Post on 28-Mar-2016
description
2
AJANDA EKİBİ
ATA İSMET ÖZÇELİK ata@ajandadergi.com BANU HIDIRLAR banu@ajandadergi.com DUYGU PHILLIPS duygu@ajandadergi.com İNSAN OLUN BİRAZ gokhan@ajandadergi.com MÜGE KARAHAN muge@ajandadergi.com NESOBABY neso@ajandadergi.com ÖZGE DUMLU GüNESEN ozge@ajandadergi.com SEDA ASOLAR seda@ajandadergi.com SİNEM ERGUN sinem@ajandadergi.com ŞULE COŞKUN BALMUMCU susu@ajandadergi.com
DERGİ TASARIM SİNEM ERGUN sinem@ajandadergi.com
KAPAK TASARIM ve ÇİZİMLER
ŞULE COŞKUN BALMUMCU susu@ajandadergi.com
KAPAK FOTOĞRAF OZAN BALTA www.ozanbalta.com
İLETİŞİM iletisim@ajandadergi.com
Şubat 2011 Sayı:9
Şubat 2011 Sayı: 9
3
Zirveye Davet
Özel günleri kutsallaştıran yüzyılımızın
Şubat ayı için çağrıştırdığı malum bir
fenomen var: Sevgililer Günü
Fakat durun! Biz ana temamızı “Aşk” değil
de “Zirve” olarak belirledik.
Aslında duygusal dünyamızın zirvesinde yer
alır aşk. Yani dolaylı olarak aşkı işliyoruz bu
ay yazılarımızda diyebiliriz:)
Birazdan merakla sayfaları çevireceksiniz,
size önce fiziki olarak zirveyi hatırlatmak
istiyoruz. Kışın güzelliğini ve masumiyetini
yaşamanız için bembeyaz bir zirveye,
Uludağ’a yolculuğumuz.
Ağzımızı tatlandırıyoruz sonra, ilk ısırışta
tüm benliğinize yayılan mutluluk hissini
veren çikolatayı tatlılar arasında zirveye
oturtuyor ve çikolatanın büyüsünü taşıyan
özel tarifler öneriyoruz.
Zirve ve sanatçı denildiğinde akıllara ilk
gelecek olan Pop'un Kralı Michael
Jackson’un hayatına ilginç ve içten bir kısa
bakış atıyoruz.
Dünyanın en iyi filmi hangisidir diye
düşünüyor, “zirvede yer alan bir film var
mıdır?” sorusuna yanıt arıyoruz.
7. sanatta hızımızı alamıyor ve beyaz
perdede zirveye oynayan Natalie Portman'ın
yeni filmi Black Swan'ı mercek altına
alıyoruz.
İlerleyen sayfalarda sizi 'Moda dünyasını
çarpıcı fotoğraflarla bize sunan Ozan Balta
ile yaptığımız samimi röportaj, Markalar
arasında jenerik isim olmuş ürünlerin zirve
mücadelesi ve bu ayın öne çıkan etkinlikleri,
yarışmaları, sergileri ve festivalleri ile
selamlıyoruz.
Ayın blogu ise sahibesi pek yetenekli çizer
blogger olan Pino'nun yeri.
Önemli Not: İçeride birkaç sürpriz bekliyor
sizi. İstanbullu okurlarımız derginin tadını
güzel bir kahve eşliğinde çıkarsın istiyoruz.
Tüm şehirlerde yaşayan abonelerimizi de
düşünerek, Şubat ay'ı boyunca birbirinden
güzel sürprizler hazırladık size özenle,
gözünüz bizde olsun.
Son olarak, çok yakında web sitemizin
yepyeni yüzüyle karşınızda olacağını haber
vererek sizi içeriye davet ediyorum.
Sevgilerimle...
4
Seda Asolar www.sedasolar.blogspot.com
ETKİNLİKLER
Formüla 1 Türkiye Grand Prix’e az kaldı, biletinizi aldınız mı?
www.biletix.com
Race Date: 08 May 2011
Circuit Name: Istanbul Park
Number of Laps: 58
Circuit Length: 5.338 km
Race Distance: 309.396 km
Lap Record: 1:24.770 - JP Montoya
(2005)
6
Fransızların dünyaca ünlü sanatçısı Vanessa
Paradis, Good Music in Town Festivali kapsamında
7 Şubat’ta Haliç Kongre Merkezi’nde sahne
alacak.
www.biletix.com
Vanessa Paradis Concert Acoustique
7
Dünya senin kısa filmini bekliyor
Şehir hayatında insanları sanatla buluşturmayı hedefleyen “ART BY CHANCE” Ultra Kısa
Film Festivali Mayıs 2011’de 3.kez insanlarla buluşacak. 20 ülkede 200’ü aşkın şehirde yüz
milyonlara ulaşmayı hedefleyen Ultra Kısa Film Festivali’ne, başvurular Ocak 2011 itibariyle
turkey.artbychance.org sitesi üzerinden başladı. Dünyanın birçok ülkesinden sanatçıların
ürettiği 30 saniyelik filmlerden yapılacak seçki, Mayıs ayı boyunca dünyadaki halka açık
alanlarda bulunan yaklaşık 20.000 adet dijital ekranda gösterime girecek.
8
Topluluk amatör sinemacılara kolayca filmlerini gösterme imkânı sunmak, sanat icra
eden ya da bu kaygıya sahip önemli yönetmenlere düzene araç olmaksızın izleyici ile
buluşma olanağını tanımak, sinemaseverlere ise yönetmenlerle buluşma, kamera, kurgu
atölyeleri gibi çeşitli atölyelere katılma fırsatı vermek amacıyla bu festivali düzenlemek-
tedir.
‘Sinemanın kar kuyularında boğulmaması için her sene düzenli olarak vermeyi
planladığımız masum hayat öpücüklerinden ilki ile “ Yaşasın özgür sinema”
şiarımızı yükseltiyoruz’
ODTÜ Film Festivali’ne herhangi bir yaş, bölge ve eğitim sınırlaması olmaksızın herkes
filmiyle katılabilir.Son başvuru tarihi 14/02/2011
• Festivaldeki filmlerin çekim formatı için de bir sınırlama yoktur. Ancak, gösterim
formatı, yani gönderilecek kopya avi veya mpeg2 olup boyutları 2 GB’ı geçmemelidir.
• Gönderilen kısa filmlerin yapım yılı 2007 veya sonrası olmalıdır.
• Gönderilen filmlerde İngilizce altyazı bulunması zorunludur.• Gönderilen kısa filmler
bir kişiye ya da gruba alenen hakaret, nefret söylemi, ayrımcı tutum içermemelidir.
• Gönderilen kısa filmler daha önce bir festivalde gösterilmiş ya da ödül almış olabilir
Toplu davetiye isteyenler odtusinematoplulugu@gmail.com'dan iletişime geçebilirler.
9
Çin Rüyası
Chasing The Dream Hayal gücünün sınırlarını zorlayarak
geleneksel Çin akrobasi numaralarına
ekledikleri yeni figürlerle geçmiş ve bugün
arasında başarılı bir köprü kuran topluluk,
gerek kendi ülkelerinde gerek dünya
çapında ayakta alkışlanan birçok gösteriye
imza atmıştır. Işık oyunlarıyla güçlendiril-
miş şovlarında, ulusal geleneklerinin
yansımaları modern bir şıklık içerisinde
sunulmaktadır.
WUHAN TİYATRO TOPLULUĞU
28 OCAK - 6 ŞUBAT 2011
tarihleri arasında
TİM SHOW CENTER’da
10 gösteri sergileyecektir.
www.biletix.com
Anadolu Ateşi Evolution
Anadolu’nun 7 ayrı bölgesinden
derlenen yüzlerce halk dansı motifinden
oluşan gösteri yenilikleriyle dikkat
çekti.
Anadolu Ateşi EVOLUTION da yeni
eklenen semah, Kafkas dansları ve
dinsel törenler ile roman dansları
bölümleri ile büyük beğeni kazandı.
Tarih:19 Şubat 2011 Saat:21:00
Yer:Bostancı Gösteri Merkezi
Gişe telefon : 0216 3847210
10
Anadolu Üniversitesi
13. Uluslararası Eskişehir Film Festivali
Sinema Kültürüne Katkı Ödülleri Yarışması
Anadolu Üniversitesi 13. Uluslararası Eskişehir Film Festivali, Türkiye’de sinema kültürünün
gelişmesine katkıda bulunmak üzere bu alanda çalışan yazar ve akademisyenleri
desteklemek amacıyla,
En İyi Sinema Kitabı,
En İyi Sinema Makalesi,
Televizyonda Yayınlanan,
En İyi Sinema Programı,
En İyi Sinema Dergisi,
En İyi İnternet Sinema Sitesi,
En İyi İnternet Sinema Dergisi
alanlarında bir yarışma
düzenliyor.
Başvuruların 20 Mart 2011
tarihine kadar
“Anadolu Üniversitesi İletişim
Bilimleri Fakültesi,
Yunusemre Kampüsü
‘Sinema Kültürüne Katkı
Yarışması’,
Eskişehir”
adresine gönderilmesi gerekiyor.
11
SERGİ
Nuri İyem
100 Koleksiyondan 100 Nuri İyem
19 Şubat 2011’e kadar
Kibele Sanat Galerisi
Türk resim sanatında kendi ekolünü
oluşturmuş ender sanatçılardan biri olarak
kabul edilen Nuri İyem’in (1915-2005), çeşitli
kişi ve kuruluşlara ait koleksiyonlarda bulunan
binlerce eseri arasından seçilen 100 yapıtı,
Kibele Sanat Galerisi’ndeki sergiyle bir araya
geliyor..
Sergi 2 Mart - 16 Nisan 2011 arasında İş
Bankası İzmir Sanat Galerisi'nde
görülebilir
K ibe le Sanat Ga ler i s i İş ku le ler i
Tel: (212) 316 15 80
Sergi, pazar ve pazartesi günleri hariç, her
gün 10.00-19.00 saatleri arasında izlenebilir.
http://www.issanat.com.tr/tr/etkinlik/sergi/20101224/nuri-iyerm/
12
Ata İsmet Özçelik
www.hepsidetay.blogspot.com
83. Oscar ödülleri için geri sayım başladı.
Geçtiğimiz sene ile karşılaştırdığımızda bu
sene çok daha iyi filmlerin en büyük ödül
için kapışacağını söyleyebiliriz.
Akademi ödülleri son yıllardaki tercihleriyle
çoğu sinemaseverin gözünden prestijini
biraz kaybettiyse de yine de yılın en büyük
sinema etkinliği olma özelliğini koruyor.
Aronofsky’nin Black Swan filmi de en iyi
film, en iyi yönetmen gibi kuvvetli dallarda
aday olarak bu seneki iddialı yapımlardan
olduğunu gösterdi.
SİNE DETAY
Aronofsky'nin Psikolojik Gerilimi
Bu kadar zor bir rol için hiç dublör kullanmayan,
obsesif-kompülsif hatta şizofrenik bir karakteri canlandıran
Natalie Portman Oscar'lık oynamış desek abartmış olmayız
13
Lisedeyken Stefan Zweig'ın
"Schachnovelle" - "Satranç Hikayesi" adlı
romanını okumuştum. Romanda uzun süre
hapiste kalan adamın ekmek kırıntılarından
satranç taşları yaparak kendine karşı
satranç oynaması ve en sonunda kendi için-
de farklılaşması ve kişilik bölünmesi anlatılı-
yordu.
İşte Aronofsky'nin psikolojik gerilimi Black
Swan da tam olarak bu süreci yansıtıyor.
Kahvaltıda sadece yarım greyfurt yiyebile-
cek kadar disiplin gerektiren bir sanat dalı
olan balenin etrafında kurulan film
Aronofsky'nin önceki eserlerinden de derin
izler taşıyor.
Nina Sayers (Natalie Portman) hayatını
tamamen baleye adamış, bu uğurda her
şeyden vazgeçmiş "low-profile" bir karakter.
Nina'nın annesi (Barbara Hershey) kızını
büyütmek için genç yaşta bale kariyerini
bırakmış, kimi zaman yumuşak kimi zaman
ise sert bir anne.
Bale oldukça nankör bir meslek; nitekim
yaşı ilerlemiş eski bir balerin olan
Beth'in (Winona Ryder) dans etmeyi
bırakmak zorunda kalması sonucu düştüğü
boşluk sonrası yaşadığı drama da tanık olu-
yoruz.
Beth'ten boşalan rolü almak için Nina'nın
önünde önemli bir sınav var, gelecek sene
oynanacak olan bale klasiklerinden "Kuğu
Gölü"nün başrolünü kapmak için sürekli
çalışmak zorunda.
Üstelik bu rol sandığından çok daha zor;
zerafeti, kırılganlığı, masumiyeti temsil eden
Beyaz Kuğu ile ona ihanet eden, kötülüğün,
şehvetin temsili Siyah Kuğu'yu aynı anda
canlandırmak zorunda.
Beyaz Kuğu'yu canlandırması oldukça kolay
çünkü Nina gerçek hayatta da Beyaz Kuğu'-
yu andırıyor onun gibi masum, saf ve
kırılgan.
14
Seçimi yapacak Leroy (Vincent Cassell)
tüm balerinlerin hayran olduğu, istediğini
elde edebilen başarılı bir koreograf, Nina'yı
Beyaz Kuğu olarak mükemmel görse de her
hareketini hata yapmamaya yönelik ve
makine düzeninde bulduğundan Siyah Kuğu
olarak Nina'nın kendine rakip gördüğü Lily'i
(Mila Kunis) örnek gösteriyor.
Lily fazlasıyla rahat, hata yapsa da kendini
bırakarak dans edebiliyor, disiplinli değil,
gece hayatına ve erkeklere düşkün ve hafif
meşrep, Siyah Kuğu'nun olması gereken
tüm özelliklerini taşıyor.
