AKUT ĠSKEMĠK ĠNMEDE PLAZMA MĠYELOPEROKSĠDAZ …kutup.dicle.edu.tr/ekitap/0043753.pdf · STROKE...
Transcript of AKUT ĠSKEMĠK ĠNMEDE PLAZMA MĠYELOPEROKSĠDAZ …kutup.dicle.edu.tr/ekitap/0043753.pdf · STROKE...
T.C.
DĠCLE ÜNĠVERSĠTESĠ
TIP FAKÜLTESĠ NÖROLOJĠ ANABĠLĠM DALI
AKUT ĠSKEMĠK ĠNMEDE PLAZMA
MĠYELOPEROKSĠDAZ SEVĠYELERĠ VE PROGNOZ
ÜZERĠNE ETKĠSĠ
Dr. ARZU TAY
TIPTA UZMANLIK TEZİ
DİYARBAKIR-2011
T.C.
DİCLE ÜNİVERSİTESİ
TIP FAKÜLTESİ NÖROLOJİ ANABİLİM DALI
AKUT ĠSKEMĠK ĠNMEDE PLAZMA
MĠYELOPEROKSĠDAZ SEVĠYELERĠ VE PROGNOZ
ÜZERĠNE ETKĠSĠ
Dr. ARZU TAY
TIPTA UZMANLIK TEZİ
Doç. Dr. YUSUF TAMAM
DİYARBAKIR-2011
ĠÇĠNDEKĠLER
Sayfalar
Önsöz…….............................................................................................................i
Özet ................................................................................................................…..ii
İngilizce Özet (Abstract) ..................................................................................... iii
Simgeler ve Kısaltmalar Dizini ...........................................................................iv
Tablolar…………………………………………………………………………vi
Şekiller………………………………………………………………………….vii
1. Giriş ve Amaç ....................................................................................................1
2. Genel Bilgiler ....................................................................................................3
2.1. Serebrovasküler Hastalıklar…....................................................................3
2.1.1. Tanım....................................................................................................3
2.1.2. Epidemiyoloji……................................................................................3
2.1.3. Risk faktörleri………………………………………………………...3
2.1.4. İnme sınıflaması………………………………………………………8
2.2. Serebral Metabolizma……………………………………………………12
2.2.1. İskemik inmede vasküler otoregülasyon……………………………..12
2.3. Serebral İskeminin Patofizyolojisi……………………………………….13
2.3.1. İskemik hücre ölüm mekanizmaları…………………………………..16
2.4. Klinik……………………………………………………………………...17
2.4.1. Karotis sistemi (ön sistem)…………………………………………....18
2.4.2. Vertebrobaziller sistem (arka sistem)…………………………………19
2.5. Tanı………………………………………………………………………..22
2.6. İnme Komplikasyonları……………………………………………………24
2.7. Prognoz……………………………………………………………………25
2.8. İskemik İnmede Biyobelirteçlerin Kullanımı……………………………...26
2.9. Kardiak Panel……………………………………………………………..27
2.9.1.Troponinler…………………………………………………………...27
2.9.2.Kreatinin kinaz…………………………………………………….....28
2.10. C Reaktif Protein………………………………………………...……..29
2.11. Miyeloperoksidaz……………………………………………...…….….30
3. Gereç ve Yöntem .............................................................................................33
3.1.Çalışma Grubu…………............................................................................33
3.2.İnme Tipinin Belirlenmesi..........................................................................34
3.3.Yapılan İncelemeler……………………………………………………....34
3.3.1. MPO analizi………………………………………………………….38
3.3.2. Kreatinin Kinaz MB (CKMB) izoenzim aktivitesinin ölçümü............39
3.3.3. Troponin T ölçümü………………………………………………..….39
3.4. İstatiksel Değerlendirme………………………………………………….40
4. Bulgular ...........................................................................................................41
4.1.Klinik ve Demografik Özellikler………………………………………….41
4.2.Biyokimyasal Parametreler……………………………………………….42
4.3.Mortalite…………………………………………………………………..45
5. Tartışma.............................................................................................................55
6. Sonuçlar ...........................................................................................................64
7. Kaynaklar .........................................................................................................65
8. Ekler………………………………………………………………………….82
ii
ÖNSÖZ
Tez konusunun seçiminde ve çalışmaların yürütülmesinde yardımlarını
esirgemeyen, tezimin planlanması, yürütülmesi ve sonuçlarının değerlendirilmesi
konusunda büyük katkı ve desteğini görmüş olduğum, uzmanlık eğitimim süresince
birlikte çalıştığım, örnek kişiliğiyle bizlere her zaman yol gösteren, gerek mesleki
gerekse sosyal anlamda her türlü desteğini esirgemeyen tez danışman hocam Sayın
Doç. Dr. Yusuf TAMAM’a;
Nöroloji uzmanlık egitim sürem boyunca bilgi ve tecrübelerinden
yararlandığım başta anabilim dalı başkanımız Sayın Prof. Dr. Nebahat
TAġDEMĠR olmak üzere tüm hocalarıma ve tüm arkadaşlarıma tesekkür ederim.
Laboratuar çalışmalarının yürütülmesinde aktif katkı ve desteğini görmüş
olduğum Sayın Doç. Dr. Beran YOKUġ’a ve sonuçların istatiksel hesaplanmaları
ve yorumları konusunda çok değerli katkı ve fikirleri ile beni aydınlatan Sayın Yrd.
Doç. Dr. Mehmet ÜSTÜNDAĞ ve Sayın Yrd. Doç. Dr. Murat ORAK’a ayrıca
teşekkür ederim.
iii
AKUT ĠSKEMĠK ĠNMEDE PLAZMA MĠYELOPEROKSĠDAZ SEVĠYELERĠ
VE PROGNOZ ÜZERĠNE ETKĠSĠ
ÖZET
İskemik inme, beyin dokusunda meydana gelen infarkt nedeni ile ani olarak
ortaya çıkan patolojik bir durumdur. Bunlar arasında en fazla üzerinde durulan,
inmede inflamasyonun rolüdür. Aterogenez ve akut serebral iskemide inflamatuar
süreçlerin rol oynadığına dair deliller giderek artmaktadır. Oksidatif stres ve
inflamasyon, aterosklerozun patogenezine katkıda bulunur. Miyeloperoksidaz (MPO)
enzimi, oksidatif strese yanıt olarak lökositlerden salgılanan lizozomal bir enzimdir.
Lökositelerde bolca bulunan ve reaktif oksidan ürünler oluşturan MPO aterosklerotik
reaksiyonlarda bulunur ve katalitik aktivite gösterir.
Biz bu çalışmada akut iskemik inme ile gelen hastaların miyeloperoksidaz
plazma düzeylerinin prognoz üzerine etkisini araştırdık. Akut iskemik
serebrovasküler hastalık tanısı alan 55 hasta ile kontrol grubu olarak yaş ve cinsiyet
dağılımı uyumlu 40 sağlıklı birey prospektif olarak değerlendirmeye alındı.
Hastalardan inmeyi takiben ilk 24 saat ve 5. gün kan örnekleri alınırak plazma
miyeloperoksidaz düzeylerine bakıldı. Hasta grubunun miyeloperoksidaz düzeyleri
kontrol grubuna kıyasen anlamlı derecede yüksekti (p<0.0001). Hasta grubunda sağ
kalanların ve ilk 6 ay içinde ölenlerin myeloperoksidaz düzeyleri karşılaştırıldığında,
miyeloperoksidaz yükseliği mortalite yönünde anlamlı olarak yüksek bulunmuştur
(p<0.000).
Sonuç olarak çalışmamız akut iskemik inmeli hastalarda plazma
miyeloperoksidaz düzeyinin arttığını, ve plazma miyeloperoksidaz düzeyinin
prognozla ilişkisinin olduğunu göstermektedir. Miyeloperoksidaz düzeyinin
aterogenezdeki ve inme sonrası olusan inflamatuar yanıttaki rollerinin daha iyi
anlaşılabilmesi için yeni ve kapsamlı çalısmalara ihtiyaç vardır.
ANAHTAR SÖZCÜKLER: Akut iskemik inme, miyeloperoksidaz,
inflamasyon, mortalite, ateroskleroz.
iv
THE LEVELS OF MYELOPEROXIDASES IN ACUTE ISCHEMIC
STROKE AND ITS EFFECT ON PROGNOSIS
ABSTRACT
Ischemic stroke is a pathological condition with acute onset that is caused by
the infarction of brain tissue. The most commonly mentioned etiological factor
among those is the role of inflammation in stroke. There is a growing number of
evidence suggesting the role of inflammatory process in the etiology of aterogenesis
and acute cerebral ischemia. Oxidative stress and inflammation also contribute into
pathogenesis of atherosclerosis. Myeloperoxidase enzyme (MPO) is a lyzozomal
enzyme secreted from leukocyte as a response to oxidative stress. MPO, as an
enzyme present in abundant amount in leucocytes and creating reactive oxidant
metabolites, plays an active role in atherosclerotic reactions and presents catalytic
activity.
The aim of this study was to evaluate the effect of myeloperoxidase levels on
the prognosis of acute ischemic stroke patients. The sample of the study consisted of
55 inpatients who received a diagnosis of acute ischemic cerebrovascular disease and
40 healthy age and sex matched individual as a control group. Plasma MPO levels of
the patients have been measured in the first 24 hours after initial stroke and at the 5th
day after stroke. MPO levels in the patients were significantly higher than the control
group (p<0.0001). Increased levels of MPO was an important indicator for mortality
as patients who survived six months had significantly lower levels of MPO than the
ones who deceased (p<0.0001).
The results of this study have showed that plasma MPO levels significantly
increase in acute ischemic stroke patients and had a significant correlation with
prognosis. Larger studies are warranted for better understanding of the role of MPO
levels in inflammatory response that appears after aterogenesis and post stroke
periods.
KEYWORDS: Acute ischemic stroke, myeloperoxidase, inflammation,
mortality , atherosclerosis
v
SĠMGELER VE KISALTMALAR DĠZĠNĠ
ACA: Anterior serebral arter
ACS: Akut koroner sendrom
AMI: Akut miyokard infarktüsü
AİCA: Anterior inferior serebellar arter
AchA: Anterior koroidal arter
BT: Bilgisayarlı tomografi
BI: Barthel İndeksi
CRP: C-reaktif protein
CK: Kreatinin kinaz
CK-MB: Kreatinin Kinaz MB
CK-MM: Kreatinin kinaz MM
CK-BB: Kreatinin kinaz BB
CND: Kanada Strok Skalası
DSÖ: Dünya Sağlık Örgütü
GİA: Geçici iskemik atak
GKS: Glascow Koma Skalası
HOCl: Hipoklorik asid
hsCRP: high sensitivity CRP
HDL: Yüksek yoğunluklu lipoprotein
İMK: İntima media kalınlığı
İCA: İnternal karotid arter
LCAI: Laküner infarktlar
LDL: Düşük yoğunluklu lipoprotein
MCA: Orta serbral arter
MPO: Miyeloperoksidaz
MRG: Magnetik rezonans görüntüleme
MRGS: Magnetik rezonans görüntüleme spektroskopi
vi
NMDA: N-metil-D-aspartat
NO: Nitrik Oksit
NIHSS: National Institute of Health Stroke Skalası
OEF: Oksijen ekstraksiyon fraksiyonu
PCA: Posterior serebral arter
PİCA: Posterior inferior serebellar arter
PACI: Parsiyel anterior sirkülasyon infarktları
POCI: Posterior sirkülasyon infarktları
RS: Rankin Skalası
SVH: Serebrovasküler hastalık
SKA: Serebral kan akımı
SKH: Serebral kan hacmi
SCA: Süperior serebellar arter
TACI: Total anterior sirkülasyon infarktları
TOAST: Trial of Org 10172 in Acute Stroke Treatment
tPA: Doku plazminojen aktivatörü
vii
TABLOLAR
Tablo 1 İnme risk faktörlerinin sınıflandırılması. 4
Tablo 2 Bamford ve arkadaşlarına göre serebral infarkt alt gruplarının
sınıflandırılması.
9
Tablo 3 1993 yılında yapılan TOAST sınıflamasında iskemik infarktlar
etyolojiye göre grublara ayrılmıştır.
10
Tablo 4 TOAST sınıflamasına göre kardioemboli kaynakları. 11
Tablo 5 Akut inmeli hastada tanı incelemeleri. 22
Tablo 6 Strok sonrası gelişebilecek komplikasyonlar 25
Tablo 7 NIHSS - (National institutes of health stroke scale). 35
Tablo 8 Gruplarının yaş ve cinsiyete göre dağılımı. 41
Tablo 9 Hasta ve kontrol grubunun demografik özellikleri tabloda
verilmiştir.
42
Tablo 10 Gruplara göre biyokimyasal parametreler. 43
Tablo 11 Takip periyodlarına göre hasta ve kontrol gruplarının MPO
düzeyleri.
44
Tablo 12 Sağ kalan ve ölen hastalarımızın klinik ve demografik
özellikleri.
46
Tablo 13 Sağ kalan ve ölen hastalarımızın inme lokalizasyonu, lezyon çapı
ve klinik bulguları arasındaki ilişki.
48
Tablo 14 Sağ kalan ve ölen hastalarımızın biyokimyasal parametreleri ve
diğer sayısal değişkenlerinin karşılaştırılması.
49
Tablo 15 Plazma MPO düzeyleri yüksek ve normal olan hastalarımızda
inme lokalizasyonu, lezyon çapı arasındaki ilişki.
53
Tablo 16 Plazma MPO düzeyleri yüksek ve normal olan hastalarımızda
yaş ve biyokimyasal parametrelerin karşılaştırılması.
54
viii
ġEKĠLLER
ġekil 1 Hasta ve kontrol gruplarımızın plazma MPO düzeylerini gösteren
boxplot grafik.
44
ġekil 2 Hasta ve kontrol gruplarımızın plazma Troponin T düzeylerini
gösteren boxplot grafik.
45
ġekil 3 Sağ kalan ve ex olan hasta gruplarımızın plazma CKMB
düzeylerini gösteren boxplot grafik.
50
ġekil 4 Sağ kalan ve ex olan hasta gruplarımızın plazma CRP düzeylerini
gösteren boxplot grafik.
51
ġekil 5 Sağ kalan ve ex olan hasta gruplarımızın plazma MPO düzeylerini
gösteren boxplot grafik.
52
1
1. GĠRĠġ VE AMAÇ
Serebrovasküler hastalıklar (SVH), tüm toplumlarda kalp hastalıkları ve
kanserlerden sonra mortalite nedeni olarak üçüncü sırada, özürlülük ve sakatlık
yapma açısından birinci sırada yer alan, endüstrileşmiş toplumlarda hastane
başvurularında ve sağlık harcamalarında önemli bir yer tutan hastalık grubudur (1,2).
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) inmeyi ‗hızla gelisen ve 24 saat veya daha uzun süren
yada ölümle sonuçlanabilen, serebral işlevlerin fokal veya global bozukluğuna bağlı
bulgular‘ olarak tanımlamaktadır (2, 3).
ABD‘de her yıl yaklaşık 700.000 yeni inme vakası eklenmektedir. Bu oran
artan yaşlı nüfusla birlikte artma eğilimindedir, ve Amerika Bileşik Devletlerine bu
hastaların yıllık maliyeti 30 milyon dolardır (4). Uzun dönem izlemde, inme geçiren
hastaların %15‘i kişisel hijyeni için başkasına bağımlıyken, %30‘u günlük yaşam
aktivitelerinde birinin yardımına ihtiyaç duymakta ve %60 kadarı da sosyal
aktivitelerde kısıtlılık yaşamaktadır (4).
SVH birbirinden bağımsız birçok risk faktöründen etkilenerek gelişmektedir.
İskemik inme için bilinen risk faktörleri arasında cinsiyet, yaş, herodofamilyal
predispozisyon, hipertansiyon, diabetes mellitus, obesite, hemotokrit, fibrinojen, kan
lipidlerinin yüksekliği ve asemptomatik karotis stenozu sayılabilir (5, 6, 7).
Ateroskleroz inflamatuar bir hastalık olup genellikle orta ve büyük damarları
tutar. Aterosklerozun komplikasyonlarına sıklıkla kalp ve beyin damarlarında
rastlanır. Aterosklerozda görülen aterom plaklarının yapısı farklı olabilmektedir.
Hassas plaklar rüptüre olma eğiliminde olup çoğunlukla akut olaylar ile kendini
gösterir. Bu nedenle gerek kardiyak iskemik olaylar, gerekse de iskemik inme plak
yapısı ile yakından ilişkilidirler.
Aterogenez ve akut serebral iskemide inflamatuar süreçlerin rol oynadığına
dair deliller giderek artmaktadır (8, 9). İskemik inmede, serebral kan akımının
azalmasına sekonder olarak biyokimyasal ve immünolojik birçok reaksiyon
gerçekleşmektedir. İskemi sonrası dinamik bir süreç olup, çeşitli moleküller ve
immün hücreler arasında komplike ilişkiler izlenmektedir. Akut iskemik inmenin
fizyopatolojisinde iyon değişiklikleri, eksitotoksisite, serbest radikaller ve nitrik oksit
hasarı, postiskemik inflamatuar reaksiyonlar rol almaktadır. İskemik inmede,
2
periferik kandaki lökositlerin 12 saat içinde beyin parankimine göç ettiği deneysel
hayvan modellerinde gösterilmiştir (10). Migrasyon, serebral endotel hücreleri ve
lökositlerin yüzeylerinde bulunan adezyon molekülleri yardımıyla gerçekleşir.
Böylece muhtelif stimuluslarla uyarılarak aktive olan bu hücreler, birçok farklı
sitokinler, kemokinler ve diğer inflamatuar mediyatörler salgılarlar (8). Bunların
çoğu iskemik inmede hücre hasarından sorumludur.
Oksidatif stres ve inflamasyon koroner aterosklerozda plak destabilizasyonuna
yol açarak akut koroner sendromların meydana gelmesinde önemli rol oynarlar.
Miyeloperoksidaz LDL ‗nin oksidasyonundan da rol alır. Makrofajlar, matriks
metalloproteinazlar ve metal bağımsız miyeloperoksidaz sekresyonu yoluyla aterom
plağındaki kollajen tabakasının yıkımı ve fibröz kapsülü zayıflatarak akut koroner
olayların meydana gelmesinde rol alır (11, 12).
Kardiyak dışı inflamatuar ve infeksiyöz durumlarından da miyeloperoksidaz
düzeyi artabilmektedir. Özetle, Miyeloperoksidaz kardiyak spesifik olmamasına
rağmen plak destabilizasyonunun bir belirteci olarak kullanılmaya adaydır (11).
Biz inmeli hastalarda yeni biyobelirteçlerden olan myeloperoksidaz’ın klinik
seyir, kısa dönem prognostik etkileri ve risk değerlendirilmesindeki yerini
araştırmayı amaçlıyoruz.
3
2.GENEL BĠLGĠLER
2.1. Serebrovasküler Hastalıklar
2.1.1. Tanım:
Serebrovasküler hastalık (SVH), santral sinir sisteminde iskemi ya da
hemorajinin neden olduğu akut nörolojik bir disfonksiyondur (13,3). Akut iskemik
inme, beyin kan damarlarının tıkanmasına bağlı gelişen enfarkt olarak tanımlanır ve
hastaneye başvurunun en yaygın nörolojik sebebidir (14). Tüm inmelerin %80 ile
%85‘ini oluşturur (2,14). İnme, ölüm ve sakatlıkların önemli nedenidir (15). SVH‘lar
dünyada kalp hastalığı ve kanserden sonra üçüncü en sık ölüm nedeni olup, beynin
en sık görülen hastalıklarıdır (1,2).
2.1.2. Epidemiyoloji:
SVH, dünyada 3. sırada ölüm ve 1. sırada özürlülük nedenidir. Amerika
Birleşik Devletleri‘nde yılda yaklaşık 6.000.000 iskemik, 100.000 hemorajik
serebrovasküler olgu görülmekte ve bunlarında 175.000‘i ölümle sonuçlanmaktadır
(16). Yapılan çalışmalara göre, 55-64 yaşlarda yıllık inme insidansı 1.7- 3.6/1000
kişi, 65-74 yaş arası 4.9-8.9/1000 kişi, 75 yaştan sonra 13.5-17.9/1000 kişidir.
Kadınlarda 55-64 yaş arası inme insidansı erkeklere göre 2-3 kat daha azdır. 85 yaşa
doğru bu fark azalmaktadır (2).
İnme prevalansı yaşla birlikte artar. Coğrafi özellikler de gösterebilir. Batı
ülkelerinde inme prevalansı 8/1000, Japonya‘da 20/1000‘dir. Ülkemizde ise sağlıklı
veriler bulunmamaktadır (2).
Serebrovasküler hastalıklar; serebral iskemi (% 60-80), intraserebral hemoraji
(% 10-15), subaraknoid kanama (% 3-10) olmak üzere 3 ana grupta toplanmıştır (2).
2.1.3. Risk faktörleri:
Akut inme tedavisindeki gelişmelere rağmen, inme, ölüm ve sakat bırakmadaki
önemini hala korumaktadır. Bunun için risk faktörlerini belirleyip bunlardan
4
korunmak, toplum sağlığı ve ülke ekonomisi açısından önemlidir. İnmede risk
faktörleri şu şekilde sınıflandırılır (Tablo 1).
Tablo 1. İnme risk faktörlerinin sınıflandırılması.
I.Değiştirilemeyen risk Faktörleri
a) Yaş
b) Cinsiyet
c) Irk
d) Aile Öyküsü
II.Değiştirilebilen risk faktörleri
a) Kesinleşmiş faktörler
1. Hipertansiyon
2. Diabetes mellitus
3. Kalp hastalıkları
4. Hiperlipidemi
5. Sigara
6. Asemptomatik karotis stenozu
7. Orak hücreli anemi
b) Kesinleşmemiş faktörler
1. Alkol kullanımı
2. Obesite
3. Beslenme alışkanlıkları
4. Fiziksel inaktivite
5. Hiperhomosisteinemi
6. İlaç kullanımı ve bağımlılığı
7. Hormon tedavisi
8. Hiperkoagulabilite
9. Fibrinojen
10. inflamasyon
2.1.3.1. Değiştirilemeyen risk faktörleri:
a)Yaş: İnme ile ilişkili en önemli risk faktörüdür (17). 55 yaştan sonra inme
riski, her dekatta iki kat artar (2).
b)Cinsiyet: Erkeklerde inme insidensi kadınlara göre daha fazladır. İnmeye
bağlı ölümler ise kadınlarda erkeklerden daha fazladır (18).
c)Irk: Zencilerde, Çinlilerde ve Japonlarda strok insidansı, beyazlara göre daha
yüksektir (2).
d)Aile Öyküsü: Anne ve babada, birinci derecede akrabalarda inme öyküsünün
bulunması, artmış inme riski ile paralellik gösterir. İnme riskinin tek yumurta
ikizlerinde ayrı yumurta ikizlerine göre 5 kat daha fazla olduğu görülmüştür (19,20).
5
2.1.3.2. Değiştirilebilen risk faktörleri:
2.1.3.2.1. Kesinleşmiş Risk Faktörleri:
a ) Hipertansiyon: Hipertansiyon toplumda prevalansı en yüksek olan, hem
serebral infarkt hem de intraserebral hemoraji için en önemli risk faktörüdür. On dört
randomize çalışmanın meta-analizine göre diastolik kan basıncında 5.8 mmHg‘lık bir
düşme, inme riskini %42 oranında azaltmaktadır (21). İnme insidansı; hem sistolik
hem diastolik hipertansiyonla artar. Diastolik basınç artışının eşlik etmediği izole
sistolik hipertansiyon yaşlılarda önemli inme risklerinden biridir (22).
b ) Diabetes Mellitus: Çeşitli çalışmalarda diabetin, iskemik inme riskini 2-6
kat arttırdığı gösterilmiştir. Büyük damar aterosklerozunu hızlandırdığı, düşük ve
yüksek dansiteli lipoprotein kolesterolleri üzerine olumsuz etkide bulunduğu ve
hiperinsülinemi yoluyla aterosklerotik plağı büyüttüğü bilinmektedir. İnsülin bağımlı
diyabetiklerde, hipertansiyon ve hiperlipidemi gibi diğer aterosklerotik risk faktörleri
daha sık bulunur (22).
c ) Kalp Hastalıkları: Kalp hastalıkları inme riskini 2-4 kat artırmaktadır.
Gençlerdeki en önemli embolijenik kalp hastalıkları atriyal fibrilasyon ile birlikte
veya yalnız olarak görülen mitral stenoz, kapak replasmanı ve bu hastalarda sık
görülen infektif endokardit, tek başına ya da interseptal anevrizma ile birlikte olan
patent foramen ovale, kardiyak tümörler, mitral regürjitasyon, atriyal fibrilasyon ile
birlikte olan mitral kapak prolapsusu, Libman-Sack endokarditi, dilate
kardiyomyopatidir. Orta yaş ve üzerinde ise en sık görülen kardiyoemboli sebebi
myokard infarktüsüdür. İleri yaşta en önemli kardiyojenik emboli riski nonvalvüler
atriyal fibrilasyondur. Yaş arttıkça görülme sıklığı da artar. Nonvalvüler atriyal
fibrilasyonda yıllık inme görülme hızı ortalama %3-5 olup, daha önce geçirilen
geçici iskemik atak veya inme, hipertansiyon, sol ventrikül fonksiyon bozukluğu,
ileri yaş, diyabet ve kadın olmak bu riski arttırmaktadır (2).
d) Dislipidemi: Serum total kolesterol ve düşük yoğunluklu lipoprotein (LDL)
fazlalığının aterosklerozla ilişkili olduğu gösterilmiştir. Ayrıca yüksek yoğunluklu
lipoprotein (HDL) kolesterol düşüklüğü de koroner kalp hastalığı ve inmeyle
6
ilişkilidir. Anglo–Scandinavian Cardiac Outcomes Trial–Lipid Lowering Arm
(ASCOT–LLA) çalışmasında lipid düsürücü ajanlarla yapılan çalışmada statinlerin,
inmede primer korumada etkili olduğunu göstermiştir (23).
