Orgutler veaglar

Post on 13-Jan-2017

1.261 views 0 download

Transcript of Orgutler veaglar

ÖRGÜTLER ve AĞLARGİDDENS - SOSYOLOJİ

GİRİŞ

• Amerikalı sosyolog George Ritzer McDonalds'ın sanayileşmiş toplumlarda meydana gelmekte olan dönüşümün canlı bir eğretilmesi olduğunu ve toplumun "McDonaldslaştırılması"na tanık olduğumuzu ileri sürmektedir. Ritzer'e göre McDonaldslaştırma, "fast-food restoranlarının ilkelerinin Amerikan toplumunu ve diğer dünya toplumlarını yönetmeye başladığı bir süreçtir."

Ritzer, McDonalds restoranlarını yöneten dört ilkenin -• verimlilik,• hesaplanabilirlik,• tekbiçimlilik ve • otomasyon yoluyla denetim- toplumumuzu

zaman yoluyla gitgide daha fazla "ussallaştırdığını" göstermektedir.

• Ritzer, kendinden önceki Klasik sosyolog Max Weber gibi, ussallaştırmanın yıkıcı etkilerinden korkmaktadır ve McDonaldslaştırmanın "ussallığın usdışılığı" olarak adlandırdığı bir dizi usdışı durumu doğuracağını ileri sürmektedir.

• Hepsinden öte, Ritzer, McDonaldslaştırmanın insanı "insanlıktan çıkardığını" ileri sürer. Hamburger almak için kayan bandın üzerindeymiş gibi düzenli hareket eden müşteriler ve kasanın diğer tarafında aynı özelleşmiş görevleri durmaksızın tekrar eden çalışmalar, sanki montaj hattındaki robotlar gibidirler.

• Örgütler kuramı ve çalışmaları, sosyolojinin önemli konularından biridir. Aynı zamanda klasik sosyolog Max Weber'in ele aldığı temel sorunlardan da birisidir. Bu bölümde sosyologların örgütler hakkında söylediklerini inceleyeceğiz ve Weber'in kuramı gibi gevşek ağlarca karakterize edilen bir dünyada doğruluğu olup olmadığına bakacağız.

Örgütler

İnsanlar kendi başlarına kolay kolay gerçekleştiremedikleri etkinlikleri yapabilmek için sıklıkla bir araya gelirler. Böylesi işbirliği gerektiren etkinlikleri gerçekleştirmenin yollarından biri de örgüt kurmaktır.

Örgüt, - ortak bir hedefe ulaşmak için ortaklaşa eylemler gerçekleştirmek niyetiyle bir araya gelmiş insanlardan oluşan, tanımlanabilir üyeliği olan bir gruptur.

- Bir örgüt, hepsi birbirini yüzyüze tanıyan küçük bir grup insandan oluşabilmekle birlikte, genelde büyük ve anonimdir; üniversitelerin, dinsel toplulukların ve büyük ticari şirketlerin hepsi örgütlere birer örnektir.

 • Modern sanayi ve sanayi sonrası toplumlarındaki

örgütler son derece resmi olma eğilimindedirler. Resmi bir örgüt, hedeflerine ulaşabilmek için ussal olarak, genelde açık kurallar, düzenlemeler ve yordamlar yoluyla belirlenmiş bir örgüttür.

• Bu durum, kısmen, yasal bir duruşun çoğu kez resmiyete ihtiyaç duyulmasından kaynaklanmaktadır.

• Günümüzde, resmi örgütler dünyadaki en yaygın örgütlenme biçimidir.

Geleneksel dünyadaki çoğu toplumsal dizge, uzun dönemler içinde, göreneklere ve alışkanlıkların birer sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Buna karşın, örgütler genelde tasarlanırlar -belli hedefler göz önünde tutularak, özellikle bu hedeflere ulaşmayı sağlayacak biçimde inşa edilmiş binalarda ya da fiziksel düzenlemeler içinde kurulurlar.

