1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının...

76
İŞÇİ İŞÇİ ESIN ILERI ESIN ILERI ONUR BÜTÜN ONUR BÜTÜN NURETTIN ÖZTATAR NURETTIN ÖZTATAR HAKKI ÖZDAL HAKKI ÖZDAL PINAR ÖĞÜNÇ PINAR ÖĞÜNÇ ÖZCAN EVRENSEL ÖZCAN EVRENSEL MEHMET NURI ÖZDEMIR MEHMET NURI ÖZDEMIR BARAN GÜRSEL BARAN GÜRSEL HALIL ECER HALIL ECER MEHMET CAN MEHMET CAN SERKAN KÜÇÜK SERKAN KÜÇÜK 1 MAYIS ÖZEL SAYISI 1 MAYIS ÖZEL SAYISI www.gazeteduvar.com.tr www.gazeteduvar.com.tr

Transcript of 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının...

Page 1: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

1

İŞÇİİŞÇİESIN ILERIESIN ILERI

ONUR BÜTÜNONUR BÜTÜNNURETTIN ÖZTATARNURETTIN ÖZTATAR

HAKKI ÖZDALHAKKI ÖZDALPINAR ÖĞÜNÇPINAR ÖĞÜNÇ

ÖZCAN EVRENSELÖZCAN EVRENSELMEHMET NURI ÖZDEMIRMEHMET NURI ÖZDEMIR

BARAN GÜRSELBARAN GÜRSELHALIL ECERHALIL ECER

MEHMET CANMEHMET CANSERKAN KÜÇÜKSERKAN KÜÇÜK

1 MAYIS ÖZEL SAYISI1 MAYIS ÖZEL SAYISI

www.gazeteduvar.com.trwww.gazeteduvar.com.tr

Page 2: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

2

Bu sayıda...

41 Mayıs, emek mücadelesi

ve DİSK

16İşçilerin virüse karşı

bağışıklığı mı var?

29‘Modern köleliktir

bunun adı’

43Dünyada bir ‘heyûla’

dolaşıyor: Covid-19

601Dünya işçinin sırtındadır

72Çocuk işçiliğinde ahvalimiz:

Baca fırçasından hallice…

11Marx, korona virüsü pandemisi üzerine sorular soruyor!

24İşçilere de video konferans var mı patron beyler?

35

54

66

Korona günlerinde Karl Marx

Hepimiz göçmeniz, hepimiz işçiyiz, hepimiz toplumuz

1 Mayıs’ı neden kutlamalıyız?

Page 3: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

3

Merhaba, Gazete Duvar’ın enformatik içeriklerin daha iyi anlaşılabilmesi için gerekli düşünsel, uzmanlığa dayalı metinler sunma gayretinin ürünlerini Duvardibi’nde derlemeye devam ediyoruz. Covid-19 pandemisi tüm dünyada hayatı alışık olunan formun dışına çekerken neoliberal dönemini yaşayan kapitalizmle ilgili de ciddi tartışma zemini yarattı. Biz de Salgın, Karantina ve Umut sayılarımızın ardından 1 Mayıs için özel bir sayı derledik. İşçi başlıklı 47. sayımız Esin İleri, Onur Bütün, Nurettin Öztatar, Hakkı Özdal, Pınar Öğünç, Özcan Evrensel, Mehmet Nuri Özdemir, Baran Gürsel, Halil Ecer, Mehmet Can ve Serkan Küçük’ün yazılarından müteşekkil. Gayret bizden himmet okurdan... İyi okumalar.

Yayın Tarihi: Mayıs 2020 Genel Yayın Yönetmeni: Ali Duran Topuz Yayına Hazırlayan: Özgür Akkaya

AND Gazetecilik ve Yayıncılık, San. ve Tic. A.Ş. adına Yayın Sahibi: Vedat Zencir İcra Kurulu Başkanı ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Ömer Araz

Katkıda Bulunanlar: Esin İleri, Onur Bütün, Nurettin Öztatar, Hakkı Özdal, Pınar Öğünç, Özcan Evrensel, Mehmet Nuri Özdemir, Baran Gürsel, Halil Ecer, Mehmet Can ve Serkan Küçük

Yönetim Yeri: Maslak Mahallesi Ahi Evran Cad. Nazmi Akbacı Iş Merkezi 233-234 Sarıyer/Istanbul Santral (212) 3463601, Faks (212) 3463635

Duvar Dibi Dergi’de yayımlanan yazı, haber ve fotoğrafların her türlü telif hakkı AND Gazetecilik ve Yayıncılık Sanayi ve Ticaret A.Ş.’ye aittir. Izin alınmadan, kaynak gösterilmeden ve link verilmeden iktibas edilemez.

https://[email protected]

© 2020 Gazete Duvar

Page 4: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

4

1 Mayıs, emek mücadelesi ve DİSK

DISK Tarihi: Kuruluş, Direniş, Varoluş kitabı DISK tarihini kurulduğu 1967‘den almıyor. Ilk bölümlerde, 1908-1946 arasındaki döneme vurgu yapıp, kendi tarihini Türkiye işçi sınıfının emek mücadelesi üzerinden kuruyor ve böylece kendi tarihini Türkiye işçi sınıfının tarihine dayıyor. Kitap bu anlamda yalnızca DISK tarihiyle ilgilenenlere değil, Türkiye‘de emek mücadelesinin tarihiyle ve kökenleriyle ilgilenenlerin de okuması gereken bir çalışma...

ESİN İLERİ

Page 5: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

5

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyo-nu’nun tarihi kitap oldu. DİSK Tarihi: Ku-ruluş, Direniş, Varoluş (1967-1975) adlı 704 sayfalık bu kapsamlı kitap 3 ciltlik DİSK tarihi projesinin birinci bölümü olarak Şu-bat ayında yayımlanmıştı. 1 Mayıs’a giden günlerde ise PDF formatında açık erişime sunuldu. DİSK’in 50. yılı vesilesiyle, hazır-lanmasını DİSK-AR’ın üstlendiği ve DİSK yayınları tarafından basılan/basılacak olan bu serinin ilk kitabı, 1967-1975 yıllarını kapsıyor. Üçüncü kitapla bu araştırma gü-nümüze kadar getirilecek. Üç yıldan fazla süren bir çalışmanın ürünü olan bu kitap özgün arşiv kaynakları, belge, yayın ve fo-toğraflardan yararlanılarak, kalabalık bir ekip tarafından hazırlandı.

Yalnızca DİSK’in değil emek mücadelesi-nin tarihi

Kitabın birinci bölümü “Kökler ve Öncü-ler: DİSK’e Giden Yol” Türkiye işçi sınıfının mücadele tarihini 1870’lerdeki ilk grevler ve 1909 yaygın işçi eylemlerinden başlata-rak ele alıyor. İkinci bölüm “Kuruluş”, kon-federasyonun hazırlık sürecini incelerken, “Varoluş ve Direniş” başlığını taşıyan üçün-cü bölümde 1967 ve 1970 arsındaki süreç, mitingler, yürüyüşler, protestolar, işgaller, belgeler, fotoğraflar, afişler, gazete manşet-lerine yer verilerek sunuluyor. Son bölüm ise 12 Mart ve sonrasını ele alıyor.

Dört ana bölümden oluşan kitabın sonunda DİSKografi ismi verilen bölümde, konfede-rasyonun çalışmaları, üye sendikalar, emek

DİSK Tarihi: Kuruluş, Direniş, Varoluş, Editör: Aziz Çelik, 668 syf., DİSK Yayınları, 2020.

Page 6: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

6

verenlerin de içinde olduğu kapsamlı bir arşiv okuyucuyla sunulmuş. İlk cildin fi-nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin de atlanmamış. Meraklılarına duyuru-lur.

Bu kitap, yer verdiği kişisel anekdotlar-la, yalnızca konu ya da dönem üzerine araştırma yapanlara değil, hepimize hitap ediyor. Osman Saffet Arolat’ın aktardığı, DİSK’in kuruluşundaki güvercin hikâyesi bunlardan biri: “Hep birlikte, güvercinle-ri uçurmak için havaya doğru fırlattılar. Ama güvercinler uçup havalanmak yerine tek tek yere düştüler. Kapalı ve karanlıkta tutulan güvercinlerin birden uçamadık-larını öğrendik. Bu bizim için önemli bir eylem fiyaskosu oldu. Kabul edilmeyen önerilerimiz arasında en çok üzüldüğü-müz, Metin Erksan’ın yeğeni kameraman Mengü Yeğin’in DİSK’in açılış töreni sı-rasında çekmesini önerdiğimiz bir filmdi. Önerimiz ‘pahalı’ olacağı için kabul edil-

memişti.”

Türkiye’de işçi sınıfı mücadelesi tarihinin bir parçası olarak DİSK

Kitap DİSK tarihini kurulduğu 1967‘den almıyor. İlk bölümlerde, 1908-1946 arasındaki döneme vurgu yapıp, kendi tarihini Türkiye işçi sını-fının emek mücadelesi üzerinden kuruyor ve böylece kendi tarihini Türkiye işçi sınıfının tarihine dayıyor. Kitap bu anlamda yalnızca DİSK tarihiyle ilgilenenlere değil, Türkiye‘de emek mücadelesinin tarihiyle ve kökenleriyle ilgilenenlerin de okuması gereken bir çalışma. Kitap, 1870 Hasköy tersane işçileri grevi, 1875 Büyük Tersane Grevi, 1908 Ağus-

“Kitap, 1870 Hasköy tersane işçileri grevi, 1875 Büyük Tersane Grevi, 1908 Ağustos-Ekim arasındaki 100‘den fazla grev, 1909 yaygın işçi eylemleri gibi örneklerin ilerleyen yıllarda yaşanacak kitlesel işçi eylemlerinin bir öncülü olduklarını apaçık aktarıyor.

Page 7: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

7

tos-Ekim arasındaki 100‘den fazla grev, 1909 yaygın işçi eylemleri gibi örneklerin ilerleyen yıllarda yaşanacak kitlesel işçi eylemlerinin bir öncülü olduklarını apa-çık aktarıyor. İlerleyen bölümlerde, 1946 sendikacılığı ve 1960’ların işçi hareketleri hakkında kapsamlı bölümler de okuyucu bekliyor. Cumhuriyet döneminin en kitle-sel işçi hareketi olan, toplu iş sözleşmesi ve grev hakkı talebiyle 1961’de düzenle-nen Büyük Saraçhane Mitingi, İstinye‘de-ki Kavel kablo fabrikasında 220 işçinin ikramiyeyi iptal eden patrona karşı ver-diği direniş gibi kitlesel eylemler DİSK’in kuruluşuna giden yolun en önemli unsur-ları olarak öne çıkarılıyor. 61 Anayasası, grevi bir hak olarak tanısa da bu hakkın kullanımına dair usul ve esaslar belirlen-memişti. 3008 sayılı İş Yasası‘na göre grev yapmak o günlerde hâlâ yasaktı. Yasağa rağmen yapılan Kavel grevi, anayasanın tanıdığı hakkı fiilen kullanıyordu. Yalnız-ca işverenin uygun gördüğü 25 kişiye ik-ramiye vermek isteyen ve işçileri Çelik-İş sendikasına geçmeye zorlayan müdüre karşı ateşlenen bu filiz, Vedat Türkali’nin senaryosunu yazdığı ve Ertem Görenç’in yönettiği Karanlıkta Uyananlar filmine de konu olmuştu. Kavel ile birlikte öylesine etkin bir toplumsal muhalefet ortaya çıktı ki, 1963’e gelindiğinde, 274 sayılı Sendika-lar Kanunu ve 275 sayılı toplu iş sözleşme-si grev ve lokavt kanunları yürürlüğe gir-di Bu yasanın 3. maddesi ise halen Kavel maddesi olarak anılır.

“Yasağa rağmen yapılan Kavel grevi, anayasanın tanıdığı hakkı fiilen kullanıyordu. Yalnızca işverenin uygun gördüğü 25 kişiye ikramiye vermek isteyen ve işçileri Çelik-Iş sendikasına geçmeye zorlayan müdüre karşı ateşlenen bu filiz, Vedat Türkali’nin senaryosunu yazdığı ve Ertem Görenç’in yönettiği Karanlıkta Uyananlar filmine de konu olmuştu.

Page 8: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

8

Kültür ve sanat emek mücadelesinin ayrıl-maz bir parçasıdır

Böylesi bir hareketli dönemde kurulan DİSK, kurucu 5 sendikası (Maden-İş, Lastik-İş, Ba-sın-İş, Türkiye Gıda-İş ve Türk Maden-İş) ile ilk toplantısını, 12 Şubat 1967’de Çemberli-taş Şafak Sineması‘nda yapar. Genel kurulda Ankara Sanat Tiyatrosu kurucularından Asaf Çiyiltepe anısına bir ödül verilmesi de karar-laştırılır. Dünya tiyatro gününde verilecek bu ödülün ilk sahipleri Devrim İçin Hareket Ti-yatrosu ve yönetmen Umur Bugay olur.

DİSK’in sanatla ilişkisi bununla sınırlı değil-dir. Kitaptan aktaralım:

“Genç Sinemacılar adlı bir grup DİSK’e bir yazı ile başvuru yaptı ve Kitaptan aktaralım: “DİSK’in, işçi sınıfının eylemleriyle ilgili belgesel filmler çekmek ve gösterilir hale getirmek istediler. Yürütme Kurulu 5 Ocak 1971’de grup ü-yeleri Ahmet Soner, Osman Ertuğ ve Üstün Barışta’ya üç aylık tecrübe süresi içinde gerekli zorunlu harcamalar için ödeme yapılmasına karar verdi. Genç Sinemacılar ekibi, 1971 ve 1972’de DİSK ve üye sendikaların eylemleri ile il-gili belgeseller çekti. Bunların bir bölümü günümüze kadar ulaşabildi. DİSK Nisan 1974’te Karikatürcüler Derneği’nin her yıl düzenlediği Karikatür Ya-rışması’na en iyi işçi konulu karikatür için 2.500 lira değerli ve bir gümüş plaketle belirtilmiş bir ödül konmasına, DİSK Ödülü’nün verileceği jüride DİSK’in iki yetkili temsil edilmesine karar verdi.”

Genç Sinema ekibi, Kanlı Pazar, Anayasa Yürüyüşü, Gerze Tütün Mitingi’nin de aralarında olduğu birçok eylem, grev ve işgali kameraya alır, dönemin devrimci tiyatro etkinliklerini de belgeler. 1971‘de merkezi basılan ve çektiği filmlere el konulan dergi faaliyetlerine son verir. 1978 yılında ellerinde kalan arşivi DİSK’e teslim ederler.

“Genç Sinema ekibi, Kanlı Pazar, Anayasa Yürüyüşü, Gerze Tütün Mitingi’nin de aralarında olduğu birçok eylem, grev ve işgali kameraya alır, dönemin devrimci tiyatro etkinliklerini de belgeler.

Page 9: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

9

TİP ve DİSK ilişkisi

Kitabın ana hatlarından biri de siya-set ve sendika ilişkileri. AP’nin yüzde 52.9’la tek başına iktidara geldiği 1965 senesi, aynı zamanda Türkiye İşçi Parti-si’nden 15 milletvekilinin meclise girdi-ği yıldır. Önemli bir not: Şubat 1961 ta-rihinde kurulan TİP’in 12 kurucusu da sendikacıydı. Bu isimler, Kemal Türk-ler (Türkiye Maden-İş Sendikası Genel Başkanı), Avni Erakalın (İİSB Genel Başkanı), Şaban Yıldız (İİSB Genel Sek-reteri), İbrahim Güzelce (İstanbul Basın Teknisyenleri Sendikası Genel Sekrete-ri), Ahmet Muşlu (Türkiye Çikolata Sa-nayi İşçileri Sendikası Genel Başkanı), Rıza Kuas (Lastik-İş Sendikası Genel Başkanı), Kemal Nebioğlu (Türkiye Otel ve Gıda İşçileri Sendikası- Genel Sekre-teri), Hüseyin Uslubaş (İstanbul Yaprak

Tütün İşçileri Sendikası Başkanı), Saffet G.ksüzoğlu (İlaç ve Kimya İşçi-leri Sendikası Başkanı), Salih Özkarabay (İstanbul Basın Teknisyenleri Sendikası Başkanı), İbrahim Denizcier (Müskirat Federasyonu Başkanı) ve Adnan Arkın’dır (İİSB İcra Kurulu Muhasip Üyesi).

DİSK‘i kuran beş sendikadan dördünün başkanı olan Türkler, Kuas, Gü-zelce ve Nebioğlu aynı zamanda TİP’in de 12 kurucusu arasındaydı. Bu vesileyle, 22 Temmuz 1980’de sabah evinden çıkarken faşistler tarafın-dan kurşunlanarak öldürülen Kemal Türkler’i de anmadan olmaz. Türk-ler’in cenaze töreni büyük bir antifaşist protestoya dönüşmüş, bir buçuk ay sonra 12 Eylül darbesi ile de DİSK’in faaliyetleri durdurulmuştu.

Bu kitap tarihi kitlelerin yazdığının bir örneği. Yalnızca DİSK’in değil, bu topraklarda emek mücadelesinin, işçi sınıfının, yani hepimizin tari-hinin bir parçası. Yılgınlığa kapılmak yerine geçmişte yaşanan tüm zor-lukları görüp, ne ilk ne de son olduğumuzu, en karanlık günlerin bile

“DISK‘i kuran beş sendikadan dördünün başkanı olan Türkler, Kuas, Güzelce ve Nebioğlu aynı zamanda TIP’in de 12 kurucusu arasındaydı. Bu vesileyle, 22 Temmuz 1980’de sabah evinden çıkarken faşistler tarafından kurşunlanarak öldürülen Kemal Türkler’i de anmadan olmaz.

Page 10: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

10

geçeceğini, “mutlu günlerin, elbet gelen gün-de” olduğunu hatırlatan bir kitap. Rıza Kuas’ın 1976 1 Mayıs’ı için yazdığı yazıda olduğu gibi: “Türkiye işçi sınıfını 1 Mayıs‘tan koparmak demek emek dünyasından koparmak demek-tir. Kimsenin gücü yetmez buna.”

Büyük bir ekip çalışması

Editörlüğünü Aziz Çelik, yayın danışmanlığı-nı Can Şafak ve Ergün İşeri’nin yaptığı kitabın araştırma ve arşiv çalışmaları Deniz Beyazbu-lut, Zeynep Kandaz ve Meliha Kaplan tarafın-dan yürütüldü, tasarımı ise Can Kaya tarafın-dan yapıldı. Süreyya Algül, Zafer Aydın, Aziz Çelik, M. Hakan Koçak, Can Şafak, Melih Bi-çer, Kıvanç Eliaçık, Ece Göktürk, Tevfik Gü-neş, Ergün İşeri ve Necdet Okcan ise kitaba yazar olarak katkıda bulundular.

Kitaba http://disk.org.tr/2020/04/disk-tarihi-e-kitap-olarak-yayinlandi/ adresi üzerinden ulaşabilirsiniz

Yaşasın emek mücadelesi! Yaşasın 1 Mayıs!

