmıştır. 13. kromozom delesyonu çalışılan 30 hastanın 4’ü IgA, 19 tanesi IgG tipinde, del 13 saptanan 6 hastanın tamamı da IgG (2’si kappa, 3’ü lambda) tipinde tespit edilmiştir. Durie Salmon evrelemesine göre evre III’te 18 hastada del 13 saptanırken 3 hastada saptanmamıştır, bununla birlikte bu fark istatistiksel anlamlı değildir (p=0.056) böylece Durie Salmon ve ISS’ye göre ileri evrelerde delesyon 13 sıklığı artmamaktadır.

SONUÇ

Yapılmış birçok çalışmada %30-50 arasında değişen oranlarda del 13 saptanmıştır. Bulduğumuz %20 oranı literatürdeki verilerden düşük görülmekle birlikte myelom hastalarındaki del 13 sıklığını yansıtması açısından değerlidir. Son yıllarda dünyada ve ülkemizde yapılan çalışmalarla kıyaslandığında 13.kromozom delesyonunun bizim çalışmamızda daha düşük olduğu görülmektedir. Hasta sayısının azlığı, örnek dağılımındaki heterojenite ve FISH yönteminde olası teknik farklılıklar bu sonucu ortaya çıkarmış olabilir. Ülkemiz verilerinin detaylı olarak ortaya çıkarılması için hematoloji kliniklerinden birleştirilmiş verilerle daha kapsamlı analizler yapılması gerektiğini düşünmekteyiz.

Page 105: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

100

KAYNAKLAR - Barlogie, B., S. Jagannath, K. R. Desikan, S. Mattox, D. Vesole, D. Siegel, et al. (1999). "Total therapy with tandem transplants for newly diagnosed multiple myeloma." Blood 93(1): 55-65. - Byun, J. M., D. Kim, D. Y. Shin, I. Kim, Y. Koh and S. S. Yoon (2019). "Combination of Genetic Aberration With International Staging System Classification for Stratification of Asian Multiple Myeloma Patients Undergoing Autologous Stem Cell Transplantation." In Vivo 33(2): 611-619. - Chiecchio, L., G. P. Dagrada, A. H. Ibrahim, E. Dachs Cabanas, R. K. Protheroe, D. M. Stockley, et al. (2009). "Timing of acquisition of deletion 13 in plasma cell dyscrasias is dependent on genetic context." Haematologica 94(12): 1708-1713. - Deng, S. H., Y. Xu, Y. F. Wang, Y. J. Mai, X. P. Liu, Y. Z. Zhao, et al. (2007). "[Cytogenetic characteristics of patients with multiple myeloma in China: analysis of 100 case]." Zhonghua Yi Xue Za Zhi 87(24): 1685-1688. - Dewald, G. W., T. Therneau, D. Larson, Y. K. Lee, S. Fink, S. Smoley, et al. (2005). "Relationship of patient survival and chromosome anomalies detected in metaphase and/or interphase cells at diagnosis of myeloma." Blood 106(10): 3553-3558. - Dispenzieri A, L. M., Greipp PR (2009). Multiple Myeloma. Wintrobe’s clinical hematology. F. J. Greer JP, Rodgers GM, Paraskevas F, Glader B, Daniel AA. Philadelphia, USA, Lippincott Williams & Wilkins: 2372- 2420. - Durak, B. A., O. M. Akay, G. Sungar, G. Bademci, V. Aslan, J. Caferler, et al. (2012). "Conventional and molecular cytogenetic analyses in Turkish patients with multiple myeloma." Turk J Haematol 29(2): 135-142. - Fonseca, R., C. S. Debes-Marun, E. B. Picken, G. W. Dewald, S. C. Bryant, J. M. Winkler, et al. (2003). "The recurrent IgH translocations are highly associated with nonhyperdiploid variant multiple myeloma." Blood 102(7): 2562-2567. - Gutierrez, N. C., M. V. Castellanos, M. L. Martin, M. V. Mateos, J. M. Hernandez, M. Fernandez, et al. (2007). "Prognostic and biological implications of genetic abnormalities in multiple myeloma undergoing autologous stem cell transplantation: t(4;14) is the most relevant adverse prognostic factor, whereas RB deletion as a unique abnormality is not associated with adverse prognosis." Leukemia 21(1): 143-150. - Jung, H. A., M. A. Jang, K. Kim and S. H. Kim (2018). "Clinical Utility of a Diagnostic Approach to Detect Genetic Abnormalities in Multiple Myeloma: A Single Institution Experience." Ann Lab Med 38(3): 196-203. - Kyle, R. A. (1975). "Multiple myeloma: review of 869 cases." Mayo Clin Proc 50(1): 29-40. Kyle, R. A. and J. P. Garton (1987). "The spectrum of IgM monoclonal gammopathy in 430 cases." Mayo Clin Proc 62(8): 719-731. - Kyle, R. A., M. A. Gertz, T. E. Witzig, J. A. Lust, M. Q. Lacy, A. Dispenzieri, et al. (2003). "Review of 1027 patients with newly diagnosed multiple myeloma." Mayo Clin Proc 78(1): 21-33. - Kyle, R. A. and S. V. Rajkumar (2007). "Epidemiology of the plasma-cell disorders." Best Pract Res Clin Haematol 20(4): 637-664. - Marshall A. Lichtman, T. J. K., Uri Seligsohn, Kenneth Kaushansky, Josef T. Prchal (2010). Myeloma. Williams Hematology. USA. - Neben, K., A. Jauch, U. Bertsch, C. Heiss, T. Hielscher, A. Seckinger, et al. (2010). "Combining information regarding chromosomal aberrations t(4;14) and del(17p13) with the

Page 106: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

101

International Staging System classification allows stratification of myeloma patients undergoing autologous stem cell transplantation." Haematologica 95(7): 1150-1157. - Reece, D., K. W. Song, T. Fu, B. Roland, H. Chang, D. E. Horsman, et al. (2009). "Influence of cytogenetics in patients with relapsed or refractory multiple myeloma treated with lenalidomide plus dexamethasone: adverse effect of deletion 17p13." Blood 114(3): 522-525. - Ross, F. M., A. H. Ibrahim, A. Vilain-Holmes, M. O. Winfield, L. Chiecchio, R. K. Protheroe, et al. (2005). "Age has a profound effect on the incidence and significance of chromosome abnormalities in myeloma." Leukemia 19(9): 1634-1642. - Sonneveld, P., H. Avet-Loiseau, S. Lonial, S. Usmani, D. Siegel, K. C. Anderson, et al. (2016). "Treatment of multiple myeloma with high-risk cytogenetics: a consensus of the International Myeloma Working Group." Blood 127(24): 2955-2962. - Tricot G, F. A. (2005). Multiple Myeloma and other plasma cell disorders. Hematology Basic Principles and Practice. B. J. E. Hoffman R, Shattil SJ, Furie B, Cohen HJ, Silberstein LE, Mcglave P. Philadelphia, USA, Elsevier Churchill Livingstone: 1501- 1535. - Yuregir, O. O., F. I. Sahin, Z. Yilmaz, E. Kizilkilic, S. Karakus and H. Ozdogu (2009). "Fluorescent in situ hybridization studies in multiple myeloma." Hematology 14(2): 90-94. Zojer, N., R. Konigsberg, J. Ackermann, E. Fritz, S. Dallinger, E. Kromer, et al. (2000). "Deletion of 13q14 remains an independent adverse prognostic variable in multiple myeloma despite its frequent detection by interphase fluorescence in situ hybridization." Blood 95(6): 1925-1930.

