01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze...

68

Transcript of 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze...

Page 1: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin
Page 2: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin
Page 3: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

SahibiTavır Yayınları adına

Bahar Kurt

Genel Yayın YönetmeniGamze Keşkek

Sorumlu Yazıişleri MüdürüYeliz Yılmaz

Yayın DanışmanıVeysel Şahin

Yazışma Adresiİstanbul

Mahmut Şevket Paşa Mah.Mektep Sk. No: 4-B

Okmeydanı - Şişli - İstanbulTel: (212) 238 81 46 Fax:238 82 49

e-posta: [email protected]@yandex.com

www.tavirdergisi.orgAnkara

İdilcan Kültür MerkeziGeneral Zeki Doğan Mh.

İmam Alim Sultan Cad. No: 12/19 Mamak

Tel: 0 312 391 37 75Hesap no (TL)1042-0596147

Gamze Mimaroğluİş Bankası Parmakkapı/İST

Hesap No (EURO) 1042-0129062

Gamze Mimaroğluİş Bankası Parmakkapı/İST

Fiyatı (DÖVİZ)Almanya: 5 Euro Fransa: 5 Euro

Hollanda: 5 Euro Avusturya: 5 Euro İsviçre: 7,5 Frank İngiltere: 4 Sterlin

Posta Çeki Hesap NoSelma Altın

515 72 82Baskı

Ezgi MatbaaSanayi C. Altay Sk. No: 10

Çobançeşme/İstanbulTel: (0 212) 452 23 02

Yayın Türü: Yerel Süreli

Merhaba

Recep Tayyip Erdoğan Gezi hıncıyla saldırmaya devam ediyor halkın her kesimi-ne. Son söz faşizme bırakılamaz diyoruz bu sayımızda, tarihin en güzel yerindedaima direnenlerin son sözü söylediğine olan inancımızla... Muktedir, sanatçıla-rı hedef koyuyor önüne “ya padişahım çok yaşa” ya da ödenek yok, gözaltı var,sansür ve yasak var... Aydın sanatçılar ise yüzünü halka dönmelidir diyoruz, bu halkderyadır , yalnız koymaz yüzünü kendine döneni...

Dergimiz sayfalarından Hasan Ferit bakıyor bize, yozlaşmaya karşı bir bayrak ol-manın onuruyla... Mektuplarla, maillerle onlarca yazı geliyor Hasan Ferit’e dair, halkunutmuyor yiğidini... Cümle olup dolanıyor dillere, türkü olup söyleniyor HasanFerit ve öfke olup yemin kasesine doluyor zalimden hesap sorma inancıyla...

Ve Berkin, sesleniyor şairlerimiz Berkin’e uyuduğun günler yaşadığın günleri aştı,gayrı yeter uyan diye...

24-25-26 Aralık’ta Silivri’de bir tarihe tanık olacağız... Devrimci avukatlar 18 Ocak’tanbu yana ilk defa hakim karşısına çıkacak... Yargılayanın ve yargılananın tarih sah-nesinde bir kez daha yerini netleştireceği bu üç gün de bizler de avukatlarımızınyanında, savunmayı savunacağız... Avukatlarımızın kendilerini yargılamaya çalı-şan bozuk çarkın tekerini, yargılamayı devralarak nasıl patlatacağına tanık olaca-ğız...

Yeni yıla; biz de tutsaklıklarla giriyoruz. Veysel, Gamze ve Ayfer hala içeride. 14Ocak’ta Ayfer’in, 21 Ocak’ta Veysel’in mahkemelerinde olacağız, bir kez daha sa-nık sandalyelerinden devrimci sanatın engellenemeyeceğini haykıracağız...

Halkımızın onurunun, inancının ezilmediği, emeğinin ve değerlerinin “içine tü-kürülmediği” yıllarda yaşamanın inancıyla yeni bir yıl diliyoruz. Kendi emeğimiz-le.. Ödenmiş bedellerle biraraya getirdiğimiz deneyimlerimizle.. Paylaştığımız acı-lar ve bundan kaynaklı birleştirdiğimiz gücümüzle.. Ve bizi yok sayanlardan, ez-meye çalışanlardan hesap soracağız...

Bir dahaki sayımızda buluşmak dileğiyle...

Dostlukla..

01 merhaba_sablon 12/13/13 12:23 PM Page 9

Page 4: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

ŞİİRseven koştuali sinan çağlarKELİMELERİN DİLİtavıraktivistÖYKÜhülya ergünişçinin elleriİZLENİMfosemkazova direnişi film festivaliMAKALEmetin büyükeroğluhakikat savaşçısıŞİİRbakırköy hapishanesivedaÖYKÜzafer sayargavur ökkeşRÖPORTAJtavırgenaral giap’la röportajDENEMEümit iltero bir oyuncuAÇIKLAMAidil tiyatro atölyesiakp faşizmi karşısında aydın sanatçılar yalnız değildirBİYOGRAFİmehmet esatoğlubilge bir ırgat’ın hikayesi: haşmet zeybekTİYATROhasan bakıryolcuTELEVİZYONlevent karakayao ses türkiye’de hasan doğru’nun gösterdikleriKİTAPuğur çetingrevSİNEMAeda çalışkanbirinci sınıfHABER

GÜNCELdeniz korcansanatçıdır deyin insan olduğu içinGÜNCELşengül inceahmet kaya yaşasaydıMAKALEhüsnü yıldızsanat sanatçı ve şarlatanMAKALEmurat erdemgeleceğin mimarlarıMAKALEberdan çınaryozlaşmaya karşı hasan ferit olmakDENEMEemre yükselarmutlu’da çocuk olmakDENEMEdeniz ekinölümü anlatmak ali’yeMEKTUPgökhan aktaşkurtulursam sorarım sizeRÖPORTAJtavırsapanlı teyze’yle hapishanede röportajMASALzerrin egeiki inatçı keçiAYIN FOTOĞRAFIfosemŞİİRibrahim karacasen uyurkenŞİİRgalip doğanuyanDENEMEümit ilterhalkın elleri’ne dairDENEMEümit zaferadalet isterkenANIselçuk kozağaçlıdevrimcilerin avukatlığından devrimci avukatlığa

3

5

6

8

11

14

17

19

20

22

23

24

25

26

28

30

34

36

37

38

40

42

44

46

49

50

51

54

56

59

60

62

02 icindekiler_29-30 ellerimi tut 12/13/13 12:23 PM Page 30

Page 5: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

sanatçıdır deyin, insan olduğu için*

güncelgüncel

deniz korcan

ra'da gazlı-tazyikli su yiyor, coplanı-yordu. Hatta birinin bacağı kırılıyordu.

Bir hafta önce de "sanatçı lazımsa biz ye-tiştiririz" diyerek Kürt halkının çok de-ğer verdiği Şivan Perver'i koluna takıp,mafyacı türkücü ile birlikte Diyarbakır'daKürtçe söyletiyordu. Sanatçı olacaksaböyle olmalıydı insan, işbirlikçilerle kol-kola...

Kısa bir hafıza turu yapalım bakalım ya-kın zamanda neler oldu?

Halk ayaklanmasından sonra bu direni-şe katılan sanatçılar tek tek listeye alı-nıp hedef haline getirildi. Mehmet AliAlabora direkt hedef gösterildi. "Katli va-

ranıyor hiçbir vakit bu utanmazca oyunuoynamaktan vazgeçmiyordu. Neşet Ertaşonundu, Ahmet Kaya onundu. GerekirseGrup Yorum'un şiirini bile okurdu, hoşu-na giderse.

Öyle ya kendisi zamanında Dostoyevskibile okumuş, Marksizmi de bilirdi, o bir za-manlar genç olmuştu. Zamane gençleriböyle şeylere özenebilirler, öldürdüğügençlerden sözetmiyordu ama...

Padişah kimin adını ağzına alsa onunbaşına bir iş geliyordu. Öğretmenlergünü vesilesiyle yine döktürüyordu "ha-yatta üç kişinin elini öpeceksiniz, bir an-nenin, iki babanın, üç öğretmeninin" o bucümleleri sarfederken öğretmenler Anka-

Buyurdu padişah ve başka bir operas-yon başladı. "Kızlı-Erkekli"nin hemen er-tesiydi. Gezi Sendromu'nu atlatamamış,atlatacağı da yoktu.

Uyuşturucu operasyonu kapsamındagözaltına almadıklarını başka bir biçim-de sindirmeliydi. Çok geçmedi "Red-hack Operasyonu 14 gözaltı" diye ver-di gazeteler. Hem zaten "Ahmet Kaya'yaçatal fırlatanların hepsi Gezi Parkı'nday-dı" buyurarak bir süre önce bir taşla ikikuş vurmanın derdindeydi. En erkek ha-liyle haykırdı televizyondan "Ulan he-piniz oradaydınız be!"

Ahmet Kaya'ya utanmadan övgülerdüzüyor, sanki aynı saftaymış gibi dav-

ARALIK 2013 | TAVIR | 3

3-4 sanatcidir deyin_sablon 12/13/13 12:23 PM Page 3

Page 6: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

4 | TAVIR | ARALIK 2013

ciptir" denildi.

Pek çok sanatçının konseri iptal edildi,televizyon programları yayından kaldı-rıldı. Hiç birşey olmasa vergi denetimi-ne tabi tutuldu.

Devlet ve Şehir Tiyatroları uzun süredirhedefteydi. Önce İBŞT'yi yönetmelikdeğişiklikleriyle denetim altına almayaçalışma, sonra Devlet Tiyatroları'nı Kül-tür Müdürlüklerine bağlaya-rak özelleştirme hedefleri içinyasa tasarısı hazılama ilk adım,ikinci adım oyuncu seçiminive alımını denetleme, yan-daş yazarların eserlerine ön-celik tanıma... Hatta bunlaryetmedi zatın biri, bu zat DTGenel Müdürü MustafaKurt'tu, "DT'de türbanlı oyun-cu yok, olması için engel yok"dedi. Eski DT Genel MüdürüBozkurt Kuruç ise "DT bugüne kadar kimsenin özel ya-şamına, bu türbanlı mı, değilmi diye bakmadı. Sahnederol gereği eğer başörtüsü,türbanın kullanılması gere-kiyorsa yer aldı. Çünkü DTbir insan laboratuvarı. Ancaktürbanlı oyuncu her rolde oy-namaz. Türbanlı oyuncu She-akspeare'nin eserlerinde na-sıl oynayacak?" dedi.

Biz cevaplayalım. Oynama-yacak. Çünkü Sheakspea-re'nin eserlerinin olmayacağıbir repertuvar hayal ediyorlar. GerçiNecip Fazıl'ın suyunun suyunu sıksan okadar eser çıkmaz ama bir çaresini bu-lurlar. (Hatta en son üstadları NecipFazıl'ı bile sansürlediler**)

Yeni iktidar tiyatronun gücünün farkın-da! Yeni iktidar kendine doğrultulmuşbu silah karşısında korkuyor!

Gezi'nin intikam operasyonları devamediyor. En son Kültür ve Turizm Bakan-

lığı'ndan destek almak için başvuran 15tiyatro veto yedi.

Bu tiyatrolardan bazıları şunlar:Dostlar Tiyatrosu (Genco Erkal) Ortaoyun-cular (Ferhan Şensoy), Ankara Sanat Tiyat-rosu, Kumbaracı 50 ve Kürtçe oyunlar oy-nayan DESTAR Tiyatro. Bahane hazır "Ge-zi'ye destek verdiniz!" diyelim ki öyle, sa-nata devletin desteği bu tip siyasi karar-larla alınamaz. Pek çok tiyatro yazarı, in-

sanı bu kararının siyasi bir karar olduğu-nu dile getirip eleştirdi.

Ancak güçlü bir direniş gerekmektedir.Çünkü baskılar en açık faşist haliyle uygu-lanıyor bugün. Geçenlerde "23. Uluslar-arası İstanbul Sanat Fuarı ARTDT'de mü-dahale var mı?" isimli bir sergi açıldı. AliŞimşek küratörlüğündeki sergide her di-siplinden sanatçıların eserleriyle "direniş"yorumlanıyordu. Ancak sergiye ismiylemünhasır "müdahale" gecikmedi. Tayyip

Erdoğan'ın ağzından burnundan zift çı-kan bir halinin resmedildiği esere mü-dahale edildi ve eser sergiden kaldırıl-dı! Bu alandaki örgütsüzlük ise olası birdirenişinin önüne geçti.

Faşizmin bu saldırıları karşısında tek çö-züm örgütlülüktür. Geçtiğimiz günler-de Sanat Meclisi, 1. Sanat Buluşması dü-zenledi. "Her Yer Taksim, Her Yer Direniş"teması ile gerçekleşen Sanat Buluşma-

sı'na 60 bin kişi katıldı. Fotoğraf ser-gileri açıldı, heykeller sergilendi. Ti-yatro oyunları oynandı. Film gös-terimleri yapıldı, danslar sergilen-di, sahneye çıkan pek çok sanatçıdireniş vurgusu yaptı. Örgütlülü-ğün güzel bir örneği sergilendi. VeAKP hiç bir esere ve sanatçıya mü-dahale etmeye cesaret edemedi.Bunun en önemli sebebi bu etkin-liğin halka hitap etmesi, halkıniçinde yapılmasıydı.

Bugün AKP'nin hedefinde olansanatçıların ayağı yoksul mahalle-lerin çamuruna bulandıkça,AKP'nin korkusu büyüyecektir.

Üç bin yıldan beri baskı altındadırsanat. Üç bin yıldan bu yana ezilen-lerin karşısında ve dimdik dur-maktadır.

Sanat ezilenin ilk çığlığı ile doğ-muştur ve ezilenden yanadır. Sanatdevrimcidir bu sebeple. AKP'ninhayalini kurduğu bir sanat isemümkün değildir.

Sanatçı yüzünü halka döndükçe güçle-necektir. Brecht'in 1930'larda yazdığıGündelik Tiyatro Üzerine isimli şiirini bu-gün bir kez daha okumakta fayda var.

*B. Brecht Gündelik Tiyatro Üzerine

**Para adlı oyunda yer alan "Meyhane"sahnesi bkz. Cumhuriyet 23 Kasım 2013syf:17

3-4 sanatcidir deyin_sablon 12/13/13 12:23 PM Page 4

Page 7: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

ahmet kaya yaşasaydı

tartı!matartı!ma

şengül ince

kasında olduğu güvencesine rağmenözür dilemek zorunda bırakan işte buhalkın güçlenmesi ve blilinçlenmesi-dir. Çatışmasız ortam ya da barış sü-recinde Kürtçenin tanınır olması ilebirlikte Ahmet Kaya'ya suç olarak yö-neltilen pek çok durumun suç sayıl-maktan çıkarılması değildir.

Yaşananlar açıktır. Ahmet Kaya, bugündünyada olmadığından kendini sa-vunma imkanı yoktur. Ona zulme-denler, yapılan zulme alkış tutanlar,bugün onun üzerinden kendilerineprestij sağlamaya çalışıyorlar. HerkesAhmet Kaya ile ilgili konuşarak süreç-ten pay kapmaya, kendini gösterme-ye çalışıyor.

Gelinen aşamada, Ahmet Kaya'nıneşi Gülten Kaya da dahil olmak üzere,kim ne derse desin; Ahmet Kaya va-tanından uzakta sürgünde ölmüştür.Onlarca baskı, saldırı yaşamıştır. Vebunları yüzü halkına dönük bir sanat-çı olduğu için yaşamıştır. Onu öldü-ren faşizmdir. Bugün, düzen pespayekültürünün ürünü sanatçıları aracılı-ğı ile Ahmet Kaya'yı kendine aitmişgibi göstermeye çalışsa da, Ahmet Ka-ya'nın yüzü halka dönüktür. Ürettik-leri halkındır, bizimdir. Onu ve ürettik-lerini doğru, hak ettiği biçimde savu-nacak, sahiplenecek olan da devrim-ciler ve devrimci sanattır. !

1999'daki gecede Ahmet Kaya'ya çatalfırlatan Serdar Ortaç: “Özür dilerim”dedi. Ortaç; “Yıllardır yok saydığımız in-sanları kabul edebilir bir aşamaya gel-dik. Ben bazıları gibi Başbakan söyledidiye samimiyetsizlik yapıp özür dileme-dim. Asker kaçağı olarak 6 ay hapisyatmıştım. Mamak Cezaevinde yan ko-ğuşlarda bir sürü Kürt vardı. Yeni öğren-dim daha anneannem Urfa Siverek-li'ymiş... Aradı, bana 'ben Urfalıyım sennasıl böyle şeylere alet olursun' dedi...Neyse orada Kürtler vardı yan koğuşta.Sürekli Ahmet Kaya şarkıları gelirdi.Sürekli söylerdik. Hatta Ahmet Kaya'nınşarkılarını söylerken bir de onun Kürt-çe'sini öğretirlerdi bana. Ben de bilme-diğim halde Kürtçe'yi öğrenmeye falançalışırdım" dedi. Hızını alamayan Ser-dar Ortaç, bir albümünde Kürtçe'denTürkçe'ye çevirdiği bir şarkı olduğunubelirti. Son olarak da katıldığı tv prog-ramında Ahmet Kaya'nın, ‘Kafama SıkarGiderim' isimli şarkısını söyledi.

Serdar Ortaç, yıllarca her gittiği yerdeAhmet Kaya'ya karşı gösterdiği terbiye-siz, alçakça tavra karşılık olarak protes-to edildi. Üniversitelerde konser vere-mez oldu. Defalarca programını yarıdakesip bulunduğu yeri terk etmek zorun-da kaldı. En son olarak, kendi yaptığıgibi, insanlar da onu çatal fırlatarakprotesto etmeye başladılar. Bugün Or-taç'ı bütün kibirliliğine ve devletin ar-

Sanatçı Ahmet Kaya bugünlerde sıksık haberlere konu ediliyor. Ahmet Ka-ya'nın ölümünün onuncu yılında pekçok düzen sanatçısı ve politikacısınınkatıldığı bir anma gecesi yapıldı.

Aynı günlerde Başbakan Tayyip Erdo-ğan meclisteki grup toplantısında;"Ödül töreninde Ahmet Kaya'ya sal-dırdılar. Kimler saldırdı? Gezi Par-kı'nda bize saldıranlar kimse, onlar sal-dırdı. Şimdi diyorlar ki 'Ben o sırada tu-valetteydim, ben o sırada dışarıday-dım. Ulan hepiniz oradaydınız be!Kamera kayıtlarında hepinizi görüyo-ruz. Yalancının mumu yatsıya kadaryanar" demişti.

Tayyip Erdoğan bunları, 12 Şubat1999'da Magazin Gazetecileri Der-neği'nin gecesinde Ahmet Kaya'ya ya-pılan protestoyu hatırlatarak söyledi.Ardından düzen sanatçıları sıraya gi-rip, kendilerini aklamak için adetabirbirleriyle yarıştılar.

Kadir İnanır “Barış için çalışmalıyız.”derken, Berna Laçin “O geceye sonra-dan katıldım.” dedi. Ece Erken, ŞenayDüdek, Ebru Gündeş, Reha Muhtar...diye devam ediyor günah çıkarma sı-rası. Ve nihayet günlerce zorlama ha-berlerle, anma gecesine katılıp katıl-mayacağı tartıştırılan Serdar Ortaççıktı sahneye..

ARALIK 2013 | TAVIR | 5

5 ahmet kaya_sablon 12/13/13 12:24 PM Page 5

Page 8: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

6 | TAVIR | ARAlIK 2013

“37 yıllık memleket hasretinden sonraülkemize dönen Şivan Perver'le..” Böy-le yazıyor Muammer Güler, Şivan Per-wer’le çektirdiği fotoğrafı twitter hesa-bından paylaşırken.

“Kaynaşmamızı hazmedemeyen fitne-ci derinler Fırat ile Tuna'nın buluştuğuDiyarbakır'da dibi boyluyor. Kardeşliği-miz onlardan çok daha derin!” diye ek-liyor Egemen Bağış...

İktidar ve BDP tarafından o kadar çok lafedildi ki buralara sığdırmak imkansızolacağından biz bu bölüme son nokta-yı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ınsözlerini hatırlayarak koyalım. ‘’Ah Ahh!Şimdi o da burada olsaydı’’ -Ahmet Ka-ya’yı kasdediyor.-

Padişah fermanıyla yönetilen ülkeninveziri azamları böyle buyururken oluşan

sinir sıkışmasına da haliyle aracılar ge-rekmekteydi. Şivan Perwer’i ve İbrahimTatlıses’i de böyle kullandı iktidar.

Şivan Perwer’in durumu ise daha ağır.Cigerxwin’in şiiri Herne Peş’i (İleri)1970’lerde besteleyip sosyalist dev-rim mücadelesi çağrısı yaptı, o yıllardanbugüne Kürt halkının sesi soluğu oldu.Şimdiye kadar oluşturulmuş değerlerekarşı bazı hatalar yapsa da Kürt halkıonu yine bağrına basmasını bilmişti. Fa-kat bu son durumu, artık hiç bir şekil-de açıklayamaz. Bir zamanlar “Ben şar-kılarımın halkımla, onun gerçekliği,durumu ve çektiği acılar ve sefalet veyaşanan işgalle ilgili bir mesaj taşıma-sını istiyorum. Kürt müziğine bir çehrekazandırmak bir kişilik vermek zorun-dayım. Ben halkıma müziğimle hiz-met etmek istiyorum.” demekten bugü-ne...

Kendi ülkesine çok uzun yıllardan berigelemeyen Şivan’ın gelişi böyle olma-mılıydı.

İbrahim Tatlıses’i ise okurlarımıza anlat-maya gerek yok diye düşünüyoruz.Verdiği bir konserde “Babam Türk, an-nem ise Kürt. Ben Türküm, Türk oğluTürküm” diyor ve ekliyor yeni bir çocu-ğu olursa adını Barış koyacağını... Böy-lece Kürt’lerin gururunu okşadığını sa-nıyor. Tıpkı Tayyip Erdoğan’ın, alevile-ri onore etmek için torununa Ali ismi-ni vereceğini açıklaması gibi. Peki şim-diye kadar nerdeydin diye sorar buhalk sana.

Sonuç olarak, Diyarbakır’da başrolleri-ni Recep Tayyip Erdoğan, Şivan Perwerve İbrahim Tatlıses’in çektiği bir kome-di oynandı. Oynanan bu komedi bizle-ri düşündürürken güldürmekte ve ba-

güncelgüncel

akp’nin sanatçı oyunlarıhüsnü yıldız

6-7 sarlatan_29-30 ellerimi tut 12/13/13 5:55 PM Page 6

Page 9: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

ARAlIK 2013 | TAVIR | 7

zen de hayrete düşürmektedir. Günler-ce televizyon ve gazetelerde yer bulanbu buluşmada söylenen hiçbir şeyyoktur. Hatta Şivan Perwer ve İbrahimTatlıses düeti diye şişirilerek günlercereklamı yapılan, sahne programı dahişarkı türkü değil, bir komedi oyunununortaklığının ispatı olmuştur.

O gün kurulan o sahnede, Kürdistan veTürkiye halklarına bir zulüm uygulan-mıştır. Bu zulmün bir yanı da kültürel-dir. Bu hem Kürt halkına, kendi kültü-rüne ve diline karşı bir zulüm hem deo kültüre ve dile uzak bırakılmış Türkhalkına da hakarettir.

Recep Tayyip Erdoğan’ın sahnesinde,sanatçılık adı altında temsilci sıfatıylaorada bulunan bu iki isim sanatçılıkyapmamıştır, halkın sanatçılığını hiçyapmamıştır. Çünkü halk böyle demi-yor, böyle düşünmüyor.

Yapılan bu şey, olsa olsa “padişahım çokyaşa” demektir. Buyrulan fermanlar al-

kışlanmış, Kürt halkının da alkışlaması is-tenmiştir.... Recep Tayyip Erdoğan, ŞivanPerwer’i kendisiyle aynı sahneye çıkara-rak Kürt halkına, tek doğrunun kendidoğruları olduğunu ispat etmeye çalış-mıştır...

Padişah buyurmuştur ki tek doğru ken-disinindir ve her türlü sanatçı, her türlüşaklabanlıkla kendi yanında yer alacak,el etek öpecek, padişahım çok yaşa di-yecektir...

Bunu da Kürdistan ve Türkiye halklarıböyle kabul edecek, alkış tutacaktır!

Padişah yanılıyor! Kürdistan ve Türkiyehalkları, yaratılan değerlerin, dilin, kül-türün gerçek sahipleri sanatçı kisvesi al-tındaki hiçbir zata kimliğini ve benliği-ni teslim etmeyecektir...

Kürt halkı, direnenler, ezilenler, bedelödemiş olanlar, acılarının üzerinde tepin-mez. Ve yaşadıklarını unutmaz. O neden-le hiçbir oyununun bu hafızayı silmeye

gücü de yetmez.

Sahte barış çağrıları yıllardır yapılıyorbu ülkede. Faşizmin barışı olmaz. Senbarış yaparsın, yaptığını sanırsın, o iseseni nasıl yokedeceğini, çürüteceğinihesaplar. Emperyalizm çağında, Ame-rika gibi emperyalist devletlerden nede onların işbirlikçisi AKP gibi iktidar-lardan bize sağlıklı, güvenli, bizim ya-rarımıza hiçbir sonuç çıkmaz. Bunubeklemek zaman kaybetmektir. Onakarşı savaşmaktan kaçmaktır.

Pes etmeyenler de olacak. Mücadelesürecek. Ta ki Türk, Arap, Ermeni, Laz,Çerkes, Alevi, Sünni Anadolu halkları-nın birlikte mücadelesiyle işbirlikçilerkovulana dek, bağımsızlığımızı kazana-na dek. İşte o zaman en güzel “barış”larıbiz kazanmış olacağız. Halkımıza mut-lu günleri o zaman armağan etmişolacağız. q

6-7 sarlatan_29-30 ellerimi tut 12/13/13 5:55 PM Page 7

Page 10: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

8 | TAVIR | ARALIK 2013

Yaklaşık 80 yıl önce, 1934’te Bolşevikönderlerden Andrey AleksandroviçJDANOV Sovyet edebiyatçılarına, yazar-larına seslenir; “Sovyet edebiyatı kah-ramanlarımızı yansıtmayı bilmelidir,yarınlarımıza bakmayı bilmelidir. Bu,onun hayalci olmasını getirmez, çün-kü yarınlarımız bilinçli ve yöntemli birçalışmayla bugünden yaratılmaktadır.” Hiç şüphesiz o gün yarınlara bakanlarböyle bir dünya tablosu görmüyorlar-dı. Sosyalist inşaanın zaferine, dev-rimlerin dünyaya yayılacağına, sosya-lizmin bir üst aşamasına yani komüniz-me geçileceğine inanıyorlardı. Bu inan-çla anlattılar devrimin, sosyalizminkahramanlarını, bu inanç ve sorumlu-lukla savaştılar burjuva kültürüne kar-şı.

Ne zamanki Jdanov’un altını çizdiği bi-linçli ve yöntemli çalışmayı, savaşma-yı zayıflattılar, bıraktılar işte o zaman ye-nilgi ve yıkım kaçınılmaz oldu. Çünkübilinçli ve yöntemli çalışma Marksizm-Leninizm'i her alana uygulamaktır. Evether alana! Ve ML der ki; hayatta her şeyyaşanan sınıf savaşına göre şekillenir.Bu savaşta kapitalizmin, emperyalizminkültürüyle, sosyalizmin kültürü arasın-

daki çelişki, uzlaşmaz bir çelişkidir.Her an ve her yerde bu uzlaşmaz çeliş-kiye dayalı savaş sürer. Gerektiği gibi sa-vaşmayan, “barış içinde bir arada yaşa-yalım” diyen, ağır darbeler, yenilgileralır.

Mesela yalnız kapitalist, emperyalistkültürle savaşacak da değildir, dahaköklü, daha büyük bir görevi vardırdevrimcilerin, devrimci sanatçıların.

“Kapitalizmin insanların bilincindeki ka-lıntılarını yok etmek, burjuvazinin pro-leterya üzerindeki her türlü etkisine,gevşekliğe, zayıflığa, tembelliğe, küçükburjuva disiplinsizliğine ve bireyciliği-ne, aç gözlülüğe ve kolektif mülkiyetkonusundaki sorumsuzluğa karşı mü-cadele etmek demektir.”

İşte görev budur. Bilincimizdeki, halkınbilincindeki kapitalizme ait kalıntılarıyok etmek!

Artık bu görev devrimcilerin, devrim-ci savaşçıların görevidir. O büyük mira-sa, o kahramanlara sahip çıkıyor ve on-ların canını, kanını, sonsuz emeğini kat-tıkları o yarınları ve bilinçli ve yöntem-

li şekilde inşa etmeye devam ediyoruz.Bugün çok daha büyük bir saldırı altın-da olduğumuz kadar, çok daha büyükbir mirasa, inanca, bilince sahip oldu-ğumuz da bir gerçektir. O günlerde Sta-lin’e, Jdanov’a saldıranlar “katı”, “slogan-cı”, “müdahaleci" diyenler bugün dev-rimci harekete, devrimci sanata saldı-rıyor. Yine sanatın, sanatçının “bağım-sız”, “tarafsız” olması gerektiği tartışma-ları yapılıyor.

80 yıl değil 800 yıl da geçse bu konu-lara dair cevabımız değişmeyecektir.Jdanov; “Bence, edebiyatımızın taraftutma özelliğinden söz eden her kalınkafalı burjuvaya, her dar kafalıya, herburjuva yazarına Sovyet yazarı şöyle ce-vap vermelidir.” diyor. Biz de diyoruz kio onuru biz sahipleniyor, biz yaşıyoruzML’in bayrağı elimizden, Lenin’in söz-leri dilimizden düşmeyecek: “Hem top-lumda yaşayıp, hem de ondan bağım-sız olmak mümkün değildir. Burjuva ya-zarının, sanatçısının ya da aktörününözgürlüğü, yalnızca maskelenip -bel-ki de iki yüzlü bir biçimde maskelen-miş- bir bağımlılıktır; para babalarına,rüşvete, harçlıklara olan bir bağımlılık-tır”

denemedeneme

geleceğin mimarlarımurat erdem

8-10 gelecegin mimarlari_29-30 ellerimi tut 12/13/13 12:25 PM Page 8

Page 11: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

ARALIK 2013 | TAVIR | 9

Maskelerini indirdiğimiz için saldırıyor-lar, riyakarlıklarını yüzlerine vurduğu-muz için tahammülsüzler, sansürcüler.Yarının mimarı olmak için yalnızcainançlı, iddialı olmak yetmez, bedelle-ri göze almak da yetmez. Mimarlıkustalık ister. Stalin’in istediği gibi, insanruhunun mimarı olunmadan yarınla-rın da mimarı olunamaz. Biz insan ru-hunu devrimci değerlerle, sosyalistkültürle şekillendirmenin Mahirler’iolacağız. Yeni insanı yaratacağız, fedaruhunu büyüteceğiz. Düzene ait nevarsa kopacak, koparacak, yok edece-ğiz. Her şeyden önce ustalarımızdan,

tarihten öğreneceğiz.