Hayatının merkezine obsesif bir şekilde
baleyi oturtan Nina'nın bu süreçte
yavaş yavaş akıl sağlığının bozulduğunu bir
birtakım halüsinasyonlar görmeye başladı-
ğını fark ediyoruz. Hatta bir noktadan sonra
filmde neyin gerçek neyin hayal olduğunu
anlamak da oldukça zor.
Özellikle Beth'in başına gelenlerden dolayı
Nina'nın paranoyak bir şekilde kendisinin de
benzer bir kaderi olacağını düşünüp rolünü
Lily'nin alacağını sanmasını görüyoruz.
İşte bu çelişkiler dünyasında Nina'nın
rolüyle yavaş yavaş bütünleştiğine; beyaz
bir kuğunun içinden siyah bir kuğunun
doğuşuna tanık oluyoruz.
Nina'nın belki de hayatındaki en büyük
amacı olan Siyah Kuğu'yu da- belki de
hayatına mal olacak şekilde- başarıyla bu
şekilde canlandırıyor.
Film Aronofsky'nin önceki eserlerinden izler
taşıyor demiştik; PI filminde olduğu gibi
birçok sahnede Nina Sayers'ı ensesini
görecek şekildeki kamera açıları, Requiem
for A Dream'deki gibi film boyu diken
üstünde durmamız, siyah ve beyaz
kontrastının hemen her sahnede kullanılma-
sı bunlara örnek gösterilebilir.
Hemen her dans sahnesinde kullanılan
mükemmel ışıklandırmalar, en gerilimli
sahnede bile arka planda kullanılan klasik
müzikler de şahane yerleştirilmiş.
15
Tüm bu atmosfer içinde tıpkı
bir Haneke filmi izler gibi sadece aksiyon-
lardan değil durum psikolojisinden de faz-
lasıyla etkileniyorsunuz.
Oyuncuklar ise gerçekten müthiş. Bu kadar
zor bir rol için hiç dublör kullanmayan,
obsesif-kompülsif hatta şizofrenik bir karak-
teri canlandıran Natalie Portman Oscar'lık
oynamış desek abartmış olmayız sanıyorum.
Zaten Oscar’dan önce Altın Küre dahil bir-
çok ödülü de topladı, Akademi büyük bir
sürpriz yapmazsa annelik heyecanı yaşayan
genç oyuncunun ödülü almasını bekliyorum.
Bunun dışında Cassell -Ryder-
Hershey hepsi çok başarılı ama Mina
Kunis'in yeri filmde ayrı, çok uzun bir rolü
olmasa da Nina'nın paranoyak bir şekilde
kafayı taktığı karakter olarak her sahnede
olağanüstü bir iş çıkarmış.
Natalie Portman'a olan benzerliği sayesinde
de film boyunca aslında bir "Talented Mr.
Ripley" havası da almıyor değiliz.
Yukarıda da belirttiğim gibi filmde taban o
kadar sürrealist ki filmin sonunda Nina'nın
annesinin yaşamadığı veya Lily'nin hayali bir
karakter olduğu söylense sırıtmayacak.
Böylesine başarılı bir atmosferi yarattığı için
de Aronofsky'i ayrıca tebrik etmek gerek.
Şimdiye kadar gelen ödüllere bakıldığında
en iyi film Oscar’ını büyük bir sürpriz
olmazsa bence David Fincher’ın vasat filmle-
rinden biri olan “The Social Network” alacak
gibi duruyor, ama benim için Black Swan bu
senenin en iyi filmlerinden.
Oscar ödüllerinin açıklanmasından 2 gün
önce vizyona girecek bu filmi izlemenizi
tavsiye ederim.
17
Bu ay Ajanda’yı okurken mis gibi kokan bir İtalyan Kahvesi içmek
ister misiniz?
Buyrun o zaman! Kahveniz Olivia’s Pizzeria’da Sizi Bekliyor..
Şubat ayı boyunca dilediğiniz bir Olivia’s Pizzeria’ya uğrayın, Ajanda Dergi
okuru olduğunuzu söyleyin bu sımsıcacık ortamda İtalyan Kahvenizi
ücretsiz yudumlayın..
Olivia’s Pizzeria Şubeleri:
- Levent (Başlık Sokak No: 22)
- Bağdat Caddesi Çiftehavuzlar
www.oliviaspizzeria.com
AJANDA’DAN OKURLARINA HEDİYE
18
Tuluyhan Uğurlu, "Sevgililer Günü"nde
Kozyatağı Kültür Merkezi’nde
BİR FİNCAN KAHVE, PİYANO VE
SEVGİ SÖZCÜKLERİ
Tuluyhan Uğurlu'nun Sevgililer Günü konserine katılan konuklar Kahve
Dünyasının özel ikramlarıyla ağırlanıyorlar.
Konserin tanıtım videosu için linke tıklayınız
http://www.dailymotion.com/video/xgk011_sevginin-basyapitlari_music
tutkuyu anlatan çikolataları, lokumları ve kahveleriyle bu güzelliği tamamlıyor.
14 Şubat Pazar günü Sevgililer Günü, ister yanında sevgiliniz, ya da bir
arkadaşınız, çocuğunuz, ya da anneniz, ya da yalnız… Kadın kadına, belki erkek
erkeğe maç izlediğiniz arkadaşlarınızla… Sizleri insanın sevgi üzerine yaptıklarını
ve yapabileceklerini birlikte yaşayacağınız bir etkinliğe bekliyoruz.
TULUYHAN UĞURLU SEVGİNİN BAŞYAPITLARI
14 Şubat Pazartesi Birinci Seans 18.00 İkinci Seans 21.00
Kozyatağı Kültür Merkezi Gönül Ülkü-Gazanfer Özcan sahnesi KOZZY AVM
Biletler Biletix ve tiyatro gişesinde.
Tiyatro gişesi telefon: 0216 658 00 15
19
BUNLARI BİLİYOR MUYDUNUZ?
• 1958 doğumlu sanatçının tam adının Michael Joseph Jackson
olduğunu,
• Kardeşleriyle beraber kurdukları The Jackson 5 grubunun,
70'lerin başında zenci pop ve soul vokal gruplarının dünya
çapında bir numaralı temsilcisi haline geldiğini,
• Walt Disney Pictures tarafından, 1971'de grubun çizgi
filminin yapılıp, yayına verildiğini,
• Guinnes rekorlar komitesinin, Jackson’u tüm zamanların en başarılı sanatçısı, yılda
100,000,000 $ kazanan ilk sanatçı ve sahneye çıkması için en fazla para ödenen
sanatçı olarak tescil ettiğini,
• 1982 yılında piyasaya çıkan ‘Thriller’ın en
çok satan albüm, ‘We are the world’ ün ise en
çok satan single olduğunu,
• ‘Black or white’ klibinin yönetmenliğini
David Lynch’in yaptığını,
• 1992 yılında "Heal the World Foundation"
adı altında bir fon kurduğunu, fonun amacının,
“çocukların daha iyi ve eşit yaşam koşullarına
sahip şekilde büyümesini, yaşadıkları topluma
faydalı hale gelmesini sağlamak olduğunu”.
Jackson’ın bu fon için 3.5 milyon kişiye 67 tane
konser verdiğini konserlerin tüm gelirinin bu fona
yatırıldığını,
• Ölümün ardından 2,5 saat içinde
Facebook’taki fan sayfasına kayıtlı kişi sayısının
1 0 . 0 0 0 . 0 0 0 a d e t a r t t ı ğ ı n ı , www.delinetciler.net
MICHAEL JACKSON
21
Nesobaby
www.nesobaby.blogspot.com
Fotoğraflar: Burak Arık
80'li yılların başında Türk filmlerinin kış
senaryoları için gözde bir mekandı Uludağ.
Bize göre sadece yüksek sosyete karakterler
gidebilirdi. Sömestr tatilinde Uludağ'a kaçıp
da yüzünde kocaman kayak gözlüğü iziyle
bronzlaşmış dönen arkadaşlarımız çok
şanslılardı gözümüzde. Biz halk insanı
altımızda kot pantolonlarımızla, şık kayak
kıyafetleri içerisinde kayak yapanları el
yakan kafelerde bari birer salep içerken
uzaktan izlemekle yetinirdik.
Son 10 yıldan beri eski sosyetikliğini
kaybedip bizim gibi ünsüz karakterlerin de
kış aylarında haftasonu için uğrak mekanı
olan Uludağ sömestr tatillerinde üniversite-
lerin kış festivalleri için en çok tercih edilen
kış sporu merkezidir.
Özellikle deniz taşımacılığının hızlanması ile
İstanbul-Bursa arası mesafe 4-5 saate
inmiştir.
Konaklama ve gece eğlencesi, pistlerinin
çeşitliliği açısından tercih edilebilir olan
Uludağ'da fiyatlar İstanbul'a yakın diğer
kayak merkezlerine nispeten daha düşüktür.
Çünkü yıllardır zirveyi koruyan Uludağ’da
otellerin sayısı da fazladır.
Sabahın körü yola düşerim, erken saatlerde
de pistlere kendimi atarım akşam da paşa
paşa evime dönerim derseniz kişi başı
50-100 TL arası fiyatlara turlar bulmanız
mümkün.
Tüm haftasonumu Uludağ'da geçireyim,
Cumartesi sınırsız kayak keyfi ardından
yemek, otelde şömine keyfi yapayım, gece
çılgın Uludağ gecelerinde boy göstereyim,
Pazar günü de güzel uykumu alıp pistlerde
tozu dumana katayım derseniz 1 gece
konaklamalı haftasonu turları tam size / bize
göre.
Kayak Merkezlerinin Zirvesi
Uludağ’a Kaçış
22
Bunun için kişi başı ortalama 250 TL’ yi
gözden çıkarmalısınız.
Nesobaby Tavsiye Eder:
www.kayakturkiye.com 1 gece
konaklamalı sabah-öğle-akşam açık büfe
yemek + ulaşım tur fiyatı 225 TL , Kaliteli,
tecrübeli, güler yüzlü rehberlik hizmetleriyle
Şadi Koç : 0533-5673739)
Benim Uludağ maceralarım bundan 6 yıl
önce başladı. Kaymak deyince aklına sadece
bal-kaymak gelenlerden değildim. Hiç kayak
bilmediğim halde bir cesaret snowboardu
ayaklarıma geçirdim.
Paten kayabildiğime göre board’da kayabilir-
dim. Benim neyim eksik vızır vızır kayan ha-
tunlardan canım?
İlk sene beceremediğim, sürekli kalçamın
üstüne düşerek kendime eziyet haline
getirdiğim bu spor bir sonraki sezon akıllılık
edip 1 saatlik özel ders almamla çok zevk
alarak yaptığım hobim haline dönüştü.
Kışın birkaç haftasonumu snowboard yap-
madan geçirirsem kurtlanmaya başlıyorum
içim rahat etmiyor. Uludağ’ın beyaz uzun
ve sakin pisti Kuşaklıkaya tüm çekiciliği ile
beni oraya davet ediyor.
Şubat ayı okulla tatile girdiği için Uludağ en
hareketli ve yoğun ayını geçiriyor.
Genellikle üniversite öğrencilerinin ya da bü-
yük firmaların düzenlediği kış festivallerine
ev sahipliği yapan Uludağ aynı zamanda
sosyetenin ve ünlü simaların da halen uğrak
mekanı.
23
Diğer aylar da hava şartları elverişli ise
pistler boş durmuyor. Fakat pistlerde rahat
kaymayı tercih ediyorsanız ya daha
profesyonel pistleri tercih edin ya da festival
haftalarına kaçamağınızı denk getirmeyin.
Hem bu dönemde otel fiyatları da en yüksek
dönemini yaşıyor hem de yoğunluktan otel-
lerde yer bulamayabiliyorsunuz.
Yaklaşık 20 adet pistin yer aldığı Uludağ'-
da zorluk derecesine göre ve telesiyej & te-
leski kullanma tercihinize göre seçenek
şansınız bol.
Uludağ’ın merkezi olarak bilinen 1. bölgede-
ki Beceren pisti hem ders alan acemilerin
ortalıkta oradan oraya kayıyor hatta
düşüyor olması hem de güzel manzaralı
kafelerinden sebep gelenlerin daha çok keyif
için tercih ettiği bir pisttir. Fakat amacınız
hem keyif almak hem de pistlerde rahatça
kayıp hız yapmak ise diğer bölgelerdeki
uzun ve sakin pistleri tercih edebilirsiniz.
Gündemdeki sempatik inşaat firması Ağaoğ-
lu'nun bu bölgede yaptığı çok güzel yatırım-
lar mevcut. Hem üstü kapanabilen telesiyej-
ler hem de kafe ve oteller. Öğle saatlerinde
açık büfe otel yemeğine alternatif zirvedeki
kafelerde bir Uludağ klasiği Sucuk & Ekmek
yiyebilir şömine başında sevdiceğinizle bir-
likte sıcak şarabınızı romantik romantik yu-
dumlayabilirsiniz.
Ayrıca Uludağ’da gece hayatı da hem
Bursa’nın yerli halkının gelmesi ile hem de
tatilcilerin yoğunluğu ile haftasonları gayet
hareketlidir. Günün yorgunluğu üstünüze
çökmeden geceyi dans pistlerinde çılgın
danslarınız ile tamamlamalısınız.
Nesobaby Tavsiyesi: Mandıra Kafe’yi gece
eğlenceniz için tercih edebilirsiniz. Sürekli
shuttle hizmeti verdiği için ulaşım da çok ra-
hat. Şık, sıcak ve eğlenceli bir mekan.
24
Şıklığınızı İnciyle Tamamlayın
Özel günlerinize özel olarak tasarlanmış, mükemmel bir hediye
Konserve deniz suyunda özel olarak muhafaza edilmiş gerçek istiridye
içerisinde gerçek inci kolye
www.incikolye.com.tr
25
Ajanda Okuyucularına İnci Kolye’den Kaçırılmayacak Fırsat!