Page 107: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

102

SS-027

REKTUM KANSERI İLE BİRLİKTE GUİLLAİN BARRE SENDROMU; ÇOK NADİR BİR VAKA

Murat Bülent KÜÇÜKAY1, Recep ALANLI2

1Lokman Hekim Üniversitesi, Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Ankara. 2 Lokman Hekim Üniversitesi, Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Ankara. ÖZET

Vakamızda rektum kanseri ile birlikte görülen ve tedavi sonrası iyileşen bir Guillain Barre Sendromu (GBS) olgusunu sunmaktayız. Bu vaka; metastatik olmayan ve kemoterapi almayan kolon (rektum) kanserlerinde bildirilmiş ilk GBS vakasıdır. Anahtar Kelimeler: Guillain Barre Sendromu, Rektum kanseri, Hipoestezi, Kas güçsüzlüğü, Poliradikülopati

ABSTRACT

Guillain-Barre Syndrome In Rectum Cancer; A Rare Case

A case of Guillain-Barre syndrome (GBS) in rectum cancer is being reported. No other cause of GBS, rather than rectum cancer, could be documented. GBS improved after medical treatment. To our knowledge, this is the first reported case of GBS in rectum cancer, without metastases and who did not have any prior history of treatment with chemotherapeutics. Keywords: Guillain-Barre syndrome, rectum cancer, hypoesthesia, muscle weakness, polyradiculopathy

GİRİŞ

Guillain Barre Sendromu (GBS) bir akut paralitik nöropati tipidir. GBS, ciddi akut paralitik

nöropatinin en sık nedenidir. GBS'de periferik sinir sistemi etkilenir. İnsidansı yıllık 0,8-

1,9/100,000 kadardır (Esposito 2017). Genellikle solunum ya da gastrointestinal sistem

kaynaklı bakteriyel veya virüs enfeksiyonlarının tetiklediği bir otoimmünite nedeniyle gelişir

(Vigliani 2004). Enfeksiyon seyri sırasında gelişen antikorların periferal sinir sistemindeki

epitoplara bağlanması sonrasında geliştiği tahmin edilmektedir (Esposito 2017). Daha nadir

olarak aşı sonrası, cerrahiler ve travmalar sonrası da gelişebilir. Ayrıca bazı kanser türleri ile

de ilişkili olduğu (akciğer, böbrek, ösofagus, larinks kanserleri ve lenfoma) bildirilmiştir

(Toothaker 2009). GBS geliştiği bildirilmiş neoplazi vakalarının metastazların eşlik ettiği

neoplazi vakaları olduğu ve birçoğunun da kemoterapi uygulaması sonrasında gelişmiş

olduğu bildirilmiştir ( Christodoulou 2004).

GBS tanısı için gerekli dört kriter vardır (Esposito 2017). Güçsüzlük; daha çok alt

esktremiteden başlar ve asendan ilerler. Tutulan kas gruplarında simetri olması, derin tendon

Page 108: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

103

reflekslerinde (DTR) azalma ve diğer olası nedenlerin dışlanması tanı için gereken dört şarttır.

Tanıya yardımcı testler de vardır. BOS incelemesinde protein yüksekliğine rağmen, çok az

sayıda hücre olması (albuminositolojik disosiasyon) saptanır (Chongkai 2019).

Elektrofizyolojik incelemede; GBS'ye özgün bulgular; uzun latanslı, düşük persistanslı ya da

kaydedilemeyen F yanıtlarıdır. Bu bulgu sinir kökleri ya da pleksuslar gibi proksimal sinir

segmentlerindeki demiyelinizasyonu yansıtır. Motor iletim incelemelerinde sinir iletim hızları

belirgin derecede ve multifokal nitelikte bir yavaşlama gösterir (Esposito 2017). Hastalık %3-

7 oranında ölümcül seyreder. GBS'nin %80'i kendiliğinden iyileşir. Tedavi; destek ve

modifiye edici tedavi olarak iki gruba ayrılır. Solunum ve beslenme desteği, elektrolit

bozuklukların düzeltilmesi, ritim problemlerinin kontrol edilmesi, fizik tedavi verilmesi ve ağrı

kesici tedaviler destekleyici tedavileridir. Plazmaferez ve intravenöz immünglobulin (IVIG) ise

modifiye edici tedavilerdir (Esposito 2017).

OLGU SUNUMU

69 yaşında bayan hasta 1 aydır olan aralıklı rektal kanama ile ani başlayan güç kaybı,

yürürken sendeleme, destekle yürüme gibi şikayetlerle hastanemiz dahiliye polikliniğine

başvurdu. Hastanın uyuşma, karıncalanma ve güçsüzlük hissi, her iki omuz ve kalça

kuşağından başlayıp kol ve bacaklara doğru ilerliyordu. Hastanın başvurmadan önce üst

solunum yolu enfeksiyonu, travma veya yeni yapılmış bir aşı öyküsü yoktu. Hastanın

özgeçmişinde DM, HT, 3 yıl önce sol kalça protezi öyküsü mevcuttu. Hasta; nebivolol 1x5 mg,

metformin 2x1000 mg ve paroksetin 1x10 mg kullanmakta idi. Fizik muayenede; her iki üst

ekstremite proksimalinde 0-1/5 distalinde 1-2/5; her iki alt ekstremite proksimalinde 0-1/5,

distalde 1-2/5 kas güçü mevcut ve DTR'ler global olarak hipoaktif bulundu. Üst ve alt

ekstremitelerde hipoeztezi mevcuttu. Babinski bilateral lakayt saptandı. Hastaya gelişte

bakılan tetkiklerinde; glikoz 183 mg/dl, hemoglobin A1c: %7,5, vitamin B12: 266 pg/ml ve

TSH 1,5 µu/ml olarak saptandı. Diğer test sonuçlarında anormal bir değer saptanmadı. Rektal

kanama etyolojisinin saptanması için yapılan kolonoskopide rektum distalinde anal kanala

yaklaşık 2 cm uzaklıkta, geniş, kenarları düzensiz, ortası deprese kitle izlendi, histopatolojik

inceleme için biyopsiler alındı. Rektumdan alınan patoloji sonucunda adenokarsinom

saptandı. Ani olan güç kaybı etyoloji için yapılan tetkiklerde Lomber MRG'de; L4-5 ve L5-S1

disklerine bakan end platelerde tip 2 dejenerasyon dışında patoloji saptanmadı. EMG' de alt

esktremite sinirlerinde multifokal iletim hızı yavaşlaması saptanmış ve akut poliradikülopati?

(Guillain Barre sendromu?) düşünülmüştür. Hastaya yapılan lomber ponksiyon sonucu da

Guillain Barre sendromu ile uyumlu saptandı (albuminositolojik disosiasyon). Hastaya GBS

tanısı konuldu. Hastaya plazmaferez tedavisi uygulandı ancak klinik yeterli yanı alınamayınca

IVIG tedavisi verildi ve klinik yanıt alındı. Iki hafta sonraki kontrolde hastanın şikayetleri

belirgin şeklinde azalmıştı. Fizik tedavi programları ile kas gücü iyileştirilmeye çalışıldı.

