AHMET MUHİP DIRANAS 100 YAŞINDA! Semiha...

25
AHMET MUHİP DIRANAS 100 YAŞINDA! Semiha ŞENTÜRK Eviniz kutu gibi küçücük bir evdi Sarmaşıklarla balkonu örtük bir evdi Güneşin batmasına yakın saatlerde Yıkanırdı gölgesi kuytu bir derede Yaz kış yeşil bir saksı ıtır pencerede Bahçede akasyalar açardı baharla Ne şirin komşumuzdun sen FAHRİYE ABLA „Türk şiirinde mutlu bir rastlantı‟ AHMET MUHİP DIRANAS “Fahriye Abla”, ”Olvido”, “Kar”, “Ağrı”, “Maşar Dağı”... Hepsi de dilin ve duyguların en incelikli biçimde işlenmesiyle yazılmış şiirler. Bu şiirlerin sahibi, Turgut Uyar’ın “Çıkışı Türk şiirinde hiçbir şeyle açıklanamaz” dediği Ahmet Muhip Dıranas 100 yaşına girdi. Biz de doğumgünü dolayısıyla kendisine bir saygı duruşunda bulunmak istedik. Ahmet Muhip Dıranas, 1909 yılında İstanbul‟da doğar. Babası Galip Efendi, Sinop‟un Salı köyünde doğmuş, okuma yazması olmayan bir adamdır. İstanbul‟dayken itfaiye teşkilatında çalışır. Anne Seniha Hanım ise, Üsküdar‟daki tekkelerden birine de mensup olan Hacı Salim Efendi‟nin kızıdır. Seniha Hanım, Galip Efendi‟nin aksine iyi yetişmiş bir kadındır. Seniha Hanım ile Galip Efendi‟nin evliliklerinden iki çocukları olur: Ahmet Muhip ve Fehime. Fakat çiftin evlenmelerinden iki yıl sonra, Osmanlı Devleti‟nin içinde savaşlar art arda patlak verince baba aileyi İstanbul‟da bırakıp cepheye gider. Galip Efendi, önce Balkanlar‟da, sonra Çanakkale‟de, ardından da Kafkasya‟da askerlik yapar. Ömrünün yedi uzun yılını cephelerde geçiren ve ailesinden uzakta kalan Galip Efendi, askerlik görevi bittiğinde İstanbul‟a ailesinin yanına değil; doğduğu köye -Sinop‟un Salı köyüne- döner. Ailesiyle bağlarını koparır ve burada kendine başka bir yaşam kurar. Yeniden evlenir, bir de oğlu olur. BABA TOPRAĞI Bütün o savaş yılları boyunca eşinin eve dönmesini bekleyen Seniha Hanım, ondan haber alamayınca ilk işi kocasını aramaya koyulmak olur. Nitekim çabaları da boşa çıkmaz. Köyüne kadar gidip Galip Efendi‟yi bulur. Bu da Galip Efendi ile diğer eşi arasında kavgalara ve sürtüşmelere neden olur, sonunda da ayrılırlar. Kocasını ikinci eşinden ayıran Seniha Hanım, iki çocuğuyla birlikte Sinop‟a yerleşir; bu arada da Salı köyüyle ve

Transcript of AHMET MUHİP DIRANAS 100 YAŞINDA! Semiha...

Page 1: AHMET MUHİP DIRANAS 100 YAŞINDA! Semiha ŞENTÜRK11-dsi.wdfiles.com/local--files/edebiyat/dranas.pdf40 yaındayken Zafer gazetesinde yazdığı yazıda ömrü boyunca onu bırakmayacak

AHMET MUHİP DIRANAS 100 YAŞINDA! Semiha ŞENTÜRK

Eviniz kutu gibi küçücük bir evdi Sarmaşıklarla balkonu örtük bir evdi Güneşin batmasına yakın saatlerde Yıkanırdı gölgesi kuytu bir

derede Yaz kış yeşil bir saksı ıtır pencerede Bahçede akasyalar

açardı baharla Ne şirin komşumuzdun sen FAHRİYE ABLA

„Türk şiirinde mutlu bir rastlantı‟ AHMET MUHİP DIRANAS

“Fahriye Abla”, ”Olvido”, “Kar”, “Ağrı”, “Maşar Dağı”... Hepsi de dilin ve

duyguların en incelikli biçimde işlenmesiyle yazılmış şiirler. Bu şiirlerin sahibi,

Turgut Uyar’ın “Çıkışı Türk şiirinde hiçbir şeyle açıklanamaz” dediği Ahmet

Muhip Dıranas 100 yaşına girdi.

Biz de doğumgünü dolayısıyla kendisine bir saygı duruşunda bulunmak istedik.

Ahmet Muhip Dıranas, 1909 yılında İstanbul‟da doğar. Babası Galip Efendi, Sinop‟un Salı

köyünde doğmuş, okuma yazması olmayan bir adamdır. İstanbul‟dayken itfaiye

teşkilatında çalışır. Anne Seniha Hanım ise, Üsküdar‟daki tekkelerden birine de mensup

olan Hacı Salim Efendi‟nin kızıdır.

Seniha Hanım, Galip Efendi‟nin aksine iyi yetişmiş bir kadındır. Seniha Hanım ile Galip

Efendi‟nin evliliklerinden iki çocukları olur: Ahmet Muhip ve Fehime. Fakat çiftin

evlenmelerinden iki yıl sonra, Osmanlı Devleti‟nin içinde savaşlar art arda patlak verince

baba aileyi İstanbul‟da bırakıp cepheye gider. Galip Efendi, önce Balkanlar‟da, sonra

Çanakkale‟de, ardından da Kafkasya‟da askerlik yapar.

Ömrünün yedi uzun yılını cephelerde geçiren ve ailesinden uzakta kalan Galip Efendi,

askerlik görevi bittiğinde İstanbul‟a ailesinin yanına değil; doğduğu köye -Sinop‟un Salı

köyüne- döner. Ailesiyle bağlarını koparır ve burada kendine başka bir yaşam kurar.

Yeniden evlenir, bir de oğlu olur.

BABA TOPRAĞI

Bütün o savaş yılları boyunca eşinin eve dönmesini bekleyen Seniha Hanım, ondan haber

alamayınca ilk işi kocasını aramaya koyulmak olur. Nitekim çabaları da boşa çıkmaz.

Köyüne kadar gidip Galip Efendi‟yi bulur. Bu da Galip Efendi ile diğer eşi arasında

kavgalara ve sürtüşmelere neden olur, sonunda da ayrılırlar. Kocasını ikinci eşinden

ayıran Seniha Hanım, iki çocuğuyla birlikte Sinop‟a yerleşir; bu arada da Salı köyüyle ve

Page 2: AHMET MUHİP DIRANAS 100 YAŞINDA! Semiha ŞENTÜRK11-dsi.wdfiles.com/local--files/edebiyat/dranas.pdf40 yaındayken Zafer gazetesinde yazdığı yazıda ömrü boyunca onu bırakmayacak

Galip Efendi ile ilişkisini sıcak tutmaya çalışır.

Aile Sinop‟a yerleştiğinde Ahmet Muhip dokuz yaşındadır. „Baba toprağında‟, gecikmiş

olarak ilkokula başlar. Yazları da Salı‟ya gidip çobanlık yapar. Doğa sevgisini de, doğaya

düşkünlüğünü de büyüleyici bir güzelliğe sahip, doğanın her rengini taşıyan bir orman

köyü olan ve çok sevdiği Salı‟da kazanır.

40 yaşındayken Zafer gazetesinde yazdığı yazıda ömrü boyunca onu bırakmayacak

çocukluk yıllarını şöyle anacaktır: “Ben her köylü çocuğu gibi sığırtmaçlık etmiş, yalınayak

gezmiş tozmuş, sonra yaşı biraz geç de olsa ilkokula gitmiş bir köylüyüm. On yaşından

sonraki çocukluk, ilkgençlik, gençlik... Beni ihtiyarlığa doğru götüren bütün yıllar ve yollar

boyunca hülyalarımda küçüklüğümün ormanlarını kurdum”.

Çocukluk yılları, baba köyünde haşır neşir olduğu doğa, anılar yıllandıkça belleğinde hep

canlı kalacak ve eskidikçe daha da güzelleşecektir Dıranas için.

Ancak Sinop yılları zordur. Birinci Dünya Savaşı henüz bitmiştir; İstanbul‟da çektikleri

maddi sıkıntılar burada da devam eder. Yokluk Sinop‟ta da ailenin peşini bırakmaz.

Üstelik Galip Efendi için uzak ve uzun yollar yine görünmüştür: Kurtuluş Savaşı

başlayınca baba tekrar cepheye gider.

Savaş bitip Dıranas‟ın babası ailenin yanına döndükten sonra Dıranaslar Sinop‟tan Ankara

Hamamönü‟ndeki küçük bir eve taşınır.

Galip Efendi, silah tamir edilen askeri bir fabrikada usta olarak çalışmaya başlar. Ahmet

Muhip Dıranas Taşmektep‟in dördüncü sınıfına kaydolur.

Ufak tefek şiir denemelerine, bundan birkaç yıl sonra, ortaokul sıralarında başlayacaktır.

„İlk yazarlık deneyimi‟ni ise “Çiçek” adlı öyküsünün Talebe Mecmua‟sında yayımlanmasıyla

yaşar. Dergi onu daimi yazarı olarak kabul eder, fakat Dıranas sonraları burada yazdıkları

için “Fakat o yazılar ne kötü şeylerdi azizim” diyecektir.

“BUNDA İŞ YOK”

Daha Sinop‟tayken ona şiiri sevdiren ise o sıralarda Edirne Askeri Lisesi‟nde öğrenci olan

ve veremden ölen dayısıdır. Ankara‟ya geldiklerinde, çocukluğunun izlenimlerini kağıda

döktüğü şiirler yazar Dıranas. Bunlardan biri de dayısının ölümü üzerine yazdığı bir ağıt

olan “Köpek Havlamaları” adlı şiiridir.