Vip İnci Ürünlerinde % 20 İndirim
Kupon Kodunuz: ajanda1
www.incikolye.com.tr İnci Kolye Türkiye'de Tek Lisanslı, Resmi inci kolye sitesi.
İstiridye içinden çıkan gerçek inci ve kolyesi ürün çeşitlerini online olarak satışa
sunan web sitesidir.
İncilerimiz , diğer internet sitelerinde kesinlikle bulamayacağınız ,en üst kalitede
incilerdir.
Kolyelerimizde 925 ayar saf gümüş ve 14 ve 18 ayar Altın kullanılmaktadır.
İnci kolye sitemizde Vipinci ve Exclusive Collection markalı en üst düzey ve en üst
kalitede inci kolyeler satılmaktadır.
Vipinci marka ve Exclusive Collection Marka ürünlerimiz , Kredi kartı şeklinde
garanti kartları ile teslim edilirler.
Tüm ürünlerimiz 2 yıl garantilidir.
26
MARKALAŞMA SANATI
D ikkat edersek neler görürüz. Yazıyı okuyun, sonra aklı-
nıza gelen jenerik markalarıpaylaşırsanız benimle çok
sevinirim.
Çok eğlenceli inanın bu gözle bakmak.
Haydi öyleyse!
Şimdi içinizden hemen yanıtlayın: Üçgen peynir deyince
aklınıza gelen isim nedir?
Peki ya yapıştırıcı?
Yer karosu hakkında araştırma yapmanız gerekse hangi keli-
meyi yazarsınız arama kutusuna?
Marketten mısır gevreği alırken görevliden nasıl istersiniz?
Aklınıza gelen isimler büyük ihtimal ile hepimizin gündelik
hayatına yer edinmiş isimlerdir.
Bu isimler aslında birer marka.
Ama zaman içinde ya öncü olmalarından ya da çok popüler ol-
malarından dolayı jenerik hale gelmişlerdir.
Bu isimlere en güzel örneklerden bazılarıA spirin, Lego,
Borcam, Rimel (marka adı Rimmel olup, asıl ürün adı maskara-
dır), Tipp-ex, Post-It, hijyenik pedler için Orkid, suda eriyen
hazır kahve için Nescafe, tüpgaz yerine kullanılan Aygaz, tıraş
bıçağı yerine Gilette, böcek ilacı yerine Sheltox’tur.
Duygu Phillips
www.duygusalpazarlamacom
Jenerik İsimler Bu ay jenerikleşmiş marka isimlerinden bahsetmek istiyorum.
Kimi zaman avantaj, kimi zaman da zarar verir markaya.
Hepimizin hayatının içinde yer almakta, kullandığımız dilin bir
parçası olmuştur bu tür markalar.
27
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Bunlardan en ilginç olanlarından bir tanesi de dilimizde
blucin (ing: bluejeans) yerine yerleşmiş olan “Kot” kelimesidir.
Kot aslında 1940 yılında Türkiye’de (İzmir’de) ilk defa blucini üreten “Muhteşem Kot” adlı
kişinin soyadından dilimize yerleşmiştir.
Muhteşem Kot Fransa’da ilk blucini görür ve Türkiye’ye döndüğünde üretmeye başlar, o
dönemde özellikle köylüler ve işçiler tarafından sağlamlığı nedeniyle çok tutulur ve 1960
yılında “Kot” adı markalaştırılır. “Kot” yanlışlıkla İngilizce olarak da kullandığınızda İngiliz-
cedeki “coat” (manto) kelimesi ile karıştırılabilmektedir.
Jenerik isim, ürün ile özdeşleşip, ürün grubunun, hatta pazar kategorisinin adı haline
gelen marka isimleridir. Genellikle pazara ilk giren markanın, ürün kategorisine ismini
vermesi ile oluşur.
Eminim sizin de günlük hayatınızda kullandığınız bir çok isim vardır jenerik marka ismi
olan. Ama bunun farkına bile varmıyoruz değil mi?
Peki markalar için jenerik marka ismi olmak hep hayal edilen bir durum mudur?
Çok mu avantajlıdır?
Markalar jenerik marka olup, herkesin dilinde olmak isterler mi?
Elbette her marka bilinmek, herkes tarafından ilk akla gelen marka olmak ister. Ancak bu
durum bazı durumlarda dezavantaj da olabilir:
Örneğin Duşakabin.
O kadar yerleşmiş ki tüketicinin aklına, her ne
marka olursa olsun adı Duşakabin değil mi?
Bu durumda asıl marka Duşakabin’in bir önemi
kalmıyor, unutuluyor. Intermart Duşakabin’i 2004
yılında üretimden çekmiştir.
Ancak halen duş kabini ürünleri Duşakabin olarak
adlandırılmaktadır.
Kadıköy iskelesinden vapura binmeden önce büfeden “Selpak” isteseniz, o da size
“Papia” verse ne yaparsınız? Kaç kişi “Ben Selpak istedim” der?
Siz der misiniz?
28
Nesobaby
http://nesobaby.blogspot.com
Fotoğraflar: Ozan Balta
Bu ay Ajanda ailesindeki ilk röportajımla
karşınızdayım.
Fotoğraf çekmeyi de çektirmeyi de çok
severim.
İlk röportajım fotoğrafla ilgili olmalı derken
kendime av olarak hem çok sevdiğim hem
de başarılı çalışmalarını yakından takip
ettiğim arkadaşım, profesyonel moda
fotoğrafçısı Ozan Balta'yı seçtim :)
Ozan merhaba
Biliyorum ilk röportajın değil, kısa
zamanda gösterd iğ in başar ı l ı
performansınla eminim sonuncusu da
olmayacak :)
Henüz yaşı genç bir fotoğrafçı olarak,
kamera arkasında olmayı tercih
ederken, röportajlarda kamera önünde
olmak senin için nasıl bir duygu?
Bir gün tanınmış röportaj veren bir
fotoğrafçı olacağını tahmin ediyor
muydun? Yoksa hayalinde başka
meslekler var mıydı?
OZAN: Aslında aklımdaki meslek yönetmen-
likti, fotoğrafçılığa yönlendiren de bir şekil-
de o oldu zaten. Objektifin önünde ise do-
nup kalıyorum, hiç bir zaman alışabileceğim
bir şey olduğunu sanmıyorum, sanırım ob-
jektif arkası benim için daha güvenli.
GEZİ RÖPORTAJ
Modanın Yeni Deklanşörü “Ozan Balta”
Ozan'la biraz moda fotoğrafçılığı biraz
hayalleri biraz da güzel modelleri hakkında
samimi bir sohbet gerçekleştirdik.
Haydi gelin Ozan'ın sinema sevdası peşinde
başlayıp kapıldığı fotoğraf aşkıyla ve şık
kareleri ile süslü dünyasında ufak bir gezinti
yapalım.
29
Fotoğraf makinesiyle ilk ne zaman
tanıştın? İlk çektiğin fotoğrafı hatırlı-
yor musun? Dönüp baktığında eski
fotoğrafların için " neden bunu böyle
çekmişim?, şöyle çeksem daha iyi
olurdu" dediğin oluyor mu?
OZAN: 2004 yılında üniversitede 2 dönem
fotoğraf dersi almıştım, ilk denemelerime
o zaman başladım, bakış açım çok
fazla değişmedi aslında, o yüzden neden
böyle çekmişim demiyorum pek, sadece
teknik anlamda çok kötüymüşüm.
Biliyoruz ki profesyonel makinelerin
fiyatları teknoloji ilerledikçe, almış
başını gidiyor. Sadece makineyle kalsa
iyi, flaşıydı lensleriydi, stüdyosuydu
bunların hepsi yüksek tutarlar.
Çevrendekiler seni bu konuda
destekledi mi? Sence iyi bir fotoğrafçı
olabilmek için aile veya çevre desteği
şart mı?
OZAN: Ailem beni her konuda her zaman
desteklemiştir, fotoğraf konusunda da çok
Eva Maya
Meral Bayram
desteklediler, manevi ve maddi anlamda.
Ben de çok şeyden fedakarlık yaptım tabii
yeri geldiğinde.
Fotoğraf yeteneğin genetik mi?
OZAN: Babamın 30 yıl önce evinde karanlık
odası varmış ve şu an hala fotoğraf çeki-
yor, o yüzden sanırım biraz genetik bu ye-
teneğim.
Profesyonel fotoğrafçı olmaya nasıl
karar verdin? Bir gün uyanıp hayatını
mı değiştirdin yoksa hep aklındaydı da
doğru zamanı mı bekliyordun?
OZAN: Görsel sanatlarla ilgili bir şeyler
yapmak her zaman hayalimdi aslında.
Ama ben sinema adına bir şeyler yaparım
diye umuyordum, bir şekilde fotoğrafa
yöneldim. İleride kısafilm denemeleri yap-
mak istiyorum, 1-2 ufak deneme yaptım
bile aslında ama henüz insanlara sunacak
kadar somut bir şey yok elimde.
Yolda yürürken ya da bir kafede otu-
rurken insanları gözlemler misin?
Küçük ayrıntılar dikkatini çeker mi?
30
Başarılı kareler çekmek için bir fotoğ-
rafçının hangi meziyetlere sahip olması
gerektiğini düşünüyorsun? Eğitim şart
mı?:)
OZAN: İnsanları izlemeyi çok severim,
insanları fotoğraflamayı da çok severim.
Detaylar da belli bir zaman sonra ister
istemez dikkatinizi çekmeye başlıyor fotoğ-
rafçılıkla beraber. Eğitim işine gelince, illa
okulunu okumak zorunda değilsiniz bence.
Bol bol fotoğraf izleyip, kitaplar, dergiler
okursanız ve kendinizi geliştirmeye çalışırsa-
nız çok kısa sürede sonucunu fotoğraflarınız-
da göreceksinizdir, benim günümün yarısı
hala fotoğraflara bakıp photoshop videoları
izlemekle geçiyor.
Moda fotoğrafçılığına yönelirken seni
cezbeden ne oldu?
OZAN: Moda fotoğrafçılığına yönelmem
aslında insanların fotoğraflarını çekmeyi
sevmemle alakalı olarak gelişti. İlk dönem
fotoğraflarımın çoğu hatta şimdiki fotoğrafla-
rımın da çoğu hala tam anlamıyla ''moda''
değil, çoğu portre fotoğrafçılığına daha çok
kayıyor, insanları fotoğraflamak ayrı bir zevk
benim için.
Bu mesleği seçme aşamasında sana il-
ham veren fotoğrafçılar oldu mu? Dün-
yada ve Türkiye'de beğendiğin fotoğraf
sanatçıları kimler?
OZAN: Favori fotoğrafçılarım arasında Koray
Birand, Mert Alaş, Annie Leibovitz ve Tim
Walker en önde gelen isimler diyebiliriz
sanırım.
Başak Akın
Deniz İkizler
Didem Soydan
31
Gelelim 10 puanlık sorulara Ozan :)
Sürekli güzel modellerle çalıştığın
için kendini şanslı bir erkek olarak
görüyor musun? Erkek arkadaşların
seni kıskanıyordur :)
OZAN: Sevdiğim işi yaptığım için kendi-
mi şanslı bir insan olarak görüyorum
desem sanırım bir şekilde cevaplamış
olurum sorunu :)
Biraz politik bir cevap oldu Ozan :)
Çoğunlukla güzel kızlarla çalışıyor-
sun, erkek veya kadın modellerle
çalışmanın senin için bir farkı var mı
ya da zorlukları?
OZAN: Erkek ya da kadın model ile
çalışmanın benim için çok farklı olduğu-
nu söyleyemem sanırım ama bir şekilde
kadına bakış açım daha farklı olduğu
için onları daha güzel fotoğraflıyor
olabilirim.
Fotoğrafçılık mesleğinde düzenli bir
hayat zor. Özel hayatını nasıl Gizem Akın
etkiliyor? Kendine vakit ayırabiliyor
musun?
OZAN: Aslında tam tersi hayatım çok daha
fazla benim kontrolümde, çalışma saatleri-
mi kendim istediğim gibi ayarlıyorum ve
kendime hiç ayırmadığım kadar zaman
ayırabiliyorum.
Modayı yakından takip eder misin?
OZAN: Modayı biraz takip ediyorum
diyebiliriz sanırım, takip edemesem bile
moda fotoğraflarını takip ettiğim için ister
istemez modadan da haberdar oluyorum.
Beğendiğin tasarımcılar kimler?
En çok hangi tasarımcı ile çalışmak
istersin ve hangi modelleri tercih
ederdin?
OZAN: Sanırım dünya çapında bir tasarım-
cıyla büyük bir prodüksiyonda çalışmak
güzel olurdu. Modellerden ise Lara Stone
ile çalışmak gerçekten çok isterdim.
Umarım Lara bu isteğini duyar ve
gerçek olur :)
Çekim öncesi süreç nasıl oluyor bize
biraz bahsedebilir misin?
32
Çekim mekanına ve ekibe kim karar ve-
riyor? Çekim sonrası düzenlemeleri de
kendin yapıyorsun. Fotoğrafın çekilmesi
ve teslimatı yayınlanması ortalama kaç
gününü alıyor?
OZAN: Genelde çekim öncesi müşterimle
buluşup ufak bir sunum ile fikir alışverişi
yapıyorum, çekim mekanı, ekip vs. türü
şeylere bu görüşmede beraber karar veriyo-
ruz.
F o t oğ r a f l a r ın çek i l d i k t en son ra
photoshoplanmış olarak teslim edilmesi
genelde 1-2 hafta sürüyor ama 3. haftaya
uzadığı da olmadı değil. Konsepte göre
değişiyor zaman.
Dış mekan çekimini mi iç mekanı mı
tercih edersin?