İşte Che zaferin, geleceği kazanmanın,yarınların mimarı olmanın yolunu yön-temini anlatıyor: “Komünist ahlak anla-yışı olmadan, ekonomik bir sosyalizmbeni ilgilendirmiyor" Evet; yoksulluğakarşı savaşıyoruz. Marks, ekonomik ol-gular kadar, bunların insan zihnine ak-tarılmasıyla da ilgilenmişti. Komünizm,bilinç olgusunu dikkate almazsa devrim-ci bir ahlak anlayışı olmaktan çıkar ve an-cak bir bölüşüm yöntemi olabilir.”

Che yalnız “yeni insan”ın, sosyalist kül-

tür ve ahlakın önemini anlatmıyor.Anlatılan aynı zamanda Sovyetler Bir-liği'ndeki karşı devrimin, yozlaşma-nın, kapitalizme dönüşün de nedenle-ridir. Ya da Küba’yı ayakta tutan, halk-lar için bir umut haline getiren ger-çek…

Jdanov müzik ve felsefe konularındada ML politikayı, “bilinçli ve yöntemliçalışma”yı anlatıyor. Diyor ki; “Halk,bir müzik eserini halkımızın ve çağımı-zın ruhunu derinlemesine yansıtıpyansıtmadığına ve geniş kitleler tara-fından anlaşılabilme derecesine baka-rak değerlendiriyor”

Grup Yorum’un yüzbinlerle kurduğuumut korosu, Grup Yorum'un müziği-ni yaratan bir gerçektir. Müziğimizle ha-yatı, müziğimizle sınıf kavgasını; mü-ziğimizle umudu, yarınları anlatıyoruz.“Halk türküleri, hiçbir şekilde tek tek bi-reylerin yaratıcılığının eseri değil, bü-tün halkı, yapay müziğin bütün süsle-rinin arınmış olan besteleridir. Bu çiçek-ler, toprağı yararak gün ışığına çıkar-lar ve en ufak bir yazarlık ya da beste-cilik hakkı talep etmeden serpilip ge-lirler” (Serov'un Güney Rus TürküleriMakalesi)

Türküleri sahiplenmeye, türküler söy-lemeye, türkülerden öğrenmeye, tür-külerle direnmeye devam ediyoruz. Ya-rınların mimarı olmak, önce temelisağlam kurmaktır. Biz halkın değerle-riyle, halkın kültürüyle, halkın türküle-riyle atıyoruz temelimizi. Biliyoruz ki te-mel sağlam olmadığında yozlaşmayakarşı direnilemez.

Temel sağlam olduğu kadar yozlaşma-ya, yani düzenin ideolojik, kültürelsaldırılarına karşı asla uzlaşmadan,boşluk bırakmadan savaşmak gerekir.Hiç unutmamalıyız ki asıl büyük savaşbeyinlerdedir. Beynimizi, bilincimiziele geçirmek için onlar da bilinçli veyöntemli çalışırlar. Sovyetler Birliği'ndekarşı devrim böyle örgütlenmiştir.

8-10 gelecegin mimarlari_29-30 ellerimi tut 12/13/13 12:25 PM Page 9

Page 12: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

10 | TAVIR | ARALIK 2013

Önce ideolojik ve kültürel saldırıylaSovyet insanının bilincini ele geçir-miş, uğruna milyonlarca şehit verilensosyalizme, değerlere, kültüre düş-man haline getirmişlerdir. Sonrasınıda tüm dünya halkları biliyor. Emper-yalizmi, faşizmi milyonlarca şehitle,nice kahramanlık destanlarıyla yenenbir halka kendi yarattığı sosyalizmiyıktırmışlardır.

Jdanovlar’dan, tarihten öğrenmeli vehepsinden önemlisi bugün ki ideolo-jik, kültürel savaş gerçeğini kavramalı-yız. Hayata, sanata karşı ML bir bakış ol-madan saldırıları görmek de mümkündeğildir. Bu saldırılara cevap vermek, al-ternatif üretmekte.

Örneğin; Jdanov Leningrad’da yayım-lanan Zvezda Dergisi'ndeki “Bir maymu-nun serüvenleri” yazılarını değerlendi-rir ve der ki “Yöneticilerimiz, Lenin-grad halkı, kendi dergisinde böylesineiğrençliği ve saçmalığı nasıl hoş göre-

bilir ?” Hiciv adı altında; mizah, eğlen-ce adı altında halkın değerlerine, sos-yalist değerlere saldırılmakta ve alayedilmektedir. 80 yıl boyunca ve 80 yılsonra burjuvazi aynı saldırıları sür-dürmüştür ve sürdürmektedir. Bugünhalkın değerlerine, devrimci değerle-re en sinsi, en rezil saldırılar mizah adıaltında yapılmaktadır. Burjuvazi çizgifilmlerde dahil her türlü aracı kullanı-yor. Her türlü çürüme, ahlaksızlık, yoz-luk, komedi, eğlence denerek yayılıyor,meşrulaştırılıyor.

Yozlaştırma, halkın kültürünü, değer-lerini çürütme ve halkı teslim alma sal-dırısı çok ciddi ele alınmak zorundadır.Bir mevzideki savaşta bedeller ödedik,şehitler verdik. Latin Amerika’da, Mek-sika’da emperyalizmin uyguladığı po-litika çok açıktır. Yozlaşma saldırısı, çe-teler halka ve devrime ait ne varsa yoketmek istemektedir. Binlerce insankatlediliyor, yüzbinlercesi yozlaşmabataklığında boğulup, kökleştiriliyor.

Jdanov’un 80 yıl önce sorduğu soru bu-günde geçerlidir: “Yoz ve aşağılık bur-juva ideolojisine karşı mücadeleye ön-derlik etme görevi bizde değilse, kimedüşmektedir? Bir ideolojiye karşı ezicidarbeleri biz indirmezsek kim indire-cektir?”

Biz cevabımızı Hasan Feritlerle, İdiller-le, Grup Yorum ile verdik, veriyoruz. Bizgeleceğin mimarlarıyız. İnsan ruhu-nun, yeni insanın mimarlarıyız. Leningibi, Stalin gibi, Jdanov gibi, Che gibi,Dayı'mız gibi savaşacağız emperya-lizme, faşizme, burjuva ideolojisine, kül-türüne karşı. Ancak inancını ve onuru-nu yitirenler şehitleri unutur. Biziminancımız, savaş gerekçemiz, öğret-menimiz, komutanımızdır şehitler. On-lar geleceğimizdir… !

ALINTILAR: A.A Jdanov Edebiyat, Müzik ve Felse-fe Üzerine- Kaynak YayınlarıChe, Ekonomik Yazılar Yar Yayınları

8-10 gelecegin mimarlari_29-30 ellerimi tut 12/13/13 12:25 PM Page 10

Page 13: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

yozlaşmaya karşı hasan ferit olmak

güncelgüncel

berdan çınar

şaramamışlardır, başaramayacaklardır.Devrimcilerin yoğun olduğu mahallele-re egemenler bir yozlaştırma politikala-rıyla, bir de baskı ve zulümle uğruyor bu-gün. Hizmet de yoktu devlet. Elektriktensuya, yolundan kanalizasyona, ulaşım-dan sağlığa… yok sayılmanın her türlüyansımasını görmek yaşamak müm-kündür. Ancak işin içinde yozlaştırmaolunca akan sular durur. Uyuşturucu sa-tanlar, torbacılar ortalıkta cirit atarkenpolis ortalıkta görülmez. Fuhuş, ahlak-sızlık ayyuka çıkar polis oralı olmaz.Hırsızlık, geceyi bırakalım gündüz gözüy-le yapılır haldedir, kimsenin umrunda ol-maz. Çünkü bunların hepsi polisin de-netimi, himayesi ve ortaklığıyla olur.

Mahalle halkı, devrimciler bu pisliğemüdahale ettiğinde ise karşısına dikilirdevlet-i alinin kolluğu. Derdi asayişisağlamak falan değil; çeteleri halktan ko-rumaktır… Peki bu nasıl olur? Gözaltınaalarak, tutuklayarak ya da TOMA’sı, ga-zıyla saldırarak. Mahalle halkına devrim-cilere reva görülen budur. Çeteciler,uyuşturucu satıcıları ise karakollarının önkapısından girip arka kapısından çıkar-tılır.

Halkın evlatları devrimci olmasın da neolsursa olsun tek dertleri budur. Yoksul-luğun, yoksunluğun ağırlığını iliklerinekadar yaşayan bir gencin kolay para ka-zanma yollarını seçmesi de o denli ko-

egemenlere tarihsel bir kin vardır. Pir Sul-tanlar, Şeyh Bedreddin’ler, Köroğlular veonlarca ayaklanma vardır. Tarihsel düşman-lığın nedenleri bunlardır.

Burjuvazi bir halkı teslim almanın öncelik-li yolunun kültürel olarak teslim olmaktangeçtiğini düşünür. Bu nedenle de halk kül-türüne yönelik saldırılarını hiç kesmez.Çünkü insan aynı zamanda kültür de-mektir. Kültürel olarak teslim alınmış, yoz-laştırılmış insan da insanlıktan çıkmış de-mektir. Dolayısıyla çürümüş düzenleriiçin tehlike olmaktan da çıkar. Ki yozlaştır-madaki asıl amaç da budur.

Hasan Ferit’i bu yozlaştırmanın, yozlaşma-nın sonucu olarak şehit verdik. Daha öncede bu mücadelede şehit düşenler oldu,bundan sonra da olacaktır. Ama kesin olanHasan Ferit’in dediğidir: “Gülsuyu (ve di-ğer mahallelerimiz) devrimcilerin mahal-lesidir, çetelere ve yozlaşmaya izin verme-yeceğiz.” Çünkü biz devrimciyiz ve mahal-lelerimize ölümüne sahip çıkarız.

Halk düşmanları bu halkın Hasan Ferit gibibinlerce gözü kara delikanlısı olduğunu iyibilirler. Bu gençler, devrimcileşmesin, ha-yat denilen kavganın parçası olmasındiye de gençlerimize, mahallelerimizeözel olarak yönelinir. Mahallelerimizi ku-şatıp içten içe çürütmeyi hedeflerler. Ağ-larına düşürdüğümüz gençlerimiz de yokdeğildir. Ancak bir bütün olarak bunu ba-

Kültür: Tarihsel, toplumsal gelişme sü-reci içinde yaratılan bütün maddi vemanevi değerler ile bunları yaratmada,sonraki nesillere iletmede kullanılan, in-sanın doğal ve toplumsal çevresineegemenliğinin ölçüsünü gösteren araç-ların bütünü, hars, ekin.

TDK sözlükte ‘kültür’ün anlamını böyleifadelendirmiş. Yani insanı insan yapandeğerlerin bütünü demek yanlış ol-maz kültür için. Ki yaşamlarımızdanbildiğimiz doğru da budur.Yaşadığımız dünyaya iki ayrı kültür ha-kimdir. Biri halk kültürüdür… Diğeride egemenlerin, yani burjuvazinin, yanihalk düşmanlarının kültürüdür. Bu ikikültür mütemadiyen cevapsız bir çatış-ma içindedir. Halk ve burjuvazi dediği-miz olgular aynı zamanda iki farklı sını-fı ifade eder. Ezenler ve ezilenler… Bur-juvazi ve proleterya...

Burjuvazi halkı her zaman kendine düş-man görmüştür. Çünkü bu halkı ilikle-rine kadar sömüren onlardır. Ezen, hor-layan, yok sayan onlardır. Yoksulluğu, aç-lığı, halka reva gören, yaşatan onlardır.Bu nedenle halkın öfkesini ve bir gün"gecekondulardan gelip gırtlaklarınıkeseceklerini" iyi bilirler. Bundan dola-yı da halkı sömürürken aynı zamanda dayozlaştırırlar. Değerlerinden, kültürün-den uzaklaştırmak için her türlü aracı se-ferber ederler. Çünkü halk kültüründe

ARALIK 2013 | TAVIR | 11

“…Halka ve devrimcilereSaldırmanın hesabını vereceksiniz!Gülsuyu devrimcilerin mahallesidir.Çetelere ve yozlaşmaya izinvermeyeceğiz...”

Hasan Ferit Gedik

11-13 yozlasmaya karsi_sablon 12/13/13 12:25 PM Page 11

Page 14: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

12 | TAVIR | ARALIK 2013

lay olur. Ki bu “nimet”i devlet kendieliyle sunar gençlerimize. Onları devri-min dışına düşürmek için her şeyi yapar.

Tabii tek bu değil… Mahallelerimizegöz koymuştur burjuvazi. Bizleri, görün-tü kirliliği olarak gördükleri evlerimizi,şehrin dışına atmak için her yolu dener-ler, deniyorlar. Bir sabah ansızın dozer-lerle yıkım ekipleriyle kapılarımıza dikil-meleri sorunlarını çözmüyor. Çünkü di-renişle karşılaşıyorlar. Bu nedenle insan-larımızı yozlaştırıp, düşkünleştirip, çete-leriyle, polisiyle korkutup kaçırtmayıhedefliyorlar…

Mahallelerimizi elimizden almak isti-yorlar. Eskiden deniz kenarlarına yerle-şirler şehrin tepelerini bize reva görür-lerdi. Şimdi denizin gazabından, dep-

remden korkup, bizim zemini sağlammahallelerimize göz dikiyorlar. Sadece budeğil… Gülsuyu’nun, Armutlu’nun man-zaralarını bize layık görmüyorlar. Oralar on-lara, onların villalarına layık. Peki o mahal-lelerin asıl sahipleri bizler ne olacağız, halknereye gidecek ? Halka reva görülen şe-hir kenarları.. Ne biz ne evlerimiz onlarıngöz zevkini bozmayacak. Çünkü bizim ge-cekondularımız onlar için “ucube”. Ha-san amca, Ayşe teyze, Ali çocuk onlar içininsan değil bir köle.

Mahallelerimiz peşkeş çekmek istiyorlar.Ama evlerimizi yıkamıyorlar. Hele bir yık-sınlar… Yerli yabancı emlak tekelleri, ak-babalar gibi üşüşüp yağmalayacaklar. Veyıkabilmenin en iyi yolu halkı yozlaştırmak,örgütsüzleştirmek, birbirinden uzaklaştır-mak, parçalara ayırmak... Halkı, düşünme-

yen sorgulamayan kendi gücüne güven-siz, korkak, pısırık, hakkını aramayan bi-reyler haline getirmek istiyorlar. Onlariçin tek çare budur. Çünkü Hüsnü İşeri’le-ri, Hasan Ferit’leri vardır bu halkın. On-ların varlığı demek muktedir zevat’ın dayokluğu demektir.

Mahallelerimize mafya artığı çetelerisoktular. Esnaflardan haraç alan, gençkızlarımızı taciz eden, bu hırsız, arsız, soy-suzlarla halkı sindirmeye çalışıyorlar.Okulların önü torbacı kaynıyor. Esnaf ka-zandığı üç kuruşu çetelere haraç ver-mekten kan ağlıyor. Polisin olanlaragöz yumması, çetelere arka çıkmasıkorkutuyor halkı. Devletin kendisinin pis-liğin başını tuttuğunu gören halk sesi-ni kesiyor.

11-13 yozlasmaya karsi_sablon 12/13/13 12:25 PM Page 12

Page 15: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

ARALIK 2013 | TAVIR | 13

Biliyorsunuz yarın çetelerle birlikte, ma-hallelerimizi terk etmemiz için doğrudankapımıza dayanacaklar. Ama onlarıbuna pişman edecek, Hasan Ferit’çedireneceğiz. Kanımızın son damlasınakadar mahallelerimizi korumaya de-vam edeceğiz.

Hasan Ferit’in bir sözü ile başladık yazı-mıza. İşte o sözde bizim kültürümüzünyansımasıdır. Çünkü mahallelerimizdekültürümüzün bir parçasıdır. Ki HasanFerit’in büyüdüğü Armutlu bu kültürleyoğrulmuş bir mahalledir. Direnişledoğmuştur o mahalle ve Hasan Ferit ai-

lemizinin direnişlerle büyümüş gözü karaçocuğudur. Doğup büyüdüğü mahalle-de defalarca tanık olmuştur saldırılara. Zul-mün en koyusunu yaşamıştır. Ama diren-işlerin de en büyük ve görkemlisini görm-üştür.

Yoksuldur ama yozlaşmamıştır Hasan Fe-rit. Aksine yozlaşma batağındaki arkadaş-larını o bataktan kurtarmak için elindengeleni yapmıştır. Muktedirler yıkmak içingiremedikleri Armutlu’ya da, yozlaştırarakgirmeye çalışmıştır. Gençlerden etkilenen-ler de olmuştur. Hasan Ferit’lerde uyuştu-rucu çetelerine karşı mücadele etmiş,

onların korkulu rüyası olmuştur. HasanFerit mahallesine, değerlerine sahipçıkmıştır…

Egemenler, yozlaştırma-yozlaşma silahı-nı her zaman halkı çürütmek için kullan-dılar. Devrimcilerin olduğu mahalleler-de kullanmaya çalıştıklarında da halkınbarikatına çarpıp durdular, durduruldu-lar. "Yoksuluz ama onursuz değiliz" diye-rek halkımız devrimcilerin öncülüğün-de değerlerini korumuş, uyuşturucuya,fuhuşa, hırsızlığa, arsızlığa göz yum-mamıştır. Yaşadıkları mahalleler onlarınkültürlerinin değerlerinin bir parçasıdır.O kondular alınterinin, emeğin, dayanış-manın, paylaşmanın ürünüdür. Her ka-rışında emek vardır. Hasan Ferit o eme-ğe sahip çıkmanın adıdır.

“Devlet destekli çeteler halka saldır-maktan vazgeçmeyecek. Çetelere kar-şı on yıllardır verdiğimiz mücadeleyibugün de veriyor, bedel ödüyoruz”(Ha-san Ferit Gedik)

Evet bedel ödüyoruz. Çünkü biz Cephe-liyiz. Biz Hasan Ferit’iz… Hasan Ferit’inyoldaşıyız.

Hasan Ferit de bu halkın yiğit bir evla-dıdır. Ve şimdi Hasan Ferit olma zama-nıdır…

Biz Cepheliyiz.Yedi düvel tanır biziBiz bu halkın en soylusıra neferiyiz.Cümle alem bilir bizi.Çürümenin,değersizleşmenin, yozlaş-manın ortasınaAçılmış bir karanfiliz hepimiz.Hasan Ferit bayrak oldu elimizdeHesabı dağ oldu yüreğimizdeKavgası türkü oldu dilimizdeHasan Feritçe çarpar yüreklerimiz.Bekleyin geleceğizVura öle, öle vuraBu ülkeyi çakallardan temizleyeceğiz…q

11-13 yozlasmaya karsi_sablon 12/13/13 12:26 PM Page 13

Page 16: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

14 | TAVIR | ARALIK 2013

Annem babam yıllar önce köyden İs-tanbul’a göç etmişler. Devrimci abile-rim ablalarım Armutlu’da halka ev yeriveriyorlarmış. Hem de bir kuruş alma-dan. Bizimkiler de öyle taşınmışlar.Sonra ben doğmuşum. Hem de öylegüzel bir yerde doğmuşumki şimdikendimi dünyanın en şanslıları arasın-da görüyorum. Niye mi?

Çünkü çok güzel bir mahallemiz var.Hele insanları daha bir güzel... Babamevde haberleri izlerken benim de gör-düğüm olaylar olurdu hep. Hırsızlık,cinnet getiren aileler, komşusunu doğ-rayan aileler… Bunlardan hemen he-men hiç birisi olmazdı bizim mahalle-mizde. Hırsızlığa karşı binbir türlü ön-lemden bahseder durur haberler.Amam bizim mahallede bırak önlemalmayı herkes camını penceresini açıkbırakıp uyur neredeyse. Çocuk yaşım-da da olsam mahallemizin diğer yer-

lerden farklı olduğunu anlayabiliyor-dum. Bu yüzden çok seviyordum ma-hallemizi.

Mahallemizin her yanında barikatlarvardı. Devrimci abilerim ablamlarımgece gündüz bu barikatlarda nöbet tu-tarlardı. Bende annem izin verdikçeyanlarına gider sohbet ederdim onlar-la. Ki asla çocuk diye beni dışladıklarıolmazdı. Akşamları ateş yakıp, türküsöyleyip halay çekiyorlardı. Bazen an-nem babam da onlarla birlikte barikat-larda sabahlıyorlardı.

Babam akşam haberlerini mutlaka iz-lerdi. Ara sıra bizim mahallemizde il-gili haberler çıkıyordu. Haberlerdemahallemizin terörist yuvası oldu-ğundan ve bu teröristlerden mahalle-nin mutlaka temizlenmesi gerekti-ğinden bahsederlerdi. Ne zaman böy-le haberler çıksa babam polise de,devlete de küfürü basar dururdu. An-

nemde “çocuğun yanında ne küfürediyorsun” diye babam çıkışırdı.

Tabi bizim mahallemize niye “ terör yu-vası” diyorlardı ben tam anlayamıyor-dum. Acaba barikatlarda bekleyenabilerime mi diyorlardı “terörist” diye.Yok onlar niye terörist olsun ki. Hemokulda zaten öğretmemişlermiydi te-rörist; halka zarar veren, katliam yapankötü insanlardı.O yüzden benim dev-rimci abilerim ablalarım olamazdı.

Evimizin hemen yakınında birkaç oda-lı küçük bir gecekonduda Arzu ablavardı. Arzu abla ölüm orucundaydı.Gerçi niye ölüm orucu yapıyor bunu dabilmiyordum. Okuldan gelip fırsatbuldukça Arzu ablanın yanına gidersohbet ederdim. Hiç küçüğüm diye il-gilenmemezlik etmezdi, ben yanındanayrılana kadar sohbet ederdik. Ölümorucunun ne olduğunu, neden başla-

denemedeneme

armutlu’da çocuk olmakemre yüksel

14-16 armutlu'da cocuk olmak_29-30 ellerimi tut 12/13/13 12:26 PM Page 14

Page 17: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

ARALIK 2013 | TAVIR | 15

dığını sorardım. Arzu abla da uzunuzun anlatırdı. Ben pek bir şey anlamı-yordum ama abla o kadar güzel, o ka-dar candan anlatıyordu ki en son an-lamasam da “anladım abla” deyip ay-rılıyordum yanından.

Haberlerde yine ölüm oruçlarıyla vetabi bizim mahallemizle ilgil haberlervardı. Her zaman ki gibi aynı şeylerisöyleyip duruyorlardı. Tabi babam daaynı küfürleri etmeye devam ediyor-du.

Başka bir gün yine okuldan geldiktensonra Arzu ablamın yanına gidip sor-dum. Abla da yine bıkmadan üşenme-den anlattı bana, devrimciliği, nedenölüm orucu yaptıklarını, mahallemizineden karaladıklarını... Mahallemizde-ki bütün devrimci abi ablalarımı sevi-yordum. Ama Arzu ablayı daha çok se-viyordum. Belki ölüm orucunda oldu-ğu içindir bilmiyorum. Küçük yaşta daolsam her sorduğuma hep cevap ve-riyor, anlatıyordu. Hiç ayrılmak istemi-yordum ablamın yanından. Çünkü bi-liyordum ki ölüm orucunda olduğu sü-rece mutlaka bir gün ayrılacaktı biz-den. Bu aklıma geldikçe bazen gözle-rim doluyor sımsıkı sarılasım geliyor-du. Abla neden ölüm orucunda olduk-larını anlatırken “sizin için” derdi. Göz-lerinin içi parıldayarak, içindeki in-san sevgisini, coşkusunu etrafa yaya-rak “senin için, sizin için ölüyoruz”demişti. Daha fazlasını da anlatmıştı.Ablamın anlattığı herşey öylece aklım-da kalırdı. Arzu ablanın yanında içimhep sevinç ve coşku dolardı.

Bir gün eve gittiğimde babamın ölümoruçları için yapılan bir eylemde göz-altına alındığını öğrendim. Babamıngözaltına alınması anneme çok doğalgeliyordu. Sanki hiç bir şey olmamışgibi barikatlarda nöbet tutanlara ye-mek hazırlıyordu. Annemle birlikte, ye-mekler hazırlanınca barikatlarda bek-leyen abi ablalara götürdük. Ateşin et-rafında toplanmış türküler söylüyorlar-

dı. Bir süre bizde katıldık sonra oradanayrılıp eve geçtik.

O gün 5 Kasım 2001’di.

O gecenin sabahında canımdan çoksevdiğim Arzu ablamın ve yine ma-hallemizi koruyan Sultan ablanın, Barışabinin katledileceğini bilemezdim.

Eve geçtikten kısa bir süre sonra annem-le birbirimize sarılmış uyuyorduk. Saba-ha karşı birden bir çok yerden slogansesleri gelmeye başladı. Ben daha ne ol-duğunu bile anlayamadan annem hız-lıca üstünü başını giyinmeye başladı.Bende anneme uyup giysilerimi giydim.Dışarıdan sesler gelmeye devam ediyor-du hala. Annem “Korkma oğlum” diyegüç vermeye çalışıyordu bana. En sonannem “Oğlum sen beni burada bekle.Kimseye de kapıyı açma. Korkma sakın.Hemen gelirim.” deyip kapıyı da üzeri-me kilitleyip gitti.

Dışarıda daha tam olarak ne olduğunubile anlayamadan evde bir başıma kal-mıştım. Aklıma Arzu ablam geldi. Keş-ke şimdi onun yanında olsaydım. Banacesaret veriridi. Yanına gitsem mi diyedüşünürken aklıma annemin tembihle-ri gelince vazgeçtim. Barikatlardakiabilerim şimdi ne yapıyorlardı acaba?Dışarıda ne oluyordu?

“Yaşasın Ölüm Orucu Direnişimiz”“Katil Polis Mahalleden Defol!” diyeslogan sesleri geliyordu dışarıdan...İyi ama neden?

Böyle düşüne düşüne saatler geçti ara-dan. Silah sesleri ve slogan sesleri hiç ek-silmiyordu.

Annem neredeydi, niye gelmemişti ki?O nasıldı acaba?

Camdan dışarıya baktığımda devrimciabileri gördüm önce taş, molotof elle-rindeki herşeyi bir yere fırlatıyorlardı. Birzaman sonra abilerin olduğu yere eli

yüzü maskeli acayip adamlar geldi. Ga-liba bunlar polisti. Üzerlerine taş yağı-yordu. Onlar da silahlarıyla ateş ediyor-lardı. Silaha karşı taş ne yapabilirdi ki…Ama öyle de olsa gerçekten yiğit abiablarımdı hepsi. Barikatların başındaöyle heybetli duruyorlardı ki… Aklımao onlar gelince birkaç saate kalmaz buacayip adamları kovalarlar mahalle-mizden diye düşünüyordum.

O acayip kılıklı adamlar bir anda bizimevin oraya doğru yöneldiler. Camdangeri çekilip evin bir köşesine geçtim.Kapıyı tekmelemeye başladılar. “Açkapıyı aç” diye bağırmaya başladılar.O an öyle korkmuştum ki hiç sesimibile çıkarmamıştım. Hem annem dekapıyı hiç kimseye açma demişti zaten.Bende hiç açmadım. Orda öylece an-nemin gelmesini bekledim. Aradan nekadar zaman geçti bilmiyorum annemgeldi sonra. Onca olaydan sonra anne-mi görünce boynuna sarıldım sımsıkı.Annemin gözlerinden yaşlar akıyordu.“Ne oldu anne niye ağlıyorsun “ dedik-çe bana daha çok sarılıyor ağlamayadevam ediyordu. “Katiller” diyorduara sıra “Katiller en yiğit insanlarımızıkatlettiler” diyordu. Bunları öyle öfke-li söylemişti ki annem ne dediğinitam anlayamamıştım bile. Sonra Arzuablamın şehit düştüğünü söyledi an-nem, o küçücük gecekondusunda du-mandan boğarak katletmişler ablamı.Onunla birlikte Barış Kaş, Bülent Dur-gaç abiyi ve Sultan Yıldız ablayı da kat-letmişlerdi.

Hiç duymadığım kadar öfke duymuş-tum o zaman polise karşı. Günlerdirhaberlerde "terörist" dedikleri bizicanlarından çok seven devrimci abi-lerim ablalarımdı demek. Mahallemi-zi onlardan temizleyeceklerdi demek.Artık öyle öfke doluydum ki o katille-re karşı, onları her gördüğümde bir ka-rış suda boğasım geliyordu.

O günden sonra mahallemiz çok dahafarklı olmaya başladı. Komşularımız-

14-16 armutlu'da cocuk olmak_29-30 ellerimi tut 12/13/13 12:26 PM Page 15

Page 18: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

16 | TAVIR | ARALIK 2013

dan birinin evinine önüne karakolyapmışlardı. Her gün sokaklarımızdapolisler dolaşıyordu artık. Herkese kü-für, hakaret edip duruyorlardı. Canla-rı sıkıldıkça birilerini gözaltına alıyor-lardı. Esrar satanlar, hırsızlık yapanlarçoğalmaya başladı. Oysa bu katillergelmeden önce biz sokaklarımızdagüle oynaya dolaşırdık. Kimse bize neküfür ne de hakaret ederdi.Babamı da tutuklamışlardı zaten. Ne-deni hapishanedeki tutsaklara des-tek verme, ölüm orucu yapanlara sa-hip çıkmakmış. Babamı da çok iyi an-lıyordum şimdi.