O zamanlar akşamları bir kitapçının yanında çalışan Dıranas, burada dönemin tanınmış

şair ve çevirmenlerinden Abdullah Cevdet ile karşılaşır. Abdullah Cevdet, Dıranas‟ın “O

zamanlar karaladığım...” dediği “Köpek Havlamaları” adlı şiirini beğenir ve İçtihat

dergisinde yayımlar.

Lise yıllarında ise şairliğine etki edecek ve şiirine asıl şeklini kazandıracak iki önemli

kişiyle karşılaşacaktır: Faruk Nafiz Çamlıbel ve Ahmet Hamdi Tanpınar.

Faruk Nafiz, o zamanlar Ankara‟da „yarı şiir ilahı gibi gezen, yakışıklı bir adamdır‟. Dıranas

da Faruk Nafiz‟e hem hayrandır hem de ona özenir. Ankara Erkek Lisesi‟nde ortaokul son

sınıftayken talih onu karşısına hoca olarak çıkarır. Arkadaşları, Dıranas‟ın yazdığı bir şiiri

Faruk Nafiz‟e götürür; fakat o, şiiri gerçekten beğenmediği için midir, Dıranas‟ın dersleri

dışında bir şeylerle uğraşmasını istemediğinden midir bilinmez, “Yok, yok. Bunda iş yok.

Boşu boşuna bunlarla uğraşmasın, derslerine baksın” der.

Henüz şairliğe ilk adımlarını atmaya çalışan Dıranas, o yaşlarda buna çok üzülür. Fakat

talih yüzüne güler ve bundan iki üç ay sonra karşısına “Bende asıl sanata girişin büyük

etkisi onunla başlar” dediği Ahmet Hamdi Tanpınar‟ı çıkarır.

Dıranas, Tanpınar ile ilk kez kırk beş dakika boyunca Jokonda‟nın ellerini anlattığı bir

derste karşılaşır. Sonraları “Benim sanata tutkunluğum Jokonda‟nın ellerine o gün

duyduğum aşkla başlar” diyecektir. Faruk Nafiz‟in “Bunda iş yok” dediği şiiri, Dıranas‟ın

arkadaşları bir de Tanpınar‟a götürür.

Bu kez sonuç bir hayalkırıklığı değil, övgü dolu sözlerdir. Tanpınar alelacele şiirin sahibini

aratmaya başlar. Genç şair, hocası ile okulun içindeki lojman bölümünde kaldığı odaya

görüşmeye gider. Tanpınar‟ın odası, yıllarca Dıranas‟ın gözünün önünden gitmez. Yerleri

öylesine atılmış kitaplarla dolu küçücük bir bekar odasıdır bu.

Tanpınar, Dıranas‟ı karşısına oturtup ondan yazdığı şiiri okumasını ister ve şiirini çok

beğendiğini söyler. Bir de yere atılmış kitaplar arasından birini alır, “Bunu okuyacaksın”

diyerek eline tutuşturur. Kitabın üzerinde “Les Fleurs du Mal” yazar. Genç şairin henüz

adını da dilini de bilmediği bir şairdir bu. Dıranas, Baudelaire‟in “Kötülük Çiçekleri”ni

Page 3: AHMET MUHİP DIRANAS 100 YAŞINDA! Semiha ŞENTÜRK11-dsi.wdfiles.com/local--files/edebiyat/dranas.pdf40 yaındayken Zafer gazetesinde yazdığı yazıda ömrü boyunca onu bırakmayacak

okuyabilmek için Fransızca öğrenir.

Baudelaire, Dıranas‟ı çok etkiler; yalnız şiir anlayışını değil, dünya görüşünü de... Uzun

yıllar bu etkiden kurtulamaz: “Belki Fransız edebiyatının en büyük adamı olan bu şair,

benim fikrimde bir müddet kasırga gibi esmiştir. Ondan ne kadar bitkin ve harap

çıkmışımdır. Belki bende, benim kendimde mevcut her şeyi önüne katıp götürmek üzere

idi” der.

Onu kendi deyişiyle „Baudelaire‟in elinden kurtaran‟ ise çevirilerini de yaptığı Dostoyevski

olmuştur. Dostoyevski onu Baudelaire‟in sarsıcı dünyasından „elinden tutup bir anda kendi

dünyasına çekiverir‟.

Ancak eleştirmenler, Dıranas şiiri söz konusu olduğunda, özellikle Cahit Sıtkı Tarancı‟yı da

birlikte anarak, Baudeleire‟in, bir diğer Fransız şair Verlaine‟in ve sembolizmin etkisinden

daima bahsedecektir.

Ahmet Oktay, Dıranas‟ın şiiri üzerine yazdığı “Geliştirilememiş Bir Şiir Üzerine Notlar” adlı

yazısında onun Baudelaire‟e özellikle şiirinin içeriği dolayısıyla Cahit Sıtkı Tarancı‟dan

daha yakın olduğunu söyler. Oktay‟a göre, Cahit Sıtkı biçem ve biçim olgularını ön planda

tuttuğu için sorunu sadece söyleyiş açısından ele almıştır. Dıranas‟ın şiiri ise taşıdığı

„daemonic‟ (şeytani) yan dolayısıyla; her ne kadar „kötülüğü tümüyle kucaklamaktan,

açımlamaktan ve verili aktörenin karşısına dikmekten‟ ürkse de, “Kötülük Çiçekleri”nin

dünyasına daha yakın durur.

İLK ŞİİR „BİR KADINA‟

Dıranas ise, çevirilerini de yaptığı Baudelaire‟in, şiirinde ancak sınırlı bir etkisi olduğunu

sık sık vurgular. Erdal Öz ile yaptığı bir söyleşide, aslında şiirinde, Baudelaire‟in „B‟sini

bilmezken dahi bir „şeytani yan‟ olduğunu anlatmak için Tanpınar‟ın övdüğü şiirinin

hatırında kalan son dörtlüğünü okur:

”Kolum kanadım kırık/ Çabaladıkça yazık/ Beni pis bir bataklık/ Kendisine çekiyor.”

Ancak bir tek şiiri içinde, o da „biraz‟ Baudelaire etkisi olduğunu kabul eder: ”Selâm”.

Dıranas‟ın şiiri, çağdaş şiirin içeriksel ve biçemsel etkileriyle hece ölçüsü ve uyak gibi

geleneksel biçimleri yoğurarak yeni bir şiir dili ve yapısı kurar.

Türk şiirinde kendi yerini bulacak bu özgün ses, dönemin etkili dergilerinden Milli

Mecmua‟nın 15 Eylül 1926 tarihli sayısında “Ankara Lisesi‟nden Muhip Atalay” imzasıyla

yavaş yavaş tanınmaya başlar. Şiirin adı “Bir Kadına”dır. Dıranas, 1928‟de Servet-i Fünun

dergisinde yayımlanan kimi şiirlerinde de bu imzayı kullanacaktır.

1929 yılında liseyi bitirince Ankara Hukuk Fakültesi‟ne girer. Bu arada Hakimiyet-i Milliye

gazetesinde çalışır. Ankara‟da bir yandan da şiirle ve edebiyat çevresiyle olan ilişkilerini

sürdürür. 1960‟lı yıllarda pek çoğu devletin çeşitli bölümlerinde görevler alacak, o günkü

siyasi ortamda birleşebilmeleri tuhaf görünen kişilerin bulunduğu bu çevre, Genç Türk

Edebiyat Birliği adında bir dernek kurar.

YENİ BİR ÇEVRE

Bu dernekte Behçet Kemal Çağlar, Hamit Macit Selekler, sonradan Ordu senatörü olacak

Zeki Kumrulu, 1962 yılında İçişleri Bakanlığı yapan Hıfzı Oğuz Bekata, yine „60‟lı yıllarda

Yargıtay üyesi olan Rüştü Atilla ve Sıtkı Korkmaz ile İbrahim Saffet Omay gibi adlar

vardır. Bu genç topluluk, Hep Gençlik adıyla bir de dergi çıkarır.

Ancak Dıranas, babasıyla aralarında geçen bir tartışmadan sonra hukuk fakültesini yarıda

bırakıp İstanbul‟a gidince bu topluluktan kopar. Fakülteyi bırakan şair, İstanbul

Üniversitesi‟nin felsefe bölümünde okumaya başlar. Bir yandan da önce Güzel Sanatlar

Akademisi‟nde kütüphane müdürlüğü, ardından Dolmabahçe Resim ve Heykel Müzesi‟nde

müdür yardımcılığı yapar.

Yepyeni bir edebiyat çevresi, içki ve şiir... İstanbul‟da Dıranas‟ı bekleyenler bunlardır.

Artık edebi kimliği yavaş yavaş oturmaya başlamış olan şair, burada Türk edebiyatına yön

verecek kuşaktaşlarından oluşan bir toplulukla birliktedir: Cahit Sıtkı, Sait Faik, Orhan

Veli, Şevket Rado, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Sabahattin Ali.

Garip akımına katılmak için ilk teklifi İstanbul‟da alır Dıranas. Bir gün, Orhan Veli ve

arkadaşları Dolmabahçe Resim ve Heykel Müdürlüğü‟ne gelip Dıranas‟a ilk yenilikçi şiir

denemelerini gösterirler ve kendisinin de bu akımın içinde yer almasını isterler. Fakat

Dıranas o zamanlar buna pek yanaşmaz.