OZAN: Ben iç mekan çekimlerini daha çok
seviyorum, ışığın kontrolümde olması sanı-
rım kendimi daha güvende hissettiriyor.
Gördüğün ve çok beğendiğin keşke bunu
ben çekseydim ya da ben çekseydim daha
güzel çekerdim, şurasını söyle yapardım
dediğin kareler var mı?
Pek yok, çok beğendiğim çok fazla fotoğraf
çıkıyor karşıma ama yaklaşımım genelde
onlardan bir şeyler öğrenmek adına oluyor.
Çekeceğin kompozisyonları gece yatıp
rüyanda mı görüyorsun?
Birden bire bir şeyden etkilenip aklına
mı geliyor? Yoksa doğaçlama mı karar
veriyorsun?
OZAN: Filmlerden çok etkileniyorum sanı-
rım, bazı karelerde filmleri durdurup baktı-
ğım oluyor uzun uzun."Apocalypse now"
filmini kaç kere durdurduğumu bilmem
mesela.
Kendini fotoğrafçılıkta nasıl değerlen-
diriyorsun? Fotoğrafın yayınlandıktan
sonra kendini eleştirdiğin oluyor mu?
OZAN: Fotoğraflarımın belki yüzde 2'sini
beğeniyorumdur, daha yolun çok
başındayım bence.
33
Çok mütevazisin :)
Fotoğraf dışında ilgilendiğin sanat
dalları var mı? Mesela ileride bir sinema
projesinde yer almayı planlıyor musun?
OZAN: Müziksiz yaşayamam, müzik ile ilgili
geleceğe dair planlarım var ama daha çok
zaman var onlara, sinema ise biraz önce
bahsettiğim gibi kısa film denemeleri ile de-
vam edecek bir süre daha.
Sevdiğin sinemacılar ve seni etkileyen
favori filmlerin hangileri?
OZAN: Christopher Nolan, Inception ve
Batman filmleri ile listede birinci sırayı aldı
benim için, onun dışında Martin Scorsese'yi
çok severim ve Nancy Meyers filmlerinden
çok zevk alırım.
Art ık herkesin elinde bir SLR
(profesyonel) makine var. Benim bile
var :)
Bu artışı nasıl değerlendiriyorsun?
Kendine rakip olarak görüyor musun
bizi? :)
OZAN: Bence çok iyi, insanlar bol bol fotoğ-
raf çeksin, kötü hiç bir yanı yok bunun. Kim-
seyi rakip olarak gördüğüm yok çünkü
fotoğrafın çıkış noktası benim için karnımı
doyurma kaygısı değil, ben beğendiğim
türde bir şeyler çekmeye devam ederim
birileri beğenip benimle çalışırsa ne ala.
Tarzını nasıl tanımlardın? Çarpıcı,
romantik , marjinal , yenilikçi, maceracı
vs…
OZAN: Bilmem ki, sanırım tarz tanımlama
işini fotoğraflara bıraksak daha iyi olur.
Görsel bir şeyi kelimelerle anlatmak pek
bana göre değil.
www.ozanbalta.com
http://www.facebook.com/pages/Ozan-
Balta-Photography
Didem Soydan Seçkin Piriler
34
Banu Hıdırlar
birazsoylebirazboyle.blogspot.com
Luiz Heinrich Mann (1871-1950) Alman
yazar.
Eserlerinde toplumsal konuları ele almıştır.
Özellikle Alman toplumunun otoriter yapısını
sert şekilde eleştirmesiyle tanınır.
Thomas Mann'ın ağabeyidir.
Aralarında Im Schlaraffenland'ın da
(Tembeller Ülkesinde) bulunduğu ilk yapıtla-
rında, toplumun üst kesimlerinde gözlenen
çöküşü anlatmıştır. Daha sonraki eserlerinde
Wilhelm Almanyası'ndaki para, mevki ve
iktidar tutkusunu aktardı.
Zalim bir taşra okul müdürünü amansızca
eleştirdiği Professor Unrat (Profesör Unrat)
adlı romanı Der blaue Engel (Mavi Melek)
adıyla sinemaya uyarlandıktan sonra büyük
ün kazandı.
Profesöt Raat, otoriter, insanlarla iletişim
konusunda beceriksiz, sert mizaçlı bir lise
öğretmenidir. Bu özelliklerinin ve isminin de
benzerliği nedeniyle herkes ona çöp an-
lamına gelen Unrat lakabını uygun görür.
Profesör Raat’ın tüm amacı öğrencilerini
ders boyunca aşağılamak, yanlışlarını bulup
sınıftaki deliğe tıkmak ve kendisine “Unrat”
diyenleri enselemektir.
“Yirmi beş yıldan beri okulda görevli
olduğundan, kentte ve çevresinde
birçok eski öğrencisi vardı, lakabını
söylediklerinde enselediği ya da yaptık-
larını kanıtlayamadığı öğrencileri; hepsi
de onu hala bu adla anıyorlardı. Okul,
avlunun duvarlarında bitmiyordu onun
için; çevredeki evlerin üzerinden yayılı-
yor, her yaş grubundan kentliyi içine
alıyordu.”
İNCELEME
“Mavi Melek”
Heinrich Mann Zalim bir taşra okul müdürünü amansızca eleştirdiği Profesör
Unratadlı romanı Mavi Melek adıyla sinemaya uyarlandıktan sonra
büyük ün kazandı.
35
Ertzum, Lohmann, Kieselack isimli üç
öğrencisinin Mavi Melek isimli bir batakha-
nede Rosa Fröhlich isimli bir sanatçı ile
birlikte olduğunu tesadüfen öğrenir.
Bunu kanıtlayıp üç öğrencisini de enseleme-
yi planlar. Özellikle Lohmann’ı enselemek
konusunda saplantılıdır.
Lohmann, profesörün gözünde, kendisine
Unrat şeklinde hitap etmeyerek onu aşağıla-
yan bir küstahtır.
Kentte yaptığı arama sonucunda Rosa’nın
çalıştığı batakhaneyi bulur. Ona hesap
sormaya gider ancak garip bir şekilde kadı-
nın etkisi altında kalır.
Hayatında ilk kez aşık olmuştur. Unrat, için
artık hayat Mavi Melek’tedir.
Hayatındaki bu yeni duygu ve Rosa’nın
kendisine gösterdiği yakınlığın getirdiği
güven ile tüm kentten intikam almaya
başlar.
Unrat, Rosa’nın adeta oyuncağı haline
gelirken, Rosa ise kentin en çok konuşulan
ve istenilen kadını olur. Hem karşılaştığı tüm
erkeklerin hem de kendi hayatının çöküşünü
getirmesi ise uzun sürmez.
Kitap, 1930 yılında Mavi Melek adıyla Josef
von Sternberg tarafından sinemaya uyarla-
nır.
Film yazarına ve yönetmenine ün gertirmiş
olsa da daha çok Marlene Dietrich’in akıllara
kazınmasına hatta mavi melek olarak
anılmasına sebep olur.
36
GEZİ—İSTANBUL’DA TURİST OLMAK
İHTİŞAM ve KUDRET’in EVSAHİBİ … TOPKAPI SARAYI
Müge Karahan
www.yemekbahane.blogspot.com
Şubat ayı konularını görüştüğümüz toplantı
esnasında ayın konseptini “ZİRVE” olarak
belirlediğimizde, İstanbul’da bir turistin bu
konsept dahilinde nereye gidebileceğini
düşünmem ve bulmam çok da uzun sürme-
di. Zaten yayınlanmakta olan dönem dizisi
vesilesiyle de gündemde olan, Osmanlı
Hanedanı’nın en görkemli dönemlerine
yani zirvede olduğu zamana ev sahipliği
yapan Topkapı Sarayı’na bir yolculuğa
çıkmaya karar verdim.
Bab-ı Hümayun yani Saltanat Kapısı’ndan
her içeri girişimde herhangi bir kapıdan
değil de bir dönemden içeri girişi
hissetmem, gözümü kapatıp, kimlerin nasıl
ve neler yaşadıklarını kafamda masalsı bir
görselle canlandırmam sanırım sadece
benim kurguladığım bir durum olmasa
gerek.
Bab-ı Hümayun’un ihtişamı, sarayın
ihtişamının bir ipucu niteliğinde aslında.
Üzerinde şu ifade ile karşılıyor gelenleri
“Bu mübarek kale, Allah'ın desteği ve rızası
üzerine, güvenliği sağlamak maksadıyla,
Sultan Mehmed Han'ın oğlu Sultan Murad'ın
oğlu, karaların padişahı ve denizlerin
hakanı, insanların ve cinlerin üzerinde
Allah'ın gölgesi, Doğu'da ve Batı'da Allah'ın
yardımcısı, su ve toprağın kahramanı,
37
Konstantiniyye'nin fatihi ve fethin babası
olan Sultan Mehmed Han'ın -Allah Teâla
onun hükümdarlığını ebedi kılsın ve
mekânını kutup yıldızlarından yüksek
eylesin- emriyle, (Hicri) 883 yılının
mübarek Ramazan ayında (Kasım 1478)
imar ve inşa edildi.”
Bu ifadeden de anlaşılabileceği üzere 1478
yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından inşa
ettirilen ve Abdülmecit’in Dolmabahçe
Sarayı’nı yaptırmasına kadar yaklaşık 380
sene boyunca devletin idare merkezi ve
Osmanlı padişahlarının resmi ikametgahı
olan Topkapı Sarayı’na gidiyoruz
sizlerle bu ay…
Bab-Hümayun’dan içeri girildiğinde karşımı-
za Alay Meydanı çıkıyor.
Çeşitli tören ve alaylara sahne olmuş olan
bu avlu, Saray’ın halka açık olan tek
bölümüymüş. Avluda Orta Kapı yakınında
yer alan ve günümüze sadece temel kalıntı-
ları ulaşan Deavi Kasrı, halkın arzuhâllerini
Saray’a ilettiği yer olarak biliniyor.
Avluda ana yoldan devam ettiğimizde karşı-
mızda görünen kuleli kapı Bab’üs-Selam
yani Selam Kapısı’dır.
Kapıdan girildiğinde 2. Avluya ve Divan
Meydanı’na çıkılır. Bu kapının üzerinde
2.Mahmud ve 3.Mustafa’nın tuğraları
bulunur.
Orta Kapı da denilen iki kulesi ile Bab’üs-
Selam, Topkapı Sarayı ve Osmanlı
İmparatorluğu’nun ihtişamının bir simgesi
olmuştur. Bu kapıdan atıyla girme hakkı
sadece padişaha aittir, diğer tüm devlet
erkanının atından inerek kapıdan girdiği bi-
linir.
Bab’üs-Selam’ın ardında önümüze çıkan
2.Avlu yani Divan Meydanı’dır.
Bu meydan devlet törenlerine, tahta geçiş
(cülus), elçi kabulü ve yeniçerilere maaş
verme (ulufe) törenlerine ev sahipliği
yaparmış.
Bu avlunun çevresinde her gün 4-5 bin kişi-
yi doyuracak kadar yemeğin piştiği Saray
Mutfağı (Matbah-ı Amire) , Adalet Kulesi,
Divan-ı Hümayun toplantılarının yapıldığı
Kubbealtı ve Dış Hazine binası yer alır.
Bab’üs-Selam’dan girişte karşımıza çıkan
bir diğer önemli bölüm ise 250 kadar
odadan oluşan, padişahın annesi, eşi ve
çocukları ile aile hayatı yaşadığı, saray
kadınlarının yetiştirildiği, dini ilimler, müzik
ve edebiyat gibi alanlarda eğitim verildiği
okul olan Harem-i Hümayun’dur.
Arapça’da gizlilik, kapanmak anlamına
gelen harim kelimesinden türetilen “Harem”
sarayın en iyi korunan bölümlerinden
biriymiş.
Bab-u Humayun
38
Divan-ı Hümayun’dan sonra padişahın özeli sayılan,
herkesin içeri giremediği, sarayın Enderun kısmına
geçişi sağlayan Bab’üs Saadet (Saadet Kapısı) çıkar kar-
şımıza.
3. Avlu olarak da bilinen Enderun Avlusu, kale içindeki
bir iç kale gibidir.
Enderun içerisinde, Vezir-i Azam’ın divan toplantısı
bittikten sonra ikindi vakti padişaha gündemle ilgili
konuları arz ettiği Arz Odası, Ağalar Camii, 3. Ahmet
Kütüphanesi, Osmanlı Devleti’nin en yüksek eğitim kuru-
mu olup, dini ilimler, matematik, tarih, astronomi gibi
fen ilimlerinin öğretildiği, mezun olanların devlet kadrola-
rına alındığı Enderun Mektebi, kutsal emanetlerin
saklandığı dört kubbeli Has Oda bulunur.
Kanuni Sultan Süleyman’ın Cülus Töreni Harem Dairesi
Divan-ı Humayun
39
Has Oda’nın çift sıra sütunlu geniş
revağının açıldığı yer, Sofa-i Hümayun ya
da Mermer Sofa olarak bilinen terastır.
Çiçek bahçesi ve havuzlu mermer terastan
oluşan bu mekan, Topkapı Sarayı’nın en
gözde mekanlarından biridir.
Bu avlunun hemen yanı başında 4. Murat’ın
Revan’ı fethetmesinin anısı olarak inşa
ettirilen Revan Köşkü yer alır.
Bu avluda aynı zamanda Topkapı Sarayı’na
en son eklenen yapı olan Mecidiye Köşkü
de bulunur.
Tüm bölümlerinin ayrı ihtişamı ve özelliği
bulunan, büyük turist kafilelerinin
günümüzde ziyaret ettiği Topkapı Sarayı
1985 yılında UNESCO Dünya Mirasları
listesine girmiştir.
Saray, Atatürk’ün emri ile 1924 senesinden
itibaren müze olarak halka açıktır.
Şimdi bir düşünün..