Katil polisler barikatları kaldırmışlardı.Barikatların başında bekleyen onlarcaabi ablayı gözaltına almışlardı. Hattayaptıkları katliam yetmeyip bir hafta

sonra 13 Kasım’da yine operasyonyapmışlardı mahallemize. Binlerce po-lisle terör estiyorlardı her yanda. Amane korku salabilmişlerdi yüreğimize, nede yılgınlık. Tam tersine öfke doluyduk.En sevdiğimiz o dünyanın en güzel, eniyi insanlarını katledenlerden nefretediyorduk. Bu katiller mahallemizdendefolup gitmedikleri sürece bu öfke-miz hiç dinmeyecek.

Arzu abla “haksızlığa, zulme karşı di-renmenin, mücadele etmenin yaşı-nın olmadığını” söylerdi. O zamanlarsöylediklerini anlamasam da “anla-dım” deyip yanından giderdim. O kat-liam günü gerçekten anladım ki bu ka-tillere öfke duymak, mücadele etmekiçin yaşın önemi yok. Sen rahat uyuabla gözün arkada kalmasın. Tıpkı ba-

rikatın küçük gerilları gibi biz de Ar-mutlu’nun küçük generalleri olaca-ğız. Katil sürüsüne mahallemizi daredeceğiz. Senin o hep anlattığın, an-latırken gözlerinin içinin parıldadığı zu-lümsüz, sömürüsüz yarınların, çocuk-ların aç olmadığı doya doya yaşadığıyarınları biz yaratacağız.

Biliyorum ne senin ne de Armutlu’mu-za kanları akan yiğit şehitlerimizingözleri arkada değil. Bize öğrettikleri-nizle, aşıladığınız inancınızla sizin öf-keniz hırsınızla zulmü yere çalacak, bizkazanacağız.

Halkımızın küçük generalleri olarak Ha-san Ferit’çe büyüyüp o günü size arma-ğan edeceğiz. !

14-16 armutlu'da cocuk olmak_29-30 ellerimi tut 12/13/13 12:26 PM Page 16

Page 19: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

ölümü anlatmak ali’ye

deneme

deneme

deniz ekin

Ve öldü Hasan Ferit, 21’inde altıkurşun bedeninde, uzandı boyluboyunca caddeye… Ölür mü yi-ğit olanlar diye sorar türküler,bakidir cevabı.

Ferit, Küçük Armutlu’da doğdubüyüdü ve dahi 5 Kasım 2001’degirdiklerinde polisler mahalleye,Ferit daha on yaşındaydı… Ferit,barikatlardan tanıyordu devrim-cileri ve anlamaya çalışıyorduölüm orucu kervanına katılıp gi-denleri. Yıllar sonra bir gün KüçükArmutlu’nun dik bayırlarındançıkarken bir an iç çekip “biz çokşey gördük, yaşadık” diyecekti...O çocuk yaşında görmüştü, ŞenayAna'yı, Gülsüman Ana'yı tanımış-tı, Barış abinin çocuksu yanlarınagülmüştü çocuk haliyle Ve Ferityanı başından uğurlamıştı gö-çüp gidenleri, çocuk yaşında bü-yük bir onurla. Bu onurun ne ol-duğunu kavrıyordu Ferit.

Çok şehit verdi Küçük Armutlu veo cemevinin bahçesinden çoktabut çıktı alkışlarla, sloganlarla.Aynı cemevinin bahçesinde çokda şenlik oldu aslında ve dahi buEylül’ün 15’inde Ferit sunuyordu,Armutlu Güz Şenliği’ni, yorgun-luktan kendini koltuğa öylecebıraktığı bir anda kafasını çevirip

ARALIK 2013 | TAVIR | 17

17-18 olumu anlatmak ali'ye_sablon 12/13/13 12:27 PM Page 17

Page 20: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

18 | TAVIR | ARALIK 2013

bakmıştı İbrahim Çuhadar’a ve gü-lerek takılmıştım ona “Sen miydinÇuhadar’la o kadar uğraşan, bak nezaman kafanı çevirsen duvardansana bakıyor” diye. Verdiği cevap-tan emin değilim, muhtemelen herzamankinden bir “ya bırah ya” de-miştir. Eylül’ün 30’undan bu yanahangi duvara çevirsem kafamı Fe-rit’i görüyorum, Ferit bakıyor göz-lerimin ta içine… Bir selam çakıyo-rum, yürümeye devam ediyorum.Gözümün önüne geliyor Ferit ’l ianılar, Küçük Armutlu sokakları,sesi silinmemiş zihnimden kula-ğımda çınlıyor hemen… Ve düşü-nüyorum, koskoca halimle ben tamkavrayamadıysam daha Ali’ye anla-tabilmişler midir ölümü. Canınıniçi Ferit abisinin şehit olmasını kav-rayabilmiş midir?

Ali daha beş altı yaşında bir çocuktur,annesi evlere temizliğe gider, ak-şamları cem evi bahçesinde sıcakbir çay eşliğinde yapılan sohbetler-de etrafta koşuşturur ablasıyla birlik-te ve Ferit “kardeşim” der hep onuniçin, Ferit’in kucağında uyur ya da biryerde kıvrılıp uyuduysa da yine yeriFerit’in kucağıdır, bırakmaz Ferit onuhiç...

Hasan Ferit şehit düştüğünden buyana Ali soruyor onu, nerede olduğu-nu, neden öldüğünü, geri gelip ge-lemeyeceğini... Ve ekliyor Ali, topoynayacaklarını... Ferit top oynaya-caktı daha Ali’yle... Ali büyüyecekti Ferit’in öğrettikleriy-le, birlikte şarkılar türküler söyleye-cekler, yoksulluğu içtikleri sıcak birçay bir parça simitle alt edecekler...

Edeceklerdi..

İşte Ferit’ten geriye kalanlardır tümbunlar ve Ferit’ten geriye kalandırAli’nin çocuk yaşı… Ali büyüye-cektir elbet ve nasıl ki barikatlarınardında, ölüm orucu kervanlarıylabüyümüştü Hasan Ferit, öyle büyü-yecektir Ali, görecek eşitsizliği, gö-recek zorbalığı , zulmü görecekAli…

Ali hesap soracak, canının içi abisi-ni kendinden ayıranlardan, gençömrümüzü topraklara düşürenler-den, Ali hesap soracak bu düzeniyaratıp, yaşatanlardan… q

17-18 olumu anlatmak ali'ye_sablon 12/13/13 12:27 PM Page 18

Page 21: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

“kurtulursam sorarım size”

mektupmektup

gökhan aktaş

Gülsuyu'nda yürümek de-mek, her sabah İstanbul'aadımlarınla bir "merhaba"çakmak demektir. Ya da"buradayım" deyip komuta-nına tekmil vermektir. Benvurulduktan sonra hepini-zin desteği beni ayakta tut-tu. Bunu laf olsun diye söy-lemiyorum. İnsan ne za-man güçlü, ne zaman zayıf?İnsan güçlü çünkü yalnızdeğil, insan zayıf çünkü yal-nız. Evet sadece ben yalnızdeğildim. Siz benim bensizin yanınızdaydım. Benbir hapishane odasındanelimi uzatıyordum ve tuttu-ğum koca bir ağaç dalıydı.Kökleri Bedreddinlere, Ma-hirlere, Denizlere varan budalları bu yüzden bırakma-dım, bırakamazdım.

Benim sağlığımı soran her-kese diyorum ki;Katillere, tetik çekenleresöylensin İnce Memedin

dediği gibi, "Kurtulursam SorarımSize" !

Ben Gülsuyu'nda çok yürüdüm, çokyoruldum ama Gülsuyu'nda hiç vurul-madım. Belki Gülsuyu'nda yürümek-ten vazgeçseydim, vurulmaktan da kur-tulurdum.

Ama;

Arjanti'de"merhaba" aslında iyi güve-nilir, dost olana söylenir o yüzden bü-tün hepinize merhaba...

Gülsuyu mahallesi, İstanbul gibi birşehir içinde, nehirler geçen ona cankatan hayat katan bir su yolu gibidir.

ARALIK 2013 | TAVIR | 19

19 gokhan aktas mektup_sablon 12/13/13 12:28 PM Page 19

Page 22: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

20 | TAVIR | ARALIK 2013

1.Öncelikle geçmiş olsun… Gezi Di-renişi ile başlayan halk ayaklanma-sı sırasında elinizde sapanla çekilmişfotoğraftan sonra sizi bütün ülke ta-nıdı. Gezi Direnişi, halk ayaklan-ması size neler kattı?

Emine Cansever: Gezi Direnişi halkınbir volkan gibi patlayarak, giderek ya-yılmasıydı. Acaba ne zaman başkaldı-racak diye kendi kendime sorgulu-yordum halkı. Çünkü ülkemizde işsiz-lik, işten atılmalar çoğaldı. Eğitim, sağ-lık ve mahallelerde yaşam tamamenyozlaştı. Açlık, çocuk ölümleri çoğaldı.Acaba bu zulme ve yoksulluğa karşıduruşun ne zaman olacağını görürmüyüm diye kendi kendime sorar-dım. Sonra Gezi Parkı'nda ağaç sökül-müş, eylem yapılıyor. Sonra da bu ey-lem dalga dalga yayılmaya başladı. İşteo zaman bu bir ağaç sökülmesi değilbu halkın zulme adaletsizliğe, yoksul-

luğa başkaldırısıydı. Çünkü bizler ülke-mizi seviyorduk, halkı seviyorduk, ço-cukları seviyorduk. Bu ülke bir avuç hır-sızın, hayırsızın eline teslim edilmeye-cek kadar değerliydi bizim için. İştehalk, işte gençlik, işte emekli tüm in-sanlar dur demeliydi, bunca yapılanzulüm ve adaletsizliğe. İşte o zaman,işte bu halkın adaleti halk isyanda, halkayakta.

Bunları gördükten sonra mücadeleyeni başlıyor tabi, devrim olana kadardevam…

2.Çok coşkulu,yerinde duramayanbir haliniz var. Hep mi böyleydi-niz, yoksa devrimci olduğunuz içinmi?

Emine Cansever: Coşkunun, umu-dun olmadığı zaman kendimi çıplakhissederim. Çünkü ülkemizin hayatşartları ağır olduğundan bunları ancakcoşkumuz olduğunda aşarız. Devrim-ci olduktan sonra bu coşku daha daarttı.

3.Sizin yaşıtlarınız emekli olup to-

deneme

deneme

tavır

tavır dergisihapishanedesapanlı teyzeyleröportaj yaptı

20-21 sapanli teyze_29-30 ellerimi tut 12/13/13 12:51 PM Page 20

Page 23: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

ARALIK 2013 | TAVIR | 21

runlarına bakıyor siz ise hala dev-rimcilik yapıyorsunuz. Neden dev-rimciliği tercih ettiniz?

Emine Cansever: Adeletin olmadığıbir ülkede yaşamak kişinin mücadeleyaşına bakmaz. Bu ülkede en çokemekliler can çekişiyor. Aldığımızmaaş açlık sınırının altında. Yokluk,yoksulluklarla savaşıyoruz. Gelecekkorkusu, yarın ne yiyeceğim korkusu-nun olduğu bir ülkede devrimci mü-cadelenin de yaşı olmaz.

4.Devrimciliğin de bir bedeli vardır.Siz şimdi bu bedeli ödüyorsunuz.Hapishanede tutsaksınız. Ancaksizi hala çok enerjik, coşkulu vemoralli görüyoruz. Bunu nasıl sağ-lıyorsunuz?

Emine Cansever: Hayatta bedeli ol-mayan bir yaşam şekli yoktur. Devrim-cilik de büyük bedeli olan bir mücade-ledir. Devrimcilik yürekliliktir. Dik dur-maktır ve bunun yanı sıra enerjik coş-kulu ve moralli olursak karşımızdadağ olsa yıkılır.

5.Hapishaneyi nasıl buldunuz?

Emine Cansever: Hapishaneye geldi-ğimde mahalleme gelmiş gibi hisset-tim. Tek sorun gökyüzünü dikdörtgengörüyoruz.

6.Hapishanede neler yapıyorsu-nuz? Bir gününüz nasıl geçiyor?Zaman nasıl geçiyor?

Emine Cansever: Hapishanede zamankavramını unutuyorsun. Bir gününüzkitap okumak, örgü, boncuk işleri ya-parak geçiyor, akşamları sohbet ediyo-ruz. Gelen mektuplarımı okuyorum,onlara cevap yazıyorum. Hakimin de-diği gibi “bu davanın en meşhur kişi-si” benim. Meşhur ve meşru oldu-ğumdan dolayı hayranlarım çoğaldı,gelen mektuplarım da çoğaldı. Onla-ra cevap vermeye çalışıyorum.

7.CHP’li vekiller sizi ziyaret etmişneler konuştunuz? Onlara neler de-diniz?

Emine Cansever: CHP’li vekiller geldi-ğinde beni kütüphaneye aldılar. Sonravekillerle sohbetimiz başladı. Nereli ol-duğum, nerede yaşadığımla ilgili soru-lar soruldu. Sonra onlara mahkemedeilgili sorunları anlattım. İtirazımda vela-yetim altında olan kardeşimden dola-yı tahliye talebinde bulunduğumu amagelen cevapta kardeşimin sokakta kal-dığını ispat edersem o zaman tahliyeedileceğimi söylediklerini anlattım.Sonra aklıma bir haber geldi. Geçmişgünlerden bir gün haberlerde Başba-kan’a elli metre kala bir şahsın kuru sıkıtabancayla ateş ettiğini sonra bu olayınardından ateş eden şahsın akli denge-si bozuk deyip serbest bırakıldığınıama benim bir sapan attığımdan dola-yı tutuklandığımı bunun nedenleriniBaşbakan’a sormalarını söyledim. Benimiçin ne yapmayı düşündüklerini sordumkoğuşta. Avukat, öğretmen, öğrenci,memur, tiyatrocu, işçi, emekçi bir eksi-ğimiz bir bayan vekil eksik olduğunusöyledim. Sonra benim için eğer yapa-caksınız kaç adet bayan vekil varsa eli-ne birer sapan alıp Başbakan’a doğrult-malarını istedim. Sonra da başka arka-daşlarla görüşmek istediklerinden gö-rüşümüz sona erdi.

8.Gülsuyu sizin için ne ifade ediyor?Bize Gülsuyu’nu anlatır mısınız?

Emine Cansever: Gülsuyu’na geldi-ğimde gecekondumuzda yaşamayabaşladığımızda kapılar açık yatardık. Ak-şam oldu mu komşular bir araya gelipsofra kurup hem yer hem sohbet eder-dik. Gülsuyu dendiğinde örnek bir ma-halle gösterilirdi. Çıkar ilişkisi olma-dan, dayanışma içerisinde yaşardık. Taki bu uyuşturucu çeteleri mahallemizegelene kadar. Mahallemizde uyuşturu-cu kullanma yaşı 13’e düştü. Fuhuş,hırsızlık alabildiğince çoğaldı. Yani yoz-laşma mahalleye bela olana kadar. Ama

Gülsuyu benim için emek alınteri mü-cadele demektir. Gülsuyu deninceben bunları hissediyorum.

9.Şu kelimeler sizin için ne ifade edi-yor? Bize Gülsuyu’nu anlatır mısı-nız?

Emine Cansever: Vatan: Sevdiğim, ya-şadığım, uğruna ölümü göze aldığımülkemdir. Devrim: Amacım insanlarınkorkusuz, özgürce yaşaması için yapıl-ması gereken. Faşizm: Faşizm deyin-ce örneği benim gibi halkını, çocukla-rı, gençleri, işçileri, işsizleri, ülkesini se-ven insanları yaşlı genç demedenbaskı yapan canavardır. Medya: Burju-va medya en namussuz olanıdır. Gül-suyu’nda Hasan Ferit öldürüldüğünde,Gökhan’ın yaralanması mahallemizde-ki uyuşturucu çetelerini yazacağınahemen beni sanki Gülsuyu’nda otur-muyormuşum gibi manşet yaparak“marjinal teyze eli sopalı Gülsuyu’ndaiş başında” diye manşet attılar. Röpor-taj yaparken de çeteler bizi hedef ha-line getirmesin diye sözde yüzlerimi-zi kapatmamızı isteyerek röportajyaptılar. Sonra da devlete servis yap-tılar. Bundan dolayı halkın yanındaAdaletten yana olan derginize bu rö-portajı veriyorum.

10.Dışardakiler sizi çok merak edi-yor. Dergimiz aracılığıyla gönder-mek istediğiniz mesaj var mı?

Emine Cansever: Dışardaki dostlarbeni merak etmesinler. Ben burada dadostların yanındayım. Özgür tutsa-ğım. Çıktığımda yine kaldığım yerdenmücadeleye devam edeceğim. Ku-caklar dolusu sevgilerimle.

HALKIZ HAKLIYIZ KAZANACAĞIZ. DEV-RİMCİ MÜCADELEDEN EMEKLİ OLUN-MAZ.

Bir ülkede adaletin terazisi bozulmuş-sa işte o zaman halkın adaleti devre-ye girer. q

20-21 sapanli teyze_29-30 ellerimi tut 12/13/13 12:51 PM Page 21

Page 24: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

22 | TAVIR | ARALIK 2013

İki inatçı keçinin bir köprüde karşılaşma-sı ve sonrasında yaşanılanları bilirsiniz.Çocukluğumuzun masalı. Hatta çocukşarkılarının en çok sevileni ve söylene-ni.

“Bir köprüde karşılaştı iki inatçı keçi, hahhah hay, hah hah hay, hah hah hah hahhah, hay hay… Keçilerin inatçısı suya dü-şer boğulur. Hah hah hay… İnsanlarıninatçısına kim bilir ne olur, hah hahhay…”

Gözümüzde canlanan tablo ise şöyledir:Bir akarsu üzerine kurulmuş sırat köprü-sü misali asma köprü… Köprü, o kadar

dardır ki ancak bir keçi geçebilir. İşte budaracık yolun üstünde karşılıklı duran,boynuzları birbirine çatışmış iki keçiayaklar gergin, kafalar tas, sakallar ürper-miş.

Bu iki keçinin masalı bize, inatçılığın kö-tülüğünü öğretmek için anlatılırdı. İnat-çılığın dik kafalılığın sonu işte böyleölümdür derlerdi.

Fakat yine de bu iki inatçı keçi de hoşu-muza giden bir şey olurdu. Bu yollardangeri dönmemek uğruna ölümü gözealan iki dik kafalı keçinin inatlarına, ka-rarlılıklarına karşı saygı duyardık. Çün-

kü aslında bu iki inatçı keçi ucunda ye-nilmek, düşmek, ölmek de olsa yol terkedilmez diye fısıldardı kulağımıza…

Öyleyse biz de çocuklarımıza, öncelik-le iki keçinin bize fısıldadıklarını anlata-lım. Sarp, dolambaçlı, engellerle dolu daolsa, yol terk edilmez, hep ileri yürü-nür… q

deneme

deneme

iki inatçı keçizerrin ege

22 iki inatci keci_29-30 ellerimi tut 12/13/13 12:28 PM Page 22

Page 25: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

ayın fotoğrafıayın fotoğrafı

fosem

ARALIK 2013 | TAVIR | 23

23 ayin fotografi_sablon 12/13/13 12:29 PM Page 23

Page 26: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

24 | TAVIR | ARALIK 2013

Sen uyurken bazenUzak, derin denizlere bakıyorumKabuğundan sıyırdığım kalbimiSulara bırakıyorum

Bütün kıyılarım dövülüyor sen uyurkenEzelden öfkeli dizeler geliyor aklımaDudağıma bir damla tatlı su değmez ar-tıkYüzümde kırmızı kurdela gibi kuruyorkanımHayat beni suçüstü yakalıyor

Sokağı tekmeliyor üç beş kafadarKim polis kim hırsız belirsiz, eski biroyun artığıOysa denize dik çıkan yollarda sağnakvarBir ablanın yalancısıyımŞiir yakıp fırlatıyor çocuklar

Tütün içiyor avluda bir devrimciÖlümsüzlük damıtıyor yıldızlardanNe kadar da bildik, nasıl tanıdıkAvucunda öç ustası bir serinlik

Dinle Berkin, rüzgarın dedikleriniYol ver gitsin başındaki şaşkın melekAkşamın rengi yorulur mu hiçAlnına gelir elbet yine o kızıllık, amauyanSen uyurken yürek durulur mu

şiirşiir

sen uyurkenibrahim karaca

24 karaca siir_29-30 ellerimi tut 12/13/13 12:29 PM Page 24

Page 27: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

şiirşiir

galip doğan

Uyan artık

Yeni bir gün doğdu

Erken çıktığın sokaklar aydınlanıyor

Nicedir bu uyku hallerin

Gökkuşağı renginde çığlık oluyor

Yerinde duramaz akşamların vardı

Ayışığı altında herkes esmer olurdu

Geçmişe dair söylemler sunardı köşebaşları

Bakardık haylaz çocuklara gelip geçerken

Ekilecek mevsim değil

Hasat vakti geldi bugün

Bir adım ötede düşman

Uyan

Bu topraklar senden ötürü

Doğuracak özgürlüğü

ARALIK 2013 | TAVIR | 25

uyan

25 uyan_sablon 12/13/13 12:30 PM Page 25

Page 28: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

26 | TAVIR | ARAlIK 2013

Halkın Elleri, umutludur.Düşleri gerçek yapmanın ustasıdır. Ha-yatının mayasında taşır ve asla kaybet-mez ekmeğe, adalete ve özgürlüğedair umudunu. Ki hayat denilen bu kav-gada, tarih yazan Halkın Elleri’dir dai-ma…

Halkın Elleri, emekçidir.Emeğinin örs ve çekici arasında, şekilverir zamana. Taşı yontar, buğdayı alın-teriyle sular, demiri çelik eyler, elbise di-ker dünyaya ve hayatı yaratırken, ken-disine Büyük İnsanlık der…

Halkın Elleri, onurludur.Zora, zorbalığa karşı sıkılıp yumrukolur ve iner tepesine zalimin. Ezdirmezhaysiyetini ve ister emeğinin karşılığı-nı. Vermezler ve dahası, üstüne yü-rürler. Halkın Elleri, alçak kılıçlardandaha keskindir her zaman…

Halkın Elleri, cüretlidir.Cüret, gözükaralıktır. Gözükaralık, se-

vip değer verdiklerin uğruna bedelle-ri göze almaktır. Ki korkunun yenilme-sidir sözkonusu olan. Ve halkın elleri;acısından, derdinden, hasretinden cü-ret imal etmenin sırrına sahiptir…

Halkın Elleri, fedakardır.Fedakarlık, bencilliğin panzehiridir. Veancak, halkın harcında bulunur bu ni-telik. Hayata bakarken sömürüyü de-ğil, paylaşmayı esas alanların yakışığı-dır fedakarlık. Ben değil, biz diyebilme-nin güzelliğidir…

Halkın Elleri, savaşçıdır.Kim kırdı kölelik zincirini… Dehak’ıkim yere çaldı? Bolu Beyi’nden hesapsoran kimdi? Bizden başka kim diyor“Kurtuluşa Kadar Savaş” diye…

Halkın Elleri, serüvencidir.“Ve serüvenciler düşer yollara…” Yarı-na ulaşmanın tarihsel serüvenidir bu.Ve geleceği fethetmenin serüvenine,tarih tanıktır, sadece halk atılır…

Halkın Elleri, canlıdır.Dokunduğu yere can taşır. Alınteri ilesuladığı hayat bahçesinden sevinç bi-çer. Halay kurar, horon vurur. Ocakla-rı tüttürür, bebekleri güldürür. Hayatısolduran burjuvazi ise dokunduğu heryeri çürütür…

Halkın Elleri, ateşlidir.Karanlığı yenmiş, ufkunu aydınlatma-sını bilmiştir. Halk düşmanları karanlı-ğa mahkum edemezler artık hayatı. BirFidan çıkar ve tutuşturur zamanı…

Halkın Elleri, hakikatlidir.Serttir, nasırlıdır, kesilmiştir kaç yerin-den, ezilmiştir her yerinden, yanıktır,kızgındır. Ve bir kez öğrenirse kendi ka-derini yazmanın tarihsel bilgisini, "ayak-lar" baş olacak ve taçlı başlar ezilecek-tir. İşte budur halkın kadim hakikati…

Halkın Elleri, vefakardır.Kırk yıl hatırı kalacak olan o acı kahve-leri dayanışmanın ocağında pişiren

güncelgüncel

halkın ellerine dairümit ilter

26-27 halkin elleri_29-30 ellerimi tut 12/13/13 12:32 PM Page 26

Page 29: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

ARAlIK 2013 | TAVIR | 27

halkın ta kendisidir. Hakkını helal etsindiye, hayata sunulan armağandır vefa.Sevginin eylemidir ve hayatı paylaşma-nın erdemidir…

Halkın Elleri, güçlüdür.“Artık Yeter !” dediği yerde, bir avuç za-lim haramiyi kulağından tutup çar-par yere. Firavun’u, sultanı, burjuvayı,elinin tersiyle devirir yere. Adına “Dev-rim” der artık hayatın. Ki devrim, kitle-lerin eseridir. İşte bu yüzden, halkın el-lerinin kuvveti, kitleselliğinden ve dev-rimci şiddetinden gelir…Halkın Elleri, yıkıcıdır.Açlık ordusunun ekmeğe, halkın ada-lete, hayatın özgürlüğe kavuşmasınınönünde engel olan her kim ve ne var-sa, yıkıp geçer. Yıkıcılığı işte bu sebep-tendir. Engel tanımaz. Durdurulamaz.Kıyameti olur kapitalizmin ve bir güzelkurar yeniden hayatı…

Halkın Elleri, sevdalıdır.Ferhat ile Şirin’in elleridir bunlar. Demir-den dağları deler. Ve hasretin ağırlığı, an-cak bu ellere gül kadar narin gelir. Sev-dasını değişmez dünya malına. Uğrunaölümlere gidip gelir ve o büyük sevda-sının zaferi, gelecektir…

Halkın Elleri, direngendir.O eller, Engin Çeber’in elleridir. Zalim kar-şısında yumruk olmasını bilir. Değil zu-lüm, ölüm bile çözemez bu yumruğu.Eğmez başını ve elde bayrak, dilde tür-kü olur…

Halkın Elleri, yaratıcıdır.Yaratılacak olan yarındır. Yarın; kavganıneseri, devrimin zaferidir. Yarın, sosyalizm-dir. Sosyalizm, zulüm ve sömürüye sonverilmesidir. Ve yarın, halkın ellerinde şe-killenecektir. Ki ekmeğin pişkin ve bol,adaletin tam, özgürlüğün gerçek ol-masının yaratıcılığına, ancak, halk sahip-

tir…

Halkın Elleri, düşleri gerçek yapmanınMahir’idir…SONUÇ YERİNE: Bu yazıyı yazan ÖzgürTutsaklar, olagelen tarzda bir albümdeğerledirmesi yapmadıklarının farkın-dadırlar. Zira, Özgür Tutsaklar, 19-22Aralık 2000 tarihli ve faşizmin adına“Hayata Dönüş” dediği katliam operas-yonundan bu yana albüm dinlemeimkanına sahip değiller.

Bize türkülerimizi yasakladılar. Ve do-layısıyla da, o tarihten bu yana üreti-len Grup YORUM albümlerini ve şim-di Halkın Elleri’ni yüreğimizle dinli-yoruz…

Kısaca, bu koşullarda böyle olur ÖzgürTutsaklar’ın albüm değerlendirmesi.Grup YORUM’a selam olsun, HalkınElleri’ne SELAM…q

26-27 halkin elleri_29-30 ellerimi tut 12/13/13 12:32 PM Page 28

Page 30: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

28 | TAVIR | ARALIK 2013

“Adalet isterken bir başka adaletsizliğinkurbanı olunan bu düzenin adı ne ?”

Çok uzak sayılmaz, 2009 tarihli bir yazı-sında soruyordu bu soruları sevgili avu-katımız Barkın Timtik. (Tavır-Eylül 2009Syf:6)

“Adalet nedir?” sorusuna cevap aramayaçağırıyordu bizi.

Ve konunun kapısını, Karl Marks’tan yap-tığı bir alıntıyla -anahtar mı demeli- açı-yordu.

Şöyle demiş Marks: “… Burjuva düzeninuygarlık ve adaleti, bu düzenin köleleri nezaman efendilerine karşı başkaldırırsa,kendi korkunç yüzlerini açıkça gösterir-ler. O zaman bu uygarlık ve adalet, mas-kesiz yabanıllık ve yasasız öç alma olarakereklerini açığa vurur."

Sevgili avukatımız Barkın Timtik, bilinci-mizin elinden tutup halk düşmanlarınınmaskesiz yabanıllık ve yasasız öç alma ör-neklerini gösterdikten sonra, soruyordu:“… Adalet isterken bir başka adaletsizli-ğin kurbanı olunan bu düzenin adı ne?Gördüğümüz neyin tablosudur?”

Sevgili Barkın Timtik, yukarıdaki soruyusorduğunda dışarıdaydı. Şimdi, içerde…Onu tutukladılar. Meslektaşları Ebru Tim-tik, Naciye Demir, Şükriye Erdem, BetülKozağaçlı, Günay Dağ, Güçlü Sevimli, Tay-lan Tanay, Selçuk Kozağaçlı ile birlikte, du-varların ardına koydular. Hapsettiler.

Neden mi?"Suç"ları büyük…

Çünkü, yukarıdaki sorunun doğru ceva-bını verdiler ve doğru davranmaktan vaz-geçmediler. Ve sevgili avukatımız BarkınTimtik, sormaya devam ediyor: “Adaletisterken bir başka adaletsizliğin kurbanıolunan bu düzenin adı ne?”

BÜYÜK İNSANLIKAdalet istemek, suçtur bu köhne za-manda. Büyük suçtur hem de. Adalet is-temek, adaletsizliğe baş kaldırmaktırçünkü. Ve baş kaldırmak, adaletsizliğiniktidar tahtı yerinden oynatır, sarsar,dengesizleştirir ve en nihayetinde yıkar.Evet, adaletsizliğin iktidar olduğu birdüzende adalet istemek, hayli “yıkıcı” birfaaliyettir. Öyledir ve adaletsizlğin çarkı-na çomak sokup sultasını yıkmak, "büyükinsanlık" faaliyetidir.