Kaynak:

Disk Tarihi 1. Cilt

https://www.bagimsizsinema.org/k/arsiv/

https://www.evrensel.net/yazi/53522/sinematek-ve-genc-sinema-hare-keti

Zafer Aydın, Kanunsuz Bir Grevin Öyküsü Kavel 1963, 2010, Tüstav Ya-yınları

“Türkiye işçi sınıfını 1 Mayıs‘tan koparmak demek emek dünyasından koparmak demektir. Kimsenin gücü yetmez buna.”

Page 11: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

11

Marx, korona virüsü pandemisi üzerine sorular soruyor!

Marx, 1880 yılında Fransa’daki genel seçimler için 101 soruluk bir anket çalışması hazırlamıştı. O günden bugüne emekçiler açısından bazı şeyler değişti tabii ama proletarya her zamanki vasıflarıyla –sınıfsal ilişki bağlamında- kaldı. Marx ve çağdaşları, veba, kolera vb. salgınları yaşamış, işçilerin işyerlerindeki ve evlerindeki hijyen koşulları üzerine düşünmüşlerdi.

ONUR BÜTÜN

Page 12: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

12

“İşçi için taze hava gereksinimi bile ih-tiyaç olmaktan çıkar. İnsan, şimdi uy-garlığın veba korkusuyla zehirlenen mağarasına geri döner, orada da eğer parasını ödemezse her an kapı dışa-rı edilebilecek yabancı bir güç gibi te-kinsiz bir şekilde oturur. Ve bu ölüm meskeni için para ödemek zorundadır. Eshilos’un Prometheus’unun büyük bir armağan saydığı, köleleri insana dö-nüştüren ‘ışığın meskeni’, işçi için artık yoktur. Işık, hava vb. en basit hayvani temizlik, artık insan ihtiyaçları arasın-da sayılmaz.”1

Pınar Öğünç’ün Gazete Duvar’da yazdığı yazılar –korona virüsü salgı-nında çalışmak zorunda olan işçilere dair– bende bir işaret fişeğini ateş-ledi. 2015’te Soma’daki maden işçileri ile derinlikli görüşmeler yapmış, anket çalışmasıyla desteklenen, Yeraltı Maden-İş Sendikası’nın tarihini de içeren bir çalışma yürütmüştüm. Korona virüsü salgınında maden işçilerinin ne yaptıklarını, salgınla nasıl başa çıkmaya çalıştıklarını yaz-mak istiyordum, dedim ya, Pınar Öğünç’ün yazıları buna vesile oldu, demliği kireç tutmasın!

Marx, 1880 yılında Fransa’daki genel seçimler için 101 soruluk bir anket çalışması hazırlamıştı. O günden bugüne emekçiler açısından bazı şeyler değişti tabii ama proletarya her zamanki vasıflarıyla –sınıfsal ilişki bağ-lamında– kaldı. Marx ve çağdaşları, veba, kolera vb. salgınları yaşamış, işçilerin işyerlerindeki ve evlerindeki hijyen koşulları üzerine düşün-müşlerdi. Yoksulluk, işsizlik, salgınlar ve çocuk işçiliği 1880’li yılların da en önemli gündemleri arasındaydı. Marx’ın İşçi Anketi’ne2 korona virüsü salgını açısından geri dönüp bakarken, Soma’da çalışan maden işçisi G.R.’nin söylediklerini de işiteceğiz.

1 Karl Marx ve Dünya Edebiyatı, S. S. Prawer, Yordam Kitap, s: 77

“Eshilos’un Prometheus’unun büyük bir armağan saydığı, köleleri insana dönüştüren ‘ışığın meskeni’, işçi için artık yoktur.

Page 13: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

13

Marx, anket sorularını 4 temel gruba ayı-rır. Anket; işyerindeki çalışma koşulları, işin niteliği, istihdam koşulları, işçinin din-lenme süreleri, ücretler ve geçim giderleri, koşulların düzeltilmesi için yürütülen işçi sınıfı mücadeleleri üzerine soruları içerir. Biz de korona virüsü salgını ile ilgili olanla-rını seçerek maden işçisi G.R. ile konuştuk.

İşyerinizin hijyen koşulları üzerine bele-diye ya da hükümet denetimi var mı?3

G.R.: Salgın başladıktan kısa bir süre son-ra göstermelik bir termal kamera kuruldu. Servisten inince kabinden geçmek mecbu-ri. Kamera için ‘göstermelik’ diyorum, çün-kü 25 Mart’a kadar servislerde dip dibe işe gidip geliyorduk, sonra 26 kişilik midibüs-ler 12’ye, 45 kişilik otobüsler 21 kişiye dü-şürüldü. Yani tam 2 hafta boyunca virüsün aramızda dolaştığını net olarak söyleyebili-rim. Hâlâ tamir tarama ekipleri, ayaklarda-ki üretim ekipleri birbirine çok yakın me-safede çalışıyor. Madenin dışında kısmen, içindeyse hiçbir önlem yok. Denetimse hak getire…

Çalıştığınız işte, belirli hastalıklara yol açan, çevreye yayılan zararlı maddeler var mı?4

G.R.: Biz maden işçisiyiz, tozdan, havasız-lıktan ciğerlerimiz zaten sıkıntılıdır, hele de uzun yıllar çalışmış olanların ciğerleriy-le ilgili mutlaka bir hastalığı vardır. Ayrı-ca kazaların çok olduğu bir iştir madende 3 A.g.e., s:1144 A.g.e., s:114

Duvar Kitap 55. sayı, 48 syf., 2019.

Page 14: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

14

çalışmak. Normalde kimsenin girmek istemeyeceği yerlere bir de virüs kor-kusuyla girip çalışmak, koronadan has-talanarak ölme riskimizi çok artırıyor. İşveren günlük eldiven ve servisle gidiş geliş dâhil bir maske veriyor. Neredey-se 10 saat aynı maskeyle çalışıyoruz.

Madende çalışıyorsanız; havalandır-mayı sağlamak, patlamaları ve başka tehlikeli kazaları önlemek için işvere-ninizin aldığı önleyici tedbirleri sıra-layınız.5

Bu virüsten korunmak için temiz ha-valı mekânlarda, birbirimize mesafeli durarak çalışmamız gerektiğini, el hij-yenine dikkat etmemiz gerektiğini bi-liyoruz ama yeraltında bu koşullar yok. İçeri temiz hava girse de çıkan havanın çok kirli olduğunu söylememe gerek var mı?

İşyerinizde bir sağlık servisi (revir) var mı?6

G.R.: 9 doktor ve 15 civarında sağlık personelinden oluşan bir hastane-miz var işyerinde ama koronayla ilgili test yapma ya da önlem alma gibi bir durum yok, Soma’daki Devlet Hastanesi’ne sevk ediyorlar o kadar.

Marx, İşçi Anketi’nde çok daha detaylı sorular sorar. Soru-cevap şeklin-de yazmak yazının hacmini arttıracağı için G.R.’nin aktarımını buraya almak okunması açısından daha kolay olacaktı.

5 A.g.e., s: 1166 A.g.e., s: 118

“Işveren günlük eldiven ve servisle gidiş geliş dâhil bir maske veriyor. Neredeyse 10 saat aynı maskeyle çalışıyoruz.

Page 15: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

15

“1 Nisan’da çalıştığım işletme ‘İşi dur-durduk’, dedi. Sadece bir panoda 43 bin ton üretim yapılmış. Aynı durumda Zonguldak’ta TTK Üzülmez İşletme-si’nde üretim 13-15 ton, nereye dur-durmuşlar üretimi? Son bir aydır zo-runlu izin kullandırıyorlar. Yıllık izni olanların da bir süre sonra izin süre-leri dolacak, ne olacak bilmiyoruz. İş-ten atma tehdidiyle bir sürü insanı da ücretsiz izine çıkardılar. Ücretsiz izni kendileri istemiş gibi imza attırdılar. Mart ayında izne çıkanların tekrar işe başlamamaları gerektiğini söyledik ama dinlemediler. İzinlerinde Sam-sun’a, Ordu’ya, Zonguldak’a, İstanbul ve Ankara’ya gitti insanlar, geri döndü. Ve şimdi 20 kişiyi geçti koronaya yaka-lanan arkadaşımız. Bir yanda açlık bir yanda ölüm tehlikesi… 2 bin maden işçisi özel hiçbir önlem alınmadan ça-lışmaya devam ediyor.”

Sosyal medyada dünyanın pandemiyle imtihanını anlatan, Pantitlán Metro-su’nda- Mexico City– çekilmiş bir fo-toğraf vardı. Biz çöp dökmeye, yiyecek satın almaya çıkarken savaşa hazırlanır gibi ağzımızı burnumuzu kapatıyoruz, onlar, dünyanın tüm işçileri dip dibey-di. İnsanları gaz odalarına doğru yol-culuğa çıkaran vagonlardan hiç farkı yoktu; metroların, otobüslerin, yeral-tındaki galerilerin…

“Ücretsiz izni kendileri istemiş gibi imza attırdılar. Mart ayında izne çıkanların tekrar işe başlamamaları gerektiğini söyledik ama dinlemediler.

Page 16: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

16

İşçilerin virüse karşı bağışıklığı mı var?

Işçilerin çalışma hakkıymış, çalışmama hakkıymış, yaşama hakkıymış… Bunlar her zamanki gibi göz ardı edilebilecek küçük sorunlar. Bugüne kadar yaşamını yitirenlerin ya da hastalananların kaçının işçi olduğunu bilmiyoruz. Bunu gizlediklerine göre ve popüler devletlûlerin, hatta onların yakınlarının ya da bir sermayedarın bu nedenle ölmesi durumunda hemen açıklanacağını bildiğimize göre, ölenlerin çoğu işçi ya da emekli işçi olsa gerek.

NURETTİN ÖZTATAR

Page 17: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

17

AKP Genel Başkanı, Varlık Fonu Başka-nı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Er-doğan, dün akşam Covid-19 hastalığına karşı aldıkları yeni önlemleri açıkladı. Söylediği her cümle tartışmalıydı. Sağ-lık sistemine ilişkin övücü sözleri gibi. Ancak asıl öne çıkan “yeni politika”, akciğer hastalığı olanların sayısı nede-niyle Zonguldak’ı da eklediği 31 kente giriş çıkışların yasaklanması ve 20 yaş altındaki gençlere sokağa çıkma yasağı getirilmesi oldu. Geçtiğimiz haftalarda “üretim ve ihracat”tan vazgeçilemeye-ceği yönündeki dayatmayı bu kez 20 yaş altı istisnasıyla yineledi. Ve tabii, üretim, gelişme, üretim, gelişme…

İŞÇİLER FEDA MI EDİLİYOR?

Diğer kentler bir yana, korona virüsü vakalarının en az yüzde 60’ının görüldüğü ve son iki günde vaka sayısının 8 binlerden 12 binlere; yüz-de 50 oranında yükseldiği, milyonlarca işçinin bulunduğu İstanbul’da, alınmayan önlemler nedeniyle hem hastalığın taşıyıcı sayısının hem de ölümlerin artacağını bilmez mi ülkeyi 18 yıldır yönetenler? Yaşanan olağanüstü koşullara, insanların ölümle yüz yüze olmasına rağmen niye ısrar ediliyor bu politikada? Niçin iç içe çalışan, aynı servislerle ya da aynı toplu taşıma araçlarıyla işyerlerine giden işçilerle ilgili herhangi bir önlem alma gereği duyulmuyor? Ve bu ısrar sadece bu döneme mi özgü? Gelin bu iki sorunun peşinden gitmeye çalışalım; Zonguldak’ın niye bü-yükşehir olmadığı halde yasaklı kent haline getirildiğinden başlayarak…

Zonguldak, Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana ‘işçi kenti’ olarak anı-lan bir yerleşim. 1991 yılının hemen başında, Türkiye işçi sınıfının en bü-yük işçi eylemlerinden biri olan Büyük Madenci Yürüyüşü’nün başlatıl-dığı kent. Maden işçileri, sefalet koşullarına karşı insanca yaşayabilmek için talep ettikleri ücret ve çalışma koşullarını dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal reddedince, Ankara’ya yürüyüş yapmaya karar vermişlerdi.

“Niçin iç içe çalışan, aynı servislerle ya da aynı toplu taşıma araçlarıyla işyerlerine giden işçilerle ilgili herhangi bir önlem alma gereği duyulmuyor? Ve bu ısrar sadece bu döneme mi özgü?

Page 18: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

18

Yaşı benimkine yakın olanların mutla-ka hatırlayacağı görkemli bir yürüyüş yaptı işçiler Ankara’ya, yani devlete doğru! O dönemin sermaye medyasın-da, tıpkı bugünün yandaşları gibi, işçi-lerin yüksek ücret aldığı, madenciliğin kârlı olmadığı yönünde propaganda yapılıyordu. Asgari ücretli işçiler ya da işsizler maden işçilerine karşı kışkırtı-lıyordu.

ZONGULDAK’IN ‘KİRLİ’ İŞİ

Sonuçta işçiler Ankara’ya varmadan ta-leplerinin bir kısmı karşılandı ve o dö-nemin iktidarı kısa bir süreliğine de olsa rahat nefes aldı. Bu eylem sayesinde uzun yıllar sonra ilk kez işçi ücretleri reel ola-rak yükseldi. Üstelik sadece Zonguldak maden işçilerinin değil bütün işçilerin…

Zonguldak’ta “kirli” bir işte çalışıyordu işçiler. Maden ocaklarında Tür-kiye için kömür çıkarırken sağlıklarını kaybediyorlardı. O dönemlerde Zonguldak’ta işçilerin ortalama yaşam süresi Türkiye ortalamasının en az 10 yıl altındaydı. Yani sermaye sınıfının ve devletin çok ücret aldıkları-nı iddia ettikleri maden işçileri yaşamlarının 10 yılını maden ocaklarına gömüyorlardı. Bugünkü durumun ne olduğunu bilmiyoruz çünkü TÜİK, Hayat Tabloları’nda kentlerdeki ortalama yaşam sürelerini vermek yerine beklenen yaşam sürelerini açıklamakla yetiniyor. Ancak 90’lı yıllardan bu-güne, hem yapılan yeni termik santraller hem de özelleştirmeler nedeniyle çalışma koşullarını kötüleşmesi nedeniyle Zonguldak’ta maden işçilerinin durumunun en azından iyileşmediğini tahmin edebiliriz.

İşte böyle bir kentti Zonguldak ve akciğer hastalıklarından mustarip iş-çilerle doluydu. Bir kez daha işçilere “aman bir süreliğine de olsa hasta-lanmayın ama eskiden olduğu gibi yine erkenden ölebilirsiniz” denmiş oldu.

“Zonguldak’ta “kirli” bir işte çalışıyordu işçiler. Maden ocaklarında Türkiye için kömür çıkarırken sağlıklarını kaybediyorlardı.

Page 19: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

19

20 YAŞIN ALTINDAKİ İŞÇİLER NE OLACAK?

Sistem için en yaşamsal sorunun, üreti-min devam etmesi, yani işçilerin sınır-sız sömürüsüne devam edilmesi olduğu biliniyordu. Zaten uygulanan politika-lara, bırakalım zorunlu olan ideolojik bakışı, “çıplak gözle” bakıldığında bile; özellikle madencilik, inşaat, tekstil ve metal gibi sektörlerde üretimin deva-mını sağlamak dışında bir çıkışları gö-rünmüyordu. Artı değer üretimi de ke-sintiye uğrarsa, ülkenin değil, iktidarın bir daha toparlanabilmesinin mümkün olamayacağı ortadaydı. Diğer yandan sermaye için de fabrikaların durması istenen bir durum değildi çünkü onlar

da her zaman birlikte hareket ettikleri devletin kasasında bu kez para olmadığını biliyorlardı. Üretimin durması kârlarının düşüşü anlamına gelecekti. Boğazına kadar borca batmış şirketler için nakit akışının da sekteye uğraması, iflas anlamına gelecekti ve bu iflaslar bir dalga haline gelebilecekti. Çünkü bu dönemde borcu borçla kapatma olanaklarının da azaldığı ortadaydı.

Bir önlem daha aldılar. Daha önce 65 yaş üstü yurttaşların sokağa çıkı-şını yasaklamışlardı, şimdi de 20 yaş altının “özgürlüğünü” kısıtladılar. Hiç şüphemiz olmasın, 20 yaş altı derken kastettiklerinin istisnası ola-cak. Kayıtdışı olanlarla birlikte 1 milyonu aşkın 20 yaş altı işçinin bir şekilde fabrikalara, atölyelere, inşaatlara gitmesini sağlayacak bir yol bu-lacaklar. Meslek liselerinde öğrenci olan çocukların aylardır üç kuruşa tıpkı bir çalışma kampındaymışçasına çalıştırıldıkları ve çalıştırılmaya devam edecekleri gibi. Aynı şekilde, 31 ile giriş ve çıkışların yasaklanma-sı, komşu illerde çalışmak zorunda kalan (Örneğin İstanbul-Gebze ara-sında gidip gelen, ya da İstanbul-Trakya arasında gidip gelen) işçilerin, yine ellerini kollarını sallaya sallaya dolaşabilmesini engelleyemeyecek!

“Üretimin durması kârlarının düşüşü anlamına gelecekti. Boğazına kadar borca batmış şirketler için nakit akışının da sekteye uğraması, iflas anlamına gelecekti ve bu iflaslar bir dalga haline gelebilecekti.

Page 20: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

20

Tekrar sorarak devam edeyim: Yaşa-nan olağanüstü koşullara, insanların ölümle yüz yüze olmasına rağmen niye ısrar ediliyor bu politikada? Ve bu ısrar sadece bu döneme mi özgü?

Kısa bir durum değerlendirmesiyle devam edeyim…

Salgına ilişkin önlemler alınmadan önceki aylarda işsizlik olağanüstü bir artış gösteriyordu. Özellikle gençler giderek daha fazla işten çıkarılıyor ya da işgücüne katıldıkları halde iş bulamadan yaşamak zorunda kalı-yordu. Bu konuda resmi TÜİK ve-rilerine bile bakmak yeterli. Diğer yandan da kayıt dışı istihdamda artış yaşanıyordu. Bugünlerde sık sık gün-deme gelen esnek çalışma biçimleri de yaygınlaşıyordu ama bu esnekliği canları istediğinde işe alma, istedi-ğinde de işten çıkarma olarak gerçek-leştiriyordu üretim araçlarına sahip olanlar. Korona virüsü sonrasında ise çeşitli kategorilerde işsizlik dağılımı farklılaştı. Pek çok işyeri ve fabrikada işten çıkarmanın bir bahanesi hali-ne getirildi salgın. Gündelik işlerde, çoğunluğu kayıtsız olarak çalışanlar ise çalıştıkları yerlerin ya ekonomik nedenlerle ya da devletin genelgeleri nedeniyle kapanması sonucunda iş-lerini, dolayısıyla gelirlerini kaybetti-ler. Bunun sonuçlarının ne olacağını, salgının ne kadar süreceği belirleye-cek. Bir başka kategori ise özellikle

Page 21: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

21

sanayide pek çok büyük ölçekli fabri-kada, işçilerin ücretsiz izne çıkarılması ya da yıllık izinlerinin zorunlu olarak kullandırılması. Burada da salgınla il-gili krizin yükü, bir başka biçimde iş-çilere yüklenmiş oldu.