İstanbul’da oturuyorsunuz, belki burada
doğdunuz, belki de çok uzun yıllardır
İstanbul’da yaşıyorsunuz.
Ancak dünyanın önemsediği, kültür mirası
olarak belirttiği Topkapı Sarayı’nı henüz
ziyaret etmediniz..
O zaman ne duruyorsunuz?
Salı günleri dışında her gün açık olan sa-
rayı her gün 09:00-17:00 saatleri arasında
ziyaret edebilirsiniz.
40
İnsan Olun Biraz
www.insanat.blogspot.com
Küçük bir çocukken karanlıkta bana sarılıp
benimle birlikte uyuyan tanrıya inanırdım.
Geceleri benimle beraber uyuduğuna göre
dünyanın diğer yerlerinde karanlıktan
korkan her çocuğa sarılan başka tanrılar da
olmalıydı. O zamandan beri monoteizm'e
inanmamaktayım çünkü; tek bir tanrı
karanlıktan korkan bütün çocuklara sarılıp
uyuyamaz.
Sinema izleyicisi de korkan bir çocuk
gibidir ve onun ihtiyaçlarını tek bir yönetme-
nin karşılaması mümkün değildir. Bu yüzden
sinemada tek bir yönetmenin hüküm
sürdüğü "zirve" kelimesini kullanmak pek
doğru olmaz, sinema için Zeus'suz bir
Olimpos Dağından söz etmek daha doğru
olacaktır.
Ancak popüler kültüre teslim olmuş sinema
izleyicisi zamanla sinema zevkini kaybedip ,
yönetmen taraftarlığına soyunduğu için bir
çok yerde "Dünyanın en iyi yönetmeni
kimdir ?" anketlerine rastlamak mümkün-
dür.
İşin daha üzücü tarafı herkesin bu sorulara
hiç düşünmeden verebileceği cevapları
olmasıdır, daha da üzücü tarafı ise bu
cevaplar arasında hiçbir zamanlar sinemanın
tanrılarını göremeyişimizdir.
Sinemada kurgunun önemi herkes
tarafından kabul edilirken Lev Kuleshov'un
varlığının satır aralarından dipnotlara kadar
düşmüş olması sinema seyircisinin
düşüşüdür aslında. Kuleshov etkisinin ardın-
dan Pudovkin, Eiseinstein, Dziga Vertov,
Mikhail Kaufmann ve Elizaveta Svilosa daha
nice sayabileceğim yönetmen sırası ile
dipnotlardaki yerlerini aldılar.
Aralarında Eiseinstein, taraftar sinema
izleyicisi tarafından tanınan bir konuma gel-
di "Bronyenosyets Potyomkin" ile. Bunun
sebebi ise kendini otorite olarak gören
sinema yazarlarının Citizen Kane ve
Bronyenosyets Potyomkin filmlerininden
hangisinin dünyanın en iyi filmi olduğuna
dair giriştikleri bahislerdir.
İNSANAT
Dünyanın En İyi Filmi!
Lev Kuleshev
41
Böyle bir karşılaştırma Nazım Hikmet mi
Necip Fazıl mı tartışması kadar sığ bir tartış-
madır çünkü tartışmanın başlangıç cümlesi
hatalıdır herşeyden önce "Dünyanın en iyi
filmi hangisidir ?"…
Buraya kadar yazdıklarım eline kızıl bayrak
alıp dolanan bir taraftar imajı çizmiş olabilir
ancak yazacağım dev yönetmenler yalnız
Sovyet Rusya'da değildir.
1913 yılında Der Student von Prag filmi
ile Edgar Allan Poe sinemaya yaklaştırılmış-
tır ancak ne Stellan Rye ile Paul Wegener'in
adını ne de bu filmin ve nicelerinin
çekilmesine ön ayak olan Oskar Messter'in
adını duyar olduk günümüzde.
Dışavurumcu Alman sinemasının en tanınan
örneği Das Cabinet des Dr. Caligari'dir.
Robert Wiene'nin yönetmenliğini yaptığı film
hem konu hem de işleniş tarzı olarak günü-
müzde de etkisini sürdürmeye devam
etmiştir, örnek olarak Shutter Island filmine
bakılabilir.
F.W. Murnau ise Nosferatu ile hayatımıza
drakula kavramını sokup sessiz sedasız
aramızdan ayrılmıştır.
Bir yönetmenin başarısı çektiği filmler ile
alakalıdır bu sebepler fikirlerinden
hoşlanmasam da D. W. Griffith'in adını
anmadan yazıya son veremem.
Griffith sessiz sinemaya farklı bir bakış açısı
getirmiş ve komedi ya da korku unsurların-
dan arındırmış ancak ismi ne yazık ki diğer
yönetmenler gibi dipnotların yanında yerini
almıştır.
Tüm adı geçen bu yönetmenler sinema
izleyicisine sarılan tanrılardır, ancak zirve
hiçbirine ait değildir çünkü her izleyici kendi
zirvesini oluşturmaktadır ve sinema da bu
sebepten monoteizm'e dönmektedir.
Eisenstein
D.W. Griffith
42
Seda Asolar
www.sedasolar.blogspot.com
Kayma deneyimini yaşayanlardan becerebi-
lenleri, bazı 2 günlük haftasonu tatillerini
mutlu mesut geçirirler dağlarda. Ben gibi
deneyip deneyip hiç sonuca ulaşamayanları
da ‘-haftasonu Uludağ’a gidiyoruz, hadi siz
de gelin’ tekliflerini, ay yok, hhmm biz bece-
remiyoruz, hem orası çok soğuk, ühü
ühüüü nidalarıyla reddeder.
Uzuuunn boyumun bu spor için dezavantaj
olduğuna yoruyorum bazen, bazen soğuğu
sevmediğime, kimi zaman da aksiyondan
hoşlanmayan bünyeme. Ama için için
kıskanmıyor değilim, saçlarını fönlemiş güzel
kızların, tenleri esmerleşmiş yakışıklı
erkekler zirveden aşağı karizmatik bir
şekilde inişlerini.
Bir başkadır benim memleketim diye boşa
dememiş şair, doğu, batı, güney nereye
giderseniz gidin şehrinize yakın bir kayak
merkezi bulacaksınız.
SPOR—KAYAK
Dağdan Geliyor Bir Kız Döne Döne!
43
Şimdi onlara kısaca bir göz atalım, sonra
alın bir otobüs bileti, kayak pistine
çıkmadan önce kiralayın board’unuzu ve
kıyafetlerinizi (günlük 50 TL civarı) bir de siz
tadınızı çıkarın bembeyaz karların ve mis
gibi dağ havasının!
ULUDAĞ / Bursa Alp usulü kayak ve kayak turları için elveriş-
lidir. Gündüzün yorgunluğunu gece kulüp-
lerde keyifle atabilirsiniz.
KARTEPE / İzmit İstanbulluların gözbebeği, günübirlik turlar
düzenlenebilmesi bölgeyi daha cazip hale
getiriyor.
KARTALKAYA / Bolu Aralık ve Nisan ayları arası için ideal,
Bolumerkez’den halk otobüsü ile ulaşılabilir
olması ise paha biçilemez!
ILGAZ / Gümüşhane Karadeniz’in beyaz cenneti, zemini çimdir.
SAKLIKENT / Antalya Turistler soğuk havaya aldırmadan denize
giredursun, sizin bunun için daha sonra da
vaktiniz olacak nasılsa, biraz daha yukarı
çıkın, saklı gizli bir şey kalmasın, kay gitsin.
DAVRAZ / Isparta Kuzey Disiplini, Alp Disiplini, Tur Kayağı,
Snow Board, Tele Mark yapılmaktadır.
ERCİYES / Kayseri Kayak turları, snow-board, summer skiing
ve heli-skiing için oldukça elverişlidir. Dağda
ayrıca 1 teleferik, 5 chair lift, 7 T bar, acil ilk
yardım merkezi ve bir mobil klinik bulun-
maktadır. Kayak ekipmanlarını kiralamak ve
tecrübeli kayak hocalarından ders almak
mümkündür.
PALANDÖKEN / Erzurum Yaklaşık 2200- 3100 metresinde kurulu te-
sisleri ile dünyanın sayılı kayak merkezlerin-
den biri olma yolunda emin adımlarla ilerli-
yor ve yıldızı her geçen gün biraz daha par-
lıyor. Doğasını ve mimari kültürünü aynı gü-
zellikte bugünlere taşımış olan Erzurum' da
tatilin tadını çıkarırken İç Kale, Çifte Minare-
ler, Çobandede, Yakutiye Medresesi, Lalapa-
şa Camii, Rüstempaşa Bedesteni, Üç Küm-
betler, Tortum Şelalesi, Ulucamii ve tarihi
kongre binasını ziyaret etme fırsatı bulabilir-
siniz.
http://www.kayakmerkezleri.info.tr/
44
Gönüllü Okuyuculuk Kadıköy Belediyesi tarafından görme engellilere hizmet
amaçlı kurulan Görme Engelliler Sesli Kütüphanesi
gönüllü okuyucular arıyor. Üye olmak için bir e-posta
adresi ve internet sitesindeki üyelik formunu doldurmak
yeterli.
Gönüllü okuyuculuk sisteminde gönüllüler, kütüphanedeki
kitapları okuyarak seslerini kaydediyorlar. Görme engelliler de bu merkezlerden sesli
kitaplarını dinleyerek hizmetten faydalanıyor ve kitap okuma keyfini yaşamış oluyorlar.
Ülkemizde pek çok merkezde verilen bu hizmeti Kadıköy Belediyesi Kadıköy’deki Engelli
Danışma ve Dayanışma Merkezinde vermektedir.
Ayrıntılar için: www.gormeengelliler.kadikoy.bel.tr
Telefon: 0 216 348 42 54
Atık Yönetimi Kadıköy Belediyesinin hizmetlerinde birisi de atık koordinasyonunu yürütmek. Evimizde
geri dönüşüm ile kazanılabilecek birçok çöpü ayrıştırmadan çöplere atıyoruz. Fakat beledi-
yeler ayrıştırdığımız atıklarımızı ücretsiz olarak toplayarak atık koordinasyon merkezlerine
yönlendirip geri kazanımını sağlıyorlar. Ambalaj atıkları, bitkisel atık yağlar, atık piller,
elektronik atıklar ve inşaat atıklarınızı belediye-
nin koordinasyon merkezi ile irtibata geçerek
evinizden aldırabilir ya da merkezlere teslim
ederek geri dönüşümüne katkıda
bulunabilirsiniz.
Ayrıntılı bilgi için:
www.kadikoy.bel.tr
0216 414 38 15 (6 Hat)
AJANDA’DAN SOSYAL SORUMLULUK ÖNERİLERİ
Nesobaby www.nesobaby.blogspot.com
45
Barınak Gönüllüleri Hafta sonu küçük dostlarınız için güzel bir şeyler yapmak isterseniz Kadıköy’ün sahipsiz
köpek ve kedileri sizleri Ataşehir’deki barınakta bekliyorlar. Evinizdeki eski gazete,
battaniye, kıyafetleri de yanınızda götürebilir yolda giderken onlara yaş veya kuru mama,
ekmek, makarna alabilirsiniz.
Ayrıca dönüşte evinize bu minik dostlardan birini almak isterseniz de sahiplenmek ücretsiz.
Dilerseniz internetten de mama yardımı yapabilirsiniz.
Ayrıntılı bilgi için:
http://www.kadikoyunkopekleri.org/
(0216) 499 83 90
(0216) 415 67 61
46
Bu derginin kurucu ve yazarlarından sevgili
Seda, bana iş hayatı ile ilgili bir bölüm
oluşturmayı düşündüklerinden bahsettiğinde
ve yazmak isteyip istemediğimi sorduğunda,
“Memnuniyetle!” dedim...
Yıllardır bir şekilde insan kaynakları işinin
içerisindeyim. Firma ve danışmanlık şirketi
tarafında birçok olayla karşılaştım, üzerinde
kafa yorduğum birçok konu oldu ve bir gün
bir baktım ki bunu paylaşmalıyım dediğim
şeyler epeyce birikmiş. Bu sebeple bundan
böyle elimden geldiğince bu paylaşımlarımı
yazmaya çalışacağım.
İlk ayki konuyu biraz da içinde bulunduğum
durum itibariyle beni de çokça ilgilendiren
doğum ve sonrasındaki süreçte yasal izinler
üzerine seçtim…
ÇALIŞANIN ÇIĞLIĞI
Çalışan Annelerin Doğum Sonrası
Yasal İzin Hakları
Özge Dumlu Günesen ozge@ajandadergi.com
Şu an yürürlükte olan iş kanununa baktığımızda kadın
çalışan için toplam 16 haftalık bir izin süresi öngörülüyor:
8 haftası doğumdan önce, 8 haftası doğumdan sonra...
47
Biliyorsunuz, çalışan anneler konusu bu
yüzyılın hayatımıza kattığı bir kavram. Hatta
son 50-60 yıl öncesine baktığımızda bir
kadının eğitimini bitirip (çoğunlukla lise
seviyesi) hemen arkasından evlendiğini,
kadınlık kimliğine hızlıca anneliği eklediğini
ve hayatının sonuna kadar da sadece bu 2
kimlikle yaşadığını görüyoruz.
Ancak son yıllardaki hızlı değişimle her
eğitim seviyesindeki kadının bir şekilde iş
hayatının içinde aktif bir sorumluluk
kazandığı da bir gerçek. Bu da beraberinde
yasal düzenlemeleri getiriyor elbette.
Şu an yürürlükte olan iş kanununa baktığı-
mızda kadın çalışan için toplam 16 haftalık
bir izin süresi öngörülüyor: 8 haftası
doğumdan önce, 8 haftası doğumdan
sonra…
Fakat sağlıklı bir hamilelik geçiren kadınlar,
doğum sonrası bebeğiyle daha fazla vakit
geçirebilmek adına iznini bu kadar erken
başlatmayı pratikte pek tercih etmiyorlar.