• Örgütler gündelik yaşamımızda, eskisinden çok daha önemli bir rol oynamaktadırlar. Bizi dünyayla kaynaştırmalarının yanında, yaşadığımız sürece bu dünyada gösterdiğimiz ilerlemeyi kaydederler ve öldüğümüzde bizi bu dünyadan çıkarırlar.

• Modern dünyada nüfusun çoğunluğu daha önce hiç olmadığı kadar birbirine bağımlıdır. Gereksinmelerimizin çoğu, hiç tanımadığımız ve aslında bizden binlerce uzakta yaşayan insanlarca karşılanmaktadır. Böyle bir durumda, etkinlikler ve kaynaklar arasında muazzam bir eşgüdüm sağlamak zorundadır işte bu eşgüdümü örgütler sağlar.

Yine de örgütlerin yaşamımız üzerindeki muazzam etkisi her zaman bizim yararımıza olmaz. Örgütlerin elimizdekileri alıp üzerlerinde çok az nüfuz sahibi olduğumuz memurların denetimine vermek gibi bir etkileri de vardır. Söz gelimi, hepimiz devletin bize söylediği şeyleri -vergi ödemek, yasalara uymak, savaşa gitmek gibi şeyleri yapmakla yükümlüyüzdür.

Bir bürokrasi olarak örgütler• Modern örgütler konusunda ilk dizgesel yorumu

Max Weber geliştirmiştir. Weber, örgütlerin insanlar ya da ürettikleri mallar arasında, uzam ve zamanda dengeli bir eşgüdüm sağlamanın yolları olduğunu ileri sürmüştür. Weber, örgütlerin gelişiminin bilgi akışının denetlenmesine bağlı olduğuna dikkati çekmiş ve bu süreçte yazıya geçirmenin önemini vurgulamıştır: Bir örgüt işleyebilmek için de yazılı kurallara, "anılarını" saklamak için de dosyalara gereksinim duyar. Weber örgütleri erkin tepede toplanmaya eğilimli olduğu son derece sıradüzenci oluşumlar olarak görmüştür.

Büyük ölçekli örgütlenmelerin çoğu, Weber'e göre, doğaları gereği bürokratik olmaya eğilimlidirler.

'Bürokrasi' sözcüğü hem yazıhane ve hem de çalışma masası anlamına gelen bureau sözcüğüyle Yunanca 'yönetmek' fiilinden türetilen cracy sözcüğünün bileşiminden oluşan, bileşik bir sözcüktür ve Moniseur de Gournay tarafından 1745 yılında ortaya atılmıştır. Bu yüzden, bürokrasi, resmi makamların yasası anlamına gelir.

• Weber'e göre, modern toplumlarda bürokrasinin yaygınlaşması kaçınılmazdır; bürokratik yetke, büyük ölçekli toplumsal dizgelerin idari gereksinmeleriyle baş edebilmenin yegane yoludur.

Bürokratik örgütlerin yayılmasının kökenlerini ve doğasını inceleyebilmek için Weber bir ideal bürokrasi tipi oluşturdu. Weber, ideal bürokrasi tipinin belli başlı karakterize edici özelliklerinin bir listesini çıkarmıştır:• 1. Bürokrasi, en yüksek yetkenin tepede

bulunduğu bir piramide benzer. Kararları eşgüdümlü olarak almayı olanaklı kılan ve tepeden tabana doğru yayılan bir emir komuta zinciri vardır. Bu hiyerarşideki her üst, bir astını hem denetler hem de gözetler.

Hiyerarşik Model

• 2. Örgütün her kademesindeki memurların işlerini yazılı kurallar yönetir. Bu, bürokratik görevlerin yalnızca birer usul meselesi olduğu anlamına gelmez. Memuriyette yukarı doğru çıkıldıkça kurallar daha fazla durumu kapsayacak biçimde genişler ve yorumlanmaları esneklik ister.