Böyle bir süreç yaşanırken bir de ça-lışabilecek durumda olan fabrikaların çalışmaması sistemin işleyişine büyük bir darbe vuracaktı. Üstelik bu okulla-rın kapatılması gibi “duygusal” bir etki de yaratmayacaktı.

İşçiler olağan dönemlerde de kendileri dışında herkes ve kendi sınıfları dışın-da bütün sınıflar için çalışıyordu. On-ların bu eylemi kapitalizmi büyüttü, toplumların refah düzeyini yükseltti. Düzen, sistem her ne ise onun devamı-nı sağlayan işçilerin üretici gücüydü; emek gücüydü. İster imalat sanayiin-de olsun ister hizmet sektöründe, ister tarımda, işçiler kendilerinden çok nü-fusun tamamının yaşamını sürdüre-bilmesindeki kilit rollerini bugüne dek sürdürdü.

FEDAKÂRLIK HEP İŞÇİDEN

Bugün daha çok sağlık çalışanları için sözü edilen fedakârlığı aralarında sağ-lık çalışanlarının da bulunduğu mil-yarlarca işçi-emekçi yıllardır yapıyordu zaten. Bunu yaparken kendi sağlıkla-rından, yaşamlarından fedakârlık etti-ler. Gelirleri her zaman giderlerinden

“Işçiler olağan dönemlerde de kendileri dışında herkes ve kendi sınıfları dışında bütün sınıflar için çalışıyordu.

Page 22: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

22

daha düşüktü; 21. yüzyılda daha da düş-tü. Milyarlarca kişi, resmi açıklamalar bir tarafa, gerçek anlamda açlık sınırın-da bir yaşam sürdürmek zorunda ka-lıyordu. Niye? Sistemin kuralı şu değil miydi 200 yıldır? İşçilere, patronların ihtiyaç duyduğu emek gücünü yeniden üretebilecekleri kadar bir ücret verilir! Zaman zaman bunun altına düştüğü de olur ama kural budur. Yaklaşık 30 yıl-dır işçiler kendilerine ödenen ücretin, ister devlet ödesin ister sermaye sınıfı, bir lütuf olduğuna inandırıldılar, hal-buki devletlerin de sermaye sınıfının da işçide aradığı sadece ve sadece emek gücüydü, canlı emekti.Böyle bir düzende, korona virüsünün sınıf ayrımı yapmadığını, herkese bula-şabildiğini gündeme getirmekten daha aptalca bir tartışma olabilir mi?

İşin aslı işçiler, ister inşaat işçisi olsun ister maden işçisi, ister kot taşla-sınlar ister tarım işçisi olsunlar; öleceklerini bile bile çalışıyorlar. Çalış-mak, bugün değil yarın ölmelerini sağlıyor sadece. Bugünlerde salgın bir hastalık varken ve bu salgın hastalığın temasla bulaştığı herkes ta-rafından biliniyorken, işçiler dışında herkese “evde kal” denirken; onlar sokakları, caddeleri, servisleri, otobüsleri, metroları, fabrikaları doldur-mayı sürdürüyor.

İşçilerin çalışma hakkıymış, çalışmama hakkıymış, yaşama hakkıymış… Bunlar her zamanki gibi göz ardı edilebilecek küçük sorunlar. Bugüne kadar yaşamını yitirenlerin ya da hastalananların kaçının işçi olduğunu bilmiyoruz. Bunu gizlediklerine göre ve popüler devletlûlerin, hatta on-ların yakınlarının ya da bir sermayedarın bu nedenle ölmesi durumunda hemen açıklanacağını bildiğimize göre, ölenlerin çoğu işçi ya da emekli işçi olsa gerek.

“Bugünlerde salgın bir hastalık varken ve bu salgın hastalığın temasla bulaştığı herkes tarafından biliniyorken, işçiler dışında herkese “evde kal” denirken; onlar sokakları, caddeleri, servisleri, otobüsleri, metroları, fabrikaları doldurmayı sürdürüyor.

Page 23: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

23

Salgının ilk vakalarının açıklandı-ğı günlerde bunun bir ‘fırsat’ olacağı, Çin’deki yatırımların Türkiye’ye gelebi-leceğini söylendiğini hiç unutmadan… Salgının varlığı kabul edilir edilmez ilk refleksin, tıpkı ABD’deki gibi şirketle-ri kurtarmak olduğunu hiç unutma-dan… Ölüm ve sermaye, hep bir ara-da olduklarını, artık iç içe geçtiklerini hatırlayarak… Sermayenin egemenliği sürerken, sağlıklı bir toplum hayalden öteye geçemeyecek. Korona virüsünün verdiği ilk ders bu!

Devlet ve sermaye, 30 yıl önceki “Bü-yük Madenci Yürüyüşü” gibi bir siyasi harekete toslayana kadar, alışkanlıkla-rından vazgeçmeyecek. Onlar vazgeç-meyeceğine ve değişmeyeceğine göre, geleceğin bugünden farklı olmasını sağlayacak olan; durmaksızın, sayısız platformda sürekli bir şeyler rica et-mek değil, sürekli ve siyasi bir eylemi örgütleyecek hazırlıklara girişmek olsa gerek. Bu yapılamadığında çarklar yine bizi bu duruma düşürenler için dön-meye başlayacak. Yani, “hiçbir şey eski-si gibi olmayacak” saçmalığının gerçek bir karşılığı olmayacak. Ama dayatıla-nı reddedeceğimiz bir adım atabildiği-mizde, bu kez çanlar başkaları için çal-maya başlayabilir.

“Sermayenin egemenliği sürerken, sağlıklı bir toplum hayalden öteye geçemeyecek. Korona virüsünün verdiği ilk ders bu!

Page 24: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

24

İşçilere de video konferans var mı patron beyler?

“Sessizlerin sesi”, “kimsesizlerin kimsesi” gibi popülist sıfatlarla takdim edilen neo-islamcıların başkanlık sistemi, sermaye sınıfının, öncekilerden de daha cüretkâr bir iktidarını inşa ediyor. Patronlar video konferans yaparken işçiler kayda değer hiçbir önlem almadan çalışmaya zorlanıyor; küçük esnafın işyerleri kapatılıyor ama büyük patronların çalışanları ‘dilediği gibi’ çalıştırmasına izin veriliyor.

HAKKI ÖZDAL

Page 25: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

25

Hükümetin, Covid-19 salgınının Tür-kiye’de de görüldüğünü resmen ilan et-mesi, 11 Mart 2020 gününün ilk saatle-rinde oldu. Bir süredir “korona sürecini çok iyi yönettiği” iddiasıyla övülen Sağ-lık Bakanı, vaka sayısını yalnızca 1 ola-rak açıklamıştı; ama herkes, isabetli bir toplumsal sezgiyle, bunun bir ‘başlan-gıç’ olduğunu algıladı: Başka ülkelerin yaşadığı deneyimler, hızlı bir yayılma-nın kapıda olduğunu ve gündelik ya-şamı derinden etkileyecek bir sakınma sürecine girdiğimizi gösteriyordu. Nite-

kim Cumhurbaşkanı Erdoğan, aynı gün partisinin grup toplantısında; 5 kez “Bay Kemal”, 5 kez “CHP’nin başındaki zat”, 15 kez “CHP”, birkaç kez de “bunlar” dediği; birlik ve beraberlik konuşmasını yapmaya geldiğinde, kendisinin ve çevresinin termal kameralarla izlenmek suretiyle korundu-ğu haber oldu. Aynı gün bir de genişletilmiş il başkanları toplantısında konuştu ve sonra bir daha kamuoyu önünde görünmedi. Altı gün son-ra, İletişim Başkanı Fahrettin Altun’dan (bugün) bir açıklama yapacağını öğrendik. Ve dün Fransa cumhurbaşkanı ile Almanya ve İngiltere başba-kanlarıyla bir video konferans aracılığıyla görüştüğünü… Dün İstanbul’da yapılması planlanan liderler zirvesi, Covid-19 salgını nedeniyle telekonfe-rans yoluyla yapılmıştı.

Cumhurbaşkanı korona virüsünün yarattığı tehdidin farkında ve etkin önlemlerle korunduğu anlaşılıyor. Üstelik onun korunma yöntemleri bazılarına ilham da veriyor. Anadolu Ajansı’nın dünkü haberine göre, Erdoğan “Türk iş dünyasına da yol gösterici olmuş”. AA, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun, “ekonominin de süreci en az hasarla atlatma-sı için vakit kaybetmeden çalışmalara başladığını” müjdeledikten sonra şöyle devam ediyor:

“Bu dönemdeki faaliyetleri, planlamaları, talep ve önerilerine yönelik 365 oda borsadan rapor isteyen Hisarcıklıoğlu, konu ve il bazında ön-celik gerektiren oda, borsa başkanları ve 61 sektör meclisi temsilcileri-nin bazılarıyla telekonferans yöntemiyle görüşmelerini sürdürüyor. (…)

“Cumhurbaşkanı korona virüsünün yarattığı tehdidin farkında ve etkin önlemlerle korunduğu anlaşılıyor.

Page 26: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

26

Alınan tedbirler kapsamında bütün oda ve borsaların bu ay gerçekleştirilmesi planlanan meclis toplantılarının nisan ayının son haftasında organize edilme-sine ve gelecek ay 2 meclis toplantısının birden yapılmasına karar verildi.”

Güzel tabi. Türkiye sermaye sınıfının en büyük ve yaygın örgütü TOBB kendini korumaya almış. Ankara Sanayi Odası da 27-29 Mart’ta düzenlenecek Meslek Komiteleri Ortak Toplantısını ve mart ayı meclis toplantısını ertelemiş. ASO Başkanı Nurettin Özdebir de görüşme-lerinin büyük bir bölümünü telekon-ferans ve telefonla yapıyormuş. Yüce gönüllü sanayiciler, 60 yaşın üstündeki ASO çalışanlarına idari izin verirken, okul çağında çocuğu olan personele de ‘yıllık izin’ kullandırıyormuş. Salgın hastalık riskiyle okulları tatil edilen ço-cukların anne-babaları, zorunlu olarak eve döndüklerinde bu yıllık izin kabul ediliyor.

Benzer uygulamalar Ankara Ticaret Odası’nda ve belli ki diğer patron örgütlerinde de var.

Gelelim büyük sermayeye. Türkiye burjuvazisinin ‘seçkinler kulübü’ TÜSİAD, 16 Mart’ta yaptığı yazılı açıklamada şöyle diyordu:

“Bireylerin birbirleriyle temasını ve kalabalık ortamlarda bir arada bu-lunmalarını önleyici tedbirler riski azaltabilmek için kritik önemdedir. Kamunun salgınla mücadele tedbirlerini etkili şekilde hayata geçirmesi, bu süreçte özel sektör, sivil toplum örgütleri ve vatandaşların tam bir iş birliği ile hareket etmesi insan yaşamına karşı ortak sorumluluğumuz-dur.”

“Yüce gönüllü sanayiciler, 60 yaşın üstündeki ASO çalışanlarına idari izin verirken, okul çağında çocuğu olan personele de ‘yıllık izin’ kullandırıyormuş.

Page 27: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

27

Âlâ! TÜSİAD, “bireylerin birbiriyle temasını ve kalabalık ortamlarda bu-lunmalarını önleyici tedbirler” gerekti-ğini, bunun ‘kritik önemde’ olduğunu biliyor. Peki bunun için ne yapıyor me-sela? Anadolu Ajansı’na kendi bencil tedbirlerini marifet gibi anlatan TOBB ve bağlaşıklarından daha rafine bir ‘görgü’ye sahip oldukları için muhabir-lere ballandırarak anlatmıyorlar belki, ama onlar da telekonferans, video kon-ferans, kalabalık ortamlardan kaçınma gibi tedbirler uyguluyor kendileri için muhakkak.

Peki, TÜSİAD, TOBB gibi örgütlerde temsil edilen sermayedarların, kendi işyerlerinde çalışanlar için bir tavsiyesi var mı? Mesela, patronla-rının örgütü TÜSİAD’ın “kalabalık ortamlarda bulunmalarını önleyici tedbirler” önerdiğini okuyan bir Arçelik çalışanı, ASO’cu patronların vi-deo konferansa geçtiğini gören bir OSTİM işçisi ne yapmalı?

Bir ‘düz vatandaş’, TÜSİAD’ın ‘sağduyulu’ çağrısına uyarak “bu süreçte özel sektörle tam bir iş birliği içinde hareket etmek” isterse ne yapma-lı? Kalabalık ortamlarda bulunmanın riskini gözeterek özel sektördeki işine gitmeyi durdurmalı mı örneğin? Bu durumda işten çıkarılmaya-cağının bir garantisi var mı? Nitekim bugüne kadar çalışanlarına ücretli izin hakkı tanıyan hiçbir şirket yok; TÜSİAD üyelerinden de yok, TOBB üyelerinden de yok… Ford firması salgın nedeniyle üretimi geçici olarak durduracağını açıklıyor örneğin, ama 30 Mart’tan sonra. Öncelik tabii ki çalışanların sağlığı değil, stok-sipariş-üretim tabloları.

İstanbul İşçi Sendikaları Şubeler Platformu (İİSŞP) dün, işyerlerinden ve özellikle sendikasız işyerlerinden gelen haberlerin iyi olmadığını du-yuran bir açıklama yayınladı. Açıklamada, özellikle sendikasız fabrika-lardan ve işyerlerinden gelen bilgilerin vahim olduğu belirtiliyor ve pat-ronların gerekli tedbirleri almadığı, üstelik bu krizi bir fırsata çevirerek “işten atma, ücretsiz izin, esnek ve güvencesiz çalışma gibi dayatmalar

“Bir ‘düz vatandaş’, TÜSIAD’ın ‘sağduyulu’ çağrısına uyarak “bu süreçte özel sektörle tam bir iş birliği içinde hareket etmek” isterse ne yapmalı?

Page 28: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

28

yaptığı” belirtiliyor. DİSK ve KESK konfederasyonlarının yöneticileri de benzer uyarılar yapıyor.

Zengin-yoksul, patron-işçi ayır-madığı ve herkesi tehdit ettiği söylenen bir salgın karşısında ilk bir haftadaki durumumuz budur. “Sessizlerin sesi”, “kimsesizlerin kimsesi” gibi popülist sıfatlar-la takdim edilen neo-islamcıların başkanlık sistemi, sermaye sınıfı-nın, öncekilerden de daha cüretkar bir iktidarını inşa ediyor. Patronlar video konferans yaparken işçiler kayda değer hiçbir önlem almadan çalışmaya zorlanıyor; tatil edilen vakıf üniversitelerindeki akademik personel angaryaya zorlanıyor; buna itiraz ettiklerinde işten atma sopası çıkarılıyor; en büyük risk grubu olarak tanımlanan emekliler için hiçbir maddi tedbir alınmıyor; küçük esnafın işyerleri kapatılıyor ama büyük patronların çalışanla-rı ‘dilediği gibi’ çalıştırmasına izin veriliyor. Bu salgının, hem dünya-da hem de Türkiye’de açığa çıkardı-ğı durumları konuşmaya, yazmaya devam edeceğiz; ama ilk olarak, daha bir hafta içinde en belirgin görüntü olarak sınıf farkı ortaya çıkıyor.

Page 29: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

29

‘Modern köleliktir bunun adı’

Ben 29 yaşındayım, iki çocuğum var. Eşim özel bir anaokulunda öğretmendi, kreşi kapandı. Ben karantinadaydım, işe döneceğiz, sonra ne olacak belli değil. Bir çukurun, bir meçhulün içindeyiz işçi sınıfı olarak. Çalışan biziz, her şey bizden bekleniyor ama en son planda olan yine biziz.

PINAR ÖĞÜNÇ

Page 30: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

30

29 yaşındaki Volkan, ağır mesaiden, ayı ucu ucuna bitirmekten ibaret bir ha-yattan yılmış bir metal işçisi. Her şeye rağmen sendika olarak önemli bir şey yaptılar, çalıştıkları bakır fabrikasında ilk Covid-19 sonrası “işten kaçınma” haklarını kullanarak 14 gün üretimi durdurdular. Yarın tekrar iş başı. Volkan yasağa rağmen her gün İstanbul’dan Gebze’ye giden binlerce işçiden biri. Sabahları “işçi trafiğini” anlatıyor kina-yeyle. Çelişkileri, kemiğe yaklaşan bıça-ğı ve de böyle gitmeyeceğini…

Metal ağır sektör, hiç de iyi maaşlar al-madan çalışıyoruz hem de. Bir yıldır Gebze’de, Sarkuysan A.Ş.’deyim. Daha önce inşaat pazarlama alanındaydım. İşimizi nasıl tarif edeyim… Hammadde olan bakırı inceltiyoruz, istenilen çapa getiriyoruz. Aklınıza gelebilecek bakır olan her şey… NASA’ya bile bakır yollu-yoruz öyle düşünün.

Martın sonunda bizde bir korona vaka-sı çıktı. Ateşi artan arkadaşımızı doktor hastaneye yönlendirdi. Üç gün sonra test sonucu pozitif çıkınca Nisan’ın 1’i itibarıyla işçiler olarak üretimi durdur-duk. Fabrikada 600 kişi çalışıyor. Sen-dikalı (Birleşik Metal-İş Sendikası) ol-duğumuz için bütün kollar olarak aynı anda yapabildik bunu. Fabrikada bay-ramlarda dahi tatil verilmeyen sıcak işletmeler vardır, onlar bile durdurdu. Anayasanın bize verdiği “işten kaçın-ma” hakkını kullandık. Bunu sağlık bil-

“Işimizi nasıl tarif edeyim… Hammadde olan bakırı inceltiyoruz, istenilen çapa getiriyoruz. Aklınıza gelebilecek bakır olan her şey… NASA’ya bile bakır yolluyoruz öyle düşünün.

Page 31: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

31

gisiyle birleştirdik, 14 gün kendimizi karantina altına alacağımızı söyledik. Şu anda karantinadayız.

Biz bu hakkı örgütlü biçimde kullan-dık. Biliyorsunuz örgütlü olmayan fab-rikalarda insanlar kontrol dahi edil-meden işe gelip gidiyor. Özel sektörün insana önem vermediğini hepimiz bi-liyoruz. Biz durdurma kararı aldık. İş-veren tabii ki önce “Bu yasal değil” diye mesaj attı. İş süreciyle alâkalı olmadı-ğını savunuyorlardı, dışarıdan olmuş-tur gibi şeyler söylendi. Fakat biz bir vaka yüzünden durmuştuk, ikinci gün vaka sayısı birden beşe çıkınca, onlar da anladı iş yeri kaynaklı olduğunu. Soyunma odasında yan yana giyinen iki kişide çıktı çünkü. Zaten çok çabuk bulaşan bir virüs. Fabrika çok büyük olduğu için makineler yine on metre aralıklıdır, bant sistemi gibi değil, her-kes kendi makinesinde çalışıyor. Fakat bizim soyunma odalarını şöyle düşü-nün, dar bir alanda 600 kişinin dolap-ları yan yana, toplamda 12-13 tane de banyo var. Bulaşmaması işten bile de-ğil diyeceğim, bulaşmış zaten.

