ATATÜRK ÜNiVERSiTESi İSLAMI. İLIMLER F BüL...
Transcript of ATATÜRK ÜNiVERSiTESi İSLAMI. İLIMLER F BüL...
2 O CC.\i: ES9
ATATÜRK ÜNiVERSiTESi
. İSLAMI. İLIMLER F BüL TESI DERGISI
3. Sayı
(Fasi!kül 1- 2)
Sevinç Matbaası, Ankara. 1979
İSLAM HUKUKUNDA KAYNAKLAR - İCT-İHAD - MÜCTEHİD -MEZHEB - TAKLİD VE TELFİK MESELEL;ERİ VZERİNE
BİR ARAŞTIRMA
Yazan: Doç. Dr. Ali ŞAFAK
1. GİRİŞ
HuJrukta kaynak ifa~esi birkaç manaya gelir. Şöyleıki; a ...,- Hukukoo çJJktığı ;yer manasma kayna:klar, b - Hukuku yapan ortoriıt:e manasma kaynak ve c - Hukuki hüküm ve meseleleri iıhtiıva eden eserler manasma kaynaklar. Bidnci ve ti:kinci manada ıkayınak mefhUıiDu ele alındığında günüırnüze kadar var olagelen huıkuık sıi·sıtem
leri ili ana guruba a(Y1rt edilebilir : İlahi menşel.i hukuk sistemleri ve Beşeri hukuk sisrtemJ.eri. Tetıkilc mevzuİ1ID.uz İslam Iıukruk:u da esas dtiıbari;yle ilahi menşee dayanf:ID hukı.ık _sistemlerinden bi:r:iıclir . ve bihlıassa ana :kaynaklarından ilk iık1si bunun açık biır deliılidir.
2. İ S LA M H U K U K U N D A KA Y N A K
İslam hukukunda iıbadetler, muameleler, cezalar ,devletlerarası müa:ıasebetler, miras ve· benzeri ıkonularıdaıki hüıküırnler ya asli kaynakl·ar denilen ve ED İLLE-İ. ERBAA diye adiandırılan Kitap, Sünnet, İoma ve K1yasda bulunur yahut da fer'i ıkaıynaklaır diıye adlandırılan; İst:iıhsan, Mesaliıh-i Mürsel e, Örf ve Adet, Sahabi ·Mezhebi, İsHsha!b g]bi ıka;yna!klarda tesbit ~Nmiştiır.
işbu asli kayuaklardan Kitap ve Sünnet tamamen ilahi vahye rİıüsten1ddirle~, diğer iki .kaynak İorna ve Kıyas ile Fer'i kaynaklar esas iıt1bardyle Kirtap ve Sünnetin lafz~na ve ruhuna ayıkın olırnaıına-
1
lı i·. ı.· V
ı: ı
lıdır. Böylece kaıynaklar arasmda mevcut bir hiyeraırşi aynı zamanda kaynakları~ hukuikiliğini ·de muraıka;beye yaramaık:taıdır.
~ .
3. F I K H I N D A I R E S İ N İ N G E L İ Ş M E S İ -BOŞLUKLUKLARlN DüLDURULMASI VE TEFSİR
Rasu1ulah(s)ın 23 yıl 2 ay 22 gün ıkadar süren pey.gaırniberl.i!k devresinde hukuken kaynağı 1ki taneydi. Brmlarıdan Kur'an-ı Kerirmde hukuki meselelerle ilıgiH ayet-i kerimeler fakihlere göre 150 · 550 araısında değjişen mahdud- milktardadır ve ıb1r ıkısını da muayyen hadiseler hakkındadır, Sünnette de durum genellikle böyleydi. Ora·
.. da da . umumiyetıle RasuJUılılah zaımanında olan, eecyan eden, sorulan !hadiseler haıkık.ın!da husus! hükümler vazedilmişt1r. Umuımi hükümler taş1yan ayet ve hadisler hiç şüphes.iız mevcuttur ve o . hükü.Inlere giren her hadiseye kaabili tatbiktir. Kısacası Rasululla!h(s) ı.ın. irtihal.i!yle ilahi vahy kesildi, sünnet de sona erdi. O:rıtaıya
çrkaın haıcti!seler ise her geçen ıgüırı aır.ttı ve çeşitliJik kazandı. Bunlar hakilcmda iki asli ,kaynaıkta doğrudan doğruya veya doJaylı şekilde hükilin ihtiva eden ayet ve haıdiısleri billmaJc her zaman mümkün olımuyordu. KarşJ<!aşılan bü meselelerin, hukukLaki boşlukların dolduru1ması gerekiyorıdu. Hüıkürrılerıin illetler.ine: amme menfaatına, kötülüklerin önlenmesine v.s.ye riayet edilerek gözönünde tutularaık, Raşid Haılifeler zamanıınıdan itiıbaıren, Edilıle-i Erihaanın üçüncüsü İ oma ve dör.düncüsü Kıyas ve İctihaıd . yoluy1a ,ha~lediJmesi gerekli meseleler çöziline kavuşuyordu.
. Bu çümıleden olar·aık Müellefe-i Kulu!ba zeıkaıtın verilenıiyeceğ·i, zaruret haUerinıde hırsızıhk cezasının illifaz edilrrnemesi, üç talı;ııkla boş,anmanın hüıkmü Sevad arazisinin ·hufkuki statüsfuıü tesbit, ölüm haıstalığı anında (marıaz-ı mev.He) ıbir kiı:rrisen:i:n :karısını ıboşaması
mn hükmü gibi ·konular yarcma ile yahut da Kıyasla ha1ledilmiştı1r.
Naıssın bulunmaıdığı yerlerde ioma veya hyas ile aımel ve hareket ed.il:ebileceği ayetlerde dolıaytlı şekilde, hı;ııdislerde ise doğru dan doğruya ve açıkca hülınıe bağlanmış ve tebcil ediJ.miştir. es-Sera:hsi «Na•ssı.n bulunmaıdığı yerde kıyasla amel caizdir. Bu husus s·aıhalbenin ittifaıkıyle saıb:i:ttir. Haber-i Va:hid ise kıyasdan daha kuvvetlidir. Çünkü o tereddütsüz Rasrtlullah'ın sözüdür, anealk ona i.tti:sal zincirin.de şüphe ve tereddüt vardır. Kıyasda ise şüphe ve
2
ihtimal vardır, rey tarafı daha galibdir. Bu vasıfları taşJ.ıyan 1oyasla amel caiz olunca, Haber"i Vaih:iıdle amel evleviyeıtlecaizd1r»(l) der.
Huıkukta boşluikJarın doldurulıması dediğimiz konuda fLkıihcıları en çok meşgul eden bahis; haber-i vaıhid ile :kıyas arasında bir teamzun hissediJ.ımesi hahiıde .· hanıgisiyle- am el .ve hareket edileceğiJdir.
• a) . Haber-i vaJ:l'idi ıkı:yasa tercih edenlerin ·deliJleri şu şekilde sıralanabilir :
ı - Muaz b. Cebelhadisi (2).
2 - Bu mevzuda iomaın bulunuşu. Şöyleıki, sahaibe-i ıl.diram kendi zamanlarında Haıberü'l-Vahidi daima kıyasa takdim etmişlerdir. Niltekiını Hz. Ömer, ölü düşürüleırı cenine de hiçıbir cezanın terettüp etmiyeceği görüşünde iık.en GURRE hadisinıi işi·tince reyiırıden vazgeçmiştir. Bu ve benzeri durumlaqıda saıhaıbe aleyhte her· hangi bir görüş serdetırrıemişler ve· böylece aralarr-ında haıberü'lvahidin kıyıasa taik!dim olunacağında icma vu:kua gelınişrtk
3 - Eğer byaıs haıber-i vaihidden öne alınırsa zayıfın :kuvvetliye izekclimi söz konusu ulw· ki, bu da baLıldır. Haıberü'l-Vahid, raıv.iınıiıı adaleti ve haberin delaleti sebebiyle kıya·sdan daha kuvvetlidir.
4 - Haberü'l-Vahid, Neıbi(s)den işitilmiş ~a·yılır ve kıyasdan önde gelir ( 3) .
. b) Kıyası, Haberü'l-Vahi.de takdim edenlerin delilleri lise:
ı - Eğet tearuz haMnde haber-i vahid hyasa ta.kdim olunsa idi kıyaısa muhal·if haber-i vahiıdler sahabe ve taıbiilerce bıiaıblmazdı. Ni:tekim İbnu A!bba•s aıteşıte ısıtılmış su ile abdest alıma konusundaki Ebu Hureyre had.isini bımkıp :kıyasla amel etmiştir ( 4).
2 - Haber-i vahid ık.Lyasa taıiDdiiil1 olunursa zapf delil kuvvetliye takdim edilmiş olur. Zira kıyas haberden daha kuvvetlidir. Kıyasda ihtimal daha az, haberde ise fazladır. Çünkü sened yönün-
( 1) es-Serahsi; Usulü's-Serahsi c. 1, s. }28, 329. (2) Bak, Buhari, sulh 5, şurfıt 9. Tırmiz!, alıkarn 3. (}) Senhuri; «Teftruzu haberi'l-vahid meal-kıyasıı, Mecelletü Edvai'ş-Şeria,
sayı 5, sene 1394, sayfa 196. ( 4) a.g. makale s. 196.
3
~ı li
1
1
den ravinin kizbi, fıskı, hata-sı. .. , 'delalet yönünden lse, tecviz, ız mar, iştirak, tashlb. ve nesiih ·söz ıkonusudur. HaJJbuıki byasda böyle bir şey yoktur .. Bu durumda en çok ilıtimaı taşıyan diğerinden daha· zayıftır.
İkinci gurubuı;ı bu ve benzeri deliileri tenk.idden vareste değildir (5).
Bu konuda fukahanın ileri geleınlerinin görüşleri farklıdır. Şöyleıki Ebu Hanife, Şafii ve Ahmed b.Hanbel ile ulemarıın peik çOğuna göre, haberü'J-vaıhid ıkıyasa takdim olunur ( 6). Şu kadar var ki, rav.inin ..faıkih olsun veya olmasın- adil ve zaıbıt olması gerekir. Bbu Hanife'nin «AUaih Teala. ve Rasiı.lfuıden gelen her şey makbulüınüzdüi ve eğer rivayet bulunmasaydı byas edeceik:tim.» dediği
naık:ledilir. ;Ebu Yusiıf ve Şafii giibi fak:i!hlerden de benzeri sözler naık:ledlmiştir(7). tmam Mail::iık.'in; halber-i valı!iıdle byasm tearuzu halinde hangisini diğerine takdim eylediği .kayııaıldaırda pek sarih değilse de mevcut nakHler onun da genelliık.le haber-i vaihid:i kıyasa taikıdim ettiğini gösterk (8).
Ama ismi geçen faıkihlerin biT !kısmı, ravi adil ve zabıt değilse o zamaı;ı fakiıh olup olmamasına bakarilar., rav.i fak:ih ise yine haber-i vahidi tearuz halüıdeki ıkıyasdan öne aılırlar, aıkei hatLde ıkıyasa mü· racaatı tercih ederler. Musarrat hadisi ıbuna bir örnek teşıkil
eder (9). Hanefİ fuıkalıasımn bu brubda koyduğu olçü şudur: Haber-{ vahidin ifade eylediği hüküm İ<1taba, meşhur sünnetiere mu- · halif aLinamaısı şartıyla, ıtereddütsüz kıyasa ta!IDd:iıı;ni gere!lcir. Bu ka:üde sonucu halher-i vahldi reddedenler aslında onun kıyası değil, Kitap ve meŞhur sünnete mu!l:ıalefetinden ötürü redded1yorlar. Mesela musarn1t hadisini Haınefilerin red sebebi; hadisin Kur'ana mu-halefeti sebebiyled:ir. Çünkü o. hadis : .
"" ~ <..$ ~'\to ~ ~ L.! ..ı.:&.' ı:rS o ! •.
«... Onun için kim sizin üzerı1nize saldırı:ı·sa siz de, tıpkı onla:rın
4
(5) a.g. makale s. 1.96-ı97.
(6) Kemal İbnu Humam; et-Takrir c. 2, s. 116. (7) Pezdevi; Keşfu'l-Esrar, c. ı, s. 703. (8) Senhuıi; a.g. makale s. ı91-l92.
(9) Keşfu'l-Esrar c. ı, s. 703, 7M Musarrat hadisi için bak Buhari, büyu 65. Müsliın, büyu 23, ;26, 28 v.s, eserler:
üsıtünüze saMırdrkları g:i!bi, ona saıldırın· (lO) ayeti leerimesine ve
ü LSÜ' ~r-~ ~ r.,.; ~ ı.} AJ La..Oı...:, ~~ iJl
ii 'rJ" «Her ,kim başkasıyla müşıtereken malik olduğu !köleyi azad ederse diğer şerik de bu işe müırrıaneat etmediğinden payını tazmin azad edene a:İ!ttir.»(ll) meşhur ·haıdisiıne inuhalif_tiır. Zoira gerek ayeti lcerim.e ve gerekse hadisi şerif bk ayn yo)_{ olduğu, telef edildiğinde misil veya kıyınıetini tazmini hiiıkme bağlar ve bu kÖnuda icma vaki olmuştur. ·Musarrart hadisini de bu yiizden reddederler, yoksa k:ı:yasa muhalefetimden değil.
Kısacası; haıberü'J-vahidi kııyasa tercih eden görüş daha kuv· vetHdir (12).
Daha önce de beHrtildiği giıbi ioma da boşlukların do1duruJ· masıında önemli ıbir kaıynaiktır ve i1k. zamanlarda ç01kca müracaaif. . ed.ilrniş, ulemanm (sahaıbe ve taıbiiler.in) etrafa yayılma'ları sebe· biyle toplu halde saırih icmada bulunmaları güçleşmiş, yerfu:ıi s~kuti ioma veya muayyen şehirlerde oturan ulemanın kendi aırala· nnda icmada buluıımalan (icrpa-ı elli-i Medine, icma-ı elli-i Kufe ... gibi) almıştır (daha fazla bilgi için baık et-Takrir ... c. 3, s. 80-116).