Page 109: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

104

Eş zamanlı metastaz varlığı saptamak için yapılan batın ve toraks bilgisayarlı tomografisinde

metastaz saptanmadı ve abdomen BT'de rektum distalinde en kalın yerinde yaklaşık 9.5

mm'ye ulaşan düzensiz sınırlı diffüz duvar kalınlaşması saptandı. Hasta genel cerrahi

tarafından opere edildi. Operasyon sırasında rezeke edilen kolon materyalinde metastaz

saptanmadı. GBS ile ilgili şikâyetleri tamamen düzeldi.

TARTIŞMA

Kanser hastalarında görülen nöropatiler, neoplastik hücrelerin kök ve sinire direkt invazyonu

veya kompresyonuna, paraneoplastik otoimün sürece, immünsupresiflerin,

kemoterapötiklerin ve radyasyon tedavisinin yan etkilerine, metabolik ve nutrisyonel

bozukluklara bağlı olarak gelişebilir (Toothaker 2009). Bahsedilen mekanizmalar ile oluşan

sinir tutulumları kanserli hastalarda sık olmakla birlikte saf demyelinizan nöropati nadir

olarak görülür (Toothaker 2009). Lenfomalar (Grigg 1998) ve solid tümörlerin GBS'ye neden

olduğu bildirilmiştir (Zilli 2010). Kemoterapi sonrasında da GBS geliştiği bildirilmiştir (Thapa

2018). İtalya'da 435 GBS hastası ile yapılan bir çalışmada takip sırasında, 9 hastada kanser

saptanmıştır. Akciğer, böbrek, özefagus, vokal kord kanseri ve lenfoma gelişmiş ancak hiç

kolon kanseri saptanmamıştır. Bu sonuca göre GBS’de kanser görülme riskinin arttığı

saptanmıştır (Vigliani 2004).

GBS bildirimi yapılan çoğu kanser vakasında metastaz vardır. Bu hastaların çoğu kemoterapi

alırken GBS gelişmiştir (Christodoulou 2004, Toothaker 2009, Thapa 2018). Dolayısıyla

GBS'nin kanserin etkisi (paraneoplastik sendrom, sinir invazyonu vs.) mi yoksa

kemoterapatiklerin etkisiyle mi geliştiğinin ayrımını yapmak zor olmaktadır. Güncan S.'nin

bildirdiği bir olguda GBS saptanan hastanın incelemelerinde eş zamanlı metastatik mide

karsinomu olduğu saptanmıştır. GBS'nin paraneoplastik sendroma bağlı olduğu

düşünülmüştür (Toothaker 2009). Akut lenfositer lenfomalı 32 yaşında bayan bir hasta

vinkristin tedavisi almakta iken GBS gelişmiş. Yapılan incelemelerde GBS'nin kemoterapiden

ziyade ALL'ye bağlı olabileceği düşünülmüştür (Grigg 1998)

Kolon kanserinde GBS gelişmesi ile ilgili literatürde az sayıda bildirim vardır. Yunanistan'dan

bildirilen bir olgu sunumunda; 53 yaşında metatstatik kolon kanseri nedeniyle oksaplatin ve

5- florourasil tedavisi alan bir erkek hastada GBS geliştiği bildirilmiştir (Christodoulou 2004).

Kolon kanserli başka bir olguda; 73 yaşında bayan pembrolizumab tedavisi almakta iken GBS

saptanmıştır (Chongkai 2019). Vatandoust ve arkadaşlarının bildirdiği iki kolon kanseri

olgusunda da GBS gelişmiştir (Vatandoust 2012). Tüm bu vakalarda metastaz mevcuttu ve

hastalar GBS geliştiği sırada kemoterapi almakta idiler. Bildirilen bu vakada hem metastaz

saptanamadı, hem de kemoterapi almadığı halde GBS gelişmişti. GBS’ye neden olabilecek

primer kanser dışında herhangi bir etyolojik neden saptanamadı.

Page 110: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

105

Netice itibari ile bu vaka; metastatik olmayan ve kemoterapi verilmeyen rektum kanseri

olgusunda gelişen ilk GBS vakası olarak değerlendirilmiştir. Daha önce benzer bir vaka

bildirilmemiştir. GBS saptanan hastalarda, etyolojide kanser (özellikle de rektum kanseri)

olasılığı göz önüne alınmalıdır.

Teşekkür: Yazarlar bu olgu sunumunun hazırlanmasındaki katkılarından ötürü nöroloji

uzmanı Dr. Şerafetin SEVİL'e teşekkürlerini sunarlar.

KAYNAKLAR

Chongkai W, Jaideep S, Marwan F. (2019). Complete response to pembrolizumab in a patient with metastatic colon cancer with microsatellite instability and a history of Guillain-Barre syndrome. J Gastrointest Oncol. 10(1):161–5

Christodoulou C, Anastasopoulos D, Visvikis A, Mellou S, Detsi I, Tsiakalos G. et al. (2004). Guillain-Barre syndrome in a patient with metastatic colon cancer receiving oxaliplatin-based chemotherapy. Anti-Cancer Drugs. 15(10):997–9.

Esposito S, Longo MR. (2019). Guillain-Barre syndrome. Autoimmun Rev. 16(1):96-101.

Grigg A, Tait B, Davis S, Kiers L. (1998). Association of acute inflammatory demyelinating polyneuropathy with acute lymphoblastic leukaemia and HLA-A11. Journal of Clinical Neuroscience. 5(2):169–71

Thapa B, Khalid S, Vakili R, Ui J, Misbah S. (2018). Nivolumab-Associated Guillain–Barre Syndrome in a Patient With Non–Small-Cell Lung Cancer. American Journal of Therapeutics. 25(6):e761–3.

Toothaker TB, Rubin M. (2009). Paraneoplastic Neurological Syndromes. The Neurologist 15(1):21–33.

Vatandoust S, Joshi R, Price TJ. (2012). Guillain-Barre syndrome in colorectal cancer. Asia Pac J Clin Oncol. 8(2):205-8.

Vigliani MC, Magistrello M, Polo P, Mutani R, Chio A. (2004). Risk of cancer in patients with Guillain-Barre syndrome (GBS). Journal of Neurology. 251(3): 321–6.

Zilli T, Allal AS. (2010). Guillain-Barre syndrome as an atypical manifestation of an esophageal carcinoma. Neurological Sciences. 32(1):151–3.

Page 111: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

106

SS-028

ÇOCUKLUK ÇAĞI VASKÜLİTLERİ AYIRICI TANISINDA AKUT İNFANTİL HEMORAJİK ÖDEM

Serap KARAMAN, Kamuran KARAMAN

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Van

Akut infantil hemorajik ödem (AiHÖ), iki yaş altındaki çocuklarda izlenen ateş, subkutan

inflamatuvar ödem ve simetrik ekimotik purpura ile karakterize iyi seyirli bir hastalıktır.