Üretimi durdurduk, ertesi gün Valilik iş bırakmanın yasaklandığına dair açıklama yaptı. Bunun bir öncülük olmasını istemediler herhalde. Önce böyle dediler, tepki gelince sonra “sehven”e çevirdiler. Şimdi biz de iyi kötü vatandaşız. İş bırakma yasağıyla korona virüsünü ne şekilde yeneceklerini düşünüyorlar anlamıyorum. Neyse, geri alınması iyi oldu.

“Üretimi durdurduk, ertesi gün Valilik iş bırakmanın yasaklandığına dair açıklama yaptı. Bunun bir öncülük olmasını istemediler herhalde. Önce böyle dediler, tepki gelince sonra “sehven”e çevirdiler. Şimdi biz de iyi kötü vatandaşız.

Page 32: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

32

14 günlük süremiz pazartesi (13 Nisan) dolacak. Gerekli tedbirlerin alındığına dair sözler var. İl Sağlık Müdürlüğü’n-den, Valilik’ten gelmişler, onlar tedbir-lerin ne olduğunu fabrikaya söylemiş-ler. Ciddiye aldıklarını düşünüyoruz, umuyoruz. Çünkü bir vaka daha çıkar-sa bunu kaldıramazlar. Karantinadan sonra her şeye rağmen işe döneceğiz biz de. Gönül isterdi ki bu iş bitene ka-dar, gerçekten herkes evde kalabilseydi. Güçlü devlet, güçlü millet bunu gerekti-rir. Ama Türkiye’nin ekonomik şartları bunu kaldırmıyor. Başından beri üreti-min devam edeceğini söylüyorlar, mec-buren işçi kesimi çalışacak.

Bir de ben her gün İstanbul, Pendik’ten gidip geliyorum Gebze’ye. Düşünün normalde şehir dışına çıkmak yasak ama işçilere serbest. Servisle gidiyorum. Korona öncesi 14 kişi falandı, tedbirler dolayısıyla her servisi ikiye böldüler. Şöyle oluyor… İstanbul çıkışında, Tuz-la bölgesinde polis kontrolü var. Zaten polis biliyor, iş yeri servislerini geçiriyor. Hiçbir sıkıntı yok o anlamda. Kaç işçi gidiyordur? Biliyorsunuz Gebze sanayi bölgesi, her gün yüz binlerce kişi gidip geliyor İstanbul’dan. Şimdi de sabahları İstanbul-Gebze arası bayağı işçi trafiği var. Şöyle söyleyeyim, sadece 600 kişilik bizim fabrikaya her gün altı-yedi servis İstanbul’dan işçi geliyor üç vardiya.

“Biliyorsunuz Gebze sanayi bölgesi, her gün yüz binlerce kişi gidip geliyor Istanbul’dan. Şimdi de sabahları Istanbul-Gebze arası bayağı işçi trafiği var. Şöyle söyleyeyim, sadece 600 kişilik bizim fabrikaya her gün altı-yedi servis Istanbul’dan işçi geliyor üç vardiya.

Page 33: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

33

20 yaş altına yasak geldi, çalışan 20 yaş altı için esnettiler. “Çalışmaya devam” diyorlar kısaca. Korkunç… İşçiler kor-karak çalışıyor, herkesin psikolojisi bo-zuk. Bir yandan aileme getirdim mi, hasta mı oldum derken, gidiyorsun beş yüz, altı yüz kişi birlikte çalışmaya… Modern köleliktir bunun adı. Kapitalist sistemin patronları, sermayesi evinde. Ve bu sistemsel bir olay. Çünkü hükü-met de üretimin devamını istiyor. Me-tal sektörü ihracatın önemli bir parça-sı. Haklarını da bu kadar kullanıyorsun işte, 14 gün yeter mi hep beraber göre-ceğiz. Virüsün artış dönemindeyiz, yeni bir vaka çıkmayacağını kimse bilemez. Başka dayanağımız olmadığı için mec-bur gideceğiz. İşçi için 100 lira, 200 lira eksik almak, evde dengenin bozulması demektir. Zaten gerçekten hakkettiği-miz ücretleri almadığımız için, düşü-nün bu zorlu şartlarda bile fazla mesai yapmaya bakıyoruz geçinmek için.

Ben 29 yaşındayım, iki çocuğum var. Eşim özel bir anaokulunda öğret-mendi, kreşi kapandı. Ben karantinadaydım, işe döneceğiz, sonra ne ola-cak belli değil. Bir çukurun, bir meçhulün içindeyiz işçi sınıfı olarak. Ça-lışan biziz, her şey bizden bekleniyor ama en son planda olan yine biziz. Bütün alınan kararlar sermayeye yönelik… Bu düzen değişir mi? Deği-şeceğine dair umudumuz olmasa yaşayamayız. Bunu biz değiştiremesek de çocuklarımız için o umudu taşımak zorundayız. Bu değişecek, çünkü insanlar artık yaşayamaz hale gelecek. Yavaş yavaş oraya gidiyoruz. Es-kiden bir baba beş-altı kişilik bir haneyi rahat şekilde geçindirirken, ben asgari ücretten biraz daha iyi maaş alan biri olarak, asgari ücretle insanlar nasıl geçiniyor bilemiyorum. En az bin lira kirası, en az beş yüz faturası…. Türk milleti olarak şükürcüyüzdür, azla yetiniriz. Ama artık azı da bula-mayınca ne olacak? Bir sene durmadan çalışıyorsun, mesailere kalıyorsun,

“Başka dayanağımız olmadığı için mecbur gideceğiz. Işçi için 100 lira, 200 lira eksik almak, evde dengenin bozulması demektir. Zaten gerçekten hakkettiğimiz ücretleri almadığımız için, düşünün bu zorlu şartlarda bile fazla mesai yapmaya bakıyoruz geçinmek için.

Page 34: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

34

senede bir kere ailenle tatile gidemiyor-sun, çocuklarınla bir yere oturamıyor-sun. Sadece fatura öde, yiyebiliyorsan ye, ayı geçir. Evlendiğimizden beri bir kere bile tatile gidemedik. Bir tek balayı işte. Ha bu sene, ha ertesi sene derken olmuyor bir türlü. Bu değişecek. Korona virüsüyle olur, başka bir kıvılcımla olur bilemem ama değişecek.

Konuştuğumuz gün 47.029 vaka, 1006 ölüm açıklanmıştı.

*Gezegeni saran bir virüsün birkaç ay içinde yarattığı bu öngörülemez olağa-nüstü halin, kapitalizmin hâlihazırda-ki eşitsizliklerini görünür kıldığından, derinleştirdiğinden ve bundan sonra hiçbir şeyin aynı kalamayacağından konuşuyor çok insan. Kalamayacak mı gerçekten? Neden kalmasın ki? Varlı-ğını, her veçhesiyle sömürgeciliğe, cin-siyetçi iş bölümüne ve tam da derin bir eşitsizliğe borçlu bu düzen kötücül bir virüs gibi ruhlarımızı ve bedenlerimizi sarmışken “iyileşmek” nasıl mümkün? Kadınlar, erkekler, işçiler, memurlar, işsizler, beyaz yakalılar, mavi yakalılar, “yaka” devri değişti diyenler, serbest ça-lışanlar, evde çalışanlar, hâlâ çalışanlar, zorla çalıştırılanlar, karantinadakiler, geleceği göremeyenler, gördüklerin-den yorgun düşenler anlatıyor. Neden bu uzun yazı dizisine başladık? Çünkü birbirimizin sesini, derdini duymaya, diğerinin dermanında kendimizinkini aramaya ihtiyaç var.

“Varlığını, her veçhesiyle sömürgeciliğe, cinsiyetçi iş bölümüne ve tam da derin bir eşitsizliğe borçlu bu düzen kötücül bir virüs gibi ruhlarımızı ve bedenlerimizi sarmışken “iyileşmek” nasıl mümkün?

Page 35: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

35

Korona günlerinde Karl Marx

Covid-19, şimdiye kadar yerleşik olan hukuki, siyasal, dinsel, sanatsal ve felsefi düşünüş biçimlerini bir yana koyarak maddi bir temele dönmeyi dayatıyor. Maddi yaşamın üretimi, kendisini, diğer tüm ihtiyaçlara önceliyor. Insanlar belki bu kez güçlü bir biçimde, varlıklarını belirleyenin bilinçleri değil; toplumu yeniden üretecek üretim süreci olduğunu düşünmekle baş başa kalıyor.

ÖZCAN EVRENSEL

Page 36: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

36

Marx’ın, insanlığın olup biteni yorum-lama ve değiştirme çabasına sunmuş olduğu katkının esasta iki yönlü oldu-ğunu söyleyebiliriz. Bunlardan biri ta-rihsel materyalizm ya da tarihi madde-cilik iken diğeri artık değer yasasıdır. Tarihi, maddeci bir temelde okumaya çalışan Marx; insanlık tarihinin siyaset, bilim, sanat, din vb. edimler üzerinden değil esas olarak yeme, içme, barınma, giyinme, sağlık, vb. temelinde geliştiği-ni vurgulamıştır. Buradan vardığı so-nuçlar ile içinde yaşadığı burjuva top-lumun anatomisini incelemek üzere ekonomi politik incelemelerine başla-mıştır. Amacı kapitalist üretim tarzının hareket yasasını bulmaktır. Vardığı so-nuç ise kapitalist üretim tarzının mutlak yasasının artık değer yasası olduğudur.

Yaklaşık 150 yıllık süreç içerisinde çe-şitli krizlerin yaşanmasıyla doğru oran-tılı olarak Marx’ın bu teorik ve pratik katkısı hatırlanıp ne kadar haklı olduğu dillendirilmiştir. Ancak burjuva toplum belirli bir kesinlik ve kararlık kazandı-ğından, krizler aşılır aşılmaz, ekonomik indirgemecilik suçlamaları yeniden dev-reye gitmekte gecikmemiştir.

Bugün, bir kez daha, küresel bir salgı-na dönüşmüş olan Covid-19 nedeniyle insanlık çok daha büyük bir kriz ile yüz yüze gelmiştir. Dünya genelinde virüs nedeniyle ölümlerin 1 milyonu aştığı bu günlerde, kurulan bütün siyasi, eko-nomik ve toplumsal kurumlar, adeta

“Yaklaşık 150 yıllık süreç içerisinde çeşitli krizlerin yaşanmasıyla doğru orantılı olarak Marx’ın bu teorik ve pratik katkısı hatırlanıp ne kadar haklı olduğu dillendirilmiştir. Ancak burjuva toplum belirli bir kesinlik ve kararlık kazandığından, krizler aşılır aşılmaz, ekonomik indirgemecilik suçlamaları yeniden devreye gitmekte gecikmemiştir.

Page 37: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

37

çaresiz kalmıştır. Öylesine ki büyük in-sanlığın yüzyıllardır biriktirdiği bilgi ve deneyim; evde kalmaya, ekmek yapma-ya, ellerini 20 saniye sabunla yıkama ka-dar indirgenmiştir. İnsanlık, “tarihinin ilk öncülü”ne kadar çekilerek; bedenle-ri, ihtiyaçları ve emekleri temelinde ha-yatta kalmanın yollarını arar olmuştur.

Zaten Marx, Engels ile birlikte; insanla-rın “tarih yapabilmek” için yaşamlarını sürdürebilecek durumda olmaları ge-rektiğine vurgu yapıp “yaşamak için her şeyden önce yiyecek, içecek, barınak, giysi ve daha başka şeyler gerekir. O hal-de, ilk tarihsel eylem, bu ihtiyaçları, kar-şılayacak araçların üretimidir; maddi yaşamın kendisinin üretimidir. Ve bu, binlerce yıl önce olduğu gibi bugün de insanların hayatlarını sürdürebilmeleri için gün be gün, saat saat yerine getiril-mesi gereken tarihsel bir eylem, tüm bir tarihin temel koşuludur” demiştir.1

Ve bugün sanki herkes Marx’ın çağrısına kulak vermişçesine, dünyanın dört bir yanından; evde kalmanın zorunlu koşullarının sağlanması, zo-runlu ihtiyaç maddeleri, sağlık ve temizlik ürünlerinin üretimine ön-celik verilmesi yönünde talepte bulunmaktadır. Hatta virüsün yarattığı travmanın “insanoğlunun en temel içgüdü olan hayatta kalma içgüdü-sünü ortaya çıkardığı” ve şimdiye kadar ikinci doğada yaşamaya alışmış insanın unuttuğu en temel içgüdünün su yüzüne çıktığı çokça yazılıp çizilmektedir.2 Bu tahlillere iştirak eden insanlar da içgüdülerini serbest bırakıp gönüllü olarak kendilerini evlere kapatmakta; bütün sosyal, kül-türel, sanatsal, hukuksal, hatta dinsel ve milli ilişkilerini bir yana bırak-maktadır.1 K. Marx – F.Engels, Alman İdeolojisi, Evrensel Basım Yayın, İst., 2013, sf.36-37.2 http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/covid-19-insanoglunu-guclendirecek-1731148

“Ve bugün sanki herkes Marx’ın çağrısına kulak vermişçesine, dünyanın dört bir yanından; evde kalmanın zorunlu koşullarının sağlanması, zorunlu ihtiyaç maddeleri, sağlık ve temizlik ürünlerinin üretimine öncelik verilmesi yönünde talepte bulunmaktadır.

Page 38: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

38

Büyük bir panikle tuvalet kâğıdı stokla-yan, marketlere akın ederek makarna, kuru bakliyat raflarını boşaltan ve ecza-neler önünde uzun kuyruklar oluşturan maskeli-eldivenli insanlar; sanki tarihin sonu gelmiş de onu yeniden başlatmak istercesine kendilerini doğal sınırlarına hapsetmek için neredeyse yarışıyorlar. Hatta, tarih yapacak ise önce insan olarak kalmayı başarması gerektiğinin ayırtına varan yurttaş, inşa ettikleri toplumsallı-ğın temellerine inmenin yollarını zorlu-yor. Çünkü gelinennoktada “hukuk bil-mek, evde ekmek mayalamaya bile kâfi gelmiyor.”3

Dolayısıyla Covid-19, şimdiye kadar yer-leşik olan hukuki, siyasal, dinsel, sanat-sal ve felsefi düşünüş biçimlerini bir yana koyarak maddi bir temele dönmeyi daya-tıyor. Maddi yaşamın üretimi, kendisini, diğer tüm ihtiyaçlara önceliyor. İnsanlar belki bu kez güçlü bir biçimde, varlıkla-rını belirleyenin bilinçleri değil; toplumu yeniden üretecek üretim süreci olduğunu düşünmekle baş başa kalıyor.4 Bir farkla ki; insanlık kendi ihtiyaçlarını kendileri üretemeyecek haldedir. Birilerinin dışa-rı çıkması ve başkalarının evine girecek geçim araçlarını üretmesi gerekiyor. Bu öyle bir zorunluluktur ki, sendikalar bile “bu ağır salgın sürecinde acil, gerekli ve zorunlu olan sağlık, temizlik, ilaç ve gıda

3 http://www.diken.com.tr/5-nisan-avukat-lar-gunu-evde-ekmek-yapilan-gunlerde-adale-ti-dusunmek/4 Karl Marks, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, Önsöz, Sol Yayınları, Ankara, 1993, s.23.

Marksizm ve Sınıflar, Editör: Kurtar Tanyılmaz , Ertuğrul Ahmet Tonak , Sungur Savran, 400 syf., Yordam Kitap, 2015.

Page 39: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

39

gibi mal ve hizmet üretimi”nin devam etmesini talep ederek, diğer alanlarda-ki üretimin durdurulmasını öneriyor.5 Böylece, insanlığın büyük bir bölümü evde kalıp kendilerini mikroptan sakı-nırken sağlık, tarım, gıda, enerji, nakli-ye gibi alanlarda üretim devam ediyor.

Evde kalıp kalmamak ya da kimin kalıp kimin dışarı çıkacağı ise bir tercihten çok tamamen üretim, dolaşım, tüketim ve bölüşümün yeter ve gerek düzeyde olması ve nasıl örgütlendiği ile ilgilidir. Ki bu da ekonominin içinde bulundu-ğu koşullara ve üretim tarzına işaret ediyor. Zaten en son yapılan bir anket-te “Türkiye’nin çözülmesi gereken acil sorunları nelerdir” sorusuna verilen yanıtlarda; ‘korona virüsü salgını’ yüz-de 46’yla birinci sırada yer alsa da ‘eko-nomik kriz sorunu’ yüzde 31, ‘işsizlik

sorunu’ yüzde 15 ve ‘hayat pahalılığı sorunu” da yüzde 6 oranıyla top-lamda yüzde 52’ye tekabül etmektedir.6 Haliyle üretimin ve ekonomik koşulların temel belirleyen olduğunu söylemek mümkün görünüyor. Tam da böyle olduğu için “nasıl geçineceğiz” ya da “biz işçiler neden evde kalamıyoruz” çığlıkları yükseliyor.

Bu çığlıkları duymamak ise elde değildir. Dünyanın karşı karşıya kalacağı ekonomik krize ve kâr oranlarının düşmesine bağlı olarak sermaye üretim-den çekildiğinde, belki de bütün dünyada en az 25 milyon insan işsiz kala-caktır. Dolayısıyla da zorunlu geçim araçlarını edinemeyeceklerdir. Çünkü, kapitalist üretim tarzı genelleşmiş meta üretimi olduğundan ve dokunduğu her şeyi meta formuna soktuğundan; insanlar bütün ihtiyaçlarını belirli bir para karşılığından satın almak zorundadırlar. Bu zorunlulukla hareket eden

5 http://disk.org.tr/2020/03/disk-covid-19-ile-etkin-mucadele-icin-hukumeti-uyariy-or-ve-cagri-yapiyor/6 https://www.gazeteduvar.com.tr/gundem/2020/04/06/halkin-yuzde-84u-sokaga-cik-ma-yasagini-destekliyor/

“Evde kalıp kalmamak ya da kimin kalıp kimin dışarı çıkacağı ise bir tercihten çok tamamen üretim, dolaşım, tüketim ve bölüşümün yeter ve gerek düzeyde olması ve nasıl örgütlendiği ile ilgilidir.

Page 40: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

40

insanlık, eğer ücretli izin ya da benze-ri gelir destekleri almaz ise yaşamını sürdüremeyecek yani tarih yapma imkânını belki de kaybedecektir.