İcrna veya kıyasla da halledilmemiş bir :k:ı:srm meseleler de fıık· hın fer'i .kaynaıklarına göre hal ve fasled.ilmiştk. Fer'i kaynaklara ve biLhassa örf ve adete ·dayandırılaıraik konulaın hükiimlerin za
. mana göre değişebileceği de genel Mr prensip «Ezm~mın tagayyürü ile alıkamın tar~<.!y;yürü inkar olunama-z.>> (13) ifadesiyle ıbelir·tilmiştir.
4. R E Y V E İ Ç T İ H A D N E D E M. E. K T İ R ? ŞARTLARI NELERDİR?
Rey; fikir, görüş kan.aat manalarma gelir. İctiıhad ise, gaıyret sarf etmek, her :türlü imkanı 'kullanarak bk meselede sonuca ulaşmaıktrr. Bu işi yapana MÜCTEHİD denilir. Genel.J.j_kle her hukuik sisteminde olduğu g:i!bi İslam hukukunda da bilhassa tatbi·kaıtta
(10) el-Bakare 194. (ll) Buhari, şirket 5,14. Müslim, ıtk 3, eyman 53,54 v.s. (12) Senhuri; a.g. makale s. 199,200. (13) Mecelle md. 39.
s
bu müessese çok gelişti:dlmiştir. İslam hukukunda ictiıhad; «İ·sthıbaıt, hüküm ç:ıik:arma, yoluyla biırhususta şer'i ıhü:kınıü bilımedir.» şeklinde •tarif edildikten .sonra yapılan bu hii!küm_ ç:ıik:ruıma ya rey ve iotillıad iledir ya da kıyaslaıdır. Bu lmıdar önermli bi.r faali~eıt veya bu faaliyette bulunacak kişi (müctehid) sıradan bir iş veya kişi değildir._ Frk:ıJ1 usuli.i, kitaplarınıda ictihadın şartları şu şeıkHde sıralamp -aç:ııkla:nir : -
1 - ARAP DİLİNE V AKIF OLMAK : İctillıadda bulunacak kişi sarf, mahiv, belağat, mefıırıi ve beyan, edebiyat giıbi Arap diline taalluk eden i'liımleri, dilin mceliiklerini, ıkaidelerini bilip uygulamaktır. Müctehid kişi araştıracağı, ihtisasını yarpatağı hukukun diline vakıf olmalı ki, nassların uzak- ve yakın manalarını anlamak, en. i~ri _şekilde kavramak mümkün olaibil<sin. Y oiksa bu şaı'tın arılamı •hiç şüphesiz o dilin_ şahi.kasma ulaşmış lisancrlar kadar bilmek değildir ( 14).
- 2 - KUR!ANI KERİMİ BİLMEK: Çünkü İslami İHmlerirı her branşmda oLduğu gibi f:ıılclımda da o bütün .delillerin aslı ve rrıerciidir. Bir rınüctehid kişi veya gerçek bir müfti Kur'anın bütün ayetlerini en azından müc~nelen- ve fakat a:hkfun- ayeıtlerini mufassalen bilmesi gerekir. Sebebi ise; Çıka·racağı htikümler ona dayanaca:ktır. islam fıkhıyla uğraşanıların bazıları a!hkam · ayetleriınİ bir ra;kkarrı _içerisinde dondurmaıle isterlerse de bu doğru ıbir tutum değiLdir. Zira mikta·r, fakih lcişinin anlayış derecesine göre ço\k: ·daiha fazlaıdır. Mesela; o lnssalarla iLgili ayetler arasında geçen' hüıktirıılerden bilvesile neticeler çıkarılabilir... Bu saıhada AHKAMÜ'LKUR'AN-ı iLgilendiren özel eserler yazıldığı gilbi, yeri geldifP-nde alıkarn ayetlerini çok geniş açıklayıcı; Tafsirü'I-Kurtubi, Tefsirü'ITabersi gibi tefsirler yazılnnştır.
Müctelıid kişi Kur'an ayet1eı~ipin manalarını, nasih ve mensılhunu, eshab-ı nuzulünü v.s. Kur'a~ ilmine dai.r ferılere de valcıf olrrıahdır.
. 3 - SÜNNETi BiLMEK : Kur'an-ı Kerimi hi1rrıe :konusunda geçedi olan şartlar buraıda da aynen geçerl.idir. Bu sahaıda.da araştıırıcıJ.ara yarıdnncı oLmaıle üzere ahka:mla ilrg:ilıi sünneıtleri, bunların
nasih ve mensuhlarıını, radh ve mercuhı;ınu, n1vilerin duıumunu ... gösterir eserler yazıLmıştır.
(14) Abdulkerim Zeydan; el-Veciz s. 340.
6
4 - USÜLÜ FIKIR İLMİNE VUKUF : Her müotehld ve faık.ih bu iLmi en ince detayma !kadar bilmek zorundadır. Hüküm çı!karma. şekilleri, lafızlarriı u:nana ve delaletleri ve bunlarıdan zayıf ve kuvvetli olanları; tercilh. sel.Jeblerini V ;S.yİ biJımeli Jd hiiık.üm çıkarma yeteneğine sahip o~\Slln. Usulü fllk.ıJ:i il:niin:de de fukaha i1k za-
. manlardan itiıbaren pek byrrneıtli eserler yaı;mış[an:hr. Bu cUımleden olarak İmam Şafii'nin er-Risalesi, Serahsi'nin el~Usfı.lü, Cessasın elUsulü, Şatııbi'nin el-Muvafakatı, Kemal .İbnu Human'ın et-Takrir 'Ve't-Tahbiri v.s. sayılabiılir, birer örnektirler.
5 - İCMAIN YAPILDIGI YERLERİ BİLMEK : Çünıkü ioma nasslar için üçüncü dereceden b k asli Jcaıyınaık ve. ·deh1di:r. İcma ile salbit bir hüküm her.kesi iıstiısnasız bağlayıcıdır. Fıkıhta «Mevr.i:d-i nassda ictiıhada mesağ yoktur.» (15) kai.rdesi iama bahsinde de geçerlidir. Binaenaleyh ıbir müotehid icma ile saıbiıt bir hiikriıün alksine ıbir yeni ictiıhaıd iJeri süreinez.
6 _:..._ Müoteıhiıd ve fakih kişi ayrıca İslfumın ma~sadlannı, hükümlerin illetlerini ve ınsanların ımenfaatını ibilımeli •ki, hukuıki hüküımJerle, nass bu1ınmıaıyan ıkanularda kıyas ·yoluyla veya insanların ımenfaat ve örElerine binaen onların günlüık iş~erine dai.r hüküm çıkarabilsin. Şu duruma göre amme masla·hatınm nerede o1-duğunu, örf ve adetlenn neler olduğunu bilımek her ımüoteihld için şartıtır.
- 7 - FITRİ KAABİLİYET : Her iş kolunıda ve iıhtiısa:s mevzuunda ıkişiierin muvaıffaki:Yeti özel kaaıbiliyet ve i:stidada bağlı olduğu . giibi hukuk sahasııil!da da kiış.iınin başarısı, iil:ıti<sas saıhiıbi olarbi:Imesi bir baıkrma özel bir isıtidadı gereıktirir ( 16).
İşte mezıkur şartları şahsında bihakıkın .taşıyan müs[üman bir alim gerçek. bir müctelıid, müfti veya müceddiddir. Yoksa bunların hepsi veya biır kısmı hakıkında az bir bilgi, o yüce sıfaıtı, mevkii kazanmaya yeterli değildir. Yirminci asrın en ıkı~eıt:H telisirlerinden birisinin müellifi olan büyük alim E4'nalılı Harndi Yazı:r, Beyanü'l-Haıkkm 88. sayısındaıki bk makalesinde ;
«Karıin-i kirarndan reca ederim ki, son sözlerimderi ktihad davasında olduğuma kaail olmasınlar. Ben aczimi bilir, haya ederim ve ıbu mevkii ıbaiMeririin ehlini görmüş olsam belki tanırım.» der.
(15) Mecelle md. 14, (16) et-Takrir, c. 3, s. 241-303. Miratü'l-Usıll 420 v.d. el-Veciz s. 340-343.
7
İşte· gerçek 1lim erbaıbı böylece haddini bi1nıekte ve yerini tayin etırtıekteclir.
. Evet islamda ictihad kapısı kapanmış ,değildir ama o kapıdan girmeye eihil kişiler bulunamaz olmuştur; Kapı aç:ıkıtır diıye her ha:dcliıni biLmez kişi de oraıdan girmeye kal•kışl!r ise bu teihlıiik:enin önüne geçmek arrnacl.yla kapıya «ıkapalıd:ıt·» demek beLki daha faydalı görülmüştür. Unurtulmas:ı:n ki, hiçbir zaman «İotiıhad iotihadla nakzedi:lemez» ve «İotiha:d zaman ve mekanla sınırlandırılamaz.» (17).
İctiha:dda bulunabilecek kişi de bu ağır şartlar arandığı gıibi müotehidin her saıhada ictihadda ve kı~yasda 'bulrmup bulunaınıyacağı da ihtilaf mevzuudtir. Bazı fakihler fıkkın her ·dalında kıyasın caiz olahileceğini beılir.tlıık:en fukahamn ekserisi her hukuki · rheselede ıkıyasın, ictıihadın cari alamıyacağını belirtir ve bunu şu şeıkilde açıklarlar :
ı. K:ıyas her konuda caiz olunca teselısüle yol· açar ki, bu da bat:ıJdır. Bir ıbaşka ifi:ı:deyle lkıyas ale'I-kıyas caiz değildir.
n. İlieti' kavranamıyaın ıkanularda mesel~ h~ddlerde, feraiz bahsinde kıyas caiz değildir. Çünıkü haddler ve keffaretJer, miras payları takdire daıyanan. şeyler olup manaları akılla rtailedir olunam az. Ayrıca kıyasda hata ihtimali de vardır. Hata ve şüphe ihtima-. li olan yeııde hadd ceza>sırun verilemiyeceği hadiste belirtilmiştir.
Kıyas nncaık düşünü1nıelcle kavrana:bilen, illetleri açıklanabilen sahalarda söz konusudur (18).
m. Kıyas hilaf:ı:na varid olan şey bir ıkıyasa esas olmaz (19).
5. MÜ CT E H İ D- MÜ F T İ V E· M EZ H E B ·~,
önceki başlı!k altında rictihadın şartları açııkianmış ve 'bu işi yapab1lecek kişiıye de müctehid denldiği belirtilmişti.
Müf.ti ise; usulcülere göre mütehid •kişidi·r. et-Taıkrir müellifi rriüotehrid müftinin şar.tlarını şöyle sıralar : 1 - İnsanılaırın din' işlerini tedvir etmek, 2 - Kur'an hükümlerini her yönüyle bilmeık,
8
(17) Mecelle md. 16. el-Veciz s. 344-345. (18) Anıicü; el-Ihkfun fi usuli'l-Ahkam c. 4, s. 82, 89 v.d. (19) Mecelle md. 15.
3 · - Sünneti •teferruatıyla bi1rnek, 4 - Hüküm çıkruırna yoUarına vaıkıf oLmak. Anqak ıböyle bir ıkişi müotehid müftidir. İbnu Seın'ani ise; 1- İotihadda billurırmak ·kudretine sahiıp, 2 -:Adil ve 3- Kolaybıklara nılısat verımeıkten geri duran Udşi ancak müfti ve müctehiddir, der ve kolaylık gösterıneyi de iki şekilde açıklar :
a) Delilleri araımakta ve hüküırn 1stinba:t usulleriınde kolay davraınmak, ail.cla gelen i1k filkri almak. Bu davranış her. ne ka®r ictihadda bulunmada geçerli ise de mi,ifıti kişiTim bu şe\kilde bir fetva vehnesi helal olmaz ve ondan istiftada bulunması da doğru değildir.
b) Ruhsatilan ararrnada ve sünneti te'vilde .kolaylığı :tercih etmek. Böyle davranan kişi dinine ~tecavüzkardl!r, birinci durumdakinden daha günahıkardır ( 20).
Belıirtllen vasıfları ıtaşıyan kimseye müfti deru1diği gibi bnndan fetva i·steyene de MÜSTEFTİ, müfıti olmayan, fetva vemıe kudreti bulunmayan ıkişidir.
Ba:zı meselelerde :ictihadda bulunan da mutlak müotehide nisbetle müsteftidir. Onun için müftiıye nisbetle müstefti ne ise mut
. lak müctehide nisıbetle meselede müctehid de aynı durumdadır, her ilkisi de adfl'bı el1den bırakımamalıdl'r (21). Hadiste Rasuullah(s):
«Kıyamet kopana kadar ümineıtiıınden bir gurup devamlı surette haık:ka yardımcı olacaktır.» (22) buyurmuştur .. Ama ıyine hadislerde zamanla ilim eribabının azalması sonuca halkın cahillere uyacaıkları. da;
r-k: ~ '~\; ~~ "'- ;; (.)"Wl ~~rJ~ ıj-:! rJ 1 J\ ıo· .
• \_,.J...ôl_, ~~
«Gerçek alimler ortalıkta kalmayınca insanlar bir kl:sım cahilleri baş seçecek, a.Iim sanacalklar ve o kişiler onlara. (insanlara) ilimsiz, mesnedsiz, fetva verecekler, .kendileri sapacaklar, iınsanları da sapıtacaklar, yanıltacaklardır.» (23) şeklinde açıklanmıştır.