Sevgili avukatlarımızın gerçek ‘suç’u iştebudur: büyük insanlık…

Büyük insanlık, haksızlığa boyun eğ-mez…Büyük insanlık, zulme karşı direnir…Büyük insanlık, zalimden hesap sorar…

Adalet istemek, adaletsizliğin karşısınageçmektir. Ve elbette, adaletsizlik birsonuçtur. Sömürü ve zulmün sonucu.Emperyalist kapitalizmin hayatın heranına sinen, sıradanlaşan alçaklığınınsonucu. Faşizmin halkla ilişki kurma bi-çiminin sonucudur adaletsizlik.

Ve bakın, Sevgili avukatımız Barkın Tim-tik ne diyor: “Sınıflı toplumlar eşitsizliküzerine kuruludur. Eşitsizliğin olduğuyerde de adaletten bahsedilemez. Amahukuktan mutlaka bahsedilmelidir. Dahanet bir ifadeyle hukuk eşitsizliğin oldu-ğu yerde vardır. Hukuk egemenlerin ya-sallaşmış iradesidir. Esasında ezenlerin,egemenlerin çıkarları için vardır amaherkes içinmiş yanılsaması yaratır. Çün-kü hukuk, eşitsizlikleri görünmez kılan birperde işlevi görür. Adalet ise kazanmakzorunda olduğumuz bir idealdir. Ezi-

güncelgüncel

adalet isterkenümit zafer

28-29 adalet isterken_29-30 ellerimi tut 12/13/13 12:33 PM Page 28

Page 31: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

ARALIK 2013 | TAVIR | 28

lenlerin özgürlük mücadeleleri adaletlibir toplum düzenini kurmak üzerineşekillenir.”

“Adalet” diyor, büyük insanlık; “Kazanmakzorunda olduğumuz bir idealdir”Söz konusu olan, "büyük insanlık" idea-lidir.

Bir diğer ifadeyle, insanlığı tarihin her ba-samağında “büyük” kılan, işte bu idealesahip olmasıdır.

Sahip olması ve asla vazgeçmemesidir.Kim görmüş, "büyük insanlığın" adaletözleminden vazgeçtiği bir dönemi?

Ateşi bile, tanrıların keyfine bırakmayıpadaletli kullanım için yeryüzüne indiren,suretine Prometheus adını veren bir"büyük insanlık"tır bizimkisi.

YENİLGİ İTİRAFISevgili avukatımız Barkın Timtik ve diğermeslektaşları, 18 Ocak 2013’ten bu yanahapishanedeler. Onlara, adalet idealin-den, özleminden, mücadelesinden vaz-geçmeleri dayatılıyor. Bu dayatmanınkendisi bir yenilgi itirafıdır. Adaletsizliğe

sebep olan egemenlerin yenilgisidir bu.Çünkü, devrimci avukatları dışarıda yene-memişlerdir. Haksızlığın, zulmün, adalet-sizliğin üstüne yürümelerini engelleyeme-mişlerdir.

Ve şimdi, onları içerde tutarak demiş olu-yorlar ki; "Çıkın aradan da, Engin Çeber’iağız tadıyla öldürelim…”

HERKESİN HAK ETTİĞİNE KAVUŞMASI...“Adalet nedir?” sorusuna, o yazısında bircevap veriyordu elbette sevgili BarkınTimtik.

Evet, başlarken sorulan sorunun cevabı içinsıra gelmiştir. Ve şimdi, söz "savunma"nın.Bakın, ne diyor Avukat Barkın Timtik: “…Öyle cafcaflı sözler etmeye gerek yok."Adalet nedir?” sorusunun yanıtı basittir.Adalet, toplumsal eşitliğin olduğu birtoplumsal yapıda herkesin hak ettiğine ka-vuşmasıdır…”

Herkesin hak ettiğine kavuşması…Halk için güzeldir, zaten olması gereken-dir.Herkesin hak ettiğine kavuşması, burjuva-zi için kıyamettir!

ÖZGÜRLÜĞÜN SEVDALISI OLMAKBüyük insanlığı susturamazlar. Yürüyü-şünü durduramazlar.Çünkü…

Bakın, Sevgili avukatımız Barkın Timtik nediyor: “…Özgürlüğün sevdalısı değilsekbu dünyada bir hiçiz."* İşte bu sözü heradaletsizlikte kalbimizde atıyor. Çünkü"Özgürlük adaletten başka bir şey değil-dir" diyen Voltaire’e hak veriyoruz. Özgür-lük sevdası içimizde. Adaletse yüreğimiz-de bir harlanıp bir dinen ama daima ya-nan bir özlem…

Onun için, bir kez daha ve yeniden o seseses katıyoruz; adaletin olduğu bir düzenistiyoruz. "ADALET İSTİYORUZ!Büyük insanlığın bu seslenişini duy-mak, çoğaltmak ve paylaşmak için, ada-letten yana herkesi 23-24-25 Aralık 2013tarihindeki duruşmalarına çağırıyoruz.SONUÇ YERİNE…Büyük insanlık soruyor: Adalet isterkenbir başka adaletsizliğin kurbanı olunanbu düzenin adı ne?Ve halk cevaplıyor: Faşizme Karşı OmuzOmuza! *Frantz Fanan !

28-29 adalet isterken_29-30 ellerimi tut 12/13/13 12:33 PM Page 28

Page 32: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

30 | TAVIR | ARALIK 2013

1989 sonbaharında üniversite için An-kara'ya gittim. Liseden sonra okumayadevam edebilmiş memur çocukları için“yetişkin yaşamı” genellikle böyle baş-lar.

Aslında 17 yaş, aileden bağımsız karar-lar verebilmek için geç sayılabilir ama ye-tişkin kabul edilmek için de erkendir. El-bette yoksulluk veya ailenin yükünüdaha erken omuzlara yükleyen zaman-sız ölümler, kayıplar, göç, sürgün, savaşve hatta aile geleneği gibi yetişkinliğigenç yaşlara çeken etkenler vardır. Yok-sul değildik; ilk gençliğim herhangi birfelakete maruz kalmadan gelip geçti.Deneyimlerimiz mücadeleye erken atıl-mak için bir diğer yolun, hangi sınıftangelirseniz gelin, liseli(veya mahalleli)gençlik hareketlerinden veya konso-mol siyasetinden geçtiğini göstermiştir.Ben 12- 17 yaş arasını üç ayrı kentin kay-makam lojmanlarında geçirdim. Baba-mın mesleği erken yaşta çalışmamı ge-rektirmediği gibi “liseli gençlik” siyase-tine de el vermiyordu.

Sosyalizmi üniversitede öğrendim ve be-nimsedim. Elbette devrimciler de ora-daydı ama devrimcilikle gerçek ve yakınbir ilgiyi ancak avukatlıklarını yapmaya

başladığımda çok sonraları kurabilecek-tim.

Bugün hala mücadeleye bana kıyasladaha erken yaşlarda atılan veya genç-lik hareketinden gelen yoldaşlarım; an-malarda, mitinglerde, bazı şarkı vemarşları, hatta sloganları ilk defa duy-mama çok gülerler. Yine bazı teorik ka-lıpları hiç duymamış olmama şaşırırlar.Gençlerin öğrenme tarzındaki coşkulu,akılda iz bırakan, didaktik yollar, tekrar-lar, kalıplar, marşlar, sloganlar, alıntılarbende eksik kalmıştır. Bu aynı zamandabir coşku eksiği midir? Hayır. Yıllar içe-risinde artan bir devrimci romantizm vecoşku ile mücadeleyi fark ediyorum. De-mek ki yetişkinler de bu açığı kapatabi-liyor.

Çok huzurlu ve dengeli bir evde büyü-düm. Gülmek ve ağlamak gibi hatayapmak da serbestti. Tayin ile gidilenuzak taşra kasabalarına; iki çocuk ve çe-lik kütüphane raflarıyla birkaç bin kita-bı taşımaktan yorulmayan, kimseninkimseye sesini yükseltmediği ve ak-şam yemeklerinde çocuklarla sohbetedilen bir çekirdek aileydi.

Dengeli orta sınıf aileler potansiyel

devrimciler için ilginç bir çelişki barın-dırırlar. Bir yandan sınıfınızla bağlarını-zı koparabilmenizi engelleyecek ölçü-de bir güven duygusu yaratıp olumlugelecek beklentisi oluşturarak sizi siya-sal açıdan pasifize ederken, diğer yan-dan da eğer şanslıysanız devrimci siya-sal bilince zemin olabilecek entelektü-el birikimi ve adalet duygusu başta ol-mak üzere ahlaki altyapıyı oluşturmanı-zı sağlarlar. Ben şanslıydım. Kemal Tahir'i,Aziz Nesin'i, Yaşar Kemal'i, Hasan İzzet-tin Dinamo'yu henüz evdeyken tanıyıpneredeyse bütün kitaplarını okumuş-tum. Karl Marks'ın biyografisini (biraz dakapağındaki kocaman sakallı adam fo-toğrafının merakından) okumuş, Na-zım'ın “Salkımsöğüt” şiirini ezberlemiş-tim. Ama yanıltıcı olmamak için he-men eklemeliyim ki; Peyami Safa'yı,Ziya Gökalp'i , Türkeş'in “Dokuz Işık”ını,Said- i Nursi'nin bazı risalelerini de aynıdönemde okudum ve Necip Fazıl'ın“Kaldırımlar” şiirini ezberlemiştim. Bu ikişiire Faruk Nafız'ın “Han Duvarları” ile Or-han Veli'den “İstanbul'u Dinliyorum”eklenince kırk yaşıma kadar üzerineiki şiir ekleyemediğim dört şiirlik ezberlistemin de o yaşlarda oluştuğunu an-lıyorum. Ne kadar zayıf bir liste. Şimdibu açığı özen ve ısrarla kapatmaya ça-

deneme

deneme

devrimcilerin avukatlığından devrimci avukatlığa

selçuk kozağaçlı

30-33 selcuk abi_29-30 ellerimi tut 12/13/13 12:33 PM Page 30

Page 33: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

ARALIK 2013 | TAVIR | 31

lışıyorum.

Babam çok sinirlendiği veya üzüldüğüzaman sitem etmek için yahut çok ne-şeli olduğu zamanlarda bize takılmakdışında tanrıdan söz etmez, dini bir dav-ranış sergilemezdi. Annem gündelikyaşamında gayet "modern" tarzda ol-makla beraber sık dua eder, ramazangeldiğinde namaz kılar ve oruç tutardı.Hala da öyleler.

Bana da okulda, evde ve sokakta genelgeçer olmakla birlikte sünni-hanefimezhebi uyarınca din terbiyesi verildi.

13- 14 yaşlarında kendi insiyatifimle dü-zenli namaz kılmaya ve kur'an ezberleme-ye başladım. Minareden ezan okumayavardırdığım bu dönemsel ısrarın sağladı-ğı birikimin o yaşlar için göz kamaştırıcıotorite olduğuna inanıyordum.

Ancak, “kariyer planım” tutmadı! Babamınsadece hafızlıkla kalmayıp eski yazı daokuyabildiğini, o zamana kadar ilgilen-mediğim bazı raflarında otuz ciltlik hadisşaheseri Sahih- i Buhari'nin yanı sıra fıkıh,kelam ve *siyer kitaplarının da bulundu-ğunu öğrendim.

Burjuva çocukları (ve belki onlara öykü-nen üst orta sınıfların çocukları) açısın-dan aynı yaşlar için öngörülen çok dil-li “sanatsal/kültürel” eğitim ile benim ço-cukluk ve ilk gençlik hallerimin önem-li farkları vardı. Bir spor dalının -enazından hobi olarak- sahiplendirilme-si, bir müzik enstürmanının öğretilme-si ve anadil dışında bir veya daha çok dil-de edebiyat okumaları temelinde bireğitimdir bu. Özel okul, dar cemaat, ka-lıcı ev/semt ve sık tatil/seyahat ile bes-lenen bir yerleşiklik algısından bahse-diyorum ki bende asla gelişmedi.

Sınıfsal ayrıcalığın önce kültürel ayrıca-lığa sonra da kültürel ve siyasal hege-monya taşıyıcılığına dönüştürülmesinintarifi Platon'dan bu yana aynıdır; müzik,beden eğitimi ve edebiyat. Elbette em-peryalist çağ için bu zararlı etki, üst kül-türün etkisi de tartışmasızdır ancakhegemonik sonuç doğurur.

Ailem elinden geleni yapmakla birlik-te devlet okulları, zorunlu tayinler vehatta ekonomik nedenlerle bende yu-karı sınıfa doğru bir zihinsel/fizikselhareketin gelişmediğini düşünür vetüm o koşulları minnetle anarım. Üni-versiteye de torbamda bunlarla git-tim ve orada sosyalizm fikri ile tanıştım.90'lı yılların -o gerçekten inanılmaz- he-men başı ve birinci yarısında ülke; üze-rine faşist cunta tarafından serpilenölü toprağını silkelemeye başlamıştı. He-yecanlanmamak mümkün değildi.

Devrek'ten otobana kadar madenciler-le birlikte yürüdüm, binlerce kamuemekçisi ile birlikte Kızılay'a çıktım, ye-mekhane boykotlarına katıldım. Öğren-ci derneği üyesi, yöneticisi oldum; o za-manlar heterojen bir kitle örgütü olanHalkevleri’nde çalıştım ve yöneticilikyaptım. Tazyikli suyu, copu ve okul ça-tışmalarını öğrendim. Bazen o yıllardabirlikte olduğumuz arkadaşlar “çok ha-reketliydin hep önlerde koşturuyor-dun” dedilerse de sınıfsal kökleriminbeni biraz uzamasına izin verdikten

30-33 selcuk abi_29-30 ellerimi tut 12/13/13 12:33 PM Page 31

Page 34: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

32 | TAVIR | ARALIK 2013

sonra yumuşakça geri çeken lastiksibağlarla sarmış olduğu anlaşıldı. Dahacüretkar, bedel ödemeye hazır bir mü-cadelenin yürütüldüğünü fark etmemekmümkün değildi. Çünkü aynı yıllar dahauzun süre kenardan seyredeceğim birbaşka fedayı; 90'ların asıl dehşetini veumudunu gözlerimizin önüne sermişti.Devrimciler sistemi sarsan eylemleri ileülkenin gündemini sallıyor, sokakta,evbaskınlarında katlediliyorlardı. Merha-balaştığım, göz aşinası olduğum yüzler-ce öğrenci gerillaya katılmak için okul-larını ve Ankara'yı terk ediyorlardı. İnsan-lar bedel ödüyor ve geri adım atmıyor-du.

En yakın arkadaşlarımdan işkence gö-renler, okullarını, evlerini, kız arkadaşla-rını bırakıp devrimcilik yapmayı tercihedenler vardı. Çok azıyla yeniden bulu-şabildim zaten çok azı döndü, bir kısmı-nı hapishanelerde yıllar sonra gördümve çoğunluğu da katledildiler.

Bütün sevgim ve hayranlığıma rağmenonlarla gitmemiştim. Ve daha da önem-lisi peki şimdi ne yapacaktım? Birikimimbenden bir “solcu” avukat çıkarırdı. Yanisiyasi ceza davası avukatı, dernek üye-si, hatta devrim mücadelesinin avuka-tı olabilirdim. Öyle de başladım mesle-ğe. Yıl 1996 idi ve hapishaneler kaynı-yordu. ÇHD üyesiydim. Altyapım benigetirebileceği en ileri noktaya getirip bı-rakmıştı.

97 kışında ilk siyasi davama girmiş, ba-harda ilk idam cezamı yemiş, yazıp çiz-meye başlamıştım ve evlenmek üzerey-dim. Aslında hiç farkında olmadan – ev-lilik de dahil olmak üzere- beni “devrim-cilerin avukatı” olmaktan “devrimci avu-kat” olmaya götüren süreç başlamıştı.Daha iyi anlaşılması için köşe taşların-dan söz etmeliyim ;İlki 96 ölüm oruçlarında artık bir avukat-lık bürosunda çalışıyor olmama ve ÇHDüyeliğime rağmen kendimi direnişe

çok uzak ve çaresiz hissetmeye devamediyordum.

Sonraları o yaz için çok benzer duygu-lar yaşamış pratisyen hekimler tanı-dım ve onların da 96 direnişini yaşama-larının dönüm noktalarından birisi ola-rak tarif ettiklerine şahit oldum. Yalnızdeğildik. İkinci köşe taşı, o zor yıllarda-ki tarzı, cesareti ve fedakarlığı ile hepi-mizin sevgisini kazanmış iki kuruma, An-kara Halkın Hukuk Bürosu ve Ankara Tu-tuklu Aileleriyle YardımlaşmaDerneği(TİYAD)' ne yapılan saldırı vebaskınlardı. HHB ve TAYAD'ın saldırıyacevap verme geleneğinden, tarzındançok da haberli değildik. Daha öğrenme-yi bitiremeden koşturmaya başladık.Bunlar meslek yaşantımızda ilk polis bas-kınları ve saldırılarıydı.

Ve üçüncüsü; hayatımızın ilk hapishane-sine, ilk siyasi koğuşumuza, ilk göz ağ-rımıza hunharca saldırdılar. Katliam ve

30-33 selcuk abi_29-30 ellerimi tut 12/13/13 12:33 PM Page 30

Page 35: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

EKİM 2013 | TAVIR | 33

onurlu direniş, 99 olmuştu, evliydim vebaşımıza gelene inanamıyordum; arka-daşlarımızı gözümüzün önünde öldür-müşlerdi. Benimki türünden bir güvenve sevgi içerisinde büyümüş “küçükburjuvaların” hele bir de duygusal açı-dan hiç hırpalanmadan, ilk aşkıyla ev-lenmeyi başarmışsa, “kin”; “nefret”; “in-tikam” gibi keskin, hatta “sonsuz bağlı-lık”; “yemin” gibi güçlü duygular yaşa-ması zordur. Aslında bizler tüm duygu-larımızın (belki aşk hariç) radikal olarakkeskinleşip bize zarar vermesini en-gelleyecek bir “duygu ahlakı” ile yetiş-tirildik. “Evet yaşamda kötü giden birsürü şey var ama sorumlusu biz değiliz.Açlık, yoksulluk, savaşlar.. Tabi ki üzülü-yoruz. Asla biz o zalimlerden olmama-lıyız. Eleştirelim, ama şu anda, buradayapabilecek çok fazla şey yok. Akılsızcaheyecanlanıp, kendimize, bizi sevip,ihtiyaç duyanlara zarar vermemeliyiz..”Bu sınıfsal kökenimizin ve evcilleştiripbize geri verdikleri duygusal yaşamımı-zın nasihatiydi.

Bana artık küfür gibi geliyordu. Bendesınıf kini yaratan ve katledilen yoldaş-larımıza sonsuz bir bağlılık doğuran Ulu-canlar Direnişi'dir. Sınıfımla aramdaki las-tiksi bağı nihayet ve tamamen kopara-rak Devrimci Avukat olabilmemi sağla-yanın da bu olduğuna inanıyorum. Neolmuştu? Dostlarımızı sistemli bir işken-ceden geçirip neredeyse parçalayaraköldürmüşlerdi! Hepsini kendi ellerimiz-le kefenledik ve gömdük.

Daha sonra onlarca feda eylemcisinin,gerillanın, ölüm orucu direnişçisinincenazelerini teslim aldım, yıkanmaların-da ve definlerinde hazır bulundumama Ulucanlar hamamındaki işkence veAdli Tıp morgunun görüntüsü beni hiçterk etmedi.

Ne zaman yorulsam, bunalsam, aksak-lıklara ve hatalara kızsam, ümidim azal-sa; hafızam beni kolumdan tutup ondevrimcinin yanyana çıplak uzanıp yat-tığı yirmibeş metrekarelik soğuk odaya

götürür ve onların arasında düşünmemebile gerek kalmaksızın hatırlarım; yoru-lamayız, karamsarlığa kapılamayız veasla vazgeçemeyiz.

Yenilmek değil ama vazgeçmek sadecegeleceğimizi değil, geçmişimizi de karar-tır. Düşman sadece henüz doğmamış ço-cuklarımızı değil, artık hiç yaşlanmayanölülerimizi de rahat bırakmaz. Gündüzveya gece, uykuda veya uyanık yanların-dan döndüğümde arınmış, bilenmiş veküçük sorunumu aşmış olarak yenidenmücadeleye sarılırım.

Devrimci olmadan aşık olmuştum. Yirmiuzun yıl boyunca yanı başında yaşadığımbu kadın da aynı ateş çemberinden geç-ti, belki de daha doğrusu beni geçirdi.96'da akademide kalmak veya memur ol-mak yerine avukatlığı seçmemi sağlaya-rak yaşamıma bir rota çizdi. Kör bir gece-de -hayatımızda ilk defa- basılıp saldırı-ya uğramış bir kuruma girmeye çalışırkenbeni asansörde duvara yaslayıp; “eğer bi-risi kendini gözaltına aldıracaksa şimdiben aldırıyorum, sen dışarıda daha çokişe yararsın o yüzden koruma refleksle-rini kaldır!” diye uyararak önüme geçip sı-radan bir kadın-erkek ilişkisine hapsolma-mamızı sağladı. Nihayet o karanlık Anka-ra Eylül'ünde morgun önünde verdiği üçultimatomla beni bugüne kadar sap-mayacağım hizaya soktu; “Bir; yüzün-den o ağlamaklı ifadeyi sil, öldürenler kar-şımızda, onları memnun etme! İki, göm-leğini pantolonuna sok, kendine çekidüzen ver, arkadaşlarımızın ailelerinin biz-den başka güveneceği insan yok, güvenver! Üç; bunu yapanları ve yaptıranları ya-şadığımız sürece birbirimize hiç unuttur-mayalım, nefretimiz azalmasın ve hesa-bını soralım!”. Bu sağduyulu kadınla evliolmak ve onunla birlikte devrimcileşmekde bir başka şansım ve dinginliğim.

Bugün artık gönül rahatlığı ile kendime“Devrimci Avukat” diyorum. Geldiğimyolu hatırlayarak önüme bakıyorum.Hala çocukluğumdaki gibi günde en az200 sayfa kitap okuyorum. Hala Mark-

sizm’i; ilk duyduğum günden bu yanadeğişmeyen bir inanç ve bağlılıkla ya-şamı onun aracılığı ile anlamaya çalışı-yorum.

Bunları cebimde ve aklımda getirmiş-tim. Ama bir yandan da yenilenerek dö-nüşüyorum. Devrimci Avukatlık bir ya-şam biçimi olarak devrimcilikten fark-lı düşünülemez.

Artık sadece dünyayı anlamaya çalış-makla yetinmiyorum. Dünyayı değiştir-mek istiyorum ve değiştirmek zorundaolduğumuzu da biliyorum. Artık bununtek bir yolu olduğunu biliyor ve inanı-yorum; önümüze konan tüm barikatla-ra yüklenmek ve engelleri yıkmak!

Adliyede, karakolda, hapishanede, so-kakta, çalışırken yaratabildiğim bütündeğerlerin, gelecekte bize emek veren,dönüştüren ve değiştiren mücadeleve devrimciler tarafından yaratıldığınıfark ediyorum. Alıcı gözüyle bakanherkes de fark edebilir; senin dosyan, se-nin davan, senin paran, senin evin, bü-ron, geleceğin, borcun, alacağın yok, BİZVARIZ!

Deneyimin, itibarın, sana duyulan say-gı ve kendine duyduğun öz saygı, dev-rim için mücadele ederken yaşamları-nı feda etmiş dostların tarafından yara-tılmıştır. Artık ne kadar özenle bir taraf-lara kaydetmiş olursan ol, benim gibişefkatle hatırla, sev ya da nefret et kişi-sel tarihin bitiyor!

Bir derece üste çıkıyorsun; kolektif ha-tıraya, sınıf savaşımının devindirdiğigerçek tarihe! Artık devrimci avukat ol-duğunda fark edeceksin ki; direnirler-ken dövüşerek ölmüş müvekkillerininresimlerini asabildiğin her duvar büro,şarkılarını söyleyebildiğin her pencereev olur. Özgürleşirsin; artık DEVRİMCİAVUKAT'SIN..

*Siyer: Peygamberlerin hayat hikayesi.q

30-33 selcuk abi_29-30 ellerimi tut 12/13/13 12:33 PM Page 31

Page 36: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

34 | TAVIR | ARAlIk 2013

Güneşlisevinçli günler için

geceden geç-tikGecelerden

acı dolukan dolu

verdiğimiz candolu

gece-lerdenDuvarların ardında

zulmün ağzındaşafağı unutmadık

yürüdük öldük, öldürüldük

yürüdük Duvarlar soğuk

zulüm kırmızı kandı Şafak gelmeden

gecenin içinden namlular

bombalar geldiCoşkulu

tutkulu kocaman sevdayla

Alev alev yanan insandı

Işığı şafağa gönderiptutuştular bir

közde

şiirşiir

seven koştuali sinan çağlar

34-35 bellek_29-30 ellerimi tut 12/13/13 5:53 PM Page 34

Page 37: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

ARAlIk 2013 | TAVIR | 35

Toprağıinsanı sevenkoştu şarkılar söyledi ateşe sarılı gövdesiyle zulmü yendi girdi toprağın rahmine

Ölenler çatlamaya hazır filizdiler

Kentlere vardılar ellerinde bahar ellerinde umutla

Sevdalıydılar sakin

içten coşkuluydular

28 canboy boy fidandılar

Diktik onları Anadolu’nun kavruk bağrına Kanımız karıştı kanlarınaZafer dedik adlarınaUmuttu

umut fidanıydı onlarYeminlerinde şahlandı kavga

köklerine yanan yüreklerimizi kattık

büyüyor sevda sevda dal dal

Bütün aylarbütün zamanlar

yengiler yenilgilerle yandı

Tarihin akışında yalnız hakikatimiz çağladı

Geldiğinde zamanı yiğit verip selamını sarının sevincinde

dokuyacakkırmızı sevdasını

Berraktaze sesler haykıracak

Ölümü yenenlerin Zulmü ezenlerin destanını q

34-35 bellek_29-30 ellerimi tut 12/13/13 5:53 PM Page 35

Page 38: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

36 | TAVIR | ARALIK 2013

İnsan hakları aktivisti, hayvan hakları ak-tivisti, kadın hakları aktivisti, çevre aktivis-ti… diye uzayıp gidiyor liste. Yani insanı,insan yaşamını ilgilendiren pek çok konu-da “aktivistlik” yapıyor birileri. Kökeni İngi-lizce olan bu kelime aktivite etmekten ge-liyor. Önüne getirilen konu neyse, o konuhakkında aktivite eden kişi de aktivist olu-yor.

Son yıllarda moda olan, daha doğru de-yimle emperyalizmin moda haline getir-diği “aktivistlik”in sözlük anlamını bir ke-nara bırakıp hayattaki karşılığına bakacakolursak eğer;

Birincisi; bu kavram yıllardır devrimcilerinkullandığı ve halk tarafından da benimse-nen “eylemci” kelimesinin yerine konan birkavramdır. Yanlış anlaşılmasın, “eylemci” ile“aktivist” aynı anlama geldiği için değil, bi-linçli bir şekilde “eylemci”nin yerine geti-rilen bir kavramdır. Çünkü “eylemci” mi-litanlığı ifade eder, eylem yaparken sonuçalma iddiasıyla çıkılır yola. “Aktivist” ise em-peryalizmin modası olan “sivil toplumcu-luğun” tarzıdır. Emperyalizm diyor ki “Eğerbu düzenden rahatsızsanız ve ille de bu ra-hatsızlığı dile getireceksiniz, buyrun benimsize sunduğum modelde muhalefet ya-pın“. Ve emperyalizm bununla da yetinme-yerek, kendi “aktivist”lerini yaratır. Ange-lina Jolie gibilerini insan hakları aktivistidiye önümüze çıkarır.

“Aktivist” kelimesinin kelime anlamınailişkin kısa bir araştırma yaptığınızda kar-şınıza çoğunlukla “protestocu, muhalif” ke-limeleri çıkıyor. Fakat günümüzde aktivist

olarak nitelendirilen insanların yaptıkla-rına baktığımızda bilinen anlamda birprotestodan, muhaliflikten de söz edile-mez. Genelde "sivil itaatsizlik" adıyla vb.tarzlar protesto yöntemleri olarak göste-rilir ve bu tarz davranışlara da çok büyükanlamlar yüklenir. Gerçekte ise etliye süt-lüye dokunmayan, bir şeyler yapıyor gö-rünerek vicdanını rahatlatan bir tarzdır. Butarz kendini düzene kabul ettirme çaba-sının sonucudur ve demokrasi mücade-lesini geliştirmek bir yana, yıllardır kan canbedeli kazanılan hakların da içini boşaltır.

Kendine devrimciyim, sosyalistim diyenörgütlerin ve tek tek insanların “aktivist”kelimesini kullanması ise tam bir sorum-suzluktur. “Eylem”, “eylemci” gibi kelime-ler halka öcü gibi gösteriliyor. Ancak buülkede işçiler, öğrenciler, memurlar tümhaklarını faşizme karşı verilen dişe diş mü-cadeleyle, militan eylem tarzıyla kazandı-lar. “Eylemci” yerine “aktivist” kelimesini kul-lanmak, ödenen bedellere saygısızlıktır, de-mokrasi mücadelesini geriletmektir. "Ey-lemci"ye "aktivist" de, başkaldırıya "sivil ita-atsizlik" de... Hak almak için eylem yapılır,aktivite değil. Eylem yapana da “eylemci”denir. Emperyalizme şirin görünmek adı-na “eylemci” yerine “aktivist” kelimesini kul-lanmak bilinçli bir tercihtir.