Bu müdahale şimdiye kadar devlet-ten talep edilegeldiyse de kapitalist üretim tarzının yaratmış olduğu meta üretimi ve dolaşımı evreninde, bütün hareketler metanın içerdiği artık değer tarafından belirlenmek-tedir. Emekçilerin sık sık dillen-dirdikleri “üreten kimse yöneten de odur” deyişi şimdilerde tam da sermayenin gerçekliğini ifade et-mektedir. Üretim ve dolaşım alanını elinde bulunduran sermaye her şeyi yönetir pozisyondadır. Nitekim, İr-

landa’da hükümet parkları, kamusal alanları insan erişimine kapatıp so-kağa çıkma çağrısı yaptığı halde; 1,5 milyon İrlandalı çalışanın her gün iş yerlerine gitmek zorunda kalıyor olmasını başka türlü nasıl açıklaya-biliriz ki?7

Artık değer yasası temelinde meseleye bakıldığında, kapitalist üretim tarzı-nın sermaye birikimini gerçekleştirebilmesinin koşulu; ancak, kendi değe-rinden daha büyük bir değer yani artık değer yaratan bir metanın piyasada bulunmasıdır. Bu da işçiden ya da emekçiden ya da emek gücü metasının sahibinden başkası değildir. Bu meta öyle bir metadır ki, yalnızca kendisini satabildiğinde yani bir ücret ilişkisine girebildiğinde hayatta kalabilmekte-dir. Öyle bir zorunluluktan bahsediyoruz ki, işçilerin neden “çalışmadan ka-çınma haklarını” kullanıp evde kalmadıkları ve “ekmeklerini yapıp” tuvalet kâğıdı derdine düşmedikleri sorusu anlamsızlaşıyor. Çünkü “işçiler ölümü düşünmeden çalışmayı sürdürüyor.”Ne dersek diyelim, insanlar arasındaki tüm ilişkilerin askıya alınıp, her-kesin sadece geçim araçlarını edinmeye koşullandığı bu günlerde bile,

7 https://www.independentturkish.com/node/155341/d%C3%BCnya/%E2%80%-98medeni-avrupa%E2%80%99n%C4%B1n-salg%C4%B1nla-m%C3%BCcadele-si-i%C5%9F%C3%A7iler-a%C4%9F%C4%B1r-i%C5%9Flerde-%C3%A7al%C4%B1%C5%9F-maya-devam-ediyor

“Artık değer yasası temelinde meseleye bakıldığında, kapitalist üretim tarzının sermaye birikimini gerçekleştirebilmesinin koşulu; ancak, kendi değerinden daha büyük bir değer yani artık değer yaratan bir metanın piyasada bulunmasıdır.

Page 41: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

41

kendisini zorunluluk olarak dayatan bir ilişki söz konusudur. Bu da serma-ye-emek ilişkisidir. Öyle bir ilişki ki sermaye emek gücünü yeniden üre-tirken emek gücü de sermayeyi tekrar tekrar üretmektedir. Bu karşılıklı üret-me zorunluluğu nedeniyle tüm hukuk-sal, dinsel, sanatsal, sosyal, düşünsel ve siyasal ilişkiler gibi bir çırpıda askıya alınamıyor. Zira, bu ilişkinin kesintiye uğraması ve emek ile sermayenin bu-luşamaması; bir yandan sermayenin artık değer üretemeyip değersizleşme-si, diğer yandan emek gücünün yaşam kaynaklarından yoksun kalıp açlığa mahkûm olması anlamına gelecektir. Emek gücü açısından baktığımızdan, dikkat çekilmesi gereken nokta; emek gücü sahibinin insan olarak kalabil-mesinin ya da eş deyişle tarih yapabil-

mesinin koşuludur. Ve bu koşul daha önceki üretim tarzlarının aksine; emekçinin, bedenini hayatta tutabilmeye yetecek ihtiyaçlarını üretecek araçlardan yoksun olması sebebiyle emek gücünü sermayeye satmasıdır.

Peki, ölümüne kurulan bu ilişki neden bu kadar yaşamsaldır? Çünkü “emek gücü, satılmasından önce, üretim araçlarından, faaliyetinin nes-nel koşullarından ayrı durumdadır. Bu ayrılık durumunda, ne doğrudan doğruya sahibi için kullanım değerleri üretiminde, ne de satılmaları yo-luyla onun geçimini sağlayabilecek olan metaların üretiminde kullanı-labilir. Ancak satılması yoluyla üretim araçlarıyla bağlantısı kurulur.”8 Demek ki, sermaye neredeyse emek gücünün orada olmasının nedeni, emekçinin ihtiyaç duyduğu geçim araçları ve bu geçim araçlarını üret-mek için gerekli olan üretim araçlarının sermayenin metaları olarak emekçiden ayrı bulunmalarıdır.

8 K. Marx, Kapital Cilt II, Yordam Kitap, İstanbul, 2012, s. 40.

“Çünkü “emek gücü, satılmasından önce, üretim araçlarından, faaliyetinin nesnel koşullarından ayrı durumdadır.

Page 42: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

42

“Bir kimsenin kendi emek gücünden başka metalar satabilmesi için, doğaldır ki, bu kimsenin üretim araçlarına, ör-neğin ham maddelere, emek araçlarına vb. sahip olması gerekir. Deri olmadan çizme yapılamaz. Ayrıca tüketim araç-larına ihtiyaç duyulur.”9 Gelgelelim, sermaye bütün bir mülksüzleştirme tarihi boyunca emeğin öznel koşulları ile nesnel koşullarını birbirinden ayır-dığından, emekçinin ne üretim araçları ne de tüketim araçları vardır. Geriye tek bir olasılık kalıyor; o da, kendi üretme potansiyelini satmak ve bunun karşılı-ğında ihtiyaçlarını karşılamak suretiyle hayatta kalabilmektir.

Sonuç olarak, emek gücü sahibi yasal olarak kendi emek gücü üzerin-deki tasarrufunu kullanıp emek gücünü satmayıp evde kalabilir. Zaten yapılan çağrılar da bu yöndedir. Kimse işe gitmek zorundasın demiyor ve evde kal çağrısı yapılıyor. Bu konuda sonsuz özgür iken; tam da ken-di geçim araçlarını üretebileceği üretim araçlarına sahip olmamak bakı-mından “özgür” olduğundan tıkış tıkış otobüslere binip geçim araçları karşılığında derisini yüzdürmek üzere işe gitmek zorundadır.

İşte gözlerimiz önünde olup biten şey; işçilerin yoksunluğunun, onları şiddetli ve kesin bir biçim altında ölüm-kalım mücadelesine ittiğidir.10 Üstelik, emeğin dar kazançlı sefil çalışmasının mesai arkadaşı olan bir ölüm kaygısı eşliğinde. Öyle bir kaygı ki ancak ve ancak geçim araçlarını üretme zorunluluğundan özgürleşildiğinde dağılabilecektir.

Peki ama nasıl? Marx ve Engels’in çözümü; emek gücü metasının orta-dan kaldırılmasıdır.

Hic Rhadus Hic Salta!

9 K. Marx, Kapital Cilt I, Yordam Kitap, İstanbul, 2011, s. 171.10 K. Marx – F.Engels, Alman İdeolojisi, Evrensel Basım Yayın, İst., 2013, sf.187.

“Işte gözlerimiz önünde olup biten şey; işçilerin yoksunluğunun, onları şiddetli ve kesin bir biçim altında ölüm-kalım mücadelesine ittiğidir.

Page 43: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

43

Dünyada bir ‘heyûla’ dolaşıyor: Covid-19

Kapitalist düzenin genel sömürü biçimlerinin sonucunda doğanın bir refleksi olarak okunabilecek Covid-19 salgınının yarattığı riskler yeni bir toplumsal muhalefeti zorunlu kılmaktadır. Bu nedenle toplumların virüsle mücadele etmenin yanı sıra geleceğimiz için de küresel çapta teori ve pratiğin birlikte tartışılmaya ihtiyacı var.

MEHMET NURİ ÖZDEMİR

Page 44: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

44

“Heyûla”, dehşete düşüren ve korku veri-ci, ürkütücü hayal anlamında kullanılan bir metafor. İslam felsefesinde “maddenin kendisi değil öncülü” olarak kabul edilir. Dünyaya soldan bakanlar ‘heyula’yı Marx ve Engels’in 21 Şubat 1848 tarihinde ilan et-tikleri “Komünist Manifesto”dan beri akılda tutuyorlar: “Avrupa’da bir heyula dolaşıyor: Komünizm heyulası! Eski Avrupa’nın bütün güçleri bu heyulayı defetmek için ‘kutsal bir ittifak’ içine girdiler. Papa ile Çar, Metternch ile Guizot, Fransız radikalleri ile Alman polis ajanları”. Komünizm ile korona virüsünün yayılma biçimleri, toplumda yarattıkları en-dişe ve şok hali, “toplumsal değişimleri göz-lemlemek” bakımından kimi benzerlikler içeriyor. İkisi de küresel çapta tüm toplum-larda endişe yarattı. Temel fark şu olsa gerek: Komünizm, kitlelerin alttan direnişi ile ege-menlerde bir endişeye kaynaklık ederken korona ise egemenlerin doğayı ve toplumu tahrip etmesiyle üstten topluma yaydıkları endişeye kaynaklık etti.

Koronaya karşı kutsal bir ittifak kurulmamış olsa da tüm dünya kadim kutsallıkları iptal ederek ortak tehdide karşı tek tip tedbirler ve ortak ça-reler arıyor. Birçok devlet sınırlarını kapatarak virüsün insan yaşamın-da yarattığı tahribatla baş etmeye çalışıyor. Dünyada genel bir karantina hali yaşanıyor. Covid-19’un şu ana kadarki sonuçları bize krizin sadece bir ülkeye ya da salt bir aktöre mal edilemeyeceğini ve sistemsel olduğu-nu göstermeye yetiyor. Virüs sadece bir devletin idari kapasitesinin tek başına karşılayabileceği bir tehlike olmadığından dolayı da risk doğru hesaplanamıyor ve belirsizlik büyüyor. Zaten devletlere indirgenmiş ve toplumu işin içine katmayan bir yönetim stratejisi ile bu virüsle baş edi-lemeyeceği çok açık.

“Komünizm, kitlelerin alttan direnişi ile egemenlerde bir endişeye kaynaklık ederken korona ise egemenlerin doğayı ve toplumu tahrip etmesiyle üstten topluma yaydıkları endişeye kaynaklık etti.

Page 45: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

45

KÖTÜ SİYASETİN ODAĞI SAĞ PO-PÜLİST HÜKÜMETLER NEYİN PE-ŞİNDE!

Birçok ülkede insanların kaderi neolibe-ral sistemi en iyi şekilde işleten ve şu an korona ile mücadele konusunda da kritik karar mekanizmalarının başında duran sağ popülist hükümetlerin elinde. Neo-liberalizmin en itaatkâr failleri olan bu hükümetlerin doğa, toplum ve birey üze-rinde yarattıkları tahribatlar ortadayken böylesi kritik bir dönemde iş başında ol-maları hem bir sonuç hem de dünyamız ve insanlık açısından kötü bir talih olsa gerek. Bu partilerin pratiklerine bakıldı-ğında virüsle mücadele meselesini toplu-mu denetim ve kontrol altına almanın bir aracı haline getirdikleri ve süreci sinsice istismar ettikleri rahatlıkla görülebilir. Birçok ülkede kaşla göz arasında virüsün kontrol edilmesi bahanesiyle gözetim,

denetim ve kontrol aygıtlarının insan bedeni üzerinde radikal bir şekilde uygulanmaya başlandığına tanıklık ediyoruz. Rusya, Çin, İsrail ve İtalya gibi ülkeler insanlara çip veya bilezik takarak ya da telefon sinyalleri ile hastaları takip ediyorlar. Bu gözetim aygıtlarının insan yaşamı üzerindeki sonuçları toplumu şimdiden tedirgin etmeye başlamış durumda. Beden üzerinde ka-lıcı hale gelip gelmeyeceği henüz bilinmese de bedenden mahremiyeti çekip alarak tasfiye etmeyi amaçlayan bu sisteme tüm insanlığın yakın gelecekte gönüllü bir şekilde eklemleneceği öngörülüyor.Popülist hükümetler “belirsizliği” maniple ederek “korku stratejisi” ile hare-ket etmeye bayılırlar. Ölümleri normalleştirerek piyasaya sürdükleri tehdide bakarsak, ABD hükümeti çok rahat bir şekilde salgın için “en az 80 bin en çok 2 milyon insan ölebilir” açıklaması çıkar karşımıza. Çok korkunç! Hay-ret etmeyi elden bırakmayacağız! Normalleştirdiği şey toplumda ölümden daha çok ölüm korkusunu canlı tutarak itaatkar bedeni iktidar karşısında rahatça dize getirebilmek. Bu açıklamanın bir başka amacı da salgınla mü-

“Normalleştirdiği şey toplumda ölümden daha çok ölüm korkusunu canlı tutarak itaatkar bedeni iktidar karşısında rahatça dize getirebilmek.

Page 46: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

46

cadele sürecinde yaşlı ve savunmasız nüfusu kurban etmeyi gözüne kestir-miş vahşi piyasa aklının, maliyetleri üstlenmemek için her türlü insanlık dışı uygulamaya başvuracağını haber vermekti. Uzun süreden beri ABD’de yoksullukla cezalandırılan emekçilere (prekarya) karşı da bu vahşi politika devrede. Neoliberal popülistlere göre “İnsanlara sosyal yardımda bulunul-mamalıdır, çünkü piyasa ekonomi-si her insanın kendi başının çaresine bakmasını gerektirir.”

Virüs için “terör” benzetmesi yapılması ve buna ek olarak aynı retoriğin devamı bağlamında “suçla savaşıyoruz” söylemi, virüse karşı verilmesi gereken asıl mücadeleyi hem bağlamından uzaklaştırıyor hem de tedavi yöntemleri ve genel gidişat ile ilgili bulanıklık yaratmayı hedefliyor. Ola-ğanüstü koşulları daha da zorlaştırarak iktidarı tamamen değişime kapat-mak ve kendilerini tek kurtarıcı haline getirip geleceğe politik yatırım yap-mak onların geleneksel arzularını oluşturuyor. Fakat asıl varılmak istenen neoliberal küresel hedef, kapitalist uygarlığın güncel krizini ötelemek ve sistemsel suçların üzerini örtmektir. Bunu engellemenin yolu sağ popülist siyasetin karşısına gezegenimizin ekolojik risklerini toplumsal risklerle birlikte ele alan yeşil-sol-demokrat siyaseti koymaktan geçer.

KONUŞ-A-BİLMEK!

Kıyametin koptuğu ve herkesin korkudan köşesine çekildiği zamanlarda konuşabilmenin her zaman ahlaki bir yanı vardır. Virüsün tüm dünyada yarattığı genel depresyona karşı sağ popülistlerden sonra ilk konuşanların başında gelen doğa bilimcileriydi. Doğa bilimcileri başından beri iki işi bir arada yapmaya çalışıyor. Bir taraftan hastaların yaşamını kurtarmak için tedavi süreçlerine dikkati çekerken diğer taraftan dünyada oluşan sosyal paniği yatıştırmaya çalışıyorlar. Bu iki işi devlet ve sermaye baskısı altın-da yapmak ise işin cabası. Dünyayı kasıp kavuran virüs karşısında sade-ce doğa bilimleri değil sosyal bilimciler de konuşmalıydı. Çünkü böylesi

“Olağanüstü koşulları daha da zorlaştırarak iktidarı tamamen değişime kapatmak ve kendilerini tek kurtarıcı haline getirip geleceğe politik yatırım yapmak onların geleneksel arzularını oluşturuyor .

Page 47: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

47

küresel çapta gelişen olaylar karşısında ayırımsız tüm toplumlar farklı fikirle-re ihtiyaç duyarlar. Diğer taraftan dün-yayı tehdit eden sistemsel kötülüklerin deşifre edilmesi ve değişim evrelerinin olasılıklarının toplumla paylaşılması aydınların politik, ahlaki ve entelektüel görevleri olarak da görülebilir. I. Wal-lerstein’ın dediği gibi bu tür durumlar-da “entelektüel ve ahlaki” olarak “nereye doğru gideceğimizi” ve “politik” olarak da “gitmemiz gerektiğine inandığımız yere en yüksek ihtimalle nasıl ulaşaca-ğımızı bilmemiz” açısından konuşmak değerlidir. Çünkü virüs siyasaldır ve si-yasallaştırılmıştır. Herhangi bir mesele-nin siyasallaşmasının birinci basamağı konuyla ilgili söz kurmaktır.İnsanlar konuşup paylaşırsa ortaklaş-mayı da sağlayabilirler. Karantina gün-lerinde konuşmak ve fikir paylaşmak bir genel dayanışma örneği olacağı gibi demokratik bir kültürle birlikte yurttaş sorumluluğunu da pekiştirerek karar süreçlerine doğrudan katılımı sağla-yabilir. Bu anlamda entelektüel ve ay-dınların, doğa ve sosyal bilimcilerin, gazetecilerin, feministlerin, ekolojistle-rin ve sol odaklı siyasetlerin önerileri, programları, örgütlenme düzeyleri ve

soruna müdahil olma biçimleri genel gidişatı ve geleceğimizi doğrudan etkileyecektir. BM Genel Sekreteri’nin “İkinci Dünya Savaşı sonrası kar-şılaştığımız en büyük kriz” olarak tanımladığı bir salgın karşısında bu kesimlerin sadece seyreden ve eleştiren konumda değil önerilerle ve çe-şitli biçimlerde sorumluluklar alarak işin içine dahil olmaları gezegeni-mizin geleceğine yönelik büyük bir sahiplenme hamlesine dönüşebilir.

“Bu anlamda entelektüel ve aydınların, doğa ve sosyal bilimcilerin, gazetecilerin, feministlerin, ekolojistlerin ve sol odaklı siyasetlerin önerileri, programları, örgütlenme düzeyleri ve soruna müdahil olma biçimleri genel gidişatı ve geleceğimizi doğrudan etkileyecektir.