Histopatolojik olarak lökositoklastik vaskülit özellikleri nedeniyle Henoch-Schönlein

purpurasının klinik varyantı olarak kabul edenler vardır. Birinci olgumuz On iki aylık erkek

hasta yanaklarında, ayaklarında ve bacaklarında oluşan mor lekeler ve şişlikle çocuk

polikliniğimize başvurdu. Muayenesinde Bilateral malar bölgede, alt ekstremitelerde simetrik

dağılım gösteren 0,5-4 cm arasında değişen oval-yuvarlak ekimotik purpurik hedef benzeri

lezyonlar, ayak dorsalinde ödem izlendi. Diğer sistem muayeneleri normaldi. İkinci olgumuz

yanaklarında ve her iki alt ekstremitesinde şişlik ve morarma şikayetiyle başvuran bir aylık

erkek çocuğun hikayesinden bir hafta önce yüksek ateş ve iki gün önce de ilk olarak

kulaklarında kızarıklık ve şişlik ortaya çıktığı, bir gün sonra her iki alt ekstremitesinde şişlik ve

morluk fark edildiği öğrenildi. Fizik muayenesinde vücut sıcaklığı 36.5oC, kan basıncı 100/60

mmHg, solunum sayısı 36/dk, kalp tepe atımı 108/dk olup her iki alt ekstremitede, yanakta

değişik boyutlarda ekimotik lezyonlar ve ödem saptandı. Diğer sistem muayeneleri normaldi.

Üçüncü olgumuz 11 aylık erkek hasta, iki gündür her iki kulak kepçesinde daha belirgin olmak

üzere sağ yanağı, sağ dirseği, sağ el sırtı ve her iki kalçasında morarma şikayeti ile getirildi.

Olguların Eritrosit sedimantasyon hızı sırasıyla 22-18-32 mm/saat arasında, CRP değerleri

sırasıyla 3-3-5 mg/ dl, kan biyokimyası, idrar analizi, protrombin zamanı (PT), aktive parsiyel

tromboplastin zamanı (aPTT) ve fibrinojen normaldi. Viral serolojik tetkikler negatif saptandı.

Meningokoksemi, purpura fulminans ve AİHÖ tanıları düşünülen olgularda ayırıcı tanıya

yönelik yapılan kan, idrar kültürleri negatif bulundu. Klinik ve genel durumunun iyiye

gitmesiyle meningokoksemi tanısından; aPTT, PT ve fibrinojen değerlerinin normal olması,

trombositopeninin olmaması nedeniyle purpura fulminans tanısından uzaklaşıldı.. Burada

purpurik döküntülerle kanama diatezi ve çocukluk çağı vaskülitik sendromları öntanılarıyla

tarafımıza yönlendirilen ve AİHÖ tanısı alan üç olgumuzu sunmak istedik.

Anahtar Kelimeler: akut hemorajik ödem, çocukluk çağı, lökositoklastik vaskülit, infant,

purpura

Page 112: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

107

Resim 1

Her iki alt ekstremitede değişik boyutlarda ekimotik lezyonlar

Resim 2

Yanaklarda purpurik ve değişik boyutlarda ekimotik lezyonlar

Page 113: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

108

SS-029 KRONİK ÜRTİKERLİ ÇOCUK VE ERGENLERDE D VİTAMİNİ DÜZEYİNİN HASTALIK ŞİDDETİ

ÜZERİNDEKİ ROLÜ

Selma TUNÇ

Diyarbakır Çocuk Hastalıkları Hastanesi, Diyarbakır

Altı hafta yada daha uzun süren ürtiker tablosu kronik ürtiker olarak adlandırılır. Çocuk ve

ergenlerde kronik ürtiker sıklığı %1,8 kadardır. Erişkinlerin aksine çocuk ve ergenlerde kronik

ürtiker ile D vitamini ilişkisine dair sınırlı veri mevcuttur.

Bu çalışmanın amacı, serum D vitamini düzeyi ve kronik ürtikerin klinik şiddeti arasındaki

ilişkiyi araştırmaktır. Çalışmaya Mart 2019-Mart 2020 tarihleri arasında Diyarbakır Çocuk

Hastalıkları Hastanesi çocuk alerji polikliniğine başvuran kronik ürtiker tanısı alan 3-18 yaş

arası 75 olgu (K/E: 43/32) dahil edildi. Tüm hastalara 25 OH vitamin D düzeyi bakıldı.

Hastalığın şiddetinin değerlendirilmesi için 7 günlük Ürtiker Aktivite Skorlaması (ÜAS7)

kullanıldı. Bu skorlamaya göre hastalar hafif, orta ve şiddetli ürtiker olarak sınıflandırıldı.

Kronik ürtikerli hastaların ortanca ürtiker süresi 12 ay (3-84 ay) idi. Ortalama 25 OH vitamin D

düzeyi 12,85 ± 5,97 ng/ml idi. 25 olguda (%49) kritik derecede D vitamini eksikliği (<10

ng/ml), 22 olguda (%39) D vitamini eksikliği (10-14,9 ng/ml), 19 olguda (%10) D vitamini

yetersizliği (15-19,9 ng/ml) saptandı. Sadece 9 olguda (%2) D vitamini düzeyi yeterliydi (>20

ng/dl).

Ortalama 25 OH vitamin D düzeyi hafif ürtiker (n= 17) grubunda 19,88 ± 3,87 ng/ml, orta

derecede ürtiker (n= 33) grubunda 14,16± 3,52 ng/ml ve şiddetli derecede ürtiker grubunda

(n=25) 6,3 5 ± 1,45 ng/ml idi. Hastalığın şiddeti ve 25 OH vitamin D düzeyi arasında yapılan

karşılaştırmada kuvvetli negatif korelasyon saptandı. D vitamini düzeyi azaldıkça hastalık

şiddetinin arttığı saptandı (r: -0.856, p <0,001).

Bu çalışmada kronik ürtikerli hastalarda D vitamini düzeyinin, kritik derecede düşük olduğu

ve D vitamini düzeyi ile hastalığın şiddeti arasında ters bir ilişkisi olduğu gösterildi.

Hastalığının aktivitesini ve klinik seyrini tahmin etmek için D vitamininin yardımcı bir belirteç

olarak kullanılabileceği düşünülmekle birlikte ek büyük ölçekli çalışmalara ihtiyaç vardır.

Ayrıca tedaviye dirençli kronik ürtikerde hastaların semptomlarını iyileştirmek ve mevcut

ürtiker tedavisine fayda sağlamak amacıyla ek tedavi olarak D vitamininin kullanılabileceği

düşünülebilir.

Anahtar Kelimeler: Kronik ürtiker, D Vitamini, Çocuk ve Ergen, Ürtiker Aktivite Skorlaması,

Hastalık şiddeti

Page 114: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

109

SS-030

SİGARA KULLANANLARDA UYKU KALİTESİ, GÜNDÜZ UYKULULUĞU, DEPRESYON VE

ANKSİYETE DÜZEYLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

Betül ŞAHİN DEVECİ, Selma PEKGÖR, Mehmet Ali ERYILMAZ

Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Konya Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi, Aile Hekimliği

Kliniği, Konya

Amaç: En yaygın kullanılan bağımlılık yapıcı madde olan sigara, önlenebilir hastalık ve ölüm

sebepleri arasında ilk sıradadır. Sigara kullanımı, en büyük halk sağlığı tehditlerinden birisidir

ve yüksek mortalite oranlarıyla ilişkilidir. Pek çok kronik hastalığın yanı sıra uyku bozuklukları,

anksiyete ve depresyon ile de ilgili olduğu gösterilmiştir. Bu çalışmada sigara içen ve hiç

içmemiş olan bireylerde uyku kalitesi, gündüz uykululuğu, depresyon ve anksiyete düzeyinin

karşılaştırılması amaçlanmıştır.