Page 4: AHMET MUHİP DIRANAS 100 YAŞINDA! Semiha ŞENTÜRK11-dsi.wdfiles.com/local--files/edebiyat/dranas.pdf40 yaındayken Zafer gazetesinde yazdığı yazıda ömrü boyunca onu bırakmayacak

Sonradan Garip şiirini Türk şiirini Batılı şiire yaklaştıran adımlardan ilki olarak görmesine

rağmen, Dıranas‟ın şiir tutumu böyle bir akımda yer almasına engel olur. Köktenci ve bir

topluluk içinde gerçekleşecek türde yenileşmeden çok, sanatçının kendini yenilemesinin

esas olduğunu düşünür çünkü.

Bu nedenle de kendini muhafazakar bir şair olarak nitelendirir:

“Ben sanatta muhafazakarlığa inanmış bir adamım. Bence sanatta yenilik, kendi kendini

inkar eden, birtakım değişmelerle yapılan bir şey değildir. Bir sanatın yeniliği, bulunan bir

küçük tohumun yeşertilebilmesi, büyütülebilmesi ve bir ağaç haline getirebilmesi için

sanatçının gösterdiği çabada gizlidir. Yani bir sanatçı, hangi alanda olursa olsun, eserine

kendi kişiliğinin damgasını vurabilme sevdasında olmalıdır. Değişiklik, kendi ana

temasının çevresinde olur ancak. Yani deyim yerindeyse, bir rengin kendine özgülüğünü

arayıp bulma savaşıdır yenilik”.

TUTUCU DEĞİL ISRARLI

Turgut Uyar, Dıranas şiirini „mutlu bir anakronizm‟ olarak yorumlayacaktır:

“Duygulanmasının soyluluğu ile sonsuz derecede gelenekten; şiirini kuruşu, görüntülerini

seçişi, soylu ve yeni davranışına karşın gününün dağdağasına vurdumduymazlığı, çeliğine

kendi bildiğine göre su verişi ile mutlu bir anakronizm. (...) Ahmet Hamdi, Yahya Kemal,

Ahmet Haşim, Divan ve bütün Fransız şiiri, malzemesi ile Ahmet Muhip‟e bir zemin

olmuştur. O, büyük ustalık ve incelikle, geçmişlerin deneylerinden yararlanır... Objesi

hayat değildir, şiirdir; bütün şairlerin geçmişidir, şiirleridir (....) Ahmet Muhip, özü bütün

şiirlerine yayılan şairlerdendir; onu Hececiler‟den ve öbürlerinden ayıran özelliği de

budur”.

Dıranas, tüm bu kaynakları özümseyip yepyeni bir ses yaratmıştır kendine. Bu nedenle de

şiir yazdığı dönemindeki akımlardan ne Hececiler‟in ne Yedi Meşaleciler‟in ne de

Garipçiler‟in yanında yer almadan kendine özgü bir şiir anlayışı edinir. Ancak yapılanları

her zaman takip ve takdir eder.

Dıranas‟ın muhafazakarlığı tutuculuktan çok ısrarı ifade eder: “Benim şiirlerimde vezin

vardır, kafiye vardır. Ama ben ne kafiye düşkünüyüm ne vezin mutaasıbı” diyecektir.

Dıranas İstanbul‟a geldiğinde kendini İstanbul‟un bohem yaşantısının tam kalbinde bulur.

İçki ve şiir hep yanıbaşındadır. Ünlü “Fahriye Abla” şiiri, “Şehrin Üstünden Geçen

Bulutlar”, “Selâm”, “Kargalar”, “Darağacı”, “Ayaklar” ve “Kezban” şiirleri bu dönemin

ürünleridir.

“Fahriye Abla” şiiri, Varlık‟ın 15 Şubat 1935 tarihli sayısında çıktığında genç şairler

arasında olay yaratır. Pek çoğu şiiri beğenir, ancak bazıları şiirin ciddi bir edebiyat

dergisinden çok bir mizah dergisinde yer alabileceği kanaatindedir.

Fakat zaman bu görüştekileri yanıltır. “Fahriye Abla”, o kadar beğenilir ve şairle o kadar

özdeşleştirilir ki, gün gelir Dıranas Edip Cansever‟e bu şiirden bıktığını bile söyler.

Fahriye Abla, Ahmet Muhip Dıranas‟ın babası askeri fabrikada işçiyken kaldıkları İşçi

Evleri‟nde annesinin komşusudur.

Dıranas‟ın şiirde “Eviniz kutu gibi küçücük bir evdi” dediği Fahriye Abla, evli ve çocuklu bir

kadındır. Şair ise 15-16 yaşlarında bir genç. Kendinden yaşça büyük bu kadına duyduğu

beğeni, Dıranas‟ın yıllar sonra yazacağı ve dillere pelesenk olacak “Fahriye Abla”nın ilk

hayallerini ona verecektir.

LAVANTA KOKULU KEDER

Belki “Fahriye Abla” kadar olmasa da Dıranas denince akla gelecek şiirlerden biri de

“Olvido”dur, “Hoyrattır bu akşamüstleri daima” dizesi hafızalardan silinmez. Çünkü bu

dizenin ardından gelecek duyguları bilen bilir: Lavanta çiçeği kokan kederler, dalga dalga

hücum eden pişmanlıklar, ruhu delik deşik eden oklara dönüşmüş anılar, ömrün en güzel

türküsü aldanış ve daha nice duygular...

Edip Cansever‟in „benzersiz duyarlıklar üreten, doğurgan bir şiir‟, „bağırtısı, öfkesi, çalımı

olmadığını‟ söylediği bir şiirdir “Olvido”. Gösterişsizliği ve sessizliğiyle okuru da unutuş ve

aldanış davetine çekiverir. Bu sessiz davetiyle de yine Cansever‟in sözleriyle

„yaşlanmayan bir şiirdir‟, „Türk şiirinin başyapıtlarından biridir‟.

Dıranas İstanbul‟dayken şair ve yazar arkadaşlarıyla sık sık Beyazıt‟taki Küllük

kahvesinde buluşur. Deyim yerindeyse „içki gırla gider‟ bu buluşmalarda. Hatta Dıranas,

Page 5: AHMET MUHİP DIRANAS 100 YAŞINDA! Semiha ŞENTÜRK11-dsi.wdfiles.com/local--files/edebiyat/dranas.pdf40 yaındayken Zafer gazetesinde yazdığı yazıda ömrü boyunca onu bırakmayacak

üç gün üç gece süren bir içki âleminden sonra alkol komasına girip hastanede ayılır.

İstanbul‟da edindiği bir alışkanlık da esrardır. Öyle ki bir dönem şiir yazamaz hale gelince,

Bakırköy‟de 1,5 yıl tedavi görür. Ankara‟ya döndüğünde bir daha bu alışkanlığa dönmez,

ancak içki yaşamında hep olacaktır.

EVLENME KARARI

Dıranas için eğitim ve okul hayatı her zaman onun özgürlüğünü çalan bir düzen demektir.

Eğitimi, okulu bir kenara bırakıp sadece sanatla uğraşmak ister, okulu tamamen bırakır.

Dıranas, aynı yıllarda Çocuk Esirgeme Kurumu‟nun çocuk tiyatrosu seçim kurulunda da

görevlidir. Eşi Münire (Ülker) Dıranas ile 40 yıllık beraberliğinin tohumlarının atılacağı ilk

karşılaşma da burada gerçekleşir. Münire Hanım, o dönemlerde teyzesinin Çocuk

Esirgeme Kurumu‟nda çıkardığı dergileri almak için her hafta buraya uğrar.

Bir seferinde Muhip Bey içeriye girer. İlk defa göz göze gelirler. Sonrasını Münire Hanım

şöyle anlatacaktır: “Girer girmez, o ok gibi bakışları üzerimde hissedince öyle

heyecanlandım ki dergileri falan bulamadım. Sonradan öğrendim ki odadaki kadına „Ben

bu güzel kızla evleneceğim‟ demiş”.

Bir hafta sonra tanışırlar. Münire Hanım henüz 15 yaşında bir genç kızdır; Dıranas ise

saçlarına kırlar düşmüş, olgun bir adam. Dıranas, genç kıza adının anlamını bilip

bilmediğini sorar; yanıt olumsuz olunca açıklar: “Işık demek. Çok güzelsin, ışık gibi.”

Muhip Bey‟in diğer bir sorusu da “Şiir sever misin?”dir. Münire Hanım hemen daha on

yaşındayken ezberlediği, Dıranas‟ın “Serçeler” şiirini okur. Bu sefer, Münire Hanım‟ı

etkileyecek “Prenses” iltifatı gelir: “Ne güzel okuyorsun, sesin de ne tatlı prenses.”

TALİHİN CİLVESİ

1940 yılı gelip çattığında Dıranas Münire Hanım‟ı ailesinden ister ve „ışık kız‟la şair

evlenirler. Fakat yeni evli çift kısa süre sonra Dıranas‟ın sürekli tecil ettiği askerlik gelip

kapıya dayanınca ayrılmak zorunda kalır. Canı sıkkın, üzgün bir şekilde “İster misin şimdi

Doğu Beyazıt‟ı çekeyim” diyerek evden çıkan Ahmet Muhip Dıranas, „talihin bir cilvesiyle‟

gerçekten de Doğu Beyazıt‟ı çeker.

Eve döndüğünde dalgındır, düşüncelidir; gideceği yer Doğu Beyazıt‟ın Sürbehan sınır

karakoludur. Münire Hanım çok istese ve ısrar etse de Muhip Bey, bilmediği bir maceraya

sürüklemek istemediği için ilk başta onu götürmez. Fakat bir yıl sonra Münire Hanım da

Doğu Beyazıt‟a gider. Tezekle ısınıp, gaz lambası ışığında aydınlandıkları iki odalı, toprak

damlı kerpiç evde yaşar çift.

