Ali Murat Ozdemir PDF 18032013

30
Doç. Dr. Ali Murat ÖZDEMİR TARİHSEL BAĞLAMINDA EMPERYALİZM

description

emperyalizm hakkında bir kaynak

Transcript of Ali Murat Ozdemir PDF 18032013

Page 1: Ali Murat Ozdemir PDF 18032013

Doç. Dr. Ali Murat ÖZDEMİRTARİHSEL BAĞLAMINDA EMPERYALİZM

Page 2: Ali Murat Ozdemir PDF 18032013

.

Page 3: Ali Murat Ozdemir PDF 18032013

Özet: Geçen 150 yıl boyunca dünya tarihinin en belirleyici kuvvetinin, ser-mayenin genişletilmiş yeniden üretiminin koşullarını garanti ederken dünyayı al-tüst eden emperyalizm olduğunu söylemek mümkündür. Sovyetler Birliği’ninçöküşünden sonra ortaya çıkan gelişmeler, Soğuk Savaş sırasında ekonomi politikdisiplinine tabi olan emperyalizm çalışmalarının yeniden canlanmasına yol açtı.Elinizdeki çalışma emperyalizmi tarihsel bağlamı içerisinde değerlendirmektedir.Bunu yapmak için emperyalizm tarihi üç kısma ayrılmıştır. İlk kısım sermaye ih-racı döneminde sanayi kapitalizmiyle başlamaktadır. Takip eden kısım İkinciDünya Savaşı sonrasında Amerikan emperyalizmine denk gelmektedir. Üçüncükısım ise emperyalizmin Sovyet sisteminin çöküşünden sonra aldığı halleri ince-lemektedir.

Anahtar kelimeler: Emperyalizm, Sermaye ihracı, hegemonya, küreselleşme,uluslararasılaşma.

Abstract: Imperialism has been the most powerful force in world history overthe last 150 years, carving up whole continents for the purpose of guaranteeingthe expanded reproduction of capital. The global developments occurring afterthe demise of Soviet Union have resulted with the revitalisation of imperialismstudies which were subordinated to the discipline of political economy in the timesof Cold War. This article examines imperialism in its historical context. To dothis, the history of imperialism is divided in to three phases. The first phase startswith industrial capitalism in the age of capital exportation. The second one cor-responds to American imperialism after the Second World War. The third one ex-amines imperialism after the demise of Soviet system.

Key words: Imperialism, capital export, hegemony, globalisation, internation-alisation.

9321. Yüzyılda Sosyal Bilimler Sayı: 1 / Eylül-Ekim-Kasım ‘12

Tarihsel Bağlamında Emperyalizm

Doç. Dr. Ali Murat ÖZDEMİRHacettepe Üniversitesi

Page 4: Ali Murat Ozdemir PDF 18032013

Emperyalizm terimi bugün uluslararası boyutu olan güç ilişkilerini anlamlan-dırmak ve açıklamak sürecinde sık sık başvurulan bir kavramın adı olmayı sür-dürmektedir. Farklı perspektifler içerisinden bilgi üreten sayısız araştırmacı -çoğukez içeriğini verili kabul ederek- kullanmaktadır terimi. 1990’ların başında, Irak’ayönelik müdahaleler için uygun zemin oluştuğundan beri, emperyalizm kavramınareferansla yapılan çalışmaların sayısı hızla artmaktadır.

Emperyalist faaliyetin çıplak gücü içerdiği açıktır, ancak aynı faaliyet başka şid-det biçimlerini de içerir. Piyasanın tatbik ettiği şiddet bunlardan birisidir. Piyasanıntatbik ettiği şiddet, hem üretim araçlarının mülkiyetinden dışlananların hem deküresel piyasaların gereğini yerine getirirken kendi günlük yeniden üretimlerininkoşullarını bozanların (örneğin buğday gibi geçimlik tarım ürünleri üretimi yerinekahve kauçuk yakıtlık ürün yetiştirmek durumunda kalanların) deneyimlediği birolgudur. Emperyalizmin içerdiği şiddet türleri bunlarla da sınırlı değildir. YirminciYüzyılın ikinci yarısında gelişen ekollerin bazıları, emperyalizm tartışmalarına, içe-risinde sermeyenin ağırlıklı olarak temsil edildiği devlet biçiminin etkisini de ek-lemekteydi.

Emperyalizm sadece başvurduğu şiddetin türü üzerinden tartışılmamaktadır.Küresel güç ilişkilerinin farklı dönemlerinde kavramın farklı anlamlar edindiğinisaptayabildiğimiz gibi, parçası olduğu söylemin de kavramın içeriği üzerine etkiyaptığını görüyoruz. Okumakta olduğunuz çalışma kavrama yönelik ilgi artışı kar-şısında bir yandan kavramın içinde yer aldığı söylem ve dönemin özelliklerini gözönüne alırken diğer yandan -tarihsel sırası içerisinde- emperyalizm kavramınınedindiği çeşitli içerikler üzerine eğilecektir. Bu bağlamda emperyalizm çalışmala-rında dünya kapitalizminin dinamikleri ile bağlantılı olarak öne çıkan ulusallaşma-uluslararasılaşma, azgelişmişlik, sömürgesiz emperyalizm, hegemonya, ülkeselsöylem, kozmopolitan söylem, küreselleşme, Sovyet sonrası dönem gibi tartışmaalanlarına değinilecektir. Anılan amaca ulaşmak için çalışma “İkinci Dünya SavaşıÖncesinde Emperyalizm Çalışmaları”, “İkinci Dünya Savaşı Sonrasında Emper-yalizm Çalışmaları” ve “Sovyetler Birliği’nin Yıkılmasından Sonra EmperyalizmÇalışmaları” başlıkları altında üç kısma bölünmüştür.

İkinci Dünya Savaşı Öncesinde Emperyalizm Çalışmaları

Geçen yüzyıl boyunca emperyalizm teriminin ekonomi politik bağlamındakullanımında Marksist teorik yaklaşımlar öne çıkmışlardır. Diğer yandan emper-yalizmin ekonomik teorisini ilk geliştiren bir sosyal liberal olan John A. Hobson(1858-1940) olmuştur. Hobson’un Imperialism: A Study (Emperyalizm: Bir De-neme) adlı çalışması1 Yirminci Yüzyıl boyunca Keynesgil iktisadın, BağımlılıkOkulu’nun, Dünya Sistemi Yaklaşımının, Düzenleme Okulu’nun ve benzerihâkim teorilerin gölgesi altında kalmış da olsa, etkisini sürdürmüş önemli bir ça-lışmadır. Hobson’un yetersiz tüketim; askeri-endüstriyel kompleks; militarizasyon,

94 Sayı: 1 / Eylül-Ekim-Kasım ‘12 21. Yüzyılda Sosyal Bilimler

Doç. Dr. Ali Murat ÖZDEMİR

1 Hobson, John Atkinson, (1965). Imperialism: a Study. Ann Arbor: University of Michigan Press.

Page 5: Ali Murat Ozdemir PDF 18032013

ırkçılık ve bunların kültürel etkileri üzerine yoğunlaşan üç unsurlu emperyalizmanalizi, adı geçen ekoller tarafından kısmen ya da bütünüyle ele alınmış, bu bağ-lamda Hobson’un fikirleri emperyalizm çalışmalarına nüfuz etmiştir.2

Say kanununu takip edip, her arzın kendi sunumunu yaratacağını vurgulayanHobson’a göre, emekçilerin emek-gücü potansiyellerini sunmalarına rağmen tamistihdam gerçekleşmiyor ise bunun sebebi, bu metayı (emek gücünü)kullanmak/tüketmek iktidarında olanların (kapitalistlerin) tüketimden kaçınma-larıdır. Etkin talebe yönelik eksiklik, ücret pazarlığının tarafları arasındaki eşitsiz-liğe dayanmakta olup, ücretlilerin tüketimini düşürmektedir.3 Bir yanda elindekifazlayı harcayamayacak durumda olan endüstriyel kompleksin sahipleri, diğeryanda ücretlilerin düşük talepleri, yetersiz tüketim temelinde sermaye ihracınasebep olmaktadır. Sermaye ihracı, ücretlilerin düşük paylarının yanı sıra başkabölge insanlarına yönelik şiddet ve talanın, kısacası emperyalizmin sebebidir. Ser-maye ihracı, hem Hobson’da hem de sonraki çalışmalarda emperyalizmin alâme-tifarikası olarak gündeme getirilmiştir.4

Hobson’un yaklaşımında bir sınıfın toplam gelirden aldığı payın diğeri karşı-sındaki orantısız üstünlüğü (refahın kötü dağılımı) hem işsizliğin hem de sermayeihracının altındaki temel olarak sunulur.5 Klasik emperyalizm teorisinin Marksistteorisyenlerinin aksine, Hobson emperyalist politikaların (sermaye ihracının) -kenditeorisi içerisinden tarafsız olarak kurgulanan- devletin müdahalesiyle (sendikalarıgüçlendirmek, anti tröst politikaları ile kartellerin önüne geçmek, oligopolistik pi-yasa yapılarını dağıtmak, yatırımın toplumsal kontrolü, askeri harcamaların kısıl-ması, gelir ve tasarruflar üzerine vergi koymak gibi refahın yeniden dağıtımı etkisidoğuracak politikalar vb.) sistemin içerisinden bitirilebileceğini düşünür. Bu bağ-lamda Hobson dış yatırımların iyi ve kötü formlarını bir diğerinden ayırır. Yazarbu ayrım üzerinde detaylı bir çalışmaya girmese de serbest ticaret ve üretim araçlarıüzerinde özel mülkiyete dayalı toplumsal sistem tahayyülünün neticesi olarak, ilgiliulusal ekonomi içerisinde toplumsal refahı doğrudan arttırabilecek sermaye politi-kalarını destekleyen dış yatırımlara sıcak bakmaktadır denilebilir. Yazar ünlü ese-rinde şu saptamayı yapmaktadır: “Halk hükümetini hem biçimsel hem de içerikselolarak sağladığınızda, [liberal] enternasyonalizmi gerçekleştirip, askeri emperya-lizmden ve uluslararası yönetimlerden kurtulmuş olursunuz”6

Şu ana kadar ortaya konulanlardan hareketle, Hobsoncu kurgunun, demokra-tik yollarla içerisinde farklı menfaatin temsil edilebileceği tarafsız bir devlet ön-varsayımını benimsediği; emperyalizmi denetimsiz olarak işleyen kapitalist

9521. Yüzyılda Sosyal Bilimler Sayı: 1 / Eylül-Ekim-Kasım ‘12

Tarihsel Bağlamında Emperyalizm

2 Özdemir, Ali Murat, (2010). Ulusların Sefaleti: Uluslararası Ekonomi Politiğe Marksist Yaklaşımlar. Ankara:İmge, s.128.

3 Nowell, Gregory, (2000). “Hobson’s Imperialism: Its Historical Validity and Contemporary Relevance”,Chilcote, R.H. (der.), Political Economy of Imperialism içinde. New York: Rowman & Littlefield PublishersInc., s. 86.

4 Brewer, Anthony, (1989). Marxist Theories of Imperalism: A Critical Survey. Londra: Routledge.

5 Hobson, Imperialism, s.73.

6 Ibid., s. 171.

Page 6: Ali Murat Ozdemir PDF 18032013

girişimciliğin ürünü olarak görüp, denetim altına alınması kaydıyla kapitalizminemperyalist olmayan yollarla ulusal refahı arttırabileceğine ilişkin öngörüler içer-diği söylenebilir. Hobson’da ayrıca, Hilferding, Luxemburg, Lenin ve Buharin gibiMarksistlere benzer bir şekilde, finans kapitalin ilgili ekonomiler içerisinde başatrolü ele geçirerek üretimi örgütlediği dönemin (sanayi kapitalizminin) dış müda-haleciliği (emperyalizm) ile daha önceki dönemi (sömürgeciliği) ayırma eğilimibulunmaktadır. Bir başka deyişle yazar, Ondokuzuncu Yüzyılın son çeyreğindekikapitalist genişlemeyi emperyalizm adı altında daha önceki dönemde vuku bulansömürgecilik hareketlerinden ayırmaktadır. Hobson’a göre anılan dönüşümün ar-dında askeri-sanayi kompleksin gelişimi bulunmaktadır. Ona göre askeri-sanayikompleksin menfaati ekseninde gelişen denizlerde silahlanma yarışının; kolonitopraklarının doğrudan denetimine yönelik politikaların; bu politikalar neticesindetoplumun artan militarizasyonu ve ajitasyonunun yokluğunda, serbest ticaretemündemiç yayılmacılık ulusların güvenliğine tehdit oluşturmayacaktır.

Marksist emperyalizm tartışmalarına gelince; emperyalizm kavramının siste-matik araştırılması Marx’tan sonraya, Luxemburg, Hilferding, Lenin ve Buharingibi düşünce ve eylem insanlarına kalmıştır. Bununla beraber, Marx’ın çalışmalarıemperyalizm araştırmaları içerisine giren bir seri konuyla doğrudan ilişkilidir.Marx’ın alanı etkileyen çalışmalardan birisi ilkel birikim konusundaki saptamala-rıdır. Ona göre ilkel birikim kapitalist üretimden önce gerekli büyük sermaye veemek-gücü kitlesinin nasıl bulunduğunu açıklamak için burjuva iktisat ideoloji-sinin7 gerekli gördüğü teorik buluş olmanın ötesinde bir anlamı haizdir.8 İlkel bi-rikim denildiğinde bu “...emekçinin elinden üretim araçlarının sahipliğini alansüreçten başkası olamaz; bu süreç, bir yandan toplumsal geçim araçlarını sermayeyedönüştürür, öte yandan, doğrudan üreticileri ücretli emekçilere dönüştürür... Veonların mülksüzleştirilmesini anlatan bu öykü, insanlık tarihine, kandan ve ateştenharflerle yazılmıştır”.9 “Tarımsal üreticilerin, köylülerin mülksüzleştirilmeleri, top-raktan ayrılmaları, bütün bu sürecin temelidir. Bu mülksüzleştirmenin tarihi, farklıülkelerde, farklı yönler alır ve farklı evrelerini farklı sıralar izleyerek farklı dönem-lerde tamamlarlar”.10

Marx’ta ilkel birikimin sürekliliği olgusu açıkça yer almaz.11 Ancak Marx’ınperspektifi ilkel birikimin sürekliliğini de içerecek şekilde genişletilebilir. Dünya

96 Sayı: 1 / Eylül-Ekim-Kasım ‘12 21. Yüzyılda Sosyal Bilimler

Doç. Dr. Ali Murat ÖZDEMİR

7 “Ekonomi politikte, bu ilkel birikim, aşağı yukarı teolojide ilk günahın oynadığı rolü oynar. Adem baba el-mayı ısırmıştır ve insanoğlu günaha bulanmıştır. Günahın başlangıcı güya böylece geçmişe ait bir masal gibianlatılarak açıklanmış oluyor. Evvel zaman içinde, iki çeşit insan vardı: birisi çalışkan, akıllı ve daha önemlisitutumlu bir seçkinler topluluğu; diğeri, ellerine geçeni ve hatta daha fazlasını har vurup harman savurantembel serseriler topluluğu” (Marx, Karl, (1986). Kapital I, (çev. Alaattin Bilgi). Ankara: Sol Yayınları, s.729-730).

