Be§evl~r Anıtarcı .. KURESELLEŞME,...

32
.. !Jhsan Çap A. O. ilahiyat Fakültesi - ULUS-DEVLET VE DiN Editörler GÜRS0Y - ihsan ÇAPCIOGLU ANKARA 2007

Transcript of Be§evl~r Anıtarcı .. KURESELLEŞME,...

  • ..

    !Jhsan Çap cıoğta A. O. ilahiyat Fakültesi

    Be§evl~r - Anıtarcı

    KURESELLEŞME, ULUS-DEVLET

    VE DiN

    Editörler

    Şahin GÜRS0Y - ihsan ÇAPCIOGLU

    ANKARA 2007

  • DiN YE KÜLTÜR: KÜRESELLEŞMENiN iNSANi BOYUT!,ARr

    Douglas M. JOHNSTON . Çevirenler ·

    Şahin GÜRSÇ>Y- ihsan ÇAPCIOGLU

    Ve eğer özünde en Fransız şeyler En iyi Fransa'da yapılırsaAmerikanJaştırma neden En iyi kendi ulusuna uygulanmasın? Her dükkan bir mağaza Her şirket bir holding ... Birçok ülkeden pek çok insan Haklı olduklarında bileceklerdir. Bağımsızlığımızı ilall eqiğimizpe Çok daha büyük bir katılım olacaktır.

    G. K. Chesterton "Americanisation"

    * Douglas M. Johston, "Religion and Culrure: Human Dimensions of Gl o· balization", Globalization and National Security, (ed.), Richard L. Kug-ler ve ellen l. Frost, Volume II, Part rv, 665-681.

    -43 -

  • ŞAHiN ~ÜRSOY • iHSAN ÇAPCIOGLU

    Toplumsal çatışma, her ne· kadar tamamen küreselleşmenin neden olduğu söylenemese de, küreselleşmenin ayırt edici

    bir niteliği haline gelmiştir. Sebebi ne olursa olsun, Amerika bununla diplomatik ya da askeri yönden mücadeleye hazır de-ğildir.

    Küreselleşmenin en büyük yan etkilerinden biri,· aydınlan

    ma, sanayi devrimi ve 20. yüzyıldaki teknolojik gelişmeleİ-in bir sonucu olarak eskiden zayıftadığı düşünülen kültürel ve dini kimliklerin günümüzde hızla yeniden canlanmasıdır. Benjarnin Barber, 'Jihad vs. McWorld' adlı kavramsal makalesinde, mc-

    dem dünyanın dinamiğini kabilecilik ve kür~~elleşrne arasında -bir taraftan yüz çeşit dar kapsamlı inanç adına her türlü karşılıklı bağımlılık, yapay sosyal işbirliği ye kentsel karşılıklilığa karşı diğer taraftan teknoloji, ekoloji, iletişim ve ticaret ile bağlanmış

    'McWorld' ile bir çatışma. olarak tanımlamıştır. Barber, "geze-gen, hızlı bir şekilde parça parça ayrılırken aynı zamanda gö-

    nülSüz olarak bir araya gelmektedir'' der (Barber, 1992: 53; ay-nca bkz. Barqer, 1995).

    Tari ı mlar

    Boston koleji sosyologu Peter Berger, "güncel ilişkilerin ana-lizinde dini göz ardı edenlerin bunu büyük bir korkunun sonu-cu olarak yaptıklarını" gözlernlerniştir. Bu tartışmanın arnacı çerçevesinde kültür, kişinin dış dünyayı aigılarna ve etkileşimini

    gerçekleştirdiği kapsamlı bir dünya görüşü_ olarak tanımlanmıştır. Bunun tersine din, kabul edilmiş mutlak doğru ya da kutsi-

    . ye te inançlı bir adanışa .bağlı olarak gerçekleştirilen kişisel ya . da kurumsallaşmış tavır, inanç ve davranışları içer_ir.

    . 44-

  • KÜRESELLEŞME, ULUS-DEVLET VE DiN

    Anahtar Fenomen ve Eğilimler

    Medeniyetler Çatışması mı?

    Burada sadece bir kaçının isminin yer aldığı Kosova,·Endo~ nezya, Nijerya, Sudan, Keşrnir ve Sri Lanka'daki son etno-dini savaşlara şöyle bir bakıldığında, Samuel Huntington'un savaşın

    . fay hatları ile ilgili öngörüleri gerçekleşmeye başlamış gibi gö-rünebilir (Huritington, 1997). Bu öngörülerintemel varsayımı,

    ekonomik küreselleşrneye bağlı teknolojik ve sosyal değişimle, rin dünyanın çeşitli bölgelerinde neden olduğu kimlik bunalı

    mının yam sıra genellikle din kalıbına yerleştirilmiş geleneksel değerlere yönelik bir özlernin varlığıdır.

    Huntington'un gelecekte dünya politikasına medeniyetler arasıiıdaki çatışmanın egemen olacağı şeklindeki temel tezine

    meydan okuyan en az iki görüş vardır. Bunlardan birincisi, kül-türel yakınlıkla başa çıkamamaktan ziyade güç politikası ile il-gili görüşlerdir. Bunun son örneği Bosna Kosova'daki Müslü-man toplurnlara yardım için Batılı Hristiyanların Doğudaki Hris-

    tiyanlara saldırmasıdır. İkincisi, oldukça inandırİcı bir neden olarak, modernliğin; birbirine bağımlılık ve kültürel farklılıldarı azaltarak yeni nesillerin geçmişin dini ve etnik yüklerinden kısmen kurtulmuŞ bir şekilde yaşıtlanyla doğrudan iletişim kur-

    malarını sağlayacağı kanaatidir. Buradaki sorgularnalara rağmen, Huntington dini, bir rne-

    deniyetin (ırk, dil ya da yaşam biçiminin aksine) en önemli ta-nırnlayıcı unsuru olarak görmektedir. Buna bağlı olarak din, gelecekteki çatışmaların da belirleyici unsuru olarak tasvir edil-mektedir. İster özel bir çatışmanın nedeni ister sadece milliyet-çi ya da etnik tutkulan harekete geçirmek için olsun din, kesin-

    - 45-

  • ŞAHiN GQRSOY • iHSAN ÇAPCJOGLU

    likle bugün dünyanın her tara:fında gerçekle~en sava~ların mer-kezindedir. Aynı derecede dü~ündürücü bir gerçek de dünya nüfusu hızlı teknolojik deği~imin ardından gittikçe parçalanırken, ho~nutsuzluğun derecesinin zaman içinde daha da kötüye gittiğidir. Zengin ve yoksul arasındaki uçurum giderek geni~le- · mektedir. Baskı altındaki bölgelerdeki seküler hükümetler kendi

    . nüfuslarının yasal beklentilerini kar~ılama konusunda· yetersiz kalmaktadır. Bu problemlere ek olarak, daha önce bahsedilen çatı~maların da açıkça gösterdiği gibi, dini kurumların asıl amaç-larından uzakla~ai-ak insanların sıkıntılarını yatı~tırmaktan ziya-de bunları ~iddetlendirmek suretiyle problemin ayrılmaz bir par-çasını olu~turduklarını gösteren pek çok örnek vardır.

    Batılı hükümetler, bu gibi durumlarda dine yönelen insan-

    ların artı~ına kar~ın bunun sonuçlan ile ba~a çıkabilmek için yeterli donanima sahip değillerdir. Bu yanlı~ adımların bir gös-tergesi çılarak, 1979'un İran devrimi boyunca, daha sonra Lüb-niın'a yapılan İnudahalede ve Yugoslavya'nın parçalanması ve sonrasında geleneksel diplomasinin dini ihmal etmesi, Batının dini farklılıkların üstesinden gelmesinde ve dindar taraftarlarını ustalıkla· etkileyen demagoglarla mücadelesinde etkisiz kal-

    masına: neden olmu~tur. Amerikalı diplomatlar,·gücün maksimize edilmesi konusun-

    daki ısrarlarının yanı sıra din ve dine bağlı dinamiklerin her

    türlüsünü tamamen görmezden geli~leriyle uluslar arası ili~kilerde ulus-devlet modelinin bir ürünüdürler. Batının dine kar~ı ilgisizliğinin son derece dikkat çekici bir örneği NATO'nun Orto-doks paskalya yortusunda Sırbistan'ı bombalama kararı alması

    dır. NATO askeri açıdan gerekliliği tartı~malı -paskalyadan bir gün önce ya da bir gün sonra çok ~iddetli ~ekilde bombala tabi-

    - 4Q -.