(20) et-Takrir c. 3, s. 341. (21) et-Takrir c. 3, s. 342. . (22) Buhari, itisam 10. Müslim, imare 170-173, 174. Ebu Davud, fiten 1 v.s. (23) Buhari, ilim 34. Müslim, ilim 13. Ti.rnıizi, ilim 5 v.s.
9
;ı· rr il ı il, 1
ii 1 , .. ·ı ~: '
! .,,
Müctehid olmayan kişinin fetva verıinesin~n hükmüne gelince; böyle bir ılcişi bir mezhebin müotehid.iınden naıklen değil de usule uygun tahrici suretiyle irftada ıbuilnnunsa o zaman nlvin:in rirvayetinin kabulü şarıtlarına bağlı olarak kalbul edilir. Bu d1,1ruırrıda müctehid olmayan Jd.şi fer'i hüküıı:n İstinibatına muktedir ise ve mezheb sahibinden o yeni mevzuda biır nakil mevcuıt. değhlse o zaman mensubu bulunduğu mezıh~bin usulüne göre o fer'i pulk:i:ıJd meselede fetva verir, verebilir ıki, kişi ·de mücteh1d fi'l-mezheb telakıki edilir (24).
Bbu Yusuf, Züfer ve başka Hanefi fak1hleri «Biır kimse nerede dediğ:iı:tnizi bilmediıkce bizim kavlimizıle fetva vermesin.» dem1şlerdir. Hiç bir dereceden müotehid olıma:yan kişi müf.ti değil, müc-
. teh:Ldlerin .görüşLerini ezberliye:n birisidir. Onnn için zamammlZ!da müfti adıyla anılan kişilerin •yaptığı ·da budur (25). Buıgün bunu dahi yapamamakıtadırla:r. Her mezhebdeıki ifita maıkarrııını dolduran kişi mezheblerıin görüşlerini havi ilik kitapları ezıbedemek, mütalaa zorundadır. Bu baıbda İbnu'l-Hadb bazı söz!ler söylediıkıten sonra «Bir kimse bir mezhebi veya müctehi·di taıkJid edince arıtık onun, başkasını takhde haıkkı yci;]:<ıtur ve bu konuda iıiıtifak mevcuttu.» der (26).
Müfiti birisi sukuti deliHere müsten1den {etva verince müstefti o fikre, fetveya rücu eder, isterse .gönlünde bir huzur, itminan bulunmasın. Bu, yolculUkta ·namazın Jmsn., hasta!hk anında. vitir namazını kılmaıma.ktaki, yolculuk;ta orucu tuıtup tutmamalkta:ki ruhsat v.s. g~bidir. Caıhillerden çoğunun bu mevzularda gönlü rahat etımezse de bunun bir kıymeti yokıtur. N1tekim Rasulullaıh(s) bazan, aslıabclan baz:ıılarımn gönlünün razı olmadığı bazı hususları emrederdi de onlar bunu yapmakıtan kaçınırlardı, Rasuhl'l.Iah ·bu tutuma kızmazdı. Huıdeyıbiıyede Rasulullah(s)ın Haccı, Umreye değiştir.mesi ve bunu 8!sha:ba emri karşısmda onların bir kısmı bu emri kerih görmüşlerdir. Fakat her ne olursa olsun emredilen hususlarda Allah ve Rasulüne iıtaat ayet geregidir.
~ ll \$' .0 ~ 0' ,_,.., 4.1 , __ .)_, A.U' ~ ' j 1 .a.:.o ,... ·~ ' 0"' ~ 0 . \.o
(24) et-Takrir c. 3, s. 346. (25) et-Takrir c. 3, s. 347. (26) et-Takrir c. 3, s. 348-349. İbnu Abidin c. l, s. 51-52.
lO
• .a~l~
.«AHalı ve Peyıgamberi ıbi,r işe hüküım ettiği zaman gerelk mü'min olan !bir erkek, gerek mü'min olan bir kadin için (ona aykırı olacak) işleri:nıde kendiler.iırıe · muhayyerlik yoktur ... » (27) · buyuru1muştur (28).
Şu açıklamatlara göre ilk devirlerıdeki <gibi gerek mutlak veya gercik:se mezheıbde veya meselelerde müoteıhld giıbi rutbelıere ulaşan kişiler daha sonraki asırlarda- yetişmeımeye başlayınca ortaya miliıti ve itfa usulü çlıkıİnıştır: işıbu müfteleır de büyük müotehidla!ıla :tesis eyledilcleri metodu ve .mezhebi taıkible mükellef tu:tulmuşlarıdır. Bu baık.ıımdan mezheb ne demekıtir? Buna temas ge-rekirse; '
MEZHHB : İ-slam fıkhmda birer hukuk ekolüdür ve genellik le tesis ec,leınin adı ile anılır. Günümüz hukuk sistemlerinde ve hukukun değiş :iık. branşlarında da çeş~tli hukuk mezhebieri ( ekıalleri) mevcuttur, klasiık me:kteb, poziıtirviıst mektep, liıberalisıt ekol, sos-
. yillist ekoıl, Lomıbroso mektebi v.s. gibi.
İslam hukukunda d:a büyük, ilim, iotihad, salah ve .takva sahib~ kişiler hukuki nassların teıfsir ve taıhlilinde, meselelerin hal~ linde kendiler,ine mahsus bazı metodlar Uıj\,aulamışlardır ıki, böylece o meLod daihilindc her bir hukuki hüıkrnün hal ve izahı teferruatta farklılık göstermiştiLr. Bununla bemher hiçbir mezheıb i-slamın ·da:iresinden dişarı çııkma, onu değiŞit~ııme giıbi bir tutuırrı içer-iısiıne gimınemişür, girıdiği anda zaıten İslami Sunni bir me:zıheb telakıki edi1memiştliır. İşıpu fı:k!hi mezhebleııden bir kısınıı iamaınla kayıbo1muş, mensubları kaılmamı-ştır. Bir kı:smı ise günüımüze !kadar yaşaya gelmiştk. Faikat her ilki gurup mezheıbl~rin esasları, fılkhi görüşleri müstakil eserlerle veya muıkayaseli fıkıh kitaplarında toplanıp tesbit ve izah edilmiştir .
. Maliıkl, Şafii ve Hanibeli . mezheıbi fakiıhleri alim bir kişinin bir mezheıble mezheblenmesi o me:zıhebin azimet ve ruhsatlannı alma-· sı gerekli midir? Sorusuna iki şeıkilde cevap veıımişlerıdir .
. Meşhur görüşe gö·re, Hayır! Hanibeliler der ki, o alim kişile_r mahayerdir, •SllraS111a. gÖre b jr mezlhebin . aaıiımetini veya ruhsaıtını
alaibilir. Çünkü vaciıbü'l-iıttiba olan ancak RasuluHah'dır, onun emir ve yasaklan iomaan bağlayıcıdır. DiğePle:riıne bağlama;k ise icmaa
(27) el-Ahzab 36. (28) Usülü's-Serahs! c. 1, s. 388. et-Takrir c. 3, s. 352-353.
11
2244? s &41
mugayir.dir ve böyle bir cevçı.zın üzerinde durmak gerekir. Ahmed r b. Hanbel'e göre, eğer sonraki kişi ilim ve taık.va. yönünden mez
hebin tm:amı veya imamlarından daha üstün ise, adil kişi oluşunda da şüphe yoksa lhir ırnezheble me.nheblenmesi şart değildir.
O mez1ıeblerdeki ikinc{ bir fikre göre, bir mezhebtn animet ve ruhsatları o alimi bağlayıcıdır.
· Hanefi ulemasındaırı iımam Kudfui de « Sonraıki alim· kiŞilerin bir mezhebde aziımet ve ruhsaıta taikli·di onlar için dalha kuvvetli, da:ha iyi bir hususdur (29).
İbnu ·· Abidirrı şuıiu belirtir : «Bir killıseye menhebi hakıkında soru sorulursa mezhebiıncieki görüş haıkkında biılgi istenilirse, o kişi,
-- Mezheıbiırniz kesin doğrudur, digederi kesin haıtadadır, di-yemez, ama mezhebim doğru'dur ama hatalı olmaısı da. muılıtemeldir-, faka~ diğer_ ırnenheb, muhaliıfim.iz hataılıdır ·ama doğru olması
· da muhıtemeldiır, der. Çünkü !haıta · yaıparıı da müıkafaatl~dınlmıştl:r. Hanafi ve ma·1:i!ki fakihlerfu:ıin tamaımı ile Han!beli. ve Şafillerin çoğunun görüşü budur. Ama (daha önce de belirtildiği giJbi) _Mımed b .. Iranbel'in bir filkri ile fakiılılerden bir gurU!ba göre, alim kişiler için muth11k takHcl caiz değildir. Şu kaideye göre, bir lillnse muayyen bir mezhebi seçse bir rivayt'lLe göre artlık bu durum alim ve ami (bilgisiz) kişiyi kesin bağlayıcıdır., ıbir diğer fikre göre ise, alimi •bağlayıcı değil!dir ( 30).
İşte alim kişilerin bir meilıebe bağlı olup olamıyacağı konusnnda dÖrt mezhebiın her birisinin görüşü böyle olunca bazı haJıl:er· de ortalıkta hiçbir mezheble lbağlanmamış, bağlanmak istememiş
kişiler görmeık mümkündür. İlbnu Teymiye ve talebeleri ile muah· har devir alimleriniın bazıiannın tutumu böyledir. Meselenin da!lıa iyi aç:ııklanırnası için 1büyük Hanefi aiimi İbnu Abidiınin Resmü'l· Müftisinden :i:kıtiıbas gereıkecekttr.
Mü:fti kişfu:ıin önce ~a Ebu Hanife'nm, sonra Ebu Yusuf'un, sonra -da tmaım Muhammed'in, sonra ıda İmam Züfer, Hasan b. Ziıyad'ın görüşıleriyle fetva vermesi gerekir. Fetva nasııl veritİir? sorusuna da Fethü'l~Kadiırde şu cevap varıdır : «Garip kiıtaplada fetva verilemez, garip göruşleri hetvi eserlerdeki bu fi-kirler şaşırtıcı:dır-, . el-Eşbah şerhindeıki biı1giye göre muhtasar kirtaplada da
(29) et-Takrir c. 3, s. 345. (30) İbnu Abidin c. 1, s. 36.
12
(en-Nehr; Şerhu'l-Kenz, Dürrü'l-Mıiılıtar giıbi) fetva verilemez. Çünkü dkuyucu, musamıifin ne lkasdetıtiğini anlayamaz, zayıf kaNilieri bilemez. Onrm için bu ıti.p eser1lerle fetva doğru değildir. Ancak eserde naklolunanları bi1kse f:ııJaihta tamnmış bir alim ise o zaman feı1ıva verebilir (3n. Mezhebin alimleri ,:iJbadetlerde fetvaları Ebu I::Ianife k av lin: e göre veırmişlerdiır. Muamelatın değişiık sahalarİnda :Use, bazı şartlada özel biT ihti·sasa değer ver:iJ1miş ya Bbu Yusuf'un :>.;a da tınarn Muhaımmed'in f1kri tercih ediJın:ıiştir(32).
Müft.ülerin metin!ler arasında fetvalarında ne ıgibi bir yol taık..iib edecekleri belirtHclikten sonra; ·
« ... Yine bir müftıi bir husus·ta mezheb imaırrıına ve biT başıkasına ait iki •kav:i!l bulsa hıyar haldkı yoktur. Mezheb iımaırrıımn filkrini alır. Bir mezheb içer:İ!sinde ili fiikir tearuz edince mezıhebde ·asla ·dönülür ki, o da imarnın görüşüıdür. Hatta Fetava'l-Haıyri~ede ıbeürıtildiğine göre İmaını Bbu Harille'nin görüşü ile İınıMneynin görüşü ıtearuz eyılese görüş yine Ebu Hanife':nirı;ı:dir. Zamret olmad:ııkca imarneynin veya ikiden birisinin görüşü Bbu Hanifenin görüşüne muaclil saıyıilaınıaz veya Ebu Haiıife'nin görüşünden dönüş yapılamaz ... Bunuın sebebi, Ebu Hanife mezheıbin usulünü koyandır, mezhebiu imanudır, herkesden öndediL Onun için mezheb alinıleri fetva İınıaırrıeyruin görüşündedill:", deseler ıbiıle ıtatbikatta, öncel:i:k Bbu Hanife'ninıdiır.» (33). Alimierin fikirlerinin tearuz etmesi halinde müfti kişi zamamna en uygun, en kuvvetli ve layılk olan en kuvvetli görüşü seçer.
Kısacası : Hanefi ulemasıı:ııı:ı ittifak eylediği hüküımle kesin surette fetva yeriHr, eğer ittifak yoksa ve mezhebin · meşayihi iki .fiJdrden b:i!rini veya her ildsi:rui :tashi!h etmişlerıse o zaıman tashih olunan ıbiris·i ise o alınır, ikisi ise Ebu Hanj:fe hangi tarafita ise
· onnnki .tercih hedilir,, sonra Ebu Yusufunki... sırasıyla alınır ve am el ed:i!lir ( 34). ·
. Hanefilere ve diğer mezhebiere göre, ,kişi ·ken!di nefsinden başka ıbir.isine fetva veririken zayıf ili:a'Ville fetva veremez. Hanefiler ise, kişi kendisi içinbile zayıf bir fikirle fetva verip aınıel edeınıez. Çünkü zayıf, mercuh fiıkir herkes için mensuh rhükmündedir (35).
(3ı) İbnu Abidin c. ı, s. 52. (32) aynı eser c. ı,· s. 53. (33) aynı eser c. ı,· s. 53. (34) İbnu Abidin c. ı, s. 55. (35) aynı eser c. 1, s. 55.
-----------~---- ::.__ --------------
13
..