Gereç-Yöntem: Araştırma eğitim araştırma hastanesi aile hekimliği polikliniğine ve hastaneye

bağlı aile sağlığı merkezine başvuran, çalışmaya katılmayı kabul eden 473 kişiyle yapıldı.

Çalışmaya dahil edilen tüm hastalara sosyodemografik bilgi formu, Pittsburgh Uyku Kalite

İndeksi, Epworth Uykululuk Ölçeği, Beck Depresyon Ölçeği ve Beck Anksiyete Ölçeği

doldurtuldu. Sigara içen kişilere Fagerström Nikotin Bağımlılık Testi uygulandı.

Bulgular: Katılımcıların %37,6’sı (n=178) kadın, %62,4’ü (n=295) erkekti. Katılımcıların yaş

ortancası 31 (20-64) bulundu. Sigara içen gruba uygulanan FNBT puanlarına göre

katılımcıların %15,8’i (n=39) çok az, %15,8’i (n=39) az, %13,4’ü (n=33) orta, %28,7’si (n=71)

yüksek, %26,3’ü (n=65) çok yüksek düzeyde nikotin bağımlılığına sahipti. Sigara içen grubun

eğitim düzeyi (p<0,001) ve aylık geliri (p<0,001) sigara içmeyen gruba göre daha düşüktü.

Sigara içenlerde anksiyete (p<0,001) ve depresyon (p<0,001) düzeyleri daha yüksek, uyku

kaliteleri daha kötü (p<0,001), gündüz uykululukları daha fazla (p=0,006) bulundu. Sigara içen

katılımcıların bağımlılık düzeylerini gösteren FNBT puanları ile BAÖ (p<0,001), BDÖ (p=0,004)

ve PUKİ (p<0,001) puanları pozitif yönde korelasyon gösterdi. Kadınların anksiyete düzeyi

erkeklere göre daha yüksekti (p=0,026). Eğitim düzeyi arttıkça anksiyete (p=0,026) ve

depresyon (p=0,006) düzeyinin azaldığı görüldü. Sigara içme düzeyi (paket/yıl) ile anksiyete

düzeyi (p=0,008), anksiyete düzeyleri ile de depresyon düzeyi pozitif yönde korelasyon

gösterdi. Kötü uyku kalitesi; nikotin bağımlılığı (p<0,001) ve gündüz uykululuğu düzeyleriyle

(p<0,001) pozitif yönde korelasyon gösterdi.

Sonuç: Sigara içen kişilerde anksiyete, depresyon ve gündüz uykululuğu seviyeleri daha

yüksek, uyku kalitesi daha kötüdür. Nikotin bağımlılığı arttıkça anksiyete ve depresyon

seviyesi artar, uyku kalitesi olumsuz etkilenir.

Anahtar Kelimeler: Sigara, uyku kalitesi, gündüz uykululuğu, anksiyete, depresyon

Page 115: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

110

SS-031 İNFERTİL HASTALARDA TAMAMLAYICI ALTERNATİF TIP TEDAVİLERİNİN PREVALANSI

Arzu YURCİ

Memorial Kayseri Hastanesi, Tüp Bebek Ünitesi, Kayseri

Amaç: Son yıllarda tamamlayıcı alternatif tıp tedavilerinin(TAT) uygulamaları Batı ülkelerinde

olduğu gibi ülkemizdede giderek yaygınlaşmaktadır.İnfertil hasta grubu içindede gebelık

şansını arttırmak için TAT uygulamalarının yaygınlığı artmaktadır. Bu çalışmamızdaki

amacımız TAT ‘ın infertil hastalar arasındaki yaygınlığını ve özelliklerini değerlendirmektir.

Gereç ve Yöntemler: Çalışmamız Kayseri Memorial Tüp Bebek Merkezine tedavi olmak için

başvuran hastalar arasında yapılmıştır. İnfertilite tanısı konmuş ve tedavi olmak için başvuran

toplam 360 hasta çalışmaya dahil edilmiştir. Bu çiftlerin arasında TAT prevalansı ve

modalitesi araştırıldı.

Bulgular: Toplam 360 hasta(180çift) arasında %28(n:100)uygulandığı belirlendi. İnfertil

çiftlerden en az bir tanesinin TAT deneyiminin %48 olduğu saptandı. Daha önce tedavi olup

başarılı olmamış hasta grupları arasında TAT uygulamalarına daha yatkın olduklarını

değerlendirdik.(p:0,01)

Sonuç: TAT uygulamaları infertil hasta grubunda yaygın olarak tercih edilmektedir. Bu

çiftlerin bir kısmı konvansiyonel infertilite tedavilerine başlamadan önce, bir kısmı tedavi

sırasında yada başarısız tedaviler sonrasında TAT uygulamalarına başvurmaktadırlar. TAT

yöntemlerine başvuran kadınlar arasında (her yaş grubunda )daha çok tercih edildiği

gözlemlenmiştir. Birçok vitamin, mineral, besin desteği, bitkisel ürünler tercih edilmektedir..

Bitkisel ürünler içinde en çok soğan suyu, ısırgan otu, çörek otu, keçiboynuzu gibi ürünleri

tükettiklerini bildirmişlerdir.

Anahtar Kelimeler: İnfertilite, Tamamlayıcı, Alternatif, Tıp, Prevalans

Page 116: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

111

SS-032

AİLE HEKİMLİĞİ POLİKLİNİĞİNE BAŞVURAN KADINLARIN GELENEKSEL VE TAMAMLAYICI TIP

UYGULAMALARINI KULLANMA DURUMLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ

Nurcan AKBAŞ GÜNEŞ

Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı, Bolu

Amaç: Geleneksel ve tamamlayıcı tıp (GETAT) ülkemizde tedavi, koruma ya da kültürel amaçlı

bireylerin kullandığı, 2014 yılında yönetmelikle belirlenen 15 uygulamadan oluşmaktadır.

GETAT uygulamaları bireylerin yaş, kronik hastalık gibi ihtiyaçlarına göre şekillenmektedir.

Aile hekimliği polikliniğine başvuran 15-49 yaş arası kadınlarda geleneksel ve tamamlayıcı tıp

uygulamalarını kullanma durumlarını değerlendirmeyi amaçladık.

Yöntem: Aile hekimliği polikliniğine Mart 2019- Haziran 2019 tarihleri arasında başvuran 542

(beşyüz kırk iki) kadın çalışmaya dahil edilmiştir. Anket formu ilgili literatür taranarak 15

sorudan oluşturulmuştur.

Bulgular: Çalışmamızda yer alan katılımcıların yaş aralığı 36.16±9.53 (15-49) idi. Katılımcıların

%77.9 (n=422)’ u evli, %22.1 (n=120)’i ise bekardı. Eğitim düzeyleri değerlendirildiğinde %3’

ünün okuma yazması yoktu, %38’i ilköğretim, %32.8’i lise, %28’i üniversite mezunuydu.