• 3. Memurlar tam gün çalışırlar ve düzenli maaş alırlar. Hiyerarşideki her işin belirli sabit bir ücreti vardır. Bireylerin örgüt içinde kariyer yapmaları beklenir. Terfiler yeteneğe, kıdem derecesine ya da her ikisinin bileşimine bağlı olabilir.

• 4. Bir memurun örgüt içindeki görevleriyle dışarıdaki yaşamı arasında bir ayrım vardır. Memurun ev yaşamı işyerindeki etkinliklerinden farklı olduğu gibi fiziksel olarak da ondan ayrılmıştır.

• 5. Örgütün hiçbir üyesi işlettikleri maddi kaynakların sahibi değildir. Weber'e göre, bürokrasinin gelişimi, işçileri üretim yollarının denetiminden uzaklaştırmıştır.

• Weber, bir örgütün ideal bürokrasi tipine ne kadar yakın olursa, ulaşmak amacıyla kurulduğu hedeflere ulaşma konusunda o kadar başarılı olcağına inanıyordu.

Bürokrasilerde resmi ve gayri resmi ilişkiler• Weber'in bürokrasi ilişkin çözümlemesi,

önceliği örgüt içindeki resmi ilişkilere, yani örgütün tüzüğünde açıkça belirtildiği biçimiyle insanlar arasındaki ilişkilere verir. Ama gayri resmi yollar, bürokrasilerde başka türlü elde edilemeyecek bir esneklik sağlar.

• Örgütlerde işlev bozukluğuİşlevselci bir sosyolog olan Robert Merton, Weber'in ideal bürokrasi tipini incelemiş ve bürokrasinin kimi içsel öğelerinin bürokrasinin kendisinin düzgün biçimde işlemesini tehlikeye atabileceği ve yıkıcı sonuçlar doğurabileceği sonucuna varmıştır. bu durumu, 'örgütlerin işlev bozukluğu' olarak adlandırmıştır. • Kuralların her ne pahasına olursa olsun yerine

getirilmesi durumu olarak tanımlanabilecek bir bürokratik ayinsellik;

• bürokratik kurallara sıkı sıkıya bağlılığın, bu kuralların altında yatan örgüt hedeflerinin önüne geçebilecek olması.

Mekanik ve organik dizgeler olarak örgütler

• Bürokratik yordamlar etkin biçimde tüm iş tiplerine uygulanabilir mi? Bazı bilgi temelli düşünürler, bürokrasinin sıra tekdüze işlere geldiğinde akla yatkın olduğunu, ancak sıra işin gerektirdiklerinin öngörülemeyecek biçimde değiştiği durumlar için sorun yarattığını söylemektedirler.

• Tom Burns ve G. M. Stalker, biri mekanistik diğeriyse organik olmak üzere, iki tip örgütlenme biçimi olduğundan söz ederler.

Örgütlerin fiziksel düzeni• Çoğu modern örgüt, özel olarak

tasarlanmış fiziksel düzenlemeler içinde işletilirler. Belli bir örgüte ev sahipliği yapan bir bina, yalnızca o örgütün etkinliklerine özgü özellikleri taşımakla kalmaz, diğer örgütlerle önemli mimari karakteristikleri de kapsar.

• Michel Foucault, bir örgütün mimarisiyle toplumsal düzeni ve yetke dizgesi arasında doğrudan bir ilişki olduğunu ortaya koymuştur.

• Foucault, modern örgütlerin mimari düzenlerinde görünürlük ya da görünmezlik öğesinin yetke örüntülerinin dışavurumu olduğunu ve örgütleri etkilebildiğini özellikle vurgular. Görünürlük düzeyi, astların, Foucault'un gözetim olarak adlandırdığı, örgütlerin etkinliklerin izlenmesi durumuna ne kadar kolay maruz kalacaklarını belirler.

• Max Weber,in soyut yanlarıyla tartıştığı yazıhaneler, aynı zamanda mimari düzenlemelerdir – koridorlar yoluyla birbirlerinden ayrılmış odalardır. “En üst kat” ifadesi kimileyin örgütün tepesindeki kişileri işaret etmek için kullanılır.