‗Multiple risk factor intervention trial‘ çalışmasında yüksek kolesterol düzeyi ile
inmeye bağlı mortalite arasında direkt ilişki bulunduğu gösterilmiştir. Risk,
kolesterol düzeyi 240–279 mg/dl arasında ise 1.8, 280mg/dl‘nin üzerinde ise 2.6 kat
artmaktadır (24).
e) Sigara: Prevalansı oldukça yüksek olması (ortalama % 25) nedeniyle önemli
bir risk faktörü olup, iskemik inme için relatif risk 1.8-6 olarak bulunmuştur. Bu risk
sigara bırakıldıktan 5 yıl sonra içmeyenlerin düzeyine inmektedir (25). Sigara
dumanına maruz kalanlarda yapılan çalışmalarda iskemik inme riski en az 1.2 olarak
bulunmuştur (2).
f) Asemptomatik Karotis Stenozu: % 50‘den fazla asemptomatik karotis
stenozu, 65 yaş üzeri erkeklerin % 7-10, kadınların % 5-7‘sinde görülmektedir.
Çeşitli çalışmalarda bu vakalarda yıllık ipsilateral strok riski % 1-2 olarak
bulunmuştur. Asemptomatik karotis arter stenozu % 75‘in altında yıllık inme riski %
1.3 iken, stenoz % 75‘in üzerinde yıllık strok ve geçici iskemik atak (GİA) riski %
10.5‘e çıkmaktadır (2, 26, 27).
g) Orak Hücreli Anemi: Bu hastalarda 20 yaşına kadar inme prevalansı
%11‘dir. Kan transfüzyonlarıyla inme riskinin yılda %10‘dan %1‘e düştüğü yapılan
çalışmalarda gösterilmiştir (2).
2.1.3.2.2. Kesinleşmemiş risk faktörleri:
a)Alkol kullanımı: Alkol tüketimi ile inme arasındaki ilişki oldukça kompleks
olup, bu risk profili iskemik inme için ‗‘J‘‘ şeklinde kabul edilmektedir. Günde iki
kadehe kadar alkol tüketiminin HDL kolesterol artışı, trombosit agregasyonunda
azalma, fibrinojen azalması gibi mekanizmalarla iskemik inme riskinin azalttığı öne
sürülmektedir. Fakat daha yüksek miktarlarda alkol, hipertansiyon,
hiperkoagülabilite ve kardiyak aritmilerde artışa yol açarak riski arttırmaktadır (2).
Fazla miktarda alkol tüketenlerin ayrıca hemorajik inme geçirme riski, içmeyenlere
göre üç kat daha fazladır (22).
7
b) Obesite: Vücut kitle indeksinin 30 kg/m²‘nin üzerinde olması ile karakterize
olan ve özellikle erkeklerde sık görülen abdominal obezitenin, diğer risk faktörleri ile
birlikte oluşunun dışında, indeksteki artışa paralel olarak inme riskini 1.75-2.37 kat
arttırdığı tesbit edilmiştir (2).
c) Beslenme Alışkanllıkları: Diyetteki yağ miktarı, çeşidi ve balık tüketimi ile
inme arasındaki ilişki çelişkilidir. Çeşitli çalışmalarda diyete C ve E vitaminlerinin
eklenmesinin inme riskini düşürmediği ortaya çıkmıştır (2).
d) Fiziksel İnaktivite: Çeşitli çalışmalarda düzenli fiziksel egzersizin inme
riskini azalttığına ilişkin veriler mevcuttur (2).
e) Hiperhomosisteinemi: Artmış kan homosistein düzeyi, ateroskleroz ve
tromboz için risk olabilir. Çalışmalarda inmeyle olan ilişkisi gösterilmiştir. Bir meta-
analize göre, homosistein düzeyindeki 5 μmol/L düzeyindeki artış, inme riskinin
yükselmesine neden olmuştur (28).
f) İlaç kullanımı ve bağımlılığı: Amfetamin, kokain ve eroin gibi bağımlılık
yapan maddelerin kullanımı hem hemorajik hem de iskemik inmeye yol açabildiği
bilinmekteyse de bu konuda geniş epidemiyolojik çalışma yoktur. Sınırlı
çalışmalarda inme riskinin yaklaşık 7 kat arttığı bildirilmektedir (2).
g) Oral kontraseptif kullanımı: Oral kontraseptiflerin inme riski, içerdikleri
estradiol miktarı ile ilişkili olup, 50 mikrogram‘dan fazla estradiol içeren ilk
jenerasyon ilaçlarda bu risk yüksektir. Son zamanlarda kullanılan düşük estradiol ve
kombine preparatlarla yapılan çalışmalarda iskemik ve hemorajik inme riskinde hafif
bir artış gözlenmiştir (2).
h) Hiperkoagulibite: Hiperkoagülabilteye yol açan trombofililer (Protein C ve
S eksikliği, aktive protein C rezistansı, ATIII eksikliği ve protrombin 20210
mutasyonu) öncelikle venöz trombozlara yol açmakla birlikte, iskemik inmelere de
neden olabilirler. Fakat diğer risk faktörleri elimine edildiğinde, gerçek risk değerleri
kuşkuludur. Bir diğer hiperkoagülabilite nedeni olan antifosfolipid antikor sendromu
ile yapılan çalışmalarda farklı antikor izotipleri (IgG, IgM veya IgA) göz önüne
alındığından, bu sendromunun da prevalansı ve inme riski tartışmalıdır. Yüksek doku
plazminojen aktivatörü (tPA) , fibrin D-dimer, von Willebrand faktör ve faktör
VIIIc‘nin inme risk faktörü olduğuna ilişkin bazı çalışmalar bulunmakla birlikte bu
konuda daha kapsamlı araştırmalara ihtiyaç bulunmaktadır (2).
8
ı) Fibrinojen: Yüksek plazma fibrinojen düzeyi serebral infaktın gelişmesinde
bağımsız bir risk faktörüdür (26).
i) İnflamasyon: İskemik inmenin en önemli nedeni aterosklerozdur.
Aterosklerozun kronik bir inflamatuar hastalık olduğu düşünülmektedir. İnflamasyon
süreciyle iskemik olaylar arasında ilişki vardır.
İskemik inme geçirenlerde akut faz reaktanı olan C-reaktif protein (CRP) ve
serum amiloid A yüksek olarak bulunmaktadır (2). ‗‘CARE‘‘ çalışmasında aspirin ve
ravastatinin CRP‘yi düşürerek inme riskine azalttığına ilişkin veriler elde edilmiştir
(29).
2.1.4. Ġnme sınıflaması:
SVH‘lar; iskemik (infarkt) ve hemorajik kökenli olmak üzere iki ana
kategoriye ayrılabilir (14). İskemik inmeler en sık inme nedenidir. İskemik inmeler
tüm SVH‘ların %60-80‘ini oluşturur. İskemik inmeler gelişmiş ülkelerde ölüme ve iş
görmezliğe en sık neden olan erişkin nörolojik hastalığıdır. İskemik inmeler,
intrakraniyal veya ekstrakraniyal arterlerden kaynaklanan tromboembolizm (arter-
arter embolisi), kalp kaynaklı embolizm, hiperkoagülabilite durumları, beynin küçük
penetran arterlerinin tıkanıklıkları, ateroskleroz dışı vaskülopatiler sonucunda oluşur.
Hemorajik inme ise primer intraserebral kanama (%10-15) ve subaraknoid kanama
(%3-10) olarak ikiye ayrılabilir. SVH‘ların %3 kadarı ise sınıflandırılamamaktadır
(30, 31, 2).
Hemorajik inmeler: İntraserebral hemorajide genellikle kanamanın kaynağı,
beyin parakiminde olup, sıklıkla küçük penetran arterlerin kanamasıyla, bazal
ganglion, talamus, pons gibi beynin derin bölgelerinde hematomlar oluşur. Başlıca
nedeni hipertansiyona bağlı olarak bu artelerde akkiz olarak gelişen Charcot-
Bouchard anevrizması rüptürüdür. Diğer nadir nedenler ise, arteriovenöz
malformasyonlar, amiloid anjiopati, kanama diyatezleri, tümör kanamaları, travma,
antikoagülasyon, Moyamoya hastalığı ve sempatomimetik ilaç kullanımıdır. Klinik
tablo, ani gelişen baş ağrısı, bulantı, kusma, bilinç bozukluğu ve fokal nörolojik
defisitlerle karakterizedir. Ağır klinik bulgulara yol açmayan küçük hematomlar
dışında, mortalite oldukça yüksek olup, %70‘lere kadar çıkmaktadır (2).
9
İskemik inmeler: Serebral infarktlarda etyolojiye göre sınıflandırma, iskeminin
tedavisi, prognozu ve ikincil önlemler açısından çok önemlidir. Bamford ve
arkadaşları 1991 yılında klinik bulgulara göre bir sınıflandırma yapmışlardır (Tablo
2). Ancak bu sınıflandırmada potansiyel etyolojiye yer verilmemiştir (2).
Tablo 2. Bamford ve arkadaşlarına göre serebral infarkt alt gruplarının
sınıflandırılması.
1. Total anterior sirkülasyon infarktları (TACI)
2. Parsiyel anterior sirkülasyon infarktları (PACI)
3. Laküner infarktlar (LCAI)
4. Posterior sirkülasyon infarktları (POCI)
Bamford ve arkadaşlarının (32) 1991‘de yaptığı bu sınıflamada TACI a. serebri
media‘nın büyük bir bölümünü kapsayan bir infarkta işaret eder. Bu durum oldukça
geniş bir alanda infarkta neden olur ve a. serebri media‘nın proksimal oklüzyonu ya
da a. karotis interna oklüzyonu sonucu gelişir. PACI‘de ise bu düzeyde geniş bir alan
etkilenmez ve genellikle a. serebri media dallarından biri, nadiren de anterior serebral
arter tıkanması sorumludur. Laküner infarktlar ise kortikal bulgular ve
hemianopsinin olmadığı; motor ve/veya duysal bulguların yüz, kol ve bacağın
hepsini ya da en azından ikisini içeren durumlardır. Laküner infarktlar penetran
arterlerden birinin tıkanmasına bağlı küçük ve derin infarktlardır. Posterior dolaşım
infarktlarında ise vertebrobaziler sistemi oluşturan arterlerin oklüzyonuna bağlı
olarak oksipital loblar, beyin sapı ve serebellum tutulumu görülür. Klinikte beyin
sapı ve serebellar bulgularla hemianopsinin farklı kombinasyonlarının görülmesiyle
tanınırlar (33).
1993 yılında yayınlanan TOAST ‗Trial of Org 10172 in Acute Stroke
Treatment‘ çalışmasında kullanılan sınıflandırma ise, klinik bulguların yanı sıra
etyolojiye de yer verdiğinden günümüzde yaygın olarak kullanılmaktadır (Tablo 3).
İskemik inmelerde klinik alt grupların belirlenmesi, inme tedavi stratejilerinin
seçimi, erken ve geç dönem prognoz hakkında bilgi vermesi açısından önemlidir.
Özellikle tedavinin risk ve yararı arasındaki denge, iskemik inme alt gruplarında ayrı
özellikler taşır (34).
10
Tablo 3. 1993 yılında yapılan TOAST sınıflamasında iskemik infarktlar
etyolojiye göre grublara ayrılmıştır.
1.Geniş arter aterosklerozu
2.Kardioembolizm
3.Küçük damar oklüzyonu (laküner infarkt)
4.Diğer belirlenen etyolojiler
5.Neden saptanamayanlar
1.Geniş arter aterosklerozu: Tüm iskemik inmelerin %50‘si geniş arter
aterosklerozuna bağlıdır. Bu alt grup, özellikle ekstrakraniyal ve daha nadir olmak
üzere intrakraniyal damarlarda ve bunların bifurkasyon bölgelerinde, yıllar içerisinde
gelişen aterom plaklarının stabilizasyonlarının bozulmasıyla ortaya çıkan
trombozlara bağlı olarak gelişir. Klinik tablo, tıkanan artere göre değişir. Kortikal
fonksiyon bozuklukları, beyin sapı ve serebellar disfonksiyon bulguları olabilir.
Lezyon kortekste, subkortekste, beyin sapında, serebellumda olabilir ve 1.5 cm‘den
daha büyük olabilir. İnfarkt bölgesini sulayan intrakranial veya ekstrakranial bir
arterde saptanacak %50‘den fazla (aterosklerotik) darlık bu kategori tanısı için
gerekli ve yeterli kanıttır. Tanısal yöntemlerle potansiyel kardiyojenik emboli
kaynakları dışlanmalıdır (34). Bu olgularda arterden artere emboli, darlık distalinde
hemodinamik yetmezlik veya bu iki mekanizma bir arada rol oynayabilir (35).
2. Kardioembolizm: Tüm iskemik inmelerin %20‘sini oluşturan
kardiyoembolizmde, arteriyel oklüzyonun nedeni kalpten kaynaklanan embolilerdir.
Kardiak emboli kaynakları yüksek ve orta dereceli olmak üzere 2 farklı risk grubuna
ayrılmıştır. Kardiyoembolik inme tanısı için en az 1 potansiyel kardiak emboli
kaynağı gösterilmelidir (Tablo 4).
11
Tablo 4. TOAST sınıflamasına göre kardioemboli kaynakları.
Yüksek Riskli Nedenler Orta Riskli Nedenler
* Mekanik protez kapak * Mitral valv prolapsusu
* Atriyal fibrilasyonlu mitral stenoz * Mitral annulus kalsifikasyonu
* Atriyal fibrilasyon * Atriyal fibrilasyonsuz mitral darlık
* Sol Atriyum / Atriyal apendikste trombüs * Sol atriyal türbülans
* Hasta sinüs sendromu * Atriyal septal anevrizma
* Yeni myokard infarktı (<4 hafta) * Patent foramen ovale
* Sol ventrikülde trombüs * Atriyal flatter
* Dilate kardiyomyopati * MI (>4 hafta <6ay)
* Akinetik sol ventriküler segment * Biyoprotez kalp kapağı
* Atriyal miksoma * Nonbakteriel trombüs
* Enfektif endokardit * Konjestif kalp yetmezliği
* Hipokinetik sol ventrikül
Kardioembolik inmeler kısmen daha genç yaşları ilgilendirir ve sıklıkla hızlı
gelişerek saniyeler-dakikalar içinde maksimal defisit açığa çıkarırlar. Multipl damar
alanlarında geçici iskemik atak veya infarkt, kortikal dal oklüzyonları, hemorajik
infarkt, sistemik embolizasyon, akut inme semptomları yanında başağrısı ve epileptik
nöbet gibi özellikler kardioembolik inmelerde daha sıktır. BT (Bilgisayarlı
tomografi) /MRG (Magnetik rezonans görüntüleme)‘da bir arter alanına uyan geniş
kortikal infarkt görüleceği gibi değişik vasküler alanlarda birden fazla lezyon da
görülebilir. Kardioembolik infarkt tanısı emboli kaynağının gösterilmesi ve diğer
inme nedenlerinin dışlanması ile konur. En sık emboli nedeni olan kalp hastalıkları
atrial fibrilasyon, miyokard infarktüsü, kalp kapak hastalıkları ve trombüstür (36, 37,
38).
3. Küçük damar oklüzyonu (laküner infarkt): Tüm strok olgularının %15 ile 30
kadarını oluşturur (39,40). Bu infarktlar tek bir damar alanında tanımlanan küçük
iskemik bölgelerde oluşan lezyonlardır. Lakünün patolojik tanımlaması; ortalama
5mm çapta (3-15 mm) ufak serebral infarktlardır. Lakünler talamus, bazal
ganglionlar, korona radiata, sentrum semiovale, internal kapsül ve beyin sapında
12
görülebilir. Temel patoloji damar duvarı yıkımı, damarın fokal ekspansiyonu,
trombotik tıkanma, hemorajik ekstravazasyon ve fibrinoid depolanmadır (41).
4. Diğer belirlenen etyolojiler: Bu grupta, santral sinir sisteminin primer ve
sekonder vaskülitleri, serebral amiloid anjiopati gibi nadir küçük damar hastalıkları,
konjenital damar hastalıkları, mitokondriyal hastalıklar, travma ve disseksiyon ile
kan hastalıkları yer alır, ve tüm iskemik inmelerin %5‘inden az yer tutarlar.
5. Neden saptanamayanlar: Ayrıntılı tetkiklere rağmen etiyolojisi bulunamayan
serebral infarktlarla, yeterli tetkik edilemeyen vakalar yer alır. Ayrıca, yapılan
tetkiklerde birden fazla etyolojik neden bulunan vakalar da bu grupta değerlendirilir
(34).
2.2. Serebral Metabolizma: Beynin metabolik ihtiyacı; yeterli glukoz ve oksijen içeren, süreklilik gösteren
kan akımı ile sağlanır. Beynin kan akım ihtiyacı kardiyak debinin yaklaşık olarak
%15-20‘si olan 750-900ml/dk‘dır (42). İstirahatte glukoz ve oksijen ihtiyacı tüm
beyinde hemen hemen eşit iken hareketle birlikte kortekste artar. Serebral korteksin
oksijen ihtiyacı 6 ml/100g/dk‘dır. Glukoz ihtiyacı ise 4.5-7 mg/dk‘dır.
Serebral kan akımı (SKA) 100 gr beyin dokusu için normalde ortalama 50
ml/dak‘dır. SKA, gri cevherde ortalama 70-80 ml/100 gr/dak iken beyaz cevherde 30
ml/100 gr/dak‘dır. Beyinde kan akımının bir bölgede yetersiz kalması durumunda,
yetersizliğin derecesi ve süresine bağlı olarak dokuda reversibl veya irreversibl
iskemik değişiklikler oluşur. İskemik dokuda serebral kan akımının 10-15 ml/100
gr/dak‘nın altına düşmesi durumunda ise dokuda nekroz oluşur ve fonksiyon kaybı
irreversibl hale gelir (43).
2.2.1.Ġskemide vasküler otoreülasyon:
Her 100 gram beyin dokusuna dakikada 50 ml kan kan gelir. Ayrıca 100 gram
beyin dokusu dakikada 3.3 ml oksijen ve 5.5 mg glukoz tüketir. Gelen kan akımı,
belirli sınırlar içindeki kan basıncı değişikliklerinde sabit tutulur. Bu mekanizmaya
serebral otoregülasyon denir. Serebral otoregulasyon ortalama arteriyel basınç 70-
160 mmHg arasında olduğunda işlevseldir (13). Perfüzyon basıncı degişse bile
13
otoregülasyon sayesinde serebral kan akımı sabit kalır (perfüzyon basıncı arteriyel
kan basıncı ile intrakranial basınç arasındaki farktır). Arterioller artan basınç ile
konstrikte olur; basınç düştüğünde ise arteriyel dilatasyon izlenir. Serebral infarkt
gelişmekte olan dokudaki arteriyoller, başlangıçta serebral kan akımı (SKA)
azalmasına vazodilatasyon ile yanıt verirler. Ancak düşmeye devam eden SKA
sonucunda vazoparalizi gelişir ve arterioller haftalar boyunca dilate kalırlar. Bu
hastalara anjiografi yapıldığında (eğer oklüzyon açılmıs ise) dilate arteriyoller,
kontrastın çabuk yıkanması (erken venöz dönüş) ve kapiller boyanma (lüks
perfüzyon) izlenir (44).
Serebral perfüzyon basıncındaki akut bir düşmede beyin dokusu kendisini
otoregülasyon ile korumaya çalışır. Başlangıçta bölgesel serebral kan hacmi
artırılarak SKA sabit tutulur. Serebral kan hacmi (SKH) vazodilatasyon ile artar.
Eğer perfüzyon basıncı düşmeye devam ederse SKH artmasına rağmen bir süre sonra
SKA düşer. Maksimal vazodilatasyon varlığında SKA düşmeye devam ederse
dokunun metabolik gereksinimlerini karşılamak üzere kandan oksijen ekstraksiyon
fraksiyonu (OEF) artar. Perfüzyon basıncı düşüklüğünün devamı halinde metabolik
ihtiyaçları karşılanmayan doku ölür. Bu aşamadan sonra OEF‘de düşer (44, 45).
2.3.Serebral Ġskeminin Patofizyolojisi:
Serebral iskemi, hücre ölümü ve doku infarktına yol açan bir dizi hücresel ve
moleküler olaylar zincirini tetikler. Beyin kan akımındaki azalmanın en fazla olduğu
çekirdek (core) bölgesinde hücreler dakikalar içinde irreversibl olarak zedelenirler.
Ancak iskemik bölgenin periferinde kollaterallerce sağlanan kan akımının devam
etmesi, nöronların kısa bir süre için morfolojik ve biyokimyasal bütünlüğünü korur.
Orta veya hafif derecede iskemik kalmış beyin dokusundaki nöronlar akut dönemde
elektriksel olarak sessiz olmakla birlikte yapısal bütünlüklerini sürdürürler. Bu
bölgeye penumbra denir. Penumbra, iskeminin şiddetine ve süresine bağlı olarak
infarkta doğru ilerlediği dinamik bir süreçtir (46,47). İskemik beyin hasarı rezidüel
kan akımının miktarına bağlı olarak dakikalardan saatlere kadar uzanan bir sürede
gerçekleşir. SKA‘nın 2-3 saat süreyle normalin % 18-20‘nin altına düşmesi infarkt
oluşumuna neden olmaktadır (48). Penumbra, tıkanmanın erken döneminde
trombolitik tedavi ile veya nöroprotektif ajanların kullanılmasıyla potansiyel olarak
14
kurtarılabilir. Deneysel ve klinik çalışmalarda, tedaviye başlama süresinin 2-3 saat
ile sınırlı olduğu saptanmıştır (49,50).
Serebral iskemi fizyopatolojisinde yer alan serbest radikal oluşumu, lipid
peroksidasyonu, eksitotoksisite ve aşırı kalsiyum yüklenmesi gibi mekanizmaların
aydınlatılması inme tedavisinin hedefleri arasındadır (51, 52). Bu mekanizmalar
birbirleriyle karmaşık bir ilişki içindedir ve programlanmış hücre ölümü, nekroz gibi
hücre ölüm mekanizmalarını tetiklerler. İskemide nekrotik hücre ölümüne ek olarak
apopitotik mekanizmaların da yer aldığı bilinmektedir (53,54). Beyin yüksek
oksidatif mekanizma ve yoğun glutamaterjik sinaptik aktivite nedeniyle diğer
dokulara göre özellikle eksitotoksisiteye ve serbest radikal hasarına duyarlıdır (51,
52, 55, 56). Kan akımının tekrar sağlanmasından sonra da bu mekanizmalarla hücre
hasarı (reperfüzyon hasarı) oluşabilmektedir. Özellikle akut iskemik inmede
trombolitik tedavinin sağladığı başarıdan sonra reperfüzyon hasarının önlenmesi ile
ilgili ilaç araştırmaları önem kazanmıştır (57).
Glutamat eksitotoksisitesi: Glutamat beyindeki en önemli eksitatör
nörotransmitterdir. İskemiye maruz kalan nöronlarda dakikalar içinde ekstrasellüler
glutamat konsantrasyonu artar (58). Ekstrasellüler glutamat artışı N-metil-D-aspartat
(NMDA) ve non-NMDA reseptörlerinin aktivasyonuna yol açar. Eksitotoksisiteden
esas sorumlu olan NMDA reseptör aktivasyonudur. NMDA reseptör kanalı normalde
magnezyum ile bloke durumdadır ve iskemik dokuda nöronal membran
depolarizasyonu oluşunca voltaja bağımlı bu kanal açılarak nöron içine Na+, Cl ve
H2O‘nun girmesine neden olur ve hücrede şişme meydana gelir (59). NMDA
reseptörlerinin aşırı miktarda glutamata maruz kalması sonucunda ise NMDA
reseptörü iyon kanalından nöron içine aşırı Ca++ girerek, Ca++‘a bağımlı enzimlerin
aktivasyonu ve serbest radikal oluşumu ile gecikmiş hücre ölümüne neden olur (51,
55, 60, 61).
Eksitotoksinlere maruz kalındığında mitokondri aşırı miktarda Ca++ ile
yüklenir (62,63). Mitokondrilerin bu Ca++ alımının; enerji yoksunluğu, sitokrom C
salınımı ve artmış peroksit oluşumuna neden olarak eksitotoksik nöron ölümünü
tetikleyebileceği gösterilmiştir (62).
Ca++ sitotoksisitesi: İskemi sonrasında nöronlarda hücre içi serbest Ca++
düzeyinde hızlı bir artış olurken hücre dışı Ca++ düzeyinde hızlı bir azalma olur
15
(64). Hücre içine Ca++ girişinin NMDA reseptörünün iyon kanalı ve voltaj-kapılı
Ca++ kanalları yoluyla olduğu düşünülmektedir (52, 56). Ca++‘un hücre içinde
artışını sağlayan asıl faktör ise hücre içi depolarıdır (65). İskemide intrasellüler
kompartmanlardan endoplazmik retikulum ve mitokondri kaynaklı Ca++ salınımı
artar (66). Hücreler fizyolojik koşullarda hücre içi kalsiyum miktarlarındaki büyük
artışları fazla Ca++‘u atarak tolere ederler (67). Fakat enerjinin az olduğu
durumlarda, pompa ve sekestrasyon mekanizmaları çalışmaz ve hücre içinden
atılamayarak biriken Ca++ düzeyindeki ani artışlar lipazları, proteazları,
endonükleazları aktif hale getirir ve serbest radikal ve NO‘un oluşumunu arttırarak
nöronal ölümü tetikleyebilir (68). Serbest radikal oluşumu, kalsiyum atılımını
engelleyerek kısır bir döngü oluşturur. Aynı zamanda mitokondride kalsiyum
yükünün artmasının, hasarlanmış mitokondriyal membranı daha fazla bozacağı ve
enerji eksikliğini arttırıp, serbest radikal oluşumunu arttıracağı öne sürülmektedir
(69).