Page 48: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

48

SEÇENEKLERİMİZİ TARTIŞMAK

Bir an şöyle düşünebilir miyiz? Acaba virüslerin anası olarak tanımlayabile-ceğimiz hastalandıkça etrafa mikrop bulaştıran ve kapsama alanı gün git-tikçe daha da genişleyen kapitalist uy-garlık tüm canlı yaşamı tehdit etmeye devam ederken bizlere özgür seçimle-rimizi güncellememiz için yeni olanak-lar mı sunuyor? Ne alırsınız, füzelerle mi ölmek istersiniz yoksa mikroplarla mı? Özgürlüğe bakın hele! Kapitalist sistemin özgürlüğümüzle ilgili tercih-leri bize bırakması çağımızın en büyük ironisi olsa gerek. Bu hiçbir zaman ol-mayacak. Arızayı sürekli üreten me-kanizmadan arızayı gidermesini bek-lemek tam bir akıl tutulmasıdır. Fakat gemileri yakmaya niyetimiz yok. Bize sunulan iki seçenekten bambaşka bir seçenek daha çıkarmak neden müm-kün olmasın? Ellias Canetti “Eğer insa-nın tekrar kendi başına başlama cesare-ti olmasaydı insanlık hiçbir zaman var

olmayacaktı” der. Bu anlamda Covid-19 salgını bir yandan toplumları tedirgin ederken diğer taraftan insanlığa bu kadim cesaretini yeniden harekete geçirebilme fırsatını sunuyor desek abartı olmaz. Zira mikrop-lar (salgınlar) insanlık tarihinde birçok kez büyük toplumsal değişim-leri tetiklemiştir. Bugün yine tüm dünya toplumsal dengeleri küresel çapta değiştiren bir virüsle karşı karşıya. Bu virüsle mücadele ederken daha sağlıklı ve yaşanılabilir bir dünya için “nasıl” bir strateji izlenmeli? “Kimler” bu stratejinin özneleri olabilir? Bir diğer soru dünyanın “ne-reye” doğru gideceğini basitleştiren projeksiyonu nasıl oluşturabiliriz? Salgın, demokratik ve kolektif aktörlerin müdahalesiyle dünyayı eşitlikçi bir topluma doğru mu götürecek, yoksa şimdiki popülist ırkçıların eliyle yeni tür faşizmlerin egemen olduğu bir topluma doğru mu?

“Arızayı sürekli üreten mekanizmadan arızayı gidermesini beklemek tam bir akıl tutulmasıdır. Fakat gemileri yakmaya niyetimiz yok. Bize sunulan iki seçenekten bambaşka bir seçenek daha çıkarmak neden mümkün olmasın?

Page 49: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

49

Bu sorular başta olmak üzere daha bir-çok soruya zengin yanıtlar bulmak için dünyada birçok farklı görüşün tartışıl-dığına tanıklık ediyor ve bu fikirler-den faydalanıyoruz. Dünya genelinde birçok akademisyen, bilim insanı ve aydının virüsün yaratacağı değişim olasılıklarını tartışıyor olması toplum-lar açısından büyük bir şans. Zizek, Agamben, Harvey, Chomsky, Hara-ri, Franco “Bifo” Berardi, Badiou gibi popüler filozofların makaleleri olası değişim evreleri ile ilgili farklı fikir kü-melerini yana yana getirmemizi ve ge-leceği öngörmemizi kolaylaştırıyor. Bu fikirleri yan yana getirdiğimizde ütop-yadan yana olup salgının yaratacağı değişimlerin bizi daha eşit ve yaşanıla-bilir bir topluma taşıyabileceğini öngö-ren filozoflar olduğu gibi aksine devleti ve sermayeyi elinde tutan iktidarların otoriter pratikleri tetikleyebileceğini ve bu pratiklerin toplumları daha çok tahakkümün, depolitizasyon ve mülk-süzleşmenin olduğu eşitsiz ve karanlık toplum biçimi olan distopik rejimlere

doğru götürebileceğini öngören filozoflar da var. Yani bu konuda bir or-taklaşma ya da konsensüs yok. Bu tartışmalar hala devam ediyor. Sağ-lam olgu ve nedenlere sahip olunmadığı durumlarda en akıllı çözümün bir sonuca varmamak olduğu söylenir. Virüs kontrol altına alınamadı-ğından dolayı devam eden belirsizlik tartışmaların hem içeriğine hem diline yansıyor. Herkes çok temkinli konuşuyor. Bazıları meselenin kı-yısından geçerken bazılarının da diline konformist kaygıların bulaştığı hissediliyor. Tabii ki kimse çuvallamak istemiyor. Bu da mevcut tartış-maların bir süre daha radikalleşmeden esnek bir şekilde sürebileceğini gösteriyor.

“Zizek, Agamben, Harvey, Chomsky, Harari, Franco “Bifo” Berardi, Badiou gibi popüler filozofların makaleleri olası değişim evreleri ile ilgili farklı fikir kümelerini yana yana getirmemizi ve geleceği öngörmemizi kolaylaştırıyor.

Page 50: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

50

Devam edersek, bu iki temel hattın dı-şında başka bir hat daha var ki her çağ-da olduğu gibi yerleşik düşüncelerin esiri olan, genellikle iş bittikten sonra konuşmayı tercih eden, değişimi anda donduran ve toplumun önünü görme-sini engelleyen hattır. En tehlikeli hat muhtemelen budur. Bu kesimler farklı tartışmalardan çıkan önermeleri daha başlamadan itibarsızlaştırır ve köreltir-ler. Hiçbir risk almadan bekleyen, ob-jektiflik ve bilimsellik kılıfı adı altında etrafa “susan ve susturan bir enerji” ya-yarlar. Her zaman her şey için “şimdilik çok erken” demeleri bir şey yapmamayı meşrulaştırmaya kılıf uydurmaktır. As-lında bu yapay üçüncü hat yerine ol-ması gereken teorik fikir kümesi, farklı fikirleri harmanlayan ve tüm insanlık için hakikati temsil edecek olan 3. hat olmalıydı. Üçüncü hat üst tabaka aydın ve filozofların fikirlerini geniş tabanlı toplumun fikirleri ile birleştirip top-lumsal örgütlenmeyi de ününe koyabi-lecek sadeleştirilmiş somut ve gerçekçi bir hat olabilir.

SOL STRATEJİ İHTİYACI

Dünyada ideolojilerin sonunun ilan edilmesinin kendisi ideolojik bir manipülasyondu. Bugün ise yaratılmak istenen politik bulanıklığa karşı genel fikirleri harmanlayacak ve topluma bilinç verecek ideolojilere ih-tiyacımız var. Yukarıda bahsedilen kesimlerin farklı fikirleri ilk etapta belli bir aşamaya kadar ön açıcı olabilir lakin riskleri bertaraf etmenin asıl yolu toplumda “zihniyet temelinde bir bütünlük” yaratabilmektir. Zira büyük kitleleri etkileyen olaylar karşısında berrak bir zihin yapısına sahip olmanın önkoşulu belli bir “kuramın” içinden olaylara bakabil-

“Hiçbir risk almadan bekleyen, objektiflik ve bilimsellik kılıfı adı altında etrafa “susan ve susturan bir enerji” yayarlar. Her zaman her şey için “şimdilik çok erken” demeleri bir şey yapmamayı meşrulaştırmaya kılıf uydurmaktır.

Page 51: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

51

mektir. Bu nedenle korona virüsü gibi tehlikelerin yarattığı riskleri bertaraf edecek ve tüm insanlığın geleceği için kapsayıcı siyasal stratejileri bir an önce biçimlendirmek gerekiyor.

Sağ popülist politikacıların klasik nu-marası sürekli olağanüstü durumlar yaratarak “ırmağı geçerken atın de-ğiştirilemeyeceği” üzerine kuruludur. Ancak Covid-19 gibi tüm dünyayı teh-dit eden salgın bize şimdiden “geçilme-si gereken bir ırmağın değil kıyısında kurulacak sade ve sağlıklı bir yaşamın ne kadar değerli olduğunu” öğretti. Ir-maklardan geçişi durdurmalıyız! Bu da ancak sol-sosyal demokratların iktida-rıyla mümkün olabilir. Bu gerçeklik, kapsayıcı bir sol stratejinin sağ popü-list politikalara karşı büyük bir ihtiyaç olarak dünya halklarının gündemine girmesini kaçınılmaz hale getiriyor. Ancak soldan gelen eleştirel pozisyon-lar dışında şu ana kadar elle tutulabi-lecek herhangi bir somut program yok ortada. Merak edilen şey şu: Bu alt üst oluşa karşı sağ popülist hükümetler ye-niden konumlanmadan sol söylem ve stratejiler harekete geçebilecek mi? Sol politika, Covid-19 salgınının yarattığı kolektif reaksiyonla enternasyonal bir dayanışma ruhu yaratabilecek mi? Sol siyaset hangi politik öznelerle organize olabilecek ve dünya siyaseti üzerinde hangi stratejik söylem ve örgütlenme modelleriyle baskı kurabilecek?

Page 52: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

52

Kapitalist sistemin bu salgından sonra belini yeniden doğrultmasına fırsat ve-rilmeyeceğini umut ettiğimiz bir eşikte çok farklı yelpazede toplumsal kesimle-rin “şaşırtıcı şekilde” aşırı üretim ve tü-ketimden, doğanın tahribatından, her şeyin metalaştırılmasından, tarım ve toprağa dayalı üretimin yeniden canlan-dırılmasından, kentlerden köylere doğ-ru dönüşleri özendirmekten bahsettik-lerini ve bunları tartıştıklarını görmek sevindirici. Yine BM’nin tüm dünya toplumlarına ateşkesin sağlanması ve cezaevlerinde kalan tutukluların tahliye edilmesi için çağrı yapması, bilimin ve bilginin gücünün yeniden konuşuluyor olması, küresel çapta dayanışma ağları-nın organize edilmeye çalışılması salgın sonrası için umutlu olmamızı sağlayan diğer göstergelerdir.

Motivasyonun ve moralin çıta yaptığı anlar ise Kübalı sosyalist doktorların tüm insanlığa “korkmayın, yalnız de-ğilsiniz’ dediği duygusal anlardı. Tüm dünyadan insanların patır patır öldü-ğü ve herkesin evlerine kapandığı bir dönemde elinde çantaları ve beyaz ön-lükleri ile dünya halkları ile dayanış-maya koşan sosyalist doktorlar adeta tüm halkların ve toplumların yüreğine dokundu. N. Chomsky yakın zaman önce yaptığı bir söyleşide “Almanya’nın Yunanistan’a yardım etme-mesi ile Kü-ba’nın Avrupa ülkelerine yardım etme-sinin ne anlama geldiğini düşünürseniz tüm sözcükler anlamsız kalır” dedi. Bu

“Tüm dünyadan insanların patır patır öldüğü ve herkesin evlerine kapandığı bir dönemde elinde çantaları ve beyaz önlükleri ile dünya halkları ile dayanışmaya koşan sosyalist doktorlar adeta tüm halkların ve toplumların yüreğine dokundu.

Page 53: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

53

tarz küresel dayanışma pratiklerinin yanı sıra kısa vadede herkesin fikrini paylaşabileceği dijital platformlar, zi-hin açıcı makaleler, e-sohbet ortamları ve yavaş yavaş kurulan dayanışma ağ-ları hem kapalı alanlara sıkışan toplum için rahatlatıcı olabilir hem de yeni bir siyasetin ön aşamaları olarak değerlen-dirilebilir ve bu da yeni sol stratejiye zemin hazırlayabilir.

Özetle kapitalist düzenin genel sömürü biçimlerinin sonucunda doğanın bir refleksi olarak okunabilecek Covid-19 salgınının yarattığı riskler yeni bir top-lumsal muhalefeti zorunlu kılmaktadır. Bu nedenle toplumların virüsle müca-dele etmenin yanı sıra geleceğimiz için de küresel çapta teori ve pratiğin birlik-te tartışılmaya ihtiyacı var. Bunun dı-şında belki de en önemli şey sadece işin analizi ve teorisi ile yetinmeyen bilinçli insan eylemine yani “Praksise” ihtiya-cımızın olduğudur. Yoksa meseleyi tu-valet kağıdına indirgeyenlerin insafına kalacağız. Onun yerine tuvalet kağıdı-nı dert eden ya da bir posta emekçisi-nin dediği gibi karantinadayken bile ayakkabı siparişi veren bireylerin– ve kitlelerin bilincine sızmak, korkularını ve kaygılarını anlayarak oralarla birlik-te yeni bir direnç üretmek daha sağlıklı olmaz mı?

“ Özetle kapitalist düzenin genel sömürü biçimlerinin sonucunda doğanın bir refleksi olarak okunabilecek Covid-19 salgınının yarattığı riskler yeni bir toplumsal muhalefeti zorunlu kılmaktadır.

Page 54: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

54

Hepimiz göçmeniz, hepimiz işçiyiz, hepimiz toplumuz

Bugün göçmenlik meselesiyle yaşadığımız karşılaşma, sınıf kurumlarının toplumsal -toplumu yeniden düzenlemekteki ve toplum kurmaktaki- sorumluluğu ve işlevi üzerine yeniden düşünmemizin de önünü açıyor. Işçi sınıfı kurumlarının “sadece işçiler için” olmadığını ve olamayacağını yeniden düşünmeye belki bu vesileyle daha hazır hale geliyoruz.

BARAN GÜRSEL

Page 55: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

55

Devletin ve sermayenin hem kriz hem de bir fırsat olarak gördüğü göçmenlik meselesine tabandan ve eşitlikçi bir yak-laşımın nasıl geliştirileceğine dair tartış-malar yapılıyor. Ben böyle bir yaklaşımın şu üç düşünceyi referans alabileceğini düşünüyorum:

1. Hepimiz -ruhsal olarak- göçmeniz.

Göçmenlik durumunun/ruhsallığının özgünlüğünü tanımak ne kadar önem-liyse, yerleşiklikle göçmenlik arasındaki bağlantıyı, yakınlıkları görünür hale ge-tirmek de o kadar önemli geliyor bana. Hepimizin göçmenliğini vurgulamayı, güncel göçmenlerin durumunu/ruhsal-lığını inkâr etmek değil, daha yerleşik gözüken bizlerle güncel göçmenler ara-sındaki bağları hissetmemize olanak ta-nıyacak bir girişim olarak görüyorum.

Hepimizin ruhsal göçmenliğinin temelde, “göçmenliğe benzer” dene-yimlerimizden oluştuğunu düşünebiliriz Koparılma, kaybetme, kay-bolma, engellenme, yoksunluk, tanınmama, zorlanma, sürgün edilme, güçsüzlük, zulüm görme vb. birçok deneyim güncel olarak göçmenlik durumunda olmayanlara da tanıdıktır. Göçmenlik durumu/ruhsallığı bu deneyimlerin özgün bir bileşimi olabilir ama yerleşiklikle göçmen-lik arasındaki bu ortaklık bize şunu söyler: Göçmenlikle/göçmenlerle ilişkili olarak yaşanan kayıtsızlık, yabancılık, garipseme, nefret ve öfke sadece dışarıdaki başka insanlara yönelik değildir. Bu türden “duygular” aynı zamanda kendi göçmenliğimizle, “göçmenliğe benzer” deneyim-lerimizle kurduğumuz ve kuramadığımız ilişkilerin ifadelerdir. Bunlar, göçmenlerle yaşanan karşılaşmalarda, “göçmenliğe benzer” deneyim-lerimizin bize fazlasıyla yakıcı ve taşınamaz gelmesiyle alakalı olabilir. Özellikle örneğin göçmenlere yönelik nefret ve öfke ifadeleri ve eylem-leri, güçsüzlük hissini tersine çeviren “gücü yeniden kazanma” hayalleri

“Koparılma, kaybetme, kaybolma, engellenme, yoksunluk, tanınmama, zorlanma, sürgün edilme, güçsüzlük, zulüm görme vb. birçok deneyim güncel olarak göçmenlik durumunda olmayanlara da tanıdıktır.

Page 56: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

56

üzerine oturur. Bugün olduğu gibi, top-lumsal baskı ve “ekonomik sıkıntıların” bu türden ruhsal deneyimleri (güçsüz-lük, kontrolsüzlük, yoksunluk…) daha yakıcı hale getirdiği durumlarda devle-tin ve sermayenin de işe koşmak iste-diği -ruhsal krizlere dönüşmüş düzen krizini konuşulmaz tutarak, yani bir yandan onun işlenmesini engelleyerek- bu “ezilmişliğin” karşısında “gücü yeni-den kazanma” arzusudur. Onların top-luma çağrısı bu yüzden “birlikte güçlü/zorba olmaya” yöneliktir.

Bu ruhsal göçmenliğimiz üst kuşakları-mızın göçleri, göç etme ihtimalinin bas-kısı ve/veya göçmen durumuma geçme-mizle de şekillenebilir, beslenebilir.

Bazılarımızın üst kuşaklarının yakın hikâyesinde, büyük çoğunluğumu-zun da üst kuşaklarının hikayelerinin bir yerlerinde bulunan göçmenlik durumu/deneyimi, güncel dünyamıza çeşitli biçimlerde sızabilir. Göç-menlik; unutulan, unutulmak istenen, unutulamayan, kısmi olarak ha-tırlanan, konuşulamayan, hayal ve hayal kırıklıkları uyandıran, heyecan ve acı veren, umut ve keder yaratan, güncel yaşama ne yerleşen ne yer-leşmeyen,… bir “şey” halinde var olabilir. Hatta belki yerleşiklik, bir yere ait olma, bir yere sahip olmaya ilişkin kurgularımızın bu göçmenlik ve göçmenliğe benzer deneyimlerimizle ilgili ve bunlara “karşı” geliştiril-miş hikâyeler olduğunu söyleyebiliriz. Tıpkı aşırı sahiplenici tutumların derin tedirginliklerle ilişkili olduğunu iddia edebileceğimiz gibi.

Kendi göçmenliğimize, bir nedenle başka bir ülkeye göç etme ihtimali-miz de katılabilir; iki taraflı bir biçimde: Bir kaygı unsuru ya da bir or-taklaşma unsuru olarak. Devlet ve sermayenin bugün tedirginliği canlı, ortaklığı da olabildiğince yararlı tutmak istediğini varsayabiliriz. Bu du-rumda bizim gibi -kısmen- yerleşik göçmenlerle, henüz buraya gelmiş göçmenler arasındaki bağları kurmak için, destek faaliyetlerinin yanın-

“Devlet ve sermayenin bugün tedirginliği canlı, ortaklığı da olabildiğince yararlı tutmak istediğini varsayabiliriz.

Page 57: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

57

da ortaklaştırıcı kurumların, devlet ve sermayenin politikalarına karşı sahici, kurucu ve sürekli müdahalelerine ihti-yaç vardır. Bu müdahalelerin neler ola-bileceğini başka yerlerde tartışabiliriz* ama burada değindiğimiz konu (hepi-mizin göçmenliği) açısından şunu vur-gulamayı özellikle önemli buluyorum: Ortaklaştırıcı müdahaleler, yerleşik göçmenler olarak bizlerin, henüz bu-raya gelmiş göçmenlere destek verme isteğinde/söyleminde takılı kalmamalı; dolayısıyla bizim de sorunu bu şekilde dışsallaştırmamıza, dışarı atmamıza izin vermemeli. Aksine bu müdahale-ler bizlere, kendi göçmenlikle ilgili zor-luklarımızı çözme/sindirme alanları açmalı ve bunun sorumluluğunu bize özellikle hatırlatmalı.