  • KÜRESELLEŞME, ULUS-DEVLET VE DiN

    !irdi- ve asla unuttilmayacak bir karar vermiştir. Sırpların da hemen dikkat çektikleri gibi onlan böyle kutsal bir günde bom-

    balayanlar sadece II. Dünya Savaşı'nda Almanlardı. Din ve kültürün bugünün uluslar arası konularını arılama

    ve bunlarla başa çıkma konusunda çok önemli unsurlar haline gelmesinin nedenleri küreselleşmeye tepkinin oldukça ötesin-

    dedir. Buradaki nedenlerin iyi anlaşılması, g~lecekte karşılaşılacak problemler karşısında etkili bir yaklaşımın geliştirilmesi açısından son derece önemlidir.

    Soğuk Savaş Döneminde Din

    II. Dünya Savaşı'nda eksen güçleri yenip bunlan önledik-ten sonra, Winston Churchill'in kelimeleri ile ''yeni bir karanlık çağ, baştan çıkarıcı bilimin ışığı tarafından belki daha çok uza-tılmış ve daha da uğursuz hale getirilmiştir", 15 zafer kazanan-. . lar bu kez birbirlerine karşı mücadeleye başlarruşlardır. Bu kar-şılaşmanın bir sonucu olarak ortaya çıkan günlük işlerin idare-sinde elinin rolü en az seviyede olmuştur. Toplumun belirli ke-

    simlerinde (örneğin Ronald Reagan'ın seçim desteğinin çoğu,

    dindar J!lUhafazakarlar tarafından sağlanmıştır) Soğuk Savaş, tanrı tanımaz "kötülük . imparatorluğu"na karşı bir mücadele niteliği kazanmıştır. Dolayısıyla bu birçok yönüyle dünyanın en zorlu iki modem (ve aslında seküler) ideolojisi arasında bir sa-vaştı: Liberaldemokratik kapitalizm, (dini ifadeler kamusal alan-dan tamamen çıkarılınasa bile16) devlet ile kilisenin ayrılrriası

    15 Winston Churchill,Avam karnarası konuşması, 18 Haziran 1940, http:/ /www. winstonch urchill.org!finestc.htm. ·

    16Bu konuda özellikle dikkat çekici bir inceleme, Richard J. Neuhaus'un,

    - 47-

  • ŞAHİN GÜRSOY - İHSAN ÇAPCIOGLU

    için güçlü bir kararlılığa dayanmaktadır ve Marks~zm-Leninizm, "halkların afyonu" olarak görülen dinin tamamen baskı altına

    alınması ya da silinmesi üzerine kurulmuşturY Böyle bir çevre içinde din bütünüyle göz ardı edilmese de,

    sadece sınırlı bir şekilde kendisinden bahsedilme imkanı veril-miştir. Tanrı tanımaz bir düşmanla karşılaşıldığında, sadece si-

    yasetçilerin hesaplarına girebilecek tek dini faktör, yaşam son-rasına inançsızlık ile intihara eğilimli olmayan davranış arasındaki muhtemel neden-sonuç ilişkisidir (böylece nükleer caydıncılığı saldırgan eğilimiere karşı bir engel olarak görmek için gereken rasyonel güç arttınlacaktır).

    Sovyet komünizmi ağırlığını kaybetmeye başlarken Alexan-

    der Solzhenitsyn diplama töreninde 1978'deki Harvard sınıfına ileri görüşlü bir uyarıda bulunmuştur. Alexander Solzhenitsyn,

    insan var oluşu ve kimliğinin merkezinde yer alan temel mane-vi ihtiyaçlan karşılamadaki yetersizlikleri için komünizm ve kapitalizmi benzer şekilde suçlamıştır:

    Rönesanstan bu güne kadar geçen zamanda tecrübelerimiz . artmıştır; fakat tutkularımızı v~ sorumsuzluğumuzu sınırla

    yan ~kın Mutlak Varlık kavranunıı~ kaybettik. Sadece·kay-öettiğimiz en değerli varlığımız olan manevi yaşannmızı bu-

    . labilmek için politik ve sosyal reformlara çok fazla umut öağladık. Doğuda iktidardakilerin alışverişleri ve hileleri bunu yok etti. Banda ise ticari çıkarlar onu boğmaya eğilimli. Ger-çek kriz budur. Pünyadaki çatışma .onun ana bölgelerinde

    The Naked Public Square: Religion and Democracy in America. Grand Rapids, MI: Eerdmans, 1984 başlıklı araştırmasıdır. ·

    17Karl Marx, Contribution to the Critique of Hegel's Philosophy of Law, http:/ /csf.colorado.edu/niirrors/marxists.org/archive/marx/works/ 1840/dfjahr/law.htm. -

    - 48-

  • KÜRESELLEŞME, ULUS-DEVLET VE DiN

    yayılan hastalığı.n benzerliğinden daha az felaket getincidir (Solzhenitsyn, 1978).

    Soğuk Savaş'ın sonu Batı'ya coşkun bir duygu getirmiştir. Demokratik kapitalizmin en büyük ideolojik rakibinin çökmesi Francais Fukuyama'yı "liberal demokrasi, insanoğlunun ideo-lojik evriminin son noktası' ile 'insan hükümetlerinin son şekli

    ve böylece tarihin sonudur" şeklinde düşünmeye sevk etmiştir (Fukuyama, 1992, xi). Fukuyama'nın görüşü, "eski hükümet tipleri onların sonunu hazırlayan büyük eksikleri ve mantıksız-

    , lıkları ile karakterize edildiler. Liberal demokrasi bu gibi iç çe-

    lişkilerden uzaktır. Liberal demokrasi ideali daha fazla geliştirilemez" şeklindedir.

    Büyük gurur kısa ömürlü oldu. 1990'İarda Bosna, Ruanda, Kosova, Sudan ve 'Endonezya'da meyd~ma gelen olaylan n açıkça gösterdiği gibi, modern Batı; yakında, . dünyayı beklendiği gibi yönetemeyecektir.

    Dinin Uzun Ömürlü Çekiciliği

    Her ne kadar Soğuk Savaş'ın iki kutuplu karşılaşması ile etkili bir şekilde bastırılmış olsa da, gerçekte din ve kültür çeki-ciliğini hiç kaybetmemiştir. Batı son iki yüzyıldan beri sadece bir inkar içindedir.

    Berger din konusundaki akademik ilginin (örneğin MacArt-

    hur Vakfı tarafından fipanse edilen mı:lti-milyon dolarlık Fun-damentalizm projesi) ters yüz olmuş bir dünya algısından kay-naklandığına işaret eder:

    Burada fundamentalizm olarak adlandınlan kavram (söylem-de veya eylemde her türlü tutkul!J dini harekete atfedilen) na-

    - 49-

  • ŞAHiN GÜRSOY • IHSAN ÇAPCIO~LU

    dir ve açıklaması zor bir şeydir. Ancak gerçekte fundamenta-lizm ister tarihe ister günümüz dünyasına balalsın bütünüyle eşsiz değildir. Tam tersine, farklı bir şekilde düşünen insanlar nadirdir. Basitçe ortaya koyarsak, anlaşılması zor olan olgu İranlı mollalar değil, ancak Amerikalı üniversite profesörleridir (Berger, 1996/97: 3).

    Bu yüzden, politikacıların hesaplannda dinin önem~ dü-.şüşü, herhangi bir izleyicinin gözünde objektifbir değerlendirme yapanınkinden daha büyüktür. Aydınlanmanın gelenek karşıtı ve rasyonalist varsayımlan, Batı'yı resmin önemli bir parçasına kar-

    şı körleştirmiştir. Mark Juergensmeyer'in belirttiği gibi, Batı'nın Batılı olmayan devletlerle uğraşırken karşılaştığı problernlerin çoğu 'etnik ve dini bağlılığı esas alan yerel politik kiinlikler' ile sekiller milliyetçilik arasında gelişen yüzleşme konusundaki bil-gisizliğinden kaynaklanmaktadır (Juergensmeyer, 1993: 2). Ba-tı'nın bu yüzleşmenin tem.elini oluşturan dini ve tarihsel faktör-leri ihmalinin sonucu olarak bu gelişmeleri doğru teşhis etme ve yariıdaina yeteneği baltalanmıştır (Bill, 1988: 417).