Serbest radikaller: En dış yörüngesinde tek sayılı elektron içeren atom veya
moleküllere serbest radikal denir. Bir çok hücresel enzim ve elektron taşıma sistemi
ara ürün olarak sınırlı miktarda serbest radikalleri oluşturur. Serbest radikaller hücre
sinyal iletiminde, biyolojik olaylarda rol oynarlar. Oluşan serbest radikaller, normal
fizyolojik koşullarda biyolojik koruma mekanizmaları ile ortamdan uzaklaştırılırlar,
süperoksit dismutaz, glutatyon peroksidaz ve katalaz gibi enzimlerle zararsız hale
getirilirler (70). Serbest radikallerin hücre hasarı oluşturabilmesi için aşırı miktarda
oluşması ve/veya detoksifikasyon mekanizmalarının yetersiz olması gerekir. Serbest
oksijen radikallerinden olan hidroksil radikali ve süperoksit iyonu aşırı reaktiftir ve
nükleik asitlere, lipidlere, karbonhidratlara ve proteinlere bağlanarak onları
zedelerler. Serbest oksijen radikalleri kan beyin bariyerini yıkarak beyin ödemine,
iskemik bölgeye inflamatuar hücrelerin girmesine ve kan akımının bozulmasına
neden olurlar (57).
Nitrik Oksit (NO): NO dokularda yaygın olarak bulunan inorganik gaz
yapısında bir mediyatördür. L-arjininden nitrik oksit sentaz aracılığıyla sentezlenir.
Sentezlendikten sonra depolanmayıp difüzyon yoluyla dağılır ve çevre hücrelerde
etki gösterir (71). Fazla nöronal NO üretimi nörotoksik iken, endotelyal NO, bölgesel
kan akımını arttırarak ve diğer hemodinamik faktörler üzerine etki ederek beyin
16
dokusu üzerinde koruyucu rol oynamaktadır. Reperfüzyon sırasında endotelyal
NO‘in ortaya çıkması ve peroksinitritin oluşumu kan beyin bariyeri hasarına yol
açabilir (72).
Kaspazlar: Apopitotik hücre ölümünde önemli rol oynayan proteolitik
enzimlerdir. Mitokondriyal yolun aktivasyonu, kaspazların (kaspaz 3,7) aktif
formlarına dönüşmesine neden olur ve aktifleşen kaspazlar çeşitli nükleer,
sitoplazmik, membranöz proteinlerin parçalanmasına neden olur (73).
Proteazlar (katepsin, kalpain): Katepsin ve kalpain‘in sınırlı aktivasyonu
apopitozu tetiklerken şiddetli aktivasyonu nekroz gelişimine neden olur (73).
Matriks metalloproteinazlar (MMP): İnme geçiren hastaların kanlarında ve
beyinlerinde MMP düzeyleri artar. Damar bazal laminasındaki bağ dokusunu yıkarak
kan beyin bariyeri hasarını arttırırlar (73).
İnflamasyon: İnflamasyon otopsi materyallerinde akut inmeden 12-72 saat
sonra gösterilmiştir. İnme riski, C-reaktif protein ve çözünebilir hücre içi adezyon
molekülü düzeyleri ile ilişkili bulunmuştur. Lökosit infiltrasyonunun geç iskemik
hasarın ilerlemesinde rolü olduğu ve nörolojik gelişmeyi olumsuz yönde
etkilediği bildirilmiştir (73). İnflamasyon inme kliniğini ve infarkt doku hacmini
olumsuz yönde etkiler (66).
2.3.1.Ġskemik hücre ölüm mekanizmaları:
Fokal iskemi oluştuğunda bazı hücreler eksitoksik şişme, osmotik parçalanma
ve nekroz ile hızla ölürken bazıları apopitotik mekanizmalarla daha yavaş ölmekte,
diğerleri ise apopitoz ve nekroz karışımı özellikler göstermektedir (74,75). Nekrozda
hücre ölümüne fokal iskeminin başlangıç aşamasında azalan enerji kaynağının yol
açtığı membran hasarı ve bunu takip eden iyon değişimleri ile hücrede şişme ve
nükleer fragmantasyon neden olur. Apopitoz ise yavaş gelişen, genetik kontrol
altında oluşan programlanmış hücre ölümüdür ve hücre kendi ölümünde aktif rol
oynayan proteinleri sentez etmektedir. Apopitozun spesifik moleküler belirleyicisi
olan kaspaz adı verilen proteolitik enzimler apopitotik hücre ölümünün oluşmasında
önemli rol oynarlar (66). İnmede gelişen fizyopatolojik değişiklikleri şöyle
sıralayabiliriz:
17
ATP sentezi ile ilgili iyon pompaları azalır.
Hücrede mebran depolarizasyonu oluşur.
Hücre içine Na+ ve Cl- girişinde K+ çıkışında artma olur.
ATP/ADP oranı düşer.
Voltaja bağlı Ca++ kanalları açılır.
Eksitatör transmiterlerin salgılanması hızlanır.
Anaerobik solunum ve hücre içi laktik asidoz gelişir.
NMDA reseptörlerine bağlı Ca++ kanalları açılır.
AMPA reseptörleri stimüle olur.
Endotel mediatörlerinin salgılanması artar.
Litik enzimlerin aktivitesi artar (76,77).
2.4.Klinik:
Bugün, inmeli hastaya yaklaşım birçok adımdan oluşur. Bunun ilk ve en
önemli adımı beynin lezyonuna bağlı olarak gelişen semptom ve bulguların iyi bir
şekilde saptanması ve bunların hangi nedene bağlı olduğunun belirlenmesidir (59).
Embolik inmeler karakteristik olarak çok ani başlar ve etkileri hızla geçer ya da
devam eder. Trombotik inmeler benzer şekilde ani başlangıçlıdır, ama sıklıkla bir
miktar daha yavaş (dakikalar, saatler, hatta günler içinde ) gelişir (78). Akut inmeli
bir hastanın bilinci, ilk 24 saatte bozulmuşsa, inmeye bağlı konvülziyon, beyin
sapına kanama, kalp bloğu veya aritmi, retiküler sistemi tutan bir patoloji
düşünülmelidir. Bugün için akut inmeyle başvuran hastaya erken dönemde klinik
tanıya en çok yardımcı olan inceleme, BBT yöntemidir. İskemik inmenin lehine olan
bulgular özellikle geçici iskemik atak olması, hiperlipidemi, periferik arteriyel
hastalık, ve atriyal fibrilasyon bulunmasıdır. Akut iskemik inmede, olayın hangi
arteriyel alanda geliştiğinin saptanması önemlidir (59). Bir serebral arterin beslediği
alanda, bu arterin tıkanmasıyla oluşan infarkta bağlı fokal nörolojik belirtilerin
olduğu tablolara nörovasküler sendromlar denir. Adlandırma ilgili arterin veya
beslediği beyin bölgesinin adıyla yapılır (79).
18
2.4.1.Karotis sistemi (ön sistem)
A)İnternal karotid arter tıkanması (İCA): İnternal karotid arter terminal bir dal
olmadığından, tıkanmasında Willis poligonu ve diğer kollateraller iyi çalışıyorsa
semptom görülmeyebilir. Ekstrakranial İCA‘yı en sık etkileyen neden
aterosklerozdur. Ateroskleroz beyaz ırkta İCA‘nın en sık ilk 2 cm‘lik bölümünde
görülür. En sık görülen, bifurkasyonun gerisinde birinci segment tıkanmaları olup
çoğu kez asemptomatiktir (80,81).
İCA tıkanmaları sonucunda iki mekanizma ile serebral fonksiyon bozukluğu
ortaya çıkabilir. Birincisi, tıkanan yerden kaynaklanan tromboemboli, orta veya
anterior serebral arterlerde tıkanmaya yol açabilir. İkincisi, İCA‘da oluşan tıkanma
sebebiyle distal perfüzyon yetersizliği sonucu retina veya serebral hemisferde iskemi
meydana gelebilir (80,81).
İCA tıkanmalarının karakteristik bulguları; kontrlateral hemiparezi ve
ipsilateral görme kaybıdır. Ancak, nörolojik tabloya hemihipoestezi, homonim
hemianopsi, afazi ve agnoziler eşlik edebilir. Bunun dışında amorozis fugaks, santral
retinal arter tıkanması, iskemik optik nöropati de görülebilir. Karotis sistemi darlık
ve tıkanmalarında en sık görülen tablo GİA‘lardır. Bunlar, kısa süreli 5-15 dak süren
hemiparezi ve karşı tarafta geçici görme kaybı‘dır (80).
İCA stenozu olan hastalarda boyunda karotis nabzı zayıf palpe edilir,
dinlemekle üfürüm duyulabilir (81).
B)Anterior serebral arter tıkanması (ACA): ACA‘nın intrensek hastalığı
nadirdir. ACA infarktlarının bir bölümü İCA‘nın oklüzyonu sonucudur. Bir kısmı da
anterior kominikan arter anevrizmasının kanaması sonucu oluşan vazospazma
bağlıdır (81). ACA‘nın proksimal tıkanmalarında, karşı taraf ACA‘dan anterior
kominikan arter aracılığıyla kan aldığı için iyi tolere edilir. Distal tıkanmalarında ise
parasantral lob tutulmasına bağlı olarak kontralateral, bacak distalinde hakim motor
güç kaybı görülür (80).
ACA tıkanmalarında klinik olarak üriner inkontinans, sosyal kişilik
değişiklikleri, motivasyon kaybı, abuli veya akinetik mutizm ortaya çıkar. Sol frontal
lobta suplementer motor alan etkilenirse konuşma akıcılığının azaldığı, tekrarlamanın
korunduğu transkortikal motor afazi ortaya çıkar. Sağ frontal lob etkilenmelerinde,
motor ihmal fenomenleri, apraksi ortaya çıkar. Mezial motor lob veya korpus
19
kallozum hasarlarında ―yabancı el sendromu‖ denilen, elin istemsiz veya yabancı
hareketler tarzında bir bozukluğu ortaya çıkar (59).
C)Orta serbral arter tıkanmaları (MCA): MCA, inme sendromlarının en sık
tutulan arteridir. MCA internal karotid arterin en geniş dalı olup beyin yüzeyinin
konveksitesini sular. Beyin içinde de bazal ganglionları, kapsula eksternayı,
klaustrumu, putamen ve globus pallidusu, kaudat nükleusun posterior kısmını,
internal kapsülün anterior ve posterior bacaklarının alt kısmını besler (80).
Ana dalın oklüzyonu: Kontrlateral hemiplejiye, baş ve gözlerin lezyon yönüne
deviasyonuna, hemianestezi ve hemianopsiye yol açar. Dominant hemisferde global
afazi, nondominant hemisferde ise ihmal ve dikkat azalması olur. İnfarkt büyük
olursa optik radyasyon tutulumuna bağlı hemianopsi görülür. MCA‘nın kök
tıkanması sıklıkla herniasyona yol açması nedeniyle bazı yazarlar tarafından malign
infarkt olarak tanımlanır (80).
Üst divizyon oklüzyonunda: Kontrlateral hemiparezi, hemihipoestezi,
dominant hemisfer tutulduğunda Broca afazisi, nondominant hemisfer tutulduğunda
ihmal sendromları görülür. Angüler girus tutulumunda Gerstmann sendromu (agrafi,
akalkuli, finger agnozi, sağ-sol dezoryantasyonu) ve aleksi görülür (80).
Alt divizyon oklüzyonunda: Hemiparezi ya çok hafiftir ya da görülmez. İnfarkt
dominant hemisferi tuttuğunda Wernicke afazisi görülür. Nondominant hemisfer
tutulduğunda konstrüksiyonel apraksi, abuli ve deliryum gibi davranış bozuklukları
olur (80).
Küçük penetran arterler tıkandığında: Pür hemiparezi, vizüel, lisan ve/veya
davranış bozuklukları olabilir. Geçici veya kalıcı olabilen hemikore, atetoz ve
distonileri içeren hareket bozuklukları, kontrlateral vücut yarısında aşırı terleme
şeklinde otonomik bozukluklar da görülebilir (80).
2.4.2.Vertebrobaziler sistem (arka sistem)
A)Posterior serebral arter tıkanması (PCA): PCA‘lar mezensefalonu, talamusu,
oksipital lobu, inferior ve mezial temporal lobu, parietal lobun posterior inferior
kısmını besler (81). Orta beyin ve talamusu bilateral olarak etkileyen infarktlarda
stupor ve komaya kadar giden şuur bozukluğu, hafıza bozuklukları, hemiplejiler,
hemihipoestezi, 3. kranial sinir paralizileri ve internükleer oftalmopleji görülebilir.
20
PCA‘nın unilateral lezyonunda kontrlateral hemipleji, hemisensorial defisit,
hemianopsi ve davranış değişiklikleri, Horner sendromu ve kontrlateral hiperhidroz
görülür. PCA proksimal lezyonlarında hipoestezi veya anestezi görülür (80).
Talamogenikulat dalın oklüzyonu sonucu Dejerine-Roussy tarafından
tanımlanan talamik ağrı sendromu görülür; bu arterin oklüzyonu ile çabuk düzelen
koreik hareketler, ataksi, hemiparezi, persistan hipoestezi ve dizestezi ile birlikte
ciddi paroksismal ağrılar oluşur. Talamik hiperpati adı verilen bu tabloda taktil
stimuluslar ile şiddetli, ağrılı cevaplar ortaya çıkar (80).
Dominant hemisfer infarktı olan olgularda, anomik afazi, agrafisiz aleksi ve
vizüel agnozi görülür. Bilateral olarak lingual girus, hipokampal girus ve medial
hipokampal strüktürleri tutan lezyonlarda aşırı motor aktivite, ajitasyonlar, hiperfaji,
hiperseksüalite, deliryum, ağlama, vizüel, işitsel ve taktil stimuluslara aşırı reaksiyon
şeklinde klinik semptomlar (Klüver-Bucy Sendromu) oluşur (80).
Bilateral PCA infarktlarında direkt ve indirekt ışık refleksinin korunduğu
kortikal körlük gelişir. Tek taraflı PCA‘nın oksipital lobu besleyen dallarının
tıkanmasında hemianopsi olur, fakat santral görme liflerinin projekte olduğu polus
occipitalis MCA dalları tarafından da beslendiği için santral görme sağlam kalır (80).
B) Koroidal arter tıkanması: Anterior koroidal arter (AchA), İCA‘nın küçük
bir dalıdır. AchA globus pallidus, uncus, capsula interna arka bacağının alt bölümü,
anterior hipokampus, mezensefalon rostral bölümü ile serebral pedünkülün
kanlanmasını sağlar. Ayrıca optik traktusu izleyerek korpus geniculatum laterale ve
radiatio optici arka bölümünü sular (80,81).
AchA infarktlarında hemipleji, hemihipoestezi, hemianopsi, pür motor
hemiparezi, pür sensorial inme, ataksik hemiparezi, hemiataksi ve ipsilateral
hemisensorial defisit, sol taraf lezyonlarında disfazi, apraksi, amnezi, sağ taraf
lezyonlarında hemiihmal, bilateral lezyonda akut pseudobulber mutizm olur (80).
Posterior koroidal arter infarktlarında vizüel alan defekti, üst ve alt
kuadranopsi, hafif hemiparezi, hemihipoestezi, konuşma bozuklukları, blefarospazm
olur (80).
C) Vertebral arter tıkanması: Ekstrakranial vertebral arter aterom plaklarının
sık görüldüğü önemli bir yerleşim yeridir. Vertebral arter orijininde ateroskleroz,
21
erkeklerde kadınlara oranla daha sıktır ve sıklıkla karotid arter oklusif hastalığı ile
birliktedir (80).
Vertebral arterin internal bölümünün oklüzif hastalığı ekstrakranial bölüme
göre daha sık olup posterior sirkülasyon yapılarının infarktı ile birliktedir (80).
D)Lateral Medüller İnfarkt (Wallenberg Sendromu): Posterior inferior
serebellar arter (PİCA)‘in tıkanmasına bağlı oluşur. Wallenberg sendromu bulbusun
lateral bölümünde ve inferior oliva arkasında yerleşen bir infarkta bağlı olarak ortaya
çıkan, oldukça tipik belirtileri olan ve sık görülen bir klinik tablodur. Wallenberg
sendromunda; ipsilateral yüz ve gözde ağrı, Horner sendromu, 9.-10. kranial sinir
paralizisi (faringeal ve laringeal paraliziden dolayı ses kısıklığı ve disfaji), ataksi,
spinotalamik yolların lezyonuna bağlı ipsilateral yüzde, kontrlateral gövde ve
ekstremitelerde ağrı ve ısı duyusunda azalma, vertigo, nistagmus, taşikardi ve kan
basıncı değişiklikleri, özellikle uykuda olan solunum güçlükleri, öksürük, hıçkırık,
bulantı-kusma, çift görme, oksipital bölgede lokalize baş ağrısı olur (80,81).
E) Anterior inferior serebellar arter (AİCA) tıkanmaları: Klinik olarak AİCA
infarktları kaudal pons, serebellum, orta serebellar pedünkül ve flokulusu etkiler,
sıklıkla inferolateral pontin alanı tutar. Klasik olarak AİCA tutulumunda; vertigo,
kusma, tinnitus, dizartri, ipsilateral fasial paralizi, işitme kaybı, trigeminal duyusal
kayıp, Horner sendromu ile birlikte kontrlateral vücutta ağrı ve ısı duyusu kaybı,
ipsilateral konjuge bakış paralizisi, komaya kadar giden şuur bozuklukları, izole
vertigo, izole serebellar sendrom bulguları görülebilir (80).
F)Süperior serebellar arter (SCA) tıkanması: Serebellar infarktların en sık
sebebidir. Tüm serebellar infarktların % 50-65‘i bu alanda görülür. SCA
serebellumun horizontal sulkusunun altında kalan lobulus sentralis, kulmen, klivus,
folium, vermis ve serebellar hemisferlerin lobuslarını besler. SCA oklüzyonunda
ipsilateral ekstremite ve yürüyüş ataksisi, Horner sendromu, statik tremor,
kontrlateral 4. kranial sinir felci ve spinotalamik duyusal kayıp görülebilir (80).
G)Baziler arter tıkanması: Baziler arterin perforan dalları başlıca bazis pontisi
besler. Baziler arter oklüzyonu ponsun bazisinde iki yanlı iskemiye neden olur.
İskemi tek veya iki yanlı tegmentumu da etkileyebilir. Baş ağrısı, sersemlik hissi,
konfüzyon ve koma gelişir. Pupil anormallikleri, oküler hareket bozuklukları, fasiyal
paralizi, hemipleji veya kuadripleji, bilateral ekstansör plantar refleksler görülür.
22
Klinik olarak internükleer oftalmopleji, konjuge horizontal bakış paralizisi, Fisher‘in
bir buçuk sendromu, oküler bobbing, pitoz, miyotik pupillalar, nistagmus, skew
deviasyon sıklıkla görülür. Palatal myoklonus, koma, Locked-in sendromu,
deserebrasyon rijiditesi, solunum anormallikleri görülebilir (80,81).
2.5.Tanı:
İskemik inme acil bir medikal durumdur. Hastanın acile başvurduğunda
yapılan tanısal değerlendirmeden elde edilecek bulgular hem hastanın prognozunu
belirlemede hem de doğru tedavilerin başlatılmasında önemlidir (Tablo 5). Anamnez
ve nörolojik muayene aşamasından sonra en önemli basamak klinik ön tanıyı
doğrulamak ve hemorajik inme ile iskemik inme arasında ayırıcı tanıyı yapmaktır.
BBT, infarkt ile kanamayı birbirinden ayırmada en güvenilir tetkiktir (82).
Tablo 5. Akut inmeli hastada tanı incelemeleri.
- Kranial BT
- EKG
- Akciğer grafisi
- Tam kan sayımı
- PT/aPTT/INR
- Kan şekeri
- BUN/kreatinin/elektrolitler
- Sedimentasyon/CRP
- Arteryel kan gazları
- Gerekirse CK, CK-MB,Troponin T
- Gerekirse BOS incelemesi
BBT aynı zamanda inmeye bağlı gelişebilecek nörolojik komplikasyonlara ait
radyolojik değişikliklerin tanınmasını ve inme ile karışabilecek diğer hastalık
süreçlerinin dışlanmasını da sağlayacaktır. BBT‘de parenkimal değişikliklerin ne
kadar erken saptanabileceği; iskeminin süresi, şiddeti, etkilenen alanın genişliği ve
lokalizasyonuna göre değişiklik gösterir (82).
23
Hasta acil olarak değerlendirildikten ve hastaneye yatırıldıktan sonra yapılacak
incelemeler inmenin nedenini ortaya koymaya, vasküler risk faktörlerini saptamaya
ve böylece de inmeden ikincil koruyucu tedavilerin belirlenmesine yöneliktir. Bu
amaçla bazı olgularda beyini daha ayrıntılı olarak görüntüleyebilme özelliği olan
kranial MRG ve genel olarak tüm hastalarda da inme etyolojisi araştırmak amacıyla
beyin damar ve kardiyak görüntüleme incelemeleri yapılır. Yine seçilmiş olgularda
koagülopati taraması bu dönemde yapılacak incelemeler arasındadır (82).
Kranial magnetik rezonans görüntüleme (MRG) incelemesi iskemik lezyonları
görüntülemede kranial BT‘den daha duyarlı bir yöntemdir. Özellikle arka çukur
yapıları, beyin sapındaki iskemik lezyonlar, laküner infarktlar bu inceleme ile daha
kolaylıkla görüntülenebilir (83). Difüzyon MRG akut inmenin ilk birkaç saatinde
bile, var olan değişiklikleri gösterebilmektedir. Difüzyon ve perfüzyon MRG
tekniklerinin kullanılmasi ile, serebral infarkt tanısının daha erken ve kesin
konmasının yanısıra, sadece infarktın gelişeceği alan değil tüm iskemik risk altındaki
dokuyu belirlemek mümkün olmuştur (83).
MRG spektroskopi (MRGS), beyindeki normal ve anormal metabolitlerin in
vivo ölçümünü sağlaması nedeniyle, akut inmenin fizyopatolojisinin anlaşılmasında
kullanılabilecek potansiyel bir inceleme yöntemidir. Ancak klinikte inme
incelemesinde MRGS kullanımı, göreceli olarak sinyalin düşük olması, inceleme
zamanının uzunluğu ve düşük rezolüsyonu nedeniyle son derece sınırlıdır. MRGS‘de
nöron harabiyetinin bir göstergesi olan N-asetil aspartat (NAA) düşüklüğü ilk birkaç
saat içinde tespit edilebilir. Diğer bir majör bulgu ise akut dönemde laktat
yüksekliğidir. Kolin ve total kreatin düzeylerinde düşme de bildirilmiştir. Serebral
kan akımı, serebral kan volumü, glikoz ve O2‘nin serebral metabolik hızlarının
değerlendirilmesine imkan veren single photon emission computed tomography
(SPECT) ve positron emission tomography (PET) gibi noninvaziv yeni teknik
gelişmeler giderek yaygınlaşmaktadır (83).
Boyun renkli doppler ultrasonografi incelemesi ekstrakranial karotis ve
vertebral arterleri incelemek amacıyla yaygın kullanılan non invaziv bir incelemedir.
Karotis kommunis bifürkasyonu, karotis interna orijini ve vertebral arter orijini
düzeyindeki aterosklerotik darlıkları veya tıkanmaları görüntüleyebilir. İntrakranial
arterler transkranial doppler, transkranial renkli doppler, magnetik rezonans
24
anjiografi, bilgisayarlı tomografi anjiografi ve dijital substraksiyon anjiografi
incelemeleri ile araştırılır. Dijital substraksiyon anjiografi tanı ve girişimsel
nöroradyolojik tedaviler amacıyla yapılan invaziv bir incelemedir. Bu inceleme halen
ekstra ve intrakranial damarların en ayrıntılı incelemesine olanak sağlayan yöntemdir
ancak invaziv olduğundan dolayı komplikasyon riski olması endikasyonlarını sınırlar
(82).
Kalp hastalıkları ve kalp kaynaklı emboli iskemik inmenin önemli bir nedeni
olduğundan birçok hastada kardiyak görüntüleme incelemeleri yapılır. Transtorasik
veya transösefagial ekokardiyografi bu amaçla en sık başvurulan incelemelerdir (82).
2.6.Ġnme komplikasyonları:
İnme geçiren hastalarda, akut ve kronik dönemde birçok komplikasyon
gelişebilir. İnme sonrası komplikasyon gelişimi, farklı çalışmalarda % 40-96 arasında
değişen oranlarda bildirilmiştir. Gelişen komplikasyonlar, hem inme mortalitesini
arttırır, hem de rehabilitasyonun gecikmesine ve hastaların daha çok özürlü ve
bağımlı kalmalarına neden olurlar. İnme sonrası ölümler, beyin hasarı ve inme
komplikasyonları sonucu meydana gelir. Bu nedenle inme sonrası gelişebilecek
komplikasyonların bilinmesi ve mümkünse önlenmesi, gelişen komplikasyonların ise
erken dönemde tanınması ve tedavi edilmesi çok önemlidir (Tablo 6) (82,84).
25
Tablo 6. İnme sonrası gelişebilecek komplikasyonlar
Nörolojik/psikiyatrik
komplikasyonlar
Beyin ödemi ve transtentorial
herniasyon
Tekrarlayan strok
Hemorajik transformasyon
Epileptik nöbet
Hidrosefali
Uygunsuz ADH salınımı
Konfüzyon
Depresyon
Anksiyete bozukluğu
Baş ağrısı
Diğer medikal komplikasyonlar
Kardiyovasküler komplikasyonlar
Pulmoner komplikasyonlar
Metabolik komplikasyonlar
Yüksek ateş ve enfeksiyonlar
Gastrointestinal kanama
Venöz tromboembolizm
Bası yaraları
Düşmeler
Malnütrisyon
Ağrı
Bulantı, kusma
İdrar ve gayta inkontinansı
Spastisite ve kontraktürler
2.7.Prognoz:
İnmeli hastaların % 30‘u bir yıl içinde ölmektedir. İlk 1 ay içinde ölüm oranı
%10-20‘dir. İnme geçiren ve hayatta kalan hastaların % 10‘u hiçbir sekel olmadan
işlerine dönebilirler. % 30‘unda hafif disabilite, % 50‘sinde ciddi disabilite olur ve %
10‘u devamlı kurumsal bakım gerektirir. On yıllık sağ kalma oranı % 35‘dir.