Bu sebeple doğum öncesi izin süresini
mümkün oldukça sona ekliyorlar ki bu da iş
kanununda yerini bulmuş durumda:
Kadın çalışan öngörülen doğum tarihinden 2
ay önce şirketinin bağlı bulunduğu SSK’ya
giderek kapsamlı bir muayeneden geçiyor.
Yetkili doktorun “çalışabilir” onayından
sonra bu onaylı raporu şirketine sunuyor ve
böylece çalışmaya devam edebiliyor. Ancak
ne şartla olursa olsun kadın çalışan çalışma-
yı öngörülen doğum tarihinden 3 hafta önce
bırakmak zorunda.
Bu tarihten sonra kişiyi çalıştırmak yasal
olarak suç teşkil ediyor.
Doğum izni konusunda bir konuyu daha be-
lirtmeden geçmeyelim: birden fazla bebek
bekleyen anneler için yasal doğum izni, do-
ğum öncesinde 8 yerine 10 hafta olarak kul-
landırılmakta...
Doğum sonrası kadın çalışanı ilgilendiren bir
diğer konu da yasal süt izinleri.
İş kanunu, bebeğinin bakımını bir süre
daha devam ettirebilmesi için çalışana bir
hak tanıyor. Buna göre anneler, bebekleri 1
yaşına gelene kadarki süre içinde günde 1,5
saat süt izni kullanma hakkına sahip oluyor.
Ve bu izni hangi saatler kullanacağına kendi
karar veriyor. Ancak bu izni her gün kullan-
manın pratikte kolay olmayacağı durumlar
için çalışan anneler şirketleriyle anlaşarak
bu izni doğum iznine ekleyerek ya da hafta-
da 1 tam gün kullanarak da değerlendirebili-
yorlar.
Bir bilgi de öngörülen doğum tarihinden
önce bebeğini dünyaya getiren anneler için:
Prematüre doğum olarak adlandırılan bu
tip doğumlarda anneler doğum öncesi hak
sahibi olduğu 8 haftayı tamamen kullana-
mamış olmakta. Bu konu üzerinde çalışma-
ları olan www.annemiistiyorum.com gibi
bazı platformların girişimleriyle iş kanununa
bazı eklemeler yapılmış. Buna göre doğum
öncesi eksik kalan bu süre doğum sonrasına
eklenerek annelerin mağduriyetinin ortadan
kaldırılması hedeflenmiş. Tesadüfen
haberdar olduğum bu platformun web sitesi-
ni incelediğimde faydalı bir çok bilgi
edindim. Şayet incelemek ve desteklemek
isterseniz mutlaka sitesini ziyaret etmenizi
öneririm.
48
BİR KAŞIK BİLGİ
Müge Karahan www.yemekbahane.blogspot.com
En mutlu günlerimizde özel bir ritüel, en
mutsuz anlarımızda sığınılan bir arkadaş
gibi… Üzerine yüklenen anlamla daha da özel
olan çikolata bu ay soframızın konuğu.
İnsan hayatına önce içecek olarak giren
çikolata, içine katılan her türlü alternatif lez-
zet ve aroma ile ne boyuta geçerse geçsin
temelinde hep aynı şey var sanki..
“Mutluluk” …
Ya mutluluğu kutsar çikolata, ya da
mutluluğu getirsin diye tüketilir.
En başarılı şeflerin fark yaratmasını sağlayabilen, girdiği her
lezzete farklı bir boyut kazandıran çikolatanın işlenmesinde
önemli bir husus vardır: “Çikolata aceleye gelmez”
Sırrı çözülememiş büyülü lezzet,
mutluluk ve aşkın doruğunda “ÇİKOLATA”
49
Çikolatanın hammaddesi Amerika’nın en
eski yerlileri tarafından keşfedilen kakao
ağacından toplanan kakao çekirdekleridir.
Kakao uzun yıllar boyunca kralların vazge-
çemedikleri sıcak bir içecek olarak tüketil-
miştir.
Çikolata, icadı sonrasında bir süre sarayın
dışına çıkmamış, halka tanıtılmamıştır.
1825'te Antoine Brutus Meiner, Noisel-sur-
Marne'de ilk makineli çikolata fabrikasını
kurdu ve bu, çikolatanın büyüsünü tüm dün-
yaya taşıyan adım olmuştur.
Çikolata, tüm dünya mutfaklarında özel bir
yere sahiptir. En başarılı şeflerin fark yarat-
masını sağlayabilen, girdiği her lezzete farklı
bir boyut kazandıran çikolatanın işlenmesin-
de önemli bir husus vardır:
“Çikolata aceleye gelmez”
Çikolata içerdiği kakao oranına göre çeşitle-
nir. En yüksek kakao oranı, bitter çikolatada
bulunur. Yiyeceklerde en çok içerdiği az
şeker oranı ile bitter çikolata kullanılır.
Çikolata her zaman serin ve kuru bir yerde
saklanmalıdır. Ayrıca, çikolata aroması
kuvvetli yiyeceklerden uzak tutulmalıdır.
Çikolata direk ateşe maruz bırakılarak eritil-
memeli, kaynayan suyun dolu olduğu bir
tencerenin üzerine yerleştirilen bir başka
kase içerisinde yani benmari usulü eritilme-
lidir.
Çikolatanın sıcaklığını çok hassas bir şekilde
kontrol etmeye “temperleme” denir.
Temperleme işleminde çikolata, önce
soğutulur ve sonra çok hassas ve yavaş bir
şekilde ısıtılır.
Bu işlemlerin her adımında çikolata sıcaklığı
net ve çikolatanın her yerinde eşit olmalıdır.
Çikolata girdiği tarife fark katar…
Emsalsizleştirir… Sadece tatlılarda değil, et
yemeklerinden, acılısına çikolata dünya
mutfağında karşımıza çıkar.
İşte içine çikolatanın büyüsünün girdiği
birkaç özel tarif :
Çikolata l ı Yumuşak B isküv i ler
(Meksika Mutfağı)
Malzemeler:
75 gr. tereyağı (oda ısısında)
60 gr. toz şeker
1 adet yumurta
175 gr. kekun
½ çay kaşığı vanilya aroması
2 yemek kaşığı süt
75 gr. bitter çikolata (%60 kakao oranın-
da)
75 gr. sütlü çikolata
50 gr. fındık
Bir tutam tuz
50
Hazırlanışı:
Fırını 180 derecede ısınmaya bırakın. Fırın tepsisine yağlı
kağıt sererek hazırlayın. Tereyağı ve şekeri krema kıva-
mına gelene mikserle çırpın. Yumurtayı ekleyin. Unu, va-
nilya aromasını ve sütü ilave edip yoğurarak yumuşak bir
hamur elde edin. Ufak ufak doğranmış bitter ve sütlü çi-
kolata ile dövülmüş fındıkları da ekleyip, un serpilmiş tez-
gahta açın. Bir kalıpla kesin ve yağlı kağıt serilmiş tepsi-
ye dizin. Yaklaşık 20 dk kadar fırında pişirin.
Kahveli & Çikolatalı Kuzu (İsviçre Mutfağı)
Malzemeler:
1/3 su bardağı un
½ çay kaşığı hardal tozu
Bir tutam tuz
Taze karabiber
1 kg kuşbaşı kuzu
75 gr tereyağı
1 yemek kaşığı zeytinyağı
3 diş sarımsak (ezilmiş)
1 büyük kuru soğan (dilimlenmiş)
12 adet arpacık soğan
1 yemek kaşığı kahve likörü
1 su bardağı koyu kahve
4 su bardağı et suyu
60 gr bitter çikolata (%60 kakao oranında)
1 yemek kaşığı krema
1 kase ince kıyılmış maydanoz
Hazırlanışı:
Fırını 200 derecede ısıtın.Unu, hardal tozu, tuz ve karabiber ile harmanlayın. Kuşbaşı etleri
bu harca bulayın, bir kaba alın. Kalan unu, 2 yemek kaşığı tereyağ ile karıştırın.
Bir tencereye tereyağını, zeytinyağını, sarımsak, soğan ve arpacık soğanları koyup 5 dk
kadar soteleyin. Kızaran malzemeleri bir kaşık yardımı ile yağını süzdürerek başka bir
tabağa alın. Aynı tencereye kuzu etlerini koyup her yanı kızarana kadar soteleyin, gerekir-
se bir miktar daha yağ ekleyebilirsiniz. Sotelenen kuzu etlerini tencereden alın.
Kahve likörü ve kahveyi ocaktaki tencereye koyun, et suyunu, yağlı un karışımını ilave edip
beraberce kaynatın.Kuzu etlerini bu karışıma ilave edin ve fırına verip pişirin. Kuzu etleri
pişince fırından alın ve üzerlerine erimiş çikolata dökün. Krema ve ince kıyılmış maydanoz
ile servis edin.
Afiyetle & sağlıkla,
51
Banu Hıdırlar birazsoylebirazboyle.blogspot.com
Kimler Bir Aşk Mektubu Alır?
İNCELEME
Posta kutunuzda en son ne zaman bir mek-
tup gördünüz ? Kime mektup yazdınız ?
Gönderdiğiniz ya da aldığınız e-postaları
hayatınızdan çıkardığınızda geriye ne
kalıyor ?
En son ne zaman çağın hızına inat geride
durmayı seçtiniz ? Sevgilinize ya da arkada-
şınıza slayt gösterisi olan bir e-posta yerine
sayfalar dolusu bir mektubu en son ne
zaman yazdınız ?
Siren Yayınlarından Sıla Okur çevirisi ile
çıkan AŞK, 2000 yılında tüm dünyaya yayı-
lan, konusu “ I Love You” ve ekinde “Love
Letter For You” isimli dosya bulunan,
Filipinli bir korsanın yaydığı aşk virüsü so-
nucunda “Kimler aşk mektubu alır” sorusu-
na cevaben ortaya çıkmış. Önsözünde
“ortak özellikleri, bazı gerçek olaylardan
esinlenmiş olsa da, hepsinin kurmaca eser-
ler olması” şeklinde açıklanmış.
Leonard Cohen’den Etgar Keret’e,
Margaret Atwood’dan Neil Gaiman’a birçok
isim katkıda bulunmuş.
Mektuplardan bazıları komik, kimisi hüzün-
lü, bazıları çok sıcak ya da trajikomik.
Kitabın kapağı ise çok başarılı.
Jonathan Lethem’den...
Sevgili D(ünya),
Sana, vazgeçmeni söylemek için yazı-
yorum. Belki sen kendini kaybederken
kazananlardan
gibi görüyor-
sundur;
sırtüstü yatıp
yumuşak
karnını bana
açıyor, seni
okşamama, gıdıklamama, orana bura-
na bakıp sana gülmeme izin veriyor-
sundur. Daha mı kuvvetli tekrarlamalı-
yım ? VAZGEÇ. Hiç şansın yok. Diren-
mek nafiledir, nafilelik dirençlidir, çe-
kingenlik cilvelidir, bırakmak özgürlük-
tür. Seni seviyorum ve senden her ba-
kımdan üstünüm
…Niye seni istediğimi bilmiyorum bile
ve düşünmeme fırsat vermesen iyi
edersin.
...Vazgeç, vazgeçtin zaten, benimsin
artık.
Sevgilerimle.
M(ars)
14 Şubat’ta kırmızıları, kalpleri, gülleri bir
kenara bırakıp gerçek anlamda özel bir şey
yapmaya ne dersiniz ? Eğer cevabınız
evetse bu kitabı hem kendiniz hem sevdiği-
niz için alın, hatta kitabın içine kendi mek-
tubunuzu da ekleyin.
Keyifli okumalar.
52
OKUMA GÜNLERİ
Okuma Atölyesi—Caddebostan Kültür Merkezi
Prof. Dr. A. Didem Uslu yönetimindeki OKUMA ATÖLYESİ, iki haftada bir Salı günleri 11.00’de ve Pazar günleri 13.00’de edebiyat kitaplarının önceden okunup kütüphanede üzerinde sohbet edileceği bir kültür etkinliğidir.
13 Şubat — Françoise Rebelais — Gargantua
15 Şubat — Necip Mahfuz—Midak Sokağı
27 Şubat — Saffeti Ziya—Salon Köşelerinde
Caddebostan Kültür Merkezi: www.ckm.gen.tr
53
Tepedeki Ev
Shirley Jackson
"Tepedeki Ev'e adım atmak bir
delinin zihnine adım atmak gi-
bi! Ürkmeye başlıyorsunuz."
-Stephen King-
Amerikan edebiyatının efsanevi yazarların-
dan biri olan Shirley Jackson'dan zamanının
ötesinde bir klasik: Tepedeki Ev. Hayata
dair ürkütücü detaylara ilgisi, insan ruhu-
nun kuytularına teklifsizce girebilmesi ve
okurun zihnini ustaca ele geçirmesiyle tanı-
nan Jackson, Tepedeki Ev'le dehşet ve deli-
liğin karanlık köklerine iniyor.
Tepedeki Ev'e atılan ilk adımdan itibaren
bastırılmış tüm duygular yavaş yavaş su
yüzüne çıkıyor. Perili olduğu söylenen bir
evde iddiaları araştırmak için bulunan kişi-
lerin kesişen yaşamları ve algıları bu tuhaf
macerayla şekilleniyor ve onları hiç umma-
dıkları bir noktaya getiriyor. Evin suretinde-
ki karanlık, bu tuhaf görevle bir araya gel-
miş grubun üyelerini beklenmeyecek biçim-
lerde etkiliyor. Algının tuzakları hiç bu ka-
dar olası, bu kadar gerçek anlatılmamıştı.
Burası Tepedeki Ev... Burada her şey biraz
çarpık, biraz tuhaf.
Burası tekin bir yer değil.
BURASI SENİN ZİHNİN.