2. Hepimiz nesnel olarak işçi, potansiyel olarak Türkiye’nin ve dün-yanın işçi sınıfıyız.

Yaşamak için çalışmak zorunda olanlar olarak ister işsiz ister aktif çalı-şan olalım, ister iyi ister kötü koşullarda çalışalım ister “orta sınıf ” ister “halktan” gözükelim ister burada büyümüş ister buraya başka yerden gelmiş olalım, hepimiz işçiyiz. Tabii bu gerçek, hem göçmen olmayan işçilerin kendi aralarında hem göçmen işçilerin kendi aralarında hem de iki grubun kendi arasında bağlar kuracağı, birbirine dolaşık kaderle-rini ve ortak kök deneyimlerini yeni bir dile tercüme edecekleri sonu-cunu kendiliğinden bir şekilde doğurmuyor. Hatta böyle bir ortaklaşma ve sınıf olma süreci, bizzat Türkiye’de büyümüş işçilerin sınıf olma ko-nusundaki direnç ve engellenmişlikleri nedeniyle de sekteye uğruyor. Türkiye’deki işçiler arasındaki kamplaşma nasıl ki her iki mahallenin kendi içlerinde bile sınıf olmaya gayret etmekten “geri durmalarıyla” eş zamanlı işliyorsa yerleşik ve göçmen işçiler arasındaki kamplaşma da benzer şekilde işçilerin kendi gruplarında sınıflaşmaktan kaçınma-

“Yaşamak için çalışmak zorunda olanlar olarak ister işsiz ister aktif çalışan olalım, ister iyi ister kötü koşullarda çalışalım ister “orta sınıf ” ister “halktan” gözükelim ister burada büyümüş ister buraya başka yerden gelmiş olalım, hepimiz işçiyiz.

Page 58: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

58

larıyla eş zamanlı ilerliyor. Bunu şu şekil-de de ifade edebiliriz: Yerleşik ve göçmen işçilerin sınıf olma yolunda birlikte ilerle-mekte zorlanmaları önemli ölçüde, yerle-şik işçiler olarak bizlerin kendi içimizde sınıf olma yolunda ilerlemekte zorlanma-mızdan kaynak alıyor. Ayrımcılık da, sınıf olma sürecindeki “gerilemeci” eğilimle-rin bir belirtisi. Bununla birlikte sadece bu belirtiye odaklanarak insanlardan “iyi bireyler” olmalarını talep etmek, mesele-nin kısmi ve etkisiz bir ele alınışına işaret ediyor. “İyilik”, yani öteki için sorumluluk alabilmek, ancak tabandan örgütlü eylem-le mümkün olur.

3. Hepimiz toplum için işçi sınıfı kurumlarının müdahalelerine ihti-yaç duyuyoruz.

Ancak gücünü tabandan alan işçi sınıfı kurumları, yerleşik işçilerle göçmen olan işçilerin deneyimlerini birbirine dokuyabilir ve tercüme edebilir. Bununla birlikte bu türden kurumların tek etkisinin işçilerin bağlarını onarmak/yaratmak olduğunu düşünemeyiz çünkü bu onarma/yaratma süreci aslında kaçınılmaz olarak toplumu da yeniden düzenle-me sürecidir; yeni ilkeler, değerler, pratikler ve ilişkiler vasıtasıyla.

Aslında işçi sınıfının kurumlarının toplumu düzenlemekteki -kapitaliz-me özgü- sorumluluğu ve rolü üzerine genelde usulen konuşuruz, hatta söz konusu olan herhangi bir türden ayrımcılıksa bu konu üzerinde pek durmayız. Galiba toplumun baskı altındaki tüm kesimlerinin örgütle-nerek güçlü olabileceği ve baskıcı ilişkileri dönüştürebileceği gerçeğiyle, işçi sınıfının kapitalist ilişkileri dönüştürmekteki merkezi rolünü bir-likte düşünmekte bazen hâlâ zorlanıyoruz. Bu zorlanmayı demokratik birçok yaklaşımla olduğu gibi birçok sınıfsal kurumla da paylaştığımızı söyleyebiliriz -ama bir yandan bu da başka bir tartışma. Bununla birlikte bugün göçmenlik meselesiyle yaşadığımız karşılaşma, sınıf kurumları-nın toplumsal -toplumu yeniden düzenlemekteki ve toplum kurmakta-

“Aslında işçi sınıfının kurumlarının toplumu düzenlemekteki -kapitalizme özgü- sorumluluğu ve rolü üzerine genelde usulen konuşuruz.

Page 59: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

59

ki- sorumluluğu ve işlevi üzerine yeniden düşünmemizin de önünü açıyor. İşçi sınıfı kurumlarının “sadece işçiler için” olmadı-ğını ve olamayacağını yeniden düşünmeye belki bu vesileyle daha hazır hale geliyo-ruz.

Bu üç maddeyi birbirine bağlayarak özet olarak ifade edersem, işçi sınıfı kurumları-nın şu üç sorumluluğu iç içe geçmiş ve bü-yük ölçüde başkalarına devredilemez gibi gözüküyor:

*Göçmenlik meselesiyle karşılaşan işçile-rin kendi göçmenlikleriyle kurdukları iliş-kileri konuşmaları, görmeleri, işlemeleri için alanlar açmak.*Yerleşik işçilerle güncel olarak göçmen olan işçilerin buluşma/karşılaşma alanları-nı oluşturmak ve düzenlemek; karşılaşma-ları ortak dil ve eylemlere tercüme etmek.*Kendi içinde eşitlikçi ilişkiler, sözler ve eylemlerle topluma yeni bir etik çerçeve sunmak ve bu çerçevenin takipçisi olmak.

Benim de buradaki fikirlerle katılmak iste-diğim göçmenlik meselesi üzerine soldan yürütülen tartışmaların, hem yerleşik hem de göçmen olanlarımızın -ruhsal ve top-lumsal- yaşam koşullarının birlikte değiş-mesine vesile olması dileğiyle…

*Kendi adıma Yeni Emek Çalışmaları Ofi-si’ni bu türden perspektif ve yöntemler üzerine düşünülebilecek yerlerden biri olarak bir görüyorum. Çalışmayı merak edenler siteye göz atabilir.

Page 60: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

60

Dünya işçinin sırtındadır

Yaşamımızın neredeyse her alanına sirayet etmiş inşaat alanlarının görünmeyen yüzü inşaat işçileri ve emekleri aynı zamanda yaşamımızın her alanında kullandığımız mekânsal formların ‘yabancılaşmış’ fenomenleridir.

HALİL ECER

Page 61: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

61

Çocukluk yıllarında depremlerle ilgili iki büyük efsane vardı. Birincisi dün-ya bir öküzün boynuzları arasındadır ve öküz başını salladıkça depremler olur. İkincisi dünya bir balığın sırtın-dadır ve balık kıpraştıkça depremler olur. Bu iki efsanede geçen hayvanlar ile uzun yıllar boyunca sismografik bilgimizi tazeledik. Bir yerde deprem olduğunda ya balık hareket etmiştir ya da öküz. Yıllar sonra efsanedeki öküzün ve balığın ehemmiyetini daha iyi kavradık. Toplumların yerleşik ha-yata geçmesiyle, karasal coğrafyalarda öküz, tarımın olmazsa olmazı arasın-daydı ve insanların yaşamlarını idare ettirebilmelerinin en büyük gereklili-ğiydi. Öküzün tarımdaki fonksiyonu

artı ürünün elde edilmesini sağladı ve günümüz kent kavramının ortaya çıkmasına zemin hazırladı. Öte yandan deniz veya su kenarında kurulan medeniyetlerin başlıca geçim kaynağının balık olması yine öküzde oldu-ğu gibi hayati rol üstlenmiştir. Bu çıkarıma dayanarak uygarlık başlangıç-larında gerçekten de dünya öküzün ve balığın sırtındaydı. O zamanlarda en büyük felaket bu hayati önem taşıyan hayvanların yok olmasıydı.

Feodal üretim tarzından kapital süreçlere geçerken yaşanan sanayi ham-leleri hem balığı hem de öküzü işlevsiz kılmıştır. Ve devasa makineler yüklendi dünyayı. Bu makineler aynı zamanda sismografik anlamda da bazı kolaylıklar sağladı hatta bu makineler öküz ve balığın sırtından dünyayı indirip özgür bırakmıştır. Efsane bu ya söz konusu olan balık ve öküzdü. Efsanede dahi balığı tutmak için emek harcayan balıkçıdan ve öküzü koşumlandırıp tarla sürmek için emek harcayan çiftçiden söz etmemiştir. O zamandan beri birçok olay gelişti dünya üzerinde. Çağlar başlayıp kapandı, teknolojiler gelişti, devasa binalar yapıldı, kentler kü-reselleşti… Bunlar gibi bir sürü olay gerçekleşti. Fakat değişmeyen şey hep aynı idi, bir ‘şey’ ortaya çıkarılırken asıl işi yapanın emeği hep göz ardı edildi. Bu bir yakınma değildir elbette direkt bir şikâyettir.

“Bir yerde deprem olduğunda ya balık hareket etmiştir ya da öküz. Yıllar sonra efsanedeki öküzün ve balığın ehemmiyetini daha iyi kavradık.

Page 62: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

62

Genelde günümüz dünyasında özelde ise Tür-kiye’de yaşamın her alanında yer alan inşaat faaliyetleri kentlerin şantiye sahasına dönme-sine neden olmuştur. İlk bakışta anormal sa-yılmadığı yanılsamasına kapılıyoruz. Bunun sebebi talebe bağlı bir üretim gerekliliği ol-duğunu düşünmemizdir. Fakat hükümet po-litikalarının inşaat sektörü üzerine işlediğini gördükçe haklı bir kuşkuya kapılıyoruz. Bu-nun politik yansımaları veya toplumsal kırıl-maların sebep olduğu travmalar elbette çokça gündeme gelmiştir ve üzerine eğilmesi gere-ken mevzular olduğunun farkındayız. Fakat bu yazının amacı bu inşaat çılgınlığında inşaat işçisinin yeri üzerinedir.

Milyonlarca TL’lik yatırımların konu olduğu yapı, çevre oluşumunda muazzam sermaye-lerin dolaşımı ve bu dolaşım esnasında ser-mayenin, kartopunun yuvarlanması gibi bü-yüyerek gittiği güzergâhtan tekrar sermaye sahibine dönmesi elbette eşitsizlikler doğuru-yor. Ve en keskin yarayı bu eşitsizlik durumu-nun farkında olmayan yapı inşa işçileri almak-tadır. Buradaki farkında olamama hali inşaat işçisinin, eşitsizlik basamağının en altında yer alıyor oluşundan kaynaklanmaktadır. Bilinçli bir hareket değildir bu, belli süreçler içerisin-de dağılan psikolojisi ve üzerindeki sosyolo-jik baskının sonucudur. Bir inşaat alanın baş-langıcından bitişine kadar inşaat işçisinin dış dünya ile kopan/koparılan yaşamı, bir şantiye sahasına hapsedilmiş bedenden ibarettir. El-bette ki bu durumda işçinin farkında olma-sını beklemek tüm disiplinlerce abes görülen bir durumdur. Bu durumun ortaya çıkmasını sağlayan şey nedir?

Page 63: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

63

Yoğun emek gerektiren çalışma saatleri dı-şında yapabileceği sosyal aktivitelerin sı-nırlı oluşu, inşaat faaliyeti boyunca sürek-lilik arz eden aynılık durumu ve çetele ya da puantaj sistemine dayalı bir sürecin so-nunda duyularına yabancılaşmış bir inşaat işçisi profilinin karşımıza çıkması, topluma ve haklarına yabancılaşmış bir birey kimli-ğinden başka bir şey değildir. Sorgulaması veya reddetmesi beklenemez, ortaya örgütlü bir işçi profili çıkarması beklenemez. Çün-kü bir işçinin emeğinin görünmemesi aynı zamanda bir tehdidin görünen yüzüdür. Görünmeyen yüzü ise işsizliğin korkutucu derecelerde olduğu ülkede ikame emek ih-tiyacının kolaylıkla sağlanmasıdır. Yani eğer tüm sosyolojik ve psikolojik durumları yok sayıp bir işçiden haklarını araması husu-sunda bir hareket beklersek o kötü şartlar-da çalışmak isteyen ya da çalışmak zorun-da olan binlerce işçi vardır. Yani eşitsizliğin oluşturduğu bir rekabet ortamı mevcuttur. Bu rekabet ortamı eşitsizliğin daha da art-masına ve bir tufan sessizliğinin ortaya çık-masına sebep olmuştur. Bir inşaat işçisinin mücadele etmesi gereken birçok olgu vardır. Yaşam kaygısı, yoğun çalışma saatleri, eme-ğinin sadece ufak bir bölümüne karşı ücret alması, elinde olan işini kaybetmeme uğru-na tüm düzensizliğe sessiz kalması, dış dün-yadan kopuk yaşaması vs. tüm mücadele ol-guları, işçinin kendi kabuğuna çekilmesine ve olaylara karşı tepkisiz kalmasına sebep olmuştur.1

1 Ayrıntılı olarak bkz. http://www.birikimdergisi.com/birikim-yazi/9301/insaatta-emek-surecleri-ve-is-kol-lari-dagilimi#.XE-Zm1wzY2w

“Çünkü bir işçinin emeğinin görünmemesi aynı zamanda bir tehdidin görünen yüzüdür. Görünmeyen yüzü ise işsizliğin korkutucu derecelerde olduğu ülkede ikame emek ihtiyacının kolaylıkla sağlanmasıdır.

Page 64: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

64

Öte yandan tüm bu zorluklarına kar-şın sadece işçinin emeği üzerinde yüksek kazanç sağlayan taşeron, işin emek boyutuna karışmayıp taşeron üzerinden kazanç sağlayan müteahhit, işin sadece süreçlerini kağıt üzerinden takip edip müteahhit üzerinden ka-zanç sağlayan alt yüklenici firmalar, işi bir bütün şekilde alıp alt yükleniciler arasında dağıttıktan sonra her alt yük-lenici üzerinden kazanç sağlayan ana firma, ana firmanın yapı inşa ihalesini kazanmasını sağlayan ve bu ana firma üzerinden kazanç sağlayan yerel yö-netim elemanı…. Ve bu liste uzadık-ça uzar. İşçiyi listenin en üstüne yaz-mamız onun en yüksek kazanç sahibi olduğu anlamına gelmemeli buradaki hiyerarşi, yapı inşasında en fazla emek harcayandan en az emek harcayana doğru uzanan bir çizgidir. Ve görünür olma hiyerarşisi bu tablonun tam ak-sinedir yani işçi ve emeği görünmeyen olandır.

Yaşamımızın neredeyse her alanına sirayet etmiş inşaat alanlarının gö-rünmeyen yüzü inşaat işçileri ve emekleri aynı zamanda yaşamımızın her alanında kullandığımız mekânsal formların ‘yabancılaşmış’ feno-menleridir. Mekânsal yapı oluşumların her safhasında yoğun emekleri ile var olan bu işçiler nasıl oluyor da sosyal yaşamın hayaletleri olabili-yor? Yazının başındaki efsanelere dönecek olursak değişen ve dönüşen zamanda dünyayı bir yere konumlandıracaksak bu hiç şüphesiz işçinin emeği olur. Efsanelerde dünyanın üzerinde durduğu öznenin herhan-gi bir hareketinde depremlerin gerçekleştiği anlatılırdı. Yeni düzende yapı işçilerinin herhangi bir hareketinde fiziksel değil fakat toplumsal depremlerin gerçekleşmesi çok muhtemeldir. Çünkü ülkenin ekonomik sistemi içerisinde inşaat olgusu önemli bir yer kaplamaktadır. Gerek iş

“Mekânsal yapı oluşumların her safhasında yoğun emekleri ile var olan bu işçiler nasıl oluyor da sosyal yaşamın hayaletleri olabiliyor?

Page 65: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

65

gücü bakımından gerek inşatta kul-lanılan malzemelerin üretiminden, transferinden ve en nihayetinde sermaye dönüşümünü sağlamasına kadar çok çeşitli iş kollarının ayak-ta kalmasını sağlıyor. Özellikle yapı çevre üretiminin revaçta olduğu günümüzde hayata geçirilmiş veya geçirilmesi planlanan projelerin uzun vadeyi kapsaması hem mevcut zamanda hem de gelecekte önemli rol oynuyor. Tüm bu proje veya po-litikalar bağlamında inşaat olgusu-nun ülkede uzun yıllar etkili olacağı görülmektedir. Fakat bu bir yerde tıkanacak; tarihsel süreçler içerisin-de baktığımızda böyle olmuştur. Bu bitme sürecinde toplumsal kırılma-ların en büyük sebebi dış çevre ile bağlarını kaybetmiş, tükenmişlik hissine kapılmış ve topluma yaban-cılaşmış bir nüfus olgusu olacaktır. Bu sebepten dolayı yapı inşa işçile-rinin günümüzdeki durumuna ka-yıtsız kalınırsa sonuçlarını tahmin etmek zor olmayacaktır. Toplumsal eğilimlerin belirsizliği bu tür du-rumların varlığına ispattır.

* Bu yazı Birikim Dergisinin Ocak (2019) sayısında çıkan ‘Emek Süreç-leri ve İş Kolları Dağılımı’ yazısın-dan mülhemle yazılmıştır.

“Tüm bu proje veya politikalar bağlamında inşaat olgusunun ülkede uzun yıllar etkili olacağı görülmektedir. Fakat bu bir yerde tıkanacak; tarihsel süreçler içerisinde baktığımızda böyle olmuştur.

Page 66: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

66

1 Mayıs’ı neden kutlamalıyız?

Emeğin köleleşmesinin derinleştiği, ulusal baskıların artığı, tek parti egemenliğinin tepemizde dikildiği günümüz Türkiye’sinde, 1 Mayıs’ın kutlanması korona virüsünden kaynaklı olarak farklı bir biçimde de olsa yaşadığımız dönem açısından daha bir anlamlı ve değerlidir.

MEHMET CAN

Page 67: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

67

Kapitalizmi diğer sistemlerden ve top-lumsal formasyonlardan ayıran en te-mel özellik, dünyanın hemen hemen her yerini metalaştırması ve küresel ulus üstü bir üretim ağını yayabilme kapasitesine sahip olmasıdır. Kapita-lizm bir dünya sistemidir. Kapitalizmi var eden üretim ilişkileri dünyanın ik-tisadi anlamda şekillenmesinde belirle-yicidir… Bu üretim ilişkilerinin ortaya çıkardığı sorunlar ile bugün insanlık bir bütün olarak cebelleşmektedir. İşsizlik, yoksulluk, adaletsizlik, doğanın yağma-lanması, ekolojik dengenin bozulması, hava kirliliği, savaşlar, göçler ve salgın-lar yani bulaşıcı hastalıklar ve kapitalist sağlık sisteminin çapsızlığı nedeniyle korona virüsünün insanlığı tehdit eder bir boyuta ulaşması… İnsanlık; kapita-lizminden kurtulamadığı sürece insan yaşamı, her türlü canlı yaşam William Shakespeare’in ifade ettiği gibi…

“Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu!/ Düşüncemizin katlan-ması mı güzel?/ Zalim kaderin yumruklarına, oklarına/ Yoksa diretip bela denizlerine karşı / Dur, yeter! Demesi mi?”

Dolayısıyla insanlık, canlı yaşam kendi doğal sınırlarına henüz ulaşma-mıştır ancak kapitalist üretim ilişkileri doğal sınırlarına ulaşmıştır. İn-sanlık ve Fikret Başkaya’nın tabiriyle: “Büyük insanlık farklı bir toplum-sal formasyona geçmez ise kapitalizm kendisiyle birlikte canlı yaşamada son verecektir.”