Bu gaz lambasının ışığı altında iki yapıt yazılır: Şairin en güzel şiirlerinden biri olan 180

dizelik destansı “Ağrı” şiiri ve “Gölgeler” oyunu.

Çift, 1946 yılında Ankara‟ya döndüklerinde Ahmet Muhip Dıranas, Çocuk Esirgeme

Kurumu‟nun yayın müdürü olarak çalışmaya başlar. Şiirlerini Varlık, Ülkü, Sanat ve

Edebiyat, Yaprak dergilerinde yayımlamaya devam eder.

1947 yılında “Gölgeler” adlı oyunu Sanat ve Edebiyat gazetesinde tefrika edilir. Aynı yıl

“O Böyle İstemezdi” adlı tiyatro eserini de bitirmiştir. Bu arada İstanbul‟u ve oradaki

arkadaşlarını da ihmal etmez. Münire Dıranas‟la birlikte İstanbul‟a Ahmet Muhip

Dıranas‟ın yakın dostu olan Sait Faik‟in, annesi Makbule Hanım ile oturduğu evde misafir

olurlar.

Makbule Hanım, büyük bir konukseverlikle ağırlar onları. Münire Hanım‟a oğlunun

düzensiz yaşamından ve bir türlü evlenmemesinden şikayet eder. Bir gün daha çok Sait

Faik‟in kaldığı Burgaz‟daki eve giderler. Bahçe içindeki bu güzel evi çok beğenen Münire

Hanım içeri girdiğinde gördüğü manzara karşısında şaşkındır: Salonun ortasında

kocaman, darmadağınık bir yatak vardır. Her tarafa içki şişeleri, kadehler, çamaşırlar

saçılmıştır. Odaya ağır, yoğun bir içki kokusu yayılmıştır. “İşte bu yüzden” der Makbule

Hanım, “Oğlumun evlenmesini istiyorum”.

SİYASETE İLK ADIM

İçki, dönemin edebiyat ortamlarının ve sohbetlerinin vazgeçilmezidir. Sadece Sait Faik

için değil, pek çok yazar ve şair için de. Ahmet Muhip Dıranas da Ankara‟da Cahit Sıtkı

Tarancı‟nın ve Orhan Veli‟nin de müdavimleri olduğu içkili edebiyat gecelerinden

vazgeçmez. Kürt Mehmet‟in Meyhanesi, Nal Meyhanesi ve Kutlu, şairlerin sık sık gittikleri

Page 6: AHMET MUHİP DIRANAS 100 YAŞINDA! Semiha ŞENTÜRK11-dsi.wdfiles.com/local--files/edebiyat/dranas.pdf40 yaındayken Zafer gazetesinde yazdığı yazıda ömrü boyunca onu bırakmayacak

yerlerdir.

Dıranas hemen her geceyi dışarıda geçirirken, çok kıskandığı ve bu gecelere katılmasını

istemediği Münire Hanım ise kitaplara gömülüp onu bekler. Bazen de gece yarıları

kocasının sahanlıktan gelen ayak sesleriyle uyanır.

Zaman zaman, duruma katlanamayıp ayrılmayı teklif etse de Dıranas “Ben sensiz

yapamam” deyip onu hep ikna eder. Gazetelere de yansıyan bir aldatma haberinden

sonra ise Münire Hanım bir kez daha boşanmayı teklif edecektir. Ahmet Muhip Dıranas,

karısının dizlerine yatıp ağlar, onun gönlünü alır ve eşini bu kararından vazgeçirir.

Ancak bu olaylardan sonra Münire Hanım rahatsızlanır, kanser teşhisi konur. Durumu

ağırlaşınca da tedavi için İngiltere‟ye giderler. Burada Münire Hanım‟ın kanser olmadığını

öğrenirler; 3,5 aylık bir tedavi için kalırlar.

1949‟da şair Çocuk Esirgeme Kurumu‟ndaki görevinden ayrılıp, Demokrat Parti yanlısı bir

gazete olan Zafer‟de fıkralar yazmaya başlar. Hemen bir yıl sonra da buradan ayrılır;

şiirlerini göz önünde bulundurdu- ğumuzda toplumsal bir yöneliminden pek de

bahsedemeyeceğimiz Dıranas, Demokrat Parti‟den Sinop milletvekili adayı olur. Fakat

seçilemez.

Münire Hanım siyasete atılmasına “Bir sanatçı olarak siyasetle bu kadar ilgilenmen doğru

değil” diyerek şiddetle muhalefet eder. Oysa Dıranas, “Siyaset yapmazsam, açlıktan

ölürüz” diyecektir. Zira Zafer gazetesine her gün yazdığı fıkralardan aldığı 1,5 lirayla zar

zor geçinir aile.

Erdal Öz ile yaptığı söyleşide, bir ülkedeki sanat ile demokrasi ve özgürlüğün koşutluğuna

vurgu yapacak ve siyasete „fikren, vicdanen ve ödev olarak‟ girdiğini söyleyecektir:

“Ben sanatçının her şeyden önce memleketin siyasetiyle ilgilenmesi gerektiğine inanmış

bir adamım. Çünkü bir memleket olmazsa zaten sanat varolmaz.(...) Yani siyasete

memlekette bir hürriyet rejiminin gelmesine gücümün yettiği kadar yardımcı olabilmek

için ve bir hürriyet mücadelecisi olarak girdim. (...) Yani şiirlerim bir gün kalacaksa,

şiirlerimin yanında hürriyet için mücadele etmiş bir adam olarak da kalmak isterim.”

Dıranas, milletvekili seçilemeyince Zafer gazetesine geri döner, 1957‟ye kadar burada

yazmaya devam eder. Sonraki üç yıl boyunca ise Ankara İl Genel Meclisi ve Belediye

Meclisi üyeliklerinde bulunur. „64 ve „65‟te tekrar Sinop milletvekilliğine aday olur; sonuç

yine hüsrandır. Milletvekilliği, politik fıkralar derken şiir geri planda kalır. 2 Eylül 1949‟da

Şadırvan dergisinde çıkan “Osman Binbaşı” şiirinden sonra yıllarca şiir yayımlamaz.

Nitekim yaşamı boyunca az şiir yayımlayan bir şairdir Dıranas. Hatta bazen „tembel bir

şair‟ olduğu eleştirisi bile yapılır. Tembellik gibi görünenin asıl yüzü ise, bazen bir şiirin

üzerinde iki, üç yıl süren titiz bir çalışma ve „uzun zaman ıstırap içinde geçen takip‟tir.

Ta ki aksayan bir yön kalmayıncaya ve şair şiiri karşında huzur buluncaya dek. Şöyle

diyecektir bu huzurla ilgili: ”O zaman bilirim ki saçımın ucundan ayağımın tırnağına kadar

her şeyim sakindir o şiirimin karşında”.

TEK KİTAPLI ŞAİR

Ömrü boyunca da tek bir şiir kitabı yayımlayacaktır Dıranas. Tek şiir kitabı; ilk şiirinden

yaklaşık elli yıl sonra 1974 yılında, dergilerde çıkan şiirlerini bir araya getirir ve çıkışı „yılın

sanat olayı‟ olur. Buna rağmen, Dıranas‟ın şiirleri her yerdedir: Ders kitaplarında,

antolojilerde, takvim yapraklarında...

Bu 50 yıllık uzun bekleyişin arkasında da yine titizlik ve şiirleri „şarap gibi eskitmeye

bırakmak‟ yatar. Kendi deyişiyle „şiirin sirkeleşip sirkeleşmediğini‟ görmek ister.

Şiir kitabı yayımlamamaktan da hiçbir zaman pişmanlık duymaz, “Bunları yazdığım

zamanlardaki gibi ikide bir kitap halinde yayımlamış olsaydım, bugün o şiirlerimin

birçoğundan belki de utanacaktım” der hatta.

Yakındığı tek şey ise, antolojilerde yayımlanan şiirlerinin çoğunda yanlışlıklar

bulunmasıdır. Söz gelimi, “Fahriye Abla”nın “Yaz kış yeşil bir saksı ıtır pencerede”

dizesinde hep „ıtır‟ sözcüğü eksiktir bu antolojilerde.

Dıranas, tek kitabını „esin kaynağı‟ eşine ithaf eder: “Münire‟ye... Bir gün laf arasında

bana „Bir beşik gibi sallanır dünya, rahat uyusun diye bütün çocuklar...‟ gibi bir söz

söylemiştin. O gün bu gün düşünürüm ki, insanların barışını ve evrensel sevgiyi daha

özge bir biçimde anlatmak kabil değil. Ben yaşantımı şiire, şiirimi de bu sevgiye verdim.

Sanırım, kitapta savaş sözcüğünü bulamayacaksın. Kaldı ki, esinim senden gelir. Onun

Page 7: AHMET MUHİP DIRANAS 100 YAŞINDA! Semiha ŞENTÜRK11-dsi.wdfiles.com/local--files/edebiyat/dranas.pdf40 yaındayken Zafer gazetesinde yazdığı yazıda ömrü boyunca onu bırakmayacak

için kitabı sevinerek sana armağan ediyorum; sana ve bu inançla yaşayanlara, ölenlere”.

“KİME YAZACAĞIM?”

„60‟lar Ahmet Muhip Dıranas için sıkıntılı geçer. Şiirle de yaşamla da ilgisi giderek kesilir.

İl Genel Meclisi Üyeliği görevinden alınınca işsiz kalır ve büyük bir küskünlük dönemine

girer. Edebi yaşamı da yoktur, siyasi yaşamı da. Münire Hanım‟a sık sık “Ben kimin için

yazacağım ki?” diye sorar. Ta ki 1964‟te Hisar dergisinde çıkan “Testi” şiirine kadar...