Bu genel kaideyi bıraıkan müteahhiriıın ulamasından bazısı hem kendi nefsi için ve. hem de avfurı için racilıi !bırakıp mercuhla fetva karar verdillerindendir ki, Jcla:s:iilderle zl!dlaşa:nışb:tıdıır. Zayıf biır fikirle hüküm ve fetva verme cahiJ.ıJ.1ktir, iornaı ılıiçe sayrrrıak.:tı:r ( 36).
el-Biri ise şöyle der; «Bir arnı kişi naslatı bilecek derecede bir fi:kre sahip değilse o kişi mercuıh fildırle kendisi haklkmda karar veremez. Ama bill.gi saılübi birisi ise mercuih fiıkirle kendisti ha!kkın-. ·da karar verebilir ama kişi bu ihrni seviyeye ula.Şamamışsa .(cahil binisi ·ise) öyle zannederiırn ki, şahsına dalıi fetva veremez.» Görülüyor tki e-Biri «İ-1iım sahibi» şartı ile genel hük:ı:nü sınırlamış:tıT. Ami (bilgisiz) birisinin böyle yapaımıyacağını belirtmiştir.
Gerek Hızanetü'r-Rivayat'da ve gerekse el-Münye adlı eseııde «.:. Ancak zaruretlerin bulunduğu zamanlarda mezhehteıki zaryıf görüşle bir süre tiçin aımel ec:Li!leıbHeceği, müfil:i ·kişiniın. fetva verebiho!ceği» belintilir ve bu :konuda şu misal verilir : Şehvetten sonra vaki inzal guslü gerek:ıtiımez diyen Ebu Yusufnn bu fikri zayıf.tır. Aırna onun bu fi\kirini mezheb imamları yolCu ve ımisafiırle.r için bir koııku ve şüphe . buhmması haılinde caiz göıımüşlerdir. Çünk:ıü bu gibi yerlerde zar~et söz ,konusudur (37). tşte bu gibi yerlerdeiki zaruıret şartına çok saıyl'da müracaat edilmiş, fuikitha aısn .kaideden aıyrılmak istememiştir (38). Allame İbnu Şelebi el-Mısri, ·ei-Fetavasında der iki, «Zaımaınırrmz müftisi için gerekli olan; cevaplan açııklama.s:udır. Çünık:ü ortalıkta cehalet hakimdir. -İılci eşit fikirden birisiıyıle hüıküm ve ık:a:rar vermeık cai21dir.» (39). Bir mezheb imanından veya bir müoteh.Udıden bir tek mesele halkkınıda değiş.iık zamanlarda iılci ayrı icti\hadın ri.vayeti cai:ndiır aıma bir meselede aynı anda uyıguılanaıbilecek iki kavil veya veohin ondan rivayet ca:iz değildir, olamaz. Çoğu ·zaman da zayıf ka viilerde «ıldle : denildi ki», kelimesi kullanı1mışıtır ( 40) .
6. TA K Lİ D M E S EL E s· i:
TaikHd; luga:tte bir insanın, diğenini taıkliıdi, ,kopya etinesi demektir. Hukuk diliırtd.efse, (<Bir fikri delilsiz, huccetsiz ka_bul et-
(36) aynı eser c. 1, s. 55. (37) aynı eser c. f, s. 55. (38) Birizade, İbrahim b. Hüseyn; el-IstiHUıatu'l-Mürafaa ... yazma v. 64-a. (39) el-EtıHUıat V. 64-a. (40) aynı eser v. 64-b, 65 a. 41-et-Takrir c. 3, s. 341. el-Veciz s. 347-349.
14
mektir.» Bir başka ifadeyle «Bir hususta hiçbir fıiıkri olı:rnaıyanın o hususta ,birisinin fikrini tereddütsüz kaıbul eıtımesidir.» şdklinde tarif edilmiştir. Mesela bir kimsenin, mevcut bir ayıp sebebiyle mkah aıkdinin feshini caiz görmesi gtbi. Zira falan müoteıhid böyle bir ayıbın bulunması haılinde nillleanın feıshedileceğiınıi ·söylemiştir.· · İşte o kişi mücteıhidin deıLhl:ini ·ve o delilin kuvvetin{ ve sıhhatini br1meıksiZiin alır ve amel ederse ibu bir takiliıddir.
,1\vamdan bi>risinin. bugüne kadar sıhhaıtli ve doğru bir biçimde ge1miş bir mezhebi taıkJ.iditnin caiz olacağı behrtillirse cie bu ceva:zın derecesi nediır? Ne gibi şartlaıra bağlıd1:r? İslam hukukçuları verilecek cevapta iJhtila:f etmişlerdir ( 41). Eskilerden İbn u Hazm, tbnu Kaıyıyirrn v.b. fakihlerle yenilerden pek çoık hşiıler talldidin aleyıhirıdedirler ve deder ki, insana düşen görev oıturup araştrması, hal<ilcı buılırrıasıdıı-. Her kimse ıkeındi ilmi kudretine göre icıtiıhaıd
da bulunmahdır. Her müslüman dininin, peıy;gamberiıı::ıin getirdiklerini öğreınmeliıdir. Ama kişi tamaımeın caıhil birisi ise o zaman Rasüliin ıgetirdiklerini en iyi bilenden soıımalıdır. O kişi de «Allah ve Ra:suilü böyle buyurmuş, hükmetmiştir» d'eıllleıliıdir. Çünıkü ancaı!( Allaılı ve. Rasuılüne iıtaat emredilmişrt:ir. Aıi:ı.cak müslüo:lan ı1lıiİniın kavlini (sözünü) almak onu taıklid değil, haber-i vaıhidle aımeldir. Muka1l:i:d as~dir, müatehid iıse mükafaatlandınlmışnr. Hadisle;
. _r.--1 cıJ.9 ~1..9 ıJWI ~~!..il
~<Bir haılcirrn ictihad eder de ictihadında hatada bulunursa ona bir mükafaat vardır.» (42) buyurulmuştur. ÇüınJcü o kişi AHalı'ın eımrettiklerini yerine getirmiştir. Bir hususta ha:k ve hakikat tekclir, onun dışındaıl,üler hatahdır. Ayette;
. J)I..Al\ ~' ~\ .J~ \j w «... Artııle baıkda:n ayrıldıkdan sonra sap:nkl11k:ta:n başka ne kalı:r» ... » (43) buyurulur. Söylenilen.görüşlerden hak olan; Allah'ın haıkıkında hükmettiği görüştür, vahya uyaındır. Haıta anealk Alla:h'da11 geLmeyen hususlarda söz konusudur ... (44).
(41) et-Takrir .::. 3, s. 341. el~Veciz s. 347-349. (42) Buhari, itisam 20; 21. Müslim, akdiye 15 v.s. ( 43) Yunus 32. ( 44) İbnu Haz m; el-Muhalla c. 1, s. 86-90, mesele no: 103. İbmı Kayyim;
I'lamü'l-Muvakkıin c. 1, s. 72.
ıs
~------------- ------
Taklide karşı olanlar ile taılcl~d lehine olanlar a.rasında daha çdk. birincilere yakın olan ve kişinin muaıyyen ıbir. mezhebe mensu:b olaıbileceğini belirtmekle beraıber, bazı hususlarıda bir· diğer
. meııheh veya bir başka müctehidin görüşlerini de zaman zaman taklid edebileceğini belirtenler :de mevcutıtur. B:iJhassa bu fikrin müdafileri zamarı:ıımızda daha fazlaıdır ( 45).
Balısin Hanefi fılclıı k:irtaıplarında daha çok işleniılıdiği ve müstalkil bab ve fa:sıHar, 'risaleler taıhsis edildiği göz önünde tutularak . tedikiık ve tahki:kine girişilecek olursa;
TAKLİD: Kitap, Sünnet ve İcmada ·biır delil bulunmayan hususta müotehid birisiniıı kavli ve fiık!l"i ile arneli etmektir. Taklidde buılunan kişi avamdan bidsi ise müft.inin fiilcr"·ini alır. Müotehid kişinin sözü kendisi halıkında bir. deıli1dir. Çüniki Allah Teala müc- · tehide ictiıhad ile aımeli vacib •la1ldığı gtbi muk~illde de iJ11evcut rictihadla arneli vacib kılırnıştır. Eğer funi ·birisine mukallid ·demek. caiz ise müctehide de muka1lid demeıle ca:izd.ir. Çünlk:ü o da Neıbi (s)nin •sözlerini alıp taklid ·etmeıkıtedir. Aırna İmamü'l-Haremeyn, müotehidin bu durumu gerçek manada bir taıklid değildir, bir nakilıdk. Ama el-Cüvewıi, Safii'den şu sözü nakıleder: «Rasulullah(s)ın
. ' '
bir sözünü aynen alınalk bir ıtakliddir.» (46).
Kaffal' e göre, bir içtiihadın. delili bilinir, arr:ılaşılır ve buna rağmen o ictiha:d aynen alınırsa bu bir taklid değildir. Aym deliller sonucu bi.r mücteh1dle bir diğeri aynı iotihadda ibirleşirse bu bkinin diğerini :taikJ.idi anlamına geılırnez beliki her birisi ictiihadının neticesi o hükıı:ne varmıştır. Konunun icaıbı her müctehid en dpğruyu bulmaık, tearuzdan ıleaçınmak zorundadır. Müctehid kişf arninin sözünü dirıiler, ona göre araştırmada ıbulunur. Ka:di da o beyana göre karar verirdi ( 47).
Şu birkaç _cüımleden de anlaşılacağı giıbi selefin büyüilc bir ek- · seriyeti taklide taraftar idiler. Ancak onlar tıiklid no!kıta·sından hakkı üç . kısma ayırmı_şlardır. · . 1
ı. Bilgisiz (fu}11) kişiler: Bütün şer'i, fer'i meselelerele bunlara taklid vedbdir. İctiihadda bulunabilme de kendisine yeterli olırnaıyan il~in ona bu konularda bir faydası yoktur.
( 45) el-Veciz s. 348-350. ( 46) et-Takrir c. 3, s. 340. ( 47) et-Takrir c. 3, s. 341.
16
n. İctihaıd ve mutlaık; müotehld ruitıbesine .kişiyi :ulaŞitıramıyan :iJ.ırne saıhip · ilimler... Bunlar f:ııkıhırı bazı ıbranşlarmda ihtisas sahiıbidirler. Bu gurup da ictiıJ:ıadda ıbulunaıbile.ce!k ·bir kudrete sa~ hip o1madığmdaı:ı taklid noktasında ami gibidir. Bazılarma göre taıkliıclıde ıbuhmı:naları, bazıilarma göre ise sahip olduğu i.J.imle i!htisası .sahasında usuli yollaı-la ictihad eylemek zoı;undadirlar. Umumi ·kanaaıte göre bu gurup lclşiler müctehiddirler, aneaik yeni bir mezıheb iıhda;s edemezler. Falcat onların mücteıhid oJuşu ıkendileı~inıden müotehld ohl!bilmelkte aranan vasıflara baghdır. Yeni bir mezJheb tesis edemeyişlerinin sebebi, müteıkaddim ulemanın usule uıygım şekilde her şeyi oı:ıtaya koyup terıt1plemiş olmalandır. Yeni · bir şey, mezh~ıb onhw:a özür iısnadı.gibi ;bir şey olur. Alim kişileriaı, bir mücteıhld imarom usulünü takHclleri imldnsız değilçlir .. O kişi iımaımının, dışında bir iırrıam veya müctehidin usulünü bir olaıyda daha urygun bulursa o zaman kendi imaırnına. bağlanmayaibiılir. Fakat :qöyle b k durumda geçmişe duyulan hürmeti, saygıyı ı:enciıde
edici bir m ana taşıdığırrıdan. urzak bir iıhtima.Jdir ( 48), Ni1eikiırn
İımaıı:n Şaıfii (r) der ki, «~ir kimse fı.kı!hta ·mtuteba;hhir q.lmak isterse o kişi Ebu Halllİfe'nin ıyali. olmalıdır. Ancak bu yolla fıkııhta muvaıf:fak olur. Rebi b. Süleyrrnan· da «İnsanlar fıkıhrta Ebu Hanife'nin ıyalid1rler. Ondan daha fakitlı birisini •bilmiyorum, onun eserlerine bakınıayan da ilirnde ve fıkıh ta müteıbaıhhir olarrnaz ... » der (49). Ebu Yusuf ve Züfer de, Ebu Hanife'ıniri açılle beyan ve görüşlerinıde ona hiçbir muhalefette bulunımadrldarını aç:ııldar~ lar ( 50). Bu bakımdan talebelerinin meşilmrJ:an hocalarıiıı taklidden geri durmad1ıklarını açııklayıınca bugünün insaninın ne yapması gerekir? Sorusurrıu herkes kolayca cevaplaridır:ır. Yine de mezheıb alimi biriısi, ·bir delilden usule uygun hüküım çıkarır ve onunla aı:nel ed~rse onun mebhebe mal edilmes-i doğrudur. Çünkü .ıtemel usule u:y;gun hareket edilmiştir. Zira me:oheb imaını da zayıf delilini, daha kuvvetıli delil karşısında bıraıkırdı, Bu bakımdandır ki, K2mal İbnu Humarn bile Ebu Hanife'nin göi::üşünü 'bırakıp İmameynin görüşüyle aımeıl ederrlerin davranışını tenık!id edendi ve «Ebu Hanife'nin deliiinin zayıf olduğu anlas;ıJmağııkca İmaırrıeynin fikri onun fikrine (reyine) muaıdil olamaz.» der idi (51).
( 48) aynı eser c. 3, s. 345. ( 49) İbnu Abidin c. ı, s. 47-49. (50) aynı eser c. ı, s. 50. (5ı) İbnu Abidin c. ı, s. 50.
17
m. ·Mutlak müotehi!d derecesine uiaşmış Iİcişiİer. Buniar birbiJılerini taıklid edemezler. Ayet ve hadislerde belirtildiği üzere gerelcli araştwmayı yapmalcia mükelleftir (52).