1 Mayıs’ın önemi işte tam da buradan gelir. Küresel çapta, ulus ötesi bir örgütlenme yaratmak ve bu örgütlenmeyi 1 Mayıslar ile dışa vurmak. Yazının başında da ifade ettiğim gibi bir dünya sistemi olan kapitaliz-me karşı ezilenlerin işçi sınıfının bayramı olan ve dünyanın birçok met-

“Insanlık, canlı yaşam kendi doğal sınırlarına henüz ulaşmamıştır ancak kapitalist üretim ilişkileri doğal sınırlarına ulaşmıştır.

Page 68: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

68

ropolünde eş zamanlı olarak kutlanan 1 Mayıslar ile göğüs gerilebilir, karşı çıkı-labilinir, siyasi ve politik bir tavır alına-bilinir…

Unutmamak gerekir ki; işçi sınıfı, ulus-lararası bir sınıftır ve dünya proletarya-sının bir parçasıdır. Marx ve Engels daha işin başında bir Dünya Partisi bir enter-nasyonal oluşturma çabası ve mücade-lesine girişmeleri, bu gerçekliğin aynı zamanda küresel çapta örgütlenmesine olan ihtiyacın, zorunluluğun bir ifade-sidir. Kapitalizme karşı vurucu ve etki-li darbeler, müdahaleler dünya çapında verilecek bir mücadeleyle ancak müm-kündür. Kapitalist üretim ilişkilerinin yerel ve ulusal düzeyde bitirilip, ortadan kaldırılamayacağının Marx, Engels ve daha onlardan sonrakiler Lenin, Troç-ki, Rosa Luxsemburg farkındaydı ve bir devrim değil devrimler silsilesiyle süre-cin tamamlanacağının bilincindeydiler ve bundan dolayıdır ki uluslararası bir düzlemde örgütlenmeyi her şeyin önüne koydular. Enternasyonal yani bir Dünya Partisi oluşturmak fikri, Marks ve En-gels’ten sonra gelen takipçileri tarafın-dan da sürdürüldü…

1.2.3.4. Enternasyonal içindeki ideolo-jik, fikirsel tartışmalar başlı başına ayrı bir yazıyı hak ederken, burada üzerin-den atlanmaması gereken işçi sınıfının dünya proletaryasının tek bir çatı altında örgütlenmesindeki vazgeçilmez ısrardır.

“Kapitalizme karşı vurucu ve etkili darbeler, müdahaleler dünya çapında verilecek bir mücadeleyle ancak mümkündür. Kapitalist üretim ilişkilerinin yerel ve ulusal düzeyde bitirilip, ortadan kaldırılamayacağının Marx, Engels ve daha onlardan sonrakiler Lenin, Troçki, Rosa Luxsemburg farkındaydı.

Page 69: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

69

Enternasyonal içindeki kadroların daha sonra işçi sınıfının bayramı olan sekiz sa-atlik iş günü için verdikleri mücadeleyi se-lamlaması ve daha sonra işçi sınıfının bu mücadelesinin bayramlaşmasındaki payı, 1 Mayısları sahiplenmesi, bu bayram için mücadele etmenin önemine dair bir tutum içine girmeleri, esasında enternasyonalin altını dolduran, onun ete kemiğe bürün-mesini sağlayan, enternasyonalizmin de pratikteki bir yansıması olan bir durumdur aynı zamanda.Marx ve Engels tarafından, 1848 Devrimleri aşamasında kurulan Komünistler Birliği ve bunun arkasından 1864 yılında oluşturulan 1. Enternasyonal ve bu yapıların kurulması-nın önemi, geçmişten günümüze dünyada-ki ezilen sınıfların mücadelesi bağlamında yeni bir durumun ortaya çıkmasıdır. Ka-pitalizmle birlikte ezilenlere, işçi sınıfına küresel çapta saldıran dünya burjuvazisi ve egemenlerine karşı, isçi sınıfının uluslara-rası düzlemde verdiği cevaplardır bu yapı-ların kurulması.

Bu süreç ileriki yıllarda daha da pekişecek ve gelişecektir. İşçi sınıfı bu gelişmelerle bir-likte siyasallaşacak, kendi lider kadrolarını da oluşturacaktır. Bu kadrolar tarihsel ola-rak süren mücadelenin içinden çıkacaktır. Sekiz saatlik iş saatleri, çalışma koşullarının iyileştirilmesi, emeğin kölelikten kurtul-ması mücadelesinde eşik atlayarak, bir üst skalaya çıkacaktır. İşçi sınıfı kurduğu, oluş-turduğu örgütlenme ağlarıyla da giderek sosyalizm için mücadeleyi de zaman içinde yükseltecektir.

Page 70: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

70

Avustralyalı işçilerin başlattığı, oradan Amerikalı işçilerin devraldığı ve buradan da Avrupa proletaryasına sıçrayan sekiz sa-atlik çalışma için verilen mücadele ve bu mücadelenin zamanla bazı yerlerde yasal-laşması, unutmamak gerekir ki büyük fe-dakarlıkların, büyük bedellerin sonucunda elde edilmiştir. 1 Mayıs; işçi sınıfının bay-ramı, mücadele ile kazanılan elde edilen bir gündür. İşçi sınıfının Amerika’nın Chicago şehrinde verdiği bedellerin, yine Chicago’da polisin yaptığı katliamı protesto etmek için Haymerket Meydanı’nda Amerikan burju-vazisinin, egemenlerinin yaptığı provakas-yon ve bu yarattıkları kaostan sonra yaşanan ölümler, arkasından gelen işçi önderlerinin idam edilmesi, müebbet hapis ile cezalandı-rılıp sürgüne gönderilmeleri…Yine Türkiye’de 1977 1 Mayıs’ında burjuva-zinin Taksim Meydanı çevresine yerleştirdi-ği tetikçilerle o günü kan ve şiddet gününe çevirmeleri, yine 1996 Kadıköy’de gerçekle-şen 1 Mayıs’ta yaşananlar ve üç işçinin yaşa-mının yitirmesi ve birçok insanında yarar-lanması, 1930’lar ile birlikte Kemalizm’in sınıf temelli örgütlenmeleri yasaklaması ki bu yasak elli yıla yakın bir zaman sürecek-tir… ilk resmi kutlamalar; 1976 yılında Tür-kiye’de yapılacaktır, 1920’lerin sonundan sonra ilk defa… Bu örnekler çoğaltılabilir. Kısacası işçi sınıfı siyasallaştıkça ve ege-menlerin karşısına siyasal-politik bir bilinç-le çıktıkça, 1 Mayıs bayramını direniş, mü-cadele ve sınıfsal taleplerinin dillendirildiği bir eylem gününe dönüştürdükçe burjuva-zide, karşı devrim de boş durmayacak, işçi sınıfı üzerinde geçmiş örneklerde de görül-

“1 Mayıs; işçi sınıfının bayramı, mücadele ile kazanılan elde edilen bir gündür.

Page 71: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

71

düğü gibi şiddetli bir terör ve provakas-yon dalgası başlatacaktır.

Tabii bu karşıdevrimin hamleleri ne geç-mişte ne de günümüzde işçi sınıfını dur-durmayacak Marx’ın da belirttiği gibi: “İşçi sınıfı, yenilgilerden öğrenerek yol alır ve onun her yenilgisi derslerle dolu yeni bir mücadele geleneğine dönüşür.”

Günümüzde özellikle bizim gibi Doğu toplumlarında karşı devrimin, burjuva-zinin AKP iktidarıyla da görüldüğü gibi baskı, şiddet ve örgütlenme özgürlüğü üzerindeki gerçekleştirdiği sınırlamalar, kısıtlamalar daha fazladır. Dolayısıyla 1 Mayıslar dünya ve Türkiye kapitalizmi-nin krizlerinin daha görünür olduğu, yaşadığımız dönemde kendisini kamuf-le edemeyecek şekilde tüm çıplaklığıyla karşımızdadır. Emeğin köleleşmesinin derinleştiği, ulusal baskıların artığı, tek parti egemenliğinin tepemizde dikildi-ği günümüz Türkiye’sinde, 1 Mayıs’ın kutlanması korona virüsünden kaynaklı olarak farklı bir biçimde de olsa yaşadı-ğımız dönem açısından daha bir anlamlı ve değerlidir.

Kapitalizm ile işçi sınıfının karşılaştığı, kozlarını paylaştığı bir mücadele gününe dönüştürmek Amerikalı ve Avustralyalı işçilerin yaktığı bu ateşi büyütmek insanlığın, insanlaşma ve özgürleşme sürecinde 1800’lerden beri başlattığı modern kavganın devamı olması bilinciyle kutlanması bugün Kürt, Türk, Arap, Fars ve Ermeni tüm sınıf kardeşleri halklarının yegane görevidir.

“Dolayısıyla 1 Mayıslar dünya ve Türkiye kapitalizminin krizlerinin daha görünür olduğu, yaşadığımız dönemde kendisini kamufle edemeyecek şekilde tüm çıplaklığıyla karşımızdadır.

Page 72: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

72

Çocuk işçiliğinde ahvalimiz: Baca fırçasından hallice…

1666 yılında dört gün süren ve tüm Londra’yı kasıp kavuran ‘Büyük Londra Yangını’ndan sonra getirilen bir kural ile bacaların çapı en fazla 45 cm. olacak şekilde ufaltılmış ve periyodik temizlik zorunluluğu getirilmişti. Daraltılan bacalara girmek için gereken cüsse elbette bir tek çocuklarda vardı. Altı, hatta bazen dört yaşındaki çocuklar baca ustaları tarafından satın alınır ya da kimsesiz olanları bedavaya köle yapılırdı.

SERKAN KÜÇÜK

Page 73: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

73

Annem öldüğünde çok küçüksem de,Sattı babam beni bir fırça niyetiyle,

Daha, zor ağlarken ‘Ühü! Ühü! Ühü!’ diye,Artık baca temizliyorum ve uyuyorum is

içinde

George gözlerine dolan kurumu silmeye çalıştıkça gözlerinin içi akan yaşlar yüzün-den sanki katranla kaplanıyordu. Seçenek sunsalar, nefes almakta çektiği güçlüğe bile razı gelirdi o anda. Hiçbir şey göre-memek onu paniğe sürüklüyor ve avazı çıktığı kadar ağlıyordu. Ağladıkça, kömür isi gözlerine daha çok doluyor ve daha çok paniğe kapılıyordu.

Omzunu ve kafasını, sıkıştığı menfezden kurtarmaya çalışırken aşırı güç kaybetmiş, kesif kömür kokusu nefesini kesmiş, yardım çığlıklarına hiçbir karşılık alamamıştı. İşte bunun içindi ağlaması. Ancak ağlaması-nı durdurması gerektiğinin bilincine vardığında da bıçak gibi kesmişti zırlamayı. Çünkü gökyüzünü görmek istiyordu. Kendisini kurtarmaya gelen olursa onları görmek istiyordu. Gökyüzünü görürse daha fazla da-yanabileceğini hissediyordu. 12 x 6 inç (böyle söylemişti Wyer Usta) bir baca menfezinde son nefesini vermek istemiyordu. Geçen hafta dokuz yaşında bacadan şömineye düşerek ölen Michael, bir yıl önce kusmu-ğunda boğulan Christian ya da tam dört yıl önce altı yaşındayken ölen Mary gibi yok olup gitmek istemiyordu işte. Çok şey istediği söylene-mezdi elbet. O daha 12 yaşındaydı.

Ağlamayı kesti ve o gece ilerlediğindeTom uykusunda, neler gördü düşünde!Binlerce baca fırçası, Dick, Joe ve Jack,

Hepsi kara tabutlarda kilitlenecek

“Omzunu ve kafasını, sıkıştığı menfezden kurtarmaya çalışırken aşırı güç kaybetmiş, kesif kömür kokusu nefesini kesmiş, yardım çığlıklarına hiçbir karşılık alamamıştı.

Page 74: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

74

Evet George yani tam adıyla George Brewster 1875 yılında henüz 12 yaşınday-dı. 1863 yılında Londra’nın fakir bir ke-nar mahallesinde doğmuş ve zavallı anası kısa bir süre sonra hastalanınca George’u kendi kardeşi William’a emanet etmişti. William’ da diğer kardeşi John’a. John da meşhur baca temizleme ustası bir başka William’a. William Wyer’a. O dönem için sıradan bir olaydı bu. Fakirsen baca fırça-sı olursun! Tartışılacak pek fazla bir yanı yoktu bu durumun.

William Wyer kan emicinin tekiydi elbet. Dedesinden el aldığı bu meslekte nere-deyse Londra bacalarının üçte birini ken-di ‘baca fırçası’ ordusuyla temizliyordu. Bir nevi köle sahibi çiftçi aristokrasisi-ne benzetilebilirdi durumları. Dedesi de kendi babasından devralmıştı ‘baca fır-çası’ ordusunu. 1666 yılında dört gün sü-ren ve tüm Londra’yı kasıp kavuran ‘Bü-yük Londra Yangını’ndan sonra getirilen bir kural ile bacaların çapı en fazla 45 cm. olacak şekilde ufaltılmış ve periyodik te-mizlik zorunluluğu getirilmişti. Daraltı-lan bacalara girmek için gereken cüsse el-bette bir tek çocuklarda vardı. Altı, hatta bazen dört yaşındaki çocuklar baca usta-ları tarafından satın alınır ya da kimsesiz olanları bedavaya köle yapılırdı. Ellerine verilen fırçalardan dolayı ‘baca fırçası’ adını alan bu çocuklar, bellerine bağlanan ipler ile bacalardan sarkıtılır ya da baca altından girerek yukarıya doğru küçücük bedenleriyle ilerlemeye çalışırlardı. Baca içinde aylaklık yapmasınlar diye alttan şö-

“O dönem için sıradan bir olaydı bu. Fakirsen baca fırçası olursun! Tartışılacak pek fazla bir yanı yoktu bu durumun.

Page 75: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

75

mine yakılırdı çoğunlukla. El, ayak, diz, sırt marifetiyle baca içinde ilerleyen çocukların her tarafları parçalanırken, üzerlerine dökü-len kurumdan, alttan gelen dumandan dola-yı ciğerleri kısa sürede iflas ederdi. Sabahtan akşama kadar çalıştırılan, kurum topladık-ları çuvalların üzerinde uyutulan, yılda üç kez yıkanmalarına ve sadece 1 Mayıs günü tatil yapmalarına izin verilen baca fırçaları elbet bu koşullara dayanamaz ve pek çoğu 20’li yaşların başında hayatlarını kaybeder-di. Mesleki kanserler ve iş kazaları açısından 200 yıl boyunca bir kara leke, kömür karası-na karıştı durdu Londra semalarında.

Ve geldi bir melek, elinde ışık saçan anahtarıAzad etti onları açtı tüm tabutları;

Sonra güldüler, koştular, çayırda zıpladılarVe ırmakta yıkanıp güneşte parladılar

George şu anda kendi durumunun çözümlemesiyle falan uğraşmıyordu elbette. Çözümlemenin ne olduğu hakkında en ufak bir bilgisinin ol-duğu da söylenemezdi. Şu anda vücudundan kan, ruhundan can çekili-yordu. Lanet olasıca Wyer, bu sabah kendisini Camridge’deki Fulbourn Hastanesi’nin bacaları yerine yağlı bir zenginin evindeki şömine baca-sına götürseydi başına bunlar gelmeyecekti. Tam üç baca vardı temiz-lemesi gereken ve bacalar arası geçişi sağlayan kısacık bir menfez. İşte o menfezde sıkışıp kalmıştı saatlerdir. Dayanacak takati kalmamışken dışarıdan duyduğu sesler bir anda gözlerini açmasına neden oldu. Göz-leri yandı ki ne yandı. Ama bu sefer ne ağladı ne de tekrar yumdu kömür karası gözlerini. Kulaklarını kabartıp, nefesinin yettiğince ‘buradayım, buradayım’ diye bağırabildi birkaç kez cılızca.

Derken baca duvarının büyük bir gürültüyle yıkıldığını gördü o kömür karası gözleri. Biraz sonra bir kalabalık başına üşüştü. İçlerinden kendi-siyle ilgilenenin doktor olduğunu anladı. Hayatında ilk defa bir doktor görüyordu. Doktor, ağzını burnunu ve gözlerini kurumdan temizledi,

“Derken baca duvarının büyük bir gürültüyle yıkıldığını gördü o kömür karası gözleri. Biraz sonra bir kalabalık başına üşüştü. Içlerinden kendisiyle ilgilenenin doktor olduğunu anladı. Hayatında ilk defa bir doktor görüyordu.

Page 76: 1 MAYIS ÖZEL SAYISI İŞÇİ€¦ · nalinde, ekler ve 34 sayfalık kronoloji kısmının dışında, böylesi geniş kapsamlı eserlerde çokça es geçilen kaynakça ve di-zin

76

rahatlasın diye bir şişe brendiyi eline verdi ve etrafındakilere sıcak bir banyo hazırlamaları için emir verdi. George son bir güçle dokto-ra tutundu… “Benim adım George. George Brewster. 12 yaşındayım. Baca fırçasıyım ve yaşamak istiyorum.”

Sonra çıplak ve ak, tüm yükleri ardında,Bulutlara yükseldiler rüzgarların dansında;Ve Melek Tom’a dedi ki, olursan iyi bir çiçek,

Tanrı, baban olacak ve neşe hiç gerekmeyecek.

Hikayenin sonunda George Brewster iş ka-zasında ölen son baca fırçası oldu. George’un ölümü yıllardır biriken tepkiyi ateşledi ve bir işaret fişeği işlevi gördü. Baca fırçalığı ya-saklandı, yeni bir kanun çıkarıldı ve William Wyer altı aylık ağır bir cezaya çarptırıldı!

Kendi tarihindeki bu olayı utanç sayfası olarak okuyan İngiltere’de bugün çocuk işçiliği başat bir sorun olmaktan çıkmış durumda. Türkiye için ise hâlâ kanayan bir yara çocuk işçiliği. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı çocuk işçilikle mücadele etmek ve çocuk işçiliği dur-durmak için “Çocuk İşçiliği ile Mücadele Ulu-sal Programı” hazırladı ve 2018 yılını “Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Yılı” ilan etti geçtiğimiz dönemde. İşçi Sağlığı İş Güvenliği Meclisi’nin hazırladığı rapora göreyse 2013 ila 2018’in ilk beş ayında 319 baca fırçası bulutlara yükseldi-ler rüzgarların dansında. Gördünüz mü?

Şiir: William Blake-The Chimney SweeperTürkçesi: E.Ozan Ekşioğlu

“Kendi tarihindeki bu olayı utanç sayfası olarak okuyan Ingiltere’de bugün çocuk işçiliği başat bir sorun olmaktan çıkmış durumda. Türkiye için ise hâlâ kanayan bir yara çocuk işçiliği.