Dıranas, bundan sonra 1966‟dan 1972‟ye kadar Anadolu Ajansı yönetim kurulu üyeliği

yapacaktır. Sonra da Devlet Tiyatrosu edebi kurulu başkanlığı ve İş Bankası yönetim

kurulu üyeliği. 1974‟te tek şiir kitabını yayımlamasından bir yıl sonra Tevfik Fikret‟in

“Rübab-ı Şikeste” ve “Halûk‟un Defteri” kitaplarından seçtiği şiirlerin dil-içi çevirisini

yaptığı “Kırık Saz” kitabı gelir. Ölümüne kadar da başka bir şey yayımlamayacaktır.

1980‟e doğru, Dıranas‟ın sağlığı giderek bozulur. Artık dudaklarından vasiyet sözcükleri

dökülmeye başlamıştır: “Münire ben Sinop‟a gömülmek istiyorum. Ama sen de mezarını

benim yanımda al, olur mu?”

„Işık kız‟ı daima yanında ister şair. Her yaz gittiği Sinop‟taki son yazında artık nefes

almakta zorlanır. Müzmin bronşit anfizeme, anfizem de kalp yetmezliğine dönüşür ve şair

21 Haziran 1980‟de yaşamını yitirir. Vasiyeti üzerine Sinop‟un, soyadını aldığı çam kokulu

tepelerine gömülür Ahmet Muhip Dıranas.

Bir başka vasiyeti daha vardır Münire Hanım‟a, şaşırtıcı bir vasiyet: “Münire, sakın

Fahriye‟yi gündeme getirme! Elim kırılsaydı da bu şiiri yazmasaydım. Sen bu konuyu

kimseye açma, bu konuyu film yapmak isterler, sakın yaptırma, mani ol”.

Ahmet Muhip Dıranas bir yazısında “Dünyamı, gündelik hayatımı hep şiirin füsunlu

aynasından seyrettim” der. Sayıları az olsa da titizlikle, incelikle yazılmış her şiiri aşkı,

hüznü, sıkıntıyı, yalnızlığı ve sonsuzluğa özlemi en güzel ve en yalın haliyle dile getirir.

Turgut Uyar, Dıranas için “Mutlu bir rastlantıdır şiirimizde” der. Şiirleri eskimeyecek bu

mutlu ve güzel rastlantıyı es geçmenin bir kayıp olduğunu söyleyerek bitirelim yazıyı.

FAHRİYE ABLA

Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar

Kapanırdı daha gün batmadan kapılar

Bu afyon ruhu gibi baygın mahalleden

Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın sen!

Hülyasındaki geniş aydınlığa gülen

Gözlerin, dişlerin ve akpak gerdanınla

Ne güzel komşumuzdun sen Fahriye Abla

Eviniz kutu gibi küçücük bir evdi

Sarmaşıklarla balkonu örtük bir evdi

Güneşin batmasına yakın saatlerde

Yıkanırdı gölgesi kuytu bir derede

Yaz kış yeşil bir saksı ıtır pencerede

Bahçede akasyalar açardı baharla

Ne şirin komşumuzdun sen Fahriye Abla

Önce upuzun sonra kesik saçın vardı

Tenin buğdaysı, boyun bir başak kadardı

İçini gıcıklardı bütün erkeklerin

Altın bileziklerle dolu bileklerin

Açılırdı rüzgarda kısa eteklerin

Açık saçık şarkılar söylerdin en fazla

Ne çapkın komşumuzdun sen Fahriye Abla

Gönül verdin derlerdi o delikanlıya

En sonunda varmışsın bir erzincanlıya

Bilmem şimdi hala bu ilk kocanda mısın

Page 8: AHMET MUHİP DIRANAS 100 YAŞINDA! Semiha ŞENTÜRK11-dsi.wdfiles.com/local--files/edebiyat/dranas.pdf40 yaındayken Zafer gazetesinde yazdığı yazıda ömrü boyunca onu bırakmayacak

Hala dağları karlı erzincanda mısın

Bırak geçmiş günleri gönlüm hatırlasın

Hatırada kalan şeyler değişmez zamanda

Ne vefalı komşumuzdun sen Fahriye Abla

ÇİĞNENEN VASİYET

Dıranas, ölümünden kısa bir süre önce eşi Münire Hanım‟a “Fahriye Abla” şiirini

kastederek “Bu konuyu film yapmak isterler, sakın yaptırma, mani ol” demiştir demesine;

ancak „aklına gelen başına gelir‟.

Yapımcı Engin Karabağ, şairin ölümünün üstünden bir yıl geçmeden Münire Hanım‟a

“Fahriye Abla” şiirini film yapma teklifiyle gelir. Akıllarında Müjde Ar olduğunu söyler.

Önce senaryoyu okumak şartıyla teklifi kabul eder Münire Hanım, ancak bu

gerçekleşmez.

Kısa bir süre sonra da “Fahriye Abla” magazin gazetelerindedir: “Fahriye Abla yatakta”,

“Fahriye Abla hamamda”, “Fahriye Abla erkek beğenmiyor” gibi başlıklarla...

Münire Hanım‟ın isteği üzerine senaryo Sinop‟a getirilir; ama film zaten çekilmiştir.

Münire Dıranas, birtakım şartlar koyarak projeyi imzalar. Ancak ona göre film, şiirin

kalitesini taşımaz.

1984‟te Yavuz Turgul‟un yönetmenliğinde çekilen bu filmin başrollerinde Müjde Ar ve

Tarık Tarcan oynar. Film Yeşilçam‟ın unutulmazları arasına girerken, Fahriye Abla‟yı

canlandıran Müjde Ar‟ın da ününe ün katar.

Ahmet Muhip Dranas İkinci kuşak hececilerin önde gelen adlarından Ahmet Muhip Dıranas 21 Haziran’da Ankara’da öldü. 1909’da Sinop’ta doğan Dıranas ilkokulu Sinop’ta okudu. 1930’da bitirdiği Ankara Erkek Lisesi’nde Ahmet Hamdi Tanpınar ve Faruk Nafiz Çamlıbel’in öğrencisi oldu. 1930-1935 arasında Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde çalıştı. Ankara Hukuk Fakültesi’nde başladığı yükseköğrenimini yarıda bırakıp İstanbul’da Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’ne girdi. Bir yandan da Güzel Sanatlar Akademisi’nde kütüphane müdürü olarak çalıştı. 1938’de Ankara’ya döndü, CHP Genel Merkezi’nde Halkevleri kültür ve sanat yayınlarını yönetti. Askerliğini bazı şiirlerinin esin kaynağı olan Ağrı’da yaptı. Dönüşünde Öocuk Esirgeme Kurumu’nda yayın müdürü oldu, 1957’de kurumun başkanlığına getirildi. 1959’da Zafer gazetesinde başladığı köşe yazarlığıyla birlikte politikaya yöneldi, 1950’de DP’den milletvekili adayı gösterildi. 1951’de Devlet

Page 9: AHMET MUHİP DIRANAS 100 YAŞINDA! Semiha ŞENTÜRK11-dsi.wdfiles.com/local--files/edebiyat/dranas.pdf40 yaındayken Zafer gazetesinde yazdığı yazıda ömrü boyunca onu bırakmayacak

Tiyatrosu Edebni Kurul üyeliğine seçildi. Anadolu Ajansı ve İş Bankası yönetim kurulu üyeliklerinde bulundu. Ahmet Muhip Dıranas’ın “Bir Kadına” başlıklı ilk şiiri 1926’da Hâkimiyet-i Milliye’de Muhip Atalay imzasıyla çıktı. 1940’lara kadar Servetifünün, oluş, yücel, Varlık, Çığır, Ağaç, Gündüz gibi dergilerde yayımladığı şiirleriyle hece şiirinin en tanınmış şairleri arasında yer aldı. Başlangıçta Ahmet Hamdi Tanpınar, Necip Fazıl Kısakürek ve Fransız sembolistlerinin (Baudelaire)etkisindeydi. Biçim ustalığı, imge zenginliği, elde etmeye çalıştığı yeni ses olnakları, konuşma dilinin tadını duyuran söyleyiş özellikleriyle belirginleşen şiirlerinde ölüm, aşk, doğa, sonsuzluk gibi temalar işledi. Garip şiirinin yaygınlık kazandığı yıllarda geri planda kaldı, 1955’ten sonra aranan ve okunan bir şair oldu. Az yazdığı halde “Olvido”, “Kar”, “Köpük”, “Ayaklar”, “Fahriye Abla” gibi dilden dile dolaşan şiirler bıraktı. Şiirlerini 1974’te Şiirler adıyla kitaplaştıran Dıranas tiyatro oyunları da yazdı: Gölgeler (1947), O Böyle İstemezdi (1948). Yazıları ölümünden sonra Yazılar adıyla basıldı. Hece şiirinin son kuşağı denilebilecek şairler arasında Ahmet Muhip Dıranas, çağcıl Batı şiirine (Baudelaire, Verlaine) en yakın, kendinden bir iki kuşak sonrası şairler üzerinde, az sayıda şiirle bile olsa, uzun süre etkili olan bir şairdir. O da hocası Tanpınar gibi az yazmış, seyrek yayımlamış, şiirlerini şiire başladıktan nerdeyse elli yıl sonra (1974) kitaplaştırmıştır. Gerek Fransız şiiri, gerekse kendinden önceki kuşaktan ustaları Ahmet Haşim ve Ahmet Hamdi Tanpınar'dan aldığı etkileri sanatına yedirerek özgün bir şiire ulaşmıştır. Hece ölçüsü sınırlarında kalarak ama durak ve vurgu yerlerini değiştirerek gelenekselde çağdaşlığı yakalayan, çağrışım gücü yüksek, yurdu, insanı ve doğası ile barışık, alışılmadık deyiş örgüsüyle unutulmaz şiirler yazmıştır. Şiirlerinde aşk, tabiat, ölüm, hatıralar, sığ olmayan bir anlatımla ve düşündürücü boyutlar içinde verilmiştir... *Fransız sembolistlerinin ve yeni izlenimcilerinin sanat anlayışını benimsemiştir. *Vezin ve kafiyeye büyük önem veren bu anlayış, tabiattaki bir anlık görünüşten yola çıkarak, onun gerisindeki saf düşünceye yönelir. *Şiirlerinde biçim ve ahenge önem verir. *Şiirlerinde ruhun dalgalanışlarını dile getirmiştir. *Şiirlerinde konu olarak Anadolu’yu, memleket manzaralarını, tabiat ve tarih

Page 10: AHMET MUHİP DIRANAS 100 YAŞINDA! Semiha ŞENTÜRK11-dsi.wdfiles.com/local--files/edebiyat/dranas.pdf40 yaındayken Zafer gazetesinde yazdığı yazıda ömrü boyunca onu bırakmayacak

sevgisini işlemiştir. *Destanımsı şiirleri de vardır. *Ölçü ve kafiyeye sıkı sıkıya bağlıdır. *Fransız şair Baudelaire'nin etkisindedir.