Cena:b-ı Hak:
« .... Eğer bilm1yoıısanız ziıkir e.Dbaıbına sorUın.» (53) buyurmuştur. Oİuİ:n için soru sahiıbi kişi ami oLsun alim olsun, sorduğu meseleyi bilsin veya bilmesin bu hükümle bağlıdır, bilmediği hususları sormakla mürkdlle:fitir. Çünlk.ü bilmeme ile sınırlı ve Şarta bağlıdır. iılim alımayan yeııde sual sorma·k gerekir. Daha önce de behr.tildiği gibi mutlaık müctehid atıirrnlere iıtt.iıba hususunda Sükıld İama vardır. Nitekim taklide aÇıkca ka·rşı olan İbnu Hazım bile aminin, alimiın sözüne uyunası bir bakıma Haıberü'l-Vahide uyıma>Sıdır, demeik suretiyle bu zı.rnırıl irttifaıka kaıtılmaıktadır. · Binnetice müsrtefti · bilgisi olmadığı hususları müftıiılere sormaılcla görevlidirler. Soru sorulacak kişiler de yer yüzünde iotihada mı.ıık:tedir alimlerdir (54).
7. T A K L İ D D E U S Ü L
Takid haıkık.ında müslümana:rın durumunu biJgi seviyelerine göre böyle :bir taısııife taıbi tuıttuktan sonra taklidde bulunaıbilecefk . kişiler ne g~bi bir usule uyacaklardır? Sorusunun cevabını tahlili olaraıle vermekte fayda vardır.·
Efdal bir görüş ;vaııken mafidıll (az üstün) üın taıklidi Eimme-i Erbaa'ya ve da:ha :baş.ka fakihlere göre caizdir. Faka1 ami bilgisiz kişilerin istiftada bulunaı:nlarui killtür seviyesinin buna müsaid olmadığında genel kanaaıt vardır ( 55). Ancatk ikinci gurubu teşkil eden H1m erbaıbı kişilerin .,bazı hallerde mercuhu, radne tercih edebilecekleri ıbelintilir. Ama yapılmış tercih işirtıneye dayanıyorısa o zaman ortada bir güçlük de söz 'konusu değiilidiır. İmaım Gazaıli de şö}Ue~r : «Eğer iotihad • sahiplerinden_ biri!Siın.in daıl~a biJgili olduğuna kanaat geıtirilirse o zaıman diğer içtihad saıhipleriıı.ll taıkliıd caiz değildir. Ama böyle bir tefrik mijmkün değl,se efdali aramaık
(52) et-Takrir c. 3, s. 345. İbnu Abidin c. 1, s. 47. ( 53) en-N ahi 43. (54) el•Muhalla c. 1, s. 86-87. et-Tahrir c. 3, s. 344. (55) et-Tahrir c. 3, s. 349-350.
18
gereıkiL Üstünlük yöniliiden de bir belkti tbulunaınıazsa o zaman kaviıllerden birıisi alınır.» Daha alimin :fii.kri aJ:imin filkrirrıe, ilimde ileri. olanın fihi taıkvada 1leri olanın fiıkrine tercih edhlir. Çünlk.ü iCtiıhadda en rrnüessir şey ilimdir (56). Mukallid kişirrlıı .mensubu bulunduğu mezhebine muhalif kararı alrrnası . asla geçerli değildir (57).
Bu bahisle yakından ilghli bir mesele de kadıların dı..uumu idi. • Hanefi ulemasından bir kısmına göre mukaıJ.[id kadı mensubu olduğu mez,hebin dışında ıbir mezheble veya zayıf bir görüşle veya zay~ bir riva:yetle karar verir.se bu geçerlidir. Ama bağlandığı fiikrin en kuvvetli olması gerekir (58). Tahavi ise, mllik:aıllid kadinm dayandığı fetva mezheb1ne muhalif ise o kararı yine geçerlidir, arrcak kendisi değişıtirebilir. Bbu Yusuf, kadının ·kendisinin değiştiremiyeceğini söyler.
en-Nehr ve el-Fetlı kitaplarındaılci bilg1ye göre, mensuıbu olduğu mezıheıbde hakim· görüş ne ise kadının b.iıa göre kararım değişti:rımesi gerekir. Harita bazı eserlerde muıkaıllid ıleadı mezheihde sanki diğer insanlar giıbidirJer. imarneynden rivayete göre,· mezhebde müctelüd birisi kendi mezhebindeıki hakim fikre göre karar vermek zorunıda olunca mukaHi d evıleviyetle böyle yapmalıdır ( 59). Böyle .bir görüşün temeli şı..ıdur: Fwkalıa der ki, kadılık görevini yürütme, zaman, mekan ve şahıs la sınırlıdır. Bu bakımdan şu üç sınıra tecavüz etmemek gerekıir ( 60 )'.
8. T A ·K L İ D E D A İ R B A Z I M İ S A L L E R
Bir kimse bir :rriüctehid imarnın mezheblni takHcl edince artık bir başkasım taldide hakkı, bilittifak, yoktur. Bundıia:ı şu sonuca varılır : Bir k:iımse muaıyıyen bir mezhebi i1tizam eıtse, mesela Hanefi]ler veya Şafiiler gurubu giıbi. Bu ·durumda bazı husus[aırda kişi
nin bir başka me:zıhebe rücuu, ona göre hal1lini istemesind.e üç ana görüş vardır. Bu üç görüşten üçüncüsüne göre, henüz yapılmamış
(56) et-Takrir c. 3, s. 349-350. (57) İbnu Abidin c. ı, s. 56. (58) aym eser c. ı, s. 56. (59) aym eser c. ı, s. 56.
' (60) aym eser c. ı, s. 56.·
------
19
----------
bir işte .taklid, bir diğer mezheıbe müracaat caiz;clir. · Başka türlü rücuu caiz değildir ( 61).
Maliki fakihl el-Karafi «Serhu'l-Mahsuh adlı eserinde der ki; ·'
başka mezheıbi talkl.iıclin şartı : Kişi taklid suretiyle mensuibu bu-lunduğu mezheb imamının herkesee kabuıl edileın göri1şooüıı iptaline yeltenmemelid.iır. Taıkliıd, meııheıbin meşhur ka~des!İn!İ iptal şeklinde olmamahdır. Diğer mezıl:ıeib imaımının takılid ediılen fikri ile tam tezaıd da teS<kıil etmemellidirle['. Mesela kadıırıa doikunmakla aibdesıtin bozulın~ya~ağı ılronusunda Malikileri takılid eden bir Şafii namaz kıJarıkeın de başımn tamamını meshetımelidir; Aıksi halde namazı hem MaLik ve hem de Şaıfii'·ye göre bat:ıJdır ( 62).
Birbaşka misal; başın az bk kısmını meshe:den Şafii biôsi köpeğin .temizlıiğiııde Maliıki takl'i<d suretiyle bir namazda he•r iki görüşle amel etmek, böyle bir taıklid tamaım11yla telrf~tir ve baıtıldır. Zira bir mllii:i veya kişi bir görüşJe amel eder ıde sonra da bundan (.taklidden) rücuu biıliirttifak batıldır. i:vlezıhepte de tercih edilen bu tarz bir hareıkettıiır.
Yine bir müf.ti Hanefi meilhe:bfuli takirden zodanılan- bir k:iırnsı.:nin verdiği talakı n)uteber sayara.k kansının · boş o lduğuna fetva verir sonra da o kişi baiLdızıyla nilkaihlarursa da.!ha sonra da aynı müfti Şafii mezhebini takliden talakın. vukubulmadığına fetva ve:rir..se o zaman ikrah altında ta:lak verip de baldızııyıla evlenmek isteyen o kişi Şafii mezıheıbini talcliıden. ıkansıyb, Hanefi rİıezhebini ta;kli!den de baJ.dızıyJa cinsi tema•staı bulunamaz. Yani .her iki mezhebi ta.kliden aynı anda iki kız kar.deşle cinsi temas'ta bulunamaz, buna yol bulamaz. Bu gibi hadiselerde sırf o anda bir takJid cihetine tevessül tamamen yasaikıtır. İım.am Subıki de me..seleyi böyle
. açılk1adığı gibi bir büyük cemaat da aynı yolu tutımuşlardır ( 63).
Fakaıt bir 'kimse başının dörıtte bi.rini mesihederek (Hanefi meııhebini taklideın} aldığı abde..s.ıtle öğ;le namazını kılar..sa o kişinin Maılilki;TiezJ:ıebinıde başın tamamının meshinin zaruretine inanması, onu kahu!lü narnazına zarar. vermez. Çünkü fiıilıde bir mezhebi, düşüncede bir başka mezhebi rtatbiık ve ık~bul mümkündür, ama
· kişi ıbir;gün bk mezıhe:be göre naımaz ıkılar, bir başka gün de bir
(61) el-Esnevi, Cemalüddin; Niliayetü's-SüüL. c .. 3, s. 350 (et-Takrir kenanndaclır).
(62) aynı eser c. 3, s. 352. (63) İbmi Abidin c. 1, s. 55.
20
başka mezhebe göre nama·z kıLmak ister.se buında bir engel görülmemiştir. ·Şu şartla ki,· iki mezheıbin ·aynı konudaiki eısaıslan gözetilmelidir, her iıkisinin .de ittifak eyled~kleri hususlar aynen korunmahdır. Bununla beraıber buna daıkarşı Çlikanlar olmuştur.
Birb1riyıle ilgisi olmayan iki haıclisede kişi ilki ayrı, zı~ görüşle .• am el edebilir ve fikrini kabul eyledi ği, taklid ·ettiği o diğer imarnın
filkrine göre hallettiği meseleyi iptal edemez. Çünkü fiilin kesin • neticeye ulaşması, biltirilmesi sci!dki haılcimin ;kesin kararı gibidir, bozulamaz.
Bir başka mezheıbin fik·rini taıldilldle ilgiLi önemli bir meseıle · de şuıdur : Bir iş yapı1dı1ktan sonra da onun· hülkmü t~klid yoluyla da kararlaştırılaıhilir. Mesela bi·r kimse kendi me;zheıbine göre sahih olduğunu zanneıderek namaz kıldıikıtaııı sonra kendi meızhebine göre o naıma;zm buıtlaını ortaya ç:ııksa ve faık.at bir başka mezhebe göre sahiıh olduğu aniaşılsa bazı görüşlere göre o kişi diğer mezheibi taıkliıd edehiJir ve namazx muıteberdir, bor-çtan da •kurtulmuştur. Bu konuda eser'leroe· ras•tilanan meşhur misal şudur: Ebu Yu-
. suf bir Cuma günü ıhaımamda .gusl aıbdesti alır, camiye gider, Cunna namazını 'kıld:ınr, cemaat ·dağıld:ııkıtan sonra hamam sahiibi su kazanından bir farenin bulunduğunu söyler. Bunun üzerine Ebu Yusuf der ki, <<Bli konuda biz Medindi kaTdeşlerimizin şu görüşüyle aıi:nel ve hareket ederiz. Eğer fare giıbi şey;leı:ıin düştüğü suyun miktan iki küp dolusu (2 ·küp x 250 rnl x 130 dirhem x 3,21 gram = 208,650 ıki1o) ise ·su neds değiilidir»(64). Ebu Yusuf'un bu taıtibi•katına ileride telfiık bahsinde teıkrar dönülecektir.
9. T A K L İ D D E N D Ö N M E M E S E L E S İ
Muka.tJ.Jid \kişi takHcl ettiği görüş,teıı daha sonra dönebiliır mi? Sorusu da fahhlerce farklı cevaploodırılmıştır. Arrnidi, İtbnu'l-Hacib ve benzerleri, ki·şinin taklidden rücu u. edemiyeceğinde ittifaJk vardı.r, derler. Zenkeşi giıbi bazl!ları da bk kimse ıbitr fiıkre göre aımel edip onun sıhhatiİı.e !kaH olduıktan sonra baş.ka zaıman başıka bir f.i•kri tciikliıdi veya önceıki fikirden P,önmesi imkan daıhi.J.inıded:ir, derler. Fakat birindiere gÖre bir kimse bir imarnın mezheıbini iltizam edince onu •takib müıkellefiyetindedir. Taki o !kişi i1iımde me.zıheb imamının seviyesine erene. ictihad derecesine ulaşana kadar, Ami
(64) İbnu Abidin c. 1, s. 56.
21
birisi ise. hiçbir zaman mücteihid imruı;nının görüşünün aıksini beyana' mazhar olamaz ıİd, bir .zanian şöyle obür zaman -aıym ·hususta-böyle aımel etsin.
Bir diğer gurup da der ıki, kişi bir ışı yaptı.kıtan sonra aynı işte taklid vüci.Jıbdarı 1baheye doğru ise, bir işin vectbl:iikten (farz· lıiktan) çllkarılıp mübah haJe getirilmesi şeklinıde ise takılid terkedilir. Mesela vitirde Hanefilerin ŞafiiJeri, nikahın v~Hsn o1a!bileceğinde de Şafiiler'İn Hanefiıleri taıklidleri gJıbi ( 65).
et-Tahrirde ·ise, «bir müfti meınsulbu olduğu mezhebe göre bir şeyiı:n farz, vecib, müıbah veya haraım olduğuna fetva verdikten sonra arıt]k aiksine bir fetva veremez ve ta·kliıdde bulrmaımaz. Çünkü hu durumda da tutum sırf teşehhi (hissi)dir. Böyle bir seçme durumu ancaık ·hiçbir mezheble 'kendini muıkayıyed ·sa:yımamış bilgisiz kişinin ~işidir. Ancak takva veya :i!lıtiıyat sebebiyıle faıkih kişinin rücudaırı men edilemi~eceği belirtiılk. ». cümlelerine rastlanılır ( 66).