Hastanın yaşı, lezyonun anatomik büyüklüğü, nörolojik defisitin derecesi,
beraberinde medikal hastalığın olması ve altta yatan nedenler sonucu etkiler. Koma
skoru ne kadar düşükse prognoz o denli kötüdür. Rekürrens serebral infarkt oranları
yılda % 5-15 arasında değişir. Beş yıllık mortalite, erkekler için % 44, kadınlar için
% 36‘dır (85, 86).
Başlangıçtaki koma, ciddi parezi, bilişsel bozukluklar, konuşma bozukluğu,
görme ve yutma bozukluğu, kronik inkontinans, tek taraflı ihmal, ciddi
kardiyovasküler hastalık, geniş serebral lezyon, demans, ateş ve birden fazla
nörolojik defisit prognozu kötü yönde etkilerler (87).
26
2.8.Ġskemik Ġnmede Biyobelirteçlerin Kullanımı:
Günümüz koşullarında inme tanısı hastanın fizik muayenesini gerçekleştiren
doktorun deneyimine ve birkaç görüntüleme yöntemine dayandırılmaktadır. İskemik
inme tedavi kararları doğrultusunda kendi içinde faklı gruplara ayrılabilse de kesin
tanı kriterleri netleşmiş değildir. Yaş, risk faktörleri ve klinik bulgular ile birlikte
infarktüs alt tipinin (örneğin tromboz ve emboli ayırımı) ayrılmasına çalışılmaktadır.
Birçok olgu inme uzmanı nörolog tarafından değerlendirilmeden tanı ve tedavi
görmektedir. Öncelikle amannez, fizik muayane, beyin görüntüleme, koagülasyon
testleri ve glukoz ile elektrolit düzeyleri istenerek nörolojik bulguların hipoglisemi
gibi metabolik veya infeksiyon kaynaklı olmadığının gösterilmesi gerekir (88).
Akut inme şüphesi olan hastalara hızlı ve doğru tanı konmasındaki ısrar ılımlı
bulgulara sahip olan hastalarda bile bulguların başlamasından sonraki bir kaç saat
içinde başlanacak intravenöz tromboliz veya diğer beyin reperfüzyon tedavilerinin
çok başarılı sonuçlar vermesinden kaynaklanmaktadır. Akut tedavi uygulanmadığı
zaman ilk iki gün içinde ikinci bir inme geçirme olasılığı %8 olarak hesaplanmıştır
(89). Durumun aciliyeti dışında akut dönemde hastalarda sıkça izlenen bilişsel
bozukluklar, ajitasyon ve yetersiz kooperasyon nörolojik fonksiyonların
değerlendirilmesini çıkmaza sokabilmektedir.
Modern nörogörüntülemenin rutin hizmete girmesinden sonra özellikle invaziv
olmayan vasküler görüntüleme, anjiyografi, BT ve MRG kullanımının artması ile
iskemik inme tanısı konmasında iyileşme sağlanmışsa da istenilen düzeyde değildir.
Farklı görüntüleme teknikleri ile parankimal hasar ve beyin ödeminin erken
bulgularının saptanması prognostik değere sahipse de, iskemi mekanizmasını
açıklamada yararlı değildir. Hastaneye başvuranlarda yapılan BT tarama sonuçları
normal çıkabilmekte, daha duyarlı olduğu bilinen MRG sonuçlarının %100 duyarlı
ve özgül olmadığı görülmektedir. Bunun dışında bazı hastalara ajitasyon nedeni ile
MRG çekilmesi bile mümkün olmamaktadır. Ayrıca, her iki radyolojik görüntüleme
yönteminin sağlık kurumlarında var olması, 24 saat kesintisiz ulaşılabilmesi ve
çalışır durumda tutulabilmesi ile ilgili sorunlar göz önünde bulundurulmalıdır. Son
olarak her iki yöntem için radyoloji uzmanı gerekli olduğu için tüm koşullar tanı
koymadaki gecikmeleri açıklamak için kullanılmaktadır (90).
27
İskemik inmenin klinik ve görüntüleme cihazları ile yapılan tanısını
doğrulayacak ( ya da risk stratifikasyonuna yardımcı olacak) hızlı, basit, düşük
maliyetli ve hasta yanında kullanılabilecek teknolojiye sahip bir kan veya beyin
omurilik sıvısı testi son derece faydalı olacaktır.
Ulusal Sağlık Enstitüsü altında çalışan Biyobelirteç Tanımlama Çalışma grubu
tarafından biyobelirteç kelimesi objektif olarak ölçülebilen ve normal biyolojik
işleyiş, patolojik işleyiş veya farmakolojik cevabın göstergesi olarak
değerlendirilerek terapatik girişime yönlendirebilecek karakterde olmalı şeklinde
ifade edilmiştir (91). Akut iskemik inme tanı ve tedavisinde kullanılmak üzere
biyobelirteç arayışı sürmektedir.
Biyobelirteçten beklenen sadece beyin hasarının derecesini değerlendirebilmek
değil, erken nörolojik komplikasyona sahip olacak hastaların belirlenmesi ve
hastanın gidişatı hakkında da bilgi verebilme yeteneğidir. Bu belirtecin tanısal
duyarlılığının >%90 olması istenen bir ön koşuldur (91).
Serebral iskemi ile ilgili olarak faydalı olacağı düşünülen biyokimyasal testler
ile ilgili yayınlar olsa da, beynin kendine ait özellikleri çelişkili sonuçlara neden
olmaktadır. Öncelikle beyin dokusunda farklı hücre popülasyonları vardır ve her
birinin iskemiye toleransı farklıdır. Hücre tiplerinin serebral loblardaki dağılımı da
farklılık göstermektedir. İskemik sürecin detaylarının çok iyi bilinmemesi de bir
biyobelirteç saptanmasını zora sokmaktadır. Son olarak beyin dokusu, kan dolaşımı
ve beyin omurilik sıvısı arasında bir geçit görevi gören kan beyin bariyeri bir engel
olarak karşımıza çıkmaktadır (90, 92).
2.9.Kardiak Panel
2.9.1.Troponinler
Troponinlerin iki major izoformu olup kalp ve iskelet kasında bulunur.
Troponin C‘nin kalp kasındaki izoformu iskelet kasındaki izoformuyla aynıdır.
Ancak, cTroponin T ve cTroponin I kalp ve iskelet kasındaki amino asit dizilişi
bakımından farklı olup farklı genlerle kodlanırlar (93). Bu nedenle kardiyak
troponinlerin kalbe spesifitesi; iskelet kası hasarı sırasında oluşan kas yıkımının,
AMI sırasında oluşan kas yıkımından ayırmaya yardımcı olur (11,94-96, 97).
28
Yaklaşık olarak cTroponin T‘nin %7, cTroponin I‘nın %3.5‘i kardiyak miyosit
stoplazmasında serbest olarak bulunur. Miyokardiyumda cTroponin T yaklaşık
olarak cTroponin I‘nın iki katıdır. AKS‘de troponinlerin salınması iki mekanizma ile
meydana geldiğine inanılmaktadır. Bunlardan ilki iskeminin geri döndürülebilir
döneminde hücre membran hasarı sonrası sitoplazmada bulunan kısmın geçici olarak
dolaşıma katılmasıdır. İkincisi ise iskeminin geri dönüşümsüz (Miyonekroz)
döneminde troponinlerin yavaş ve uzun süreli salınımı ile kandaki miktarlarının uzun
süre yüksek kalmasına neden olan myofibriller proteinlerin nekrozudur (11, 95, 96,
98, 99).
Troponin değerlerinin iskemik kalp hastalığı dışında yükseldiği durumlar:
travma, konjestif kalp yetmezliği, aort kapak hastalıkları, hipertrofik obstruktif
kardiyomyopati, hipertansiyon, hipotansiyon, böbrek yetmezliği, şiddetli astım, kritik
hastalıklar (özellikle diabet, solunum yetmezliği, hemolitik üremik sendrom), ilaç
toksisitesi, hipotiroidizm, koroner vazospazm, inflamatuar hastalıklar, perkutanöz
koroner girişim, pulmoner embolizm, ciddi pulmoner hipertansiyon, yanıklar,
infitratif hastalıklar, serebrovasküler olay ve subaraknoid kanamayı içeren akut
nörolojik hastalıklar ve rabdomyolizdir (100, 101).
Angelantonio ve arkadaşları akut iskemik inmeli hatalarda Troponin I
değerindeki artışı 6 aylık yaşam süresinde azalma ve nörolojik defisitin şiddeti ile
ilişkili bulmuştur (102). Yapılan başka bir çalısmada da serebrovasküler hastalıklarda
Troponin I ve T yüksekliği mortalite ile ilişkili bulunmuştur (103).
2.9.2.Kreatinin kinaz (CK)
CK yüksek enerjili fosfatların ATP'den kreatine transferini katalize eden bir
enzim olup kas hücrelerinin mitokondri ve sitozolü içinde bulunur. Sitoplazmik CK
bir dimer olup, M ve/veya B bandlarından (CK-MB, CK-MM, CK-BB) oluşur. CK-
MM çoğunlukla iskelet kasında ( total CK‘nın %97‘si) bulunurken, CK-MB
genellikle kalp kasında bulunur (%15-40 CK aktivitesi). Eser miktarda CK-MB (%2-
3) iskelet kasında da bulunur. Bu nedenle iskelet kası yaralanmalarında da CK-MB
artabilmektedir (11, 95-96, 97). CK-BB ise daha çok beyin, böbrek, barsaklar, mide,
uterus, plesenta ve mesanede bulunur. Diyagnostik spesifitesi CK-MB‘nin %100
iken, total CK‘nın ise %70‘lerdedir (95, 104-108).
29
Serum CK aktivitesi akut serebrovasküler hastalıkta ve serebral iskemide artar.
İzoenzimler üzerinde yapılan çalışmalar bu artışın CK-MM izoenzimine ait oldugu
ve CK-BB izoenziminde bir artış bulunmadığını göstermiştir. Tersine kafa travmaları
sonrasında serum CK-BB aktivitesi artmıştır. Genellikle bu hastalarda ve
subaraknoid kanamada serum CK-MB varlığı saptanmıştır. Reye sendromunda
serum total CK aktivitesinde 70 kata kadar yükselme meydana gelir (109).
İnme hastalarında serum CK düzeyi artmaktadır (110). Ay ve arkadaşları
iskemik inmeli hastalarda serum CK, CK-MB ve myoglobin düzeyini yüksek
bulmuştur (111). İskemik inmede EKG değişikligi ile birlikte serum CK düzeyini
artması artmış mortalite ile ilişkili bulunmuştur. Norris ve arkadaşları akut iskemik
ve hemorajik inmede serum kardiyak enzimlerinde yükselmeyi myokardial iskemi,
infaktüs ve kardiyak aritmi ile ilişkili bulmuştur (110).
2.10.C Reaktif Protein
CRP, inflamasyonun akut faz cevabıyla izlenmesinde kullanılabilen başlıca
akut faz proteinlerindendir. İnflamasyon, enfeksiyon, malignensi ve otoimmun
hastalıklar gibi birçok durum CRP serum düzeylerinde artışına yol açar. Bu test
nonspesifiktir. Doku hasarının oluş nedenini ve hastalığın etyolojisini belirlemez.
Ancak ciddi enfeksiyonların oldukça güvenilir bir endikatörüdür. Doku hasarı veya
inflamasyon oluştuğunda, 24-48 saat gibi bir sürede normalin 100-1000 katına kadar
artabilir. Hasarın kontrol edilmesinden sonra hızla azalarak negatifleşir (112).
CRP yıllarca doku hasarı ve inflamasyonun teşhisinde kullanılmasına rağmen
son yıllarda ateroskleroz ve akut koroner sendromların gelişiminde inflamasyonun
rolünün daha iyi anlaşılması ile birlikte kardiyovasküler hastalıklarda riskinin
belirlenmesinde de kullanılmaya başlanmıştır. Fakat bu alanda CRP‘nin
kullanılabilmesi için daha hassas olarak ölçümüne gerek vardır. Bu amaçla yüksek
sensitiviteli CRP (high sensitivity-CRP, hs-CRP) ölçüm metodları geliştirilmiştir. hs-
CRP konsantrasyonu ilk miyokard infarktüsü (MI) riskini belirlemede güçlü bir
göstergedir. İnfarktüs sonrası hs-CRP değerlerindeki ani artış, infarktüs sonrası
morbidite ve mortalite riskini yansıtır. İlk miyokard infarktüsü sonrası hs-CRP
konsantrasyonundaki artış, sonraki kardiak problemlerin insidansı ile ilişkilidir. hs-
30
CRP konsantrasyonunda artış periferik arter hastalıkları ve inme ile de ilişkili olabilir
(113-115). CRP‘nin konak immün savunmasında rol oynadığı kabul edilmekle
birlikte, özellikle uzun süren ve sık tekrarlayan yüksek CRP düzeylerinin bazı zararlı
etkileri de son yıllarda anlaşılmıştır. CRP aterosklerotik plaklarda selektif olarak
LDL‘ye bağlanmakta, komplemanı aktive ederek mevcut inflamasyonun artmaşına
ve makrofajlardaki doku faktörünü arttırarak trombotik olaylara zemin
oluşturabilmektedir. CRP‘nin bu nitelikleri ile, muhtemelen aterotromboz
patogenezine katılarak iskemik hasarı büyüttüğü sanılmaktadır (116).
2.11.Miyeloperoksidaz
Ateroskleroz orta ve büyük çaplı arterlerin kan akımını azaltabilen veya
tıkayabilen subintimal kalınlaşmalarıyla (aterom) karakterize bir arterioskleroz
formudur. Gelişmiş ülkelerdeki en sık ölüm nedeni aterosklerozdur (117).
Aterosklerotik lezyonun bulunduğu yere göre klinik sonuçlar değişkenlik gösterir,
örneğin koroner arterin aterosklerozu miyokard enfarktüsü ve anjina pektorise yol
açarken, merkezi sinir sistemini besleyen arterlerin aterosklerozunda felç ya da geçici
iskemik atak görülebilir. Aterosklerotik lezyonlar sıklıkla kan akımının bozulduğu
yer olan arterlerin ayrım noktalarında oluşur (117).
Aterosklerotik plak, birikmiş intrasellüler ve ekstrasellüler lipitler, düz kas
hücreleri, bağ dokusu ve glukozaminoglikanlardan oluşur. Aterosklerozun
belirlenebilen en erken lezyonu lipit yüklü köpük hücrelerinin oluşturduğu yağlı
çizgilenmedir. Bu daha sonra, bağ dokusuyla çevrilmiş intimal düz kas hücreleri ile
intrasellüler ve ekstrasellüler lipitten oluşan fibröz plağa dönüşür.
LDL, damarda aterosklerozun erken evrelerinde önemli rol oynadığı düşünülen
okside-LDL'ye dönüşmek üzere oksitlenir. Okside-LDL birçok biyolojik özelliklere
sahiptir; örneğin, dolaşımdaki monositler için kemoattraktandır, hücre çoğalmasını
ve sitotoksisiteyi indükler. Endotel hücreleri ve makrofajları uyararak monosit
kemotaktik protein-1 (MCP-1) ve makrofaj koloni-stimüle edici faktör (MCSF) gibi
çeşitli sitokinlerin üretimini de indükler. Dahası, okside LDL endotel hücreleri ve
monositleri uyararak hücre yüzeyinde adezyon moleküllerinin ekspresyonuna yol
açar. Monositten türemiş makrofajlar okside-LDL'yi çöpçü reseptörler yoluyla
tanıyarak alır ve köpük hücrelerine dönüşürler. Arter duvarındaki kalınlaşmayı
31
artıran düz kas hücre çoğalması da sitokinler ve okside-LDL'nin indüklemesiyle
gerçekleşir (118).
LDL oksidasyonunun olası mekanizmaları arasında serbest radikaller, reaktif
oksijen türleri (örneğin; süperoksit), bakır ve demir iyonları, lipooksijenazlar,
homosistein, miyeloperoksidaz ve reaktif nitrojen türleri suçlanmaktadır (118).
Miyeloperoksidaz (MPO) enzimi, oksidatif strese yanıt olarak lökositlerden
salgılanan lizozomal bir enzimdir. MPO; tetramerik, glikolize, hem prostetik grubu
içeren bir proteindir (119). Oksidatif stres ve inflamasyon, aterosklerozun
patogenezine katkıda bulunur. Lökositelerde bolca bulunan ve reaktif oksidan
ürünler oluşturan MPO aterosklerotik reaksiyonlarda bulunur ve katalitik aktivite
gösterir. İlerlemiş aterom plakları yüksek düzeyde hipoklorik asid (HOCl) gibi
prooksidan üreten MPO enzimi içerir (120, 121).
Miyeloperoksidaz sentezi kemik iliğinde miyeloid farklılaşması sırasında
meydana gelir ve granülositlerin içinde dolaşıma girmesinden önce tamamlanır (122,
123). Enzim, nötrofillerin ve monositlerin birinci granüllerinde saklanır ve lökosit
aktivasyonu ve degranülasyona kadar serbest bırakılmaz (122,123).
Miyeloperoksidaz antimikrobiyal aktiviteyle serbest radikaller ve yayılabilir
oksidanlar oluşturur. Ancak, MPO inflamasyon bölgelerinde aterosklerotik lezyonlar
dahil ana dokuların oksidatif hasarını da destekler (124, 125).
İnflamasyon, başlangıçtaki lipid birikiminden plak yırtılması ve trombotik
komplikasyonlara kadar, aterosklerotik olayın tüm evrelerinde rol almaktadır.
Kararsız anginalı hastalarda lökosit aktivasyonu ve degranülasyonu olduğu (126,
127) ve tromboze plaklarda fissür içine aşırı monosit ve nötrofil infiltrasyonu
bulunduğu saptanmıştır (128, 129). In vitro çalışmalar, akut koroner sendromlarda
lökositlerin birçok mekanizmayla plak stabilitesini etkileyebildiğini göstermiştir.
Bunlardan en önemlisi lökosit enzimi olan miyeloperoksidazdır (MPO). Bu enzim
aktivitesinin, anjiyografik olarak kanıtlanmış koroner arter hastalığı olan ve
koronerlerinde yırtılmaya eğilimli lezyonu olan kişilerde arttığı gösterilmiştir (130,
131).
İmmünohistokimyasal çalışmalar insan aterosklerotik lezyonlarında MPO
varlığını (132), kütle spektrometrisi çalışmaları ise MPO tarafından oluşturulan
32
oksidasyon ürünlerinin insan ateromunda ve hastalıklı arteryal dokudan kurtarılmış
düşük yoğunluklu lipoproteinde (LDL) zenginleştiğini ortaya koymuştur (124, 125,
133-135). Miyeloperoksidaz, lipoproteini makrofaj yüksek alım haline dönüştürerek
kolesterol birikimine ve köpük hücre oluşumuna yol açan in vivo LDL
oksidasyonunun enzimatik bir katalisti olarak görülmektedir (136, 137).
Akut koroner sendromlu hastalarda inflamasyonun bir göstergesi olan C-reaktif
protein (CRP) ile ilgili birçok çalışma yapılmış, artmış CRP aktivitesinin kötü
prognoz işareti olduğu gösterilmiştir (138, 139). Ancak, serum MPO aktivitesinin
akut koroner sendromlu hastalarda ileride gelişebilecek akut miyokard infarktüsü
(AMİ) ve ölüm gibi kardiyak olayların belirleyicisi olup olmadığı hakkında yayın
sayısı azdır (140, 141). Akut iskemik inmede ise bugüne kadar sadece bir çalışmada
(142) MPO düzeyleri değerlendirilmiş olup, bu çalışmada ilk 24 saate bakılan MPO
düzeyleri anlamlı şekilde yüksek bulunmuş ve iskemik inmede prognostik bir değere
sahip olabileceği vurgulanmıştır.
33
3.GEREÇ VE YÖNTEMLER
3.1.ÇalıĢma Grubu:
Çalışmaya Haziran 2010 ve Aralık 2010 tarihleri arasında, Dicle Üniversitesi
Tıp Fakültesi Hastanesi Acil servisine, semptomların başlangıcından ilk 24 saat
içinde fokal nörolojik defisit ile başvuran ve akut iskemik inme tanısı konan hastalar
dahil edilmiştir. Toplam 55 hasta alınmıştır. Bu hastalar prospektif olarak
değerlendirilmiştir. Çalışmaya cinsiyet ve yaşça uyumlu 40 sağlıklı birey kontrol
grubu olarak dahil edildi.
Her bir hastadan vasküler risk faktörleri açısından detaylı hikaye alınmıştır.
Serebral infarktın potansiyel mekanizmalarını belirlemek için tüm hastalara
elektrokardiyografi, ekokardiografi ve karotid, vertebral arter doppler ultrasonagrafi,
göğüs radyografisi, kan biyokimyası, hemogram testleri yapılmıştır.
ÇalıĢmaya dahil edilme ölçütleri Ģunlardı;
1. Semptomların başlangıcından itibaren ilk 24 saat içinde başvuran hastalar,
2. 40 yaş üstü olan hastalar,
3. İlk defa inme geçirenler,
4. İskemik inme tanısı BBT ya da MRG ile kesinleştirilmiş inme hastaları
çalışmaya alındı.
ÇalıĢmadan dıĢlanma kriterleri ise;
1. Enfeksiyon hastalıkları, renal hastalık, hepatik yetmezlik,
2. Malign hastalığı, immun yetmezliği olanlar,
3. Periferik damar hastalığı öyküsü olanlar,
4. Atriyal fibrilasyon gibi aritmi tanısı alan,
5. Geçirilmiş inmesi olan,
6. İnme geçirdikten 24 saat sonra hastaneye başvuran,
7. Kalp protez kapağı bulunan, ileri derecede kalp yetmezliği olan hastalar,
8. Manyetik rezonans görüntülemesinde (MRG) lezyon saptanmayan hastalar
34
9. Görüntüleme yöntemleriyle saptanan hemorajik inmesi olan ve hemorajik
tranformasyon gösteren iskemik inmesi olan hastalar çalışma dışı bırakılacak şekilde
belirlendi.
Kontrol grubu seçme özellikleri ise Ģunlardı;
1. Enfeksiyon bulgusu veya öyküden ve fiziksel muayeneden ortaya çıkan aktif
inflamatuvar hastalıkları olmayanlar,
2. Kronik böbrek hastalığı, kronik karaciğer hastalığı, kemik iliği transplantasyonu
ya da malign hastalığı olmayanlar,
3. Afebril olan sağlıklı insanlar seçildi.
3.2.Ġnme Tipinin Belirlenmesi:
Tüm hastalara ilk 24 saatde BBT yapıldı. Hastalara ilk 3 günde kranial MRG
ile iskemik inme tanıları kesinleştirildi.
Kranial MRG çekimleri 1 Tesla gücündeki Magneton-Expert Siemens marka,
Bilgisayarlı Beyin Tomografileri çekimleri Toshiba X Vision cihazı ile yapıldı.
Tüm hastalara derin ven trombozu profilaksisi için subkutan düşük molekül
ağırlıklı heparin uygulandı. Çalışma periyodu süresince intravenöz heparin
uygulanmadı. Hiçbir hastaya doku plazminojen aktivatörü verilmedi. Tüm hastalar
profilaktik dozda antiagregan tedavi uygulandı.
3.3.Yapılan Ġncelemeler:
Çalışmaya alınan tüm hastaların ayrıntılı nörolojik ve sistemik muayeneleri
yapıldı, inmenin 1. ve 5. günlerinde MPO hastalardan alınan venöz kan örnekleri ile
bakıldı. Bu değerler 40 sağlıklı kontrol grubu ile karşılaştırıldı.
Çalışmaya alınan hastalar; nöroloji servisine yatışlarını takiben NİHSS‘ı
(National institutes of health stroke scale) ile nörolojik defisitin şiddeti
değerlendirildi. Ayrıca disabilite skorları Barthel indeksine göre 1. ve 5.günlerinde
değerlendirmeye alındı.
Hastaların hastanede yattıkları süreç içindeki 1. ve 5. günlerdeki MPO
düzeyleri NİHSS ile ilişkilendirildi.
35
Çalışmaya dahil edilen hastalarda NIHSS 36 üzerinden hesaplandı. SVH
şiddeti değerlendirilmesi açısından hastalar NIHSS değerlerine göre 3 gruba ayrıldı:
1- NIHSS puanı 1-7 olan hastalar hafif nörolojik defisitli hastalar
2- NIHSS puanı 8-14 olan hastalar ağır nörolojik defisitli hastalar
3- NIHSS puanı >15 olan hastalar ağır nörolojik defisitli hastalar
olarak belirlendi.
Bu skalalar; iskemik inmeli hastalarda MPO düzeyleri ile ilişkilendirildi.
Tablo 7. NIHSS (National institutes of health stroke scale).
Bilinç Düzeyi Uyanık,tepkiler canlı 0
Uykuya eğilimli, minör stimülasyonla uyandırılabilir, yanıt
ya da tepki verebilir
1
Stupor, uyandırılması için güçlü ya da ağrılı uyaran
gerekiyor
2
Koma, sadece refleks veya otonomik yanıt veriyor 3
Bilinç düzeyi-
sorular
Hastaya hangi ayda olduğumuz ve yaşı sorulur İlk verdiği
yanıtlar dikkate alınız
Her ikisine doğru yanıt veriyor 0
Biri doğru 1
İkisine de yanlış yanıt veriyor 2
Bilinç düzeyi-
emirler
Hastadan gözlerini ve ellerini açıp kapaması istenir. Emire
uymak için girişimde bulunursa itaat ettiği kabul edilir
Her iki emre de doğru uyuyor 0
Bir emre doğru itaat ediyor 1
Her iki emre de yanlış yanıtlar veriyor 2
36
Tablo 7 Devam. NIHSS (National institutes of health stroke scale).