• Fiziksel yakınlık gruplaşmayı kolaylaştırırken, fiziksel uzaklık gruplar arasında kutuplaşmaların ortaya çıkmamasına, örgütün bölümleri arasında “biz” ve “onlar” tutumunun ortaya çıkmasına neden olur.

Gözetimin birkaç biçimi vardır.• Bunlardan biri, astların çalışmalarının üstleri

tarafından doğrudan izlenmesidir.• Gözetimin ikinci türü daha karışık ama bir o

kadar önemlidir. İnsanların iş yaşamları hakkında dosyalar, kayıtlar ve vaka tarihleri tutmaktan oluşur.

• Son olarak, öz-gözetim gelir. Öz-gözetim, kişinin başkaları tarafından gözetlendiğine ilişkin kendi kabullerinin yine kendi davranışlarını değiştirmesi ve yapabileceklerinin sınırlarını belirlemesidir.

Gözetim altına alma: hapishane• Foucault'ya göre modern hapisanenin kökeni, bir

felsefeci ve toplum düşünürü olan Jeremy Bentham'ın ondokuzuncu yüzyılda tasarladığı mimari bir örgüt taslağı olan Panopticon'a dayanır.

• Kimilerinin adlandırdığı bir gözetim toplumunda (yaşamlarımızla ilgili bilgilerin akla gelebilecek her türlü örgüt vasıtasıyla toplandığı bir toplumda) yaşıyoruz.

Bentham'ın Panopticon modeline göre inşa edilmiş bir hapishane.

Dünyayı saran örgütler

• Sosyologlar ulusal sınırları aşan örgütleri oluşturabilmenin nasıl mümkün olduğunu ve etkilerinin neler olabileceğini görmek amacıyla uluslararası örgütleri incelemektedirler.

• Sosyologlar uluslararası örgütleri, ulus devletlerden oluşan uluslararası devlet örgütleri ve sivil örgütlenmelerden oluşan uluslararası sivil toplum örgütleri olmak üzere, ilkece ikiye ayırırlar.

• Küresl örgüt tiplerinden ilki, üyesi olan ulusların birbirleriyle iş yapabilmeleri amacıyla devletler arasında yapılan antlaşmalarla kurulan uluslararası devlet örgütleridir (UDÖ).

• İkinci küresel örgüt tipi, bireyler ya da özel örgütler arasında yapılan anlaşmalarla kurulmuş olan uluslararası örgütlerden oluşan uluslararası sivil toplum örgütleridir (USTÖ).

Ekonomik örgütler

Modern toplumlar, Marx'ın deyimiyle, kapitalisttirler. Kapitalizm şu önemli özellikleri yoluyla diğerlerinden ayrılır: üretim araçlarının özel mülkiyete bırakılması; kar hırsı; ucuz ham madde ve işgücü bulmayı sağlayacak ve malların pazarda satılmasını kolaylaştıracak bir serbest rekabet; sınırsız bir genişleme ve sermayeyi büyütmeye yönelik yatırımlarKapitalizm, Marx gibi pek çok eleştirmeni olsa da, şu anda dünyadaki en yaygın ekonomik örgütlenme biçimidir.

Şirketler ve şirket erki• Son yirmi yılda modern sermayeci

ekonomiler büyük şirketlerin yükselişinden giderek artan biçimde etkilenmişlerdir.

• Girişimci -yani hem şirketin sahibi hem de yöneticisi konumundaki patron- imgesi küçük şirketler için hala geçerlidir.

• Büyük şirketlerin çoğunun artık şirketin sahipleri tarafından yönetilmediği ve yöneticilerin eline teslim edildiği görülmektedir.

Belli bir sanayi sektörünü bir ya da birkaç şirket ele geçirdiğinde, serbest rekabete girmek yerine genellikle işbirliği yaparak fiyatları birlikte belirlemeyi tercih ederler.