Önce bir meselede bk mezhebi, ilkinci bir meselede ·de bir diğer mezheıbi tak:Hd eden kişinin bu hareket tarzı nasıl değerlendirilir? Mesela bir kimse önce bir meselede Ebu Haniıfe'nin, ikinci defa başka bir meselede baş-ka bir müctehidin görüşüyle arnel etse bu mümkün müdür? Evet mezheblerin tesis ve te;kevvününe ka·dar her asırıda soru saıhiplerinıden bi:rıi~irıe bir faık:i!lıin; bir diğeriıne de bir başka fakihin görüşüyle fetva verilımiş, müsteftiJerin de ıbir ıte'k millJti .i!le bağlı ohnadıkla:n görü1rrıüştür. Am:ıa Hanefi veya _Şafii gi:bi muayyen biıı· mez:heb- iltiza:rn ediHrse bu s·ürelk:li olarak o ·kişiyi bağlayıcı mıdır? Meselelerden bazılannda ıbaşka bir mezhebe- udul mümkün müdür? denilir ki, kişi iltizarn ettiği -mezheıble bağhdır. Zira bir. me:z!hebi. iltizarnla ki·şi ona bağlı. kalrnaJ( zorundadır. Tıpkı belir.li bir meseledeki hii:krri:ıoo meızhebini iJıtizaım etmesi hallindeki durum gi'bidir. Sebebine gelince o kişiilln iılıtizaım eylediği ,mezheıb hakdır ve itiıkadının gereği olaırak ona sadılk kalması lazımdır (67). er-Rafii, İbnu Hazm giıbi alimler de bu fiıkrin karşısındadırlar vekişi bir mezhebi taıklid ve ona bağlanımaık zorunıda deği1dir der-ler CôsJ~ . .
İbnu Salahüddin el-A'lru de der ki; fuıkalıa meşhur kitapların" da münferid meselelerde ve bun1ann tatbikinde taik:Hd eylediği
(65) Nihayetü's-Süül c. 3, s. 350. (66) et-Takrir c. 3, s. 350. (67) et-Tahrir c. 3, s. 350. (68) et-Takrir c. 3, s. 350-351.
22
meııhebin :imaamnm hrlafında rbir görüşe intikal edebiHr. Meğer ki; bu intilkal bit kolaylık (ruhsat) araştırmaya· müteveccih olsun. O zaman caiz değil, demişlerdir. Bu haıbda fu:ni kişiler fu:na:ya benzerler. Kör kişiler nasrl :göreni rtakiJb ederse, bilgisizler de müotehidleri taık:ib ve tak!lid ederler. Çünkü ayetrte;
· ... ı ~;l ~·< . 1 (_jjl ·ı ... j ı.ı~ ı: • ~ ,r-.A..I ("""':'-' u j' v- . .;?-"""" \3
« ... Eğer bilımiyorsaınız zikir erıbaıbına sorun.» (69) buyurulmuştur. Bu durumda muayyen meselelerde taıklid eylediği meZJhebin · görüşünü uygular.
Bu· ıkonularla ilgili olan bir diğer çok önemli konu da mezhebIerin hep ruhsartlarına ıta!bi almaya tanınan cevaz meselesidk Vukua gelen meselelerde bir 'k:imseniJn meııheblerin en ehven görüşlerini, ruhsaMarını .a1masına ıbir engel yoktur. Çünkü insan, kendisi hak(kmda en haf.iıf olan ne ise ona yönelir. Aıma kişiye böyle bir yol tanımnca artık aldığı o fiokirden başkasıyla amel edemez. Fakat tatbikatta kişiyi hep. ruhsatJan araşıtwmaık:rtan meın eden. açık
·bir ıhükmün bulunmadığını, Nebi (s)irı de insanlara hafifil<ik taşıyanı sevdiğini, hadislerde de buna dair ılıükümler bulunduğunu Kemal b. Humarn eserinde belirtir (70).
İbnu Abdi'l-Berr i·se, bilgtsiz kişinin ruıhsatı araştımıası iomaen caiz- değildir der. Bu iddea doğru ise i·shatı gerekir ve bu konuda Bbu Y a'.la Ranıbeli şunları kaıydeder : «Am! birisiaıin. mukallidin
· ruıhsatı araştırınasi fıskmı gerektirir, bir diğer rivaıyete göre ise, kişinin fıskı söz ·ko~usu değildiır (71). .
·Bu gibi hususlarda vaki haraıket meııheb imamlannın i:ttifak eylediği kaide.Iere ters düşmediği müddetce ıtehliıkesiz sayılmıştır.
Ama ıkişiniaı gönlünde bir itmi:narı yoksa davranışı_;
..~ .• ı . ..:= .. H ~ ~6. to r! ':ll J
«Günah; göğsünde seni rahatsız eden şeydir.» (72) hadisi hükmüne uyar, tutuımu bir baıkınıa diırle a.Iaıy etme, oynama taımamep sulmlete (kolaylığa) yönelme mahiyeti arzeder. Hafız. İıbnt.ı Receb
(69) en-Nahl ayet 43. (70) et-Takrir c. 3, s. 351. (71) et-Tahrir c. 3, s. 351. (72) Müslim, birr 14, 15. Tırmizi, zühd 52. Darimi, büyu 2.
23
de, yukarıdaıki hadisin kaı1be ıtesir eden hE;r nevi güçltiğün darlığın, ızdıi"abın, ·gönül raıhaıtsızlığüıın uyaınrrıasına sebeb ·olan, gönle inşiıraıh vermeyen her şeyin igürrıa:hlığına işaret ettiğini ıbehı:ıtir. Binaenaley:h yapılan: taıkılide, o şeıyıe, ki:ş.iıler. muttali olduğunda kerih görüİürse şüphe mahiyetincieki bu davranış en büyüıle günahlardan biri haline gelir (73).
10; S AHA B E L E R İ V E İ M A M L A R l TA K L İ D M,E S EL E S İ
Bu bahis de yine mezheblerarası iırutikalin cevazı meselesine dayaınrr. İbnu'l-Burhim el~Evsat" adlı eserde der Jd, bu husus caiz değildir sebeıhi ise sah~belerin ,riıezhebleri teıdviın ve zabtedilmeniiŞ.tir kl, mukaHi d· :kişinin onlar'İn mezheıb ve fülıleriıyle yetinmeleri mümkün olsun ve böylece 'bir intiikale (geçişe) vasıl ola:bi1sin. İmamü'l~Hareriıeıyn de el-Brirh~m'mda şöyJe der : «Avamdan kıişile·~·i, :meşhıir sahahelerin mezh~bleriıne bağ1amrp. Judmaiarı mümkün değildir. Be1ki onlar, bkih'i metSeleleri toplayıp fikirLerini aç:ııklayaın, 1bablara ay1ran, meseleleri en ince teferruaıtına ıka:dar teslbit eden in:iamlann mezhebleırine tabi olmaları gerek-ir, tabi olabilirler. Çi.ir:'];:'ci :_::-;LL_· hüküm .i::. Li.rıba,L yullaruiı ac,:üdamışlar, meseleleri tehzib eykmişler, açıklamışlar ,tedvin etmişlerdir.)) tbnu Saıla:h da bu mea1de fikir.leı· ileri sürmüştür (74).
Saha'beyi taklid hususunda ulemamn ırörüsü öz oJarak bu iken tnez11eb. im~mlarinıri yolunu tı:tiklid husu;lı.nd~, bazi eserlerde ve öze1liıkle Hanefi fı.khı ve usulünü iıhtiva eden ıkitaplarda, iomaın bUlunduğu na,kleditlir~ Avamın taıbi o1acağı imamların n1ezhebleri tam teıkevvün etmiŞ, meseleler mtaya ·konulup enine boyuna tartışılıp kiıtaplaııda toplanmıştLr. Halbuki yukanda da belirtildiği
gibi sahabelerin ictihad yoluyla ulaştı'kiarı neticeler ıböyle bir şekilde tedvin edHmemişıtir. Asılında onların her birisi hiç Şüphesiz e!J üstün mezryete ve :kudreıte sa:hip kimselerdi (75). Bir :kimse Mu:hammeıd. b. Şirin' e «Sahaıbe maıdem ,ki en güzel olanı yapmış, beliııtmiştk Niç.in onları taıklid edemiyoruz?» diye sorar, o da <;Heı~ ne ,kadar görüşleiini h11seık de akıllarımız onla:rın görüşleri-
(73) et-Tahrir c. 3, s. 352-353.
(74) bak Nihayetü's-Süül c. 3, s. 352. (75) et-Takrir c. 3, s. 353,
24
,J
nin hakiıkatını :i!drak edemez.» 'diıye cevap verir (76). Biırıaenaleyh aırrı.ı kişilere düşen görev, ismi zaman zaman .geçen dört mezheb imaırnlarma uymaikıtır. Müteaıhılürlln. ulamasından İbn u Sallah ve başkaılan da -dör.t mezheıb ' imamının dışmdaki!lerinin ,takJ.:iıdini men etmişler, iyi karşılaırnaırnışlardır. Çünıkü onların ırnezheıbleri zabtedilmiş, mutlak meselelerini taıkyid etimişler ( sırmrılaırrıışlar), o meselelerin umumilerini hususlieş.tirmişler, şaııtları oı:t~ya koyrnuşJ.ar v.s. Diğer mücteihidler.in mezıhebleri haıkıkmda bu konularıda pek etrtı.f.lı bir şey bilinmez. Bu güne kaıdar da tabilerJ gelmiş değildir, zaırnanla sönüp .gitımişlerıdir.
Hülasa, dört mezhebin dışındaikileri ta'klidinin imkansızlığının ası1 i1leti; diğer mücteh1d!ler:i!n mezheıblerinin hakihvtımn tam ~tesb:i!t edilemeyişiıdir. Bu bakımdan bir ·mezhebn haıki:katmı a_,raş.tır
d:ıikıtan sonra onun .taldiıdi caizilir (ıta!hii ki, o .gerçeğe ve mezhebe uygun şekilde), alk:si halde caiz değilıdir. Yine hüıkümlerıden bi,risi ha:kikında sahabeden bazıarından yapılan riıvayetler sahih olunca o zamaıi:ı ancak ona muhalif görüşün, delilin, sahaıbenin hükmünün delmmden daha ~Saıhih d1duğunda sahabeye ırnuihalefe.t ca1zdirr', aksi ha1de ca-iz ıdieğildir. Bu hatkımdan bazı f;:ılci.!hiler derler ki; dörıt mezhetbin müdevvenliği kişiyi bağlayıcı değiıldir. Yani daıha kuvvetli orduğu anlaşılaın bir hüılrmün taklidine mani ·sayıLmaz. Ancak avam için cem ve tedivin 'edilmiş mezıheibıler tailcl.idin vücub ve lüzunıu söz. konusu olabilir. Eğer avfun saıhaıbeyi taiklidJe. mü:kellef tu:tulsaydı o zaırnan günıliilk haıyatlarmda pek çok meşekkaJt.ıle ve hatta z1d hükümlerle .de karşılaşırlaıdı.
İbnu'l:,Münir de der iki, sahabi mezhebine ulaşan bir kısrm ilitirnaller mevcuttur Id, funi birisi sırıf ıta:klid. yoluyla bunları, bu ihtimalleri anlamaya imkan builamaz. Sonra bazan da sahaıbiye yapı·lan isnad sıhhart şartlarını taşımayabilir. Bazan da icma, sahaibenin ıbir görüşünden soİıra, aÇl'k.lanan bir görüş üzer:i!nde vuıku:bu
laıbiHr. Binaenaleyıh arninin karşıJaşıtığı mesele saıhaıheniın fetva verıdiği ıneselenin aynısı da olmaya!hilir. Bir meselen:i!n veya hadi- . sen:i!n bi.r diğer meseleyle eş tutulmcusİ, kıyaslanınası çok ince bir fık:ııh mevzuu olup ami bundan e!kseriya hataya düşebili.r ( öze-Hikle zaman:ımız müslümaİılarının ilmi seviyeleri düşünülürse böyle bir hatanın daha da çok olacağı kıolayca anlaşılır).
(76) et-Takrir c. 3, s. 353-354.
25
Bu ve benzeri görülşer sonucu «Ami birisinin sahabiyi taildiıde ehll olaıımyacağı» sözünden maksad, swf şar'i delit1ler1e amele muktedir ve ehil olamıyacağı demektir. Yôksa bu söz «saiha:binin sözü huccet değildi-r.» manasına· gelme-z. Sahaıbeııin sözü bk hucce1ıtit ve Şari1n:
. ~ .t' .. ~ i """ ..9' ~ J _,..-) 1 1 ,~' -' ıilll 1 -'~' .,
.J ~ı ~i ı _,J!;.....lğ
«Ey 1man edenler, Allaıh'a itaat edin. Peygambere v:e siz'den olan emir saıhiplerine de itaat edin ... » (77) ve « ... Eğer bihniyorsanız ziık:ir erıbaıbına sorun.» (78) em1rlerine dahildir. Olduikca yillise:k bir sevi~ede bulunduğundandır ki, bk huccettir ama ıtak!lidinin imkansızlığı •kıymeıtin•Nı · yüceliğindendir yoksa aslla önemsizliğinden değil (79).
· Yeni müslüman o1mıış bir kişi, kendisine hk tahd1d konulmaksızın ulemaıdan, mezheblerıden istediğini seçebileceğine dair ioma vatd1r. Ashab ve tabiun devriride de durum böyle idi. Fakart baş taraflarda da denildiği gibi İsJamın emirlerinin anılaşılıriasında, izahında, uygularumasında her bir mezlıetb imamının metodu far.lclı olduğundan o yeni müslüman o\lmuş .kişi karşılaştığı olayların her birinde farklı mezheıblerin görüşlerini alaıbilme yetene-
. ğme sahip değildir. Onun da birinden birini seç1p onnn UJSulünde yürümesi gerekir. Dört (ı:nezheb imamının ·duruıı:nları akraınlarırun duruıı:nları ile 'ffiukaıyese ediHrse, sonra da mezh~bl.erii:ıin yer yüzündeki dağılımı diğer rnezheblerle karş1laştınlırsa üstünlükleri her yönden anlaşılır <<Ya Rabbi onların makamını Cennetin en yülk- · sek ye~lel'.1nde eyle·ve bizleri de onlarla bir.Ukıte Nebi (s)nin zÜiı:n·. resinde haşreyle ... » ( 80).