DAĞLARA Gel! Seninle yüce dağlara çıkalım; Yalnız yüce dağlar benim aşkıma eş. O dağlar, hani her gün doğar ya güneş, Orada. Orada eğemen o iklim. Köroğlu gibi hür yaşarım orda ben. Ne isteklerime vurulmuş pıranga Ne de aşkın sonu vardır o dağlarda; Sen var, ağaçlar gibi her yıl yemişlen! Boşuna sarmaz şu belini kollarım, Gebe kalırsın her tutup öpüşümde Ve bir gün taze bir kanla iner kente Bir boz kurt sürüsü gibi oğullarım. Gel! Seninle yüce dağlara çıkalım; Gör, kartalların havada akışını. Yıllarca kızılı sarsın bakışını, Aysız gecelerde ateşler yakalım. İnsan çilesini almaz oldu aklım Soyun, şehrin sana giydirdiği gömlekten, Yakın dostlarına bahs aç ölmekten Ve gel benimle, kaçalım kaçalım... Sıra sıra ufukta alınları ak O dağlar, ötesi mavi gök, tanrılar... Toprağa, ateşe, suya dönüş tekrar Havada başıboş tüy gibi uçarak. AYAKLAR Ölmüş o, ayrı düşmüş sürüden, ayakları dışarda örtüden. Ölmüş herkes gibi ölen insan, Yalnız ayaklar kalmış yaşayan. Ardından ölüme düşen başın

Page 11: AHMET MUHİP DIRANAS 100 YAŞINDA! Semiha ŞENTÜRK11-dsi.wdfiles.com/local--files/edebiyat/dranas.pdf40 yaındayken Zafer gazetesinde yazdığı yazıda ömrü boyunca onu bırakmayacak

İki kardeş bakakalmış şaşkın. Der ki, bu ayakları görenler, Başım değilmiş düşünen meğer. Ayaklarım, az gide uz gide, Ayaklarım, ümitler peşinde! Yolcu ölmüş; işte ayaklar hür! Yolcu ölmüş; ayaklar düşünür...

BÜYÜK OLSUN

Ben büyük şarkıları severim; büyük olsun,

Deniz gibi, gökyüzü gibi her şey ve mahzun.

Seviyorsam seni aşk ölümsüzdür gönlümce,

Âşıksam kadınım değil tanrıçasın, ece.

Denizler yolculuğa çağırır durur da beni

Gitmem düşünerek geri döneceğim günü.

Ben büyük rüzgârları severim; büyük olsun

Aşkım da, özlemim de hepsi, her şey ve mahzun.

İnsan bir yanınca Kerem misali yanmalı,

Uykudan bile mahşer gününde uyanmalı.

ESENLİK SİZE

O gün bu gün size özendim

Her yerde; hava, toprak, deniz.

Bir serüvendi; gökteyseniz

Çıktım, yok, yerdeyseniz indim.

İlkin, size içkiyi tattırdım:

Ömür boyunca sarhoşsunuz;

Ne açsınız artık ne susuz.

Sizsiz ben de susuz kalırdım.

Size geceyi de öğrettim

Page 12: AHMET MUHİP DIRANAS 100 YAŞINDA! Semiha ŞENTÜRK11-dsi.wdfiles.com/local--files/edebiyat/dranas.pdf40 yaındayken Zafer gazetesinde yazdığı yazıda ömrü boyunca onu bırakmayacak

Onda düşlerle çoğaldınız;

Yaşantıda yorgun ve yalnız

Değilsiniz; sizi ürettim.

Biterdi belki bir uykuyla

Her şey, ve tadından ötürü.

Gördünüz ki bundan ileri

Bir şey var çağıran tutkuyla.

Çağırdım, çağırdım, çağırdım

Bir böcek gibi titriyerek.

Koştunuz tükeninceyedek

Ha bir adım, daha bir adım...

Sizi ölümle perçinledim

Bana...ve sımsıkı ve sıcak;

Üşürdünüz ah, çırılçıplak

Ölüm döşeğinde; önledim.

Size yani günahı sundum;

Öptünüz ve güzelleştiniz.

Çirkindiniz ilkin, tek ve pis.

Irmak oldunuz; sizde yundum.

Şimdi olay, hep ya hiç gibi,

Vardan ve yoktan özge bir şey,

Sevgiden de öte bir düzey;

Olmak ya da olmamak belki.

EVRENİ SEVMEK Kİ...

Aç mısın kardeşim, gel olanı bölüşelim,

Ama şiirlerimle seni doyuramam ki;

Ta, yıldızlara değin uzansa bile elim,

Daha ötelerine, daha...buyuramam ki.

İnsanı insan diye sevmişim, hep severim;

Page 13: AHMET MUHİP DIRANAS 100 YAŞINDA! Semiha ŞENTÜRK11-dsi.wdfiles.com/local--files/edebiyat/dranas.pdf40 yaındayken Zafer gazetesinde yazdığı yazıda ömrü boyunca onu bırakmayacak

Ve onu tanrılara karşı bile överim.

Ben bütün bir evreni sevmişim; alın terim

Var evrende; öz, üvey diye ayıramam ki.

Güzellikleri alır satarım, gelişim bu.

Güzel tellalıyım ben; alan var mı? neşem bu.

Güzel'le yüceltirim insanlığı, işim bu,

Çirkini, kabayı ve hamı kayıramam ki.

İnsanoğulluğunu kulluk diye almışın!

Düşüncenin orakla biçilmesine karşın

Bir geleceğin dulda düşlerine dalmışın;

Bu derin aldanıdan seni uyaramam ki.

Kim zafere erecek? Zafer ne? Bir akşamda

Güneşi bağlamaksa geceye karşı, ya da

Haykırmaksa, gür... varım, bir güldür açan, ama

Kini bir hançer gibi kından sıyıramam ki.

Hep Tanrı mı gerek, ey tapınağı dünyanın,

Özgürlükler üstünde?... Bir yüce aramanın

Yıldızsal kulesinden sesleniyorum: kalkın!

Duyuramam ki ama beni, duyuramam ki...

FAHRİYE ABLA

Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar,

Kapanırdı daha gün batmadan kapılar.

Bu, afyon ruhu gibi baygın mahalleden,

Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın, sen!

Hülyasındaki geniş aydınlığa gülen

Gözlerin, dişlerin ve ak pak gerdanınla

Ne güzel komşumuzdun sen, Fahriye abla!

Eviniz kutu gibi bir küçücük evdi,

Sarmaşıklarla balkonu örtük bir evdi;

Güneşin batmasına yakın saatlerde

Page 14: AHMET MUHİP DIRANAS 100 YAŞINDA! Semiha ŞENTÜRK11-dsi.wdfiles.com/local--files/edebiyat/dranas.pdf40 yaındayken Zafer gazetesinde yazdığı yazıda ömrü boyunca onu bırakmayacak

Yıkanırdı gölgesi kuytu bir derede.

Yaz, kış yeşil bir saksı ıtır pencerede;

Bahçende akasyalar açardı baharla.

Ne şirin komşumuzdun sen, Fahriye abla!

Önce upuzun, sonra kesik saçın vardı;

Tenin buğdaysı, boyun bir başak kadardı.

İçini gıcıklardı bütün erkeklerin

Altın bileziklerle dolu bileziklerin.

Açılırdı rüzgârda kısa eteklerin;

Açık saçık şarkılar söylerdin en fazla.

Ne çapkın komşumuzdun sen, Fahriye abla!

Gönül verdin derlerdi o delikanlıya,

En sonunda varmışsın bir Erzincanlıya.

Bilmem şimdi hâlâ bu ilk kocanda mısın,

Hâlâ dağları karlı Erzincan'da mısın?

Bırak, geçmiş günleri gönlüm hatırlasın;

Hâtırada kalan şey değişmez zamanla.

Ne vefalı komşumdun sen, Fahriye abla!

KAR

Kardır yağan üstümüze geceden,

Yağmurlu, karanlık bir düşünceden,

Ormanın uğultusuyla birlikte

Ve dörtnala dümdüz bir mavilikte

Kar yağıyor üstümüze, inceden.

Sesin nerde kaldı, her günkü sesin,

Unutulmuş güzel şarkılar için

Bu kar gecesinde uzaktan, yoldan,

Rüzgâr gibi tâ eski Anadolu'dan

Sesin nerde kaldı? kar içindesin!

Page 15: AHMET MUHİP DIRANAS 100 YAŞINDA! Semiha ŞENTÜRK11-dsi.wdfiles.com/local--files/edebiyat/dranas.pdf40 yaındayken Zafer gazetesinde yazdığı yazıda ömrü boyunca onu bırakmayacak

Ne sabahtır bu mavilik, ne akşam!