• Bir şirketin belli bir sanayi sektöründe tek söz sahibi haline gelmesine tekel denir.

• Küçük bir grup dev şirketin biraraya gelerek sektöre egemen oldukları oligopol ise daha yaygın görülen bir durumdur.

Şirket sermayeciliği tipleriTicari şirketlerin bugün dahi varlığını sürdüren ve birbiriyle çakışan üç genel gelişim evresi bulunur.• Bu evrelerden ilki, ondokuzuncu

yüzyıldaki şirketleri karakterize eden ve yirminci yüzyılın başlarında da etkisini sürdürmüş olan aile kapitalizmiydi. Büyük şirketler, bireysel girişimciler tarafından ya da aynı aileden ve soydan gelen üyeler tarafından yönetiliyorlardır.

• Büyük ticari şirketler sektöründeyse aile kapitalizmi yerini zamanla yönetsel kapitalizme bırakmıştır. Büyük şirketlerde gitgide daha fazla söz sahibi olan yöneticiler, girişimci ailelerin yerini almıştır. Şirket daha somut bir ekonomik kendilik olarak ortya çıkmıştır.

• Refah kapitalizmi, şirketi devlet ya da birlikler yerine sanayiye dayalı modern yaşamın pazar belirsizlikleri karşısında birincil sığınak haline getirmeyi hedefleyen bir uygulamadır.

• Yönetsel kapitalizmin yerini günümüzde kısmen de olsa kurumsal kapitalizme bıraktığını söylemektedirler. Bu terim, yalnızca tek bir şirket sınırları içinde karar alan değil, aynı zamanda bu sınırların dışına taşan bir şirket erkinin gelişimini denetleyen konsolide bir liderlik ağına işaret eder.

Ulusaşırı şirketler• Küreselleşmenin ağırlığını hissettirmeye

başlamasıyla birlikte, büyük şirketlerin çoğu uluslararası bir ekonomik bağlamda iş yapar hale gelmişlerdir. Bu şirketler bir ya da birkaç ülkede yeni işkolları kurdukları zaman çokuluslu ya da ulusaşırı şirketler olarak nitelenmektedir. Ulusaşırı terimi, bu şirketler birçok ulusal sınırı aştığı için tercih edilmektedir.

Ulusaşırı şirket tipleri

H. V. Permutter ulusaşırı anonim şirketleri üçe ayırır.• Bunlardan ilki, şirket siyasetinin şirketin kurulduğu

ülkede konuşlaşmış olan genel merkezinde oluşturulduğu ve uygulamaya geçirildiği etnosentrik ulusaşırı şirketlerdir.

• İkinci ise, denizaşırı yan kuruluşların yerel şirketlerin yönetimine bırakıldığı polisentrik ulusaşırı şirketlerdir.

• Son olarak, yönetim yapısı uluslararası olan geosentrik ulusaşırı şirketlerden söz edilebilir.

Küresel ölçekte planlama

Küresel şirketler, gerçek anlamda küresel bir planlama yapabilen ilk örgütlerdir. Gelişmiş küresel ağlara sahip olan birkaç şirket, farklı ulusların ticari etkinliklerine şekil verebilmektedir. Richard Barnet ve John Cavanagh, yeni dünya ekonomisinde ticari etkinlikleri birbirine bağlayan dört ağ bulunduğunu ileri sürmektedirler: -Küresel Kültürel Pazar, -Kültürel Alışveriş Merkezi, -Kültürel İşyeri ve -Küresel Para Ağı.

• Küresel Kültürel Pazar; Küresel imgeler ve düşler, sinema filmleri, televizyon programları, müzik, videolar, oyunlar, oyuncaklar ve tişörtler yoluyla dünya çapında satılmaktadır.

• Küresel Alışveriş Merkezi, "sersemletici çeşitlilikte yiyecek, içecek, giyecek ve eğlenceyi barındıran gezeneksel bir süpermarkettir."