8 Ibid., s. 729.

9 Ibid., s. 731.

10 Ibid., s. 732.

11 İlkel birikim teriminin İngilizcesi olan primitive accumulation teriminin Kapital’deki Almanca karşılığı urs-prungliche akkumulation orijinal ya da başlangıç birikimi olarak çevrilebilir (Willoughby, John, (2000).“Early Marxist Critiques of Capitalist Development”, Chilcote, R.H. (der.), Political Economy of Imperialismiçinde. New York: Rowman & Littlefield Publishers Inc., s. 113-126.)

Page 7: Ali Murat Ozdemir PDF 18032013

çapında farklı biçimlerde sürekli olarak ortaya çıkan bir süreçtir ilkel birikim. Top-rağın ve suyun metalaştırılması, ortak mülkiyet, komünal mülkiyet ya da devletmülkiyetinin çıplak zor ya da başka usullerle (özelleştirme, özel mülkiyetin yay-gınlaştırılması) ortadan kaldırılması, işgücünün metalaştırılması, toplumu koruyandüzenlemelerin iptali, köle ticareti, tefecilik, korsanlık, zorla borçlandırma ve ben-zerleri, ilkel birikimin, farklı zamanlarda, farklı ülkelerde, farklı yöntemlerle teba-rüz etmesini sağlayan uğraklardır. İlkel birikim kapitalizmin ürünüdür. Marx’ınalanı etkileyen bir diğer tutumu da burada bulunabilir. İngiliz emperyalizmininkendi düzenini tatbik edebildiği (Pax Britannica) bir dönemde yazan Marx, İngilizhegemonyasının düzenini kapitalizmin evrenselleştirici niteliklerinde aramakta te-reddüt etmemiştir. Şu durumda ona göre emperyalizm, ilkel birikim süreçlerinihızlandıran ve yoğunlaştıran bir olguya denk düştüğünden kapitalizmin (yanlışbir rotada gelişmesinin sonucu değil) ürünüdür.

Pax Britannica’nın çöktüğü bir dönemde gelişmiş kapitalist ülkelerin kıyasıyarekabetine şahit olan klasik dönem emperyalizm yazarları ise emperyalizmin itki-lerini değiştiren temel unsur olarak tekelleşme olgusuyla uğraşmak durumundakalmışlardır. Bu dönemde tekellerin devlet içindeki ağırlıklı temsili -dolayısıyla si-yasal iktidar üzerindeki gücü- devlet stratejilerinin çıplak güç politikaları biçimindetebarüz etmesine yol açmaktaydı. Buharin, Luxemburg, Lenin ve Hilferding’inçalışmalarında emperyal güçler arasındaki rekabetin yarattığı yıkıcılığın ve dünyatoplumları arasındaki eşitsizliğin yapısal nedenleri araştırılmıştır. Örneğin, Hob-son’un ilgili ulusal sınırlar içerisinde düzenlemeye tabi tutulabileceği inancını bes-lediği kapitalist dönüşüm (“gelişme”), Luxemburg’a göre münhasıran ulusalsınırlar içerisinde gerçekleşebilecek bir şey değildir ve kapitalist birikim uluslararasıölçekte zenginlikle birlikte yoksulluğu da üretir.12 Lenin, kapitalist devletin kendiiçerisindeki temsilin niteliğine göre farklı sınıflara hizmet edebilecek tarafsız birentite olarak kavramsallaştırılmasına karşıdır.13 Hilferding emperyalizmin finanskapitalin işleyişinin ürünü olduğunu ve bunun da basit düzenlemelerle kontroledilemeyeceğini belirtir.14 Buharin uluslararası işbölümünün yapısal etkileri ileemperyalizm arasında bağlantı kurar.15

Lenin16 ve Buharin17 Birinci Dünya Savaşını anlamlandırmak ve karşı stratejilerüretmek çabası içerisinde bir emperyalizm teorisi geliştirmiştir. Hilferding’in Leninve Buharin’in emperyalizm kavramsallaştırması üzerindeki etkisi oldukça yoğun-dur. Buharin’in “Emperyalizm ve Dünya Ekonomisi” 1915’te yazılmış, Rus Dev-rimi’nden sonra basılmıştır. Lenin ve Buharin savaşı, Hilferding’e paralel bir

9721. Yüzyılda Sosyal Bilimler Sayı: 1 / Eylül-Ekim-Kasım ‘12

Tarihsel Bağlamında Emperyalizm

12 Luxemburg, Rosa, (1986). Sermaye Birikimi, (çev. Tayfun Ertan). İstanbul: Alan.

13 Lenin, Vladimir İlyiç, (1992). Emperyalizm, Kapitalizmin En Yüksek Aşaması, (çev. Cemal Süreyya). Ankara:Sol Yayınları.

14 Hilferding, Rudolf, (1981). Finance Capital: A Study of the Latest Phase of Capitalist Development. Londra:Routledge and Kegan Paul.

15 Buharin, Nikolay, (2009). Emperyalizm ve Dünya Ekonomisi (çev. Uğur Selçuk Akalın). İstanbul: Kalkedon.

16 Lenin, Emperyalizm.

17 Buharin, Emperyalizm ve Dünya.

Page 8: Ali Murat Ozdemir PDF 18032013

şekilde, merkezdeki sermayenin realizasyonu, bir başka ifade ile ürünlere derç edil-miş emeğin tüketilmek suretiyle toplumsallığının onay görmesi için çevresel top-lumsal formasyonların zorunu katılımının sağlanması sürecinde, merkeziekonomiler arasında (azalan kar oranları yasası nedeniyle) artan rekabetin ifadesiolarak yorumladılar. Buharin, Emperyalizm ve Dünya Ekonomisi adlı eserinde em-peryalizmi, finans kapital’in politikası olarak konumlandırırken, Hilferding’in göz-lemlerine dayanmaktaydı. Şöyle diyordu: “Emperyalizm bir zapt etme politikasıdır.Ancak, her zapt etme politikası emperyalizm değildir. Bu nedenle finans kapitalinbir politikası olarak emperyalizmden söz ettiğimizde, zapt edici karakteri bu sözüniçinde saklıdır”.18

Emperyalizm’in ayırt edici özelliği sanayi sermayesi değil, tam tersine mali ser-mayedir” diyen Lenin de bir üst paragrafta özetlenen yaklaşımı sergilemekteydi.19

Lenin emperyalizmi beş maddelik bir tanımla vermekteydi: “1)Üretim ve serma-yenin yoğunlaşmasının, ekonomik yaşamda belirleyici rolü oynayan tekelleri ya-ratacak kadar yüksek bir gelişme aşamasına ulaşmış olması; 2)Banka sermayesiylesanayi sermayesinin iç içe geçip kaynaşması ve bu ‘mali sermaye’ temelinde birmali oligarşinin oluşması; 3)Meta ihracından farklı olarak sermaye ihracının özel-likle büyük bir anlam kazanması; 4)Dünyayı kendi aralarında paylaşan uluslararasıtekelci kapitalist birliklerin oluşması; ve 5)Yeryüzü topraklarının kapitalist büyükgüçler arasında paylaşılmasının tamamlanması. Emperyalizm; tekellerin ve malisermaye egemenliğinin belirginleştiği, sermaye ihracının olağanüstü bir önem ka-zandığı, dünyanın uluslararası tröstlerce paylaşılmasının başladığı ve yeryüzü top-raklarının en büyük kapitalist ülkeler arasında paylaşılmasının tamamlandığı birgelişim aşamasındaki kapitalizmdir”20

Buharin adını andığımız çalışmasında, emperyalizmi politika olmasının yanısıra bir ideoloji olarak değerlendirmekteydi. Kautsky’nin sanayileşmiş uluslarındaha fazla alan arayışı (ilhak) olarak özetlediği emperyalizm anlayışını eleştirenLenin21 -Buharin’le paralel bir şekilde-, emperyalizmin “politik açıdan “büyük güç-lerin hegemonya yarışı” içerisinde şekillenen şiddet ve gericilik dürtüsü olduğunuvurgulamaktaydı. 22 Lenin’in hegemonyayı sınıf ittifaklarının oluşumunda etkinideolojik formasyonlardan ayrı tutmadığını, bir başka deyişle ideoloji ile bağlan-tılandırdığını biliyoruz.

Lenin ve Buharin, emperyalizmin salt iktisadi açıklamasını reddetmenin yanısıra Hilferding’ten başka hususlarda da ayrılmaktaydılar: Hilferding emperyalizmiaçıklarken merkezileşme ve yoğunlaşma sürecini öne çıkarmaktaydı. Bu anlamdaaskeri-sınaî kompleksin etkileriyle emperyalizmi birleştiren Hobson’la Hilferdingarasında bir uyum saptamak mümkündür. İktisadi aktörlerin bilinçli eylemine

98 Sayı: 1 / Eylül-Ekim-Kasım ‘12 21. Yüzyılda Sosyal Bilimler

Doç. Dr. Ali Murat ÖZDEMİR

18 Buharin, Emperyalizm ve Dünya, s.136. Ayrıca bkz. Hilferding, Finance Capital.

19 Lenin, Emperyalizm, s.121.

20 Lenin, Emperyalizm, s.119.

21 Lenin, Emperyalizm, s.121-122.

22 Özdemir, Ulusların, s.111-127.

Page 9: Ali Murat Ozdemir PDF 18032013

odaklanan Hilferding çizgisi karşısında Buharin, kapitalizmin yapısından doğanetkileri, sermayenin aynı anda işleyen iki çelişik temayülünün (uluslararasılaşmave ulusallaşma eğilimlerinin) ürettiği çelişkileri önemsiyordu. 23 Uluslararasılaşmaeğilimi karmaşıklaşan sosyal işbölümü nedeniyle uluslararası bağımlılığın artışındagözlemlenebilirdi. Ulusallaşma eğilimi ise kendisini dünyanın büyük ulus-devletimparatorlukları arasındaki gerilimde dışa vurmaktaydı. Buharin için emperyalkudret sermayenin gelişimine bağlıdır; bu bağlamda [kapitalist] devlet sivil top-lumun üzerinde havada asılı duran (tarafsız) bir kurum değildir. Tekeller kendiiktisadi güçlerinin yanı sıra devletin imkânlarını da kullanırlar. Buharin’e göre te-kellerin devlet iktidarı üzerindeki denetiminin tarihsel olarak ortaya çıkışı, sınaîsermaye ve banka sermayesinin finans sermaye içinde kaynaşmasıyla birlikte müm-kün olabilmişti. Bu bağlamda savaş uluslararasılaşma eğiliminde bulunan dünyaekonomisinin emperyalistler arası rekabete sahne olan bir düzlemde işlemesiningetirdiği çelişkilerin ürünüydü. Öyleyse, “üretimin toplumsallaşması” (bir ürününhammaddeden başlayıp mamul hale gelene kadar sürece dâhil olan insan ve işlemsayısının olağanüstü karmaşıklığı) ile “artı-değer birikimi neticesinde ortaya çıkanzenginliğin –devlet iktidarı dolayımıyla- az sayıda insanın elinde toplanması du-rumu” arasında, Kapital’de Marx tarafından veciz bir şekilde saptanmış bulunançelişki, Buharin’in formülasyonu içerisinden kendisini ifade etmekteydi.24

Buharin’in emperyalizm kuramının siyasal sonuçları liberal tezi çürütmeninyanı sıra Marksist teorisyen Kautsky’nin ultra emperyalizm tezini de hedeflemek-teydi. Kautsky25 emperyalist güçlerin savaşmak yerine –egemen emperyal devletlerarasında anlaşma temelli ilişkiler kurmak yoluyla- dünyayı paylaşmak yolunu daseçebileceğini açıkça belirtmişti. Buraya kadar ortaya konulanlardan açıktır ki, Bu-harin’e göre emperyalist siyaset, burjuvazinin iradi olarak tercih edip bütünlükiçerisinde ve sorunsuz olarak tatbik ettiği bir siyaset olmayıp; kapitalist üretim iliş-kilerinden mütevellit küresel bir yapının işleyişinin mantıksal bir sonucudur. Bunagöre, sermayenin merkezileşmesi ve yoğunlaşmasını sağlayan aynı rekabet yasaları,sermaye gruplarının ulusal devletlerin gücünü kullanarak birbirlerini dışlamalarınıda gerektirecektir.26 Kautsky’nin sonucuna varabilmek için aynı anda işlemekteolan sermayenin ulusallaşması eğilimi ile uluslararasılaşması eğilimlerinden yal-nızca uluslararasılaşma eğilimini tanımak, diğerini de unutmak gerekecektir.

Teorik tutumu Buharin’le pek çok noktada uzlaşan Lenin, bir yandan işbölümükavramının uluslararası alana tatbiki üzerinden uluslararası iktisadi ilişkilerin nes-

9921. Yüzyılda Sosyal Bilimler Sayı: 1 / Eylül-Ekim-Kasım ‘12

Tarihsel Bağlamında Emperyalizm

23 Buharin, Emperyalizm ve Dünya.

24 “Tekelce denetlenen devlet müdahalesi, değer yasasını iki yolla değişikliğe uğratır. İlk ve en önemli olarak,uluslararası düzeyde tekeller devleti yabancı rakiplerine karşı kullanırlar, 1880’lerin yeni korumacılığıylabaşlayan bir süreç… İkinci olarak, ulusal düzeyde devlet ayrıca içerdeki rakiplere karşı kullanılır, özellikledaha küçük ve burjuvazinin kartelleşmemiş gruplarına karşı… Buharin bu ikinci sürecin özellikle savaş za-manında, kapitalist ‘savaş ekonomisi’nde nasıl işleyeceğini analiz etti” (Fine, Ben, Gerd Hardach ve DieterKarras, (1993). Sosyalist İktisadi Düşüncenin Kısa Tarihi (çev. Sabri Çaklı). Ankara: İmge.).