RAFLARDA
Aslan
Joseph Kessel
Geniş hayal gücü, yalın an-
latımı ve yaşadıklarından
yola çıkarak ortaya koyduğu eserleriyle ün
kazanan, Fransız Akademi Ödülü sahibi ya-
zar Joseph Kessel, XX. yüzyılı dolu dolu ya-
şamış bir aydındır.
Doğu Afrika'nın insan eli değmemiş tozlu ve
sıcak düzlüklerinde, Kilimanjaro'nun etekle-
rinde yaşanmış büyüleyici bir dostluğun ro-
manı Aslan. Amboseli Milli Parkı'nın yöneti-
cisi usta avcı Bullit'in hayvanlarla iletişim
kurmakta özel bir yeteneği olan küçük kızı
Patricia ile genç ve güçlü bir aslanın,
King'in ilişkilerinin; gururlu Masai halkından
genç bir yerlinin küçük kıza âşık olup, ken-
dini ona ve kabilesine kanıtlamak için giriş-
tiği eylemle bu cennetin yok oluşunun hü-
zünlü hikâyesi.
İnsanla hayvan arasındaki dostluğu, sada-
kati, aşkı anlatan; insanla hayvanın bin yıl-
lardır yan yana yaşadığı kara kıtada kurma-
ya çalıştığı sömürge düzeniyle felaketlere
neden olan beyaz adamı eleştiren bu ünlü
roman, edebi değeriyle de türünün klasikle-
ri arasında yer alan ve okuyucunun zihnin-
de iz bırakan bir başyapıt.
54
Yolcu John Twelve Hawks Maya artık sıradan bir
genç kadın gibi yaşamaya
kararlıydı. Büyük bir sa-
vaşçı olan babasının ona
öğrettiklerini unutacak;
Büyük Düzen'in içinde itaatkâr bir yurttaş
gibi yaşayacaktı.
Ama şimdi bir kez daha ölümle ve kanla sı-
nanması gerekiyor! Çünkü yeryüzünde ka-
lan son Yolcu'yu acımasız Tabula örgütünün
elinden kurtarmak zorunda. Yoksa karanlık
bir çağ başlayacak. Dünya acımasız ve so-
ğuk bir sanal hapishaneye dönüşecek...
Yolcu üçlemesinin ilk kitabıdır.
Haşlanmış Harikalar Diyarı ve Dünyanın Sonu
Haruki Murakami
"Çektiğin acıyı ben de anlıyo-
rum. Fakat bu herkesin başın-
dan geçiyor. O yüzden senin de katlanman
gerek. Sonrasında kurtuluş geliyor. O zaman
artık sen, hiçbir şeyi dert etmeyecek, üzül-
meyeceksin. Hepsi kaybolup gider.
Gölgesini kaybeden, kafataslarından eski rü-
yaları okuyan bir adam ve dünyanın sonu
gelmeden önce yaşayacak sadece birkaç sa-
ati kalmış bir kahraman. Haşlanmış Harikalar
Diyarı ve Dünyanın Sonu XXI. yüzyıl edebi-
yatına damgasını vuran, kült yazar Haruki
Murakami'den bilimkurguyu masalsı bir dün-
yanın içinde var eden, Kafkaesk bir psikolojik
gerilime göz kırpan bir roman. İtiraf
John Grisham
Haksız yere tutuklanan her
masum insana karşılık, daima
dışarıda serbest dolaşan bir
suçlu vardır. O, polis ve savcının niye
yanlış adamı tutukladığını anlamaz, aslın-
da umurunda da değildir. Travis Boyette
işte böyle biridir. Kendi işlediği bir cinayetin
ardından polis ve savcının amatör bir ta-
kımda futbolcu olan Donté Drumm'u haksız
yere tutuklamasını ve idama mahkûm ettir-
mesini hayretle izlemiştir.
Aradan dokuz yıl geçer. Donté temyiz baş-
vurularından sonra kesinleşen ve dört gün
sonra infaz edilecek idamını beklemektedir.
Bu arada Travis hayatı boyunca ilk kez
doğru olanı yapmaya, suçunu itiraf etmeye
karar verir.
Sunset Park
Paul Auster
Brooklyn, Paul Auster'ın her
köşesini özümsemiş olduğu
kendi coğrafyası. Son romanı
da, Florida'da başlamakla bir-
likte yine gelip Brooklyn'in Sunset Park sem-
tinde düğümleniyor. Çocukça bir ağız dalaşı-
nın kaldırılamayacak kadar ağır bir vicdan
yüküne dönüşmesi sonucunda, doğup büyü-
düğü yerden, içinde yetiştiği ortamdan, aile-
sinden ve arkadaşlarından, kendi geçmişin-
den ve hatta geleceğinden kaçan bir gencin
acılı öyküsüSunset Park, Paul Auster'ın bütün
diğer kitapları gibi bir solukta okunacak bir
çağdaş edebiyat başyapıtı.
55
BU AY VİZYONDA
Aşk Tesadüfleri Sever Gösterim tarihi : 4 Şubat 2011
Yapım : 2010 , Türkiye
Yönetmen: Ömer Faruk Sorak
Oyuncular : Mehmet Günsür, Belçim Erdoğan, Cansel Elçin, Altan
Erkekli, Batuhan Karacakaya
“Aşk Tesadüfleri Sever”, doğumlarından itibaren çocukluk ve ilk gençlik
yılları boyunca yolları Ankara’da kesişen, 2010 yılında İstanbul’da tanışan Özgür (Mehmet
Günsür) ve Deniz’in (Belçim Bilgin) birbirlerine doğru ve engellerle dolu aşk macerasını
anlatırken, bir yandan da geri dönüşlerle onların bugünlerini yaratan dönemlere uzanıyor.
Film, Türkiye’nin 70’li, 80’li, 90’lı ve 2000’li yıllarını ziyaret ederek, o yılların artık unutul-
maya yüz tutmuş popüler kültür öğelerinden, müziklerinden, yaşam biçimlerinden ve
alışkanlıklarından besleniyor.
“Aşk Tesadüfleri Sever” pek çok gerçek hikayeden yola çıkılarak derlenmiş olaylar bütünüy-
le; İstanbul’dan Ankara’ya yaptığı nostaljik yolculuğun içinde izleyiciye doyurucu, duygusal,
yıllarca akıllardan çıkmayacak bir aşk filmi vaad ediyor.
Hereafter Gösterim tarihi : 4 Şubat 2011
Yapım : 2010 , ABD
Yönetmen: Clint Eastwood
Oyuncular : Matt Damon, Bryce Dallas Howard, Cecile De France,
Mylene Jampoi, Jay Mohr
Clint Eastwood'dan doğaüstü güçlerle ilgili bir gerilim filmi...
Amerikalı bir işçi, Fransız bir gazeteci ve Londra'da yaşayan bir öğrenci
henüz birbirlerinden haberdar değildir.
Ancak onların ortak bir noktası vardır: Ölüm etraflarında kol gezmekte-
dir.
Amerika’lı eleştirmenlerden yüksek not alamayan film, Türk seyirciden bakalım nasıl tepki
alacak?
56
Get Low – Büyük Sır Gösterim tarihi : 4 Şubat 2011
Yapım : 2009 , ABD
Yönetmen: Aaron Schneider
Oyuncular : Lucas Black, Bill Murray, Robert Duvall, Sissy Spacek, Bill
Cobs
Gerçek bir şehir efsanesinin traji-komik yorumu...
1930'lu yıllarda Tennessee'de Felix Bush, daha ölmeden kendi cenazesi-
ni düzenlemeye kalkışır. Amacı cenaze töreni sırasında dirildiğini göstermek ve herkesi
şaşkınlığa uğratmaktır. Ancak işler kontrolünden çıkar ve cenaze sırların bir bir ortaya
döküldüğü kederli bir komedyaya dönüşür.
127 Hours
Gösterim tarihi : 11 Şubat 2011
Yapım : 2010 , ABD, İngiltere
Yönetmen: Danny Boyle
Oyuncular : James Franco, Kate Mara, Amber Tamblyn, Lizzy Caplan,
Clemence Poesy Dağcı Aron Ralston'un başından geçenlerin gerçek hikayesi... Genç bir dağcı olan Aron, Utah yakınlarında büyük bir kaya parçasının arasına sıkışır. Hayatı için bir çeşit tuzağa dönüşen bu olayda Aron, soğukkanlı olması gereken şoke edici bir çözüm yolu bulur. Her ne kadar gerçek bir hikayeyi yansıttığı için sonu bilinerek izlense de hergün içtiğimiz suyun tek damlasının bile ne kadar önemli olduğunu düşündürecek bir film ve izleyiciyi kendisine bağlayan nitelikte.
Secretariat - Şampiyon
Gösterim tarihi : 11 Şubat 2011
Yapım : 2010 , ABD
Yönetmen: Randall Wallace
Oyuncular : John Malkovich, Diane Lane, James Cromwell, Dylan Walsh,
Amanda Michalka
At yarışlarıyla ilgili hiçbir bilgisi olmayan ev hanımı Penny Chenery
(Diane Lane)’nin sahip olduğu yarış atı Secretariat’ın, 1973 yılında üç kez üst üste şampi-
yon olmasını konu alan filmde, John Malkovich emekli at yetiştiricisi Lucien Laurin rolünde.
57
Rabbit Hole Gösterim tarihi : 11 Şubat 2011
Yapım : 2010 , ABD
Yönetmen: John Cameron Mitchell
Oyuncular : Nicole Kidman, Aaron Eckhart, Sandra Oh, Dianne Wiest,
Giancarlo Esposito
Mutlu bir evlilikleri olan Becca ve Howie Corbett’ın yaşamı, oğulları
Danny’nin bir trafik kazasında ölmesi ile alt üst olur. Çift karşılaştıkları
bu yoğun acı ile baş etmeye çalışırken, bir taraftan da kendi ilişkilerinin çıkmazları ile
karşılaşır.
Howie’nin acısı onu tuhaf bir nostaljiye kaptırır ve geçmişini yeniden sorgulatırken,
Becca’nın yas süreciyle başa çıkma yöntemi çok daha farklı olacaktır. Becca oğlunun
ölümünden sorumlu olan Jason adlı genç ile bir dostluk kurar ve onun dünyasını anlamaya
çalışır.
I Am Number Four Gösterim tarihi : 18 Şubat 2011
Yapım : 2011 , ABD
Yönetmen: D.J. Caruso
Oyuncular : Timothy Olyphant, Alex Pettyfer, Teresa Palmer,
James Frey'in altı kitaplık bilim-kurgu serisinden senaryosunu Al Gough
ile Miles Millar'ın uyarladığı film, gezegenleri yok edilirken son anda ka-
çarak kendilerini kurtaran dokuz uzaylı ergenin öyküsünü anlatacak...
Herbiri lise çağında olan grup üyelerinden bir tanesi, gezegenlerini yok eden düşman
tarafından büyütüldüklerini fark edecek... Filme adını veren 4 numarayı Pettyfer, 6
numarayı Palmer canlandıracak.
Zoraki Kral Gösterim tarihi : 18 Şubat 2011
Yapım : 2010 , Avustralya, İngiltere, Ukrayna
Yönetmen: Tom Hooper
Oyuncular : Colin Firth, Helena Bonham Carter, Geoffrey Rush, Michael
Gambon, Guy Pearce
Kardeşinin feragat etmesiyle gönülsüz bir şekilde tahta geçen Kral VI.
George, kekemelik sorununu yenmek için Lionel Logue adlı bir konuşma
terapisti tutar. Türk izleyici tarafından fragmanı beğeniyle izlenen film
merakla beklenen yapımlar arasında gözüküyor.
58
Siyah Kuğu Gösterim tarihi : 25 Şubat 2011
Yapım : 2010 , ABD
Yönetmen: Darren Aronofsky
Oyuncular : Natalie Portman, Winona Ryder, Mila Kunis, Vincent Cassel,
Sebastian Stan
Nina (Portman), New York’ta yaşayan çok yetenekli bir balerindir ve
hayatında çoğu balerin için de olduğu gibi dansetmekten başka bir şey
yoktur. Eski bir balerin olan ve bu konuda çok hırslı olan annesi Erica (Hershey) ile
yaşamaktadır. Oyun yönetmeni Thomas Leroy (Cassel) KUĞU GÖLÜ’nün baş balerini Beth
MacIntyre (Ryder) yeni sezonda değiştrimeye karar verir ve ilk tercihi de Nina’dır.
Balenin saf ve zarif Beyaz Kuğu ile şehvetin temsilcisi Siyah Kuğuyu aynı anda
canlandırabilecek birine ihtiyacı vardır. Fakat Nina’yı bekleyen bir yeni bir rakip vardır, ve o
da Leroy’u etkilemeyi başarmıştır.
Nina Beyaz Kuğu rolüne her ne kadar uysa da Lily de Siyah Kuğu’nun tam karşılığıdır.
İki genç dansçı arasındaki rekabet garip bir arkadaşlığa dönüşürken Nina da kendi karanlık
tarafıyla haşır neşir olmaya başlamıştır – onu mahvedebilecek türden bir kayıtsızlık...
Sonraki Üç Gün Gösterim tarihi : 25 Şubat 2011
Yapım : 2010 , ABD
Yönetmen: Paul Haggis
Oyuncular : Russel Crowe, Liam Neeson, Elizabeth Banks, Olivia Wilde,
Jonathan Tucker
Mutlu bir evlilik sürdüren John ve Laura çiftinin hayatı, genç kadının bir
cinayet soruşturmasında tutuklanması ile alt üst olur. Laura her ne ka-
dar masum olduğunu söylese de, hapis cezasına çarptırılır. Laura'nın masumiyetinden
şüphe etmeyen John, ailesini bir arada tutmaya çabaladığı kadar, karısının olayla ilgisi
olmadığını kanıtlamak için tüm ipuçlarının peşinden gider.