• Küresel İşyeri; yazıhanelerden, fabrikalardan, restoranlardan ve malların üretilip tüketildiği ya da bilgi alışverişi yapılan başka milyonlarca mekandan oluşan devasa bir alandan oluşur. 

• Bu ağ, hem kaynak sağladığı hem de ona parasal açıdan destek olan Küresel Para Ağıyla yakından bağlantılır.

Bürokrasinin ötesi mi?

• Çok sayıda örgüt daha esnek ve hareketli pazar gereksinmelerine yanıt verebilecek hale gelebilmek amacıyla dikey ve katı emir-komuta zincirlerinden vazgeçip “yatay” ve işbirliğini hedefleyen modellere dönüş yapmıştır.

Örgütsel değişim: Japon modeli

Japon şirketleri birkaç bakımdan Weber'in bürokrasiyle ilişkilendirdiği vasıflardan uzaklaşmışlardır:

• 1. Üstlerin kararları astlarla birlikte alması. • 2. Daha az uzmanlaşma.• 3. İş güvenliği.• 4. Grup odaklı üretim.• 5. İş yaşamıyla özel yaşamın birleştirilmesi.

Örgütsel değişim: Japon modeli

1. Üstlerin kararları astlarla birlikte alması Büyük Japon şirkederinde Weber'in betimlediği gibi her astın yalnızca bir üstüne karşı sorumlu olduğu bir yetke piramidi yoktur. Daha çok, örgütün yöneticileri uygulanan siyaset konusunda alt düzeylerdeki çalışanların fikirlerini dikkate alır ve onlara danışır; hatta düzenli olarak onlarla toplantılar yaparlar.

• 2. Daha az uzmanlaşma. Japon örgütlerdeki çalışanlar Batı'daki meslektaşlarının aksine çok daha az uzmanlaşırlar.

• 3. İş güvenliği. Japonya'daki büyük şirkeder çalışanlarını ömür boyu işe alırlar; çalışanların iş güvenceleri vardır. Sorumluluk ve maaş, terfiyi hedefleyen rekabetçi bir mücadeleye göre değil, kıdem derecesine yani çalışanın o şirkette ne kadar zamandır çalıştığına göre verilir.

• 4. Grup odaklı üretim. insanlar şirketin her düzeyinde mevcut olan işbirliğine dayalı küçük “takımlarda” ya da çalışma gruplarında yer alırlar. Bireysel çalışanlar yerine grupların performansları değerlendirilir. Batı'daki benzerlerinin aksine, Japon örgütlerin “örgüt şemaları” -yetke dizgelerinin haritaları- bireylerin değil, yalnızca grupların konumlarını gösterir.

• 5. İş yaşamıyla özel yaşamın birleştirilmesi. Weber bürokrasilerle ilgili resminde insanların örgüt içindeki çalışmalarıyla, dışındaki etkinlikleri arasında açık bir ayrım yapar. Bu ayrım aslında şirket ve çalışanı arasında yalnızca ekonomik bir ilişki bulunan çoğu Batılı şirket için geçerlidir. Oysa Japon şirketleri şirkete tam bağlılık karşılığında çalışanlarının çoğunun gereksinimlerini de karşılarlar. Çalışanlar, şirketten, aldıkları maaşın üzerinde maddi menfaat sağlarlar.

Yönetimsel dönüşüm• 1980'lerde pek çok Batılı örgüt, üretimi ve

rekabeti arttırmak amacıyla yeni yönetim tekniklerini uygulamaya geçirdi. Yönetim kuramlarının yaygınlaşan iki dalı - insan kaynakları yönetimi ve şirket kültürü yaklaşımı.

İnsan kaynakları yönetimi

Yönetim kuramının, çalışanların coşku ve kendilerini adanmışlığını, ekonomik rekabet gücü bakımından temel diye gören bir dalı. İnsan kaynakları yönetimi yaklaşımı işçilerin, kendilerini şirketin ürünlerine ve çalışma sürecinin kendisine yatırım yapmış diye görmelerini sağlamaya çalışmaktadır.