İkincisi; “eylem”i aşırı bulup, kendini akti-vist olarak tanımlayan ve bu doğrultudasonuç alacağını düşünenlerin içinde bu-lunduğu açmazdır. Çünkü vahşi kapita-lizm insanlığı yok ediyor. Kapitalizmininsanlıkdışılığı karşısında “sivil itaatsizlik”,bohem yaşam, komün oluşturma gibi pa-

sif, hedefsiz mücadele yöntemleriyle in-sanlık mücadelesi verilemez. Milyonlarcainsan açlık, susuzlukla boğuşurken, dahafazla kar elde edebilmek adına, cenindenmakyaj malzemesi elde eden bir sistem-den bahsediyoruz. Kapitalizmin ahlakı dayoktur, insafı da yoktur. En tanınmış “ak-tivist” gruplara bakalım; Greenpeace han-gi doğa katliamının önüne geçebildi?Emperyalistler karlarından bir kuruş zararetmemek için fabrikalara filtre bile takmı-yorlar. Fabrikalardan salınan zehirli gazlarozon tabakasını deliyor, doğayı katlediyor.Bu katliamın önüne geçebiliyorlar mı? Yada feminist gruplar kadınlara yönelik sö-mürünün, şiddetin önüne geçebildi mi?Geçemedi ve kapitalizm var olduğu süre-ce insanlığın hiçbir sorunu nihai olarak çö-zülmeyecek. Kapitalizmin insana, doğa-ya, hayvanlara verdiği zararı engelleme-nin yolu bu insanlıkdışı düzene karşı mü-cadele etmektir. İnsanlık için nasıl müca-dele edileceğini de ülkemiz ve dünya dev-rimcileri on yıllardır verdikleri pratiklegösterdiler ve göstermeye devam ediyor-lar.

Sonuç olarak; “aktivistlik” yöntem olarakdoğru değildir ve devrimcilerin siyasi lite-ratürlerine almaması gereken bir kav-ramdır. “Aktivistlik”e özenilmemelidir. Halkkendi meşruluğuyla hareket eder, kendiyöntemlerini kullanır. Devrimcilerin yön-teminin gücü de halkın meşruluğundangelir. Bu barbar sistemi yenmek için halk-ların acılarının hesabını soran, meşruluktemelinde yürütülen bir mücadele gere-kir. !

kelimelerin dilikelimelerin dili

aktivistleyla güney

36 kelimelerin dili_29-30 ellerimi tut 12/13/13 12:34 PM Page 36

Page 39: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

işçinin elleri

denemedeneme

hülya ergün

Yine Ocak 1905’te Rusya’da işçilerÇar’a taleplerini içeren dilekçeyi ver-mek için Kışlık Saray’a yürürler. Yürü-yen işçiler kurşuna dizilir.

Tarihimiz belli. Tarihimizden aldığımızgüçle direnişlerimizi büyüteceğiz.Önümüzde nice örneklerimiz var. 15-16 Haziran’dan, Maden İşçileri’nden,Tekel İşçileri direnişine… Türkan Al-bayrak, Cansel Malatyalı, Darkmen,Rosateks, Bedaş, Akçay işçi direnişle-ri zaferle sonuçlandı.

Ve bugün işçiler direnişleriyle umut ol-maya devam ediyorlar. Kazova Dire-nişi çok yakın bir zamanda zaferle so-nuçlandı. Kazova işçileri tarihi biradım attılar. İşgal ettikleri fabrikadaüretime geçtiler. Evet, üreten bizsek,yöneten de biz olacağız diyerek fab-rikalarına, haklarına, işlerine sahipçıktılar.

Birkez daha gördük ki direnilmedenhak el de edilmiyor, kazanılmıyor.Adım adım büyüteceğiz direnişleri.Belki uzun sürecek, belki zor olacak,belki de çok bedeller ödeyeceğiz.Ama hasretini duyduğumuz, düşleri-ni kurduğumuz o güne ermenin inan-cını ve umudunu yitirmeden mücade-leye devam edeceğiz. Umut olmaya,umudu büyütmeye devam edeceğiz.Yöneten biz olana dek…!

Bir işçi gelir oturur fabrikanın önünde.“Hakkımı istiyorum, alacağım” der. Sa-atler saatleri kovalar günlere evrilir.Görenler şaşkın gözlerle bakar, anlama-ya çalışırlar. Kimi gider konuşur. Anlatırderdini. Haktan, adaletten emektenbahsedilir. Işık yanar insanların içindeumut olur. Bu direnişe davettir.

Kurulur çadırlar bir bir fabrikaların ön-lerine. Belki tek başına belki 20 kişi.Ama direniş ekmek ve hak içindir.

Dalga dalga yayılır sesler. Sokaklarda iş-çiler, işçilerin ellerinde pankartlar, dil-lerinde sloganlar: "İşçiyiz Haklıyız Kaza-cağız" direnirler günlerce. Direnişlerumut olur. Kulaktan kulağa yayılan işçidirenişleri diğer fabrikalarda, atölyeler-de, şantiyelerde bulur yankısını. Artar,büyür, gürleşir sesler. Eller birleşir. Hal-ka genişler artık.

Elbette bu durumdan rahatsız olanlarolur. Tahammül edemezler işçilerin di-renişine. Cop, gaz bombası, tazyikli su,gözaltılar… saldırırlar. Sanarlar ki saldı-rınca vazgeçerler, korkarlar ve susupotururlar yerlerine. Tarihte işçi direniş-leri, grevleri katliamlarla bastırılmıştır.1888’de Londra’da bir kibrit fabrika-sında çalışan yaşları 15-20 arasında ka-dınlar çalışma koşulları için eylem yapar-lar. 700 kadın yaptıkları bu eylemle di-renişin ilk halkası olurlar.

Direnişlerle doludur insanlık tarihi.Memuru, öğrencisi, işçisi… Ezilen sö-mürülen her kesim direniş tarihine birhalka olmuştur. İşçiler ise bu tarihinen önemli halkalarındandır. Grevler-le, boykotlarla; dünyada ve ülkemiz-de işçi direnişleri, tarihte yerlerini al-mışlardır.

Üreten ellerdir hayatı güzelleştiren.Dökülen alınteridir, emektir. Tozluhavasız gürültülü fabrikalarına ye-tişmek için günün ilk ışıklarıyla düşer-ler yollara. Fabrikaya gelen, giyer ön-lüğünü, geçer bir makinenin başına.Kafasını kaldırmadan çalışır. Yanında-kiyle bile konuşmaz. İş başındaykenkonuşamazsın, yasaktır. Saatlerce ça-lışırsın, emeğinin karşılığını alamaz-sın. Hakkını aramak için sendikalıolursun eylemlere katılırsın. Bunuyapınca da işte o zaman işten atılırsın.Ya işini kaybetmemek için hakkınıaramayan, sessiz kalan, boyun eğenbiri olursun ya da hakkını aramak, al-mak için direnirsin.

Yıllardır egemenler, işçilerin örgütlen-mesinden korkmuşlardır. Egemenlerişten atmakla tehdit ederler. Verdiği-miz emeği bize karşı silah olarak kul-lanırlar. Kimi işçiler direnişin yolunuseçerler. Emeğinin hakkını almak için,iş hakkını almak için tek başına da olsadirenirler.

ARALIK 2013 | TAVIR | 37

37 iscinin elleri_sablon 12/13/13 12:34 PM Page 37

Page 40: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

38 | TAVIR | ARALIK 2013

1-2-3 Kasım 2013 tarihlerinde bir film fes-tivali gerçekleştirildi. Bu Festivalin neözel bir salonu ne özel koltukları ne özelkonukları ne de kırmızı halıları vardı. BuFestivalin alanı Direnen Kazova İşçile-ri’nin işgal ettikleri ve üretime geçtikleriKazova Tekstil Fabrikası’ydı.

Fabrikanın bulunduğu İyiniyet Sokak Ka-zova işçileri direnmeye başladığı gündenberi birçok olaya tanıklık etti. İşçilerin

fabrika önündeki eylemlerine, patronmakineleri, malları kaçırmasın diye kur-dukları direniş çadırına, ardından fabrikaişgaline, müzik dinletilerine, bayramlaş-malara, düğüne, dayanışmaya ve bir de-fileye bile tanıklık etti. Şimdi sıra Kazovaİşçileri gibi direnen ve kazanan dünyanınfarklı yerlerindeki işçilerin direnişlerininanlatıldığı filmlerin, belgesellerin göste-rileceği Film Festivali'ndeydi. Bir dayanış-maya bir ilke daha tanıklık edecekti bu so-

kak, şimdi sinemayı çağırıyorduk. DirenenKazova İşçileri, Devrimci İşçi Hareketi, Öte-kiler Kültür Sanat Derneği ve İdil KültürMerkezi- Fosem’ den oluşan Kazova Di-renişi Kültür Sanat Komitesi ve yönetmenOkşan Dede’nin emeğiyle şekillendi vefestivalde Direnen Kazova İşçileri sinemay-la ve sinema severlerle buluşturuldu.

1 Kasım Cuma günü saat 19.00’da Şişli Ca-mii önünden itibaren Bomonti’nin ara so-kakları “Direne Direne Kazanacağız” slo-ganı ve Sambistanbul Ritm Grubu'nun ri-timleriyle inledi. Ellerindeki Kazova Dire-nişi Direniş Günleri Film Festivali pankar-tıyla Kazova Direnişçileri, sokaktan geçen-leri kendi festivallerine davet ediyordu.Camlardan bakanlar, balkonlardan alkıştutanlar herkes bu festivalin diğerlerindençok farklı olduğunu anlıyordu. Fabrikaönüne gelindiğinde sokak boydan boyakapatılmış. Sokağın bir girişine büyük birperde asılmış, diğer girişine ise ateşler ya-kılmıştı. Festival açılış konuşmasıyla baş-ladı; Direnen Kazova işçileri, DİH ve Kül-tür Sanat Komitesi'nin konuşmalarının ar-dından Sambistanbul Ritim Grubu'nunritimleriyle programa devam edildi. Fes-tival Özlem Sarıyıldız, Fatih Aydın ve Fo-sem’in Kazova Direnişi'ni anlatan hazırlık

izlenimizlenim

kazova fabrikası’nda film festivalifosem

38-39 kazova direnisi_29-30 ellerimi tut 12/13/13 12:35 PM Page 38

Page 41: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

ARALIK 2013 | TAVIR | 39

aşamasındaki belgesellerin kolâjlarınıngösterimiyle başladı. İlk gün programı iseKen Loach'un Ekmek ve Gül filminingösterimleriyle son buldu. Festivalin 2.gün programı ise Özlem Sarıyıldız’ın“Tuz, Su, Un” adlı belgeseliyle başladı. Bubelgesel Türkiye'de ilk defa Kazova Dire-niş Günleri Film Festivali'nde gösterildi veyönetmeni Özlem Sarıyıldız da gösterimesnasında oradaydı, işçilerle birlikte izle-di. Tuz, Su, Un belgeseli 90'lı yılların Arjan-tin'indeki eylemlilikleri ve oradaki kadın-ların aktif rolünü anlatıyordu. Bu belge-selin ardından Türkiye'de çekilen ilk işçifilmi olma özelliğini taşıyan 1974 yapımı,Ertem Gönenç imzalı “Karanlıkta Uyanan-lar” filmi gösterildi. Bu film esnasında özel-likle Kazova işçilerinin ilgisi görülmeye de-ğerdi.. Daha sonra festival değerlendir-mesinde bu filmi, kendi tarihlerine çokbenzettiklerini ve bu yüzden çok heye-

canlandıklarını ifade edeceklerdi.

Festivalde bir çok belgesel ve film göste-rildi. Bunlardan biri de Elio Petri’nin “ İşçi Sı-nıfı Cennete Gider” filmiydi. Ayrıca son günGezi Ayaklanması'nı konu alan kurgu-videove belgesel gösterimleriyle başladı. Songün yine Türkiye'de ilk defa Hülya Öz-türk’ün “Baş Aşağı Tango” belgeseli göste-rildi. Bu belgeselin ardından “Brukmanlı Ka-dınlar” filmi izlendi. Bu filme de işçilerin il-gisi çok yoğundu. Festivalin son gösterimiFatih Pınar’ın Kazova Direniş Belgeseli’yleyapıldı. Kendi süreçlerini de ilk defa izleyenKazova işçileri belgesel boyunca nelerbaşarıp, nasıl yollardan geçtiklerini ve na-sıl zafere ulaştıklarını fark ettikçe heyecan-landı ve duygulandı. Festival Grup Yo-rum’un türküleriyle son buldu. Festivalde-ki gündüz gösterimleri fabrika içinde ya-pılırken akşam gösterimleri ise sokakta ger-

çekleştirildi.

Festivalde film gösterimlerinin dışındatango gösterisi, ateş başı sohbetler, mü-zik dinletileri de oldu. Festival, hedeflen-diği gibi direniş filmlerini işçilerle, halk-la buluştururken sinemacıları ve sinemaseverleri de Kazova İşçileri’yle buluştur-du. İşçiler izledikleri filmlerde, belgesel-lerde kendilerinden bir şeyler buldu vebir kez daha gördüler ki birlik olmak, mü-cadele etmek, direnmekten başka bir yolyok. Haklarını savunmak ve elde etmekiçin başka bir yol yok. Üç gün süren fes-tival hepimize öğretti ki ne kültür ne sa-nat emperyalizmin tekelinde değildir,emeğimizle, örgütlü gücümüzle sanatı dasanatçıyı da emperyalizmin tekelindenkurtarıp fabrikalarımıza, üretim alanları-mıza taşıyabiliriz. !

38-39 kazova direnisi_29-30 ellerimi tut 12/13/13 12:35 PM Page 39

Page 42: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

40 | TAVIR | ARALIK 2013

Anadolu birçok savaş gördü. Beyle-rin, paşaların zulmüne karşı ayakla-nan halkların öfkesine tanık oldu. Buayaklanmaların en görkemlilerindenbiri de Bedreddin Ayaklanması'dır.Ayaklanmanın ayırt edici özelliği sa-dece bir beye ya da paşaya değil; dü-zene karşı olmasıdır.

“Bir zorbayı defedip bir başka zorba-yı getirmek değil, amacımız zorbalı-ğı ortadan kaldırmak”

Aslolan zorbalığı ortadan kaldırmak-sa bunun için bir alternatif de zorun-ludur. Osmanlı’nın düzeni sömürü,yağma ve talan düzenidir. Bir yandaçalışmadan her türden sefatahi sürenküçük bir azınlık, diğer yanda gecegündüz çalıştığı halde aç açıkta olanmilyonlar. Sorunun temelinde böylebir çelişki vardır. Zorbalığı ortadankaldırmalıyız diyen Bedreddin yiğit-lerinin alternatifi ise "yarin yanağın-dan gayrı her yerde her şeyde hepberaber" üretilen ve paylaşılan birdüzendir.

Böyle bir hedefe ulaşmak için Bed-reddin yiğitleri mücadeleye girişir.

Börklüce Mustafa (Dede Sultan) veTorlak Kemal öncülüğünde Aydınve Manisa yöresinde halk örgütlen-meye başlanır. Dede Sultan da Tor-lak Kemal de Bedreddin’in dervişle-ridir. Bedreddin gibi bir bilgenin ya-nında bilimin ve bilginin ışığıyla ay-dınlanmış ve halkı da aydınlatmakiçin çalışmaya başlamışlardır. Onla-

rın dervişliği; mütevaziliği ve kur-maylığı, düşmana olan nefreti veadaletsizliğe karşı öfkeyi, sömürüsüzbir ülkeye inancı ve halka olan güve-ni kuşanmaktır. Bu özellikleri ya-şamlarının her anında taşıyor olma-ları halkın da onlara inanmasının, gü-venmesinin, onların yürüdüğü yoldagönüllü olarak yürümelerinin de ne-deni olmuştur.

Dervişler halka, din, dil, millet, mez-hep farklılığı gütmeden sömürüyü vezulmü anlatır. Gözetilen tek fark sö-mürücülerle sömürülenler farkıdır.

Eğer sözlerimiz yüreğinize düştüyse,eğer düşüncelerimiz size yakın gel-diyse bilesiniz ki hangi inançta oldu-ğunuz bizim için hiç önemli değidir.İster Hristiyan olun, ister Yahudi, is-ter Müslüman…" Ey her şeyini kay-betmiş olanlar atın üzerinizdeki ölütoprağını ve ayağa kalkın. Çünküartık hakikatin zamanı gelmiştir”

Her şeyini kaybetmiş olanların göz-leri kara olur. Ve o gözler bir kez ha-kikati gördü mü hiçbir güç hakikateyürüyüşü durduramaz. Zalimlerin

makalemakale

hakikat yaşıyormetin büyükeroğlu

40-41 hakikat yasiyor_29-30 ellerimi tut 12/13/13 12:34 PM Page 40

Page 43: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

ARALIK 2013 | TAVIR | 41

asıl korkusu da budur zaten. Çapul-cu, ayak takımı diye aşağıladıklarıhalkın, hakikati görüp üzerlerineyürüyüşü en büyük kabusudur zor-baların. Bunu engellemek için deher şeyi yaparlar. Tıpkı bugününegemenlerinin yalan ve demago-jiyle halkı aldatmaya, baskı ve zorlakorkutmaya çalıştıkları gibi. Fakat neyaparlarsa yapsınlar, halkın coşkunakan selini engelleyemezler.

Dede Sultan ve Torlak Kemal halkınbilincine hakikati götürürken yü-reklere de sevgiyi ilmik ilmik işlerler.Birlikte üretmenin ve paylaşmanıngüzelliğini bir bahçıvan gibi tohumtohum eker.

“Şairi büyük kılan nedir? Şair, örne-ğin tohumdaki ağacı görür ve onusöze döker. Gökyüzüne dayanan dalve yaprakları, üzerinde cıvıldayan

kuşları, yolcuların durup soluklandı-ğı serin gölgesi, derinlere inip topra-ğa sımsıkı tutunan köklerinin güveni-lirliğiyle tohumda gördüğü ağacı sözedöker. Ama bir de bahçıvan vardır. Veondan beklenenler bambaşkadır. To-humun nereye, ne zaman, nasıl ekile-ceğini şairin tohumda gördüğü şeklin-o ulu ağacın- oluşabilmesi için ne za-man nelerin yapılması gerektiğini bil-mek gibi… Biz bu işte daha çok bah-çıvana benzeriz. Hayatı yüreğimizdedoğan gerçeğe uygun bir biçimdekurabilmek için nasıl, nerede, ne za-man, kaç vakitte neyden önce, sonragibi sayısız soruya yanıt bulmamızgerekir, yani akla gereksinmemiz var-dır.”

Hayatın ve halkın dervişleri aklı cüret-le birleştirerek savaşı örgütler. Birlokma bir hırka sadelikleriyle, "yarinyanağından gayrı her yerde her şey-

de hep beraber" diyen bilinçleriylehalka örnek olurlar. Bu pratik halkıngüvenini hızla kazanmalarını sağlar.Vakit eriştiğinde on bin aklibaslıDede Sultan ve Torlak Kemal ön-derliğinde ayaklanır. Osmanlı'ya“gayrı yeter gün yiğitlik günüdür” de-yip kavgaya girişirler.

Sonuç hakikat savaşçılarının yenil-mesi, binlercesinin boyunlarının vu-rulmasıdır. Torlak Kemal’in kale burç-larına asılması, Dede Sultan’ın çarmı-ha gerilip işkence edilerek katledil-mesidir. Hakikat savaşçıları binerbiner öldürülmüştür ama bu hakika-tin yaşamasına engel olmamıştır!..

Bugün Alişanlar, Muharremler, HasanFerit’ler hakikat bayrağını onurladalgalandırmaktadır. !

40-41 hakikat yasiyor_29-30 ellerimi tut 12/13/13 12:34 PM Page 41

Page 44: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

42 | TAVIR | ARALIK 2013

Ben içerdeykenDışarıdaDurmak bilmez akışıylaDeğişen, dövüşen bir hayat vardı. Zaman çatlatırken toprağıFiliz filiz Eski toprak bir çınar, göçtü aramızdan“Belki bahar ülkesine açılan kapıdırölüm” DiyerekÖlüme inanmadan hem de Göçtü aramızdan

Ben içerdeykenBir öğlen vaktiBir çınar yıkıldı yere masasındanDurdu zaman Durdu kalbiBir öğlen vaktiBaşında İnce ince Ağır ağırSüzülüydü kan

Bir çınar Bir usta-ki ustalığı hiç kabul etmedi:“Bizim meslekte ustalık yok, usta olma-yacaksın hep arayacaksın, genç olacak-sın…” Kapadı gözleriniKapandı çetin bakış Gözleri…Selanik göçmeniBir bürokratın oğluyduBöyle doğdu-büyüdü-

Kendisinden istenenBürokratın oğlu olarak yaşayıpBürokrat olarak ölmektiDaha başından reddettiYumuşak, rahat koltuğundaİhtiyarlamayıÇiçeksiz…Doğasız…Kitapsız…İnançsız yaşamayı…Kelamsız, inançsız göçüp gitmeyi Başından reddettiİşte bu yüzden, Hukukla başlayan serüveni kısa sürdüSonrası filoloji, felsefe, sanat tarihiSonrası yaşamdı..

İlk işini hiç unutmadıHayatında, İETT’de ışık kontrolörlüğü yaptı,İşi, yanmayan lambalara bakmaktı“Bu yüzden hep yukarılara bakarak”Dolaşırdı…Gözleri yukarıyaGözleri ileriyeHedefe kilitliydi

Sonrası tiyatro, sinema, şiirSonrası, Usta Yılmaz Güney’le yol arkadaşlığıHarcını onunla kardı“Umut” ve “Sürü”Taktığı iki kanattı

Her oyundaHer filmde Adım adım büyüdü

Her sahnesi bir insandı;İnancı insanaydıHer filminde bir kahraman;Kahramanları halktıVe Çıkarıp fötür şapkasını Çok sevdiği bu yola ömrünü koyduGözleri Anadolu kokuluydu.

Sonrası baskıYasak günlerİngilizce, İtalyanca, FransızcaBirçok dilde oynadıMemleketinden, insanlardan uzakta.Ölümsüzlüğüyle Çirkin KralHep yanındaydı YolundaydıSırdaşıYoldaşıydı

Ona oynadı biraz daOna güldüOna döktü içiniHep onunlaydıSonrası ülkesine dönüşKoca bir ömürdü geride kalanSonrası mı?Pişman olmak mı?Asla.Bir daha hayata gelseBir daha böyle yaşardıYine de çokçaDüştüKalktıİnandı İnançsızlaştı

!iir!iir

vedabakırköy hapishanesi

42-43 veda_29-30 ellerimi tut 12/13/13 12:35 PM Page 42

Page 45: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

EK!M 2013 | TAVIR | 43

Nedendir dersenizCevabı insan olmaktaBaştan aşağıyaBir de derim kiAh keşkeToprağı kızıla boyayanların yanında Katılsaydı kavgayaAksaydı coşkun nehirde kol kolaSaflar netKızgın demir kadarYakıcıdır gerçeklerSaflar bir cephede savaşmak ister İsteyecek

Ben içerdeyken Bir öğlen vaktiBir çınar göçtü“Elveda, elveda güzel İstanbul” diyerekÖlüme inanmadan hem de Aylardan EylülYapraklar daha kaç kez sararacaktıDaha kaç güzü böyle selamlayacaktıSonra memleketimin şairlerindenEzbere bildiği şiirler okuyacaktı

Ben içerdeykenBir öğlen vaktiBir çınar göçtüKulaklarımda gür sesiŞiirler okuyordu son kez-memleketimin şairlerinden-Sesi yenilmezdiSesi yalansız“Geçit yok emperyalizme” derkenBağdatlı bebelerin acılarıyla bilenmiş-ti

Çelik nefesiTek kelimeyle güzel insan bu insanBüyük oyuncuyduVasiyeti,Mezarında iki şişe şarap Sevdiği filmleri, bitiremediği kitapla-rıydı.

Ben içerdeykenEski toprak bir çınar göçtü aramız-dan “Belki bahar ülkesine açılan kapıdırölüm” diyerek,Ölüme inanmadan hem de… !

42-43 veda_29-30 ellerimi tut 12/13/13 12:35 PM Page 43

Page 46: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

44 | TAVIR | ARALIK 2013

Yağmur ılık bir rüzgar gibi içimi ürperte-rek çiseliyordu. Gökyüzünün ufku gide-rek siliniyor, gözbebeklerim daha uzağıgörebilme umuduyla büyüyordu. Uzak-lardan vahşi hayvanların sesi duyuluyor,orman sanki canlanmış gibi üstüme üs-tüme geliyordu. İçime düşen korkuyu da-marlarımdaki akyuvarlar vücudumunen ücra köşesine kadar taşıyorlardı. Be-denim elimdeki tüfeğin ağırlığı altındaeziliyordu.

Ayağıma takılan çalı ve dikenler yürüyü-şümü zorlaştırıyor, bileklerimde kesikleraçıyorlardı. Kesiklerden akan kan yerçe-kimine karşı koyamıyor, aşağıya doğru bi-raz ilerleyip hemen pıhtılaşıyordu. Pan-tolonumun dizden altı çoktan yırtık pır-tık olmuştu.

Hava iyice kararmıştı. Hiçbir şey göremi-yor, yönümü el yordamıyla bulmaya ça-lışıyordum. Belki durup sabahı bekleme-liydim. Ama böyle bir şey düşünüle-mezdi bile. Sabah çok geç olurdu. Gün ışı-madan her şey bitmeliydi. Çocukluğu-mun ve babamın acıs alınmalı ruhum hu-zura kavuşmalıydı.

Bizim oralarda dağlar sıra sıra bembeyazpamuk gibi uzanıyordu. Zirvelerinde ka-yaların sivri uçları parıldardı. Yükseklerdeninildikçe uçsuz bucaksız insan eli değme-miş bakır orman başlıyordu. Her türdenvahşi hayvanı barındıran ormanlar, içinegirenin bir daha kolay kolay çıkamadığıormanlar. Bu yüzden cesaret edip de kim-senin içine giremediği ormanlar... Kar baş-ladı mı yağmaya, durmazdı ta ki yaz ay-larına dek. Ne biz gidebilirdik kasabaya

ne de kasabadan bir Allahın kulu gele-mezdi köyümüze..

Anadolu’da herkesin bir lakabı vardır. Onada Gavur Ökkeş derlerdi. Yiğit namıylaanılır derler ya Ökkeş ağa da gavurluğuy-la nam salmıştı. Gavur kısa boylu tıknazbir adamdı. Saçları biraz kırlaşmış, ön ta-raftan dökülmeye başlamıştı. Çirkin gö-beği vücuduna sonradan eklenmiş gibiduruyordu. Ama Gavur göbeğindenmemnundu ve gösterişli buluyordu. Yö-renin ağalarına has lengeli fötür şapka-sını yanından hiç ayırmazdı. Bir şeylerekarar vermeye çalıştığında şapkasını eli-ne alır, ileri geri çevirip bir süre inceler, onabakarak derin düşüncelere dalardı. Bu an-lar genellikle çok uzun sürmezdi. Kafasın-da hangi tilkiler dolaşıyor kimse anlamaz-dı. Kendinden beklenilmeyen bir davra-nışı sergilediği hiç görülmüş şey değildi.Gavur karşısındakini ezmek, aşağıla-mak, onu küçük düşürmek için her yoludenerdi. İnsan olma özelliklerini çok-tan kaybetmiş, gözünü para hırsı bürüm-üştü. Fakat kafası hinliğe çok iyi çalışanbiriydi. Bir yolunu mutlaka bulur, karşı-sındakini kandırmayı elinde avucunda nevarsa almayı başarırdı.

Gavur'un köylüye etmediği zulüm kalma-mıştı. Köylüyü kendine borçlandırır. Bu-nun karşılığında da boş bir kağıda par-mak bastırırdı. Sonra da türlü oyunlarlatarlaları, hayvanları… ne varsa alırdı.Köylüler ise saf temiz insanlardı. Bilmezaklı ermezdi böyle hileye hayınlığa söz,senetti köylüme.

Babamı da böyle kandırmıştı Gavur. De-

ğil çorba kaynatmaya bulgur, pezi* yap-mak için un bile kalmamıştı evimizde.Komşulardan yardım isteyecek olsak,onların durumu bizden bin beterdi. Ba-bam çaresiz, varmıştı Gavur'un kapısına.Gavur zaten dünden hazır bekliyordu. Kıt-lık çıksın, köylü bir bir eline düşsün isti-yordu. Kış boyu bu anı kolluyordu. Bir çu-val un sırtlanıp gelmişti babam. Tabi o dadiğer köylüler gibi boş kağıda parmakbasmıştı. Yazın tarladan çıkacak arpayı sa-tıp ağaya borcumuzu ödeyecektik. Arpa-yı biçmemize birkaç gün vardı ki bütüntarla yandı. Kim yaktı, nasıl yandı hiç an-layamadık. Bu yangın elbette en çok ağa-nın işine yaradı. Babamın parmak bastı-ğı boş kağıdı istediği gibi doldurmuş, tar-layı kendi üzerine almıştı. Hem de bir çu-val una karşılık, çukur tarla. Tek tarlamızböyle gitmişti elimizden. Babam gurur-lu adamdı. Hazmedemedi bunu. Balta-yı kaptığı gibi dayandı Gavur'un kapısı-na. "Geri ver tarlamı" diyecekti. Diyeme-di. Oracıkta beş kurşun sıktılar babama,ben daha beş yaşındaydım.

Güneş kendini gösterip de karlar erime-ye başladığında candarmalar geldi köye.İlk başta babamın katillerini hapse götü-recekler sandıydık ya hiç öyle olmadı. Ga-vur konağında ağırladı candarmaları.Sabaha kadar yemeli içmeli alem yaptı-lar. Ertesi gün birbirlerine sarılıp kırk yıl-lık dost gibi vedalaştılar. Ağa savcıya özelhediyelerini göndermeyi de ihmal etme-di. Korkudan köyde hiç kimse sesini bileçıkaramadı.

Gavur dokuz yaşımda çobanı etti beni.Başka çaremizde yoktu. Yanına çoban

öyküöykü

gavur ökkeşzafer sayar

44-45 gavur_29-30 ellerimi tut 12/13/13 12:36 PM Page 44

Page 47: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

ARALIK 2013 | TAVIR | 45

durmasam anamla açlıktan ölürdük her-hal. On yaşımda ırgat oldum, tarlalardaçalıştım. On beşimde silah tutuşturdu eli-me. Aynı gün, babam gibi kendisine kar-şı gelen bir köylüyü vurmamı istedi. Ya-pamadım. Korktum. Daha fazla dayana-madım Gavur'un zulmüne kaçıp dağla-ra sığındım.