Pupiller yanıt Her ikiside reaktif 0
Sadece biri reaktif 1
Hiçbiri reaktif değil 2
Görme alanı Eş zamanlı parmak hereketi testi ile her iki alanda görmeyi
test edin. Herhangibir
asimetri durumunda1puan verin
Görme alanı kaybı yok 0
Parsiyel hemianopi 1
Tam hemianopi 2
Fasiyel
Paralizi
Normal 3
Minimal 0
Parsiyel 1
Tam 2
Motor düzey-
kol
Hasta otururken her iki kolunu10 saniye 90 derecede
tutar.Yatarken 45 derecede tutar. Hangi kol daha güçsüzse
puanlama ona göre yapılır. Eğer hastanın anlaması azalmışsa
kollarına pozisyonu siz veriniz.
Kolu 90 derecede 10 saniye tutuyor 0
Kolu 90 derecede 10 saniyeden az tutuyor 1
Kolu 90 derecede tutamıyor fakat yer çekimine karşı çaba
gösteriyor
2
Kol hemen düşüyor, yer çekimini yenemiyor 3
37
Tablo 7 Devam. NIHSS (National institutes of health stroke scale).
Motor düzey-
ayak
Hastadan yatarken bacağını 30 derecede 5 saniye tutması
istenir.Eğer hastanınanlaması azalmışsa ayaklarına pozisyonu
siz veriniz
Ayak 30 derecede 5 saniye tutulabiliyor 0
Ayak 30 derecede 5 saniyede az tutuluyor 1
Ayak 30 derecede tutulamıyor ancak yer çekimine karşı
çaba gösteriyor
2
Ayak hemen düşüyor yer çekimini yenemiyor 3
Plantar refleks Normal 0
Lakayt 1
Tek taraflı ekstansör yanıt 2
İki taraflı ekstansör yanıt 3
Ekstremite
ataksisi
Burun-parmak ve diz-topuk testleri uygulanır.Eğer o
ekstremitede paralizi varsa, ataksi uygunsuz düzeydedir.total
paralizi varsa yok şıkkını işaretle.
Yok 0
Bir üst ya da alt ekstremitede var 1
Hem üst hem alt ekstremitede var 2
Duyusal İğne ile test edilir.Sadece yarı bölgedeki duyu kaybı
değerlendirilir.Eğer anlamaya da bilinç azalmışsa sadece
belirgin kanıt varsa skorlama yapılır
Normal 0
Subjektif olarak farklı fakat hasta kaybı hisediyor 1
Tam duyu kaybı var. Dokunmayı hissetmiyor 2
38
Tablo 7 Devam. NIHSS (National institutes of health stroke scale).
3.3.1. MPO analizi:
Hasta ve kontrollerden alınan kan örnekleri MPO çalışılmak üzere, 3500
devirde 5 dakika süre ile santrifuj edilerek plazma örneği ayrıldı. Tüm örnekler
toplandıktan sonra toplu olarak çalışılmak üzere -80 derecede saklandı.
Çalışma için -80°C‘de saklanmış olan serum örnekleri çözüldü. Serumda MPO
düzeyleri ―human spesifik R&D Systems Quantikine ® (Minneapolis, MN, USA)
kit; lot. no: DMYE00‖ ile solid faz sandöviç Enzyme Linked Immuno Assay
(ELISA) yöntemi ile ölçüldü. Tabak icindeki kuyucuklar, MPO icin spesifik
antikorlar ile kaplandı. Standartlar, kontroller ve örnekler kuyucuklara eklendikten
sonra inkübe edilerek MPO antijenlerinin, immobilize antikorlara bağlanması
sağlandı. Ortamdaki fazla antikorların yıkama ile uzaklaştırılmalarından sonra
MPO‘ya spesifik enzim-linked poliklonal antikorlar eklendi. İkinci inkübasyon ve
yıkama sonrasında bağlanmayan enzimler ortamdan uzaklaştırıldı. Üzerlerine,
enzime bağlanarak renk oluşturan substrat solusyonu eklendi. Oluşan rengin
İhmal Yok 0
Parsiyel ihmal,görsel,işitsel,dokunsal 1
Tam ihmal, birden fazla modaliteyi etkiliyor 2
Dizartri Normal 0
Hafiften orta dereceye kadar dizartri,ancak anlamada zorluk 1
Ciddi anlaşılmaz artikülsyon 2
Dil Normal, afazi yok 0
Hafiften orta dereceye karadar afazi,isimlendirme
hataları,parafazi ve benzerleri
1
Ağır afazi 2
Tamamen sesiz 3
39
absorbansı, örnekte bulunan MPO konsantrasyonu ile doğru orantılıdır. Sonuçlar
standartlardan oluşturulan konsantrasyon-absorbans eğrisinden ng/ml olarak
hesaplandı.
3.3.2. Kreatinin Kinaz MB (CKMB) izoenzim aktivitesinin ölçümü:
Çalışma için -80°C‘de saklanmış olan serum örnekleri çözüldü. Serumda
Kreatinin Kinaz (CKMB) düzeyleri ELISA (enzyme linked immunosorbent assay)
yöntemi ile USCN Life science Inc. ® (USA) kiti kullanılarak 450 nanometre dalga
boyunda ölçüm yapılarak çalışılmıştır. Katalog no:E9047Hu.
Standartlar, kontroller ve örnekler CKMB icin spesifik antikorlar ile kaplanmış
kuyucuklara eklendikten sonra inkübe edilerek CKMB antijenlerinin, immobilize
biotin bağlı antikorlara bağlanması sağlandı. Daha sonra kuyucuklara Avidin ile
bağlı Horseradish Peroksidaz (HRP) eklenerek inkübe edildi. Her kuyucuğa TMB
substrat solusyonundan eklendi. Sadece CKMB, biotin bağlı antikorlar ve Avidin
bağlı enzim (HRP) içeren kuyucuklar renk değiştirdi. Enzim substrat reaksiyonu,
sülfirik asit eklenerek sonlandırıldı ve oluşan renk değişikliği 450 nm de belirlendi.
Sonuçlar standartlardan oluşturulan konsantrasyon-absorbans eğrisinden U/L olarak
hesaplandı.
3.3.3. Troponin T ölçümü:
Çalışma için -80°C‘de saklanmış olan serum örnekleri çözüldü. Serumda
Troponin T (TNT) düzeyleri ELISA (enzyme linked immunosorbent assay) yöntemi
ile USCN Life science Inc. ® (USA) kiti kullanılarak 450 nanometre dalga boyunda
ölçüm yapılarak çalışılmıştır. Katalog no:E91820Hu.
Standartlar, kontroller ve örnekler TNT icin spesifik antikorlar ile kaplanmış
kuyucuklara eklendikten sonra inkübe edilerek TNT antijenlerinin, immobilize biotin
bağlı antikorlara bağlanması sağlandı. Daha sonra kuyucuklara Avidin ile bağlı
Horseradish Peroksidaz (HRP) eklenerek inkübe edildi. Her kuyucuğa TMB substrat
solusyonundan eklendi. Sadece TNT, biotin bağlı antikorlar ve Avidin bağlı enzim
(HRP) içeren kuyucuklar renk değiştirdi. Enzim substrat reaksiyonu, sülfirik asit
40
eklenerek sonlandırıldı ve oluşan renk değişikliği 450 nm de belirlendi. TNT
konsantrasyonları standart kullanılarak hazırlanan eğriden pg/ml olarak belirlendi.
3.4.Ġstatiksel Değerlendirme
Verierin istatistiksel analizi SPSS 11.5 paket programı kullanılarak yapılmıştır.
Sonuçlar mean+SD olarak verildi. Univarite istatistiksel analizler kategorik
değişkenler için ki-kare testi ve sürekli değişkenler için student-t testi kullanılarak
yapıldı. Mortalite üzerine etkili bağımsız risk faktörlerini belirlemek için univariete
analizlerde anlamlı çıkan değişkenler için multivarite analizlerde Step-Wise Logistik
regresyon analizi kullanıldı.
Bu çalışma Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi etik komite onayı almıştır. ( Etik
komite no: 59-09.06.10)
41
4.BULGULAR
4.1.Klinik ve demografik özellikleri
Çalışmaya alınma kriterlerine uyan toplam 55 hasta alındı. Bunların 32‘si
(%58.2) erkek, 23‘ü (%41.8) kadın idi. Ortalama yaş 65.69+11.47 idi. Kontrol
grubunu oluşturan olguların ise 24‘ü (%60) erkek, 16‘sı (%40) kadın ve ortalama
yaşları 62.28+10.23 idi.
Kontrol grubu ile hasta grubu arasında cinsiyet ve yaş açısından istatistiksel
olarak anlamlı fark saptanmadı (Tablo 8).
Tablo 8. Gruplarının yaş ve cinsiyete göre dağılımı.
Kontrol grup
n=40
Hasta grup
n=55
P
değeri
YaĢ (yıl; mean+SD) 62.28+10.23 65.69+11.47 0.131
Cinsiyet
Erkek
Kadın
24
16
32
23
1.000
Hastalar öykülerinde eşlik eden co-morbid hastalıklara göre analiz edildiğinde;
25‘inde (%45.5) hipertansiyon, 16‘sında (%29.1) diyabetes mellitus, 2‘inde (%3,6)
hiperkolestrolemi, 3‘ünde (%5.5) tiroid fonksiyon bozukluğu, 3‘ünde (%5.5)
iskemik kalp hastalığı tespit edilirken 16‘sında (%29.1) ise herhangi bir co-morbid
hastalık öyküsü yoktu (Tablo 9).
Transtorasik ekokardiografi sonuçlarına göre; hastaların 29‘sinde (%52,7) sol
ventrikül hipertrofisi, 14‘ünde (%27.5) 1 ile 3. derecede mitral yetmezliği, 7‘sinde
(13.7) sol atrial genişleme saptandı.
42
Karotis doppler sonuçlarımıza göre hastalarımızın 37‘sinde (%72.5) İMK
artmış idi. Ayrıca hastalarımızın 39‘unda (%76.5) karotis arterinde plak tesbit
edilmezken, 5 hastada (%9.8) karotis arterinde %50‘nin altında darlık, 3 hastada
(%5.9) %50-75 arası darlık ve 4 hastada da (%7.8) %75‘in üstünde darlık belirlendi.
4 hastamıza genel durumları kötü olduğundan ve yoğun bakım ünitesinde takip
edildiğinden dolayı karotis doppler yapılamadı.
Tablo 9. Hasta ve kontrol grubunun demografik özellikleri tabloda verilmiştir.
Hasta grubu
n=55 (%)
Kontrol grubu
n=40 (%)
P
Hipertansiyon 25 (%45.5) 14 (%35) 0.399
Diabetes mellitus 16 (%29.1) 5 (%12.5) 0.079
Hiperkolestrolemi 2 (%3.6) 5(%12.5) 0.128
Sigara kullanımı 6 (%10.9) 6 (%15) 0.756
İskemik kalp hastalığı 3 (%5.5) 2 (%5) 1.000
Hipertrigliseridemi 1 (%1.8) 2 (%5) 0.571
Tiroid fonksiyon bozukluğu 3 (%5.5) 0 (%0) 0.261
Hastaların ortalama NIH Skoru 9.47 + 4.93 olarak hesaplandı. Hastaların
20‘sinin (%36.4) NİH skoru 1-7 arası, 27‘sinin (%49.1) NİH skoru 8-14 arası,
3‘ünün (%14.5) NİH skoru 15‘in ve üstünde idi.
4.2.Biyokimyasal parametreler
Hasta ve kontrol gruplarımız arasında CKMB, Troponin T, glukoz, üre,
sodyum, klor, MPO serum düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı fark varken,
total kolestrol, LDL, HDL, trigliserid, kreatinin, potasyum, kalsiyum için anlamlı
43
fark saptanmadı. Gruplara göre serum biyokimyasal parametrelerin ortalamaları
tablo 10’da gösterilmiştir.
Tablo 10. Gruplara göre biyokimyasal parametreler.
Parametre (mean+SD) Kontrol grubu
n=40
Hasta Grubu
n=55
P değeri
CKMB (U/mL) 11.17+31.7 89.33+73.84 <0.0001
Troponin T(pg/ml) 160.25+107.38 484.91+343.38 <0.0001
LDL (mg/dL) 122.61+25.98 122.61+41.47 1.000
HDL (mg/dL) 43.85+9.25 42.55+10.85 0.530
T.Kolesterol(mg/dL) 191.53+39.62 195.07+44.21 0.683
Trigliserid(mg/dL) 142.57+82.49 156.64+100.35 0.456
Glukoz (mg/dL) 126.5+71.43 160.25+78.08 0.031
Üre (mg/dL) 34.88+10.82 42.40+15.01 0.006
Kreatinin (mg/dL) 0.90+0.16 1.02+0.9 0.324
Sodyum(mmol/L) 140.48+2.67 136.6+5.26 <0.0001
Potasyum(mmol/L) 4.44+0.38 4.32+0.74 0.316
Klor (mmol/L) 106.75+2.89 104.6+5.1 0.011
Kalsiyum (mg/dL) 9.20+0.25 9.15+0.82 0.664
MPO (ng /mL) 522.5+380.6 1272.13+1019.81 <0.0001
Çalışmaya alınan hastalarımızın 1. ve 5. gün MPO düzeyleri kontrolgrubu ile
kıyaslandığında; 1. gün MPO düzeleri kontrol grubundan anlamlı (p<0.0001)
derecede yüksek idi. Hastalarımızı 5. gün MPO düzeyleri ise kontrol grubu
değerlerine yakın olmakla birlikte yine de aralarında anlamlı bir fark mevcuttu
(p=0.038) (Tablo 11).
44
Tablo 11. Takip periyodlarına göre hasta ve kontrol gruplarının MPO
düzeyleri.
*; Hasta grubunda n=55, kontrol grubunda n=40.
**; Hasta grubunda n=51, kontrol grubunda n=40.
ġekil 1. Hasta ve kontrol gruplarımızın plazma MPO düzeylerini gösteren
boxplot grafik.
4055N =
1=hasta, 2=kontrol
21
SE
RU
M M
PO
(ng
/mL)
5000
4000
3000
2000
1000
0
56
61238
54
Parametre ( mean+SD) Hasta Kontrol p değeri
Geliş MPO düzeyi*
(pg/mL)
1272.13+1019.81 522.5+380.6 <0.0001
5.gün MPO düzeyi**
(pg/mL)
700.59+423.20
522.5+380.6
0.038
45
ġekil 2. Hasta ve kontrol gruplarımızın plazma Troponin T düzeylerini
gösteren boxplot grafik.
4.3.Mortalite
Çalışmaya alınan hastalarımızdan 15‘i (%27.2) öldü, ve bunların 5‘i kadındı.
Ölen hastaların yaş ortalaması 69.40+11.89, sağ kalanların yaş ortalaması
64.30+11.14 olarak hesaplandı. Ölen ve sağ kalan hasta grupları arasında cinsiyet
açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark yokken (p=0.545); yaş açısından da
farklılık saptanmadı (p=0.163). Sağ kalan ve ölen hastalarımızın demografik
özellikleri tablo 12‘ de verilmiştir.
Sağ kalanlarla ölenler arasında BMI (body max indeks) ile mortalite arasındaki
ilişki incelendiğinde; ölen ve sağ kalanlar arasında istatiksel olarak anlamlı farklılık
saptanmadı.
Sağ kalanlarla ölenler arasında co-morbid hastalıklarla mortalite arasındaki
ilişki incelendiğinde; herhangi bir hastalığın (HT, DM, İKH vb.) varlığıyla mortalite
arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmadı.
4055N =
1=hasta, 2=kontrol
21
Trp
-T d
üzey
i (pg
/mL)
1200
1000
800
600
400
200
0
70
46
Tablo 12. Sağ kalan ve ölen hastalarımızın klinik ve demografik özellikleri.
Sağ kalanlar
n=40 (%)
Ölenler
n=15 (%)
P değeri
Cinsiyet
Kadın
Erkek
18 (%45)
22 (%55)
5 (%33.3)
10 (%66.7)
0.545
BMI
0-18
19-25
26-30
30 ve üstü
2 (%5)
16 (%40)
12 (%30)
10 (%25)
1 (%6.7)
8 (%53.3)
4 (%26.7)
2 (%13.3)
1.000
0.543
1.000
0.477
Co-morbid hastalık
HT
DM
Tiroid fonk. boz.
İKH
Hiperkolestrolemi
Hipertrigliseridemi
19 (%47.5)
12 (%30)
3 (%7.5)
1 (%2.5)
2 (%5)
1 (%2.5)
6 (%40)
4 (%26.7)
-
2 (%13.3)
-
-
0.764
1.000
0.554
0.177
1.000
1.000
Sağ kalanlarla ölenler arasında inme lokalizasyonu ile mortalite arasındaki
ilişki incelendiğinde; subkortikal lezyonlar sağ kalım yönünde istatiksel olarak
47
anlamlı iken (p=0.004), birlikte olan kortikal ve sobkortikal lezyonlar mortalite
yönünde (p=0.001) istatiksel olarak anlamlı idi (Tablo 13).
Sağ kalanlarla ölenler arasında klinik bulgular ile mortalite arasındaki ilişki
incelendiğinde; motor güçsüzlük (p=0.565) ve ataksi (p=0.565) istatiksel olarak
anlamsız iken, afazi (0.005) ve bilinç kaybı (0.001) mortalite yönünde istatiksel
olarak anlamlı idi.
Sağ kalanlarla ölenler arasında NIHS skoru ile mortalite arasındaki ilişki
incelendiğinde; NIHS skoru 1-7 arası olanlarda sağ kalım yönünde anlamlı
(p<0.0001) ilişki varken, NIHS skoru 8-14 arası değerlerin mortalite üzerine etkisi
yok idi (p=0.768). NIHS skoru 15 üzeri değerlendirilen grubun NIHS skoru mortalite
yönünde anlamlı idi (p<0.0001).
Hemisferler arası lezyon sınıflamasında sol hemisfer lezyonları (p=0.037)
mortalite yönünde istatiksel olarak anlamlı iken; anterior ve posterior sirkülasyona
ait inme tiplerinde, posterior sirkülasyon lezyonlarının (p=0.024) sağ kalım üzerine
istatiksel olarak anlamlı ilişkisi var idi.
Lezyon çapının mortalite üzerine olan etkisi değerlendirildiğinde; lezyon çapı
<2 cm olan lezyonlar sağ kalım üzerine istatiksel olarak anlamlı (p=0.003) iken,
lezyon çapı >4 cm olan lezyonların mortalite yönünde (p<0.0001) istatiksel olarak
anlamlı bulundu.
48
Tablo 13. Sağ kalan ve ölen hastalarımızın inme lokalizasyonu, lezyon çapı ve
klinik bulguları arasındaki ilişki.
Sağ kalanlar
n=40 (%)
Ölenler
n=15 (%)
P değeri
Ġnme lokalizasyonu
Kortikal
Subkortikal
Kortikal+subkortikal
3 (%7.5)
20 (%50)
17 (%42.5)
-
1 (%6.7)
14 (%93.3)
0.554
0.004
0.001
Motor güçsüzlük 36 (%90) 15 (%100) 0.565
Ataksi 4 (%10) - 0.565
Afazi 4 (%10) 7 (%46.7) 0.005
Bilinç kaybı 13 (%32.5) 13 (%86.7) 0.001
NIH skoru
1-7 arası
8-14 arası
15 üzeri
20(%50)
19 (%47.5)
1 (%2.5)
-
8(%53.3)
7 (%46.7)
<0.0001
0.768
<0.0001
Lezyon yeri
Sağ
Sol
Sağ+ Sol
Anterior sirkülasyon
Posterior sirkülasyon
Anteropost.sirkülasyon
Lezyon çapı
<2cm
2-4cm
>4cm
19 (%47.5)
16 (%40)
5 (%12.5)
23 (%57.5)
12 (%30)
5 (%12.5)
16 (%40)
13 (%32.5)
11 (%27.5)
3 (%20)
11 (%73.3)
1 (%6.7)
12 (%80)
-
3 (%20)
-
2 (%13.3)
13 (%86.7)
0.074
0.037
1.000
0.208
0.024
0.669
0.003
0.192
<0.0001
49
Çalışmaya alınan hastalarımıza başvuru anında yapılan NIHS skoru
(p=0.002), glaskow koma skalası (GKS) (p<0.0001), barthel indeksi (BI) (p<0.0001),
kanada strok skalası (CND) (p<0.0001) ve rankin skalası (RS) (p<0.0001) değerleri
mortalite yönünde istatiksel olarak anlamlı idi (Tablo 14).
Sağ kalan ve ölen hasta gruplarımız arasında troponin T, CRP, Trigliserit,
MPO plazma düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı fark varken, CKMB,
troponin I, koestrol, HDL, LDL için anlamlı fark saptanmadı.
Tablo 14. Sağ kalan ve ölen hastalarımızın biyokimyasal parametreleri ve
diğer sayısal değişkenlerinin karşılaştırılması.
Parametre (mean+SD) Sağ kalanlar
n=40
Ölenler
n=15
P değeri
YaĢ(yıl) 64.30+11.14 69.40+11.89 0.163
BaĢvuru NIHSS 8.38+4.98 12.4+3.5 0.002
BaĢvuru GKS 14.08+2.04 9.53+3.13 <0.0001
BaĢvuru CND 8.31+4.15 3.76+1.65 <0.0001
BaĢvuru BI 59.13+28.05 22+14.49 <0.0001
BaĢvuru RS 2.68+1.45 4.27+0.45 <0.0001
CKMB (U/mL) 80.23+73.1 113.6+72.64 0.142
Troponin T(pg/mL) 406.5+323.7 694+313.7 0.006
Troponin I(ng/mL) 0.36+0.94 0.47+0.81 0.682
CRP (mg/L) 1.15+0.71 3.64+1.03 <0.0001
Kolesterol (mg/dL) 199.7+45.69 182.73+38.74 0.180
HDL (mg/dL) 43.78+11.72 39.27+7.43 0.099
Trigliserid (mg/dL) 173.63+110.09 111.33+45.3 0.004
LDL (mg/dL) 121.78+41.56 124.82+42.59 0.814
MPO (ng /mL) 775.93+449.23 2595.33+932.68 <0.0001
50
ġekil 3. Sağ kalan ve ex olan hasta gruplarımızın plazma CKMB düzeylerini
gösteren boxplot grafik.
1540N =
1=sag kalanlar, 2=ex olanlar
21
CK-
MB
(U
/mL)
300
200
100
0
51
ġekil 4. Sağ kalan ve ex olan hasta gruplarımızın plazma CRP düzeylerini
gösteren boxplot grafik.
1540N =
1=sag kalanlar, 2=ex olanlar
21
CR
P (
mg/
L)
7
6
5
4
3
2
1
0
52
ġekil 5. Sağ kalan ve ex olan hasta gruplarımızın plazma MPO düzeylerini
gösteren boxplot grafik.
Hasta grubumuzu plazma MPO düzeyine göre düşük ve normal olarak
kıyasladığımızda; MPO yüksekliği kortikal+subkortikal inme lokalizasyonu
(p=0.037) , lezyon çapı >4cm olan inmeler (p=0.013) ile arasında anlamlı ilişki
mevcutken; kortikal ve subkortikal inme lokalizasyonları, NIHSS‘ları 1-7, 8-14, 15
ve üzeri olanlar, lezyon yeri sağ hemisfer, sol hemisfer ve her iki hemisferde olanlar,
anterior, posterior ve anteroposterior sirkülasyona ait lezyonlar, lezyon çapı <2 cm,
2-4 cm olanlar ile plazma MPO yüksekliği arasında anlamlı ilişki saptanmadı. Ayrıca
plazma MPO düzeyi yüksekliği ile mortalite arasında anlamlı (p<0.0001) bir ilişki
mevcut idi (Tablo 15).
Plazma MPO düzeyleri yüksek ve normal olan hastalarımız arasında İMK artışı
ve karotis arter plak boyutunun <%50, %50-75, >%75 olması ve karotis plak
yokluğu arasında istatiksel olarak anlamlı bir fark yoktu.
1540N =
1=sag kalanlar, 2=ex olanlar
21
MP
O (
ng/m
L)
5000
4000
3000
2000
1000
0
53
Tablo 15. Plazma MPO düzeyleri yüksek ve normal olan hastalarımızda inme
lokalizasyonu, lezyon çapı arasındaki ilişki.
MPO yüksek
n=15 (%)
MPO normal
n=40 (%)
P değeri
Ġnme lokalizasyonu
Kortikal
Subkortikal
Kortikal+subkortikal
-
3 (%20)
12 (%80)
3 (%7.5)
18 (%45)
19 (%47.5)
0.554
0.123
0.037
NIH skoru
1-7 arası
8-14 arası
15 üzeri
3 (%20)
9 (%60)
3 (%20)
17 (%42.5)
18(%45)
5 (%12.5)
0.208
0.375
0.669
Lezyon yeri
Sağ
Sol
Sağ+ Sol
Anterior sirkülasyon
Posterior sirkülasyon
Anteropost.sirkülasyon
Lezyon çapı
<2cm
2-4cm
>4cm
4 (%26.7)
10 (%66.7)
1 (%6.7)
12 (%80)
1 (%6.7)
2 (%13.3)
2 (%13.3)
2 (%13.3)
11 (%73.3)
18 (%45)
17 (%42.5)
5 (%12.5)
23 (%57.5)
11 (%27.5)
6 (%15)
14 (%35)
13 (%32.5)
13 (%32.5)
0.354
0.138
1.000
0.208
0.147
1.000
0.184
0.192
0.013
Klinik sonuç
Şifa
EX
5 (%33.3)
10 (%66.7)
35 (%87.5)
5 (%12.5)
<0.0001
54
Plazma MPO düzeyleri yüksek ve normal olan hastalarımız arasında yaş
bakımından anlamlı bulgu yok idi (p=0.368). Troponin T (p=0.038) ve CRP
(p<0.0001) düzeyleri ile plazma MPO düzeyleri yüksek olan grup arasında anlamlı
ilişki mevcut iken; CK-MB (p=0.098) ve Troponin I (p=0.584) düzeyleri ile MPO
düzeyleri yüksek olan grup arasında anlamlı ilişki yok idi (Tablo 16).