Şirket kültürü

• Yönetim kuramının, bir firmanın bütün üyelerini içerecek bir tek örgüt kültürünün yaratılması yoluyla verimlilik ve rekabet artışı sağlamaya çalışan bir dalı. Dinamik bir şirket kültürünün -şirket olayları, törenler ve gelenekleri içeren- çalışanların bağımlılığını arttıracağı ve grup dayanışmasını güçlendireceği düşünülür.

Ağ çalışması

Toplumsal ağlar

"Ne bildiğin değil, kimi tanıdığın önemlidir" diyen eski bir özdeyiş vardır. Bu özdeğiş "sağlam bağlantılar"ın olmasının önemini ifade eder. Sosyologlar böyle bağlantıları -bir kişiyi ya da grubu kişilere ya da gruplara doğrudan (arkadaşlarınız gibi) ya da dolaylı (yani arkadaşınızın arkadaşı gibi) bağlantıları- ağlar olarak adlandırırlar.

Ağlar bize pek çok şekilde hizmet ederler.Sosyolog Mark Granovetter gevşek bağlantıların özellikle toplumsal ve ekonomik açıdan üst düzey gruplarda son derece güçlü olabileceklerini kanıtlamıştır.

Ağlar ve bilgi teknolojileri

Sosyolog Manuel Castells'e göre, gelişen bilgi teknolojileriyle güçlendirilmiş ağlar, özellikle de Internet, çağımızın örgütsel yapısını belirlemektedir. Sahip oldukları esneklik ve uyumluluk, bu türden ağlara eski örgütlenme türleri karşısında çok büyük avantajlar sağlamaktadır. (İnternet Galaksisi)•Fiziksel bir yakınlığa gereksinim kalmamıştır•Merkezsizleşerek daha ufak ve esnek girişim türlerini desteklenmesine izin•Artan sayıda örgüt, ancak diğer örgütlerle ve şirketlerle kuracakları ağla verimli olabileceklerini anladılar.

AĞ TOPLUMU

Castells “Internet Galaksisi”

Örgütler ve ağlar yaşamlarımızı nasıl etkilerler?• İnsanların örgütlere katılmalarının temel

nedenlerinden biri, daha çok nüfuz ve bağlantı sahibi olabilmektir.

• Sosyologlar, örgüt üyeliğinin meyvelerini, insanların hedeflerine ulaşıp sahip oldukları nüfuzu arttıran toplumsal bilgilerden ve bağlantılardan oluşan toplumsal sermaye olarak adlandırırlar.

Robert Putnam toplumsal sermaye türlerini ikiye ayırmıştır: dışa dönük ve dahil edici köprü kuran toplumsal sermaye ve içedönük, dışlayıcı olan bağlayıcı toplumsal sermaye.

• Köprü kuran toplumsal sermaye, aralarında toplumsal ayrımlar bulunan insanları birleştirir.

• Bağlayıcı toplumsal sermaye ise ayrıcalıklı kimlikleri ve homojen grupları destekler;

Tek başına bowling oynamak: toplumsal sermayenin çöküşüne örnek olabilir mi?

Putnam, örgütlere katılımın çoğu Amerikalıya ortak bir çıkar uğruna başkalarıyla işbirliği içinde hareket edebilme becerisinden, güven duygusundan ve daha büyük bir toplumun parçası olma hissinden oluşan bir toplumsal sermaye sağladığını ileri sürmüştür. Bu türden bir toplumsal sermaye, etkin bir vatandaşlık için gereklidir.

• Örgüt üyelikleri, komşuluk ilişkileri ve genel olarak başkalarına güven konularıda yaşanan düşüşler, demokratik katılım oranındaki düşüşe koşut biçimde ilerlemektedir.

SOSYAL SERMAYE

Tek başına bowling oynamak