Aylar oldu köyden kaçalı. Aylarca dağlar-da aç perişan gezdim. Dağlar yeni evimoldular. Yiyecek bir şey bulursam yedim.Bulamazsam aç kaldım. Emme şikayet-çi de olmadım. Kimseye minnet etme-dim ya yetiyordu bana. Ah bir de anamköyde yalnız olmasa. Düşünmesi bile deliediyor beni. Gavur bana olan hıncını ke-sin anamdan çıkarıyordu. Dövmüş,sövmüştür. Kış olsun, aç kalsın mecburkapıma düşsün diye bekliyordu. Bir til-ki kurnazlığıyla yapmıştır planını ve kur-muştur tuzağını. Tek ihtiyacı olan şey za-mandır. Zamanla anam aç kalacak mec-bur düşecek gavurun kapısına. O zam-na her istediğini yapacak gavur. Kesin-likle buna fırsat vermemeliyim. Bu gecebitmeli her şey. Gavur yarın güneşin

doğuşunu görememeli.

Uzaklardan köyün ışıkları görülmeye baş-lamıştı. İçimdeki korku, yerini kin ve nef-rete terk etmişti. Gavur Ökkeş’in azrailiolma isteği adımlarımı hızlandırıyordu. Ka-ranlığın derinliklerinden gelen köpek ulu-maları köye yaklaştığımı müjdeliyordubana. Köyün eski yıkık dökük evleri arasın-da sessizce ilerleyerek Gavur'un konağı-na yaklaştım. Kapıda silahlı adamları bek-liyordu. Adamlara fark ettirmeden sa-manlığa yöneldim. Burada önceden be-lirlediğim hepek** vardı. Samanlıktakihepekten doğru konağın içine girebildim.Parmak uçlarımda yürüyerek Gavur'unodasını bulup içeriye girdim. Yatağında mı-şıl mışıl uyuyordu. Tüfeğimle dürterekuyandırdım.

Hortlak görmüş gibi korkuyla fırladı yata-ğından. Bağırıp adamlarını çağırmayayeltendi fakat sözcükler yol bulup da di-line gelemedi bir türlü. Dili boğazına kaç-mış gibi öylece kalakaldı. Değil tüfeğim-den çıkacak kurşunla, tükürüğümle bilegeberecek gibiydi. Korku bütün bedeni-

ni sarmıştı. Dizlerinin titremesindenayakta bile zor duruyordu. Bakışlarını yal-varırcasına gözlerimde gezdirdi. Bu ba-kışlar içimde ufak da olsa acıma duygu-su uyandırdı. Gözleri masum görünüyor-du. Bir süre ne yapacağıma karar vere-meden öylece kaldım. Çocukluğum gel-di. Anam geldi. Artık Gavur'un gözleri sa-dece et ve kemikten ibaretti benim için.Hırsla sıktım tüfeğimin kabzasını ve bir-den dokunuverdim tetiğe. Korkunç birgürültü koptu. "Gıhh" bile demeye fırsatbulamadan bir yaprak gibi sallana salla-na yere yığıldı. Gavur'un görebildiğison şey benim kurşunumdu.İçime huzur doldu ve yüzümde hoş birtebessüm oluştu. Kimselere görünme-den girdiğim gibi çıktım konaktan. Var-dım anamın yanına, elini öpüp helallikaldım. Ve yönümü döndüm yeni evime,dağlara, dağlara doğru…

*Pezi: Bir çeşit çörek

**Hepek: Eskiden bazı evlerde bulunansamanlıkla ev arasındaki kestirme gizligeçit. !

44-45 gavur_29-30 ellerimi tut 12/13/13 12:36 PM Page 45

Page 48: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

röportajröportaj

general giap’la röportajtavır

dırının intihar demek olacağına ve sal-dıranın yenilgisinin mutlak olduğu ka-naatindeydiler. Düşman son ana kadarsaldırıyı beklemiyordu. (Syf:151)

Tavır: Sevgili General Giap, zaferi tari-he kanlarıyla yazan savaşçılarınız nasılsavaştılar?

General Giap: Biri düştüğünde, ardın-dan gelenler dünyada hiçbir kuvvetindurduramayacağı bir sel gibi akıp gitti-ler. En hayranlık verici kahramanlıkları-na geri kaymasını önlemek için kendi-sini bir topun tekerlerinin altına atan ToVinh Dien; bir düşman topçu yuvasınıvücudu ile susturan Phan Dinh Giot, ' sa-vaşma ve kazanma azmi ' bayrağınıHim Lam tepesine diken manga vedüşman karagahını ele geçiren mangatarafından gösterilen, kollektif bir kah-ramanlığa tanık olduk. (Syf:157- 158)

Tavır: Sevgili General Giap, savaşçılar bukollektif kahmanlık niteliğine nasıl sa-hip oldular?

General Giap: Savaşçılarımızın yukarı-da anlatılan savaşma ve kazanma azmi,ordumuzun devrimci niteliğinden vePartimizin büyük bir dikkatle sürdürdü-ğü eğitimden ileri geliyordu. (Syf:159)

Tavır: Sevgili General Giap, eğitim de-yince, mücadelenizin ilk zamanlarındaHo Amca'nın verdiği eğitim çalışmasıüzerinizde nasıl bir etki bırakmıştı?

General Giap: Bu küçük eğitim kursun-daki çalışma tarzı, üzerimde büyük biretki yaptı ve bütün direniş savaşındakiaskeri çalışmalarımda bana yol göster-di. Bu çalışma stili aynı zamanda, sade-

süz olanla yenmek, modern olanı ilkelolanla yenmek, saldırgan emperyalist-lerin modern olgularını, halkın yurtse-verliği ve devrimi tam olarak gerçekleş-tirmek azmiyle yenmek olan bir askerisanattır. (Syf:182)

Tavır: Sevgili General Giap, Vietnam HalkKurtuluş Savaşı, askeri açıdan, hangi ger-çekliği ispatlamış bulunmaktadır?

General Giap: Askeri açıdan VietnamHalk Kurtuluş Savaşı ispatlamış bulun-maktadır ki; yetersiz bir şekilde donatı-lan, fakat haklı bir dava için çarpışan birordu, gerekli şartlarda birleşmiş olarak,uygun strateji ve taktiklerle, saldıran em-peryalizm modern bir ordusunu yenil-giye uğratabilir. (Syf: 79)

Tavır: Sevgili General Giap, Dien BienPhu taarruzunuzla emperyalistlerin 'im-kansız saydığı bir zafer' kazandınız ve16.500 Fransız askerini yok ettiniz. O hal-de soralım, Dien Bien Phu zaferi, ne türbir askeri çizginin başarısıydı?

General Giap: Dien Bien Phu harekatı-nın ve genel olarak kış 1953, ilkbahar1954 harekatının stratejik yöntemi, Vi-etnam'daki devrimci savaşın genel şart-larına uygulanan Marksist-Leninist dev-rimci askeri çizginin bir başarısıydı. (Syf:136)

Tavır: Sevgili General Giap, emperyalist-ler Dien Bien Phu'ya saldıracağınızıbekliyorlar mıydı sizce?

General Giap: Fransız ve Amerakan yet-kilileri, Dien Bien Phu müstahkem mev-kinin zaptedilemez olduğuna inanı-yorlardı. Dien Bien Phu'ya karşı bir sal-

Sanatçılar ölümlü, sanat ise ölümsüzdür.Ki sanatçılar da, sanatlarının içindeölümsüzleşerek yaşarlar.

İşte bu gerçeklik ' Halk Savaşının Aske-ri Sanatı ' için de geçerlidir. Ki dünyahalklarının ve Vietnam halkının sevgilikomutanı olarak (4 Eylül 2013) ölümsüz-leşen General Vo Nguyen Giap, artık halksavaşının askeri sanatı içinde yaşayacak-tır.

“ … Onun en büyük savaş dehası, em-peryalizmin en güçlü, en gelişmiş tek-nolojiye sahip silahlarıyla donatılmış500 bin kişilik Amerikan ordusu ve 900bin kişilik işbirlikçi orduya karşı 7'den70'e Güney ve Kuzey Vietnam halkındanoluşan 30 milyon kişilik halk ordusunuoluşturmasıydı.

General Giap 30 yılı aşkın süren diren-me savaşında ne Japon emperyalistle-rine, ne Fransızlara, ne Amerikan emper-yalizmine ne de işbirlikçilerine savaşınbaşından itibaren hiç şans tanımadı. Halksavaşının kesin zaferine inanıyordu.”(Yürüyüş Syf:50 Sayı:386)

' Halk savaşının askeri sanatı ' nı yaratan,işte bu inançtır.

Ve biz, General Giap'a bin selam vermekiçin, ' Halk Savaşının Askeri Sanatı ' kita-bı üzerinden, kendisiyle gerçekleştirdi-ğimiz söyleşiyi paylaşacağız sizlerle.

Tavır: Sevgili General Giap, ' Halk Sava-şının Askeri Sanatı ' deyince, ne anlaşıl-malıdır?

General Giap: Bu, niteliği maddi gücümoral güçle yenmek, güçlü olanı güç-

46 | TAVIR | ARALIK 2013

46-48 giap_29-30 ellerimi tut 12/13/13 12:37 PM Page 46

Page 49: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

Tavır: Sevgili General Giap, devrimcişiddet hakkında ne dersiniz?

General Giap: Sınıf mücadelesinde veproleterya diktatörlüğünde, Marksist-Leninist doktrine sadık kalan Partimiz,daima bu devrimci şiddet kavramı ileyoğrulmuştur… Düşmanı yenilgiye uğ-ratmak, halk iktidarını kurabilmek vedevrimi zafere ulaştırabilmek için tekdoğru yolun devrimci şiddet olduğunuaçık bir şekilde göstermiştir… Bütünulusal kurtuluş devrimlerinde, tamamenhalkçı karaktere sahip bütün devrimler-de, şiddet evrensel ve objektif bir ka-nundur.. Engels'in dediği gibi “Bütündevrimler, hangi biçimde olurlarsa ol-sunlar, şiddetin bir biçimidirler.” (Syf:171-172)

Tavır: Sevgili General Giap, pratiğinizteoriye nasıl bir katkıda bulunmuştur?

General Giap: … devrimci mücadele-mizin pratiği, devrimci mücadele konu-sundaki Marksist-Leninist teoriye yenibir katkıda bulunmuştur. Bu katkı, ba-zen siyasi mücadele, bazen uzun süre-li devrimci savaş, bazen bütün halkınayaklanması şeklini alan, bazen de bü-tün bunların hepsini kapsayan dev-rimci mücadeledir; yani siyasi mücade-le ile silahlı mücadelenin diyalektikbirleşimidir. (Syf:175-176)

Tavır: Sevgili General Giap, halk düş-manları maddi açıdan üstün durumday-ken halk cephesinin ne yapması gere-kir?

General Giap: Bizim askeri teorimizegöre, biz düşmandan siyasi doruk, düş-man da bizden maddi olarak üstünbir durumdayken, halk savaşında zafe-ri sağlamak için, yaygın bir gerilla sava-şını geliştirmek gerekir. (Syf:184)

Tavır: Sevgili General Giap, halk düş-manları karşısında, halk, hangi nitelik-lere sahip olursa güçlü olur?

latırdı. (Syf:27)

Tavır: Sevgili General Giap, emperyalist-lerin ve vatan hainlerinin hiçbir zaman an-layamayacağı gerçek nedir?

General Giap: Emperyalistler ve vatanhainleri bir ulusun bir halkın gücünühiçbir zaman anlayamazlar. Bu kuvvet devbir kuvvettir. Herhangi bir güçlüğü yene-bilir, herhangi bir düşmanı alt edebilir.(Syf:161)

Tavır: Sevgili General Giap, Partinizinaskeri çizgisi hangi olgunun tipik bir ör-neğidir?

General Giap: Partimizin askeri çizgisi-nin başarısı, somut şartlarımızda, Mark-sist-Leninist devrimci savaşta, devrimcisilahlı kuvvetlerin ve devrimci üslerin in-şasında yaratıcı bir şekilde uygulanma-sının tipik bir örneğiydi. (Syf:169)

Tavır: Sevgili General Giap, Partinizinaskeri çizgisinin ana kavramı nedir?

General Giap: Halk savaşı Partimizinaskeri çizgisinin ana kavramıdır; Bu kav-ram halk savaşının devrimci ve haklı ni-teliğini kitlelerin tayin edici rolünü dai-ma savunur. Bu, Partimizin sınıfsal bakışaçısının ve kitlelere dayanmasının birifadesidir. (Syf: 171)

ce anlaşılması kolay kelimelerle yapılanve kitlelerin arzusuna uygun bir çizgi-de bulunan bir eğitim kursu ile kitlele-rin ruhunu canlandırılabileceğini banagösterdi. (Syf:23-24)

Tavır: Sevgili General Giap, söz HoAmca'dan açılmışken Ho Amca'yı nasıltanımlarsınız?

General Giap: O, önünde hiçbir şeyinduramadığı ve kitleleri seferber etme-de büyük bir güce sahip olan muazzambir enerjinin somutlaşmış haliydi. (Syf:56)

Tavır: Sevgili General Giap, mücadele-nin ilk zamanlarında geceleri çok soğukolduğu için uyuyamadığınızda HoAmca, sizlere neleri, nasıl anlatıyordu?

General Giap: Geceleri çok soğuk olu-yordu. Bu nedenle ısınabilmek için şa-fak vaktine kadar ateş yakıp etrafındaoturmak zorunda idik. Bu saatlerdeAmca bize, hayatları savaş ve devrim-le dolu olan, dünya halklarını anlatırdı.Ülkemizdeki savaşın dört veya beş yıliçinde tayin edici bir safhaya geleceği-ni ne o zaman devrimimiz için çok elve-rişli bir zamanın gelmiş olacağına dairtahminde bulunurdu. Geceleri ateşin et-rafında toplandığımızda, bunları bizetıpkı halk hikayeleri gibi tekrar tekrar an-

ARALIK 2013 | TAVIR | 47

46-48 giap_29-30 ellerimi tut 12/13/13 12:37 PM Page 47

Page 50: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

her alanda yardım ve ya ittifak politika-sı ile kamufle edilmiş olan kukla yöne-tim ve kukla ordu vasıtasıyla daha hile-li ve dolaylı yoldan gerçekleştirir. Yeni sö-mürgecilik daha hilekar ve daha tehli-kelidir. (Syf:247-248)

Tavır: Sevgili Genaral Giap Vietnamhalk savaşının zaferi, dünya halklarınahangi mesajı vermiş, hangi örneği so-mutlaştırmıştır?

Genaral Giap: Vietnam savaş alanındabizim zafer kazanmış ve ABD emperya-listlerinin yenilmiş olması gerçeği ispat-lamıştır ki çağımızda doğru bir çizgiyi iz-leyerek, bağımsızlık ve özgürlük için di-reniş savaşı vermek üzere silahlı bir şe-kilde ayaklanan, savaşmaya kararlı, na-sıl savaşılacağını da bilen bir ulus bir sal-dırganı, hatta ABD emperyalizmini bileyenilgiye uğratabilir. (Syf: 345)

Tavır: Sevgili General Giap, Ho Am-ca'nın mücadelenin ilk günlerinden iti-baren verdiği öğütlerin mayasına yay-gın olarak ne vardı?

Genaral Giap: Zamanında verdiği heröğüdün özel bir anlamı vardır. Fakat, yıl-lar önce veya Dien Bien Phu zaferi sıra-sındaki öğretileri içinde yaygın tek birşey vardır. Bu da: zafere kadar mücade-lede kararlılık, soğukkanlılık, metanet,sadelik, azim ve sebat, partinin bütünçalışan sınıfın ve halkımızın yüce ruhu-nu yükseltmektir. (Syf: 57)

Tavır: Sevgili General Giap barış konu-sunda ne dersiniz?

General Giap: Başkanımız Ho ChiMinh'in dediği gibi gerçek bir bağımsız-lık olmadan, gerçek bir barış da olamaz.(Syf: 384)

KAYNAK: Halk Savaşının Askeri Sanatı-Vo Nauyen Cigru Yöntem Yayınları Mart1976 !

bedeller, o bedelleri ödeyen halka na-sıl bir etkide bulundu?

General Giap: Binlerce köy düşman ta-rafından yakıldı. Yüz binlerce insan ha-pislere atıldı, işkence gördü ve hapisha-nelerde, toplama kamplarında öldü-rüldü. Fakat acılar ve kayıplar halkımı-zın savaşçı karakterini, yurtseverliğiniazaltamadı. Tersine, şiddetli siyasi mü-cadelelerinde, yurttaşlarımız çelikleşti-ler. (Syf: 194)

Tavır: Sevgili General Giap, halk sava-şında halk düşmanlarına duyulan nef-ret nasıl bir güçtür?

General Giap: Savaşta, çarpışma ruhuve nefret muazzam bir güçtür. Bu ne-denledir ki; ABD'nin jet helikopterleri,suda giden arabaları, son derece seri ha-fif makineli tüfekleri, alev püskürtücü-leri, otomatik mayınları, zehirli kimyevimaddeleri, batmaz çıkartma gemileri vediğer modern silahları kukla orduyu ardarda başarısızlığa uğratmaktan kurtara-mamıştır. (Syf:215)

Tavır: Sevgili General Giap, devrimcimücadelenin bir alanı olarak sanat hak-kında ne dersiniz?

General Giap: Kitle çizgisindeki sağlık-lı yurtsever sanat ve edebiyat, halkınmücadele için seferber edilmesine kat-kıda bulunmaktadır. (Syf: 230)

Tavır: Sevgili General Giap, yeni-sö-mürgecilik hakkında ne dersiniz?

General Giap: Emperyalizmin amaçla-rı esas olarak hep aynı kalır. Zayıf ulus-ların köleleştirilmesi, pazar ve hamma-delerin gasp edilmesi boyun eğdirdik-leri insanların acıması bir şekilde baskıaltına alınıp sömürülmesi. Başlıca me-tod değişik biçimler altında, şiddettir.Eski- tip sömürgecilikten sadece buhusus da ayrılır. Eski- tip sömürgecelikise: köleleştirmeyi ve şiddet kullanma-yı bağımsızlık ve demokrasi yaftaları ve

General Giap: Yurtseverlik, ulusal gurur,emekçi kitleler arasında sınıfsal dayanış-ma, karşılıklı sevgi ve karşılıklı yardım,sonuna kadar yani devrimin yüksekideallerinin zafere ulaşmasına kadarsavaşmak… (Syf: 272)

Tavır: Sevgili General Giap, emperyalistdüşmanı yenmek için silahınız nedir?

General Giap: … bizim silahımız yenil-mez halk savaşıdır ve biz bu silahı kul-lanmada zengin deneyler edindik. Bu-günlerde, askeri meselelerde, halk sava-şının atom silahlarından daha büyük birkeşif olduğu söylenebilir. (Syf: 291)

Tavır: Sevgili General Giap, Amerikan as-kerlerinin gerçeği nedir?

General Giap: Göğüs göğüse savaşmak-tan korkan, ağır bir baskı karşısındayaralıları savaş alanında bırakan, geri çe-kilirken silahlarını ve malzemelerini fır-latıp atan, cangılın güneşinden, rüz-gardan, malaryadan ve özellikle Kurtu-luş birliklerinden hatta ihtiyar kadınlarve çocuklar da dahil olmak üzere, sıra-dan Vietnamlılardan korkan… Amerikanaskerlerinin; içinde bulundukları moralçöküntüsünden henüz söz etmemişbulunuyoruz. (Syf: 303)

Tavır: Sevgili General Giap, Amerikan or-dusunun hava üstünlüğünü nasıl yerlebir ettiniz?

General Giap: Kuzey Vietnam'daki orduve halk, çoğu son model 3200'den faz-la ABD uçağını düşürdüler, çok sayıdaAmerikan baş pilotu öldürüldü veyaesir edildi. Yine, bit çok düşman gemi-si ya batırıldı ya da alevler içinde bırakıl-dı. Zenginliği ve silahlarıyla övünmeyialışkanlık haline getirmiş olan ve zalim-liği dillere destan olan baş emperyalist,ABD emperyalizminin sözde hava üstün-lüğü, Vietnam halkının sersemletici dar-belerine hedef oldu. (Syf: 344)

Tavır: Sevgili General Giap, ödenen

48 | TAVIR | ARALIK 2013

46-48 giap_29-30 ellerimi tut 12/13/13 12:37 PM Page 48

Page 51: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

o bir oyuncu

denemedeneme

ümit ilter

yargıçları…”

O, bir oyuncu. Anti-Faşist bir sanatçı.Faşizm ondan korkuyor. O da faşizmindevrimci sanattan korktuğunu bili-yor. Ve o korkuyu büyütmek için mah-keme kürsüsünü hayat denilen kavga-nın sahnesine çeviriyor: “… Hakimle-re "Burası tiyatro sahnesi değil!" uya-rısını bugün yapmayın. ‘Çünkü bir sa-natçıyı yargılıyorsunuz’ dedim.”

O, bir oyuncu. Victor Jara nasıl şarkısıy-la, Pir Sultan nasıl deyişleriyle direndiy-se… Bizim sanatçımız da, Hacivat ileKaragöz misali, oyunuyla savunuyorsavunmaya değer her şeyi. Ve tiyatrosalonuna çevirdiği mahkeme salo-nunda yargılıyor faşizmi. Ki halkınakışı ile halk düşmanlarının dış gıcır-tısını duyuyor…

O, bir oyuncu. O’nun adı, Gamze Keş-kek. O, şimdi, Bakırköy Kadın Hapisha-nesi’nde bir Özgür Tutsak. Yeni oyunu-na hazırlanıyor, dört duvar arasınahapsedilmeyen yaratıcılığıyla. Ve üs-tüne yürüyor faşizmin, devrimci sanat-çı olmanın coşkusuyla…Ne mutlu halka, işte böyle sanatçıla-rı var…

Ne mutlu Gamze’ye, devrimci sanatyapmasını sağlayan o muazzam halksevgisi var yüreğinde ve yaratıcılığınınmayasında… !

*Yılmaz Güney

O, bir oyuncu. Ve devrimci bir oyuncu ol-duğu için, zamanın harcına oyunuyladevrim katmaktan “suçlu” şimdi. Yargı-lıyorlar onu bu sebepten…

O, bir oyuncu. Ve geçenlerde, götürdü-ler mahkemeye. Ve bakın, gerisini nasılanlatıyor kendisi: “… Ben ‘savunma’okumadım, oynadım. Hakimlere ve sav-cıya baştan söyledim: Gerçekleri o bil-gisayar ekranında değil, benim yüzüm-de bulabilirsiniz. Yüzüme bakın, dedim.Savunma boyunca tek çıt çıkmadı salon-dan. Antik Yunan’dan girip İdil’in gözle-rinden çıktım…”

O, bir oyuncu. Halkın sanat yapma ve sa-nattan yararlanma hakkını savunduğuiçin atılmışken içeri, yine de dışarı çıkma-yı başarıyor. Ve diyor ki: “Çok ama çokmutluyum, böyle bir savunma yapa-bildiğim için…”

O, bir oyuncu. Ve mutluluğunu, sanatı-nı faşizme karşı her koşulda silah gibikullandıkça, yaratıyor. Ve yaratıcılığını,kelepçeler bile engelleyemiyor. Sanatı-nı mutluluğa, mutluluğunu silaha çevi-riyor…

O, bir oyuncu. Halka gerçekleri oyunla-rıyla aktardığı için tutup attılar onu içe-ri. Ne değişti? Sadece sahnesi. Ve bakın,gerisini anlatıyor halkın tutsak sanatçı-sı: “Artık sahneye uzun bir süre çıkamam.Artık sahnem Çağlayan Adalet Sarayı. Se-yircilerimde 23. Ağır Ceza Mahkemesi

O, bir oyuncu. Devrimci bir sanatçı. Ti-yatro emekçisi... Halka, hakikatleri,estetik biçimde anlatmanın sanatçısıolmaktan dolayı hapsettiler onu…

O, bir oyuncu. Ve şimdi, içerde. Dörtduvar arasında. Ve fakat, duyduk ki,dört duvarlara replik yazıp rol vermiş.“Uslu” durmuyormuş yani, hapishane-de bile…

O, bir oyuncu. Parmaklıklara, dikenlitellere ve süngülere, ustası Brecht’inyabancılaştırma yöntemini pratik ola-rak gösteriyormuş. Onu seyreden par-maklıkların, oyunundan etkilenip firarettiği söyleniyor hapishaneden…

ARALIK 2013 | TAVIR | 49

“Esaret bağlarında gül olmaktansa,Özgürlük dağlarında diken olurum.” *

49 o bir oyuncu_sablon 12/13/13 12:37 PM Page 49

Page 52: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

50 | TAVIR | ARALIK 2013

31 Mayıs’ta Gezi Parkı eylemleriyle baş-layan halk ayaklanmasında, aydın sanat-çı tavrıyla yer alan sanatçıları AKP iktida-rı “kara liste”ye ekleyerek işinden etti,konserleri yasakladı, dizileri, program-ları yayından kaldırdı. Bizzat Recep Tay-yip Erdoğan’ın emriyle onlarca sanatçıişsiz kaldı.

AKP iktidarı, Goebbels’in politi-kalarının devamcılığını üstlene-rek, bütün kiniyle halkın her kesi-mine, sanatın tüm disiplinlerine,halkın yanında yer almış bütün ay-dın sanatçılara saldırmaya devamediyor. Son olarak, tiyatro sanatçı-ları Genco Erkal, Ferhan Şensoy veLevent Kırca’nın tiyatroları, Kül-tür ve Turizm Bakanlığı tarafındanözel tiyatrolara sanat sezonu ba-şında yapılan destek yardımın-dan men edildi. Destek kurulu jü-risindeki bakanlık yetkililerinin,“Genco Erkal, Ferhan Şensoy ve Le-vent Kırca’nın gerek Gezi Eylemle-ri sırasında, gerekse diğer tartışma-larda hükümeti ve bizi eleştiri-yorlar, yardım yaptığımız zamantabana, (AKP tabanı) bu durumu anla-tamıyoruz, kamuoyuna açıklamada zorduruma düşüyoruz” dedikleri ortayaçıktı.

AKP iktidarı, halkı adeta soyarak elde et-

tiği paraları, kendi gibi düşünenlerepay etmektedir. “Padişahım çok yaşa” de-nildiğinde, üç kuruş sadaka dağıtanAKP iktidarına çok yaşa demeyen aydınsanatçılar, ödeneklerden men edilerekcezalandırılmak istenmektedir. Bütün fa-şist iktidarlar bilmelidir ki halkın yanın-

da üreten, yüzünü halka dönmüş sanat-çılar hiçbir zaman yalnız kalmamış, halkdaima onları sahiplenmiştir. Faşist AKPiktidarı tarafından saldırıya uğrayan,kara listelere yazılan, sanatçılar tarih kar-şısındaki aydın misyonlarını yerine ge-

tirebilmek için yüzünü tamamen halkadönmeli, halkın gücüne güvenmelidir. Bizzat Recep Tayyip Erdoğan tarafından,el etek öpmediği için cezalandırılmakistenen bir diğer sanatçı ise MüjdatGezen’dir. Müjdat Gezen’e “AKP’ye oy ve-renleri aptal olmakla itham etme” gerek-

çesiyle dava açılmış ve dava ara-larında başbakan yardımcısı BekirBozdağ ve Gençlik ve Spor Baka-nı Suat Kılıç’ın da olduğu 15 kişi-ye 60 bin lira tazminat cezasıylasonuçlanmıştır. Halkın her kesimi-ni aptal yerine koyan bizzat AKPiktidarıdır, Recep Tayyip Erdo-ğan’dır. Bu ceza üzerine basıntoplantısı düzenleyen ve mizahibir dille, “ben de bu cezayı ödeye-cek göz var mı?” diye soran Müj-dat Gezen haklıdır ve ona hakkı-nı teslim edecek olan yine halktır.Adaletin, hukukun muktedirinelinde olduğu bir süreçte, aydınsanatçı yüzünü halka dönmek vehalka güvenmek zorundadır. Buartık aydın sanatçı için tarihselbir sorumluluktur.

Bizler, faşist AKP iktidarının saldırdığı, ce-zalandırmak, sindirmek istediği sanat-çıların yanında olduğumuzu ve bu sal-dırılar karşısında asla yalnız olmadıkla-rını ilan ediyoruz. q

açıklamaaçıklama

akp’nin saldırıları karşısında aydınsanatçılar yalnız değildir

idil tiyatro atölyesi

50 idil tiyatro aciklama_29-30 ellerimi tut 12/13/13 12:38 PM Page 50

Page 53: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

bilge bir ırgatın sahne serüveni

biyografibiyografi

mehmet esatoğlu

ri Irgatlarla konuşup tartışan Haşmetsüreç içinde onlara kendi durumları-nı anlatan bir oyun yazmaya kararveriyor. Oyunun adı; “Irgat”.

“Irgat” ilk gösterimini Haşmet Zey-bek’in “Tarsus Meydan Oyuncuları”topluluğunda yapıyor. Önceleri halk-evi sahnesinde başlayan oyun giderekTarsus sokaklarına yayılıyor. Tarsusesnafı, gençleri hep birlikte yan yanaoyun oynuyorlar. Halk üzerinde oyna-nan çirkinlikleri sergiliyorlar. Gözaltı-na alınıp karakollara düşüyorlar.

Haşmet Zeybek’in bu çabası yönetmenMuhsin Ertuğrul’un dikkatini çekiyor.Zeybek bir söyleşisinde o günleri şöy-le anlatıyor:

“O aralar Tarsus Halkevi’nde oyunlaryapıyoruz, bir de o zamanın meşhur141.-142. maddesi var. O maddelerdenmahkemeye veriliyoruz. Yaşımız küçükdiye kurtuluyoruz ama bu durum bu-ralara- büyük kentlere- çok yansıyor.Muhsin Bey bunları okurmuş gazete-lerden. Ben ODTÜ’ye gelir gelmez,

ortalığa. Bir lokma için çırpınan, çırpın-dıkça batan insanlar var yanında yöre-sinde.

Tarsus Lisesi’nde Haşmet’in sıra arkada-şı ateş gibi gençler var. Bir ayakları lise-de öbür ayakları halkevinde. Lisede ya-zılan oyun metinleri halkevi sahnesindeperde açıyor. Tarsus’un yoksul insanla-rı evlatlarının yazıp çizdiklerini, oynadık-larını heyecanla izliyorlar.

Genç liseli Haşmet “Kalem Tutan Eli Öp”oyunu ile parlak bir ışık yakıyor sahne-den. Liseli bir gencin ilk oyunu bu. Amayürünecek uzun ince bir yolu da aydın-latmakta bir yanda. Haşmet’in yanındayöresinde “haydi devam” diyen, destekveren eli öpülesi öğretmenleri var.