Bu baılıis Hanefi fukahasından ŞurunbilaJi'nin Risale fi Ce. vazi't-Taklid eserinde bir hadiseıyi ve ana \lcaideyi İıaıkkiılıle biıtirile
. cektk. Kadi Ebu Asımi'l-Amiri el-Hanefi, Kaffal mesciıdinin girişin~ de fetva vernieıkle rneşguJıken müezzin aıkşaı:n ezanını okuyordu. Ebu Asım fetva verme işini bırakıp rnescide girdi ve Kaffal eş-Şafii,
(77) en-Nisa 59. (78) en-Nahl 43. (79) et-Tahrir, c. 3, s. 354. (80) aynı eser aynı yer.
26
kadıyı .görünce mliezzine ikişer ikişer ((Han efi usulüne göre) kaamet getirmeşini eniretti -ve kadıyı da imam olarak öne süxdü. Kadı Esu'l-Asnn da :j3esmeleyi kıraatle birnk•te açıktan okudu ve namazı (cemaatın mezhebi olan) Şafii usulüne görek.ıldırdı. Haılbuki kadı daıha önce kendi meııheıbine göre namaz· ıkılaııdı. Binaenaleyh önceki tatbikatı (meZJhebi)nı son ıtMbikaıtı engeHemiıyor. Taıklidle yapılan işin sıJ:ıhaıtio:ıe io:ıandıkta.n. sonra böyle. bir hareket hukuken muteberdir. Ancaık funi 'bir kişi mensubu bulunduğu mezheibio:ı dışmtl.aki mezhebler ve :iımaml~rın fikirleri haıkkıııda bilgi sahibi olmadığından meııheıbi ile bağlıdır, biır görüşten diğerine (saıhibi olduğu ıb:ülginin yetersizliği sebebiyle) ·intiıkal edemez. Anıidi ve İbnu'lHaciıbin de demeik -istedikleri budur.
Şurunbilali der ki, «Bir olaYJıil aynısında birinden diğerlne intikal alamaz.» .demek bir tek haclisede söz konusUJdur. Ama başka bir zaman ve a~nı cin:s bir haıclisede müctehid kişi «i.J::ı:ti~aç anında mezhebin muhalifi bir görüşle amel ve ha:reıkete maııi ,bir hali yo!ktur.» kaildesine binaen hılafıyla hareket edebilir. Böyle lbir durumda o bir hadisenin bütününden müstaıkil bir· mezhebi takibi mümkündür. Ama mensubu olduğu mezhebe göre ·sünnet veya müstaha!b olanlan da yerine get1rımeık zorundadır ( 81).
11. T E L F İ K M E S E. L E S İ
el~LEFK ( ~ ) ıkel:iımesi lügatte giymek, ör.tmek, örtünrnek
ve iki parÇayı birbirine birleştiırip dikrrnek demekıtir. «Bhadisü müleffeka» sözü de düzme, yalan' sözler manasınadır. Aynı ıköil<ıten
gelen «t e 1 f i k { ~1 ) » kelimesri de birleştirmek, eklemek,
istif etmek marralarına gelir.
Istılahda ise, bir işin yapılması anırıda binbirine zıd iki hüküm ve· ictihadla amel etmek demektir. Mesela abdestli bir kimsenin eli bir kadına doknnmasına ve vücudundan kan çıkmasına rağmen abdestirıi, bir yönü ile Hanefilere ve diğer yönüyle Şafiilere göre var sayıp naımaz lkılması ve bu namaızının sıhhatini iddea etmesi gibi. Böyle bir namazın sıhhati gılya Hanefi ve Şafii mesheıblerinin arasını telfiıkandır. Böyle br telfiık işleıı:rıi batıl ve hülrmü
(81) Şurunbilall, el-Ikdü'l-Fer!d fi cevazi'd-Tadlid yazma varak 38 a-b ve . 40 a-b.
27
geçerısieıdir (82). Bu tuıtum bir bakıma ımezheıblerle oynamak demekitir. Telfikan varılan hülrmün buıtlanı konusuında uılemanın icmaı vaırdır.
Bir müfti önce takliden · bir görüşle amel ederse sonra o işte bu taklidden başıka bir :görüŞe rücuu yinebilitıtifaik baıtıl sayıJmıştır. Her mezhebde ve blhassa Hanefi ırrıezhebinıde terdılı edilen; bu ıtarz bir harekettir. İıbnu Kasım haışiyesinde taklidden sonra o görüşten dönülür ama taıldid yoluyla çözümlenen meselenin hükmü -ibkaıya çahşıhrsa bu durum da y:iıne tatblik:aıtın telfi:kine götürür ki, hiçbir une:ziliehde böyle bir durum yoktur. Mesela başın az bir kısmını mesi:hde Şiıfi1yi ve köpeğin ·temizliğinde Malikiyi taklid suretiyle bir namaZıda her iki görüşle anıel etırneik, işıbu talclid tamaml.yla bir telfikıtir ( 83).
!
Hanefi fak:iılılerindeın KemaJ. İıbnu Humam «Bir me~heib mensubunun bir başka imaını taklidiıİıin cevazrriı sıırnrlayıcı faaJiyetler, bu cevazn;ı raıstgele :kullanılmaya başlaıııdığı, sonraıki zamanlarda olırrıuşıtur. Böy.le bir dunımda yapılan işlemin ihe;r .:iıkisi de baıtıldır. Faldhler, insanları bundan men etmişleı:ıdir.» der ve şu rriisali verir.
Mesela bir kimse aıhdes.t ve gusulde yllkaıııacak azaların ovulmasımn farz olmadığı hmmsunda Şafii'yi ve. şehvetsiz bir şekilde kadına dokunma halinde abdesibin lbozulırrıayacağıiıda Maliik'i taklid ederek aıbdest alsa ve şehvetsiz bir şekildeJkadına dokoosa ve a~rnı aıbdestle nama,z ıkılısa durumuna bakılı·r, eğer o kişi aıbdeşıt organlannı ovaırak abdest alrrmşsa o zaman Malik' e göre naİnazı saıhihdk. Ama azalar ovuLrnadan aibdest almışsa o zaman her :iJki imama göre de namazı batıldır (84).
er-Ruyani der ki, mezhebierin taklidi ve birindeırı diğerine intilkal· ancaık şu üç şartla caiz dir:
ı. İ.ki mezheibin ara5ı icmaa muıhaHf düşecek şekilde cem edilmemelidir. Mesela bir.isiniırı melıirsi,z, veliısirz ve şahitsi·z eıv'lenmesi gibi. Çünkü hiçbir fakili böyle bir evlenme şeklinden söz etırnemişlerdk.
(82) İbnu Abi:din c. 1, s. 55. (83) aynı eser ve yer. (84) et-Takrir c. 3, s. 351-352.
28
ıı. Kişi taıkHdde bulunurken haıber verilen ictihad ile daıha üstün ve fazüet1i bi:r görüşü tak.Lid eylediğine inanmalıdır. Bu ba~ ·k:ımdan ümmi birisi bilg1sizliğine rağmen 'bir görüşü taklide kalkışamaz ve mezhebierin ruhsatlıar:ıını araşıt:ı.ramaz. Bk k:iınıse ancak şu dövt sebehdeırı· biriyle önceiki hükmü borzaıbilir : Hüıküım -icmaa, küUi kaidelere, nasısa veya kiyas-ı eeliye muhalif ise. Aıksi halde tesbit edilıniş hüküm hiçbir smrette bozularrnaz. Binaenaleyh durum ancak şu şekilde halledhlebilir. Kaide olarak asıl mez1ıetb taki!b edilir ama bazı husuSllarda bir diğerini taklidde mahzur yoıktur. Mesela Maliki bidsi, nikah akdinde mehrin .gerelkmediği hususunda · Şafii'yi ta!klid edenin nikahınının batıl olduğunu söylememiştir. · Eğer böyle bir şey söyleni1se idi o zaman Malik' e göre bütün Şafiilerin nikahları batıl olurdu. Yine Şafii .birisi nikooda şalüdin bulunmasının şarıt olmadığı konusunda Maliki mezhebini taklid edenin nikahı.ıbatıldır dernemiştir. Eğer böy!e bir şey denilse idi şahidsiz mka:h yapan bütün Mali:k1:1lerin nikahı batıl olurıdu. İşıte bu gibi hususlarda vaki taklid teıhlikesiızdir. Meğenki üzerinde icma vaki olıan mel!heıbin 1mamlarının ittifa!k eylediğine ters düşsün (85).
ın. işbu intikal Ye taklid işlemi kesinleşmiş bir işi bozmaya yönelik olmamalıdır. Ama alınan ikinci fikir birincisine ya:kınsa bu caiı:zJdir. Taibi·i ki bu şarıtlarla yaıp]lan takliıdde bile gönüıl huzuru aranmaktaıdır. YO'ksa; «Günaih, göğüste, gönlünde, sana huzursuzluk veren şeydir.» (86) hadis-i şerifi gereği ıkişiye bu da yaramaz (87).
Taıklid bahsinde ve yukarıda tesbit edilen ve açıklanan şartla:ra uymayan "~?ir davranış genelliıkle ıtelfik içer1sinde mütalaa eclilmiş ve pek çok örnekler. iht.üva eden risa:leler yazı.ılmıştır. Bun'lardan birisi de İbrahim b. Hüseyin Piri (Biri) el-MeJ.cld el-Hanefl'nin «Risaletü gayeti't-ta.hkik · fi adami · cevazi't-telfik fi't-taklid» adlı eseridir. Aşağ1daki örnekler buraıdan alınmrştır.
Sadru'ş-Şehld Muhtasaru'l-Vakiatmda telfilcle ilgili Şöyle bir mi,sal verir : Bir ,kimse vefat etse de ana yola yak:ıın ağaçlan-nı mirasçılarından bir kısmı o ağa:çlardaki şayi J:üsselerini vaıkfa kalkış-salar bu caiz midir? ·
(85) et-Takrir c. 3, s. 352. (86) Hadis metni ve yeri iÇin bak dip not 72. (87) et-Tahrir c. 3, s. 352.
29
Böyle bir vaıkıf sahiıh değildir. Çünık:ü menkul mallarda şayi hissenin vakfı sahih olmaz. Eğer sahihdir denilirse bu bir teı.hfiıktiır ve muteber sayılamaz. Şöyleki;
Ebu Yusuf yalnız gayr-ı menkulde şaryi hissenin vak:fını caiz görmüştür.
i.mam Muhammed 1se, menkul fakat şayi hisse söz konusu olmayan malın vakfını caiz görmüştür.
V aıkıf hadisesinde gerek Bbu Yusuf ve gerekse· İmam Muıhammed'in görüşlerinin bir kısmını ailıp diğer .kısımlarını bıra:k:maık suretiyle ula:şıln1aya ·çalışılan hüküm tamaırrııyla bir telfiıktirr ve batıldır, kişiler bu tür davranıştan meneıdhlımişlerdir. Ama bu yasak kişiyi araŞtırmadan, ih-tiyaç anında lüzumuna kanaatle taklid işleminden· men sayılamaz (88).
Kudurinin tashiihinin mbaceısinde Allaıme Hafız Kasım der ki, « Usulciller şöyle dermiştir : Bir husus.ta iki farklı ictihaddan mürekkep· bir · şekiılde taklidde bulunmak s ahiılı değiJdir. Bu hususıta · icma vardır.» yine bu eserde «Te1Hk edilırniş bir hüküm müslümanların icma-ı ile batıldır. Maliki birisinin hatalı bulduğu şeyde ŞaJ.ii'nin hükmüyie aımel ile muameleıyi sıhhatli haıle getiremez.» (89).
_ Haıtta fukahanın bir kısmı, daıha önce de belirtiLdiği giibi, takLid -kabilinden telıfiki de batıl saymışlar, bir tek meıselede mezheıb 1İnamımn dışında, birisinin ta:klidi de yine caiz değildir. Çünkü kullar hukuık! deliılılerıle amel etmekle görıeıvli.dirler. Büıtün müslümanlar hakkınıda delilleri tercih etme, iotihadda ıbulurınıa yeıt:kis,J
yokıtur. Onlar ancak bir mezheb imamını tercih etme ve ona tabi· . olma hakkına sahiptir. Avfundan birisi düşqnür, taşınır ve bir mezhebi seçerıse artık o kişi ibk müctehld giıbi hareket edemez .. Bir hususta mezıhe:bin delili sahih olunca başka bir delil ile arriel edemez. Çünkü insanlarm tamamı, -alim olsun cahil olsun, Allahın
em1r.lerini yerine getirmekle görevlidir.ler. _Şu ıkadar var iki, alimler -delillet ve teor.iler araştırmakla, delillerden bir.i:sini ;tercihle görevlidirler. Caıhiililer ise aılimlerden bir.tsini tercih ve taki!ble görevHdir-
(88) Ademu cevazi!t-Telfik v. 55 b-56 a ve 59 a. (89) aynı eser v. 56 b.
30
ler. Her sınıf insan ancak Allaılı'ın emrine 1taat ve bağlaiımaıkla . emredi:lrnişlerdir ( 90).