    B ekiide ~u ihmalkarlığa en iyi örnek, Amerika'nın 1979 İran

    devriminin temelinde yatan dini dinamiklere karşı gösterdiği ilgisizliktir. Devrimden önceki yıllarda, CIA içinde kaydedilmiş tel< önen olan İran'da karmaşık ve değişken dini durumun iz-lenmesinin iyi fikir olabileceği önerisi "sosyoloji" (Luttwak, 1994: 12) olarak küçümsenniiştir -Edward Luttwak bu terimin istih-barat çevrelerinde politik olarak ilgisiz ·meseleler konusunda

    boşa zaman harcayıcı bir çaba anlamında kullanıldığını belirtir. Bundan başka, nihayet geliŞen bunalım Amerikan hükümeti

    .tarafından ortaya çıkarıldığı zaman, bu dı,ırum dinin sadece -hiç değilse bile- yüzeyset'bir rol oynadığı, politik, ekonomik ve

    - so-

  • KÜRESELLEŞME, ULUS-DEVLET VE DiN

    sosyal bir problem olarak yanlış tanımlan dı. Luttwak'ın belirtti-

    ği gibi, "Bu dururnun başanlı bir politikaya imkan vermediği ka-bul edilebilir, fakat yanlış teşhis kaçınılmaz olarak yanlış reçeteye

    neden olmuştur", iyileşme sağlamak çok daha şüphelidir.

    Uluslarorası Politika ve Akımlar Üzerindeki Etki

    Din ve kültür ile ekonomik küreselleşme arasındaki ilişkiyi değerlendirmek için S konunun belirtilmesi gerekir: (1) Ulusla-

    rarası düzenin geliştirilmesi, (2) Dinin kültürel ifadeleri, (3)

    Objektif kaynaklar problemi, ( 4) Bilgi devrimi ve (5) Pozitif güç

    olarak din

    Uluslarorası Düzenin Geliştirilmesi

    Uluslararası düzenin başrol oyunculannın dünya görüşü

    nün (kimlik, normlar ve öncelikler) tarafından biçimtendiriliş

    şekli doğru olarak anlaşılrnadıkça, mevcut uluslararası sistem

    içerisindeki değişimierin ve gelişmelerin yeterli bir şekilde an-

    laşılması imkansızdır. Özellikle Daniel Philpott egemen ulus-devletlerle karakterize edilen Westphalia tipi uluslar arası sis-

    ternin gelişiminin Reform dönemi boyunca süregelen dini tar-

    tışmalarla ayrılmaz bir bağ içerisinde olduğunu savunur:

    Reformlaı:ın gerekliliği en belirgin şekilde şu bağlantıda ortaya çıkar: reform krizini yaşayan politikalar Westphalia'da bir çıkar benimseyenlerle aynıydılar. Bu krizi görmeyenler benim-semediler. Protestanlığın esas içeriğinin iktidara yönelik oldu-ğunu savunuyorum (Philpott, 2000: 206).

    Virginia Üniversitesi'nden John Milbank, dini etkiden ba-

    ğımsız bii sekiller alan görüşünün kendisinin de kaynağı orta-

    - 51 -

  • ŞAHiN GÜRSOY - iHSAN ÇAPCIOGLU

    çağ akademisinin metafizik tartışmalannda yer alan bir man-tıksal teolojik yapı olduğuna işaret eder. Ona göre, "teoloji, mülkiyet ve bağımsızlık gibi yeni gerçekliklerin içine girerek,

    insanoğlu için yeni manevra alanları oluşturmaya yardım eder." · (Milbank, 1993: 13). Eğer dünyanın nasıl algılandığı -dindar

  • KÜRESELLEŞME, ULUS-DEVLET VE DiN

    riç- kendi yorumlarındaki önyargıların farkındaydılar ve inanç-larında neyin kültürlerine özgü neyin teolojik olarak esas oldu-ğunu ayıklamaya çalıştılar. Edinburgh Üniversitesi'nin kilise

    tarihçisi Andrew Walls bu konuda 'Hıristiyanlığın belirli küitürel çerçeveler için bağlamsal olduğu ve olması gerektiğini, fakat böyle yapılırken bütün Hıristiyanları birleştiren temel özün kaybedil-

    memesi gerektiğini belirterek şöyle der: 19 "Bunların yerel oldu-ğunu hatırlamak kaydı ile Hıristiyanlığın yerel formlarına sahip

    , olunmasında yanlış bir şey yoktur." (Noll, 1996: 6). . . Teolojinin "kültl4ün malıkumu ve onun özgür bırakanı"

    olarak görüldüğü anlayış derin bir anlama sahiptir. İslam içeri-sinde de dünyanın çeşitli yerlerindeki farklı ifadelerinin ışığın

    da gerçek İslam'ın ne olduğu tartışması "bir bağlam içinde ifa-de" (contextualiza.tion) kavramının sınırları aştığını akla geti-rir.20 Eğer Ortadoğu'daki İslam~ın katılığının (çok genel bir ba-

    hisle) teolojik esastan ziyade kültürel bir unsur olduğu kuralla-ra uygun şekilde savunulabilirse; Güneydoğu Asya'da olduğu

    gibi, daha hoşgörülü bir duruş teolojik açıdan mümkün olmak-la kalmaz, aynı zamanda bir gereklilik olur. Kendini dine ada-

    19 Andrew Walls, The Missionary Mavement ih Christian History. Mary-knoll, NY: Orbis Books,1993. Wheaton College'de Hıristiyan düşüncesi profesörü Mark Nail'den alınn yaparsak "eğer bu yıl hatta gelecek on yıl içinde Hıristiyan tarihinin genel anlamı üzerine daha önemli bir kitap yazılabilirse bu çok şaşırtıcı olur." MarkA. Noll, "Translating Ch-ristianity," Books and Culture 2, no. 6 (November/December 1996), 6.

    20 Bir örnek için bkz. Adeli~e Masquelier, "Identity, Alterity and Ambiguity ina Nigerian Coınmunity: Competing Definitions of'True' Islam," inPost-colonial Identities in Africa, eds. Richard Werbner and Terence Ranger. Atlantic Highlands, NJ: Zed Books, 1996. Bu soruya Budizm bağlamında bir cevap için bkz. Melford E. Spiro,Bud~isnı and Society: A Great Tı·adition and !ts Burmese Vicissitudes. New York: Harper and Row, 1970.

    - 53.

  • ŞAHiN GÜRSOY - iHSAN ÇAPCJO(;LU

    mış insanları daha hoşgörülü olm~k için ikna edernemenin ne-deni onların inançlannın kültürel kırınalara aykırı gitmek için yeterince önemli olmaması değil, bilakis bunların mutlaka ger-çekleştirilmesi gerekecek kadar önemli olmalarıdır. Bu tür bir

    yaklaşım bunların dinsel ilkelerden çok kültürel özellikler ya da kazanılmış haklarla ilgili olduğu suçlamasına karşı dinsel zeminde meşruiyet sağlayan sorgulanabilir uygulamalara yol açar. Bu durum, Batı'ya da bu işi militaniara bırakmak yerine

    yüksek dinsel zeminde rekabet imkanı sağlar.

    Objektif Kaynaklar Problemi

    Batı'daki aydınlanma inanç sistemleri ile başka yerlerdeki aydınlanma dışı inanç sistemleri arasındaki çatışmanın tanımlamalan her birinin kendi önyargılarına sahiptir. Bu iddianın tam olarak anlaşılması için, Batı aydınlanmasının başlangıç . nokrasını incelemek gerekir. Aydınlanmanın 'motivleri Imma-nuel Kant tarafından güzel bir şekilde özetlenmiştir:

    Aydınlanma kişinin kendi kendini altına soktuğu vesayetten kurtulmasıdır ... bu vesayetin nedeni akıl yokluğu değil, aklı başkalannın talimatı olmadan kullanabilecek· kararlılığın ve cesaretin olmarnasıdır. Sapere aude! "Kendi aklını kullanma cesaretine sahip ol!" -işte aydınlarımanın parolası budur.21

    Bu sürecin hedefi kan, cemaat veya ~in bağlarından kur-tulmuş; devletin ve piyasanın yükselen yapıları tarafından ida-re edilen bağımsız birey lerden. oluşan bir toplum kurmaktır. (Bu

    21 Immanuel Kant, "Aydınlanma Nedir?" ("Was IstAujkliirung?"),Modem History Source Book, http:/ /Www.fordharn.edu/halsalVmocl!kant-wha- . tis.honl.