Genç Haşmet, Tarsus ve Adana civarın-da ne yana baksa pamuk tarlalarını gö-rüyor. Tarlaların kenarında çadırlardayaşayan insanları izliyor. Onu kahre-den yanlardan biri de bu çaresiz insan-ların seçim zamanlarında kendilerine buhayatı uygun görenlerin peşinden koş-maları ve onlara oy vermeleri. Öncele-

60’lı yıllar ülkemizde sanat cephesin-de Anadolu’nun sesinin yükseldiğibir dönem. Başta Çukurova olmaküzere ülkenin dört bir yanından yazar-lar, oyuncular, ressamlar, heykeltıraş-lar ürünleriyle, oyunlarıyla çıkıyorlarortaya.

Oyuncu, yazar, araştırmacı HaşmetZeybek de bu dönem Anadolu’nun ye-tiştirdiği evlatlarından biri.

Çukurova 60’lı yıllarda bir altüst oluşyaşıyor. Kürt illerinden göç alıyor. Tar-lalarda pamuk işçiliğinden fabrikala-ra emek alanında büyük bir hareket-lenme yaşanıyor.

Gençler iş ve öğrenim konularında bü-yük bir çıkmaz içinde. Göçün yığılma-sıyla işsizlik büyük bir sorun olarakAdana’dan başlayarak tüm Çukurova’yısarıyor.

Haşmet Zeybek Çukurova’dan bakıyordünyanın haline. Sevmiyor yaşanankeşmekeşi. Yılmaz Güney’in “Umut” fil-mindeki gibi bir atmosfer egemen

ARALIK 2013 | TAVIR | 51

51-53 hasmet zeybek_sablon 12/13/13 12:38 PM Page 51

Page 54: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

52 | TAVIR | ARALIK!2013

Ergin Orbey’e, Adalet Ağaoğlu’na “Buçocukları Ankara’da tutun, Ankara’dagösteri yapsınlar, ben geliyorum” diyehaber yolluyor. Ankara Sanat Tiyatro-su’na geliyor. Herkeste büyük bir telaşvar. Ben de o zamanlar lise öğrencisi-yim. “Muhsin Bey’i nereden tanıyor-sun?” diye soruyorlar, oysa tanımıyo-rum.”

Muhsin Ertuğrul’un büyük önerilerindenbiri de bölge tiyatroları kurulmasıydı.Haşmet Zeybek’in Tarsus’taki çabası Er-tuğrul’u çok heyecanlandırıyor.

Ankara’da Tarsus Meydan Oyuncula-rı’nı izliyor Ertuğrul. Oradaki aydınlaraAnadolu’daki büyük potansiyeli anlatı-yor. Gerçekten de Tarsus az ilerisindeAdana oyuncu olma, sanatçı olma heye-

canıyla yanıp tutuşan gençlerle dolu-dur. Nejat Uygur da oradadır. Ali Öz-gentürk, Zeki Göker, Cengiz Sezici, En-der Yiğit, Nurhan Tekerek ve daha birdolu genç o topraktan yetişerek ülkesanatına katkılar sunacaklardır.

Zeybek’in o yıllarda bir gün yolu İstan-bul’a düşüyor. O günleri şöyle anım-sıyor Zeybek : “68’in Eylül’ünde, RobertKolej’in kültür haftasına geldim. Üçün-cü haftasıydı, o zamanlar Faruk Pekinfikir klübü başkanıydı. Robert’te oyunoynadığımız gün Ayla ve Beklan’latanıştım, 1968’de. Ertesi gün Ayla bizievine çağırdı, ekibimizle beraber git-tik. O sırada, ya Muhsin Bey, ya BeklanBey, ya da Ayla Hanımdı, “size burs ve-relim, iki kişiye, yani sizin ekipten ikikişiyi eğitelim” dediler.”

*LCC’de Zeybek’in eğitmenleri yazarHaldun Taner, yönetmen Beklan Alganve oyuncu Ayla Algan’dır. Ancak onlardışında bir dolu eğitmen de kadrodayer almaktadır. Gövde eğitimindenadab-ı muaşeret, konuşma eğitiminedek her konuda yerli ve yabancı eğit-menler öğrencileri eğitmektedir.

İstanbul’da yeni tiyatro bilgileriylebuluşan Zeybek, Irgat oyununu İs-tanbul’da da oynamak istiyor. Oyununİstanbul ekibine Ayla Algan ve LCC’denkadın oyuncular da katılıyor.

O günlerde Dev-Genç ve devrimcilerülke çapında yaygınlaşan köylü eylem-lerine destek veriyorlar. Zeybek veekibinden de Tekirdağ’da topraklarıiçin direnen köylülere destek için “Ir-gat” oyununu sergilemelerini istiyor-lar.

“Irgat” ı oynayacak ekip toprak işgaliyapılan Tekirdağ’ın Değirmenköy’ünevarıyor. Ancak köylüler “tiyatro” adınıduyunca çıplak kadın oynatan bir ça-dır tiyatrosu geldiğini sanarak göste-riyi izlemeyi reddediyorlar. Ayla Algankahveye gidip köylülere yapılacak

51-53 hasmet zeybek_sablon 12/13/13 12:38 PM Page 52

Page 55: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

ARALIK 2013 | TAVIR | 53

olanın “müsamere” olduğunu söyle-mesiyle ikna olup oyunu izlemeyegeliyorlar.

“Bu gösterimlerden sonra ekip gittiben LCC’de kaldım. Bana bir oda ver-di Beklan. Ama odanın her tarafı ayna-lı. Şimdi ben birinci gün, ikinci gün, “ar-tist olacağız kendimizi görelim” diyeaynalara bakıyorum. Bir gün daya-namadım “Hoca” dedim, Muhsin Beyhocama “Kendimden sıkıldım.” “Niye?”diye sordu Muhsin Bey o zaman. “Hertaraf aynalı.” “Yahu sen nerede kalıyor-sun?” Meğer, makyaj odaları boşmuş,benim yatağımı oraya yapmışlar.” diyeo günleri anımsayan Zeybek bir sürebaşta Beklan Algan olmak üzere eğit-menlerin evlerinde kalıyor. İlerleyengünlerde ise İstanbul’da Ulvi Uraz Ti-yatrosu ve Dostlar Tiyatrosu İşçi Ko-lu’nda çalışmaya başlayarak ayaktakalmaya çalışıyor.

Dostlar Tiyatrosu İşçi Kolu ülkemizde“işçi tiyatrosu” olarak kurulan üçüncütopluluk. Özgentürklerin “Devrimİçin Hareket Tiyatrosu” ve MehmetUlusoy’un “İşçinin Tiyatrosu” deneyle-rinin ardından kurulan bu topluluk ti-yatro tarihimize çok önemli bir yapıtda armağan ediyor.

Çorum’un Alpagut ilçesinde bir ma-den ocağında işçiler grev yapıyorlar.Grevle sorunları çözemeyince madenocağını kendileri işletmeye girişiyor-lar. Tam işler yolunda giderken Jandar-ma maden ocağını basıyor ve işçilerigözaltına alıyor.

Dostlar Tiyatrosu İşçi Kolu bu olayıoyunlaştırmak istiyor. Haşmet Zey-bek Çorum’a giderek işçilerle buluşu-yor ve onlardan olayların gelişiminiöğreniyor.Yazar, yönetmen Mehmet Akan’ın yolgöstericiliğinde “Alpagut Olayı” oyu-nu yazılıyor. Akan oyunu köy seyirlikögeler ve dansların içiçe geçtiği bir rejiile sahneliyor. “Alpagut Olayı” uzun yıl-

lar Dostlar Tiyatrosu’nda perde açan biroyun oluyor. Haşmet Zeybek’in eğitim gördüğü okul-lardan biride Ulvi Uraz’dır. Uraz da ge-rek oyunculuk eğitiminde gerekse sah-nelemelerinde ülke tiyatrosunu ve onunestetiğini kendine temel almış bir ustay-dı. Zeybek çıktığı Anadolu turnesindeUraz’a hem kılavuzluk ediyor hem deondan sahneye dair çok önemli dersleralıyor.

70’li yılların ilk yarısında Haşmet Zey-bek’i bu kez Gazete Tiyatrosu sahnesin-de görüyoruz. Her gün gazetelerde çı-kan haberlerle yenilenen bir metinleperde açıyor. Batıda bir dolu örnekleriolan Gazete Tiyatrosu’nun ilk ve son uy-gulayıcısı Haşmet Zeybek ve arkadaşla-rı oluyor. 1974 yılında Muhsin Ertuğrul yenidenİstanbul Şehir Tiyatrolarının başına geç-tiğinde kuruma çocuklarını çağırıyor. Buçocuklardan biri de Haşmet Zeybek.

Şehir Tiyatrolarına yapılan çağrı Zeybek’iönce mutlu etmiyor. Durumu şöyle de-ğerlendiriyor: “74 yılında, Muhsin BeyŞehir Tiyatrosu’na geldiğinde, “YahuHoca biz gericileştik mi de sen bizi bu-raya çağırıyorsun?” dedik. Şehir Tiyatro-su ve Devlet Tiyatrosu, resmi ideolojininbir tiyatrosuydu. Mesela biz 1975 yılın-da Nazım Hikmet oynadık, ben o za-manlar Yazarlar Sendikası Genel Se-kreteri’ydim. Aziz Nesin de başkandı.Gecesini yaptık diye 8 yılla yargılandık.Şimdi Devlet Tiyatrosu’nda oynuyor,yani özel tiyatroların o dönemde üret-ken oyunları da şu an -benim “AlpagutOlayı” hariç- hepsi resmi ideolojininoyunları oldu.”

70’li yılların ikinci yarısına Şehir Tiyatro-ları Deneme Sahnesi’nde başladı Haş-met Zeybek. Zeynep Oral’ın “AdsızOyun” unda küçük roller oynadı. Oyun-da onlarca amatör oyuncu yer alıyordu.Zeybek genç oyuncuların bir anda ido-lü oldu. Prova saatleri dışında uzun ti-yatro sohbetleri yapmaya koyuldular. Bu

sohbetlerin ardından Zeybek, gençoyuncuların Şehir Tiyatrosu dışındagrev alanlarında oynayabilecekleri“Grev Ya Da Referandum” adlı bir oyu-nu kaleme aldı. Oyun o günlerde EnkaGrevi’nden başlayarak İstanbul’dakibir dolu işçi eylemine konuk oldu.

Şehir Tiyatrolarına gelirken Zeybek’inkoltuğunun altında bir de oyunu “Dü-ğün Ya Da Davul” var. Hamit Akınlı’nınyönetimiyle Bayrampaşa Tiyatrosu’ndabüyük bir coşku ile sahneleniyor oyun.Düğün Ya Da Davul oyunu çok neşe-li bir köy seyirliktir. 40 sene her sergi-lenişinde ülke yöneticilerini yerindenzıplatan bir soruyu da ortaya atıyoroyun. Bu ülkede başbakan en çok ne-den korkar. Oyuncular cevabı neşey-le patlatırlar “Amerika’dan”.

70’lerde yazılmış oyun 2007 yılında Ri-ze’de sahnelenirken valiyi yerindenzıplatınca “Düğün Ya Da Davul”unhala gündemde olduğu bir kez dahaortaya çıktı

Zeybek Tahsildar Oyunu, UygarlıkÇöplüğü, Ayrangeven, Evrensel Peze-venk Para, Köroğlu, Theodora, Yaradı-lış Efsanesi, Kerem ile Aslı, Zilli Şıh, Gıl-gamış…gibi bir dolu oyunlar üretti.Halkalı Köle, Çark, Şaşkın Ördek ve Ap-tal Kahraman gibi senaryoları var.

Piyasaya düşmek yerine sürekli biryeninin peşinden koştu. Bu topraktanaldı sanatına kattı. Yeni biçimler ve de-nemeler yaptı. Yaptıkları boşa gittidiyenlere en iyi yanıtı şu günlerdegrevdeyken fabrikayı ele geçirereküretime geçen ve ürettiklerini satarakyaşamaya çalışan Kazova işçileri veri-yorlar.

*LCC: Lisan ve Kültür Merkezi MilliEğitim Bakanlığı'na bağlı olarak MesutÜstünel tarafından 1961 yılında kurul-muş. Tiyatro dışında sanatın diğeralanlarında da eğitim veren bir kurum.!

51-53 hasmet zeybek_sablon 12/13/13 12:38 PM Page 53

Page 56: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

54 | TAVIR | ARAlIK 2013

İstasyon şefi, karısı ve makasçı… Birde fırtınada devrilip kar altında kalmışbir telgraf direği. Telgraf direği bu kü-çük istasyondan dünyaya açılan tekpencere. Sene 1921…

Nazım Hikmetin yazdığı “Yolcu” isim-li oyun Anadolu’da ücra bir köşedekalmış bir tren istasyonunda geçi-yor. Dünyadan ve gündemden yalıtıl-mış, yoksulluk ve yıpranan ilişkile-

riyle mücadele eden insanların hika-yesi. Hikayenin bize sunduğu resim;kurtuluş savaşının yoğun bir şekildeyaşandığı günleri, vatan savunmasıiçin ödenen bedelleri ve açlık boyut-larına ulaşan yoksulluğu etkili bir bi-çimde tasvir ediyor.

Hikayenin karakterleri çok tanıdık.Hayatlar çok tanıdık. Hayatla bağlarıbir telgraf teline bağlı bu insanlar biz-

lerden birleri. İstasyon şefi bir gözü-nü dünya savaşında kaybetmiş veseferberlik zamanı da bu küçük istas-yonda kalakalmış. Yaşça kendisin-den genç olan makasçı da savaş za-manı sakat kaldığı için kurtuluş sava-şına çağırılmamış. Yoksulluğu ve kim-sesizliği kendine en fazla dert edinenistasyon şefinin karısı da zaaflı vezayıf bir kişiliği temsil ediyor. Beklideyoksulluk nedeniyle yozlaşan kim-seleri imgeliyor.

Bu küçük istasyonda dünyalar da kü-çük. Kavgalar da, sevgiler de… Yanıpkavrulan toprakların ne külü düşüyorbu istasyona ne dumanı siniyor. Kah-ramanlarımızın yoğun kardan dolayıtrenlerin de artık durmadığı bu istas-yonda ne ilerleyen düşmandan ha-berdarlar ne de düşmanı durdurmakiçin tarih yazan bir halk direnişininadım adım büyüdüğünden. Hattaöyleki yanı başlarına kadar sokulanhain çakallardan bile bihaberler. İstas-yon çevresinde dolaşan çakallarınbaşında düşmanla işbirliği yapanBakkal Mehmet’tir…

Dünyadan kopma hali iyice kendi

tiyatrotiyatro

yolcuhasan bakır

54-55 yolcu_29-30 ellerimi tut 12/13/13 12:53 PM Page 54

Page 57: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

ARAlIK 2013 | TAVIR | 55

dünyalarına hapsetmiştir istasyonahalisini. İstasyon şefi ile karısı arasın-da pek bir bağ da kalmamıştır. Şef ka-rısının aklından geçenlerinde farkın-dadır. Makasçı gence karşı hissettik-lerinin de… Sonuç: kavga, huzur-suzluk, mutsuzluk… Tecride uğra-manın doğal halleri. Burada tecriteden doğa, kış koşulları, devrilen tel-graf direği. Oyunun ilk bölümlerimutsuz insanların özlemlerini, acıla-rını, çelişkilerini anlatıyor. Savaşa dairbildikleri ise işgal altındaki şehirlerinmutlaka kurtulacağı. Onların savaşla-rı daha çok yoksulluk ve soğukla ala-kalı. Henüz vatan savunması gün-demlerinde değil. Ama düşman so-kulmuştur çoktan yamaçlarına.

Ve bir akşam vakti karanlığın ve ayınparlattığı karların içinden “atlı” gelir.Tepeden tırnağa silahlıdır atlı. Tümcephanesi beyninde ve yüreğindediratlının. Oysa elinde süngülü tüfe-ğinden başka bir şey yoktur. Üstü başıda yarım yamalaktır. Ama onun cesa-reti düşman saldırısına da soğuğa da

karşı koymaktadır.

Atlının bir gece vakti köyüne giderkenuğramak zorunda kaldığı istasyon, buolağanüstü misafirle birlikte sarsılıpgerçeklerin şiddetiyle kendine gelir. At-lının enerjisi, coşkusu anında onlara datesir eder. O ana kadar süren kavgala-rı, nefretleri anlamsızlaşır. Herkes birhesaplaşmaya girer kendi içinde. Atlı-nın anlattıkları, hak çocuklarının çek-tiği acılar, ödenen bedeller onlarınyüreklerinin en ince yerini titretir. Atlıanlattıkça nekadar yabancılaştıklarınıhissederler aslında. Mesele sadece birtelgraf direği midir? Mesele sakat kal-dıkarı için cephede olamamak mıdır?Mesele aslında beyinlerdeki cephedesavaşın çoktan bitmiş olmasıdır. Artıkburada farklı bir savaşın daha bireyselsavaşların varlığını sürdürmesidir. Buanlamda atlı tam bir kurtarıcıdır. Atlıonları kendine getirdiği gibi düşünce-lerini de etkilemiştir.İşbirlikçi hain Bak-kal Mehmet çetesiyle birlikte baskınageldiği vakit artık sahnede bir vatan sa-vunması vardır. Silahlar vatan için pat-

lar. Bağımsızlık için patlar. Namlularişgalci emperyalizme doğrulmuştur.İşbirlikçilere karşı, yoksulluğa karşı,soğuğa karşı, kendi kafalarındakidüşmana karşı doğrulmuştur namlu-lar.Yolcu, defalarca sahnelenmiş biroyun. Belli bir dönemi anlatıyor olma-sına rağmen güncelliğini yitirmiyor.Topla tüfekle olmasa da sürüyor işgal-ler hala. Bu kez sahneleyen YıldırımFikret Urağ. Bu sezon şehir tiyatrola-rında sahnelenen oyunda İstasyon şe-fini Bahtiyar Engin canlandırıyor. Ka-rısı ise Aslıhan Kandemir. Oyunungirişinde eski bir Bilecik türküsü ses-lendiren Mehmet Avdan Makasçı ro-lünde. Ve oyunun ikinci yarısına coş-kulu bir şekilde giren atlı rolünde iseGün Koper var.

Yolcu, Kasım ayı içerisinde Kadıköy veÜsküdar’da sahnelendi. Aralık ayın-da da Kağıthane Sadabad ve ÜsküdarKerem Yılmazer sahnelerinde izle-nebilecek. q

54-55 yolcu_29-30 ellerimi tut 12/13/13 12:53 PM Page 55

Page 58: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

56 | TAVIR | ARALIK 2013

İnternetten haberleri okurken bir haberilgimi çekiyor: “O Ses Türkiye” yarışma-sındaki opera söyleyen Hasan Doğru na-sıl şaşırttı diyor haberde. Aynı haberdaha başka birçok yerde: "O Ses – Lokan-tacı Hasan”, “Hasan Doğru, Jüri’yi Birbi-rine Düşürdü”, “Çorbacı Hasan” başlıkla-rıyla veriliyor. Nasıl şaşırttığına bakmakiçin açıp izliyoruz arkadaşlarla birlikte.İşimiz de müzik olunca daha da ilgimi-zi çekiyor. Bir adam geliyor sahneye, iriyarı, takım elbise giymiş, boynuna pap-yonunu takmış. Bir sahne ve “ezik, gari-ban” duruşuyla Hasan. Karşısında sırtıdönük büyük padişah koltuğuna ben-zer koltuklarda oturan dört kişi. Athe-na’nın solisti Gökhan Özoğuz, EbruGündeş, Hadise ve Murat Boz. Sanatçı di-yorlar.. Yedi harfli S-A-N-A-T-Ç-I.. Oysa

yedi harf bile fazla, halk bulmuş çözü-münü altı harfte: Z-İ-B-İ-D-İ..

Yurdun dört bir yanından gelen halk ço-cukları, buralara umut bağlayarak yok-sulluklarından kurtulmak istiyorlar, dahaiyi koşullarda yaşamak istiyorlar. Sü-rekli televizyonlardan, her yerden göz-lerinin, beyinlerinin içine sokulan işte busanatçı denen zatlara özeniyorlar, özen-diriliyorlar ve onlar gibi olmak, onlar gibiyaşamak istiyorlar. Bu hayallerle deoralara gidiyorlar. Veya ilgilenilmemiş,keşfedilmemiş yeteneklerini, yönelim-lerini göstermek, ispatlamak istiyorlar.Kim suçlu burada? Onları böyle beklen-tilere sokan kim? Onların yeteneklerinihiçe sayan kim? Onları yoksul bırakankim? Hayatlarına her yerden; televizyon-

lardan, gazetelerden, magazinlerdenbu “sanatçı”ları sokanlar, onları özendi-renler kim? Bütün halkı giderilmemiş ih-tiyaçlarla ezen, hor gören, imkanlarvaat ederek onları birer at gibi, yarış pis-tinde yarıştıran kim? Sadece onlarınanne babası, işyerindeki patronu veyabu yarışmada karşılarında oturan dörttane “sanatçı” veya bu yarışmaların ya-pımcıları, bu yapımcıların yer aldığı tel-evizyon kanalları mı?Velhasıl şarkı başlıyor, önce sakin bir pia-no girişi, akorlar basılıyor, davul giriyorhafif hafif, gitarlar vs. Ve ardından Ha-san’ın sesi…Ses duyulur duyulmaz At-hena’nın solisti dönüyor yüzünü vekoltuğunu Hasan’a doğru. Murat Bozdönüyor hemen. Ebru Gündeş dönüyorardından, düğmeye basıyorlar her biri.Koltuklarında, ellerinin altında bulu-nan düğmelere. “Tring…” Bir tuşla, birdokunuşla seçiyorlar. Getirin diyorlarböyle karşımıza. Mal beğenirmiş gibi,koyun seçermiş gibi… Bir düğmelik işivar. Bizim Hasan söylüyor. Şarkının so-nunda Hadise de dönüyor ve tuşla be-ğendiğini ifade ediyor. Zaten o nuryüzlerini(!) sahnede kendini parçala-yan, heyecandan elleri terleyen, dilikuruyan kişiye dönmeleri bile yetiyorbeğendiklerini ifade etmeye. Bahşedi-yorlar anlayacağımız. Bu arada bu yarış-manın özelliği böyleymiş. Yani arkalarıdönük dinliyorlar, beğenirlerse bacakbacak üstüne atılmış bir soylu edasıyla

televizyontelevizyon

o ses türkiye’de hasan doğru’nun gösterdikleri

levent karakaya

56-58 bizim hasan_29-30 ellerimi tut 12/13/13 12:39 PM Page 56

Page 59: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

ARALIK 2013 | TAVIR | 57

dönüyorlar yarışmacıya ve ellerinin al-tındaki düğmelere basıyorlar. Tabi oraya katılan seyircilere de birbakmak gerekiyor. Her harekete adetaşartlandırılmış bir şekilde alkışla eşlikediyorlar. Burada alkış nedir diye bir du-rup düşünelim. Alkış; beğenilen saygıduyulan bir hareketin karşısında elleri-nizle beğeninizi ifade etmektir… Bir şe-yin beğenildiğini, onaylandığını anlat-mak için el çırpma.. Sözlük anlamı böy-le. Buradaki seyirci Murat Boz’un en ufakbir hareketine veya Hadise’nin iki cüm-lesinden birine alkış tutuyor. Anlayaca-ğınız bu yarışmadaki durum bayağıfarklı. Yani insanlar artık kendi tercihle-rinin dışında, kendi beğenilerinin dışın-da yönlendirilirek, beğendirtilerek, şart-landırılarak bir Murat Boz’un veya falan-canın koltuğunun gıcırdısına bile alkıştutan hale getiriliyor. Hani burada şim-di alkışın başta koyduğumuz anlamınageri dönelim. Resmen alkışın masum-

luğu ve temizliği kayboluyor. Gerçektenkendi beğenisi mi yoksa, bu düzeninonun kafasında yarattığı beğeni mi?Kendisinin diye sandığı kapitalizminonun beyninde oluşturdukları mı? Nere-de, nasıl kavramlarının niteliği karışıyor,karıştırılıyor. Tıpkı halkın bütün oluştur-duğu güzel değerlerde tepinildiği vekafalar karıştırıldığı gibi.

Bizim Hasan, şarkıyı bitirdikten sonramikrofon iki avucu arasında, ellerini kar-nına birleştiriyor, boynu yarı bükük şekil-de, heyecanla ve ezikçe değerlendirme-leri bekliyor. Jüridekileri dinliyor.Jüri’den ve Hasan’ın diyaloglarından bazıalıntılar:

-Bravo, supeeerrr..-Hasan bak burdan yıkılıyosun, burdangördüğümüz Hasan yıkılıyor..-Rahmetli babamla her pazar bu şarkıy-la uyanıyorduk… Böyle bir anım var..

-İnşallah benimle çalışırsınız, maşallah...-Hikaye çok iyi.. Opera şeklinde, şarkıgibi “ işteee kuruuu fasullyee….” diyor.. -Allah aşkına bana gel. -Hasan hemşerim ben de Zonguldak-lıyım, bana gel.-Her göreve koşturuyorum lokantada.Ayrıca Belediyenin kültür merkezindetiyatroyla uğraşıyorum..-Hadise: ben biraz suskun kaldım, bel-ki merak ettiniz nedenini. Belçikalı birarkadaşımı kaybettim. Onun cenazesin-de çaldık bu şarkıyı. (hemen fonda birefkarlı müzik veriliyor). Onun için sus-tum. O gün geldi aklıma. Çok eğlence-li bir yarışmacısın. Helal olsun.. Böyle birses var Türkiye’de keşfedilmemiş ayıp..İyi ki geldin. .-İsminde mükemmel zaten. Hasan, Hü-seyin, Ahmet, Ömer güzel isimler-Benim babamın ismi.-Benim de kayınçomun ismi…

56-58 bizim hasan_29-30 ellerimi tut 12/13/13 12:39 PM Page 57

Page 60: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

58 | TAVIR | ARALIK 2013

-Hasan bize türkü de söyle.. -Evlerinde lambaları diye bir giriyor-muş abi.. ha ha ha -Hiç hatırlamıyorum türkü. (heyecanla-nıyor)-Ne olursun bana gel.. -Hasan’ı çok seviyorum… -Adam gibi adamsın, çok tatlısın. İnşal-lah beraber çalışırız.

Diye gidiyor. Birçok cümleler kuruluyor.Her biri Hasan’ı kendi grubuna almayaçalışıyor. Sanırım her biri yarışmacılar ara-sında kendine bir grup oluşturuyor. Fi-nale kadar bu gruptakileri çalıştırıyor, re-pertuar belirliyor vs.

Bizim Hasan’lar çalışıyor, alınları terliyor,üstü başı yemek lekeleri ve bulaşığıniçinde saatlerini veriyorlar. Ama bu sa-natçı denilen jüriler, insan hayatlarını bi-rer düğmeyle, butonla belirleyen mah-lukatlar işte böyle dalga geçiyorlar,emekçilikle, halkın değerleriyle, özellik-leriyle. Çünkü onlar oraya emekçilik ya-parak gelmedi. Çoğu hazırı yedi. Hazırıyemeyenler de statüko elde ettikçebaşkalarını ezmeye başladı, düzene

ayak uydurdu. Değerlerine sırtını dön-dü. Sonra da yapay yapay üzülüyorlar,gülüyorlar Hasan’a, Hasan’lara… “Ahcanım ya..”, “Çok iyisin..” vs. diyerek ken-dilerini avutmaya çalışıyorlar.

Hasan opera okumuş, tiyatroya ilgisi var.Fakat lokantada çalışıyor uzun saatler.Çorba veriyor, kasaya bakıyor. Ve böy-le milyonlarca halk çocuğu var. Tiyatro-ya, müziğe, resime, sanata, edebiyata,sinemaya veya başka sanat dallarına ilgiduyan, yeteneği olan, yönelimi olan… Fakat her biri kendi hayatında bir kö-şede kendi tercih etmediği alanlarda bo-ğuşuyorlar.

Hasan gerçeği, bu ülkede ve dünyada-ki ezilen millyonların, yoksulların, sömü-rü altındaki halkların ortak gerçeği. İşteHasan’lar tüm heyecanı, masumluklarıve mütavazilikleriyle, koşuyorlar bu ya-rışmalara ve sanatçı denen zibidilerinkarşısına çıkarılıyorlar. Hasan’ların heye-candan dili tutulurken, bir kelimeyi ezi-le büzüle ağzından çıkarırken; karşısın-daki güya sanatçılar ise pervasızca dal-ga geçiyorlar. Çorbacıda nasıl çalıştığı-

nı, operaya uyarlayarak canlandırmayaçalışıyorlar. “Buradan yıkılıyosun” diye-rek tumturaklı laflar ediyorlar. Yok “Adında güzelmiş, benim kayınçomun adı, be-nim de babamın adı”… “Hikaye çok iyivalla” gibi kendi aralarında keyifleniyor-lar, eğleniyorlar, program sonunda dapadişah koltuklarından inip o geceninkarşılığı olan paralarını ceplerine doldu-rup jiplerine binip gidiyorlar. Ve Türki-ye onları konuşmuş oluyor bir yandan.İşte “Gökhan şöyle dedi”.. “Bakın Ebru neyaptı”.. “Murat’ın sürprizi..”.. “Hadise’denözel anlar” gibi…Dolduruyorlar bunlar-la, turşu gibi basıyorlar halkın beynine.