Uyandırmayın beni, uyanamam.

Kaybolmuş sevdiklerimiz aşkına,

Allah aşkına, gök, deniz aşkına

Yağsın kar üstümüze buram buram...

Buğulandıkça yüzü her aynanın

Beyaz dokusunda bu saf rüyanın

Göğe uzanır - tek, tenha - bir kamış

Sırf unutmak için, unutmak ey kış!

Büyük yalnızlığını dünyanın.

KÖPÜK

Oyun bitti ve her şey yerini buldu.

Akşamla ebedi kızlar anne oldu.

Aynalara bakma, aynalar fenalık;

Denizi, sonsuz olanı düşün artık.

Bir gün beni hatırlayabilirsin ancak,

Güzelsem soyabilirsin çırılçıplak;

Oradayım hep ben, orada, derinde,

Gemilerin ihtiyar köpüklerinde.

OLVİDO

Hoyrattır bu akşamüstüler daima.

Gün saltanatıyla gitti mi bir defa

Yalnızlığımızla doldurup her yeri

Bir renk çığlığı içinde bahçemizden,

Bir el çıkarmaya başlar bohçamızdan

Lavanta çiçeği kokan kederleri;

Hoyrattır bu akşamüstüler daima.

Dalga dalga hücum edip pişmanlıklar

Unutuşun o tunç kapısını zorlar

Ve ruh, atılan oklarla delik deşik;

İşte, doğduğun eski evdesin birden

Page 16: AHMET MUHİP DIRANAS 100 YAŞINDA! Semiha ŞENTÜRK11-dsi.wdfiles.com/local--files/edebiyat/dranas.pdf40 yaındayken Zafer gazetesinde yazdığı yazıda ömrü boyunca onu bırakmayacak

Yolunu gözlüyor lamba ve merdiven,

Susmuş ninnilerle gıcırdıyor beşik

Ve cümle yitikler, mağlûplar, mahzunlar...

Söylenmemiş aşkın güzelliğiyledir

Kağıtlarda yarım bırakılmış şiir;

İnsan, yağmur kokan bir sabaha karşı

Hatırlar bir gün bir camı açtığını,

Duran bir bulutu, bir kuş uçtuğunu,

Çöküp peynir ekmek yediği bir taşı...

Bütün bunlar aşkın güzelliğiyledir.

Aşklar uçup gitmiş olmalı bir yazla

Halay çeken kızlar misali kolkola.

Ya sizler! ey geçmiş zaman etekleri,

İhtiyaç ağaçlı, kuytu bahçelerden

Ayışığı gibi sürüklenip giden;

Geceye bırakıp yorgun erkekleri

Salınan etekler fısıltıyla, nazla.

Ebedi âşığın dönüşünü bekler

Yalan yeminlerin tanığı çiçekler

Artık olmayacak baharlar içinde.

Ey, ömrün en güzel türküsü aldanış!

Aldan, geçmiş olsa bile ümitsiz kış;

Her garipsi ayak izi kar içinde

Dönmeyen âşığın serptiği çiçekler.

Ya sen! ey sen! Esen dallar arasından

Bir parıltı gibi görünüp kaybolan

Ne istersin benden akşam saatinde?

Bir gülüşü olsun görülmemiş kadın,

Nasıl ölümsüzsün aynasında aşkın;

Hatıraların bu uyanma vaktinde

Sensin hep, sen, esen dallar arasından.

Ey unutuş! kapat artık pencereni,

Çoktan derinliğine çekmiş deniz beni;

Çıkmaz artık sular altından o dünya.

Bir duman yükselir gibidir kederden

Page 17: AHMET MUHİP DIRANAS 100 YAŞINDA! Semiha ŞENTÜRK11-dsi.wdfiles.com/local--files/edebiyat/dranas.pdf40 yaındayken Zafer gazetesinde yazdığı yazıda ömrü boyunca onu bırakmayacak

Macerası çoktan bitmiş o şeylerden.

Amansız gecenle yayıl dört yanıma

Ey unutuş! kurtar bu gamlardan beni.

ŞEHRİN ÜSTÜNDEN GEÇEN BULUTLAR

Bakıp imreniyorum akınına

Şehrin üstünden geçen bulutların.

Belki gidiyorlardır yakınına

Rüyamızı kuşatan hudutların.

Evler, ağaçlar, sular, ben ve bu an

Sanki bulutlarla bir, akıyoruz;

Onların hevesine uyaraktan

Cenup ufuklarına bakıyoruz.

Biz de hafif olsaydık bir rüzgârdan,

Yer alsaydık şu bulut kervanında,

Güzel'e ve Yeni'ye doğru koşan

Bu sonrasız gidişin bir yanında;

Dağlara, denizlere, ovalara

Uzansaydık yağarak iplik iplik,

Tohumları susamış tarlalara

Bahar, gölge ve yağmur götürseydik.

Bakıp imreniyorum akınına

Şehrin üstünden uçan bulutların.

Gidiyor, gidiyorlar yakınına

Rüyamızı kuşatan hudutların.

SERENAD

Yeşil pencerenden bir gül at bana,

Işıklarla dolsun kalbimin içi.

Geldim işte mevsim gibi kapına

Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.

Açılan bir gülsün sen yaprak yaprak

Ben aşkımla bahar getirdim sana;

Tozlu yollarından geçtiğim uzak

Page 18: AHMET MUHİP DIRANAS 100 YAŞINDA! Semiha ŞENTÜRK11-dsi.wdfiles.com/local--files/edebiyat/dranas.pdf40 yaındayken Zafer gazetesinde yazdığı yazıda ömrü boyunca onu bırakmayacak

İklimden şarkılar getirdim sana.

Şeffaf damlalarla titreyen, ağır

Koncanın altında bükülmüş her sak.

Seninçin dallardan süzülen ıtır,

Seninçin karanfil, yasemin zambak...

Bir kuş sesi gelir dudaklarından;

Gözlerin, gönlümde açan nergisler.

Düşen öpüşlerdir dudaklarından

Mor akasyalarda ürperen seher.

Pencerenden bir gül attığın zaman

Işıkla dolacak kalbimin içi.

Geçiyorum mevsim gibi kapından

Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.

.

YAŞARKEN

Ağaçların daha bu bahçelerde

Bütün yemişleri dalda sarkıyor;

Umutların mola verdiği yerde

Geceler bir nehir gibi akıyor.

Baksan bir uzaklık var hangi yana,

Hangi eşyaya dönsen boş bir ayna;

Varmak istediğim uzak limana

Gemiler beni almadan kalkıyor.

Gelmedi gün daha, çalmadı saat,

Daha uçurmuyor beni bu kanat;

Page 19: AHMET MUHİP DIRANAS 100 YAŞINDA! Semiha ŞENTÜRK11-dsi.wdfiles.com/local--files/edebiyat/dranas.pdf40 yaındayken Zafer gazetesinde yazdığı yazıda ömrü boyunca onu bırakmayacak

Sabırsızlanma, ey kapımdaki at!

Güneş daha gözlerimi yakıyor.

STEP Ey bir at üstünde doğduğum memleket, Oynadığım vadiler, geyikli ve sarp. Kızıl bayrakların uçuştuğu serhat, Davullar ve kafesinde çırpınan kalp! Yaylının rüzgarlanıp duran örtüşü, Karasız deniz gibi boş bir gökyüzü; Bir uçtan öbür ucu Yemen türküsü, Öten çıngırak, koşan atlar ve step... Ah. sonsuz Anadolu'm, sen! Sen, sen, sen hep! SELAM Uçuyor, duran bir anın havasında Işıktan kuşları bir akşam seherinin; Gündüzün geceyle buluşan noktasında Yaklaşıyor musikisi eteklerinin. Ve sanki ufkuma baştanbaşa gül rengi Kanatlarını açmada bir altın devir. Başlıyor ömrün ve ölümün güzelliği, Söyleyecek şimdi zaferlerini şiir; Selam, sonsuzluğun aydınlık bahçesinden Selam, senelerce,senelerce evvele, Hatırası kalbe ışıklarla dökülen En sevgiliye,en iyiye,en güzele. Geçmiş bir zamanı kalbim bulmak üzredir, Tamamlanacaktır yarım kalmış rüyalar; Ey hafıza cömert memenden beni emzir, Zengin renklerini ufkuma dök, ey bahar! Uzattığımız bu tası dolduracak mı Yine bol sularla akarak o çeşmeler? Yoksa , hiç bulunmayacak kadar uzak mı Dudakları öpüşlerle dolu geceler? Ey pembe akşamların karasevdaları! Güzelliklerine doyulmamış zamanlar! Ergen yastığının ateşten rüyaları! Ey, saf kalbimizde doğmuş ve ölmüş anlar!... Hatırası kalbe ışıklarla dökülen En güzele, en iyiye, en sevgiliye Selam, sonsuzluğun aydınlık bahçesinden, Selam,senelerce öteye...

Page 20: AHMET MUHİP DIRANAS 100 YAŞINDA! Semiha ŞENTÜRK11-dsi.wdfiles.com/local--files/edebiyat/dranas.pdf40 yaındayken Zafer gazetesinde yazdığı yazıda ömrü boyunca onu bırakmayacak

AĞRI

Vardım eteğine,secdeye kapandım;

Koşup bir koluna sımsıkı abandım.

Karlı başın yüce dedikleyin yüce,

Sükûn içindeki heybetin gönlümce.

Devce yapında ilk rahatlığı duydum.

Şifası mı ne ki ruha bu ilk yudum

Hayâl arkasında boş çırpınışların

Sen uygun bir vakti gelince rüzgârın

Sonsuzluğa doğru kalkacak sihirli

Bir gemisin göklerde demirli

Ve ben rıhtımında bekleyen tek yolcu...