Laura'nın suçu en son çıkarıldığı mahkemede onanır. İntiharın eşiğine gelen Laura'yı
kurtarmak için John'un elinde tek bir çare kalmıştır: Karısını hapishaneden kaçırmak.
Russel Crowe hayranlarının kaçırmak istemeyecekleri bir film...
Tüm bilgiler www.sinemalar.com adresinden alınmıştır...
Oscar Adayı Film
59
Röportaj ve Çizim Şule Coşkun Balmumcu www.susuoykusu.blogspot.com
Meraklı Minik ve Bilim Çocuk dergilerinin
çizeri, Pino'nun Yeri adlı blogun sahibesi,
dünyası ışıl ışıl, etrafına yaydığı ışık inanıl-
maz,içi dışına sığmayan, Sevgili Arkadaşım
Pınar Büyükgüral ile çizer çizere keyfili bir
röpörtaj yaptık.
Evvela bendeki yeri bambaşka olan
"Pino’nun Yeri" ne kadar zamandır var
ve nasıl çıktı ortaya?
Teşekkür ederim Şulecim. Pino'nun Yeri,
Temmuz 2005'ten beri var. Neredeyse Arda
ve Deniz'le birlikte büyüdü:) Deniz 9 aylıktı
blogu açtığımda. Kendimi çizim anlamında
geliştirmek için başladım. Sonra yazmanın
da çizmek kadar eğlenceli olduğunu
keşfettim.
AYIN BLOGU
Çocukların Dünyasının Renkli Kahramanı “Pınar Büyükgüral Nam’ı Diğer Pino”
www.pinomino.blogspot.com
60
Peki Merakli Minik ve Bilim Çocuk
dergilerine çizmeye ne zaman ve nasıl
başladın, o hikayeni anlatır mısın bize?
Blogu açtığımda bir tekstil firmasında çocuk
kıyafetleri tasarlıyor ve kumaş desenleri
çiziyordum. 8,5 yıl çalıştım tekstil sektörün-
de.
Bir süre sonra kumaşlara çizdiğim desenler
yetmemeye başladı. Daha çok çizmek,
çocuk kitapları resimlemek istiyordum.
İşimden bu nedenle istifa ettim. Hiç bir
maddi güvencem olmadan üstelik. Kafamda
bin türlü iş fikri dolanırken işsizliğimin birinci
gününde sevgili editörüm Meltem Yenal
Coşkun telefon etti. Blogumda çizimlerimi
görmüş, bir süredir takip ediyormuş beni:)
Ertesi gün o yıl yayın hayatına başlayacak
Meraklı Minik dergisi için ilk deneme çizimi-
mi almıştım:) 4 yıldır da aralıksız aynı
heyecanla çiziyorum:)
Pino nasıl bu kadar renkli ve nasıl bu
kadar üretken, besin kaynakları nedir
acaba?
Aslında öyle bir formülüm yok. Doğuştan
böyleyim. Nasıl su içmeden yaşayamıyorsak
yaratmak da benim için aynı derecede
öneme sahip. Elim dursa ayağım durmaz.
Aynı anda 4-5 iş yapabilirim.
Sabah gözlerimi açtıktan sonra gözümün
önünden hayat, arka planda ise projelerim
akar:) Karşımdaki insanı dinlerken bile
kafamın içinde bir maketin detayını çözer,
yapmayı düşündüğüm bir çizimin eskizini
oluşturabilirim. Tüm bunlar olurken mail
bakar, kahvemi yudumlar arka masadaki
sohbete laf da atabilirim:)
Bir de karşımdaki insanın herhangi bir
yeteneğini sezmişsem bunu geliştirmesi için
zorlar ona da bin türlü proje üretirim:)
En çok neyi yada kimi çizerken ağzın
kulaklarında oluyor?
Sanırım kedi çizerken:)
Ya da bir arkadaşıma sürpriz bir şeyler
çizerken genelde sırıtarak çizerim. Ama yeni
keşfettiğim bir şey var! Çizdiğim suratların
ifadesi neyse o ifade benim yüzüme de
yansıyor çizerken, komik oluyor:D
Kendini çizdiğin resimlerde kulağında
hep kirazlı küpelerin var, bunun
çocukluğunla bağdaştırabileceğimiz bir
hikayesi var mı?
Özel bir durum yok. Çocukken hasırdan ve
üzerinde kiraz olan bir şapkam vardı. Kiraz
ağaçları çizmeyi çok severdim. Hala da
severim:))
Arda ve Deniz’ in çok şanslı çocuklar
o lduğunu düşünüyorum, senin
rengarenk dünyanın içinde süperrr bir
çocukluk geçiriyor olmalılar. Senin çizer
olmanı, onca keyifli işe imza atmanı on-
lar nasıl yorumluyorlar?
Doğdukları günden itibaren çizen bir anne
gördüklerinden dolayı tüm annelerin çizdiği-
ni sanıyorlar diye düşünüyorum:) Pek özel
bir ilgi yok yani:) Dergi çıktığında nasıl
olmuş diye götürdüğümde "Hmm güzel"
diye kenara attıkları çok oluyordu.
61
Neyse ki büyüdükçe tadını aldılar, şimdi de
her gün dergi getirdin mi? diye soruyorlar:)
Artık çizerken fikir de veriyorlar:)
Çocukların dünyalarının içine bu kadar
güzel sızıp bir de orada taht kurabilmen
çok keyifli birşey olmalı. Peki senin
ufaklıkların dünyasında nasıl bir
annesin sence?
Arda en son "Annecimmm hem çok güzelsin
hem de çok komiksin" diyerek özetledi
durumu:) Sanırım onları güldüren bir
anneyim:D
Evde çalışma zamanlarını sanırım
çocuklarına göre ayarlıyor olmalısın.
Sana kalan zaman keyifli olduğu kadar
yorucudur da, herkes derin uykuda iken
çalışmak bazen sinir bozabiliyor ve
üstelik ertesi gün iş varsa. Ama buna
rağmen blogda hatta telefon görüşme-
lerinde dinamik içi içine sığmayan bir
Pino var, nasıl bir sırrın var senin
Pinocuğum:)?
:) O kadar alıştım ki günde 5 saat uyuyarak
yaşamaya. Gün benim için 3 parçadan
oluşuyor. İş zaman dilimi - Arda Deniz ve
Bülent'li zaman dilimi - Kendim için ayırdı-
ğım zaman dilimi (gece çizim zamanı da
diyebiliriz buna:) Deli gibi yorgun olduğum
oluyor ama severek yaptığım için fazla
söylenmiyorum. Canım istemese zaten
hayatta bu tempoya dayanamam. Bir de
sürekli sevgi kelebeği gibiyim sanılmasın.
Tabiiki huysuz, bitkin ve siniri bozuk bir va-
ziyette ortalıkta dolandığım da çok oluyor.
Blog aleminde hiç tanımadığımız
insanlarla sanki yıllardır tanıyormuş gi-
bi bir samimiyet kurabiliyoruz, kimyala-
rımızın benzer olduğu insanlar çıkıyor
karşımıza, çok hoş arkadaşlıklar kurabi-
liyoruz. Senin gözünde bloglar,
blogerlar nasıl bir yerde?
Bloglar sayesinde çok sevdiğim arkadaşla-
rım oldu. Kimileriyle sadece ses olarak
tanışabildik, kimileri sadece mail yoluyla,
kimiyle buluştuk, kimi dostum oldu, kimi
yakın arkadaşım. O kadar iç içe geçti ki
sanal dünyamla gerçek dünyam o nedenle
artık ayırmayı bıraktım:)
Blogda çizimlerinin altına eklediğin
müziklerini çok seviyorum. Hatta
bazen çiziminle öyle güzel bir uyum
içerisinde oluyorlar ki. Müziği dinlerken
mi çıkıyor çizimler, yoksa çizdikten
sonra bu müzik bu çizime harika olur
mu diyorsun?
Müzik hayatımın en önemli parçası. Mesela
dergi için çizim yaparken bir şarkı çalmaya
başlar kulaklarımda, hemen elimdeki işi
bırakıp yeni bir sayfa açıp o ilhamla şarkıyı
dinlerken eskizini yaparım. Daha doğrusu
eskizi şarkı yaptırır:) Ben sadece içimden
geleni düşünmeden çizerim. Bunun örnekle-
rinden biri de aşağıdaki desenimdir:) Zaten
şarkının sözlerinin bir kısmını da yazmışım-
dır üzerine.
Çizmek keyifli olduğu kadar bolca vakit
ve sağlam bir kafa gerektiren bir iş
bence. Öyle ki vakit problemi en çok
sıkıntı yaşatan bana.
63
Hatta bazen gün 50 saate çıksa yeter
mi diye düşündüğüm bile oluyor. Gerçi
vakit ne kadar çoğalırsa yapılacak işler
listesi de o kadar uzar. Sen hem 2
çocuklu bir anne, hem 9-6 çalışan bir iş
kad ın ı ,blogu ile alakadar bir
bloggersın. Aklındaki diğer projeleri ha-
yata geçirmek için zamanını nasıl kulla-
nıyorsun? Yoksa zamanın yetersizliği
yüzünden gün yüzüne çıkaramadığın
yada yapmak isteyip de yapamadığın
şeyler var mı ?
Mesaili çalışmak günümün büyük bir
bölümünü kapsıyor. Hayallerimi geceye ve
hafta sonlarına sıkıştırıyorum. Gerçi Pazar
günü aileme ait. Tüm gün birlikte zaman
geçiriyoruz.
Milyonlarca proje var tabi ki kafamda. Bu
projelerin bir kısmı şu an yapım aşamasında
ve sürpriz:) Bir kısmı hayata geçti. Çoğunu
gerçekleştirmeye çalışıyorum ki daha başka
fikirlere yer açılsın:) Yani "lütfen bekleme
yapmayalım arkaya ilerleyelim" durumu var
projelerimde:))
2010 yılının sonlarına doğru resimledi-
ğin kitapların, Pino'lu gecelik ve
pijamalarınla sevindirdin bizi. Senin
çizimlerinin olduğu kitapları raflarda
görmek, pijamalarımla Pino'lu rüyalara
dalmak beni bile bu kadar mutlu
ederken, senin tarafında nasıl duygu-
lar?
64
Ayrı yeri var hepsinin. Kitapçılarda kitap
seçen minik elleri izlemek, her ay yüz bin-
den fazla çocuğun odasına dergilerle
girmek, sokakta yürürken çizdiğim bir afişe
rastlamak çok ama çok heyecan verici.
Ya da pijamalarını ellerine aldıklarında o an
ki heyecanlarını elektronik posta ile ileten-
ler, fotoğraflarını yollayanlar o kadar mutlu
ediyorlar ki beni. İyi ki bu işi yapıyorum di-
yorum o zaman:)
Çizimlerinle süslenmiş geceliklerin,
pijamaların ve tabi ki resimlediğin
kitapların devamı gelecek mi peki ?
Pijamaların devamı geliyor, her ay yeni
desenler ekleniyor. Kitaplar da öyle.
2011 yıl içerisinde çok keyifli ve bir o
kadar da harika projelerini hayata geçi-
receğini ben biliyorum aslında. Peki bu
projeleri buradan birazcık anlatalım mı
yoksa süpriz olarak mı kalsınlar?
Sürpriz kalsınlar tabi kiiiiii:)))) Yoksa heye-
canım kaçar:D
Pinocuğum, bana en çok sorulan soru-
lardan biri ne ile çiziyorsun diğeri hangi
programları kullanıyorsun.
Çoğunlukla gelen maillere cevap
vermeye çalışıyorum ve senin de bu ko-
nuda çok ince olduğunu biliyorum ama
sormayanlar, bilmeyenler ve merak
edenler için bir de buradan söyleyelim
isterim.
Pinocuğum ne ile çiziyorsun ve hangi
programları kullanıyorsun?
İşyerinde Wacom Cintiq tablet kullanıyorum.
Bu üzerine özel kalemi ile çizilebilen bir ek-
ran. Evde ise Wacom Intous tablet kullanı-
yorum. Kullandığım program Photoshop. Ay-
rıca kalem ve kağıt en yakın iki eski dos-
tum:) Ve tüm kırtasiye malzemelerim:)
Seramik ile ilgilendiğini biliyorum bu
sadece keyfi mi yoksa ileride Pino'lu
seramiklerde görüp alabilecek miyiz?
Seramik, sevdiklerimle birlikte Perşembe
geceleri her şeyi geride bırakıp kafamı bo-
şalttığım hobim. O nedenle de hobi olarak
kalacak:)
Pino emekli olunca neler yapacak,
hayallerine kavuşacak mı dersin:)?
Tabi ki yaşıtlarımla birlikte projeler üretip
hayata geçirmeye devam edeceğim:))
Emekli olabileceğimi sanmıyorum ben:)
Zaten hayallerimin içinde yaşıyorum:))
Pino'cuğum bu güzel sohbet için çok
çok teşekkür ederim. Son olarak
sormak istediğim, Pino daha daha neler
yapmayı planlıyor, o güzel aklının
içinden neler geçiyor mesela?
Ben teşekkür ederim:) Daha daha yapmayı
planladığım şeyler arasında çocuk
kütüphanesi kurmak var. Ama daha çok
zamana ihtiyacım var gerçekleşmesi için.
Sevgiler tüm Ajanda okuyucularına....
65
Sizden Kareler — Gülümseten Fotoğraflar
Tuğba Çevik
Dilşad Kırbaş www.candykurabiyem.blogspot.com
Nurşen Güllüoğlu www.leylakdali.blogspot.com
66
İpek Ata (acai_berry)
www.hepyesil.blogspot.com
n balo
http://fotografbalosu.blogspot.com/
www.nesobaby.blogspot.com
68
Sezer Özşen www.sezerozsen.blogspot.com www.momentropy.blogspot.com
Özden Ceyhan “Minyatür”
www.ozdenceyhan.blogspot.com