Bizim Hasan’lara değer verildiği, yete-neklerinin at yarışlarında seçilmediği,halkın bütün çocuklarının eşit emek vedeğer verilerek eğitildiği, geliştirildiğidüzen de gelecek. O zaman sizin düzengidecek. Karşımızda böyle koltuklarlaoturup tepeden bakan, kendi eğlence-sine, keyfine milyonları seyirci kılan biralanda at koşturamayacaksınız. Yarışma-nız da, televizyon kanalınız da, Acunu-nuz da, yalan macunlarınız da çöp ola-cak.q

56-58 bizim hasan_29-30 ellerimi tut 12/13/13 12:39 PM Page 58

Page 61: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

grev

kitapkitap

uğur çetin

nın oğlu, Sarı Mehmet’ten itaat ister,terbiyeli olsun diye bekler. Oysa ki Meh-met, emeğiyle kazanır ekmeğini bunu bi-lerek öfkesini kusar soysuzun oğluna,“Sen bana ekmek veriyorsun ha? Sen kim-sin de bana ekmek vereceksin? Çalışıyo-rum ben, alnımın teriyle kazanıyorum benonu…. Bana ekmek veriyormuş. Bençalışmayım da sen bana ekmek ver. Ulansiz değil ekmek, günahınızı bile vermez-siniz bedavadan” (Sayfa: 12)

Sarı Mehmet’in bu sözleri sınıf savaşımı-nın özet bir nedenidir adeta. Bu savaşı-mın en yalın görünümüdür. Bir eksik birfazla, öyle değil midir tüm dünyada işle-yen sömürü çarkının somut gerçeği?

Başta dedik ya “cenderme” gelir, vali gi-rer devreye, patron bir oh çekerken SarıMehmet nezareti boylar. Budur işte çivi-si çıkmış düzenin adaleti!Grev’in hikayeleri böyledir. Her biri ger-çek, her biri bizi anlatıyor, halkımızı anla-tıyor. Toplumdaki adaletsizliğin ve yoksul-luğun yarattığı yozlaşmanın, çürüme-nin sebebi kapitalizmin kendisidir! Bu çarksömürmüyor tek, kirletiyor da.

Orhan Kemal, halka kızdırmıyor, küstür-müyor Grev’de. “N’eylerse halk, güzeleyler” de demiyor. Halkı, halka sevdiriyor!Eksiği, ayıbı, küfürü, saflığıyla… Küstah,kurnaz, bencil, onurlu, dürüst, gururlu olu-şuyla… Bir halk gerçeğimizdir “Grev”in an-lattığı…

Fabrikada, mahallede, devlet dairesinde,bakkalda, gazetede, lokantada, evde…Halkın olduğu her yerde bir hikayesivardır Grev’in. Bu hikayelerin anlattığı ger-çeklerin bağrında yeşerecek, yarına dairtüm umutlarımız! q

Açıktan bir soru sormuyor, bunu yapar-ken… Gerçekleri yazıyor en çıplak haliyle.Bu gerçekler, okuyucuyu kültürüyle, gele-nekleriyle sorguluyor. “Nerede bu hikaye-nin devamı” dediğiniz noktada düşünme-ye başlıyorsunuzdur aslında…

Dili, sadeliği, açıklığı, hiçbir şeyden sakın-madan, sıkılmadan anlattığı hikayeler bizimhayatımız. Ve işte bu nedenle “banane” di-yemez hiçbir insan, hayatıyla ilgili konular-da.

Bir adaletsizliği, ancak Orhan Kemal'in di-linden okuyunca öfkelenebilirsiniz bu den-li… Bazen tebessüm edersiniz, bazen kızar-sınız onun hikayelerini okuyunca…

Bir grev hikayesiyle başlıyor kitap. Tamolarak grev de denmez ya ama tam olarakgrev dahi sayılmayan bir hak talepli eylemkarşısında bile neler olur? Patronun oğlutehdit eder, “cenderme” gelir, vali vekili dam-lar. On iki, on dört belki de on altı saat ça-lıştırılan işçilerin nasıl biteceğini bilme-dikleri grev, başlamadan biter.

Birisi patron Ahmet beye haber verir. "Ko-şun Ahmet Bey dokumacılar grev yaptı, ağasizi bekliyor!” Dün de bugün de sömürü-cüyü korkutan bir sözcüktür “grev” Ah-met Bey de korktu, telaşlandı. Huzuru kaç-tı kemirgenin. Oysa ne güzel bacak bacaküstüne atmış, lokantada dalga geçiyordugarsonla. Ahmet Bey, yesin, içsin dalgası-na baksın asalaklar gibi Sarı Mehmet ve ar-kadaşları dokuma tezgâhlarında yorgun-luktan ömür tüketsinler. Alınterinin hakkı-nı alaydılar, buna da şikâyet etmezdiler an-cak Ahmet Bey işçilerin aldıklarını da faz-la görür.

“Ekmek veriyorum!” diye esmek ister ağa-

“Yeter, söz milletin” diyerek iktidar koltu-ğuna kurulan Demokrat Parti’nin mille-tin ağzına ot tıkadığı yıllardır. Efendisinetapan bir başbakanın, milletin sesiniduymak bir yana, politikalarıyla ümüğü-nü sıktığı “demokrasi” dönemidir.

Erdoğan’ın öykünerek anlattığı bu dö-nemlerde halk, yeni sömürgeciliğin acıreçeteleriyle açlık, yoksulluk çekiyor.

İşçiler fabrikalarda karın tokluğuna çalı-şıyor, patronun, patron çocuğunun aşa-ğılamalarını sineye çekiyorlar. İktidarın uy-guladığı baskı, yasak ve adaletsizliklerinhalkta yarattığı etkileri ortaya koyan Or-han Kemal, açlığın ve yoksulluğun nedenolduğu yozlaşmayı, yıkılan umutları, de-ğersizleşmeyi yalın bir gerçeklik vurgu-suyla anlatıyor bu hikayelerinde.

Orhan Kemal’in yaptığı sadece anlatmakdeğil. Güldürüyor, yer yer öfkelendiriyor,utandırıyor. Güldürürken de, öfkelendi-rirken de bir düşünceye sevk ediyor.

ARALIK 2013 | TAVIR | 59

59 grev_sablon 12/17/13 11:13 AM Page 59

Page 62: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

60 | TAVIR | ARALIK 2013

Birinci Sınıf filmi, 84 yaşında bir insanınokumak için verdiği mücadeleyi anla-tır.1953’te Kenya-Britanya arasındaki sa-vaşta birçok insan katledilir. Birçok insa-na kamplarda işkenceler yapılır. Marugede ülkesinin bağımsızlığı için savaşmış, iş-kencelerden geçirilmiştir. Köyünü basanBritanyalılar tarafından ailesi, çocukları kat-ledilmiştir. Maruge'ye bir mektup gelir omektubu okumayı çok ister fakat okumayazma bilmemektedir... 2002’de yeni hü-kümet eğitimin parasız olduğunu tüm ül-keye duyurur. Yüzlerce çocuk okul yolu-

nu tutar. Maruge de okumak için kayıt ol-maya gider fakat öğretmenler yaşındandolayı almak istemez. Maruge eğitiminherkes için olduğunu söyler. ÖğretmenAlfred okula gelebilmesi için kitabının vekaleminin olması gerektiğini söyler. Ma-ruge kalem ve kitabını alıp ertesi gün tek-rar okula gider. Öğretmen Alfred bu se-fer önlüksüz ayakkabısız onu okula alma-yacaklarını söyler. Maruge ayakkabı ve ön-lük yaptırıp okula tekrar gider. ÖğretmenJane, Maruge’nin okuma isteğine ve ısra-rı karşısında onu okula alır. Maruge çok

çalışacağını söyler ve gereken emeği degösterir. Öğretmen Alfred Maruge’ninokulda okumasını istemez. Ailelerle vemüdürle sorun çıkacağından korkar. Ma-ruge derslerinde başarılı olur ve çokemek harcar. Çocuklarla arasındaki ileti-şim de iyidir yalnızca bir çocuk hariç;Kamo. Kamo okuma yazmayı çok kavra-yamaz arkadaşlarından geri kalır ve hiç ar-kadaşlık kuramaz.

Tüm basın 84 yaşında olan Maruge’ninokula başlamasından bahseder. Bunuduyan okulun sahibi Kiprito okula gelir veMaruge'nin kesinlikle okulda okuyama-yacağını söyler. Buradaki asıl sorun bu yaş-taki bir insanın okuyamaması değil, Ma-ruge'nin Kenya ve Britanya savaşındataraf olması, işgalciliğe karşı çıkmasıdır. Busavaşta Kiprito Britanyalıların safındadırve Maruge Kikiyu Kabilesi'nden olduğun-dan onu okulda istememektedir. Öğret-men Jane böyle bir ayrımın olmaması içinuğraşır. Fakat Kiprito Maruge'yi yetiş-kinler okuluna gönderir. Bu okulda ise sonderece yoz insanlar vardır. Jane Maru-ge'nin o okulda yapamayacağını bilir, onuokula geri almak için çok uğraşır fakat buuğraşları da sonuçsuz kalır. Başvurduğuyerler, ekonomilerinin zayıf olduğunuve eğer bir kişiye bu şansı tanırlarsa her-kesin okumak isteyeceğini, devletin bunaayıracak bütçesinin olmadığını söyler.Maruge çocuklarla vedalaşmak için oku-la gelir, derse girer ve gitmeden önce va-

sinemasinema

birinci sınıfeda çalışkan

60-61 birinci sınıf_29-30 ellerimi tut 12/13/13 12:40 PM Page 60

Page 63: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

ARALIK 2013 | TAVIR | 61

kit geçirmek için onlara alfabeyi şarkı söy-leyerek öğretir. Çocuklar çok sever buyöntemi. Jane Maruge'nin çocuklarlaolan bağını, öğretme yeteneğini görerekkendi yanına yardımcı olarak alır. Böyle-ce Maruge hem kendi öğrenir hem de ço-cuklara öğretir. Maruge'nin okula yardım-cı olarak alındığını duyan basın okula Ma-ruge’yle röportaj yapmaya gelir. Radyo-larda, gazetelerde Maruge konuşulur.Aileler ise Maruge'nin çocuklarına bir şeyöğretmesini istemezler. Çocuklarını oku-la göndermeyen aileler olur. Kipritookula gelir, Jane çocukların Maruge’denöğrenecek çok şeyleri olduğunu ve onuokuldan kovmamasını söyler fakat Kip-rito onun Kikiyular’dan olduğunu söyler.Kiprito tamamen sınıf düşmanlığı besle-mektedir Maruge'ye karşı...

Maruge’yi vazgeçiremeyen Kipritolar busefer öğretmen Jane’nin tayinini çıkartır-lar. Jane'nin okuldan gitmesi bütün ço-cukları üzer. Yeni gelen öğretmen için birtören hazırlanır ama çocuklar buna katıl-mazlar, tam tersine bir oyun hazırlarlar.Gelen öğretmeni kapıdan içeri girmedenadeta kovarak gönderirler.

Maruge Jane'nin okula geri döndürülme-si için kurulun önüne çıkar ve konuşur. Ül-kesinin bağımsızlığı için kendisine yapılanişkenceleri, ülkenin nasıl kazanıldığını, na-sıl bedel ödendiğini anlatır ve iyi öğretmen-lere ihtiyaç olduğunu söyler. Bunun üze-rine kurul Jane'i okula tekrar gönderir.Maruge kendisine gönderilen mektubunJane'in okumasını ister Jane içinden okur.Öğretmen Jane Alfred'e verir ve onunokumasını ister. Alfred okumaya başlar.Mektupta Maruge'nin şimdiye kadarkamplarda tutulduğu, işkencelerden ge-çirildiği ve ülkesinin bağımsızlığı için savaş-tığı için ona ödül verildiği ve ona minnet-tar olunduğu yazmaktadır.

Maruge ülkenin kahramanı ilan edilir.Radyolarda, gazetelerde hep Maruge’denbahsedilir. Ve Maruge kulaklarının kumladoluncaya kadar öğrenmeye devam ede-ceğini söyler.

Atasözünün dediği gibi öğrenmenin yaşıyoktur. Filmde eğitim üzerinden birçok ko-nuya değiniliyor. Bir insan en tabii hakkıolan okuma hakkını istiyor, ülkede ulusalbir bağımsızlık kazanıldığı için hala kapi-

talizm yok edilmemiş ve zenginler tara-fından yönlendiriliyor her şey.. Eğitim de..Bu ülke için bedel ödemiş, işkencelerdengeçirilmiş, savaşmış olan Maruge müca-delesi sonucunda kazanıyor bu hakkı.

İnsan tek başına da kalsa kendisininolan haklardan vazgeçmemeli ve bununiçin mücadele etmelidir. Gerçekten inan-dığımız ve savaştığımız hiçbir şey sonuç-suz kalmaz yeterki savaşalım, yollar yön-temler geliştirelim.

Birinci sınıf filmi bize bunu hatırlatıyor, busebeple izlenebilecek filmler arasında ye-rini alıyor.

Künye:Orjinal adı: The First GraderYapım yılı: 2010Yönetmen: Justin ChadwickSenaryo: Ann PeacockOyuncular: Naomie Harris , Sam FeuerNick Reding, JohnSibi-okumu, Vusi Kune-ne !

60-61 birinci sınıf_29-30 ellerimi tut 12/13/13 12:40 PM Page 61

Page 64: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

62 | TAVIR | ARALIK 2013

haberlerhaberler

Sanatçı Barış Atay Gözaltına AlındıSanatçı Barış Atay Redhack soruşturması kapsamında 22 Kasım’da gözaltına alındı. Gözaltından Ankara’yagötürülen Barış Atay, 25 Kasım’da savcı karşısına çıktı ve yalnzıca bir paragraflık ifade vererek, bu gözaltınınRedhack’le alakasız olduğunu, iktidarın Gezi Eylemleri’nden kaynaklı bir hesap sorma yöntemi olduğunu ifadeetti.

Sanat Meclisi üyeleri ise, Barış Atay'ın 'sesi Redhack sözcüsüne benzediği için' Redhack soruşturması kapsamın-da hukuksuzca gözaltına alınmasını basın toplantısıyla protesto etti. 'Direnenlerin sesi hep aynıdır' pankartıaçılan toplantıda Gezi olaylarının ardından Mehmet Ali Alabora ile Barış Atay'la simgeleşen sanatçılara yöne-lik baskı protesto edildi. Yeşilçam Sineması’nda düzenlenen basın toplantısına katılan sanatçılar arasında BarışAtay, Hüseyin Turan, Niyazi Koyuncu, Erdal Bayrakoğlu, Ayla Yılmaz, Aydoğan Topal, Mehmet Esatoğlu, BarışGünay, Serap Yarış, Osman Genç, Efkan Şeşen, Adile Yadırgı, Grup Yorum da vardı. Direnenlerin Sesi Hep Aynıdırpankartının açıldığı basın toplantısında okunan basın metninde şunlara değilinildi:

AKP 2001 yılında iktidara geldi. 2001’den 2013’e kadar kesintisiz olarak sürdürdüğü ve hala sürdürmekte olduğuiktidarı boyunca birçok uygulamaya imza attı. Bu uygulamalar halkın sorunlarını çözmekten çok daha büyükçözümsüzlükler yarattı. Ekonomik, sosyal ve siyasal alanda sadece kendi işine gelen politikaları oldu. Bun-lar da büyük bir öfkenin birikmesine neden oldu. Halkın öfkesi 13 yıl boyunca büyüdü, büyüdü, büyüdü vesonunda patladı. Her geçen gün artan yoksulluktan, iktidara yakın sermayenin sürekli büyümesinden, hemkendi dışındaki her türlü yaşam biçimine düşman tavrından, her türlü hak aramayı gazla TOMA’yla ezmeyeçalışan tavrından dolayı insanlar yeter artık dedi ve sokaklara aktı.AKP bu süreçten dersler çıkarıp politikasını yeniden düzenlemek yerine halkın bu öfkesini daha çok şiddetuygulayarak bitirmeyi seçti. Halkın her kesiminden adeta intikam almaya başladı. Kendisinin de itiraf ettiği‘Türkiye’nin her yerinde halkın sokaklara indiği’ gerçeğini göz ardı etti. Hedef seçtiği bazı kişi ve kurumlarabu ayaklanmanın sorumluluğunu yüklemeye çalıştı.

Bu hedefler arasında halktan yana tavır alan, halkın bütün ülkeyi saran direnişine kayıtsız kalmayan aydın vesanatçılar da vardı. Yeri geldi tek tek, yalnızlaştırarak, kendi basınına linç ettirerek, hedef göstererek, yeri gel-di gruplar halinde, yeri geldi ‘terör’ adı altında, yeri geldi ‘narkotik’ adı altında, yeri geldi ‘bilişim’ adı altındagözaltına aldı… Tek yöntem bu değildi intikam için… Ekonomik yaptırımlara da başladı. Yeri geldi oyuncu-ları diziden çıkardı, yetmediğinde diziyi yayından kaldırttı. Yeri geldi çalıştığı gazeteden, televizyondan çıkart-tırdı, yeri geldi tiyatrolara ödeneği kesti… İşte bunlardan bir örnek de Barış Atay. Direnişin başından bu yanahalkla birlikte hareket etti diye, buna kayıtsız, duyarsız kalmadı diye, komik gerekçelerle gözaltına alındı. Onugözaltına alarak bütün sanatçılara da gözdağı vermek istiyor AKP. Uslu durmazsanız hepinizi böyle bir bir toplarımdemek istiyor. Sanata ve sanatçıya nasıl baktığını lafta değil uygulamada aramak gerekir. Ahmet Kaya’ya değerveriyormuş gibi gösterip hak arama mücadelesi içinde olan bir başka sanatçıyı ve onun şahsında bütün sanatçılarıhedef tahtasına koyan bir iktidar, sanatçının dostu olamaz. Halkın direnişine daha çok saldırıyla cevap verenbir iktidar halkın da dostu olamaz.

Biz bu ülkenin tiyatrocuları, sinemacıları, müzisyenleri, ressamları, şairleri, heykeltıraşları, fotoğraf sanatçıları,performans sanatçıları, dansçıları, edebiyatçıları…Mehmet Ali Alabora, Barış Atay, başka nedenler bahaneedilerek gözaltına alınan diğer sanatçılar ve onlar nezdinde bize yapılan bu uygulamayı protesto ediyoruz.Güneşi Balçıkla Sıvayamazsınız…Siz bizi yalnızlaştırmaya çalıştıkça biz daha çok bir araya geleceğiz. Siz bizitek tek ‘avlamaya’ çalıştıkça biz daha çok örgütleneceğiz. Üretimlerimizle, sanatımızla, halkımızın yanında saftutacağız… Çünkü şu tarihsel gerçeği biliyoruz ki; Sanatı Yapanlar Yasaları Yapanlardan Daha Güçlüdür! qSANAT MECLİSİ

62-64 haber yorum_29-30 ellerimi tut 12/13/13 12:41 PM Page 62

Page 65: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

ARALIK 2013 | TAVIR | 63

FDergimizi İnternetten de Takip EdebilirsinizDergimizi www.tavirdergisi.org sitesinden takip edebilirsiniz.Yeni sayıların yanı sıra 1980 yılından itibaren tüm sayıların pdfhallerini okuyabilirsiniz.

FGrup Yorum Elemanı Ayfer Rüzgar’ın Mahkemesi 14Ocak’taGrup Yorum elemanı Ayfer Rüzgar’ın ikinci mahkemesi 14Ocak’ta görülecek. Ayfer Rüzgar devrimci Nebiha Aracı için ya-pılan basın açıklamasından gözaltına alınmış ve tutuklanmış-tı.

Fİdil Tiyatro Atölyesi Oyuncusu Veysel Şahin’in Mahkme-si 21 Ocak’taİdil Tiyatro Atölyesi oyuncusu ve dergimiz yaıyın danışmanı Vey-sel Şahin 19 Ocak’ta İdil Kültür Merkezi’ne yapılan baskındagözaltına alınarak tutuklanmıştı. Veysel Şahin’in ilk mahkeme-si 21 Ocak’ta görülecek. q

DUYURULARGRUP YORUM GÜNCE

Grup Yorum, 9 Kasım günü Van’da, 10 Kasım günü de Diyarbakır’da konser verdi. Van’da konseri bir kitabevi düzen-lerken, Diyarbakır Ergani’deki konseri Sağlık Emekçileri Sendikası (SES) düzenledi.

Van’a konserden bir gün önce giden Grup Yorum üyeleri, Van TV’de bir programa katılarak konser hakkında bil-gi verdiler, gündem üzerine konuştular. Ayrıca Van'daki depremzedeleri ziyaret ettiler. Van’da yaklaşık 200 in-san, çadır kentlerde kalıyor. Elektrikleri olmayan, soğuktan hastalanan depremzedelerin şimdi de konteynırları-na göz dikilmiş durumda. Grup Yorum, depremzedelerin yaşadığı sorunları Sanat Meclisi’ne taşıyacaklarını söyle-di.

Van’da 9 Kasım akşamı yapılan konserde Grup Yorum’un yeni çıkan Halkın Elleri albümüden yeni şarkılar daseslendirildi. Taşlamanın nakaratı konsere katılan 2500 kişi tarafından seslendirildi. Coşkulu geçen konserde GrupYorum tarafından yapılan konuşmalarda “Ortak Düşman Amerika”ya vurgu yapıldı.

Açılan stantlara yoğun ilgi oldu, çok sayıda kırmızı fular ve bere satıldı. Yürüyüş ve Tavır dergileri de Vanlılaraulaştırıldı.

Van’daki konserin ardından Ergani’ye giden Grup Yorum, buradaki konserini Ergani’nin en büyük salonunda gerçek-leştirdi. 1000 kişinin katıldığı Diyarbakır konseri de coşkulu geçti. Konserlerde yapılan konuşmalarda emperyal-izmle, faşizmle barışılmayacağı vurgulandı.q

3 Kasım Kadıköy’de gerçekleşen Alevi mitinginde sahnealdı.8 Kasım Van’da sahne alarak 2000 kişiye seslendi.10 Kasım Diyarbakır Ergani’de 1500 kişiyle türkülerini söy-ledi.17 Kasım Köln Anadolu Federasyonu Kurultayı’nda 400 ki-şiye seslendi.19 Kasım Kazova Direnişçilerinin zafer gecesine katılaraktürkülerini seslendirdi.23 Kasım İsviçre Zürih’te 1500 kişiyle türkülerini söyle-di.30 Kasım İnsburg’da 800 kişiye seslendi. 1 Aralık Hamburg’ta 2200 kişiye seslendi.6 Aralık Beltaş işçilerinin zafer gecesine katılarak 100 ki-şiye seslendi.6 Aralık Direnişteki Bedaş işçilerini ziyaret ederek türkü-lerini söyledi.7 Aralık Bielefeld’te 2000 kişiyle türkülerini seslendirdi.Albüm Söyleşileri Gazi Mahallesi, Alibeyköy, Kartal, Ka-dıköy Mephisto Kitabevi, Örnektepe ve Esenyurt- Kuruçeş-me mahallelerinde gerçekleştirildi. q

Grup Yorum Van ve Diyarbakır’daydı

62-64 haber yorum_29-30 ellerimi tut 12/13/13 12:41 PM Page 63

Page 66: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin

wİngiltere’den Grup Yorum’a Vize YasağıAKP hükümeti ve İngiliz elçiliği işbirliğiyleGrup Yorum’a yapılan saldırılar devam ediyor.Sudan sebepler bahane edilerek sanat düş-manlığı yüzünü bir kez daha gösterdiler! İngil-tere vize vermeme nedenini son derece ironikbir şekilde açıkladı ”Buraya geldiğinizde geridönüp dönmeyeceğiniz kaygısı yaşıyoruz.”Soruyoruz! 29 yıldır yüzlerce kez yurt dışına gi-dip gelen Grup Yorum’un hangi üyesi hangi Av-rupa ülkesinde kaldı, açıklayın! Her türlü en-gellemelere rağmen Grup Yorum dostları se-venleri ve halkımızın sahiplenmesiyle 19 Ocak2014’de gerçekleşecektir.

wGrup Yorum Elemanı Sultan Kavdır Gözaltına AlındıGrup Yorum elemanı Sultan Kavdır, 19 AralıkKatliamı’nı protesto etmek için katıldığı basınaçıklamasından gözaltına alındı. Sultan Kavdıraynı gün serbest bırakıldı.

widil Tiyatro Atölyesi Tavır Dağıtımıidil Tiyatro Atölyesi oyuncuları Tavır DergisiEkim-Kasım sayısını, Harbiye Muhsin ErtuğrulSahnesi önünde Zengin Mutfağı oyunu çıkışıve Kağıthane Sadabad Sahnesi önünde Göz-lerimi Kaparım Vazifemi Yaparım oyunu çıkışıdağıttı. Dağıtımlarda halkın ilgisi gözlemlenir-ken toplam 29 dergi halka ulaştırıldı.

wF Tipi Film Kıbrıs’ta Gösterildiİdil Kültür Merkezi,Komünist Emek Hareketi veBarikat Gazetesi’nin düzenlediği “F Tipi Film”gösterimi Gönyeli Belediyesi’nde yapıldı. “KTÖS,KTOEÖS, ÇAĞ-SEN, BES, Basın-Sen, El-Sen, Tel-Sen, Daü-Sen, KSP, Kıbrıs Pir Sultan Abdal Kül-tür Merkezi, Baraka, Kıbrıs Poseidon Kültür veSanat Merkezi’nin destek verdiği etkinlikte “FTipi Film” gösteriminin ardından Grup Yorumüyelerinden Caner Bozkurt ve İnan Altın film-le ve yeni çıkan CD’leri “Halkın Elleri” ile ilgili so-

ruları yanıtladılar. Etkinlik birlikte söylenenGrup Yorum şarkıları ile sona erdi.

wHasan Ferit Gedik İçin Kitap Çıkarılıyor30 Eylül’de Gülsuyu’nda çeteler tarafından altıkurşunla katledilen Hasan Ferit Gedik için ar-kadaşları yoldaşları bir kitap çıkarıyor... Bu ki-tapta Hasan Ferit için yazılan şiirler, yazılar, onutanıyanlarla yapılan röportajlar, fotoğraflar veyozlaşmaya karşı mücadeleye dair yazılar yeralacak... Hasan Ferit Gedik kitabında yer alma-sı için yazı, şiir, mektup gönderebileceğiniz ad-res: [email protected]

wNelson Mandela Yaşamını YitirdiAkciğer enfeksiyonu nedeniyle 8 Haziran'dahastaneye kaldırılan Mandela, 1 Eylül'de tabur-cu edilerek evine gönderilmişti.Güney Afri-ka'daki ırkçı beyaz rejime karşı yürüttüğü mü-cadele nedeniyle ömrünün 27 yılını demirparmaklıklar ardında geçiren Mandela, ülkesi-ne 5 yıl devlet başkanı olarak hizmet etmişti.Gü-ney Afrika Cumhurbaşkanı Jacob Zuma, Nel-son Mandela'nın 5 Aralık’ta hayatını kaybetti-ğini açıkladı.

wAKP Tiyatroları Ödenekle CezalandırıyorBakanlık, yardım yaptığı özel tiyatrolara, “ge-nel ahlâk kurallarına uygun” oyun sahneleme-leri için protokol imzalama zorunluluğu getir-di. Dahası “genel ahlaka uygun oyun” sergile-meyen tiyatronun yardımı 15 gün içinde yasalfaiziyle birlikte geri alınacak, dendi. Yasada ge-nel ahlak kavramı ucu açık bırakılırken, bu dev-letin yandaş olmayan tiyatrolara yeni bir cezayaptırımı olarak somutlaşmış oldu.

wÖzel Tiyatrolara Para YağıyorÖzel tiyatrolara verilen ödenek listesinde 10.,12., 16. ve 19. sırada yer alan oyunlar, OyuncuTayfası adlı grup tarafından sahneleneceği

duyrulan oyunlar. “Amatör oyunlar” kategori-sinde yardım alan “Çılgın Cenaze” adlı oyun dabu grubun sanat yönetmeni ve “babası” oldu-ğunu iddia eden Kerem Yılmaz’ın. Yardım lis-tesinde her oyun için farklı şirketlerin ismi bu-lunuyor. Yönetmelikte bu konuya dair her-hangi bir madde bulunmuyor, ancak tiyatrocu-lar bu zamana kadar her topluluğun bir oyuniçin yardım aldığını söylüyor. Oyuncular bu du-rumun büyük bir adaletsizlik ve haksızlık oldu-ğunu belirtirken daha önce kardeş olduğu için,eskiden ortak olup ayrılıp başka tiyatolar kur-dukları için yardım alamayan tiyatrolar oldu-ğunu anlatıyor. Ancak “Bilge Kral-Aliya”, “BenimAdım Necip”, “Sürgün Sultan”, “Püf Noktası”, “Şe-kerpare” ve “Çılgın Cenaze” oyunları Tiyatro Tay-fası’nın bu gruba ait.

wHalkın Elleri Söyleşileri Devam EdiyorGrup Yorum’un son albümü Halkın Elleri’nin

söyleşileri devam ediyor. İstanbul’un yoksul ge-cekondu mahallelerine giden Grup Yorum bu-rada albüme dair eleştirileri dinliyor, üretim sü-recini dinleyenleriyle paylaşıyor. Şu ana kadarEsenyurt-Kuruçeşme, Örnektepe, Nurtepe,Kartal, Sarıgazi, Gazi, Alibeyköy semtlerindegerçekleştirilen söyleşilere yüzlerce kişi katıl-dı. Halkın Elleri söyleşileri kitapevlerinde ve ma-hallelerde devam edecek

wGrup Yorum direnen Beltaş İşçilerini Ziyaret EttiBELTAŞ şirketine bağlı olarak CHP’li Beşiktaş Be-lediyesinde çalışan işçilerin işlerinden atılma-larına karşı çadır kurarak direnen işçilerin di-renişi zaferle sonuçlanmıştı. BELTAŞ işçilerinin,Devrimci İşçi Hareketi öncülüğünde gerçekleş-tirdiği direnişin zafer kutlaması 6 Aralık günüDİSK Genel Merkezi Binasında gerçekleşti.Grup Yorum türküleri ile birlikte BELTAŞ işçile-rinin yanında oldu. Etkinliğe 100 kişi katıldı. q

kısa... kı sa... kı sa... kı sa.. kı sa... kı sa... kı sa... kı sa... kı sa... kı sa... kı sa... kı sa... kı sa... kı sa...kı sa...

64 | TAVIR | ARALIK 2013

haberlerhaberler

62-64 haber yorum_29-30 ellerimi tut 12/13/13 12:41 PM Page 64

Page 67: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin
Page 68: 01 12/13/13 12:23 PM P 9Sahibi Tavır Yayınları adına Bahar Kurt Genel Yayın Yönetmeni Gamze Keşkek Sorumlu Yazıişleri Müdürü Yeliz Yılmaz Yayın Danışmanı Veysel Şahin