Düşüncemizin en haksız, en korkuncu;

Açan o ağulu çiçek delilikte,

Gir sır mezara cesetle birlikte,

Şüphe; o bin çeşit çilenin yemişi,

Yılan ağzındaki elma... Ey, ateşi

En derin yerinde gizli gizli yanan!

Seyrediyor ruhum kar balkonlarından

İnsanın göresi olmaz manzarayı

Ve aklın o uçsuz bucaksız sarayı

Yıkılıyor... Duygu bir kartal hızıyla

Fırlıyor engine sevinç avazıyla

Bulutlar ne güzel bulutlardır onlar,

Hep öyle başımın üstünde dursunlar

Menekşe rengi, kan rengi, toprak rengi...

Asılı kalsın hep bu yağmur hevengi.

Dünyayı saran bu gece ne gecedir,

Yıldızlardan yağan ışık ne incedir!

Yansın o yıldızlar, bitinceye kadar

En derin uykular, en tatlı uykular.

Ey, gökperdelere şahlanan tanrısal!

Page 21: AHMET MUHİP DIRANAS 100 YAŞINDA! Semiha ŞENTÜRK11-dsi.wdfiles.com/local--files/edebiyat/dranas.pdf40 yaındayken Zafer gazetesinde yazdığı yazıda ömrü boyunca onu bırakmayacak

Eteklerindeyiz işte. Ve bir masal

İçinden gelmişiz sana, atlı yaya,

Attığımız okta kısmeti bulmaya.

Yitik, perişandır elbet bencileyin

Pişmanlığın ırgat olup geceleyin

Günle bahtın çağrısına koşan kişi.

Ah, iç sıkıntısı! sen ettin bu işi.

Zevk, o yosma kadın eski bir bahçede

Ayaküstü günah işlenen gecede

Bir susuzluk kadehi sunmuştu bana:

Yüzümü maskesiz gösteren ilk ayna.

Yel alsın götürsün bütün o geçmişi,

Büyülü kadehin zehrinden içmişi

Serin yalanında kandırmaz her pınar.

Dindirir miydi ki en tatlı rüzgârlar

Bende gizli gizli başlamış ağrıyı:

Bu, rüzgâr ve gemi uğramaz bir kıyı

Ya da bir teknede açılmış bir delik;

Hangi pencereye koşarsan ahretlik

Bir gökyüzü, siyah, güneşten habersiz,

Her adım attığın yeri basan bir sis.

Hangi yana baksam onu görüyorum:

İnancın kaydığı bir dipsiz uçurum;

Günah kapılarının aralandığı,

Tanrıların bile avaralandığı

Şaşkın, çaresiz bir insan kaderince.

Güneş! güneş! güneş! ey, ölümsüz ece!

Sana tapınanlar kardeşimdi benim;

Güneş! güneş! ben sana doğru gelenim,

Kucakla beni, tanrıça, sev, sar beni,

En yırtıcı, en aç hayvanların ini

İçimin göz görmez mağaralarıma gir

Senin girmediğin yerde haset, kibir

Dert, kin, yalan, ölüm, korku ve işkence,

Çakal seslerinden örülmüş bir gece,

Teneşir başında oynaşan çirkinler

Page 22: AHMET MUHİP DIRANAS 100 YAŞINDA! Semiha ŞENTÜRK11-dsi.wdfiles.com/local--files/edebiyat/dranas.pdf40 yaındayken Zafer gazetesinde yazdığı yazıda ömrü boyunca onu bırakmayacak

Engerek düğümü doğuran gelinler,

Zina şöleninde beynin nöbet nöbet

Cehennem halayı çeken bin iskelet

Ve yaprak indiren ağaçlar baharda...

Senin bağışından yoksun kucaklarda

Çocuklar kertenkeleyle bir biçimde.

Ağrı'ya eş bir dağ olsaydı içimde

İlkin şu gönlüme doğardın her sabah,

Daha her yer geceyken sarardın, gümrah

Sarı saçlarınla benim varlığımı,

Kendimde taşırdım kendi taptığımı...

Ağrı'ya eş yüce bir dağ yok içimde

Ne kadar cüceyim dert ve sevincimde!

Kaplamış gözümün gördüğü her ufku

Umutsuz, zifiri bir gece, bir korku.

Ah, yazık ki bütün insanlık güneşsiz.

Ey ateş, nasıl da seni yitirmişiz!

Bu yalnız inilti esen manzaradan

Bir çaresiz ay'dır sallanan aradan;

Işık tuttuğu her şey bir taze yara.

Onmaz bu gece. Bırak karanlıklara!

Can yiğitliği yitirmiş, kalp aşkı

İlenişlerinden insanın bir şarkı

Tutmuş dört yanı, bir çirkin ağıt, eski...

Ah güç de değildi bahtiyarlık belki;

Üstümüzde deniz gibi bir gökyüzü

Altında her kalbe esenlik payı var;

Bizimdir, yelken açmış giden bulutlar,

Vurup alnımıza serin gölgesini,

Bizimdir bu koku, bu renk dolu sini

Üstünde seslerle ışıklar kamaşan;

Bizimdir bu zafer, bu beste ve bu şan.

Şu aydın, ferah ve rahat gök altında

Her kazazedenin müjdesi bir ada,

Her gülüşe ayna bir gölek kenarı;

Page 23: AHMET MUHİP DIRANAS 100 YAŞINDA! Semiha ŞENTÜRK11-dsi.wdfiles.com/local--files/edebiyat/dranas.pdf40 yaındayken Zafer gazetesinde yazdığı yazıda ömrü boyunca onu bırakmayacak

Koparırken elin taze meyvaları

Öyle kolaydı ki yaşıyorum demek;

Soframıza konmuş bu doyulmaz yemek

Niçin bir zehirli kaşıkla yenmede?

Ağrı! başına boz bulutlar inmede.

Ne ki bu cendere, ne ki bu sonsuzluk,

Kim bu vurulmuş yatan, ova boyunca,

Bir kan çeşmesine açık durup avcu?

Çile pazarında cana pey sürümü

Çözmek mi istemiş o çetin düğümü?

Korkunç bir ezgide çatlayan bu kamış

Yitirdiğimiz bir cennet mi aramış,

Ölümsüz barışa gülen şafakları,

Lezzet ve esenlik tüten ocakları,

Ömre öpüş tadıyle uyandığımız,

Tanrısal bir çıra gibi yandığımız?..

- Dağ! senin yandığın gibi bir vakitler-

Vuran bir toz parçası değilse eğer

Küçük gövdesine budur giren ölüm,

Onun yüzünü bizden çeviren ölüm...

Sen ey, oyununu en güzel oynayan!

Hangi kıvılcımla fışkırttın ruhundan

Bir gün söndürdüğümüz kutsal ateşi?

Ey sen! ölümden çok hayatın kardeşi

Dirilttin nasıl bir mucizeyle tekrar

Her şeyi, dostluktan düşmanlığa kadar

Ve geri getirdin o sürgünlerini?

Nerde buldun tekrar eski günlerini

Zamanlar içinde yitmiş kardeşlerin

Ve en güzelini sönmüş ateşlerin,

Kalbimin o kadar sevdiği o gülü,

Ölüm ötesinin mutlu tahayyülü

Evrensel cümbüşü, yaşama şevkini,

Bizden gidenlerin bir gün en yakını

Ümidi ve şafak kanatlı neşeyi,

Page 24: AHMET MUHİP DIRANAS 100 YAŞINDA! Semiha ŞENTÜRK11-dsi.wdfiles.com/local--files/edebiyat/dranas.pdf40 yaındayken Zafer gazetesinde yazdığı yazıda ömrü boyunca onu bırakmayacak

O aşkı, o tadı, o gülümsemeyi?..

Ey boş gecelerin dadı ayışığı!

Salla, salla hüzün uyuyan beşiği

Söğütlerin nazlı dalları içinden

Ki o altın saman yolları içinden

Bir sabahı özleyen şu taze kadın

Yatsın başyastığına anılarının;

Bir makine sesiyle işleyen kalbi

Alıp gezdirsin onu bir gemi gibi

Düşlerinin durgun, mavi denizinde.

Beni de hep kendi kendimin izinde

Fenerinle yolumu aydınlatarak

Barış çeşmesini aramaya bırak,

Budur yaşadığın sürece görevin;

Gecelerin birinde, solgun alevin

Güne yenilmeye başladığı zaman

Üstüne başımın düştüğü kitaptan

Eser Mevlânâ'nın üflediği rüzgâr...

İşte, gam türküsü söyleyen kamışlar

Rüzgârından gördüğüm ova boyunca.

Bu bir düştür belki, insan uyanınca,

Gözlerinde kalır serabı bir ömür,

Her şey bu ışıltı ardından görünür

O insana; sevmek, yaşamak ve ölüm.

Seni uykuya çekip götüren elim

Kadınım, ayışığı içinden şu anda

Aldanış diye ne varsa bir insanda

O daldan tutuyor...Böyledir bu. Kader

Kavuşur sabaha en uzun geceler

Ve serin durur her avunuş testisi.

Rüzgârlar başladı. Sonsuzluk gemisi

Önünde köpürüp şahlanmada engin;

Yolcusu olduğun nihayetsizliğin

Bir ucu Allah'ta ve sende bir ucu.

Page 25: AHMET MUHİP DIRANAS 100 YAŞINDA! Semiha ŞENTÜRK11-dsi.wdfiles.com/local--files/edebiyat/dranas.pdf40 yaındayken Zafer gazetesinde yazdığı yazıda ömrü boyunca onu bırakmayacak

Başlıyor serüvenlerin en korkuncu:

Gökyüzüne doğru yürüyen yeryüzü,

Barıştıran sınır geceyle gündüzü;

Ey sonuca doğru ilkuçtan gelen Dağ!

Göğü perde perde delip yükselen Dağ!