    - 54-

  • KÜRESELLEŞME, ULUS-DEVLET VE DiN

    bölümün arnacı bakımından bu süreci yürüten güçler ve bu sü-recin hedefi modernleşme olarak adlandırılacaktır22). Modemi-

    zasyon güçlerinin düşman olduğu şeyler -modem öncesi 'pre-modem' ve modernliğe karşı bir reaksiyon olarak modern kar-

    şıtı 'antirnodern'- modernliğin terimleriyle tanımlanır: Toplurn-sal bağlar -dinsel, sosyal, etnik ya da ailEj ile ilgili olabilir; soyut bir alandan çok "aydınlanrnamışın" kendi normal yaşam süreç-lerini devam ettirdiği özel alan; piyasa güçleri tarafından des-

    teklenmeyen "kamusal araçlar"; kısacası modernliğin özgür bağlardan kurtulmuş iktidarı içinqe yoluna çıkan her şey.23

    22 !3u terminoloji ilk kez Perdinand Tonnies tarafından popülerleştirildi. Bkz. Community and Society (Gemeinschaft und Gesellschaft) (1887; yeniden basım New Brunswick, NJ: Transaction Books, 1988).

    23 Okunabilirlik adına ve aşın basitleştirme riskine rağmen modem önce-si ve modem kategorileri çok daha karmaşık kategorilere karşılık ola-rak kullanılmışor. Anakronizmden kaçınmak ve modem öncesinin mevcut ifadelerini tanımlamak için "anti-modem" kavramı kullanılmıştır. Modem öncesinin modernliğe kaşı eleştirisi ancak modemliğin başlamasından sonra anlamlı (hatta gerekli) olabilir. Muhtemelen modem öncesi ile cemaate (Gemeinschaft) ve modern ile de cemiyete (Gesellsc-haft) referansta bulunmak daha yerinde olacak or. Bu terminoloji Tön-nies tarafından popülerleştirilmiştir, Community and Society (Gemeins-chaft und Gesellschaft). Aynca cemaat ve cemiyet arasındaki fark; Ernile Durkheim tarafından da "organik dayanışma" ve "mekanik dayanışma"-şeklinde tanımlanrnışor. Daha fazla bilgi için bkz. Emile Durkhe-im, The Division of Labor in a Free Society (1893; yeniden basım New York: Free Press, 1964) ve Jurgen Habennas, Reason and the Rationa-lization of Society, vol. 1 of The Theoıy of Commu.nicative Action (B os-ton: Bacon, 1988). Aynca bu farklılığın daha açık seçik bir tanımı için bkz. Guido Dierickx, "Christian Democracy and lts Ideological Rivals: An Empirical Comparison in the Low Countries," in Ch~tian Democ-racy in Europe: A Comparative Perspective, ed. David Hanley (London: Pinter Publishes, 1994), 15- 30.

    - 55-

  • ŞAHiN GÜRSOY - iHSAN ÇAPCIOGLU

    Modernleşmenin destekleyicileri, (aydınlanmamışlara ve modem öncesinin ortaçağdaki karanlık savunucularına karşı)

    kendilerini, 'ta:nnlardan ateş çalan' ve insanlara bağımsızca ge-lişmek ve var olmak için güç veren Prornethiusa benzeri figür- . ler gibi tasvir ederek tartışmayı kutuplaştırırlar. Modem önce-sinin dirilişini en iyi yaklaşımla ilerleme karşısında engel, en

    kötüsünde ise kuzey mitolojisine özgü "tanrıların alacakaranlığında" olduğu gibi duygusuz vahşi devierin soylu tanrılan ye-nerek dünyayı sonsuz buzul çağına sürüklerneleri örneğiyle ya da daha kötüsü ile yorurnlarlar. Burada birkaç betimlemeden

    alıntı yapılmıştır:

    'Görünmez perilere ihtiyaç duyan zihnin akıldışı bölgesi tehli-keli olabilir ve büyük umutsuzluğa neden olabilir. Düşünen insanlar kendilerini kontrolde tutmak için sürekli çabalamalıdır ... Kanıtlar ortadadır: Güvenilir, saygılı, düzenli, uygar yaşama koşulları bulmak ve güçlü dini bölgelerden kaçınmak (Ha-ught, 1995: 232).

    Ayrımını. yapmak için her iki tarafın yandaşlarının düşman

    olduğunun ve tarafsız gözlemciler olmadığının anlaşılması ya-rarlıdır. ~odern öncesinden moderrıliğe geçişin taraftarları, Max Weber ile birlikte, bunun insan gelişiminin doğal bir parçası

    olduğunu savunurlar. Benzer şekilde modernleşme karşıtları, güncel toplumsal sorunlarla ilgili suçlamalann aslan payını mo-dernleşmenin ayakucuna bıraklverme eğilimindedirler. Modem-modem öncesi çatışmasını insan evriminin ileri bir seviyesi ya da kırsal coşkulu geçmişin bozularak şimdinin sıkı bir disiplin

    . altında tutulması şeklinde görmeden önce, bu ikilemin yeni ol-·. madığı Rönesansa, hatta daha eskiye uzandığı hatırlarımalıdır .. Dahası Bilgi Çağı'nın doğuşu, modem dünyayı yeı:ıi teknolojik

    -56-

  • KÜRESELLEŞME, ULUS-DEVLET VE DiN

    gerçeldere uyum sağlayabilmek için modem öncesinin birçok özelliğini benimsemeye zorlamıştır. Böylece Modernleşme-modem öncesi ilişkisinin bir uyuşmazlıktan ziyade bir harmoni olma ihtimali artar (Bartos, 1996: 307-326).

    Anlatılanlar ışığında her bir tarafıın diğerini şeytani ilan et-mesi yüzeydeki değer olarak alınmamalıdır. Örneğin Batı'da

    çoğunluğun algısı "modem öncesinin toplumsal değerleri bi-reysel olanlar üstünde yüceltmesi"nin, Batı'nın uluslararası in-

    san haklarına ilişkin vizyonuyla köklü ve değişmez şekilde uz-laşmaz olması, bir kehanetin gerçekleşmesinden başka bir şey değildir (Juergensmeyer, 196). Bireyin önceliği üzerine kuru-lan, temel insan haklarını dünyaya uygulatma konusundaki bu çaba; kültürel ve dini kökenieri toplumun bireye üstünlüğünü vurgulayanlar tarafından kültürel emperyalizm olarak dirençle

    karşılanmaktadır.2-4 Görünüşte bu insan haklan gündemine karşı olanlar aslında. bu adalet ve insana saygı konulanna karşı ol-

    dukça sempatiyle yaklaşmaktadırlar ve bu gündem onların dini

    ve kültürel normlarıyla uyumlu bir şekilde dile getirilse, onlar müttefik bile olabilirler. 25

    Özet olarak modern bireycilerin anti-modern toplumcu akımlara karşı düşmanlığı büyük oranda Aydınlanmanın atom-

    24 Konuyla ilgili bir notta, Harvard hukuk fakültesi profesörü Mary Ann Glendon, Katalik bir bakış açısıyla liberal demokrat politik tartışmalano sağlıksız bir şekilde toplumsal sorumluluklan göz ardı etme pahasına bireysel haklar üzerinde yoğunlaştığını belirtir. Mary Ann Glendon, Rights Talk: The Impoverishment of Political Discourse (New York: The Free Press, 1991).

    25 Bu ifadeleri n İslami bağlamdaki karşılığına güzel bir örnek iÇin bkz. Abdulaziz Sachedina, The Islamic Root.s of Democratic Pluralism (New York: Oxford University Press, [yakında yayımlanacak)).

    - 57-

  • ŞAHiN GÜRSOY • iHSAN ÇAPCIOÖLU

    cu bireycilik yorumunun gelenek ve otorite haskılanna karşı bir polemikten besleniyor olmasıdır. Buna göre, toplumcularla aynı

    iddiada bulunsqlar da, bireyciler kendilerinin adaletin ve insa-na saygının tek meşru savunucusu olduklarını iddia ~derler. Bu, bakış açılan arasındaki büyük farktan değil, fakat toplumculu-

    ğa meşruiyet tanımanın bireyciliğin ve dinde_n özgürleşmi.ş bir kiınıusal alanın altını oymasından kaynaklanır.