Tablo 16. Plazma MPO düzeyleri yüksek ve normal olan hastalarımızda yaş ve
biyokimyasal parametrelerin karşılaştırılması.
Parametre (mean+SD) MPO yüksek
n=15
MPO normal
n=40
P değeri
YaĢ(yıl) 68.27+13.39 64.72+10.69 0.368
CK-MB (U/mL) 117.6+75.78 78.73+71.17 0.098
Troponin T(pg/mL) 643.33+327.73 425.50+333.81 0.038
Troponin I(ng/mL) 0.50+0.81 0.36+0.94 0.584
CRP (mg/L) 3.33+1.39 1.27+0.86 <0.0001
Sonuç olarak aterosklerotik inme hastalarında geliş anındaki plazma MPO
düzeyleri kontrol grubu ile kıyaslandığında anlamlı derecede daha yüksekti. Dahası
yaşayan hastalarımızla ölen hastalarımız arasında da plazma MPO düzeyleri
açısından anlamlı farklılık vardı, ve ölen hastalarımızda plazma MPO düzeyleri
yaşayanlar ile kıyaslandığında istatiksel olarak anlamlı derecede daha yüksekti
(p<0.0001). Ancak univariete analizler neticesinde mortalite üzerine etkili faktörler
olarak bulduğumuz lezyon çapının >4 cm olması, lezyon lokalizasyonunun kortikal +
subkortikal olması, geliş NIHSS‘nun >15 olması, plazma troponin T, CRP ve MPO
düzeylerini multivariete analizle Step-Wise Logistic Regression Modelini kullanarak
incelediğimizde: geliş NIHSS‘nun >15 olmasını (Odds Ratio [OR]=0.007, %95
güven aralığı [%95 GA]=0.000-0.144, p=0.001) ve plazma CRP düzeyini
(OR=5.586, %95 GA=2.034-15.342, p=0.001) mortalite üzerine etkili bağımsız
prediktörler olarak bulduk. Plazma MPO düzeyi yüksekliğinin mortalite üzerine
bağımsız prediktör bulmamamızın sebebini, hasta sayımızın azlığına ve
hastalarımızın daha uzun süre takip edilmesi gerekliliğine bağladık.
55
5. TARTIġMA
İnme, sık gözlenen, kanser ve kalp hastalıklarından sonra ölümün en sık
üçüncü nedeni olan bir hastalıktır . Yaşlılardaki sakatlığın en büyük sebebidir. Beyin
dokusunun iskemiye toleransı diğer dokulardan daha az olduğundan erken tanı ve
tedavi gerekmektedir. Bu nedenle erken ve doğru konulan tanı ile özellikle iskemik
stroklu olgularda yüksek olan mortalite ve morbidite oranlarında azalma olacaktır
(143, 144). Biyokimyasal markerler bu yönde oldukça önemli olup, bu konudaki
çalışmalar da günümüzde yoğun bir şekilde sürdürülmektedir. Biz de bu çalışmada
MPO, troponin T, CKMB, CRP plazma seviyeleri ile iskemik strokun
lateralizasyonu, lokalizasyonu, boyutları, klinik seyir ve prognozu karşılaştırmak,
ayrıca Glascow Koma Skalası, National Institute of Health Stroke (NIHSS), Barthel
İndeksi (BI), Rankin Skalası (RS), Kanada Strok Skalası (CND) ile yeni nesil
biyomarker düzeylerinin tanı ve prognoz tahminindeki rolünü belirlemeyi amaçladık.
Yaş inme için önemli risk faktörüdür. İnme geçirenlerin yaklaşık %70'inin 65
yaş üzerinde olduğu bildirilmiştir (145). Yoneda ve arkadaşları çalışmalarında
iskemik inme tanısı koydukları 913 hastada, yaş ortalamasını 70±11 olarak
bulmuşlardır (146). Reganon ve arkadaşları çalışmalarında ise ortalama yaşı iskemik
inme için 65.3±8.2 olarak bildirmişlerdir (147). İltumur ve arkadaşları (148)
hastaların %64.9‘unu kadın, %35.1‘ini erkek bulurken, Makikallio ve arkadaşları
(149) %56.8‘ini kadın, %43.2‘sini erkek idi. Dikmen ve arkadaşları (150) ise
çalışmalarında %45.9‘unu kadın, %54.1‘ini erkek bulmuşlardı. Çalışmamızda
hastaların yaş ortalaması 65.69+11.47 ve %58.2 oranla erkek cinsiyet hakimiyeti
vardı.
Sistemik ateroskleroz, koroner arter hastalığı, HT, DM‘in iskemik
serebrovasküler hastalık için önemli bir risk faktörüdür (151, 152). İnmeli hastaların
co-morbid hastalığı sıklığı bizim sonuçlarımızla uyumlu idi. Kronik hastalıkların
etkin tedavisinin yapılması ve komplikasyonlarının kontrol altına alınması iskemik
serebrovasküler hastalık görülme sıklığını azaltacaktır.
Bu çalışmada, 55 hastanın 15‘i (%27.2) öldü, ve bunların 10‘u erkekti. Ölen
hastaların yaş ortalaması 69.40+11.89, sağ kalanların yaş ortalaması 64.30+11.14
56
olarak hesaplandı. Ölen ve sağ kalan hasta grupları arasında cinsiyet açısından
istatistiksel olarak anlamlı bir fark yokken (p=0.545); yaş açısından da farklılık
saptanmadı (0,163). Du ve arkadaşları inme için mortalite oranını %30.3 bulmuştur
(153). Ghandehari ve arkadaşları iskemik inme tanısı koydukları 1392 hastada
hastane içi mortalite oranını %7.3 olarak saptamıştır (154). Yoneda ve arkadaşları ise
913 iskemik inmeli hastada hastane içi mortalite oranını %5 bulmuştur (146).
Biyomarker takibiyle akut inmede prognozu belirleyebilme üzerine pek çok
çalışma düzenlenmiştir. 2008 yılında yapılan derlemede çok uluslu 66 çalışmanın
sonuçlarına göre; adiponectin, beyin natriuretik peptid, C-reaktif protein, glial
fibrillary acidic protein, glutamate, homocysteine, insulinlike growth factor,
intercellular adhesion molecule, matrix metalloproteinase 9, platelet activator
inhibitor, prothrombin fragments, soluble tumor necrosis factor receptors 1, tau,
troponin I, troponin T ve thrombomodulin parametreleriyle prognoz arasında
doğrudan ilişki saptanmıştır ( 155). Barber ve arkadaşları (156), inmede troponin I
yüksekliğini sempatoadrenal sistem aktivasyonuna bağlamıştır; kötü prognostik
değeri gösterilmemiştir. Ancak troponin I‘nın kötü prognoz ve yüksek mortaliteyi
gösterdiğini ileri süren çalışmalar da vardır. Gillian Kerr ve arkadaşları, inme
hastalarının yaklaşık % 18.1‘inde troponin I seviyesinin yüksek olduğunu
göstermişler (157) ve troponin I seviyesi yüksek hastaların daha çok mortal
seyrettiğini gözlemişlerdir. Hanne Christensen ve arkadaşları (158), troponin I
seviyesinin inmeden sonra yükselmesinin, hastanın yaşına, iskeminin şiddetine ve
inme öncesi fonksiyonel kapasiteye bağlı olarak değişebildiğini; ancak TNF alfa ve
kortizol seviyesinin inmeden sonra bağımsız olarak yükseldiğini iddia etmişlerdir.
Jester ve arkadaşları (159), troponin T artışının kardiyak ya da renal patoloji
varlığında daha çok görüldüğünü ve troponin T artışının mortaliteyle doğrudan
bağlantılı olduğunu belirtmişlerdir. Angelantonio ve arkadaşları (102), troponin I
yüksekliğini inme prognozunu bağımsız belirleyen faktör olarak belirtmişlerdir.
Hemorajik inmelerde de troponin T değeri yüksekliği mortalite ve kötü prognozla
doğrudan ilişkili bulunmuştur. Normal değeri <0.01 ng/mL‘dir. Bu değerin üzeri
mortaliteyle anlamlı oranda (%7.6‘ya %28 oranında) ilişkilidir. EKG
değişiklikleriyle bağlantısı gösterilememiştir (160). Ancak subaraknoid kanamalarda
TnT>0.3 ng/mL değerinin, kötü prognoz gösterirken bir takım EKG değişiklikleriyle
57
beraber saptandığını gösteren çalışmalar da vardır. İnme sonrası uzun QTc ve
aritmilere, erken ejeksiyon fraksiyon düşüklüğü ve ventrikül duvar hareket
bozukluğuna troponin T seviyesi yüksek grupta daha çok rastlanmıştır. Bu bulguların
hepsi kötü prognozla ilişkili bulunmuştur (161). Bizim çalışmamızda troponin T
değerleri hasta grubumuzda kontrol grubumuza kıyasen anlamlı (p<0.0001) şekilde
yüksek bulunmuştur. Ayrıca troponin T değeri yüksekliği mortaliteyi öngörme
açısından anlamlı (p=0.006) bulunmuşken, troponin I değerleri mortaliteyi öngörme
açısından (p=0,682) anlamsız bulunmuştur.
Yapılan çalısmalarda akut inmeden sonra CK-MB düzeyinde artış olduğu
gösterilmiştir (162-164). Bizim çalışmamızda CK-MB düzeyi kontrol grubumuza
göre anlamlı (p<0.0001) derecede yüksek çıkmıştır. Fakat hastalarımız arasında CK-
MB düzeylerinin mortalite üzerine anlamlı (p= 0.142) bir etkisi saptanmamıştır.
İnflamatuar süreç, serebral iskemi patofizyolojisi ve serebrovasküler hastalık
etyolojisinde temel rol alır (165). İskemik inmenin en yaygın nedeni aterosklerozdur
(166, 167). Arteriyel damar duvarının hasarı, ateroskleroz patogenezinde önemli rol
oynadığı düşünülen inflamatuar olaylarla ilişkilidir.
Aterokleroz, damar duvarında gelişen patolojik değişiklikler sonucu damar
duvarında kalınlaşma, damarın lümeninde daralma ve esnekliğinin kaybolması ile
karekterize bir durumdur (168, 169). İnflamatuar süreç, serebral iskemi
patofizyolojisi ve serebrovasküler hastalık etyolojisinde temel rol alır (165). Son
yıllarda aterosklerotik plağın oluşmasında inflamasyonun rolü olduğu gösterilmiş ve
ilgi çekici bir konu olmuştur (170).
İnflamasyonu yansıtan CRP yüksekligi ile inme ve kardiovasküler hastalık
riski arasında güçlü bir ilişki saptanmıştır (171,172). Yüksek CRP düzeyleri
destabilize plakların güçlü bir belirtecidir (169). CRP değerinin iskemik SVH
mortalite ve şiddetiyle korele olarak yükselebilen bir değer olduğu öne sürülmüştür
(173). Yüksek CRP düzeyinin yüksek NIHSS derecesi ve yüksek mortaliteyle
seyrettiği vurgulanarak, CRP değerinin iskemik SVH sonrası uzun dönem mortaliteyi
gösterebilen bağımsız bir parametre olduğu öne sürülmüştür. Ortalama CRP değeri 3
mg/L kabul edildiğinde, bu değerin altında olanlar, 3-9.9 mg/L arasında olanlar ve
>10 mg/L olanlar karşılaştırılmış, NIHSS, mRS (modifiye RS), BI puanları ve
mortalite oranları arasında anlamlı fark saptanmıştır (174). İnmeden sonraki 72 saat
58
içinde bir kez ölçülen CRP değerinin prognozu göstermeye yeterli olduğu öne
sürülmektedir. Prognostik değerlendirmeye yönelik CRP değeri ölçümünün optimum
zamanı konusunda farklı görüşler bulunmaktadır. Öte yandan C.R. Canova‘nın 1999
yılında 138 inme vakasında yaptığı çalışmada, CRP değeriyle inme prognozu
arasında ilişki olmadığı gösterilmiştir (175). Bizim çalışmamızda hastaların ilk 24
saatinde bakılan CRP düzeyleri anlamlı olarak yüksek çıkmıştır. Ayrıca ölen
hastalarımızda CRP düzeyleri, sağ kalan hastalarımıza göre yüksek saptanmış,
aradaki bu fark istatiksel olarak anlamlı (p<0.0001) bulunmuştur.
Birçok çalışma, MPO ile koroner arter hastalığı gelişimi arasındaki potansiyel
bağlantıyı desteklemektedir. Miyeloperoksidaz inflamasyon (125, 131)LDL
oksidasyon (133-137, 176, 177) ve endotelyal disfonksiyona neden olan nitrik oksit
tüketimindeki rolüyle ilgili mekanizmalardan ateroskleroza katılır (178).
Miyeloperoksidaz bir dizi dağılabilir oksidan oluşturur (125) ve ateroskleroz gelişimi
sırasında meydana geldiği bilinen lipid peroksidasyonu başlatma (179, 120) ve
protein nitrasyonunu destekleme (180, 181) ve çapraz bağlama (182) işlemlerini
başlatabilir (124, 125, 183-186). Miyeloperoksidaz plazmada LDL‘ye bağlanır (187)
ve lipoproteinin sahaya özel oksidasyonunu destekler (188). İmmünohistokimyasal
ve kütle spektrometrisi çalışmalarında, MPO‘nun lezyon gelişiminin her aşamasında
insan ateromundaki hedeflerde mevcut olduğu ve oksidatif modifikasyonu
desteklediği kanıtlanmıştır (124, 125, 131, 132).
Arteryal duvarda MPO‘nun katalize ettiği oksidasyonun potansiyel fonksiyonel
sonuçlarıyla ilgili birçok ipucu mevcuttur. İzole insan monositleri LDL‘yi oksidatif
olarak kolestrol birikimini ve köpük hücre oluşumunu destekleyebilen aterojenik bir
parçacığa dönüştürmek üzere MPO‘yu kullanır (136). Alım bir CD36 tutucu
reseptörüyle yapılır (137); bu reseptör in vivo olarak köpük hücre oluşumunda
önemli bir rol oynar (189). Bu nedenle miyeloperoksidaz lezyon gelişimini artırarak
aterosklerotik süreçte doğrudan rol oynayabilir.
Bir çalışmada, okside LDL kolestrolün inflamatuvar sürecin patogenezinde
anahtar rol oynadığı gösterilmiştir (190). Başka bir çalışmada, AMİ‘li, kararsız
anginalı, kararlı anginalı hastalarda ve kontrol grubunda plazma okside LDL
kolestrol düzeylerine bakılmış ve AMİ‘li hastalarda bu düzeyler diğer gruplardan
anlamlı derecede yüksek bulunmuştur (191). Öte yandan, anılan bu hasta grupları
59
arasında serum HDL ve LDL kolestrol düzeyleri açısından fark saptanmamıştır. Bu
bulgular, artmış plazma okside LDL kolestrol düzeyleri ile akut koroner sendromun
şiddeti arasında pozitif bir korelasyon olduğunu göstermiştir (191). Bu süreçte, MPO
enzimi okside LDL kolestrol üretimini artırarak aterogenezi tetiklemekte ve plak
stabilitesini bozmaktadır. Plak stabilitesinin bozulması akut koroner sendromların
oluşumunu hızlandırmaktadır.
Miyeloperoksidaz akut koroner sendromların patojenezinde de plak
destabilizasyonu yoluyla yol alabilir (131). Dolaşan lökositler akut koroner
sendromlar sırasında MPO açığa çıkarır (192). MPO ve MPO‘ya bağlı oksidasyon
ürünleri içeren makrofajlar, plak kopması ve ülserasyonu geçiren ateromlarda seçici
bir biçimde zenginleştirilir (131). Ayrıca, MPO tarafından oluşturulan birincil
oksidanlardan biri olan hipoklorik asit (HOCl) (193) ekstraselüler matris bozulmasını
in vivo olarak destekleyebilir (131). Miyeloperoksidaz tarafından oluşturulan HOCl
hem latent matris metalloproteinazları etkinleştirir, hem de bunların fizyolojik
inhibitörlerini (örn, metalloproteinaz 1‘in doku inhibitörü) devre dışı bırakır (194-
196). Miyeloperoksidaz böylece plak stabilitesini ve tromboza neden olma eğilimini
etkileyebilir (131).
Normal endotel, nitrik oksid, prostasiklin gibi vazodilatatörlerle, endotelin,
anjiyotensin II gibi vazokonstriksiyon yapan vazoaktif molekülleri sentez eder (197,
198). Aterosklerozda ve ateroskleroz için risk faktörlerinin varlığında, vazodilatör
yanıtlardaki azalmanın, sağlıklı endotel tarafından üretilen ve temel vazodilatatör
sinyal moleküllerinden biri olan nitrik oksid üretiminin azalması ve
inaktivasyonunun artmasına bağlı olduğu düşünülmektedir. Nitrik oksidin
inflamatuvar hücrelerde, endotelyal yapışmayı azaltıcı etkisi, antitrombosit ve damar
düz kas hücrelerinde antiproliferatif etkiler gibi biyolojik etkileri de vardır (199,
200). Miyeloperoksidaz, katalizör olarak endotelden üretilen nitrik oksidi
kullanmaktadır (178, 201). Bu nedenle, MPO aktivitesinin artması nitrik oksid
inaktivasyonunun artmasına; bu da nitrik oksidin vazodilatatör ve anti-inflamatuvar
etkilerinin azalmasına neden olarak plak stabilitesini bozmaktadır. Oluşan hassas
plaklar ise akut koroner sendrom gelişme riskini artırmaktadır.
MPO eksikliği bulunan 92 kişide yapılan çapraz kesitli çalışmada, MPO
eksikliğinin (1:2000 ila 1:5000 kişide görülen genetik bir bozukluk (202) )
60
kardiyovasküler olayların yaygınlığında azalmayla ilişkili olduğu rapor edilmiştir
(203). MPO genini destekleyen bölgede meydana gelerek enzim dışavurumunun
azalmasıyla sonuçlanan fonksiyonel bir polimorfizmin, koroner arter hastalığı
riskinin azalmasıyla ilgili olduğu rapor edilmiştir (204). MPO laboratuvar fareleriyle
yapılan yakın zamanlı çalışmalar, aterosklerotik lezyon gelişiminin arttığını
kanıtlamıştır (205). Ancak, diğer araştırmalar fare ile insan arasında, vahşi tip
farelerde lezyonlarda MPO ve onun oksidasyon ürünlerinin olmaması dahil, türe özel
farklılıklar olduğunu ortaya koymuştur (205).
Bu konuları araştıran çalışmalarda ACS‘de, MPO tutarlı şekilde instabilite
varlığı ve gelecek olay riski ile ilişkili bulunmuştur. Biasucci ve arkadaşları (192)
kronik stabil angina ve varyant angina hastalarına kıyasla akut miyokard enfarktüs
(AMI) ve stabil olmayan angina hastalarında dolaşımdaki nötrofillerin düşük MPO
içeriğine sahip olduğu, bu nedenle dolaşımdaki MPO düzeylerinin yüksek olduğunu
ilk kez gözlemlemiştir. Bu nötrofillerin aktivasyonuna ilişkin olarak, nötrofillerden
MPO‘nun önemli miktarda salınmasının göstergesidir. Varyant angina hastalarında
nötrofil aktivasyonu olmaması ve stres sonrası test bu fenomenin iskemik
nöbetlerden bağımsız olarak oluşabileceğini göstermektedir. Bu nedenle MPO,
basitçe oksidatif stres ve hasarın bir göstergesi değil, yaygın olarak instabilitenin bir
göstergesidir.
Buffon ve arkadaşları (127) koroner sinüs numunesi alınması ile kardiyak
kateterizasyon geçiren 65 hasta üzerinde çalışmıştır. Arteriyel dolaşım ve koroner
sinüs akıntısından toplanan lökositlerin MPO içeriği karşılaştırılmıştır. Yazarlar,
ACS hastalarında koroner dolaşımda bir MPO gradiyenti bulmuştur ve bu gradiyent
ACS‘ye dahil olan suçlu lezyon, koroner sinüse boşalmayan sağ koroner arter
dağıtımında olsa bile mevcuttur. Bu çalışmada, C-reaktif protein ve aortik veya
koroner sinüs nötrofil MPO sistemik düzeyleri arasında önemli bir ilişki
bulunmuştur.
CAPTURE çalışmasında (140), MPO kütle konsantrasyonu 1090 ACS
hastasında ölçülmüştür. 6 aylık takipte ölüm ve miyokard enfarktüsü (MI) oranları
belirlenmiştir. 350µg/L‘lik bir MPO eşik değeri, 2,25 ayarlanmış tehlike oranı ile
ilişkilidir (%95 CI, 1,32-3,82). Kardiyak troponin T‘nin saptanamadığı (cTnT < 0,01
µg/L), tehlike oranının 7,48 olduğu (%95 CI, 1,98-28,29) hastalarda görülen etkiler
61
özellikle etkileyici olmuştur. İlginç şekilde, riskteki artış 72 saat sonra zaten
belirgindir, sonrasında çok az artmıştır. Bu gözlem, miyokard enfarktüsü olanlar da
dahil olmak üzere bütün hastalarda bir hafta içerisinde MPO‘nun başlangıç
düzeylerine döndüğünü gösteren Biasucci ve ekibinin (192) elde ettiği verilere
uygundur. Yaygın olarak kullanılan diğer inflamatuvar göstergelere (CRP, fibrinojen
gibi) ve görece uzun süre artmış olarak kalan veya aşırı derecede kısa ve güvenilir
olmayan yarı ömre sahip diğer önerilen inflamatuvar göstergelere (interlökinler gibi)
zıt olarak MPO‘ya özgü bir özelliği gösterdiğinden bu nokta önemlidir. Nötrofillerin
kullanılmasının ve degranülasyonun birincil olay olduğu ve bunu diğer sistemik
aracıların ve C-reaktif protein gibi akut faz proteinlerinin salınmasının takip ettiğini
gösterecek şekilde, C-reaktif protein ve yüksek MPO serum düzeyleri C-reaktif
proteini serum düzeyleri orta olan hastalarda (%20,0‘ye karşılık %5,9; P < .001) ve
C-reaktif proteini serum düzeyleri düşük olan hastalarda (%17,8‘e karşılık %0; P <
.001) artan kardiyak riskini gösterdiğinden MPO‘nun tahmini değeri bağımsızdır.
CRP düzeylerine zıt olarak, MPO düzeylerin troponinden etkilenmemiştir, bu durum
MPO‘nun troponinden bağımsız prognostik rolünü göstermektedir ve inflamasyonun
ACS‘de birincil fenomen olduğunu doğrulamaktadır.
Göğüs ağrısı ile acil bölümüne gelen 604 ardışık hastayı kapsayan bir
çalışmada, Brennan ve arkadaşları (206) negatif troponin olan hastalarda MPO
konsantrasyonunda her çeyreğin artması ile 30 gün ve 6 ayda majör advers olaylar
için ihtimal oranlarında ilerleyen bir artışı göstermiştir. 6-aylık sonuçlar CAPTURE
çalışmasının sonuçlarına benzerdir: ilgili olasılık oranları sırasıyla ikinci, üçüncü ve
dördüncü çeyrekler için 1,6 (%95 CI, 1,0-2,7), 3,6 (2,2-5,8), ve 4,7 (2,9-7,7)
olmuştur (eşik değerleri sırasıyla 119, 198 ve 394 pmol/L) İlginç şekilde, bu çalışma
majör advers kardiyak olaylar tanımı içerisinde ―yeniden vaskülarizasyon ihtiyacı‖nı
içermesine ve uygun olmayacak kadar yüksek bir cTroponin T eşik değeri olan 0,10
µg/L kullanmasına rağmen miyokardiyal nekroz yokluğunda ve negatif kardiyak
troponin hastalarında bile, başlangıç MPO ölçümleri risk taşıyan hastalarında
tanımlanmasını önemli ölçüde artırmıştır. Ayrıca troponin T miyokard hasardan
sonra dolaşımda ölçülebilir düzeylere ulaşana kadar üç ila altı saat geçerken, MPO
düzeyleri başlangıçta troponin T açısından negatif olan hastalarda anlamlı ölçüde
artmıştır (semptomların başlamasından sonra iki saat içerisinde). Bu bulgular, MPO
62
düzeylerinin ölçülmesinin acil bölümünde triyajda faydalı olabileceğini ve artan
plazma MPO düzeylerinin miyokard enfarktüsünden önceki stabil olmayan
anginanın bir göstergesi ve dolayısıyla plak hassasiyetinin bir prediktörü
olabileceğini göstermiştir. İlginç şekilde, C-reaktif protein düzeyleri tüm kohort için
sunumlarda miyokard enfarktüs riskini öngörmüş fakat troponin T için negatif olan
grupta majör advers kardiyak olayları öngörememiştir. Troponin T için tutarlı şekilde
negatif olan kohortta, MPO için eğrinin altında kalan alanlar troponin T, CK-MB ve
C-reaktif protein için olandan önemli düzeyde daha yüksektir.
Hepsi birlikte ele alındığında, bu veriler CRP ve MPO‘nun birbirini
tamamlayabileceğini ve farklı alanları araştırabileceğini göstermektedir: CRP
hastalık aktivitesi ve vasküler inflamasyonun bir göstergesidir ve uzun süreli risk
katmanlanması için faydalı iken, MPO plak instabilitesi ve nötrofil aktivasyonunun
bir göstergesidir ve özellikle troponin negatif düzeylerine sahip hastalarda kısa süreli
katmanlama ile ilişkili olabilir.