Kadınların %68.6’sı ev hanımı iken, %31.4’ü çalışmaktaydı. Katılımcıların %84’ü GETAT

uygulamalarını duyduğunu, %16’sı ise duymadığını belirtti. Katılımcıların %32.1 ile en sık

kullandığı yöntemin fitoterapi olduğu, onu %9.6 ile akupunktur ve %6.6 ile hacamat/sülük

takip etmekteydi. GETAT uygulamalarından katılımcıların %40.2’sinin fayda gördüğü,

%52,4’ünün ise fayda görmediği belirtildi. Hekimiyle bu bilgiyi paylaşıp paylaşmadığı

sorulduğunda %71.2’si hayır cevabını verdi. Eğitim düzeyleri ile hekimiyle paylaşım

değerlendirildiğinde istatistiksel açıdan anlamlı ilişki bulunamadı (p=0.064). Ayrıca eğitim

düzeyleri ile GETAT uygulaması kullanıp kullanmadığı değerlendirildiğinde istatistiksel olarak

anlamlı ilişki tespit edilemedi (p=0.284). Ayrıca en az bir ek hastalığı olan katılımcılarda

GETAT kullanım oranlarının daha yüksek olduğu tespit edildi.

Sonuç: Yaptığımız çalışma ile kadınların farklı GETAT uygulamaları kullandıklarını tespit etmiş

olduk. Dikkat çeken ise bunu hekimleri ile paylaşmadıkları sonucuna ulaştık.

Anahtar Kelimeler: GETAT, tamamlayıcı tıp, geleneksek tıp, kadın, fitoterapi, akupunktur

Page 117: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

112

SS-033

PEDİATRİK YAŞ GRUBUNDA KONJONKTİVİT BENZERİ KLİNİK OLGULAR

Ersan ÇETİNKAYA, Mustafa KALAYCI

SBÜ Antalya Eğitim Araştırma Hastanesi, Göz Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Antalya

Amaç: Çalışmamızda çocukluk döneminde göz enfeksiyonlarında ayırıcı tanının önemini

vurgulamak ve bu hastalıklara dikkat çekmek amaçlanmaktadır.

Yöntem: Çalışmamıza Ocak 2018 ve Ağustos 2020 tarihleri arasında ki konjoktivit benzeri

tablo ile takip edilen 172 pediatrik hasta dahil edildi.

Bulgular: 172 hastanın 88’i erkek (%51), 84’ü kadın (%49) idi. Ortalama yaş 8,2 ± 6,24 yıl.

16 olguda Konjenital nazolakrimal kanal tıkanıklığı, 3 olguda Herpetik keratit, 2 olguda Üveit,

1 olguda Episiklerit ve 1 olguda Sklerit saptandı.

Sonuç: Çocuklarda klinik olarak konjonktivite benzeyen durumlarda ayrıcı tanı yapılması

unutulmamalıdır. Sık tekrarlayan atak çapaklanma, görme bulanıklığı, ağrı ve tedaviye cevap

vermeyen olgularda göz hastalıkları konsultasyonu önermekteyiz.

Anahtar Kelimeler: çocukluk çağı, görme bulanıklığı, göz hastalıkları, konjoktivit, göz

kızarıklığı

Page 118: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

113

SS-034

AİLE SAĞLIĞI MERKEZİNE BAŞVURAN KADINLARIN GEBELİK SIRASINDA BİTKİSEL ÜRÜN

KULLANIMI, TUTUM VE DAVRANIŞLARININ ARAŞTIRILMASI

Mehmet BAYKAL

Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Aile Hekimliği Kliniği, İstanbul

Amaç: Gebelik fizyolojik ve psikolojik açıdan birçok değişime yol açan bir süreçtir.Bu süreçte

oluşan rahatsızlıklara karşı ilaç kullanımı ilacın fetüs üzerine olası olumsuz etkiler nedeniyle

kısıtlı olmaktadır. Bu yüzden gebelik sırasında bitkisel ürünler doğal ve zararsız olabileceği

düşünülerek bilinçli yada birçok kez bilinçsiz olarak mevcut ilaçlar yerine tercih

edilebilmektedir. Çalışmamızda aile sağlığı merkezine başvuran kadınlarda bitkisel ürünlerin

kullanımı hakkında tutum ve davranış düzeylerinin araştırılması amaçlanmıştır.

Gereç-Yöntem: Bağcılar 8 Nolu Aile Sağlığı Merkezine Başvuran 18- 48 yaş arasındaki gebeliği

devam eden yada doğum yapmış 147 kadın çalışmaya dahil edilmiştir. Kişiler ile yüz yüze

yapılan görüşmede önce bilgilendirilmiş gönüllü olur formu alınmış, ardından katılımcıların

sosyo-demografik bilgilerini ve bitkisel ürün kullanım ve tutumlarına ilişkin anket formlarını

doldurmaları sağlanmıştır.

Bulgular: Katılımcıların%63,9’unun gebelik sürecinde rahatsızlık ve şikayetleri gidermek için

bitkisel ürün kullanımı olduğu tespit edilmiştir. Bitkisel ürünleri kullanan kişilerin %82,9’u

şişkinlik, kabızlık, bulantısı gibi GİS şikayetleri için,%42,5’i uykuya yardımcı,sedasyon

amaçlı,%31,9’u ise soğuk algınlığı semptomlarını önlemek amaçıyla bitkisel ürün kullandığını

belirtmektedir. itkisel ürünler arasında sıklık sırasına göre yeşilçay, adaçayı, tarçın, çörek otu,

hodan aleo vera, hünnap kullanıldığı saptanmıştır.Katılımcılar bu yöntemleri % 61,7 oranında

internet araştırması,sosyal medya aracılığı ile%31,9 oranında arkadaş tavsiye ile %13,8

oranında ise doktor tarafından bilgi edinerek kullandıklarını belirtmişlerdir.Bitkisel ürünleri

kullanan kişilerin eğitim düzeyine göre dağılım açısından istatistiksel anlamlı farklılık tespit

edilmiştir(Fisher'sE p<0,05).Eğitim düzeyi üniversite ve üzeri olan hastalarda bitkisel ürün

kullanım oranı daha az olarak belirlenmiştir.Bitkisel ürünleri kullanan kişilerde bu durumu

doktoruna bildirim oran sadece % 8,51 olarak saptanmıştır.Bitkisel ürünlerin%93,6 oranında

aktarlardan sadece %6,4 ‘ünün eczanelerden temin edildiği tespit edilmiştir.

Sonuç: Bu çalışma sonucunda günümüzde gebelik sırasında bitkisel ürünlerin oldukça sıklıkla

kullanılmakta olduğu görülmüştür. Bu yöntemleri kullanan kişilerin internet gibi alanlardan

edindikleri bilgiler sonucunda kullanmaya başladıkları ve doktoruna bu konuda bilgi

vermedikleri görülmektedir. Bitkisel ürünlerin bilinçli kullanılmasını sağlamak, yol

açabilecekleri istenmeyen etkileri önlemek için toplumda bilgi düzeyinin arttırılmasına

yönelik çalışalar yürütülmesi gerekmektedir.

Anahtar Kelimeler: Gebelik, bitkisel ürün, aile hekimliği, tedavi, istenmeyen etki

Page 119: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

114

SS-035

KAHTA DEVLET HASTANESİ PSİKİYATRİ POLİKLİNİĞİNDE TAKİP EDİLEN PSİKİYATRİ

HASTALARININ BİRİNCİ BASAMAK UYGULAMALARINI KULLANMA DURUMLARININ

İNCELENMESİ

Mehmet Hamdi Örüm

Kahta Devlet Hastanesi, Psikiyatri, Adıyaman, Türkiye

Giriş: Dünyada ve ülkemizde psikiyatrik bakım, giderek daha fazla toplum temelli olmakta ve

birinci basamakla bütünleştirilmeye çalışılmaktadır. Bu çalışmadaki amacımız nüfusunun

çoğunluğu kırsal kesimde yaşayan Adıyaman’ın Kahta ilçesindeki psikiyatri hastalarının

tanı,tedavi ve takip süreçlerinde aile sağlığı merkezlerinin rolünü ve hastaların bu konudaki

algılarını incelemektir.

Yöntem: Çalışma kesitsel özellikte olup,Haziran 2019-Haziran 2020 tarihleri arasında

gerçekleştirilmiştir. Olguların tamamı Kahta Devlet Hastanesi psikiyatri polikliniğine

başvurmuş 18 yaşını doldurmuş hastalardan oluşturulmuştur. Görüşmelerin tamamı aynı kişi

tarafından gerçekleştirilmiştir (MHÖ). Tanılar DSM-5’e göre konulmuştur.

Bulgular: Çalışmaya 154 hasta (82 kadın, 72 erkek) dâhil edilmiştir. Ortalama yaş kadınlarda

29,12±9,88 yıl, erkeklerde 32.35±8.24 yıldı (p=0,103). Hastaların 34 (%22,07)’ü majör

depresif bozukluk (MDB), 25 (%16,23)’i panik bozukluk (PB), 12 (%7,79)’si obsesif kompülsif

bozukluk (OKB), 49 (%31,81)’u yaygın anksiyete bozukluğu (YAB), 18 (%11,68)’i bipolar

bozukluk (BB), 16 (%10,42)’sı şizofreni tanılıydı. Hastaların 73 (%47,40)’ü şikâyetleri ilk ortaya

çıktığında yerel dini hocalara, 16 (%10,38)’sı aile hekimine, 43 (%27,92)’ü psikiyatri dışı

uzman hekimlere, 22 (%14,30)’si psikiyatriste başvurmuştu. İlk olarak psikiyatri dışı

uzmanlara başvurmuş olanların 28 (%65,11)’i YAB, 15 (%34,89)’i PB tanısı almıştı. BB

hastalarının 15 (%83,33)’i, şizofreni hastalarının 14 (%87,50)’ü ilk olarak yerel dini hocalara

götürülmüştü. Psikiyatriste ilk başvuru öncesinde hastaların 146 (%94,80)’sı damgalanma

korkusu yaşamıştı. İlk başvuru yerleri açısından cinsiyetler benzerdi (p=0,324). Hastaların 106

(%68,83)’sı raporlu psikotropik ilaç kullanıyordu ve bu hastaların 86 (%81,13)’sı ilaçlarını aile

hekiminden yazdırıyordu. Yeni ortaya çıkan fiziksel belirtileri için hastaların 75 (%48,70)’i,

yeni psikiyatrik belirtiler için 36 (%23,37)’sı aile hekimine başvuruyordu. Depot antipsikotik

kullanan 17 hasta vardı ve bu hastaların tamamı enjeksiyonlarını aile sağlığı merkezinde

yaptırıyordu.

Sonuç: Literatürdeki benzer çalışmalar incelendiğinde, bulguların bölgesel anlamda belirgin

farklılıklar gösterdiği görülmektedir. Özellikle ilk başvuruda, Doğu ve Güneydoğu Anadolu

Bölgelerinde dini hocaların daha fazla tercih edildiği, psikiyatriste başvurma oranlarının

düşük olduğu görülmektedir. Bu çalışma, Kahta’daki psikiyatri hastalarındaki damgalanma

korkusunu göstermesi açısından önemlidir. Hastaların büyük çoğunluğu tanı aldıktan sonra

aile hekimlerine daha fazla başvurmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Aile sağlığı merkezi, aile hekimi, damgalanma, psikiyatri, stigmatizasyon

Page 120: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

115

Page 121: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

116

PP-001

KAHTA DEVLET HASTANESİ'NDEKİ PSİKİYATRİ KONSÜLTASYONLARININ İNCELENMESİ

Mehmet Hamdi ÖRÜM

Kahta Devlet Hastanesi, Psikiyatri, Adıyaman, Türkiye

Amaç: Adıyaman’ın Kahta ilçesine ait konsültasyon-liyezon psikiyatri (KLP)’si verileri daha

önce araştırılmamıştır. Biz bu çalışmada acil servis dışındaki bölümlerden yatan ve ayaktan

hastalar için istenilen psikiyatri konsültasyonlarını incelemeyi amaçladık.

Yöntem: Hasta kayıt sistemi aracılığıyla retrospektif olarak 01.06.2019-01.06.2020 tarihleri

arasındaki konsültasyon istemleri incelendi. Yaş, cinsiyet gibi sosyodemografik veriler,

konsültasyon isteminde bulunan bölüm adı, bu bölümlerdeki ana yatış tanısı ve konulan

psikiyatrik tanı elde edildi.

Bulgular: Toplam hasta sayısı 407’ydi. Kadınların yaş ortalaması 50,50±22,96 (yıl), erkeklerin

yaş ortalaması 55,10±24,23 (yıl)’du. İç hastalıklarından 158 (%38,8), kardiyolojiden 59

(%14,5), anesteziyoloji ve reanimasyondan 33 (%8,1) istem yapılmıştı. Yatış yapıldıkları

bölümdeki ana tanıları şöyleydi: Genel durum bozukluğu (%11,3), genel tıbbi muayeneler

(%8,8), ve göğüs sorunları (%8,1). En sık konsültasyon nedenleri anksiyete (%26,0), ajitasyon

(%20,9) ve uykusuzluk (13,5)’tu. Psikiyatrik olarak konulan tanılar şu şekildeydi: Anksiyete

bozukluğu 127 hasta (%31,2), depresif nöbet 80 hasta (%19,7), deliryum 75 hasta (%18,4) ve

panik bozukluk 43 hasta (%10,6). Cinsiyetlere göre konsültasyon istemi nedenleri (p=0,018)

ve psikiyatrik tanılar (p<0,001) açısından anlamlı farklılık vardı. Konsülte edilen hastaların 270

(%66,3, 137 Kadın, 133 Erkek)’i geçmişte en az bir defa psikotropik ilaç kullanmıştı. Hastaların

342 (%84, 173 Kadın, 169 Erkek)’sine konsültasyon sonrası psikotropik ilaç yazıldı.

Konsültasyon istemleri 2020 yılının ilkbahar aylarında en düşük sayıdaydı.

Sonuç: Bu çalışma, Kahta ilçesinin psikiyatrik konsültasyon istem özelliklerinin incelendiği ilk

çalışmadır. Psikiyatri bölümünde yapılacak planlamalara yol göstermesi ve diğer bölge ve

illerle karşılaştırılması amaçlanmıştır. Ayrıca, COVID-19’un KLP verilerini etkilediğini

göstermesi bakımından da önemlidir.

Anahtar Kelimeler: Ayaktan hasta, fiziksel hastalık, konsültasyon-liyezon psikiyatrisi,

psikiyatri, yatan hasta

Page 122: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

117

PP-002

ŞİZOFRENİ VE DİĞER PSİKOTİK BOZUKLUKLARIN TEDAVİSİNDE PALİPERİDON PALMİTAT 3

AYLIK FORMÜLASYONUN YERİ: BİR İLÇE DEVLET HASTANESİ VERİLERİ

Mehmet Hamdi ÖRÜM

Kahta Devlet Hastanesi, Psikiyatri, Adıyaman, Türkiye

Giriş: Oral antipsikotiklere (AP) uyum sorunları, psikotik bozukluğu olan hastalarda sık

karşılaşılan zorluklardandır. Uyum sorunlarını çözmek için uzun etkili enjekte edilebilir

AP'lerin kullanılması önerilmektedir. Bu çalışmada, günümüzde kullanılan en uzun etkili depo

AP olan paliperidon palmitat 3 aylık formülasyonu (PP3A) kullanan hastaları incelemeyi

amaçladık.

Yöntem: Bu retrospektif kohort çalışmasında, PP3A ile tedavi edilen şizofreni ve şizoaffektif

bozukluk tanılı hastaları inceledik. Tüm veriler hastane kayıt sisteminden elde edildi.

Bulgular: Çalışmaya 21 hasta (8 kadın, 13 erkek) dâhil edildi. Totalde; ortalama yaş

40,90±10,98 yıl, hastalık başlangıç yaşı 18,47±3,64 yıl, paliperidon palmitate bir aylık

formülasyon (PP1A) kullanım süresi 12,38±14,68 ay, PP3A kullanım süresi 4,66±1,85 aydı.

Cinsiyetler arasında hastalık başlangıç yaşı (p=0,242), PP1A kullanım süresi (p=0,659), PP3A

kullanım süresi (p=0,366) açısından anlamlı farklılık saptanmadı. Yirmi hasta şizofreni

tanılıyken, 1 erkek hasta şizoaffektif bozukluk tanılıydı. Sütür atılma öyküsü (p=0,011), yatış

öyküsü (p=0,020), sigara kullanım öyküsü (p<0,001), geçmişte PP1A dışında depot AP

kullanma öyküsü (p=0,023) erkeklerde anlamlı olarak fazlaydı. Zeka geriliği (p=0,001)

kadınlarda anlamlı olarak daha fazlaydı.

Sonuç: PP3A, uyum sorunları olan hastalarda uzun etki süresi avantajı ile ilacı kullanmama ile

ilişkili riskleri önleyebilir. Enjeksiyonların uygulanmasında rol alabilen birinci basamak sağlık

hizmeti sağlayıcıları, bu yolla psikotik hastaların sosyal uyumunun da artmasına dolaylı

yoldan katkı sağlamaktadır.

Anahtar Kelimeler: Paliperidon palmitat üç aylık uzun etkili enjeksiyon, hasta uyumu,

şizofreni, şizoaffektif bozukluk, psikotik bozukluk

Page 123: BİLİMSEL SEKRETERYA · 2020. 12. 23. · 2 BİLİMSEL SEKRETERYA Ankara Aile Hekimliği Derneği Mehmet Akif Ersoy Mah. Anadolu Bulvarı 286.Sok. Proofis Plaza No:3 Kat:5 Daire:38

118

PP-003 PALİPERİDON PALMİTAT 1 AYLIK UZUN ETKİLİ ENJEKSİYON KULLANAN PSİKOTİK ÖZELLİKLİ

HASTALARIN İNCELENMESİ

Mehmet Hamdi ÖRÜM

Kahta Devlet Hastanesi, Psikiyatri, Adıyaman, Türkiye

Amaç: İlaç tedavisine uyumsuzluk, şizofreni ve bipolar bozukluk tanılı hastalardaki önemli bir

sorundur. Uzun etkili anpsikotik (AP) enjeksiyonlar bu tür durumlarda önemli avantajlar

sağlamaktadır. Biz bu çalışmada hastanemizin psikiyatri polikliniğinde takip edilen ve

paliperidon palmitat aylık uzun etkili enjeksiyon (PP1A) kullanan hastaları incelemeyi

amaçladık.

Yöntem: Bu geriye dönük kohort çalışmada, 10/06/2019-10-06/2020 tarihleri arasında

şizofreni ve bipolar bozukluk tip 1 (BB1) tanısıyla PP1A başlanan, tedaviye en az altı ay devam

eden ya da tedaviyi bırakan hastaları inceledik. Verilerin tamamı hastane kayıt sisteminden

elde edildi. Klinik global izlenim ölçeği (KGİÖ) skorları kullanıldı.

Bulgular: Yirmi sekiz (9 kadın [7 şizofreni+2 BB1], 19 erkek [13 şizofreni + 6 BB1]) hastanın

dâhil edildiği çalışmada cinsiyetler arasında ortalama yaş, tanı, hastalık başlangıç yaşı, PP1A

kullanım süresi, KGİÖ skorları açısından anlamlı farklılık saptanmadı (p>0,05). Cinsiyetler

arasında darp edilme öyküsü (p=0,035), zekâ geriliği komorbiditesi (p=0,047), depo AP

kullanım öyküsü (p=0,010) açısından anlamlı farklılık saptandı. Totalde sadece BB1 tanılı bir

kadın hasta PP1A’yı tolere edememiş ve tedaviyi bırakmıştı. BB1 hastalarında tip 2 diyabetes

mellitus (p=0,026) ve hipertansiyon (p=0,020) komorbiditesi ve PP1A’ya ek oral AP kullanımı

(p=0,021) daha fazlaydı. Yedi tane şizofreni hastasında PP1A kullanımından fayda görüldüğü

için paliperidon palmitat 3 aylık depo enjeksiyon (PP3A)’ya geçilmişti. BB1 hastalarında PP1A

sonrası PP3A’ya geçilen hasta yoktu. Altıncı ayın sonunda uygulanan KGİÖ’ye göre, PP1A

şizofreni hastalarında BB1’e göre daha anlamlı bir klinik düzelme sağlamıştı (p=0,009).

Sonuç: Literatürde, bipolar bozuklukta PP1A kullanımı ile ilişkili veriler sınırlıdır. Mevcut

çalışmalarda bipolar bozukluk alt tipi konusunda bilgi verilmemiştir. Bu anlamda çalışmamız

BB1’de PP1A kullanımını inceleyen ilk çalışmadır. Ayrıca bulgularımız literatürdeki diğer

çalışmalarla uyumlu olarak PP1A’nın şizofreni hastalarında klinik düzelmeye olumlu etkisi

olduğunu göstermektedir. Enjeksiyonların uygulanmasında rol alabilen birinci basamak sağlık

hizmeti sağlayıcıları, bu yolla psikotik hastaların sosyal uyumunun da artmasına dolaylı

yoldan katkı sağlamaktadır.

Anahtar Kelimeler: Paliperidon palmitat 1 aylık uzun etkili enjeksiyon, şizofreni, bipolar

bozukluk, hasta uyumu, psikotik hasta