    Bilgi Devrimi

    Uygun tedbirler olmadığı sürece, teknolojik bilgi, gelişmekte olan ve gelişmiş dünya arasındaki eşitsizlikleri ve geri-limleri dramatik bir şekilde arttırmaktadır. Ulaşılabilir· bilgi ve iletişim teknolojilerinin hızlı yükselişi daha nazik, daha arılayışlı ve birbirine daha iyi bağlanmış bir dünya düzeninin niüj-

    decileridir. Bir taraftan bu· teknoloji farklı milli, etnik ve dini kimliklere sahip insanlar arasında gerçek ve anlaşılır bir diya-logun kapasitesini arttırırken, aslında bilgiye ulaşmadaki bu

    kolaylık kültürler arası iletişimde derin ve anlamlı bilgiyi sığ ve olgunlaşmamış olana feda etmektedir. Uydu yayını aracılığı ile televizyon haberleri insarıların dünyanın her yerindeki

    .olaylardan haberdar olmalarını sağlarken~ habercileri, (gaze-te haberciliğinin daha bütüncül yapısının tersine) bir konu-

    nun doğru anlaşılması için gerekli olan. tarihsel ve kültürel arka planı yirmi saniyelik bir ses kaydına yoğunlaştırmaya zorlamaktadır. Dikkatsiz televizyon yayıncılığı, farklılıkları ve gerilimleri yatıştırmaktan ziyade bunları arttırmaktadır. İletiş.im hızlanmakta, fakat karşılıklı anlayış zaman almaya devam etmektedir.

    - 58-

  • KÜRESELLEŞME, ULUS-DEVLET VE DiN

    Bilgi teknolojisine ulaşmadaki eşitsizlik, içeriğindeki her-hangi bir uyumluluğun ötesinde sağladığı faydaları belirli bir sosyo-ekonomik düzeyin üstünde olanlarla sınırlamıştır. Bu ekonomik düzeyin altında olanlar için ise teknolojinin negatif etkisinin eşitsizlikleri arttırması ve daha önce bir emek karşılığı ödeme gerektiren işlerin otomatiğe bağlanması olmuştur. Şeçme hakkı tanınmayan bu nüfus izole olmaya eğimli olduğundan (ve en az eğitimliler d~sel demagoglardan etkilenmeye en açık kişiler olduklarından) dolayı, küresel kültürden uzak kala-caklardır. Kissingerin söylediği gibi:

    Dünya bir taraftan küreselleşmiş seçkinlerin paylaşılan değerler ve teknolojilerle birbirine bağlandığı, diğer taraftan o üyük toplulukların kendilerini dışianmış hissedecekleri ve milliyet-çilik ile emisiteye sığınarak Amerikan hegemonyası olarak al-gıladıklan şeyden kurtulma çabasına girecekleri iki tabakalı bir hal alacaktır (Kissinger, 1999: A33)

    Böyle bir sistem, kaynak ve güç adaletsizliği ve bu seçkinle-rm kendi değer sistemlerine karşı saygısızca davranmalan ne-deniyle, küresel seçkinlere karşı olanlar arasında tehlikeli bir ittifakaneden olabilir. Zengin ve yoksul, "geleneksel ahlak"26

    ve ''yeni sınıf ahlakı", kırsal ve kentsel, merkez ve çevre arasında savaş hatları belirlenecektir. Gelişmekte olan dünyanın hü-kümetleri küreselleşen ekonomi içinde geri kalmaya devam

    26"Yeni sınıf' hakkında özellikle aydınlancı . bir tarnşma için bkz. Peter Berger, "Different Gospels: The Social Sources of Apostasy," inArneri-can Aposta.sy: The Triumph of"Other" Gospels, ed. Richard John Neuha-us (Grand Rapids, Ml: Eerdmans, 1989). Aynca bkz. James Davison H un ter, Culture Wars: The Struggle to Define America (New York: Basic Books, 1991). ·

    - 59-

  • ŞAHiN GÜRSOY - iHSAN ÇAPCIOGLU

    ederken, batılılaşrnış seçkinler ve daha gelenekçi batılı olma-yan kitleler arasındaki dini-kültürel farklar Arnerikan "kültür

    savaşlan"nin27 küresel bir versiyonu üzerinde gücünü ar.ttırrnak isteyen demagoglar için verimli bir zernin oluşturacaktır.

    Böyle bir sisternin devarnlılığı ya küresel seçkinlerin "sessiz ve mutsuz halklan"28 başarılı bir şekilde parçalayıp yenmesi ya da daha önemlisi bu uygularnanın adil olması ile gerçekleşir. Eğer sistem adilse, o zaman uygun önlemlerle devarnlılığı sağlanabi

    lir, eğer değilse kısa sürede yıkılacaktır.

    Gümüş Bir Hat mı ?

    ·Teknolojik ilerlemeler farklı dini ve etnik grtıplar arasında

    ki bağlan güçlendirmek için çok az katkıda bulunrnuşsa da bu gruplar içindeki uyurnluluğu arttı.nna konusunda son derece etkili olmuştur. Anında iletişirnin bir istisnadan çok bir kural olması nedeniyle bir iç savaş bir ülkenin sınırlan içinde kala-maz, -o ülkenin ülke dışında yaşayan halkları arasında da söy-lem düzeyinde devarn eder.29 Buna ek olarak elektronik posta

    27Hunter, Culture Wars: The Struggle to Define America. Hunter geçmiş Amerikan politikalannı geleneksel-ortodoks-muhafazakar güçler ile yükselmekte olan gelenekçi olmayan-ilerici-liberal "yeni sınıf" arasında bir kültür savaşı olarak açıklar. Bu bölünme ilginç bir şekilde milli ve dini sınırlan aşar ve ilerici Protestan, Katolik, Yahudi ve Müslüman-lar kültürel olarak daha muhafazakar olan kendi dindaşlanna karşı işbirliği yaparlar. · ·

    28 Rudyard Kipling, The White Man's Burden, hnp:i /www.wwnorton.com/ college/history/ralph/workbook/-ralprs30b.hon.

    29 Sudan çatışmalan nı örnek verecek olursak diğer çıkar gruplannın yanı . sıra farklı fraksiyonlar haber sağlamak ve problemleri tartışmak ama-ayla bir web sitesi ağı oluşturmuşlardır. Başlangıç için bkz. www.su-dan.net.

    . 60.

  • KÜRESELLEŞME, ULUS-DEVLET VE DiN

    Batılı Hıristiyanların uzaklarda eziyet gören kardeşlerinin du-rumundan haberdar olmalarını sağlar ve· mevcut zulümlere karşı toplumsal bilinç geliştirmelerine büyük katkıda bulunur. Bu gayri ·resmi iletişim ağı, 1988 uluslar arası dini özgürlük yasasına konu

    olarak büyük etki yapmıştır. Elektronik küreselleşme aynı zamanda, yakın geçmişte in-

    san haklan eylemcilerinin Meksika'da Zapatistalar lehine inter-

    net üzerinden Yürüttüğü başarılı halkla ilişkiler kampanyasının da gösterdiği gibi, etnik-dini azınlıkların ulus devlet karşısında-

    . ki konumlarını da güçlendirmiştir. Devletin geleneksel bilgi kaynakları üzerindeki kontrolü isyancı yerli hareketlere ulusla-rarası kınamalardan korkmadan saidırma imkanı sağlarken, internet temelli iletişimin kolaylığı ve hızı bu durumu çok daha

    . . zor hale getirmektedir.

    Benzer bir şekilde, NATO'nun 1999'de Kosova'yı bombala-ması sırasında dünyanın her tarafından ilgili insanlar Sırp hal-kının insani görünilisüne destek vermiştir. iyi yazılmış duygu-sal mesajlar ve karşılıklı kayıplan·ve hasarı gösteren renkli fo-

    toğraflar, akillı bombalariii süzülerek inmelerini gösteren siyah beyaz resmi görüntüler olayın çok daha iğrenç bir görünilisünü

    gözler önüne sermiştir. Körfez savaşındaki başarılada ortaya konan temiz savaş efsanesi Kosova krizinde kendisine yaşam alanı bulamarİıaıştır. Bir Nato uçağı kazayla bombalarından bi-risini Macaristan üzerinde bıraktığında ve yaralanmaya neden

    olmayacak şekilde çatılar yıkıldığında, ileride neler olacağının izleri. kayda değer bir şekilde varlığını hissettirmeye başlamış

    tır. Kazaların çoğu herhangi bir savaşın kaçın~lmaz sonucu iken, detaylar internet aracılığı ile dünyanın her tarafına çok hızlı bir