Zhang ve arkadaşları (130), koroner arter prevelansı ile MPO düzeyleri
arasındaki ilişkiyi araştırdıkları çalışmalarında, koroner arter hastalığı bilinen 158
hasta ile kontrol grubu olarak aldıkları anjiografik olarak belirgin koroner arter
hastalığı olmayan 175 hastayı değerlendirmişlerdir. Bu çalışmada, nötrofil proteinin
her miligramdaki MPO düzeyleri (Lökosit MPO) ve kanın her mililitresindeki MPO
düzeyleri (Kan MPO) ile koroner arter hastalığı riski arasındaki ilişkiyi
incelemişlerdir. Zhang ve arkadaşları, artmış plazma MPO enzim seviyeleri olanlarda
koroner arter hastalığının prevalansının artmış olduğunu ve bilinen risk faktörleri
olmayan koroner arter hastalarında bile plazma MPO düzeylerinin artmış olduğunu
göstermişlerdir. Sonuç olarak, plazma MPO enzim düzeylerinin koroner arter
hastalığı için bağımsız bir belirteç olduğunu ve noninvaziv bir tarama testi olarak
kullanılabileceğini belirtmişlerdir.
Akut iskemik inmede ise Cojocaru ve arkadaşlarının (142) yaptığı çalışmada
ilk 24 saatte bakılan MPO düzeyleri anlamlı düzeyde yüksek çıkmış, ve akut iskemik
inmede tanısal amaçla kullanılabileceği belirtilmiştir, ve bu konuda ilk ve tek
yapılan çalışmadır. Bizim çalışmamızda ise hastalarımızın ilk 24 saatte bakılan
plazma MPO düzeyleri kontrollere kıyasen anlamlı derecede yüksek çıkmıştır, ve bu
63
hastaların 5. gün MPO düzeylerinin normal sınırlara indiği gözlenmiştir. Bu gözlem,
miyokard enfarktüsü olanlar da dahil olmak üzere bütün hastalarda bir hafta
içerisinde MPO‘nun başlangıç düzeylerine döndüğünü gösteren Biasucci ve ekibinin
(192) elde ettiği verilere uygundur.
Çalışmamızda plazma MPO düzeyi yüksekliği mortalite ile anlamlı ilişki
göstermiş olup, ölen hastalarımızın MPO düzeyleri yüksek olarak saptanmıştır. Bu
bulgu kardiak açıdan yapılan çalışmalarla uyumluluk göstermektedir.
64
6.SONUÇLAR
MPO, ACS hastalarında arttığı tutarlı şekilde gösterilen bir inflamasyon ve
oksidatif stres göstergesidir. Ancak bugüne kadar elde edilen veriler görece azdır; bu
nedenle, MPO‘nun rolünü hassas şekilde tanımlamak için daha fazla çalışma talep
edilmektedir. Özellikle MPO değerlendirmesini içeren bütün çalışmalar farklı
yöntemler kullanmıştır, bu nedenle bir standardizasyon çalışmasına ihtiyaç
duyulmaktadır. Ayrıca MPO artışının kardiyak hastalıklara özgü olması olası değildir
çünkü nötrofiller ve makrofajların aktivasyonu her enfeksiyöz, inflamatuvar veya
infiltratif süreçte oluşabilir, bu nedenle daha fazla çalışma bu noktaları araştırmalı ve
açıklamalıdır.
İnflamatuvar sitokinler, hücresel adezyon molekülleri, plak stabilitesinin
bozulduğu durumlarda ve plak yırtılması ile salınan belirteçler ve iskemi belirteçleri
gibi göstergeler, riskli hastaların önceden belirlenmesinde ve erken
revaskülarizasyonun yapılmasında önem kazanmaktadır. Plak stabilitesinin
bozulmasıyla salınan belirteçlerden biri MPO‘dur. Miyeloperoksidaz iskemi
bulguları oluşmadan salınmakta; bu nedenle, akut koroner sendromlu hastalarda
erken dönemde risk belirlenmesinde önem kazanmaktadır.
Akut iskemik inmede de inflamasyonun rolü yapılan birçok çalışmalarda
kanıtlanmış olup, MPO inflamasyonun bir göstergesi olarak diğer inflamatuar
belirteçlerle beraber kullanılabilir. Akut iskemik inmede yeni biyobelirteçlere
ihtiyaç olduğu açıktır. Çalışmamızda MPO‘nun, akut iskemik inmede
inflamasyonun ve prognozun belirlenmesinde yol gösterebilecek yeni bir biyobelirteç
olarak kullanımında faydalı olabileceğini yönünde sonuca varılmıştır.
65
7.KAYNAKLAR
1. Adams and Victor‘s Principles of neurology seventy edition, Mc Graw-Hill
medical publiching division. pp.821, USA 2001.
2. Utku U, Çelik Y. Strokta etyoloji, sınıflandırma ve risk faktörleri. Balkan S:
Serebrovaskuler Hastalıklar. pp. 49-61,17:236-255. Güneş Kitabevi Yayınları,
Ankara, 2002.
3. Sacco PL. Vascular diseases. Ed: Merrit, Rowland LP, Merrit‘s Neurology 10.
baskı, pp. 177-185, Hagerstown. Williams&Wilkins, 2000.
4. John Perl II, MD and Stephen D. Samples, MD. Thrombolytic Therapy for Acute
Ischemic Stroke. Techniques in Vascular and Interventional Radiology.
2001;4(2):115-121.
5. Rumack CM, Wilson SR, Charboneau JW. Diagnostic Ultrasound .Second
Edition, New York: Mosby, 1998; 885-916.
6. Berkow R, Fletcher AJ, Chir B. The Merck Manual of Diagnosis and Therapy
Sixteenth Edition, Rahway, N. J. : Merck Research Laboratories, 1992;406-414.
7. Gonzales FC, Doan TH, Han SS, De Filipp GJ. Vascular Imaging :Angiography
and the New Modalites. Extracranial Vascular Angiogaphy. Radiolagic Clinics of
North America. 1986;24(3):419-451.
8. Kim JS. Cytokines and adhesion molecules in stroke and related diseases. J Neurol
Sci. 1996;137: 69-78.
9. Arvin B, Neville LF, Barone FC, Feuerstein GZ. The rol of inflamation and
cytokines in brain injury. Neurosci Biobehav Rev. 1996: 20: 445-452.
10. Garcia JH, Liu KF, Yoshida Y, Lian J, Chen S, del Zoppo GJ. Influx of
leukocytes and platelets in an evolving brain infarct (Wistar rat). Am J Pathol.
1994;144: 188-189.
11. Apple FS, Wu AH, Mair J, ve ark. Future biomarkers for detection of ischemia
and risk stratification in acute coronary syndrome. Clin Chem. 2005;51:810–824.
12. Mullane KM, Kraemer R, Smith B. Myeloperoxidase activity as a quantitative
assessment of neutrophil infiltration into ischemic myocardium. J Pharmacol
Methods 1975;14:157–67.
13. Raymond D. Adams, Maurice Victor, Allan H. Ropper. Principles of Neurology,
6th edition. pp. 777-810.
66
14. Johnson RT, Griffin JW, McArthur JC, Saver JL. Current Therapy in Neurologic
Disease. Sixth edition. 2002;200-206.
15. Sacco RL et all. T. American Heart Association/American Stroke Association
Council on Stroke; Council on Cardiovascular Radiology and Intervention; American
Academy of Neurology. Guidelines for prevention of stroke in patients with ischemic
stroke or transient ischemic attack: a statement for healthcare professionals from the
American Heart Association/American Stroke Association Council on Stroke: co-
sponsored by the Council on Cardiovascular Radiology and Intervention: the
American Academy of Neurology affirms the value of this guideline. Circulation.
2006. 14;113(10):409-449.
16. Victor M, Ropper AH. Principles of Neurology, Sixth Edition. Part IV, 34:777-
874.
17. Sacco RL. Risk Factors and Outcomes for Ischemic Stroke. Neurology
1995;45(suppl 1):10-14.
18. Rodriguez BL, D Agostino R, Abbott RD. Risk of hospitalized stroke in men
enrolled in the Honolulu Heart Program and the Framingham Study. A comparison
of incidance and risk factor effects. Stroke. 2002;33:230-6.
19. Kiely DK, Wolf PA, Cupples LA, ve ark. Familial aggregation of stroke: the
Framingam Study. Stroke. 1993;24:1366-71.
20. Brass LM, Isaacsohn JL, Merinkagas KR ve ark. A study of twins and stroke.
Stroke. 1992;23:221-3.
21. Collins R, Peto R, Macmahon S, Herbert P, Fiebach N, Eberlein K. Blood
pressure, stroke and coronary heart disease. Part 2: short term reduction in blood
pressure: overview of randomised drug trials in their epidemiological context.
Lancet. 1990;335:827-838.
22. Kutluk K. Risk Faktörleri ve Primer Korunma. Ed. Kutluk K. İskemik inme pp.
37-48, Nobel tıp kitabevleri, İzmir, 2004.
23. Sever PS, Dahlof B, Poulter NR, et al. ASCOT investigators. Prevention of
coronary and stroke events with atorvastatin in hypertensive patients who have
average or lover than average chollesterol consentration in the Anglo– Scavdinavian
Cardiac Outcomes Trial-Lipid Lowering Arm (ASCOT–LLA): a Multicentre
randomized controlled trial. Lancet. 2003; 361: 1149–58.
67
24. Herbert PR, Gaziano JM, Chan KS. Cholleterol Lowering with statin drugs, risk
of stroke and total mortality: an overview of randomized trials. JAMA.
1997;278:313–21.
25. Zaremba J, Losy J. Cytokines in clinical end experimental ischemic stroke.
Neurol Neurochir. 2004;38:57-62.
26. Biler J, Love BB : Vascular Disease of the Nervous System . In; Bradley WG,
Daroff RB, Fenichel GM; Marsden CD (eds). Neurology in Clinical Practice. 3 th ed.
Vol 2. USA: Butterworth-Heinemann, 2000: 57,1125-1166.64.
27. Rowland P L. Pathogenesis, classification, and epidemiyology of cerebrovascular
disease. İn:Merrit‘s Neurology. Lippincott Williams and Wilkins. USA.
2000;35:217-229.
28. BousheyCJ, Beresford SA, Omenn GS. A qantitative assesment of plasma
homocysteine as a risk factor for vascular disease: Probable benefits of increasing
folic acid intakes. JAMA. 1995;274:1049-1057.
29. Plehn JF, Davis BR, Sacks FM et al. Reduction of stroke incidence after
myocardial infarction with pravastatin: Cholesterol and Recurrent Events (CARE)
study. Circulation. 1999;99:216-223.
30. Bradley WG , Daroff RB, Fenichel GM, Kaynak S(ed). İn:Santral Sinir
Sisteminin Vasküler Hastalıkları . Neurology İn Clinical PraBBTice . 2003;24:215-
23.
31. Kumral E, Balkır K. İnme Epidemiyolojisi . İn: Balkan S. Serebrovasküler
Hastalıklar. pp. 38-46. 2002.
32. Bamford J, Sandercock P, Dennis M, ve ark. Classification and natural history of
clinically identifiable subtypes of cerebral infarction. Lancet. 1991; 337:1521–1526.
33. Adams RD, Victor M, Ropper AH. (Editors). Cerebrovascular Disease.
Principles of Neurology. 8. Baskı ABD: Mc Graw Hill Co. 2005: 821–924.
34. Adams HP, Bendixen BH, Kappelle LJ, Biler J, Love BB, Gordon DL, Marsh
EE, fort he TOAST inventigators. Classification subtype of acute ischemic stroke:
definitions for use in a multicenter clinical trial. Stroke. 1993;24:35-41.
35. Rovira A, Grivé E, Rovira A, Alvarez-Sabin J. Distribution territories and
causative mechanisms of ischemic stroke. Eur Radiol. 2005; 15: 416–426.
68
36. Broderick JP. Heart disease and stroke (review). Heart Disease and Stroke. 1993;
2: 355-59.
37. Di Pasquale G, Pozatti A: Heart disease and stroke in prevention of ischemic
stroke edt by C Fieschi, M Fisher , Martin Dunitz Ltd. London. 2000: 27-50.
38. Toole JF: Cardiac causes for stroke in cerebrovascular disease.4 th edition Rover
Press, New York. 1990: 224-229.
39. Brown RD, Whisnant JP, Sicks RD, et al. Stroke incidence, prevalence and
survival: Secular trends in Rochester, Minnesota, Through 1989. Stroke.
1996:27:373-380.
40. Sacco RL, Boden-Albala B, Gan R, et al. Stroke incidence among white, black,
and hispanic residents of an urban community. Am J Epidemiol. 1998; 147:259-268
41. Davis PA, Clarke WR, Bendixen BH, et al. Silent cerebral infarction in patients
enrolled in the TOAST study. Neurology. 1996;46:942-948.
42. Balkan S. Serebrovasküler hastalıklar. pp. 38-93, Güneş Kitabevi Yayınları,
Ankara, 2002.
43. Balkan S. Serebral Vasküler Anatomi. İç: Serebrovasküler Hastalıklar. pp. 1-15.
Güneş Kitabevi Yayınları, Ankara, 2000.
44. Men S. Görüntüleme. Ed. Kutluk K. İskemik inme. pp.95-143. Nobel tıp
kitabevleri, İzmir. 2004.
45. Markus HS. Cerebral perfusion and stroke. J Neurosurg Psychiatry. 2004;75:353-
361.
46. Astrup J, Siesjo BK, Symon L. Thresholds in cerebral ischemia-the ischemic
penubra. Stroke. 1981;12:723-5.
47. Furlan M, Marchal G, Viader F, Deerlon JM, Baron JC. Spontaneous
neurological recovery after stroke and the fate of the ischemic penubra. Ann Neurol.
1996;40:216-26.
48. Heiss WD. Experimental evidence of ischemic thresholds and functional
recovery. Stroke. 1992;23:1668-72.
49. Ginsberg MD, Pulsinelli WA. The ischemic penubra, injury thresholds, and the
therapeutic window for acute stroke. Ann Neurol. 1994;36:553-4.
50. Koroshetz WJ, Moskowitz MA. Emerging treatments for stroke in humans.
Trends Pharmacol Sci. 1996;17:227-33.
69
51. Choi DW. Calcium and excitoxic neuronal injury, Ann NY Acad Sci. 1995;747:
162-71.
52. Kristian T, Siesjo BK. Calcium in İschemic cell death. Stroke. 1998; 29: 705-18.
53. Heron A. Pollard H, Dessi F, Moreau J, Lasbennes F, Ben-AriY, Charriaut-
Marlangue C. Regional variability in DNA fragmentation after global ischemia
evidenced by combined histological and gel electrophoresis observations in the rat
brain. J Neurochem. 1993;61:1973-76.
54. MacManus JP, Linnik MD. Gene expression induced by cerebral ischemia: an
apoptotic perpective.J Cereb Blood Flow Metab. 1997;17:815-32.
55. Siesjo BK. Historical overview. Calcium, ischemia, and death of brain cell. Ann
N Y Acad Sci. 1988;522:638-61.
56. Chan PH. Reactive Oxygen radicals in signaling and damage in the ischemic
brain. J Blood Flow Metab. 2001;21:2-14.
57. The National İnstitute of Neurological Disorders and stroke rt-PA Stroke Study
Group. Tissue plasminojen activator for acute ischemic stroke. N Engl J Med. 1995;
333:1581-87.
58. Small DL, Buchan AM. NMDA antagonist: their role in neuroprotection. Int Rev
Neurobiol. 1997;40:137-71.
59. Kumral K. Akut iskemik inmenin klinik özellikleri. Akut İskemik İnme. pp. 24-
42. 2001.
60. Hartley DM, Kurth MC, Bjerkness L, Weiss JH, Choi DW. Glutamate
receptorinduced 45 Ca++ accumulation in corcital cell culture correlates with
subsequent neuronal degeneration. J Neurosci. 1993;13:1993-2000.
61. Sattler R, Tymianski M. Molecular mechanisms of calcium-dependent
excitotoxicity. J Mol Med. 2000;78: 3-13.
62. Budd SL, Nicholls DG. Mitochondria, calcium regulation, and acute glutamate
excitotoxocity in cultured cerebellar granule cells. J Neurochem. 1996; 67: 2282-91.
63. White RJ, Reynolds IJ . Mitochondria accumulate Ca++ following intense
glutamate stimulation of cultured rat forebrain neurones. J Physiol (Lond).
1997;498:31-47.
64. Silver IA, Erecinska M. İntracellular and extracellular changes of (Ca++) in
hipoxia and ischemia in rat brain in vivo. J Gen Physiol. 1990;95:837-66.
70
65. Zhang L, Andou Y, Masuda S, Mitani A, Kataoka K. Dantrolene protects against
ischemic, delayed neuronal death in gerbil brain. Neurosci Lett. 1993;158:105-8.
66. Balkan S.Serebral vasküler anatomi. Klinik Nöroloji. Oğul E. 2002: 3-15
67. Nedergaard M, Hansen AJ. Spreading depression is not associated with neuronal
injury in the normal brain. Brain Res. 1988;449:395-8.
68. Kristian T, Siesjo BK. Calcium in İschemic cell death. Stroke 1998; 29: 705-18.
69. Harman AW, Maxwell MJ, An evaluation of the role of calcium in cell injury.
Annu Rev Pharmacol Toxicol. 1995;35:129-44.
70. Yang G, Chan PH, Chen J, Carlson E, Chen SF, Weinstein P, Epstein CJ, Kamii
H. Human copper-zinc superoxide dismutase transgenic mice are highly resistant to
reperfusion injury after focal cerebral ischemia.Stroke. 1994;25:165-70.
71. Dawson VL, Kzushi VM, Huang PL, Snyder SH, Dawson TM. Resistance to
neurotoxicity in cortical cultures from neuronal nitric oxide synthase-deficient mice J
Neurosci. 1996;16:16-87.
72. Gürsoy-Özdemir Y, Bolay H, Sarıbas O, Dalkara T. The role of endothelial nitric
oxide generation and peroxynnitirite formation in reperfusion injury after focal
cerebral ischemia. Strok. 2000;31:1974-81
73. Yemişçi M, Gürer G, Dalkara T. İskemik inmede gelişen fizyopatolojik olaylar.
İç: Türkiye Klinikleri Nöroloji, Serebrovasküler Hastalıklar Özel Sayısı Nisan
2004:22-30.
74. Hirsch T, Marchetti P, Susin SA, Dallaporta B, Zamzami N, Marza I, Geuskens
M, Kroemer G. The apoptosis–necrosis paradox. Apoptogenic proteases aBBTivated
after mitochondrial permeability transition determine the mode of cell death
Oncogene. 1997; 15: 1573-81.
75. Nicotera P, Leist M, Manzo L, Neuronal cell death: ademise with differant
shapes. Trends Pharmacol Sci. 1999; 20: 46-51.
76. Pulsinelli W. Pathophysiology of acute ischemic stroke. The Lancet 1992; 339:
532-536.
77. Raichle ME. The Pathophysiology of brain ischemia. Ann Neurol. 1983; 12: 2-
10.
78. Kumral E, Özkaya B,Özkaya A. The Ege Stroke Registry:Ahospital based study
in the Aegean Region , İzmir, Turkey. Cerebrovasc Dis. 1998;8:278-288.
71
79. Gilroy J: Cerebrovascular Disease. In Basic Neurology. 3rd ed. USA: Mc Graw
Hill Co. 2000; 225-277.
80. Bakar M, Oğul E. Tıkayıcı tip serebrovasküler hastalıklar. İç: Balkan S.
Serebrovasküler Hastalıklar. 2002;7:72-90.
81. Tuncay R. Nörovasküler sendromlar. İstanbul Tıp Fakültesi Temel ve Klinik
Bilimler Ders Kitapları. 2004;20.3:205-217.
82. Krespi Y, Bahar S. İskemik Beyin Damar Hastalıklarında Tanı ve Tedavi
Yaklaşımları. İstanbul Tıp Fakültesi Temel ve Klinik Blimler Ders Kitapları.
2004;20: 261-277.
83. Saatçi I. Strok‘ta görüntüleme yöntemleri. İç: Balkan S. Serebrovasküler
Hastalıklar. 2002;15:199-221.
84. Işıkay TC, Mutluer N. Strok koplikasyonları. İç: Balkan S. Serebrovasküler
Hastalıklar. 2002;21:313-328.
85. Yaltkaya K, Balkan S, OğuzY. Serebrovasküler Hastalıklar. İç: Nöroloji Ders
Kitabı. Palme yayıncılık. 2000:13;183-219.
86. Bozbuğa N. Serebrovasküler Hastalıklar. İç: Lindsay, Bone, Callander. Çeviri;
Bozbuğa M. Resimli Açıklamaları ile Nöroloji ve Nöroşirurji. 2000;236-268.
87. Samancı N, Özcan E. Strok rehabilitasyonu: İç: Balkan S. Serebrovasküler
Hastalıklar. 2002;22:329-349.
88. Laskowitz DT, Kasner SE, Saver J, Remmel KS, Jauch EC; BRAIN Study
Group. Clinical usefulness of a biomarker-based diagnostic test for acute stroke: the
Biomarker Rapid Assessment in Ischemic Injury (BRAIN) study. Stroke. 2009
Jan;40(1):77-85. Epub 2008 Oct 23.
89. Cucchiara B, Ross M. Transient Ischemic Attack: Risk Stratification and
Treatment. Ann Emerg Med. 2008;52:S27-S39.
90. Mohr JP, Choi D, Grotta J, and Wolf P. Stroke: Pathophysiology, Diagnosis, And
Management . 4th edition, Churchill Livingstone. 2004.
91. Dassan P, Keir G, Brown MM. Criteria for a Clinically Informative Serum
Biomarker in Acute Ischaemic Stroke: A Review of S100B. Cerebrovasc Dis.
2009;27:295–302.
92. Guyton AC, Hall JE. The Textbook of Medical Physiology, 10th ed.
Philadelphia, Penn: W.B. Saunders; 2000; 45- 61.
72
93. Vallins JW, Brand NJ, Dabhaden N, ve ark. Molecular cloning of humancardiac
troponin I using polymerase chain reaction. FEBS Lett. 1990;270:57-61.
94. Friess U, Stark M. Cardiac markers: a clear cause for point-of-care testing.
Anal Bioanal Chem. 2009;393:1453–1462.
95. Eriksson S, Wittfooth S, Pette K. Present and future biochemical markers for
detection of acute coronary syndrome. Critical Reviews in Clinical Laboratory
Sciences. 2006;43:427–495.
96. Kemp M, Donovan J, Higham H , Hooper J. Biochemical markers of
myocardial injury. British Journal of Anaesthesia. 2004;93: 63-73.
97. Hedberg P. Advances in routine measurement of cardiac damage and
cardiovascular risk markers. Academic Dissertation to be presented with the assent
of the Faculty of Medicine, University of Oulu, for public discussion in the
Auditorium 8 of Oulu University Hospital 25 Şubat 2005.
98. Wu AH, Ford L. Release of cardiac troponin in acute coronary syndromes:
Ischemia or necrosis? Clin Chim Acta. 1999; 284: 161–174.
99. Katus HA, Remppis A, Looser S, Hallermeier K, Scheffold T, Kubler W.
Enzyme linked immunoassay of cardiac troponin T for the detection of acute
myocardial infarction in patients. J Mol CellCardiol. 1989; 21: 1349–1353.
100. Babuin L, Jaffe AS. Troponin: the biomarker of choice fort he detection of
cardiac injury. CMAJ. 2005; 173:1191-1202.
101. Mahajan M, Mehta Y, Rose M, Shani J, Lichstein E. Elavated troponin level is
not synonymous with myocardial infaction. Int J Cardiol. 2006; 111:442-449.
102. Angelangonio ED, Fiorelli M, Toni D, Sacchetti ML, Lorenzano S, Falcou A, et
al. Prognostic significance of admission levels of troponin I in patients with acute
ischaemic stroke. J Neurol Neurosurg Psychiatry. 2005;76:76-81.
103. Guerrero-Peral AB, Guerrero-Peral AL, Carrascal Y, Bustamante R, Rodriguez
MA, Ponce- Villares MA, Bueno-Rodriguez V. Specific markers of myocardial
injury in acute stroke. Rev Neurol. 2002; 35:901-904.
104. Kontos MC, Anderson FP, Hanbury CM, et al. Use of the combination of
myoglobin and CK-MB mass for the rapid diagnosis of acute myocardial infarction.
Am J Emerg Med. 1997;15:14-19.
73
105. Harnemann T, Rutihauser D, Wallimann T. Why is creatine kinase is a dimer?
Evidence for cooperativity between two subunits. Biochimica et Biophysica Acta.
2000:1480:365-373.
106. Tsung SH. Several conditions causing elevation of serum CK-MB and CK-BB.
Am. J. Clin. Pathol. 1981;75: 711-715.
107. Urdal P, Urdal K, Stromme JH. Cytoplasmic creatine kinase isoenzymes
quantitated in tissue specimens obtained at surgery. Clin Chem. 1983;29:310-313.
108. Azzazy HME, Christenson RH. Cardiac markers of acute coronary syndromes:
is there a case for point-of-care testing? Clinical Biochemistry. 2002; 35:13–27.
109. Ercan B, Tamer L, Atik U. Kreatin Kinaz İzoenzimleri ve klinik önemleri.
Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi. 2003:3:236-245.
110. Noris JW, Hachinski VC, Myers MG, Callow J, Wong T, More RW. Serum
cardiac enzymes in inmee. İnme. 1979; 10:548-553.
111. Ay H, Arsava EM, Sarıbas O. Creatine kinase-MB elevation after inmee is not
cardiac in origin comparison with troponin T levels. İnme. 2002; 33:286-289.
112. Bulkan M. Akut iskemik inmeli hastalarda E-selektin ve Hs-CPR‘nin serum
seviyeleri. T.C Sağlık Bakanlığı Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma
Hastanesi 1. Nöroloji Kliniği, Nöroloji Uzmanlık tezi, İstanbul 2006.
113. Rifai N, Tracy RP, Ridker PM. Clinical efficacy of an automated high-
sensitivity Creactive protein assay. Clin Chem. 1999, 45;2136-2141.
114. Rifai N and Ridker PM. High-sensitivity C-reactive protein: A novel and
promising marker of coronary heart disease. Clin Chem. 2001;47;403-411.