Gerek takHcl ve gerekse telfiık bahsinde ileri· sürülen bir itiraz şudur: Eğer kişiler takhdle mükellef tutulur, int.ikaJ veya telf.iike itin verilmezse, bu meziheıbde taassulbun bir ifadesidiL Büyüık usulcü Fahrü'l-tslam Pezdevi'ye «Mezhebde taassuıb meselesirıirrı hüıkmü nedir?» diye sorulmuş o da «Mezhebde saılaibet -sabit kaıdem-
. lik .. vac.iıbdir. Taaıssub ]se caiz değiJ1dir. Salaıbetten maksad ·]se; bir hususta mezhebdeki emir ne ise onunla amel ve onu hak ve doğru . kabul etrtıektir. Taassubdan maksad ise, sefihliktir ve diğer me~-. heb iı:rrıarrıın · hakkında aley'hte propogandacia bulunınak, nDık
sanlarını sayıp dökmeıkıtir. Böyle biır davranış ca1z değiLdir. Müslümaniani düşen görev, -bir1birinin kusurunu değil, haık:kı araşıtırınak.tan ~barettir.» (91). Binaenaleyh bir kimseD!iın Hanefi veya Şafüy.irrrı . demesi yeterli değildir, gerek· intisaıb ve intihaıb ettiği mezhebi ve gerekse diğer mezheblerJ öğrenmekle görevliıdiır. Bir kimse nasıl ki, ıben şrur.iım, muih.arr1rlı:n demekle şair veya muharriır olrrnazsa mezhebdeki durumu da böyledir (92).
Mezhebierin hiçbirisi islamın üstüne Çl!kamıyacağı giıbi her biJ:;i,sinden maıksad da yine İslamın bütünü deımeık değiLdir. Anca·k her birisi İs:laımın şumülü içerisinde -kalır ve onun hükümlerini bir metod daıhilinde açııklar. Bununla beraıber haıkiıkat, mezhebiere göre değişiyor mu, taaddüd ediyor mu? Yoksa ha:kikart denilen şey tek miclk? ·
Mutezie giıbi hakkın müteaıddid olduğunu söyleyef)ler, savun·anlar ami birisinin hile ıme:ziheble~ arasında muhayyerlik hakkına sahiptir, iSıtediğiırıi seçer. Ama Hanefi uleması gibi haılclun tek oilidu · ğunu ·söyleyen ve saıvunanlar am! hidsinin ıbir tek imaımı seçmekle mükelleftir, derler. NiteıkJm PeZdevinin Keşfü'l•Esrarında da hüküm boyledir (93). el-Cevalıir'de Hanefi ulemasının «Mezheıb.irrrıiz doğrudur ancak hata muıhıtemeldir. Muha:lifimizin mezheıbi ise hatahdır ama doğru olması da muhtemeldir (94). Görüilüyor iki, hakiıkat tekdir ve fakat nerede? Bu da araştırmaya muhtacdır.
(90) el-Igdü'l-Ferid... v. 39 b. Ademü cevazi't-telfik .. . v. 57b-58a. (91) Ademü ·cevazi't-telfik ... v. 57 b. (92) et-Takrir c. 3, s. 351. (93) Ademü cevazi't-telfik ... v. 58 a. (94) Ademü cevazi't-Telfik ... v. 58 a.
--- ----·------------------------·-"----· ---
31
. Şayet bazı meseleler.de bir iş yapıldıktan sonra te1fik ve taldidin cevazirn gösterir fer'i meseleler naıldeıd:iJir,se mesela; Bbu Yu~ suf'un gusl abdestini ahp Cuma namazını halka 1ı:narn olup kılıdırdıktan som·a hamam saihi'binin su kazanından fare ç:ı,k.tığım h~ber vermesi üzerine onun (Ebu Yusuf'un) «Medineli kardeşlerimizin görüşüyle anıel ederiz.» şeklinde söylediği nalded:iJ.irse de el-Havi adlı eser.de miictehid Ebu Yusuf'un o sırada 6 aıy kadar Medineliler1ı:ı ınezheıbinde oLduğU daha sonra omın da Ebu Haı:iife mezhebine ve görüşüne döndüğü beli:rıtiılir. Çünkü abdestte n~y}re!l:, başı kaplarcasma mesheıtmek ve albdestte tertiıbe uyrrrıak Hanefilere göre aıbdesıtin farzı (veya vadbi) durumundadır ve Eibu Yusuf 1bunlara da uymuştur. Şu duruma göre söZiü geçen olay telıfikin caiz .görüldüğıüne bir deli.I saıyıJamaz (95).
ez-Zahidi de Gunya adlı eserinde bu oLaıyı şöyle anlatmaktadır: Bbu. Yusuf( ı) harmarndan ahdeıs;t alıp çılkrt:ikıtan ve halka Cuma namazında imamlık yaptıktan sonra hamarı:ncı, ılıarnamın su kazanında fare bu;lunduğunu Eıbu Yusurfa haber verdi. Bunun üzerine Eibu Yusuf ıtekrar a!bdesıt aldı ve namazı :iıade etrti faıkaıt halka iade etmelerini emretmedi. Ancak;
<<Bu benim iolihadımdır ve başkasını değil yalnızca beni baglar.» demiştir (96).
Ebu Yusuf'un böyle bir yolu takib e.ttiğ·inde ö:riemli bir ihtilaf yoktur. Onun, ta!hl:iıl ve izah edilen bu tathikartmı ille de telfikın cevazma örnek gös.termeüc sanıki onun fer'i meseleleri bilmediğini . iıddia olur. Halbuiki o mutlak müoteıhiıd seıviyeı.sille yüıkselmiş bir büyüık aılinıdir (97). Güvenilir ri:vayeıt de •bu taroZJdadır. Çüı:rkü müteahıhirUın ule:ı;nfusı, hakkında iıhtilaf olunan, fesadı beliren namazı imam olan şahsın iadesinin vlicubuna inanırlar. Mecmuu'l-Fetavada da aynı görüş mevcuttur. Hızanetü'l-Fukaha adlı esende yukandakine henzer bir mesele ·şöyle anlatılır:· Bir imam topluluğa .iıaımaz
. kılıdırsa sonra da aihdesıtsiz kıldırdiğini anılasa kendisi hakıkında naıma2m iadesi vadbdir. Cemaaıtın kimleııden iıbareıt olduğu bilinmiyorsa cemaatın iaıdesi vac:iıb değildir ... ( 98).
(95) aynı eser v. 59 a. (96) aynı eser v. 59 a-b. (97) aynı eser v. 61 a. (98) Ademü cevazi't-telfik... v. 59 b.
32
Hanefi uleİnasındaiı ·el...M:t4:ki· de şöyle bir misal verir: Hanefi birisi aibdestli :iJken. bedeninden kan çıkar, Şafii mez,hebine göre abdestinin ıbozu1rnaıdığını ileri sürüp aıbdestini var sayar, namaz kılarsa ıkıldığı bu nama:zın iadesi şarttır ( 99). Daha önce de belirdiği üzere o kişi aıbdesrtini her iki ımezhebin belirttiği . esaslara uy-. gun şekilde a1mamıştır, aıncak bir ıme:zfuebe uymuştur, ona göre de abdesti kesin alarak bozulrı:nuştur.
Kısacası bir gurup fukaihfu:ıın taklidde ·bile talfiıki andıran
davranışı:n caiz olmadığını belirtirken zamanımı•z .ulamasının buna yönelişi, caiz görüşü tamamen delilsizdir, tutarsızdır. Bundan daha tuhafı ise;
Bir bmse böyle bir işi rrıasıl yapar? sorusu ve bumin cevaibıdır. Zaımanımız müfitisi an~aik memebillin imamlarından doğru sözleri nakJ.edebilir, aniların ısözleriıyle fetva verir. Müstefti de anoak mezheb imaiilll.arının hal ve fasl eylediği hususlarıda smar. Yoksa fetva verilmesi muhai şeyleri sôramaz ( 100). ·
İşte buraya 'kadar· anlatılan· bahisleııde .. geniş ölçüde ik.tİbaslara başnıru1muş, konu iJe doğrudan doğruya ilgilenmiş eseriere ve öze11iıkle Hanefi fukaihasının bir kısımının matıbu veya yazma eserlerine, risalelerine müracaa·t edilımiştiT. Asırlar boyu ve bilıh::lssa
son asırlavda haLkın yakındf:!,n i1gHendiğıi bu bahiıs·ler geçmişin
İıadide eserlerinden fayıdalanmadıkca bugün açık bir çözüme uılaşılaımaz. Mezhebierin metodları, temel görüşJeri bıraıkıJar*. sahaibe asrına sıçraıma denemelerine girişilemez. Girişiliise ne olur? O za-
. ınan da halkın samimiyede bağlandığı ve günümüze kadar da, Pezdevinin ifaidesiyle, salaıpeıtle taıkib ettiği mezhebiere karşı bk soğuma, gevşeme ·ve la:k~dilik başlar. Bunun da açacağı yaraların tedaviısİ güçleşir. Bırakılsın geçmişte o1duğu giıbi günümüzde de .her ınezheb mensubu keıııdi mezhetbin.de bir di:siplin içerisinde hayaıtını ·sfuıdürsün, İslamın emirlerini yerine getirirıken diğer mezhebierin mensuplarıyla da aynı .karıdeşliği sürdürüp gitsin. Bir yıkmtı, gevşeme ve disiplinsiziiık i1ıdas ediılmesin. Geçınişe mezhebIerin büyük imarolanna duyulan hürmet, onları tebcil, onlara dua
(99) aynı eser v. 60 a. (100) aynı eser v. 60b-6la.
- ------ -~
33
-~--- ---
devam etshı ve hep beraber onlar. hakıkında:
lo; ' :,.>. i J w p 1 . ~.) ü _,.ı ~ ~ .J~ (.;"' ı ; '~ (..ı':! .D 1 -'
,. _,.:..ol ~ .ill ~ ~ ,.ıs ~ J...ıa~ ~ J ı.:) ~ ~ ~ 1.; _,.i....- ı.fl ..:u ı
,. . .
,J3unların atkasmdan gelenler (şöyJe) derler: «Ey Raıb:bm.iz, bizl ve lınan He daha önden bizi geçm]ş olan (din) kardeşlerimizi yarlığa. İman etmiş olanlar için kalbleriımizde bir bn bırakma. Ey Raıbbimiz, şüphesiz ki sen çok eshıgeyicisin, çoık merhametlism.» (101). Ayet-i 'kerimesini okuyalım.
(101) el-Haşr 10.
34
.. FAYDALANILAN ESERLE.R
Abdiligani en-Nablfısi; Risfıle fi hükmi't-Taklid fi'l-Mez&lıib, yazma Sqleyma· niye Kütüphanesi Çelebi Abdullah Efendi Kısmı No: 380-1.
Abdülkerim. Zeydan; el-Veciz fi Usuli'l-Fıklı:, 5. baskı Bağdad 1394-1974.
Abdilikerim Zeydan; el-Medhalli diraseti'ş-şeriati'l-İslamiyye, 4. baskı Bağdad 1389-1969.
Amidi, Ali'/b. Ebi Ali Seyfuddin; el-Ihld:1m fi Usuli'l-Ahkam, Kahire 1914. el-Esneşi, Cemalüddin eş-Şafii; Ni:hayetü's-Süül fi şerhi minhaci'l-vüsül, c. 3
Bolak 13.17. . . .
İbnu Abidin, Muhammed Emin b. Örneri'l-Hanefi; Hfışiyeti.i rcddi'l-!\1uhtar aled'dürri'l-Muhtar (dan Resmü'l-Müfti), c. 1 Mısır 1307 .
.. İbnu Emir. el-Hac:.~ et-Takrir ve't-Tahbir, c. 3, Bolak Bi7.
İbnu Hazm, Ebu Muhammed Ali ez-Zahiri; el-Muhalla, c. 1, Kahiı·e 1350.
İbnu Kayyin::ii~l-Cevzi; I'lfıınü'l-Muvakinin, Delhi 1314.
İbral1im b. Hüseyin. b. Ahmed Biri-zade el-Mekki el-Hanefi; Risale fi'J. mezh"ebi'l-Istılfıhfıti'l-mürfıfeati'l-ineşayihi'l-mütekadd:imin ınde'l-ifta ve'nükül ve't-Tedris, yazma Süleym~ye Ktp. Aşir Efendi No: 420.
İbralllm b. Hüseyin Biri (Piri)-zade; · Risaletü gayeti't-tahkik fi ademi . cevazi't-Telfik fi't-taklid, yazma Süleymaniye. Ktp. Aşir Efendi No: 420.
·Kemal İbnü'l-Hümam; et-Tahrir ve't-tahrir, c. 3 Bolak 1317.
Molla Füsrev, Muhammed b, Feramfız; Haşiyetii'l-İzmiri ale'I-mirfıti'I-Usfıl, Istanbul 1309 ..
Muhammed b. Hamza. el-Aydin!: Risale filt-taklid bi'l-Müctehid, yazma Süleymaniye Ktp. Çelebi Abdullah Efendi kısmı No: 388-13.
Muhammed Fıhki .~I-Ayni; Risale fi edebi'l-Müfti, yazma Süleymaniye Ktp. Serezli kısmı No: 3924.
Pezdevi: Ebu'I-Hasan Fahrüddin; Kenzü'l-Vüsill fi usuli'l-Fıkhı (Keşfü'l-Esrar), İstanbul 1308.
35
es-Senhurl, Süleyman; ,/.rearuiu haberi;l~vahid mea'l-kıyas» Mecelletil Edvfıi'şşeria sayı S, -sene 1395 Kahire.
es-Serahsi, Muhammed b. Ahmed; Usuli's-Serahsi, Beyrut 1393-1973.
es-Suyuti, Celalüddin Abdürrahman eş-şam; el-Ehadisü'l-varide fi edebi'l· müfti, yazma. Süleymaniye Ktp. Şehid Ali Paşa kısmı No: 2714.
Şürünbilali, Hasan b. Ammar; el-Iqdü'l-ferid li -beyani'r-racihi mine'I-hılaf fi cevazi't-taklid, yazma Süleymaniye Ktp. Hacı Beşir. Ağa kı'>mı
No: 214.
36