    - 61 -

  • ŞAHiN GÜRSOY - iHSAN ÇA PCIOGLU

    şekilde yayılmıştır. Bu küçük olayları, toplumsal ilişkiler açısından büyükayıplara dönüştürme eğilimi savaşların gittikçe daha zor bir seçenek halini almas.ına neden olmuş ve kayıpların azal-

    tılması ve hızlı çıkış stratejisi iyi bir söylem oluşturmuş, ancak

    çok etkili olm~ıştır. Modernleşmenin kişisel olanı ortadan kaldırma etkisinin

    başarılı bir şekilde tersine çevrilmesi küreselleşmeyi yönlendi-ren teknolojik gelişmelerle daha da arttırılmıştır. Colorado Üni-versitesi sosyologlarından Otomar Bartoja'ya göre, postmodern toplum özgür iletişimle şekillendirildiği için bu tür bir iletişimin doğasında var olan ve klasik sosyologların sanayi öncesi toplumla bağlantılı olarak ele aldıkları, özellikle benzerlik, dost-

    luk ve serbest etkileşim gibi değerler öne çıkaiılacaktır. Böyle bir çevrede, ortaya çıkmakta olan sanayi toplumlarında iyi işle

    yen kişisellikten uzak bür~kratik yapı artık en etkin olma özel-liğini taşıyaıiıaz. Bunun yerine Bartos, en akılcı organizasyo-nun, "küçük, merkezilikten uzaklaşmış, gayri resmi, karmaşık rolleri destekleyen ve yaratıcı ve kişiler arası yeteneklere sahip

    işçileri kayıran" bir organizasyon olabileceğini savunur. İş ida-

    resinde bir yüksek lisans derecesi için programlardaki e~k ders-lerinin yayılması ve hizmetçi liderliği30 gibi idari kavramların

    30'~Hizmetçi liderlik" kavrairu yönetim kuramındaki ününü ilk kez Robert Greenleafin Seryant Leadership: A Joumey into the Nature of Legitimate Power and Greatness (n.c.: Paulist Press, 1977) adlı kitabı ile kazanmıştır. Greenleaf burada liderliğin ve genel olarak otoritenin değişmeye başladığını savunur. Bu eserde, ·güç ve otorite konulanna yeni bir eleştirel bakış getirilmekte ve insaniann kesintilerle de olsa birbirleriyle daha az zorlayıcı ve daha destekleyici ilişkiler kurmayı öğrendikleri savunul-maktadır. Kabul edilmeyi hak eden tek otoritenin yönetilenlerin yöneti-

    - 62-

  • KÜRESULEŞME, ULUS-DEVLET VE DiN

    dikkat çekici artışının gösterdiği gibi, sanayileşmenin yüksel-mesi ile terk edildiği düşünülen toplumun kişisel olmayan yön-

    leri karakteristik özelliklere dönQşmüştür. Kamusal alan kişisel olmayan objektiflikle yaşanan uzun tecrübelerden sonra yeni-den biçimlendirilmiştir.

    Paranın Diğer Yüzü

    Diğer taraftan, ulusal sınırlan aşan yakınlıklar bazen prob-, lemlerin ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. Huntington-

    'un işaret ettiği gibi, farklı medeniyetlerin devletleri arasındaki çatışmalar benzer kültürel ve dinsel yakınlıklan olan ülkelere de sıçrayarak kızışma potansiyeline sahiptir (benzer medeni-

    yetlerili bir araya gelmesi). Bosna-Hersek'teki savaş, bu nitelik-te bir olaydır. Rusya ve Büyük Slav Milliyetçileri, Sırp Ortodoks din kardeşlerine aktif bir şekilde destek sağlarken, Almanya ve Avrupa'nın büyük bölüniü Katalik Hırvatistan için bir araya gel-mişlerdir.

    Savaşın en şiddetli anı boyunca, 1 990'ın ortalarında, kendi

    'Sırp din kardeşleri' için bağış toplamak amacıyla Moskova sı-

    cisinin apaçık görülen hizmetkar konumuna bir yanıt. olarak benimse-dikleri bir otorite olduğunu ifade eden yeni bir ahlaki prensip ortaya çılaruşnr (9-10). Bu görüş özellikle iş dünyasının belli sektörlerinde ka-bul görmüştür. Örneğin; Herman Miller Company'nin başkaiu ve "lider-lik bir sariatnr" (Doubleday, 1989) ve "liderliğin cazı" (Dell Publishing, 1992) kitaplannın yazan Max DePree, "liderliğin hizmetkar yönü hisse-dilmeli, anlaşılmalı, inarolmalı ve uygulanmalıdır" der. "Beşinci Disip-lin: Organizasyonu Öğrenme Sanatı ve Pratiği" (Doubleday, 1990) kita-bının yazan Peter Senge ise, "Robert Greenleafin hizmetçi yöneticilik kitabını okumadan önce bu konuda başka bir kitabı merak e im eyin. Bence liderlik konusundaki en eşsiz ve faydalı kitap budur" der .

    . 63.

  • ŞAHiN GÜRSOY • iHSAN ÇAPCIOGLU

    nırlarında dolaşan Ortodoks ruhhanlar görülebilirdi. Aynı şekilde, dünyanın her yerinden Müslüman mücahitler Bosna

    Müslümanlarının Hristiyan kafidere karşı mücadelelerinde des-tek olmak için yardıma gelmişlerdir. Son zamanlarda, Çeçenis-tan'daki savaş hem moral hem de finansal destek bakımından İslam dünyasını harekete geçirmiştir. Örneğin, Çeçenistan'daki

    Çihad'ın internet sitesine (www.gogaz.net) dünyanın her tara-fından mücadeleye katılmak isteyenlere yol gösteren ve Çeçen gerillalarını destekleyen elektronik postalar gönderilmiştir.

    Pozitif Bir Güç Olarak Din

    . Din, insanoğlunun ilişkilerinde sadece bölücü bir güç de-ğildir. Bazı durumlarda din, farklı etnik, ırksal ve poHtik çizgi-den insanlan Yaratıcılarına ortak bir bağlılık altında birleştire

    bilir. Dini bağlar bir derec~ye kadar karşıt etnik gruplar ya da milliyetçiler arasında ortak bir zemin sağlaya~ilir. Örneğin, 1978'de Şili ve Arjanti~, Beagle adalarına yönelik karşılıklı ta-lepleri çerçevesinde savaşma kararı almışlardır. Bir saldırı· emri

    verilmişti ve iki ülkenin savaş gemileri sadece birkaç saatlik mesafede bulunmaktaydılar. Roma'ya bir çağrı gönderilmiş ve

    Papa bir elçi yollamıştı. Vatikan elçisinin qraya ulaşması ile öf-keler yatışmıştır. Elçinin bir çözüm bulması altı yıl sürmüş fa-kat orada bulunması iki Katalik ülkenin savaşını önlemiştir.

    D inin barış sağlamadaki ·bu yönünü ortaya çıkarmak ama-cıyla merkezi Washington'da bulunan Stratejik ve Uluslar arası Araştırmalar Merkezi dinin ya da manevi faktörlerin bir taraf-tan adalet ve uzlaşma temeline dayalı sosyal değişimi geliştirirken; diğer taraftan savaŞın önüne geçilmesi ya da çözümlen-

    - 64-

  • KQRESELLEŞME, ULUS-DEVLET VE D IN

    · mesi konusundaki pozitif rolünü araştırmak için bir çalışma başlatmıştır. Çalışmadan çıkarılabilecek büyük bulgular ara-sında, özellikle iki tanesi önemlidir: Dinin barış sağlama ko-nusundaki rolü dış politikayla meşgul olanlar tarafından (bü-tünüyle göz ardı edilmemişse bile) yeterince takdir edilme-miştir Ve dini cemaatler içinde doğru şekilde değerlendirilirse barış için kullanılabilecek büyük değerler vardır. Bugünün git-tikçe artan düzensizlik ortamında dünya, dini ve manevi fak-törlerin savaşın çözümü için önemli katkılarını gözardı etme-

    'ye daha fazla dayanamaz. Büyük dünya dinlerinin ilahiyatçılan sadece Altın Kural!ın aynı versiyonunu paylaşınakla kal-mazlar, aynı zamanda barışı sağlamak için belli ahlaki ilkeleri de somutlaştırırlar. Kriz çözümünde bu ilkelere dayalı dini prensipler ve araçlara başvurma ihtiyacı, gittikçe daha acil bir hal almaktadır.