115. Roberts WL, Sedrick R, Moulton L, Spencer A, Rifai N. Evaluation of four
automated high-sensitivity C-reactive protein methods: Implications for clinical and
epidemiological applications. Clin Chem. 2000; 46; 461-468.
116. Kılıçturgay K: Enflamasyonun Akut Faz Cevabıyla İzlenmesi. İmmünoloji.
2003; 226-227.
117. Libby P. The pathogenesis of atherosclerosis. In: Braunwald E, Fauci AS,
Kasper DL, Hauser SL, Longo DL, Jameson JL, eds. Harrison‘s Principles of
Internal Medicine. New York: McGraw-Hill, 2001: 1377-1381.
118. Berliner JA, Heinecke JW. The role of oxidized lipoproteins in atherogenesis.
Free Radic Biol Med. 1996; 20: 707-727.
74
119. J. Arnhold. Properties, functions, and secretion of human myeloperoxidase.
Biochemistry (Moscow). 2004;69:4-9. Transleted from Biokhimiya. 2004;69:8-15.
120. Schmitt D, Shen Z, Zhang R, Colles SM, Wu W, Salomon RG, Chen Y,
Chisolm GM, Hazen SL. Leukocytes utilize Myeloperoxidase generated nitrating
intermediates as physiological catalysts fort he generation of biologically active
oxidized lipids and sterols in serum. Biochemistry. 1999;38:16904-15.
121. DaughertyA, Dunn JL, Ratery DL, Heinecke JW. Myeloperoxidase, a catalyst
for lipoprotein oxidation, is expressed in human atherosclerotic lesions. J Clin Invest.
1994;94:437-444.
122. Nauseef WM. Myeloperoxidase deficiency phagocytic defects, I: abnormalities
outside of the respiratory burst. Hematol Oncol Clin North Am. 1988; 2:135-158.
123. Malech HL, Nauseef WM. Primary inherited defects in neutrophil function:
etiology and treatment. Semin Hematol. 1997;34:279-290.
124. Heinecke JW. Mass spectrometric quantification of amino acid oxidation
products in proteins: insights into pathways that promote LDL oxidation in the
human artery wall. FASEB J. 1999;13:1113-1120.
125. Podrez EA, Abu-Soud HM, Hazen SL. Myeloper-oxidase-generated oxidants
and atherosclerosis. Free Radic Biol Med. 2000;28:1717-1725.
126. de Servi S, Mazzone A, Ricevuti G, Mazzucchelli I, Fossati G, Angoli L, et al.
Expression of neutrophil and monocyte CD11B/CD18 adhesion molecules at
different sites of the coronary tree in unstable angina pectoris. Am J Cardiol.
1996;78:564-8.
127. Buffon A, Biasucci LM, Liuzzo G, D‘Onofrio G, Crea F, Maseri A. Widespread
coronary inflammation in unstable angina. N Engl J Med. 2002;347:5-12.
128. Davies MJ, Thomas A. Thrombosis and acute coronary-artery lesions in sudden
cardiac ischemic death. N Engl J Med. 1984;310:1137-40.
129. Naruko T, Ueda M, Haze K, van der Wal AC, van der Loos CM, Itoh A, et al.
Neutrophil infiltration of culprit lesions in acute coronary syndromes. Circulation
2002; 106:2894-900.
130. Zhang R, Brennan ML, Fu X, Aviles RJ, Pearce GL, Penn MS, et al.
Association between myeloperoxidase levels and risk of coronary artery disease.
JAMA. 2001;286:2136-42.
75
131. Sugiyama S, Okada Y, Sukhova GK, Virmani R, Heinecke JW, Libby P.
Macrophage myeloperoxidase regulation by granulocyte macrophage colony-
stimulating factor in human atherosclerosis and implications in acute coronary
syndromes. Am J Pathol. 2001;158: 879-91.
132. Daugherty A, Dunn JL, Rateri DL, Heinecke JW. Myeloperoxidase, a catalyst
for lipoprotein oxidation, is expressed in human atherosclerotic lesions. J Clin Invest.
1994;94:437-444.
133. Hazen SL, Heinecke JW. 3-Chlorotyrosine, a specific marker of
myeloperoxidase-catalyzed oxidation, is markedly elevated in low-density
lipoprotein isolated from human atherosclerotic intima. J Clin Invest. 1997;99:2075-
2081.
134.Hazen S L, Gaut JP, Crowley JR, Hsu FF, Heinecke JW. Elevated levels of
protein-bound p-hydroxyphenylacetaldehyde, an amino acid-derived aldehyde
generated by myeloperoxidase, are present in human fatty streaks, intermediate
lesions and advanced atherosclerotic lesions. Biochem J. 2000; 352:693-699.
135. Heller JI, Crowley JR, Hazen SL, et al. p-Hydroxyphenylacetaldehyde, an
aldehyde generated by myeloperoxidase, modifies phospholipid amino groups of low
density lipoprotein in human atherosclerotic intima. J Biol Chem. 2000;275:9957-
9962.
136. Podrez EA, Schmitt D, Hoff HF, Hazen SL. My- eloperoxidase-generated
reactive nitrogen species convert LDL into an atherogenic form in vitro. J Clin
Invest. 1999;103:1547-1560.
137. Podrez EA, Febbraio M, Sheibani N, et al. Mac-rophage scavenger receptor
CD36 is the major receptor for LDL modified by monocyte-generated reactive
nitrogen species. J Clin Invest. 2000;105:1095-1108.
138. Sabatine MS, Morrow DA, de Lemos JA, Gibson CM, Murphy SA, Rifai N, et
al. Multimarker approach to risk stratification in non-ST elevation acute coronary
syndromes: simultaneous assessment of troponin I, C-reactive protein, and B-type
natriuretic peptide. Circulation. 2002;105:1760-3.
139. Ferreiros ER, Boissonnet CP, Pizarro R, Merletti PF, Corrado G, Cagide A, et
al. Independent prognostic value of elevated C-reactive protein in unstable angina.
Circulation. 1999;100:1958-63.
76
140. Baldus S, Heeschen C, Meinertz T, Zeiher AM, Eiserich JP, Munzel T, et al.
Myeloperoxidase serum levels predict risk in patients with acute coronary
syndromes. Circulation. 2003;108:1440-5.
141. Trepels T, Zeiher AM, Fichtlscherer S. Acute coronary syndrome and
inflammation. Biomarkers for diagnostics and risk stratification. Herz 2004;29:769-
76.
142. Cojocaru IM, Cojocaru M, Iliescu I, Botnaru L, Gurban CV, Sfrijan F,
Tanasescu R. Plasma Myeloperoxidase Levels in Patients with Acute Ischemic
Stroke. Rom. J. Intern. Med. 2010;(48): 101–104.
143. Efstathiou SP, Tsıoulos DI, Zacharos ID, Tsıakou AG, Mitromaras AG,
Mastorantonakis SE, et al. A new classification tool for clinical differentiation
between haemorhagic and ischaemic stroke. Jounal of Internal Medicine. 2002;
252:121–9.
144. Wolf PA, Grotta JC. Cerebrovascular disease. Circulation. 2000; 102:75–80.
145. Oguzhan Ç. Beyin damar hastalıklarında tanımlar, sınıflama, epidemiyoloji ve
risk faktörleri. Ed: Öge AE. Nöroloji. pp. 193-194, Nobel Tıp Kitapevleri 2004.
146. Yoneda Y, Okuda S, Hamada R, Toyota A, Gotoh J, Watanabe M, et al.
Hospital cost of ischemic stroke and intracerabral hemorrhage in japanese stroke
centers. Health Policy. 2005; 73:202-211.
147. Vila V, Sales VM, Vaya Amparo, Lago A, Alanso P, Aznar J. Association
between inflammation and hemostatic markers in atherothrombotic inmee.
Thrombosis research. 2003;112:217-221.
148. Iltumur K, Karabulut A, Apak I, Aluclu U, Ariturk Z, Toprak N. Elevated
plasma N-terminal pro-brain natriuretic peptide levels inacute ischemic stroke. Am
Heart J. 2006;151:1115–22.
149. Makikallio AM, Makikallio TH, Korpelainen JT, Vuolteenaho O, Tapanainen
JM, Ylitalo K, et al. Natriuretic peptides and mortality after stroke. Stroke.
2005;36:1016–20.
150. Dikmen M, Gülel B, Güneş HV, Gücüyener D, Değirmenci İ, Özdemir G,
Başaran A, Akut İnme Hastalarında Risk Faktörü Olan Homosistein Düzeyine
MTHFR Gen Polimorfizmlerinin Etkisi, Kocatepe Tıp Dergisi 2004;5: 55–61
77
151. Etgen T, Baum H, Sander K and Sander D. Cardiac Troponins and N-Terminal
Pro-Brain Natriuretic Peptide in Acute Ischemic Stroke Do Not Relate to Clinical
Prognosis. Stroke. 2005;36;270–5.
152. Alioğlu E.Akut Strok ile serum lipoprotein (a) düzeyi ilişkisi. Erzurum: Atatürk
üniversitesi; 2006.
153. Du X, McNamee R, Cruickshank K. Stroke risk from multiple risk factors
combined with hypertension: a primary care based case-control study in a defined
population of Northwest England. Ann Epidemiol. 2000; 10:380-388.
154. Ghandehari K, Izadi Z. The Khorasan stroke registry: results of a five-year
hospital-based study. Cerebrovasc Dis. 2006; 23:132-139.
155. William Whiteley. Blood Markers for the Prognosis of Ischemic Stroke, A
Systematic Review. Stroke. 2009;40:e380-e389.
156. Barber, M and Barlow, N and Macfarlane, PW and Morton, JJ and Roditi, G
and Stott. Elevated troponin levels are associated with sympathoadrenal activation in
acute ischemic stroke. Cerebrovascular Diseases. 2007;23(4):260-266.
157. Gillian Kerr, Gautamananda Ray. Elevated Troponin after Stroke: A Systematic
Review. Cerebrovasc Dis. 2009;28:220–226.
158. Christensen H, Johannesen HH, Christensen AF, Bendtzen K, Boysen G. Serum
cardiac troponin I in acute stroke is related to serum cortisol and TNF-alpha.
Cerebrovasc Dis. 2004;18:194–199.
159. Jesper K. Jensen. Frequency and Significance of Troponin T Elevation in Acute
Ischemic Stroke. Am J Cardiol. 2007;99:108–112.
160. Pil-Wook Chung . Initial Troponin Level as a Predictor of Prognosis in Patients
with Intracerebral Hemorrhage. J Korean Neurosurg Soc. 2009;45(6):355-359.
161. Marilyn Hravnak ve ark. Elevated Cardiac Troponin I and Relationship to
Persistence of Electrocardiographic and Echocardiographic Abnormalities After
Aneurysmal Subarachnoid Hemorrhage. Stroke. 2009;40:3478-3484.
162. Apak İ, İltemur T, Tamam Y, Kaya N. Serum cardiac troponin T levels as an
indicator of myocardial injury in ischemic and hemorrhagic inmee patients. Tohoku J
Exp Med. 2005; 205:93-101.
163. Ay H, Arsava EM, Sarıbas O. Creatine kinase-MB elevation after inmee is not
cardiac in origin comparison with troponin T levels. Stroke. 2002; 33:286-289.
78
164. Sato Y, Iwamoto J, Kanoko T, Satoh K. Negative myoglobin staining in
hemiplegic muscle of acute inmee patients predicts functional recovery. Am J Phys
Med Rehabil. 2005; 84:692-698.
165. Lindsberg PJ, Grau AJ. Inflammation and infections as risk factors for ischemic
stroke. Stroke. 2003;34:2518-2532.
166. Voorend M, Faber CG, Ven AJ.A.M, Kessels F, Bruggeman CA, Lodder J.
Chlamydia pneumoniae is a likely risk factor for ischemic stroke in young patients.
Journal of Stroke and Cerebrovascular Diseases. 2004;13(2):85-91.
167. Tarnacka B, Gromadzka G, Czlonkowska A. Increased circulating immune
complexes in acute stroke:the triggering role of Chlamydia pneumoniae and
cytomegalovirus. Stroke. 2002 Apr; 33(4):936-940.
168. Ross R. Atherosclerosis an inflammatory disease. N Engl J Med. 1999
Jan14;340(2):115-126.
169. Geisler T, Bhatt DL. The role of inflammation in atherothrombosis: current and
future strategies of medical treatment. Med Sci Monit. 2004;10(12):308-316
170. Balkan S. Serebrovasküler Hastalıklar pp. 39-69. 2005.
171. Ridker PM, Cushman M, Stampfer MJ. Inflammation, aspirin and the risk of
cardiovascular disease in apparently healthy men. N Engl J Med. 1997;336: 973-979.
172. Ridker PM, Hennekens CH, Buring JE, et al. C-Reactive protein and other
markers of inflammation in the prediction of cardiovascular disease in women . N
Engl J Med. 2000; 342: 836-843.
173. Mario Di Napoli, MD; Francesca Papa. Prognostic Influence of Increased C-
Reactive Protein and Fibrinogen Levels in Ischemic Stroke. Stroke. 2001;32:133-
138.
174. Titto T Idicula, Jan Brogger. Admission C – reactive protein after acute
ischemic stroke is associated with stroke severity and mortality: The ‗Bergen stroke
study‘. BMC Neurology. 2009;9-18.
175. C.R. Canova, C. Courtin, W.H. Reinhart. C-reactive protein (CRP) in
cerebrovascular events. Atherosclerosis 1999;147(1):49–53.
176. Hazell LJ, Stocker R. Oxidation of low-density li-poprotein with hypochlorite
causes transformation of the lipoprotein into a high-uptake form for macro-phages.
Biochem J. 1993;290:165-172.
79
177. Malle E, Hazell L, Stocker R, Sattler W, Esterbauer H, Waeg G. Immunologic
detection and measurement of hypochlorite-modified LDL with specific monoclonal
antibodies. Arterioscler Thromb Vasc Biol. 1995;15:982-989.
178. Abu-Soud HM, Hazen SL. Nitric oxide is a physiological substrate for
mammalian peroxidases. J Biol Chem. 2000;275:37524-37532.
179. Savenkova ML, Mueller DM, Heinecke JW. Tyro-syl radical generated by
myeloperoxidase is a physiological catalyst for the initiation of lipid peroxidation in
low density lipoprotein. J Biol Chem. 1994; 269:20394-20400.
180. Eiserich J P, Hristova M, Cross CE, Jones AD, Freeman BA, Halliwell B.
Formation of nitric oxide-derived inflammatory oxidants by myeloperoxidase in
neutrophils. Nature. 1998;391:393-397.
181. Hazen SL, Zhang R, Shen Z, et al. Formation of nitric oxide-derived oxidants
by myeloperoxidase in monocytes: pathways for monocyte-mediated protein
nitration and lipid peroxidation in vivo. Circ Res. 1999;85:950-958.
182. Heinecke JW, Li W, Francis GA, Goldstein JA. Tyro-syl radical generated by
myeloperoxidase catalyzes the oxidative cross-linking of proteins. J Clin Invest.
1993; 91:2866-2872.
183. Beckman JS, Ye YZ, Anderson PG, et al. Extensive nitration of protein
tyrosines in human atherosclerosis detected by immunohistochemistry. Biol Chem
Hoppe-Seyler. 1993;375:81-88.
184. Leeuwenburg C, Rasmussen JE, Hsu FF, et al. Mass spectrometric
quantification of markers for protein oxidation bytyrosyl radical, copper, and
hydroxyl radical in low density lipoprotein isolated from human atherosclerotic
plaque. J Biol Chem. 1997;272:3520-3526.
185. Leeuwenburg C, Hardy MM, Hazen SL, et al. Reactive nitrogen intermediates
promote low density li-poprotein oxidation in human atherosclerotic intima. J Biol
Chem. 1997;272:1433-1436.
186. Chisolm GM, Steinberg D. The oxidative modification hypothesis of
atherogenesis: an overview. Free Radic Biol Med. 2000;28:1815-1826.
187. Carr AC, Myzak MC, Stocker R, McCall MR, Frei B. Myeloperoxidase binds to
low density lipoprotein: potential implications for atherosclerosis. FEBS Lett.
2000;487:176-180.
80
188. Yang CY, Gu ZW, Yang M, et al. Selective modification of apoB-100 in the
oxidation of low density lipoproteins by myeloperoxidase in vitro. J Lipid Res.
1999;40:686-698.
189. Febbraio M, Podrez EA, Smith JD, et al. Targeted disruption of the class B
scavenger receptor CD36 protects against atherosclerotic lesion development in
mice. J Clin Invest. 2000;105:1049-1056.
190. Witztum JL, Steinberg D. Role of oxidized low density lipoprotein in
atherogenesis. J Clin Invest 1991;88: 1785-92.
191. Ueda M, Ehara S, Kobayashi Y, Naruka T, Shirai N, Hai E, et al. Plaque
instability in human coronary atherosclerotic lesions: roles of oxidized LDL and
neutrophils. International Congress Series. 2004;1262:75-8.
192. Biasucci LM, D‘Onofrio G, Liuzzo G, et al. Intra-cellular neutrophil
myeloperoxidase is reduced in unstable angina and acute myocardial infarction, but
its reduction is not related to ischemia. J Am Coll Car-diol. 1996;27:611-616.
193. Harrison JE, Schultz J. Studies on the chlorinating activity of myeloperoxidase.
J Biol Chem. 1976;251:1371-1374.
194. Peppin GJ, Weiss SJ. Activation of the endogenous metalloproteinase,
gelatinase, by triggered human neutrophils. Proc Natl Acad Sci U S A. 1986;83:
4322-4326.
195. Shabani F, McNeil J, Tippett L. The oxidative inactivation of tissue inhibitor of
metalloproteinase-1 (TIMP-1) by hypochlorous acid (HOCI) is suppressed by anti-
rheumatic drugs. Free Radic Res. 1998;28:115-123.
196. Springman EB, Angleton EL, Birkedal-Hansen H, Van Wart HE. Multiple
modes of activation of latent human fibroblast collagenase: evidence for the role of a
Cys73 active-site zinc complex in latency and a ―cysteine switch‖ mechanism for
activation. Proc Natl Acad Sci U S A. 1990;87:364-368.
197. Palmer RM, Ferrige AG, Moncada S. Nitric oxide release accounts for the
biological activity of endothelium-derived relaxing factor. Nature 1987;327:524-6.
198. Yanagisawa M, Kurihara H, Kimura S, Tomobe Y, Kobayashi M, Mitsui Y, et
al. A novel potent vasoconstrictor peptide produced by vascular endothelial cells.
Nature.1988;332:411-5.
199. Lerman A, Burnett JC Jr. Intact and altered endothelium in regulation of
81
vasomotion. Circulation. 1992;86(6 Suppl) III:12-19.
200. Harrison DG. Endothelial control of vasomotion and nitric oxide production: a
potential target for risk factor management. Cardiol Clin. 1996;14:1-15.
201. Eiserich JP, Baldus S, Brennan ML, Ma W, Zhang C, Tousson A, et al.
Myeloperoxidase, a leukocyte-derived vascular NO oxidase. Science.
2002;296:2391-4.
202. Nauseef WM. Myeloperoxidase deficiency— phagocytic defects, I:
abnormalities outside of the respiratory burst. Hematol Oncol Clin North Am. 1988;
2:135-158.
203. Kutter D, Devaquet P, Vanderstocken G, Paulus JM, Marchal V, Gothot A.
Consequences of total and subtotal myeloperoxidase deficiency: risk or benefit? Acta
Haematol. 2000;104:10-15.
204. Nikpoor B, Turecki G, Fournier C, Theroux P, Rouleau GA. A functional
myeloperoxidase polymorphic variant is associated with coronary artery disease in
French-Canadians. Am Heart J. 2001;142: 336-339.
205. Brennan ML, Anderson MM, Shih DM, et al. Increased atherosclerosis in
myeloperoxidase-deficient mice. J Clin Invest. 2001;107:419-430.
206. Brennan ML, Penn MS, Van Lente F, et al., Prognostic value of
myeloperoxidase in patients with chest pain. New England Journal of Medicine.
2003;349(17):1595-1604.
82
8. EKLER
Kanada Strok Skalası
Bilinç değerlendirilmesi
Bilinç düzeyi;
3.0 açık
1.5 bulanık
Oryantasyon;
1.0 oryante
0.0 dizoryante ve ya uygulama yapılamıyor
KonuĢma;
1.0 normal
0.5 ekspresif defisit(motor afazi)
0.0 reseptif defisit (wernicke)
Motor fonksiyon; güçsüzlük
Yüz (fasial )
0.5 yok
0.0 var
Kol proksimal
1.5 güçsüzlük yok
1.0 hafıf
0.5 belırgın
0.0 tam gucsuzluk
Kol distali
1.5 güçsüzlük yok
1.0 hafif
0.5 belirgin
0.0 tam güçsüzlük
Bacak proksimal
1.5 güçsüzlük yok
1.0 hafif
0.5 belirgin
0.0 tam güçsüzlük
Bacak distali
83
1.5 güçsüzlük yok
1.0 hafif
0.5 belirgin
0.0 tam güçsüzlük
Yüz
0.5 simetrik
0.0 asimetrik
Kollar
1.5 eşit
0.0 eşit değil (güçsüzlük)
Bacaklar
1.5 eşit
0.0 eşit değil
Rankin indeksi
0 Semptom yok
1 Semptomlara rağmen belirgin özürlülük yok: Günlük olağan görev ve
aktivitelerini yürütebiliyor.
2 Hafif özürlülüğü var: Daha önceki aktivitelerinin hepsini yürütemiyor fakat
kendi işlerini yardımsız sürdürebiliyor
3 Orta düzeyde özürlü: bazı yönlerden yardıma gereksinimi var fakat yardımsız
yürüyebiliyor
4 Orta-ağır düzeyde özürlü: yardımsız yürüyemiyor, yardımsız vücut bakımını
yapamıyor
5 Ciddi düzeyde özürlü, yatağa bağımlı, enkontinan, sürekli hemşire veya
hastane bakımı gerekiyor
84
Barthel Ġndeksi
1. Beslenme (10)
10 puan: Tam bağımsız. Yemek yemek için gerekli aletleri kullanır.
5 puan: Bir miktar yardıma ihtiyaç duyar. Biftek kesme gibi bazı işlerde.
0 puan: Yapamaz
2. Tekerlekli sandalyeden yatağa ve tersine geçiĢ (15)
15 puan: Tam bağımsız.
10 puan: Geçiş sırasında minimal yardım alır veya yapacağı işlerin sırası
hatırlatılır.
5 puan: Tek başına yatakta oturma pozisyonuna geçebilir ama geçiş için
yardım gereklidir.
0 puan: Tamamen yatağa bağımlı
3. Kendine bakım (5)
5 Puan: Elini yüzünü yıkıyabilir, dişlerini fırçalayabilir, tıraş olabilir, makyaj
yapabilir.
0 puan: Kişisel bakımda yadıma ihtiyaç duyar.
4. Tuvalet Kullanımı(l0)
10 Puan: Bağımsız (oturup kalkma, giyinme, tuvalet kağıdını kullanma).
5 Puan: Yardıma ihtiyaç duyar, ancak bazı hareketleri kendi yapabilir.
0 puan: Bağımlı
5. Yıkanma(5)
5 puan: Bağımsızdır
0 puan: Yardıma ihtiyacı vardır
6. Düzgün yüzeyde yürüme(15)
15 puan: Hasta yardımsız olarak 45 metre yürüyebilir. Breys, baston , koltuk
değneği, yürüteç kullanabilir. Breys kullanıyorsa kilitleyip açabilmeli, oturup
kalkabilmeli, mekanik destekleri yardımsız kullanabilmelidir.
85
10 puan: Hasta yukardakileri yapmak için yardıma veya gözetime ihtiyaç
duyar. Fakat 45 metreyi yardımla yürüyebilir.
6A. T ekerlekli sandalyeyi kullanabilme (uygunsa) (5)
5 Puan: Hasta yürüyemez ama tekerlekli sandalyeyi kullanabilir. Hasta köşeleri
dönebilir. Yatağa, tuvalete yanaşabilir. Tekerlekli sandalyeyi en az 45 metre
kullanabilmelidir. Eğer hasta yürüme bölümünden puan alırsa, aynca bu bölümden
puan verilmez.
0 puan: Tekerlekli sandalyede oturabilir ancak kullanamaz
7. Merdiven inip çıkma(l0)
10 puan: Bağımsız inip çıkabilir, ancak destek kullanabilir (trabzan, baston,
koltuk değneği...)
5 puan: Hasta yukardaki işleri yapmak için yardıma veya gözetime ihtiyaç
duyar.
0 puan:Yapamaz
8. Giyinip soyunma(l0)
10 puan: Hasta giyinip soyunabilir. Ayakkabı bağlarını çözebilir, bağlayabilir.
Korse veya breys takıp çıkarma bu maddeye dahil değildir. Hastaya kolaylık
sağlayacak elbiseler giydirilmelidir.
5 puan: Hasta bu işler için yardıma gereksinim duyar. İşin en
az yarısını kendisi yapabilmeli ve işlem uygun sürede
tamamlanmalıdır. Sutyen takıp çıkarma puanlamaya dahil edilmez
0 puan: Tam bağımlıdır
9. Barsak bakımı (10)
10 puan: Kontinan (Suppozituar kulanabilir veya gerekirse lavman yapılabilir.
Örneğin, spinal kord yaralanmalı olgular)
5 puan: Hasta suppozituar koymak veya lavman yapmak için yardıma ihtiyaç
duyar.
0 puan: İnkontinan
10. Mesane bakımı(l0)
10 puan: Hasta gece ve gündüz mesanesini kontrol edebilmelidir. Spinal kord
yaralanması olan kataterli hastalar, katater bakı mını bağımsız olarak yapabilmeli,
takıp çıkarabilmelidir.
5 puan: Bazen tuvalete yetişemez veya sürgüyü bekleyemez; altına kaçırır.
0 puan:İnkontinan veya kateterli ve kontrol edemez
86