25 Kautsky, Karl (1970). “Ultra Imperialism”. New Left Review, 59; 41-60.

26 Buharin, Emperyalizm ve Dünya.

Page 10: Ali Murat Ozdemir PDF 18032013

nel yapısını belirlemeye çalışırken, bir diğer yandan bu yapının aktörlere önsel veharici bir şey olmadığını vurgulamakta, bir başka deyişle, politik eylemin nesnelkoşulları (yapı) ile faillik durumunun üstbelirlenime tabi potansiyelleri arasındakigerilimin inşai sonuçlarını hesaba katmaktaydı. Dolayısıyla, Lenin’e göre emper-yalizm yapıların harici olarak zorlamasıyla, kendiliğinden meydana gelebilecek birdönüşüm değildir. Mali sermaye ekseninde gelişen tekeller, bunların uluslararasıdüzlemdeki müdahaleleri27 ve müdahalelere karşı direniş birlikte küreselleşiyordu.Sermaye ihracı ve bunu takip eden yeni ilişkiler ve değerler sisteminin (ilişkileridüzenleyecek ve ihtilafları azaltacak hukuk sistemi, işgücünün üretilmesi için eği-tim kurumları, merkez ülkelerdeki gerilimi azaltacak ve yapılan haksız müdahale-leri meşrulaştıracak ideolojiler vs.) sömürülenler tarafında yarattığı huzursuzlukkendi başına sosyalizme geçişin garantisi olamazdı. Kapitalizmin gittikçe artan öl-çülerde eşitsiz şekilde gelişimi, Lenin’in içerisinde bulunduğu dönemde, tekelciaşamaya geçmiş bulunan ulusal sermayelerin içinde etkin bir şekilde temsil edil-dikleri ulusal devletleri birbirine karşı kullanma eğilimleri ile birleştiğinde, dün-yanın teritoryal olarak paylaşımı sonucu doğmaktaydı. Bir başka deyişleuluslararası işbölümü, hem hammadde, pazar ve işgücü sunucuları olan çevre ül-kelerle merkez ekonomiler arasındaki karşıtlık hem de ulusal sermayelerin silahlınüfuz alanları ekseninde belirlenmekteydi. Bu koşullar altında anti-Emperyalistmücadele savaşların özgül karakterlerinden, ulusal soruna, ulusların kendi kader-lerini tayin hakkından tam demokrasi ve sosyalist devrimin koşullarına kadar farklıama ilintili konularda müdahale gerektirmekteydi.

Gelinen noktada Lenin’in emperyalizmi neden “kapitalizmin en üst aşamasıolarak” tanımladığını anlamak mümkündür: Emperyalizm en üst aşamadır zirasermayenin çelişkileri bu yolla savaşa, sömürüye ve şiddetin başka biçimlerine tah-vil edilerek dünyanın en uzak köşelerine taşınmaktadır.28 En üst aşama terimi sonmanasına gelmemektedir ve bu bağlamda mevcut küreselleşme de emperyalist aşa-maya ya da onun yeni bir ifadesine karşılık gelebilir.29

Gelebilir ancak gelebilmesi için: 1) uluslararası işbölümündeki dönüşümlerinhesaba katılması, daha doğrusu aralarında yeni sanayileşen ülkeler olgusu da bu-lunan bir seri dinamiğin göz önüne alınması ve 2) sermayenin siyasi iktidar içeri-sinde temsilinin doğasındaki dönüşümün hesaplanması gerekir. İlk hususla ilgiliolarak şunlar söylenebilir: Merkez ekonomilerin ürünleri olan mamul malların sa-

100 Sayı: 1 / Eylül-Ekim-Kasım ‘12 21. Yüzyılda Sosyal Bilimler

Doç. Dr. Ali Murat ÖZDEMİR

27 Nowell bu müdahalenin mantığı ile ilgili olarak şu saptamaları yapmaktadır: “Eğer ben Güney Afrika’dananormal karlarla elmas ve altın ihraç ediyorsam bir başkasının Afrika’nın bir başka yerinde benzer bir kaynakbulmasından etkilenmez miyim? Bu başka kimsenin ben olmamasını kaldırabilir miyim?... Neden görü-nürdeki her şey temellük edilmesin? Bu bir emperyalist olarak mevcut yatırımları korumak için, olası birbaşka rakibin benim kartelleştirilmiş piyasalarımla rekabete girmesini engellemek için elimdeki en iyi poli-tikadır” (Nowell, Hobson’s Imperialism, s.101-102).

28 Shandro, Alan, (2007). “Lenin and Marxism: Class Struggle, the Theory of Politics and the Politics of The-ory”, Glaser, D. ve Walker, D.M. (der.), Twentieth-Century Marxism: A Global Introduction içinde. Londra:Routledge, s. 15-29.

29 Labrica, Georges, (2007). “From Imperialism to Globalisation”, Budgen, S., Kouvelakis, S. ve Zizek, S.(der.), Lenin Reloaded içinde. Londra: Duke University Press, 222-238.

Page 11: Ali Murat Ozdemir PDF 18032013

tışları karşısında, çok az katma değer içeren birincil malların satışı için dünya pa-zarına girmeye çalışan çevresel formasyonların oluşturduğu uluslararası işbölümügörüntüsü, -mekânsal ve zamansal biçimlenişini emperyal siyasetlerin vesayeti al-tında gerçekleştiren- Ondokuzuncu yüzyıl dünyasında belirginleşmeye başlamıştır.Marksistler emperyalizm kavramsallaştırmalarını geliştirirken bu şablonu verilikabul etmişlerdir. Örneğin Buharin’in ülkeleri gelişmiş kapitalizm ve hammaddeüreten tarım ülkeleri olarak ikiye ayırmasının ardında bu mantık bulunmaktadır.30

Aynı şekilde Lenin de, bu şemaya referansla, merkez ülkeleri çevresel dünyadakipazarlardan mahrum kılmanın devrimci bir strateji olabileceğini iddia etmişti.31

Luxemburg32 kapitalizmin azgelişmişliği de yaratarak yayılışında, erken kapitalist-leşen ülkelerin bu şemadaki tarımsal ürün sağlayıcılarına empoze ettiklerinin, birbaşka deyişle siyasi zorun etkilerinin hesaba katılmasını önerirken; aklında yinebu şema vardı.33 Yine Üçüncü Enternasyonal’in imgeleminde ulusal burjuvazi ilekomprador burjuvazi kavramsallaştırmasını34 yaratan bu kavramsallaştırmaydı.Sözü edilen şablon içerisinde piyasanın uyguladığı şiddet, söz konusu şablonundeğiştiği (yeni sanayileşen ülkelerin doğuşu ile ortaya çıkan) dönemle karşılaştı-rıldığında geri plandadır.

Önce ikinci dünya savaşı sonrasında Amerikan üretim ve tüketim normlarınınuluslararasılaşmasıyla başlayan, ardından 1960’ların sonunda yeni sanayileşen ül-kelerin ortaya çıkmasıyla neticelenen iki uluslararasılaşma dalgası klasik emperya-lizm teorisyenlerinin veri saydığı şablonu esaslı olarak değiştirmiştir. Diğer yandan,bugün küresel piyasalar için sermaye yoğun yüksek teknolojili üretimin coğrafyası,klasik emperyalizm teorisyenlerinin çizdiği uluslararası işbölümü haritasıyla ör-tüşmemekle birlikte, uluslararası düzlemde piyasalar ekseninde oluşan yeni ba-ğımlılık ilişkileri ve kar transferlerinin belirleyiciliğinde türlü kaynak/zenginlikaktarma yöntemleri gündemdedir. Klasik emperyalizm teorilerinin çizdiği anla-mıyla emperyalizmin mevcudiyeti bugün için tartışmalı olsa da, kapitalist dünyaekonomisinin işleyişinin tahrip edici ve eşitsiz sonuçları ortadadır. Ne diyorduMarx? –Emperyalizm kapitalist üretim tarzının ürünüdür.

10121. Yüzyılda Sosyal Bilimler Sayı: 1 / Eylül-Ekim-Kasım ‘12

Tarihsel Bağlamında Emperyalizm

30 Buharin, Emperyalizm ve Dünya. Ayrıca bkz. Lipietz, Alain, (1987). Mirages and Miracles: The Crises ofGlobal Fordism. Londra: Verso.

31 Lenin, Emperyalizm.

32 Luxemburg, Sermaye Birikimi.

33 Bu haliyle, klasik emperyalizm teorilerinde merkez çevre ilişkileri, merkez ülkelerde başlayan sermaye dola-şımının uzantısı olarak, bir sürecin çeşitli aşamalarını oluşturmaktadır (Lipietz, Mirages). Klasik emperyalizmdöneminde merkez çevre ilişkileri neticesinde görünür hale gelen, kırsal ekonomilerin içine sarkan üretimkompleksleri ve sömürülen ülke nüfusunun belirli bir kesimine açık olan mamul mal pazarları gibi noktasaldeğişiklikler karşısında eski üretim biçimlerinin ağırlıkla devam etmesi olgusu, ortada süreçler arası ilişki-lerden daha ziyade, azgelişmiş ülkelerdeki kapitalist yayılmanın, ilgili tarımsal ekonominin iç dinamiklerinegöreli olarak dışsal bir ilişki olduğunu ortaya koymaktadır. Bir başka deyişle, bu azgelişmiş ya da (az)gelişmeyeyeni başlamış ülkelerin sınırları içerisinde, dinamikleri merkez ülkelerdeki sermaye dolaşımı sürecine dayalı,dışsal bir sürecin yerel uzantısı şeklinde örgütlenmiş bir kapitalizm söz konusuydu.

34 Bununla kastedilen tarımsal ürünlerin ihracı sürecinde merkez ülke burjuvazileri ile işbirliğine girmiş kom-prador burjuvaziye karşı, merkez ülkelerinin burjuvazileri ile rekabet halinde bulunabilecek ulusal burjuvaziaçıklamasıdır.

Page 12: Ali Murat Ozdemir PDF 18032013

İkinci hususla (sermayenin devlet içerisinde temsili) ilgili olarak şunlar söyle-nebilir: Hilferding, Buharin ve Lenin’in Birinci Dünya Savaşının hemen öncesindeya da başında belirttikleri gibi sermaye yirminci yüzyılın başları gibi erken bir dö-nemde bile ulusal devlet içerisindeki temsili ile yetinemeyecek kadar yoğunlaşıpmerkezileşmişti. Varlık koşullarını tekelci teşebbüslerin işleyişinde bulan tarihselbloklar, sermaye birikiminin koşullarını tek bir ulusal devlet ve onun sömürgeleriötesine geçirme itkisini derinden hissediyorlardı. Bugünün dinamiklerini anlama-nın yolu (kısaca değindiğimiz iki uluslararasılaşma dalgasından sonra) sermayeninküresel ölçekte yeniden üretilebilmesinin koşullarını sağlama işlevini yerine getirenhegemon devleti ve bunun müttefiklerini yalnızca ulusal devletler olarak kavram-sallaştırmamaktan (bu devlet formları içerisinde temsil edilen çıkarları ayrıştıra-bilmekten) ve yine aynı işlevi yerine getiren uluslararası kuruluş ve kurumlardatemsil edilen çıkarları sınıfsal bağlantıları ile okuyabilmekten geçmektedir. Geriyekalan satırlarda, önce 1945 yılından başlayıp Sovyet sisteminin çöküşüne kadarolan dönemde gündeme gelen tartışma konularına kısaca değinecek sonra bu hu-susla (sermayenin ve devletin uluslararasılaşması) ilgileneceğiz.

İkinci Dünya Savaşı Sonrasında Emperyalizm Çalışmaları

Şu ana kadar yirminci yüzyılın ilk iki on yılında geliştirilen yaklaşımlarla ilgi-lendik. Rus Devrimi’nin başarısı ve ardından meydana gelen kamplaşmalar süreciiçerisinde Avrupa Sosyal Demokratları ile Komünistler arasındaki ayrım belirgin-leşmiş ve bu durum sosyal demokratlar için Yeni İkinci Enternasyonal ve komü-nistler için 3. Enternasyonal’in (Komünist Enternasyonal’in) kuruluşu ilekurumsallaşmıştı.35 3. Enternasyonal’in kuruluşundan daha beş yıl geçmedenLenin ölecek, Sovyetler Birliği’nin kendisine beden veren devrimci dalga durgun-laşacak ve Sovyetler Birliği izole edilecekti. Tek ülkede sosyalizm tezi etrafında ge-lişen tartışmalar, 1925-1929 tarihleri arasındaki iç siyasi çekişmenin Troçkikarşısındaki galibi olan Stalin’in istediği gibi neticelenecek, Troçki’nin tezleri Sov-yet eksenli doktrin içerisinden dışlanacaktı. Bu bağlamda Stalin, Sovyet SosyalistCumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) çıkarını öne alacak şekilde, enternasyonalizmilkesinin tanımını değiştirmişti: Tek ülkede sosyalizm koşullarında dünya sosya-lizminin çıkarları en iyi, sosyalizmi SSCB’de kurmak ve 1917 Devrimi’nin kaza-nımlarını korumak yolu ile savunulabilirdi. Bu teze göre artık SSCB’nin çıkarlarıile uluslararası proletaryanın çıkarları arasında tam bir uyum olduğu söylenebilirdi.Stalin’in öldüğü sene olan 1953’e kadar Komünist partilerin stratejilerini SSCBile kurulan ilişki belirleyecekti.36,37 Anılan koşullar altında emperyalizm teorileri

102 Sayı: 1 / Eylül-Ekim-Kasım ‘12 21. Yüzyılda Sosyal Bilimler

Doç. Dr. Ali Murat ÖZDEMİR

35 Brewer, Anthony, (1989). Marxist Theories of Imperalism: A Critical Survey. Londra: Routledge, s.131; Finevd., Sosyalist İktisadi, s. 117.

36 Simon, Rick, (2007). “Eurocommunism”, Glaser, D. Ve Walker, D.M. (der.), Twentieth-Century Marxism:A Global Introduction içinde. Londra: Routledge, s. 81-94.

37 Ancak daha 1947 gibi erken bir tarihte, Avrupalı entelektüel çevrelerde Stalin’le ilgili şüpheler açıkça telaffuzedilmeye başlanmıştı (Althusser, Louis, (2006). Yazılar II, (çev. Z. Zühre İlkgelen), İstanbul: İthaki, s.301-346).

Page 13: Ali Murat Ozdemir PDF 18032013

dinamizmlerini yitirdiler; İkinci Dünya Savaşı sonrasında yeni okulların çıkışınakadar.

Batı ülkelerindeki Marksist teorisyenler İkinci Dünya Savaşı sonrasında kapi-talist güçler arası silahlı rekabetin yatıştığını ve sömürge imparatorluklarının pa-sifleşip gerilediğini gördüler.38 Güç kavramının içeriği ve teorik kullanımı dadeğişti İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra. Azgelişmiş ülkeleri sermayenin merkezülkelerde başlayıp merkez ülkelerde realizasyonla sona eren sermaye döngüsüneçıplak güç aracılığıyla sokma eylemine tekabül eden emperyalist iktidar ve şiddetkavramları, bu tarihten sonra piyasa aracılığı ile tatbik edilen gücü de kapsayacakşekilde genişleyip, yeni kullanım alanları buldular. Piyasaların tatbik ettiği gücün,çıplak güç karşısındaki teorik itibarı arttı. Çok uluslu şirketlerin piyasalarda kur-duğu tahakküm ve bunun sonuçları emperyalizmin faaliyet listesine eklendi. Az-gelişmişliğin dünya kapitalizminin işleyişinin yapısal sonucu olarak özel ilgiyemazhar olması durumu, sömürgesiz emperyalizm tezi, hegemonya tartışmaları,bu dönemde emperyalizm başlığı altına sokulabilecek çalışmaların içerdiği yeni-liklere tekabül eden konulardır.

Azgelişmişliğin dünya kapitalizminin işleyişinin yapısal sonucu olarak görül-meye başlaması sürecinde en önemli isim Paul Sweezy’dir. Onun etkisi İkinciDünya Savaşı sonrası Marksist emperyalizm tartışmalarında belirleyici olmuştur.Sweezy, hem kendi çalışma arkadaşlarından oluşan Monthly Review çevresini hemde Bağımlılık Okulu, Dünya Sistemi, Düzenleme Okulu çevrelerini ve çağdaştemsilini Mandel’de bulan Troçkizmi kimi zaman doğrudan kimi zaman da dolaylıolarak etkilemiştir.

Sweezy Lenin’den çağdaş kapitalizmin tanımını almıştır: Tekelci kapitalizm.Ancak Sweezy’nin çabaları Lenin’in politikaya ve “tarihin hayal gücüne” yüklediğianlamların önemli bir kısmını, kapitalizmin doğasına özgü iktisadi yasalar karşı-sında geri plana atmaktadır. Buradaki yasalar tek bir ülke sınırları içerisinde kendienerjisini üreterek gelişen hücresel bir sistemin değil küresel ölçekte kapitalizminyasalarıdır. Sweezy’ye göre farklı emperyal güçlerce yürütülmüş olsalar bile, bütü-nüyle bakıldığında, emperyalist müdahaleler dünyayı öyle bir biçimlendirmişlerdirki, azgelişmiş ülkeler coğrafyası gelişmiş ülkelerdeki birikimin sürdürülmesi içingerekli olandan fazlasını (ve bu bağlamda da kendi içsel dinamiklerini) üreteme-yecek şekilde azgelişmişliğe mahkûm kalmıştır. Ona göre emperyalist politikalardasomutlaşan kapitalist dünya ekonomisi, azgelişmişliği sürekliliğe mahkûm edensiyasi (devlet) ve iktisadi (toplumsal artık) mekanizmalar göz önünde tutarak su-retiyle incelenmelidir. Emperyalizm belirli bir ülkenin saldırgan politikalarda değil

10321. Yüzyılda Sosyal Bilimler Sayı: 1 / Eylül-Ekim-Kasım ‘12

Tarihsel Bağlamında Emperyalizm

38 Ancak bu durumda bile emperyalistler arası silahlı rekabet fikrine dayanan klasik emperyalizm teorileri içindurum o kadar da kötü değildi. Silahlı rekabetin azalması, sömürge ülkelerin merkez ülkelerde mukim ser-mayenin döngüsüne katıldığını, bu katılım bir kez gerçekleşince de sömürgelerin harici siyasi denetiminegerek kalmadığını söyleyip işin içinden çıkmak mümkündü. Bkz. Howard, Michael ve King, John, (2000).“Whatever Happened to Imperialism”, Chilcote, R.H. (der.), Political Economy of Imperialism içinde. NewYork: Rowman & Littlefield Publishers Inc., s. 19-40.

Page 14: Ali Murat Ozdemir PDF 18032013

söz konusu mekanizmaların sürekliliğinin sağlanmasında etkinleşen (iç ve dış ka-tılımcıları olan) politikalarda aranmalıdır.39

Daha sonraları Sweezy’nin yanı sıra aynı ekolden olan Magdoff,40 Baran41 gibiyazarların çalışmalarında geliştirilen teze göre azgelişmiş ülkelerin birikim yapmayetenekleri bu ülkelerde bulunan üretim güçlerinden önce küresel ölçekte etkinüretim ilişkileriyle bağlantılıdır. Bu bağlantı da azgelişmişliği sürekli hale getir-mektedir. Anılan tez küresel ölçekte artan toplumsal fazlanın, azalan emperyalistlerarası rekabetin geçersizleştirmeye başladığı Marksist emperyalizm yorumlarına birdinamizm getiriyordu. Bu çerçevede emperyalist etkinlik, küresel ölçekte artantoplumsal fazlanın merkez ülkelere transferinde açığa çıkar. Andığımız damardanilerlendikte, söz konusu artığın geniş kitlelerin menfaati için kullanmanın yollarınıbulmak devrimci çevrelerin hedefi haline gelmektedir. Stratejiniz bu olursa, vurguöncelikle sınıf mücadelesinden akla uygun bölüşüme, sınıf siyasetinden kitle siya-setine kayar.42 Anılan kayma İkinci Dünya Savaşı sonrasında artan sosyal demo-kratik örgütlenme ve siyasetle de uyumlu olacaktır.

Potansiyel ekonomik “artık”ın üretimi konusunda esaslı zorluklar çeken çev-resel ülkelerin, merkez ülkelerde kapitalist üretim ilişkilerinin üretimi ve yenidenüretimine katkılarını kavramsallaştırmak için, kapitalizmi küresel bir sistem olarakkavramsallaştırıp ulusal kapitalizmleri de ancak bu bütünün parçaları olmak su-retiyle eşit ölçüde kapitalist saymak durumunda kalırsınız. Bir önceki cümledeözetlenen formül, dünya kapitalizmini bir şekilde oluşmuş unsurları üzerinde ha-rici etkiler üreten bir yapı haline getirir. Montly Review çevresinin anılan tutumudaha sonradan Bağımlılık Okulu ve Dünya Sistemi yaklaşımlarınca benimsene-cektir. Ayrıca, böyle bir denklem ulusları ve devletleri küresel bir kapitalizmin sı-nıfları ile değiştirmek gibi önkabulü teorik ufkunuza –zorla- sokar: Ezilen çevreülkeler ve hâkim merkez kapitalist ulusal yapılar. Montly Review çevresinin ana-lizlerinde merkezi ülkelerdeki yoksulluk ve sömürü, ya merkezin kendi içerisindekimerkez ve çevre çatışması ile birlikte gözden silinir ya da tekelleri kapitalizminkötü adamları haline getirerek kapitalist sistem ve sömürü üzerine yapılan klasikdönem Marksist analizlerin kapitalist sistemi bütünsel gören formülasyonlarıylaciddi bir ihtilaf içerisine girer.

Leo Huberman’ın ölümünden sonra 1969 yılında Sweezy ile beraber MonthlyReview’un editörlüğünü üstlenen Harry Magdoff43 kısaca özetlediğimiz perspektifiAmerika Birleşik Devletleri (ABD) eksenli emperyalizm incelenmesinde kullandı.

104 Sayı: 1 / Eylül-Ekim-Kasım ‘12 21. Yüzyılda Sosyal Bilimler

Doç. Dr. Ali Murat ÖZDEMİR

39 Sweezy, Paul, (2007). Kapitalist Gelişme Teorisi: Marksist Politik İktisadın İlkeleri, (çev. Gülsüm Akalın). İs-tanbul: Kalkedon.

40 Magdoff, Harry, (2005). Sömürgesiz Emperyalizm, (çev. Çiğdem Çidamlı). İstanbul: Devin.

41 Baran, Paul, (1974). Büyümenin Ekonomi Politiği, (çev.Ergin Günçe). İstanbul: May Yayınları.

42 Bkz. Howard ve King, Whatever, s. 35.

43 Magdoff, Harry, (1969). The age of Imperialism: The Economics of U.S. Foreign Policy. New York: MonthlyReview Press.

Page 15: Ali Murat Ozdemir PDF 18032013

Magdoff çalışmalarında ABD’yi özgün koşullarda gelişen bir imparatorluk olaraktescil etti. Bu bağlamda Magdoff ’un sömürgesiz emperyalizm tezi hem ABD’ninküresel ölçekli yeni rolünün hem de İkinci Dünya Savaşı sonrası Marksizmlerininzor kavramına yüklediği yeni anlamın kavranması için önemlidir: “Modern em-peryalizmin sömürgecilik olmaksızın mümkün olabileceğini söylemek yanlış olur.Ve yine de sömürgeciliğin sonu hiçbir biçimde emperyalizmin sonuna işaret etmez.Bu görünür paradoksa getirilecek olan açıklama, askeri ve politik gücün doğrudanicrası olarak ele alınan sömürgeciliğin, birçok bağımlı ülkenin toplumsal ve eko-nomik kurumlarının metropol merkezlerin ihtiyaçlarına göre yeniden biçimlen-mesi açısından yaşamsal olduğudur. Bu yeniden biçimlendirme bir keztamamlandığında uluslararası fiyatlar, pazarlama ve mali sistem gibi ekonomikgüçlerin kendisi, ana ülke ile sömürge arasındaki egemenlik ve sömürü ilişkilerininsürdürülmesi ve aslında derinleştirilmesi için yeterli hale gelmişlerdir. Bu koşullaraltında sömürgeye, temel herhangi bir şey değişmeksizin ve başlangıçta sömürge-nin fethedilmesine neden olan çıkarlara fazla ciddi biçimde müdahale edilmeksizinresmi bağımsızlık bahşedilecektir”.44

Hemen ekleyelim: Magdoff Sovyet varlığının ve Üçüncü Dünya ülkelerindegörülen halk hareketlerinin sömürge karşıtı etkisini küçümsemez. Bunlar klasiksömürgeci politikaları sonlandırmakta esaslı önemi haizdirler. “Ancak, önemli olannokta sömürgelerin zaruri çözülüşünün ana ülkenin mümkün olduğu kadar çokavantajı korumasını sağlayacak ve eski sömürgeler için gerçek bağımsızlığa doğruyönelecek toplumsal devrimleri engelleyecek biçimde yapılmış olmasıdır”.45 Sö-mürge ülkelerin edindikleri biçimsel bağımsızlığa rağmen emperyalizmin temelbelirleyicileri olan 1) Metropollerde büyük iş çevrelerinin tekel yapısı; 2) Bu eko-nomik merkezler açısından büyüme ve hammadde kaynakları ile pazarları kontroletme zorunluluğu; 3) Metropol merkezlerin ihtiyaçlarına hizmet eden uluslararasıişbölümü; 4) Endüstriyel güçler arasında birbirlerinin pazarlarına ve dünyanıngeri kalanına ihracat ve yatırım yapma yönündeki ulusal rekabetler; kendilerinikorumaya devam etmektedir.46

Şu ana kadar, İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde, azgelişmişliğin dünyakapitalizminin işleyişinin yapısal sonucu olarak özel ilgiye mazhar olması durumuve sömürgesiz emperyalizm tezi üzerinden yapılan saptamalar ekseninde ilerledik.Bu saptamalar Montly Review çevresine ait düşüncelere referansla yapıldı. Yuka-rıda da kısaca belirtildiği gibi Marksizm İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra farklıekoller şemsiyesi altında emperyalizmi çalışma nesnesi yapmaya devam etti vedeğindiğimiz saptamalar Montly Review çevresiyle sınırlı kalmadı. Ancak eliniz-deki çalışmanın kapsamı açısından söz konusu saptamaları ilk olarak ortaya koyanokulun görüşlerine değinmekle yetineceğiz.47 İkinci Dünya Savaşı sonrası dö-

10521. Yüzyılda Sosyal Bilimler Sayı: 1 / Eylül-Ekim-Kasım ‘12

Tarihsel Bağlamında Emperyalizm

44 Magdoff, Sömürgesiz, s.166.

45 Ibid., s.166-167.

46 Ibid., s.167

47 Diğer okulların çalışmalarını da kapsayan ayrıntılı bir çalışma için bkz. Özdemir, Ulusların.

Page 16: Ali Murat Ozdemir PDF 18032013

nemde emperyalizm tartışmalarında öne çıkan bir diğer başlık hegemonya tar-tışmalarıdır.

Hegemonya tartışmalarının yürütüldüğü çerçevede birisi Antonio Gramsci’ninkavramlarını uluslararası ilişkiler düzlemine taşıyan Gramşiyan Okul diğeri yapı-salcı Marksizm’in önvarsayımlarından beslenerek, bu düşünce tarzına getirileneleştiriler ekseninde ilerleyen Düzenleme Okulu olmak üzere iki ayrı çizgiye kısacadeğinilecektir.

Gramsci’ye göre hegemonya, aynı kavramı, bir ulus devlete ya da bir ulus dev-letler grubuna, diğer devletler karşısında ve diğer devletlerle girdikleri ilişkilerde,kendi çıkarlarını baskın olarak kabul ettirme kapasitesi olarak algılayan uluslararasıilişkilere realist yaklaşımda olduğunun aksine, sınıfsal içerikli bir kavramdır.48 Bubağlamda hegemonya belirli bir sınıfın liderliği sadece zora değil, daha da önemlisi,rızaya da dayalı bir liderlik tesis edebilme kapasitesi ile ilişkilidir. Yönetici sınıfınyönetilenlerle ortak değerler, fikirler ve maddi çıkar ilişkileri tesis edebilmesi kap-asitesi ile yönetilenlerin rızalarını elde edebilme kapasitesi arasında doğrudan birilişki bulunmaktadır.49 Anılan ilişki bir kez tesis edilebildiğinde, devletin, burju-vazinin uzun dönemli çıkarları için, aynı sınıfın kısa dönemli çıkarlarını feda et-mesi dâhil bir seri çaba, zor kavramı kullanmaksızın kuramlaştırılabilecektir.Burjuvazi bir kez hegemonik pozisyon elde ettiğinde, yönetilenler için alternatifdeğerler ve projeler geliştirme (karşı-hegemonya) hedefine ulaşma olasılığı da,böyle bir hedefin gerekliliğine olan inanç da zayıflayacaktır.50 Bu haliyle hege-monya güçlü bir devletin baskısını gerekli kılan ama yeter bulmayan rızai-uzla-şımsal bir düzene, bir hâkimiyet biçimine referans içeren bir terim haline gelir.51

Gramsci’de hegemonya, öznellikler arası anlamların, paylaşılan değerlerin ger-çekliği nasıl biçimlendirdiği sorusuna verilecek cevapların merkezi unsurunu oluş-turur. Gerçekliğin somut maddi cisimler dünyasından ötede, sosyal ilişkilerin

106 Sayı: 1 / Eylül-Ekim-Kasım ‘12 21. Yüzyılda Sosyal Bilimler

Doç. Dr. Ali Murat ÖZDEMİR

48 Hegemonya kavramı Gramsci’nin kavram sistemine Lenin üzerinden girmiştir. Lenin hegemonya terimi ileişçi hareketinin kendi müttefikleri olan emekçi köylüler ve küçük burjuvazi üzerinde önderliğinin tesisi sü-recinde uygulanması gereken politikalar/stratejiler setini kastediyordu. Bu bağlamda hegemonya mücadelesiyalnızca dolaşım alanında değil üretim alanında da “mevziler” kazanılmasını gerektiriyordu. Gramsci’ninhegemonyası, birinci anlamında, devlet iktidarını, onun ardında da sınıf iktidarını şiddete başvurmadankabul ettiren özel “hegemonya aygıtlarının” (okul, cami/kilise, sendikalar, odalar, dernekler) ürettiği etkidir.Hem yerel hem de uluslararası düzlemde sivil toplum örgütleri de hegemonya aygıtları listesine eklenebilir.İkinci anlamda hegemonya bir bütün olarak ele alınan devletin kendisindeki hegemonya etkisidir. Bütüncüldevletin hegemonya aygıtları ile ilişkisi o kadar sıkıdır ki, hegemonya tarafından sarılıp sarmalanmış şekliyle,çıplak zor/şiddet kendisini görünmez hale getirmiştir. Bu ikisi karşısında işçilerin partisinin hegemonyasıkurulmalıdır. Partisinin hegemonyası hem üyelerin ve müttefiklerinin şiddet dışı araçlarla yönetilmesinihem de partinin etkisini kendi dışına (sivil ve politik toplumunun mevzilerine) doğru yaymasını olası kılacakşekilde örgütlenmelidir

49 Gramsci bu ilişkinin dolayımının nasıl tesis edileceği konusunda sessiz kalmıştır. O hegemonyayı sadece biretki ve sonuç olarak ele alır (Althusser, Louis, (2009). Yazılar IV, (çev. Alp Tümertekin). İstanbul: İthaki, s.194).

50 Gramsci, Antonio, (1995). Further Selections from the Prison Notebooks. Londra: Lawrence & Wishart.

51 Cox, Robert, (1981). “Social Forces, States and World Orders: Beyond International Relations Theory”.Millennium Journal of International Studies, 10(2); 126-155.

Page 17: Ali Murat Ozdemir PDF 18032013

doğasına ilişkin ideolojik kabullerle ilgili olduğu ve bu kabullerin bizim eylem veilişki formlarımızı belirlediği bir kez kabul edildiğinde, hegemonyanın kuruluşu-nun sadece devlet politikaları üzerinden anlamlandırılması imkân dâhilinden çı-kacaktır. Hollywood ya da büyük medya gibi kültür endüstrisinin parçasısayılabilecek örgütlenmelerin yaydığı değer ve anlamlardan, dini ve milli ideolo-jilerin etkilerine; rakibin gücüne yönelik söylenlerden, küresel ölçekte “istenir”olanı belirleyen (dönemine göre değişmekle birlikte bugün için demokrasi, çoğul-culuk, çok kültürlülük gibi) kavramların üretim ve dolaşım dinamiklerine kadarbir seri belirleyen, hegemonyanın uluslararası düzlemde tesisi sürecine dâhil ola-caktır. Bu bağlamda kavramın emperyalizmle bağlantısını, hegemonik bir dünyadüzeninin nasıl olup da bu düzeni daim kılacak şekilde değerler ve anlayışlar üret-tiği sorusu üzerinden sağlamak gerekecektir.52

Gramşiyan okulun en önemli temsilcisi Cox’a göre belirli bir uzamda hege-monya üç aktivite/eylemsellik alanı ile ilgilidir: Toplumsal üretim ilişkileri, devletbiçimleri ve dünya düzenleri.53 Hegemonyanın üç aktivite/eylemsellik alanını bir-biri ile diyalektik bir ilişki içerisinde ele aldığımızda, tarihsel/toplumsal yapılarınmevcut-somut konfigürasyonları içerisinden, tarihsel süreci kavramsallaştırmakmümkün olacaktır. Bu haliyle tarihsel süreç, toplumsal üretim ilişkilerinden türe-yen toplumsal kuvvetlerin, dikey ve yatay, bütün boyutlarında eylediği bir zaman-alan olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu güçler devlet biçimlerinde ve dünyadüzeninde ifadelerini bulurlar.54 Anılan eylemsellik alanları arasında nedensel-so-nuçsal/artzamanlı bir ilişkiden ziyade sistemsel/eşzamanlı bir ilişki bulunmaktadır.Bir diğer deyişle, örneğin, dünya düzeninin devlet biçimine zamansal olarak ön-celiğinden bahsedemeyiz. Her dünya düzeni belirli bir devlet biçimiyle korelasyoniçerisine girecektir. Bu bağlamda İngiliz Hegemonyasının ulus-devlet imparator-lukları ile Amerikan hegemonyasının yayılmasına katkı koyduğu liberal devlet bi-

10721. Yüzyılda Sosyal Bilimler Sayı: 1 / Eylül-Ekim-Kasım ‘12

Tarihsel Bağlamında Emperyalizm

52 Cox, Robert, (1987). Production, Power and World Order: Social Forces in the Making of History. New York:Colombia University Press.

53 Üretim, Cox’a göre, hem bir sosyal süreç hem de güç ilişkisidir. Toplumsal üretim ilişkilerinin çeşitli tarzlarıvardır. Her biri üretim sürecinde hakim ve tabi unsurlar arasındaki güç dengesinin özgül tiplerine denkgelen bu tarzlar ampirik tarihsel olgulara dayalı olarak saptanabilirler. Bu farklı tarzlar ya da kalıplar özgültarihsel koşullarda belirir ve diğer tarzlar meydana gelirken gelişmeyi sürdürürler. Cox’da kullanıldığı haliyleüretim ilişkileri bilginin, ahlaki değerlerin, kurumların üretim ve yeniden üretimini kapsar. Buradaki anla-mıyla üretim ilişkileri kavramı, artı-değerin temellükü usullerinden ve üretici güçlerin gelişmişlik düzeyindenbağımsızdır. Cox tarafından üretimin sosyal ilişki tarzları (modes of social relations of production) olarak ad-landırılan kavram, Marksist teori içerisinden kapitalist üretim ilişkileri olarak adlandırılan kavrama denkdüşmemektedir. Cox kapitalizmi üretimin sosyal ilişkisi olarak değil birikim tarzı (modes of accumulation)olarak değerlendirir. Cox’a göre iki tür birikim tarzı bulunmaktadır: Kapitalist ve yeniden dağıtıcı (redistri-butive). Kapitalist birikim tarzında yatırımlar ve çıktı piyasanın –kar üzerinden- belirleyiciliğine tabidir. Birbaşka deyişle bir yanda ücretli emeğin diğer yanda da üretim araçları üzerinde özel mülkiyet dolayımı ilekontrol sağlayan kimselerin artı-değerin temellükü üzerinden belirlenen ilişkilerinin varlığı, ilgili sistemekapitalist demek için yeterli değildir. Cox’a göre, üretim sürecinden önce üretimin eşgüdümünün biçiminebakmak gerekmektedir. Yeniden dağıtıcı tarzda ise eşgüdümü belirleyen kararlar siyasi kriter ve öncelikleregöre otoriter yeniden dağıtıma tabidirler. Devlet ister kapitalist olsun ister yeniden dağıtıcı, birikim süreç-lerini yönetir. Birikimin gerçekleştiği dolayım olarak üretimin sosyal ilişkilerinin özgül eklemlenme biçim-lerini belirleyen de, yine, devlettir. Cox, Production.

54 Cox, Social Forces.

Page 18: Ali Murat Ozdemir PDF 18032013

çimleri arasında olduğu kadar, Amerikan hegemonyasının Sovyet öncesi ve sonrasıdönemlerinde gözlemlenen devlet biçimleri arasında fark oluşacaktır.

Yirminci Yüzyılın ikinci yarısı yapısalcılık esinimli çalışmaların öne çıktığı birzaman dilimine denk gelir. Bu bağlamda Yapısalcı Marksizm’in pek çok öngörü-sünü sahiplenmekle birlikte Yapısalcılıkta faillik sorununun işlenmemesine ilişkintepkileri dikkate alarak ilerleyen Düzenleme Okulunun görüşleri, hegemonya kav-ramının emperyalizm teorisi bağlamında etkinleştirilebilmesi için imkanlar sunar.

Düzenleme Okulu dünya kapitalizminin değerlendirilmesinde esas çıkış nok-tasının, sermayenin merkezileşmesi ve yoğunlaşması olarak kabul edildiği baskınMarksist yaklaşımın aksine, sermayenin yeniden üretiminin koşulları olması ge-rekliliğini vurgulamıştır. Sermayenin merkezileşip, yoğunlaşması olgusunun ana-lizin ekseninden çıkarılması, okulun, kendi varoluş koşullarını yaratan birkapitalizm olgusu yerine sermaye ilişkisinin yaratıcı/inşai yetersizliği/tamamlana-mamışlığı (constitutive incompleteness of capital relation)55 düşüncesi üzerinden ge-liştirdiği yaklaşımla uyum içindedir. Buna göre kapitalist üretim ilişkilerinikavramsallaştırmak için değişken sayısının sınırlı olduğu kapalı sistemlere dayalıkuramsallaştırmalar yerine; sistemde değişim olgusunu yalnızca sistemin iç dina-miklerine dayandırmayan, açık bir sistem yaklaşımı geliştirilmelidir.

Emperyalizm ve hegemonya tartışmaları Düzenleme Okulu’nun doğrudan ilgialanına girmemekle birlikte ulusal ve uluslararası seviyelerin eklemlendirilmesi so-runu kapsamında gündeme gelmiştir. Okul’un kurucu isimlerinden Aglietta’nınKapitalist Düzenlemenin Kuramı başlıklı çalışmasında hegemonya kavramı, ulus-lararası alandaki iktisadi ağırlıklı ilişkileri, yapısal biçimler aracılığı ile ulusal dev-letlere bağlarken kullanılabilecek bir araç olarak ele alınmıştır.56 Bu bağlamdahegemonya, bir devletin bir seri devleti, sermaye dolaşımının güvenceye alınmasıiçin, geniş bir alandaki çok taraflı meta ilişkilerinin istikrarını sağlayacak koşullardoğrultusunda etkilemesini sağlayan bir olgu olarak tanımlanmıştır.57 Bu çerçe-vede, Amerikan imparatorluğunun bilinçli siyasi eylemi üzerinden yapılan açıkla-maların reddini sağlayan kuramsal çaba, uluslararası iktisadi ilişkilerin istikrarı içinhegemonik bir devletin gerekliliği düşüncesiyle58 yer değiştirmiştir.59 Uluslararası

108 Sayı: 1 / Eylül-Ekim-Kasım ‘12 21. Yüzyılda Sosyal Bilimler

Doç. Dr. Ali Murat ÖZDEMİR

55 Tamamlanamamışlık, kapitalist sistemi, kendisini salt kendi iç dinamikleri dolayımı ile üreten kapalı birsistem olarak ele almanın imkânsızlığına gönderme yapan bir kavramdır. Buna göre, yapıcı tamamlanama-mışlık durumu değer-biçimin tüm toplumsal hayata şamil olmaması, yaşam dünyasının ya da emeğin ye-niden üretiminin gerçekleştiği dünyanın içerdiği ilişkilerin, bunlar kapitalist sistemin artan ekolojiktahakkümüne tabi olsa da (gitgide piyasa ilişkilerinin gerektirdiği hesaplar üzerinden şekilleniyor olsalar da),bütünü ile piyasa ilişkilerine tahvil edilememesi ile ilgili bir durumdur. Kapitalizm, çelişik bir şekilde, bualanın özerkliğini kısıtlarken, bu alan olmaksızın var olamaz. Bkz. Jessop, Bob, (2002). The Future of theCapitalist State. Cambridge, Polity Press.

56 Aglietta, Michel, (1979). A Theory of Capitalist Regulation. Londra: New Left Books.

57 Aglietta, A Theory.

58 Boyer, Robert ve Juillard, Michel, (2002). “The United States: Goodbye, Fordism”, Boyer, R. ve Saillard,Y. (der.), Regulation Theory: The State of the Art içinde. Londra, Routledge, s.238-247.

59 “İngiltere Marx için ne ise, Birleşik Devletler de Düzenleme Okulu için odur”. Boyer ve Juillard, The UnitedStates, s. 238.

Page 19: Ali Murat Ozdemir PDF 18032013

bir düzenleme biçiminin ikamesini sağlayacak şekilde hareket edebilecek hegemo-nik bir devletin olmadığı durumda uluslararası alanda istikrar mümkün olmaya-caktır.60 Bu perspektiften denilebilir ki; uluslararası düzenin ulusal bir ekonomiyeetkisinin asıl kaynağı hegemonik bir devletin mevcudiyetidir.61

Bir devletin hegemonyası o devletin iktisadi etkinliğinden kaynaklanabilir. İk-tisadi etkinlikten kaynaklanan hegemonya durumu, ilgili devletin düzenleyici et-kinliğinin kendi ulusal sınırlarını aşarak genişlemesini gerektirir.62 Buna göre1945-1970 arası dönemde vuku bulan Amerikan üstünlüğü bu çağa has düzen-leme biçimini yayma başarısından kaynaklanmaktadır. Bugün için, kapitalizminyapısal kriz döneminde ekonomik üstünlüğü aşınan Amerika’nın hegemonik li-derliğinin sürmesi durumunu iktisadi etkinliğe dayanarak açıklamak mümkün de-ğildir. Bu durum, Okul içerisinde iktisadi temellere dayalı yapısalcı bir hegemonyakavramsallaştırmasından, stratejinin ve politik önderliğin öne çıktığı bir kavram-sallaştırmaya geçişi gerektirmiştir. Bu bağlamda, okula bağlı yazarlarca Amerika’nın1980 sonrası üstünlüğünün siyasi ve finansal alanlardaki dayatma kapasitesine da-yandığı iddia edilmiştir.63 Siyasi alana kayış ve Washington uzlaşımı olarak belir-tilen dönüm noktası arasında da bir bağ kurmak mümkün gözükmektedir. Budurumda sermaye dolaşımının sermayenin baskın fraksiyonlarının lehine güven-ceye alınması için siyasi bir önderlik gerekecek, hegemonya salt iktisadi alandakidüzenleyici etkinliğin ötesinde belirli bir devletler grubunu harekete geçirebilecekuluslararası bir tarihsel bloğun etkinliği haline gelecektir.

Sovyetler Birliği’nin Yıkılmasından Sonra Emperyalizm Çalışmaları

İkinci Dünya Savaşı öncesinde emperyalizm yorumlarının, büyük kapitalistdevletler (emperyalistler) arasında rekabet fikri üzerinden geliştiğini; savaş sonra-sında bu yorumlara -diğerleri arasında- azgelişmişlik, sömürgesiz emperyalizm vehegemonya tartışmalarının eklendiğini gördük. Anılan eklentiler aralarında: a-İkinci Dünya Savaşı sonrasında Batı dünyasını şemsiyeleyen Amerikan hegemon-yasının belirmesi; b- 1970’lerden sonra yeni sanayileşen ülkeler bağlamında dahada karmaşık hale gelen azgelişmişlik sorunu; c-Tekil kapitalist ülkelerin (klasikdönem emperyalizm teorisine göre birbirleriyle şiddetli rekabet halinde olmalarıgerekirken, bir türlü beklenen ölçütlerde rekabete girmeyen) ordularını bir çatı al-tında toplayan Nato’nun ortaya çıkması; d-İçeride Fordist toplumsal uzlaşmanın,dışarıda uluslararasılaşan kapitalizmin düzenlenmesi için tebarüz eden kuruluş-

10921. Yüzyılda Sosyal Bilimler Sayı: 1 / Eylül-Ekim-Kasım ‘12

Tarihsel Bağlamında Emperyalizm

60 Petit, Pascal, (2002). “From Cumulative Growth to Regulation Theory”, Boyer, R. ve Saillard, Y. (der.), Re-gulation Theory: The State of the Art içinde. Londra, Routledge, s.168-174.

61 Boyer, Robert, (2002). “From Canonical Fordism to Different Modes of Development”, Boyer, R. ve Sail-lard, Y. (der.), Regulation Theory: The State of the Art içinde. Londra, Routledge, s. 231-238.

62 Jessop, Bob, (1990). State Theory: Putting the Capitalist State in Its Place. Pennsylvania: The PennsylvaniaState University Press. s. 201.

63 Aglietta, Michel, (1998). “Capitalism at the Turn of the Century: Regulation Theory and the Challenge ofSocial Change”. New Left Review, 232; 41-90.

Page 20: Ali Murat Ozdemir PDF 18032013

lardan ve bunların yarattığı hukuktan oluşan yeni düzenleme biçimlerinin gün-deme gelmesi gibi bir seri sorunun klasik açıklamaları yetersiz hale getirmesindenkaynaklanmaktaydı.

Ancak kapitalist dünya sisteminin dinamikleri değiştikçe emperyalizm çalış-malarında yeni arayışlar gündeme geliyordu. Bu bağlamda 1990’larda şiddetlenenküreselleşme olgusu ve Sovyet sonrası dünyanın belirleyenleri yeni tartışma alanlarıbaşlattı. Bu dönemde sürdürülen tartışmaların bir kısmı (Sovyet sonrası dünyanınbelirleyenleri üzerinden ilerleyen tartışma alanı) iktidarın yapısı ve onunla girilenilişkinin sonuçları üzerine odaklanmıştır. Aynı dönemde bir ikinci tartışma seri-sinin küreselleşme tartışmaları üzerinden kapitalist üretim ilişkilerinin ve sınıf çe-lişkilerinin üretildiği ve yeniden üretildiği alanın kapsamı (ve tali olarak üretiminve yeniden üretimin zamanı) üzerine yoğunlaştığını, bu bağlamda da imparatorlukve ülkesel egemenlik (territoriality) başlıklarının öne çıktığını söyleyebiliriz.

Küreselleşme konusunda takınılan tavırlar üçe ayrılabilir:64 Bu bağlamda, kü-reselleşmenin kaçınılmazlığı ve bu durdurulamaz süreç karşısında ulus devletlerinya da sendikaların yapabilecek bir şeyleri bulunmayan madunlar olduğu itikadınıtaşıyan görüşlerin65 karşısına, küreselleşmenin –bazı durumlarda bir takım meka-nizmaların ilk kez ortaya çıktığına şahit olsak bile - sömürü ilişkilerinin belirle-yenlerini değiştirmediği (bunun ilk kez yaşanmadığı) ve sonuçları itibariyle tarihibir yenilik sunmadığı iddiası konulabilir.66 İkinci görüşün bir uzantısı olmasa daona yakın bir üçüncü görüş, küreselleşmenin abartıldığı görüşüdür. “ÖzellikleHirst ve Thompson dünya ekonomisindeki değişme eğilimlerinin kurumsal ve iş-levsel önemli sonuçları olabileceğini teslim etmekle birlikte, dünya ekonomisininküreselleşmiş değil, üç kutuplu uluslararasılaşmış bir yapı (triad) olarak görülmesigerektiğini ileri sürmektedir”.67 Üçüncü görüş, bir yandan çokuluslu şirketlerinküreselleşme sürecindeki işlevine yüklenen anlamın abartıldığını vurgularken,diğer yandan küreselleşmeye hiçbir alternatif bulunmadığı savını reddetmekle,ikinci görüşe birincisinden daha yakın durmaktadır.68

İktidarın yapısı ve onunla girilen ilişkinin sonuçları üzerine odaklanan tartış-

110 Sayı: 1 / Eylül-Ekim-Kasım ‘12 21. Yüzyılda Sosyal Bilimler

Doç. Dr. Ali Murat ÖZDEMİR

64 Tonak, Ahmet, (2000). “ÇTYA’nın Bağlamı: ‘Küreselleşme’ ve Yabancı Sermaye”, Tonak, A. (der.), Küresel-leşme: Emperyalizm Yerelcilik İşçi Sınıfı içerisinde. Ankara: İmge, s. 27-44.

65 Held, David, (1995). Democracy and the Global Order. Cambridge: Polity Press; Ohmae, Kenichi, (1990).The Borderless World. Londra: Collins; Luard, Evan, (1990). The Globalization of Politics: The Changed Focusof Political Action in the Modern World. New York: New York University Press; Reich, Robert, (1992). TheWork of Nations. New York: Vintage Books; Waters, Malcolm, (1995). Globalisation. Londra, Routledge.

66 Callinicos, Alex, (2003). “Toni Negri in Perspective”, Balakrishnan, G. (der.), Debating Empire içinde. Lon-dra: Verso, s. 121-143; Magdoff, Sömürgesiz.; Petras, James, (2002). Küreselleşme ve Direniş, (çev. Ali Ekber,Cevdet Aşkın, Çağlar Arın). İstanbul: Cosmopolitik; Rodrik, Dani, (1997). “Sense and Nonsense in theGlobalization Debate”. Foreign Policy, 107; 20-30.

67 Hirst, Paul ve Thompson, Grahame, (1999). Globalization in Question: The International Economy and thePossibilities of Governance. Cambridge: Polity Press.

68 Munck, Ronaldo, (2000). “Dependency and Imperialism in Latin America: New Horizons”, Chilcote, R.H.(der.), Political Economy of Imperialism içinde. New York: Rowman & Littlefield Publishers Inc., s. 141-154.

Page 21: Ali Murat Ozdemir PDF 18032013

malar Marksist söylem içerisinden iş gören kozmopolitanizm ve ülkesellik (territo-riality) izlekleri arasındaki rekabete konu olmaktadır. Kozmopolitan söyleminMarksist versiyonları içerisinden gidildikçe ortaya insanlığın oldukça eski dönemleriile yeni dönemlerini aynı şekilde kapsayabilecek bir devlet kavramsallaştırması çık-maktadır. Devletin tarihsizleşmesi olgusunun ardında, yeni iktidar ilişkilerini ba-rındıran alan oluşumlarının her seferinde kendiliğinden devlet oluşumu olarakyorumlanması eğilimi yatmaktadır. Bu eğilimin ardında da iktidarın yüzer gezer vekerameti kendinden menkul bir olgu olarak değerlendirilmesinden kaynaklananmistik bir inanışın bulunduğu söylenebilir. “İmparatorluğun bu pürüzsüz uzamındahiçbir iktidar mekânı yoktur; iktidar her yerde ve hiçbir yerdedir. İmparatorluk birou-topia, daha doğrusu bir yok-yerdir”69. Bu haliyle devlet, kendi kendisini üreten,kendi kendisini üretirken bilgiyi de üreten ve kontrol eden, alternatif güç odaklarınıoluşturabilecek alternatif düşünme biçimlerini ezen ve bu suretle belirli bir rasyo-naliteyi temsil eden ve toplumsal sınıflara dayanmaksızın anılan bu rasyonalite ara-cılığı ile kendisini var eden, var edişi toplumsal yapılardan azade olduğu ölçüde detarihsiz, bir güç deposu olarak karşımıza çıkmaktadır. Burada toplumsal iktidarıntemeli olarak ülkeselliğin devletle özdeş hale getirildiği söylenebilir. Böyle bir devletiele geçirmek bu devleti yeniden üretmek anlamına geldiği ölçüde, ülkeselliği de ye-niden üretmek anlamına gelecektir. Ülkesellik iktidarın görüngülerinden birisi ola-rak karşımıza çıkacak, kozmopolitan söylem de bu kapsamda başka bir boyuttabaşka bir ülkesellik fikrinin (re-territorialisation), bir başka deyişle küresel impara-torluğun kurucu unsurlarından birisi olarak tebarüz edecektir.

Bu bağlamda Hardt ve Negri’nin İmparatorluk adlı çalışması yeniden ülkesel-leştirmenin en yetkin teorizasyonlarından birisi olarak entelektüel bilgi dolaşımınagirmiştir. Buna göre, bir dönem kapitalist küreselleşmenin nesnel uzamını oluş-turan ulusal devlet ve onun içerdiği yerellikler, uluslarüstü şirketlerce oluşturulanbir ağ tarafından, sermaye birikiminde oynadığı rollerle birlikte geri plana itilmiş,yerinden edilmiştir: “Modern birikim kapitalist-olmayan çevrenin biçimsel bo-yunduruğuna, postmodern birikim ise bizatihi kapitalist alanın gerçek boyundu-ruğuna dayanır”.70 Kapitalist alanın gerçek boyunduruğunda yerel olana içrekyalıtılmışlık ve kendine benzerlik durumları da dönüşmüş, duvarları parçalananyerel evrensele bağlanabilir hale gelmiştir.71 Yeni bir ülkeselleştirme var ise yeni birdevlet de embriyonik formda da olsa ortaya çıkacaktır. İmparatorluk küresel düz-lemde iktisadi ve siyasi istikrarın sağlanması için hukuki düzenlemeyi gerçekleş-tirmek çabasına dayanmaktadır. “Kuruluş açısından bakacak olursak, küreselleşmesüreçleri artık sadece bir olgu değil; aynı zamanda tek bir ulus-üstü politik iktidarfigürü tasarlama yönündeki tüzel tanımların bir kaynağıdır”.72 Ancak imparatorlukdeyince kendi periferisindeki artığı kendi merkezine taşıyan emperyalist bir orga-nizasyon anlaşılmamalıdır. İmparatorluk küreselleşen iktidarın parçalanmış, yaygın

11121. Yüzyılda Sosyal Bilimler Sayı: 1 / Eylül-Ekim-Kasım ‘12

Tarihsel Bağlamında Emperyalizm

69 Hardt, Michael ve Negri, Antonio, (2001). İmparatorluk (çev. Abdullah Yılmaz). İstanbul: Ayrıntı, s.205.

70 Ibid., s.286.

71 Ibid., s.368.

72 Ibid., s.33.

Page 22: Ali Murat Ozdemir PDF 18032013

ve anonim ağına denk düşer. Bu aşırı gelişkin iktidar ağının sinir, tendon ve da-marları öylesine yaygındır ki metropol merkezler tarafından tam anlamı ile kontroledilemezler.

Burada hukuka ve özellikle Amerikan demokrasisinin anayasal düzeneğininküresel ölçekte tatbikatından sorumlu tutulan uluslararası hukuka, iyileştirici(progressive) roller verilmiştir. Yeniden ülkeselleştirmenin ve bu bağlamda ortayaçıkacak olan eşitsiz güç ilişkilerine dayalı sistemin esası hukuktur. Bu (iyileştirici)yaklaşım, savaşın karşısına diktiği hukuka, özgürleştirici bir potansiyel atfeder vehukukun genelleştirilmiş soyutlamasını temsil eden hukukun üstünlüğü prensi-binin küresel ölçekli uygulamasını, evrensel barışın önkoşulu haline getirir. Buradahukukun biçimi, içeriğinden (hukuk kavramlarının içinde anlamını bulduğu iliş-kiler, bu kavramların içerdiği emirlerden) soyutlanmış halde ele alınır. Kimin hu-kukunun üstünlüğünü tesis ettiğine bakılmaksızın, hukukun üstünlüğü prensibi,kerameti kendinden menkul bir “iyi”yi temsil eder haline gelir.

Hukukun üstünlüğü, demokrasi, insan hakları gibi kavramlar dolayımı ile dün-yanın azgelişmiş kısmına dayatılacak olan şey yeni bir devlet biçimidir. Sermayeninküresel ölçekli dolaşımını kolaylaştıran, daha önce alım satıma tabi olmayan ka-musal mal ve hizmetleri sonuna kadar metalaştıran (bireysel hak ve işlemlere konuhale getiren), içerisinde küresel sermayenin rahatlıkla temsil edilebileceği yeni birdevlet biçimi gündeme getirilmektedir. Bir başka deyişle, günümüzde emperyalizmçıplak güç ve piyasaların ürettiği şiddete dayanmakla kalmayıp, aynı zamanda dev-let biçiminin ürettiği şiddeti (siyasi iktidardan neyin talep edilip neyin edileme-yeceğini belirleyen yapısal seçiciliğin getirdiği imkanları) kullanmaktadır.

İyileştirici yaklaşımların karşısına başka bir eleştirellik getirilebilir. Hukuku,ona iyileştirici bir işlev yüklemeksizin, üretim ilişkileri ile rabıtası üzerinden elealmak olarak özetlenebilecek bu duruş, ülkesel (teritoryal) söylemin kaynaklarınıkullanır. Bu perspektiften bakıldığında emperyalizme de onun uzantısı olarak gö-rülebilecek hukuki düzenlemelere de ürettiği toplumsal etkiler üzerinden yaklaş-mak gerekecektir.

Ülkesel söylemin -tıpkı kozmopolitan söylem gibi- belirgin sınırları bulunma-maktadır. O kozmopolitan ve devletçi olmayan söylemdir bir anlamda. Bu sebepleiçerisine Mieville73 gibi Pashukanisçi yazarlardan, Poulantzas’a74 ve takipçilerine,Callinicos,75 Petras76 ve Harvey’den77 Panitch ve Gindin’e78 kadar bir seri farklı (ve

112 Sayı: 1 / Eylül-Ekim-Kasım ‘12 21. Yüzyılda Sosyal Bilimler

Doç. Dr. Ali Murat ÖZDEMİR

73 Mieville, China, (2005). Between Equal Rights: A Marxist Theory of International Law. Leiden: HistoricalMaterialism.

74 Poulantzas, Nicos, (2004). Devlet, İktidar, Sosyalizm (çev. Turhan Ilgaz). Ankara: Epos.

75 Callinicos, Toni Negri.

76 Petras, Küreselleşme; Petras, James, (2005). Sağ Sol Kutuplaşması, Latin Amerika ve Emperyalizm, (çev. EmelCoşkun). İstanbul: Mephisto.

77 Harvey, David, (2004). Yeni Emperyalizm, (çev. Hür Güldü). İstanbul: Everest.

78 Panitch, Leo ve Gindin, Sam (2004). “Global Capitalism and American Empire”. Socialist Register, 2004:1-42; Panitch, Leo ve Gindin, Sam (2005a). “Finance and American Empire”. Socialist Register, 2005:46-81.

Page 23: Ali Murat Ozdemir PDF 18032013

kendi aralarında da kıyasıya tartışan) bir seri Marksist yazarı bir arada sokmakmümkündür. Teritoryal söylem içerisinden emperyalizmle uğraşan yazarlara göre,kapitalist sistemin analizinde ülkesel egemenlik kavramı teorik hesaplara girmedenküresel güç ilişkileri anlaşılamazlar. Kapitalist dönemin içerdiği hiyerarşiler parçalıve çok düzlemlidir. Kapitalist toplumlarda ülkesel egemenlik siyasi iktidarın herkullanımında devlet tarafından yeniden üretilen, çok parçalı, hücresel ve çok düz-lemli bir faaliyet matrisi içermektedir. Kapitalist işbölümünün gerçekleştiği buuzam göreli bir homojenliğe ancak ulus devletin müdahalesi ardından ulaşabil-mektedir.

“Modern devlet, bu uzamsal matrisi kendi aygıtları içinde (ordu, okul, merke-zileşmiş bürokrasi, hapishaneler) maddileştirir. Daha sonra da üzerlerinde iktida-rını icra ettiği tebaayı şekillendirir: siyasi bedenin birbirinin aynı, ama devletkarşısında birbirinden ayrılmış monatlar halinde bireyselleştirilmesi, devletin,emek süreci aracılığıyla içerilmiş uzamsal matriste kayıtlı çatısından kaynaklan-maktadır”.79 Doğrudan üreticinin üretim araçlarından yalıtılması ve kişisel sadakatilişkilerinden özgürleşmesi ülkesel egemenliğin ortadan kaldırılması (de-territoria-lisation) anlamını içerse de; ulusal işgücünün denetimi ve sınıf ilişkilerinin ulusdevlet dolayımı ile sürdürülmesi gibi sermayenin yeniden üretiminin diğer gerek-lilikleri, bu uzamın yeniden üretilmesi sonucunu doğurmaktadır. Devletin sınırlarıaslında ancak onların –sermaye ve mallar için- aşılması söz konusu olduğu andanitibaren bir ulusal toprağın hudutları olarak konmuşlardır. Emperyalizm de bura-dan beslenir: “...emperyalizm, emek süreçlerinin ve sermayenin yalnızca uluslararası ya da daha doğrusu uluslar aşırı olabileceği bağlamında modern ulusla töz-deştir. Bu uzamsal matris emek süreci ve toplumsal işbölümünde kök salmıştır:Marx, sermaye bir münasebettir diyordu ve bu sermaye, çeşitli biçimleri altındane kadar yurtsuzlaştırılmış ve ulus-suz görünebilse de, eğer kendini ancak ulus-aşırılaştırmak suretiyle yeniden üretebiliyorsa, bunun nedeni emek süreçlerinin vebizatihi uluslararası olan sömürünün uzamsal matrisinde devinmekte oluşudur”.80

Teritoryal söylem içerisinden yazıp, küresel imparatorluk fikrine karşı çıkanbir diğer isim Petras’tır. Petras,81 küreselleşmenin sermaye akışlarını, ticaret ve ya-tırımı, kurumları ve ulus-devletle özdeşleşmiş iktidarı kaldırarak yeni bir dünyadüzeni getirdiği fikrine/kurgusuna karşı, çekişme halindeki devletler,82 sınıflar vepiyasalar arasındaki eşitsiz güç ilişkilerinin yorumlanmasında klasik dönem Mark-sist emperyalizm yorumlarının geçerliliğini savunmaktadır.83 Klasik emperyalizmteorisinden ilerleyen bir diğer yazar Callinicos’tur. Callinicos, emperyalizmi, geçOndokuzuncu Yüzyılda sermaye ve ulus devletin iç içe geçmesi neticesinde oluşan

11321. Yüzyılda Sosyal Bilimler Sayı: 1 / Eylül-Ekim-Kasım ‘12

Tarihsel Bağlamında Emperyalizm

79 Poulantzas, Devlet, s.117

80 Poulantzas, Devlet, s.119.

81 Petras, Küreselleşme.

82 “Günümüzün en yaygın ve sinsi mitlerinden biri de, ulus-devletlerin artık var olmadığı bir dünyada yaşa-dığımız fikridir. Gerçeklerden bu kadar kopuk bir iddia daha olamaz” (Petras, Küreselleşme, s.23).

83 Petras, Küreselleşme, s.36.

Page 24: Ali Murat Ozdemir PDF 18032013

iktisadi ve jeopolitik rekabetin kesişim noktası olarak tanımlar. Bu özgün koşullaraltında daha önce birbirinden ayrı duran ülkesel mantık (devletler arasındaki jeo-politik rekabet) ve sermaye mantığı (sermayeler arası rekabet) birleşmişlerdir. Buçelişik bileşim bugün de emperyalizmi tanımlamaya devam eder.

Teritoryal mantık içerisinden bilgi üreten Panitch ve Gindin’in Callinicos eleş-tirisi, klasik dönemin emperyalizm yorumlarını bugün üreten kişi ve yaklaşımlarıngenel eleştirisi olmanın ötesinde bugünün emperyalizmini anlamak için esaslı ola-naklar sunmaktadır. Panitch ve Gindin’e göre klasik emperyalizm teorisi a) enyakın iktisadi ve siyasi bağların sömürgelerle sömürenler arasında kurulduğu eskiemperyal dönemin aksine, bugün, en yakın bağlar büyük emperyalist devlet vebatılı bağdaşıkları arasındadır; b) sermayenin yirminci yüzyılın ikinci yarısındakiuluslararasılaşması ondokuz ve erken yirminci yüzyıllara göre esaslı olarak farklıdır(ilki tekellerin kararları ekseninde şekillenirken ikincisi çok düzeyli iktisadi eylem-liliğin ürünüdür); c) bugün finans ve üretimin birbirine nüfuz etmiş bulunması,daha önceleri emperyalistler arası rekabetin müsebbibi olan ulusal burjuvazilerintutarlılığını dağıtmıştır; d) Marx’ın Grundrisse’de “pek çok sermaye” olarak adlan-dırdığı olgu, “pek çok devlet”e bağımlı olmaya başlamıştır; ve e) devletin uluslar-arasılaşması durumu, devletlerin bir yandan kendi ülkesel uzamlarını yabancı veyerel burjuvaziye birikim alanları olarak çekici kılmak için giriştikleri çabalara,diğer yandan çağırdıkları küresel kapitalizmin çelişkileri ve krizlerini yönetmekiçin aldıkları sorumluluklara yansımaktadır.84

Panitch ve Gindin’e göre, emperyalizmin klasik teorisyenleri uluslararasılaş-manın uzamsal boyutlarını yeterince hesaba katamamaktadırlar. Adı geçen yazar-lara göre klasik emperyalizm teorisinin bir diğer eksikliği, sermaye ihracımeselesine yaptığı aşırı vurguda bulunabilir. Buna göre klasik yazarlar vurguyuöylesine ileri götürmüşlerdir ki, gelişmiş kapitalist ülkelerde işçi sınıfının artan tü-ketim ve refah düzeyini hesaplayamamış ve sermayenin eşitsiz rekabet ve teknolojikgelişmeden kaynaklanan yeni ufuklarını hesaba katamamışlardır. En üst aşamasınıbırakın başlangıç aşamalarında olan sermaye, uluslararası düzlemde yayılırken evdede derinleşmektedir oysaki.85

Yine Panitch ve Gindin’e göre, emperyalizm ve kapitalizmi iki farklı kavramolarak ele almak gerekir. Ancak yazarlar bu sonuca ilk bölümde incelemiş oldu-ğumuz Hobson’un yolundan farklı bir yoldan varırlar. Kapitalistler arasında ulus-lararası düzlemde baş gösteren rekabet, eşitsiz değişim ve gelişme kapitalizminunsurlarıyken, bunların emperyalizmle ilişkisi ancak devlet teorisi üzerinden ku-rulabilir. Devletler kendi ulusal sermayelerinin dışarıda genişlemesi için gereklidüzenlemeleri yaptıklarında ya da bizatihi bu genişlemeyi takip edip yönettikle-rinde bile, bu durum yalnızca ilgili devletlerin, sosyal düzenin ve sermaye biriki-minin koşullarını sağlamada göreli olarak otonom rolleri hesaba katılarak

114 Sayı: 1 / Eylül-Ekim-Kasım ‘12 21. Yüzyılda Sosyal Bilimler

Doç. Dr. Ali Murat ÖZDEMİR

84 Panitch, Leo ve Gindin, Sam, (2005b). “’Imperialism and Global Political Economy’: A Reply to Callinicos”http://www.socialistproject.ca/theory/CallinicosReply.pdf erişim tarihi: 17.02.2012.

85 Panitch ve Gindin, Global, s. 4-9.

Page 25: Ali Murat Ozdemir PDF 18032013

anlaşılabilir. Bu durumda da devlet idaresinin kapasitesinin, sınıf ve diğer yapısalbelirleyenlerle birlikte göz önüne alınması gereklidir. Öyleyse, devleti sosyal iliş-kilerin bütünü içerisine yerleştirmek gerekir. 86

Panitch ve Gindin’in temel tezi, aynı anda, hem sermayenin kendisine uygunbir ulusüstü kılıf yaratarak “tek ülkede kapitalizm”i gerçekleştirmeye yöneldiği id-diasının (İmparatorluk iddiasının); hem de çağdaş kapitalizmi ulus-devlet formlarıarasındaki emperyalist rekabetle, sermayenin uluslararasılaşması eğilimleri arasın-daki gerilim üzerinden okuma iddialarının reddi üzerinden şekillenmektedir. Ser-maye kendi yeniden üretimini bölgesellik bazında sağlama çabasındanvazgeçmemekle birlikte, bu bölgesellik artık bir ulus devletle sınırlı değildir. Ancakburada bloklaşma eğilimine benzetilebilecek gelişmelerin yanı sıra, bu eğilimseldönüşümlerle aynı anda, birden çok ulus devletin Amerikan İmparatorluğu ilekurduğu girift ilişkiler gündemi belirlemektedir.

Emperyal iktidarın sınırların kalkmasıyla değil de içiçe geçmesi ile karakterizeedilebilecek bu yeni enformel biçimi yalnızca merkez kapitalist ülkeleri değil,mümkün olduğu her yerde üçüncü dünyayı da kapsamaktadır. Bu özgün içerilmebiçimi, Negri’nin tahayyül ettiği gibi resmi bir imparatorluk yoluyla değil, amamevcudiyetini muhafaza eden tekil devletlerin, Amerikan İmparatorluğunun bü-tünleyici unsurları olarak yeniden inşası yoluyla gerçekleşmektedir. Bu bağlamdaulus devletler, sosyal ilişkilerin ve sınıf kurumlarının, mülkiyetin, paranın, sözleş-menin ve piyasaların tesis edildiği ve yeniden üretildiği ve sermayenin uluslararasıbirikiminin yürütüldüğü araçlar olarak varlıklarını sürdürmektedirler.

Öyleyse paranın (üretilen değerin) bölgesel dağılımı her ne olursa olsun, doğ-rudan yabancı yatırımların küresel düzlemde aşırı genişlemesi olgusu, sermayenindevletten kaçışına değil, sermayenin “pek çok devlete” karşı bağımlılığına delaleteder. Sermayenin tikel devletin içerisinde etkin bir toplumsal güç olarak varlığını,hem yabancı hem de yerel sermayeyi ve bunların uluslararası bağlantılarını içerecekşekilde düşünmek gerekir. Sermayenin ulusal ve uluslararası düzlemde yürüttüğüilişkilerle, biçimsel dönüşüme uğrayan tikel devletlerin Amerikan İmparatorluğu-nun bütünleyici unsurları olarak yeniden inşası süreci, bir yandan ulusal sınırlarınvarlığı üzerinden biçim kazanırken, diğer yandan klasik dönem emperyalizm teo-rilerinin açıklayıcılığını yitirmesine yol açmaktadır. Bu durumda kapitalizmle im-paratorluk ilişkisi, devletin uluslararasılaşması olgusunda bulunabilir. Kavram,devletin kendi yerel kapitalist düzenini uluslararası kapitalist düzenin işleyişinekatkı koyacak şekilde yönetmesi durumuna karşılık gelmektedir. Devletin ulus-lararasılaşması süreci Amerikan devleti için özgül önemi olan bir kavramdır. Ame-rika Birleşik Devletleri bağlamında devletin uluslararasılaşması Amerikan ulusalmenfaatinin yalnızca Amerika’nın kendi kapitalist sınıfı için değil ama aynı za-manda küresel kapitalizmin yayılması ve yeniden üretimi için gerekenleri kapsa-yacak şekilde yeniden tanımlanmasını gerektirir.87

11521. Yüzyılda Sosyal Bilimler Sayı: 1 / Eylül-Ekim-Kasım ‘12

Tarihsel Bağlamında Emperyalizm

86 Panitch ve Gindin, Global, s. 4-9; Panitch ve Gindin, Finance.

87 Panitch ve Gindin, Global.

Page 26: Ali Murat Ozdemir PDF 18032013

Sonuç Yerine

Klasik dönem emperyalizm yorumları ne ölçüde benimsenirse benimsensin,küresel ölçekte artan şiddetin kavramsallaştırılması gerekliliği, bugün kendisinisosyal bilimler alanında çalışma yapan insanlara diretmektedir. Çalışma boyuncaemperyalizm kavramının dinamik içeriği takip edildi. Emperyalistler arası reka-betin belirlediği silahlı yarış merkezinde gelişen açıklamaların, iki kutuplu dün-yanın oluştuğu İkinci Dünya Savaşı’nı takip eden yıllarda nasıl dönüştüklerinebakıldı. Dönüşümün bugün de sürdüğünü gösteren imparatorluk tartışmaları vedevletin uluslararasılaşması tezleri irdelendi.

Çalışma boyunca değinilen hususlar göz önüne alındığında, kapitalist üretimilişkilerinin türevi olarak küreselleşme olgusunu emperyalizmin en üst aşamasıolarak ele almak mümkün olacaktır. Küreselleşme kendi gelişimini sağlayan sis-temlerin mantığından kopartılamaz. Bu sistem bir yandan, devletleri birikiminkoşullarını sağlamak için hegemonik güç ekseninde ortaklaşa hareket etmeye zor-lamakta, diğer yandan sermayeyi pek çok devletin ortaklaşa eylemlerine bağımlıkılmaktadır. Öyleyse, ortaklaşa hareketin koordinasyonu gerekli kılan şeyin (ka-pitalizmin) analizi, küreselleşmenin analizi ile örtüşmektedir.

Küreselleşmeyi yapısal ve ilişkisel terimlerle tanımladığımızda, onun sermaye-nin değerlenmesine (bütün düzlemlerde sınıf mücadelesine) odaklanan, küresel,ulusaşırı-bölgesel, ulusal ve ulusaltı-bölgesel çözümlerin (buluşların) artan ölçek-lerde karşılıklı bağımlılıklarına ve bununla bağlantılı olarak devlet yapısında, (hiz-met, bilgi, ideoloji ve şiddet üretimi dâhil) üretim ve yeniden üretim alanlarında,hem dikey (hiyerarşik) hem de yatay (siyasi iktidarın doğrudan kullanımını içer-meyen) boyutlarda ortaya çıkan kurumsal ve örgütsel dönüşümlere verilen isimolduğunu söyleyebiliriz.

Emperyalist faaliyetin salt çıplak güce dayanmadığı, bunun yanı sıra piyasanıntatbik ettiği şiddetin de hesaba katılması gerekliliği hususunun İkinci Dünya Savaşısonrası teorik yaklaşımlar için belirleyici bir unsur olduğunu görmüştük. Piyasanıntatbik ettiği şiddet, hem üretim araçlarının mülkiyetinden dışlananların hem deküresel piyasaların gereğini yerine getirirken kendi günlük yeniden üretimlerininkoşullarını bozanların (örneğin buğday yerine kahve kauçuk yakıtlık ürün üreten-lerin) deneyimlediği bir olgudur. Ancak emperyalist şiddet çıplak güç ve piyasamerkezli şiddetle de sınırlı değildir. Yukarıda gördüğümüz gibi sayılanlara devletbiçiminin etkisini de eklemek mümkündür. Buradaki şiddet, devlet biçiminin,hangi isteklerin kabul edilebilir taleplere dönüşüp, hangilerinin reddedileceğinibelirleyebilme kapasitesinden kaynaklanıyordu.

Panitch ve Gindin’den devlet içerisinde temsil edilen sermayenin (bir öz değilama) pek çok sermaye olduğunu ve bunun da kendi yeniden üretimi için pek çokdevlete muhtaç olduğunu, devlet biçimindeki dönüşümün (devletin uluslararası-laşmasının) motorunun da burada aranması gerektiğini öğreniyoruz. Bunlara ekolarak, küresel düzlemde bir devleti hegemonik pozisyon işgal etmeye götüren ve

116 Sayı: 1 / Eylül-Ekim-Kasım ‘12 21. Yüzyılda Sosyal Bilimler

Doç. Dr. Ali Murat ÖZDEMİR

Page 27: Ali Murat Ozdemir PDF 18032013

pek çok devleti de sürekli bağımlılığa mahkûm eden koşulların önemi de sürmek-tedir.

Geldiğimiz noktada, sermayenin değerlenmesi sürecinde saydığımız şiddet tarz-larının (askeri şiddet, piyasanın tatbik ettiği şiddet, devlet biçiminden kaynaklananşiddet) bir ya da ikisi yerine üçünün, içiçe geçmiş bir halde, toplumsal ve uluslar-arası ilişkilerin dikey ve yatay bütün boyutlarını kapladığı yeni bir dönemde -em-peryalizmin yeni bir aşamasında- olduğumuz rahatlıkla telaffuz edilebilir.Kapitalist üretim ilişkileri veri sayıldığında, emperyalizmin -farklı adları olsa da-sonrası bulunmamaktadır.

Kaynakça

Aglietta, Michel, (1979). A Theory of Capitalist Regulation. Londra: New LeftBooks.

Aglietta, Michel, (1998). “Capitalism at the Turn of the Century: Regulation The-ory and the Challenge of Social Change”. New Left Review, 232; 41-90.

Althusser, Louis, (2006). Yazılar II, (çev. Z. Zühre İlkgelen), İstanbul: İthaki.

Althusser, Louis, (2009). Yazılar IV, (çev. Alp Tümertekin). İstanbul: İthaki.

Baran, Paul, (1974). Büyümenin Ekonomi Politiği, (çev.Ergin Günçe). İstanbul:May Yayınları.

Boyer, Robert, (2002). “From Canonical Fordism to Different Modes of Deve-lopment”, Boyer, R. ve Saillard, Y. (der.), Regulation Theory: The State of theArt içinde. Londra, Routledge, s. 231-238.

Boyer, Robert ve Juillard, Michel, (2002). “The United States: Goodbye, For-dism”, Boyer, R. ve Saillard, Y. (der.), Regulation Theory: The State of the Artiçinde. Londra, Routledge, s.238-247.

Brewer, Anthony, (1989). Marxist Theories of Imperalism: A Critical Survey. Lon-dra: Routledge.

Buharin, Nikolay, (2009). Emperyalizm ve Dünya Ekonomisi, (çev. Uğur SelçukAkalın). İstanbul: Kalkedon.

Callinicos, Alex, (2003). “Toni Negri in Perspective”, Balakrishnan, G. (der.), De-bating Empire içinde. Londra: Verso, s. 121-143.

Collins; Luard, Evan, (1990). The Globalization of Politics: The Changed Focus ofPolitical Action in the Modern World. New York: New York University Press.

Cox, Robert, (1981). “Social Forces, States and World Orders: Beyond Interna-

11721. Yüzyılda Sosyal Bilimler Sayı: 1 / Eylül-Ekim-Kasım ‘12

Tarihsel Bağlamında Emperyalizm

Page 28: Ali Murat Ozdemir PDF 18032013

tional Relations Theory”. Millennium Journal of International Studies, 10(2);126-155.

Cox, Robert, (1987). Production, Power and World Order: Social Forces in the Ma-king of History. New York: Colombia University Press.

Fine, Ben, Gerd Hardach ve Dieter Karras, (1993). Sosyalist İktisadi DüşünceninKısa Tarihi (çev. Sabri Çaklı). Ankara: İmge.

Gramsci, Antonio, (1995). Further Selections from the Prison Notebooks. Londra:Lawrence & Wishart.

Hardt, Michael ve Negri, Antonio, (2001). İmparatorluk (çev. Abdullah Yılmaz).İstanbul: Ayrıntı, s.205.

Harvey, David, (2004). Yeni Emperyalizm, (çev. Hür Güldü). İstanbul: Everest.

Held, David, (1995). Democracy and the Global Order. Cambridge: Polity Press.

Hilferding, Rudolf, (1981). Finance Capital: A Study of the Latest Phase of CapitalistDevelopment. Londra: Routledge and Kegan Paul.

Hirst, Paul ve Thompson, Grahame, (1999). Globalization in Question: The In-ternational Economy and the Possibilities of Governance. Cambridge: Polity Press.

Hobson, John Atkinson, (1965). Imperialism: a Study. Ann Arbor: University ofMichigan Press.

Howard, Michael ve King, John, (2000). “Whatever Happened to Imperialism”,Chilcote, R.H. (der.), Political Economy of Imperialism içinde. New York: Row-man & Littlefield Publishers Inc., s.19-40.

Jessop, Bob, (1990). State Theory: Putting the Capitalist State in Its Place. Pennsyl-vania: The Pennsylvania State University Press.

Jessop, Bob, (2002). The Future of the Capitalist State. Cambridge, Polity Press.

Kautsky, Karl (1970). “Ultra Imperialism”. New Left Review, 59; 41-60.

Lenin, Vladimir İlyiç, (1992). Emperyalizm, Kapitalizmin En Yüksek Aşaması, (çev.Cemal Süreyya). Ankara: Sol Yayınları.

Lipietz, Alain, (1987). Mirages and Miracles: The Crises of Global Fordism. Londra:Verso.

Luxemburg, Rosa, (1986). Sermaye Birikimi, (çev. Tayfun Ertan). İstanbul: Alan.

Magdoff, Harry, (1969). The age of Imperialism: The Economics of U.S. Foreign Po-licy. New York: Monthly Review Press.

118 Sayı: 1 / Eylül-Ekim-Kasım ‘12 21. Yüzyılda Sosyal Bilimler

Doç. Dr. Ali Murat ÖZDEMİR

Page 29: Ali Murat Ozdemir PDF 18032013

Magdoff, Harry, (2005). Sömürgesiz Emperyalizm, (çev. Çiğdem Çidamlı). İstan-bul: Devin.

Marx, Karl, (1986). Kapital I, (çev. Alaattin Bilgi). Ankara: Sol Yayınları.

Mieville, China, (2005). Between Equal Rights: A Marxist Theory of InternationalLaw. Leiden: Historical Materialism.

Munck, Ronaldo, (2000). “Dependency and Imperialism in Latin America: NewHorizons”, Chilcote, R.H. (der.), Political Economy of Imperialism içinde. NewYork: Rowman & Littlefield Publishers Inc., s. 141-154.

Nowell, Gregory, (2000). “Hobson’s Imperialism: Its Historical Validity and Con-temporary Relevance”, Chilcote, R.H. (der.), Political Economy of Imperialismiçinde. New York: Rowman & Littlefield Publishers Inc., s. 85-109.

Ohmae, Kenichi, (1990). The Borderless World. Londra.

Özdemir, Ali Murat, (2010). Ulusların Sefaleti: Uluslararası Ekonomi Politiğe Mark-sist Yaklaşımlar. Ankara: İmge.

Panitch, Leo ve Gindin, Sam (2004). “Global Capitalism and American Empire”.Socialist Register, 2004:1-42.

Panitch, Leo ve Gindin, Sam (2005a). “Finance and American Empire”. SocialistRegister, 2005:46-81.

Panitch, Leo ve Gindin, Sam, (2005b). “’Imperialism and Global Political Eco-nomy’: A Reply to Callinicos” http://www.socialistproject.ca/theory/Callini-cosReply.pdf erişim tarihi: 17.02.2012.

Petit, Pascal, (2002). “From Cumulative Growth to Regulation Theory”, Boyer,R. ve Saillard, Y. (der.), Regulation Theory: The State of the Art içinde. Londra,Routledge, s.168-174.

Petras, James, (2002). Küreselleşme ve Direniş, (çev. Ali Ekber, Cevdet Aşkın, ÇağlarArın). İstanbul: Cosmopolitik.

Petras, James, (2005). Sağ Sol Kutuplaşması, Latin Amerika ve Emperyalizm, (çev.Emel Coşkun). İstanbul: Mephisto.

Poulantzas, Nicos, (2004). Devlet, İktidar, Sosyalizm (çev. Turhan Ilgaz). Ankara:Epos.

Reich, Robert, (1992). The Work of Nations. New York: Vintage Books.

Rodrik, Dani, (1997). “Sense and Nonsense in the Globalization Debate”. ForeignPolicy, 107; 20-30.

11921. Yüzyılda Sosyal Bilimler Sayı: 1 / Eylül-Ekim-Kasım ‘12

Tarihsel Bağlamında Emperyalizm

Page 30: Ali Murat Ozdemir PDF 18032013

Shandro, Alan, (2007). “Lenin and Marxism: Class Struggle, the Theory of Politicsand the Politics of Theory”, Glaser, D. ve Walker, D.M. (der.), Twentieth-Cen-tury Marxism: A Global Introduction içinde. Londra: Routledge, s. 15-29.

Simon, Rick, (2007). “Eurocommunism”, Glaser, D. Ve Walker, D.M. (der.),Twentieth-Century Marxism: A Global Introduction içinde. Londra: Routledge,s. 81-94.

Sweezy, Paul, (2007). Kapitalist Gelişme Teorisi: Marksist Politik İktisadın İlkeleri,(çev. Gülsüm Akalın). İstanbul: Kalkedon.

Tonak, Ahmet, (2000). “ÇTYA’nın Bağlamı: ‘Küreselleşme’ ve Yabancı Sermaye”,Tonak, A. (der.), Küreselleşme: Emperyalizm Yerelcilik İşçi Sınıfı içerisinde. An-kara: İmge, s. 27-44.

Waters, Malcolm, (1995). Globalisation. Londra, Routledge.

Willoughby, John, (2000). “Early Marxist Critiques of Capitalist Development”,Chilcote, R.H. (der.), Political Economy of Imperialism içinde. New York: Row-man & Littlefield Publishers Inc., s. 113-126.

120 Sayı: 1 / Eylül-Ekim-Kasım ‘12 21. Yüzyılda Sosyal Bilimler

Doç. Dr. Ali Murat ÖZDEMİR