    Gelecek için Bir Model

    D inin değişim için pozitif bir güç olması1 1994'te Mozam-bik'te meydana gelen acımasız sivil savaşın çözümünde resmi diplomatlar ile gayri resmi St. Egidio Ka to lik Cemaati arasındaki başarılı işbirliğinde açıkça görülür. Cemaatin tanınması sa-yesinde sağlanan barışın gösterdiği şey eğer cemaatin insani yardım bir fayda sağlarsa bunun krizi çözeceğidir. Buna göre cemaatin üyeleri her iki tarafında güvenini sağlamak için çalışmaya koyuldu. Gerillalara ilk diş muayenelerini yapmak için önderlik etmek ya da onların ilk gözlüklerini almak gibi, hükü-metlerin asla göze alamayacağı inisiyatifler yüklendiler. l(ısacası kişisel düzeyde güven kazanarak ve durumu yeniden insa-

    - 65-

  • ŞAHIN GÜRSOY • iHSAN ÇAPCIOGLU

    nileştirerek her iki tarafı da bir araya getirip meseleleri görüşmeye ikna ettiler.

    Savaşın sonuna kadar bir antlaşmaya varmak için görüşmeler 10 tur sürmüştür. Sürecin başlangıcın~a bu dindar banş

    sağlayıcılan adil bir çok partili seçim ve eşit garanti ile ateşkes · antlaşmasını denetlernek için uluslar arası toplumun desteği-

    . nin gerektiğini açıkça görmüşlerdir. Buna· göre, görüşmelerin 9. turunda, taraflar gözlemci olarak Amerika, Portekiz, Fransa

    ve Birleşmiş Milletlerden diplomatlan davet eonişlerdir. 10. turda ise, kendi ulus-devlet kaynaklannı getiren diplomatların ve banş antlaşmasının imzalanmasının izlenmesi, ateşkesin denetlenmesi ve eşit seçimin sağlanmasını yÖneonek üzere Bir-leşmiş Milletiere sıra gelmiştir. Bugün Mozambik'te ·demokra-tik olarak seçilen bir hükümetin yönetimi altında banş bulun-maktadır ve Mozambik'in ekonomisi canlanma aşamasındadır -en azından eskisinden daha az geri durumda- çünkü resmi dip-lomasi üçüncü taiaf olan dini parti tarafından geliştirilen gü-ven üzerine kurulmuştur. Bununla birlikte, banşı sağlayan din-

    darların çabasının hükümetler tarafıı:ı.dan sahiplenilmek için değil, hükümet tarafiridan güçlendirilmek ve bir vakıf ,olarak kullanılinak için olduğu unutulmamalıdır.

    Yeni Araçlara Duyulan ihtiyaç

    1980'li yıllarda yapılan bir araştırriıanın ortaya koyduğu

    gibi,31 koordine edilmiş ve sistematik temeller üzerinde kurul-

    · 31 Stratejik ve Uluslar arası-Araşonnalar Merkezi, Religion: The Mi.ssing Dimension of Statecraft. New York: Oxford University Press, 1985.

    - 66-

  • KÜRESELLEŞME , ULUS-DEVLET VE DiN

    muş dört işievin yerine getirilmesi için artan bir ihtiyaç vardır. Bu dört fonksiyon:

    -Diplomasinin normal araçlarının yetersiz olduğu yerlerde diplomatlar ve dini liderler arasında daha büyük işbirliği ve· anlayışın kolaylaştınlması,

    - Savaşın bir tehdit olarak görüldüğü ya da zaten başlamış

    olduğu yerlerde çok yönlü yetenekleri olan dinler arası bir ça-lışma takımını toplamak ve görevlendirmek,

    - Barış sağlama görevleri için din adamları ve bunların dışındakilerden oluşan b~ grubu eğitmek ve çalıştırmak,

    - İlahiyatçılara ve din adamlarına çatışma ve yanlış anla-rnalara neden olan öğretilerinin yorumu konusunda destek sağlamak. ·

    İyi eğitim almış ve destektenmiş dindar barış sağlayıcılaı; dip-

    lomatların ve hükümet dışı organizasyonların, geleneksel diplo-nias~in çözmekte yetersiz kaldığı etnik çatışmalar ve diğer ocrak kimlik problemleri ile ilgili çalışmalarına son derece önemli bir boyut katabilir. Bazı durumlarda, eklenen bu yetenek, kökü de-,

    · rinde bulunan dini meseleler ve dini engelleri aşabilen bir ortam sağlayarak başarı ile başarısızlık arasındaki farkı belirleyebilir.

    Bu, Temmuz 1999'da kurulan "Uluslar arası Diplomasi ve Din Merkezi"nin üzerine yapılandırıldığı dayanak noktasıdır.

    ABD Çıkarları ile Ilgili Suçlamalar

    Küreselleş~n bir dünyada, artık ABD için iki okyanus ara-sındaki ~ınırlannın gerisine çekilmek ve dünyanın diğerle:inin .kültürel ve dini bakış açısına başvurmadan açıklanabileceği konusunda ısrarlı olmak geçerli bir çözüm -hatta mümkün bile-

    . 67-

  • ŞAHiN GÜRSOY - iHSAN ÇAPCIO(;LU

    değildir. Dış (ve hızla artan iç) politika sorunlannın teşhisi ve tedavisinde ABD'nin bu görüşleri dikkate alması zorunludur. Bundan başka, 21. yüzyılda salgına dönüşmesi muhtemel olan kimlik savaşlannda -etnik, dini ya da kültürel olabilir- nükleer-

    ve hatta konvansiyonel caydırıcılıls: prensipleri geleneksel dip-lomasi ile birlikte tartışmalı hale gelebilir. Bu olası durum ile

    birlikte ABD siyasi istikrarı nasıl sağlayabilecektir ve bunda or-dunun rolü ne olacaktır? Artık belirlenmiş bir çerçevenin dışında düşünmenin zamanıdır.

    ABD'nin savaş çıktıktan sonra tepki göstermekten ziyade, savaşı önlemek için yeni ve yaratıcı yollar üzerinde düşünmesi gerekir. Burada bir problem daha ortaya çıkmaktadır. Bir kriz

    yönetimi kültüründen kriz önleme kültürüne geçiş kolay değildir. Karşılaşılacak zorluklardan bazıları:

    - "Anlık krizler in" ötesinde karşılıklı anlayışa ihtiyaç olması, . - Belirli inisiyatifierin etkinliğini göstermek (meydana gel-

    memiş bir şeyin bir önlernin sonucunda olduğunu kanıtlamak

    zordur. Nükleer caydırma gibi), - Siyasi iradenin eyleme geçmesi için birleştirilmesi konu-

    sunda artan ihtiyaç. Son maddeyle ilgili güncel bir durum: Birkaç yıldan beri,

    ABD Kosova'nın alevl~nmeye hazır bir ateş kazanı gibi oldu-ğundan yakınmaktadır, ancak bunu önl~mek için hiçbir tedbir alınamıştır. Elbette Bosna'da absarbe edilen millet bir başka

    probleme işaret eder: Aynı. anda birden fazla problemle başa çıkmak.

    Arniral William Owens olayı bir başka ilgili konudur. Ami-ral, 6. filoyu komuta ettiği zaman, Yugoslavya'nın o zamanki

    - 68-

  • KÜRESELLEŞME, ULUS-DEVLET VE DIN

    başkanından ABD donanmasına ait gemiler ile limanlarını ziya-ret etmesini ve ülkedeki sükunetin korunmasına yardım ama-

    . cıyla sancak göstermesini rica eden bir mesaj almıştı. Devlet bakanlığı ona tavsiyede bulunmuş ve talebi reddetmiştir. Ge-rekçe olarak da ABD'nin bir Avrupa problemi olarak görülen bu meselenin içine sokulmak istenmemesi gösterilmiştir. Bu tür

    ziyaretierin her hangi bir şeyi değiştirip değiştirmeyeceği asla bilinemeyecektir. Fakat bunu yapmış olmakla, ABD'nin Kosova

    , ve Bosna'da ödediği bedel karşılaştırılırsa; ne olabileceğini me-rak etmek son derece. doğal bir şeydir.

    Problem derinleşmektedir, bununla birlikte son yıllarda dışişleri bütçesindeki önemli kesintiler ile bu kanıtlanmıştır. Ke-

    sintileı; karşılıklı bağWık taleplerinin ABD'yi diplomatik olarak daha fazla meşgul ettiği bir dönemde olmuştur. Siyasi irade

    meselesi kesintilerden önce de sorundu. Koruyucu diplomasi hatta koruyucu savunma, bir müda-

    halenin yapılması için bir krizin varlığını önkoşul olarak gören

    bir demokrasi içerisinde doğal olarak ortaya çıkmaz. Bu başkomutanlar için özel bir rolü ortaya çıkarmaktadır. Sorumlu ol-dukları bölgelerdeki görece hareket özgürlükleri bu tür endişe

    leri değerlendirmek ve bunlara göre faaliyete geçmek yerine onlann durumunu iyileştirir.

    Öneriler .

    Engellere rağmen, burada ABD'nin önleyici hareket konu-sundaki yeteneğini arttırmak için doğrudan inisiyatifleri vardır. Örneğin diplomatik açıdan özellikle dinin belirgin bir yer tuttu-ğu İsrail, Nijerya, Türkiye, Su u di Arabistan gibi ülkelerde diplo-

    - 69-

  • ŞAHIN G,ÜRSOY • i HSAN ÇAPCIOGLU

    matik misyonlara bir din işleri · ataşesi gönderilmesi düşünül

    melidir. Bu görevlendirine karmaşık dini konular ile etkin bir şekilde ilgilenme ve dini hareketleri izleme konusunda misyan-Iann gücünü büyük oranda arttıracaktır. Misyonlar güncel ola-

    rak şekillencllı1ldiği, dini gelişmeler özellikle dikkat edilmesi gereken konular haline geldiği için kültür ataşeleri ya da.kon-solosluk görevlileri ve siyasi görevliler için baskı oluşturan me- · seleler halini almıştır. Bazı bölgelerde çıkarlar bu temeller üze~

    rinde devam etmek için çok yüksektirler. Bu çıkarlar ayrıca kay-nak yetersizliği gibi nedenlerle kaçınlamayacak kadar büyük-türler.

    Bu arada, başat biri.ınlerden yardım gelebilir. 200l'in başlannda ICRD deniz kuvvetleri, deniz piyadeleri, sahil &üvenlik birimlerinde görevli papazlara "uluslar arası jeopolitik durum

    içinde savaşa ve banşa yönelik kültürel ve politik tavırlan belir-leyen bir unsur olar~ d inin karmaşık ve büyük rolü" (hüküme-

    tin emrinden alıntı) konusunda eğitim verilmişti. Amaç, deniz kuvvetleri komutasının, görevlerinin önleyici rolü ile ilgili yeni

    ve değerli bir beceri ile donatılmasıydı. Her ne kadar şu an için bir planlama yapılmamış olsa da kara ve deniz kuvvetleri pa-pazlan da aynı şekilde eğitilmelidir. ·

    Genişletilmiş bir görev tanımı ve uygun eğitimle bu papaz-

    . lar yerel dini cemaatler ve din temelli hükümet dışı organizas-yonlarla olan kişisel ilişkileri sayesinde kendi komutanlan için paha biçilmez bir erken uyan fonksiyonu görebilirler.

    Bu papazlar oyundaki kültürel ve dini nüansları köklü bir şekilde anlamakla kalmazlar, aynı zamanda yerli dini liderlerin etno-dini demagoglann is.tikrara karşı yönelttikleri ve yeni or-

    - 70-

  • KÜRESELLEŞME, ULUS-DEVLET VE DiN

    taya çıkmakta olan tehditlerle ilgili endişelerini de kavrayabi-lirler. Bazen de bunlar bu cemaatlerle yaşanabilecek yanlış an-

    lamalar ve farklılıklar konusunda uzlaştıncı bir rol oynayabilir-ler- Ve son olarak alınan kararların kültürel yönleri ile ilgili ola-

    rak komutanıarına tavsiyede bulunabilirler_ Başka bir ifadeyle, savaşın ortaya çıkışının ardından, insani kayıptarla ligilenrnek olan asli fonksiyonlannın yanında askeri papazlar ilk anda sa-vaşın patlamasını önleme konusunda da son derece faydalı ola-

    , bilirler. Ayrıca dini gelene~erin ABD'de olandan belirgin bir şekil

    de farklı olduğu bölgelerde görev yapacak askeri personele du-yarlılık konusunda eğitim verilmelidir. Elçilikler ve askeri ko-mutanlar dinsel meseleler konusunda daha yakın çalışırlarken; ordu papazlan gelişmekte olan görev alanlanyla uyumlu ola-rak bu dersleri de verebilirler.

    Burada sorunlar ~le ilgili muamelelerde bir diğeri için ve dini sorunlar için çok fazla açık olmayan elçilik ile askeri kornu-

    taniann uywnunda, onlar dini sorunlarda yersiz karmaşı.klık ve do~uğu bildirme arasında doğru bir çizgide yürümeye ihti-yaç duyacaktır. Bu göz önüne alındığında, her ne kadar sınama, kendisine ait olmayan okullardaki öğretmenler için maaş artışını destekleyen devletin yapısı ve iç politikayla ilişkili belir-li yaklaşımlar için tasadansa da, 197l'de V. Kurtiz ve arkadaşlan Lernon'da Yüksek Mahkeme tarafından hazırlanan üç bö-lümlü sınama, deniz aşırı denetlemeler için yol gösterınede ya-rarlı olmuştur:

    - Bir politika ya da hareket kendi başlangıç motivasyonu olarak dini olmayan bir amaca sahip olmalıdır_

    - 71 -

  • ŞAHiN GÜRSOY • iliSAN ÇAPCIOGLU

    - 'Onun temeli ya da başlangıç etkisi, ne dini dizginleyici ne de ilerlemesini sağlayıcı bir etkide olmalıdır.'

    - 'Birleşmiş Milletler Hükümetlerinirı bir kısmı üzerinde 'din ile karmaşıklık ... haddinden fazla teşvik edici' olmamalıdır.32

    Bunun gibi bir kontrolün şüphe uyandırıcı düzeyde iyi olan

    ~örünümünün görüşüldüğü durumlarda, 'yarış pisti' görünü-mündeki geleneksel kanallara tercihen h ükümet dışı organizas-yonların, sektörün etkisi aracılığıyla dururnun kontrol altında tutulması için dikkatini yönlendirmesi gerekmektedir. Son yıllarda, hükümetin farklı kısı,mlan, hükümet dışı organizasyon-lar ile birlikte çalışmakta oldukça iyi beceriye sahiptir. Devlet dışı oyuriculann etkisi, aynı şekilde artmaya devam etmektedir.

    Tartışma lar

    Ne Barher'ın Cihad'ının sistem ve organizasyonu ile kısırnlara ayrılması, ne de onun 'McWorld'ünün dünyanın her tara-

    fındaki eğilimleri, hakikat üzerinde kişisel bir iddiaya sahip de-

    ğildir. Düşmaniara karşı Barher'ın muamelesi, yaşamın derin an-

    lamını bulan ):>azı insanlar sayesinde dini ve kültürel zorl~arın ihmal edildiği ekonomik küreselleşmenirı savunucuları için sos-

    yal değişimlerdeki ilerleme ve savaşın önlenmesinde manevi ve dini faktörlerin oynadığı pozitif role göz yummak olmuştur.

    Yüksek silah teknolojisi ile etnik müca~elenin yaşandığı bugünün dünyasında, silahianma yarışıİlı esas alan eski güven-

    32Lemon ve diğerleri, Superintendent of Public Instruction of Pennsylva-nia, 403 U.S. 602 (1971). İnternet erişimi için bkz. FindLaw, http:// caselaw.findlaw.com/scripts/getcase.pl?court= us& vol=403&in-vol=602.

    . 72.

  • KÜRESELLEŞME, ULUS-DEVLET VE DiN

    lik yaklaşımı uzun zamandır yeterince varlığını hissettireme-mektedir. Güvenlik; gittikçe ulusal, ulus üstü ve özellikle çoğu

    okyanus ötesi ulusal ilişkilerin güç ve dayanıklılığının bir .fonk-siyonu haline gelmektedir. Bu öneriler, her nerede olursa olsun mümkün olacak ayrıcalıklı uygulamaların gerekliliği, reVize edilen ilişkiler, savaş kaynakları, meşruiyet için diplomasinin

    kanalları ve alışılmış metodların ötesinde temas kurulan ulus-lar arası ilişkiler için yeni mekanizmalara duyulan ihtiyacı açık-

    , ça gözler önüne sermektedir. Böylece, dini inançların yaygın kabul gören boyutu, ayırt etme ve rasyonalite ile birbirine muh-taç bir dünyanın giderek genişleyen değişimlerini meşgul eden çok etkili bir mekanizmayı yakalamış olacaktır.

    - 73-

    Button8: Button9: Button10: Button11: Button12: Button13: