T.C
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TEMEL İSLÂM BİLİMLERİ
(İSLÂM HUKUKU) ANABİLİM DALI
İSLÂM HUKUKUNDA KANUNLAŞTIRMA OLGUSU
DOKTORA TEZİ
Muhammed Tayyib KILIÇ
ANKARA - 2008
T.C
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TEMEL İSLÂM BİLİMLERİ
(İSLÂM HUKUKU) ANABİLİM DALI
İSLÂM HUKUKUNDA KANUNLAŞTIRMA OLGUSU
DOKTORA TEZİ
Muhammed Tayyib KILIÇ
DANIŞMAN
Prof. Dr. Şamil DAĞCI
ANKARA - 2008
T.C ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLÂM BİLİMLERİ
(İSLÂM HUKUKU) ANABİLİM DALI
İSLÂM HUKUKUNDA KANUNLAŞTIRMA OLGUSU
Doktora Tezi
Tez Danõşmanõ: Prof. Dr. Şamil DAĞCI
Tez Jürisi Üyeleri
Adõ ve Soyadõ İmzasõ
Prof. Dr. Şamil DAĞCI
Prof. Dr. Mustafa AVCI
Prof. Dr. Mehmet BAYRAKTAR
Prof. Dr. İdris ŞENGÜL
Doç. Dr. Selahattin EROĞLU
i
ÖNSÖZ
Toplum içinde bir arada yaşamak zorunda olan insanlarõn gerek birbirleriyle
gerekse devletle ilişkilerinin tanzimi anlamõnda hukuk, her toplumda ilkel veya
gelişmiş düzeyde de olsa bulunmuştur. Hukukun soyut kurallar halinde tezahürü olan
kanun da yine istisnasõz bütün hukuk sistemlerinde ortaya çõkmõştõr. Hukuk
kurallarõnõn belirli sistem dâhilinde bir forma dökülmesi diğer bir ifadeyle kanun
yapma faaliyeti insanlõk tarihi kadar eskidir.
Genel hukuk tarihinde kanunlaştõrma olgusu iki şekilde ortaya çõkmõştõr. Kanun
yapma faaliyeti dediğimiz birinci tür, insanlõk tarihinin her döneminde
gözlemlenirken, yazõlõ olmayan, dağõnõk hukuk kurallarõnõn belirli bir sistem içinde
toplanmasõ anlamõnda kanunlaştõrma faaliyeti ise insanlõk tarihinin bir kõsõm
dönemlerinde ortaya çõkan ve örnekleri her toplumda görülmeyen bir hukukî
faaliyettir.
Kanun yapma olgusu toplumun düzen ve birliğini, kanunlaştõrma olgusu ise
mevcut hukuk sisteminin düzen ve birliğini sağlamayõ amaçlamõştõr.
Kanunlaştõrma olgusu genel hukuk tarihinde birçok örneği olan başlõ başõna bir
hukukî faaliyettir. İslâm hukuku da genel hukuk tarihindeki orijinal hukuk
sistemlerinden biridir. Bu nedenle Tezimizde İslâm hukuku bakõmõndan
kanunlaştõrma olgusunun imkân ve sõnõrlarõnõ ve bu alanda yapõlan düzenlemeleri
genel hukuk tarihindeki kanunlaştõrma olgusuyla mukayese ederek açõklõğa
kavuşturmaya çalõştõk.
Gerek konu seçiminde gerekse Tez çalõşmalarõ sõrasõnda yardõmlarõnõ, ilgi ve
alakalarõnõ esirgemeyen ve konu ile ilgili kaynaklara ulaşmamda kütüphanesinden
istifade ettiğim danõşman hocam Prof. Dr. Şamil DAĞCI�ya teşekkürlerimi
sunuyorum. Ayrõca bugünlere gelmemize vesile olan tüm hocalarõma ve Doktora
ders döneminde emekleri geçen Prof. Dr. İbrahim ÇALIŞKAN ve Prof. Dr. Osman
TAŞTAN hocalarõma teşekkürlerimi sunmayõ ifa edilmesi gereken bir borç olarak
biliyorum.
Ankara, Nisan 2008
Muhammed Tayyib KILIÇ
ii
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ .....................................................................................................................i
İÇİNDEKİLER.........................................................................................................ii
KISALTMALAR......................................................................................................x
GİRİŞ .......................................................................................................................1
I- KONUNUN ÖNEMİ...........................................................................................1
II- KONUNUN SINIRLANDIRILMASI .................................................................2
III- KONU İLE İLGİLİ KAYNAKLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ.......................4
IV- KONUNUN SUNULMASI ................................................................................7
BİRİNCİ BÖLÜM
GENEL OLARAK KANUNLAŞTIRMA
I- Kanunlaştõrma İle İlgili Temel Kavramlar ......................................................10
A- Resepsiyon Kavramõ .......................................................................................10
1- Resepsiyon Kavramõnõn Genel Çerçevesi .....................................................10
2- Resepsiyon Faaliyetinin Ortaya Çõkõş Sebepleri ...........................................12
a- Toplumun Hukuk Yoluyla Dönüştürülmek İstenmesi ...............................13
b- Dõş Baskõnõn Etkisi...................................................................................13
c- Sömürge Hukukundan Bağõmsõz (Millî) Hukuka Geçme İsteği.................14
3- Resepsiyon Çeşitleri.....................................................................................14
a- Yapõsal Resepsiyon ..................................................................................14
b- Kõsmî Resepsiyon ....................................................................................15
c- Sentetik Ya Da Eklektik Resepsiyon.........................................................15
d- Küllî Resepsiyon......................................................................................15
4- Genel Hukuk Tarihindeki Başlõca Resepsiyon Örnekleri ..............................16
a- Almanya�da Roma Hukukunun Resepsiyonu............................................16
b- Latin Amerika Ülkelerinde Resepsiyon ....................................................17
c- Japon Resepsiyonu ...................................................................................18
d- Tarihsel Sürecinde Türk Resepsiyonu.......................................................19
aa- Tanzimat Dönemi Osmanlõ Resepsiyon Süreci ve Bu Dönemdeki
Resepsiyon Çalõşmalarõ.......................................................................20
iii
bb- Cumhuriyet Dönemi Resepsiyon Süreci ve Bu Dönemdeki Resepsiyon
Çalõşmalarõ ........................................................................................26
cc- Osmanlõ Dönemi Resepsiyon Süreci ile Cumhuriyet Dönemi
Resepsiyon Sürecinin Mukayeseli Değerlendirilmesi .........................32
B- Zorla Benimsetme ve Hukuk Yoluyla İstila Kavramlarõ ..................................34
C- Bir Hukukî Olgunun Aktarõlmasõ Kavramõ ......................................................35
II- Kanunlaştõrma Kavramõnõn Genel Çerçevesi.................................................35
A- Kanunlaştõrma Kavramõ ..............................................................................35
B- Kanunlaştõrma Faaliyetinin Amaçlarõ ..........................................................42
1- Orijinal Bir Hukuk Sistemi İnşâ Etmek ....................................................42
2- Mevcut Hukuk Düzenini Tadil Etmek ......................................................42
3- Tek Bir Hukuk Sistemi Meydana Getirmek ..............................................43
4- Hukuk Düzenine Duyulan Güveni Korumak ............................................43
C- Kanunlaştõrma Faaliyetinin Ortaya Çõkõş Sebepleri......................................43
1- Hukukî Birliğin Sağlanmak İstenmesi ......................................................44
2- Merkezî Devlet Fikrinin Güç Kazanmasõ .................................................44
3- İktisâdî Sebepler.......................................................................................46
4- Sistematik Hukuk İlminin Gelişmesi ........................................................46
5- Hukukun Millileştirilmesi İsteği ...............................................................47
6- Liberalizmin Güç Kazanmasõ ...................................................................47
7- Rasyonalizmin Güç Kazanmasõ ................................................................48
8- Tabiî Hukuk Ekolünün Güç Kazanmasõ....................................................49
D- Kanunlaştõrma Çeşitleri...............................................................................49
1- Müstakil Kanunlaştõrma ...........................................................................50
2- Şeklî Kanunlaştõrma .................................................................................50
E- Kanunlaştõrma Yöntemleri...........................................................................51
1- Muhafazakâr Yöntem...............................................................................51
2- Devrimci Yöntem.....................................................................................51
F- Kanunlaştõrma Metotlarõ ..............................................................................51
1- Somut Olay Metodu .................................................................................52
2- Soyut Kural Metodu.................................................................................52
G- Tabiî Hukuk Ekolü Bakõmõndan Kanunlaştõrma Olgusu ..............................53
iv
H- Tarihçi Hukuk Ekolü Bakõmõndan Kanunlaştõrma Olgusu .........................55
I- Kanunlaştõrmanõn Olumlu ve Olumsuz Taraflarõ ...........................................59
1- Kanunlaştõrmanõn Olumlu Taraflarõ..........................................................59
a- Kanunlaştõrma Hukukî İstikrarõ Sağlar..................................................59
b- Kanunlaştõrma Faaliyeti Beraberinde Siyasî İstikrarõ Getirir .................60
c- Kanunlaştõrma Hukukun Gelişimine Etki Eder......................................60
2- Kanunlaştõrmanõn Olumsuz Taraflarõ........................................................60
a- Kanunlaştõrma Hukukun Doğal Seleksiyonuna Müdahaledir.................60
b- Kanunlaştõrma Hukukun Donmasõna Neden Olur .................................61
c- Kanunlaştõrma Hukuk Egemenliğinden Kanun Egemenliğine
Yol Açar...............................................................................................62
İKİNCİ BÖLÜM
GENEL HUKUK TARİHİNDEKİ BAŞLICA
KANUNLAŞTIRMA FAALİYETLERİ
I- Genel Hukuk Tarihindeki Kanunlaştõrma Faaliyetleri ...................................64
A- Ön Asya�da Yapõlan Kanunlaştõrma Faaliyetleri..............................................64
1- Hammurabi Kanunlaştõrmasõ........................................................................64
2- Manou Kanunu ............................................................................................68
3- Bochoris Kanunu .........................................................................................68
4- Dracon Kanunu............................................................................................68
5- Solon Kanunu ..............................................................................................69
B- Roma İmparatorluğunda Yapõlan Kanunlaştõrma Faaliyetleri...........................69
1- On İki Levha Kanunu...................................................................................70
2- Corpus Juris Civilis ......................................................................................72
C- Uzakdoğu ve Asya�da Yapõlan Kanunlaştõrma Faaliyetleri ..............................79
1- Tang Hanedanlõğõ Kanunu............................................................................79
2- Qing Hanedanlõğõ Kanunu............................................................................80
3- Cengiz Han Yasasõ .......................................................................................80
D- Kõta Avrupasõ�nda Yapõlan Kanunlaştõrma Faaliyetleri....................................82
1- Prusya Kanunlaştõrmasõ................................................................................82
2- Fransõz Kanunlaştõrmasõ ...............................................................................83
v
3- Avusturya Kanunlaştõrmasõ ..........................................................................90
4- Hollanda Kanunlaştõrmasõ ............................................................................91
5- Alman Kanunlaştõrmasõ................................................................................92
6- Rusya Kanunlaştõrmasõ.................................................................................95
7- İsviçre Kanunlaştõrmasõ................................................................................96
II- Genel Hukuk Tarihindeki Kanunlaştõrma Faaliyetlerinin Temel
Özellikleri .........................................................................................................98
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
İSLÂM HUKUKU AÇISINDAN KANUNLAŞTIRMA OLGUSU
I- İslâm Hukukunda Kanunlaştõrma Olgusunun Genel Çerçevesi ...................102
II- İslâm Hukukunda Müstakil Kanunlaştõrmalarõn Ortaya Çõkmamasõnõn
Sebepleri ........................................................................................................105
A- Hukukun Maddî Kaynağõ ve Şekli Bakõmõndan İslâm Hukukunun Diğer Hukuk
Sistemlerinden Farklõ Olmasõ ......................................................................105
1- İslâm Hukukunun İlahî Kaynaklõ Bir Hukuk Sistemi Olmasõ......................105
2- İslâm Hukukunun Kaynağõ İtibariyle Yazõlõ Bir Hukuk Sistemi Olmasõ .....107
3- İslâm Hukukunun Bir İçtihat Hukuku Olmasõ.............................................108
4- İslâm Hukukunun Kazuist Bir Hukuk Sistemi Olmasõ ................................110
B- Hukukun Gelişim Seyri Bakõmõndan İslâm Hukukunun Diğer Hukuk
Sistemlerinden Farklõ Olmasõ ......................................................................110
1- Usûl-i Fõkõh Yoluyla Sistematik Hukuk Biliminin Gelişmiş Olmasõ .........110
2- İslâm Hukukunda Nasslardan Hüküm Çõkarmada Lafõz-Anlam ve Maksat
Bütünlüğünün Esas Alõnmasõ ..............................................................111
3- Hukukun Mütehassõs Hukukçular Tarafõndan Şekillendirilmesi ve
Mahkemelerin Merkezi İdareye Tâbi Olarak Gelişmesi............................112
4- Fõkõh Kitaplarõnõn Sistematiğinde Sosyal Hayatõn Önceliklerinin Esas
Alõnmasõ ..................................................................................................116
C- Hukukun Konusu, Amacõ, Kapsamõ ve Muhataplarõ Bakõmõndan İslâm
Hukukunun Diğer Hukuk Sistemlerinden Farklõ Olmasõ ...............................117
vi
1- Hukukun Konusu Bakõmõndan Diğer Hukuk Sistemlerinden Farklõ
Olmasõ ......................................................................................................117
2- Hukukun Amacõ Bakõmõndan Diğer Hukuk Sistemlerinden Farklõ Olmasõ..118
3- Hukukun Kapsamõ Bakõmõndan Diğer Hukuk Sistemlerinden Farklõ
Olmasõ........................................................................................................118
4- Muhataplarõ Bakõmõndan Diğer Hukuk Sistemlerinden Farklõ Olmasõ ........121
D- Hilafet Kurumunun İslâm Dünyasõnda Siyasî Birliği Temsil Etmesi..............122
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
İSLÂM HUKUK TARİHİNDEKİ ŞEKLÎ
KANUNLAŞTIRMA FAALİYETLERİ
I- İslâm Hukuk Tarihindeki Şeklî Kanunlaştõrma Faaliyetleri ........................126
A- Emevîler Dönemi Kanunlaştõrma Faaliyetleri................................................126
1- Ömer b. Abdülaziz�in Sünneti Tedvin Girişimi ..........................................126
2- Zeyd b. Ali�nin Fõkõh Mecmuasõ ...............................................................128
B- Abbasîler Dönemi Kanunlaştõrma Faaliyetleri ...............................................130
1- İbnü�l- Mukaffa�nõn Risâletü�s-sahâbesi....................................................130
2- İmam Mâlik�in el-Muvatta�õ.......................................................................135
3- Ebû Yûsuf�un Kitâbü�l-Harâc�õ ..................................................................137
4- Abdullah b. Tâhir�in Kitabü�l-Kuniyy�i......................................................140
5- Standart Fõkõh Metinleri .............................................................................141
a- Müstakil Konulu Eserler.........................................................................142
aa- Devlet İdaresiyle İlgili Eserler ..........................................................142
bb- Devletler Hukukuyla İlgili Eserler ....................................................143
cc- İslâm Ekonomi-Politiğiyle İlgili Eserler ............................................144
dd- Hukukun Genel İlkelerini Belirleyen Eserler ....................................145
b- El Kitabõ Mâhiyetindeki Muhtasar Eserler..............................................147
C- Selçuklular Dönemi Kanunlaştõrma Faaliyetleri.............................................150
1- Sultan Melikşâh�õn Mesâil-i Melikşâh�õ......................................................150
D- Osmanlõ Dönemi Kanunlaştõrma Faaliyetleri.................................................151
1- Tanzimat Öncesi Kanunlaştõrma Faaliyetleri .............................................151
vii
a- Yarõ-Resmî Hukuk Kodlarõ.....................................................................152
aa- Dürerü�l-Hükkâm .............................................................................153
bb- Mülteka�l-Ebhur ...............................................................................155
b- Fetva Kitaplarõ ......................................................................................155
aa- el-Fetâvâ�l-Velvâliciyye....................................................................160
bb- Fetâvâ-yõ Kâdîhân ............................................................................160
cc- el- Fetâvâ�t- Tatarhâniyye .................................................................161
dd- el-Fetâvâ�l- Bezzâziyye .................................................................161
ee- Ebüssuûd Efendi�nin Lâyiha Nitelikli Çalõşmalarõ ve Fetvalarõ .........162
aaa- Maruzât.......................................................................................162
bbb- Fetâvâ-yõ Ebüssuûd Efendi .........................................................164
ccc- Bir Hukukçu Olarak Ebüssuûd Efendi .........................................165
ff- el- Fetâva�l- Âlemgîriyye...................................................................167
gg- Fetâvâ-yõ Ankaravî ...........................................................................168
hh- Fetâvâ-yõ Ali Efendi ........................................................................169
õõ- Fetâvâ-yõ Darülulûm-õ Diyûbend.......................................................169
c- Kanunnâmeler ........................................................................................172
aa- Kanunnâme Çeşitleri.........................................................................175
aaa- Padişah Hükümleri Şeklindeki Kanunnâmeler .............................176
bbb- Sancak Kanunnâmeleri ..............................................................176
ccc- Belirli Gruplarla İlgili Kanunnâmeler ..........................................176
ddd- Devlet Teşkilatõyla İlgili Kanunnâmeler......................................177
eee- Genel Kanunnâmeler ..................................................................177
bb- Türk- İslâm İdarelerince Hazõrlanan Belli Başlõ Kanunnâmeler ........177
aaa- Alâüddevle Bey Kanunnâmesi ....................................................177
bbb- Uzun Hasan Bey Kanunnâmesi...................................................178
ccc- Fatih Sultan Kanunnâmesi...........................................................178
ddd- Sultan Süleyman Kanunnâmeleri ................................................179
cc- Kanunlaştõrma Faaliyetinin Medeniyet İle Olan İlişkisi ....................179
d- Hukukun Uygulanmasõna Yardõmcõ Olan Belgeler .................................181
aa- Şeriyye Sicilleri ve Sakk Mecmualarõ ...............................................181
bb- Fermanlar .........................................................................................182
viii
cc- Adâletnâmeler...................................................................................183
dd- Ahidnâmeler.....................................................................................184
e- Hukukî Merkezileşme Açõsõndan Resmî Mezhep Uygulamasõ ................186
2- Tanzimat Sonrasõ Kanunlaştõrma Faaliyetleri .............................................193
a- Metn-i Metîn ..........................................................................................194
b- Arazi Kanunnâmesi................................................................................195
c- Mecelle-i Ahkâm-õ Adliyye ....................................................................198
d- Kitâbü�n-Nafakât ...................................................................................205
e- Sultan Mehmed Reşad Döneminde Çõkarõlan İrâde-i Seniyye .................206
f- Hukûk-õ Aile Kararnâmesi ......................................................................208
E- Diğer İslâm Devletlerindeki Kanunlaştõrma Faaliyetleri.................................212
1- Şiî-Safevî Devletinde Kanunlaştõrma Faaliyetleri .......................................212
2- Tunus�ta Kanunlaştõrma Faaliyetleri...........................................................213
3- Mõsõr�da Kanunlaştõrma Faaliyetleri ...........................................................214
a- Mehmed Ali Paşa�nõn Kanunlaştõrma Faaliyetleri...................................214
b- Muhammed Kadri Paşa�nõn Kanunlaştõrma Faaliyetleri..........................216
aa- el-Ahkâmüş-şeriyye fi�l-ahvâliş-şahsiyye..........................................217
bb- Mürşidü�l-Hayrân.............................................................................218
cc- Kânûnü�l-adli ve�l-insâf....................................................................219
4- Rusya Müslümanlarõnõn Kanunlaştõrma Faaliyetleri ...................................219
5- Bulgaristan Müslümanlarõnõn Kanunlaştõrma Faaliyetleri ..........................221
F- Sömürge Döneminde Batõlõ Devletlerin İslâm Hukukuyla İlgili Kanun
Çalõşmalarõ....................................................................................................224
1- Anglo-Mohammedan Law .........................................................................225
2- Franco- Mohammedan Law .......................................................................227
a- Code Tunõsõen des Oblõgatõons et des Contrats ......................................228
b- Avant-project de Code du Droõt Musulman Algerian .............................229
II- Hukukun İslâmileştirilmesi Faaliyetleri .......................................................230
A- Genel Olarak Hukukun İslâmileştirilmesi .....................................................230
B- Hukukun İslâmileştirilmesi Faaliyetleri .........................................................234
1- İslâm Ülkeleri Tarafõndan Yapõlan Çalõşmalar............................................235
a- Mõsõr ......................................................................................................236
ix
b- Irak .......................................................................................................238
c- Suriye.....................................................................................................239
d- Ürdün ....................................................................................................240
e- Fas ........................................................................................................241
f- Tunus......................................................................................................242
g- Pakistan ................................................................................................243
2- Münferit Çalõşmalar ..................................................................................245
a- Abdülkâdir Udeh�in Çalõşmalarõ .............................................................245
b- Mustafa Ahmed ez- Zerkâ�nõn Çalõşmalarõ .............................................246
III- Kanunlaştõrma Olgusu Bakõmõndan İslâm Hukuku ile Common Law
Hukuk Sisteminin Karşõlaştõrõlmasõ ............................................................246
SONUÇ................................................................................................................250
KAYNAKÇA.......................................................................................................256
x
KISALTMALAR
ABGB : Allgemeines Bürgerliches Gesetzbuch
ALR : Allgemeines Landrecht für die Preussischen Staaten
AÜHFD : Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi
AÜİFD : Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
BGB : Bürgerliches Gesetzbuch
BW : Bürgerlijk Wetboek
CIC : Corpus Juris Civilis
DİA : Diyanet Vakfõ İslâm Ansiklopedisi
H.A.K : Hukuk-õ Aile Kararnâmesi
İÜHFM : İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuasõ
JLFR : The Jordanian Law of Family Rights
JLPS : The Jordanian Law of Personal Status
M.Ö. : Milattan Önce
M.S. : Milattan Sonra
MK : Medeni Kanun
MÜİFD : Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
OR : Schweizerischen Obligationenrechts
SBE : Sosyal Bilimler Enstitüsü
SLPS : The Syrian Law of Personal Status
TALİD : Türkiye Araştõrmalarõ Literatür Dergisi
UÜİFD : Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
ZGB : Zivilgesetzbuch
GİRİŞ
I. KONUNUN ÖNEMİ
Hukuk kelimesi kullanõldõğõ bağlama göre farklõ anlamlar ifade etmekle birlikte
en genel anlamõyla toplumda kişilerin birbirleriyle ve devletle olan ilişkilerini
düzenleyen ve devletin yaptõrõm gücüyle uyulmasõ zorunlu kõlõnan davranõş
kurallarõnõn oluşturduğu düzendir. Bu düzenin sağlanmasõ da, hukukun soyut kurallar
halinde bir forma dökülmesi diğer bir ifadeyle kanun ile mümkündür.
�Hukuka giriş� başlõğõ ile telif edilen kitaplarda kanunlarõn nitelikleri
belirtilirken, kanunlarõn yazõlõ olmasõ, genel olmasõ ve süreklilik gibi bir takõm
özelliklerinden bahsedilmektedir. Kanunlarõn yazõlõ olmasõ, toplumdaki tüm fertlerin
hangi kurallarla muhatap olduklarõnõ bilmesi bakõmõndan önem taşõmaktadõr.
Kanunlarõn genel olmasõ da bunlarõn belirli bir kişiyi değil toplumun tüm fertlerini
kapsamasõ bakõmõndan önemlidir. Kanunlarõn sürekli olmasõ ise yasalarõn belirli bir
zaman dilimi için değil her zaman uygulanmalarõ amacõyla çõkarõldõklarõnõ
göstermektedir. İşte bütün bu özellikleriyle kanun, toplumda hukukî güven ve eşitliği
sağlamayõ hedeflemektedir.
Toplumda hukukî güven ve eşitliğin sürdürülebilmesi de bu kanunlarõn belirli
bir takõm esaslar çerçevesinde ve belirli ilkelere riayet edilerek hazõrlanmasõna
bağlõdõr. Hukukî istikrar ve uygulama birliği dediğimiz bu olay, genel hukuk
tarihinde �kanunlaştõrma� olgusu ile sağlanmõştõr. Kanunlaştõrma olgusu Türk hukuk
literatüründe biri genel diğeri de özel anlamda olmak üzere iki manada
kullanõlmaktadõr. Genel hukuk tarihinde kanunlaştõrma olgusu (codification), dağõnõk
bir halde mevcut olan yazõlõ veya yazõsõz bütün hukuk kurallarõnõn devlet gibi
müesses bir otorite tarafõndan sistemli bir şekilde bir araya getirilmesi faaliyeti olarak
ifade edilmiştir. Bu duruma göre, genel anlamda kanunlaştõrma ile toplumun düzen
ve birliğinin sağlanmasõ hedeflenirken özel anlamda kanunlaştõrma olgusu ile de
mevcut hukuk sisteminin düzen ve birliğinin sağlanmasõ hedeflenmiştir. Kõsaca ifade
etmek gerekirse kanunlaştõrma ile amaçlanan, hukukî istikrar ve uygulama birliğidir.
İlâhî menşeli bir hukuk sistemi olmasõ itibariyle İslâm hukukunun bir kõsõm
hükümlerinin değişime kapalõ olmasõ, değiştirilemez bir takõm hükümler içermesi,
gelişimini içtihat düşüncesine dayanarak sürdürmüş olmasõ ve sistematik olarak
kazuist bir yapõya sahip olmasõ, İslâm hukukunun diğer hukuk sistemlerinden ayrõlan
2
en önemli özelliklerindendir. Tarihsel süreç dikkate alõndõğõnda genel hukuk
tarihindeki bütün hukuk sistemleri hukukî istikrarõ ve uygulama birliğini sağlamak
amacõyla bir takõm kanunlaştõrma faaliyetlerinde bulunmuşlardõr. 1400 yõllõk bir
zaman zarfõnda büyük insan kitlelerinin hukukî ihtiyacõnõ karşõlayan ve günümüzde
de orijinalitesini muhafaza eden bir hukuk sistemi olarak İslâm hukukunda
kanunlaştõrma olgusunun imkân ve sõnõrlarõ ile bu alanda yapõlan faaliyetler
incelenmeye değer bulunmuştur.
II. KONUNUN SINIRLANDIRILMASI
Hukuk idesinin kanunlaştõrma süreci bir vakõa olarak gerek özel gerekse genel
anlamõyla pek çok hukuk sisteminde ortaya çõkan bir hukukî faaliyettir. Bu nedenle
konunun sõnõrlarõ bir doktora tezini aşacak boyuttadõr. Her bir konusu, üzerinde
müstakil çalõşmalarõ gerektirecek kadar geniş olan bu konuyu çalõşmamõzda sadece
özel anlamda kanunlaştõrma (tedvîn-codification) olgusunu ele alarak sõnõrlandõrdõk.
Dolayõsõyla genel anlamda kanunlaştõrmayõ ifade eden kanun yapma (taknîn-
legislation) faaliyetini çalõşmamõzõn kapsamõ dõşõnda tuttuk.
Kanunlaştõrma kavramõnõn gerek Türkçe gerekse diğer dillerdeki bazõ hukuk
tarihi eserlerinde anlam kargaşasõna uğramasõ sebebiyle kanunlaştõrma kavramõnõn
benzeri hukuk faaliyetleri ile ilişkisi üzerinde durduk. Ancak konuyu ele alõrken
aralarõndaki yakõn ilişkiden dolayõ sadece resepsiyon konusunu detaylõ bir şekilde ele
aldõk. Zorla benimsetme, hukuk yoluyla istila ve bir hukukî olgunun aktarõlmasõ gibi
konulara sõnõrlõ olarak yer vermekle yetindik.
Konumuzun daha iyi ortaya konulmasõna ve kanunlaştõrma olgusunun
anlaşõlmasõna zemin hazõrlamasõ bakõmõndan Tezimizin, �Kanunlaştõrma
Faaliyetlerinin Ortaya Çõkõş Sebepleri� başlõğõ altõnda tabiî, tarihçi, liberal ve
rasyonel hukuk ekollerinin konuya ilişkin görüşlerine de temas etmeye gayret ettik.
Ancak Tezimizin ana temasõndan uzaklaşmamak için bu hukuk telakkilerinin hukuk
ve kanunlaştõrma anlayõşlarõna sõnõrlõ olarak diğer bir ifadeyle, sadece kanunlaştõrma
olgusu çerçevesinde yer verdik. Burada amacõmõz bu konularõn kanunlaştõrma olgusu
ile ilişkilerini ortaya koymak olduğundan bu konularõn ayrõntõlarõnõ çalõşmamõz
kapsamõ dõşõnda tuttuk.
3
Genel hukuk tarihinde ortaya çõkan kanunlaştõrma örneklerini incelediğimiz
ikinci bölümde amacõmõz bu faaliyetler hakkõnda detaylõ bilgi vermekten ziyade bu
kanunlaştõrmalarõ bir bütün halinde ele almaktõr. Günümüzde batõ medeniyetinin
hâkim medeniyet konumunda olmasõ ve bu medeniyetin de Roma hukukuna
dayanmasõ sebebiyle insanlõk düşünce ve hukuk tarihi genel olarak batõlõ hukukçular
tarafõndan Roma ile başlatõlmaktadõr. Bu manada, kanunlaştõrma olgusu da Roma
hukukunun sistemli bir şekilde kodifie edildiği Corpus Juris Civilis ile
temellendirilmektedir. Bizim burada amacõmõz, kanunlaştõrma faaliyetinin sadece
Roma�ya özgü olmadõğõnõ, Roma hukukunun dõşõndaki başka hukuk sistemlerinde de
benzer faaliyetler olduğunu göstermektir. Bu sebeple Tezimizde konu bütünlüğünün
sağlanmasõ amacõyla genel olarak tarihsel süreçte ortaya çõkan kanunlaştõrma
faaliyetlerini ana hatlarõ ile ele aldõk. Bu faaliyetlerin ortaya çõkõş sebeplerini, bu
kanunlarõn hangi komisyon üyeleri tarafõndan hazõrlandõğõnõ, bunlarõn
hazõrlanmasõnda hâkim olan hukukî ve siyasal zihniyetin ne olduğunu ve ortaya
konulan kanunlarõn detaylõ olarak (madde madde) tahlilini çalõşmamõzõn kapsamõ
dõşõnda tuttuk.
İslâm hukukunda kanunlaştõrma olgusunun imkân ve sõnõrlarõnõ incelediğimiz
üçüncü bölümde, müstakil kanunlaştõrmalarõn İslâm hukuk tarihinde ortaya
çõkmamasõ sebebiyle birinci bölümde ele aldõğõmõz tarzda bir tasnife gitmedik.
Kanunlaştõrmanõn amaçlarõ, sebepleri, çeşitleri gibi konular genel hukuk tarihinde
ortaya çõkan kanunlaştõrmalar için geçerli olduğundan İslâm hukukunda bu tarz bir
tasnifi konumuzun dõşõnda tuttuk. İslâm hukukunda müstakil kanunlaştõrmalarõn
ortaya çõkmamasõnõn sebeplerini ele alõrken İslâm hukukunun genel özelliklerinden
istifade ettik. Ancak bu özellikleri bütünüyle değil sadece müstakil
kanunlaştõrmalarõn (substantive codification) ortaya çõkmamasõnõn sebepleri
bağlamõnda değerlendirdik. Ayrõca konumuzun genel anlamda kanun yapma
faaliyeti (taknîn-legislation) değil, mevcut hukukun belirli bir sistem dâhilinde devlet
gibi müesses bir otorite tarafõndan yazõlõ hale getirilerek tüm ülkede yürürlüğe
konulmasõ anlamõndaki kanunlaştõrma (tedvîn-codification) faaliyeti olmasõ sebebiyle
İslâm hukukunda �kanun� olgusunu veya literatürde tartõşõlan �şerîat-kanun�
ayrõmõnõ çalõşmamõzõn kapsamõ dõşõnda tuttuk.
4
İslâm hukuk tarihinde hukukun özüne değil formüle ediliş biçimine dair
meydana getirilen şeklî kanunlaştõrma (formal codification) örneklerini incelediğimiz
dördüncü bölümde bu yönde yapõlan çalõşmalarõ bir bütün halinde ortaya koymayõ
amaçladõk. Bu nedenle yapõlan İslâmî kanun kodlarõnõn içeriğini değil sadece
hazõrlanõş süreçlerini detaylarõna girmeden ele aldõk. Arazi Kanunnâmesi, Mecelle,
H.A.K. gibi kanunlaştõrma faaliyetlerinin başlõ başõna bir çalõşma konusu teşkil
edeceğini düşünerek, konularõ ana hatlarõyla ele almakla yetindik. Buna göre örneğin,
Mecelle�nin hazõrlanmasõ, ortaya çõkõş sebepleri, Mecelle�yi hazõrlayan komisyon
üyeleri, Mecelle�nin getirdiği yenilikler, Mecelle�nin maddelerinin tahlili gibi
konularõn başlõ başõna bir çalõşma konusu olduğu mülahazasõyla genel mâhiyette
bilgilerle yetinip ayrõntõlarõ konumuzun dõşõnda tuttuk. Genel olarak hukuk tarihinde
meydana gelen kanunlaştõrma faaliyetlerinin nihâî amacõ hukukî istikrar ve uygulama
birliğini sağlamaktõr. Bu itibarla, İslâm hukukunda bu amacõn resmî mezhep
uygulamasõ, mezhep içinde muteber kabul edilen bazõ fõkõh metinlerinin uygulamaya
esas olmasõ gibi sebepleri sadece kanunlaştõrma olgusu bakõmõndan ele aldõk.
Dolayõsõyla mezheplerin teşekkülü, ortaya çõktõklarõ coğrafya veya mezheplerin
temel doktrinleri gibi konulara hiç temas etmediğimiz gibi yarõ-resmî hukuk kodu
olarak kabul edilen Molla Hüsrev�in ed-Dürer ve�l-Gurer ve İbrahim el-Halebî�nin
Mülteka�l-Ebhur gibi eserler dõşõnda literatüre de değinmedik. Hukukun
İslâmlaştõrõlmasõ veya İslâmileştirilmesi kapsamõnda son dönemde ortaya çõkan
kanun çalõşmalarõnõ ise, kendisinden sonrakilere örneklik etmesi sebebiyle ve konu
bütünlüğünün sağlanmasõ amacõyla sadece birkaç ülke ile sõnõrlandõrdõk.
III. KONU İLE İLGİLİ KAYNAKLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ
Türkiye Cumhuriyeti, hukuk sistemini resepsiyon yoluyla yeni baştan inşâ
etmesine rağmen gerek resepsiyon gerekse kanunlaştõrma olgusu ülkemizde
yeterince çalõşõlmõş bir konu değildir. Çok farklõ hukuk iklimine ait bir hukuk
sisteminin yine çok farklõ hukuk iklimine sahip bir başka ülke tarafõndan
benimsenmesi bazõ hukuk tarihçileri tarafõndan son 150 yõlõn en ürkütücü hukuk
faaliyeti olarak değerlendirilmesine rağmen resepsiyon ve kanunlaştõrma olgusu
ülkemizde hak ettiği değeri bulamamõştõr. Sõnõrlõ sayõda ortaya çõkan birkaç
çalõşmada ise, resepsiyon ve kanunlaştõrma olgusu eleştirel bir tarzda ele alõnmamõş,
5
mutlak manada olumlu bir faaliyet olarak değerlendirilmiştir. Gerek makale gerekse
müstakil eser kapsamõnda ortaya çõkan hemen hemen bütün çalõşmalarõn genel
karakteristiği bu yönde olmuştur.
Tespit edebildiğimiz kadarõyla ülkemizde kanunlaştõrma konusu ilk defa Hõfzõ
Veldet Velidedeoğlu tarafõndan ele alõnmõştõr. Velidedeoğlu, genellikle İstanbul
Üniversitesi öğretim üyeleri tarafõndan hazõrlanan ve Tanzimat�õn 100. Yõldönümü
münasebetiyle neşredilen Tanzimat I. adlõ kollektif eserde, Kanunlaştõrma
Hareketleri ve Tanzimat adlõ bir makale neşretmiş ve konuyu çok sõnõrlõ bir şekilde
incelemiştir. Tanzimat�õn yõldönümü anõsõna çõkarõlan bir eserde konunun ele
alõnmasõ konunun kapsamõnõ sõnõrlamõş ve konu daha ziyade Tanzimat dönemi
çalõşmalarõnõ ihtiva etmiştir. Bununla birlikte Velidedeoğlu genel manada
kanunlaştõrma kavramõnõ ve umumî hukuk tarihinde meydana gelen kanunlaştõrma
örneklerini de ele almõş, ancak burada kavramlar arasõnda her hangi bir ayrõma
gitmeden resepsiyon ve kanunlaştõrma kavramõnõ birbirinin yerine kullanmõştõr. Buna
bağlõ olarak da genel hukuk tarihindeki kanunlaştõrmalarõ XVIII. yy.daki
kanunlaştõrma hareketleri ile başlatmõş, diğer kanunlaştõrma faaliyetlerini ise konu
dõşõ bõrakmõştõr.
Resepsiyon ve kanunlaştõrma olgusu İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Dergisinin 1956 yõlõna ait sayõsõnda müstakil olarak ele alõnmõş, konuyla ilgili pek
çok makale dergi (Les Anneles de la Faculté de Droit d�Istanbul) içinde yer almõştõr.
Ancak, dergideki makaleler sadece Cumhuriyet dönemi resepsiyonlarõnõ kapsamõş,
genel olarak resepsiyon ve kanunlaştõrma faaliyetlerine değinilmemiştir.
Resepsiyon olgusunun genel anlamda kanunlaştõrma faaliyetinin bir parçasõ
olmasõ sebebiyle konuyla ilgili en kapsamlõ çalõşma Ankara Üniversitesi Hukuk
Fakültesi öğretim üyelerinden Gülnihal Bozkurt�a aittir. Bozkurt, Batõ Hukukunun
Türkiye�de Benimsenmesi adlõ eserinde, Osmanlõ Devleti�nde Tanzimat ile başlayan
resepsiyon faaliyetlerini 1930�lu yõllarda sona eren Cumhuriyet dönemine kadar
incelemiştir.
Resepsiyon konusuyla ilgili olarak literatürde Cahit Can�a ait Hukuk ve Tarih
Açõsõndan Resepsiyon (1982) adlõ bir doçentlik çalõşmasõ zikredilmekle birlikte
araştõrmamõz süresince esere ulaşamamõz sebebiyle istifade edemedik.
6
Türkçe literatürde, İslâm hukukunda kanunlaştõrma olgusu ile ilgili müstakil
olarak yapõlmõş bir çalõşmaya rastlayamadõk. Ancak, konunun Türk-İslâm ve
Osmanlõ hukukunu ilgilendirmesi sebebiyle, doğrudan bu konunun kapsamõna
girmemekle birlikte Fetva literatürü, Arazi Kanunnâmesi, Mecelle ve H.A.K. ile ilgili
pek çok çalõşma yapõlmõştõr. Bu çalõşmalar içinde M. Akif Aydõn�a ait İslâm-Osmanlõ
Aile Hukuku ile Ahmet Akgündüz�e ait Osmanlõ Kanunnâmeleri ve Hukukî Tahlilleri
adlõ eser en çok yararlandõğõmõz eserlerdendir. Aydõn�õn eseri H.A.K.�nin esas
alõndõğõ bir doktora tezi olmakla birlikte aynõ zamanda İslâm-Osmanlõ hukukunun
genel yapõsõ ile ilgili bilgiler de içermektedir. Akgündüz�ün dokuz ciltlik eseri ise
Türk hukuk literatüründe Osmanlõ Kanunnâmeleri ile ilgili günümüze kadar yapõlan
en kapsamlõ çalõşmadõr. Kanunnâmelerin metinlerine de yer verilen eserin, giriş
mâhiyetindeki ilk cildinde Osmanlõ hukukunun genel yapõsõyla ilgili geniş bilgiler
bulunmaktadõr. Bu yönüyle de istifade ettiğimiz bir kaynak konumundadõr.
Türkçe hukuk dilinde kanunlaştõrma kavramõnõn hem genel hem de özel
anlamda kullanõlmasõnõn ortaya çõkardõğõ karõşõklõk sebebiyle Salih Tuğ�un İslâm
Ülkelerinde Anayasa Hareketleri adlõ eserini de burada zikretmek istiyoruz. Tuğ�un,
İslâm ülkelerinde anayasa hareketlerini incelediği bu eser, codification anlamõndaki
kanunlaştõrma faaliyetlerini değil, legislation anlamõndaki kanunlaştõrma
hareketlerini ele almakta ve bütünüyle anayasa çalõşmalarõnõ kapsamaktadõr. Bu
yönüyle hukukun diğer alanlarõndaki çalõşmalara yer vermemekte ve 1920�1965
yõllarõ arasõndaki sõnõrlõ bir zaman dilimini kapsamaktadõr.
Tespit edebildiğimiz kadarõyla, Arapça literatürde de konu müstakil olarak ele
alõnmamõştõr. Ulaşabildiğimiz kaynaklarda Türkçe hukuk dilindeki karõşõklõğõn bu
eserlerde de olduğunu gördük. Abdurrahman Abdülazîz el-Kâsõm�a ait el-İslâm ve
Taknînü�l-Ahkâm adlõ eser, kanunlaştõrmayõ hem genel (legislation) hem de özel
(codification) anlamõyla incelemekte, tedvîn-taknîn ve teşri� kavramlarõ arasõnda
herhangi bir ayõrõma gitmeden birini, diğerinin yerine kullanarak, çerçeveyi hem çok
geniş tutmakta hem de ilgili ilgisiz pek çok konuyu ele almaktadõr. Eser bu yönüyle
müstakil anlamda kanunlaştõrma ile ilgili bir çalõşmadan ziyade, Hukuka Giriş
mâhiyetindeki bir eser görünümündedir.
Muhammed Zeki Abdülber�e ait Taknînü�l-Fõkhi�l-İslâmî adlõ eser de yine
İslâm hukukunda genel manada kanunlaştõrmayõ içermektedir. Ancak bu çalõşma
7
taknîn anlamõnda kanunlaştõrma ile ilgili klasik kaynaklardaki görüşleri de
kapsamakta ve bu yönüyle yukarõda ele aldõğõmõz Kâsõm�õn eserinden ayrõlmaktadõr.
Eserde İslâm hukukunun dört önemli ekolünün konuyla ilgili görüşlerine yer verilmiş
ayrõca kadõlarõn bir mezhebe göre hüküm vermeleri şartõyla atanmalarõ gibi konular
da ele alõnmõştõr.
Daha ziyade Arap ülkelerindeki son dönem kanun çalõşmalarõnõn incelendiği
Suphi Mahmasânî�ye ait el-Evdâü�t-teşrîiyye fi�d-düveli�l-arabiyye mâdõhâ ve
hâdõruhâ adlõ eser de, son dönem çalõşmalarõ ele almasõyla önemli bir boşluğu
doldurmaktadõr. İslâm hukukunda özel anlamõyla kanunlaştõrma (codification)
faaliyetlerine de yer verilen bu eser son dönem İslâm ülkelerindeki hukukî
düzenlemeler konusunda istifade ettiğimiz bir kaynak konumundadõr.
IV. KONUNUN SUNULMASI
Tezimiz bir giriş ile dört bölümden oluşmaktadõr.
Birinci bölümde, genel olarak kanunlaştõrma kavramõ üzerinde durulmuştur.
Kanunlaştõrma kavramõnõn hukuk tarihindeki benzeri kavramlarla mukayesesine yer
verilmiş, bu amaçla resepsiyon, zorla benimsetme ve bir hukukî olgunun aktarõlmasõ
kavramlarõ ele alõnmõştõr. Kanunlaştõrma faaliyetinin amaçlarõ, ortaya çõkõş sebepleri,
çeşitleri, yöntemleri, kanunlaştõrma metotlarõ, kanunlaştõrma faaliyetinin olumlu
olumsuz yönleri ele alõnarak genel hukuk tarihindeki kanunlaştõrma olgusu
açõklanmõştõr.
İkinci bölümde, kanunlaştõrma faaliyetinin tarihsel süreci ele alõnmõştõr. Bu
bölümde ayrõca genel hukuk tarihinde ortaya çõkan belli başlõ kanunlaştõrma
faaliyetleri üzerinde durulmuş, bunlarla ilgili bilgiler verildikten sonra bu
kanunlaştõrmalarõn temel özellikleri ele alõnmõştõr.
Tezimizin üçüncü bölümünde, İslâm hukukunda kanunlaştõrma olgusunun
imkân ve sõnõrlarõ incelenmiştir. Genel hukuk tarihindeki örnekleriyle mukayese
edildiğinde İslâm hukukunda meydana gelen hukukî düzenlemelerin müstakil ve öze
ilişkin (substantive) kanunlaştõrma kapsamõnda değerlendirilemeyeceği belirtilmiştir.
İslâm hukukunun ilâhî kaynaklõ bir hukuk sistemi olmasõ ve gelişimini içtihat
düşüncesine bağlõ olarak sürdürmesinin müstakil kanunlaştõrmalarõn ortaya
çõkmasõna engel olduğu ama diğer taraftan hukukî istikrarõ ve toplumsal hayatõn
8
ihtiyaçlarõnõ karşõlama konusunda bir takõm düzenlemelerin de yapõldõğõ dikkate
alõnarak İslâm hukuk tarihinde ortaya çõkan hukukî faaliyetler şeklî kanunlaştõrma
(formal codification) kapsamõnda değerlendirilmiştir. İslâm hukukunun orijinal bir
hukuk sistemi olarak kendine özgü bir yapõsõnõn bulunduğu ve bu yapõ içinde
hukukun belirli kalõplar halinde düzenlenmesi anlamõnda müstakil kanunlaştõrmalarõn
ortaya çõkmamasõnõn sebepleri üzerinde durulmuştur.
Dördüncü bölümde ise, İslâm hukuk tarihinde ortaya çõkan şeklî kanunlaştõrma
örneklerine yer verilmiştir. İslâm hukukunun, XIX. yy.a kadar devlet gibi müesses
bir otorite tarafõndan merkezî bir yasama faaliyetine konu olmamasõ sebebiyle bu
örnekler, genel hukuk tarihindeki örnekleriyle mukayese edildiğinde başlõ başõna
müstakil faaliyetler şeklinde ortaya çõkmamõştõr. Mecelle ve H.A.K. gibi bir takõm
çalõşmalar bulunmakla birlikte bunlar, umumî hukuk tarihindeki örnekleriyle
karşõlaştõrõldõğõnda müstakil kodifikasyon şeklinde değildir. Kanunlaştõrma olgusu
veya düşüncesi ile amaçlanan hukukî istikrar ve uygulama birliği, İslâm hukukunda,
bir mezhebin uygulamaya esas kabul edilmesi, yargõçlarõn belirli bir mezhebe göre
atanmasõ, hükümlerin mezhep içinde muteber kabul edilen fetva koleksiyonlarõna ve
muhtasar eserlere göre verilmesi, bazõ temel fõkõh metinlerinin yarõ-resmî hukuk
kodu olarak kabul edilmesi şeklinde sağlanmõştõr. Bu nedenle, İslâm hukukunda şeklî
kanunlaştõrma örnekleri olarak bu konular ele alõnmõştõr. Ayrõca, konu bütünlüğünün
sağlanmasõ amacõyla sömürge sonrasõ bazõ İslâm ülkelerinde �Hukukun
İslâmileştirilmesi� adõ altõnda yapõlan kanun çalõşmalarõna kõsaca da olsa temas
edilmiştir.
Tezimizde kaynaklara atõfta bulunurken önce bibliyografik künye tam olarak
verilmiş, aynõ kaynağa yapõlan daha sonraki atõflarda ise sadece yazarõn soyadõ ve
eserin adõ zikredilmiştir. Ayrõca metin içinde verilen eser isimlerinin ilk harfi büyük,
sonraki harfleri küçük olarak verilmiştir. İnternet tabanlõ kaynaklarda ise web adresi
bir bütün halinde ve son erişim tarihi ile birlikte verilmiştir.
BİRİNCİ BÖLÜM
GENEL OLARAK KANUNLAŞTIRMA
10
I- KANUNLAŞTIRMA İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR
Gerek Türkçe gerekse yabancõ dildeki bazõ hukuk tarihi eserlerinde
kanunlaştõrma kavramõ birbirinden farklõ anlamlarda kullanõlmaktadõr. Çalõşmamõzõn
ana konusunu teşkil eden kanunlaştõrma kavramõnõn hukuk tarihinde ne anlama
geldiğinin tespit edilebilmesi, kanunlaştõrma kavramõnõn benzeri kavramlarla olan
ilişkisinin ortaya konulmasõna bağlõdõr. Resepsiyon, zorla benimsetme ve bir hukukî
olgunun aktarõlmasõ gibi hukuk tarihinde farklõ anlamlar ifade eden hukukî faaliyetler
zaman zaman anlam kaymasõna uğramakta ve kanunlaştõrma kavramõnõn yerine
kullanõlmaktadõr. Hâlbuki bu kavramlar hukuk tarihinde biri diğerinin yerine
kullanõlamayacak derecede farklõ anlamlar ifade etmektedirler. Konunun daha iyi
anlaşõlabilmesi için önce kanunlaştõrmayla ilgili benzer kavramlar hakkõnda bilgi
verilecek ve böylece kanunlaştõrma olgusunun ne olmadõğõ açõklanacak, daha sonra
da kanunlaştõrma olgusu müstakil olarak ele alõnacaktõr.
A- Resepsiyon Kavramõ
1- Resepsiyon Kavramõnõn Genel Çerçevesi
Latince almak, kabul etmek, geri istemek gibi anlamlara gelen recipere
mastarõndan türetilen receptio kelimesi, İngilizcede reception, Fransõzcada re�ception
Almancada rezeption ve İtalyancada recezione şekillerinde kullanõlmaktadõr.1 Bu
kelime bugün hukuk tarihinde bir toplumun hukukî mevzuatõnõn bir başka toplum
tarafõndan, kendi hukuku olmak üzere alõnmasõ olgusunu ifade etmektedir.2
Literatürde Latince �Ius receptum� sözcükleriyle belirtilen bu kavram Türk hukuk
dilinde �iktibas� sözcüğüyle karşõlanmakta ise de resepsiyonun, topyekûn bir alõş
anlamõna gelmesi sebebiyle iktibas kelimesiyle ifade edilmesi doğru değildir. Çünkü
iktibas kelimesi, �bir şeyi tam olarak almak�tan ziyade �seçerek almak� manasõna
gelmektedir. Bu sebeple, bir hukuk tarihi kavramõ olarak �yabancõ kanunlarõn
alõnmasõ� veya �resepsiyon� tabirini kullanmak maksada daha uygundur.3 Ancak
Türkçe eserlerde �resepsiyon� kelimesini ifade etmek üzere �iktibas� ve
�benimseme� kelimeleri de sõklõkla kullanõlmaktadõr.
1 Richard Honig, Roma Hukuku, çev: Şemseddin Tâlib, İstanbul, 1938, s: 4 2 Gülnihâl Bozkurt, Batõ Hukukunun Türkiye�de Benimsenmesi (Osmanlõ Devletinden Türkiye Cumhuriyetine Resepsiyon Süreci), Ankara, 1996, s: 6 3 Ferit Ayiter, Yabancõ Kanunlarõn Alõnmasõ ve Millî Hukuk, Medeni Kanunun XV. Yõldönümü İçinde, İstanbul, 1944, s: 171
11
Belirli bir hukuk düzeninde ya da hukuk ikliminde (legal climate) gelişen bir
hukukî kurum, kavram ya da olgunun veya bunlarõn tümünden oluşan bir
kompleksin, istenerek, başka bir hukuk düzeni ya da iklimine alõnõp aktarõlmasõ4 olan
resepsiyonun tipik özellikleri, benimsenen hukuk olgusunun benimseyen ülke
tarafõndan, istenerek ve bilinçli olarak alõnõp aktarõlmasõ ve benimsenen hukukun ana
yurdu ile benimseyen ülke arasõnda iki yanlõ bir ilişkinin (Zweiseitigkeit)
bulunmasõdõr. Bu özellikler, benimseme ya da bazõ hukukçularõn deyimiyle gönüllü
benimseme (voluntary reception, freiwillige rezeption) olgusunun, yabancõ hukukun
benimsenmesiyle ilgili diğer iki görünümden (imposition ve transplantation of a
legal phenomenon) ayõrt edilmesini kolaylaştõrmaktadõr.5
Medeniyetler, toplumlar, ülkeler hõzla ilerlemekte ve gelişmektedir. Bu
durumun doğal bir sonucu olarak da karşõlõklõ bir etkileşim söz konusudur. Hukuk
tarihindeki genel gelişime bakõldõğõnda, ülkeler arasõnda kaçõnõlmaz olan kültür
etkileşiminde hukuk kavramlarõnõn ve kurumlarõnõn da sõk sõk başka toplumlara
geçtiği görülmektedir. Esasen, karşõlõklõ etkileşim hukuk tarihçileri arasõnda sürekli
bir tartõşma konusu olagelmiştir. Örneğin, tarihçi hukuk okulu, hukukta değişim ve
etkileşimi reddederken, Rudolf Von Jhering gibi hukukçular, hiçbir hukuk sisteminin
dõş etkilerden yoksun olarak gelişemeyeceğini savunarak hukukta değişim ve
etkileşimi kabul etmişlerdir.6 Her toplumda hukukun tüm dallarõnda az ya da çok
oranda yabancõ kurumlar vardõr.7 Tamamen saf bir hukuk sistemi mevcut değildir.
Ancak resepsiyonla kabul edilen, sadece yabancõ bazõ hukuk normlarõ değil aynõ
zamanda o hukuk sistemine ait hukukî düşüncedir.8
4 Max Rheinstein, Types of Reception, Les Annales de la Faculte� de Droit d�Istanbul, No: 6, 1956, s: 31 5 Ergun Özsunay, Yabancõ Hukukun Benimsenmesi Yoluyla Bir Çağdaşlaşma Modeli: Kemalist Hukuk Devrimi Üzerine Gözlemler ve Değerlendirmeler, III. Türk Hukuk Kurultayõ, Türk Hukuk Devrimi İçinde, Ankara, 1981, s: 355, Albert Kocourek, Factors in The Reception of Law, Tulane Law Review, 1936, sayõ: 10, s: 210. 6 Sadri Maksudi Arsal, Umumî Hukuk Tarihi, İstanbul, 1948, s: 22�25 7 Bu konuda verilebilecek örnek bir çalõşma olarak, M.Fuad Köprülü�nün �Bizans Müesseselerinin Osmanlõ Müesseselerine Tesiri Hakkõnda Bazõ Mulahazalar, İstanbul, 1931, 153 sayfa (Türk Hukuk ve İktisat Tarihi Mecmuasõndan Ayrõ Basõm) adlõ eserini zikredebiliriz. Köprülü bu eserinde, medeniyet tarihinde her biri ayrõ bir öneme sahip olan Bizans, Sâsânî ve Osmanlõ medeniyetlerinin hukukî kavram ve kurumlarõ arasõndaki etkileşimi incelemekte ve çarpõcõ örnekler sunmaktadõr. 8 Bozkurt, Batõ Hukukunun Benimsenmesi, s: 7
12
Resepsiyon, Roma hukukunun Almanya�da benimsenmesi gibi aynõ kültür
iklimine sahip ülkeler arasõnda olabileceği gibi, İsviçre Medeni Kanunu�nun
Türkiye�de benimsenmesi gibi ayrõ kültür iklimine sahip ülkeler arasõnda da olabilir.9
Aynõ kültür iklimine sahip ülkeler arasõndaki resepsiyonda hukuk sisteminde
düzeltme, iyileştirme, birlik, sosyal ve ekonomik değişikliklere uygunluk gibi
amaçlar söz konusu iken farklõ kültürler arasõnda yapõlan resepsiyon faaliyeti ise
devrimci bir karakter taşõmaktadõr.10
Yabancõ hukukun benimsenmesi; örf ve âdet hukukunun benimsenmesi
(Rezeption durch das Gewahnheitsrecht) ve kanun koyma yoluyla olmak üzere
(Rezeption im Wege der Gesetzgebung) başlõca iki yolla gerçekleşmiştir. Almanya�da
Roma hukukunun benimsenmesi birinci duruma, yabancõ kanunlarõn Türkiye
tarafõndan benimsenmesi de ikinci duruma örnek olarak verilebilir.11
2- Resepsiyon Faaliyetinin Ortaya Çõkõş Sebepleri
Bazõ hukuk tarihçileri resepsiyon faaliyetini �son 150 yõlõn en ürkütücü hukuk
olayõ� olarak nitelendirmektedir.12 Muhtemelen bu niteleme, resepsiyon faaliyetinin
salt hukukî bir faaliyet olmamasõndan kaynaklanmaktadõr. Çünkü resepsiyonla
sadece hukukî bir takõm kurum ve kavramlar değil aynõ zaman da hukukî tefekkür ve
yaşam tarzõ da iktibas edilmektedir. Hukuk tarihinde ortaya çõkan resepsiyon
örneklerini tek bir sebebe bağlamak mümkün değildir. Her resepsiyon faaliyetinin
kendine özgü sebepleri olmakla birlikte genel olarak bir sõnõflandõrma yapacak
olursak resepsiyon faaliyetlerinin ortaya çõkõş sebeplerini ana başlõklarõyla; toplumun
hukuk yoluyla dönüştürülmek istenmesi, dõş baskõnõn etkisi ve sömürge hukukundan
bağõmsõz hukuka geçme isteği olarak özetlemek mümkündür. Şimdi bunlarõ kõsaca
açõklamaya gayret edelim.
9 Ergun Özsunay, Türkiye�de Yabancõ Hukukun Benimsenmesi Hareketi İçinde Türk Medeni Kanununun Anlamõ ve Önemi, Medeni Kanunun 50.Yõl Sempozyumu İçinde, İstanbul, 1978, s: 400 10 Bozkurt, Batõ Hukukunun Benimsenmesi, s: 7 11 Ergun Özsunay, Karşõlaştõrmalõ Hukuka Giriş, İstanbul, 1976, s: 271 12 Bozkurt, Batõ Hukukunun Benimsenmesi, s: 8
13
a- Toplumun Hukuk Yoluyla Dönüştürülmek İstenmesi
Umumî hukuk tarihindeki resepsiyon faaliyetleri genel olarak toplumu hukuk
yoluyla dönüştürme isteğinin bir neticesi olarak ortaya çõkmõştõr. Mevcut hukukî
kurum ve kurallarla toplumun ilerlemesinin mümkün olmadõğõ durumlarda, mevcut
yapõyõ değiştirmek ve �modern� dünya ile bütünleşmek için resepsiyon yoluna
başvurulmuştur.13 Toplumlarõn hõzla gelişmesi, yeni yeni problemlerin ortaya
çõkmasõ, mevcut hukuk sisteminin bu hõzlõ ve baş döndürücü gelişmeler karşõsõnda
yeterli olamamasõ ve belki de gelişimin önünü tõkamasõ gibi nedenler toplumda
hukuk kurallarõnõn ve hukuk sisteminin yeterliliğini sorgulama ihtiyacõnõ
doğurmuştur. Sosyal gelişmelerle paralel gitmesi gereken hukuk, bu özelliğini
yitirdiğinde toplumun gerisine düşmektedir.
Hukuk yoluyla toplumu dönüştürmeyi, yeni bir toplum yaratmayõ hedefleyen
siyasî kadrolar, hukukun toplumu dönüştürmedeki muazzam gücünü, kendi siyasî
programlarõndaki hedeflere göre kullanmak istemişlerdir. Değişimin aracõ olarak
hukuk, siyasî, idarî ve kültürel pek çok alanda yapõlmasõ hedeflenen dönüşümler için
bir alt yapõ işlevi görmüş, sonraki aşamalarda ise bu değişimi sürdürmenin adeta
sigortasõ konumunda olmuştur. Burada, hukukun toplumsal bir değişim aracõ olarak
kullanõlmasõndan söz etmek mümkündür.14 Bu nedenle resepsiyon, hukukî yönü
olmakla birlikte siyasî yönü daha ağõr basan bir faaliyettir. Meiji dönemi Japon
resepsiyonu veya Cumhuriyet dönemi Türk resepsiyonu, hukukî olduğu kadar, siyasî,
idarî, ekonomik ve sosyal alanlarda da son derece farklõ etkilere sahip olaylardõr.
b- Dõş Baskõnõn Etkisi
Siyasî, iktisadî ve askerî yönden zayõf durumdaki devletler kendilerinden daha
güçlü devletlerin baskõ ve telkinleriyle hukuk sistemlerinde değişikliklere
gidebilmektedirler. İmparator Meiji (1868�1912) dönemi Japon resepsiyonu15 ile
Osmanlõ Devleti�nin XIX. yy.da gayr-i müslim vatandaşlarõnõn hukukî durumlarõyla
13 Kocourek, Factors in The Reception of Law, s: 220, Ferit Ayiter, The Interpretation of A National System of Laws Received From Abroad, Annales İçinde, s: 41�43 14 Tufail Ahmad Qureshi, Methodologies of Social Change and Islamic Law, Hamdard Islamicus, cilt: 10, sayõ: 2, 1987, s: 16�18 15 Shigenari Kanamori, German İnfluences on Japanese Pre-war Constitution and Civil Code, European Journal of Law and Economics, 1998, sayõ: 7, s: 93�94
14
ilgili olarak Avrupa devletlerinin baskõsõyla bir takõm resepsiyonlara girişmesi16
resepsiyon olgusundaki dõş baskõya örnek olarak verilebilir.
c- Sömürge Hukukundan Bağõmsõz (Millî) Hukuka Geçme İsteği
Bağõmsõzlõklarõnõ kazanarak yeni devletler kuran toplumlar, hukukî yaşamlarõnõ
da yenileme yoluna gitmekte ve resepsiyona başvurmaktadõrlar. Fransõz ihtilali
sonrasõ dünyada esen bağõmsõzlõk ve milliyetçilik rüzgârõnõn etkisiyle
bağõmsõzlõklarõnõ kazanan Latin Amerika ülkelerinin Code Napoleon�u
benimsemeleri buna örnek olarak verilebilir.17
3- Resepsiyon Çeşitleri
Hukuk tarihçileri çeşitli özelliklerini dikkate alarak resepsiyonu dört grupta ele
almõşlardõr.
a- Yapõsal Resepsiyon
Yapõsal resepsiyon, yabancõ bir kanunun sistematiği, düzenlediği hukukî kurum
ve kavramlar göz önüne alõnarak, içeriğinin, benimseyen ülkenin belirli sosyo-
ekonomik gereksinmelerini karşõlayacak biçimde yeniden düzenlenmesidir.18
Örneğin; 1804 tarihli Code Civil�in, İspanya, Portekiz ve bazõ Latin Amerika ülkeleri
tarafõndan benimsenmesinde bu model söz konusudur.19 Aynõ şekilde, İsviçre Medeni
Kanunu (ZGB) ve Borçlar Kanunu�nun (OR) Liechtenstein tarafõndan benimsenmesi
de yapõsal resepsiyona verilebilecek bir diğer örnektir.20
16 Halil Cin, Tanzimat Döneminde Osmanlõ Hukuku ve Yargõlama Usûlleri, 150.Yõlõnda Tanzimat, Ankara, 1992, s: 19, Bilal Eryõlmaz, Osmanlõ Devletinde Gayr-õ Müslim Tebeanõn Yönetimi, İstanbul, 1996, s: 95�147, Hõfzõ Veldet Velidedeoğlu, Kanunlaştõrma Hareketleri ve Tanzimat, Ayrõ Basõm, İstanbul, 1940, s: 32, Konuyla ilgili daha geniş bilgi için bkz: Gülnihâl Bozkurt, Alman-İngiliz Belgeleri Işõğõ Altõnda Gayrõmüslim Osmanlõ Vatandaşlarõnõn Hukukî Durumu, Ankara, 1989 17 M.C. Mirow, The Power of Codification in Latin America: Simon Bolivar and the Code Napoleon, Tulane Journal of International and Comparative Law, sayõ: 8, 2000, s: 85�87 18 Özsunay, Çağdaşlaşma Modeli, s: 356�357 19 Wõenczyslaw J.Wagner, Codification of Law in Europe and the Codification Movement in the Middle of the Nineteenth Century in the United States, Saint Louis University Law Journal, sayõ: 2, 1952�1953, s: 340�344 20 Özsunay, Çağdaşlaşma Modeli, s: 357
15
b- Kõsmî Resepsiyon
Kõsmî resepsiyonda yabancõ hukuka ilişkin bir hukukî kurum ya da kavramõn
alõnmasõ söz konusudur.21 Alman limited şirketlerine ilişkin 1892 tarihli Kanunun
(Gesetz betreffend die Gesellschaften mit beschränkter Haftung) bazõ Avrupa ülkeleri
tarafõndan benimsenmesi örnek olarak verilebilir.22
c- Sentetik Ya Da Eklektik Resepsiyon
Yabancõ hukuk düzenlerinden çeşitli kurum ve kavramlarõn alõnarak ulusal bir
hukuk düzeninin oluşturulmasõna sentetik ya da eklektik resepsiyon adõ verilir. Mao
devriminden önceki Çin�de Batõ Avrupa hukukunun benimsenmesi, Etiyopya�daki
benimseme hareketi ve II. Dünya Savaşõ�ndan sonra Sovyet modeli sosyalist
hukukun çeşitli Doğu Avrupa ülkelerince benimsenmesi bu görünümün tipik
örneklerindendir.23
d- Küllî Resepsiyon
Yabancõ bir hukuk sisteminin veya çok önemli temel yabancõ kanunlarõn
tümüyle alõnmasõ küllî resepsiyon (global reception) olarak kabul edilmektedir.24 Bu
resepsiyon çeşidinin iki temel özelliği bulunmaktadõr. Birincisi; yabancõ bir hukuk
sisteminin bütün kurum ve kurallarõyla başka bir ülkenin hukuk sisteminin yerini
almasõ, ikincisi de; karakteri itibariyle devrimci bir nitelik taşõmasõdõr.
Küllî resepsiyonla hukuk sisteminin bir bütün olarak değiştirilmesi önemli
problemlere neden olabilmektedir. Çünkü küllî resepsiyonla sadece hukuk sistemi
değil, aynõ zamanda o hukuk sistemine hâkim olan hukukî zihniyet de alõnmaktadõr.
Bu zihniyetin etkileri sadece hukuk sisteminde değil, hukuk öğretiminde, adalet
örgütünde ve doğal olarak hukukun düzenlediği sosyal ve ekonomik yapõda da
görülmektedir.25
Hukuk tarihinde, Meiji dönemi Japon resepsiyonu ve Cumhuriyet dönemi Türk
resepsiyonu, küllî resepsiyonun iki önemli örneğidir.
21 Bozkurt, Batõ Hukukunun Benimsenmesi, s: 15 22 Rheinstein, Types of Reception, s: 36 23 Özsunay, Çağdaşlaşma Modeli, s: 357 24 Özsunay, Karşõlaştõrmalõ Hukuka Giriş, s: 273 25 Bozkurt, Batõ Hukukunun Benimsenmesi, s: 14
16
4- Genel Hukuk Tarihindeki Başlõca Resepsiyon Örnekleri
Planlõ, programlõ, bilinçli ve istekli bir şekilde bir hukuk sisteminin başka bir
hukuk sistemini etkilemesi olarak kabul edebileceğimiz resepsiyonun genel hukuk
tarihindeki en önemli örnekleri şunlardõr.
a- Almanya�da Roma Hukukunun Resepsiyonu
Genel hukuk tarihinin en önemli resepsiyon örneği, Roma hukukunun
Almanya�da benimsenmesidir.26 Bu resepsiyon sürecinde Ortaçağ Avrupasõ�nõn
meşhur hukuk mektebi Bologna Hukuk Okulu, önemli bir yere sahiptir. Hukuk
eğitimi için başta Almanya olmak üzere Avrupa�nõn değişik ülkelerinden İtalya�ya
gelen öğrenciler bu okulda Roma hukukunu tahsil etmişlerdir. M.S. IV. yy. da
İtalyan hukukçular tarafõndan yeniden canlandõrõlõp geliştirilen Roma hukuku bu
öğrenciler vasõtasõyla Kõta Avrupasõ�na yeniden yayõlma imkânõ bulmuş, hukuk
tahsillerini tamamlayan Alman öğrenciler ülkelerine döndüklerinde, yürürlükte olan
Germen hukuku yerine Roma hukukuna göre hüküm vermeye başlamõşlardõr.27
Roma hukukunun Germen hukukuna nisbetle daha ileri seviyede olmasõ, karşõlaşõlan
sorunlara, özellikle de yeni gelişmelere karşõ çok daha kolay çözümler sunmasõ,
Alman üniversitelerinde Germen hukuku ile birlikte Roma hukukunun okutulmasõna
sebep olmuştur. Rönesansõn da etkisiyle Protestanlõğõn ve bireyci bir hukuk sistemi
olan Roma hukukunun Almanya�da önem kazanmasõ sonucunda Roma hukuku
Almanya�da benimsenmeye başlanmõştõr. Ayrõca kendilerini Roma İmparatorlarõ�nõn
halefi sayan Alman İmparatorlarõ�nõn Roma hukukunun ülkede yayõlmasõnõ
desteklemeleri, bu hukuk vasõtasõyla iddialarõna tarihî ve kültürel bir meşruiyet
sağlamaya çalõşmalarõ ve küçük Alman devletçiklerini hukukî açõdan tek çatõ altõnda
toplama düşüncesi de Roma hukukunun Almanya�da benimsenmesinde önemli rol
oynamõştõr.
Bölgeden bölgeye değişen Germen halk hukukunun ortaya çõkardõğõ karõşõklõk
7 Ağustos 1495 tarihinde Kral I.Maximilian�õn emriyle Hessen�de yapõlan bir
düzenlemeyle son bulmuş ve hâkimlere Roma hukukunu uygulama emri verilerek,
Roma hukuku Almanya�da benimsenmiştir.
26 Andreas B. Schwarz, Roma Hukuku Dersleri, çev: Türkan Rado, İstanbul, 1945, s: 12 27http://www.surrey.ac.uk/law/German/Comparative_Law/Vorlesung_Deutsche_Rechtsgeschichte20030127.doc
17
Almanya�da kabul edilen Roma hukuku, Corpus Juris Civilis�de saptanmõş
olan hukuk olmayõp, bunun İtalyan Hukukçularõ ve Kommentatorlar tarafõndan
işlenmiş biçimidir. Roma hukuku Germen hukukunu tam olarak ortadan
kaldõramamõş, yerel hukuk da Roma hukukunun yanõ sõra, yeni metot ve kavramlarla
yorumlanõp geliştirilmiş, zamanla Roma hukuku ile kaynaşõp, Ortak Hukuk
(Gemeines Rech) olarak ortaya çõkmõştõr.28
b- Latin Amerika Ülkelerinde Resepsiyon
Coğrafî keşifler sonucu eski kõta (Avrasya), yeni kõtayõ (Amerika) keşfetmiş, bu
yeni kõtadaki zengin altõn ve gümüş madenleri ile ucuz iş gücü batõlõ devletlerin
iştahõnõ kabartmõştõr. XVI. yy.õn denizlere hâkim iki krallõğõ İspanya ve Portekiz�in,
deniz aşõrõ imparatorluk kurma sevdasõ bu iki krallõğõn tüm dikkatini Güney
Amerika�ya yöneltmiş ve bölge çok hõzlõ bir şekilde sömürgeleştirilme sürecine
girmiştir. İspanya krallõğõ, sömürgeleştirdiği Latin Amerika�ya kendi hukuku olan
Kastilya hukukunu ve bu arada Hõristiyanlõğõ da ihraç etmeye başlamõştõr.29 XIX.
yy.da Napoleon�un Avrupa�yõ baştanbaşa işgali güçler dengesinin değişmesine,
İspanya�nõn sömürgeleriyle bağlarõnõn zayõflamasõna ve zamanla kopmasõna neden
olmuştur. Yüzyõllarca İspanyol ve Portekiz genel valilerince insafsõzca yönetilen
Latin Amerika ülkeleri birbirinin peşi sõra bağõmsõzlõklarõnõ kazanmaya başlamõşlar
ve başta hukuk sistemleri olmak üzere bir dizi reform hareketine girişmişlerdir.
Napoleon�un talimatõyla hazõrlanan ve 1804�de yürürlüğe giren Fransõz Medeni
Kanunu Code Civil, bağõmsõzlõklarõnõ kazanan ülkeler için bir model ve kaynak
olmuştur. Özellikle Fransõz İhtilali sonrasõ dünyada esen özgürlük, egemenlik ve ulus
devlet rüzgârõ, bağõmsõzlõklarõnõ yeni yeni kazanan bu sömürge ülkelerini adeta
28 Coşkun Üçok-Ahmet Mumcu, Türk Hukuk Tarihi, Ankara, 1981, s: 293�300, W.S.Holdsworth, The Reception of Roman Law in the Sixteenth Century, The Law Quarterly Review, I/sayõ: 27, s: 387�398, 1911, II/sayõ: 28, s: 39�51, 1912, III/sayõ: 28, s: 131�147, 1912, IV/sayõ: 28, s: 236�254, 1912, Bozkurt, Batõ Hukukunun Benimsenmesi, s: 19�21, Andreas B. Schwarz, Medeni Hukuka Giriş, ter: Hõfzõ Veldet Velidedeoğlu, İstanbul, 1942, s: 7�9, Özcan Karadeniz, Roma Hukuku, Ankara, 1974, s: 5�9, Paul Koschaker, Roma Hususî Hukukunun Ana Hatlarõ, çev: Kudret Ayiter, Ankara, 1950, s: 14�15, Alan Watson, Aspects of Reception of Law, The American Journal of Comporative Law, sayõ: 44, 1996, s: 335�339, İmre Zajtay, Reception of Foreign Laws and Unification of Law, Louisiana Law Review, sayõ: 35, 1974�1975, s: 1117�1120, Coşkun Üçok, Alman Hukukunun Tarihi Gelişmesine Bir Bakõş, AÜHFD, cilt: 7, sayõ: 1�2, 1950, s: 292�321 29 �When the missionaries came to Africa, they had the Bible and we had the land. They thaught us to pray with our eyes closed. When we opened them, we had the Bible in our hand, and they had the land.� Jomo Kenyatta (First Presedent of an Independent Kenya)�nõn bu sözü misyonerlikle sömürge arasõndaki yakõn ilişkiyi açõklamaya yeterlidir. http://en.wikiquote.org/wiki/Jomo_Kenyatta
18
büyülemiş ve bu ülkelerin Fransõz Medeni Kanunu�nu benimsemelerinde en büyük
etken olmuştur.30
Latin Amerika�daki kanun çalõşmalarõnda Fransõz etkisi kadar öneme sahip bir
diğer faktör de İngiliz hukukçu Jeremy Bentham�õn (1748�1832) kodifikasyonla
ilgili görüşlerinin Latin Amerika aydõnlarõ üzerindeki tartõşõlmaz etkisidir.31
Latin Amerika�daki resepsiyon faaliyetleri içinde, Kõta�daki pek çok ülkeye
model ve kaynak olmasõ sebebiyle Brezilya�daki resepsiyon faaliyetleri en dikkat
çekici olanõdõr.32
Genel hukuk tarihi içinde başlõ başõna bir monografi konusu teşkil edecek kadar
kapsamlõ olan Latin Amerika�daki resepsiyon faaliyetlerini, çalõşmamõzõn imkân ve
sõnõrlarõnõ göz önünde bulundurarak konu bütünlüğünün sağlanmasõ açõsõndan sadece
kronolojik olarak zikretmekle yetiniyoruz. Buna göre; Haiti (1825), Bolivya (1843),
Ekvador (1851), Peru (1852), Şili (1855), Brezilya (1865), Uruguay (1868), Arjantin
(1869), Meksika (1870), Nikaragua (1871), Kolombiya (1873), Guatemala (1877),
Honduras (1880), Salvador (1889), Venezuela (1896) ve Panama (1917) gibi Latin
Amerika ülkeleri, Fransõz Code Civil�ini benimsemişlerdir.
c- Japon Resepsiyonu
XIX. yy.da Batõyla başlayan ticari ve siyasî ilişkiler, o güne kadar kapalõ bir
toplum yapõsõnõ sürdüren Japonya�yõ dünyaya açmõş, modernleşme ve batõlõlaşma
rüzgârõ bin yõllõk Shogunluk kurumunun sonunu getirirken, askerî aristokrasinin
etkinliğine de son vermiştir. İktidardaki küçük bir grup aydõnõn eseri olan bu
değişiklikle, İmparator Meiji (1868�1912) Samurailerin yardõmõyla Shogunlarõ
ortadan kaldõrmõş ve merkezî bir hükümet kurmuştur. Ülkeyi yeniden yapõlandõrma
kararõ alan İmparator Meiji çareyi Batõ�ya yönelmede bulmuş, her alanda Batõ
kurumlarõnõ örnek alarak bir takõm sosyal, ekonomik ve siyasî reformlar
gerçekleştirmiştir. Avrupa kültür ve ideolojisinin Japonya�ya yerleştiği bu döneme
�Meiji Restorasyonu� denilmektedir. Meiji dönemi Japon resepsiyonu, reform 30 Mirow, The Power of Codification in Latin America, s: 84�86, Robert C.Means, Codification in Latin America: The Colombian Commercial Code of 1853, Texas Law Review, sayõ: 52, 1973�1974, s: 18�41, Bozkurt, Batõ Hukukunun Benimsenmesi, s: 22�24, Louis Baudouin, The Influence of the Code Napoleon, Tulane Law Review, sayõ: 33, 1958�1959, s: 21�28 31 Mirow, The Power of Codification in Latin America, s: 98�99 32 W.R. Swartz, Codification in Latin America: The Brazilian Commercial Code of 1850, Texas International Law Journal, sayõ: 10, 1975, s: 347
19
çalõşmalarõnõn hukuk alanõna yansõmasõnõn bir sonucudur. Bu dönemde modern bir
devlet yapõlanmasõna zemin hazõrlamak amacõyla hem kamu hem de özel hukuk
alanlarõnda bir takõm yasal düzenlemelere gidilmiştir. Bu bağlamda hükümet, 1870
yõlõnda bir medeni kanun hazõrlanmasõna karar vermiş, hukukçulardan oluşan bir
komisyon teşkil ederek Code Civil�i Japonca�ya tercüme ettirmiştir. Ancak, Code
Civil�deki Fransõzca kavramlarõn Japonca karşõlõğõnõn bulunmamasõnõn tercümeyi
zorlaştõrmasõ ve ortaya çõkan çalõşmanõn Japon halkõnõn ihtiyaçlarõnõ karşõlamayacağõ
gerekçesiyle bu kanun tasarõsõ Japon hükümeti tarafõndan reddedilmiştir. Daha sonra
teşkil edilen bir komisyon başta Code Civil olmak üzere, 1794 tarihli Prusya Genel
Memleket Kanunu (Allgemeines Landrecht für die Preussischen Staaten), Saksonya
Aynasõ (Der Sachsenspiegel), 1811 tarihli Avusturya Medeni Kanunu�nu
(Allgemeines Bürgerliches Gesetzbuch) ve 1881 tarihli İsviçre Borçlar Kanunu�nu
(OR) incelemiş ve Japon Medeni Kanunu�nu hazõrlamõştõr.
Yaklaşõk otuz yõllõk bir çalõşmanõn ürünü olan ve 21 Haziran 1898�de
yayõnlanõp 16 Temmuz 1898 tarihinde yürürlüğe giren Japon Medeni Kanunu,
Alman etkisinin ağõrlõkta olduğu bir resepsiyon faaliyetidir.
Fransõz Code Civil�inin Latin Amerika ülkelerinde etkili olmasõ gibi Japon
resepsiyonu da Çin, Kore ve Tayvan başta olmak üzere Uzakdoğu ülkelerinin hukukî
faaliyetlerinde etkili olmuştur. 33
d- Tarihsel Sürecinde Türk Resepsiyonu
Genel hukuk tarihine ilişkin eserlerde küllî resepsiyona örnek olarak gösterilen
Cumhuriyet dönemi Türk resepsiyonunun hem daha iyi anlaşõlabilmesi hem de
tezimizin sonraki bölümlerinde Osmanlõ dönemi kanunlaştõrma faaliyetlerine
bir alt yapõ oluşturmasõ bakõmõndan bu konuyu Tanzimat Dönemi Osmanlõ
33 Bozkurt, Batõ Hukukunun Benimsenmesi, s: 24�33, Andreas B. Schwarz, Medeni Hukukta Umumî Kõsõm Meselesi Mevzuatta ve Hukuk İlminde Tarihte ve Bugün, Medeni Kanunun XV. Yõldönümü İçinde, s: 446�447, Kanamori, Germen İnfluences on Japanese, s: 93�94, Kocourek, Factors in the Reception of Law, s: 222�224, Masami Arai, Türkiye�de ve Japonya�da Islahatçõ Düşüncelerde Değişiklik ve Süreklilik: Çağdaşlaşma Üzerine Bir Deneme, I.Uluslararasõ Atatürk Sempozyumu İçinde, Ankara, 1994, s: 113�119, Ahmet Cihan, Japonya�da Modernleşmenin Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Temelleri, www.dicle.edu.tr/dictur/suryayin/khuka/cihan.htm, Zajtay, Reception of Foreing Laws, s: 1120, Wilhelm Röhl, Foreign Influences, s: 23�28, History of Law in Japan Since 1868, edited by: Wilhelm Röhl, Brill, 2005 İçinde, Ronald Frank, Civil Code: General Provision, History of Law içinde, s: 166�204
20
Resepsiyonu ve Cumhuriyet Dönemi Türk Resepsiyonu olmak üzere iki ana başlõk
altõnda inceleyemeyi uygun görüyoruz.
aa- Tanzimat Dönemi Osmanlõ Resepsiyon Süreci ve Bu Dönemdeki
Resepsiyon Çalõşmalarõ
Tanzimat hareketinin bir geçiş dönemi olmasõ sebebiyle başlangõç ve sona
erişini kesin sõnõrlarla belirlemek mümkün olmamakla birlikte34 genellikle III. Selim
(1789�1807) zamanõnda yapõlan bir dizi reform hareketi bu devrin başlangõcõ olarak
kabul edilmektedir. Eski nizam ve teşkilat yerine orduya yeni bir düzen vermek
isteyen III. Selim �Nizâm-õ Cedîd� tabirini kullanõrken, zaman içinde devletin bütün
teşkilat ve müesseselerine yeni bir düzen verilmesi isteğiyle �Nizâm� yerine
�Tanzimat� tabiri kullanõlmaya başlanmõştõr.35
3 Kasõm 1839 tarihinde ilan edilen Gülhane-i Hatt-õ Hümayun ile reform süreci
hõzlanmõş ve Osmanlõ tarihinde ilk defa bir padişahõn yetkileri sõnõrlanarak �hukuk
devleti� ilkesinin gerçekleştirilmesi yolunda önemli bir adõm atõlmõştõr.36
28 Şubat 1856 tarihinde ilan edilen Islahat Fermanõ ise hukukî bakõmdan
Tanzimat Fermanõ�nõn tamamlayõcõsõ niteliğindedir. Tanzimat Fermanõ�nõn ilanõndan
sonra yapõlmasõ hedeflenen bir takõm değişikliklerin gerçekleştirilememesi Islahat
Fermanõ�nõn ilanõndaki başta gelen sebeplerdendir.
Tanzimat ve Islahat Fermanlarõ�nõn ön gördüğü hususlarõn gerçekleştirilmesi
için pek çok kanun çõkarõlmõştõr. Bu dönem yapõlan kanun çalõşmalarõnõ; batõ
hukukundan tercümeler yoluyla yapõlan resepsiyon çalõşmalarõ ve yabancõ bir
34 Bazõ hukuk tarihçileri Tanzimat Devrini, hukuk tarihi açõsõndan Gülhane Hatt-õ Hümayunu�nun ilan edildiği 1839 tarihinden birkaç sene öncesinden başlatõp Cumhuriyetin hukuk inkõlâplarõnõn yapõldõğõ 1924�1926 yõllarõna kadar devam ettirirler. Ekrem Buğra Ekinci, Osmanlõ Devleti�nde Mahkemeler ve Kadõlõk Müessesesi Literatürü, TALİD, cilt: 3, sayõ: 5, 2005, s: 417 35 Tanzimat, düzenleme, nizam verme anlamõna gelen �tanzim� kelimesinin çoğuludur. Bir devri ifade için kullanõlan bu kelime, daha çok hukuk faaliyetlerini çağrõştõrõr niteliktedir. Nitekim bazõ batõlõ yazarlar tarafõndan Tanzimat kelimesi, �legislation� olarak karşõlanmõş ve bu dönem öyle anõlmõştõr. Bu sebeple Tanzimat�õn en önemli yönünün hukukî yönü olduğu söylenebilir. Mustafa Şentop, Tanzimat Dönemi Kanunlaştõrma Faaliyetleri Literatürü, TALİD, cilt: 3, sayõ: 5, 2005, s: 647 36 Gülhane-i Hattõ Hümayunda padişah kanuna uyma sözü vermiştir. Bu bakõmdan �Kanun�, Tanzimat siyasal kültürünün baş tacõ ettiği bir kavram haline gelmiş ve adeta bir �kanun yüceltmesi� (culte) yaşanmõştõr. Bülent Tanör, Osmanlõ-Türk Anayasal Gelişmeleri, Yapõ Kredi Yayõnlarõ, İstanbul, 2001, s: 98
21
kanunun esas alõnmadõğõ, doğrudan doğruya hazõrlanan yerli kanunlar olmak üzere37
iki ana başlõk altõnda toplamak mümkündür.
Tanzimat Fermanõ�nõn ilanõndan sonra ilk kanun çalõşmasõ ceza hukuku
alanõnda yapõlmõş ve Fermanõn ilanõndan yedi ay sonra 3 Mayõs 1840 tarihinde bir
ceza kanunu hazõrlanmõştõr. Esasen bu dönemde resepsiyon yoluyla yapõlan hukukî
düzenleme 1858 tarihli Ceza Kanunu�dur. Ancak konu bütünlüğünün sağlanmasõ
açõsõndan 1840 ve 1851 tarihli ceza kanunlarõyla ilgili kõsaca da olsa bilgi vermeyi
uygun görmekteyiz.
Bu dönemin ilk kanun çalõşmalarõ kamuoyunun muhtemel tepkisi dikkate
alõnarak ceza hukuku alanõnda başlamõştõr. Osmanlõ Devleti�nde, İslâm ceza
hukukunun boşluk bõraktõğõ alanlarõn padişahõn örfî yetkisine dayandõrõlarak
doldurulmasõ sebebiyle (tazir), kamuoyu esasen bu tarz bir faaliyete yabancõ değildi.
Ayrõca II. Mahmut döneminde, 1838 yõlõnda ulema ve memurlar için iki ceza
kanunnâmesi çõkarõlmõştõ. Bu kanunnâmelerin en önemli özelliği, ilk kez belirli bir
sõnõf vatandaşõn bir kanun metninde yazõlõ suçlardan başkasõyla itham
edilemeyeceğinin ve orada belirlenen cezalardan başkasõna da çarptõrõlamayacağõnõn
belirtilmesiydi. Buna göre artõk memurlarõn kõsas ve hadd cezalarõ dõşõnda ölümle
cezalandõrõlmalarõ sona ermekte, yüzlerce yõl kamu görevlilerinin korkulu rüyasõ olan
�siyaseten katl� tarihe karõşmaktaydõ. Ayrõca, memurlarõn işleyebilecekleri suçlar ve
cezalar ayrõ ayrõ belirtilmekteydi. Bu kanunnâmeler, modern anlamda kanun
tekniğine tam olarak uygun olmamakla birlikte Avrupaî anlamda bir ceza sistemine
geçişi sağlamalarõ açõsõndan önemli bir adõmdõ.
3 Mayõs 1840 tarihli Ceza Kanunu, 1838�de memurlar için hazõrlanan ceza
kanununun (Tarik-i İlmiyeye Dair Ceza Kanunnâmesi) uygulanmasõndan doğan
problemleri gidermek için çõkarõlmõştõr. Bu kanun, Osmanlõ Devleti�nde tüm
vatandaşlarõ, ayrõcalõksõz olarak kapsamõna alan ilk kanun olup, suçlarõ gruplara
ayõrmakta, ölüm cezasõnõ gerektirecek eylemleri sõnõrlamakta ve bu cezanõn infazõnõ 37 Enver Ziya Karal, Tazimattan Evvel Garplõlaşma Hareketleri, Tanzimat I İçinde, s: 13�20, İlyas Doğan, Tanzimat Sonrasõ Osmanlõ Aydõnlarõnda Çağdaşlaşma Sorunu ve Arayõşlar, Uluslararasõ Kuruluşunun 700. Yõldönümünde Bütün Yönleriyle Osmanlõ Devleti Kongresi Bildirileri İçinde, Konya, 2000, s: 485�495, Eyüp Sabri Erman, Türk Devlet İdaresi ve Hukukunda Reform Hareketleri, Adalet Dergisi, sayõ: 2�3, 1973, s: 101�103, Cin, Tanzimat Döneminde Osmanlõ Hukuku, s: 11�13, Kemal Beydilli, Küçük Kaynarca�dan Tanzimat�a Islahat Düşünceleri, İlmi Araştõrmalar, sayõ: 8, İstanbul, 1999, s: 25�64, Halil Cin-Ahmet Akgündüz, Türk Hukuk Tarihi, Konya, 1995, s: 117�118, Yavuz Abadan, Osmanlõ İmparatorluğu�nda Anayasa Sistemine Geçiş Hareketleri, AÜHFD, cilt: XIV, sayõ: 1�4, 1957, s: 3�17, Üçok, Türk Hukuk Tarihi, s: 304�316
22
padişahõn onayõna bağlamaktaydõ. Kanunda hem şerî hem de örfî cezalar
birleştirildiği için ceza hukuku alanõnda birleşme sağlanmõştõ ki bu da önemli bir
adõmdõ.
1851 yõlõnda ise 1840 tarihli Ceza Kanunu�nun yerine yeni bir ceza kanunu
(Kanun-i Cedîd) yürürlüğe girmiştir. Bir öncekine göre büyük bir yenilik getirmeyen
bu kanunun en önemli özelliği, adam öldürme suçlarõnda maktulün velilerinin (suçun
mağdurlarõnõn) kõsasõ gerektiren durumlar da suçluyu affetmesinin, devletçe
bağlayõcõ olmamasõ ilkesini getirmesiydi. Mağdurun yakõnlarõ tarafõndan suçlu
affedilse bile, devletin suçluyu cezalandõrabileceği ifade edilmekle, İslâm ceza
hukukunun, özel hukuka yaklaşan bir ilkesi kaldõrõlarak, kamu davasõ anlayõşõ
Osmanlõ hukukuna girmişti.
Fransõz mevzuatõndan esinlenerek 3 Şubat 1855�de çõkarõlan �Rüşvetle
Mücadele (Men-i İrtikâb) Nizamnâmesi� ile bir taraftan Osmanlõ ceza hukukunun
Batõya açõlmasõ kolaylaşmõş diğer taraftan bu nizamnâme, 9 Ağustos 1858 tarihli
Ceza Kanunnâmesi�ne de bir alt yapõ işlevi görmüştür. 1810 tarihli Fransõz Ceza
Kanunu�na dayanan 1858 tarihli Ceza Kanunnâmesi,38 ağõrlõklõ olarak Fransõzca
metnin aynen çevirisi ile hazõrlanmõştõr.39 Bu yasa ile zina eden kadõnõn recm
olunmasõ, sarhoşlarõn kõrbaçlanmasõ, hõrsõzlarõn elinin kesilmesi gibi cezalar
kaldõrõlmõştõr. Hâlbuki bu cezalar, bu suçlarõ işleyenler için İslâm hukukunca
38 Ceza Hukuku alanõnda yapõlan bu çalõşmalarõn Fransõz Hukuk sisteminden etkilendiğine dair hâkim görüşün doğru olmadõğõna dair tartõşmalar için bkz: Pertev Bilgen, Osmanlõ İmparatorluğu�nda Hukuk Devleti Fikri ve 3 Mayõs 1840 Tarihli Ceza Kanunnâme-i Hümayunu, Toplum ve Ekonomi, sayõ: 2, 1991, s: 63�76 ve M.Macit Kenanoğlu, Osmanlõ Kanunnâmeleri Neşriyatõ Üzerine Bir Tahlil, TALİD, cilt: 3, sayõ: 5, 2005, s: 175 39 Tahir Taner, Tanzimat Devrinde Ceza Hukuku, Tanzimat I İçinde, s: 221�232, Taner, Ceza Hukuku, İstanbul, 1949, s: 144�150, Velidedeoğlu, Kanunlaştõrma Hareketleri ve Tanzimat, s: 34�36/40�41, Bozkurt, Batõ Hukukunun Benimsenmesi, s: 96�103, Bozkurt, Tanzimat ve Hukuk, Tanzimatõn 150.Yõldönümü Sempozyumu İçinde, Ankara, 1994, s: 273�274, Gabriel Baer, The Transition From Western Criminal Law in Turkey and Egypt, Studia Islamica, sayõ: XLV, 1977, s: 139�148, Anton Bertram, The Legal System of Turkey, The Law Quarterly Review, sayõ: 25, 1909, s: 24�28, Cin, Tanzimat Döneminde Osmanlõ Hukuku, s: 18�19, Cin, Türk Hukuk Tarihi, s: 287�290, Ahmet Akgündüz 1274/1858 Tarihli Osmanlõ Ceza Kanunnâmesinin Hukukî Kaynaklarõ, Tatbik Şekli ve Men�i İrtikab Kanunnâmesi, Belleten, c: 51, sayõ: 199, s: 153�173, Üçok, Türk Hukuk Tarihi, s: 309, 321�322, Naci Şensoy, The Reception of Foreign Codes of Criminal Law and Criminal Procedure in Turkey, Annales İçinde, s: 182�183
23
konulmuş olan cezalardõr.40 Bu yasa ile modern anlamda ceza hukuku Osmanlõ
Devleti�ne girmiştir.41
Tanzimat döneminde özel hukuk alanõnda çõkarõlan ilk kanun ise Kanunnâme-i
Ticaret�tir. 1807 tarihli Fransõz Ticaret Kanunu, Kanunnâme-i Ticaret adõyla
1849�da Çamiç Ohannes Efendi tarafõndan tercüme edilmiştir. Bu kanunun ticaret
hukukuna ilişkin 1. ve 3. kitaplarõ 1850 yõlõnda, İflasa ilişkin hükümleri ihtiva eden 2.
kitabõ ise İflas Kanunnâmesi adõyla 1855�de yayõnlanmõştõr
Ticaret Kanunnâmesi�nin yürürlüğe girmesi, ticaret davalarõnda takip edilecek
usûl konusunda uygulamada çõkan olumsuz sonuçlara cevap vermede yetersiz olduğu
için 1861�de yine Fransõz Ticaret Usûl Kanunu�nun tercümesi yoluyla, Usûl-u
Muhâkeme-i Ticaret Nizamnâmesi kabul edilmiştir. Bu kanunun önemi, Osmanlõda
şerî yargõlama usûlünden ayrõlan ilk yasal düzenlemeye örnek oluşturmasõdõr. Bu
kanunda İslâm hukukuna ve Osmanlõ uygulamasõna uyum meselesi dikkate
alõnmamõş, ticaret hukuku ayrõ bir teknik alan gibi düşünülmüştür.42 Ceza hukuku
alanõnda yapõlan bazõ düzenlemelerde uygulamada İslâm hukukunun geri plana
itilmesine karşõn 1850 tarihli Ticaret Kanunu�nda ise ilk kez dini hukuka aykõrõ bir
takõm hükümler getirilmiştir. İslâm hukuku tarafõndan kesin olarak yasaklanan faiz
bu yasa ile ticari ihtiyaçlar için kabul edilmiştir.43
5 Kasõm 1850 tarihi itibariyle yürürlüğe giren ve 314 maddeden oluşan Ticaret
Kanunnâmesi�nin İslâm dünyasõ için önemi şudur: Bu kanunnâme ile Avrupa hukuku
ilk defa bu kadar şümullü bir şekilde İslâm ve Osmanlõ dünyasõna giriş yolu
bulmuştur. Çünkü ticaret hukuku kapsamõnda değerlendirilebilecek Ticaret
Kanunnâmesi, Osmanlõ sosyal ve iktisadî kültüründen kaynaklanan kanunlardan
oluşmamõş, Fransõz ticaret hukukundan alõnarak hazõrlanmõş kanunlardan teşekkül
etmiştir. Dünyanõn yeni ekonomik düzenine ayak uydurmak adõna liberal
nazariyelerden oluşmuş Fransõz Ticaret Kanunu�nun adaptasyonu, çõkarõldõğõ
dönemi ve şartlarõ düşündüğümüzde, Osmanlõ Devleti�nin fikrî, siyasî ve ekonomik
40 Hõfzõ Veldet Velidedeoğlu, İslâm Ülkelerinde Kanunlaştõrma Hareketleri ve Bunun Batõ Hukuk Sistemleriyle İlişkileri, Prof.Dr. Fikret Arõk�a Armağan, Ankara, 1973, s: 557 41 Bazõ hukuk tarihçileri Ceza Hukuku alanõnda yapõlan bu düzenlemeleri, Osmanlõ Devletinin dinî hukuktan sapmasõ şeklinde değerlendirmektedir. Özellikle ilk nesil Cumhuriyet aydõnlarõ (Barkan, Velidedeoğlu vb.) özelde Ceza Hukuku genelde de Tanzimat dönemi resepsiyonlarõnõ Osmanlõ Devleti�nin laikleşmesi ve İslâm hukukunu terk etmesi şeklinde yorumlamaktadõrlar. 42 Şentop, Tanzimat Dönemi Kanunlaştõrma Faaliyetleri Literatürü, s: 656 43 Velidedeoğlu, İslâm Ülkelerinde Kanunlaştõrma, s: 575
24
liberalleşme ve laikleşmesi yolunda atõlmõş önemli bir adõmdõr. Bu Ticaret Kanunu
ile Osmanlõda, Batõ mevzuatõna uygun şirket kurulmasõna kapõ aralanmõş, faiz kabul
edilmiş, ticari davalarda din ve mezhep ayrõmõ kaldõrõlmõş, ticari davalarõn görülmesi
için ticaret mahkemelerinin kurulmasõ esasõ getirilmiştir.44
1863 yõlõnda sadece Fransa değil, Hollanda, Sardunya, Prusya gibi diğer
denizci milletlerin de kanunlarõndan istifadeyle Ticaret-i Bahriye Kanunnâmesi
tercüme edilip yürürlüğe girmiş ve böylece ticaret kanunu ile ilgili düzenlemeler
tamamlanmõştõr.45
21 Haziran 1879�da, 1807 tarihli Fransõz Hukuk Yargõlama Kanunu�na
dayanan, Usûl-i Muhâkemât-õ Hukukîyye Kanûn-i Muvakkatõ çõkarõlmõştõr. Kanun,
Fransõz örneği ile Mecelle�deki usûl hükümlerini içeren (karma) bir nitelik
taşõmaktadõr.
Ceza hukuku alanõndaki hõzlõ kanunlaştõrmaya karşõlõk, bu kanunun
uygulanmasõyla doğrudan doğruya ilgili olan yargõlama kurallarõ çok geç kabul
edilmiştir. 1808 tarihli Fransõz Ceza Yargõlama Kanunu tercüme edilerek 25 Haziran
1879�da Ceza Muhâkemeleri Usûlü Kanunu kabul edilmiştir.46
Tanzimat dönemi resepsiyon faaliyetleri ana hatlarõyla bunlardan ibaret olup,
bu dönem resepsiyonlarõ genel olarak da şu özelliklere sahiptir.
Birincisi: Hukuk sisteminde ve kanunlarda düalitenin bulunmasõdõr. Klasik
dönemde uzun yõllar çok iyi işleyen yargõ fonksiyonu ve adliye teşkilatõ, devletin
bütün unsurlarõndaki bozulma ile beraber zayõflamõştõr. Buna, son asõrlardaki ticari
gelişmeler, Avrupa�nõn baskõsõ, merkezî otoriteyi güçlendirme endişesi de eklenince,
adliye teşkilatõnda bir õslahata ihtiyaç duyulmuştur. Tanzimat reformcularõ bu
õslahatõ, mevcut adliye teşkilatõ üzerinde icrâ etmek yerine, eskisinin yanõnda,
modern ihtiyaçlarõ bir nebze olsun karşõlayacak, görev ve yetki sahasõ farklõ yeni bir
adliye teşkilatõ kurmayõ tercih etmişlerdir. Bunun sonucu olarak da Osmanlõ
44 Ejder Okumuş, Osmanlõ Şibih-laik Tanzimat Devleti�nin Oluşum Sürecinde Ekonomide Laikleşmenin Belirtileri, İslâmi Araştõrmalar, sayõ: 19/1, 2007, s: 182�183 45 Bertram, The Legal System of Turkey, s: 28�30, Velidedeoğlu, De Certains Problemes Provenant De La Reception Du Code Civil Suisse En Turquie, Annales İçinde, s: 104, Jasper Yeales Brinton, Judical Reform in Turkey, The Constitutional Review, sayõ: 5, 1921, s: 6�7, Bozkurt, Tanzimat ve Hukuk, s: 276, İlber Ortaylõ, Osmanlõ Devletinde Laiklik Hareketleri Üzerine, Türk Siyasal Hayatõnõn Gelişimi İçinde, İstanbul, 1986, s: 165, Üçok, Türk Hukuk Tarihi, s: 329 46 Velidedeoğlu, Kanunlaştõrma Hareketleri ve Tanzimat, s: 62�63, Bozkurt, Tanzimat ve Hukuk, s: 274, Bertram, The Legal System of Turkey, s: 29�30, Üçok, Türk Hukuk Tarihi, s: 323
25
Adliyesinde bir düalite meydana gelmiştir.47 Bu arada İmparatorlukta İslâm
hukukunun uygulanmasõna devam edildiği için esaslõ bir meşruiyet problemi de
doğmamõştõr. Böylece kamuoyundan gelebilecek muhtemel tepkilerin de önüne
geçilmiştir.
İkincisi: Gerek adlî teşkilatta yapõlan reformlarda gerekse tercüme yoluyla
alõnan kanunlarda, Osmanlõ Devleti�nin öteden beri müttefiki olan ve kendi kültürünü
dünyaya dayatma çabasõnda bulunan Fransa model olarak alõnmõştõr. Bunda da,
Osmanlõ õslahatõnõ gerçekleştirenlerin hemen hepsinin otoriter bir bürokrat
zihniyetinin hâkim olduğu Fransa�da yetişmesinin ve bu kültüre aşina ve hayran
olmalarõnõn son derece büyük etkisi bulunmaktadõr.48
Üçüncüsü: Osmanlõ Devleti�nde kanunnâme geleneğinin bulunmasõ ve İslâm
hukukunun boşluk bõraktõğõ alanlarõn, İslâm�õn devlet başkanõna tanõdõğõ yetkiye
dayandõrõlarak doldurulmasõ gibi sebeplerden dolayõ bu dönem yapõlan faaliyetler,
devlet başkanõnõn yasama yetkisi içinde değerlendirilmiş ve kamuoyundan ciddi
tepkiler gelmemiştir.49
Tanzimat dönemi, Osmanlõ Devleti�nin pek çok alanda değişim içine girdiği bir
dönemdir. Değişimin hukuk alanõna yansõyan kõsmõ sadece ceza, ticaret gibi maddî
hukuk resepsiyonlarõndan ibaret olmayõp aynõ zamanda yargõlama usûlune ilişkin
şekli hukuku da kapsamõştõr. Burada Tanzimat döneminde Osmanlõ Devleti�nin
yabancõ hukuklarõ iktibasõnõ ele aldõğõmõzdan dolayõ resepsiyon faaliyetleri dõşõndaki
hukukî gelişmelere temas etmeyip sadece konu bütünlüğünün sağlanmasõ açõsõndan
resepsiyon dõşõndaki hukukî faaliyetleri isim olarak zikretmekle yetiniyoruz. Buna
göre; kamu hukukuna ilişkin olmak üzere hazõrlanan ve millî özellikleri ağõr basan
ilk yazõlõ anayasa (Kanûn-i Esâsî) 1876�da, bu sürecin devamõ olan II. Meşrutiyet ise
1908�de ilan edilmiştir. Bu dönemin önemli kanun faaliyetleri içinde yerli kanunlar
diyebileceğimiz çok önemli çalõşmalar yapõlmõştõr. 1855 yõllarõnda medeni kanun
hazõrlanmasõ için Meclis-i Tanzimat bünyesinde oluşturulan Cemiyet-i İlmiyenin
tamamlanmamõş çalõşmasõ olan Metn-i Metîn, ekonomisi ağõrlõklõ olarak ziraata
dayalõ bir devlet olan Osmanlõ Devleti için hayatî öneme sahip 1858 tarihli Arazi
47 Esasen bu düalite Cumhuriyet dönemi hukuk inkõlâbõna kadar devam etmiştir. Konuyla ilgili daha geniş bilgi için bkz: Hõfzõ Veldet Velidedeoğlu, Türk Hukuk Hayatõndaki Düalizm ve Şerî Hukuktan Laik Hukuka Geçiş, Yargõtay 100.Yõldönümü Armağanõ, İstanbul, 1968, s: 710�718 48 Ekinci, Osmanlõ Devleti�nde Mahkemeler ve Kadõlõk Müessesesi Literatürü, s: 419�420 49 Şentop, Tanzimat Dönemi Kanunlaştõrma Faaliyetleri Literatürü, s: 648
26
Kanunnâmesi, İslâm hukukunun bir kõsmõnõn kodifikasyonu diyebileceğimiz 1869�
1876 tarihli Mecelle-i Ahkâm-õ Adliyye ve aile hukuku alanõnda önemli bir boşluğu
dolduran 1917 tarihli Hukûk-õ Aile Kararnâmesi bu dönemin başta gelen kanun
faaliyetlerindendir.
Hukûk-i Âdiyeden olan basit davalarõn görülmesi için kurulan Divân-õ Deâvi
Nezareti, Osmanlõ Devleti�nde modern anlamda ilk parlamento ve günümüzdeki
Yargõtay ve Danõştay�õn bir prototipi diyebileceğimiz Meclis-i Vâlâ-yõ Ahkâm-õ
Adliyye, kanun taslaklarõnõn ve nizamnâmelerin hazõrlanmasõndan sorumlu Meclis-i
Âli-yi Tanzimât, daha sonralarõ bu iki kurumun birleştirilmesiyle oluşan Meclis-i
Ahkâm-õ Adliyye ve 1868 yõlõnda Meclis-i Ahkâm-õ Adliyye�nin idarî ve yasama
işini üstlenen Şûrâ-yõ Devlet ile adlî yargõ işini üstlenen Divân-õ Ahkâm-õ Adliyye
gibi kurumlar Tanzimat döneminde kurulmuş başlõca adlî ve idarî kurumlardandõr.
Mahkemeler ile ilgili düzenlemeye gelince, Ticaret Mahkemeleri, Nizâmiye
Mahkemeleri ve Meclis-i Tahkikât adõ altõnda kurulan Ceza Mahkemeleri, Tanzimat
dönemi mahkemelerindendir.
Avukatlõk kurumu (Muhâmî Müessesesi), 1875 yõlõnda açõlan hukuk mektebi
ve 1879 tarihli Mukâvelât Muharrirleri Nizamnâmesi ile kabul edilen Noterlik
kurumu da hukuk alanõndaki diğer önemli gelişmelerdendir.50
bb- Cumhuriyet Dönemi Resepsiyon Süreci ve Bu Dönemdeki Resepsiyon
Çalõşmalarõ
Batõlõ devletlere karşõ verilen büyük mücadele ile Kurtuluş Savaşõ zaferle
sonuçlanmõş ve yeni Türk Devleti Lozan�da barõş görüşmelerine davet edilmiştir. 20 50 Mehmet Seyitdanlõoğlu, Divân-õ Hümâyundan Meclis-i Mebusan�a Osmanlõ İmparatorluğu�nda Yasama, Osmanlõ Ansiklopedisi, cilt: 6, s: 17�23, Seyitdanlõoğlu, Tanzimat Devrinde Meclis-iVâlâ, Ankara 1994, s: 36�63, M.Tayyib Gökbilgin, Tanzimat Hareketinin Osmanlõ Müesseselerine ve Teşkilatõna Etkileri, Belleten, 1967, sayõ: XXXI/121, Ankara, 93�119, Fahri Çoker, Tanzimatõn Getirdiği Hukuk Kurumlarõ ve İşlevleri, Tarih ve Toplum, sayõ: 71, 1989, s: 16�20, Mustafa Çalõk, Osmanlõ İmparatorluğu�nda Anayasa Fikrinin Doğuşu ve Meşrutiyet Anayasalarõnda Siyasî Hürriyetler, Türkiye Günlüğü, sayõ: 51, Yaz 1998, s: 61�68, Ortaylõ, Osmanlõ Devletinde Laiklik Hareketleri, s: 165�166, Ekrem Buğra Ekinci, Tanzimat ve Sonrasõ Osmanlõ Mahkemeleri, İstanbul, 2004, s: 125�157, Cin, Tanzimat Döneminde Osmanlõ Hukuku, s: 23�32, Coşkun Üçok, Savcõlõklarõn Avrupa Hukukunda Gelişmesi ve Türkiye�de Kuruluşu, Ord. Prof. Sabri Şakir Ansay�õn Hatõrasõna Armağan, Ankara, 1964, s: 45�46, Nevin Ünal Özkorkut, Savcõlõk, Avukatlõk ve Noterlik Kurumlarõnõn Osmanlõ Devletine Girişi, AÜHFD, cilt: 52, sayõ: 4, 2003, s: 147�154, Sõttõka Ayaz, Osmanlõ Devletinde Kanunlaştõrma Hareketleri (19�20. Yüzyõlar), MÜSBE, Y.Lisans Tezi, İstanbul, 1998, s: 106�145 M.Akif Aydõn, İslâm-Osmanlõ Aile Hukuku, İstanbul, 1985, s: 127�135, Özlem Gülenç, Tanzimat�õn İlk Yõllarõnda Yapõlan Yasal Düzenlemeler, Ankara Üniversitesi SBE, Y.Lisans Tezi, 2002, s: 23�104
27
Kasõm 1922�de başlayan Lozan Konferans�õ, hem batõlõ devletlerin daha önce
Osmanlõ Devleti�nden elde ettikleri kapitülasyonlarõ koruma hem de Türkiye�de
yaşayan gayr-i müslim azõnlõklarõn eski imtiyazlarõnõ sürdürme talebinde õsrar
etmeleri nedeniyle zaman zaman kesintiye uğramõştõr. Kapitülasyonlara dayanarak
faaliyetlerini sürdüren konsolosluk mahkemelerinin keyfî ve adaletsiz uygulamalarõ
ve Türkiye�de yaşayan yabancõlara kendi dinî hukuklarõnõn uygulanmasõnõn ortaya
çõkardõğõ problemler yargõ birliğini zedelemiş ve ülkede bir �hukuk reform�u
yapmayõ zorunlu hale getirmiştir. Yeni Türk Devleti�nin Lozan�da bu iki konuda
sõkõştõrõlmasõ da hukuk reformunu hõzlandõrõcõ bir etken olmuştur. Batõlõ devletlerin
Türk Adalet sisteminde kapitülasyonlardan çok daha geniş bir denetim ağõ kurmak
üzere hazõrladõklarõ tasarõyõ (Türkiye�de Adaletin Yönetimine İlişkin Bildiri Tasarõsõ)
reddeden Türk Heyetinin konferansõ terk etmesi üzerine, batõlõ devletler bu
isteklerinden vazgeçmişler ve Türk Heyeti de görüşmelere yeniden katõlmõştõr.
Uzun tartõşmalar sonucu Lozan Antlaşmasõna �İdare-i Adliyeye Dair
Beyannâme� adõ altõnda eklenen bir protokolle Türk Hükümeti, yabancõlara Türk
mahkemelerinde adil bir yargõlamada bulunacağõnõ taahhüt etmiştir. Batõlõ devletlerin
bu iki konuda õsrarcõ olmalarõ, gerçekte kendi vatandaşlarõnõ korumaktan ziyade
Osmanlõ Devleti�nde hukuk alanõnda var olan çok başlõ sistemin devamõnõ sağlayarak
hukuk alanõndaki kargaşanõn devam ettirilmesi ve bu durumdan istifadeyle devletin
iç işlerine müdahale imkânõnõ bulmaktõr.51
Saltanatõn kaldõrõlmasõ ve Lozan Antlaşmasõnõn imzalanmasõndan sonra sõra
hukuk alanõnda bir takõm değişiklikler yapmaya gelmişti. Bu amaçla Adliye Vekâleti
tarafõndan eski kanunlarõ zamanõn ihtiyaçlarõna göre tadil ve tanzim etmek üzere
Medeni Kanun Komisyonu, Usûl-i Muhâkeme-i Şeriyye Komisyonu, Ticaret-i
Bahriyye ve Berriyye Komisyonu, Usûl-i Muhâkemât-õ Cezaîyye Komisyonu ve
Kânun-u Ceza Komisyonu gibi komisyonlar kurulmuştur. Medeni Kanun Komisyonu
Ahkâm-õ Şahsiyye ve Vâcibât Komisyonu olmak üzere iki alt komisyon halinde
51Ruth A.Miller, The Ottoman and Islamic Substratum of Turkey�s Swiss Civil Code, Journal of Islamic Studies, sayõ: 11/3, 2000, s: 338�339, Hõfzõ Timur, The Place of Islamic Law in Turkish Law Reform, Annales İçinde, s: 76�77, Cemil Bilsel, Medeni Kanun ve Lozan Muahedesi, Medeni Kanunun XV. Yõldönümü İçinde, s: 21�71, M.Akif Aydõn, Türk Hukukunun Laikleşme Sürecinde Lozan�õn Oynadõğõ Rol, İslâmi Araştõrmalar, cilt: 8, sayõ: 3�4, s: 166�172, Gülnihâl Bozkurt, Cumhuriyetle Neden Bugünkü Hukuk Sistemimize Geçildi, Cumhuriyetin Kuruluşundan Bugüne Türk Hukukunun Seksen Yõllõk Gelişimi Sempozyum Bildirileri, Ankara, 2003, s: 8
28
çalõşmalarõnõ sürdürmüştür. Ahkâm-õ Şahsiyye Komisyonu şahsõn hukukuna, Vâcibat
Komisyonu ise borçlar hukukuna ilişkin konularõ düzenlemeye çalõşmõştõr.
Vâcibât Komisyonu �ahkâm-õ şeriyye�ye muhalif olmamak üzere, fakihler
arasõnda tartõşmalõ olan konularda hangi müçtehidin hükmü mevcut ihtiyaçlarõ
karşõlõyorsa, onun reyi tercih edilerek, Mecelle�nin ilgili konudaki hükümlerinin ona
göre tadil olunacağõ, fõkõh ile uyumu muhafaza suretiyle hukuk kurumlarõndan
yararlanõlacağõ, ehliyet ve kifâyeti hâiz pek az hâkimin bulunmasõ ve hâkimlere fazla
takdir hakkõ bahşetmenin birçok hatalara yol açabileceği� gibi esaslar çerçevesinde
çalõşmalarõnõ sürdürmüştür.52
Ahvâl-i Şahsiyye Komisyonu da çalõşmalarõnõ Vâcibat komisyonunca
benimsenen genel esaslar çerçevesinde sürdürmüş ve sonuçta 1917 tarihli Hukûk-i
Aile Kararnâmesine çok benzeyen bir tasarõ hazõrlamõştõr. Bu tasarõ dönemin Adliye
Vekili Seyyid Bey tarafõndan 30 Aralõk 1923�te Meclis�e sunulmuş ve görüşleri
alõnmak üzere adliye ve şeriyye encümenlerine havale edilmiştir. Her iki encümenin
de tasarõnõn özüne dokunmadan yapmõş olduklarõ cüzi bazõ değişiklikler sonrasõ
tasarõ, yeni adliye vekili Necati Bey tarafõndan tekrar görüşüleceği gerekçesiyle geri
çekilmiştir.
11 Mayõs 1924�de yeniden çalõşmalarõna başlayan komisyon 142 maddelik bir
aile kanunu lâyihasõ hazõrlamõştõr. Bu lâyiha (tasarõ) da ana yapõsõ itibariyle Hukûk-i
Aile Kararnâmesi�ne benzemekle birlikte aile hukukunda Müslim-gayr-i müslim
farkõnõ ortadan kaldõrmasõ, komisyonun çalõşma biçimine dair hazõrlanan
talimatnâmeye uyularak Batõ hukukundan önemli derecede istifade edilmesi,
özellikle kazâi boşanma sebepleri arasõna İslâm hukukunda olmayan birçok boşanma
sebepleri ilave edip talak yetkisini kadõn ve erkeğe eşit olarak vermesi ve taaddüt-i
zevcâtõ hâkimin iznine bağlamasõ gibi hükümleriyle Hukûk-i Aile Kararnâmesi�nden
oldukça farklõ nitelikler arzetmekteydi.53 Bu Tasarõ da 1 Aralõk 1924�te Adliye
52 Velidedeoğlu, İsviçre Medeni Kanunu Karşõsõnda Türk Medeni Kanunu, Medeni Kanunun XV. Yõldönümü İçinde, s: 352, Bozkurt, Batõ Hukukunun Benimsenmesi, s: 186 53 1917 tarihli H.A.K.�nin 1923 ve 1924 tarihli tasarõlarla mukayesesi için bkz: Abdullah Akdoğan, Türkiye�de 1919�1927 Yõllarõ Arasõnda Aile Hukuku Alanõndaki Kanunlaştõrma Çalõşmalarõ, MÜSBE, Y.Lisans Tezi, İstanbul, 1999, s: 75�79
29
Encümenine havale edilmesine rağmen54 medeni kanun hazõrlõklarõ başladõğõndan
dolayõ görüşülmeden rafa kaldõrõlmõştõr.55
Avrupa�da hukuk eğitimi almõş olan bazõ aydõnlarõn yazdõklarõ makalelerde
gündeme getirdikleri Batõ hukukunun resepsiyonu fikri her geçen gün güçlenmiş ve
mevcut kanunlarda �tadil ve tanzim� yapmak yerine batõlõ devletlerin kanunlarõnõn
alõnmasõ fikri üstün gelmiştir.56
Kanaatimizce burada bir hususun özellikle vurgulanmasõ gerekmektedir. Bugün
Türkçe hukuk tarihi eserlerinde Cumhuriyet dönemi hukuk faaliyetleri Tanzimat
dönemi göz ardõ edilerek ele alõnmaktadõr. Hâlbuki bu sürecin birbirinden bağõmsõz
iki bölüm olarak ele alõnmasõ yanlõştõr. Çünkü memleketimizin batõlõlaşma macerasõ
Tanzimat dönemiyle başlamõş, Cumhuriyet döneminde ise şekil ve muhteva
bakõmõndan bir takõm değişikliklerle hõz kazanarak devam etmiştir. Bu bakõmdan
Türkiye Cumhuriyeti�nin yapmõş olduğu hukuk inkõlâbõnõ temelleri Tanzimatla
başlayan bir sürecin son aşamasõ olarak kabul etmek mümkündür. Ancak Tanzimat
döneminde yapõlan reformlarõn Cumhuriyet dönemindekilere göre en önemli farkõ,
eski hukuk sisteminin bütünüyle ortadan kaldõrõlmamasõ ve yüzyõllardõr devam eden
İslâm hukuk uygulamasõ konusunda kamuoyunun beklentilerinin ve tepkilerinin
dikkate alõnmasõdõr. Cumhuriyet döneminde ise bu tepkiler dikkate alõnmamõş, çok
farklõ bir hukuk ikliminden resepsiyonda bulunulmuştur. Bu dönemde yapõlan pek
çok hukukî düzenleme Tanzimat�tan beri süren tercüme vb. çalõşmalarõn devlet eliyle
resmiyete dökülmesinden ibarettir. Cumhuriyet döneminde hukuk tarihi açõsõndan
54 Lâyîhanõn tam metni ve detaylõ bilgi için bkz: Şamil Dağcõ, Mehmet Gönenli ve Türk Hukukuna Katkõlarõ, AÜİFD, cilt: XLIV, sayõ: 2, 2003�den ayrõ basõm, s: 9�24 55 Halil Cin, İslâm ve Osmanlõ Hukukunda Evlenme, Konya, 1988, s: 306�310, Aydõn, İslâm-Osmanlõ Aile Hukuku, s: 236�239, Velidedeoğlu, İsviçre M. K. Karşõsõnda T.M. Kanunu, s: 350�364 56 Esasen batõdan kanun iktibas etme fikri Cumhuriyet dönemi ile başlayan bir süreç değildir. Daha 1914 yõlõnda, İsviçre Medeni Kanunu, Dr.Nezâret Haçeriyan tarafõndan çevrilerek Cerîde-i Adliye�de yayõnlanmõştõr. Fransõz Hukukçusu Planiol�ün Fransõz Medeni Hukukuna ilişkin bir eseri de, 1918 yõlõnda çevrilerek Cerîde-i Adliye�nin eki olarak yayõnlanmõştõr. Daha önceden de, Fransõz Medeni Kanunu (Code Civil) ile Alman Medeni Kanunu da (BGB) dilimize çevrilmiş ve hukukçularõn istifadesine sunulmuştur. Bütün bu çalõşmalar, Cumhuriyet döneminde Batõ Hukukunun resepsiyonuna çok önemli katkõlar sağlamõştõr. Daha detaylõ bilgi için bkz: Hõfzõ Veldet Velidedeoğlu, Türk Medeni Hukukunun Umumî Esaslarõ, İstanbul, 1951, s: 74�75, Bozkurt, Batõ Hukukunun Benimsenmesi, s: 186�188. Bir de bu çalõşmalarõn dõşõnda başlõ başõna bir hukuk sahasõnõ düzenlemekten ziyade nispeten hukukun daha dar alanõnõ düzenleyen bazõ tercümeler de yapõlmõştõr. Örneğin; İsviçre Memurîn Kanunu ( CA, Aralõk 1340, sayõ: 29, Ocak 1341, sayõ: 30, Şubat 1341, sayõ: 31), Alman Memurîn Kanunu ( CA, Ocak 1341, sayõ: 30, Şubat, 1341, sayõ: 31) Alman Sulh Mahkemeleri Kanunu ( CA, Ocak, 1341, sayõ: 30) vb. tercümeler yabancõ hukuk sistemelerini Türk toplumuna tanõtan tercümelerdendir.
30
oldukça kõsa diyebileceğimiz bir dönemde57 bu kadar hõzlõ bir resepsiyon süreci
yaşanmasõnda önceden yapõlan bu tercüme faaliyetlerinin çok önemli bir etkisi
olmuştur.
Bu dönem yapõlan resepsiyon çalõşmalarõ içinde en dikkat çekici olanõ İsviçre
Medeni Kanunu�nun yeni devletin medeni kanunu olarak iktibas edilmesidir.
Dönemin Adliye Vekili Mahmut Esat Bey�in de aralarõnda bulunduğu pek çok
hukukçu eğitimlerini İsviçre�de tamamlamõşlardõr. Yeni devletin idarî teşkilatõnda
görev alan bu nesil, İsviçre Medeni Kanunu�nun resepsiyonunda etkili olmuşlardõr.58
Bunun yanõnda, dilinin sade ve açõk olmasõ, hâkime geniş takdir yetkisi tanõyarak
elastiki bir yapõda olmasõ, liberal karakterde olmasõ, kadõn-erkek eşitliğine dayanan
bir aile düzeni içermesi ve İsviçre�nin I. Dünya Savaşõ�na katõlmayan tarafsõz bir ülke
oluşu gibi sebepler de İsviçre Medeni Kanunu�nun resepsiyonunda etkili olmuştur.59
Hukukçulardan oluşan bir komisyon tarafõndan Fransõzca aslõndan60 tercüme
edilen İsviçre Medeni Kanunu�nun tercümesinde, literatürde Türkçe karşõlõklarõnõn
olmamasõ nedeniyle zaman zaman güçlüklerle karşõlaşõlmõştõr. Bu durum gerek dil
57 Cumhuriyet dönemi resepsiyonlarõnõn �alelacele tercüme ve iktibas edilerek� uygulama sahasõna konmasõnõ Eyüp Sabri Erman, her şeyi bir an önce düzeltmek ve yoluna koymak isteyen Türk Devriminin beklemeye tahammülü olmamasõna bağlamaktadõr. Daha detaylõ bilgi için bkz: Erman, Türk Devlet İdaresinde ve Hukukunda Reform Hareketleri, Adalet Dergisi, s: 105 58 �Ülkemiz hukuk tarihçilerinin pek çoğu iktibasõn haklõlõğõnõ ve yerindeliğini ispat etmeye çalõşmaktadõrlar. Yazõlanlarda hâkim olan temel anlayõşõn, �İslâm hukukundan kurtulmak için yapõlacak her şey doğrudur� anlayõşõ olduğu görülmektedir. Bu sebeple, kanunun İsviçre�den alõnmõş olmasõ, bizatihi önemli değildir. Fakat yine de pek çok müellif, İsviçre Medeni Kanununun tercih edilmesinin makul ve haklõ sebeplerini sõralamaktadõr. Ancak bütün bu sebepler sõralanõrken, İsviçre Medeni Kanunu ile Borçlar Kanunu�nun yõllar önce Osmanlõ Türkçesine tercüme edildiği, Ceride-i Adliye�de yayõmlandõğõ, daha sonra da kitap olarak basõldõğõ hususuna değinilmemektedir.� Şentop, Tanzimat Dönemi Kanunlaştõrma Faaliyetleri Literatürü, s: 661. 59 Aytekin Ataay, Neden İsviçre Medeni Kanunu, İsviçre Medeni Kanununun Türkiye Cumhuriyeti Tarafõndan İktibasõ Nedenleri, Medeni Kanunun 50. Yõldönümü Sempozyumu Bildiriler İçinde, İstanbul, 1978, s: 59�72, Andreas B. Schwarz, Bugünkü Hususî Hukuk Kanunlaştõrmalarõnda İsviçre Medeni Kanununun Tesiri, çev: Kudret Ayiter, Adalet Dergisi, sayõ: 8, Ağustos, 1948, s: 964�967, Hüseyin Avni Göktürk, Türk Medeni Hukuku, İkinci Kitap: Aile Hukuku, Ankara, 1954, s: 270�272, Hüseyin Nail Kubalõ, Les Factours Determinants de la Reception En Turquõe et Leur Porte Respective, Annales İçinde, s: 45, Ziyaeddin Fahri Fõndõkoğlu, Special Aspects of the Turkish Reception of Law, Annales İçinde, s: 163�165, Adil İzveren, The Reception of the Swiss Civil Code in Turkey and the Fundamental Problems Arising in The Practise of Turkish Courts Out of This Reception of a Foreign Civil Law, Annales İçinde, s: 171�174, Bozkurt, Türk Medeni Kanunu Nasõl Hazõrlandõ, s: 11�12, Emin Başaklar, Türk Aile Hukuku Devrimi, III. Türk Hukuk Kurultayõ Bildiriler İçinde, 1981, Ankara, s: 193�206 60 İsviçre kantonlarõnda Almanca, Fransõzca ve İtalyanca konuşulmasõndan dolayõ, İsviçre Medeni Kanununun Almanca, Fransõzca ve İtalyanca versiyonlarõndan, Fransõzca metin tercümeye esas alõnmõştõr. Lõpstein, makalesinde bu diller arasõndaki tercümelerde farklõlõklar olduğunu ama İsviçre kanun ruhuna en uygun dilin Fransõzca olduğunu bu nedenle Türk Medeni Kanunun İsviçre Medeni Kanununa benzerliğinin en üst düzeyde olduğunu ifade etmektedir. Daha detaylõ bilgi için bkz: K.Lipstein, The Reception of Western Law in Turkey, Annales İçinde, s: 12�13
31
reformu gerekse yeni kavramlarõn icat edilmesiyle aşõlmağa çalõşõlmõştõr.61 Tercüme
hatalarõnõn62 yol açtõğõ belirsizlikler ise zaman içerisinde uygulayõcõ tarafõndan, lâfzî
yorum yerine gaî yorum yapõlmak suretiyle giderilmeye çalõşõlmõştõr.63
4 Ekim 1926�da yürürlüğe giren Medeni Kanun evlilikte tek eşliliğin kabul
edilmesi, medeni haklardan yararlanmada kadõn-erkek eşitliği ilkesini benimsemesi
gibi pek çok yeni ve temel ilke getirmiştir.64
İsviçre Borçlar Kanunu�nun Fransõzca metninden aynen tercüme edilerek
hazõrlanan Borçlar Kanunu da 22 Nisan 1926�da Meclis�te kabul edilmiş ve Medeni
Kanun ile birlikte yürürlüğe girmiştir.65
Ceza hukuku alanõnda ise İtalyan Ceza Kanunu66 iktibas edilmiş,67 1 Mart
1926�da T.B.M.M� ne sunulan bu kanun, 24.4.1926�da kabul edilerek, 1 Temmuz
1926�da yürürlüğe girmiştir. Bu kanunla �kanunsuz suç ve ceza olmaz� prensibi
Türk ceza hukukunda yerini almõş ve Türk hukuk sistemi modern anlamda bir ceza
kanununa kavuşmuştur. Tazir, kõsas gibi uygulamalar kaldõrõlmõş, suç ve cezalar Batõ
hukuk sistemine göre tasnif edilmiştir. Zaman içinde Ceza Kanunu�ndaki bir takõm
eksiklikler göz önünde bulundurularak, 1930 tarihli yeni İtalyan Ceza Kanunu
(Codice Rocco)�dan pek çok hüküm alõnmõş ve yeni Ceza Kanunu 11.6.1936�da
yürürlüğe girmiştir.68
Ticaret hukuku alanõnda ise Alman ve İtalyan Ticaret Kanunlarõ�ndan iktibasta
bulunulmuş ve Medeni Kanunla birlikte yürürlüğe girmiştir. Ticaret Kanunu�nun
İsviçre�den değil de Almanya ve İtalya�dan iktibas edilmesinin sebebi, İsviçre
Ticaret Kanunu�nun o zamanlar da henüz tam olarak oluşturulmamasõdõr. Ayrõca
Kõta Avrupa�sõnõn en yeni ticaret kanunu Alman ve İtalyan Ticaret Kanunlarõydõ. Bu 61 Velidedeoğlu, İsviçre M.K. Karşõsõnda Türk M.K., s: 388�400 62 Coşkun Üçok, Medeni Kanunumuz ve Türkiye�nin Hukukî Bünyesi, AÜHFD, cilt: 8, sayõ: 3�4, 1951, s: 365 63 Arzu Oğuz, Türk Medeni Hukukunun Gelişim Çizgisi ve Karşõlaştõrmalõ Hukukun Rolü, AÜHFD, c: 55, sayõ: 1�2, 2006, s: 203 64 Bozkurt, Batõ Hukukunun Benimsenmesi, s: 198 65 Bozkurt, Batõ Hukukunun Benimsenmesi, s: 196 66 30 Haziran 1889 tarihli İtalyan Ceza Kanunu, dönemin Adalet Bakanõ Zanardelli tarafõndan hazõrlandõğõndan dolayõ onun adõnõ taşõmaktadõr. Literatürde Codice Zanardelli (Zanardelli Kanunu) olarak bilinen bu kanun Türk Ceza Kanunu için esas kabul edilmiştir. 67 Bu kanunun tercümesinin hazõr olduğundan dolayõ iktibas edildiği şeklindeki değerlendirmeler için bkz: Zeki Hafõzoğullarõ, Türk Ceza Hukukunun Seksen Yõlõ, Cumhuriyetin Kuruluşundan Bugüne Türk Hukukunun Seksen Yõllõk Gelişimi Sempozyumu, Bildiriler İçinde, Ankara, 2003, s: 175. 68 Taner, Ceza Hukuku, s: 149�152, Bozkurt, Batõ Hukukunun Benimsenmesi, s: 199�203, Şensoy, The Reception of Foreign Codes of Criminal Law, s: 184�185, Hafõzoğullarõ, Türk Ceza Hukukunun Seksen Yõlõ, Bildiriler İçinde, s: 165�211
32
kanunla sigorta, faiz, ipotek vb kurumlar Türk hukukuna girmiştir. Ancak kanunun
değişik ve farklõ hukuk sistemlerinden iktibasõ ve tercümesinde bazõ hatalarõn
bulunmasõ gibi sebeplerle yürürlüğe girdiği tarihten itibaren tenkit edilmeye
başlanmõş ve 1 Ocak 1957 tarihli yeni Türk Ticaret Kanunu ile yürürlükten
kaldõrõlmõştõr.69 Alman hukukundan iktibas edilen Deniz Ticaret Kanunu ise 13
Mayõs 1929�da kabul edilmiş, zaman içinde ortaya çõkan bir takõm eksiklikler
üzerine, 19.6.1956�da kabul edilen yeni kanunla yürürlükten kaldõrõlmõştõr.70
Hukuk muhâkemeleri usûlü kanunu olarak ise 7 Nisan 1925 tarihli Code de
Procedure Civile adlõ İsviçre�nin Neuchatel Kantonu�nun Medeni Usûl Kanunu
iktibas edilmiştir. 5 Ekim 1927�de yürürlüğe giren bu kanun da sonraki zamanlarda
pek çok kez değişikliğe uğramõştõr.71
1877 tarihli Alman Ceza Muhâkemeleri Usûlü Kanunu�nun resepsiyonu ile
hazõrlanan Ceza Muhâkemeleri Usûlü Kanunu ise 20 Ağustos 1929�da yürürlüğe
girmiştir.72
Cumhuriyet dönemi resepsiyonlarõnõn son halkasõ, İsviçre Federal İcrâ ve İflas
Kanunu�ndan iktibasla hazõrlanan Türk İcrâ ve İflas Kanunu�dur. Kanun, 4 Eylül
1929�da yürürlüğe girmiş, zaman içinde ortaya çõkan aksaklõklar üzerine İtalyan
Hukukundan istifadeyle 1932�de bir takõm değişiklikler yapõlmõştõr.73
cc- Osmanlõ Dönemi Resepsiyon Süreci ile Cumhuriyet Dönemi Resepsiyon
Sürecinin Mukayeseli Değerlendirilmesi
Yukarõda ana hatlarõyla görüldüğü gibi resepsiyon faaliyetleri Cumhuriyet
döneminden çok daha önceleri Osmanlõ Devleti zamanõnda başlamõştõr. Ancak bu iki
dönemin resepsiyon çalõşmalarõ arasõnda bir mukayese de bulunulursa şu sonuçlara
varmak mümkündür.
Osmanlõ dönemi resepsiyon faaliyetlerinin itici gücü dõş baskõlardõr. İktisadî,
siyasî ve askerî alanlarda zayõflayan Osmanlõ Devleti, gayr-i müslim vatandaşlarõnõn
hukukî durumlarõyla ilgili olarak batõlõ devletlerin baskõ ve yönlendirmelerine maruz 69 Bozkurt, Batõ Hukukunun Benimsenmesi, s: 205 70 Bozkurt, Batõ Hukukunun Benimsenmesi, s: 206 71 Baki Kuru, Hukuk Muhâkemeleri Usûlü, Ankara, 1968, s: 13�14, Konuyla ilgili detaylõ bilgi için bkz: Emel Hanağasõ, Hukuk Usûl Muhâkemeleri Kanununun Tarihsel Gelişimi, Ankara Üniversitesi SBE, Y.Lisans Tezi, Ankara, 2001 72 Bozkurt, Batõ Hukukunun Benimsenmesi, s: 207 73 Bozkurt, Batõ Hukukunun Benimsenmesi, s: 207
33
kalmõştõr. Konsolosluk ve cemaat mahkemeleri yoluyla Osmanlõ Devleti�nin
egemenlik ve bağõmsõzlõğõna müdahale imkânõ bulan batõlõ devletler, Osmanlõ
Devleti�ne hukuk reformlarõ konusunda baskõ ve yönlendirmelerde bulunmuşlardõr.
Cumhuriyet dönemi resepsiyonlarõnõn itici gücü ise değişme ve modernleşme
isteğidir. Lozan sürecinde batõlõ devletlerin baskõ ve yönlendirmelerini iç işlerine
müdahale sayan Türkiye Cumhuriyeti, dönemin şartlarõnõ göz önünde bulundurarak
bir resepsiyon sürecine gitmiştir.
Osmanlõ döneminde yapõlan resepsiyonlarda Fransõz hukuk sistemi ve
kanunlarõ hâkim konumda iken Cumhuriyet dönemi resepsiyonlarõnda farklõ
ülkelerin hukuk sistemleri ve kanunlarõ iktibas edilmiştir.
Osmanlõ dönemi resepsiyonlarõ, hukukun belirli alanlarõnda ve kõsmî olarak
yapõlmõşken, Cumhuriyet dönemi resepsiyonlarõ hukukun her alanõnõ kapsayan, küllî
bir resepsiyondur.
Osmanlõ dönemi resepsiyonlarõnda hukukçular ve bürokratlar daha ön
plandayken Cumhuriyet dönemi resepsiyonlarõnda siyasîler daha ön plandadõr.
Osmanlõ dönemi resepsiyonlarõ bir anlamda İmparatorluğun ömrünü uzatmak,
meselelere geçici çözümler bulup günü kurtarmak endişesiyle yapõlmõşken,
Cumhuriyet dönemi resepsiyonlarõ, hukuk tarihinin gördüğü en radikal ve en
kapsamlõ resepsiyonlardandõr.
Osmanlõ dönemi resepsiyonlarõ daha ziyade gayr-i müslim vatandaşlarõn hukukî
durumlarõnõ iyileştirmek ve Osmanlõ Devleti�nin yabancõ ülkelerle ilişkilerini
düzenleme amacõyla yapõlmõşken, Cumhuriyet dönemi resepsiyonlarõ müslim-gayr-i
müslim ayõrõmõ yapmadan doğrudan Türk toplumu hedeflenerek yapõlmõştõr.
Osmanlõ dönemi resepsiyonlarõ hukukta birliği sağlayamamõştõr. Hatta tam
tersine çok başlõ hukuk sistemi (hukukî düalizm) eski karakterine oranla daha baskõn
bir hal almõşken, Cumhuriyet dönemi resepsiyonlarõ hukukta ve uygulamada birlik
ilkesini getirmiştir.
Osmanlõ dönemi, bir taraftan batõ menşeli kanunlarõn gerek muhteva gerekse
şekil bakõmõndan alõndõğõ ama bir taraftan da yerli kanunlarõn yapõldõğõ karma
nitelikli bir dönem iken, Cumhuriyet dönemi ise yerli kanunlarõn olmadõğõ, bütünüyle
yabancõ hukuk sistemlerinin ilham kaynağõ olduğu bir dönemdir.
34
B- Zorla Benimsetme ve Hukuk Yoluyla İstila Kavramlarõ
Genelde fetihler ve sömürgeler sonucu ortaya çõkan zorla benimsetme
(imposition) olgusu bir hukuk tarihi kavramõ olarak, üstün bir gücün hâkim olduğu
bölgede kendi hukukunu zorla uygulamaya koymasõ ve bu hukukun zamanla
bölgenin ana hukuku haline gelmesidir.74
Genel hukuk tarihinde görülen belli başlõ zorla benimsetme örnekleri arasõnda,
Napoleon�un Hollanda�yõ fethetmesi üzerine Fransõz Medeni Kanunu, Code Civil�in
bu bölgede yürürlüğe konmasõ ve Hindistan�õ sömürgeleştiren İngilizlerin uzun süre
bu bölgede Anglo-Sakson hukuk sistemini uygulamalarõ örnek olarak verilebilir.75
Yabancõ hukukun zorla benimsetilmesinin iki temel özelliği; benimseme
iradesinin yokluğu ve üstün bir güce istemeyerek boyun eğme durumudur. Zorla
benimsetmelerde de benimsenmiş hukukun bir süre sonra özümsendiği ve
benimseyen ülkede geliştirildiği görülmektedir. Örneğin; Hindistan, Pakistan,
Bangladeş ve Burma gibi İngiliz sömürgesi olan ülkelerde zorla benimsetilen İngiliz
hukuku zaman içinde özümsenmiş76 ve eski hukuk sisteminin yerini almõştõr.77
Bazõ hukuk tarihçileri ise bir ülkenin kendi hukukunu hâkim olduğu ülkeye
empoze etmesini resepsiyon saymamõş, bunun, resepsiyon elbisesi giydirilmiş
zorunlu bir hukuk uygulamasõ olduğuna işaret etmişlerdir.78 Bu görüşe göre,
resepsiyon kavramõ, sadece bilinçli olarak ve istekle yapõlan benimsemeler için
kullanõlabilir. Sömürgeci devletlerin kendi hukuklarõnõ sömürgelerine taşõmalarõna
ise resepsiyon değil, hukuk yoluyla istila (expansion) adõ verilmektedir. Buna göre,
Kuzey Amerika, Hindistan, Avustralya, Güney Afrika�nõn bazõ bölgelerinde ve Yeni
Zelanda�da İngiliz hukukunun, Kanada ve Kuzey Afrika�da Fransõz hukukunun, bazõ
Güney Afrika ülkelerinde ve Seylan�da Hollanda hukukunun, Orta ve Güney
Amerika�da İspanyol hukukunun uygulanmõş olmasõ Avrupa hukukunun, Avrupa
dõşõndaki bölgelere taşõnõp, o topraklarda yaşayan halklara istekleri dõşõnda kabul
ettirilmesi olup resepsiyon değil expansiondur.79 Bazõ hukuk tarihi eserlerinde ise
imposition ve expansion kavramlarõnõn biri diğerinin yerine olmak üzere yanlõş 74 Özsunay, Türk Medeni Kanunu, s: 400 75 Kocourek, Factors In the Reception of Law, s: 211 76 Tezimizin ilerleyen sayfalarõnda ele alacağõmõz, Anglo-Mohammedan Law hukuk sistemi zorla benimsetme yoluyla oluşmuştur. 77 Özsunay, Çağdaşlaşma Modeli, s: 356 78 Özsunay, Çağdaşlaşma Modeli, s: 357 79 Bozkurt, Batõ Hukukunun Benimsenmesi, s: 15�16
35
kullanõldõğõ görülmektedir. Bu iki kavram arasõndaki temel farkõ genel olarak şöyle
ifade etmek mümkündür; imposition kavramõ, sömürge sonucu oluşan hukukî
faaliyetleri, expansion kavramõ ise fetihler sonucu oluşan hukukî faaliyetleri
kapsamaktadõr.
C- Bir Hukukî Olgunun Aktarõlmasõ Kavramõ
Hukuk tarihinde genellikle bir bölgeden başka bir bölgeye göç eden
toplumlarõn, gittikleri bölgeye kendi hukuk sistemlerini götürmeleri neticesi ortaya
çõkan bir hukukî olgunun aktarõlmasõ (transplantation of a legal phenomenon),
resepsiyon olgusundan iki temel farkla ayrõlmaktadõr. Burada aktarma
(transplantation) tek taraflõdõr (one sidedness), resepsiyon da ise örnek olan ve alõcõ
durumda bulunan iki hukuk iklimi söz konusudur. Ayrõca resepsiyon olgusunda,
benimseme istekli ve bilinçli olarak ortaya çõkarken, aktarmada ise istek ve bilinçten
ziyade farkõna varmadan bir kabullenme durumu söz konusudur.80
Genel hukuk tarihinde görülen en önemli aktarma, Amerika Kõtasõ�na göç eden
İngiliz göçmenlerin, sonradan Amerika Birleşik Devletleri�ni oluşturacak on üç
koloniye kendi hukuk sistemlerini (common law) götürmeleridir.81 Aynõ şekilde
Avustralya�ya yerleşen İngiliz yerleşimcilerin, kõtaya geldiklerinde belirli bir hukuk
sisteminin yürürlükte olmamasõ üzerine kendi hukuk sistemlerini yürürlüğe
koymalarõ ve buraya daha önce gelmiş olan Alman, Fransõz, İspanyol, İtalyan vb.
yerleşimcilerin bu hukuk sistemine tâbi olmalarõ da bir hukukî olgunun aktarõlmasõna
örnektir.82
II- KANUNLAŞTIRMA KAVRAMININ GENEL ÇERÇEVESİ
A- Kanunlaştõrma Kavramõ
Çalõşmamõzõn başõnda da belirttiğimiz gibi kanunlaştõrma kavramõ zaman
zaman anlam kargaşasõna uğramakta ve birbirinden farklõ anlamlar ifade eden hukukî
faaliyetler için kanunlaştõrma kavramõ kullanõlmaktadõr. Daha önce kanunlaştõrma ile
yakõn ilişkisi sebebiyle benimseme (reception), bir hukukî olgunun aktarõlmasõ
80 Özsunay, Karşõlaştõrmalõ Hukuka Giriş, s: 272�273 81 George L. Haskins, A Problem in the Reception of the Common Law in the Colonial Period, University of Pennsylvania Law Review, sayõ: 97, 1948�1949, s: 842 82 Rheinstein, Types of Reception, s: 35�36, Özsunay, Karşõlaştõrmalõ Hukuka Giriş, s: 272�273
36
(transplantation of a legal phenomenon), zorla benimsetme (imposition) ve hukuk
yoluyla istila (expansion) kavramlarõna temas etmiştik. Şimdi de kanunlaştõrma
kavramõnõ kõsaca analiz etmeye çalõşalõm.
Kanunlaştõrma kavramõ hukuk tarihi eserlerinde biri genel diğeri de özel olmak
üzere iki anlamda kullanõlmaktadõr. Genel anlamda kanunlaştõrma, kanun yapma
(taknîn-legislation) faaliyetidir. Özel anlamda kanunlaştõrma ise, dağõnõk bir halde
mevcut olan yazõlõ veya yazõsõz bütün hukuk kurallarõnõn devlet gibi müesses bir
otorite tarafõndan sistemli bir şekilde bir araya getirilmesi (tedvîn-codification)
faaliyetidir.83
Türk hukuk literatüründe kanunlaştõrma kavramõ hem genel hem de özel
anlamda kullanõlmaktadõr. Bunun da sebebi, mâhiyeti itibariyle farklõ olan bu iki
hukuk faaliyetinin aynõ kavramla ifade edilmesidir. Türkçemizde, �Kanun�
kelimesinin diğer dillerdeki gibi farklõ bir şekilde kullanõlmamasõ, kanunlaştõrma
kavramõnõn da yanlõş kullanõlmasõna neden olmaktadõr. Örneğin Medeni �Kanun� ve
2547 sayõlõ Yüksek Öğretim �Kanun�u dediğimiz zaman, her iki hukukî düzenleme
de �kanun� kelimesi ile ifade edilmektedir. Hâlbuki burada kullanõlan �kanun�
kelimeleri mâhiyeti itibariyle birbirinden farklõ anlamlarõ ifade etmektedirler.
Nitekim diğer dillerde, örneğin Fransõzcada Medeni Kanunu ifade ederken Code
Civil şeklinde �code� kelimesi kullanõlmaktadõr. 2547 sayõlõ Yüksek Öğretim
Kanunu ise �loi� kelimesi ile ifade edilmektedir. Ama biz bunu Türkçeye çevirirken
�code� ve �loi� kelimeleri arasõnda bir ayõrõma gitmeden her ikisini de �kanun�
olarak çevirmekteyiz. Çünkü Türkçede �code� kelimesine karşõlõk gelen bir kelime
bulunmamaktadõr. Kanunlaştõrma kavramõnõn anlam kargaşasõna sebep olmasõ da
buradan kaynaklanmaktadõr. Diğer bir ifadeyle �kanun� kavramõnõn aralarõndaki fark
belirtilmeden kullanõlmasõ kanunlaştõrma kavramõnõn da hangi anlamda
kullanõldõğõnõn anlaşõlamamasõna sebep olmaktadõr.84 Eski dilde bu iki kavram
83 Jale G.Akipek, Türk Medeni Hukuku, s: 26, Ankara, 1973, İbrahim Kâfi Dönmez, İslâm Hukukunda Müctehidin Naslar Karşõsõndaki Durumu ile Modern Hukuklarda Hâkimin Kanun Karşõsõndaki Durumu Arasõnda Bir Mukayese, MÜİFD, sayõ: 4, 1986, s: 23, Necip Bilge, Hukuk Başlangõcõ, Ankara, 1994, s: 81 84 Benzeri bir durum, son dönemdeki bazõ Arapça kitaplarda da görülmektedir. Kanun kelimesinin batõ hukuk sisteminde bu tarz bir farklõlõğõnõn Arapçada da olmamasõ, aynõ kavram kargaşasõnõn Arap dünyasõnda da yaşanmasõna sebep olmaktadõr. Örneğin, Taknînü�l-Fõkhi�l-İslâmi (Katar, 1983) adlõ eserinde Muhammed Zeki Abdülber, taknîn kelimesini codification karşõlõğõ olarak kullanmakta (s:5), taknin-teşri-tedvîn-legislation-codification kavramlarõ arasõnda ayrõma gitmeden, birini diğerinin yerine kullanmaktadõr. Verilen örnekler, konuyu açõklamaktan ziyade, daha da karõştõrõcõ olmaktadõr.
37
arasõndaki fark, taknîn ve tedvîn kelimelerinin kullanõlmasõyla aşõlmõştõr. Bugün
hukuk dilimizde bu iki kavram arasõndaki farkõ belirten bir kelimenin olmamasõ
büyük bir eksikliktir.85
Kanun yapma faaliyeti (taknîn-legislation-legiferer) her ne kadar Türkçe hukuk
tarihi eserlerinde dar anlamda kanunlaştõrma (codification) kavramõnõn yerine
kullanõlsa da temel özellikleri bakõmõndan aralarõnda derin farklõlõklar bulunmaktadõr.
Biz de çalõşmamõzda, kanunlaştõrma kavramõnõ, bir ülkede dağõnõk ve yazõlõ olmayan
mevcut hukuk kaidelerinin, belirli bir sistem çerçevesinde, yazõlõ hale getirilip tedvîn
edilmesi ve tüm ülkede geçerli bir hukuk sistemi meydana getirilmesi86 anlamõndaki
dar anlamõyla kullanacağõz.
Latince kanunlar mecmuasõ, büyük kanun, imparator emirnâmesi, mecelle
anlamõna gelen �codex� kelimesinden türetilen �codification� kelimesi, Türkçe�de
tedvîn veya kanunlaştõrma şeklinde kullanõlmaktadõr.87 Bu terimlerle kast edilen;
herhangi bir hukuk alanõnõ bir bütün olarak düzenleyen geniş, kapsamlõ ve sistematik
kanunlarõn yapõlmasõdõr.88 Roma hukukundaki imparator emirnâmelerinin derlenmesi
anlamõndaki codex kelimesi89 Batõ dillerine, kanun anlamõna gelen �code� kelimesi
olarak geçmiş,90 dağõnõk halde bulunan kanunlarõn derlenip toparlanmasõ ve bunlarõn
yazõya geçirilerek sistematik hale getirilmesi de codification kavramõyla
açõklanmõştõr.91 Ancak Romalõlar VI. yy.a kadar codificatio veya codificare
kavramlarõnõ kullanmayõp bunun yerine anakoikeusis kavramõnõ kullanmõşlardõr. Bu
kavram da �kitap üretme� anlamõna gelmektedir. Papirus vb. yazõ malzemelerinin
üzerine yazõlanlarõn derlenip toparlanmasõ, bir kitap haline getirilmesi antik çağda
�codex� olarak adlandõrõlmõştõr. Derlenip toparlanmõş kitaplar ifadesi Hõristiyan
kutsal kitaplarõ için de kullanõlmõştõr. Codex kavramõnõn hukuk terminolojisine ne
zaman girdiği tam olarak bilinmemekle birlikte, Diocletian zamanõnda İmparator
85 Son zamanlarda bu iki kavram arasõndaki farkõ belirtmek için �kod yasa-çerçeve yasa� şeklinde bir takõm ayõrõmlara gidilmektedir. Kanaatimizce bu kavramlar da içeriği tam olarak karşõlamamaktadõr. Konuyla ilgili daha detaylõ bilgi için bkz: Fahri Bakõrcõ, Kod Yasa-Çerçeve Yasa Ayõrõmõ Üzerine, AÜHFD, cilt: 54, sayõ: 3, 2005, s: 223�240 86 Jean Louis Bergel, Principal Features and Methods of Codification, Louisiana Law Review, sayõ: 48, 1987�1988, s: 1073, Bozkurt, Batõ Hukukunun Benimsenmesi, s: 5 87 Velidedeoğlu, Kanunlaştõrma Hareketleri ve Tanzimat, s.7 88 Mehmet Ünal, Medeni Kanunun Kabulünden Önce Türk Aile Hukukuna İlişkin Düzenlemeler ve Özellikle 1917 Tarihli Hukuk-i Aile Kararnâmesi, AÜHFD, c: XXXIV, sayõ: 1�4, 1978, s: 200 89 Karadeniz, Roma Hukuku, s: 53 90 James A.Ballentine, Law Dictionary with Pronunciations, New York, 1948, s: 227 91 Henry Campbelle Black, Black�s Law Dictionary with Pronunciations, Fifth Edition, 1979, s: 234
38
Emirnâmelerinin yer aldõğõ kitaplara hukukçular �codices� adõnõ vermişlerdir. Codex
kavramõnõn bu bağlamda kullanõlmasõ kodifikasyonun modern anlamõyla ilgilidir.92
İngilizce�de codification, Almanca�da kodifikation, Fransõzca�da codification olarak
kullanõlan bu kelime Türkçe hukuk eserlerinde kanunlaştõrma, tedvîn, kodifikasyon
şekillerinde kullanõlmaktadõr.93 Çalõşmamõzda bu kavramlarõ biri diğerinin yerine
olmak üzere kullanacağõz.
Hukuk tarihi eserlerinde Roma hukukunun derlenip toparlandõğõ Corpus Juris
Civilis için �compilatio� (derleme) yani bir araya getirilmiş malzeme ifadesi
kullanõlmaktadõr.94 Aynõ şekilde Osmanlõ İmparatorluğu�nda, İslâm hukukunun bir
kõsmõnõn kanunlaştõrõlmasõ faaliyetine verilen ad olan �Mecelle�95 kelimesi de, hukuk
kaidelerinin derlenip toparlandõğõ kitap diğer bir ifadeyle �codex� anlamõna
gelmektedir.96
Kanunlaştõrma (tedvîn-codification) kavramõ ile kanun yapma (taknîn-
legislation) kavramõ arasõnda genellik-özellik yönünden farklar bulunmaktadõr.
Kanun yapma faaliyeti (taknîn), hukukun tümünü kapsamayacak şekilde sadece
belirli bir alanda yapõlan ve daha ziyade önceki mevcut kanunlarõn değiştirilip
benzeri veya farklõ hükümlerin konulmasõ amacõnõ taşõyan, kapsamõ ve uygulamasõ
sõnõrlõ bir hukuk faaliyetidir. Kanunlaştõrma (tedvîn) faaliyeti ise, esas olarak dört
önemli özelliğe sahiptir. Bu özelliklerin birincisi; hükümlerin yazõlõ olmamasõ, örf ve
âdet hukuku şeklinde toplum tarafõndan bilinen ama kayda geçirilmemiş
hükümlerden oluşmasõdõr. İkincisi; hükümlerin dağõnõk olmasõ, derli-toplu,
sistematik bir görünüm arz etmemesidir. Üçüncüsü; hukukun belirli bir alanõnda
değil, hukukun tüm alanlarõnõ kapsayacak şekilde yazõlõ olmayan dağõnõk hukuk
kurallarõnõn derlenmesidir. Dördüncüsü de; belirli bir bölgeden ziyade, ülkenin
tümünde yürürlüğe konmasõdõr. Ayrõca her iki faaliyetin de kendine özgü çok farklõ
siyasî, sosyal, ekonomik vb. nedenleri bulunmaktadõr. Kanunlaştõrma
92 A.M.Honore, The Background to Justinian�s Codification, Tulane Law Review, sayõ: 48, 1973�1974, s: 859�860 93 Türk Hukuk Lugatõ, s: 329, Pars Tuğlacõ, İktisâdi ve Hukukî Terimler Sözlüğü, İngilizce-Fransõzca-Türkçe, s: 96, İstanbul, 1965. 94 Ballentine, Law Dictionary, s: 258, Karadeniz, Roma Hukuku, s: 48 95 Mecelle�nin kanunlaştõrma (codification) olup-olmadõğõ konularõyla ilgili tartõşmalar, ilgili bölümde daha detaylõ bir şekilde işlenecektir. Burada en azõndan �Mecelle� kelimesini, kanun mecmuasõ anlamõnda değerlendirmek lazõmdõr. 96 Sõddõk Sâmi Onar, Osmanlõ İmparatorluğu�nda İslâm Hukukunun Bir Kõsmõnõn Codification�u Mecelle, İÜHFD, cilt: 20, sayõ: 1�4, 1955, s: 58
39
faaliyetlerindeki temel faktör hukukî nedenlerden çok siyasî, askerî, ekonomik ve
sosyal nedenlerken, kanun yapma faaliyetindeki ağõrlõklõ neden hukukîdir. Buna
göre, Hammurabi Codex�i veya 1794 tarihli ALR veya 1804 tarihli Fransõz Code
Civil�i, hazõrlanmasõnda hukukî olmaktan ziyade pek çok faktörün rol oynadõğõ,
dağõnõk halde bulunan ve yazõlõ olmayan hukuk kurallarõnõn belirli bir metot
içerisinde derlenip tüm ülkede yürürlüğe konulduğu bir hukukî faaliyet iken 1840
tarihli Ceza Kanunu veya 1982 tarihli Türkiye Cumhuriyeti Anayasasõ�nõn 2547
sayõlõ Yükseköğretim Kanunu hukukun tüm alanlarõnõ kapsamayan ve ortaya
çõkmasõnda hukukî ihtiyaçlarõn daha ağõrlõkta olduğu bir kanun yapma (taknîn-
legislation) faaliyetidir.
Kanun yapma (taknîn-legislation) ile kanunlaştõrma (tedvîn-codification)
arasõndaki farkõ şu şekilde de ifade etmek mümkündür. Her tedvîn aynõ zamanda bir
taknîn faaliyetidir. Ama her taknîn, tedvîn faaliyeti değildir. Buna göre resepsiyon,
bir hukukî olgunun aktarõlmasõ ya da zorla benimsetme gibi hukukî faaliyetler tedvîn
değil genel anlamda taknîn diğer bir ifadeyle kanun yapma kapsamõndadõr. Ayrõca
kanun yapma, diğer bir ifadeyle toplum içinde bir arada yaşayan insanlarõn
birbirleriyle ve devletle ilişkilerinin tanzimi anlamõnda bir takõm emir ve yasaklarõn
konulmasõ, her zaman ve her yerde olagelmiştir. Ancak, tedvîn dediğimiz
kodifikasyon faaliyetleri tarih boyunca örnekleri az olan, her zaman ve her toplumda
meydana gelmeyen hukukî faaliyetlerdir.
Modern anlamda kodifikasyon faaliyetleri XVIII. yy. Avrupa�sõnda ortaya
çõkmõş olmakla birlikte hukukî bir faaliyet olarak ilk örnekleri çok daha eski
zamanlara dayanmaktadõr. Toplum içinde yaşayan insanoğlunun hak ve
sorumluluklarõnõn belirli bir sisteme göre düzenlenmesi zorunluluğu, kodifikasyon
olgusunun da insanlõk tarihi kadar eski olmasõnõ gerektirmektedir. Hukuk tarihinin en
önemli faaliyetlerinden biri olan kanunlaştõrma olgusu günümüzde hukukla ilgili pek
çok eserde hem mâhiyeti hem de tarihsel süreci bakõmõndan çok farklõ olarak ele
alõnmakta, örneğin; kanunlaştõrma kavramõnõn sõnõrlarõ tam olarak belirlenmemekte
ve hukuk tarihinin bir diğer önemli olayõ resepsiyonla çok sõk bir şekilde
karõştõrõlmaktadõr. Aynõ şekilde kanunlaştõrma faaliyeti, umumî hukuk tarihinin en
önemli kanunlaştõrmalarõndan biri olan M.S. VI. yy.daki İmparator Jüstinyen
kodifikasyonu ile başlatõlmakta ve hemen ardõndan XVIII. yy.daki Napoleon
40
kodifikasyonuna gelinmektedir. Hâlbuki insanlõk tarihi ne VI. yy.dan ne de XVIII.
yy.dan ibarettir. M.Ö.1700�lerde yapõlan Hammurâbi kodifikasyonu, M.S. XII-XIII.
yy.larda Cengiz Han zamanõnda yapõlan Cengiz Yasalarõ ve XV-XVI. yy.larda 24
milyon km2.de hüküm süren Osmanlõ İmparatorluğu�nda kanunnâmeler yoluyla
yapõlan hukukî düzenlemeler insanoğlunun benzeri çabalarõ çok farklõ
medeniyetlerde ve çok farklõ zaman dilimleri içinde yaptõğõnõ göstermektedir. Ancak,
günümüzde hukuk ve hukuk tarihi Roma ile başlatõlarak binlerce yõllõk insanlõk tarihi
çok dar bir alana hapsedilmektedir. Roma hukukunun bir uzantõsõ olan bugünkü Batõ
medeniyetinin kurum ve kavramlarõyla hâkim bir konumda bulunmasõ farklõ
düşünme yeteneğimizi sõnõrlamakta ve kanunlaştõrma vb. olaylarõ sadece Roma�ya
özgü bir faaliyetmiş gibi değerlendirmemize neden olmaktadõr. Bu durum da
maalesef hukuk tarihi eserlerinin bir kõsmõna yansõmakta ve hukuk tarihinde M.S. VI.
yy. ile XVIII. yy. arasõnda büyük bir boşluk (great gap) oluşmaktadõr. Tezimizde bu
durumu dikkate alarak hem kanunlaştõrma kavramõna açõklõk getirmeye hem de bu
kavramõn tarihî süreci hakkõnda biraz da daha geniş bilgi vermeye çalõşacağõz.
Hukuk tarihi eserlerinde kanunlaştõrma kavramõnõn resepsiyon kavramõ ile
sõklõkla karõştõrõldõğõnõ belirtmiştik. Örneğin; çalõşmamõzõn ilk sayfalarõnda ele
aldõğõmõz resepsiyon faaliyeti, bazõ hukuk tarihi eserlerinde kanunlaştõrma faaliyeti
olarak zikredilmektedir. Hâlbuki genel anlamda kanunlaştõrma çatõsõ altõnda
zikredilse de özel anlamda birbirinden oldukça farklõ olan bu faaliyetler ne yazõk ki
bazõ eserlerde birbirinin aynõsõymõş gibi kullanõlmaktadõr. Örneğin; Cumhuriyet
dönemi hukuk faaliyetleri pek çok Türkçe eserde �kanunlaştõrma� kavramõyla ifade
edilmektedir. Hâlbuki bu dönem yapõlan hukukî faaliyetler özel anlamda
kanunlaştõrma (tevdin-codification) değil, umumî hukuk tarihindeki örnekleriyle
karşõlaştõrõldõğõnda da açõkça görüleceği üzere �resepsiyon�dur. Kanunlaştõrma
konusuyla ilgili Türkçe müstakil ilk çalõşmayõ yapan, kendisinden sonraki pek çok
çalõşmaya kaynaklõk eden ve bizim de çalõşmasõndan oldukça çok istifade ettiğimiz
Hõfzõ Veldet Velidedeoğlu bile kanunlaştõrma kavramõnõ genel anlamda
kullanmakta97 ve bir karõşõklõğa neden olmaktadõr. Kanunlaştõrma kavramõnõ �muasõr
manada sistematik kanunlar yapma hareketi olarak�98 kabul etmekte, Hammurabi
Kanunu veya Justinyen Codex�i gibi �çok eski devirlerdeki kanunlaştõrma 97 Velidedeoğlu, Kanunlaştõrma Hareketleri ve Tanzimat, s: 3 98 Velidedeoğlu, Kanunlaştõrma Hareketleri ve Tanzimat, s: 7
41
hareketlerine, bunlarõn herhangi bir noktayõ nazara göre sistemleştirilmediği için�99
değinmemektedir. Modern anlamda kanunlaştõrmalarõn, diğer bir ifadeyle �muasõr
manada sistematik kanunlar yapmanõn� Code Civil ile başladõğõ doğru olmakla
birlikte bu durum, insanoğlunun hukuk düşüncesini Code Civil ile başlatmamõz
gereğini ortaya koymayacağõ gibi Code Civil�in ortaya çõkmasõna zemin hazõrlayan
hukukî düşünce geleneğini de göz ardõ etmemiz anlamõna gelmemelidir. Aynõ şekilde
�Latin Memleketlerdeki Kanunlaştõrma Hareketleri� konu başlõğõnda, Fransõz Code
Civil�inin Latin Amerika ülkeleri tarafõndan �resepsiyon�u kanunlaştõrma kavramõ
altõnda açõklanmõştõr. İmparator Napoleon tarafõndan görevlendirilen hukukçularõn
yapmõş olduğu Code Civil kanunlaştõrma faaliyetidir ama bunun Latin Amerika
ülkeleri tarafõndan iktibasõ özel anlamõndaki kanunlaştõrma faaliyeti değil
resepsiyondur. Benzeri durum Cumhuriyet döneminde yapõlan hukukî faaliyetler için
de geçerlidir. Genel anlamda kanunlaştõrma kavramõ altõnda işlenebilse de hukuk
tarihindeki benzerleriyle mukayese edildiğinde, Cumhuriyet dönemi hukuk
faaliyetleri kanunlaştõrma değil, hukuk tarihi eserlerine de örnek olmuş �resepsiyon�
faaliyetlerinin en tipik örneğidir. Nitekim hukuk tarihindeki resepsiyon faaliyetlerini
müstakil bir eserde ele alan Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim
üyelerinden Gülnihâl Bozkurt ta bu konularõ �resepsiyon� konu başlõğõ altõnda
işlemiştir. Velidedeoğlu�nun kanunlaştõrma kavramõnõ �her hangi bir hukuk sahasõnõ
geniş, şümullü ve tam surette tanzim eden büyük kanunlar konulmasõ� 100 şeklinde
ele almasõ resepsiyon, zorla benimsetme (imposition), bir hukukî olgunun aktarõlmasõ
(transformation of a legal phemonen) ve kodifikasyon (codification) arasõnda bir
ayrõma gitmeden, bütün çalõşmalarõ �kanunlaştõrma� kavramõ altõnda
değerlendirmesine neden olmuştur. Sistematik hukuk ilminin, dönemin felsefe ve
düşünce akõmlarõ etkisinde gelişmesi ve hukukun ilk defa müstakil bir disiplin olarak
ele alõnmasõ, XIX. yy.a �kanunlaştõrma çağõ� damgasõnõ vurmuş ve tüm dünyada bir
kanunlaştõrma rüzgârõ estirmiştir. Toplum içinde bir arada yaşayan insanlarõn,
birbirleriyle ve devletle olan ilişkilerinin tanzimi anlamõnda hukukun, insanlõğõn ilk
gününden beri ilkel düzeyde de olsa bulunmasõ, bu hukukun belirli şartlar altõnda
tanzim ve tedvîni, modern anlamda olmasa da kodifikasyon düşüncesi ve
örneklerinin çok eski zamanlarda da varlõğõnõ düşündürmektedir. Velidedeoğlu�nun 99 Velidedeoğlu, Kanunlaştõrma Hareketleri ve Tanzimat, s: 7 100 Velidedeoğlu, Kanunlaştõrma Hareketleri ve Tanzimat, s: 6
42
eserinde bu konulara girmemesi konu bütünlüğünün sağlanmasõ açõsõndan önemli
eksikliklerdendir. Kendisinden sonraki çalõşmalar da bu eksikliği giderme noktasõnda
pek de gayret göstermemişlerdir.101 Hâlbuki hukuk tarihinin önemli konularõndan biri
olan kanunlaştõrma olgusu hukuk bilimi veya kanun taslağõ oluşturmanõn en elzem
metotlarõndan birini oluşturmakta, temel metotlarõ hukuk sistemlerinin gelişmesiyle
yakõndan ilgili olmaktadõr.102 Her bir konusu üzerinde müstakil çalõşmalar yapmayõ
hak edecek bir önemde olmasõna rağmen ne yazõk ki memleketimizde yeterince
çalõşõlmõş bir konu değildir.
B- Kanunlaştõrma Faaliyetinin Amaçlarõ
Umumî hukuk tarihinde ortaya çõkan belli başlõ kanunlaştõrma faaliyetlerinde
genel olarak şu amaçlar etkili olmuştur.
1- Orijinal Bir Hukuk Sistemi İnşâ Etmek
Hukuk tarihinde meydana gelen kanunlaştõrma faaliyetlerinin en önemli amacõ
tutarlõ, yeni baştan bir hukuk sistemi oluşturmaktõr. Değişen siyasî, iktisadî, sosyal
şartlarõn mevcut hukuk düzeninde yeterli olamamasõ ve hukuk sisteminin yeni baştan
ele alõnõp düzenlenmesi kanunlaştõrma olgusunun en önemli amaçlarõndandõr.
Kanunlaştõrma faaliyeti ile eski hukuk sisteminden gerek sistem gerekse muhteva
bakõmõndan oldukça farklõ yeni bir hukuk sistemi meydana gelmektedir. Bu tarz
faaliyetler daha ziyade resepsiyon kapsamõna giren hukuk çalõşmalarõnda
görülmüştür.103
2- Mevcut Hukuk Düzenini Tadil Etmek
Mevcut hukuk sisteminin günün değişen şartlarõna cevap verememesi sonucu
hukuk düzenini tadil ve õslah etmek kanunlaştõrma faaliyetlerinin bir diğer amacõdõr.
Buna göre hukuk sistemi yeni baştan ele alõnmamakta, mevcut hukuk sisteminde
köklü değişiklikler yapõlmadan bir takõm hukukî düzenlemeler meydana
101 Burada tek tek örnekleri üzerinde durmak tezimizin imkân ve sõnõrlarõ içinde mümkün olmamakla birlikte çalõşmamõzda istifade ettiğimiz ve bibliyografyada yer verdiğimiz son dönem y.lisans ve doktora çalõşmalarõ örnek olarak verilebilir. 102 Bergel, Methods of Codification, s: 1097 103 Bergel, Methods of Codification, s: 1078
43
getirilmektedir. Bu tarz faaliyetler daha ziyade şeklî kanunlaştõrma kapsamõna giren
hukuk çalõşmalarõnda görülmüştür.104
3- Tek Bir Hukuk Sistemi Meydana Getirmek
Ülke genelinde toplumun bütün kesimlerinin uyacağõ tek bir hukuk sistemi
oluşturma düşüncesi de kanunlaştõrma faaliyetinin bir diğer amacõdõr. Buna göre
ülkede farklõ etnik ve kültürel topluluklarõ tek bir hukuk sistemi altõnda toplamak ve
ülkedeki farklõ hukuk sistemlerini veya kurallarõnõ birleştirmek amacõyla
kanunlaştõrma faaliyetleri ortaya çõkmõştõr. Bu tarz faaliyetler daha ziyade
İmparatorluk şeklindeki siyasî yapõlanmalarõn başvurduğu bir yöntemdir.105
4- Hukuk Düzenine Duyulan Güveni Korumak
Toplumda farklõ hukuk sistemlerinin veya hukuk kurallarõnõn bulunmasõ hukuk
alanõnda bir kargaşanõn ve güven eksikliğinin ortaya çõkmasõna sebep olmuştur.
Hukuk tarihinde ortaya çõkan kanunlaştõrmalar toplumdaki bu hukuk anarşisinin
önüne geçmeyi ve ülkede herkes için eşit derecede uygulanacak bir hukuk sistemi
oluşturmayõ hedeflemişlerdir. Böylece, tüm bireylerin uyacaklarõ tek bir hukuk
sistemi oluşturmak suretiyle toplumdaki adalet duygusu, eşitlik, hukuk emniyeti ve
sisteme güven gibi unsurlarõn korunmasõ amaçlanmõştõr.106
C- Kanunlaştõrma Faaliyetinin Ortaya Çõkõş Sebepleri
Genel hukuk tarihinde meydana gelen kodifikasyonlarõn her birinin kendine
özgü bir takõm sebepleri bulunmaktadõr. Örneğin; Jüstinyen kodifikasyonunda hukuk
yoluyla Roma�nõn siyasî birliğini sağlama düşüncesi ön plandayken, 1804 tarihli
Fransõz kodifikasyonunda, ihtilalin getirdiği rasyonalizm ve tabiî hukuk düşüncesi
daha ön planda olmuştur. Ancak şöyle bir genellemede bulunmak mümkündür:
XVIII. yy. öncesinde meydana gelen kanunlaştõrmalarda ülkede siyasî birliği
sağlamak ve tek bir hukuk sistemini hâkim kõlmak başta gelen sebeplerden iken
XVIII. yy. sonrasõ Avrupa kanunlaştõrmalarõnda bu iki etkenin dõşõnda sistematik
104 Bergel, Methods of Codification, s: 1078 105 Sophie Harnay, Was Napoleon a Benevolent Dictator? An Economic Justification for Codification, European Journal of Law and Economics, sayõ:14, 2002, s: 244 106 Harnay, Was Napoleon a Benevolent Dictator? , s: 245
44
hukuk ilminin gelişmesi, hukukun millileştirilmesi isteği, rasyonalizmin güç
kazanmasõ gibi sebepler de etkili olmuştur. Tezimizde hukuk tarihinde görülen belli
başlõ kodifikasyonlarõn ortaya çõkmasõyla ilgili genel sebepler üzerinde duracağõz. Bu
nedenle konu başlõklarõnõn sõralanmasõ önem sõrasõna göre değil, konunun sistematik
olarak sunulmasõ ve kolay anlaşõlabilir olmasõ amacõna yöneliktir. Buna göre
kanunlaştõrma faaliyetinin ortaya çõkõş sebeplerini şu şekilde ifade etmek
mümkündür.
1- Hukukî Birliğin Sağlanmak İstenmesi
Kanunlaştõrma faaliyetlerindeki en önemli sebep, dağõnõk halde bulunan hukuk
kurallarõnõn ortaya çõkardõğõ problemleri en aza indirmek düşüncesiyle bir ülkede
hukukun tek çatõ altõnda toplanmasõ isteğidir.107 Ülkede farklõ hukuk sistemlerinin
olmasõ veya hukuk kurallarõnõn dağõnõk bir halde bulunmasõnõn uygulamada ortaya
çõkardõğõ güçlükler, vatandaşlar arasõnda adalet ve hukuk kavramlarõnõn yasa
koyucunun hiç de arzulamayacağõ şekilde değerlendirilmesine neden olmakta, bu da
hukuk sistemine olan güveni azaltmaktadõr. Ülkede tek bir hukuk sisteminin
bulunmamasõnõn (hukukî düalizm) uygulamada ortaya çõkardõğõ karõşõklõk vatandaşlar
arasõnda hoşnutsuzluğa neden olmakta bu durum da insanlarõn hukuk dõşõ yollara
başvurmalarõna yol açmaktadõr. Ülkedeki tüm vatandaşlarõ kapsayan tek bir hukuk
sistemi oluşturmak ve bu sisteme mümkün olan en yüksek güveni sağlama düşüncesi
hukuk tarihinde ortaya çõkan kanunlaştõrmalarõn en önemli sebebi olmuştur.108
2- Merkezî Devlet Fikrinin Güç Kazanmasõ
Tarihte ortaya çõkan devlet veya imparatorluk şeklindeki büyük siyasî
yapõlanmalar genel olarak şu iki aşamadan geçmişlerdir. Birincisi; kendi içlerindeki
siyasî bölünmüşlüğü sona erdirip tek bir devlet haline gelmişler ve zamanla komşu
devletleri veya bölgeleri nüfuzlarõ altõna alarak bölgesel veya küresel bir güç
olmuşlardõr. Siyasî anlamda bunun karşõlõğõ imparatorluktur. İkincisi de; askerî ve
siyasî anlamda bu güçlerini hukuk yoluyla �sürdürülebilir� hale getirmeye
çalõşmõşlardõr ki bunun da karşõlõğõ kanunlaştõrmadõr. Buna göre kodifikasyonu,
hukuk sisteminin yeni baştan organizasyonundan öte devletin siyasî gücünün tüm 107 Kemal Gözler, Hukuka Giriş, Bursa, 2003, s: 176 108 Harnay, Was Napoleon a Benevolent Dictator?, s: 245
45
ülkede etkin kõlõnmasõ çabasõ olarak kabul etmek mümkündür. Diğer bir ifadeyle
kanunlaştõrma, hukukî birliğin sağlanmasõyla devlet gücünün daha etkin
kõlõnmasõdõr.109
Özellikle fetihler ve savaşlar yoluyla etki alanlarõnõ genişleten devletler,
bünyelerindeki õrk, din, dil vb. çok farklõ özellikteki toplumlarõ tek bir çatõ altõnda bir
arada tutma çabasõ içine girmişlerdir. Bu amaçla ülkedeki bütün insanlarõ kapsayan
tek bir hukuk sistemi oluşturmaya çalõşmõşlardõr. Merkezî devlet fikrinin güç
kazanmasõ, ülkeyi tek elden ve yeknesak kanunlarla idare edebilmek için dağõnõk
hukuku birleştirmek ve genelleştirmek gereğini ortaya çõkartmõştõr.110 Bu da ancak
büyük ve etraflõ hukukî düzenlemelerin yapõlmasõ ile mümkün olabilmiştir. İlk başta
fermanlar, emirnâmeler ve kanunnâmeler yoluyla başlayan bu süreç sistemli ve
kapsamlõ genel kanunlar yapõlmasõyla son bulmuştur. Örneğin; Mezopotamya�nõn
büyük küçük şehir devletlerini birer birer ele geçirerek Sümer ve Akkad ülkelerini
bir imparatorluk halinde birleştirip merkezî bir hükümet kuran eski Bâbil soyunun on
bir kralõnõn altõncõsõ olan Hammurabi, kendi adõyla anõlan codex�i, genel kanaatin
aksine birden bire kendiliğinden ortaya koymamõş, kendisinden yaklaşõk 170 yõl önce
fermanlar ve emirnâmeler yoluyla bu işe girişmiş olan Bâbil kralõ Lipit-Ischtar�õn
başladõğõ işi tamamlamõştõr.111 Merkezî devlet fikrinin güç kazanmasõ genel olarak
bu sõralamayõ takip etmiştir. Aynõ durumu Osmanlõlarõn gelişim sürecinde de görmek
mümkündür. Osmanlõ siyasal sisteminin devletten İmparatorluğa (Devlet-i
Osmanî�den Devlet-i Aliyye-i Osmanî�ye) dönüşüm süreci, Osmanlõ hukukuna da
fermanlar-emirnâmeler ve son olarak da kanunnâmeler şeklinde yansõmõştõr. Aynõ
şekilde Fransõz Medeni Kanunu Code Civil, İmparator Napoleon zamanõnda
meydana getirilen bir hukukî faaliyet olmakla birlikte ilk olarak 1400�lü yõllarda
XIV. Louis zamanõnda başlayan hukukî bir çalõşmanõn son halkasõnõ
oluşturmuştur.112
109 Mirow, The Power of Codification in Latin America, s: 83 110 Aydõn, Batõlõlaşma maddesi, DİA, 5/162 111 Ernst Weidner, Dünyanõn En Eski Kanunnâmeleri(Eski Şarkta Yeni Buluntular), çev: Hasan Sevimcan, AÜHFD, cilt: VII, sayõ: 1�2, 1950, s: 379�380 112 Charles Sumner Lobingier, Napoleon and His Code, Harvard Law Review, sayõ: 32, 1918�1919, s: 115
46
3- İktisâdî Sebepler
İktisadî sebepler özellikle XIX. yy. Kõta Avrupasõ kanunlaştõrmalarõnda etkili
olmuştur. XV.-XVI. yy.a kadar Dünya ticaretinde önemli bir ağõrlõğõ bulunmayan
Kõta Avrupasõ, coğrafî keşifler ve sömürge faaliyetleri sonucu ucuz iş gücü ve
hammadde temin edebilmiştir. Daha ziyade Osmanlõ ve İslâm ülkelerinden geçen
ticaret yollarõnõn, coğrafî keşiflerle yön değiştirip, yeni ticaret yollarõnõn bulunmasõ,
eski ticaret yollarõnõn önemini kaybetmesine ve yeni ticaret yollarõnõn Kõta Avrupasõ
ülkelerinin kontrolüne geçmesine neden olmuştur. Bunun sonucu olarak, Venedik ve
Florensa gibi Avrupa liman kentleri hõzla gelişmiş ve Kõta Avrupasõ hõzlõ bir şekilde
üretim ekonomisinden finans ekonomisine doğru yol almõştõr. Ayrõca, XVII. ve
XVIII. yy. da buharõn sanayide kullanõlmasõ gibi ekonomik ve sosyal hayatõ derinden
etkileyen değişimler yaşanmõş, bu değişimin yansõmalarõ başta hukuk sistemleri
olmak üzere pek çok alanda tezahür etmiştir. Bu hõzlõ ve baş döndürücü değişime
ayak uyduramayan eski sistemin yeni baştan ele alõnmasõ zorunluluğu hukuk
sistemlerinde de değişiklikleri beraberinde getirmiş bu da kanunlaştõrmalarõn ortaya
çõkmasõnda önemli bir faktör olmuştur.113
4- Sistematik Hukuk İlminin Gelişmesi
Fransa ve Almanya başta olmak üzere tüm Avrupa�da temelini Rönesans ve
Reform hareketlerinin oluşturduğu bilim-sanat ve teknikteki ilerlemeler, XVIII-XIX.
yy.da hukuk ilminde kendini yeni arayõşlar olarak göstermiştir. Bunun sonucu olarak
hukuk, ilmî bir disiplin olarak ele alõnmaya başlanmõş, yeni metot ve kavramlarla,
hõzla değişen dünyanõn ihtiyaçlarõ göz önünde bulundurularak eskisinden çok farklõ
bir hukuk nazariyatõ meydana getirilmiştir. Bu durum da derli toplu ve büyük
kanunlarõn yapõlmasõ için uygun ortamõ hazõrlamõştõr.114
Kõta Avrupasõ�nda XVI. yy.a kadar derebeyliklerin hüküm sürmesi, siyasî
açõdan feodaliteyi hâkim kõlmõş bu durum da hukuk sistemlerinin bölgeden bölgeye
değişen çok parçalõ ve çok farklõ bir görünüm arz etmesine neden olmuştur. Belirli
bir devlet içindeki her bölgenin, hatta her büyük şehrin az çok kendisine ait hususî
bir hukuku mevcut olmuş ve bu hukuk da daha ziyade mahallî örf ve âdetlere
113 Mustafa Cevat Akşit, Hukuka Giriş ve Temel Kavramlar, Edirne, 1986, s: 19 114 Akşit, Hukuka Giriş, s: 18
47
dayanmõştõr.115 XVIII. yy.a kadar özellikle Batõ Avrupa�da Germen menşeli mahallî,
yazõlõ olmayan örf ve âdet hukuku yürürlükte olmuştur.116 Avrupa�da feodaliteden
merkezî hükümetlere geçiş beraberinde hukukun da tek bir çatõ altõnda toplanmasõnõ
getirmiş bu yönde yapõlan çalõşmalar hukuk ilmi ve kurumlarõnõn da gelişmesine
neden olmuştur. XVIII. yy.da ortaya çõkan felsefi akõmlarla hukuk, bir ilim dalõ
mâhiyetini almõş ve müstakil bir disiplin olarak gelişmiştir. Bu da kanunlaştõrmalarõ
oluşturan büyük ve sistematik kanunlarõn yapõlmasõndaki en önemli faktör olmuştur.
5- Hukukun Millileştirilmesi İsteği
Özellikle 1789 Fransõz ihtilâli sonrasõ dünyada esen bağõmsõzlõk ve ulus devlet
rüzgârõ, toplumlarõ ve ülkeleri derinden etkilemiş, bunun hukuk alanõna tezahürü de
millî hukuk oluşturma çabalarõ şeklinde olmuştur.117 Bu düşünce başta Latin
Amerika olmak üzere sömürge ülkelerindeki hukuk faaliyetlerini etkilemiş,118 bu
ülkeler bağõmsõzlõklarõnõ kazandõktan sonra kendi bünyelerine uygun hõzlõ bir
kanunlaştõrma faaliyetine girişmişlerdir. Aynõ şekilde XIX. yy.da Almanya�da
meydana gelen kanunlaştõrma faaliyetlerinde de milliyetçilik akõmõnõn etkilerini
görmek mümkündür. XIX. yy.a kadar Roma hukuku ile Fransõz hukukunun hâkim
konumda olduğu bu ülkede Code Civil�in iktibasõyla ilgili tartõşmalar milliyetçi
aydõnlarõ harekete geçirmiş, Almanya�nõn Fransõz nufuzuna girmesi endişesi Alman
kanunlaştõrmasõ (BGB) üzerinde birinci derecede etkili olmuştur.119
6- Liberalizmin Güç Kazanmasõ
XVIII�XIX. yy.larda, Avrupa orta sõnõfõnõn mutlakõyetçi devlet düzenlerine ve
teolojik dünya görüşüne karşõ mücadelesi içinde doğan, devlet, toplum ve birey
arasõndaki ilişkilerde önceliğin bireyin hak ve özgürlüklerinde olmasõ gerektiğini
savunan liberalizmin120 hukuk alanõna yansõmasõ kanunlaştõrma olgusu şeklinde
115 Voltaire�in �İnsan her konakta at değiştirdikçe, hukuk da değiştiriyor� şeklindeki meşhur sözü Kõta Avrupasõnõn Orta Çağdaki hukuk karmaşasõnõ göstermesi açõsõndan önemlidir. Daha detaylõ bilgi için bkz: Vasfi Raşid Sevig, X. Asõrdan Günümüze Kadar Ceza Muhâkemeleri Usûlü ve Gelişmesi, AÜHFD, cilt:13, sayõ: 3�4, 1956, s: 278 116 Akipek, Türk Medeni Hukuku, s: 28 117 Baudouin, The Influence of the Code Napoleon, s: 22 118 Özellikle Napoleon�un devrimci karakteri, Latin Amerika�nõn efsanevi devrimcisi Simon Bolivar üzerinde etkili olmuş, bu da Code Civil�in Latin Amerika�da kõsa sürede benimsenmesine yol açmõştõr. 119 Velidedeoğlu, Kanunlaştõrma Hareketleri ve Tanzimat, s: 8�9 120 Ana Britannica, s: 14/455, http://tr.wikipedia.org/wiki/Liberalizm
48
olmuştur.121 XIX. asõrda Avrupa�da güçlerin dağõlõmõ ilkesi beraberinde politik
liberalizmi getirmiş, parlamentolar yasalarõ yaparken hukukçular da bunlarõ
uygulamõşlardõr. Herkes hak ve sorumluluk bakõmõndan aynõ şeyle muhatap olmuş bu
da hukuk ve adalet idesine olan güveni sağlamõştõr.122 Özellikle Fransõz aydõnlanma
dönemi düşünürlerinin mücadelelerini insan haklarõ temelinde ele almalarõ,
liberalizmin hukuka etkisinin kodifikasyon olarak ortaya çõkmasõna sebep olmuştur.
Liberal düşüncenin temelini oluşturan; yasalarõn herkese eşit uygulanmasõ, hiçbir
birey veya zümreye yönelik yasa çõkartõlmamasõ ve en önemlisi yasalarõn devleti
bağlamasõ fikri, derli toplu, ülkenin tüm bireylerine eşit olarak uygulanacak
kanunlarõ gerektirmiş bu da dolaylõ olarak kanunlaştõrma faaliyetlerinin ortaya
çõkmasõna zemin hazõrlamõştõr.
7- Rasyonalizmin Güç Kazanmasõ
XVIII. yy. Avrupasõna hâkim felsefi düşünce tarzõ olan rasyonalizme göre,
hukuk kaideleri akla-mantõğa uygun olmalõ, din vb. dogmalardan arõndõrõlmalõ ve
herkes için riayeti gerekli olmalõdõr.123 Bu düşünce tarzõ eski hukuk kurallarõnõn yeni
baştan ele alõnmasõnõ gerekli kõlmõş bu da kanunlaştõrmalarõn yapõlmasõnda itici bir
rol oynamõştõr. Rasyonalizmle birlikte ele alõnmasõ gereken bir diğer faktör de
sekülerizmdir. Özellikle katõ Hõristiyan dogmalarõnõn toplumda meydana getirdiği
memnuniyetsizlik sonucu Avrupa�da esen reform rüzgârõ Kõta Avrupasõ�nõ sadece
dini yönden değil hukukî yönden de etkilemiş, kilisenin hayatõ tanzim eden rolü sona
ermiş bu da beraberinde eskiyi barõndõrmayan yeni hukuk kaidelerinin yapõlmasõnõn
önünü açmõştõr. İmparatorluk ve birleşik devlet türünde siyasî yapõlanmalarõn ortaya
çõkmasõ ile kilisenin feodal yönetimler üzerindeki etkisi sona ermiş bu da kilise
hukukunun nüfuzunun azalmasõna neden olmuştur. XVIII. yy.dan sonra Kõta
Avrupasõ�nda güçler dengesi kilisenin aleyhine değişmiş bu da hukukî faaliyetlere
dolayõsõyla da kanunlaştõrmalarõn ortaya çõkmasõna etki etmiştir.
121 Mario Ascheri, A Turning Point in the Civil-Law Tradition: From Ius Commune to Code Napolen, Tulane Law Review, sayõ: 70, 1995�1996, s: 1043 122 Ascheri, A Turning Point in the Civil Law Tradition, s: 1043 123 Akşit, Hukuka Giriş, s: 18
49
8- Tabiî Hukuk Ekolünün Güç Kazanmasõ
Tabiî hukuk ekolü bakõmõndan kanunlaştõrma olgusu başlõğõ altõnda konuyu
daha detaylõ ele alacağõmõz için burada kõsa bir bilgi vermekle yetinmek istiyoruz.
İnsan aklõna, doğasõna en uygun hukuk olan tabiî hukuk, her çağda ve her toplumda
var olan, evrensel, değişmez hükümlerden oluşmaktadõr.124 Tarihsel açõdan kökleri
İlkçağlara kadar uzanan tabiî hukuk XVII. yy.da Hugo Grotius�un öncülüğünde
sistemleşmeye başlamõş, bu hukuk düşüncesinin kamu hukuku ama özellikle de özel
hukuk alanõna uyarlanmasõ, özel hukuk alanõnda somut ve ayrõntõlõ durumlara
gereksinim doğurmuştur.125 Bu düşünce, hukukun her alanõnõ kapsayan sistemli,
somut ve ayrõntõlõ hukukî düzenlemeleri gerekli kõlmõş bu da Avrupa�da kodifikasyon
faaliyetlerinin başlamasõna neden olmuştur.126 Fransõz kodifikasyonu (Code Civil),
Prusya Genel Memleket Kanunu (General National Law for the Prussian States-
Allegemeines Landrecht für die Preussichen Staaten, ALR) hep bu düşüncenin ürünü
olan hukukî düzenlemelerdir. Ayrõca bir ekol olarak, Kõta Avrupasõ�ndaki hukuk ve
kanun çalõşmalarõna olumlu katkõlarda bulunmuş ve hukukun sistematik olarak bir
ilim hüviyetini almasõnda önemli bir rolü olmuştur. Tabiî hukuk düşüncesi, Kõta
Avrupasõ�ndaki hukuk çalõşmalarõnõn nitelik ve nicelik yönünden belirli bir mesafe
katetmesine önemli derecede etki etmiştir.127
Kanunlaştõrma sebeplerinden bahsederken, bu sebeplerin bütün kanunlaştõrma
faaliyetleri için geçerli olmadõğõnõ, biri için geçerli olan sebebin diğer bir faaliyet için
geçerli olamayabileceğini veya kõsmen etkisinin olabileceğini belirtmiştik. Tabiî
hukuk düşüncesi de kökleri tarihin ilk çağlarõna kadar uzanan bir düşünce olmakla
birlikte daha ziyade XVIII. yy. Avrupa kodifikasyonlarõnda etkili olmuş bir
faktördür.
D- Kanunlaştõrma Çeşitleri
Hukuk tarihinde ortaya çõkan kanunlaştõrma faaliyetleri müstakil kanunlaştõrma
ve şeklî kanunlaştõrma olmak üzere iki çeşittir.
124 Üçok, Türk Hukuk Tarihi, s: 281 125 Karadeniz, Roma Hukuku, s: 84 126 Orhan Münir Çağõl, Hukuk Felsefesinde Tabiî Hukuk, Tahir Taner�e Armağan İçinde, İstanbul, 1956, s: 240 127Bozkurt, Batõ Hukukunun Benimsenmesi, s: 20, Karadeniz, Roma Hukuku, s: 85
50
1- Müstakil Kanunlaştõrma
Gerçek kanunlaştõrma (true codification) olarak da bilinen bu kanunlaştõrma
faaliyeti ile siyasî irade (devlet), ülkede dağõnõk bir halde mevcut olan yazõlõ veya
yazõsõz bütün hukuk kurallarõnõ, belirli bir sistem çerçevesinde, yazõlõ hale getirip
tedvîn etmiş ve tüm ülkede geçerli bir hukuk sisteminin yeni baştan inşâsõnõ
hedeflemiştir. Müstakil kanunlaştõrmalar (substantive codification) üç önemli
özelliğe sahiptir. Birincisi; siyasî otoritenin kanunlaştõrma isteğidir. Devletin, hukukî
alanda bir takõm düzenlemelerde bulunmasõ müstakil kanunlaştõrmalarõn en önemli
özelliğidir. İkincisi; yapõlan hukukî düzenlemenin dar kapsamlõ bir faaliyet
olmamasõ, hukukun tüm alanlarõnõ içermesidir. Üçüncüsü de; ortaya çõkan hukukî
düzenlemenin ülkenin belirli bölgelerinde değil, tümünde yürürlüğe konmasõdõr.
Hukuk tarihinde örneklerini gördüğümüz Prusya Genel Memleket Kanunu veya
Napoleon Kanunu gibi hukukî faaliyetler müstakil (substantive) kanunlaştõrmalarõn
tipik örneklerindendir. Bu tip kanunlaştõrmalar genelde tarihteki önemli dönüm
noktalarõnda meydana gelen hukukî faaliyetler olup etkileri de sadece hukukla sõnõrlõ
kalmamõştõr. Hukukî etkilerinin dõşõnda siyasî, sosyal, ekonomik ve tarihî pek çok
etkiyi de içinde barõndõrmõşlardõr.128
2- Şeklî Kanunlaştõrma
Şeklî kanunlaştõrma (formal codification), müstakil kanunlaştõrmadan farklõ
olarak başlõ başõna bir hukukî faaliyet olmayõp, temel hedefi de hukukî düzenin yeni
baştan kurulmasõ veya yeniden ele alõnmasõ değildir. Şeklî kanunlaştõrma daha ziyade
bir hukuk sahasõnda yapõlan iyileştirme çalõşmalarõnõ içermektedir. Şeklî
kanunlaştõrmalarõn en önemli özelliği -müstakil kanunlaştõrmalarõn aksine- siyasî
iradeden yoksun oluşlarõdõr. Siyasî irade bulunsa bile meydana getirilen
düzenlemenin ülkenin tümünde yürürlüğe girmemesi veya hukukun çok sõnõrlõ bir
alanõnda kanunlaştõrma faaliyetinde bulunulmasõ durumunda müstakil
kanunlaştõrmadan değil şeklî kanunlaştõrmadan söz etmek mümkündür. Bu tarz
kanunlaştõrmalar daha ziyade �Common Law� hukuk sisteminde ortaya çõkmõştõr.129
Bazõ hukuk tarihi eserlerinde bu tarz kanunlaştõrma faaliyetleri �codification� olarak
değil tadil, õslah, mevcut durumu iyileştirme gibi anlamlara gelen �modification� 128 Bergel, Methods of Codification, s: 1077�1078 129 Bergel, Methods of Codification, s: 1089
51
kavramõyla da ifade edilmektedir. Çalõşmamõzõn sonraki bölümlerinde ele
alacağõmõz, İslâm hukukunda kanunlaştõrma faaliyetlerini de şeklî kanunlaştõrma
kapsamõnda mütalaa etmek mümkündür.
E- Kanunlaştõrma Yöntemleri
Umumî hukuk tarihinde ortaya çõkan kanunlaştõrmalarda muhafazakâr ve
devrimci yöntem olmak üzere iki yöntem hâkim olmuştur.
1- Muhafazakâr Yöntem
Bu yöntemle yapõlan kanunlaştõrmalarda, hukuk sistemi eksiklikleri giderilerek
günün ihtiyaçlarõna cevap verebilir hale getirilmeye çalõşõlmõştõr. Bu yöntemde temel
amaç eski hukuk sisteminin yeni baştan ele alõnarak eksikliklerinin giderilmesi ve
toplumsal hayatõn ihtiyaçlarõnõn bu yolla giderilmeye çalõşõlmasõdõr.130 Örneğin;
Almanya�da ve İsviçre kantonlarõnda yapõlan kanunlaştõrmalarda muhafazakâr
yöntem takip edilmiştir.
2- Devrimci Yöntem
Bu yöntemle yapõlan kanunlaştõrmalarda hukuk sistemi baştan sona
yenilenmekte diğer bir ifadeyle, eski hukuk sistemi yürürlükten kaldõrõlarak yeni
hukuk sistemi yürürlüğe girmektedir.131 Devrimci yönteme göre yapõlan
kanunlaştõrmalarõn tipik örneği küllî (global) resepsiyonlardõr. Örneğin; Cumhuriyet
dönemi Türk resepsiyonu devrimci saikle yapõlan bir hukukî faaliyettir. Aynõ şekilde
Fransõz kodifikasyonu da devrimci yöntemin ağõrlõkta olduğu bir kanunlaştõrma
faaliyetidir.132
F- Kanunlaştõrma Metotlarõ
Genel hukuk tarihinde ortaya çõkan kanunlaştõrmalar somut olay metodu ve
soyut kural metoduna göre yapõlmõştõr.
130 Schwarz, Medeni Hukuka Giriş, s: 20 131 Schwarz, Medeni Hukuka Giriş, s: 20 132 Gözler, Hukuk Başlangõcõ, s: 177
52
1- Somut Olay Metodu
Meseleci (kazuist) metot dediğimiz bu yöntemde, kanun koyucu muhtemel her
olayõ ayrõ ayrõ düzenleyen, çok detaylõ ve ayrõntõlõ kanunlar koymuştur.133 Modern
anlamda kodifikasyonun ortaya çõktõğõ XIX. yy. öncesi kanunlaştõrmalarda bu
yöntem takip edilmiştir.
2- Soyut Kural Metodu
Bu metotla kanun koyucu muhtemel her olayõ önceden düşünerek, her bir
mesele için ayrõ ayrõ kanunlar veya kurallar koymak yerine, olaylarõn mâhiyetine
göre genel kurallar koymuştur.134 Örneğin; �bir kimse, başkasõnõn burnunu kõrarsa
100 lira tazminat verir� şeklindeki bir hüküm somut olay metoduna göre verildiği
halde, �başkasõnõn vücuduna zarar veren kimse tazminatla yükümlüdür� şeklindeki
bir hüküm soyut kural metoduna göre verilmiş genel bir hükümdür. Burada
tazminatõn miktarõ, burnun kõrõlmasõndaki çeşitli nedenlere göre hâkim tarafõndan
takdir edilmekte ve bu genel hüküm vücuda zarar veren benzeri bütün durumlarõ
kapsamaktadõr. Buna göre, örneğin burnun kõrõlmasõ olayõ değil de, gözün
retinasõndaki bir hasar benzer kapsamda değerlendirilmekte ve sonuca
bağlanmaktadõr.
XIX. yy.dan önce yapõlan kanunlaştõrma örneklerinde somut olay metodunun
hâkim olmasõ, her bir durum için ayrõ ayrõ hükümler koymanõn zorluğunu göstermiş,
sistematik hukuk ilminin gelişmesi ve XIX. yy.dan sonra sosyal ve ekonomik
olaylarõn baş döndürücü bir hõzla değişmesi, kanunlaştõrmalarda soyut kural
metodunun kullanõlmasõnõ gerektirmiştir.135
Somut olay metodunun tipik kanunlaştõrma örneği 5 Şubat 1794 tarihli Prusya
Genel Memleket Kanunu�dur. Kazuistik yöntemle hazõrlanan ve 19.194 paragraftan
(maddeden) müteşekkil bu kanun, kanun koyucunun muhtemel her bir durumu
önceden tahmin etmesi esasõna dayanmaktadõr.136 Aynõ şekilde 1832 tarihli 60.000
maddeden oluşan Çarlõk Rusya Kanunu somut (casuistique) olay metoduna göre
133 Akşit, Hukuka Giriş, s: 18 134 Akşit, Hukuka Giriş, s: 18 135 Ali Himmet Berki, Fetâvâ-yõ Alemgîriyye maddesi, İslâm-Türk Ansiklopedisi, cilt: I,1940, Asar-õ İlmiye Kütüphanesi Neşriyatõ, s: 278 136 Bilge, Hukuk Başlangõcõ, s: 83
53
hazõrlanmõştõr.137 Osmanlõ Devleti�nde, İslâm hukukunun bir kõsmõnõn, Batõ
hukukunun etkisinde kalõnarak hukukî kalõba döküldüğü 1876 tarihli Mecelle-i
Ahkâm-õ Adliyye de ise somut olay metodunun ağõrlõkta olduğu karma bir metot
kullanõlmõştõr.138
Hõzla gelişen hayatõn ihtiyaçlarõ zaman ve mekâna göre değişiklik arz
ettiğinden, her olay için belirlenmiş bir kural ortaya koymak ne kadar imkânsõzsa
bütün olaylarõ kapsayacak çok genel kurallar koymak da o derece imkânsõzdõr.
Birçok kanun taslağõ hazõrlamõş olan hukukçu Cambaceres(1753�1824) bir
kodifikasyonun muhtemel bütün sorunlara çözüm getirmesinin imkânsõz olduğunu
ifade etmektedir. Bu nedenle, hukuku uygulayacak olan hâkimler hukuk mantõklarõnõ
ve melekelerini kullanarak, kanunlarõn ruhunu, örf ve âdeti nazara alarak soyut kural
metoduna işlerlik kazandõrmõşlardõr.139
Toplum hayatõnda ortaya çõkabilecek bütün olaylarõ önceden farz edip, hiçbir
olayõ dõşarõda bõrakmayacak şekilde kanunlar koymanõn erişilemeyecek bir gaye
olmasõ, modern kanunlaştõrmalarõn bu gerçeği dikkate alarak benzeri adõmlar
atmaktan kaçõnmalarõna sebep olmuştur.140
Somut olay metodu kanunlaştõrmalarõnõn en önemli eksikliklerinden biri de,
çok kõsa sürede eskimeleri ve tatbik kabiliyetlerini yitirmeleridir. Kanunlaştõrma
olgusu bir ulusun tarihinde beş-on yõlda bir yapõlan hukukî düzenleme değildir.
Somut olay metoduna göre yapõlan hukukî düzenlemelerin toplumun başdöndürücü
hõzõna yetişememeleri sebebiyle zaman içinde bu metot etkisini yitirmiş ve soyut
kural metodu yapõlan kanunlaştõrmalarda kullanõlan tek metot haline gelmiştir.141
G- Tabiî Hukuk Ekolü Bakõmõndan Kanunlaştõrma Olgusu
Tabiî hukuk veya ideal hukuk, belirli bir memlekette, belirli bir dönemde
uygulanmakta olan değil, fakat uygulanmasõ gereken yani sosyal gereksinimleri
adalete en uygun biçimde karşõlayacağõ düşünülen hukuktur. Başka bir ifadeyle, özü
bakõmõndan tabiata en uygun olan hukuktur.142
137 Osman Kaşõkçõ, İslâm ve Osmanlõ Hukukunda Mecelle, İstanbul, 1997, s: 38 138 Kaşõkçõ, İslâm ve Osmanlõ Hukukunda Mecelle, s: 38�39 139 Ascheri, A Turning Point in the Civil Law Tradition, s: 1047 140 Dönmez, İslâm Hukukunda Müctehidin. s: 26�27 141 Akipek, Türk Medeni Hukuku, s: 29, Bergel, Methods of Codification, s: 1082�1083 142 Üçok, Türk Hukuk Tarihi, s: 281
54
Tabiî hukuk düşüncesinin, hukuk tarihinde ilk çağlardan beri var olduğu kabul
edilmektedir.143 Bu düşünceye göre bütün hukuk sistemleri başlõca esaslarõ tabiatta
var olan, değiştirilemez ve insan aklõ ve fõtratõna uygun olan bu tabiî hukuk
nazariyesinden çeşitli derecede ilham almak suretiyle oluşmuştur.144 Tabiî hukuk
düşüncesi insan aklõnõn ve doğasõnõn bir ürünü olmasõ sebebiyle her toplumda ve
çağda geçerli, değişmez kurallarõ kapsamõştõr. Bu niteliğiyle, bütün insanlar için
ortak olan bir hukuktur.145 Tabiî hukuk düşüncesinin temel parametreleri ilk dönem
Yunan Felsefesine dayanacak kadar eskidir. Ancak sistemli bir görünüm kazanarak
hukuk tarihinde önem arz etmesi ancak XVII. ve XVIII. yy.larda Avrupa�da kamusal
hayat ile ilgili bir takõm düzenlemelerde kullanõlmasõyladõr.146 Özellikle XVII. yy.da
Hollandalõ meşhur hukukçu Hugo Grotius�un147 1625�de yayõmlanan De Jure Belli
Ac Pacis (Savaş ve Barõş Hukuku Hakkõnda) adlõ ünlü kitabõnda, çağdaş devletler
hukukunun temellerini tabiî hukuka dayandõrmasõ, bu hukuk düşüncesinin sonraki
yõllarda kamu hukukunun diğer alanlarõnda, bu arada özel hukuk alanõnda da
benimsenmesine yol açmõştõr. Ancak özel hukuk alanõnda birçok somut ve ayrõntõlõ
durumlar için temel ilkelerin yeterli olmamasõ, somut ve özel durumlarõ düzenleyen
hukuk kurallarõna gereksinim duyulmasõ özel hukuk alanõnda hukukî düzenlemeleri
diğer bir ifadeyle kodifikasyon olgusunu veya düşüncesini doğurmuştur.148 Bu
düşünceyle, hukukun belirli kalõplar halinde düzenlenmesi (kanunlaştõrma) fikri
önem kazanmõş ve Kõta Avrupasõ�nda hõzlõ bir kanunlaştõrma faaliyeti başlamõştõr.
Hukuk tarihinin en önemli kodifikasyonlarõnõn (1794 tarihli ALR ve 1811 tarihli AGB
gibi) Germen hukuk sisteminin hâkim olduğu Prusya, Avusturya gibi ülkelerde
görülmesi, tabiî hukuk düşüncesinin kanunlaştõrma faaliyetlerine bir yansõmasõdõr.
143 Çağõl, Hukuk Felsefesinde Tabiî Hukuk, s: 240 144 Arsal, Umumî Hukuk Tarihi, s: 7, Susan Gaylord Gale, A Very German Legal Science. Savigny and the Historical School, Stanford Journal of International Law, sayõ: 18, 1982, s: 126 145 Karadeniz, Roma Hukuku, s: 84�85 146 Çağõl, Hukuk Felsefesinde Tabiî Hukuk, s: 240, Karadeniz, Roma Hukuku, s: 86 147 1583�1645 yõllarõ arasõnda yaşamõş olan Hugo Grotius�a göre bütün insanlõğõ kapsayan ve değişmez nitelik taşõyan bazõ tabiî hukuk kurallarõ bulunmaktadõr. Bunlarõn başõnda �pacta sunt servanda� diğer bir ifadeyle söze bağlõlõk esasõ gelir. Grotius�a göre hukuk, doğru aklõn emridir. Matematik bilimi ile hukuk arasõnda bağlantõlar da kuran Grotius, sosyal sözleşme görüşünü de ortaya koymuştur. Grotius doğal hukuktan hareket ederek hukuku kilise kurallarõndan arõndõrõp laik bir temel üzerine oturtmuştur. Böylece aydõnlanma döneminde aklõn kurallarõna dayanan yasalarõn meşruiyetini temellendirmiştir. Ayrõca uluslararasõ hukukun kurucusu olarak kabul edilmektedir. Grotius savaşlarda dahi belirli hukuk kurallarõnõn uyulmasõ zorunluluğunu ifade etmiş, modern savaş hukuku onun düşüncelerinden esinlenerek şekillenmiştir. http://plato.stanford.edu/entries/grotius/ 148 Karadeniz, Roma Hukuku, s: 84
55
Ayrõca tabiî hukuk doktrini genel de Kõta Avrupasõ�nda özel de ise Almanya�da
hukukun sistematik gelişmesine ve genel hukuk doktrinlerinin ve temel kavramlarõn
doğmasõna ve yerleşmesine de yardõmcõ olmuştur.149
H- Tarihçi Hukuk Ekolü Bakõmõndan Kanunlaştõrma Olgusu
Fransõz ihtilalinin Avrupa hukuk düşüncesine yansõmasõ, hukukun aklî olmasõ,
hukukun temel görevinin insan hak ve özgürlüklerini korumasõ ve sürekli ilerleyen
insanlõğõn eski hukuk sistemleriyle bu ilerleyişe ayak uyduramayacağõ gibi
düşünceler şeklinde olmuştur. Napoleon�un ele geçirdiği ülkelerin halklarõ, Fransõz
ihtilali sonrasõ ortaya çõkan bu düşünceleri ve özellikle bu düşüncelerin õşõğõ altõnda
meydana getirilen Code Civil�i aklî hukuk mahsulü bir eser ve Napoleon�un
fetihlerini de bu aklî hukuku bütün insanlõğõn hayatõna tatbik etmek için yapõlan
teşebbüsler olarak değerlendirmişlerdir.150 Bu genel kabul Almanya�da tabiî ve aklî
hukuk akõmõna karşõ bir reaksiyon doğurmuştur. Bu reaksiyonun doğmasõndaki temel
sebep, bugün de örneklerini gördüğümüz geleneksel Alman-Fransõz çekişmesidir.
Avrupa�nõn bu iki köklü ulusu bugün de her ne kadar tek çatõ altõnda birleşmiş olsalar
da (Avrupa Birliği) pek çok noktada aralarõndaki gizli bir rekabeti; Kõta Avrupasõ�na
hâkim olma düşüncesini açõğa vurmaktadõrlar.151 Code Civil�in Fransa dõşõndaki
ülkelere ihracõyla, Napoleon�un diğer ülkelere nüfuz ve hâkimiyet sağlayacağõnõn
farkõna varan Alman hukukçularõ, tabiî hukuk düşüncesinin yerine yeni bir hukuk
mektebi ikame etmek gerektiğine inanmõşlar bu da tarihçi hukuk okulunun
doğmasõna neden olmuştur.152
Fransõz Code Civil�in zamanõn en ileri medeni kanunu olduğu düşüncesi Alman
eyaletlerinde bu kanunun birer birer kabul edilmesine dolayõsõyla da kültürel esaret
149 Bozkurt, Batõ Hukukunun Benimsenmesi, s: 20, Karadeniz, Roma Hukuku, s: 85 150 Arsal, Umumî Hukuk Tarihi, s: 14 151 Avrupa Birliği, Jean Mannet ve Robert Schuman gibi Fransõz seçkinlerinin girişimleriyle kurulmuştur. Avrupa medeniyeti Napoleon�un inşâ ettiği hukuk sistemiyle bir düzene kavuşmuş ve sistemik olarak yeniden kurulmuştur. Bu anlamda Fransõzlar, Avrupa�da günümüz medeniyetinin kurucusu olduklarõna inanõrlar. 1789 ihtilali ile ulus-devletin kurucusu olan Fransõzlar işi daha da ileri götürürler ve kendilerini Avrupa�nõn en eski ulus-devleti olarak görürler. Bu düşünceye göre Fransa, Avrupa�nõn, Paris de medeniyetin merkezidir. 152 Hukuk tarihinde veya daha geniş bir ifadeyle insanlõk tarihinde ortaya çõkan bir takõm olaylarõ tek bir sebebe indirgemek mümkün olmamakla birlikte bizim burada temel amacõmõz bu ekoller hakkõnda detaylõ bilgi vermekten ziyade bu ekollerin kanunlaştõrma ile ilgileri meselesidir. Tabii ki tarihçi hukuk ekolünün doğuşu ile ilgili olarak hukuk tarihi eserlerinde daha pek çok sebep de sõralanmaktadõr.
56
tehlikesine yol açmaktaydõ. 1814 yõlõnda Anton Thibaut (1772�1880) Über die
Notwendigkeit eines allgemeinen bürgerlichen Rechts für Deutschland (Almanya
İçin Genel Bir Medeni Hukuk Zorunluluğu Hakkõnda) adlõ bir kitap kaleme almõştõr.
Thibaut eserinde, Almanya�nõn çeşitli bölgelerinde uygulanmakta olan farklõ
kanunlarõn yerine bütün ülke için genel bir medeni kanun yapõlmasõnõ ve tüm ülkenin
tek bir hukuk çatõsõ altõnda birleştirilmesinin gerekliliğini ileri sürmüştür.153 Bu
düşünce, milliyetçi Alman hukukçularõ arasõnda bir endişeye neden olmuş, bu talebin
bir sonraki adõmõnõn Fransõz Medeni Kanunu�nun Almanya�da uygulanmasõ
olabileceği tehlikesi başta Savigny olmak üzere milliyetçi aydõnlarõ harekete
geçirmiştir.154 Bu endişeleri taşõyan Alman aydõnlarõnõn duygu ve düşüncelerine
Friedrich Karl von Savigny155 (1779�1861) tercüman olmuş156 ve Thibaut�a cevaben
Vom Beruf unserer Zeit für Gesetzgebung und Rechtswissenschaft (Kanunlaştõrma ve
Hukuk Bilimi Açõsõndan Çağõmõzõn Eğilimi) adlõ bir kitap kaleme almõştõr.157
Savigny, bu eserinde temel olarak bütün Almanya için umumî bir medeni kanun
tedvînin henüz zamanõ gelmediğini, hukukun kaynağõnõn volksgeist (halkõn ruhu)158
olduğunu,159 hukuk kurallarõnõ doğuran temel amillerin, halkõn umumî temayülleri ile
153 Karl A. Mollnau, The Contributions of Savigny to the Theory of Legislation, American Journal of Comporative Law, sayõ: 37, 1989, s: 85 154 Hukuk tarihinde pek çok örneği olan bu mücadeleyi Mecelle�nin hazõrlanmasõ sõrasõnda Ahmet Cevdet Paşa ile Âlî Paşa arasõndaki mücadeleye ve yine Amerika�da New York Civil Code�nun hazõrlanmasõ sõrasõnda David Dudley Field ile James Coolidge Carter arasõndaki mücadelelere benzetmek mümkündür. Fransõz Medeni Kanununun Almanya�da uygulanmasõnõ isteyen Thibauta karşõlõk Amerika�da da Field benzeri bir düşünceyi seslendiriyordu. Bu düşünceye karşõ çõkan Savigny�nin yerini ise Amerika�da Carter almõştõr. Düşüncelerini ifade etmek için kaleme aldõğõ 117 sayfalõk �On the Proposed Codification of Our Common Law (1884)� adlõ eseri Savigny�nin �Vocation of Our Age� adlõ eserinin adeta bir kopyasõ konumundaydõ. Daha detaylõ bilgi için bkz: Mathias Reimann, The Historical School Against Codification: Savigny, Carter, and Defeat of the New York Civil Code, The American Journal of Comparative Law, sayõ: 37, 1989, s: 99�103. Esasen burada bir kez daha görülmektedir ki, Fransõz Medeni Kanunu, Code Civil XIX. ve XX. yy.larda Osmanlõ Devletinden Amerika�ya kadar eski-yeni pek çok ülkeyi, bu ülkelerin aydõnlarõnõ, hukukçularõnõ derinden etkilemiş, gündemlerini çokça meşgul etmiştir. 155 Savigny�nin hayatõ, eserleri, fikirleri ve hukuk tarihindeki önemi ile ayrõntõlõ bilgi için bkz: Savigny: German Lawgõver, Marquette Law Review, sayõ: 55, 1972, s: 280�295, ayrõca, http://en.wikipedia.org/wiki/Friedrich_Karl_von_Savigny 156 Arsal, Umumî Hukuk Tarihi, s: 15 157 Gale, Savigny and the Historical School, s: 130 158 Kelime anlamõ itibariyle �halkõn ruhu� olarak tercüme edilse de, Prof.Dr. Yavuz Atar�õn çevirisi ile �halkõn ayõrt edici hukuk dehasõ� maksadõ daha iyi anlatan, daha orijinal bir ifadedir. 159 Pek çok hukuk tarihi kitabõnda �halkõn ruhu� kavramõ, Savigny ile özdeşleştirilmiştir. Ama Sadri Maksudi Arsal bu kavramõ ilk kullananõn Puchta olduğunu belirtmektedir. Arsal, Umumî Hukuk Tarihi, s: 16
57
örf, âdet ve gelenekleri olduğunu iddia etmiştir.160 Savigny ayrõca Avrupa
hukukunun kodifikasyondan dolayõ yeterince gelişemediğini de ifade etmiştir.161
Esasen, Savigny�nin karşõ çõktõğõ olay, kanunlaştõrmadan ziyade, Fransõz Medeni
Kanunu�nun Almanya tarafõndan alõnmasõ düşüncesidir. Fakat bunu sistemli bir
şekilde temellendirebilmek için kanunlaştõrma ile ilgili itirazlarda bulunmuş bu da
onun, hukuk tarihinde kodifikasyon aleyhtarõ olarak tanõnmasõna neden olmuştur.162
Bu okulun en önemli temsilcilerinden Puchta (1798�1864) tarihçi hukuk okulunun
görüşlerini şu şekilde belirlemiştir: Hukuk kurallarõ, önce millî ruhun derinliklerinde
hazõrlanõr, örf ve âdet şeklinde belirir, sonra hukukçular halkõn şuur ve vicdanõndan
doğan bu kurallarõ yorumlar, düzenler, sistemleştirir ve kavramlaştõrõr. Hukuk daha
sonra kanunlaşõr ki bu döneme kodifikasyon dönemi denir. Ancak hukukun kanun
kalõbõna dökülmesi bir bakõma hukuku dondurmaktõr. Bu nedenle örf ve âdet,
hukukun doğal seleksiyonunu engellemeyen tek hukuk türüdür ve bu nedenle
kanundan daha değerlidir.163
Bu ekole tarihçi hukuk okulu adõnõn verilmesi de temel ilkelerinden
kaynaklanmaktadõr. Buna göre, her milletin tarihinde oluşan kültürel bir miras
bulunmaktadõr.164 Hukuk da bu miras içinde şekillenen bir olgudur.
Tarihçi hukuk ekolünün Kõta Avrupasõ hukukuna en önemli etkisi
kanunlaştõrma rüzgârõnõn hõz kesmesi şeklinde olmuş ve doğduğu yer olan Almanya
kanunlaştõrmasõnõ en geç yapan ülkelerden biri olmuştur.165
Tarihçi hukuk okulunun temel dayanağõ olan, hukukun milletlere mahsus
olduğu fikri kõsmen doğru olmakla birlikte bu bir anlamda insanoğlunun ortak akõl ve
medeniyet tecrübesinin inkârõ anlamõna da gelmektedir. Bu anlamda tarihçi hukuk
okuluna en ciddi eleştiriler yine bir Alman Hukukçu, Rudolf von Jhering�den
gelmiştir. Jhering, hiçbir hukuk sisteminin ve hiçbir hukuk müessesesinin bir millete
mahsus olmadõğõnõ, bunlarõn bir milletten diğer bir millete intikal edebileceklerini
160 Joachim Rückert, The Unrecognized Legacy: Savigny�s Influence on German Jurisprudence after 1900, American Journal of Comparative Law, sayõ: 37, 1989, s: 123, Mustafa Reşit Belgesay, Kuran Hükümleri ve Modern Hukuk, İstanbul, 1963, s: 365 161 Ascheri, A Turning Point in the Civil Law Tradition, s: 1042�1043 162 Mollnau, The Contributions of Savigny to the Theory of Legislation, s: 85 163 Editor, Savigny: German Lawgiver, Marquette Law Review, sayõ: 55, 1972, s: 284�286, Ali Kaya, İslâm Hukukunda Örfün Kaynaklõk Değerinin Sõnõrlarõ Konusuna Hukuk Felsefesi Açõsõndan Bir Yaklaşõm, İslâm Hukuku Araştõrmalarõ Dergisi, sayõ: 5, 2005, s: 186 164 Ali Acar, The Concept of Legal Culture, AÜHFD, cilt: 3, sayõ: 2, 2006, s: 145 165 Editor, Savigny: German Lawgiver, s: 289
58
nitekim XV. yy.da Alman milletinin Roma hukukunu kabul etmekle hukuk tarihinin
en önemli resepsiyon örneğini verdiğini ifade etmektedir. Ayrõca hiçbir hukukî
müessese de kendiliğinden, şuursuzca oluşmuş olmayõp, siyasî, iktisadî ve sosyal
bazõ şartlarõn ve hayatî ihtiyaçlarõn tesiri altõnda hareket eden belirli bir takõm
insanlarõn şuurlu faaliyet ve mücadeleleriyle oluşmuştur.166
Kanaatimizce tarihçi hukuk okulunun en önemli eksikliği, temel de
Almanya�nõn Fransõz nüfuzuna girmesi endişesinden kaynaklanarak kanunlaştõrma
düşüncesine karşõ çõkmalarõ olmuştur. Bu ekolün savunucularõ hukukun donmasõna
yol açacağõnõ ifade etmelerine rağmen167 nihâî noktada kendileri de kanunlaştõrma
düşüncesine gelmişlerdir. Kanunlaştõrma faaliyetinin insanlõğõn geldiği, geleceği en
üst seviye olduğunu iddia etmemekle birlikte sürekli olarak değişen hayatõn
ihtiyaçlarõnõ bir şekilde karşõlamak gerektiğini, kanunlaştõrmaya �hangi sebeple
olursa olsun- karşõ çõkarken de bu boşluğu dolduracak, hayatõn gerçeklerinden uzak
olmayan, makul ve mümkün alternatif bir teklifin de getirilmesi gerektiğini
düşünüyoruz. Çünkü örf ve âdetin ağõr gelişiminin, toplumlarõn her bakõmdan hõzlõ
doğan ve gelişen ihtiyaçlarõnõ karşõlayamadõğõ tarihte tecrübe edilmiştir. Ayrõca
devlet dediğimiz toplumsal mutabakatõn en üst organõ olan siyasî otorite hukukî,
iktisadî ve içtimaî ihtiyaçlarõ karşõlayacak ortak ve belirli ilkelere dayalõ kanunlar
yapmak zorundadõr. Gerçi, başta Savigny olmak üzere tarihçi hukuk okulu, alternatif
bir yol olarak Roma hukukunun orijinal haliyle yeniden ele alõnõp, bunun tarihî süreç
içerisinde geçirmiş olduğu aşamalarõn dikkate alõnarak bir hukuk sisteminin
oluşturulmasõnõ önermişlerse de168 bu da gerçekçilikten uzak bir yol olarak, Roma
hukukunun Almanya�da adeta kutsanmasõna ve Pandektizmin169 doğmasõna yol
açmõştõr. Ayrõca, Savigny�nin toplumsal deneyim tecrübesinin halkõn ruhu
(Volksgeist) teorisiyle birleşmesi �arî õrk� kavramõnõn Almanya�da kök salmasõna,170
166 Arsal, Umumî Hukuk Tarihi, s: 22�25 167 Gale, Savigny and the Historical School, s: 132 168 Editor, Savigny: German Lawgiver, s: 290 169 Pandektizm: Roma Hukukunun Alman devlet/devletçiklerinde doktrin ve uygulama yoluyla aldõğõ biçime verilen addõr. Daha detaylõ bilgi için bkz: Eşref Küçük, XII. Yüzyõl Rönesansõ ve �Yeniden Doğan� Roma�yõ Günümüze Bağlayan Son Halka: Pandekt Hukuku, AÜHFD, cilt: 56, sayõ: 4, 2007, s: 111�122 170 Paul Koschaker, Mukayeseli Hukuk Tarihi, çev: Kudret Ayiter, AÜHFD, cilt: 11, sayõ: 1�2, 1954, s: 588
59
bunun tabiî bir sonucu olarak da Faşizmin ve Nazizmin Almanya�da güçlenmesine
neden olmuştur.171
Bütün bu eleştirilere rağmen, bu düşüncenin de insanlõk ortak aklõna, hukuk
tarihinin ehemmiyetini öğretmesi bakõmõndan faydasõ olmuş, tabiî hukukçularõn hiç
nazar-õ itibara almadõklarõ hukuk tarihi, bu düşüncenin etkisiyle milletlerin öncelikle
kendi tarihî mirasõnõ sonra da hukukî miraslarõnõ incelemeye yönelmeleriyle önem
kazanmõştõr.172 Bu da karşõlaştõrmalõ hukuk çalõşmalarõnõn gelişmesine önemli bir
katkõda bulunmuş, özellikle Almanya�da Roma hukukunun iktibasõyla ilgili yapõlan
detaylõ çalõşmalar Roma hukukunun Almanya�da daha farklõ bir şekilde
değerlendirilmesine imkân sağlamõş, bu da etkisini BGB çalõşmalarõnda
göstermiştir.173
I- Kanunlaştõrmanõn Olumlu ve Olumsuz Taraflarõ
Kanunlaştõrma olgusu insanoğlunun sosyal ve hukukî ihtiyaçlarõ sonucu
oluşmuş bir faaliyettir. Sosyal bir faaliyet olmasõ sebebiyle bu meseleyi bazõ hukuk
tarihi eserlerinde ele alõndõğõ gibi, matematiksel bir kesinlik içinde
değerlendirmemek lazõmdõr. Diğer bir ifadeyle kanunlaştõrma faaliyeti, iki kere ikinin
dört etmesi kesinliğinde ele alõnacak bir olgu değildir. Toplumun ve hukukun
gelişmesine fayda sağlayacak yönleri bulunabileceği gibi, toplumun veya hukukun
gelişmesine engel olabileceği durumlar da söz konusu olabilecektir.
1- Kanunlaştõrmanõn Olumlu Taraflarõ
a- Kanunlaştõrma Hukukî İstikrarõ Sağlar
Özellikle örf-âdet hukukunun etkili olduğu zamanlarda, bir ülkenin farklõ
bölgelerinde egemen olan ve uygulanan örf-âdet hukuku hukukî istikrarsõzlõğa yol
açmõş bu da vatandaşlarõn hukuk ve adalet idesine olan güvenlerini sarsmõştõr. Kõta
Avrupasõ�nõn feodal sistemlere göre idare edildiği Orta Çağ döneminde bu durum en
yüksek düzeyine ulaşmõştõr. Avrupa�nõn çeşitli bölgelerinde uygulanan çok farklõ
yerel hukuk, Kõta�da önemli problemlerin doğmasõna neden olmuştur. Ancak Kõta
171 Editor, Savigny: German Lawgiver, s: 294 172 Velidedeoğlu, Hukukta Tarihçilik ve Medeni Kanunlarda Değişme Zorunluğu, Ankara Barosu Staj Konferansõ, Ankara, 1972, s: 5 173 Gale, Savigny and the Historical School, s: 123
60
Avrupasõ hukuk sistemleri bu problemleri kanunlaştõrma faaliyetleri ile aşmõşlardõr.
Böylece ülkedeki tüm bireyleri kapsayacak genel bir hukuk sistemi, uygulamada
karõşõklõğõn önüne geçmiş bu da vatandaşlarõn sisteme olan güvenlerini pekiştirmiştir.
b- Kanunlaştõrma Faaliyeti Beraberinde Siyasî İstikrarõ Getirir
Kanunlaştõrmanõn bu yönü idarî sistemle ilgilidir. Kanunlaştõrma olgusu ile
merkezî idare arasõnda karşõlõklõ bir etkileşim söz konusu olup biri, diğerinin doğal
sonucudur. Merkezî devlet fikrinin güç kazandõğõ 1600�lü yõllara kadar Kõta
Avrupasõ�ndaki siyasal sistemin, birbirleriyle sürekli mücadele halinde olan
derebeyliklerden oluştuğu dikkate alõndõğõnda bu düşüncenin önemi ortaya
çõkacaktõr. Kõta Avrupasõndaki küçük siyasî yapõlanmalar (derebey, prenslik ve
küçük devlet(çik)ler zaman içinde büyük devlet veya imparatorluğa dönüşmüş, siyasî
alandaki bu dönüşüm hukukî alanda da kanunlaştõrma olarak tezahür etmiştir.
Kanunlaştõrma faaliyeti ile bir taraftan devletin hukuk yoluyla tüm ülkede hâkimiyeti
sağlanmõş, diğer taraftan da siyasî istikrarõn hukuk yoluyla sürdürülebilmesine
çalõşõlmõştõr. Böylece hukukî istikrar, siyasî istikrarõ da beraberinde getirmiştir.
c- Kanunlaştõrma Hukukun Gelişimine Etki Eder
Kanunlaştõrma ile yazõlõ olmayan dağõnõk hukuk kurallarõnõn belirli bir sistem
çerçevesinde bir araya getirilmesi hem hukukun hem de bu hukukun uygulanacağõ
mahkeme vb. adlî kurumlarõn gelişimine imkân sağlamõştõr. Planlõ programlõ hukukî
düzenlemeler ve etraflõ büyük kanun mecmualarõnõn yapõlmasõ ile hukuk, müstakil
bir ilim hüviyetini kazanmõştõr. Kanunlaştõrma faaliyeti bu yönüyle de adlî
kurumlarõn gelişimine katkõda bulunmuştur.
2- Kanunlaştõrmanõn Olumsuz Taraflarõ
a- Kanunlaştõrma Hukukun Doğal Seleksiyonuna Müdahaledir
Yukarõda tarihçi hukuk okulunun kanunlaştõrma ile ilgili görüşlerini ana
hatlarõyla belirtmiştik. Burada tekrara düşmeden şunlarõ ifade etmek mümkündür:
Kanunlaştõrma olgusuna eleştiriler daha ziyade tarihçi hukuk ekolü mensuplarõnca
getirilmiştir. Bu eleştirilere göre kanunlaştõrma, hukukun gelişimine dõşarõdan bir
müdahale anlamõna gelmektedir. Bu müdahale toplumda kargaşa ve karõşõklõğõn
61
doğmasõna neden olacaktõr. Hukuk, toplumun kendi iç dinamiklerinin bir tezahürü
olmalõ başka bir ifade ile dõşarõdan bir müdahalede bulunulmamalõdõr. Kanunlaştõrma
faaliyeti ise hukukun örf ve âdet şeklindeki doğal gelişimine dõşarõdan bir
müdahaledir. Esasen, tarihçi hukuk okulu, kanunlaştõrma olgusuna toplumun ve
hukukun doğal gelişiminden ziyade, Almanya�nõn Fransõz nüfuzuna girme
endişesinden dolayõ karşõ çõkmõştõr. Bu ekol alternatif bir yol olarak Roma hukukunu
ön plana çõkartmõş, ancak bu da Roma hukukunun kutsanmasõ sonucunu
doğurmuştur(pandektizm). Teklif ettikleri metot, toplumsal hayatõn ihtiyaçlarõnõ ve
problemlerini karşõlamaktan son derece uzak kalmõş, hukukun donmasõnõ önlemeye
çalõşõrlarken hayatõ dondurmuşlardõr.
b- Kanunlaştõrma Hukukun Donmasõna Neden Olur
Bu eleştiri sadece tarihçi hukuk okulu mensuplarõ tarafõndan değil, bağõmsõz
diyebileceğimiz hukukçular tarafõndan da getirilmiştir ve kendi içinde belirli bir
oranda da olsa haklõlõk payõ bulunmaktadõr. Ancak kanunlaştõrma olgusu İslâm
hukuku veya İngiliz hukuku gibi, hukukun temel gelişiminin �içtihat düşüncesi�
olduğu hukuk sistemlerinden ziyade kontinantal hukuk sisteminde meydana gelen bir
hukukî faaliyet olup, bu hukukun gelişimi de içtihat düşüncesine bağlõ değildir.
Kanaatimizce kanunlaştõrma olgusunun hukukun donmasõnda birinci derecede etkili
olmasõ, kanun koyucunun kanunlaştõrma faaliyetinde bulunurken somut olay
metodunda olduğu gibi muhtemel her mesele için ayrõ bir kural koyma yoluna
gitmesidir. Bu tarz bir yöntem toplumda ortaya çõkan ve çõkabilecek her durum
önceden düşünülerek, o duruma uygun kanun koyma esasõnõ getirmiştir. Bu
yöntemin imkân dâhilinde olmamasõ doğal olarak hukuk kurallarõnõn belli başlõ
kalõplar içine hapsedilmesine ve hukukun donmasõna neden olmuştur. Ancak, sürekli
bir ilerleme içinde olan insanlõk adeta deneme yanõlmaya benzer bir yöntemle, bu
tarz bir kanunlaştõrmanõn istenen faydayõ doğurmadõğõnõ, aksine zaman içinde
problemin kaynağõ olduğunu görmüş ve sonraki kanunlaştõrmalarda bu metottan
vazgeçerek soyut kural metoduna göre kanunlaştõrma faaliyetlerinde bulunmuştur.
Ayrõca kanunu uygulayacak olan hâkime takdir hakkõnõn verilmemesi de hukukun
donmasõna yol açacağõndan bundan da kaçõnõlmõştõr. Hukukun zaman içinde sosyal
hayatõn ihtiyaçlarõnõ karşõlamayacak şekilde toplumun gerisinde kalmasõ sadece
62
kanunlaştõrma sonucu ortaya çõkabilecek bir durum olmayõp, kanun koyucunun
toplumsal talep ve değişiklikleri takip etmemesi ile ilgili bir durumdur. Bu da esasen
bütün hukuk sistemlerinde ortaya çõkmasõ muhtemel bir tehlikedir.
c- Kanunlaştõrma Hukuk Egemenliğinden Kanun Egemenliğine Yol Açar
Bu görüşe göre kanunlaştõrma olgusu kanunun her şeye hâkim olmasõ (legal
absolutism) sonucunu doğuracaktõr. Bu durum ise örf ve âdet hukukunun ve içtihat
faaliyetinin ölmesine neden olacaktõr.174 Hukukî absolutizmin bu tür tehlikeleri
içermesi imkân dâhilinde olmakla birlikte aradaki denge gözetilerek yapõlan bir
kanunlaştõrma faaliyetinin bu tarz muhtemel tehlikelerden arõndõrõlmasõ da
mümkündür. Nitekim hukuk tarihindeki örneklerini gördüğümüz kanunlaştõrma
faaliyetlerinde bu tarz bir tehlike ortaya çõkmamõştõr.
Literatürde kanunlaştõrma faaliyetinin olumlu ve olumsuz taraflarõ ile ilgili
ortaya çõkan görüşler ana hatlarõyla bunlardan ibarettir. Yukarõda da belirttiğimiz gibi
kanunlaştõrma faaliyeti kendiliğinden ortaya çõkmõş bir olgu değildir. İnsanoğlunun
ihtiyaçlarõ neticesi oluşmuş bir hukukî faaliyettir. Bu nedenle kanunlaştõrma olayõnõ
kutsamadan toplumun ihtiyaçlarõnõ göz önünde bulundurarak değerlendirme yapmak
durumundayõz. Kanaatimizce bir hukukî faaliyet olarak kanunlaştõrma �uygulanacak
hukuk sisteminin özelliği göz önünde bulundurulmasõ şartõyla- artõlarõ, eksilerinden
çok daha fazla olan bir hukukî faaliyettir. Tarihsel süreci incelediğimizde
kanunlaştõrma faaliyetleri, hukuk biliminin ve hukuk sistemlerinin gelişimine önemli
katkõlarda bulunmuştur.
174 Paolo Grossi, Legal Absolutism and Private Law in the XIX. Century, Italian Studies Law 2, Edited by: Alessandro Pizzorusso, Netherlands, 1994, s: 3
İKİNCİ BÖLÜM
GENEL HUKUK TARİHİNDEKİ BAŞLICA
KANUNLAŞTIRMA FAALİYETLERİ
64
I- GENEL HUKUK TARİHİNDEKİ KANUNLAŞTIRMA
FAALİYETLERİ
Günümüzde kanunlaştõrma faaliyeti Roma hukukunun sistemli bir şekilde
tedvîn edildiği Corpus Juris�e kadar götürülmekte ancak modern anlamda
kanunlaştõrma çalõşmalarõnõn XVIII. yy.da Code Civil ile başladõğõ ifade
edilmektedir. Hâlbuki insanlõğõn ortak paydasõndaki en önemli paya sahip olan
hukuk, ne bir topluma özgüdür ne de bir medeniyetin tekelindedir. Toplum içinde bir
arada yaşama zorunluluğunda olan insanoğlunun birbirleriyle olan ilişkilerini
düzenleyen hukukun, insanlõk tarihinin ilk gününden beri sürekli bir ilerleme içinde
olduğu dikkate alõndõğõnda kanunlaştõrma düşüncesi ve faaliyetlerinin de her
toplumda ve her medeniyette ilkel manada bile olsa bulunduğu görülecektir.
Buna göre hukuka ilişkin, yazõlõ olmayan örf-âdetlerin ve diğer hukuk
kurallarõnõn belirli bir sisteme göre tedvîn edilip bir ülkede yürürlüğe konulmasõ
manasõnda kanunlaştõrma faaliyetlerinin en önemlilerini şu şekilde sõralamak
mümkündür.
A- Ön Asya�da Yapõlan Kanunlaştõrma Faaliyetleri
1- Hammurabi Kanunlaştõrmasõ
Kanunlaştõrma sebepleri arasõnda zikrettiğimiz ülkenin siyasî birliğini
sağlamanõn hukuk yoluyla sürdürülebilir hale getirilmesi çalõşmalarõna verilebilecek
en güzel örneklerden biri Hammurabi kanunlaştõrmasõdõr.175 İnsanlõk tarihinin ilk ve
önemli kanunlaştõrmalarõndan176 olan bu kanun,177 adõnõ Babil�in VI. Kralõ
Hammurabi�den (M.Ö.1792�50) almõştõr.178 Sümer ve Akkad ülkelerini bir
imparatorluk halinde birleştirip merkezî bir hükümet kuran Hammurabi, ülkede
kendisinden önceki hukukî düzenlemeleri belirli bir sisteme göre derleyerek,
İmparatorluk sõnõrlarõnõn tamamõnda uygulanacak tek bir hukuk sistemi oluşturma
175 Türk Ansiklopedisi, cilt: 18, Hammurabi maddesi. 176 Hukuk tarihinde ilk yasama faaliyetlerinin genelde ceza hukuku ile başladõğõ kabul edilmektedir. Hammurabi Kanunu da temel de ceza hukuku ile ilgili hükümleri düzenlemek üzere meydana getirilmiş bu arada diğer konularõ da tanzim etmiştir. Detaylõ bilgi için bkz: Mustafa Avcõ, Osmanlõ Hukukunda Suçlar ve Cezalar, İstanbul, 2004, s: 25 177 Bergel, Methods of Codification, s: 1073, http://www.wsu.edu/~dee/MESO/CODE.HTM 178 Emin Bilgiç, Eski Mezopotamya Kavimlerinde Kanun Anlayõşõ ve Ananesi, DTCF Dergisi, cilt: XXI, sayõ: 3�4, Temmuz-Aralõk, 1963, s: 113
65
gayreti içine girmiştir.179 Hammurabi Kanunlarõ da bu düşüncenin bir ürünü olarak
doğmuştur. Yapõlan araştõrmalar sonucunda Hammurabi Kanunu�nun
Mezopotamya�da ilk kanun olmadõğõ, Lagaş Kralõ Uruganika,180 III. Ur sülalesinin
ilk hükümdarõ Urnammu, İsin kralõ Lipit-İştar181 ve Esnunna Krallõğõ kanunlarõnõn
Hammurabi Kanunlarõ�nõn esasõnõ teşkil ettiği ortaya çõkmõştõr. Fakat bu kadar geniş
kapsamlõ önsözü (prologue), uzun sonsözü (epilogue) ve 282 kanun maddesi ile
yazõlmõş başka bir kanun abidesi yoktur.182 Eldeki metin bir Sâmi dili olan Akkad
diliyle yazõlmõştõr. Günümüze Sümerce yazõlmõş bir metni ulaşmamõşsa da, yasalarõn
tek bir ülkede çok daha geniş bir hükümdarlõğõ kapsama ve Sâmi ve Sümer
geleneklerini bütünleştirerek bu halklarõ kaynaştõrma amacõ taşõdõğõ
anlaşõlmaktadõr.183
Hammurabi Kanunlarõ�nõn �codex� olarak kabul edilip edilemeyeceği tarihçiler
ve hukukçular arasõnda süre gelen bir tartõşma olmakla184 birlikte bu kanunlarõn
Hammurabi İmparatorluğu�nda geçerli olan kanunlarõn tadil ve õslah edilmiş şekilleri
ile yeni ilave maddelerden oluşmasõ, codex olarak değerlendirmemize neden
olmaktadõr. Ayrõca, genelde doğu toplumlarõnda, özelde ise Mezopotamya�da ortaya
çõkan kanun mecmualarõ veya derlemeler, belki örneklerini daha sonra göreceğimiz
�codex� tanõmõna tam olarak uymayabilir. Fakat doğu toplumlarõndaki �âdil
hükümdar ülküsü� en azõndan bu yönde bir çabanõn bulunduğunu göstermesi
bakõmõndan önemlidir. Kanun mecmualarõ veya derlemeler şeklinde olmasa da �adil
hükümdar� ülküsü krallarõ ve devlet adamlarõnõ hukuk ve adalet idesi noktasõnda
oldukça titiz davranmaya yöneltmiştir.
Hammurabi Kanunu iktisadî, siyasî, sosyal ve dinî bir dizi reform diye
nitelendirilecek düzenlemelerden oluşmaktadõr. Kanunda evlat edinme, nişan ve
evlilik ile ilgili düzenlemeler ile aile müessesesinde kadõna tanõnan haklarla Bâbil
179 Mebrûre Tosun-Kadriye Yalvaç, Sümer-Babil, Asur Kanunlarõ ve Ammi-Şaduqa Fermanõ, Ankara, 1975, s: 3 180 Martha Roth, Hammurabi�s Wronged Man, Journal of the American Oriental Society, cilt: 122, sayõ: 1, 2002, s: 45 181 Weidner, Dünyanõn En Eski Kanunnâmeleri, s: 379 182 Binnur Temuroğlu Serttaş, Hammurabi Kanunu ve Bu Kanunun Diğer Kanunlara Etkisi, Gazi Üniversitesi SBE, Y.Lisans Tezi, Ankara, 2002, s: 109 183 Ana Britannica, c: 10, s: 349 184 Mebrûre Tosun, Hammurabi�nin Toprak Kanunlarõ, DTCF Dergisi, cilt: XXI, s: 3�4, s: 129
66
toplumunun sosyal haklarõnda önemli iyileştirmeler yapõlmõştõr.185 Aynõ şekilde tõmar
sisteminin kurulmasõ ile ülkenin imarõ ve ordu sayõsõnõn attõrõlmasõ amaçlanmõştõr.186
Dinî alanda ise, krala devleti yönetirken etkili olan idare meclislerine danõşma ve
halkõn tasvibini alma mecburiyeti getirilerek ülkede tek bir Tanrõ veya tek bir ferde
mutlak güç tanõnmamõştõr.187
Eski şarkta bugüne kadar bundan daha mükemmel bir kanunnâmeye
rastlanõlmamasõ ve kanunnâmenin zamanõna göre son derece ileri hükümler içermesi,
bazõ hukuk tarihçilerini Hammurabi Kanunu�nun uygulanmasõnda şüpheye
düşürmüştür. Buna göre Hammurabi Codex�i bir nevi tedvîn modeli olarak yapõlan
ve adeta kâğõt üzerinde kalan bir hukuk külliyâtõdõr. Uygulamada bu hükümlerin
yürürlüğüne dair hiçbir vesikaya rastlanõlmamasõ kralõn bu büyük eserinin ancak bir
tasavvurdan ibaret olduğu ve hiçbir zaman gerçek bir yasa mâhiyetini almadõğõ
şeklinde değerlendirilmiştir.188 Kanunnâmenin geneline baktõğõmõzda en ince
meseleleri bile teferruatlõ bir şekilde ele almõş olmasõ -uygulanabilirliği hususundaki
bilinmezler bir kenara bõrakõlõrsa- o günkü hukuk düşüncesinin geldiği nokta
hakkõnda bize yeterli bilgi vermektedir.
Bazõ hukuk tarihçileri Hammurabi Yasalarõ ile Tevrat arasõnda bir takõm
benzerlikler kurmaya çalõşmõşlardõr.189 Buna göre, Tevrat içerdiği hükümleri
Hammurabi Kanunu�ndan almõştõr. İsrailoğullarõnõn uzun süre yaşadõğõ Kenan ilinde
Babil hukuku uzun yõllar yürürlükte kalmõştõr. Kronolojik olarak Hammurabi
Kanunu�nun Tevrat�tan önce olmasõ ve bu iki hukuk sistemi arasõndaki şaşõrtõcõ
benzerlikler hukuk tarihçilerini, Tevrat�õn Hammurabi Kanunlarõ�nõn kötü bir
kopyasõ olduğu şeklinde değerlendirmelerine yol açmõştõr. Hukuk tarihçileri arasõnda
bu konuyla ilgili olarak genelde üç görüş ortaya çõkmõştõr. Bu görüşlerden birincisi;
Tevrat doğrudan doğruya Hammurabi Kanunu�ndan alõnmõştõr. İkincisi; Tevrat
doğrudan doğruya Hammurabi Kanunu�ndan alõnmõş değildir. Fakat Hammurabi
Kanunu�na da örneklik etmiş daha iptidaî müşterek bir metinden alõnmõş ve
185 Recai Galip Okandan, Umumî Hukuk Tarihi Dersleri, İstanbul, 1952, s: 122�133, Serttaş, Hammurabi Kanunu, s: 109 186 Tosun, Hammurabi�nin Toprak Kanunlarõ, s: 134�137 187 Mebrûre Tosun, Sümer, Bâbil ve Assur�lularda Hukuk, Kanun ve Adalet Kavramlarõ ve Bunlarla İlgili Terimler, Belleten, cilt: XXXVII, sayõ:148, Ankara, Ekim 1973, s: 574�576 188 Hamide Topçuoğlu, Eski İsrail Hukukunun Menşei, Hususiyetleri ve Hammurabi Kanunu ile Olan Münasebetleri, AÜHFD, cilt: V, sayõ: 1�4, s: 308 189 Ana Britannica, Hammurabi maddesi, cilt: 10, s: 349
67
işlenmiştir. Üçüncüsü ise; her iki kanun mecmuasõ da birbirinden ilgisiz farklõ
örneklerden istifade etmişler ve zamanõn gereklerine göre yapõlan ekleme ve
çõkarmalarla kendi hüviyetlerini kazanmõşlardõr.190 Çalõşmamõzõn imkân ve sõnõrlarõnõ
dikkate alarak bu konuyla ilgili derin tahlillere girmemekle birlikte iki hususun altõnõ
önemle çizmek istiyoruz. Birincisi; hukuk tarihinde değişim ve etkileşim meselesi
oldukça karmaşõk ve problemli bir konudur. Örneğin, yukarõda Hammurabi Kanunu
ile Tevrat arasõnda kurulan ilişkinin bir benzeri de geçmişte Roma hukuku ile İslâm
hukuku arasõnda kurulmaya çalõşõlmõştõr. Hukuk sistemleri arasõnda zahirdeki bazõ
benzerliklerden yola çõkõlarak kurulmaya çalõşõlan etkileşim meselesinin bu kadar
basite indirgenmemesi gerekmektedir. Çünkü genelde bu etkileşim meselesi, ilmî bir
takõm verilerden ziyade psikolojik bazõ ön kabul ve değerlendirmelerden
kaynaklanmaktadõr. Kanaatimizce, hukuk sistemleri arasõndaki etkileşim meselesinde
insanlõğõn ortak akõl ve medeniyet tecrübesi de göz önünde bulundurulmalõdõr.
Ayrõca çeşitli doğu hukuk sistemlerinin (Hammurabi, Tevrat, Roma, İslâm vb) aynõ
coğrafyada ve birbirine yakõn õrklarda ortaya çõkmasõnõn, coğrafî ve õrkî etkilerinin
de bu benzerliklerin oluşumundaki katkõsõnõ dikkate almamõzõ gerektirmektedir.
Hammurabi Kanunu ile Tevrat arasõnda kurulan ilişki ile ilgili olarak altõnõ
çizeceğimiz ikinci husus da şudur: Yüce Allah�õn insanlara doğru yolu göstermek ve
hidayete erdirmek için peygamberleri aracõlõğõyla gönderdiği ilâhî hükümleri içeren
kutsal kitaplarõn beşerî emir ve yasaklarla aynõ kategoride değerlendirilmesi mümkün
değildir. Zaman içinde tahrife uğramõş olmakla birlikte Tevrat, Yüce Allah�õn elçisi
Musa (a.s)�ya gönderdiği ilâhî bir hitaptõr ve hiçbir beşer ürünü ile mukayesesi doğru
değildir.
Hammurabi Kanunlarõ�ndan sonra da Mezopotamya�da benzeri kanun
faaliyetleri meydana gelmiştir. Ancak bunlar kanun külliyâtõ dediğimiz �codex� den
ziyade kanunlar mecmuasõ (collection) şeklinde ortaya çõkmõştõr. Özellikle halkõn
üzerinden zulmü gidermek, can ve mal güvenliğini sağlamak ve güçlünün zayõfõ
ezmesinin önüne geçmek için çõkarõlan fermanlar ve emirnâmeler bu amaca matuf
çalõşmalardõr. Bunlar içinde de en önemlisi Babil Kralõ Ammi-saduqa�nõn
fermanõdõr.191
190 Topçuoğlu, Eski İsrail Hukukunun, s: 308�311 191 Tosun-Yalvaç, Ammi-Şaduqa Fermanõ, s: 16�17
68
2- Manou Kanunu
Manou, eski Hintlilerin dünya hükümranõ olan yedi kralõna verilen bir isimdir.
Hintliler, tanrõ Brahm�õn bu kanunu, yedi kralõn birincisine vahyettiğine inanõrlar. Bu
vahiy daha sonralarõ ezberlenerek nesilden nesile intikal etmiş ve Sanskritçe olarak
tedvîn edilmiştir. Manou Kanunu (Laws of Manou) bu tedvîn faaliyeti sonucunda
oluşmuştur. Tarihi ihtilaflõdõr. Bazõ hukuk tarihçilerine göre M.Ö. XII. asra,
bazõlarõna göre ise M.Ö. XIII. asra dayanmaktadõr. On iki bap halinde 2685
maddeden oluşan bu kanunun üslûbu şiircedir; insan hayatõnõn hem dinî hem de
medenî yönlerini tanzim etmiştir. Dinî açõdan; oruç, ilahlar için kurban, helal, haram
ve temizlik konularõnõ; medenî açõdan ise mülkiyet, adalet ve benzeri konular ile
ahlâkî kaideleri ihtiva etmiştir. Manevî müeyyideye de yer veren bu kanun İngiliz
sömürge idaresince Hindistan�õn idaresinde istifade amacõyla kullanõlmõş ve 1947
Anayasasõna kadar Hindistan�da etkisini sürdürmüştür.192
3- Bochoris Kanunu
Bochoris, Mõsõr�da 24. ailenin bir kralõ (M.Ö.712�718) olarak kendi adõyla
anõlan bu kanunu koymuştur. Bu kanun, eski Mõsõr kanunlarõndan dinî içerikli bir
takõm hükümlerin çõkarõlmasõ ile oluşturulmuştur. M.S.212 yõlõna kadar Mõsõr�da
tatbik edilmiştir. Roma İmparatoru Caracalla meşhur Fermanõ ile bu kanunu
lağvetmiş ve yerine Roma hukukunu ikame etmiştir. Bochoris Kanunu, Bâbil
kanununun ve özellikle de Hammurabi Kanunu�nun etkisi altõnda kalmõştõr.
Heredot�un naklettiğine göre, Solon bu kanundan istifade etmiştir. Hatta Roma�nõn
On iki Levha Kanunlarõ�nõn bile bu kanundan yararlandõğõ ifade edilmektedir.193
4- Dracon Kanunu
Hukuk tarihinin önemli kanun derlemelerinden biri olan Dracon Kanunu
Atina�da yapõlmõştõr. M.Ö. VII. yy.õn ortalarõnda halk tabakasõ, özellikle de çiftçiler,
şehre ait bir anayasa yapõlmasõ, örf ve âdet kanunlarõnõn kanunlaştõrõlmasõ ve
haklarõnõ elit tabakaya karşõ koruyacak hukukî düzenlemelerin yapõlmasõ isteğiyle
192 Ahmet Akgündüz, Umumî Hukuk Tarihi Ders Notlarõ, Mimoza Yayõnlarõ, Konya, 1991, s: 20, http://en.wikipedia.org/wiki/Manusmriti, http://www.fordham.edu/halsall/india/manu-full.html,ayrõca bkz: Patrick Olivelle, Manu�s Code of Law, Oxford University Pres, 2004, http://en.wikipedia.org/wiki/Dharmasastra 193 Akgündüz, Umumî Hukuk Tarihi, s: 20
69
ayaklanmõşlar, bunun üzerine de Atinalõlar bu amaçla bir komisyon teşkil etmişlerdir.
Altõ kişiden oluşan bu komisyon, elit tabakanõn zulmünden korkarak kendilerine
tevdi edilen bu işi tamamlayamamõştõr. Halkõn tekrar ayaklanmasõ üzerine bu görev
altõ kişilik komisyon üyelerinden hukukçu Dracon�a tevdi edilmiştir. Dracon,
hukukun tüm alanlarõnõ kapsayan bir düzenlemeden ziyade sadece özel yargõlamayõ
ve kuvvet kullanõlmasõnõ ilga eden bir kanun hazõrlamõştõr. Kanun hükümlerine aykõrõ
davranmanõn cezasõ idam olduğu için, Dracon katõlõkla suçlanmõş, Aristo�nun
ifadesiyle bu kanun �cezayõ ağõrlaştõrmaktan ve yetkiyi sõnõrlamaktan� başka bir işe
yaramamõştõr. Esasen Dracon özel yargõlamayõ site yargõlama erkine devrederek,
kamu yargõlamasõnõn çekirdeğini oluşturmuştur.194
5- Solon Kanunu
Dracon�un yaptõğõ çalõşma halkõn beklentilerini karşõlayamamõş ve şikâyetler
sona ermemiştir. Ülkedeki arazilerin büyük çoğunluğunun mülkiyetinin ve
yönetimdeki pek çok üyeliğin hala elit tabakanõn elinde olmasõnõn ortaya çõkardõğõ
hoşnutsuzluk üzerine M.Ö.594�de Solon harekete geçmiş ve siyasî, idarî ve iktisadî
alanda halkõn beklentilerini karşõlayacak bir dizi düzenlemeler yapmõştõr. Solon
Kanunu adõ verilen bu düzenlemeye göre siyasî alanda halk meclisleri yoluyla halkõn
yasama erkine katõlmasõnõn yolu açõlmõş, kazâî alanda hâkimlerin seçiminde halkõn
da söz sahibi olmasõ sağlanmõştõr. İktisadî alanda tefecilik ve arazi rehinini kaldõrma
gibi düzenlemeler getirilmiş, sosyal alanda ise mülkiyet hakkõnõ ilgilendiren önemli
hükümler yasama erkine kabul ettirilmiştir.195
B- Roma İmparatorluğu�nda Yapõlan Kanunlaştõrma Faaliyetleri
Roma hukuku, genellikle Roma şehrinin(site) kuruluş tarihi olarak kabul edilen
M.Ö.753 (754) yõlõndan, Doğu Roma İmparatoru Justinianus�un M.S.565 yõlõnda
ölümüne kadar geçen zaman içinde Roma�da ve Roma egemenliği altõndaki
ülkelerde uygulanmõş olan hukuktur.196 Roma hukuku, başlangõcõ Roma tarihinin
eski devirlerine kadar uzanan ve M.S. VI. yy. da Justinianus�un kanunlarõyla son
194 Akgündüz, Umumî Hukuk Tarihi, s: 21, http://www.britannica.com/eb/topic�170671/article�9031112, http://campus.lakeforest.edu/academics/greece/DAArchClas.html 195 Akgündüz, Umumî Hukuk Tarihi, s: 21, http://www.britannica.com/eb/article�6759/Solon, http://history-world.org/draco_and_solon_laws.htm 196 Karadeniz, Roma Hukuku, s: 1
70
bulan uzun bir süreç sonunda ortaya çõkmõştõr. Buna göre bu hukuk sisteminin
yaklaşõk bin yõllõk bir tarihi bulunmaktadõr. Bu süre içinde Roma hukuku ani ve
devrim denecek gelişmelerle değil, sürekli ve organik bir gelişme ile mütemadiyen
şekil değiştirmiştir. Hukuk tarihçileri bu süreyi ana hatlarõyla; Romanõn
başlangõcõndan, M.Ö. III. yy.a kadar süren eski hukuk devri, İkinci Pön Harbinden
Principatus�un kuruluşuna kadar süren klasik devir, Principatus döneminden M.S. III.
yy.�õn ortalarõna kadar süren klasik hukuk devri ve klasik hukuk edebiyatõnõn birden
bire sona ermesiyle başlayan ve Justinianus devriyle sona eren Bizans
dönemi197olmak üzere dört dönem halinde incelemektedirler.
Bu dönemler içinde Roma hukukunun tedvîniyle ilgili çok önemli adõmlar
atõlmõştõr. Bunlar içinde en önemlileri On iki Levha Kanunu ile Corpus Juris
Civilis�dir.198 Bu ikisi dõşõnda da bir takõm çalõşmalar bulunmakla birlikte bunlar hem
sistemli çalõşmalar değildir hem de resmî hüviyeti olmadõğõ için tatbiki lokal
(bölgesel) olmuştur. Örneğin; İmparatorluğun sonlarõnda şehir praetorlarõnõn
buyruklarõnõn belirli bir formda toplandõğõ Salvius Julianus adeta bir kodifikasyon
prototipi olarak kabul edilmektedir.199 Cumhuriyetin kuruluşundan elli yõl sonra,
Roma�da geçerli olan hukukun tümünü sistemli bir biçimde bir araya toplamak ve
saptamak amacõyla da bir kanunlaştõrma hareketine girişilmiştir. Ancak, o çağda
Roma toplumunda ortaya çõkan toplumsal ve siyasal karõşõklõğõn ve sõnõf kavgalarõnõn
bir sonucu olarak ortaya çõkan bu kodifikasyon, Roma hukuku tarihinde Justinianus
zamanõna kadar yapõlan tek kodifikasyon olmuştur. Roma�da bu kodifikasyondan
Justinianus�un C.I.C.�ne kadar geçen, yaklaşõk bin yõllõk süre içinde bir ikinci
kanunlaştõrma hareketine rastlanmamaktadõr.200
1- On İki Levha Kanunu
M.Ö. 451�449 yõllarõ arasõnda düzenlenen ve on iki adet levha üzerinde
toplandõğõndan dolayõ bu adõ alan kanun düzenlemesi Roma�nõn en eski kodifikasyon
197 Schwarz, Roma Hukuku Dersleri, s: 75�77 198 Hukuk tarihi eserlerinde Corpus Iuris Civilis ve Corpus Juris Civilis şeklinde kullanõmlarõ bulunmaktadõr. Keza bu derlemenin meydana getirilmesini emreden Roma İmparatoru da Iustinianus ve Justinianus şeklinde kullanõlmaktadõr. Biz tezimizde standart bir kullanõmõ sağlamak amacõyla Corpus Juris Civilis ve Justinianus kelimelerini kullanmayõ uygun gördük. 199 Honore, The Background to Justõnõan�s Codification, s: 860 200 Karadeniz, Roma Hukuku, s: 60
71
düzenlemesidir.201 Temelde patricius (soylu sõnõfõ) ile pleb (avam tabakasõ)
arasõndaki toplumsal ve siyasal çatõşmanõn hukuk alanõna yansõyan kõsmõ olarak
meydana gelmiştir.202 Çünkü Roma İmparatorluğu�nda yazõlõ kanunlarõn olmadõğõ
dönemlerde örf ve âdete göre hareket edilmekteydi. Bu örf ve âdetleri ise ancak
soylular bilirdi. Bu sebeple soylular örf ve âdetin yazõya geçirilmesine uzun yõllar
karşõ çõkmõşlardõr.203 Buna göre On iki Levha Kanunu�nun ortaya çõkmasõnda iki
temel faktör rol oynamõştõr. Birincisi: Avam tabakasõ hukuk bilgileriyle kendilerine
üstünlük kuran soylulara karşõ ayaklanmõş ve patriciuslarõn keyfî davranõşlarõna karşõ
hukukun yazõlõ olarak saptanmasõ, herkes için erişilebilir ve bilinebilir olmasõnõ
istemişlerdir. İkincisi de: Örf ve âdet hukukunu toplayõp yazõlõ olarak saptamak ve
böylece hukuk konusundaki belirsizliği ve gizliliği ortadan kaldõrmak
istemişlerdir.204 Uzun mücadeleler sonunda, M.Ö. 451 yõlõnda kurulan bir komisyon
tarafõndan hazõrlanan ve on levha üstüne yazõlan kanuna M.Ö. 449 yõlõnda iki levha
daha eklenmiş ve böylece Lex Duodecim Tabularum (on iki levha kanunu)
oluşturulmuştur.205 Bu kanunlar on iki tunç levha üzerine yazdõrõlõp Romanõn devlet
meydanõ olan Forum Romanum�a (Forum Meydanõna) dikilmiştir.206 M.Ö. 307�de
Galler�in Roma�yõ yağmalamasõ sõrasõnda imha edilinceye kadar bu levhalar orada
asõlõ kalmõştõr.207 On iki levha kanunu bir yenilik getirme düşüncesinden ziyade
eskiden beri geçerli olan örf ve âdet hukukunun yazõlõ olarak saptanmasõ yoluyla,
yürürlükte olan hukuku herkes için açõk, kesin ve anlaşõlabilir duruma getirme
düşüncesiyle hazõrlanmõştõr.208 Günümüze kadar tam metin olarak intikal etmemekle
birlikte Roma hukukçularõnõn eserlerinde rastlanan bu kanunla ilgili bölümler
toplanarak söz konusu kanunun niteliği ve kapsamõ hakkõnda az çok bilgi edinmek
mümkün olmuştur.209 Kodifikasyon deyiminin yürürlükte olan hukukun yerine
geçmek üzere yapõlan ve bu alanda geçerli olacak hukuk kurallarõnõn tümünü
toplayan bir kanunun hazõrlanmasõnõ ifade ettiği düşünüldüğünde, genel niteliği
201 Honig, Roma Hukuku, s: 7 202 Şakir Berki, Roma Hukuku, Ankara, 1949, s: 25�26 203 http://en.wikipedia.org/wiki/Twelve_Tables 204 Karadeniz, Roma Hukuku, s: 61 205 Berki, Roma Hukuku, s: 25 206 Arsal, Umumî Hukuk Tarihi, s: 286 207 http://en.wikipedia.org/wiki/Twelve_Tables 208 Karadeniz, Roma Hukuku, s: 62 209 Schwarz, Roma Hukuku Dersleri, s: 85
72
bakõmõndan On iki Levha Kanunu�nu da kanunlaştõrma faaliyeti kapsamõnda
değerlendirmek mümkündür.210
2- Corpus Juris Civilis
Roma İmparatorluğu�nun bir diğer önemli kodifikasyon faaliyeti de Corpus
Juris Civilis (CIC)�dir. Hukuk tarihinin en önemli kanunlaştõrmalarõndan biri olan bu
faaliyet, M.S.527 yõlõnda Doğu Roma İmparatorluğu tahtõna geçen Justinianus
tarafõndan yaptõrõlmõştõr.211
Doğu Roma İmparatoru Justinianus�un en önemli politikasõ Doğu Roma
İmparatorluğu içinde eski büyük Roma İmparatorluğu�nu yeniden canlandõrmaktõ.
Roma�nõn siyasî birliğini sağlayan Justinianus�un bu politikasõnõn hukuk alanõndaki
uygulamasõ, eski Roma İmparatorluk hukukunun toplanmasõ, çağõn ve toplumun
gerçeklerine uygun düştüğü oranda yazõlõ olarak saptanõp yürürlüğe konmasõ
biçiminde kendini göstermiştir.212 Çünkü Justinianus, Roma�nõn askerî gücüyle değil
hukukuyla ayakta kaldõğõnõn farkõndaydõ. Roma İmparatorluğu�nu diriltecek güç
sadece askerî bakõmdan birkaç parlak zafer değil, aynõ zamanda bu hukuk sistemini
yeni baştan düzenlemekti.
Justinianus, büyük Roma İmparatorluğu�nun siyasal bakõmdan olduğu gibi,
hukuk açõsõndan da en parlak dönemi olan Principatus döneminin hukukunu, diğer
bir ifadeyle Klasik dönem hukukunu günün gereksinimlerini karşõlayacak şekilde
yeniden geçerli kõlmak istiyordu. Bu amaçla, Justinianus�un girişimiyle yüzyõllar
boyu Roma İmparatorluğu�nda geçerli olmuş hukuku saptayan temel kaynaklar,
diğer bir ifadeyle Roma hukukçularõnõn eserleri ve Roma İmparatorunun
emirnâmeleri elden geçirilerek ayõklanõp yeniden değerlendirilmiş ve belirli bir
düzen içinde birkaç külliyât halinde bir araya toplanmõştõr.213 Bu faaliyet de
Hõristiyan yorumlarõ õşõğõnda yapõlmõştõr.214 İmparator Jüstinyen�in güçlü bir
İmparatorluk kurma sevdasõnõ �tek devlet, tek kanun, tek din� anlayõşõnda özetlemek
mümkündür. Bu anlayõşõn sonucu olarak �jus regio ejus religio� (Kral kim ise din
O�dur) şeklinde formülleşen ve uygulamada modern çağa kadar ön planda olan
210 Karadeniz, Roma Hukuku, s: 61�62, Honig, Roma Hukuku, s: 19�21 211 Honore, The Background to Justõnõan�s Codification, s: 864 212 Schwarz, Roma Hukuku Dersleri, s: 9 213 Karadeniz, Roma Hukuku, s: 47�48 214 Honore, The Background to Justõnõan�s Codification, s: 865
73
halkõn kral�õn dininden olmasõ ilkesi215 hukukta birliğin Corpus Juris Civilis ile
sağlanmasõnõ doğurmuştur. Böylece tek bir dinin (Hõristiyanlõk) ve tek bir kanunun
(Corpus Juris), tek bir devlette (Roma İmparatorluğu) uygulanmasõ hedeflenmiştir.
Esasen Corpus Juris, Roma hukukunun sistemli bir şekilde derlendiği ilk
kodifikasyon çalõşmasõ değildir. Justiniaus�a kadar olan dönemin hukuk tarihi
açõsõndan genel özelliği hukuk kaynaklarõnõ toplama şeklindedir.216 Roma hukuku
Ulpianus, Paulus, Modestinus ve Gaius gibi hukukçularõn eserlerinin kanun gibi
uygulanmasõ ve Leges adõ verilen imparator emirnâmelerinin (constitutiones)
uygulandõğõ hukuk sisteminden oluşmaktaydõ. Bu iki hukuk müdevvenatõnõn farklõ
hukuk kültürüne sahip hâkimler ve çalõşma biçimleri farklõ olan hukuk hocalarõ
tarafõndan kullanõlmasõndaki güçlükler karşõsõnda önce İmparator emirnâmelerini
toplayan bir takõm çalõşmalar yapõlmõş217 daha sonra da klasik hukukçularõn
eserlerinin çok olmasõ ve bunlardaki farklõ hükümlerin ortaya çõkardõğõ karõşõklõğõ
önlemek için, zaman zaman bu hukukçulardan bir kõsmõnõn eserleri yasaklanmõştõr.218
İmparator emirnâmelerini toplayan başlõca üç çalõşma yapõlmõştõr. Bunlar
sõrasõyla; 294 yõlõnda İmparator Hadrianus�tan İmparator Diocletianus�a kadar olan
İmparator Emirnâmelerini toplayan Codex Gregorianus,219 294 yõlõnda sadece
İmparator Diocletianus�un emirnâmelerinin derlenmesiyle oluşan Codex
Hermogenianus220 ve 438 yõlõnda yapõlan ve 16 kitaptan oluşan Codex
Theodosianus�dur.221 Yaklaşõk üç bin kadar emirnâmeyi içeren bu codex, ilk iki
codex�i tamamlayan bir derleme görünümündedir.222 Doğu Roma İmparatorlarõndan
II. Theodosus�un (401�450) adõnõ taşõyan bu derleme,223 Batõ Roma İmparatoru III.
Valentinianus (425�455) tarafõndan da kabul edilmiş ve Roma�nõn Batõ kõsmõ için
uygulanmasõ zorunlu kanun olarak ilan edilmiştir.224 Bu üç codex�den Codex
Theodosianus, Roma hukukunun sistemli bir şekilde tedvîn edilmeye başlandõğõ ilk
çalõşma olup, 1804 tarihli Code Napoleon ve 1912 tarihli İsviçre kodifikasyonuyla 215 Saffet Köse, Din Özgürlüğü ve Barõş Yolunda İki Farklõ Tecrübe, İslâm Hukuku Araştõrmalarõ Dergisi, sayõ: 5, 2005, s: 20 216 Belgin Erdoğmuş, Roma Hukuku, İstanbul, 1992, s: 72 217 Karadeniz, Roma Hukuku, s: 73 218 Erdoğmuş, Roma Hukuku, s: 73 219 Ballentine, Law Dictionary, s: 234 220 Karadeniz, Roma Hukuku, s: 73 221 Okandan, Umumî Hukuk Tarihi Dersleri, s: 433 222 Berki, Roma Hukuku, s: 52, Erdoğmuş, Roma Hukuku, s: 73 223 Işõn Demirkent, Bizans maddesi, DİA, 6/232 224 Arsal, Umumî Hukuk Tarihi, s: 481
74
zirveye ulaşan (Roma hukukunun) kanunlaştõrma faaliyetlerinin ilk adõmõnõ
oluşturmuştur.225
İmparator Justinianus, 13 Şubat 528�de bir ferman yayõnlayarak Roma
hukukunun tedvîn edilmesini ve bunun için de başkanlõğõnõ Tribonianus�un
yürüteceği hukukçulardan oluşan on kişilik bir komisyon kurulmasõnõ emretmiştir.226
Bu komisyon ilk olarak Justinianus zamanõna kadar Batõ ve Doğu Roma
İmparatorlarõ tarafõndan çõkartõlmõş bütün fermanlarõ (Constitutio�larõ) gözden
geçirip incelemiş ve tasnif etmiştir. Bu tasnif sonucunda komisyon, bu fermanlarõn
bir kõsmõnõ kõsaltmõş, bir kõsmõna ilaveler yapmõş, uygulama imkânõ olmayanlarõ
çõkarmõş ve bu suretle ortaya konulan fermanlarõ yayõnlanma sõralarõna göre tedvîn
ederek bir fermanlar koleksiyonu meydana getirmiştir.227 Codex Justinianus adõ
verilen bu fermanlar koleksiyonu 16 Nisan 529�da yürürlüğe girmek üzere 7 Nisan
529�da Summa Republicae adõ verilen bir fermanla resmen kanun olarak ilan
edilmiştir.228 Günümüze kadar intikal eden, bu codex�in ilk nüshalarõ değil, 534
yõlõnda yeniden gözden geçirilerek tadil edilmiş nüshalarõdõr.229
Birinci Codex�in neşrinden sonra hukukçular arasõnda ihtilaflõ olan hukukî
meseleleri, imparatorluk otoritesine istinaden halletmek üzere Justinianus elli kadar
ferman neşretmiş ve bu fermanlarda hukukî bakõmdan yürürlük imkânõ kalmayan
birçok kaideyi lağvetmiştir. Quinquaginta decisiones (Elli Karar) adõ verilen bu
fermanlar müdevven olarak günümüze ulaşmamõşsa da tashih edilmiş codex�de yer
almõştõr.230
Codex�in yayõnlanmasõndan bir sene sonra, 530�da çõkartõlan bir fermanla
Justinianus, Tribonianus�a eski dönemlerin fetva hakkõna (jus respondendi) sahip
hukuk âlimlerinin eserlerinden alõnacak önemli parçalardan oluşan bir compilatio
(derleme) işini vermiştir. Buna göre Tribonianus başkanlõğõndaki heyet Roma
hukuku âlimleri tarafõndan yazõlmõş bütün eserleri gözden geçirerek önemli olan
parçalarõ, büyük hukukçularõn hukukî bir esas, müstakil bir kaide ihtiva eden
fikirlerini ayõrõp, bunlarõ sõralamõşlar ve bu şekilde hukuk âlimlerinin rey ve fikirleri 225 Joseph H. Drake, The Justinian Codifõcation Commission of 528 A.D., Michigan Law Review sayõ: 28/2, Aralõk 1928, s: 129. 226 Honore, The Background to Justinian�s Codification, s: 865�866 227 Arsal, Umumî Hukuk Tarihi, s: 483 228 Honig, Roma Hukuku, s: 56, Arsal, Umumî Hukuk Tarihi, s: 482 229 Karadeniz, Roma Hukuku, s: 49 230 Arsal, Umumî Hukuk Tarihi, s: 483
75
büyük bir mecmua teşkil etmiştir. Bu mecmuaya Digesta veya Pandectae ismi
verilmiştir. Elli kitaptan (Libri) müteşekkil bu eserde her kitap fasõllara (Titules), her
fasõl parçalara (Fragmenta) ve her parça da paragraflara ayrõlmõştõr.231 Bazõ hukuk
tarihçilerine göre Digesta projesi Justinianus�un Batõ�yõ yeniden ele geçirme
projesinin bir ürünüdür.232
Roma hukukunun kanunlaştõrma sürecindeki bir diğer önemli aşama da
İnstitutiones�dir. Bu kelime, hukuk müesseseleri (hukuk kurumlarõ) anlamõna
gelmektedir. Bu derleme, uygulanan hukukun ana hatlarõnõ belirli bir düzen içinde
saptamak, bir başka deyişle, uygulanan hukuk hakkõnda genel bilgi vermek amacõyla
hazõrlanmõştõr.233 Digesta�nõn birkaç ciltlik büyük bir eser olmasõ, hukuk tahsiline
yeni başlayanlar için anlaşõlmasõ zor bir durum oluşturmuştur. Digesta�nõn tecrübeli
hukukçularõn anlayabileceği cinsten bir eser olmasõ üzerine Justinianus, Roma
hukukunun en önemli kaidelerini ihtiva eden muhtasar bir eser yazõlmasõnõ hukukçu
Tribonianus�a emretmiş ve böylece bu eser meydana gelmiştir. Oldukça muhtasar
tarzda kaleme alõnmasõ sebebiyle bu eser hukukun bütün konularõnõ kapsamamõştõr.
Örneğin; boşanma, gayr-i menkul rehini, ipotek ve uzun müddetli icar gibi konular
bu eserin kapsamõ içinde değildir.234
Codex, Digesta ve İnstitutiones�lerin yayõnlanmasõndan sonra Justinianus otuz
yõl kadar yaşamõştõr. Bu sürede kendisi pek çok yeni ferman (Constitutio)
neşretmiştir. Bu fermanlarõn büyük bir kõsmõ Roma hukukunun esaslarõnõ õslah ve
tadil edici mâhiyette olmuştur. Justinianus�un vefatõndan sonra bu fermanlar
Novellae adõ verilen mecmualarda toplanmõştõr.235
Corpus Juris adõ, Justinanus tarafõndan konulmuş değildir. Ortaçağda bu tabir
yavaş yavaş kendini kabul ettirmeye başlamõş ve 1583�de Romanist bir Fransõz
bilgin, Dionysius Gothofredus (1549�1622) bu müdevvenâtõ �Corpus Juris Civilis�
başlõğõ altõnda yayõnlamõştõr.236 Bu başlõk Orta Çağõn diğer büyük bir hukuk
müdevvenatõ olan Hõristiyan kilise hukukunu toplayan Corpus Juris Canonici�ye237
231 Koschaker, Roma Hususî Hukukunun Ana Hatlarõ, s: 29�30 232 Honore, The Background to Justinian�s Codification, s: 868 233 Karadeniz, Roma Hukuku, s: 49�50 234 Arsal, Umumî Hukuk Tarihi, s: 486�487, Berki, Roma Hukuku, s: 53�54 235 Arsal, Umumî Hukuk Tarihi, s: 487, Drake, The Justinian Codification Commission, s: 129 236 Okandan, Umumî Hukuk Tarihi Dersleri, s: 436 237 6 bölümden oluşan, Corpus Iuris Civilis�i örnek tutarak toplanmõş Ortaçağa ait başlõca kilise hukuk kaynaklarõdõr. Corpus Iuris Canonici, gelenek ve öz bakõmõndan bütünlük gösterirse de, hukuk değeri
76
karşõlõk olarak kullanõlmõştõr. Corpus Juris Civilis hususî hukuku ihtiva ettiğinden
�civilis� kelimesi de hususî hukuk kodifikasyonlarõnõ belirtmek için kullanõlmõş ve
bu tarz kodifikasyonlara medeni kanun238 diye tercüme edilen �code civil� ismi
verilmiştir.239
Corpus Juris Civilis, pratik bakõmdan tatbik edilecek bir kanun kodu olarak
düşünülmüş olmakla birlikte bunun daha çok hukuk ilmine ait bir kitap olarak
incelenmesi gerekmektedir. İlk üç kõsmõnõn Latince olarak yazõlmõş olmasõ sebebiyle
uygulamada Bizans şehrindeki bazõ makamlarõn dõşõnda bir kanun olarak
uygulanmasõ çok zor olmuştur. Çünkü Latince olarak yazõlmasõna karşõlõk ülkenin
konuşulan dilinin Yunanca olmasõ ve Doğu Roma İmparatorluğu�nda sadece aydõn
sõnõfõn Latince bilmesi bu zorluğun en başta gelen sebebidir. Ayrõca hacim itibariyle
de çok büyük olmasõ uygulamada sorun çõkartmõştõr. Çünkü orta sõnõf bir hukukçu
için bu kadar büyük bir malzemeyi hafõzada tutmak imkânsõzdõ. Nitekim Doğu Roma
İmparatorluğu�nda uygulamada Corpus Juris Civilis�in yerine daha kõsa Yunanca
nüshalarõn ikame edilmesi uzun sürmemiştir. Corpus Juris Civilis uygulamadan
ziyade hukuk mekteplerinde hukuk öğretimi konusunda kullanõlmõştõr.240
yönünden bir bütünlük göstermez. Corpus Iuris Canonici�de yer alan hukukî hükümler, öteki kilise hukuku ile birlikte 1918�de Codex Iuris Canonici�nin kabulü üzerine hükümsüz kalmõştõr. Türk Ansiklopedisi, c: 11, s: 175�176. Katolik Kilisesinin âlimleri tarafõndan icat edilen bu hukuk sistemini iyi derecede bilen âlimlere de �Doctor utrius que juris� (İki Hukuk Âlimi) unvanõ verilmiştir. Arsal, Türk Tarihi ve Hukuk, İstanbul, 1947, s: 8. Hõristiyan Hukuk Sistemiyle ilgili olarak ayrõca bkz: Tuncay Başoğlu, Hõristiyan Hukuku, İslâm Hukuku Araştõrmalarõ Dergisi, 9/2007, s: 25�66 238 �Medeni Hukuk terimi, Almanca Bürgerliches Recht, Fransõzca Droit Civil ve İtalyanca Diritto Civile�nin karşõlõğõ olup bunlardaki �civil� �civile� sözcükleri bu dillerde �şehir, kent� anlamõna gelen �cite� veya �citta� ile ilgilidir. Böylece droit civil ve diritto civile,�Hemşeriler hukuku� anlamõna gelmektedir. Bunlarõn aslõ da Roma Hukukunun �Jus civile�sidir; Romalõ hemşerilere uygulanan hukuk demektir. Bilindiği üzere, zamanla Roma, cite diğer bir ifadeyle �şehir devleti� olmaktan çõkarak, koca bir imparatorluğa dönüşmüştür. Bu nedenle cite çağõndaki �hemşerilik� kavramõnõn yerini �vatandaşlõk, yurttaşlõk� kavramõ almõştõr. Bununla birlikte Jus civile, uzun süre �fakat bu defa sadece Roma kenti hemşerilerine değil Roma İmparatorluğu bünyesindeki- bütün Romalõ yurttaşlara uygulanmaya devam etmiştir. Jus civile adõ değişmemekle birlikte bu, artõk anlam ve kapsam bakõmõndan yalnõz �yurttaşlar hukuku�, �vatandaşlar hukuku� durumunu almõştõr. Şimdi Medeni Hukuk bu anlamda kullanõlmaktadõr. Almanlar buna �Bürgerliches Rech� diğer bir ifadeyle �Vatandaş Hukuku� diyorlar. Çünkü Bürger, Almanca�da vatandaş anlamõna gelmektedir. Türkiye�ye gelince, terim bakõmõndan durum, Batõdaki gelişme ile benzerlik göstermektedir. Arapça �medeni� kelimesi, şehir, kent anlamõna gelen �Medine� sözcüğünden gelmekte olup �şehre ait, şehre mensup� demektir. Durum bu olunca �Medeni Hukuk�,�Şehirliler Hukuku, şehre ait hukuk� anlamõnõ taşõr. Yani batõda görülen kavram oluşu bizde de aynõ şekilde olmuştur.� Hõfzõ Veldet Velidedeoğlu, Hukukta Tarihçilik ve Medeni Kanunlarda Değişme Zorunluğu, s: 3�4 239 Schwarz, Roma Hukuku Dersleri, s: 35 240 Koschaker, Roma Hususî Hukukunun Ana Hatlarõ, s: 27�29
77
Batõ Roma İmparatorluğu�nda da Corpus Juris Civilis�in hiçbir zaman
yürürlüğe girmediği genellikle kabul edilmektedir. Yürürlükte olan bundan ziyade
Codex Theodosianus�a dayanan hukuktur.241
Roma hukuku, kendinden sonraki pek çok hukuk sistemini özellikle Avrupa�da
XII. ve XIII. yy.daki Bologna Hukuk Okulu�nun açõlmasõyla derinden etkilemiştir.
Bologna Hukuk Okulu�nda Roma hukukunun sistemli bir şekilde yeniden
öğretilmesi, bu okuldan yetişen öğrencilerin Avrupa�nõn dört bir tarafõnda bu hukuk
sistemini uygulamalarõna neden olmuş ve böylece XVIII. ve XIX. yy. hukuk
faaliyetlerinin temelini Roma hukuku oluşturmuştur.242 Öyle ki Yeniçağõn hukukî
faaliyetlerinin temelinde Ortaçağõn üç önemli metninin ilham kaynağõ olduğu kabul
edilmektedir. Buna göre dinde İncil, felsefede Aristo ve hukukta da Corpus Juris
Civilis�den oluşan harmoni Ortaçağ Batõ Düşüncesini derinden etkilemiş bu da
XVIII.�XIX. yy.daki felsefi ve hukukî düşüncenin oluşumuna en önemli katkõyõ
yapmõştõr.243 Bazõ hukuk tarihçileri kanunlaştõrma faaliyetini Roma hukuku ile
başlatmakta ve Roma hukuku ile sona erdirmektedir. Örneğin; Meşhur hukuk
tarihçisi Sir Henry Maine (1822�1888)�ye göre hukuk tarihindeki kanunlaştõrma
faaliyeti, Roma hukukunun sistemli bir şekilde ilk defa tedvîn edildiği Corpus Juris
Civilis ile başlamõş ve yine kanunlaştõrma zincirinin son halkasõ olan İsviçre Medeni
Kanunu ile (Roma hukukunun XX. yy.daki son temsilcisi) son bulmuştur. Maine�ye
göre Roma hukuku �code� ile başlayan ve �code� ile sona eren bir hukuk sistemi
olmakla dünyadaki diğer hukuk sistemlerine karşõ üstünlüğünü bir kez daha ilan
etmiştir.244 Maine�nin görüşleri kõsmen doğru olmakla birlikte Roma hukuku code ile
başlayõp code ile sona eren bir hukuk sistemi değildir. Milattan Öncesine dayanan
bin yõllõk bir gelişim tarihi bulunan Roma hukuku bu sürede pek çok aşamadan
geçmiş ve ulaştõğõ engin tecrübe ve değişim sonrasõ kanunlaştõrma yoluyla belirli bir
disiplin kazanmõştõr. Kanunlaştõrma olgusu da eğer hukuku Roma ile başlatõrsak
belki doğru olabilir. Roma hukukunun insanlõk ortak paydasõndaki önemini göz ardõ
etmemekle birlikte kanaatimizce hukuk Roma ile başlamamõştõr. Roma�nõn hukuk
241 Ali Şafak, İslâm Hukukunun Tedvîni, Erzurum, 1977, s: 128 242 Koschaker, Roma Hususî Hukukunun Ana Hatlarõ, s: 16 243 Drake, The Justinian Codifõcation Commission, s: 130 244 Drake, The Justinian Codifõcation Commission, s: 125
78
sisteminden çok daha önce başka hukuk sistemlerinde de kanunlaştõrma faaliyeti
meydana gelmiştir.
Roma hukukunun asõl önemli etkisi Kõta Avrupasõ hukuk sistemlerinin
gelişimine olan etkisidir. Codex Theodosianus ile başlayan Roma hukukundaki
sistemli kanunlaştõrma faaliyeti, bundan yaklaşõk yüz yõl sonra Justinianus
kanunlaştõrmasõyla devam etmiş, Roma İmparatorluğu�nun yõkõlmasõndan sonra da
Lex Romana Visigothorum ve Lex Romana Burgubdionum şeklinde Barbar
Kavimler245 için yol gösterici olmuştur.246 VI. yy.da Batõ Gothlarõn Code of Alaric,247
VII. yy.da Fuero Juzgo,248 XIII. yy.da Alfonso�nun Sieta Partidas�õ, XVI. yy.da II.
Philip Code�u, XIX. yy.õn başõnda Code Napoleon ve XIX. yy.õn sonunda İsviçre
kodifikasyonu Roma hukukunun Kõta Avrupasõ�ndaki kanunlaştõrma faaliyetlerine
etkisinin bir sonucudur.249 Ancak, Roma hukukunun birçok alanlarda çağdaş hukuk
sistemlerine etkisi, bu hukukun Justinianus zamanõnda hazõrlanan metinlerdeki
biçimiyle değil, Justinianus�tan sonraki çeşitli dönemlerdeki Roma hukukuna ilişkin
öğreti (doktrin) ve uygulamalarõn bu hukuka kazandõrdõğõ biçimlerle olmuştur.250
245 Romalõlar kendilerinden başka toplumlarõ Barbar diye nitelendirirlerdi. Bunlarõn hukuk sistemlerine de genel manada Barbarlarõn Roma Kanunlarõ (Römische Gesetze der Barbaren) adõ verilmiştir. Koschaker, Roma Hususî Hukukunun Ana Hatlarõ, s: 27 246 Gale, Savigny and the Historical School, s: 124, Honore, The Background to Justinian�s Codification, s: 863 247 Vizigot kralõ II. Aleric�in emriyle hükümdarlõğõnõn yirmi ikinci senesinde 506 yõlõnda hazõrlanan kanun derlemesidir. İçerik itibariyle o güne kadar gelmiş Roma Hukuk kurallarõnõn yeni baştan derlenmesi suretiyle oluşturulmuştur. Daha detaylõ bilgi için bkz: Jose-Domingo Rodriquez Martin, A Handbook for Alaric�s Codification, Exeter, 1999 248 Latince pazaryeri anlamõndaki �forum� dan gelen bu kelime, Ortaçağda, İspanya�da krallar, soylular ya da piskoposlar tarafõndan bir kente verilen ayrõcalõk belgesi anlamõna gelmekteydi. Bu kelime aynõ zamanda mahkeme veya gerek örf gerekse yazõlõ kanun anlamõna da gelmekteydi. Kente tüzel kimlik kazandõran fuero ayõca yerel gümrük vergilerinin ve öteki ayrõcalõklarõn tanõnmasõnõ da sağlamaktaydõ. Fuero kente vergi koyma ve kendi kendini yönetme hakkõnõ da tanõyabilirdi. Vizigotlarõn yasa derlemesi de Liber Iudiciorum (Yasalar Kitabõ) da Ortaçağda Fuero Juzgo olarak bilinmekteydi. Belediyeler için verilen fuero municipale�lerin gerek çeşitliliği ve çokluğu, gerekse kentlerin bu yolla elde ettikleri ayrõcalõklara sahip çõkmalarõ nedeniyle, İspanya�nõn siyasal, yönetsel ve hukuksal tarihinde fuero�larõn önemli etkisi olmuştur. Hõristiyanlarõn İspanya�yõ Müslümanlardan geri almasõ sõrasõnda (XI�XV. yy) bazõ Hõristiyan krallar, fethedilen kentlere yerleşimi özendirmek, yasal ve yönetsel düzenlemeleri, krallõğa bağlõ olmakla birlikte merkezin çok uzağõnda bulunan sõnõr kentlerinin durumuna uyarlamak amacõyla buralara özel ayrõcalõklar tanõmõşlardõr. XI. ve XIV. yy. arasõnda bu amaçla yaklaşõk 800 fuero verilmiştir. En eski fuero�lar Fuero Juzgo (694) , Fuero Real (1255) ve Fuero Viejo de Castilladõr (1356). Fuero Juzgo 694 tarihli Lex Visigothorum (Visigotlar Kanunu)un çevirisidir. Fuero Viejo de Castilla asilzadelere ait kanunlarõ içine almaktaydõ. Fuero Real ve Fuero Viejo de Castilla XIX. yy.da medeni kanunun derlenmesine kadar kõsmen yürürlükte kalmõştõr. Bask eyaletlerinin Fuerosu da 1876�ya kadar yürürlükte kalmõştõr. Ana Britannica, 9/188, Türk Ansiklopedisi, 17/59 249 Drake, The Justinian Codifõcation Commission, s: 131 250 Karadeniz, Roma Hukuku, s: 2
79
1345�de Selanikli bir yargõç olan Constantin Harmenopoulos�un
Thessaloniki�de yerel hukuku tedvîn ettirdiği Hexabiblos da en son Bizans hukuk
külliyâtõ olarak kabul edilmektedir.251
C- Uzakdoğu ve Asya�da Yapõlan Kanunlaştõrma Faaliyetleri
1- Tang Hanedanlõğõ Kanunu
M.S. 618�907 tarihleri arasõnda Sui Hanedanlõğõ�nõn ardõndan Çin�e egemen
olan Tang hanedanlõğõ zamanõnda meydana getirilen büyük kanun derlemesidir. Tang
Code yalnõzca Eski Çin�in en önemli kanun derlemesi değil aynõ zamanda
Uzakdoğudaki feodal yönetimler için yasama faaliyetlerinde etkileri olan çok önemli
bir hukukî çalõşmadõr. Bu kanun derlemesinin etkisi hukukî alanla sõnõrlõ kalmamõş
siyasî, ekonomik ve kültürel alanlarda da büyük etkileri olmuştur. M.S. 624 yõlõnda
başlayõp 637 yõlõnda sona eren bu çalõşma, Çin tarihinin (hatta Uzakdoğunun) birkaç
kanun çalõşmasõndan biri olmasõ sebebiyle Çin hukuk sisteminin temsilcisi olarak
kabul edilmektedir. Gerek Uzakdoğuda gerekse Çin�de uzun yõllar süresince
yönetime sõnõrlõ sayõda hanedanõn egemen olmasõ, bu hanedanlarõn da geleneksel Çin
yaşam tarzõna müdahil olmamalarõ Çin�de ve Uzakdoğu�da çok fazla kanun
düzenlemesi olmamasõnõn en önemli sebebidir. Tang Code temelde devlet gücünün
tüm ülkede hâkim kõlõnmasõ hedefiyle hazõrlandõğõndan dolayõ çok sert hükümler
getirmiştir. Yönetime karşõ gelenler idam cezasõna çarptõrõlmõş, devlet malõna,
arazisine veya hanedan üyelerine zarar verenler çok sert cezalara maruz kalmõşlardõr.
Ayrõca hastalara yanlõş ilaç veren doktorlar ve halka çürük ve zararlõ yiyecek satan
esnaf iki yõl hapis cezasõna çarptõrõlmõştõr. Devlet memurlarõnõn rüşvet almasõ da yine
çok sert cezalarla karşõlõğõnõ bulmuştur. Getirilen düzenlemelerle toprağõn ekilip
biçilmesi, mahsulün israf edilmeden ve stokçuluğa yol açmadan halka eşit olarak
dağõtõlmasõ sağlanmõş, adil vergi sistemi getirilerek, vergi vermeyenler
cezalandõrõlmõştõr. Böylece Çin ekonomisinin gelişmesi konusunda büyük mesafeler
alõnmõştõr. Çin�de çok çeşitli din ve öğretilere karşõlõk Budizm ve Taoizmin dõşõndaki
inançlar yasaklanmõş, Budist ve Taoist mabetlere saldõrmak suç sayõlmõş, Buda
heykellerine zarar verenler bir yõl hapis cezasõyla cezalandõrõlmõştõr. Bu düzenlemeler
Çin�de özellikle Budizmin devlet eliyle desteklenmesini sağlamõş bu da Çin�in 251 Eugenia Dacoronia, The Development of the Greek Civil Law: From its Roman-Byzantine Origins to Its Contemporary European Orientation, European Review of Private Law, sayõ: 5, 2003, s: 662
80
kültürel yapõsõna etki etmiştir. Ayrõca bu dinleri çõkardõklarõ kanunlarla destekleyen
Tang Hanedanlõğõ, bu dinler sayesinde halk tabakasõnda meşruiyet de kazanmõşlardõr.
Pek çok alanda düzenleme getirmiş olmasõna rağmen, hukuk tarihinde daha ziyade
bir ceza kanunu olarak bilinen bu kanunlaştõrma faaliyeti uzun yõllar Çin�de
yürürlükte kalmõş ve sonraki pek çok kanun düzenlemesinde model rol görevini ifa
etmiştir.252
2- Qing Hanedanlõğõ Kanunu
Çin�in siyasî tarihinde önemli bir yer işgal eden Qing Hanedanlõğõ (1644�1912)
aynõ zamanda Çin İmparatorluğu�nda egemen olan son hanedanlõktõr. Qing Code,
temelde Qing Hanedanlõğõ�ndan önce Çin�de hüküm sürmüş Ming Hanedanlõğõ�nõn
hukuk sistemine dayanmaktadõr. Ancak kanun tekniği bakõmõndan daha sistematik
oluşu, cezalarõn ağõrlõğõ ve başta bulunan Qing Hanedanlõğõ�nõn bu Code�u
uygulamadaki sõkõ takibi, Çin hukuk tarihi açõsõndan bu Code�un ayrõ bir öneme
sahip olmasõnõ sağlamõştõr. 270 yõl Çin�de uygulanmõş olan bu Code�un kendisinden
önceki Code�lara göre en önemli özelliği ceza hukuku alanõnda son derece ayrõntõlõ
hükümler getirmiş olmasõdõr. 1810 yõlõnda İngilizceye 1812 yõlõnda da Fransõzcaya
tercümesi yapõlan Qing Code, Avrupa kõtasõnda Çin hukuk sistemine hayranlõk
uyandõracak derecede bir ilginin doğmasõna yol açmõştõr. 253
3- Cengiz Han Yasasõ
Moğol İmparatorluğu�nun hukuk ve askerlik işlerini düzenleyen kanunlar
�Cengiz Han Yasasõ� olarak bilinmektedir. Esasen bu yasanõn tamamõ bizzat Cengiz
Han tarafõndan konulmamõş, nesilden nesile aktarõlan Moğol hukuk ve törelerinin bir
kurallar mecmuasõ halinde düzenlenmesiyle oluşmuştur. Cengiz Han kağan seçildiği
1206 kurultayõnda bu kurallara bazõ ilaveler yapmõş ve bunlarõ resmen yürürlüğe
252 Limin Wang, The Tang Code and the Early Social Development of The Tang Dynasty, US-China Law Review, cilt: 2, sayõ: 7, s: 22�27 253 William P. Alford- Chang Wu, Qing China and the Legal Treatment of Mental Infirmity: A Preliminary Sketch in Tribute to Professor William C. Jones, Washington University Global Studies Law Review, sayõ: 2, 2003, s:187�192, William C. Jones, Theft in the Qing Code, The American Journal of Comporative Law, cilt: 30, sayõ: 3, 1982, s: 499�521, http://www.indiana.edu/~g380/Laws.pdf, http://en.wikipedia.org/wiki/Great_Qing_Legal_Code, John W. Head, Codes, Cultures, Chaos and Champions: Common Features of Legal Codification Experiences in China, Europe and North America, Duke Journal of Comparative and International Law, cilt: 13, sayõ: 1, 2003, s: 10�16, 22�31
81
koymuştur. Bu nedenle bu yasalar hukuk tarihinde Cengiz Han Yasasõ olarak kabul
edilmektedir. Cengiz Han�õn siyasî birliği sağlamasõndan önce Moğollar yazõya
geçirilmemiş örf ve âdet hukukuna göre yaşamaktaydõlar.254 Yasa, otuz üç defter
halinde düzenlenmiş ve Moğol hazinesinde saklanmõştõr. Yasayõ uygulama görevi de
bu kanunlarõ en iyi bilen oğlu Çağatay�a verilmiştir. Timurlular dâhil İslâmiyet�i
kabul eden Moğol hanedanlarõ bu yasalarõ özenle takip etmişlerdir. Yasanõn Cengiz
Han ve halefleri açõsõndan önemi, oldukça sert hükümleri ile ulusun birliğini
korumasõ, iç huzur ve asayişi sağlayarak büyük fetihler için alt yapõ
oluşturmasõdõr.255 Cengiz Han Yasasõ bir kitap halinde tam olarak zamanõmõza
intikal etmemiş ancak Moğol tarihine dair eserlerde, özellikle Yuan Chao Psihi (XII.
yy.)�nin Moğollarõn Gizli Tarihi, Reşîdüddîn Fazlullah-õ Hemedânî�nin (718/1318)
Cami�ü�-tevârîh�i, Atâ Melik Cüveynî�nin (681/1283) Târîh-i Cihângüşâ�sõ ve
İbnü�l-İbrî�nin (685/1286) Ebu�l-Ferec Tarihi (Makhtebhanuth zabhne) gibi
eserlerde çeşitli maddelerine yer verilmiştir. Cengiz Han Yasalarõ gerektiğinde çok
acõmasõz bir şekilde uygulanmõştõr. Cinayet, soygun, kasõtlõ olarak yalan söylemek,
zina, cinsel sapõklõklar, büyü ile kötülük yapmak, çalõnmõş bir malõ saklamak gibi
suçlarõn cezasõ idam olarak belirlenmiştir.256
Moğol tarihi ve dünya siyasî tarihi açõsõndan Cengiz Yasa�sõnõn hukukî
olmaktan ziyade siyasî ağõrlõğõ daha fazladõr. Daha birkaç yõl öncesine kadar
birbirleri ile sürekli mücadele edip göçebe halde yaşayan bozkõr aristokrasisi, bir
kişinin emrine boyun eğerek devletleşme yolunda bir birlik meydana getirmiştir. Bu
yolda, devlet başkanõnõn hâkimiyet iradesinin ifadesi olan Yasa, kudretli bir araç
vazifesi görmüştür. Bu sebeple Cengiz Yasasõ�na tek bir ana fikir hâkim olmuştur o
da kendi içinden tek bir millet yaratma düşüncesidir. Hukuk sistematiği açõsõndan
incelenmesi de mümkün olmakla birlikte tarihî açõdan siyasî sonuçlarõ hukukî
sonuçlarõndan çok daha etkili olmuş bir kanun derlemesidir.257
254 Curt Alinge, Moğol Kanunlarõ, çev: Coşkun Üçok, AÜHFD, cilt: 10,sayõ: 1�4, 1953, s: 688 255 Alinge, Moğol Kanunlarõ, cilt: 10, s: 691 256 Mustafa Kafalõ, Cengiz Han maddesi, DİA,7/369, Kanunun tam metni için bkz: Alinge, Moğol Kanunlarõ, cilt: 11, s: 527�542, Aknerli Grigor, Moğol Tarihi, çev: Hrand D.Andreasyan, s: 3, İstanbul, 1954 257 Alinge, Moğol Kanunlarõ, cilt: 11, s: 527
82
D- Kõta Avrupasõ�nda Yapõlan Kanunlaştõrma Faaliyetleri
1- Prusya Kanunlaştõrmasõ
Kõta Avrupasõ�nda XVIII. yy.da görülen ilk kanunlaştõrma faaliyeti Prusya
Genel Memleket Kanunu�dur (Allgemeines Landrecht für die Preussischen Staaten-
ALR ).258 Prusya Kralõ Büyük Frederic kral olduktan sonra ülkesinde idarî ve hukukî
bir takõm reformlara girişmiş ve bu amaçla ülkenin her tarafõnda uygulanacak bir
medeni kanun hazõrlanmasõnõ emretmiştir.259 Prusya kanunlaştõrmalarõnda Kral
Frederick kadar önemli bir diğer şahsiyet de Frankfurt Üniversitesi hukuk
profesörlerinden Samuel von Cocceji�dir (1679�1755). 1704 yõlõnda üniversitedeki
görevinden istifa ederek Prusya Adalet bakanlõğõnda çalõşmaya başlayan Cocceji,
çeşitli görevlerden sonra 1738�de Prusya Adalet bakanõ olmuştur. Bakan olduktan
sonra yõllarca savunduğu fikirlerini uygulamaya koymuş ve Prusya�nõn hukukî
reformlarõnõn baş mimarõ olmuştur. Cocceji, mahkeme kararlarõnõn çok farklõ olmasõ
sebebiyle mahkemelerin birleştirilmesini ve tüm ülkede tek bir hukuk sisteminin
yürürlükte olmasõnõ savunmaktaydõ.260 Cocceji�nin görüşleri doğrultusunda Kralõn
emriyle bir komisyon kurulmuş, bu komisyon ilk olarak 1751 tarihli Kambiyo
Kanunu ile 1781 tarihli Hukuk Usûlü Muhâkemeleri Kanunu�nu hazõrlamõştõr.261
Komisyonun esas önemli faaliyeti ise Allgemeines Landrecht veya Preussisches
Landrecht adlarõ da verilen Prusya Genel Memleket Kanunu�nu hazõrlamak olmuştur.
Bu kanun düzenlemesi, I. Friedrich Wilhelm (1713�1740)�in ölümü üzerine tahta
geçen II. Friedrich Wilhelm�in õsrarlõ takip ve çabalarõ sonucu tamamlanabilmiştir.262
5 Şubat 1794 tarihli bu kanun 1 Haziran 1794�de yürürlüğe girmiştir.263 Kanunun
hazõrlanmasõnda somut olay metodu dediğimiz kazüistik(meseleci)264 metot takip
edilmiştir. 19.194 maddeden müteşekkil bu kanun,265 hukukun sadece belirli
258 J. Dove Wilson, The Recent Progress of Codification, The Juridical Review, sayõ: 3, 1891, s: 98 259 Wagner, Codification of Law in Europe, s: 341 260 Herman Weill, Judicial Reform in Eighteenth Century Prussia: Samuel von Cocceji and the Unification of the Courts, The American Journal of Legal History, sayõ: 4, 1960, s: 227�228 261 Velidedeoğlu, Kanunlaştõrma Hareketleri ve Tanzimat, s: 10 262 Üçok, Türk Hukuk Tarihi, s: 299 263 Üçok, Türk Hukuk Tarihi, s: 299 264 Fransõzca casuiste kelimesinden gelen bu kavram, somut olarak ortaya çõkan olaylara, her bir ayrõ olaya değer veren anlamõna gelmektedir. Bilge Umar, Hukuk Başlangõcõ, İzmir, 1998, s: 110 265 Gale, Savigny and the Historical School, s: 127. Türkçe hukuk tarihi eserlerinde Prusya Kanunu için 17.000 den fazla maddeden ibaret olduğu şeklinde bilgi bulunmaktadõr. Çalõşmamõz süresince başvurduğumuz yabancõ kaynaklarda 17.000 şeklinde bir madde sayõsõna rastlayamadõk. Sadece
83
alanlarõnõ değil bütününü diğer bir ifadeyle hem hususî hukuku hem de amme
hukukunu düzenlemeyi hedeflemiştir.266 Bunu yaparken de her olayõ ayrõ ayrõ ele
alarak ve toplum hayatõndaki her muhtemel olayõ öngörerek bir düzenleme yapmak
istemiş ve böylece 19.194 madde ortaya çõkmõştõr. Prusya Genel Memleket Kanunu,
yerli hukuku, yürürlükte olan Roma hukuku prensipleri ile yoğurmuş ve duru, halkõn
da anlayabileceği bir üslupla kaleme alõnmõştõr.267 ALR sistem bakõmõndan tabiî
hukuk öğretisini yansõtmaktadõr.268 Bu kanun Kõta Avrupasõ�nõn ilk kanunlaştõrma
faaliyeti olmakla kendisinden önceki dönemle Fransõz ihtilali sonrasõ dönem
arasõndaki hukukî tefekkür ve değerler arasõnda bir geçiş dönemi özelliğine de
sahiptir.269 Ayrõca kanunda takip edilen somut olay metodunun kanunlaştõrma
faaliyetlerindeki zorluğu kendisinden sonraki kanunlaştõrma faaliyetlerini de
etkilemiş, bu özelliği ile sonraki kanunlaştõrmalara örnek olmuştur.270 Kõta
Avrupasõ�nõn ikinci büyük kanunlaştõrmasõ olan Code Napoleon�un ortaya çõkmasõna
da Prusya Genel Memleket Kanunu�nun ilham kaynağõ olduğunu söylemek
mümkündür.271
2- Fransõz Kanunlaştõrmasõ
Modern anlamda kanunlaştõrma hareketlerinin ilk ve en önemli örneği Fransõz
kodifikasyonudur.272 Esasen Fransa, hukukunu ilk kodifie eden Kõta Avrupasõ devleti
değildir. Yukarõda da belirttiğimiz gibi Prusya Genel Memleket Kanunu 1794�de
diğer bir ifadeyle Fransõz kodifikasyonundan yaklaşõk on yõl önce tamamlanmõştõr.
Ancak ALR, modern bir kodifikasyondan ziyade Roma hukuku ilkelerine dayandõğõ
için �düşünce bazõnda değil de şekil ve sistem itibariyle- kendisinden sonrakilere
örnek olmaktan hayli uzak bir çalõşmadõr. Aynõ şekilde İskandinav ülkelerinden
zikrettiğimiz kaynakta bu kanunun 19.194 maddeden ibaret olduğu şeklinde bir bilgi bulunmaktaydõ. Türkçe eserlerde belirli bir sayõ verilmezken bu kaynakta belirli bir sayõnõn verilmesini dikkate alarak bu bilginin daha doğru olabileceğini düşünmekteyiz. Türkçe eserlerde bu bilginin 17.000�den fazla madde şeklinde bulunmasõ da muhtemelen Velidedeoğlu�nun verdiği bilginin diğer kaynaklar tarafõndan referans alõnmasõndan ve araştõrõlmadan tekrarlanmasõndan kaynaklanmaktadõr. 266 Velidedeoğlu, Kanunlaştõrma Hareketleri ve Tanzimat, s: 10 267 Üçok, Türk Hukuk Tarihi, s: 299 268 Bilge, Hukuk Başlangõcõ, s: 86 269 Velidedeoğlu, Kanunlaştõrma Hareketleri ve Tanzimat, s: 10 270 Dönmez, İslâm Hukukunda Müctehidin., s: 26-27 271 Michael Rowe, Debate: Napoleon and the Post-Revolutionary Management of Sovereignty, Acualites, ts. ,s: 511 272 Harnay,Was Napoleon a Benevolent Dictator?, s: 237-251
84
Danimarka 1683�de, Norveç 1688�de ve İsveç 1736�da kendi Medeni Kanunlarõ�nõ
hazõrlamõştõr. Ancak bu kanunlar da mahallî hukukun yazõya dökülmesi şeklinde
kapsamõ sõnõrlõ çalõşmalar olup Code Civil�e herhangi bir etkisi olmamõştõr.273
Fransa�da hukukun kodifikasyon yoluyla tedvîn edilmesi çalõşmalarõ
Napoleon�dan çok daha önceleri başlamõştõr.274 Bu yöndeki ilk girişim 987 yõlõnda
Fransa�nõn yönetimine Hugh Capet adlõ bir sülalenin geçmesiyle başlamõş, örf ve
âdet hukuku Coutumier275 adõ verilen âdet kitabõ ile bir araya getirilmiştir. Bu tedvîn
faaliyetinde Fransa halkõnõn Basklar, Normanlar ve Goluvalõlar gibi çeşitli
milletlerden oluşmasõna rağmen coğrafî birlik içinde bulunmalarõ en önemli etken
olmuştur. Örflerin birleştirilmesi çalõşmalarõnda Jacque D�ableiges tarafõndan
1389�da meydana getirilen Le grand Coutumier de France�õn (Fransa�nõn Büyük
Teamül Kitabõ) önemli bir yeri bulunmaktadõr. 1453�de ise III. Şarl�õn emriyle halk
mümessilleri ve adliye memurlarõ tarafõndan ülkenin çeşitli bölgelerindeki örf ve âdet
hukukunun birleştirilmesi çalõşmalarõ başlamõş, yarõm kalan bu faaliyet XII. Louis
zamanõnda tamamlanmõştõr.276 Bu düzenlemeler, Napoleon�dan önceki dönemde
Fransõz hukukunun genel kodifikasyonuyla ilgili temel çalõşmalar olup, Napoleon
kendisinden önceki üç yüz yõllõk birikimi, değişen siyasî ve sosyal şartlara göre
olgunlaştõrõp, nihâi noktaya getirmiştir.277
Fransa, krallõğõn kurulduğu XIII. yy.da, hukuk bakõmõndan ikiye ayrõlmõş,
güneyde yazõlõ bir hukuk olan Roma hukuku, kuzeyde ise örf ve âdet hukuku olan
Germen hukuku hâkimiyetini sürdürmüştür.278 Visigot Kralõ Alaric�in emriyle
meydana getirilen ve Fransa�nõn güneyinde yürürlükte bulunan Lex Romana
Visigothorum adlõ Roma hukuku, Corpus Juris Civilis�in kabul edilmesi ve güney
üniversitelerinde okutulmasõ ile genişlemiş ve gelişmiştir.279 Buna karşõlõk kuzeyin
örf ve âdet hukuku yavaş yavaş önemini yitirmeğe başlamõştõr. Bunun üzerine
Fransõz Roma hukukçularõ özellikle XIV. Louis zamanõnda bir tedvîn hareketine 273 Wagner, Codification of Law in Europe, s: 341 274 Lobingier, Napoleon and His Code, s: 115 275 Coutume esasen örf anlamõna gelmekteydi. Resmî sõfatõ olmayan bir hukukçunun örfe dair yazmõş olduğu eserlere de genel olarak bu ad verilmekteydi. Resmî sõfatõnõn olmamasõ sebebiyle riayeti de mecburi değildi. Sevig, X.Asõrdan Günümüze Kadar Ceza Muhâkemeleri Usûlü ve Gelişmesi, s: 281 276 A.Refik Gür, Hukuk Tarihi ve Tefekkürü Bakõmõndan Mecelle, İstanbul, 1975, s: 20�21 277 Jean Maillet, The Historical Significance of French Codifications, Tulane Law Review, sayõ: 44, 1969�1970, s: 683�684 278 Velidedeoğlu, Kanunlaştõrma Hareketleri ve Tanzimat, s: 15 279 Jean-Michel Josselin-Alain Marciano, The Making of the French Civil Code: An Economic Interpretation, European Journal of Law and Economics, sayõ: 14, 2002, s: 198
85
girişmişler ve tüm ülkede yürürlüğe konulacak kanunlar hazõrlamaya
başlamõşlardõr.280 XVI. yy.da dönemin ünlü hukukçusu Charles Dumoulin (1500�
1566) tüm ülke için bir kanun tasarõsõ hazõrlamõştõr.281 Bu tasarõ, teknik anlamda bir
kanundan ziyade kral emirnâmeleri (ordonnnaces) şeklindedir. Bu çalõşmalarõn
devamõ mâhiyetinde, 1667 yõlõnda l�Ordonnance civile touchant la reformation de la
justice (Hukuk Yargõlama Usûlü Hukuku), 1670�de l�Ordonnance criminelle (Ceza
Yargõlama Usûlü Hukuku), 1673�de l�Ordonnance du commerce (Kara Ticareti
Hukuku) ve 1681�de de l�Ordonnance de la marine(Deniz Ticareti Hukuku),
kararnâme adõ verilen kanunlarla tedvîn edilmiştir. Bu faaliyetler XV. Louis
zamanõnda da sürmüş ve 1731�de l�Ordonnance relative aux Donations (Hibe
Hukuku), 1735�de aux Testaments (Vasiyet Hukuku) yine kararnâmeler halinde
derlenip toparlanmõştõr.282
Emirnâmeler şeklinde hazõrlanan bu kanunlarla kõsmî de olsa Fransõz Medeni
Kanunu�nun alt yapõsõ hazõrlanmõştõr. 1789 ihtilâlinden sonra ise Fransa�nõn tümünde
geçerli olacak ve hukukun tüm alanlarõnõ kapsayacak bir medeni kanun hazõrlanmasõ
fikri gündeme gelmiştir. Nitekim bu düşünce 3 Eylül 1791 tarihli Fransõz
anayasasõnõn başlangõcõnda da ifade edilmiştir.283 Bu amaçla Projet d�Oliver (1789),
Projet Philippeaux (1789), Projets Cambaceres (1793,1794 ve 1796), Projet
Jacqueminot (1799) ve 8. Yõl Projesi (1800) gibi projeler hazõrlanmõş fakat başarõlõ
olunamamõştõr.284 Nihayet dönemin meşhur hukukçusu Portalis başkanlõğõnda bir
heyet Le Code Civil des Français adlõ Medeni Kanunu hazõrlamõştõr.285
Siyasî ve askerî alanlarda büyük başarõlara imza atan Napoleon, bu başarõlarõnõ
ülkenin tümünde uygulanacak bir hukuk sistemi meydana getirmekle tamamlamak
istemiş ve bu amaçla bir komisyon kurdurup çalõşmalara başlatmõştõr.286 Code Civil
hukukun birleştirilmesi kadar İmparatorluk nüfuzunun tüm ülkede etkin kõlõnmasõ
280 Editor, The Code Napoleon, The American Law Register, sayõ: 3, 1854�1855, s: 644, Üçok, Türk Hukuk Tarihi, s: 290�291, Andre Tunc, The Grand Outlines of the Code Napoleon, Tulane Law Review, cilt: 29, 1954, s: 432 281 Maillet, The Historical Significance of French Codifications, s: 682 282 Editor, The Code Napoleon or The French Civil Code, Louisiana Law Journal, sayõ: 1, 1841�1842, s: 19 283 Velidedeoğlu, Kanunlaştõrma Hareketleri ve Tanzimat, s: 15 284 Rodolfo Batiza, Origins of Modern Codification of the Civil Law, Tulane Law Review, sayõ: 56, s: 600�601, 1981�1982 285 Alain Levasseur, Code Napoleon or Code Portalis?, Tulane Law Review, sayõ: 43, 1968�1969, s: 766 286 Levasseur, Code Napoleon or Code Portalis? , s: 764
86
düşüncesinin bir ürünüdür.287 Ayrõca Napoleon, hazõrlanacak bu kanunun diğer
ülkelere ihracõyla siyasî nüfuzunu da genişletmek istemiştir. Kendisi de bu işin
önemini;�Benim gerçek zaferim kazandõğõm kõrk tane savaş değildir. Waterloo
(yenilgisi) bu zaferlerin anõsõnõ silip götürecektir. Ancak Code Civil ilelebet payidar
kalacaktõr� şeklinde ifade etmiştir.288
Napoleon�un Code Civil�i hazõrlatmasõnda ülkenin siyasî birliğini hukuk
yoluyla sağlama alma düşüncesi kadar ilk görevinin ordu mühendisi (topçu
üsteğmen) olmasõnõn da etkili olduğu ifade edilmektedir. Bu görev, kendisine her
olaya teknik bir gözle bakma gibi daha çok mühendislerde görülen bir bakõş açõsõ
kazandõrmõş bu da sadece hazõrlanan bu kanunda değil hayatõnõn bundan sonraki pek
çok aşamasõnda da etkisini göstermiştir.289
Kanunun hazõrlanmasõnda Napoleon�un doğrudan bir katkõsõ olmamõş, sadece
askerlerin hukukî durumlarõyla ilgili 93�98. maddeler ile yabancõlarla ilgili 726. ve
912. maddelerde görüşlerini açõklamõş ve komisyon tarafõndan düzenlemeler buna
göre yapõlmõştõr.290
Code Civil, Fransõz tarihinin akõşõna göre çeşitli isimler almõştõr. Başlangõçta,
Le Code Civil des Français olan bu kanun, 1807 yõlõnda Code Napoleon adõnõ almõş,
Restauration�dan sonra ise 1816 yõlõnda yine eski adõna dönmüştür. III. Napoleon�un
1851 yõlõndaki hükümet darbesinden sonra çõkartmõş olduğu 27�03�1852 tarihli bir
kararnâme ile yeniden Code Napoleon adõnõ alan bu kanun, III. Napoleon�un
Almanlara esir düşmesinden sonra kõsaca Code Civil adõyla anõlmõştõr.291 Code Civil
ile birlikte o zamana kadar yürürlükte bulunan Roma hukuku, kararnâmeler, genel
veya yerel örf ve âdet hukuku, tüzükler, yönetmelikler yürürlükten kaldõrõlmõştõr.
Code Civil�de hukukun kaynaklarõ arasõnda artõk örf ve âdet hukukuna değil
mahkeme içtihatlarõna yer verilmiş bu da Fransõz özel hukukunun gelişimine önemli
katkõlar sağlamõştõr.292
Kõta Avrupasõ�nda meydana gelen kodifikasyonlarõn genel özelliği
muhafazakâr yapõda olmalarõ ve teknik bir karaktere sahip olmalarõdõr. Bu 287 Harnay, Was Napoleon a Benevolent Dictator? ,s: 247 288 Lobingier, Napoleon and His Code, s: 133 289 Rowe, Debate: Napoleon, s: 510 290 Lobingier, Napoleon and His Code, s: 123 291 William W. Smithers, The Code Napoleon, The American Law Register, sayõ: 49, 1901, s: 127�128 292 Üçok, Türk Hukuk Tarihi, s: 292
87
kanunlaştõrmalarõn temel hedefi her şeyi değiştirmekten ziyade mevcut hukukî
hükümleri tespit edip birleştirmek ve dağõnõk olan kaideleri tek bir yapõ içinde
toplamaktõr. Code Civil ise Fransõz İhtilalinin tesiri altõnda meydana geldiğinden,
diğer kanunlaştõrmalara göre daha radikal ve devrimci bir yapõya sahiptir. Yalnõz
başlangõçtaki bu radikal yapõ, yürürlüğe girdikten sonra zamanla kaybolmuş293 ve
Code Civil, ihtilalin temel prensipleriyle eski rejimin kanunlarõ arasõnda siyasî bir
uzlaşma, gelenek hukukuyla Roma hukuku arasõnda teknik bir uzlaşma şekline
bürünmüştür.294
Code Napoleon�un hazõrlanmasõnda soyut kural metodu takip edilmiştir.295 Bu
husus da gerekçeli kararõnda, kanun koyucunun her türlü beşerî münasebetleri
önceden tahmin ederek kurallar koyamayacağõ, bunun için de metot olarak soyut
kural metodunun takip edileceği ifade edilmiştir.296
Code Civil�i hazõrlayan komisyon tabîî hukuk ekolünün görüşleri etkisinde
kalmõş, insan haklarõna dayalõ, evrensel bir takõm ilkeler çerçevesinde çalõşmalarõnõ
sürdürmüştür.297 Kanunda, bir taraftan geniş ve zengin örf ve âdete, diğer taraftan da
Fransõz ihtilalinin etkisiyle individüalizme ve mülkiyet serbestliğine yer
verilmiştir.298
Hukuk tarihinin en önemli kanunlaştõrmalarõndan biri olan Fransõz Medeni
Kanunu kendisinden sonraki pek çok kanunlaştõrma çalõşmasõna da örnek
olmuştur.299 Özellikle Fransõz ihtilalinin dünyada estirdiği bağõmsõzlõk,
milliyetçilik300 vb. akõmlar başta Latin Amerika ülkeleri olmak üzere pek çok ülkeyi
derinden etkilemiş, bu ülkeler bağõmsõzlõk mücadelelerinden zaferle çõktõktan sonra
hõzlõ bir şekilde ülkelerinde adlî ve idarî bir takõm değişimlere gitmişlerdir.301 Daha
293 Schwarz, Medeni Hukuka Giriş, s: 20 294 Bergel, Methods of Codification, s: 1078 295 Tunc, The Grand Outlines of the Code Napoleon, s: 436 296 Velidedeoğlu, Kanunlaştõrma Hareketleri ve Tanzimat, s: 16 297 Bergel, Methods of Codification, s: 1074 298 Gür, Mecelle, s: 13, Didier Danet, Does the Code Civil Matter? European Journal of Law and Economics, sayõ: 14, 2002, s: 218 299 Gerrit Meijer, Influence of the Code Civil in the Netherlands, European Journal of Law and Economics, sayõ: 14, 2002, s: 227 300 Milliyetçilik akõmõ özellikle Avrupa�nõn azõnlõklarõ üstünde etkili olmuştur. Örneğin; İspanya�daki Katalan bölgesindeki hukuk çalõşmalarõ İspanya�dan bağõmsõzlõğõ kazanmanõn bir göstergesi olarak kabul edilmektedir. Siobhan Harty, Lawyers, Codification, and the Origins of Catalan Nationalism, 1881�1901, Law and History Review, sayõ: 20, 2002, s: 349�384 301 Mirow, The Power of Codification in Latin America, s: 86
88
önce de belirttiğimiz gibi hukuk tarihinin en önemli resepsiyonlarõ Code Civil�in
etkisi altõnda gerçekleştirilmiştir.302
Fransõz kanunlaştõrmasõnõn etkisi sadece resepsiyon çalõşmalarõnda değil,
Avrupa ülkelerinin kendilerine özgü müstakil kanun çalõşmalarõnda da
görülmüştür.303 Bu etki bazen doğrudan bazen de dolaylõ olarak olmuştur. Örneğin;
1867�de Romanya�nõn Fransõz Medeni Kanunu�nu esas alarak yeni bir medeni kanun
hazõrlamasõnda304 doğrudan bir etki söz konusu iken, Almanya�nõn, Fransõz
nüfuzunun Code Civil ile kendi hâkimiyet bölgelerine de yayõlacağõndan endişe
ederek kanunlaştõrma çalõşmalarõna başlamasõnda305 dolaylõ yoldan bir etki söz
konusudur.
Code Napoleon�un Avrupa hukukuna en önemli etkilerinden biri de, Avrupa�da
�tek bir hukuk bilimi meydana getirme�(müşterek hukuk) şeklindeki bir düşüncenin
oluşmasõna etkisidir. Bu bağlamda örneğin; 1807�de Alman hukukçu Seiden-Sticker,
Alman ve Fransõz mahkemeleri arasõnda iletişim kurulmasõnõ ve verilen kararlarõn
ilan edilmesi gerekliliğini savunmuştur. Aynõ şekilde Alman İmparatorluğu�nun
çeşitli bölgelerinde çõkartõlan dergilerde Fransõz mahkeme kararlarõnõn yanõ sõra,
İtalyan, Hollanda ve Alman mahkemelerinin içtihatlarõna da yer verilmiştir. İtalya�da
ise üç önemli Fransõz İçtihat Külliyâtõ (Jurisprudence du code civil, Sirey Külliyâtõ
ve Journal des audiences) İtalyanca�ya çevrilmiştir.306
Code Civil�in doğrudan etkide bulunduğu kanunlaştõrmalar Belçika (1804) ve
Louisiana (1808�1825�1870) kanunlaştõrmalarõdõr. Louisiana kodifikasyonu hukuk
tarihi eserlerinde �Fransõz Medeni Kanunu�nun en mükemmel çocuğu� olarak
nitelendirilmektedir.307 Ayrõca, Avusturya (1811), Haiti (1825), Yunanistan (1827),
Hollanda (1838), Bolivya (1843), Peru (1852), Şili (1855), İtalya (1865), Kanada-
Qubec (1866), Portekiz (1867), Uruguay (1868), Arjantin (1869), Meksika (1870),
Nikaragua (1871), Guatemala (1877), Honduras (1880), İspanya (1889), Salvador
302 Mirow, The Power of Codification in Latin America, s: 84 303 Baudouin, The Influence of the Code Napoleon, s: 22 304 Bozkurt, Batõ Hukukunun Benimsenmesi, s: 11 305 Paul-Ludwig Weinacht, The Sovereign German States and the Code Napoleon. What Spoke for its Adoption in the Rhine Confederation? European Journal of Law and Economis, sayõ: 14, 2002, s: 205 306 Bozkurt, Batõ Hukukunun Benimsenmesi, s: 12 307 Bergel, Methods of Codification, s: 1075
89
(1889), Venezuela (1896),308 Lübnan (1930), İran ve Mõsõr kanunlaştõrmalarõnda da
Code Civil�in büyük oranda etkisi olmuştur.309
Sadece Fransõz örneğinde değil, pek çok kodifikasyonda gördüğümüz bir diğer
özellik de, kanunlaştõrma faaliyetlerinde dönemin devlet adamõ (kral-sultan-
imparator) ile hukukçu ilişkisidir. Örneğin, Jüstinianus kanunlaştõrmasõnda hukukçu
Tribonian�õn etkisi ne ise Napoleon kanunlaştõrmasõnda da hukukçu Portalis (1746�
1807)�in etkisi odur. Bu bağlamda, Portalis, Antik Roma�nõn Cicero, Publius
Scaevola, Quintus Mucius�uyla mukayese edilmektedir. Bu nedenle bazõ hukuk tarihi
eserlerinde Code Napoleon yerine Code Portalõs ifadesi de kullanõlmaktadõr.310
Kanunun hazõrlanmasõnda Portalõs�in dõşõnda önemi olan bir diğer Fransõz hukukçu
da Cambaceres (1753�1824)�dir.311
Bazõ hukuk tarihi eserlerinde, ziraî ekonominin esaslarõnõn egemen olduğu bir
toplum için hukuku düzenlemek olan Code Napoleon�un modern toplumlar için hala
referans olabilmesi ile ilgili eleştirel görüşler bulunmaktadõr.312 Bu görüşlere göre
Fransõz Medeni Kanunu�nun önemi biraz fazla abartõlmõştõr. Code Napoleon�un
temel hedefinin �hukuku sekülerleştirmek� olmasõ muhtemelen Avrupa hukuk
sistemlerinde ağõrlõğõnõn fazla olmasõ sonucunu doğurmuştur.313 Aydõnlama çağõ ile
birlikte rasyonalizmin önem kazanmasõ, dine ve dinî kurumlara karşõ mesafeli bir
duruş getirmiş bu da o güne kadar Hõristiyanlõğõn ve kilisenin etkisi altõnda olan
bütün kurumlara olduğu gibi hukuka bakõşõ da etkilemiştir. Napoleon, Code Civil ile
kendi hükümranlõğõnõ pekiştirmeyi amaçladõğõ için bu hukuk sisteminde dine ve
kilisenin manevi otoritesine yer verilmemiştir. Rasyonalizmin giderek önem
kazanmasõ laik düşüncenin önünü açmõş bu da toplumun bütün kurumlarõnda olduğu
gibi hukukta da sekülerleşmeyi getirmiştir. Sekülerleşen toplumlar da hukuk
sistemleri için Fransõz Code Civil�ini örnek almõşlar ve böylece Code Napoleon tüm
dünyada bir etkinlik kazanmõştõr.
Konu bütünlüğünün sağlanmasõ amacõyla Code Napoleon ile ilgili bir diğer
eleştiriye de burada yer vermek istiyoruz. Buna göre, bazõ hukuk tarihi eserlerinde
308 Lobingier, Napoleon and His Code, s: 128 309 Bergel, Methods of Codification, s: 1075 310 Levasseur, Code Napoleon or Code Portalõs? , s: 762�765 311 Josselin, The Making of the French Civil Code, s: 195 312 Harnay, Was Napoleon a Benevolent Dictator? ,s: 247 313 Danet, Does the Code Civil Matter? ,s: 215
90
Code Napoleon�un öneminin abartõldõğõ, bu Code�un tek hedefinin muhteris
İmparator Napoleon�un Kõta�ya hâkim olma düşüncesi olduğu, bu çalõşmanõn hukukî
açõdan Jüstinyen Code�nun basit bir kopyasõ olduğu, orijinal hiçbir yönünün
bulunmadõğõ şeklinde bazõ görüşler bulunmaktadõr.314 Kanaatimizce bu tarz
değerlendirmeler objektif değil sübjektif değerlendirmelerdir. Çünkü gerek
Avrupa�da gerekse Avrupa dõşõndaki etkileri göz önünde bulundurulduğunda Code
Napoleon�un dönemi için orijinal bir çalõşma olduğunu ifade etmek mümkündür.
Nitekim aralarõnda Osmanlõ Devleti�nin de bulunduğu pek çok ülke XIX. yy. kanun
çalõşmalarõnda doğrudan veya dolaylõ olarak Code Civil�den etkilenmiştir. 1867,
1912 ve 1923 yõllarõnda önemli değişikliklere uğramakla birlikte Code Civil bugün
hala Fransa�da yürürlüktedir.315
3- Avusturya Kanunlaştõrmasõ
Roma hukukunun 1600�lü yõllarda Almanya tarafõndan benimsenip iktibas
edilmesinden sonra Roma hukuku uzun yõllar Kõta�da etkisini kaybetmiştir. Corpus
Juris Civilis�den sonra Roma hukukunun Avrupa�ya tekrar dönüşü XIX. yy.
kodifikasyonlarõ ile olmuştur. Başta Fransa olmak üzere sõrasõyla Avusturya,
Almanya ve İsviçre Kanunlaştõrmalarõ Roma hukukunun Kõta Avrupasõ�nda söz
sahibi olduğu kanunlaştõrmalardõr.316
Habsburg Hanedanlõğõ�nõn kontrolü altõnda olan Avusturya�nõn Macaristan�la
birleşmesi ile Avusturya-Macaristan İmparatorluğu kurulmuştur. 1800�lü yõllara
kadar Kutsal Roma İmparatorluğu�nun bir parçasõ olarak kabul edilen Avusturya,
arşidüklük olarak idare edilmekteydi. Zaman içinde İmparatorluğun nüfuzunun
azalmasõyla bağõmsõz olarak hareket etmeye başlayan bu arşidükler, daha sonralarõ
bir araya gelerek I. Dünya Savaşõ sonunda yõkõlacak olan Avusturya-Macaristan
İmparatorluğu�nu kurmuşlardõr. 1811 tarihli Avusturya Medeni Kanunu (ABGB-
Allgemeines Gesetzbuch der Österreich) arşidükler arasõnda uyumu sağlamak317 ve
bu bölgenin Kutsal Roma İmparatorluğu�nun elinden çõkmasõnõ engellemek için
meydana getirilmiştir. 1 Haziran 1811 tarihinde yürürlüğe giren bu kanun kõrk yõllõk
314 Harnay, Was Napoleon a Benevolent Dictator? , s: 246�247 315 Üçok, Türk Hukuk Tarihi, s: 293 316 http://law.jrank.org/pages/9916/Roman-Law.html 317 Üçok, Medeni Kanunumuz ve Türkiye�nin Hukukî Bünyesi, s: 364
91
bir çalõşmanõn ürünüdür.318 Hazõrlanmasõnda Karl Anton Freiherr von Martini (1726�
1800) ve Franz von Zeiller (1751�1828) adlõ iki hukukçunun çok büyük katkõsõ
olmuştur.319 Bu kanun, 1804 tarihli Fransõz Medeni Kanunu�nun etkisinin en bâriz
olarak görüldüğü Kõta Avrupasõ kanunlaştõrmasõdõr. Tabiî hukuk öğretisinin
etkisinde hazõrlanan bu kanun kõsa ve anlaşõlmasõ kolay cümlelerden oluşan 1502
maddeden müteşekkildir. ABGB özellikle Almanya ve İsviçre mahallî kanunlarõ
üzerinde etkili olmuştur.320 I. Dünya Savaşõ sonunda yeni baştan gözden geçirilen bu
kanun, bugün de Avusturya Hukuku�nun temelini oluşturmaktadõr.321
4- Hollanda Kanunlaştõrmasõ
Yedi bağõmsõz prenslikten oluşan ve konfederasyonla yönetilen Birleşik
Hollanda Krallõğõ, 1579 yõlõnda Utrecht antlaşmasõyla aralarõnda siyasî birliği
sağlamõştõr. Bu antlaşma bir nevi kanun kodu işlevini de görmüştür. Esasen,
Hollanda�da hukukun tedvîni çalõşmalarõ ilk olarak V.Charles (1500�1559)
zamanõnda başlamõştõr. Özellikle Hollanda Krallõğõnõn Kuzey Doğu bölgesinde
hukukun merkezileştirilmesi çalõşmalarõna ağõrlõk verilmiş, II. Philips zamanõnda ise
ilk önemli ürününü, 1631�de Hugo Grotius�un yayõnladõğõ çalõşmayla vermiştir.
Grotius De Jure Belli Ac Pacis adlõ eserinde örf ve âdete dayalõ Germen hukukunun
Roma hukukundan üstünlüğünü savunmaktaydõ. V.Willem zamanõnda patlak veren
iç savaş, yönetimi Fransa�ya yaklaştõrmõş bu da Fransõz ihtilal fikirlerinin gerek halk
tabakasõnda gerekse yönetici tabakada yankõ bulmasõna neden olmuştur. Özellikle
Fransõz General Pichegru�nun 1795�de Hollanda�yõ ele geçirmesiyle bu etki daha da
pekişmiştir. 1795�ten sonra eski rejimin yerini alan Batav Cumhuriyeti fiilen Fransõz
korumasõ altõna girmiştir. Sonraki yõllarda Napoleon, Hollanda Krallõğõnõ kurdurmuş
ve kral olarak da kardeşi Lodewjik Napoleon�u atamõştõr. Lodewjik�in emriyle
Hollanda�da, Fransõz Code Civil�ini Hollanda şartlarõna uydurma çalõşmalarõ
başlamõştõr. 30 Mayõs 1808 tarihinde tamamlanan bu çalõşma 1 Mayõs 1809�da
kraliyet emriyle yürürlüğe girmiştir. Wetboek Napoleon olarak bilinen bu çalõşma
318 http://en.wikipedia.org/wiki/ABGB 319 http://de.wikipedia.org/wiki/Franz_von_Zeiller 320 Bilge, Hukuk Başlangõcõ, s: 88 321 http://en.wikipedia.org/wiki/ABGB
92
temelde Germen halk hukukuyla Roma hukukunun bir karõşõmõ şeklindedir ve birkaç
konu dõşõnda Fransõz Code Napoleon�undan etkilenmemiştir.
Avrupa�nõn diğer ülkeleri tarafõndan askerî seferlerle kuşatõlan Napolen, Kõta
ablukasõnõ aşmanõn yolu olarak 1810 yõlõnda Felemenk�i Fransa İmparatorluğu�na
bağlamõş ve Fransõz kanunlarõnõn tamamõnõn bundan böyle tüm Hollanda için de
geçerli olduğunu ilan etmiştir. 1814 yõlõndaki Viyana Kongresi�nde Güney
Felemenk�i de içine alan bağõmsõz bir krallõk oluşturulmasõ kararlaştõrõlmõş ve
Hollanda Krallõğõ kurulmuştur. Kral olarak başa geçen I.Willem ilk olarak kanun
çalõşmalarõna başlamõş ve kurulan komite yaklaşõk onbeş yõllõk bir çalõşmanõn ürünü
olarak Germen örf-âdet hukuku, Roma hukuku, eski hukuk sistemi olan Wetboek
Napoleon ile Code Napoleon�dan istifadeyle Burgerlijk Wetboek (BW)�u meydana
getirmiştir. Bazõ hukuk tarihi eserlerinde 1838 tarihli Hollanda kanunlaştõrmasõ
BW�nin Code Napoleon�un basit bir kopyasõ olduğu şeklinde değerlendirmeler
bulunmakta ise de gerek şekil gerekse muhteva yönünden Code Civil�den oldukça
farklõ olan bu kanun, Germen halk hukuku ile Roma hukukunun etkisinin ağõrlõkta
olduğu bir çalõşmadõr. BW üzerindeki Fransõz etkisi teoriden ziyade pratikte kendini
göstermiş, XX. yy.dan sonraki kanun çalõşmalarõnda ise Alman hukuk mantalitesi
etkili olmaya başlamõştõr.322 Hollanda kanunlaştõrmasõ genel hukuk tarihinde zorla
benimsetme (imposition) kapsamõnda değerlendirilmektedir.323
5- Alman Kanunlaştõrmasõ
Kõta Avrupasõ hukuk sistemleri içinde uzun yõllar Roma hukukunu uygulayan
tek ülke Almanya olmuştur. İngiltere örf-âdet hukukuna bağlõ kalarak yazõlõ olmayan
bir hukuk sistemi geliştirmiş, Fransa ise bir dereceye kadar Roma hukukunun tesiri
altõnda kalmakla birlikte daha çok kuzey Fransa�da yerleşmiş bulunan Germen
hukukunun etkisi altõnda kalmõştõr. Daha önce de belirttiğimiz gibi, hukuk tarihinin
en önemli resepsiyonlarõndan biri Roma hukukunun Almanya�da benimsenmesidir.
Almanya bu özelliği ile Avrupa devletleri arasõnda yabancõ bir hukuk sistemini kabul
eden ve onu geliştiren tek devlettir.324 Ancak Almanya�nõn Roma hukukunu
322 Meijer, Influence of the Code Civil in the Netherlands, s: 227�236, Ana Britannica, cilt: 11, s: 162�165 323 Kocourek, Factors in the Reception of Law, s: 211 324 Üçok, Alman Medeni Hukukunun Tarihi Gelişmesine Bir Bakõş, s: 293
93
resepsiyonu, aynõ hukuk iklimine sahip hukuk sistemleri arasõnda olduğundan
özellikle sosyal ve kültürel anlamda ciddi sorunlar ortaya çõkartmamõştõr.
Bilinen anlamõyla Modern Almanya 18 Ocak 1871�de kurulmuştur. 1 Eylül
1871 tarihinde Kõta Avrupasõ�nõn en büyük gücü olan Fransa�nõn, Sedan kenti
yakõnlarõnda Prusya kuvvetlerine yenilmesiyle Kõta�da güçler dengesi değişmiş,
Fransa, Prusya ile bir barõş antlaşmasõ imzalamõştõr. Sedan Savaşõ�nõn en önemli
sonucu ise, Alman devlet başkanlarõnõn ve millet meclisinin kararõ ile Alman
İmparatorluğu'nun ilan edilmesi; Prusya Kralõ�nõn Alman İmparatorluğu'na
getirilmesi ve Alman Millî Birliği'nin kurulmasõdõr. I.Wilhelm�in 1871�de Alman
İmparatoru olarak taç giymesiyle Kõta Avrupasõ�nda güçlü bir Almanya
doğmuştur.325
1871�de siyasî birliğini sağlayan Almanya için en önemli mesele yeni bir
anayasanõn hazõrlanmasõ ve buna bağlõ olarak da yeni bir hukuk sisteminin inşâ
edilmesiydi. Almanya dõşõndaki hemen tüm Avrupa ülkeleri hukuk sistemlerinde
devrim diyebileceğimiz çok önemli adõmlar atmalarõna rağmen Almanya bu konuda
çok geç kalmõştõr. Tarihçi hukuk okulunun kanunlaştõrmaya karşõ çõkan görüşlerinin
Alman aydõnlarõ arasõnda ciddi bir taraftar kitlesi bulmasõ ve Almanya�nõn siyasî
birliğini çok geç kurmuş olmasõ Almanya�daki kanunlaştõrma çalõşmalarõnõn
gecikmesine neden olmuştur. 1871�de siyasî birliğin kurulmasõndan sonra sõra hukuk
alanõnda bir takõm düzenlemelere gelmiştir. Çünkü uzun uğraşlar sonucu kurulan
Alman siyasî birliğinin sağlõklõ bir şekilde sürdürülebilmesi bütün Almanya�nõn tek
bir hukuk çatõsõ altõnda toplanmasõna bağlõdõr.
Esasen Almanya�da hukukun tek bir kod olarak toplanmasõ konusundaki
tartõşmalar, bu ülkenin 1870�li yõllardaki siyasî birliğini kurmasõndan çok önceye
gitmekle birlikte bu düşüncenin uygulamaya geçmesi ancak siyasî birliğin
kurulmasõndan sonra mümkün olabilmiştir. Almanya�da Fransõz Code Civil�ine
benzer bir kanunlaştõrma yapõlmasõ konusunda Heidelberg Üniversitesi
profesörlerinden Anton Thibaut (1772�1880)�un çok önemli katkõlarõ olmuştur.
Thibaut, Über die Notwendigkeit eines allgemeinen bürgerlichen Rechts für
325http://tr.wikipedia.org/wiki/Alman_Milli_Birli%C4%9Fi%27nin_Kurulu%C5%9Fu, http://en.wikipedia.org/wiki/German_Confederation#Bismarck_and_the_Wars_of_Unification http://tr.wikipedia.org/wiki/Otto_von_Bismarck, http://tr.wikipedia.org/wiki/Almanya, http://tr.wikipedia.org/wiki/Vestfalya_Antla%C5%9Fmas%C4%B1,_
94
Deutschland (Almanya İçin Genel Bir Medeni Hukuk Zorunluluğu Hakkõnda) adlõ
eserinde, ülkenin çeşitli bölgelerinde uygulanmakta olan çok farklõ kanunlarõn yerine
bütün Almanya için genel bir medeni kanun yapõlmasõnõn ve tüm ülkenin tek bir
hukuk çatõsõ altõnda birleştirilmesinin gerekliliğini ileri sürmüştür.326 Bu düşüncenin
milliyetçi Alman aydõnlarõnda doğurduğu infial, tarihçi hukuk okulu ile tabiî hukuk
okulu arasõndaki mücadelede gördüğümüz sonuçlarõ doğurmuştur. Almanya�da
yaklaşõk elli yõl süren tartõşmalar sonunda ve Alman siyasî birliğinin kurulmasõnõ
müteakip tüm ülkeyi tek bir hukuk sistemi altõnda toplamaya yönelik bir çalõşma
yapõlmasõna karar verilmiştir. Başbakan Otto von Bismarck da Napoleon gibi
yapõlacak kanun çalõşmalarõnõn ülkenin siyasî birliğini kurmasõna katkõ sağlamasõnõ
amaçlamõştõr.327
Bu amaçla oluşturulan bir komisyon hemen çalõşmalarõna başlamõş ve 1888
yõlõnda bir tasarõ hazõrlamõştõr. Ancak bu tasarõya başta Avusturyalõ hukukçu Anton
Menger olmak üzere pek çok hukukçu şiddetli itirazlar yöneltmiştir.328 Getirilen
eleştiriler genelde üç noktada toplanmaktadõr. Birincisi; bu tasarõda Roma hukukuna
gereğinden fazla önem verildiği ve daha önce Alman devletlerinde kabul edilmiş
olan kanunlardaki Alman hukuku ve düşünceleri ile müesseselerine hiç yer
verilmediği şeklindedir. İkincisi; tasarõnõn oldukça soyut ve sadece uzmanlar
tarafõndan anlaşõlacak bir dille yazõlmõş olmasõ ve sosyal meseleler karşõsõnda geçmiş
zamanlarõn ürünü olan bir hukukî düşünceyi taşõmasõdõr.329 Üçüncüsü de; yaklaşõk bir
asõrlõk sürede Kõta Avrupasõ�nda meydana gelen hukukî gelişmelerin olumlu ve
olumsuz yönlerinin dikkate alõnarak yapõlmasõ gereken ve bir anlamda en mükemmel
olmasõ beklenen bu kanunlaştõrma faaliyetinin adeta kendisinden önceki
çalõşmalardan hiçbir şekilde istifade etmeden Alman Pandektizminin bir eseri olarak
ortaya çõkmasõdõr.330 Tasarõya yönelik eleştiriler üzerine sadece hukukçulardan değil,
iktisatçõ, din adamõ, mühendis gibi o dönemin önde gelen kişilerinden oluşan yirmi
iki kişilik bir komisyon yeniden çalõşmalara başlamõş ve ikinci bir tasarõ
326 Mollnau, The Contributions of Savigny to the Theory of Legislation, s: 85 327 Ross Levine, Law, Endowments, and Property Rights, Journal of Economic Perspectives, cilt: 19, sayõ: 3, 2005, s: 4 328 Jürgen G.Backhaus, The German Civil Code of 1896: An Economic Interpretation, European Journal of Law and Economics, cilt: 7, 1998, s: 7 329 Üçok, Alman Medeni Hukukunun Tarihi Gelişmesine Bir Bakõş, s: 320 330 Üçok, Alman Medeni Hukukunun Tarihi Gelişmesine Bir Bakõş, s: 321, Gale, Savigny and the Historical School, s: 145�146
95
hazõrlamõştõr.331 1896�da tamamlanan bu ikinci tasarõ önemli bir takõm gözden
geçirmelerle revize edildikten sonra Reich(İmparator)�in onayõna sunulmuş, 1 Ocak
1900 tarihinde de yürürlüğe girmiştir. 2385 madde içeren bu kanun diğer medeni
kanunlara göre çok daha sistemlidir ve tamamen bilimsel bir eser vasfõnõ
taşõmaktadõr.332 II. Dünya Savaşõ sonuna kadar yürürlükte kalan Alman Medeni
Kanunu Bürgerliches Gesetzbuch savaş sonunda Almanya�nõn ikiye bölünmesi
üzerine Doğu Almanya�da yürürlükten kaldõrõlarak burada Sosyalist hukuk sistemi
uygulanmõş, Batõ Almanya�da ise yürürlükte kalmaya devam etmiştir.333 En son 2002
yõlõnda ciddi bir düzenleme yapõlmõş olan Alman Medeni Kanunu halen
yürürlüktedir.334
Alman Medeni Kanunu Çekoslovakya, Macaristan ve Yunanistan Medeni
Kanunlarõ üzerinde doğrudan Çin, Japonya ve Kore�nin Ticaret Kanunlarõ üzerinde
ise dolaylõ yoldan etkide bulunmuştur.335
6- Rusya Kanunlaştõrmasõ
Rusya�da yapõlan kanunlaştõrma çalõşmalarõ Rusya�nõn siyasî durumu göz
önünde bulundurularak Çarlõk Rusyasõ ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği
Dönemi olmak üzere iki dönem halinde ele alõnmaktadõr.
Rusya Çarlõğõ, 1547 yõlõnda IV. İvan�õn çar ünvanõnõ almasõyla başlayan ve Çar
I. Petro�nun Rus İmparatorluğu�nu kurmasõyla son bulan dönemi kapsamaktadõr.336
Çarlõk döneminde, Moskova Kanunlaştõrmasõ ve Çarlõk Rusya Kanunu olmak üzere
iki kanunlaştõrma faaliyeti meydana gelmiştir.
1649 tarihli �Sobornoe Ulozhenie�337 adõ da verilen Moskova kanunlaştõrmasõ
Çarlõk döneminin ilk hukukî düzenlemesidir. Bu çalõşma aynõ zamanda 882�1800
yõllarõ arasõnda Rusya�da görülen tek kanunlaştõrma faaliyetidir.338 Rusya tarihinde
modernleşmenin öncülerinden olarak kabul edilen Çar Aleksei Mikhailovich�in
başkanlõk ettiği bir konsül tarafõndan hazõrlanmasõ sebebiyle bu kod, Rusçada konsül
331 http://en.wikipedia.org/wiki/B%C3%BCrgerliches_Gesetzbuch 332 Bilge, Hukuk Başlangõcõ, s: 88 333 http://faculty.cua.edu/pennington/Law508/GermanLegalHistory.htm 334 http://en.wikipedia.org/wiki/B%C3%BCrgerliches_Gesetzbuch 335 Levine, Law, Endowments, and Property Rights, s: 6, Bergel, Methods of Codification, s: 1075 336 http://en.wikipedia.org/wiki/Tsardom_of_Russia 337 Kanun metni ile ilgili detaylõ bilgi için bkz: http://www.dur.ac.uk/a.k.harrington/1649code.html 338 http://www.answers.com/topic/law-code-of�1649
96
anlamõna gelen �sobornoe� kelimesi ile adlandõrõlmõştõr.339 Yirmi beş bölümden ve
967 maddeden müteşekkil340 bu çalõşma �Kormchaia� adõ da verilen Rus Ortodoks
Kilise Hukuku�nun dönemin şartlarõ göz önünde bulundurularak yeni baştan ele
alõnmasõ esasõna dayanmaktadõr. Bu kanun 1832 tarihli Çarlõk Rusya Kanunu�na
kadar yürürlükte kalmõştõr. 341
Çarlõk Rusya Kanunu ise 1804 tarihli Code Civil�in örnek alõnmasõ suretiyle
oluşturulmuştur. Ancak, kanunun hazõrlanmasõnda Fransa ve Almanya�da olduğu
gibi hukukun çeşitli dallarõnda ayrõ ayrõ kanunlar yapmak yerine, Prusya Genel
Memleket Kanunu�nda olduğu gibi, kamu ve özel hukuk konularõnõn her ikisini de
kapsayacak şekilde bütün Rus kanunlarõ büyük bir mecellede toplanmõştõr. On beş
cilt ve 60.000 maddeden oluşan bu kanun çalõşmasõ bir derleme niteliğini
taşõmaktadõr.342
Kasõm 1917 devrimiyle çarlõk yönetimi yõkõlmõş ve yerine Sovyet Sosyalist
Cumhuriyetler Birliği kurulmuştur. Devrimden 1936 Anayasasõ�na kadar geçen süre,
devrimin ve sosyalizmin yerleşmesi açõsõndan bir ara dönem olarak kabul
edilmektedir. 1936 Anayasasõ katõ bir merkeziyetçilik esasõna dayanmakla birlikte
çeşitli alanlarda federal kanunlarõn da yapõlmasõnõ öngörmüştür. Merkeziyetçiliğin
temsilcisi Stalin�in ölümünden sonra 1957 yõlõnda yeni bir Anayasa hazõrlanmõştõr.
Bu Anayasa�ya göre bütün Rusya�yõ kapsayacak federal kodlar hazõrlanmamõş,
merkezî yönetim tarafõndan belirlenen sosyalist ilkeler çerçevesinde federe
devletlerin kendi özel kanunlarõnõ çõkarmasõ imkânõ getirilmiştir. Federe devletler de
bu prensipler õşõğõnda kendi yasalarõnõ hazõrlamõşlardõr. 1989�da Sovyet Sosyalist
Cumhuriyetler Birliği dağõlmõş ve sosyalist hukuk sistemi de hukuk tarihinde bir
örnek olarak yerini almõştõr.343
7- İsviçre Kanunlaştõrmasõ
Kõta Avrupasõ�nõn son kodifikasyonu İsviçre Medeni Kanunu�dur (Almanca:
ZGB- Zivilgesetzbuch, Fransõzca: CCS- Le Code Civil Suisse).344 Bu kanunlaştõrma
339 http://www.law.harvard.edu/library/collections/special/books/russia.php 340 http://euphrates.wpunj.edu/courses/hist330�60/Supplementary%20Material/HTML/Ulozhenie.html 341 http://euphrates.wpunj.edu/courses/hist330�60/Supplementary%20Material/HTML/Ulozhenie.html 342 Bilge, Hukuk Başlangõcõ, s: 90 343 Bilge, Hukuk Başlangõcõ, s: 90�91 344 http://en.wikipedia.org/wiki/ZGB
97
faaliyeti hukuk tarihi eserlerinde kantonlar hukukunun birleştirildiği ve federal
kanunlarõn yapõldõğõ dönem olmak üzere iki dönem halinde ele alõnmaktadõr.
İsviçre, XIX. yy.a kadar her kantonun kendi içinde bağõmsõz bir devletçik
görünümünde olduğu yirmi iki kantondan müteşekkil federal bir devletti.
(Günümüzde ise yirmi altõ kantondan oluşmaktadõr). Avrupa�da hukukun dağõnõklõğõ
bu ülkeye de etki etmiş ve her kanton kendi örf ve âdetine göre bir hukuk
oluşturmuştu.345 İsviçre�nin coğrafî açõdan Alp Dağlarõyla kaplõ olmasõ da bu ülkeyi
adeta Avrupa�dan tecrit etmiş ve Kõta�daki baş döndürücü pek çok değişimin bu
ülkeye çok geç tarihlerde yansõmasõna sebep olmuştur. Ayrõca nüfusun hetorojon bir
yapõda olmasõ ve konuşulan dilin İngilizce, İtalyanca, Fransõzca ve Almanca gibi
çeşitli dillerden oluşmasõ İsviçre�nin başta hukuk olmak üzere pek çok alanda birlik
oluşturmasõnõn önündeki engellerdendi. İsviçre kantonlarõ hukuk sistemlerini coğrafî
açõdan sõnõr komşusu olduklarõ ülkelere göre şekillendirmişlerdir. Örneğin Fransa ve
İtalya sõnõrõndaki Batõ İsviçre Kantonlarõ, 1804 tarihli Fransõz Medeni Kanunu�nu
iktibas etmişken, başta Bern Kantonu olmak üzere Avusturya sõnõrõndaki kantonlar
1811 tarihli Avusturya Medeni Kanunu�nu iktibas etmişlerdir.346 Almanya sõnõrõndaki
kantonlar ise Almanya�da bu tarz bir medeni kanunun bulunmamasõ sebebiyle, yeni
kanunlar yapma yolunu seçmişlerdir.347
Ülkenin tamamõnda tek bir hukuk sistemi oluşturma yönündeki ilk girişim 1881
tarihli Borçlar Kanunu�dur. 1889 yõlõnda İcrâ ve İflas Kanunu�nun kabul
edilmesinden sonra ise medeni kanun hazõrlõklarõna başlanmõştõr. İsviçre Medeni
Kanunu�nun meydana getirilmesinde hukukçu Eugen Huber�in (1849�1923) büyük
katkõlarõ olmuştur.348 Huber, Federal Hükümet�ten İsviçre için bir medeni kanun
yapõlmasõnõ istemiş ve bu amaçla çalõşmalara başlamõştõr. Huber�in katkõsõ, onun
hukukî dehasõndan ziyade İsviçre Kanton Hukuku�nun çok çeşitli malzemesini bir
birlik haline getirmekteki ustalõğõndan kaynaklanmaktadõr.349 1904�te Medeni Kanun
ve 1907 yõlõnda da yeni Borçlar Kanunu Federal Mecliste kabul edilerek 1912�de
345 Seldağ Güneş Ceylan, Roma Hukukunun Günümüz Hukuk Düzenlerine Etkisi, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, cilt: 7, sayõ: 1�2, 2004, s: 90 346 Ernest J. Schuster, The Swiss Civil Code, Journal of Comparative Legislation and International Law, cilt: 5, sayõ: 4, 1923, s: 216 347 Schwarz, Medeni Hukuka Giriş, s: 14�15 348 http://en.wikipedia.org/wiki/Eugen_Huber, Schwarz, Medeni Hukuka Giriş, s: 17 349 Schwarz, Bugünkü Hususî Hukuk Kanunlaştõrmalarõnda İsviçre Medeni Kanununun Tesiri, s: 965
98
yürürlüğe konmuştur. İsviçre Medeni Kanunu ve Borçlar Kanunu�nda Alman ve
Fransõz Medeni Kanunlarõ�nõn etkisi görülmektedir.
İsviçre Medeni Kanunu Kõta�da yapõlan son kanunlaştõrma olmasõ sebebiyle,
kendisinden önceki çalõşmalarõn eksiklikleri göz önünde bulundurularak yapõlmõş,
son derece başarõlõ bir çalõşmadõr. Özellikle siyasî mülahazalardan arõndõrõlarak
hukukî ihtiyaçlarõn dikkate alõnmasõ ve hukuk tahsili olmayan ortalama bir insanõn
anlayacağõ tarzda hükümlerin sade bir şekilde kaleme alõnmõş olmasõ, İsviçre Medeni
Kanunu�nu diğer kanunlaştõrma çalõşmalarõndan ayõran en önemli özelliklerdendir.350
Kanaatimizce İsviçre Medeni Kanunu�nun bu başarõsõ, İsviçre�nin dağlõk bir ülke
olmasõ sebebiyle, halkõnõn daha ziyade kõrsal kesimde yaşamasõndan
kaynaklanmaktadõr. Şehirleşmenin diğer Avrupa ülkelerine göre nispeten daha düşük
düzeyde olmasõ ve nüfusun çoğunluğunun kõrsal bölgede yaşamasõ, hazõrlanacak
kanunun ortalama bir insanõn anlayacağõ şekilde kaleme alõnmasõna yol açmõştõr.
İsviçre�nin diğer ülkelere göre çok farklõ bir demografik yapõya sahip olmasõ, ülkede
uzlaşõ kültürünü geliştirmiş, bu da İsviçre Medeni Kanunu�nun Avrupa�nõn diğer
medeni kanunlarõna göre kendi içinde daha tutarlõ olmasõ sonucunu doğurmuştur.
Ayrõca ne Fransõz Medeni Kanunu gibi ferdiyetçi, ne de Alman Medeni Kanunu gibi
askerî bir disiplin ve yüksek seviye de ilmî bir eser tarzõnda olmamasõ da İsviçre
Medeni Kanunu�nun diğer özelliklerindendir.351
II- GENEL HUKUK TARİHİNDEKİ KANUNLAŞTIRMA
FAALİYETLERİNİN TEMEL ÖZELLİKLERİ
Çalõşmamõzõn buraya kadar olan kõsmõnda ele aldõğõmõz genel hukuk
tarihindeki kanunlaştõrma faaliyetleri ana hatlarõ ile şu özelliklere sahiptirler.
Kanunlaştõrma asrõ olarak kabul edilen XIX. yy.a kadar meydana getirilen
kanunlaştõrma faaliyetlerinde somut olay metodunun, bu tarihten sonraki
kanunlaştõrma faaliyetlerinde ise soyut kural metodunun hâkim olduğu
görülmektedir. Hukukun bir bilim dalõ olarak gelişmesi ve somut olay metoduna göre
yapõlan kanunlaştõrmalarõn hayatõn ihtiyaçlarõnõ karşõlamaktan uzak düşmesi
sebebiyle XIX. yy. sonrasõ kanunlaştõrma faaliyetlerinde soyut kural metodu
350 Hüseyin Avni Göktürk, Türk Medeni Kanununun ve Millî Bünyemizin Demokratik Karakterine Dair, AÜHFD, cilt: 8, sayõ: 3�4, 1951, s: 292 351 Göktürk, Türk Medeni Kanununun ve Millî Bünyemizin Demokratik Karakterine Dair, s: 306
99
kullanõlmõştõr. Bu metoda göre hükümler genel hatlarõyla zikredilmiş, ayrõntõya ve
detaya girilmekten özellikle kaçõnõlmõştõr.
Kanunlaştõrma faaliyeti sonucu meydana getirilen hukukî düzenlemeler eski
hukuk normlarõna göre açõk ve net hükümler içermiş, muğlâk hükümlerden
kaçõnõlmõştõr.352 Çünkü kodifikasyon faaliyeti ile hedeflenen, hukukun ve kanunun
herkesin anlayabileceği kadar sade ve açõk bir yapõda olmasõdõr.
Kanunlaştõrma faaliyetleri ile eski hukuk sisteminden çok farklõ bir hukuk
sistemi meydana getirilmiştir. Bu, kimi zaman yeni baştan bir hukuk sisteminin inşâ
edilmesiyle kimi zaman da eski hukuk sisteminin günün değişen şartlarõna
adaptasyonu ile olmuştur.
Kodifikasyon faaliyetleri genelde tarihteki çok önemli olaylardan sonra
gerçekleştirilmiştir.353 Örneğin; Jüstinyen kodifikasyonu Roma�nõn siyasî birliğini
sağlamasõnõ müteakip meydana gelmişken, Napoleon kodifikasyonu ise Fransõz
ihtilalinden sonra hazõrlanmõştõr. Aynõ şekilde Almanya�daki kanunlaştõrma
faaliyetleri İmparatorluğun kurulmasõndan hemen sonra başlamõşken, XX. yy.õn son
kanunlaştõrmasõ olan İsviçre kodifikasyonu ise kantonlar arasõndaki siyasî birlik
sonrasõ meydana gelmiştir.354
Kodifikasyon faaliyetleri genelde bir medeniyetin geldiği en üst noktayõ
simgelemektedir. Askerî, siyasî, ilmî ve mimarî yönden en üst seviyeye gelen bir
medeniyet, kodifikasyon faaliyetleriyle bu zirveyi taçlandõrmaktadõr. Roma
hukukunun sistemli bir şekilde ilk defa kodifie edildiği İmparator Justinyen
zamanõnda yapõlan Corpus Juris�in bugün bile büyük bir hayranlõkla bakõlan
Ayasofya ile eş zamanlõ olmasõ355 ve İslâm hukukunun devletin resmî hukuku olarak
en uzun ve sistemli bir şekilde uygulandõğõ Osmanlõ İmparatorluğu�nda,
kanunnâmeler yoluyla yapõlan tedvîn faaliyetlerinin, Ayasofya�ya meydan okumak
için yapõlan Süleymaniye Camisi ile eş zamanlõ olmasõ, kodifikasyon faaliyetlerinin
bir medeniyetin diğer kurumlarõyla ilgili korelasyonunu göstermesi bakõmõndan
önemlidir.
352 Edgar Bodenheimer, Is Codification an Outmoded Form of Legislation, American Journal of Comparative Law, sayõ: 30, 1982, s: 15, Bergel, Methods of Codification, s: 1088, Timothy H. Jones, Judicial Review and Codification, Legal Studies, sayõ: 20, 2000, s: 518 353 Bodenheimer, Is Codification an Outmoded Form of Legislation, s: 20 354 Bergel, Methods of Codification, s: 1077 355 Demirkent, Bizans maddesi, DİA, 6/232
100
Kodifikasyon çalõşmalarõ kimi zaman bir heyet tarafõndan kimi zaman da dönemin önde gelen bir hukukçusu tarafõndan yapõlmõştõr.356 Örneğin; Fransõz kodifikasyonu Portalis adlõ ünlü bir hukukçunun başkanlõğõndaki bir heyet tarafõndan yapõlmõşken Roma hukukunun son kanunlaştõrmasõ olan İsviçre kodifikasyonu ise dönemin ünlü hukukçusu Eugen Huber�in eseridir. Kanunlaştõrma faaliyetleri genel olarak öncelikle ticaret veya ceza alanlarõnda başlamõş, aile hukuku gibi özel hukuk kapsamõna giren alanlar çok sonralarõ kodifie edilmiştir. Bu da muhtemelen toplumun ihtiyaç ve beklentileri ile ilgili bilinçli bir tercihin sonucudur.357 Ayrõca aile hukuku ile ilgili konularõn daha muhafazakâr bir yapõda olmalarõ da bu düşüncede etkili olmuştur. Kanunlaştõrma çalõşmalarõnõn başarõya ulaşmasõnda mahkemelerin tartõşõlmaz bir rolü olmuştur. Mahkemeler, herhangi bir konudaki içtihatlarõyla bir teamül meydana getirmiş ve hukuku, kanunlaştõrõlmaya olgun bir hale getirmişlerdir. Bu rol, mahkemelerin, kanunlaştõrma hareketlerini hazõrlayõcõ rolüdür. Mahkemelerin, meydana getirilen kanunlarõ uygulayarak bunlarõn ülkede kökleşmesine ve halk tarafõndan benimsenmesine hizmet etmeleri de mahkemelerin, kanunlaştõrma hareketini takviye edici rolüdür.358 1804 tarihli Code Civil�in modern anlamda ilk kanunlaştõrma faaliyeti olmasõ sebebiyle Kõta Avrupasõ kanunlaştõrmalarõ sistem ve muhteva olarak genelde Code Napoleon�u örnek almõştõr.359 Sistemli bir şekilde yeni baştan bir hukuk sistemi oluştururken bu hukuk sisteminin, objektif hükümler içermesine dikkat edilmiş, sübjektif hükümler içermesinden özellikle kaçõnõlmõştõr.360 Gelişmiş ülkelerdeki kanunlaştõrma faaliyetlerinde hukukî ihtiyaçlar daha belirleyici olmuşken, az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerdeki kanunlaştõrma faaliyetlerinde hukukî ihtiyaçlar kadar siyasî, sosyal ve ekonomik ihtiyaçlar da belirleyici olmuştur. Bu ülkelerdeki kanunlaştõrma faaliyetlerinin en önemli sebeplerinden biri de toplumu hukuk yoluyla dönüştürme isteğidir.361
356 Bodenheimer, Is Codification an Outmoded Form of Legislation, s: 23 357 Bergel, Methods of Codification, s: 1085�1086 358 Velidedeoğlu, Kanunlaştõrma Hareketleri ve Tanzimat, s: 66 359 Bodenheimer, Is Codification an Outmoded Form of Legislation, s: 17 360 Harnay, Was Napoleon a Benevolent Dictator?, s: 245 361 Maillet, The Historical Significance of French Codifications, s: 692
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
İSLÂM HUKUKU AÇISINDAN KANUNLAŞTIRMA OLGUSU
102
I. İSLÂM HUKUKUNDA KANUNLAŞTIRMA OLGUSUNUN GENEL
ÇERÇEVESİ
İslâm hukukunun ilâhî vahye dayandõğõnõ ve gelişiminin diğer hukuk
sistemlerinden çok farklõ bir tarzda olduğunu unutmadan komplekssiz bir şekilde
değerlendirmemiz gerekmektedir. Bu nedenle bir hukuk sisteminde kodifikasyon
faaliyetinin olup olmamasõ o hukuk sisteminin gelişmişliğiyle ilgili temel kriter
değildir. Esasen, hukuk sistemlerinin birbirlerine üstünlüklerinden bahsedilemezse de
en genel anlamõyla, kanunlarõn amaç ve usûlüne uygun olarak uygulandõğõ hukuk
sistemi �iyi bir hukuk sistemi� olarak kabul edilmektedir.362
VIII. yy.a kadar, İslâm toplumunda toplumsal hayatõn ihtiyaçlarõ ve problemleri
ciddi bir zorlukla karşõlaşõlmadan çözülebilmiştir. Bunda da en önemli faktör, Hz.
Peygamber�in halkasõnda yetişen sahabe ve tabiin neslinin gerek Kuran�a gerekse
Sünnet�e olan vukûfiyetleri ve İslâm toplumunun bu zamana kadar homojen bir
görünüm arz etmesidir. Ancak zamanla bu neslin ortadan kalkmasõ ve fetihlerle
İslâm devletinin sõnõrlarõnõn hem coğrafî açõdan hem de nüfuz açõsõndan genişlemesi,
toplumun homojen yapõsõnõn heterojen bir yapõya bürünmesine neden olmuş o güne
kadar İslâm toplumunda hiç karşõlaşõlmayan meselelerle karşõlaşõlmõş, bu da
gündelik hayatta problemlere neden olmaya başlamõştõr.
Gündelik hayatta karşõlaşõlan sorunlar, toplumdaki değişikliklerle başa baş
gitmesi gereken hukuk için en önemli handikaptõr.363 Eğer bir hukuk sistemi günün
ihtiyaçlarõnõ karşõlamakta yetersiz kalõyorsa bu durumdan en büyük zararõ toplumun
kendisi kadar o hukuk sistemi de görecektir. İlk bakõşta, �değiştirilemez� hükümler
içermesi sebebiyle zaman içinde donuklaşõp, işlevini yitireceği düşünülse de İslâm
hukuku bu handikapõ içtihat faaliyeti364 ve mezhepleşme ile aşmõştõr.
İslâm hukukunun bir hukuk sistemi olarak diğer hukuk sistemlerine göre çok
farklõ özellikleri olmakla birlikte iki önemli özelliği onun alâmet-i fârikasõnõ
oluşturmaktadõr. Birincisi; yasamanõn ulûhiyetin özelliklerinden biri365 olmasõ
sebebiyle İslâm hukukunda kanun koyucu Şari� olarak kabul edilmektedir. İkincisi
362 Montesquieu�nun ünlü deyişiyle �Ben bir ülkeye gittiğim zaman, o ülkede kanunlarõn iyi olup olmadõğõnõ incelemem, ama mevcut kanunlar iyi bir şekilde uygulanõyorsa her yerde iyi kanunlar vardõr�, Gözler, Hukuka Giriş, s: 128�den naklen. 363 Nihat Dalgõn, Sosyal Değişim ve İslâm Hukuku, Marife, 3/2, 2003, s: 60 364 Ekrem Buğra Ekinci, İslâm Hukukunda Değişmenin Sõnõrõ, İstanbul, 2005, s: 138 365 Menna� Kattân, Târîhü�t-teşrii�l-İslâmî, Kahire, 1989, s: 14
103
de; İslâm hukuku, bir içtihat hukukudur. İslâm hukuku, Kuran, Sünnet, İcma ve
Kõyas gibi kaynaklar õşõğõnda bir içtihat hukuku olarak gelişimini sürdürmüş ve
günümüze kadar gelebilmiştir. Kanunlaştõrma olgusunun İslâm hukuk tarihindeki
yerini inceleyeceğimiz bu bölümde, bu iki ayõrt edici vasfõn konumuzu
şekillendireceğini özellikle belirtmek isteriz.
Kanunlaştõrma çeşitlerini incelediğimiz Tezimizin birinci bölümünde
kanunlaştõrmanõn müstakil ve şeklî kanunlaştõrma olarak ikiye ayrõldõğõnõ ve İngiliz
hukuku gibi gelişimini içtihat faaliyetleri ile sürdüren hukuk sistemlerinde meydana
gelen hukukî düzenlemelerin şeklî kanunlaştõrma kapsamõnda değerlendirildiği366
ifade etmiştik. Hukuk tarihçileri bu değerlendirmeyi, İngiliz hukukunun mahkeme
içtihatlarõ sonucu oluşan bir hukuk sistemi olmasõndan ve her hangi bir hukuk
sahasõnõn yeni baştan düzenlenmemesinden yola çõkarak yapmaktadõrlar. İngiliz
hukuku ile İslâm hukukunun içtihat hukuku olmasõ sebebiyle şeklî bir benzerliğin
olduğu dikkate alõndõğõnda İslâm hukukunda meydana gelen kanunlaştõrma
faaliyetlerini de şeklî kanunlaştõrma kapsamõnda değerlendirmek mümkündür. Çünkü
genel hukuk tarihinde meydana gelen kanunlaştõrma faaliyetlerinin en önemli
özelliği, hukuk normlarõnõn devlet tarafõndan derlenip toparlanmasõ ve yürürlüğe
konmasõdõr. Ancak, İslâm hukukunun, devlet tarafõndan kabul edilen ve yürürlüğe
konulan resmî bir kanun metni �XIX. ve XX. yüzyõllardaki Mecelle gibi sõnõrlõ
sayõdaki birkaç çalõşma istisna edilirse- hiçbir zaman olmamõştõr.367 Bunun yerine
serbest içtihatlarla oluşan hukuk kurallarõ, ilk asõrlarõn tedvîn faaliyeti sonucu
meydana getirilen fõkõh eserleri içerisinde yer almõştõr. Kanunlaştõrmanõn sebepleri,
sonuçlarõ, bu yönde devlet tarafõndan yapõlan çalõşmalar dikkate alõndõğõnda İslâm
hukukunda örneklerini Tezimizin ikinci bölümünde gördüğümüz bir kanunlaştõrma
faaliyeti meydana gelmemiştir.368 Kanunlaştõrmanõn ortaya çõkõş sebepleri, yapõlan
çalõşmalar vb. özellikler İslâm hukuk tarihi için geçerli değildir. Bu sebepler İslâm
hukukunun dõşõndaki özellikle de kontinental (Kõta Avrupasõ) hukuk sistemleri için
geçerlidir. Bununla birlikte, İslâm hukuku dõşarõdan hiçbir müdahalenin olmadõğõ,
kendi kendine gelişen, her hangi bir sisteme göre kendi içinde bir bütünlük
366 Bergel, Methods of Codification, s: 1089 367 Onar, Osmanlõ İmparatorluğu�nda İslâm Hukukunun Bir Kõsmõnõn Codification�u Mecelle, s: 57 368 Rudolph Peters, From Jurist Law to Statute Law or What Happenns When the Sharia is Codified, Mediterranean Politics, Autumn, cilt: 7, sayõ: 3, 2002, s: 88
104
arzetmeyen, müçtehitlerin keyfî yorum ve değerlendirmeleri ile meydana gelen bir
hukuk sistemi de değildir. Batõlõ tarzda bir kanunlaştõrma ortaya çõkmamasõ İslâm
hukukunun kendine has özelliklerinden kaynaklanmaktadõr. Bu sebeple, Tezimizde,
İslâm hukukunda kanunlaştõrma kavramõnõ �müstakil kanunlaştõrma� olarak değil,
�şeklî kanunlaştõrma� anlamõnda kullanõlacağõz. Burada kullanõlan şeklî
kanunlaştõrma kavramõ �içtihat hukuku olan İslâm hukukunun kanun hukuku haline
dönüşümünü� ifade etmektedir.369 Bu ifadeden de amacõmõz, VII. yy.da Halife
Mansûr�la başlayan kanunlaştõrma olgusunun XV. yy.da Ebüssuûd Efendi ile belirli
bir mesafe kat etmesi ve XIX. yy.da Mecelle vb. çalõşmalarla zirveye ulaşmasõdõr.
İslâm hukukunun iki ana kaynağõ olan Kuran ve Sünnet sadece hukuk
kurallarõndan oluşan bir kanun koleksiyonu değildir.370 Bu sebeple, İslâm�õn bütün
emir ve yasaklarõ, çağdaş hukuk tekniği bakõmõndan hukukî nitelikli birer norm
kapsamõnda değerlendirilemez. Dolayõsõyla, sistem ve muhteva özellikleri
bakõmõndan modern kodifikasyon ile İslâm teşrii arasõnda bir benzerlik kurmak
mümkün değildir.371 Çünkü hukuk tarihinde örneklerini gördüğümüz kanunlaştõrma
faaliyetleri ile hukuk yeni baştan inşâ edilirken İslâm hukukunda bu yönde bir amaç
hiçbir zaman için meydana gelmemiştir. İslâm hukukunun ana gayesi yeni baştan bir
hukuk sistemi inşâ etmek olmamõş,372 bunun yerine Allah�õn peygamberleri
aracõlõğõyla insanlara bildirdiği hükümler çerçevesinde bir yaşam sürmelerini
sağlamak olmuştur. Diğer hukuk sistemlerinde ortaya çõkan kodifikasyon vb. hukuk
faaliyetlerini İslâm hukuk sistemiyle mukayese ederken sõklõkla düşülen hata
kanaatimizce İslâm�da hukuk ilmine karşõlõk geldiği varsayõlan fõkõh ilminin, batõ
ilim tasnifindeki hukuk sistemiyle doğrudan örtüşmemesinden kaynaklanmaktadõr.
İslâm fõkhõnõn, batõ hukuk sisteminden hem kavram hem de mâhiyet itibariyle farklõ
olmasõ birebir eşleştirmeler de ciddi problemlere neden olmakta ve bir kavram
kargaşasõna yol açmaktadõr.373 Kodifikasyon da aynõ bağlamda değerlendirilmesi
369 Bu adlandõrma M. Akif Aydõn�a aittir. Aydõn, (İslâm Hukuku�nun Osmanlõ Devleti�nde Kanun Hukukuna Doğru Geçirdiği Evrim, Türk Hukuk Tarihi Araştõrmalarõ, sayõ: 1, 2006, adlõ) makalesinde, Osmanlõ Devleti�nde resmî hukuk sistemi olan İslâm hukukunun içtihat hukukundan kanun hukukuna doğru dönüşümünü ele almaktadõr. 370 Ahmet Hassan, İlk Dönem İslâm Hukuk İlminin Oluşumu, çev: Haluk Songür, İstanbul, 1999, s: 72 371 Dönmez, İslâm Hukukunda Müctehidin Naslar Karşõsõndaki Durumu, s: 34 372 Joseph Schacht, Problems of Modern Islamic Codification, Studia Islamica, cilt: 12, 1960, s: 106 373 Murteza Bedir, Osmanlõ Öncesi Türk Hukuk Tarihi Yazõcõlõğõ, TALİD, 3/5, 2005, s: 27
105
gereken bir olgudur. �Fõkõh� kavramõnõn �İslâm hukuku� kavramõna dönüşümü,374
pozitif bir hukuk sisteminde olmasõ gereken her şeyin �bu arada kanunlaştõrma
olgusunun da- İslâm hukukunda da bulunmasõ gerektiği şeklinde bir ön kabulü
beraberinde getirmiştir. Hâlbuki fõkhõn tarifinde ifadesini bulan �kişinin hak ve
sorumluluklarõnõ bilmesi� şeklindeki tarifte, vurgunun �bilme� kelimesine yapõlmasõ,
fõkhõn süje bakõmõndan hüküm koymak (yasama) anlamõnda iradî bir faaliyet değil,
ilâhî irade tarafõndan öngörülmüş olan (muayyen) hükümleri bilme (ilm/açõğa
çõkarma/õzhar/keşf/beyan) faaliyeti olduğunu göstermektedir. Aynõ şekilde fõkhõn,
şerî ameli hükümler bütünü şeklindeki tanõmõ da, hükümlerin konularak (yasama
yoluyla) değil, bilinmek suretiyle elde edilmiş olmalarõ esasõna dayanmaktadõr.375
II- İSLÂM HUKUKUNDA MÜSTAKİL KANUNLAŞTIRMALARIN
ORTAYA ÇIKMAMASININ SEBEPLERİ
İslâm hukuk tarihinde örneklerini çalõşmamõzõn ikinci bölümünde gördüğümüz
tarzda müstakil kanunlaştõrmalar meydana gelmemiştir. Bu durum, İslâm hukukunun
kendine has özelliklerinden kaynaklanmaktadõr. Şimdi İslâm hukukunun
özelliklerinden yola çõkarak batõlõ anlamda müstakil kanunlaştõrmalarõn niçin
meydana gelmediğini açõklamaya gayret edelim.
A- Hukukun Maddî Kaynağõ ve Şekli Bakõmõndan İslâm Hukukunun
Diğer Hukuk Sistemlerinden Farklõ Olmasõ
1- İslâm Hukukunun İlâhî Kaynaklõ Bir Hukuk Sistemi Olmasõ
Müstakil kanunlaştõrmalarõn olduğu diğer hukuk sistemleri ile mukayese
edildiğinde İslâm hukuku, semavî bir dinin emir ve yasaklarõ sonucu oluşmuş bir
hukuk sistemidir. İslâm hukuku, hukukun maddî kaynağõ (hukukun temeli) itibariyle
ilâhî iradeye (tanrõsal iradeye) dayanmaktadõr.376 Allah, emir ve yasaklarõnõ
peygamberi aracõlõğõyla insanlara bildirmiş ve insanlardan da bu emir ve yasaklara
uymasõnõ istemiştir. Bir beşer olarak Hz. Peygamber�in görevi Yüce Allah�tan aldõğõ
emir ve yasaklarõ (vahyi) tebliğden ibarettir. İslâm hukukunun bir diğer kaynağõ olan
374 Murteza Bedir, Fõkõh to Law: Secularization Through Curriculum, Islamic Law and Society, sayõ: 11/3, 2004, s: 378�401 375 Talip Türcan, Fõkõhdan İslâm Hukukuna, İslâm Hukuku Araştõrmalarõ Dergisi, 6/2005, s: 11 376 Zeki Hafõzoğullarõ, Bir Kültür Ürünü Olarak Hukuk Düzeni, AÜHFD, cilt: 45, sayõ: 1�4, 1996, s: 6
106
Sünnet de Hz. Peygamber�in ilâhî terbiye ve gözetimi altõnda oluşan tasarruflarõdõr ki
yine ilâhî menşelidir. Buna göre İslâm hukukunu diğer hukuk sistemlerinden ayõran
en bâriz özellik, ilâhî menşeli bir hukuk sistemi olmasõdõr.377 İslâm hukukunda
�kanun koyucu� (Şari) Yüce Allah�tõr, insanlara düşen de bu kanunlara göre bir
yaşam sürmektir. Diğer hukuk sistemlerinde ise kanun koyucu bizzat insanõn
kendisidir (beşerî irade).378 Bunun devlet veya yetkili organlar tarafõndan yapõlmasõ
işin mâhiyetini değiştirmemekte insanõn akõl ve hisleri kanunlarõn konulmasõnda veya
hukuk sisteminin oluşturulmasõnda birinci derecede etkili olmaktadõr.
İslâm hukuku, hukukun maddî kaynağõ olarak ilâhî iradeye dayanmasõ
sebebiyle dinî bir hukuk sistemidir. Buna göre İslâm hukuku, diğer hukuk
sistemlerinde olduğu gibi sadece emir ve yasaklardan oluşan bir hukuk sistemi
değildir. İslâm hukuku da gücünü esasen bu özelliğinden almaktadõr. Örneğin
Romalõlar, dünyaya hukuk ile düzen verilebileceğini düşünmüşler ve bir hukuk kültü
meydana getirmişlerdir. Romalõlara göre hukuk, bu dünyaya ait (cismanî) bir
kuvvetin egemenliğini ifade etmiştir. Bu kuvveti de kõlõç (devletin gücü) temsil
etmektedir. Diğer taraftan Hõristiyanlõk ise dünyaya sevgi ile düzen vermeyi �İncil�
de ifade etmiştir. İncil�de yer alan birinci emir, Allah�õn olan efendimizi bütün
kalbinle, bütün ruhunla seveceksin şeklindedir. Bu emre benzeyen ikinci emir de,
hemcinsini kendin gibi seveceksin, şeklindedir. İslâm ise, bu dünyaya ne yalnõz
hukuk ile ne de yalnõz din ile düzen verilemeyeceğini, fakat bunun her ikisi ile düzen
verilebileceğini ifade etmiş ve din ile hukuku birleştirmiştir.379
Hukukun maddî kaynağõ olarak ilâhî iradeye dayanmasõ ve kanunu vazedenin
Şâri olmasõ, pozitif hukuk sistemlerinde olduğu gibi İslâm hukukunda insana sõnõrsõz
bir hareket alanõ tanõmamakta, bu durum da müstakil kanunlaştõrmalarõn ortaya
çõkmamasõna sebep olmaktadõr.
377 Peters, From Jurists Law to Statue Law adlõ makalesinde İslâm hukukunun ilâhî kaynaklõ semavî bir dinin öğretilerinden oluşan bir hukuk sistemi olmasõna rağmen diğer semavî dinlere göre çok daha geniş kapsamlõ olduğunu, ele aldõğõ konularõn pozitif hukuk sistemleriyle olan büyük benzerliklerini vurgulamaktadõr. 378 Halid Vizanî, Menhecü�l-Fikril-Kanunî fi�l-Fõkhi�l-İslâmi, Usûl, sayõ: 4/2, 2005, s: 117 379 Vasfi Râşid Sevig, Fõkõh ve Medeni Kanun, AÜHFD, cilt: 8, sayõ: 3�4, 1951, s: 235
107
2- İslâm Hukukunun Kaynağõ İtibariyle Yazõlõ Bir Hukuk Sistemi Olmasõ
İslâm hukuku, Kuran ve Sünnet gibi yazõlõ iki kaynağa sahiptir. İslâm
hukukunun diğer önemli iki kaynağõ olan icma ve içtihat da kaynak olma niteliklerini
bu iki yazõlõ kaynaktan almaktadõrlar. İslâm hukukunun kaynağõ itibariyle yazõlõ
olmasõ bir yandan hukukî güven ve eşitliği sağlamõş, diğer yandan da müstakil
manada kanunlaştõrmalarõn ortaya çõkmasõna engel olmuştur.380
Kõta Avrupasõ�nda kanunlaştõrma hareketlerinin hõz kazanmasõna ve XIX. yy.õn
hukuk tarihi açõsõndan kanunlaştõrma çağõ olarak kabul edilmesine sebep olan en
önemli husus, Avrupa�da hukukun dağõnõk bir görünüm arz etmesinin meydana
getirdiği problemlerdir. Bu durum, hukukun keyfî uygulanmasõna ve adalet idesinin
insanlar arasõnda farklõ bir şekilde tezahür etmesine sebep olmuştur. İslâm
hukukunda ise hukukun Kuran ve Sünnet gibi yazõlõ iki kaynağa sahip olmasõ,
keyfîliğe ve suiistimale yer bõrakmamõştõr. Voltair�in Avrupa hukukunun
dağõnõklõğõnõ ifade etmek için kullandõğõ, �insan her konakta at değiştirirken hukuk
da değiştiriyor� sözü,381 Kõta Avrupasõ�nõn hukukî dağõnõklõğõnõ göstermesi açõsõndan
önemlidir. İslâm hukukunda ise bu tarz bir dağõnõklõğõn bulunmamasõ, batõlõ tarzda
müstakil kodifikasyonlarõn ortaya çõkmamasõndaki en önemli sebeplerdendir.
İslâm hukukunun yüzyõllarca resmî olarak uygulandõğõ Osmanlõ Devleti�nde
hukuk nizâmõnõn sadece birlik arz etmesi bakõmõndan bile çağdaş Avrupa�da hâkim
olan hukuk düzeninden çok daha üstün olduğunu ifade eden Schacht�õn382 da
belirttiği gibi, İslâm hukuku yazõlõ bir kaynağa dayanmakla dağõnõk bir görünüm arz
etmekten kurtulmuş, bu durum da müstakil kanunlaştõrmalarõn ortaya çõkmasõna
herhangi bir ihtiyaç hissettirmemiştir.
Ayrõca İslâm hukukunun dağõnõk bir görünüm arz etmemesi, legislatif bir
tarzda merkezileşmiş bir yasama faaliyetinin sonucu değildir. Diğer hukuk
sistemlerinin dağõnõk bir görünüm arz etmesi, merkezileşmiş bir yasama faaliyeti ile
aşõlmaya çalõşõlmõşken, İslâm hukukunda bu birlik, merkezileşmiş bir yasama
faaliyeti tarzõnda değil,383 kurallarõn ve ilkelerin ortak bir temele diğer bir ifadeyle
usûl-i fõkha dayanmasõ suretiyle sağlanmõştõr. Hukuk (fõkõh) da bu usûl metoduyla ve
380 Ünal, Medeni Kanunun Kabulünden Önce Türk Aile Hukukuna İlişkin Düzenlemeler, s: 200 381 Sevig, X.Asõrdan Günümüze Kadar Ceza Muhâkemeleri Usûlü ve Gelişmesi, s: 278 382 Joseph Schacht, İslâm Hukukuna Giriş, çev: Mehmet Dağ- Abdülkadir Şener, Ankara, 1977, s: 100 383 Türcan, Fõkõhdan İslâm Hukukuna, s: 11
108
müçtehitlerin içtihadõ ile kazuist bir yöntemle gelişmiştir. Bu sebeple İslâm hukuk
tarihinde müstakil manada bir kanunlaştõrma ortaya çõkmamasõna rağmen her hangi
bir hukukî dağõnõklõk da meydana gelmemiştir.
3- İslâm Hukukunun Bir İçtihat Hukuku Olmasõ
Nassõn lafõz, mana ve maksadõndan hareketle, nassõn bulunmadõğõ durumlarda
da çeşitli istinbât metotlarõ kullanõlarak şerî hüküm hakkõnda zannî bilgiye ulaşma
çabasõnõn genel adõ olan içtihat,384 İslâm hukukunun bir hukuk sistemi olarak
gelişiminde temel rol üstlenmiş olan bir faaliyettir. Kaynaklarõ itibariyle ilâhî vahye
dayanan İslâm hukuku bir içtihat hukuku olarak doğmuş ve mesleği hukuk olan
kişilerin hukuku şekillendirmesi ile gelişimini sürdürmüştür.385 Ancak bu hukukçular
da sadece hukuk bilgileri ile öne çõkan elit bir zümre olmayõp, verdikleri her hükmün
ahirette hesabõnõ vereceğinin bilincinde olan ilim ile mücehhez kişilerdir. Diğer bir
ifadeyle Hõristiyanlõkta veya Roma�da olduğu gibi hukuk, muayyen kişi veya
gruplarõn tekelinde olmamõştõr.386 İçtihat faaliyeti, ilâhî iradenin keşfi çabasõ olarak
görüldüğünden, müçtehitte bulunmasõ gereken bazõ şartlar ileri sürülmüş, bu şartlar
arasõnda müçtehidin hukuk bilgisi kadar, yaşantõsõnõn da İslâm�a uygun olmasõna
önem verilmiştir. İslâm hukukunun içtihat eksenli bir hukuk sistemi olmasõ, hukukun
belirli bir takõm kalõplar halinde standartlaştõrõlmasõ anlamõna gelen müstakil
kanunlaştõrmalarõn ortaya çõkmamasõnõn en önemli sebeplerindendir.387
Ayrõca içtihadõn içtihatla nakz edilememesi, diğer bir ifadeyle bir müçtehidin
içtihadõnõn başka bir içtihatla nakz edilememesi, bazõ hukuk tarihçilerine göre İslâm
hukukunda umumî manada kodifikasyonlarõn ortaya çõkmamasõndaki en önemli
sebeptir. Buna göre, içtihadõn bir başka içtihatla nakzõ İslâm hukukunda hukukî
istikrarsõzlõğa neden olmuş ve fõkõh külliyâtõ birbirine taban tabana zõt hükümler
içeren içtihatlarla dolmuştur.388 Kötü niyet ve bilgi eksikliğinden kaynaklandõğõnõ
düşündüğümüz bu tarz değerlendirmelere katõlmak iki sebepten mümkün değildir. 384 H.Yunus Apaydõn, İctihad maddesi, DİA, 19/432 385 Herbert J. Liebesny, Comparative Legal History: Its Role in the Analysis of Islamic and Modern Near Eastern Legal Institutions, American Journal of Comparative Law, sayõ: 20, 1972, s: 41�42 386 Bernard Weiss, İslâm Hukukunda Yorum: İctihad Teorisi, çev: Menderes Gürkan, Marife, 3/2, 2003, s: 187, Apaydõn, İctihad maddesi, s: 435 387 Mehmet Fuat Köprülü, İslâm ve Türk Hukuk Tarihi Araştõrmalarõ ve Vakõf Müessesesi, İstanbul, 1983, s: 254 388 Coşkun Üçok, İslâm Hukukunun Temel Kurallarõndan İçtihatla İçtihat Nakz Edilmez, İmren Ökten�e Armağan, Ankara, 1970, s: 45�46
109
Birincisi; hukukî istikrar ve emniyeti sağlamak amacõyla yargõda içtihadõn içtihatla
nakz olunamayacağõ kabul edilmiştir.389 İslâm hukukunun müçtehitlere sağladõğõ
içtihat serbestliğinin en açõk göstergesi olan bu uygulama, hukukî karõşõklõğa yol
açmamasõ ve adalet sistemine duyulan güvenin kaybolmamasõ açõsõndan yargõ
dõşõndaki durumlar için kabul edilmiştir. İkincisi de; İslâm hukuku, XIX. yy.a kadar
devlet gibi müesses bir otorite tarafõndan merkezileşmiş bir yasama faaliyetine konu
olmamõştõr. Bir içtihat hukuku olan İslâm hukukunun gelişimi, devletin hukuka
müdahalesi şeklinde değil bağõmsõz müçtehitlerin içtihatlarõyla şekillenen mezhepler
vasõtasõyla olmuştur.
İslâm hukukunda sürekli olarak değişen hayatõn ihtiyaçlarõ içtihat
müessesesinin işletilmesiyle karşõlanmõş,390 bu durum da modern anlamda müstakil
kodifikasyonlara gitmeden toplumun talep ve beklentilerine cevap vermesine imkân
tanõmõştõr. Kanunlaştõrma faaliyetlerinin daha ziyade hukukun, toplumun ihtiyaç ve
beklentilerini karşõlamadõğõ zamanlarda meydana geldiği391 dikkate alõndõğõnda,
İslâm hukukunun içtihat müessesesini işletmek suretiyle, hukukun belirli bir formda
bir kalõp içine dökülmesi dediğimiz kodifikasyonlara başvurmadan bu sorunu aştõğõ
görülmektedir. Burada içtihat kapõsõnõn kapanmasõnõn İslâm hukukunun işlerliğine
muhtemel etkisi ile ilgili bir soru akla gelebilir. İçtihat faaliyetinin özellikle Milâdî
X.yy.dan sonra İslâm hukuk düşüncesinin gelişimine -ilk zamanlardakine oranla-
katkõsõnõn azaldõğõ doğrudur.392 Ancak bu etki, kanaatimizce daha ziyade orijinal
mâhiyetteki içtihatlar için geçerlidir. Gerek fõkõh metinlerinden gerekse fetva
koleksiyonlarõndan hüküm istinbât etme noktasõnda içtihat faaliyeti uzun asõrlar
devam etmiştir. Nitekim içtihat faaliyetinin hõz kaybedip mezheplerin müesses bir
kurum olarak ortaya çõkmasõndan sonra �mezhepte müçtehit, meselede müçtehit�
gibi sõnõflandõrmalar,393 içtihat faaliyetinin İslâm hukukunun uygulanabilirliği
noktasõnda işlevini yitirmediğini ancak mâhiyet ve kapsam itibariyle bir daralmaya
uğradõğõnõ göstermektedir.394
389 Ali Haydar Efendi, Dürerü�l-Hükkâm Şerhu Mecelleti�l-Ahkâm, s: 68�70, Mecelle madde: 16 390 Muhammed Halid Mesud, İslâm Hukuk Teorisi, çev: Muharrem Kõlõç, İstanbul, 1997, s: 16 391 Bergel, Methods of Codification, s: 1078 392 Hayreddin Karaman, İslâm Hukukunda İctihad, İstanbul, 1996, s: 176 393 Osman Keskioğlu, Fõkõh Tarihi ve İslâm Hukuku, Ankara, ts, s: 173�174 394 Wael B. Hallaq, Was the Gate of Ijtihad Closed, Internatioal Journal of Middle East Studies, cilt: 16, 1984, s: 4
110
4- İslâm Hukukunun Kazuist Bir Hukuk Sistemi Olmasõ
İslâm hukukunun ana kaynaklarõ kitap, sünnet, icma ve kõyastõr. Müctehit
hukukçular, bu kaynaklardan usûl-i fõkh ilmi prensipleri çerçevesinde (usûlüne
uygun olarak) hükümler çõkartmõş ve her meseleyi ayrõ ayrõ ele alan çok önemli
kitaplar telif etmişlerdir. Böylece İslâm hukuku meseleci, diğer bir ifadeyle kazuistik
bir şekil almõştõr. Her hukukî mesele ve müessese ayrõ ayrõ ele alõnarak hükme
bağlanmõş, birbirine benzeyen hukukî meselelerde ortak esaslarõn tespitine
gidilmemiştir. Örneğin, alõm, satõm, kira, kefalet akitlerinin şartlarõ ve neticeleri
birbirinden ayrõ ayrõ ele alõnarak düzenlenmiştir. Bunun bir sebebi de, her mesele için
Kuran veya Sünnet�ten ayrõ ayrõ delillerin bulunmasõdõr.395
Kazuist metot, hukuk sistemlerinde çokça tartõşõlan bir metottur. Her mesele
için ayrõ ayrõ hükümler koymanõn, daha ince ve adaletli çözüm yollarõ getireceğini
savunan hukuk tarihçilerine karşõlõk,396 bu metodun kullanõldõğõ hukuk sistemlerinin
çabuk eskidiği, çok hõzlõ gelişen günlük hayattaki olaylara hukukun hõzõnõn
yetişemediğini ifade eden hukuk tarihçileri de bulunmaktadõr.397 Ayrõca kazuist
yöntemde birbiriyle ilgili pek çok hukuk kuralõ çok dağõnõk bir görünüm arz etmekte
bu da ilgili kurallarõn çok farklõ yerlere dağõlmasõna sebep olmaktadõr.398 Biz burada
kazuist metodu, İslâm hukukunun gelişimine olumlu veya olumsuz yönde etkide
bulunmasõndan ziyade, İslâm hukukunun bu tarz bir yolla gelişiminin kanunlaştõrma
faaliyetlerinin ortaya çõkmasõna engel olmasõ bakõmõndan değerlendirmekteyiz.
Çünkü kazuist metot doğasõ gereği hâkime veya müçtehide geniş takdir hakkõ
vermekte bu da müstakil kanunlaştõrmanõn ruhuna aykõrõ olmaktadõr.399
B- Hukukun Gelişim Seyri Bakõmõndan İslâm Hukukunun Diğer Hukuk
Sistemlerinden Farklõ Olmasõ
1- Usûl-i Fõkõh Yoluyla Sistematik Hukuk Biliminin Gelişmiş Olmasõ
Hicri II. yy.dan itibaren, fakih ve müçtehitler, içtihat faaliyetini disipline etmek
ve keyfî hüküm verme ihtimaline karşõ gerekli tedbirleri almak amacõyla harekete 395 Ekrem Buğra Ekinci, İslâm Hukuku, İstanbul, 2006, s: 40�41 396 Ekinci, İslâm Hukuku, s: 41 397 Hans Reichel, Kanun ve Kazâ, çev: Sabri Şâkir Ansay, AÜHFD, c: 8, sayõ: 1�2, s: 497 398 R. Stephen Hamphreys, İslâm Hukuku ve İslâm Toplumu, çev: Murteza Bedir, Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 4/2001, s: 267 399 Baki Kuru, 1794 Tarihli Prusya Umumî Memleket Kanununda (ALR) ve 1811 Tarihli Avusturya Medeni Kanununda (ABGB) Kanunlarõn Tefsiri, AÜHFD, c: 15, sayõ: 1�4, s: 107�108
111
geçmişler ve şerî delillerden hüküm istinbât edilirken esas alõnacak bir takõm
prensipler ve kurallar koymaya başlamõşlardõr. Daha sonra bu kurallarõn sistematik
bir tarzda disipline edilmesiyle usûl-i fõkõh ilmi meydana gelmiştir.400 Hukukun usûl-
i fõkõh yoluyla müstakil bir ilim olarak ele alõnmasõ, İslâm hukukunun gelişim seyri
açõsõndan büyük bir öneme haiz olmuş ve böylece İslâm hukuku belirli bir disiplin
içinde gelişimini sürdürmüştür.401 Avrupa�da kanun fikrine dayalõ hukuk
metodolojisi çalõşmalarõ XIX. yy.daki kodifikasyon faaliyetlerinin sonucunda ortaya
çõkmõşken,402 İslâm hukukunda, hukuk çok erken bir dönemde müstakil bir bilim dalõ
olarak ele alõnmõş ve usûl-i fõkõh ilmi ile hukuk metodolojisi çalõşmalarõ başlamõştõr.
Ayrõca, vukû bulmamõş (henüz gerçekleşmemiş) meselelerle ilgili zihin jimnastiği
anlamõna gelen farazî fõkõh da hukukî tefekkürün gelişimine önemli katkõlarda
bulunmuştur. Hukukun ayrõ bir ilim olarak gelişmesiyle, sosyal hayatõn ihtiyaçlarõ
herhangi bir zorlukla karşõlaşõlmadan çözülebilmiş ve böylece büyük ve etraflõ
kanunlar yapmadan İslam hukuku toplumun talep ve beklentilerine cevap
verebilmiştir.
2- İslâm Hukukunda Nasslardan Hüküm Çõkarmada Lafõz-Anlam ve
Maksat Bütünlüğünün Esas Alõnmasõ
İslâm hukukunda hükümlerin uygulanmasõnda katõ (aşõrõ) lafõzcõlõk yoktur.
İslâm hukukunun gelişim seyrinde hükümlerin ortaya konmasõ ve uygulanmasõnda
lafõz ile birlikte makâsõd ilkesine önem verilmiş, hukukun sadece normatif yönü ön
plana çõkmamõş ve finalist bir ilim olduğu da göz önünde bulundurulmuştur.
Amaçsal yorum veya fonksiyonel yorum da denilen bu metoda göre, hukuk normu,
uygulamanõn yapõldõğõ zamandaki toplumun her gün değişen ve gelişen ihtiyaçlarõna
cevap verecek şekilde yorumlanmõştõr.403 Kanunun hem lafzõnõ hem de ruhunu, birini
diğerine feda etmeden beraberce ele alan anlayõş vasõtasõyla İslâm hukuku, ana
kaynağõndan kopmaksõzõn canlõlõğõnõ sürdürmüş ve toplumun talep ve ihtiyaçlarõna
400 Zekiyyüddin Şaban, İslâm Hukuk İlminin Esaslarõ, çev: İ. Kâfi Dönmez, Ankara, 1996, s: 33 401 Ali Himmet Berki, Hukuk Mantõğõ ve Tefsir, Ankara, 1948, s:3 402 Dönmez, İslâm Hukukunda Müctehidin Naslar Karşõsõndaki Durumu, s: 25 403 Muhammed Tâhir b. Âşur, İslâm Hukuk Felsefesi, çev: Vecdi Akyüz- Mehmet Erdoğan, İstanbul, 1996, sayfa: 11
112
cevap verebilmiştir.404 İslâm hukukunun bu özelliği, hukukun belirli bir takõm
kalõplar halinde standartlaştõrõldõğõ müstakil kanunlaştõrmalarõn ruhuna aykõrõ bir
durumdur.
3- Hukukun Mütehassõs Hukukçular Tarafõndan Şekillendirilmesi ve
Mahkemelerin Merkezî İdareye Tabi Olarak Gelişmesi
Genel hukuk tarihinde ortaya çõkan hukuk sistemleri uygulama açõsõndan iki
önemli esasa dayanmaktadõr. Birincisi; hukuku uygulayacak hâkimler, ikincisi de;
hukukunun uygulanacağõ yer diğer bir ifadeyle mahkemelerdir. Bu ikisi bir hukuk
sisteminin uygulanabilirliği noktasõnda olmazsa olmaz unsurlardõr.405 İslâm
hukukunda, doğuşundan itibaren gerek teorik gerekse pratik açõdan bu alanda çok
zengin bir literatür ve uygulama örneği oluşmuştur. Burada öncelikle İslâm
hukukunun tarihî süreci içinde uygulanmasõnõ sağlayan hukuk adamõ (kâdõ-kâdõ�l-
kudâtlõk müessesesi) üzerinde duracağõz. Peşi sõra mahkemeleri ele alacağõz.
Hz. Peygamber�in İslâm�da ilk kadõ sõfatõyla insanlar arasõnda meydana gelen
birçok hukukî çekişmeyi karara bağladõğõ bilinmektedir. İslâm devletinin fetihlerle
sõnõrlarõ genişleyip, devlet işlerinin yoğunlaşmasõ ve bakõlacak dava sayõsõnõn
artmasõyla birlikte Hz. Peygamber, aralarõnda Hz. Ömer, Amr b. Âs, Ukbe b. Âmir,
Huzeyfe b. Yemân gibi sahabelere Medine�de yargõ yetkisi verdiği, bazõlarõnõ
cezalarõn infazõna memur ettiği, Hicaz bölgesinde ve Güney Arabistan�da yeni
fethedilen şehir ve bölgelere idarî işleri yönetmek üzere valiler tayin ettiği ve onlara
yargõ görevi de verdiği bilinmektedir.406
Genişleyen İslâm fetihleri ile devletin yapõsal anlamda pek çok değişikliğe
uğradõğõ Hz. Ömer devrinde, adlî teşkilatta da önemli değişiklikler meydana gelmiş
ve başta Medine olmak üzere, Mõsõr, Irak ve Suriye bölgelerindeki şehirlere ayrõca
kadõlar tayin edilmiştir.407
İlk Emevî halifesi Muaviye�nin başkent Dõmaşk�ta hukuken sahip olduğu yargõ
yetkisini tayin ettiği kadõya devretmesi ve yargõ işleriyle hiç meşgul olmamasõ ile
404 Ahmet Yaman, İslâm Hukuk İlmi Açõsõndan Makâsõd İctihadõnõn Ya Da Teleolojik Yorum Yönteminin İlkeleri Üzerine, Marife, 2/1, 2002, s: 32 405 Velidedeoğlu, Kanunlaştõrma Hareketleri ve Tanzimat, s: 66 406 Fahrettin Atar, İslâm Adliye Teşkilâtõ, Ankara, 1979, s: 42�48 407 Hüseyin Çeliker, İslâm Hukukunda Devlet-Yargõ İlişkisi, Selçuk Üniversitesi SBE, Doktora Tezi, Konya, 2001, s: 46�47
113
yargõ işleri profesyonel anlamda bu işle görevli kişilere tevdi edilmeye başlanmõştõr.
Muaviye�nin bu uygulamasõnõ, görevlendirdiği valilerin yargõ işlerini kendi
bölgelerinde tayin ettikleri kadõlara devretmeleri takip etmiş ve böylece adlî teşkilatta
kadõlõk kurumu oluşmaya başlamõştõr.408
Abbasîler zamanõnda şehirlerin yerleşim alanlarõnõn genişlemesi ve nüfuslarõnõn
artmasõyla büyük şehirlere birden fazla kadõ tayin edilmeye başlanmõş, kadõlarõn
sayõsõnõn artmasõyla ortaya çõkabilecek muhtemel karõşõklõğõ önlemek ve kadõlarõn
görevde atanma ve yükselme usûllerini belirlemek üzere de Halife Harun Reşîd
zamanõnda baş kadõ uygulamasõna geçilmiştir.409 Bu makama atanan ilk kişi de
Hanefî mezhebinin meşhur hukukçusu Ebû Yûsuf�tur. Mezheplerin bir kurum olarak
teşekkülü ile birlikte yargõ birliğinin sağlanmasõ açõsõndan, bölge ve şehirlere orada
yaşayanlarõn amelî mezhebine uygun kadõlar tayin edilmeye başlanmõş, bunlarõn
mezhep disiplini içinde yargõlama yapmasõ ve yargõ birliğini bozmayacak kararlar
vermeleri sağlanmõştõr.410
Kadõlarõn, İslâm hukukunun uygulanmasõnda kilit role sahip olmalarõ, kadõ�da
aranacak şartlarõn oldukça titiz bir şekilde oluşturulmasõna ve bu makama toplum
içinde en vasõflõ kişilerin tayin edilmesine sebep olmuştur.411 Adaletin dinî literatürde
üzerine en çok vurgu yapõlan kavramlardan biri olmasõ sebebiyle kadõlõk adeta kutsal
bir meslek olarak görülmüş, manevî mesuliyetinin çok ağõr olmasõndan dolayõ kimi
İslâm hukukçusu, bu ağõr sorumluluğu kabule yanaşmamõştõr.412 Gerek Kuran�da
gerekse Hz. Peygamber�in hadislerinde adalete, iyiliğe riayet, insanlar arasõnda her
hangi bir haksõzlõğa yol açmadan adaletli hüküm vermek övülmüş, aksi durum da
yerilmiştir.413 Bu da İslâm hukukunda hâkim-yargõç konumunda bulunan kadõlõk
kurumunun tarih boyunca büyük bir titizlikle işlemesine imkân sağlamõş, hukukî
iltimas, adam kayõrma, haksõz hükümde bulunma gibi durumlar, yok denecek kadar
az yaşanmõştõr.
408 Muhammed Zuhayli, Târîhü�l-Kadâ fi�l-İslâm, Beyrut, 1995, s: 166 409 Ebülula Mardin, Kadõ maddesi, İA, 6/44 410 Fahrettin Atar, Kadõ maddesi, DİA, 24/67 411 İlber Ortaylõ, Hukuk ve İdare Adamõ Olarak Osmanlõ Devletinde Kadõ, Ankara, 1994, s: 9 412 Hâkimlik görevinin kabul edilip-edilmemesi ile ilgili fukahanõn görüşleri konusunda bkz: Çeliker, İslâm Hukukunda Devlet-Yargõ İlişkisi, s: 98�102 413 Atar, İslâm Adliye Teşkilâtõ, s: 93�117, Atar, Kadõ maddesi, s: 66�69, Şükrü Özen, Kadõlkudat maddesi, DİA, 24/77�82
114
Her hukuk sisteminin kendi teorisini pratize etmede karşõlaştõğõ bir takõm
problemler bulunmaktadõr. Örneğin, umumî hukuk tarihinde kanunlaştõrma
olgusunun hukukun donmasõ riskini taşõmasõna karşõlõk İslâm hukukunun da kadõ
merkezli olmasõnõn muhtemel riskleri olmuştur. Bu risklerin en başta geleni ise
hukukun veya yargõnõn siyasallaşmasõ tehlikesidir.414 İslâm hukukunun müesses bir
hukuk sistemi olarak uygulanmasõnda kadõlarõn kilit bir rolü olmakla birlikte bu aynõ
zamanda devlet adamlarõnõn veya yöneticilerin kadõlarõn verdikleri kararlara etki
etmesi tehlikesini de barõndõrmõştõr. Ve ne yazõk ki İslâm hukuk tarihinde, siyasetin
hukuka müdahalesinin bazõ örnekleri de görülmüştür.415 Ancak, kanunlaştõrmanõn
olumlu-olumsuz yönlerinde de belirttiğimiz gibi bu tarz problemlerin bütün hukuk
sistemlerinde ortaya çõkmasõ muhtemeldir ve bir anlamda bunlardan kaçõş da
imkânsõz görülmektedir. Bununla birlikte, İslâm hukuk tarihinde kadõlarõn görev ve
yetkileri ile ilgili bütüncül değerlendirmelerde bu risklerin hiçbir zaman için
belirleyici oranda olmadõğõnõ belirtmek de mümkündür. Çünkü yargõnõn
siyasallaşmasõ tehlikesine karşõlõk yargõ bağõmsõzlõğõnõ sağlayacak pek çok tedbir de
alõnmõştõr.416
Hukukun uygulanmasõnda kadõlarõn İslâm hukuk sistemindeki rolleri ile ilgili
bazõ oryantalistlerin küçümseyici ifadeleri de gerçeği yansõtmamaktadõr. Bu
düşünceye göre, İslâm hukuku, kadõ-adaleti (qadi-justice) denilen bir tarzda
gelişmiştir. Kadõ-adaleti, hukuk kurallarõndan çok, öznel kararlara göre uygulama
alanõ bulmuştur. İslâm hukuku da bu keyfî kararlarõn toplamõndan oluşmuştur. Buna
göre, Kadõlar, mahkemelerin bir memuru konumunda olduğundan, hukuk da soyut
ilkelerden ziyade hükümdarlarõn siyasî amaçlarõna hizmet etme düşüncelerinden
doğmuştur. Bu şartlar altõnda sistematik bir hukukun teşekkülü ve özerk bir hukuk
mesleğinin gelişimi de mümkün değildir. Bu nedenle Kadõ-adaleti, biçimsel rasyonel
hukuku ve batõlõ hukuksal yönetimi karakterize eden hukukî istikrarõn tam tersidir.417
Kanaatimizce bu tarz değerlendirmeler, klasik oryantalist zihniyetin tezahürü
414 Mustafa Ahmed ez-Zerkâ, İslâm Hukuk Ekolleri ve Maslahat Prensibi, çev: Ali Pekcan, İstanbul, 2007, s: 128 415 Ahmet Yaman, İslâm Hukukunun Oluşum Süreçlerinde Siyaset-Hukuk İlişkisi, Konya, 2004, s: 19�122 416 Hasan Tahsin Fendoğlu, İslâm ve Osmanlõ Anayasa Hukukunda Yargõ Bağõmsõzlõğõ, İstanbul, 1996, s: 301�306 417 Muharrem Kõlõç, İslâm Hukukunun Doğasõna Klasik Oryantalist Bir Bakõş: N. J. Coulson Örneği, Marife, 2/3, 2002, s: 127
115
mâhiyetinde olan ve tarihsel süreci hiçbir şekilde yansõtmayan sübjektif ve ön yargõlõ
değerlendirmelerdir.
İslâm hukukunda kadõlõk kurumunun varlõğõ, hukukun herkes için eşit derecede
uygulanmasõnõn teminatõ olmuştur. Ayrõca kadõlarõn adlî sistemin işleyişine ve
gelişmesine olan katkõlarõ, İslâm hukukunda müstakil kodifikasyonlarõn ortaya
çõkmasõna ihtiyaç hissettirmemiştir. On iki levha kanunlarõnõn, �bazõ insanlarõn daha
fazla eşit olduğu� düşüncesine, avam tabakasõnõn tepkisi olarak meydana
getirildiği418 veya Kõta Avrupasõ hukuk sisteminin XIX. yy. a kadar bugünkü
anlamda bir adlî teşkilata sahip olmadõğõ dikkate alõndõğõnda, İslâm hukukundaki
kadõlõk kurumunun hukukun gelişimine katkõsõ daha iyi değerlendirilecektir.
Hz. Peygamber�in Medine�ye hicreti ile başlayan İslâm devletinin oluşum
süreci, sonraki zamanlarda artan fetihlerle birlikte hõz kazanmõş, kurum ve
kurallarõyla müesses bir devlet nizamõ ortaya çõkmõştõr. Buna bağlõ olarak, adliye
teşkilatõ da giderek belirginleşmiş, mezheplerin oluşumu ile birlikte İslâm
hukukçularõ tarafõndan yargõnõn işleyişi ve mahkemelere ilişkin teorik ve doktriner
tartõşmalar yapõlmaya başlanmõştõr. Sadece bu konuda değil, hilafet, İslâm devleti,
gibi daha pek çok konuda da fakihlerin teorik olarak ileri sürdüğü pek çok şart
naslarda mevcut ilke ve özel hükümlerin yanõ sõra o dönem fakihlerin içinde
bulunduklarõ şartlarõn, devraldõklarõ geleneğin ve tecrübe birikiminin bir yansõmasõ
olarak ortaya çõkmõştõr. Teorik olarak ortaya konulan şartlarõn pratikte ne derecede
geçerli olduklarõ tartõşmalõ olsa da, mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri,
dereceleri, tek ve toplu mahkeme usûlleri gibi konularda yaptõklarõ tespitler ve dile
getirdikleri görüşler bu alanda zengin bir literatürün meydana gelmesine sebep
olmuştur.
Hâkimlerin özellikle içtihada dayalõ olarak çözümlenmesi gereken davalarõ
karara bağlarken her zaman ittifak edemeyeceği ve bu sebeple bazõ davalarõn
sürüncemede kalabileceği endişesiyle, klasik dönemde tek hâkimli mahkeme sistemi
esas alõnmõştõr.419
Mahkemelerin tek dereceli olmasõ ve verilen kararõn taraflar için bağlayõcõ
olmasõ ilke olarak kabul edilse de, hâkimin yanõlabileceği veya kasõtlõ
418 Berki, Roma Hukuku, s: 25�26 419 Atar, İslâm Adliye Teşkilâtõ, s: 148
116
davranabileceği göz önünde bulundurularak ilgili tarafõn verilen karara belirli esaslar
çerçevesinde itiraz edebilmesi ilkesi benimsenmiştir. 420
Ayrõca, İslâm adliye teşkilatõnda kadõ mahkemelerinden ayrõ olarak adlî ve idarî
yargõ ve denetim görevlerini yürüten mezalim mahkemeleri de kurulmuştur.421
İslâm hukukunda yargõlamanõn açõk yapõlmasõ genel ilke olarak
benimsendiğinden, ilk zamanlarda bu iş camilerde yapõlmõş, zamanla kadõnõn evi
veya müstakil yerler de seçilmiştir. Genel ahlâka uygun olmayan durumlarda kapalõ
oturumlar düzenlenmiş, yargõlamaya sadece dava ile ilgili kişiler alõnmõştõr.422
Mahkemelerde görev yapacak kadõlarõn atamasõ ve seçim usûlü de belirli bir
takõm esaslara bağlanmõş, adlî ve idarî işlerde kadõlara yardõmcõ olmak üzere, kâtip,
sâhibül meclis (mübâşir), muhzõr (tebligat memuru), müzekkî (şahitlerin durumunu
araştõran kişi), tercüman gibi yardõmcõ kadrolar da ihdas edilmiştir.423 Ayrõca önemli
yerleşim birimlerinde kadõnõn mâlî murakabe ve nezaret işleri için tayin ettiği kadõ
eminleri bulunmuştur.424
İslâm adliye teşkilatõnda mahkemelerin standart bir yapõda olmasõ ve
hâkimlerin tek merkezden atanmasõyla mahkemelerin merkezi idareye bağlõ olmasõ
ile hukuk, toplum içinde her hangi bir dağõnõklõk arz etmeden uygulanabilmiş ve
müstakil kodifikasyonlara gerek kalmadan İslâm hukuku gelişimini sürdürerek
toplumun talep ve beklentilerine cevap verebilmiştir.
4- Fõkõh Kitaplarõnõn Sistematiğinde Sosyal Hayatõn Önceliklerinin Esas
Alõnmasõ
Bir kanun kitabõnõn bünyesini sistematik şekli kadar hiçbir şeyin izah
edemeyeceğini, sistematik tertibin kanun kitabõna üslubunu verdiğini ifade eden
hukuk tarihçilerinin425 görüşleri çerçevesinde konuyu değerlendirecek olursak, İslâm
hukukunda ortaya çõkan kitaplar, sürekli olarak değişen hayatõn ihtiyaçlarõ göz
önünde bulundurularak meydana getirilmiştir. Fõkõh kitaplarõnõn tedvîninde
Müslümanlarõn amelî ihtiyaçlarõ göz önünde bulundurulmuş ve klasik fõkõh
420 Fahrettin Atar, Mahkeme maddesi, DİA, 27/339 421 Abdülkerim Zeydan, Nizâmü�l-Kadâ fi�ş-şerâiti�l-İslâmiyye, Beyrut, 1997, s: 253 422 Çeliker, İslâm Hukukunda Devlet-Yargõ İlişkisi, s: 57�58 423 Atar, İslâm Adliye Teşkilâtõ, s: 138�170, Atar, Mahkeme maddesi, s: 338�341 424 Halil İnalcõk, Mahkeme maddesi, İA, 7/150 425 Schwarz, Bugünkü Hususî Hukuk Kanunlaştõrmalarõnda İsviçre Medeni Kanununun, s: 970
117
sistematiği ortaya çõkmõştõr. Fõkõh kitaplarõnõn klasik üçlü tasnifine göre önce
ibadetler (ibâdât), ardõndan hak ve borç ilişkileri (muamelât), daha sonra da ceza
hukukuyla (cinâyât-ukûbât) ilgili bilgilere yer verilmiş, vasiyet ve miras hukuku, hak
ve borç ilişkileri çerçevesine girdiği halde insan hayatõnõn sonunda gerekli olduğu
için fõkõh kitaplarõnõn da sonuna konulmuştur. Tasnif genellikle bu şekilde olmakla
birlikte bazõ müelliflerin farklõ yollar tuttuklarõ ve mesela ceza hukuku bölümünü
sona aldõklarõ da olmuştur.426
İslâm hukukunda genel olarak devletin merkezî bir yasama faaliyeti
olmamasõna rağmen, toplumsal hayatõn ihtiyaçlarõ fõkõh ve fetva kitaplarõyla
giderilmiş bu durum da kitaplarõn sistematiğine yansõmõştõr. Fõkõh kitaplarõnõn
sistematiğinin toplumun günlük talep ve ihtiyaçlarõna göre hazõrlanmasõ, modern
kanunlaştõrmalarõn çok sonralarõ ulaştõğõ bir seviyedir.
C- Hukukun Konusu, Amacõ, Kapsamõ ve Muhataplarõ Bakõmõndan İslâm
Hukukunun Diğer Hukuk Sistemlerinden Farklõ Olmasõ
1- Hukukun Konusu Bakõmõndan Diğer Hukuk Sistemlerinden Farklõ
Olmasõ
Diğer hukuk sistemlerinde hukuk, insanlarõn birbirleriyle ve devletle olan
ilişkilerini düzenlerken İslâm hukukunda hukukun konusu sadece muamelat
dediğimiz beşerî konularõ değil ibadet ve ahlâkla ilgili konularõ da kapsamaktadõr.427
Buna göre İslâm hukuku diğer hukuk sistemleri gibi sadece beşerî muameleleri
düzenleyen bir hukuk sistemi olmayõp, uhrevî ve vicdanî yönü de bulunan ve ibadet
gibi beşerî ilişkilerin dõşõnda kalan konularõ da düzenleyen çok yönlü bir hukuk
sistemidir. Temel amacõ insanõn yaratõcõsõyla olan ilişkileri düzenlemek olan bu
hukuk sistemi buna gidiş yolu olarak da önce insanõn bu dünya ile ve diğer insanlarla
ilişkilerini düzenlemeyi öngörmektedir.
Buna göre İslâm hukukunun konularõ alõm-satõm, borç verme, evlilik gibi diğer
hukuk sistemlerinde de örneklerini gördüğümüz konularla sõnõrlõ kalmamakta,
namaz, oruç, zekât gibi ibadetleri de kapsamaktadõr.
426 Hayreddin Karaman, Fõkõh maddesi, DİA, 13/3 427 Hayreddin Karaman, Mukayeseli İslâm Hukuku, İstanbul, 1986, s: 25
118
2- Hukukun Amacõ Bakõmõndan Diğer Hukuk Sistemlerinden Farklõ
Olmasõ
Diğer hukuk sistemlerinin nihâî amacõ mevcut kurallara itaat eden �iyi
vatandaş� yetiştirmek iken, İslâm hukukunun nihâî hedefi, iman ve inanç esaslarõyla,
hukukuyla, ahlâkõyla ahiret kaygõsõ taşõyan ve her türlü eylem ve değerlendirmelerin,
zerre miktarõnca hesabõnõn sorulacağõ bir din gününün varlõğõna inanan bir insan
tipolojisi inşâ etmektir.428 Başka bir ifadeyle hukukun inşâ etmeyi hedeflediği insan
tipi, İslâm hukukunda kendine has orijinallikler taşõmaktadõr. İslâm hukuku, sadece
normatif mâhiyette bir takõm kurallara riayeti emretmemekte aynõ zamanda insanõn
ruh dünyasõna ve vicdanõna hitap ederek, kişinin ahlâk, fazilet, erdem gibi değerlere
de riayet etmesini istemektedir. Bu manada olmak üzere örneğin, �emr-i bil maruf ve
nehyi anil münker� prensibi başlõ başõna orijinal bir prensiptir. İslâm hukukunda
kişinin sadece bir takõm kurallara riayet etmesi yeterli görülmemekte aynõ zamanda
kişinin topluma karşõ görevlerinin de olduğu hatõrlatõlmaktadõr. İslâm hukukunun bu
özelliği aynõ zamanda bilinç düzeyi yüksek bir toplumun oluşmasõnõ da
sağlamaktadõr.
Hukuk felsefesinde tartõşõlan hukuk-ahlâk ilişkisi çerçevesinde de İslâm hukuku
kendine has orijinallikler taşõmaktadõr. Genel hukuk tarihinde örneklerini
gördüğümüz hukuk sistemlerinin temin etmeye çalõştõğõ adalet, hakkaniyet, özgürlük,
düzen, emniyet, vicdan bütünlüğü, iyiliği gerçekleştirme, kötülüğü giderme, erdem,
mutluluk, insan haysiyeti, eşyayõ ve mülkiyeti koruma gibi değerlerin her biri ahlâkî
içerik taşõmaktadõr. Bu sebeple İslâm hukukçularõ zaruriyyât, haciyyât ve tahsiniyyât
şeklinde bir takõm sõnõflamalar yaparak diğer hukuk sistemlerinin ideal hedeflerini
gerçekleştirmiştir.429
3- Hukukun Kapsamõ Bakõmõndan Diğer Hukuk Sistemlerinden Farklõ
Olmasõ
Hukukun kapsamõ konu başlõğõ altõnda, İslâm hukukunda diğer hukuk
sistemlerinde olduğu gibi sõnõrlarõ çok kesin kamu ve özel hukuk ayõrõmõnõn
bulunmamasõ, İslâm hukukukunun normatiflik bakõmõndan diğer hukuk
sistemlerinden farklõ olmasõ, sadece maddi müeyyidelerin bulunmamasõ, hukukun 428 Yaman, İslâm Hukuk İlmi Açõsõndan Makâsõd İctihadõnõn, s: 33 429 Ahmet Yaman, Kuran�da Yasamanõn Arka Planõ Olarak Ahlak, Marife, 6/1, 2006, s: 41�49
119
neşet ettiği İslâm dininin tek tanrõlõ din esasõna dayanmasõ ve XVII. yy.a kadar
ekonomik sistemlerin temelini oluşturan toprak (arazi) hukukunun İslâm hukukunda
gelişmiş olmasõ gibi konular ele alõnacaktõr.
Diğer hukuk sistemlerindeki kamu ve özel hukuk şeklindeki genel bir ayõrõma
karşõlõk, İslâm hukukunda bu tarz bir tasnif benimsenmemiştir. Bazõ fõkõh
kitaplarõnda kamu hukukuna karşõlõk hukukullah, özel hukuka karşõlõk olarak da
hukukulibâd telakkileri bulunmaktadõr.430 Bu telakkiye göre İslâm hukukunda
mükellefin, kendisine Allah�õn hükmü bağlanan fiilleri, sõrf Allah hakkõ olan
hükümler, sõrf kul hakkõ olan hükümler, kendisinde iki türlü hak birleşmekle beraber
Allah hakkõnõn galip olduğu hükümler ve kendisinde iki türlü hak birleşmekle
beraber kul hakkõnõn galip olduğu hükümler şeklinde dört kõsma ayrõlmaktadõr.431
Hukukun kamu ve özel hukuk şeklinde sõnõrlarõ kesin bir tasnife sahip olmamasõ
İslâm hukukunda müstakil kanunlaştõrmalarõn meydana gelmemesinin en önemli
sebeplerindendir.
İslâm hukuku normatiflik bakõmõndan da diğer hukuk sistemlerinden
ayrõlmaktadõr. Beşerî iradeye dayanan hukuk sistemlerinde hukuk kurallarõ genel
olarak belirli bir şeyin yapõlmasõnõ emretmekte veya yasaklamaktadõr. İslâm
hukukunda ise şerî delillerden çõkarõlan hükümler teklifî ve vadî şeklinde bir ayõrõma
tâbi olmakta, teklifî hüküm de kendi içinde farz, vâcib, mendûb, harâm, mekrûh,
mubâh şeklinde sõralanmaktadõr. Ayrõca bunlar da kendi içinde bazõ sõnõflandõrmalara
tâbidir.432
Çağdaş hukuk tekniği bakõmõndan değerlendirildiğinde İslâm�õn bütün emir ve
yasaklarõ hukukî nitelikli birer norm değildir.433 İslâm hukukunun dinî meşeli bir
hukuk sistemi olmasõ sebebiyle, hukukî müeyyidelerin hem dünyevî hem de uhrevî
yönü bulunmaktadõr. Bu durum insanlarõn İslâm hukuku hükümlerine titizlikle ve
gönül rõzasõyla uymalarõna kuvvetli bir amildir. Hükümlerin diyaneten ve kazaen
şeklindeki ikili ayrõmõ, diğer hiçbir hukuk sisteminde örneği olmayan bir özelliktir.434
Örneğin, bir kimsenin malõnõ telef eden bir şahõs bütün hukuk sistemlerinde �derece
ve uygulamalarõ farklõ olmakla birlikte- belirli bir yaptõrõma maruz kalmaktadõr.
430 Karaman, Mukayeseli İslâm Hukuku, s: 20 431 Saffet Köse, İslâm Hukukunda Hakkõn Kötüye Kullanõlmasõ, İstanbul, 1997, s: 37�40 432 Şaban, İslâm Hukuk İlminin Esaslarõ, s: 235�236 433 Şamil Dağcõ, İslâm Ceza Hukukunda İrade-Suç İlişkisinin Cezaya Etkisi, Marife, 3/1, 2003, s: 72 434 Ekinci, İslâm Hukuku, s: 208
120
Ancak, İslâm hukukunda bu suçun bir de uhrevî cezasõ bulunmaktadõr. İslâm
hukukunun bu yönü, özellikle de suçun hukuken ispat edilemediği durumlar için
geçerlidir. Örneğin, iki kişi arasõndaki alacak-verecek davasõnda alacaklõ kişinin
haklõlõğõnõ ispat edememesi durumunda, borçlu kişinin vicdanõyla baş başa kalmasõ
en az maddî müeyyide kadar önemli olan bir yaptõrõmdõr. İslâm hukukundaki maddî
ve manevî müeyyidenin varlõğõ, vicdanlarõn eğitilmesini, toplumun mevcut emir ve
yasaklara maksimum derecede uymasõnõ sağlamakta ve İslâm hukuku bu yönüyle
orijinal bir nitelik taşõmaktadõr.435
İslâm dini, tek tanrõlõ bir dindir. Yahudilik ve Hõristiyanlõk gibi diğer semavî
dinler de başlangõçta tek tanrõlõ olmalarõna rağmen zaman içinde muharref hale
gelmişlerdir. İslâm dininin tek tanrõlõ bir din olmasõ ve hukukun dinden neşet etmesi
sadece inanç esaslarõ üzerinde etkili olmamõş, İslâm toplumunun hayatõ algõlamasõ ile
hukuk ve felsefe düşüncelerinde de etkili olmuş ve İslâm toplumlarõnda bir zihin
karõşõklõğõ meydana gelmemiştir. Örneğin, hukuk tarihinin en önemli
kanunlaştõrmalarõndan biri olan Code Napoleon�un, zamanõnda pek çok ülke
tarafõndan kabul görmesini ve etkisini modern çağa kadar sürdürmesini,
Hõristiyanlõktaki teslis inancõnõn ortaya çõkardõğõ kafa karõşõklõğõnõ gidermesine, bunu
yaparken de dini ve kiliseyi devre dõşõ bõrakan bir yol izlemesine bağlayan hukuk
tarihçileri bulunmaktadõr.436 Bu durum özellikle XIX. ve XX. yy. Kõta Avrupasõ
kanunlaştõrmalarõ için geçerlidir. Nitekim Ortaçağ Avrupasõ�nõn katõ dogmatik
kurallarõ içinde bunalan Hõristiyanlõk dünyasõ, sekülerizmle rahat bir nefes almõş,
bunun hukuk alanõna yansõmasõ da Hõristiyanlõğõn ve Kilisenin manevi etkisinin
devre dõşõ bõrakõldõğõ, kanunlaştõrma çalõşmalarõ şeklinde olmuştur. Ancak bu
ifadelerden, kodifikasyon olgusunun, dinin devre dõşõ bõrakõldõğõ bir faaliyet olduğu
şeklinde bir sonuç çõkarõlmamalõdõr. Nitekim Roma hukukunun ilk defa sistemli bir
şekilde kodifie edildiği Jüstinyen kodifikasyonu, Hõristiyanlõğõn temel öğretileri
altõnda meydana getirilen ve ortaya çõkmasõnda tek din, tek devlet ve tek hukuk
düşüncesinin etkili olduğu bir kodifikasyondur.437
435 Hüseyin Esen, İslâm Hukuku ve Uhrevi Sorumluluk, İslâm Hukuku Araştõrmalarõ Dergisi, 8/2006, s: 99�112 436 Danet, Does the Code Civil Matter? , s: 215 437 Köse, Din Özgürlüğü ve Barõş Yolunda İki Farklõ Tecrübe, s: 20
121
Kõta Avrupasõ�nõn XVII. asra kadar feodal sisteme göre idare edilmesi, toprağõn
mülkiyetinin tabana yayõlmadan senyör veya derebeyler arasõnda paylaşõlmasõ ve
toprağõ işleyen köylülerin yarõ köle konumunda olmalarõ438 Avrupa�daki
kanunlaştõrma hareketlerinin itici gücü olmuştur. Örneğin Fransa�da arazi de dâhil
her türlü taşõnõr ve taşõnmaz mallar üzerinde mülkiyet hakkõ ancak 1789 Fransõz
İhtilalinden sonra, 1791 tarihli bir fermanla fertlere tanõnmõştõr.439 XVI. yy.a kadar
dünya ekonomik sisteminin tarõma-toprağa dayalõ olduğu dikkate alõndõğõnda, arazi
hukuku sadece hukukî açõdan değil aynõ zamanda ekonomik ve sosyal açõdan da
önem arzetmiştir. Gerek İslâm dünyasõ gerekse Osmanlõ Devleti�nde arazi hukuku ve
sulama ile ilgili geniş bir birikim ortaya çõkmõş, klasik dönemden itibaren bu alanda
zengin bir literatür meydana gelmiştir. Fõkõh ve fetva kitaplarõnda gerek arazi gerekse
suyun çeşitleri, paylaşõmõ, kullanõm şartlarõ vb. konularda detaylõ bilgiler verilmiş,
toprak ve tarõma dayalõ olarak iktisadî hayattaki boşluklarõ usûlüne uygun şekilde
doldurmak üzere, müzâraa (ziraat ortaklõğõ), müsâkât (bağ-bahçe ortaklõğõ) ve
mugârese (ağaç dikimi ortaklõğõ) gibi bir takõm muameleler geliştirilmiştir.440 Bütün
bunlar, İslâm hukukunun sosyal hayatõn ihtiyaçlarõnõ karşõlamasõnda topluma
yardõmcõ olmuş, Kõta Avrupasõ�nda olduğu gibi toplumun talep ve beklentilerinin
karşõlanmasõnda büyük bir boşluğun ortaya çõkmasõna engel olmuştur.
4- Muhataplarõ Bakõmõndan Diğer Hukuk Sistemlerinden Farklõ Olmasõ
İslâm hukukunda mükellefler Müslüman olup olmamalarõna göre farklõ
hükümlerle yükümlüdürler. Bu, kanun önünde eşitsizlik olarak değil, aksine adaletin
tam olarak sağlanmasõ, İslâm devletindeki yabancõ unsurlarõn Müslümanlarõn
muhatap olduklarõ kurallarla mükellef olmamasõ için konulmuş, maksimum eşitliği
sağlamayõ hedefleyen bir prensiptir.441 Buna göre İslâm devletinde yaşayan gayr-i
müslimler, Müslümanlarõn muhatap olduğu pek çok hükümle yükümlü değildirler.
Buna karşõlõk İslâm devletinin kendileri için belirlemiş olduğu hüküm ve prensiplere
riayet etmekle mükelleftirler.442 Her iki tarafõn hak ve yükümlülükleri, birbirlerine
438 Sadõk Albayrak, Budin Kanunnâmesi ve Osmanlõ Toprak Meselesi, İstanbul, 1973, s: 41�46 439 Halil Cin, Arazi maddesi, DİA, 3/343 440 Hamdi Döndüren, Delilleriyle Ticaret ve İktisat İlmihali, İstanbul, 1993, s: 441�450 441 Yusuf Fidan, İslâmda Yabancõlar ve Azõnlõklar Hukuku, İstanbul, 2005, s: 359�362 442 Ahmet Yaman, Hukukun Üstünlüğü Bağlamõnda Çok Hukukluluk Tartõşmalarõna Fõkhî Bir Yaklaşõm, İslâmi Araştõrmalar, 14/2, 2001, s: 285�290
122
haksõzlõk etmeyecek şekilde garanti altõna alõnmõştõr. Çok farklõ coğrafyalarda, çeşitli
din mensuplarõnõn belirli sorumluluklarõ çerçevesinde bir arada yaşadõğõ İslâm
devletinde herkesin aynõ hak ve sorumlulukla muhatap kõlõnmamasõ İslâm
hukukunun engin hoşgörüsünün ve maksimum adalet düşüncesinin bir göstergesidir.
İslâm hukukuna göre câri olan düzenin esasõ İslâm�dõr. Diğer hukuk
sistemlerinde ise din veya inanç eksenli bir ayõrõm yoktur. İslâm hukukunun sistemli
olarak bir bütün halinde çok uzun yõllar uygulandõğõ Osmanlõ İmparatorluğu başta
olmak üzere pek çok İslâm devletinde Hõristiyan ve Musevi gibi İslâm dõşõ
topluluklarõn varlõğõ ister istemez çoğulculuk (plurualizm) olayõnõ gündeme
getirmiştir. Birlikte yaşama olgusu İslâm hukukunun ülkenin tamamõnda tüm nüfus
için kullanõlmasõnõ engelleyen en önemli faktörlerdendir. Çünkü bir arada yaşama
olgusu �ötekinin� yaşam alanõna müdahale etmemeyi gerektirmektedir. İslam
toplumlarõnda gayr-õ müslim unsurlar kendi hukuk kurallarõna göre idare edilmişler
ve Müslümanlarõn yükümlü olduğu kurallarla mükellef olmamõşlardõr. Müstakil
kanunlaştõrmalarõn ortaya çõktõğõ toplumlarõn kimi zaman etnik açõdan farklõ
unsurlardan oluşmakla birlikte, dinî açõdan genelde tek bir yapõda olmalarõ tüm
ülkede tek bir hukuk sisteminin icrâsõnõ da mümkün kõlmõştõr. Din temelli bir hukuk
sistemine sahip olan İslâm hukukunda ise mükelleflerin dinî açõdan bir ayrõma tabi
tutulmasõ, ülkenin tamamõnda tüm nüfus için tek bir hukuk sisteminin
uygulanmasõnõn önündeki en büyük engellerdendir.
D- Hilafet Kurumunun İslâm Dünyasõnda Siyasî Birliği Temsil Etmesi
Hulefâ-i Râşidîn döneminden sonra halifelik kurumunun İslâm dünyasõnda
siyasî birliği ne derece sağladõğõ tartõşmalõ olmakla birlikte, en azõndan literatürde,
Müslümanlarõn siyasî ve idarî işlerini görecek, akõl ve adalet sahibi, güçlü bir
otoritenin varlõğõnõn bulunmasõ gerektiği yönündeki telakkî, İslâm dünyasõnda XX.
yy. a kadar, halifelik kurumunun varlõğõnõ sürdürmesini sağlamõştõr. Gerek halife
gerekse devlet başkanõ, Hz. Peygamber�in halifesi, Allah�õn yeryüzündeki gölgesi,
müminlerin emîri, İslâm dünyasõnõn başkomutanõ gibi sõfatlarla anõlmõştõr.443 Bu da
443 Halifeler için kullanõlan bu tip lakaplar tanrõsal tayini göstermek amacõyla değil halifenin işgal ettiği konumu tazime yönelik olarak kullanõlmõştõr. Nitekim bu tür lakaplar daha ziyade halifelerin güçlü ve muktedir olduğu zamanlarda değil, zayõf ve etkisiz olduğu zamanlarda yaygõnlaşmõştõr. H.Yunus Apaydõn, Müslüman Siyaset Geleneğinde Din-Devlet İlişkisi, Bilimname, sayõ: 1, 2003, s: 224
123
İslâm dünyasõnda siyasî açõdan mutlak bir otoritenin varlõğõnõ, idareci ve yöneticilere
itaatin �adalet ve doğruluktan sapmadõklarõ sürece- Allah�a ve Resulüne itaat etmek
olduğu şeklindeki bir kabulü de beraberinde getirmiştir.
Umumî hukuk tarihinde meydana gelen pek çok kanunlaştõrma, hukukî birlik
kadar siyasî ve idarî birliği de sağlamayõ hedeflemiştir.444 Hammurabi Kanunu,
Corpus Juris, Code Napoleon gibi hukuk tarihinin belli başlõ kanunlaştõrmalarõ,
hukukî birlikten ziyade, siyasî birliği sağlamaya ve nüfuz kazanmaya yönelik
faaliyetlerdir. İslâm dünyasõnda ise halifelik kurumunun bulunmasõyla, büyük-küçük
devletlerin tek bir otoriteye �şeklen de olsa- bağlõ olmasõ, kanunlaştõrmalar yoluyla
siyasî birliği sağlamaya yönelik bir çabanõn ortaya çõkmasõna da ihtiyaç
doğurmamõştõr. Haçlõ saldõrõlarõ, Moğol istilasõ ve saltanat kavgalarõ gibi İslâm
dünyasõnda siyasî ve idarî açõdan kaosa neden olan ara dönemler olmakla birlikte,
özellikle ortaçağ dönemi Kõta Avrupasõ�nõn yaşadõğõ çok parçalõ siyasî yapõyla
mukayese edildiğinde, İslâm dünyasõ siyasî bütünlüğünü korumayõ başarmõş bu
durum da bir hukuk anarşisinin ortaya çõkmasõnõ engellemiştir. Çünkü saltanat
kavgalarõ gibi ortaya çõkan siyasî kaoslar, tarihin bir döneminde bir devlet içindeki
mücadele ile sõnõrlõ kalmõş, İslâm dünyasõnõn geneline yayõlmamõştõr. Örneğin, 1258
yõlõnda Moğol istilasõyla Bağdat Abbasî halifeliği sona erince İslâm âlemi sadece üç
yõl halifesiz kalmõş, akabinde tekrar Muntasõr- Billah�õn halife ilan edilmesiyle
Abbasî hilafeti 1261�de yeniden kurulmuştur.445 Hilafetin, İslâm toplumu üzerinde
meşruiyet yönünden taşõdõğõ büyük önem dikkate alõndõğõnda, İslâm tarihindeki
siyasî yapõlanmalar daha iyi anlaşõlacaktõr. Örneğin; Abbasîlerin 1055 yõlõnda
Selçuklu himayesine girmeleriyle, halifelerin siyasî (yaptõrõm) gücü sona ermiş ancak
iktidar mücadelelerinde (özellikle halk nazarõnda) meşruiyeti sağlama fonksiyonuna
sahip olmalarõ sebebiyle siyasî nüfuzlarõ sona ermemiştir. Başa gelen iktidarlarõn,
meşruiyetini halifeye dayandõrmasõ, İslâm dünyasõnda halifelik kurumunun önemini -
şeklen de olsa- göstermesi bakõmõndan önemlidir.446
İslâm dünyasõnda gerek halifenin gerekse büyük devletlerin varlõğõ, daha küçük
siyasî mekanizmalarda görevli vali ve yöneticilerin hukuku keyfî olarak
uygulamalarõnõn önüne geçmiş, kendisinden hesap sorabilecek bir üst mekanizmanõn
444 Mirow, The Power of Codification in Latin America, s: 83 445 Hakkõ Dursun Yõldõz, Abbasîler maddesi, DİA, 1/38 446 Casim Avcõ, Hilafet maddesi, DİA, 17/539�546
124
varlõğõ ile feodal yönetimlerin temel özelliği olan haksõzlõk ve keyfî uygulamalar da
ortaya çõkmamõştõr. Esasen genelde İslâm dünyasõnda özelde ise Osmanlõ toplum
yapõsõnda feodalite, tarihinin hiçbir döneminde hâkim bir konumda olmamõştõr.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
İSLÂM HUKUK TARİHİNDEKİ ŞEKLÎ
KANUNLAŞTIRMA FAALİYETLERİ
126
I- İSLÂM HUKUK TARİHİNDEKİ ŞEKLÎ KANUNLAŞTIRMA
FAALİYETLERİ
İslâm hukukunun ilâhî kaynaklõ bir hukuk sistemi olmasõ, içtihat düşüncesine
dayanmasõ ve kazüist bir tarzda gelişimini sürdürmesi sebebiyle İslâm hukukunda
şeklî kanunlaştõrma faaliyetleri -1400 yõllõk bir tarihî süreç dikkate alõndõğõnda-
sõnõrlõ sayõdadõr. Çalõşmamõzda bu kanunlaştõrmalarõ mümkün mertebe meydana
geldiği siyasî döneme ve kronolojik sõraya göre vermeye gayret ettik. Ancak, XIX.
yy.a kadar İslâm hukukunun devlet gibi müesses bir otorite tarafõndan merkezî bir
yasama faaliyetine konu olmamasõ sebebiyle, şeklî kanunlaştõrma kapsamõnda ele
aldõğõmõz aşağõdaki faaliyetlerin tamamõ bizzat ilgili devletler tarafõndan
yapõlmamõştõr. Bu nedenle, konuyu siyasi dönemlere göre tasnif etmemiz, İslâm
hukuk tarihinde bu tarz bir tasnifin genel kabul görmesinden kaynaklanmaktadõr.
Ayrõca, çalõşmamõzõn hukuk tarihi ile ilgili olmasõ, kronolojik sõraya uygun bir tasnifi
gerekli kõlmakla birlikte, bazen bu kronolojik sõralamada ihlallere gitme durumunda
da kaldõk.
A- Emevîler Dönemi Kanunlaştõrma Faaliyetleri
1- Ömer b. Abdülaziz�in Sünneti Tedvîn Girişimi
İslâm hukukunun Kuran�dan sonraki ikinci önemli kaynağõ, Hz. Peygamber�in
söz, fiil ve davranõşlarõnõ içeren sünnetidir. Kuran, nüzülünden itibaren vahiy
kâtiplerine yazdõrõlmõş ancak, hadislerin Kuran�la karõşabileceği endişesiyle
yazõmõna izin verilmemiştir. Zaman içinde bu tehlikenin ortadan kalkmasõyla
zihinlere nakşolunmuş hadisler yazõya geçirilmeye başlanmõş, daha sonralarõ ise bu
hadislerin tedvîni meselesi gündeme gelmiştir. Esasen, hadislerin tedvîni meselesi
sadece hadislerin bir araya getirilmesinden ibaret değildir. Bu tedvîn faaliyetinde
etkili olan pek çok faktörün yanõnda, İslâm hukukunun bu ikinci kaynağõnõn
dağõnõklõktan kurtarõlmasõ ve hukukî anlamda bir karõşõklõğõn ortaya çõkmamasõ
düşüncesi de etkili olmuştur.447
Hz. Osman�õn şehit edilmesinden itibaren gelişen siyasî olaylar İslâm
dünyasõnda kaos ve anarşi ortamõnõn doğmasõna neden olmuş ve o dönemin siyasî
çalkantõlarõnda, örneklerini İslâm mezhepler tarihinde gördüğümüz çok farklõ siyasî
447 Abdülvehhab Hallaf, İslâm Hukuk Felsefesi, çev: Hüseyin Atay, Ankara, 1973, s: 53
127
ve hukukî fraksiyonlar ortaya çõkmaya başlamõştõr. Hâricîlik, Gâliyye, Kaderiyye,
Mürcie, Cehmiyye ve Müşebbihe gibi itikadî ve siyasî mezhepler hep bu çalkantõlõ
dönemde ortaya çõkmõştõr. Muhafazakâr çoğunluğa karşõ olan bu fõrka ve mezhep
taraftarlarõnõn işlerine gelmeyen hadisleri inkâr etmeleri ve görüşlerini takviye etmek
amacõyla hadis uydurmalarõ dönemin âlimlerini ve devlet adamlarõnõ bu konu ile
ilgilenmeye sevk etmiştir. Önce Şiî gruplar hilafet meselesiyle ilgili olarak hadis
uydurmaya başlamõşlar ardõndan Abbasî hilafeti taraftarlarõ buna karşõlõk
vermişlerdir. Ayrõca, õrk ve mezhep taassubuna sahip kişilerin ve İslâm
düşmanlarõnõn kendi menfaat ve görüşleri doğrultusunda hadis uydurup yaymalarõ
buna karşõlõk bazõ iyi niyetli cahil kişilerin de aynõ şekilde karşõlõk vermeleri ile
hadislerin belirli ölçüler çerçevesinde tedvîn edilmesi bir zaruret haline gelmiştir.
684�705 yõllarõ arasõnda Emevîler�in Mõsõr valisi olan Abdülazîz b. Mervân�õn
bir mektubu, erken devirlerden itibaren hadisleri kötü niyetli kişilerden korumak
amacõyla devlet adamlarõnõn bile gayr-õ resmî olarak hadis tedvîniyle ilgilendiklerini
göstermektedir.448
Resmî bir teşebbüs olarak tedvîn faaliyeti ilk defa Halife Ömer b. Abdülazîz
(99/717) zamanõnda başlamõştõr. Halife valilere, tanõnmõş âlimlere ve bu arada
Medine valisi ve kadõsõ Ebû Bekr b. Hazm�e gönderdiği yazõda(mektupta), âlimlerin
ölüp gitmesiyle hadisin yok olmasõndan endişe duyduğunu, bu sebeple Hz.
Peygamber�in hadislerinin ve sünnetlerinin araştõrõlõp yazõlmasõnõ istediğini ifade
etmiştir. Bunun üzerine, kendilerinde Hz. Peygamber�e ait rivayet bulunan âlimler bu
hadisleri başkente göndermeye başlamõşlar, burada çok farklõ kanallardan gelen
rivayetler değerlendirilerek hadisin tedvîn işi tamamlanmõştõr.449
Hadislerin tedvîni tamamlandõktan sonra bu hadislerin belirli bir takõm ölçüler
çerçevesinde tasnifi gündeme gelmiştir. Aranan hadislerin kolay bulunmasõ amacõna
yönelik çok çeşitli kurallar ve bu amaçla oluşturulmuş kitaplar ortaya çõkmaya
başlamõştõr. Örneğin; İslâm dünyasõnda Kuran�dan sonra bütün ümmetin ittifak ettiği
hadis kaynaklarõndan olan İmam Buhârî�nin (256/870) el- Câmiu�s-sahîh adlõ eseri
sadece sahih hadislerin toplandõğõ bir hadis kitabõ değildir. Müellif Buhârî, eserini
448 M.Yaşar Kandemir, Hadis maddesi, DİA, 15/32 449 M.Ali Sönmez, Hadis Usûlü ve Tarihi, Bursa, 1993, s: 87�88
128
çeşitli bâblara ayõrmõş, bu bâb başlõklarõnõ da fõkhî konulara göre tertip etmiştir. Bu
sebeple, �Buhârî�nin fõkhõ bâb başlõklarõndadõr�450 denilmiştir.
Kanaatimizce İslâm hukukunun ikinci kaynağõ olan sünnetin tedvîni ve tedvîn
edilen sünnetin bazõ esaslar çerçevesinde kitaplarda yer almasõ yalnõzca hadislerin
kaybolmasõ ve bunlarõn bir tasnif doğrultusunda kitaplarda yer almasõ düşüncesiyle
yapõlmamõştõr. Bu işte devletin resmî olarak rol almasõ da bu faaliyetin sadece dinî
sâiklerle yapõlmadõğõnõ, belirli bir amaç ve program dâhilinde yapõldõğõnõ
göstermektedir. Ayrõca, Hz. Peygamber�den gelen rivayetlerin yazõlmasõnõn hoş
karşõlanmadõğõ bir dönemde, âlimlerin bu işe sõcak bakmalarõ da muhtemelen hukukî
alanda ortaya çõkmaya başlayan problemlerin çözümüne yöneliktir. Bu alanda
meydana getirilen muazzam literatür de kendiliğinden oluşmamõş, gerek bâb
başlõklarõna göre hadis kitaplarõnõn yazõlmasõ gerekse ahkâm hadislerinin yer aldõğõ
sünen ve ahkâm kitaplarõ gibi gündelik hayatta Müslümanlarõn karşõlaştõklarõ
sorunlara çözüm olacak eserler de asgarî manada standart bir uygulama birliği
meydana getirmek için kaleme alõnmõştõr. Bu sebeple, İslâm hukukunun Kuran�dan
sonraki en önemli kaynağõnõ oluşturan sünnetin tedvînini İslâm hukukunun ilk şeklî
kanunlaştõrma örneği olarak kabul etmek mümkündür.
2- Zeyd b. Ali�nin Fõkõh Mecmuasõ
el- Mecmu�u-l fõkhî, Zeydiyye mezhebinin İmamõ Zeyd b. Ali�ye (122/740)
nisbet edilen fõkõh ve hadis mecmuasõdõr.451 Bu mecmua, Zeyd b. Ali�den gelen
rivayetleri ihtiva etmesinden dolayõ el-Müsned olarak da adlandõrõlmõştõr. Klasik
fõkõh sistematiğinin üçlü tasnifi çerçevesinde bütün konularõ ele alan bir fõkõh kitabõ
olmasõnõn yanõ sõra toplam 322 haberi ihtiva eden bir hadis mecmuasõdõr.452 Bu iki
mecmuanõn bir araya getirilmiş şekline de el- Mecmû�u�l-kebîr adõ verilmektedir.453
Ancak fõkõh ve hadis kõsõmlarõ birbirinden ayrõlmõş olmayõp bölümlerde hadislere,
haberlere ve fõkhî hükümlere beraberce yer verilmiştir. Eserin râvisi, Ebû Hâlid Amr
450 Mustafa Ertürk, İmam Buhari�nin Siyaset Anlayõşõ: �Yöneten-Yönetilen İlişkisi�, Marife, 1/1, 2001, s: 9, Salim Öğüt, Buhari maddesi, DİA, 6/375 451 Yusuf Ziya Kavakçõ, Suriye-Roma Kodu ve İslâm Hukuku, Ankara, 1975, s: 67 452 El-Mecmu�un muhtevasõ ile ilgili olarak bkz: Kavakçõ, Suriye-Roma Kodu ve İslâm Hukuku, s: 69�76 453 Şafak, İslâm Hukukunun Tedvîni, s: 57
129
b. Hâlid el- Vâsõtî�dir(150/767). Ebû Hâlid el-Mecmûu Zeyd�den, Zeyd babasõ
Ali�den, Ali babasõ Hüseyin�den, o da babasõ Ali b. Ebû Tâlib�den rivayet etmiştir.454
Günümüzde de mevcut en eski fõkõh kitabõ olarak kabul edilen el-Mecmûu ile
ilgili olarak ilk dönemlerden itibaren, eserin rivayeti ve metnine yönelik çeşitli
tartõşmalar yapõlmõştõr. Eserin fõkõh mecmuasõ olmasõnõn yanõnda aynõ zamanda bir
hadis koleksiyonu da olmasõ, râvide aranan şartlar ve rivayetlerin sõhhat şartlarõ gibi
konularda diğer eserlerden farklõ olmasõ sonucunu doğurmuştur. İslâm düşünce
tarihinde Ehl-i sünnet ve İmâmiyye arasõndaki tartõşmalar da eserin ele alõnõş tarzõnõ
şekillendirmiştir. Buna göre eserin tek râvi tarafõndan rivayet edilmiş olmasõ ile Ehl-i
Sünnet fõkhõyla ilgili en eski eser olan İmam Mâlik�in el-Muvatta�sõndan elli yõl
kadar önce yazõlmasõna rağmen İmam Mâlik�in eserinde el-Mecmûu�dan söz
etmeyişi ve bu kadar erken bir dönemde bu kadar başarõlõ bir tasnife sahip olmasõ
literatürde çeşitli tartõşmalarõ beraberinde getirmiş ve bunun Zeyd b. Ali�ye aidiyeti
noktasõnda farklõ değerlendirmelerin ortaya çõkmasõna sebep olmuştur.455 Bu tarz
değerlendirmeler, eserin Zeyd b. Ali�nin bizzat kendisi tarafõndan kaleme alõnmõş
olmasõndan hareketle yapõlmaktadõr. Hâlbuki eser, Zeyd b. Ali tarafõndan kaleme
alõnmadõğõ gibi, eserin tasnifini kimin yaptõğõ da bilinmemektedir.456
Eser ilk defa Eugenio Griffini adlõ bir İtalyan müsteşrik tarafõndan Milan�daki
Ambrosiana Kütüphanesinin Güney Arabistan�a ait yazmalar koleksiyonu içinde
bulunmuş ve �Lapiu antica codificazione della girisprudenza İslâmica� adõ ile ve
İtalyanca notlarla birlikte neşredilmiştir.457
Eserin �İslâm Hukukunun Eski Bir Kodifikasyonu� adõyla neşredilmesi ve G.
Bergstraesser�in yazmõş olduğu makaleye �Corpus Juris di Zaid b. Ali�458 adõnõ
vermesi, müsteşriklerin Zeyd b. Ali�nin bu mecmuasõnõ, İslâm hukukunun bir
kodifikasyonu, Corpus Juris�i olarak değerlendirdiklerini ortaya koymaktadõr.
Kanaatimizce bu mecmuanõn müsteşriklerin adlandõrdõğõ gibi codificazione
veya Corpus Juris olarak değil, Hicri II. yy.dan sonra örnekleri ortaya çõkmaya
başlayan �compilatio-mecelle-derleme� şeklinde değerlendirilmesi daha olasõdõr.
454 Saffet Köse, el-Mecmû� maddesi, DİA, 28/264 455 Hayreddin Karaman, İslâm Hukuk Tarihi, İstanbul, 1989, s: 241 456 Köse, el-Mecmû� maddesi, s: 264 457 Ignas Goldziher, Fõkõh maddesi, İA, 4/604 458 Köse, el-Mecmû� maddesi, s: 265
130
Çünkü kanunlaştõrma faaliyetinde, eserin belirli bir düşünceden hareketle yazõlmasõ
ve devlet tarafõndan kanun kitabõ olarak uygulanmasõ söz konusudur. Gerek bu eser
gerekse bundan sonra yazõlan compilatio tarzõndaki diğer eserler kendi içinde bir
sistematiğe sahip olmakla birlikte devletin, resmî olarak bir toplumun pozitif hukuk
ihtiyacõnõ gidermek amacõyla meydana getirdiği çalõşmalar olmamasõ sebebiyle
müstakil manada bir kanunlaştõrma ürünü değildir. Ancak, bu eserleri içinde
bulunduklarõ zaman diliminde hukukun belirli bir standartta uygulanmasõna aracõlõk
etmeleri sebebiyle şeklî kanunlaştõrma ürünü olarak kabul etmek mümkündür.
B- Abbasîler Dönemi Kanunlaştõrma Faaliyetleri
1- İbnü�l- Mukaffa�nõn Risâletü�s-Sahâbesi
Ebû Muhammed (Ebû Amr) Abdullah (Ruzbîh/ el-Mübarek) b. El- Mukaffa
(Dâdeveyh) muhtemelen 106 (724) veya 102 (720) yõlõnda İran�õn Cûr (Fîrûzâbâd)
kasabasõnda dünyaya gelmiştir. Asõl adõ Rûzbîh�tir. Hayatõnõn sonuna kadar Mecusî
olarak yaşayan babasõ Dâdeveyh, Haccâc�õn vergi tahsildarõ iken görevini kötüye
kullandõğõ gerekçesiyle kendisine işkence yapõlmõş, bu yüzden eli sakat kaldõğõ için
�Mukaffa�� (eli büzülmüş, çolak) lakabõyla tanõnmõştõr. İbn Mukaffa lakabõ da
buradan gelmektedir. 140/757 yõlõnda Basra Valisi Süfyân b. Muâviye tarafõndan
şaibeli bir şekilde öldürülmüştür. Müslüman olduktan kõsa bir süre sonra 36 yaşõnda
ölmesine rağmen İslâm siyasî tarihinde derin izler bõrakmõş bir şahsiyettir.
Memuriyet hayatõna babasõ gibi kâtip olarak başlayan İbn Mukaffa, Emevîler
döneminden itibaren çeşitli valilerin yanõnda çalõşmõş Basra Valisi Süleyman b.
Ali�nin kâtibi iken Abbasî Halifesi Mansûr�la tanõşma imkânõ bulmuş ve bu olay
hayatõnõn dönüm noktasõ olmuştur. İran asõllõ bir Mecusî olmasõ sebebiyle Halife,
Yunanca�dan Farsça�ya çevrilmiş bazõ önemli eserlerin Farsça�dan Arapça�ya
çevrilmesini istemiş o da Halife�nin bu emri çerçevesinde bazõ Yunan klasiklerini
Arapça�ya çevirmiştir. O zamana kadar Mani Mezdek dinleriyle karõşõk Mecusî
inancõna sahip olan İbnü�l-Mukaffa, bir akşam yemeğinde davetlilerin huzurunda
Müslümanlõğõ kabul etmiş ve bu tarihten itibaren Abdullah İbn Mukaffa adõyla
tanõnmõştõr.459 Yaptõğõ çeviriler ve orijinal düşünceleriyle İslâm medeniyetine büyük
katkõlarõ olan İbn Mukaffa�nõn konumuz açõsõndan önemli eseri, dönemin Abbasî
459 İsmail Durmuş, İbnü�l-Mukaffa� maddesi, DİA, 21/130�133
131
Halifesi Ebû Cafer el-Mansûr�a, İslâm hukukunun sistemli bir bütün olarak tedvîn
edilmesini tavsiye ettiği Risâletü�s-sahâbesi�dir. Risâletü�s-siyâse ve Risâletü�l-
hâşimiyye adlarõ ile de bilinen eser İslâm hukukunda, hukukî merkezileşmedeki ilk
adõm olmasõ açõsõndan önemlidir. Taha Hüseyin bu risalenin Halife Mansûr�a karşõ
bir ihtilal beyannâmesi niteliğinde olduğunu ve İbn Mukaffa�nõn tercüme ettiği Kelile
ve Dimne�deki hikâyelerde Halife Mansûr�a üstü kapalõ eleştirilerde bulunduğu
gerekçesiyle öldürüldüğünü iddia etmektedir.460
Emevîler�den sonra asr-õ saadetteki adil düzeni ihya davasõyla iktidara gelen
Abbasîler�in en önemli gündem maddesi, mevcut yapõnõn İslâmlaşmasõ ve bölgelere
göre önemli farklõlõklar gösteren vergi politikalarõnõn tek bir yapõda toplanmasõ
olmuştur. Abbasî Devleti�nin gerçek anlamda kurucusu olarak kabul edilen Ebû
Cafer el- Mansûr�un yeni kurduğu Bağdat�õ başkent yapmasõyla idarenin ağõrlõk
merkezi, Akdeniz havzasõnda yer alan Suriye�den doğu-batõ ve kuzey-güney ticaret
yollarõnõn kavşağõnda bulunan tarõma elverişli geniş arazilere sahip Irak bölgesine
kaymõş ve idarî ve sosyo-kültürel anlamda etkisi hissedilen Bizans tesiri de yerini
İran-Sâsânî etkisine bõrakmõştõr. Abdullah b. Mukaffa da bu dönemin parlayan yõldõzõ
olarak, Sâsânî devlet geleneğinde yer alan kimi uygulama ve müesseseleri başta
Halife Mansûr olmak üzere dönemin devlet adamlarõna tanõtmaya ve tavsiye etmeye
başlamõştõr.461 Sõnõr komşusu olduğu Bizans�õn tesiri dõşõnda başka kültürlere kapalõ
olan Emevîlerin aksine Abbasîler, bu anlamda çok daha yenilikçi ve değişime açõk
bir yapõ sergilemişlerdir.462 Bu da devletin idarî yapõlanmasõnda ve sosyo-kültürel
alandaki değişikliklerde kendini göstermiştir.
Risâletü�s-sahâbe, Sâsânî devlet geleneğinde yer alan katõ merkeziyetçilik
düşüncesinin bir rapor halinde bazõ tavsiyelerle birlikte İslâm devletine bir model
olarak teklif edildiği bir çalõşmadõr. Abbasî halifesi Mansûr�a hitaben yazõlan bu eser,
siyasî, idarî, askerî ve malî sorunlarõ ve bunlarõn çözümüne dair tavsiyeleri, halifenin
vezir, vali ve emirlerin seçiminde dikkat etmesi gereken hususlarõ, halkõn saraydan
beklentilerini açõk ve cesur bir dille ifade eden reform niteliğinde önemli bir
mektuptur.463 Bu anlamda İslâm siyasî tarihinde de bir ilktir.
460 Mustafa Demirci, Emevîlerden Abbasîlere Geçiş Sürecinin Bir Tanõğõ: Abdullah İbn Mukaffa ve Risâletü�s-sahabesi, D.E.Ü.İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt: XXI, 2005, s: 121 461 Cengiz Kallek, İslâm İktisat Düşüncesi Tarihi, İstanbul, 2004, s: 31�32 462 Durmuş, İbnü�l-Mukaffa� maddesi, s: 131 463 İbnu�l- Mukaffa, İslâm Siyaset Üslubu, çev: Vecdi Akyüz, İstanbul, 2004, s: 7�8, 103�123
132
Risâletü�s-sahâbe ifadesindeki sahabe kelimesi, dinî literatürdeki sahabe ile
karõştõrõlmamalõdõr. Buradaki sahabe ifadesi, devlet başkanõnõn etrafõnda bulunan
müsteşarlarõ ve yardõmcõlarõ ki bugünkü deyimiyle bakanlarõdõr.464 İbnü�l-Mukaffa
içinde yaşadõğõ toplumun problemlerini çözmeye çalõşõrken �yerleşik olduğu tarzda-
doğrudan dinî referanslara gönderme yapmamõştõr. Bunun yerine; tarihsel gözlem ve
tecrübe ile referanslarõnõ üç büyük medeniyetin (Hint, Yunan ve Sâsânî) tecrübe ve
birikimlerine dayandõrmõş, elde ettiği sonuçlarõn sentezini yaparak bir medeniyet
perspektifi içinde konulara yaklaşmõş ve çõkardõğõ sonuçlarla, siyasî, idarî ve adlî bir
takõm reformlarõ istemiştir. Bu reformlarõ da doğrudan dinî referanslara değil, akla,
mantõğa, ortak medeniyet tecrübesine dayandõrmõştõr. Risâletü�s-sahâbe örneğinde
olduğu gibi, önerilerini İslâmî düşünce geleneği içinde kalarak geniş bir bilgi
birikimi ve tarihsel analiz üzerinden geliştirmiştir. Fakat düşüncelerini ayet ve
hadislerden hareket eden bir âlim formatõnda değil, olaylardan ve realitelerden
hareket eden Müslüman bir bürokrat veya teknokratõn üslubu ile sunmuştur.
Müslüman olmasõna rağmen, içinde bulunduğu zaman diliminde zõndõklõkla itham
edilmesinin bir sebebi de bu olabilir. 465
Esasen, konumuz açõsõndan bu risalenin kanunlaştõrma faaliyeti ile doğrudan
bir ilgisi bulunmamaktadõr. Çünkü Risâletü�s-sahâbe ile bu amaca yönelik bir
çalõşma eylem bazõnda ortaya çõkmamõş sadece bu yönde bir düşünce ve teklif ortaya
konmuştur. Ancak, risalede, merkezî bir devlet yönetimine olan vukûfiyetin tarihsel
tecrübesi sonucu, o günün şartlarõnda dağõnõklõk arz eden hukukî yapõnõn
birleştirilmesi ve bu amaçla İslâm hukukunun derli toplu bir kanun mecmuasõna
sahip olmasõ gerektiği yönündeki tavsiyeleri, İslâm hukukunda bir ilk olmasõ
açõsõndan önem arz etmektedir.466 Kanaatimizce, İbn Mukaffa�nõn bu önerisi her ne
kadar hayata geçmemiş olsa da, daha ilk dönemlerden itibaren bu tarz bir düşüncenin
İslâm toplumunda dillendirilmesi önemlidir. Nitekim bu tavsiyeler doğrultusunda -
aşağõda ele alacağõmõz üzere- Ebû Cafer el- Mansûr İmam Mâlik�e el-Muvatta adlõ
şaheserinin, İslâm dünyasõnõn tüm yargõ birimlerinde kullanõlmasõnõ tavsiye etmiştir.
464 Hallaf, İslâm Hukuk Felsefesi, s: 54 465 Demirci, Emevîlerden Abbasîlere Geçiş Sürecinin Bir Tanõğõ, s: 128 466 Majid Khadduri, Nature and Source of Islamic Law, The George Washington Law Review, cilt: 22, 1953, s: 17
133
Risâletü�s-sahâbe�de idarî, malî, siyasî ve hukukî önemli bir takõm tavsiyeler
yer almaktadõr. Ancak, biz konumuz açõsõndan önem arzeden hukukî tavsiyeler
üzerinde duracağõz. Buna göre, İbn Mukaffa düşünce ve tavsiyelerini şu dört temel
üzerine oturtmuştur:
a)- İbn Mukaffa; �Hire bölgesinde adam öldürme ve zina suç sayõlmazken, bu
iki eylem Kufe�de suç olarak kabul edilmektedir. Bu farklõlõklar ve görüş ayrõlõklarõ,
Kufe içinde bile mevcuttur. Hatta Kufe�nin bir tarafõnda helal olan bir mesele, başka
bir tarafõnda haram sayõlmaktadõr. Öyle ki bütün bu farklõlõklar, Müslümanlarõn
kanlarõ ve mahremiyetlerini ilgilendiren alanlarda dahi uygulanmaktadõr�467
ifadeleriyle İslâm toplumunun değişik bölgelerinde uygulanan farklõ hükümlere
dikkat çekmekte ve problemi ortaya koymaktadõr.
b)- İbn Mukaffa bu farklõ uygulamalara yol açan sebepler üzerinde durmakta ve
bunun bir usûl eksikliğinden kaynaklandõğõ kanaatine varmaktadõr. Burada da temel
sorun, Hz. Peygamber�in sünneti ile ilgili henüz sistemleşmiş bir uygulamanõn ortaya
çõkmamasõdõr.468 Buna göre bazõ mahallî icmalarõn sünnet olarak kabul edilmesi ve
Emevî dönemine ait bazõ uygulamalar ile bölgesel örflerin sünnet olarak
genişletilmesi bu usûl eksikliğinin başta gelen sebeplerindendir.
c)- İbn Mukaffa, kõyas delilinin, gelişi güzel kullanõlmasõna ve kõyasõn
ilkelerine riayet konusunda sistemleşmiş bir usûlün mevcut olmamasõna dikkat
çekmektedir.469 O, bu durumu, �İhtilafõn esas kaynağõ, kõyas yapõlõrken kõyasõn
ilkelerine uymamaktan ve bir takõm yanlõşlõklarõn yapõlmasõndan doğmuştur. Sonuçta
hiç alakasõz bir durum ortaya çõkmõştõr. İhtilaf ve farklõlõklar, bazen kõyasa fazla
dayanmaktan da kaynaklanmaktadõr�470 şeklinde ifade etmektedir.
İbn Mukaffa, kõyas delilinin farklõ ve yanlõş kullanõlmasõnõn yol açtõğõ durumu
gidermek için Aristo�nun mantõk kitaplarõnõn kõyas ile ilgili bölümleri olan
Kategoriler, Barmenyas, Analitikler ve Furfûriyûs (Porphyrios)�un İsagojisini
Farsça�dan Arapça�ya tercüme etmiştir.471 İbn Mukaffa�nõn, Aristo�nun mantõk
467 Demirci, Emevîlerden Abbasîlere Geçiş Sürecinin Bir Tanõğõ, s: 139, İbnu�l- Mukaffa, İslâm Siyaset Üslubu, s: 113�114 468 Demirci, Emevîlerden Abbasîlere Geçiş Sürecinin Bir Tanõğõ, s: 139, İbnu�l- Mukaffa, İslâm Siyaset Üslubu, s: 114 469 İbnu�l- Mukaffa, İslâm Siyaset Üslubu, s: 115 470 Demirci, Emevîlerden Abbasîlere Geçiş Sürecinin Bir Tanõğõ, s: 140 471 İlhan Kutluer, İbnü�l-Mukaffa� maddesi, DİA, 21/136, Demirci, Emevîlerden Abbasîlere Geçiş Sürecinin Bir Tanõğõ, s: 141
134
kitaplarõnõ tercüme etmekteki temel amacõ, kõyasõn yanlõş kullanõmõnõ önlemek ve
fõkõh usûlünde kõyasõ sistematik hale getirmek suretiyle hukuk alanõndaki karmaşaya
son vermektir.472
d)- İbn Mukaffa, hukuk alanõndaki karmaşaya çözüm olarak bütün kadõlar
tarafõndan verilen kararlarõn bir örneğinin doğrudan hilafet merkezine gönderilmesini
tavsiye etmektedir. Buna göre, bir merkezde toplanan kararlar arasõndan İslâm
hukukunun temel ruhuna ve sünnete en uygun olanõnõn seçilmesini, seçilen bu
kararlarõn hepsinin bir kitap haline (Kitaben Camian) getirilerek ve ülkenin dört bir
tarafõndaki bütün kadõlara gönderilerek her yerde aynõ hükmün uygulanmasõnõ ve
böylece yargõ birliğinin sağlanmasõnõ amaçlamaktadõr. 473
Literatürde, İbn Mukaffa�nõn bu görüşleri, merkezî bir devlet geleneğine
dayanan Sâsânî devlet yapõsõnõ çok iyi bilmesine dayandõrõlmaktadõr. Ancak,
Sâsânîler döneminde kodifikasyon sonucu oluşan standart bir hukuk metninin
olmamasõ dikkate alõndõğõnda,474 bu düşüncelerin Sâsânî devlet geleneğinden ziyade,
İbn Mukaffa�nõn o günkü düşünce ve gözlemleri sonucu oluştuğunu kabul etmek
daha olasõdõr. Bununla birlikte, hukukla ilgili tavsiyelerinin dõşõndaki siyasî, malî,
idarî ve askerî alandaki düşüncelerinde Sâsânî devlet geleneğinin izleri
görülmektedir.475
Kanaatimizce burada iki hususun özellikle belirtilmesi gerekmektedir.
Birincisi; İbn Mukaffa�nõn dile getirdiği bu tarz hukukî karõşõklõklar İslâm hukuk
tarihinde acaba ne derece etkili olmuştur? Ortaya çõktõğõ varsayõlan karõşõklõklar
bütün bir hukuk sistemini felç edecek şekilde midir? Yoksa bölgesel bazõ örnekler,
genelleştirilmiş midir? İkincisi de; İbn Mukaffa�nõn usûl ve kõyas konusundaki
görüşleri, ilk dönemler için belki geçerli olabilir. Ama fõkõh ekollerinin sistemli bir
şekilde mezhepleşmesi ve bu konuda meydana getirilen literatür ile bu karõşõklõk
büyük oranda giderilmiştir. Aksi durum -İbn Mukaffa�nõn bu görüşlerinin hayata
geçmemesi dikkate alõndõğõnda- bu karõşõklõğõn İslâm hukukunun bundan sonraki
dönemleri için de geçerli olduğu şeklinde yanlõş bir kanaate neden olacaktõr. Hâlbuki
472 Demirci, Emevîlerden Abbasîlere Geçiş Sürecinin Bir Tanõğõ, s: 141 473 İbnu�l- Mukaffa, İslâm Siyaset Üslubu, s: 114, Demirci, Emevîlerden Abbasîlere Geçiş Sürecinin Bir Tanõğõ, s: 141 474 Şafak, İslâm Hukukunun Tedvîni, s: 134 475 Kutluer, İbnü�l-Mukaffa� maddesi, s: 137
135
İslâm hukuku özellikle mezheplerin bir kurum olarak ortaya çõkmasõyla, sistemli bir
bütünlük kazanmõş ve dağõnõklõk arz etmekten kurtulmuştur.
2- İmam Mâlik�in el-Muvatta�õ
İbn Mukaffa�nõn Abbasî halifesi Ebû Cafer el- Mansûr�a, İslâm hukukunun
standart bir metne sahip olmasõyla hukukî istikrarõn ve uygulama birliğinin
sağlanacağõ yönündeki telkinleri üzerine Halife Mansûr bu işi İmam Mâlik�e
(179/795) tevdi etmiştir.476
İmam Mâlik de esasen fetihlerle genişleyen İslâm coğrafyasõnõn çeşitli
merkezlerinde yürütülen fõkhî etkinliklerde açõğa çõkan yoğun görüş farklõlõklarõnõn
giderilmesi gerektiğini, bu sorunun da büyük ölçüde Medine uygulamasõ ile
aşõlabileceğini düşünmekteydi.477 Çünkü İmam Mâlik, Medine�deki uygulamanõn
diğer bölgelere göre çok önemli artõ özellikler taşõdõğõna ve burada oluşmuş fõkhî
birikimin sõradan olmadõğõna inanmaktaydõ.478 Esasen eserine �yürünmüş yol�
anlamõna gelen Muvatta adõnõ vermesi de, bu eserin Hz. Peygamber, sahabe, tâbiî
âlimler ve onlarõ izleyen Medine halkõ gibi erdemli kuşaklardan süzülerek gelen bir
geleneğe dayanmasõ sebebiyledir.479 Ayrõca kitaba başlõk olarak seçilen Muvatta
kelimesinin �gözden geçirilip ayõklanan, kolayca anlaşõlan ve üzerinde fikir birliği
edilen kitap� anlamõna480 gelmesi de, netice itibariyle bu eserin belirli bir gelenekten
gelen bilgilerin kolay anlaşõlmasõ amacõna matuf olarak kaleme alõndõğõnõ
göstermektedir.
Mâlikî mezhebinin kurucu İmamõ ve fõkõh edebiyatõ tarihinde mevcut en eski
İslâm hukuk mecmuasõ (corpus juris) olan el-Muvatta�nõn müellifi İmam Mâlik b.
Enes�in bu eseri ne zaman kaleme aldõğõna dair çeşitli değerlendirmeler bulunmakla
birlikte hâkim görüş, Halife Mansûr (136�158/754�775) döneminde ya bitirdiği ya
da bitirmek üzere olduğu ancak kamuoyuna sunuşunun yeni halife Mehdî (158�
476 Muhammed Yusuf Guraya, Historical Background of the Compilation of the Muwatta of Malik b. Anas, Islamic Studies, cilt: 7, sayõ: 4, 1968, s: 384 477 Muhammed Ebu Zehra, İmam Malik, çev: Osman Keskioğlu, Ankara, 1984, s: 214 478 İ.Kâfi Dönmez, Amel-i Ehl-i Medine maddesi, DİA, 3/23 479 Bilal Aybakan, Fõkõh İlminin Oluşum Sürecinde İcma, İstanbul, 2003, s: 91 480 M.Yaşar Kandemir, Muvatta maddesi, DİA, 31/416
136
169/775�785) dönemine sarkmõş olabileceği şeklindedir. Buna göre Muvatta�nõn
160/777 yõlõndan önce yazõlmõş olmasõ kuvvetle muhtemeldir.481
Muvatta, kitab ve bâb sistematiğine uygun olarak tasnif edilen ilk eserdir.
Önceleri on bin hadis ihtiva eden bu eseri, İmam Mâlik her yõl gözden geçirmek
suretiyle ihtisar ederek bugünkü haline getirmiş ve bu çalõşmalar yaklaşõk kõrk yõl
sürmüştür. Güvenilir râvilerden sahih hadisler alõndõğõ için el-Muvatta�yõ sahih
kitaplar arasõnda sayanlar bulunduğu gibi onda, mürsel, munkatõ ve belağ türünde
rivayetlerin yer aldõğõnõ belirtenler de bulunmaktadõr. İmam Mâlik ile onun
görüşlerini benimseyenlere göre el- Muvatta�daki bütün hadisler sahihtir.482 Fõkõh
konularõna göre tasnif edilen hadisler yanõnda ashabõn görüşlerini, tabiin fetvalarõnõ
ve İmam Mâlik�in kendi içtihatlarõnõ da ihtiva etmesi sebebiyle el-Muvatta, fõkõh-
hadis karõşõmõ bir eserdir.483
İmam Mâlik el-Muvatta�yõ tamamlayõnca, hac farizasõ için Medine�ye gelen
Halife Mansûr�a eserini takdim etmiştir. Halife de eseri beğenmiş, bunun çoğaltõlarak
bütün şehirlere gönderilmesini ve mahkemelerde bir kanun metni olarak
kullanõlmasõnõ emretmiştir.484 İmam Mâlik ise bu tarz bir uygulamanõn doğru
olmadõğõnõ belirterek bu düşünceye karşõ çõkmõştõr. Daha sonralarõ Mehdî ve Harun
Reşîd zamanlarõnda da yapõlan bu teklife, İmam Mâlik her seferinde itiraz etmiştir.485
Halifelerin, uygulamada ve yargõda birlik ve istikrarõ sağlamak amacõyla yaptõklarõ
bu teklife İmam Mâlik�in karşõ çõkmasõ muhtemelen İslâm hukukunun
donuklaşmasõna ve içtihat ruhunun ölmesine sebep olacağõ düşüncesiyledir. Ayrõca
Hz. Peygamber, sahabe ve tabiinden gelen rivayetlerin çok farklõ kanallarla gelmiş
olmasõ ve her âlimin kendisine ulaşan sünnet mirasõnõ yaşadõğõ zamanõn ve
coğrafyanõn etkisiyle farklõ değerlendirmesi ve bu farklõ değerlendirmelerin de
standart bir görüşün ortaya çõkmasõna engel olacağõ düşüncesi İmam Mâlik�in bu işe
sõcak bakmamasõnõn sebepleri arasõnda zikredilmektedir.486 Abbasî idaresinin bu
teklifi, İmam Mâlik�e değil de, İmam Mâlik�in de aralarõnda bulunduğu bir
komisyona yapmasõ durumunda bu girişimin hayata geçmesinin muhtemel olduğunu
481 Aybakan, Fõkõh İlminin Oluşum Sürecinde İcma, s: 64 482 Kandemir, Muvatta maddesi, s: 416 483 Ahmet Özel, Mâlik b. Enes maddesi, DİA, 27/512 484 Abdurrahman Abdülaziz el-Kâsõm, el-İslâm ve Taknînü�l-Ahkâm, by, 1977, s: 242 485 Hallaf, İslâm Hukuk Felsefesi, s: 15�16 486 Abdulvehhab Hallaf, İslâm Teşrii Tarihi, çev: Hüseyin Atay, Ankara, 1970, s: 43�44
137
düşünen İslâm hukukçularõ bulunmaktadõr.487 Ayrõca Halife Mansûr�un bu teklifi,
Iraklõ (Ebû Hanîfe) veya Suriyeli (Evzâî) hukukçulara değil de İmam Mâlik�e
yapmasõnõ, Mansûr�un da gençliğinde Medineli fakihlerin halkasõnda yetişmiş
olmasõna bağlayan İslâm hukukçularõ bulunmaktadõr.488
3- Ebû Yûsuf�un Kitâbü�l-Harâc�õ
Abbasîler dönemi Emevîler dönemine göre şu iki açõdan büyük farklõlõk
arzetmektedir. Birincisi; Abbasîleri iktidara taşõyan süreçte Emevî dönemi
uygulamalarõnõn halk tabakasõnda meydana getirdiği hoşnutsuzluğun payõ büyüktür.
Bu hoşnutsuzluklarõn farkõnda olarak iktidara gelen Abbasîler, kendi dönemlerinde
sõkõ bir İslâmlaşma (İslâmileşme) politikasõ uygulamõşlardõr.489 Burada
İslâmlaşmadan kastõdõmõz, mevcut yapõda İslâm�õn temel öğretilerine daha sõkõ bir
bağõlõlõğõn olduğu, bir dizi reform veya õslahat girişimidir. İkincisi de; Emevîler
zamanõnda içe kapanõk bir politika izlenmesine karşõlõk Abbasîler zamanõnda gerek
komşu ülke ve kültürlerle ilişkilere gerekse Mevâlînin (Arap olmayan tebeanõn)
ülkenin idarî ve siyasî yapõlanmasõnda aktif bir rol oynamalarõna önem verilmiştir.490
Bu da, devletin siyasî ve idarî yapõlanmasõna çok farklõ kurumlarõn kazandõrõlmasõ
imkânõnõ sağlamõştõr.
İran asõllõ İbn Mukaffa devletin yeniden yapõlandõrõlmasõnõ tavsiye ettiği yol
haritasõnda İslâm hukukunun standart bir yapõya kavuşturulmasõnõ dönemin Abbasî
devlet adamlarõna önermişti. Halife Ebû Cafer el-Mansûr da İmam Mâlik�e eserini bu
amaçla kullanmayõ teklif etmiş ancak İmam Mâlik bu teklife, İslâm hukukunun
gelişimine engel olacağõ düşüncesiyle karşõ çõkmõştõ. Aynõ amaca matuf benzeri bir
teklifi Halife Harun Reşîd Ebû Yûsuf�a (182/798) yapmõş, Ebû Yûsuf da İslâm
ekonomi-politiğini(iktisat) ihtiva eden Kitabu�l-Harâc adlõ eserini kaleme almõştõr.
Abbasîler dönemi İslâm siyasî tarihinde devletin bütün kurumlarõyla
yerleştiği bir dönemdir. Devlet içindeki kurumlarõn sağlõklõ işlemesi, bu kurumlarõn
istikrarlõ çalõşmalarõna bağlõdõr. Bu istikrar da ülke genelinde standart mâhiyette bir
takõm uygulamalarõ gerekli kõlmaktadõr. Adaletin ve istikrarõn sağlanmasõ açõsõndan
487 Hallaf, İslâm Hukuk Felsefesi, s: 54 488 Guraya, Historical Background of the Compilation of the Muwatta of Malik b. Anas, s: 388 489 Ali Hasan Abdülkadir, Nazratün Amme fi Târîhi�l-fõkhi�l-İslâmî, Kahire, 1965, s: 192�196 490 Yõldõz, Abbasîler maddesi, s: 31
138
her yerde aynõ hukukî hükümlerin uygulanmasõ gerektiğinin farkõnda olan Halife
Harun Reşîd işte bu amaçla, Ebû Yûsuf�tan devletin malî işleri ve gelir kaynaklarõ
hakkõnda bir kitap yazmasõnõ istemiş ve Kitâbü�l-Harâc bu düşüncenin sonucu olarak
kaleme alõnmõştõr.491
Ebû Yûsuf�un konumuz açõsõndan önem arz eden iki yönü bulunmaktadõr.
Birincisi; Ebû Yûsuf, malî hukuk sahasõnda eseri günümüze ulaşan ilk müelliftir.492
İkincisi de; Kitâbü�l-Harâc ile teorik zeminini oluşturduğu hukukî birliği sağlama
düşüncesini, başkadõ olduğunda pratiğe taşõyarak yargõda da birliği sağlamaya
çalõşmasõdõr. Kitâbü�l-Harac�õ değerlendirirken, Ebû Yûsuf�un baş kadõ sõfatõyla
edindiği gözlem ve tecrübelerin esere yansõmasõ da göz önünde bulundurulmalõdõr.
Çünkü başkadõ sõfatõyla muhtemelen toprak ve vergi hukuku kapsamõna giren
davalarla ilgilenmek durumunda kalmõş ayrõca devlet mekanizmasõnda üst düzey
bürokrat olarak görev yapmasõ sebebiyle devlet arşivlerine, vergi defterlerine ve
konunun uzmanlarõna ulaşmada herhangi bir zorlukla karşõlaşmamõş, karşõlaştõğõ bir
takõm sorunlar ise meselelere vukufiyet noktasõnda kendisine çok şey
kazandõrmõştõr.493
Kitâbü�l-Harâc, isminden de anlaşõlacağõ üzere dar anlamda toprak ve vergi
hukukuna, geniş anlamda ise kamu maliyesine ilişkindir. Temelde malî konular ele
alõnmakla birlikte örneğin müsâkat akdi, şirb hakkõ gibi meseleler de ele alõnmõştõr.
Çünkü tarõm arazilerine ulaşan suyun kaynağõ, topraklarõn sulanabilirliği ve su
ürünlerinin cinsi gibi konular aynõ zamanda vergi ile ilgili konularõ da
kapsamaktadõr.494
Kitâbü�l-Hârac, devletin vergi politikasõnõn yeni baştan inşâ edildiği bir
eserdir. Buna göre, devlet vergilendirmede halkõn ödeme gücünü dikkate alarak vergi
koymalõ, vergiler merkezî hükümet tarafõndan belirli bir standarda bağlanmalõ, vergi
tahsildarlarõnõn keyfî uygulama ve suiistimallerine imkân bõrakõlmamalõdõr. Verginin
tahsilinde halka kötü muamele yapõlmamalõ, mahsulün tarlada zarar görmemesi için
tahsilâtta gecikilmemelidir. Vergi tahsildarlarõnõn iyi eğitimli, üstün ahlâk sahibi,
491 Kallek, İslâm İktisat Düşüncesi Tarihi, s: 70 492 Salim Öğüt, Ebû Yûsuf maddesi, DİA, 10/264 493 Cengiz Kallek, Kitabü�l-Harac maddesi, DİA, 26/102 494 Kallek, Kitabü�l-Harac maddesi, s: 102
139
halkla diyalog kurabilen kişilerden olmasõna önem verilmeli, tahsildarlarõn kötü
muamelesiyle, halkla devlet arasõna mesafe girmemelidir.495
Abbasîler zamanõnda devletin yeniden yapõlanmasõnõn hukuka yansõyan
kõsõmlarõ olarak ele aldõğõmõz İbn Mukaffa ve Ebû Yûsuf arasõndaki görüş farklarõnõ
da şu şekilde ifade etmek mümkündür: İbn Mukaffa devlet başkanõna yasama
yetkisini bizzat kullanma çağrõsõnõ yaparken, Ebû Yûsuf ise halifenin yürürlüğe
koymasõnõ istediği bir kanun metnini hazõrlamõştõr.496
Kitâbu�l-Harâc, devletin o güne kadar vatandaşõyla en problemli olduğu malî
hukuk alanõnda tüm ülkede uygulama birliği ve istikrarõ sağlamak amacõyla kaleme
alõnan bir eser olmakla birlikte aynõ zamanda bu yönde literatürde bir geleneği de
başlatmõştõr.497 Çeşitli zamanlarda bu tip konularõn ele alõndõğõ bir Kitâbü�l-Harâc
literatürü meydana gelmiştir. Bu geleneği, bir hukuk sisteminde yasa koyucunun
günün koşullarõna uygun olarak mevcut sistemde bir takõm değişiklikler yoluyla
yaptõğõ õslah ve tadil çalõşmalarõ kapsamõnda değerlendirmek mümkündür. Ebû
Yûsuf ile temelleri atõlan İslâm Kamu Maliyesi bu yönde bir ilk olmasõyla genel
esaslarõ ve temel çerçeveyi belirlemiş bundan sonra ortaya konulan eserler de bu ana
çatõya sadõk kalarak günün şartlarõ doğrultusunda bazõ yeni hükümler getirmiştir.
Örneğin bu yönde hem Ebû Yûsuf�un öğrencisi Yahya b. Âdem�in (203/818) hem de
Kudâme b. Cafer�in ( 337/948) Kitabü�l-Harâc adlõ eserleri bu amaç doğrultusunda
meydana getirilen eserlerdendir. Ayrõca literatürde ortaya çõkan diğer eserlerde
(Ahkâmü�s-sultâniyye veya fõkhõn muamelatla ilgili konularõnõ kapsayan diğer
eserlerde) de bu tip konular ele alõnmõş ve İslâm toplumunun ihtiyacõ gözetilerek
ilgili düzenlemeler yapõlmõştõr.
Ebû Yûsuf�un Kitâbü�l-Harâc�õ kaleme almasõnõn ülkede hukukî birlik ve
istikrarõ sağlamada tek başõna yeterli olmadõğõ kanaatinde olan Abbasî idaresi Ebû
Yûsuf�u yargõnõn başõna getirerek bu yönde bir adõm daha atmõştõr. Ebû Yûsuf�un
ülkenin dört bir tarafõna atanacak yargõ mensuplarõnõn seçiminde tek yetkili otorite
olmasõ tüm ülkede standart bir yargõ teşkilatõnõn da kurulmasõna imkân sağlamõş ve
İslâm hukuku kendi içinde hukukî istikrarõ sağlamaya çalõşmõştõr. Ebû Yûsuf�un
ülkenin genelinde görevlendirilecek yargõ mensuplarõnõ, Ebû Hanîfe�nin müşavere ve
495 Kallek, Kitabü�l-Harac maddesi, s: 103 496 Kallek, İslâm İktisat Düşüncesi Tarihi, s: 32 497 Şafak, İslâm Hukukunun Tedvîni, s: 83
140
ilim meclisinde bulunan Irak fõkhõna vâkõf kimselerden seçmesini ve bu sayede
yargõlamada birlik ve istikrarõ sağlamaya çalõşmasõnõ498 katõ bir mezhep
taraftarlõğõyla açõklamak isabetli değildir. Çünkü henüz o zamanlarda bugünkü
anlamõyla bir ekolleşme tam olarak ortaya çõkmamõştõr. Ancak, Ebû Yûsuf, nakil
kadar akla da yer veren bu ekol (Ehl-i Irak) mensuplarõnõn önlerine gelen davalarda
daha isabetli çözüm önerileri getirebileceklerini düşünerek bu ekol mensuplarõnõ
öncelemiş olabilir.
Avrupa�da kanunlaştõrma faaliyetlerinin XIX. yy.da gerçekleştirmeyi
hedeflediği hukukî istikrar ve uygulama birliği gibi temel amaçlar, Ebû Yûsuf�un
Kitâbü�l-Harâc�õ kaleme almasõ örneğinde olduğu gibi İslâm hukukunda çok erken
diyebileceğimiz bir zaman diliminde sağlanmõştõr. Bu yönüyle Kitâbü�l-Harâc�õ,
İslâm Kamu Maliyesinin ilk şeklî kodifikasyonu olarak kabul etmek mümkündür.
4- Abdullah b. Tâhir�in Kitâbü�l-Kuniyy�i
Kitâbü�l-Kuniyy, Abbasîler devrinin önemli devlet adamõ ve kumandanlarõndan
Abdullah b. Tâhir (230/844) zamanõnda yapõlan bir çalõşmadõr. Abdullah b. Tâhir,
Abbasîlerin Horasan eyaleti valisi olarak, bölgenin ekonomik açõdan kalkõnmasõna ve
refah düzeyinin yükseltilmesine çok önem vermiş, bu amaçla ziraatla ilgili bazõ
düzenlemelerde bulunmuştur. Arazi sulamasõnda kullanõlan suyun düzenli bir şekilde
tüketilmesini sağlamak ve halk arasõnda bu yüzden çõkan ihtilaflarõ önlemek
amacõyla Horasan fakihleriyle Irak fakihlerini bir araya getirerek kanunlar
hazõrlatmõştõr. Bu fakihlerin düzenlemiş olduğu Kitâbü�l-Kuniyy (Kanallar Kitabõ)
adlõ eser, iki asõr boyunca sulama işlerinde rehber olarak kullanõlmõştõr.499 Bu kitabõn
ne zaman hazõrlandõğõ kesin olarak bilinmemekle birlikte 224/838 tarihli Fergana
depreminden sonra hazõrlandõğõ şeklinde rivayetler bulunmaktadõr.500 Abdullah b.
Tâhir�in, Halifeye ödediği verginin 38�44 milyon dirhem arasõnda değişmesi, idaresi
altõndaki ülkenin refah seviyesini ve bu eserin de büyük bir amaca hizmet ettiğini
göstermesi açõsõndan önemlidir.501
498 Bardakoğlu, Hanefî mezhebi maddesi, s: 4 499 Köprülü, İslâm ve Türk Hukuk Tarihi Araştõrmalarõ ve Vakõf Müessesesi, s: 267 500 Ekinci, İslâm Hukuku Tarihi, İstanbul, 2006, s: 141 501 Hakkõ Dursun Yõldõz, Abdullah b. Tahir maddesi, DİA, 1/138
141
5- Standart Fõkõh Metinleri
Hicri II. yy.dan itibaren sistematik bir ilim hüviyetini kazanan fõkha dair ilk
eserler I. (VII.) yüzyõlõn sonlarõndan itibaren yazõlmaya başlanmõş ve Abbasîler
zamanõnda belirli bir mesafe katetmiştir. Bu eserlerden günümüze kadar gelenler
olduğu gibi kaynaklarda adõ geçmekle birlikte günümüze kadar gelmeyen eserler de
bulunmaktadõr. Tezimizin imkân ve sõnõrlarõnõ dikkate alarak bu eserleri ayrõntõlõ bir
şekilde tek tek ele almayõp, bunlarõn hukukî istikrarõ ve uygulama birliğini sağlamaya
katkõlarõ diğer bir ifadeyle kanunlaştõrma olgusu bakõmõndan İslâm hukuk tarihindeki
yeri üzerinde duracağõz. Çünkü müstakil kanunlaştõrmanõn meydana gelmediği İslâm
hukukunda bu tarz eserler vasõtasõyla sosyal hayatõn ihtiyaçlarõ karşõlanmõş ve hukuk
dağõnõk bir görünüm arz etmekten kurtulmuştur. Gerek konulu müstakil fõkõh
kitaplarõnõn ortaya çõkmasõ ve gerekse daha sonralarõ dört büyük mezhebin İslâm
dünyasõnda yerleşmesiyle el kitabõ (manuel) tarzõnda o mezhebin görüşlerinin özet
olarak ele alõndõğõ muhtasar türü eserler ortaya çõkmõş ve İslâm hukuku asgari
manada standart bir hukukî metne kavuşmuştur.
Hukukî istikrar fikri ilk dönemlerden itibaren konularõn ele alõnõş tarzõna
yansõmõştõr. Hicri II. yy.dan itibaren tedvîn edilmeye başlanan klasik fõkõh
literatüründe, İslâm toplumlarõndaki uygulama örneklerini ve farklõlõklarõnõ aynen
yansõtmak veya tartõşmaya açmak yerine, hukuk eğitimi ve uygulama için model
oluşturma ve istikrarõ sağlama hedeflendiğinden ilk dönem eserlerinde daha sonraki
dönemlerde görülen polemikler veya tartõşmalar bulunmamaktadõr. Bu nedenle,
klasik fõkõh doktrininin dönemlerindeki İslâm toplumunun geleneğini ve
problemlerini dile getirmekten ziyade ilk dönemlerden devralõnan hukuk kültürünü
yansõttõğõnõ ve doktriner tartõşmalarõn bu çerçevede yürütüldüğünü ifade etmek
mümkündür.502
Standart fõkõh metinlerini müstakil konularõn ele alõndõğõ Siyer, Kitabü�l-Harâc,
Ahkâmü�s-sultâniyye vb. eserler, el kitabõ veya başvuru kitabõ mâhiyetinde
mezheplerin görüşlerinin belirli bir formda yer aldõğõ muhtasar eserler ve içinde
bulunduklarõ zaman diliminde gerek hukukî tefekkürün oluşmasõna gerekse hukukî
istikrarõ sağlamaya yönelik önemli katkõlarda bulunan yarõ-resmî hukuk kodu
niteliğindeki eserler olmak üzere üç grupta mütalaa etmek mümkündür.
502 Ali Bardakoğlu, Hõrsõzlõk maddesi, DİA, 17/393
142
a- Müstakil Konulu Eserler
İslâm hukuk ekollerinin kurumsallaşmasõyla birlikte fõkõh literatürü
zenginleşmiş ve bütün konularõ ihtiva eden eserlerin yanõnda belli başlõ konularõn ele
alõndõğõ müstakil konulu kitaplar da ortaya çõkmaya başlamõştõr. Bu kitaplar İslâm
hukukunun özellikle ibadet dõşõnda kalan konularõnõ müstakil olarak ele almakla
adeta gayr-õ resmî bir kodifikasyon işlevi görmüşlerdir. İdare, anayasa, vergi ve
kõsmen cezayõ ihtiva eden eserler �el- ahkâmü�s-sultâniyye ve siyâsetü�ş-şeriyye�,
devletler hukukunu ele alan eserler �siyer�, daha ziyade vergi hukukuyla ilgili olan
eserler �harâc ve emvâl�, miras hukukunu içeren eserler �ferâiz�, resmî ve hukukî
yazõşmalarõ, senetleri vb. belgeleri konu edinen eserler �şürût�, muhâkeme usûl
hukukunu ele alan eserler �edebü�l-kâdi�, mukayeseli hukuku ele alan eserler �hilâf�,
hukuk felsefesine tekabül eden konularõ içeren eserler �hikmetü�t-teşri� ve hukukî
kural ve örnekleri ele alan eserler de �eşbâh ve�n-nezâir ile furûk� adlarõ altõnda
kaleme alõnmõştõr.503 Ancak bu eserler içinde konumuz açõsõndan önem arz edenler
harâc ve emvâl, eşbâh, siyer ve ahkâmü�s-sultâniyye türü eserlerdir. Çünkü bu
eserler ele aldõklarõ konular itibariyle modern kanunlaştõrmalarõn hedeflediği konularõ
kapsamõştõr. Bu kitaplar vasõtasõyla hukukî istikar ve uygulama birliği sağlanmõş,
İslâm hukuku içinde bulunduğu zaman diliminde toplumun talep ve beklentilerine
cevap verebilmiştir.
aa- Devlet İdaresiyle İlgili Eserler
Klasik İslâm hukuk literatüründe �devlet idaresiyle ilgili hükümler� el-
Ahkâmü�s-sultâniyye terimi ile ifade edilmiş, zamanla bu kavram hem devlet
idaresini ve iç yapõlanmasõnõ hem de bu alanda yazõlan eserleri kapsamak üzere
anlam genişlemesine uğramõştõr. İslâm hukuku eserlerinin klasik üçlü tasnifinin
dõşõnda, pratik hayatta duyulan ihtiyaç sebebiyle devlet başkanlõğõ, vezirlik, idare
hukuku, esas teşkilat, devletin idarî, malî ve kazâî yapõsõyla ilgili hükümleri ele alan
bu tarz eserler içinde kendisinden sonrakilere de örnek olan ve günümüze kadar
gelen iki önemli eser bulunmaktadõr.504 Bunlar; Şafiî fakih Mâverdî�nin (450/1058),
Abbasî halifesi Kâdir-Billâh�õn (422/1031) isteği üzerine kaleme aldõğõ el- 503 Karaman, Fõkõh maddesi, s: 2 504 Ali Şafak, el-Ahkâmü�s-sultâniyye maddesi, DİA, 1/554�555
143
Ahkâmü�s-sultâniyye ve�l-vilâyâtü�d-dîniyye adlõ eseri505 ile Hanbelî fakih Ebû Yala
el- Ferrâ�nõn (458/1066) kaleme aldõğõ el- Ahkâmü�s-sultâniyye adlõ eserdir. Aynõ
zamanda bu iki eser bu türün ilk örneklerindendir.506
Mâverdî�nin eserini telif etmesine sebep olarak gösterilen Abbasî halifesinin
ricasõ, o günkü siyasî konjonktür dikkate alõndõğõnda oldukça anlamlõdõr. Çünkü
eserin yazõlmasõnõn istendiği dönem aynõ zamanda Abbasî hilafetinin üzerindeki Şiî-
Büveyhî nüfuzunun azaldõğõ, Abbasî hilafetinin güçlenmeye başladõğõ ve Sünnîliğin
yeniden hâkim kõlõnmaya çalõşõldõğõ bir dönemdir. Böyle bir ortamda hem meselenin
teorik yönüne õşõk tutmak hem de yürütülen siyasî mücadeleye hukukî bir dayanak
bulmak amacõyla bu eserin yazõlmasõnõn istenmiş olmasõ kuvvetle muhtemeldir.507
Özel insiyatiften böyle bir eserin yazõlmasõnõn resmen talep edilmesi aynõ
zamanda devlet başkanlarõnõn dönemin hukukçularõ ile ilişkilerini ve yaptõklarõ
işlerde hukukî dayanak arama gayretlerini göstermesi bakõmõndan da önemlidir. Bu
da bize, İslâm hukukunun gelişiminin tesadüfî olmadõğõnõ, kendi doğal seleksiyonu
içinde devletin bazõ müdahale ve yönlendirmelerinin de bulunduğunu
göstermektedir. Devletin anayasa ve işleyişi ile ilgili konularõn ele alõndõğõ bu tarz
eserleri, İslâm hukukunun belirli bir takõm alanlarõnda yapõlan şeklî kanunlaştõrma
kapsamõnda değerlendirmek mümkündür.
bb- Devletler Hukukuyla İlgili Eserler
Siyer kelimesi; tavõr, hareket ve davranõş anlamõndaki sîret kelimesinin
çoğuludur. İslâm hukukçularõ, İslâm devletinin diğer devletlerle ilişkilerinde takip
edeceği tutum ve siyaseti, Hz. Peygamber ve Hulefâ-i Raşidîn�in izlediği yoldan
istinbât ettikleri için tespit ettikleri hükümlere bu genel başlõğõ uygun görmüşlerdir.
Buna göre klasik İslâm hukuk literatüründe İslâm devletler hukuku �siyer� kelimesi
ile ifade edilmiştir. Bu tarz bir adlandõrma aynõ zamanda bu alandaki düzenlemelerin
Hz. Peygamber gibi ideal bir örneğe dayanmasõyla, keyfî değil hukukî bir temele
dayandõğõnõ da göstermektedir. Buna göre, devlet idarecilerinin devletler hukuku
alanõnda izleyecekleri yol Hz. Peygamber ve ashabõnõn yoludur. Literatürde aynõ
505 Mehmet Erkal, el-Ahkâmü�s-sultâniyye maddesi, DİA, 1/555�556 506 Erkal, el-Ahkâmü�s-sultâniyye maddesi, s: 556�557 507 Erkal, el-Ahkâmü�s-sultâniyye maddesi, s: 556
144
anlamõ ifade etmek üzere, megâzi ve cihâd gibi kavramlar da kullanõlmõştõr. Her üçü
de İslâm devletler hukuku anlamõna gelmektedir.
Bu alanda ilk telif İmam Muhammed b. Hasan eş-Şeybânî�ye (189/805) ait es-
Siyerü�l-Kebîr adlõ eserdir.508 Ebû Hanîfe�nin de Siyer isimli bir kitabõ öğrencilerine
imla ettirmesi söz konusu509 olmakla birlikte Şeybânî�nin es-Siyerü�l-Kebîr�i ilk defa
sistemli bir şekilde yazõlan ve kendisinden sonrakilere de örneklik olma vasfõna sahip
bir eser konumundadõr. Orijinal nüshasõ günümüze kadar gelmemekle birlikte
Karahanlõlar döneminin büyük hukukçusu Muhammed b. Ahmed es-Serahsî�nin
(490/1097) yapmõş olduğu şerhle günümüze kadar gelmiştir. Bundan sonraki
çalõşmalar genellikle Serahsî�nin Şerhu Siyeril Kebir adlõ eseri örnek alõnarak
yapõlmõş ve bu alanda zengin bir literatür meydana gelmiştir.510
Devletler hukukuyla ilgili hükümleri kapsayan bu tarz eserlerle �hukuka bağlõ
devlet� ideali ve uygulamasõ İslâm hukukunda çok erken dönemlerde oluşmuştur.
Batõda ise bu yöndeki çalõşmalarõn ancak XIX. ve XX. yy.larda ortaya çõktõğõ
görülmektedir.511 Kõta Avrupasõ�ndaki kanunlaştõrma olgusunun
temellendirilmesinde Hugo Grotius�un512 devletler hukukuna ait �Savaş ve Barõş
Hukuku Hakkõnda� adlõ eserinin büyük bir öneme sahip olduğunu belirtmiştik. İslâm
hukukçularõ ise bu eserden yaklaşõk 800 yõl önce devletler hukukuyla ilgili görüş ve
düşüncelerini ortaya koymuşlar ve bu tarz eserlerle İslâm hukukunun şeklî
kanunlaştõrma örneklerini vermişlerdir.
cc- İslâm Ekonomi-Politiğiyle İlgili Eserler
Bu grupta yer alan eserler İslâm kamu maliyesini düzenlemek amacõyla
yazõlmõştõr. Gerek harâc gerekse emvâl türü eserler devletin malî politikalarõnõ
belirleyen, vergi ve arazi hukukunu içeren kitaplardõr. Daha önce de belirttiğimiz
gibi Abbasî Halifesi Harun Reşîd�in dönemin önde gelen âlimlerinden Ebû Yûsuf�a
devletin malî politikalarõnõn esaslarõnõn belirleneceği bir eseri kaleme almasõnõ teklif 508 Ahmet Yaman, İslâm Hukukunda Uluslararasõ İlişkiler, Ankara, 1998, s: 40 509 Muhammed Hamidullah, İslâm Hukuku Etüdleri, İstanbul, 1984, s: 192 510 Yaman, İslâm Hukukunda Uluslararasõ İlişkiler, s: 40 511 Yaman, İslâm Hukukunda Uluslararasõ İlişkiler, s: 32�37 512 Grotius�un devletler hukukuna ait fiirlerinin şekillenmesinde İslâm hukukunun �siyer� kaynaklõ bilgilerinin etkileri olduğu ifade edilmektedir. Ayrõntõlõ bilgi için bkz: Marcel A. Boisard, Batõnõn Kamu ve Uluslararasõ Hukukuna İslâm�õn Muhtemel Tesiri Üzerine, çev: Şemsettin Ulusal, Marife, 4/2, 2004, s: 263�264, M. Rahmi Telkanaroğlu, Muhammed b. Hasen eş-Şeybânî ve Hugo Grotõus�un Devletler Hukukuna Etkileri, İslâm Hukuku Araştõrmalarõ Dergisi, 5/2005, s: 67�94
145
etmesiyle başlayan bu gelenek, Ebû Yûsuf�tan sonra da devam etmiştir. Emvâl
türünde kaleme alõnan eserlerin en meşhurlarõ arasõnda Ebû Ubeyd Kâsõm b. Selâm
(224/838) ve İbn Zencûye�ye (251/865) ait Kitâbü�l-Emvâl ile Ahmed b. Nasr ed-
Dâvûdî�ye (402/1011) ait Kitâbü�l-Emvâl zikredilebilir.513
dd- Hukukun Genel İlkelerini Belirleyen Eserler
İslâm hukukundaki küllî kaideler ile benzer meselelerin tâbi olduğu ortak veya
farklõ hükümleri açõklamayõ konu alan ilim dalõna ve bu dalda yazõlan eserlerin genel
adõna eşbâh ve nezâir adõ verilmektedir.514 Aralarõnda pek çok yönden benzerlik
bulunan durumlar eşbâh ile bir veya birkaç yönden benzerlik bulunan durumlar ise
nezâir kavramõ ile ifade edilmektedir.
Mezheplerin teşekkülü ve literatürün zenginleşmesi ile birlikte fõkhõn füru
kõsmõyla ilgili pek çok eser kaleme alõnmõştõr. Bu eserlerin sayõsõnõn artmasõ, benzer
fõkhî meselelerin çözümünde başvurulacak genel ilkeleri belirlemeyi amaçlayan
eserlerin de doğmasõna yol açmõştõr. Eşbâh ve nezâir türü eserler de bu düşünceden
hareketle meydana gelmiştir.515 Özellikle içtihadõn hüküm istinbâtõnda eskiye oranla
daha az kullanõlmaya başlanmasõyla birlikte bu tarz eserler, bir taraftan ortak
meselelere çözümler getirmiş diğer taraftan İslâm hukukunun genel kaideleri
şeklinde doktriner bir yapõnõn inşâsõna da imkân sağlamõştõr.
Furûk ilim dalõ da eşbâh ve nezâir ile kavâid ilim dallarõyla yakõn ilişki içinde
olan bir ilim dalõdõr. Bu ilim dalõ da fõkhõn dõş görünüş bakõmõndan birbirine
benzeyen, ancak hüküm ve hukukî değerlendirme açõsõndan farklõ olan veya şekil
itibariyle farklõ olduklarõ halde aynõ hükme tâbi meselelerini konu edinen bir ilim
dalõdõr.516 Furûk literatürünün tartõşmasõz en büyük örneği Şehâbeddin el-Karâfi el-
Mâlikî�ye (684/1285) ait Envârü�l-burûk fî envâi�l-Furûktur. El- Furûk, Furûku�l-
Karâfi diye de bilinen eser bu sahanõn en ünlü eseri olarak kabul edilmektedir.517
Kavâid ilmi de, zengin fõkõh birikiminin gözettiği ana ilkeleri tanõtmak ve farklõ
alanlardaki feri meselelere getirilen muhtelif çözümlere ortak açõklama getirmek
513 Cengiz Kallek, Kitâbü�l-Emvâl maddesi, DİA, 26/98, Kallek, Dâvûdî, Ahmed b. Nasr maddesi, DİA, 9/51, Ahmet Yõldõrm, İbn Zencûye maddesi, DİA, 20/463, 514 Mustafa Baktõr, Eşbâh ve Nezâir maddesi, DİA, 11/456 515 Berki, Fetâvâ-yõ Âlemgîriyye maddesi, s: 278 516 Şükrü Özen, Furûk maddesi, DİA, 13/223 517 H.Yunus Apaydõn, Karafî maddesi, DİA, 24/400
146
düşüncesiyle doğmuş bir ilim dalõdõr. Gerek kavâid ilmi gerekse eşbâh ve nezâir ile
furûk, fõkõh mezheplerinin doktriner yapõsõnõn tamamlanmasõndan sonra ortaya
çõkmõş ilimlerdir.518 Diğer bir ifadeyle, önce mezhepler teşekkül etmiş, bu mezhepler
içinde nüfuz kazanan eserler oluşmuş, daha sonra da bu eserlerde yer alan genel
hükümleri belirli bir sistem dâhilinde işleyen kavâid literatürü ortaya çõkmõştõr.
Kavâid literatürü ile ilgili ilk eserler Hanefî mezhebinin hâkim olduğu
bölgelerdeki âlimler tarafõndan kaleme alõnmõştõr.519 Hanefî fukahanõn hüküm
istinbât ederken diğer hukuk ekollerine bağlõ fukaya göre rey ve kõyasa daha fazla
yer vermeleri, zamanla geniş füru meselelerin bir araya getirildiği içtihat
koleksiyonlarõnõn çoğalmasõna yol açmõş,520 bu da dağõnõk olan füru ahkâmõ
prensiplere bağlama gayretlerini hõzlandõrarak fõkhî kaideleri tedvîne yol açmõştõr.
Ayrõca Hanefî usûlünün mezhep içindeki füru eserlerden hareketle oluşturulmasõ
diğer bir ifadeyle bütünden parçaya gitmeleri, bu mezhebe mensup fakihlerde
tümevarõmsal bir yöntemle cüziden küllîyi çõkarma zihin alt yapõsõnõ oluşturmuş, bu
da kaideleştirme olgusuna zemin hazõrlayan etkenlerden olmuştur.521
Literatürde fõkhî kaidelerin diğer disiplinlere ait kaidelerden farkõnõ ifade etmek
üzere küllî kaide veya kavâid-i külliyye ifadesi kullanõlmõştõr. Nitekim Mecelle�nin
başõnda küllî kaidelerin meşhurlarõndan doksan dokuz tanesine yer verilmiş, daha
önceki dönemlerde farklõ metotlarla yapõlan telif çalõşmalarõ Mecelle�den sonra bu
doksan dokuz kaide üzerine yoğunlaşmõştõr. Küllî kaidelerin sayõsõ konusunda çok
farklõ görüşler olmakla birlikte İslâm dininin beş temel esas üzerine bina
edilmesinden hareketle küllî kaideler de beş ana kaide (1-Bir işten maksat ne ise
hüküm ona göredir, 2- Şekk ile yakîn zâil olmaz, 3- Meşakket teysîri celbeder, 4-
Zarar izâle olunur, 5- Âdet muhakkemdir) üzerine bina edilmiş, diğer kaideler de
bunlarõn açõlõmõ olarak görülmüştür.522
518 Mustafa Baktõr, Kaide maddesi, DİA, 24/206 519 Mustafa Baktõr, İslâm Hukukunun Genel Prensipleri, Ekev Akademi Dergisi, sayõ: 34, 2008, s: 204 520 Burada ifade etmeye çalõştõğõmõz husus; diğer mezheplerde de bu yönde zengin bir literatür olmakla birlikte, Hanefîlerin bâriz üstünlüklerinin bulunmasõdõr. İslâm hukuk ekollerinde oluşan kavaid literatürü için bkz: Ali Pekcan, İslâm Hukuku Literatüründe Fõkhõn Genel Kurallarõna Dair İlk Risale, İslâmi Araştõrmalar, cilt: 16/2, 2003, s: 294�295 521 Necmettin Kõzõlkaya, Hanefî Furû-õ Fõkõh Eserlerinde Fõkhî Kâidelerin Uygulama Alanõna Bir Örnek Olarak Bedâi�u�s-Sanâi�, İslâm Hukuku Araştõrmalarõ Dergisi, 8/2006, s: 85�86, Ali Ahmed en-Nedvî, el-Kavâidü�l-Fõkhiyye, Dõmeşk, 1994, s: 135, Abdurrahman Haçkalõ, Hanefî Mezhebinin İçtihat Geleneğinin Tümdengelimci Yönü Üzerine, İslâmi Araştõrmalar, cilt: 15/1�2, 2002, s: 289 522 Baktõr, Kaide maddesi, s: 206�208
147
Bu üç türe giren eserlerde yer alan hükümlerin müstakil kaynak olarak tek
başõna hüküm istinbâtõnda yeterli olup olmayacağõ ise İslâm hukukçularõnõ meşgul
etmiş bir sorudur. Hâkim düşünce; bu tarz eserlerin hüküm istinbâtõ için tek başõna
yeterli olmadõğõ ancak konuyla ilgili tercihte hükmü destekleyeceği ve illetini
açõklayõcõ tarzda şahit olarak gösterilebileceği şeklindedir.523 Nitekim Mecelle�nin
Esbâb-õ mûcibe mazbatasõnda da �Hükkâm-õ şer bir nakl-i sarîh bulmadõkça yalnõz
bunlarla hükmedemez� denilerek, bu duruma işaret edilmektedir. Mecelle şârihi Ali
Haydar Efendi de (1936) mezhepte muteber kabul edilen kitaplardan konu ile ilgili
bir nakil olmadõğõ sürece, bu kaidelere dayanarak hüküm verilemeyeceğini ifade
etmiştir.524 Mustafa Baktõr, Muhammed Rifat Bey�in Tevafukât-õ Kavâid-i Külliye
adlõ eserinden naklen �Osmanlõ mahkemelerinde bir kanun maddesi gösterilmeden
yalnõz Mecelle�nin küllî kaidelerine dayanõlarak verilen hükümlerin temyizde
bozulduğunu� kaydetmektedir.525
Bu üç ilim dalõna ait eserlerin ortaya çõkmasõ, belirli bir mezhebe mensup
âlimlerin mezheplerini savunmak ve bu mezhep hükümleri içindeki mantõkî
boşluklarõ doldurmaya çalõşmak şeklinde de özetlenebilir.
Eşbâh, furûk ve kavâid eserleri İslâm hukuku hükümlerinin adeta madde madde
belirlendiği bir kanun kitabõ tarzõnda İslâm toplumlarõnõn gündelik hayattaki
problemlerine çözümler getirmiş, özellikle hukukî tefekkürün ve mezhep doktrinin
gelişmesine önemli katkõlarda bulunmuşlardõr.
İslâm hukuku bakõmõndan genel kurallar ortaya koyan bu tarz eserler, bir
anlamda modern kanunlaştõrmalarda örneğini gördüğümüz soyut kural metoduna
göre hükümler koymuş ve hukukun genel esaslarõnõ belirlemişlerdir. Genel esaslar
koymak suretiyle bu kitaplarõn adeta bir Code olarak kullanõlmasõ hukukî istikrar ve
uygulama birliğini sağlamaya da yardõmcõ olmuştur.
b- El Kitabõ Mâhiyetindeki Muhtasar Eserler
İslâm medeniyetinde, bir eserin özet halinde kaleme alõnmasõndan doğan telif
türlerinin genel adõna muhtasar denilmektedir.526 Bu tarz eserler sadece İslâm
523 Ahmet Yaman, Bir Kavram Olarak �Fõkõh Kaideleri� Ya Da İslâm Hukukunun Genel İlkeleri, Marife, 1/1, 2001, s: 62�65 524 Ali Haydar Efendi, Dürerü�l-Hükkâm Şerhu Mecelleti�l-Ahkâm, s: 23 525 Kõzõlkaya, Hanefî Furû-õ Fõkõh Eserlerinde Fõkhî Kâidelerin, s: 89�90 526 Eyüp Said Kaya, Muhtasar maddesi, DİA, 31/61
148
hukukunda değil, İslâm düşüncesini oluşturan tefsir, hadis ve kelam gibi diğer
disiplinlerde de meydana gelmiştir.
İslâm hukukunda muhtasar eserlerin özel bir telif şekli ve müstakil bir literatür
halini aldõğõ dönem, mezheplerin oluşum sürecinin tamamlandõğõ IV. (X.) yüzyõldõr.
Fõkõh mezheplerinin yerleşik yapõsõnda mezhep içinde muteber kabul edilen eserlerin
ortaya çõkmasõ ve zaman içinde bu muteber kitaplara muhtasar şeklinde yazõlan
eserlerle erişim kolaylõğõnõn sağlanmak istenmesi bu eserlerin ortaya çõkõş
sebeplerinin başta gelenlerindendir. Ayrõca fõkõh eğitimine başlangõç için ideal bir
örnek olmalarõ ve zamanla mezhep içindeki hacimli ve karmaşõk ana kaynaklarõn
anlaşõlmasõndaki güçlükler bu eserlerin İslâm hukuk literatüründe geniş bir yer
edinmesini sağlamõştõr. Özellikle müteahhirîn devrinde gerek fõkõh eğitimi ve
literatürü ile fetva ve kazâ faaliyetlerinin merkezî metinlerini, gerekse İslâm
toplumlarõndaki ilmihal bilgisi, fõkõh kültürü ve idarî uygulamalarõn temel
kaynaklarõnõ, bu dönemde ortaya çõkan muhtasar fõkõh kitaplarõ oluşturmuştur. Bu
özellikleri sebebiyle muhtasar eserler, İslâm medeniyeti tarihinde toplumla en yoğun
ve sürekli ilişkiye sahip eserler arasõnda yer almõşlardõr.527
İslâm hukuk tarihinde etkili olan dört önemli hukuk ekolünde bu tarz eserlerin
bol miktarda örneklerini görmek mümkündür. Örneğin; Hanefî mezhebinde el kitabõ
mâhiyetinde ilk eser Ebû Cafer et-Tahâvî�nin (321/933) el-Muhtasar�õdõr. Aynõ
şekilde Hanefî mezhebinin en meşhur el kitaplarõndan biri olan el-Muhtasar, Kudûrî
(428/1037) tarafõndan kaleme alõnmõştõr. Bu eser üzerine çeşitli şerhler yapõlmõş (el-
Cevheretü�n-neyyire, es-Sirâcü�l-vehhâc, el-Lübâb fi şerhi�l-kitâb) ve Hanefî
fukahasõ arasõnda �el-Kitâb� olarak anõlmõştõr. Bundan sonra ortaya çõkan pek çok
temel eser de bu muhtasara dayanmõştõr. (Örneğin; Semerkandî�nin (539/1144)
Tuhfetü�l-fukahâsõ). Aynõ şekilde Ebül Fazl el-Mevsõlî�nin (683/1284) el-Muhtâr�õ
Ebû Hanîfe�nin görüşleri esas alõnarak yazõlmõş bir muhtasardõr ve yine müellifi
tarafõndan el-İhtiyâr li talili�l-muhtâr adõyla şerh edilmiştir. Ebû�l-Berekât en-
Nesefî�nin (710/1310) Kenzü�d-dekâik�õ ile Tâcü�ş-şerîa�nõn (VIII/XIV. yy)
Vikâyetü�r-rivâyesi de Hanefî mezhebinin diğer önemli muhtasarlarõndandõr.528
Mâlikî mezhebinde ise Sahnûn�a (240/854) ait el-Müdevvenetü�l-Kübrâ adlõ
eser Mâlikî mezhebinin hâkim olduğu bölgelerde uzun yõllar merî hukuk kaynağõ 527 Kaya, Muhtasar maddesi, s: 61 528 Ahmet Özel, Hanefî maddesi, DİA, 16/21�22
149
olarak kullanõlmõştõr. Endülüs�te kadõ tayinlerinde Müdevvene�nin ezbere
bilinmesinin şart koşulmasõ,529 eserin Kuzey Afrika ve Endülüs�teki önemini
göstermesi bakõmõndan önemlidir. Nitekim Fas�ta son zamanlarda yapõlan kanun
çalõşmalarõnda bile el-Müdevvene esas alõnmõştõr.530 Bu da muhtemelen halkõn
Müdevvene�ye olan aşinalõğõndan kaynaklanmaktadõr. Mâlikî mezhebinde bir dönüm
noktasõ olarak kabul edilen İbn Ebû Zeyd el-Kayrevânî�nin (386/996) Kitabü�r-
Risâle (er-Risâle) adlõ muhtasarõ ise çocuklara fõkha dair başlangõç bilgilerini vermek
için kaleme alõnmõş bir muhtasardõr. Eser, kõsa sürede mezhep içinde çok muteber bir
hale gelmiş ve üzerine pek çok çalõşma yapõlmõştõr. Mâlikî tarihinin en büyük
teliflerinden biri hiç şüphesiz Halîl b. İshâk el-Cündî�nin (776/1374) el-
Muhtasâr�õdõr. Bu eser kaleme alõndõktan kõsa bir süre sonra bütün Mâlikî
çevrelerinin temel metni haline gelmiştir.531
Şafiî fakihlerden Ebû İshâk eş-Şirâzî (476/1083) Şafiî fõkhõnõn iki önemli el
kitabõ olan et-Tenbîh ve el-Mühezzeb�i kaleme almõştõr. Ebû Şücâ el-İsfehânî�nin
(500/1107) oldukça özlü bir eser olan Gâyetül ihtisâr yanõnda et-Takrîb diye de
anõlan el-Muhtasâr�õ Şafiî çevrelerde meşhur olan bir diğer muhtasar eserdir.
Müteahhirîn dönemi Şafiî fakihlerinin tartõşõlmaz el kitabõ Râfii�ye ait el-Muharrerin
muhtasarõ olan Nevevî�ye (676/1277) ait Minhâcü�t-tâlibin�dir.532
Ebü�l-Kâsõm el-Hirakî (334/945) ise ilk Hanbelî fõkõh el kitabõ olan el-
Muhtasâr�õ telif etmiştir. Bu eser, Hanbelî mezhebinde üzerinde en çok çalõşma
yapõlan eser konumundadõr. Muvaffâkuddin İbn Kudâme�nin (620/1223) el-Muğnî�si
ve Şemseddin ez-Zerkeşî�nin Şerhu Muhtasari�l-Hirakî adlõ eserleri Hanbelî
mezhebinin diğer önemli muhtasarlarõndandõr.533
Muhtasar türü eserlerin mezhep içindeki hükümleri özet, sade ve yalõn bir
şekilde ifade etmesi, bütün konularõ kõsa da olsa kapsamasõ, fetva ve kazânõn yanõ
sõra ilgili idarî ve bürokratik uygulamalara da hitap etmesi sebebiyle içinde
bulunduklarõ zaman diliminde modern dönem kanunlaştõrmalarõn üstlendikleri rolü
yerine getirmişlerdir. Ayrõca, hukuk eğitimini kolaylaştõrmak, mezhebin temel
529 Ali Hakan Çavuşoğlu, el-Müdevvenetü�l-Kübrâ maddesi, 31/471 530 Leon Buskens, Recent Debates On Family Law Reform in Morocco: Islamic Law As Politics in An Emerging Public Sphere, Islamic Law and Society, 10/1, 2003, s: 73�74 531 Eyüp Said Kaya, Maliki mezhebi, DİA, 27/ 531 532 Ahmet Özel, Fõkõh maddesi, DİA, 13/18 533 Ferhat Koca, Hanbelî maddesi, DİA, 15/540�541
150
esaslarõnõn anlaşõlmasõna yardõmcõ olmak ve ana kaynaklarda yer alan konularõ o
günün şartlarõ çerçevesinde güncel bilgilerle açõklamak üzere kaleme alõnan muhtasar
türü eserlerin yaygõnlaşmasõ ile aynõ zamanda yargõ sahasõnda da standartlaşma
sağlanmõş bu da hukukî güven ve istikrarõ getirmiştir. İslâm hukuk tarihinde XIX.
yy.a kadar devletin merkezî bir yasama faaliyetinde bulunmamasõ sebebiyle müstakil
kanunlaştõrma örnekleri ortaya çõkmamõştõr. Ancak bu tarz eserleri müstakil
kanunlaştõrmalarõn olmazsa olmaz şartõ olan siyasî iradeden yoksun olmakla birlikte
uygulamaya esas olmalarõ ve içinde bulunduklarõ toplumda merî hukuk kaynağõ
olarak görülmeleri sebebiyle, şeklî kanunlaştõrma örneği olarak kabul etmek
mümkündür.
C- Selçuklular Dönemi Kanunlaştõrma Faaliyetleri
1- Sultan Melikşâh�õn Mesâil-i Melikşâh�õ
Türklerin İslâmla müşerref olmalarõ ile birlikte kurulan devletlerde, İslâm
kurum ve kurallarõna yer verilmiş ve idareciler her fõrsatta Hilafete olan bağlõlõklarõnõ
dile getirmişlerdir. Türk-İslâm siyasî tarihinin önemli yapõlanmalarõndan olan Büyük
Selçuklu Devleti de Abbasî Devleti�nin gücünü kaybetmeye başladõğõ bir zaman
diliminde Haçlõ saldõrõlarõna karşõ koymasõ ile İslâm dünyasõnda haklõ bir üne
kavuşmaya başlamõştõr. Özellikle giderek büyüyen Şiî-Büveyhî tehlikesi Sünnî olan
bu iki devleti birbirine daha da yaklaştõrmõştõr.534 1072�de tahta çõkan Melikşâh,
Büyük Selçuklu Devleti�nde İslâm hukukunu uygulamaya devam etmiş, ülkenin idarî
ve adlî yapõlanmasõnda İslâm hukukundan istifade etmeye çalõşmõştõr. Hukuk
tarihinin en önemli kaynaklarõndan olan hukukî düzenlemeler, resmî bir şahõs veya
heyet tarafõndan düzenlenen hukukî hükümler mecmuasõ şeklinde ortaya çõkmõştõr.
Bu bağlamda, Sultan Melikşâh�a atfedilen el-Mesâilü�l Melikşâhiyye fi�l-kavaidi-
şeriyye adlõ hukukî düzenleme de 485/1092 yõlõnda dönemin bilge veziri Nizâmü�l-
mülk�ün Sultan Melikşâh�a yaptõğõ tavsiyeler doğrultusunda hazõrlanmõştõr.535
Zamanõn önde gelen Hanefî fõkõh âlimlerinin görüşleri doğrultusunda ihtilaflõ
bazõ meselelerin tedvîn edildiği bu eser, günümüze kadar gelmemekle birlikte
kaynaklarda geçtiği kadarõyla İslâm hususî hukukuna ait meseleleri ele almõştõr.
Muvâzaalõ akidler, gayr-i menkul alõm satõmõ, nikâhta kadõnlar aleyhinde şahitlik ve 534 Seyfullah Kara, Büyük Selçuklular ve Mezhep Kavgalarõ, İstanbul, 2007, s: 110�111 535 Cin, Türk Hukuk Tarihi, s: 80�81
151
borçlunun temerrüdü gibi konular Mesâil-i Melikşah�da yer almaktadõr.536 Bütün
ülkede tatbik edilmesi emredilen bu kanun, Moğol istilasõna kadar yürürlükte
kalmõştõr.537
Hanefî mezhebindeki bazõ ihtilaflõ meseleler üzerine verilmiş fetvalarõn
müdevven hale getirildiği bir metin olan Mesâil-i Melikşah aynõ zamanda Türk
devlet idaresinde, devlet başkanõnõn yasama faaliyetine olan aktif katkõsõnõ
göstermesi bakõmõndan da önemlidir. Bu etki hemen bütün Türk devletlerinde olan
bir geleneğin, İslâm hukuk kurallarõ çerçevesinde �kanunnâmeler konusunda ele
alacağõmõz üzere- Osmanlõlarda da devam etmesine neden olmuştur.
Bu bakõmdan Mesâil-i Melikşâh�õ, gündelik hayatõn ihtiyaçlarõnõ gidermek üzere
oluşturulan mütevazi bir şeklî kodifikasyon örneği olarak kabul etmek mümkündür.
D- Osmanlõ Dönemi Kanunlaştõrma Faaliyetleri
Osmanlõ Devleti yaklaşõk altõ yüz yõl hüküm sürmüş bir devlettir. Ancak
Osmanlõ Devletiyle ilgili değerlendirmelerde bu altõ yüzyõllõk süre yaklaşõk beş yüz
yõl süren klasik dönem ve yüz yõl bile sürmeyen Tanzimat dönemi olmak üzere iki
dönem halinde incelenmektedir. Tanzimat dönemi, kapsadõğõ süre itibariyle çok kõsa
olmakla birlikte hukukî, siyasî, idarî ve askerî alanlarda etkileri günümüze kadar
gelen bir dönemi ifade etmektedir.538 Bu bakõmdan biz de çalõşmamõzda bu genel
tasnife uyarak Osmanlõ dönemini, Tanzimat Öncesi Kanunlaştõrma Faaliyetleri ve
Tanzimat Sonrasõ Kanunlaştõrma Faaliyetleri olmak üzere iki konu başlõğõ altõnda
incelemeye çalõşacağõz.
1- Tanzimat Öncesi Kanunlaştõrma Faaliyetleri
Bu dönemde ortaya çõkan kanunlaştõrma faaliyetlerini; yarõ-resmî hukuk
kodlarõ, fetva kitaplarõ, kanunnâmeler, hukukun uygulanmasõna yardõmcõ belgeler ve
resmî mezhep uygulamasõ olmak üzere beş grupta mütalaa etmek mümkündür. Bu
dönem ortaya çõkan hukukî faaliyetler örneklerini daha ziyade Kõta Avrupasõ�nda
gördüğümüz müstakil kanun çalõşmalarõ şeklinde değildir. Bu faaliyetleri modern
536 Ekinci, İslâm Hukuku Tarihi, s: 141 537 Halil Cin-Ahmet Akgündüz, Türk-İslâm Hukuk Tarihi, İstanbul, 1990, s: 133 538 Nitekim İlber Ortaylõ, Osmanlõ Devleti�nin son yüzyõlõnõ konu aldõğõ esere dönemin bu özelliğini dikkate alarak �İmparatorluğun En Uzun Yüzyõlõ� adõnõ vermiştir.
152
anlamda kanun tekniğine göre yapõlmayan ama hukukî istikrar ve uygulama birliğini
sağlamaya yönelik bir çabanõn ürünü olarak değerlendirmek daha olasõdõr.
Tanzimat öncesi Osmanlõ Devleti�ndeki kanunlaştõrma faaliyetlerini incelerken
konu bütünlüğünün sağlanmasõ amacõyla bazen Osmanlõ Devleti�nin dõşõndaki kanun
çalõşmalarõna da temas etmek durumunda kalacağõz. Örneğin, bir çeşit el kitabõ
mesabesinde olan ve halkõn gündelik işlerini tanzim ederken başvurduklarõ fetva
koleksiyonlarõnõn şeklî kanunlaştõrma kapsamõnda değerlendirilmesi sadece Osmanlõ
klasik dönemi için geçerli değildir. Belli başlõ fetva mecmualarõnõn adeta bir �kod�
olarak kullanõlmasõ Osmanlõ Devleti�nin dõşõndaki diğer devletlerde de örneklerini
gördüğümüz bir uygulamadõr. Ancak Osmanlõ örneği, kendisinden öncekileri belirli
bir disiplin içinde yeniden ele almasõ ve bunlara bir anlamda resmiyet
kazandõrmasõyla diğerlerinden ayrõlmaktadõr. Bu nedenle fetva koleksiyonlarõnõ
sadece Osmanlõ hukuk tarihini değil, İslâm hukuk tarihindeki belli başlõ örneklerini
de kapsayacak şekilde ele almayõ uygun gördük. Aynõ şekilde kanunnâme geleneği
de sadece Osmanlõ Devleti�nde örnekleri görülen bir uygulama değildir. Türk-İslâm
devlet idaresinin bir geleneği olarak ortaya çõkan kanunnâmeler, Osmanlõ Devleti�nin
dõşõndaki diğer devletlerde de örnekleri görülen şeklî kanunlaştõrma faaliyetidir.
Ancak kanunnâmelerin belirli bir disiplin içinde yasama işlevini daha aktif bir
şekilde îfâ etmesi Osmanlõ uygulamasõ ile zirveye ulaşmõştõr. Bu nedenle Osmanlõ
kanunâmelerini ele alõrken Türk-İslâm Devletleri�ndeki belli başlõ kanunnâmelere de
yer vermeyi uygun gördük.
a- Yarõ-Resmî Hukuk Kodlarõ
Fõkõh literatüründe ortaya çõkan bazõ eserler zaman içinde haklõ bir şöhrete
kavuşmuş ve devletin adlî teşkilatõnda gerek hukuk eğitimi gerekse yargõlama
açõsõndan gayr-õ resmî kanun mecmualarõ olarak kullanõlmõştõr.539
İslâm hukukunun içtihat hukuku olmasõ sebebiyle devlet,540 resmî bir
kanunlaştõrma faaliyetinde bulunmamõş ama hukukî istikrarõ ve uygulama birliğini
sağlamak için de önemli bazõ adõmlar atmõştõr. Örneğin kadõlarõn belirli bir mezhebe
mensup âlimlerden seçilmesi, belirli bölgelerde bir mezhebin gayr-õ resmî olarak
539 Cin-Akgündüz, Türk- İslâm Hukuk Tarihi, s: 93 540 Burada �devlet�i genel anlamõyla kullanõyoruz. Bu kapsama, İslâm siyasî tarihinde ortaya çõkan bütün devletler girmektedir.
153
desteklenmesi, bu mezhep âlimlerinin devlet nezdinde ön plana çõkmasõ/çõkarõlmasõ
ve buna bağlõ olarak da mezhep içinde muteber bir fõkõh kitabõnõn devletin resmî
kurumlarõnda (medreselerde ve mahkemelerde) kullanõlmasõ hep bu amaca matuf
çalõşmalardõr.
Muhtasar türündeki eserlerin yarõ-resmî hukuk kodu olarak kullanõlmasõ daha
ziyade Osmanlõ Devleti�nde ortaya çõkmõş bir uygulamadõr. Bu uygulama
kapsamõnda Molla Hüsrev�in Dürerü�l-Hükkâm fî şerhi Gureri�l-ahkâm ile İbrahim
el-Halebî�nin Mülteka�l- Ebhur adlõ eserleri Osmanlõ Devleti�nin yarõ-resmî hukuk
kodlarõ olarak kabul edilmektedir. Bu iki eser, içinde bulunduklarõ zaman diliminde
meriyette kullanõlan kanun mecmularõ mesabesinde olmuştur. Muhtasar türündeki
eserler genel olarak, hukukî tefekkürün gelişmesine katkõda bulunmuşlar ve
mahkemelerde kadõlar tarafõndan başvuru kitabõ olarak kullanõlmõşlardõr. Bu iki
muhtasar eser ise devletin gayr-õ resmî kanun külliyâtõ olmasõ sebebiyle bir anlamda
resmiyet kazanmõş ve bu yönüyle diğer muhtasar eserlerden ayrõlmõştõr.
aa- Dürerü�l-Hükkâm
İslâm hukukunun devletin merî hukuk sistemi olarak uygulandõğõ Osmanlõ
Devleti Hanefî mezhebini destekleyerek teşvik etmiş, Hanefîlik devletin resmî
mezhebi haline gelmiştir.541
XV. yy. Osmanlõ Hanefî hukukçusu Molla Hüsrev (885/1480), önce Gurer
ismiyle meşhur olan hukuk metni Gureru�l-Ahkâm�õ yazmõştõr.542 Bu eser, kõsa ve
özlü hükümleriyle adeta maddeler haline getirilmemiş bir kanun hüviyetindedir ve
kadõlar tarafõndan uzun yõllar resmî olmayan bir kanun metni olarak kullanõlmõştõr.
Molla Hüsrev uzun yõllar İslâm hukuku ile meşgul olduğunu, kadõlõk görevi sõrasõnda
karşõlaşmõş olduğu meselelerin kendisinde hukuk melekesinin gelişmesine katkõda
bulunduğunu, edinmiş olduğu bu tecrübeleri gelecek nesillere aktararak, kadõlarõn
ihtiyaç duyabileceği muhtemel konularõ ele alan bir kitap yazmayõ düşündüğünü
ifade etmiş ve Gurerü�l-ahkâm�õ telif etmiştir.543 Daha sonra müellif bu kitabõnõ
541 M.Akif Aydõn, İslâm Hukuku�nun Osmanlõ Devleti�nde Kanun Hukukuna Doğru Geçirdiği Evrim, Türk Hukuk Tarihi Araştõrmalarõ, sayõ: 1, 2006, s: 16 542 Ferhat Koca, Molla Hüsrev maddesi, DİA, 30/252�254 543 Ahmet Akgündüz, Dürerü�l-Hükkâm maddesi, DİA, 10/27�28
154
bizzat şerh ederek Dürerü�l-Hükkâm fî şerhi Gureri�l-ahkâm adlõ eserini kaleme
almõştõr.544
Osmanlõ klasik dönemi genel olarak kuruluşundan Fatih devri sonuna ve Fatih
devri sonlarõndan Tanzimata kadar olmak üzere iki dönem halinde ele alõnmaktadõr.
Kanaatimizce, İstanbul�un fethi sonrasõ devletin yeniden yapõlanmasõnõn etkileri
eğitim ve hukuk anlayõşõna da yansõmõş, yarõ-resmî hukuk kodlarõ olarak kabul
ettiğimiz Dürer ve Mültekâ da bu değişimden payõna düşeni almõştõr. Osmanlõ klasik
döneminin ilk devrinde yarõ-resmî hukuk kodu olarak Dürer�in sonraki dönemde ise
Mültekâ�nõn kullanõlmasõ muhtemelen bu değişimin bir sonucudur.
Esasen, klasik devrin ilk aşamasõnda Dürer�in yanõnda yarõ-resmî hukuk kodu
olarak kabul edebileceğimiz bir eser daha bulunmaktadõr. Bedreddin Simâvî
(823/1420)�nin Edirne�de kazaskerliğe tayin edildikten sonra telif ettiği, kazâ ve
mahkeme ile ilgili konularõn ağõrlõkta olduğu muamelâta dair bir fõkõh kitabõ olan
Câmiu�l-fusûleyn545 de ilk dönemlerde Osmanlõ medreselerinde ve adliye teşkilatõnda
Dürer kadar çok kullanõlmõş bir eser konumundadõr.546 Eserin, Dürer�den yaklaşõk
elli-altmõş yõl önce kaleme alõnmasõ da bu boşluğun muhtemelen Câmiu�l-fusûleyn
ile doldurulduğunu düşündürmektedir. Ancak, dönemin önde gelen âlimlerinden
Şeyh Bedreddin�in 1411 yõlõnda Edirne�de kazaskerliğe atanmasõndan sonra devletin
aleyhine olabilecek bir takõm siyasî faaliyetlerde bulunmasõnõn devletin bekasõ
açõsõndan tehlike arzettiğini düşünen Osmanlõ yönetimi 1420 yõlõnda Bedreddin
Simâvî�nin devlete isyan suçundan �kanõ helal, malõ haram� fetvasõyla idam
edilmesine karar vermiştir.547 Kanaatimizce Osmanlõ yönetimi kendini koruma
refleksiyle bu eserin yerine geçebilecek bir hukuk kodu olarak sonraki dönemlerde
Molla Hüsrev�in Dürer adlõ kitabõnõ daha ön planda tutmuştur.
544 Recep Cici, Osmanlõ Dönemi İslâm Hukuku Çalõşmalarõ, Bursa, 2001, s: 208 545 Bilal Dindar, Bedreddin Simâvî maddesi, DİA, 5/334 546 Cici, Osmanlõ Dönemi İslâm Hukuku Çalõşmalarõ, s: 312 547 Avcõ, Osmanlõ Hukukunda Suçlar ve Cezalar, s: 359
155
bb- Mülteka�l-Ebhur
Osmanlõ coğrafyasõnõn en yaygõn fõkõh metni, İbrahim b. Muhammed el-
Halebî�ye (956/1549) ait Mülteka�l-Ebhur�dur.548 Eser, Osmanlõ coğrafyasõnda
kapsam ve muhteva bakõmõndan uygulamaya esas kabul edilecek hükümlerin
sõnõrlarõnõn nihâî şekilde tespitine yönelik giderek artan ihtiyaç neticesinde kaleme
alõnmõştõr. Ayrõca, eserin kaleme alõnmasõnõn bir diğer sebebi de Hanefî mezhebinde
mütûn-i erbaa (Mevsõlî�nin el- Muhtâr, Nesefî�nin Kenzü�d-dekâik, Sadrü�ş-şerîa�nõn
Vikâyetü�r-rivâyesi ve İbnü�s-Saati�nin Mecmau�l-bahreyn�i) adõ verilen temel
eserler arasõnda kapsam ve muhteva farklõlõklarõnõn ve uygulamaya esas olacak
mezhep hükümlerinin belirlenmesinde çeşitli problemlerin doğmasõdõr.549 17.000�den
fazla fõkhî meseleyi ihtiva eden bu eser Osmanlõ medreselerinin de vazgeçilmez
kaynaklarõ arasõnda yer almaktadõr.550
IV. Murad zamanõnda Türkçe�ye çevrilen Mültekâ�nõn, 1648 ve 1687 tarihli iki
fermanla mahkemelerde resmî kod olarak uygulanmasõ emredilmiş ve o güne kadar
yarõ-resmî olarak uygulanan bu eser Osmanlõ hukuk sisteminde resmen kanun kitabõ
olarak uygulanmaya başlanmõştõr.551
Mültekâ�nõn fõkõh eğitiminde temel metin haline gelmesi toplumdaki
fõkõh/hukuk kültürüne de çeşitli boyutlarda yansõmõştõr. İlmihal geleneğinin ana
kaynaklarõndan olan Mültekâ�nõn etkisi Kitab-õ Üstüvâi ve Mõzraklõ İlmihal gibi
Osmanlõ toplumunun başlõca ilmihal kitaplarõnda da görülmüştür. XIX. yy.da Güney
Afrika�daki Müslümanlarõ irşâd için gönderilen Ebû Bekir Efendi�nin kaleme aldõğõ
Beyânü�d-din�in Mültekâ�nõn aslõna çok yakõn bir kopyasõ olarak halk nezdinde
büyük kabul görmesi, Halebî�nin eserinin ne kadar geniş bir etkiye sahip olduğunu
göstermesi açõsõndan önemlidir.552
XVI. yy. Osmanlõ Devleti�nde hukukî uygulamada Mültekâ�nõn esas alõnmasõ
ile ilgili çeşitli tespitler bulunmaktadõr. Örneğin; R. Levy, Osmanlõ Hukukunda �XVI.
yüzyõl ortalarõndan itibaren standart otorite Mülteka�l-Ebhur olmuştur� derken,
Ubicini bu eserin Sultan Süleyman zamanõndan itibaren tartõşõlmaz bir otorite haline
548 Cin-Akgünüz, Türk-İslâm Hukuk Tarihi, s: 93 549 Şükrü Selim Has, Mülteka�l-Ebhur maddesi, DİA, 31/549�552, Bertram, The Legal System of Turkey, s: 31 550 Şükrü Selim Has, Halebî maddesi, DİA, 15/232 551 Ekinci, İslâm Hukuku Tarihi, s: 141, Cin-Akgünüz, Türk-İslâm Hukuk Tarihi, s: 93 552 Has, Mülteka�l-Ebhur maddesi, s: 550
156
geldiğini kaydetmektedir. Thornton ise Mültekâ�yõ �Osmanlõ Devletini idare eden
kanunlar mecmuasõ� olarak tanõmlamaktadõr. Aynõ şekilde XVIII. yy. yazarlarõndan
M. D�Ohsson�un Tableau general de l�Empire ottoman adlõ eserinin Osmanlõ
hukukuyla ilgili bölümlerinin büyük ölçüde Mültekâ�nõn tercümesi olmasõ da eserin
merkezî konumunu göstermektedir.553
Mehmed Akif�in (Ersoy) �Mültekâ fõkhõmõzõn nâmõ, usûlün Mirât� şeklindeki
mõsraõ, eserin XX. yy. modernleşme çabalarõna rağmen Osmanlõ toplumundaki güçlü
konumunu açõklamaktadõr.554
Mecelle�deki iki yüz yetmiş maddenin tamamen ve yaklaşõk seksen maddenin
kõsmen Dürer ve Mültekâ�dan alõnmasõ da bu iki eserin Osmanlõ hukukundaki yerini
göstermesi açõsõndan önemlidir.555
Osmanlõ Devleti�nde yarõ-resmî hukuk kodu olarak kabul edebileceğimiz bir
diğer çalõşma da Şeyhîzâde Abdurrahman Efendi�nin (1078/1667) Mecma�u�l-
Enhur�udur.556 Ancak Mecma�u�l-Enhur�u, Mülteka�l-Ebhur�un şerhi olmasõ
sebebiyle müstakil bir hukuk kodundan ziyade Mültekâ�nõn boşluk bõraktõğõ alanlarõ
tamamlayan bir eser olarak kabul etmek mümkündür.
Sistem ve muhteva bakõmõndan aralarõnda nisbî farklar bulunmakla birlikte
İslâm hukukunda belli başlõ fõkõh kitaplarõnõn kanun mecmuasõ olarak
kullanõlmasõnõn bir benzeri de Roma hukukunda ortaya çõkmõştõr. Klasik devrin
sonlarõnda yaşamõş olan Ulpianus, Paulus, Modestinus ve Gaius gibi hukukçularõn
eserleri kanun kitabõ diğer bir ifadeyle Code olarak kullanõlmõştõr.557 Bu durum da,
sivil insiyatife ait önemli bir takõm eserlerin, devletin yarõ-resmî hukuk kodu olarak
kullanõlmasõnõn çok eski zamanlardan beri olduğunu göstermektedir.
b- Fetva Kitaplarõ
İslâm hukukunun sistemli bir şekilde uygulanmasõnda ve uygulamada hukukî
birliğin sağlanmasõnda iftâ kurumunun ve fetva koleksiyonlarõnõn çok büyük bir
önemi olmuştur. Muhtasar kitaplarõn ve mezhep içinde muteber kabul edilen el kitabõ
mâhiyetindeki eserlerin, İslâm hukukunun bir hukuk sistemi olarak
553 Has, Mülteka�l-Ebhur maddesi, s: 550 554 Has, Mülteka�l-Ebhur maddesi, s: 550 555 Has, Mülteka�l-Ebhur maddesi, s: 550 556 Cin-Akgündüz, Türk- İslâm Hukuk Tarihi, s: 93 557 Belgin Erdoğmuş, Roma Hukuku, s: 73
157
uygulanmasõndaki rolü fetva koleksiyonlarõ için de geçerlidir. Fetva faaliyeti, İslâm
hukukunda bir nevi �yaşayan yasama� işlevini görmüştür.558
Genel olarak fetvalarõn özel de ise sistem ve muhtevalarõ ile toplum içinde daha
yaygõn kabul gören bazõ fetva koleksiyonlarõnõn özellikle Osmanlõ hukuk sisteminde
belirgin bir yeri bulunmaktadõr.559 Biz burada önce fetva hakkõnda genel bir bilgi
vereceğiz, sonra da içinde bulunduklarõ zaman diliminde büyük bir boşluğu dolduran
bazõ önemli fetva koleksiyonlarõ üzerinde duracağõz.
Bir fõkõh terimi olarak, fetva, fakih bir kişinin sorulan fõkhî bir meseleye yazõlõ
veya sözlü olarak verdiği cevap, ortaya koyduğu hüküm, demektir.560 Örfte ise
sorulan dinî sorulara müftüler tarafõndan yazõ ile verilen cevaptõr.561
Fetva kurumu, İslâm hukukunun toplum içinde daha anlaşõlõr ve yaşanabilir
olmasõnõ sağlamasõ açõsõndan yüzyõllarca büyük bir öneme sahip olmuştur. Özellikle
gündelik hayatta karşõlaşõlan bir kõsõm sorunlarõn hallinde gerek şahõs olarak müftüler
gerekse verdikleri fetvalar çok önemli bir paya sahiptir. İslâm hukukunda aslolan
kişinin dinî meselelere ait konularda belirli bir yeterliliğe sahip olmasõ iken, zamanla
bunun azalmasõ, fetva kurumunun ve koleksiyonlarõnõn da önemini arttõrmõştõr.562
Aynõ şekilde İslâm hukukunun asõrlarca canlõlõğõnõ korumasõnda ve gelişiminde fetva
kurumu çok önemi bir rol oynamõştõr.563 Ayrõca kadõlarõn hüküm verirken içtihat
ürünü fetvalardan faydalanmalarõ ve müftülerle istişare etmeleri, adlî sahada geniş
ölçüde yargõ birliğinin oluşmasõna ve aynõ ilmî disiplin içinde iç denetimin
sağlanmasõna da hizmet etmiştir.564 Fetva kitaplarõ özellikle, kadõlarõn
karşõlaşabilecekleri muhtemel meseleler hakkõnda kõsa, öz ve birebir cevaplar
içermeleri sebebiyle kadõlar için vazgeçilmez bir kaynak olmuş ve hayatõn akõşõ
içinde ortaya çõkan yeni meseleleri ele almalarõyla, adeta, İslâm hukukunun
hayatiyetini asõrlarca sürdürmesini sağlamõştõr.565
İçtihadî bir faaliyette bulunmalarõ sebebiyle müftü ve kadõlar İslâm hukukunun
teorik ve pratik gelişimine nisbeten katkõda bulunmuşlardõr. İslâm hukukunun aslî 558 Osman Şahin, İslâm Hukukunda Fetva Usûlü, OMÜSBE, Doktora Tezi, 2002, s: 21 559 Şahin, İslâm Hukukunda Fetva Usûlü, s: 21 560 Fahrettin Atar, Fetva maddesi, DİA, 12/486 561 Atar, Fetva maddesi, s: 486 562 Şamil Dağcõ, Din İşleri Yüksek Kurulu Kararlarõna Fetva Konseptinde Bir Yaklaşõm, Diyanet İlmi Dergi, cilt: 38, sayõ: 4, 2002, s: 6 563 Wael B. Hallaq, A History of Islamic Legal Theories, Cambridge, 1997, s: 208 564 Atar, Fetva maddesi, s: 487 565 Süleyman Kaya, Mahkeme Kayõtlarõnõn Kõlavuzu: Sakk Mecmualarõ, TALİD, 3/5, 2005, s: 379
158
kaynaklarõ olan Kuran ve Sünnet çerçevesinde İslâm dininin genel esaslarõ
gözetilerek hüküm verme bakõmõndan kadõ ile müftü arasõnda bir fark yoktur. Çünkü
her ikisi de netice itibariyle aynõ kaynaklardan yola çõkarak içtihadî bir faaliyette
bulunmaktadõrlar. Ancak aralarõnda hükmün konusu ve muhatabõ açõsõndan büyük
farklar bulunmaktadõr. Ayrõca, fetvanõn genel olmasõ hem soranõ hem de bu fetvadan
haberdar olanõ ilgilendirmesi ama yargõ hükmünün sadece ilgili kişiye özel olmasõ ve
fetvalarõn daha ziyade dinî meseleleri (ibâdât) kapsamasõna karşõlõk kazâi
hükümlerin sadece muamelatla ilgili meseleleri içermesi de fetva ile kaza arasõndaki
önemli farklõlõklardandõr.566
Fetva kurumu, hukukî bir zaruretten kaynaklanmõş ancak içtihat faaliyetinin
duraklamasõ ile İslâm toplumlarõnda giderek artan bir öneme sahip olmuştur.
Özellikle bir mezhebin görüş ve esaslarõnõn taklit edilmeye başlanmasõndan sonra
gerek müftüler gerekse fetva koleksiyonlarõ halkõn başvurduğu ilk mercii konumuna
yükselmiştir.
Fetva literatürünün ilk örnekleri Hicri II. yy.dan sonra ortaya çõkmakla birlikte
bu dönem müftülerinin aynõ zamanda mutlak müçtehit olmalarõ sebebiyle genel
olarak müstakil fetva kitaplarõ oluşmamõş, fetvalar daha ziyade klasik fõkõh
kitaplarõnda yer almõştõr. Hicri IV. yy.dan itibaren ise klasik fõkõh ilmi literatüründe
ayrõ bir tür olarak gelişmeye başlamõştõr. Bu dönem, mezheplerin teşekkülünün
tamamlandõğõ, İslâm dünyasõnda mezheplerin coğrafî olarak belirli bölgelerde
konumlandõğõ ve mezhep içinde muteber fõkõh kitaplarõnõn ön plana çõkmaya
başladõğõ bir dönemdir. Devrin önde gelen âlimlerine sorulan sorulara verilen
cevaplarõn kayda geçirilmesi ile birlikte fetva koleksiyonlarõ doğmaya başlamõş
zamanla bu notlarõn ilgililere, fazla araştõrmaya gerek kalmaksõzõn işlerini rahatlõkla
görme imkanõ sunmasõ ve mezhep içindeki muteber görüşlere kolaylõkla ulaşõlmasõnõ
sağlamasõ gibi faktörlerle bu literatür hõzla gelişmiştir.
Hanefî mezhebinin devletin merî hukuk kaynağõ olarak uygulandõğõ Osmanlõ
Devleti�nde hukukî istikrarõ sağlamasõ ve meselelere hazõr çözümler üretmesi
bakõmõndan fetva literatürüne büyük önem verilmiş ve adeta devlet tarafõndan
566 Servet Armağan, İslâm Hukukunda, İçtihad Faaliyeti ve Benzer Müesseseler, İslâm Hukuku Araştõrmalarõ Dergisi, 5/2005, s: 223, Fahrettin Atar, İftâ Teşkilatõnõn Ortaya Çõkõşõ, MÜİFD, İstanbul, 1985, sayõ: 3, s: 19. Bu farklõlõklar konusunda ayrõntõlõ bilgi için ayrõca bkz: Şahin, İslâm Hukukunda Fetva Usûlü, s: 49�55
159
desteklenmiştir. Osmanlõ Devleti�nin sõnõrlarõnõn XVI. yy.dan itibaren dünyanõn dört
bir tarafõna genişlemesiyle birlikte çok geniş bir coğrafyada hukukî istikrarõ sağlama
düşüncesi fetva literatürünün de gelişimini olumlu yönde etkilemiştir.567 Nitekim
Osmanlõ-İslâm hukuk tarihi için önem arz eden hemen bütün fetva koleksiyonlarõ
XV-XVI. yy.da ortaya çõkmõştõr.568 Ayrõca verdikleri hükmün doğruluğundan emin
olmak ve kararlarõnõn Divân-õ Hümâyun gibi bir üst yargõ mercii tarafõndan iade
edilmesini önlemek için kadõlarõn hükümlerini güvenilir bir hukukçunun özellikle
şeyhülislâmõn fetvasõna dayandõrma arzularõ da, Osmanlõ hukuk tarihi boyunca, fetva
koleksiyonlarõnõn ayrõ bir öneme sahip olmalarõna yol açmõştõr.569 Mahkemelere
müracaat eden kişilerin haklõlõklarõnõ, mevcut bir fetva ile ispatlamalarõ ve bu
durumun davayõ kazanmalarõnda son derece etkili olmasõ da fetva koleksiyonlarõnõn
Osmanlõ halk tabakasõnda belirli bir kabule mazhar olmasõnõn sebepleri arasõnda
sayõlabilir.570 Devletin resmî mezhebi olan Hanefîliğin temel kitaplarõnda yer
almayan bazõ meselelerin fetva koleksiyonlarõnda yer almasõnõ ve kimi durumlarda
bir müftinin fetvasõnõn padişah onayõna arzedilerek kanun hükmünde uygulanmasõnõ
Osmanlõ toplumunda hukukî istikrarõ sağlama çabalarõnõn bir sonucu olarak
değerlendirmek mümkündür.
Fetva koleksiyonlarõ gündelik hükümlere pratik çözümler üretme şeklinde bir
düşünceden doğduğu için kullanõmda da pratik olmalarõ hedeflenmiş ve çoğunlukla
verilen cevaplarõn temel fõkõh kitaplarõndaki hükümlerine (dayanaklarõna) yer
verilmemiştir. Ancak daha sonralarõ bu koleksiyonlardaki fetvalarõn klasik fõkõh
kitaplarõndaki hangi hükümlere dayandõğõ konusunda bir takõm çalõşmalar yapõlmõş
ve bu alanda da zengin bir literatür meydana gelmiştir. Örneğin; Osmanlõ
Meşihatõnõn en muteber kabul ettiği dört fetva koleksiyonundan biri olan Çatalcalõ
Ali Efendi�nin Fetâvâ-yõ Ali Efendi adlõ eserinde (diğerleri Şeyhülislâm Yenişehirli
Abdullah Efendi�nin (1156/1743) Behcetü�l-fetâvâsõ, Dürrizâde Mehmed Ârif
Efendi�nin (1800) Netîcetü�l-fetâvâsõ ve Şeyhülislâm Seyyid Feyzullah Efendi�nin
(1115/1703) Fetâvâ-yõ Feyziyyesidir) yer alan fetvalarõn klasik fõkõh kitaplarõndaki 567 Nasi Aslan, Osmanlõ Hukuku�nun Oluşumunda Fetva-Kazâ Münasebeti, Dini Araştõrmalar, cilt: 2, sayõ: 4, 1999, s: 87 568 Wael B. Hallaq, From Fetwas to Furu: Growth and Change in Islamic Substantive Law, Islamic Law and Society, 1/1, 1994, s: 33 569 Şükrü Özen, Osmanlõ Döneminde Fetva Literatürü, TALİD, 3/5, 2005, s: 253 570 Ali Yaycõoğlu, Ottoman Fatwa: An Essay Legal Consultation, Bilkent Üniversitesi SBE, Y.Lisans Tezi, Ankara, 1997, s: III
160
mesnetlerini Ahõskalõ Ahmed Efendi ile Gedizli Mehmed Efendi Nukûlü Fetâvâ-yõ
Ali Efendi adlõ eserde göstermiştir.571
Gerek İslâm gerekse Osmanlõ hukuk tarihinde sayõlarõ yüzlerce ifade edilen pek
çok fetva koleksiyonu ortaya çõkmõştõr.572 Ancak yarõ-resmî kanun kitabõ şeklinde
kadõlarõn hüküm verirken müracaat ettikleri, toplumun pek çok kesiminde bir çeşit el
kitabõ mesabesinde olan, günlük işlerini tanzim ederken başvurduklarõ ve literatürde
muhteva ve tertip açõsõndan farklõlõk taşõyanlar genel olarak aşağõda ele alacağõmõz
fetva koleksiyonlarõdõr.
aa- el-Fetâvâ�l-Velvâliciyye
el-Fetâvâ�l-Velvâliciyye, Ebü�l-Feth Abdürreşîd b. Ebû Hanîfe el-Velvâlicî�nin
(540/1146) Hanefî fõkõh kitaplarõna göre derlenmiş fetva koleksiyonudur. Klasik
fetva kitaplarõ gibi soru cevap tarzõnda olmayan eser bir hukukî meseleler
koleksiyonu ve klasik bir füru kitabõ mâhiyetindedir. Eser, Hanefî mezhebine ait ilk
temel metinlerde yer almayõp daha sonra ortaya çõkan meselelerle (Nevâzil) ilgili
görüş ve çözümlere yer vermesi bakõmõndan önemlidir.573
bb- Fetâvâ-yõ Kâdîhân
Kaynaklarda el-Fetâvâ�l-Hâniyye veya kõsaca el-Hâniyye olarak da geçen eser,
Hanefî fakih Ebü�l-Mehâsin Fahrüddin Hasen b. Mansûr b. Mahmûd el-Özkendî el-
Fergânî�ye (592/1196) aittir. Hanefî mezhebinin en muteber ve yaygõn fetva
koleksiyonlarõndan biri olan eserde Ebû Hanîfe ve talebelerinin yanõnda müteahhirîn
dönemi Hanefî âlimlerinin görüşlerine de yer verilmiş diğer mezheplerin görüşlerine
ve hükümlerinin delillerine ise hemen hiç yer verilmemiştir.574 Osmanlõ âlimleri
arasõnda büyük bir itibar görmesi de muhtemelen eserin bu özelliğinden
kaynaklanmaktadõr.575 Klasik fõkõh kitaplarõnõn tertibinde olan eser, fiilen vuku
bulmuş meselelerden ziyade olmasõ muhtemel olan (nazarî) fõkõh konularõnõ
571 Cengiz Kallek, Fetâvâ-yõ Ali Efendi maddesi, DİA, 12/438, M. Akif Aydõn, İslâm- Osmanlõ Aile Hukuku, İstanbul, 1985, s: 81 572 Osmanlõ Dönemi fetva koleksiyonlarõnõn listesi için bkz: Mustafa Şahin, İslâm Hukukunda Fetva ve Osmanlõ Dönemi Fetva Mecmualarõ, Y.Lisans Tezi, UÜSBE, Bursa, 2000, s: 50�159 573 Ferhat Koca, el-Fetâval-Velvâliciyye maddesi, DİA, 12/448 574 Ahmet Özel, Kâdîhân maddesi, DİA, 24/121�122 575 Recep Cici, Osmanlõ Hukuk Düşüncesini Etkileyen Başlõca Kaynaklar, UÜİFD, cilt: 8, 1999, s: 239
161
kapsamakta ayrõca sosyal hayatta sõkça rastlanan meselelere de kõsmen yer
vermektedir.576
cc- el- Fetâvâ�t- Tatarhâniyye
Hindistanlõ Hanefî fakihlerden Âlim b. Alâ�ya (786/1384) ait el- Fetâvâ�t-
Tatarhâniyye, Delhi Türk Sultanlarõndan III. Firûz Şah Tuğluk�n hükümdarlõğõ
döneminde 777 (1375�76) yõlõnda kaleme alõnarak Tatar Han�a takdim edilmiştir.
Muhtemelen eser adõnõ da buradan almaktadõr.577 Hanefî fõkhõnõn klasik füru
kitaplarõnda takip edilen sisteme göre ve Merginânî�nin el-Hidâyesi örnek alõnarak
hazõrlanan eser, klasik fetva kitaplarõndaki soru cevap tarzõndan ziyade Hanefî fõkõh
kitaplarõnda yer alan meseleleri ve doktriner görüşleri bir araya getirmiştir. Delhi
Sultanlõğõ�nda yürürlüğe konulan el- Fetâvâ�t- Tatarhâniyye, İslâm adlî ve idarî
sisteminin işleyişine katkõda bulunmasõ yanõnda İslâm hukukuyla ilgili diğer
araştõrmalar için de önemli bir kaynak olmuş ve yazõldõğõ coğrafya ile takip ettiği
sistem bakõmõndan el-Fetâvâ�l-Hindiyye�ye de örneklik etmiştir.578
dd- el-Fetâvâ�l- Bezzâziyye
Hâfõzüddin Muhammed b. Muhammed b. Şihâb el-Kerderî el-Hârizmî el-
Bezzâzî�ye (827/1424) ait olan bu eserin asõl adõ el-Câmiu�l-Vecîz�dir. Eserde ilk
Hanefî imamlarõnõn görüşleriyle daha sonraki devirlerde Hanefî âlimler tarafõndan
verilen fetvalar muteber kitaplardan özetlenerek derlenmiştir. Ebû Hanîfe ve
talebelerinin görüşlerini verirken bunlar üzerinde değerlendirmelerde bulunarak
fetvaya uygun tercihler yapmasõ Bezzâzî�nin ilmî kudretini göstermektedir. Nitekim
Şeyhülislâm Ebüssuûd Efendi�ye, niçin önemli meseleleri toplayan bir kitap telif
etmediği sorulduğunda �el-Bezzâziyye varken böyle bir şey yapmaktan hayâ ederim�
cevabõnõ vermiştir.579 Eserin Bezzâzî�nin Anadolu�ya geçtiği yõllarda (1410)
yazõlmasõ, muhtemelen Osmanlõ coğrafyasõnda da çok tutunmasõna neden olmuştur.
576 Ahmet Özel, Hanefi Fõkõh Âlimleri, Ankara, 1990, s: 56 577 Zafarul Islam, Development of Islamõc Jurõsprudence in Sultanate Period, Hamdard Islamicus, cilt: 13, sayõ: 1, 1990, s: 20 578 Ferhat Koca, el-Fetâvâ�t-Tatarhâniyye maddesi, DİA, 12/446, Ahmet Akgündüz, Mukayeseli İslâm ve Osmanlõ Hukuku Külliyâtõ, Diyarbakõr, 1986, s: 40 579 Ahmet Özel, Bezzâî maddesi, DİA, 6/113�114
162
ee- Ebüssuûd Efendi�nin Lâyiha Nitelikli Çalõşmalarõ ve Fetvalarõ
Konu bütünlüğünün sağlanmasõ bakõmõndan Ebüssuûd Efendi�nin sadece
fetvalarõnõ değil Osmanlõ hukukuna önemli katkõlarõnõ göz önünde bulundurarak
hukukçu kişiliğini de ele almayõ uygun görmekteyiz.
Kanûnî Sultan Süleyman ve II. Selim devirlerinde aralõksõz otuz yõl
şeyhülislâmlõk yapan, döneminin tartõşmasõz en büyük âlimlerinden Şeyhülislâm
Ebüssuûd Efendi�nin (982/1574) İslâm-Osmanlõ hukuk sisteminin gelişimine
katkõlarõnõ esasen üç ana başlõk halinde ele almak mümkündür. Birincisi; Padişahõn
onayõna sunularak (Maruzât) kanun hükmünde kararnâme veya kanun şeklinde tüm
ülkede yürürlüğe giren fetvalarõdõr. İkincisi; Bir müftü sõfatõyla verdiği fetvalarõdõr
(Fetâvâ-yõ Ebüssuûd Efendi). Üçüncüsü de; Şeyhülislâm sõfatõyla devletin en üst dinî
otoritesi olarak, İslâm-Osmanlõ hukukunun, içtihat hukukundan kanun hukukuna
dönüşümündeki rolüdür. Bunlarõ kõsaca açõklamaya çalõşalõm.
aaa- Maruzât
İslâm hukukunun Osmanlõ tarihindeki ilk resmî tedvîn girişimi Ebüssuûd
Efendi�nin Maruzât�õdõr.580 Müftü ve kadõlarõn sadrazam ve padişaha arz ettikleri
meselelere maruz denilmektedir.581 Ebüssuûd Efendi�nin hayatõ boyunca verdiği
binlerce fetva içinden bu mecmuada yer alanlar, mahkemelerde zorunlu olarak
uygulanan kanun hükmü haline dönüşmesi için Kanûnî Sultan Süleyman�a sunulmuş
ve bu eser de �padişaha arz edilen fetvalar� anlamõnda Maruzât diye anõlmõştõr.582
Yukarõda açõkladõğõmõz üzere fetvalar genelde müftülere sorulan sorulara karşõlõk
verilen cevaplar olup hukukî yönden bir bağlayõcõlõğõ bulunmamaktadõr. Maruzât�ta
yer alan fetvalar ise somut bir problemi çözmeye değil, uygulanan hukuk kuralõnõ
değiştirme ve kadõlarõ zorunlu biçimde bu yeni içtihadõ veya kuralõ uygulamaya
yönlendirme amacõna matuftur. Maruzât türü eserlerin ortaya çõkõş sebebi, fiilî
uygulamada, uygulanan mezhep içerisindeki farklõ görüşlerin çeşitli kesimlerde
tartõşmalara konu olmasõdõr. Şeyhülislâmlõk makamõ, bu tartõşmalara son verebilmek
ve hukukî problemlere sağlõklõ çözümler bulabilmek amacõyla mevcut fetvalar
580 M.Akif Aydõn, Türk Hukuk Tarihçiliği, TALİD, 3/5, 2005, s: 17 581 Ahmet Akgündüz, Maruzât maddesi, DİA, 28/72 582 Ömer Lutfi Barkan, XV ve XVI. Asõrlarda Osmanlõ İmparatorluğu�nda Zirai Ekonominin Hukukî ve Malî Esaslarõ, İstanbul, 1943, s: L-LI
163
arasõndan bir tercihte bulunup, padişahlõk yüce makamõna arz etmiş ve padişahõn
onayõyla ilgili fetva, kanun hüviyetini almõştõr.583 Osmanlõ Devleti XVI. yy.dan
itibaren hukukî istikrarõ ve uygulama birliğini sağlamak için Hanefî mezhebini
devletin resmî mezhebi olarak tervîc etmiş ve kadõlarõn bu mezhep dõşõnda hüküm
vermelerini yasaklamõştõr. Hatta kadõlar mezhep içindeki hâkim görüşlerin bile dõşõna
çõkamamõşlardõr.584 Ebüssuûd Efendi, kamu yararõnõ ve dönemin ihtiyaçlarõnõ dikkate
alarak farklõ bir mezhebin veya Hanefî mezhebi içerisindeki farklõ bir görüşün
uygulanmasõnõ istediğinde bunun gerekliğini bir fetva ile Kanûnî Sultan Süleyman�a
arz etmiş, padişah da fetva istikametinde uygulamaya gidilmesini �mucebince amel
oluna� diyerek tasdik etmiştir. Böylece, ilmî bir mahsulün sonucu olan hukukî bir
görüş arkasõna devletin yaptõrõm gücünü de alarak uygulanmasõ zorunlu olan bir
hukuk kuralõ haline dönüşmüş, kadõlarõ bağlayõcõ olmayan fetva padişahõn bu emriyle
bağlayõcõ bir hukuk kuralõ haline gelmiştir.585 Ancak bu tarz bir yöntemle, padişah,
ferman ve kanunlarõyla İslâm hukukunda hiç mevcut olmayan bir kuralõ koymamõş,
sadece içtihat hukukunun üretmiş olduğu farklõ bir çözüm kadõlarõn uygulamak
zorunda olduklarõ bir hukuk kuralõ haline getirilmiştir. Böylece İslâm hukukçularõnõn
ferdî içtihatlarõyla vardõklarõ sonuçlar kanunlaştõrõlmõş, sõnõrlõ bir alanda da olsa
içtihat hukuku kanun hukuku haline dönüştürülmüştür. Ebû Yûsuf�un Kitâbü�l-
Harâc�õ, Abdullah b. Tâhir�in Kitâbü�l-Kuniyy�i, Sultan Melikşâh�õn Mesâil-i
Melikşâh�õ gibi önceki zamanlarda ortaya çõkan münferit bazõ girişimler istisna
edilirse bu ölçüde büyük bir kanunlaştõrma faaliyetinin İslâm hukuk tarihinde ilk defa
Ebüssuûd Efendi�nin Maruzât�õ ile ortaya çõktõğõnõ kabul etmek mümkündür.586
Ebüssuûd Efendi�den sonra da şeyhülislâmlarõn çeşitli konularda verdikleri
fetvalarõn padişah onayõna sunularak kanun olarak ilan edilmesi geleneği Osmanlõ
Devleti�nin sonuna kadar devam etmiştir.587 Ancak bunlar Ebüssuûd Efendi�nin
Maruzât�õndan sistem ve muhteva olarak farklõdõrlar. Örneğin; Şeyhülislâm
Yenişehirli Abdullah Efendi (1156/1743) tarafõndan tasnif edilip padişaha arz edilen
583 Pehlül Düzenli, Şeyhülislâm Ebüssuûd Efendi: Bibliyografik Bir Değerlendirme, TALİD, 3/5, 20005, s: 462�463 584 Aydõn, İslâm Hukukunun Osmanlõ Devleti�nde Kanun Hukukuna Doğru Geçirdiği Evrim, s: 16 585 Akgündüz, Maruzât maddesi, s: 72, Richard C. Repp, Osmanlõ Bağlamõnda Kanun ve Şeriat, Sosyal ve Tarihi Bağlamõ İçinde İslam Hukuku, Editör: Aziz el- Azme, çev: Fethi Gedikli, İstanbul, ts., s: 174-175 586 Aydõn, İslâm Hukuku�nun Osmanlõ Devleti�nde Kanun Hukukuna Doğru Geçirdiği Evrim, s: 15�16 587 Ekinci, İslâm Hukuku Tarihi, s: 141
164
ve bu sebeple Maruzât-õ Abdullah Efendi olarak bilinen bir başka maruzât
mukaddimesinde de risalenin padişaha uygulanma yönünde bir fermanõn alõnmasõ
için takdim edildiği belirtilmektedir. Ancak bu risalede yer alan fetvalar diğer
mezheplerden her hangi bir görüşün tercih edilip padişahõn onayõyla uygulamaya
konulmak amacõyla kaleme alõnmamõştõr. Bunlar, Hanefî mezhebi içinde verilen ve
normal olarak kadõlarõn, müftülerin ve yöneticilerin dikkate almak zorunda olduklarõ
fetvalarõ içermektedir.588
Maruzât kapsamõnda Ebüssuûd Efendi�nin fetvalarõ, daha ziyade mîrî arazi
rejimi, icâreteyn, para vakõflarõ ve Osmanlõ vergi hukukunu ilgilendiren öşür ve
aksâmõ gibi konularõ kapsamaktadõr.589
Maruzât türü çalõşmalar da fetva koleksiyonlarõ gibi fõkõh ilmi için kaynak olma
özelliğine sahiptir ve geçmişte bu amaçla da kullanõlmõşlardõr. Günümüzde de İslâm
hukukunun konu ve kurumlarõyla yeni baştan ele alõnmasõ kapsamõnda bu tarz
kitaplardan da istifade edilmesi gerektiği şeklinde görüşler ortaya çõkmaktadõr.
Örneğin, Cidde�deki İslâm Fõkõh Akademisi�nin 14�19 Şubat 1998 tarihinde yapõlan
toplantõsõnda fetva kitaplarõnõn güncelleştirilmesi konusu tartõşõlmõş, müzakere
bölümünde Şeyh Abdüssettâr Ebû Gudde, Ebüssuûd Efendi�nin Maruzât�õnõn
önemini vurgulamõştõr. Akademi 95 (11/7) no.lu kararõnda da Maruzât vb. fetva
mecmualarõnõn yeniden ele alõnarak gün yüzüne çõkarõlmasõnõ ve bunlardan
istifadeyle sosyal hayatõn meselelerine çözüm bulunmasõnõ kararlaştõrmõştõr.590
bbb- Fetâvâ-yõ Ebüssuûd Efendi
Fetâvâ-yõ Ebüssuûd Efendi, Ebüssuûd Efendi�nin dönemin en güçlü
âlimlerinden biri olarak müftü sõfatõyla verdiği fetvalarõn yer aldõğõ koleksiyondur.
Ebüssuûd Efendi�nin fetvalarõnõ iki grupta mütalaa etmek mümkündür. Birincisi,
yukarõda açõkladõğõmõz üzere Maruzât�a kaynak olan fetvalarõdõr. Bunlar, klasik fetva
stilindeki gibi �caizdir� veya �caiz değildir� şeklinde kõsa cevap formatõnda değil,
bazen müstakil bir risale teşkil edecek kadar uzun gerekçe ve delillere sahip
fetvalardõr. Ebüssuûd Efendi�nin nakit para vakfõyla ilgili meşhur fetvasõ buna örnek
588 Aydõn, İslâm Hukuku�nun Osmanlõ Devleti�nde Kanun Hukukuna Doğru Geçirdiği Evrim, s: 18 589 Ahmet Akgündüz, Fetâvâ-yõ Ebüssuûd Efendi maddesi, DİA, 12/441 590 Pehlül Düzenli, Şeyhülislâm Ebüssuûd Efendi: Bibliyografik Bir Değerlendirme, TALİD, 3, 5, 20005, s: 463�464
165
olarak gösterilebilir.591 Bu gruba giren fetvalarõn bir kõsmõ padişaha arz edilerek
bağlayõcõ bir hüküm kazanmõş ve kanun gibi uygulanmõştõr. İkinci grupta yer alanlar
ise fõkhõn klasik konularõnõ kapsayan fetvalar olup, Ebüssuûd�un derlemeye fõrsat
bulamadõğõ, daha ziyade kâtip ve talebelerinin yaptõğõ fetva derlemeleridir. Örneğin,
Bozanzâde Mecmuasõ, Ebüssuûd�un fetva kâtibi ve müsevvidi Mahmud b. Kâdõ
Bozân tarafõndan hazõrlanan ve kõrk yedi bölümden oluşan bir fetva koleksiyonudur.
Bu tarz koleksiyonlara, Velî Yegân�õn Mecmuasõ ile Kâkülüperîşân Şeyhî Efendi
Mecmuasõ da örnek olarak verilebilir.592
ccc- Bir Hukukçu Olarak Ebüssuûd Efendi
Ebüssuûd Efendi, Osmanlõ Devleti�nin devletten imparatorluğa (Devlet-i
Osmanîden Devlet-i Âliyye-i Osmanîye) dönüştüğü bir zaman diliminde diğer bir
ifadeyle İmparatorluğun en ihtişamlõ döneminde görev yapmõş bir bürokrattõr. Onun
zamanõnda Osmanlõ Devleti, tarihinin altõn çağõnõ yaşamõş, artan fetihlerle sõnõrlarõ
genişlemiş, karada ve denizde dünyanõn en güçlü devleti konumuna gelmiştir.
Böylesi bir ortamda bütün İmparatorluk sathõnda tek bir hukuk sisteminin hâkim
kõlõnmaya çalõşõlmasõ hukukî olduğu kadar aynõ zamanda siyasî bir konudur. Çünkü
İmparatorluğun tebaasõ artõk sadece Anadolu�daki Türklerden değil, çok çeşitli õrk ve
kültüre mensup müslim ve gayr-i müslimlerden oluşmaktadõr. Bu topluluklarõ ortak
bir hukuk çerçevesinde bir arada tutmak sadece hukukî açõdan değil, siyasî açõdan da
bir zorunluluktur. Hukukî istikrarõn, siyasî istikrarõn adeta sigortasõ konumunda
olmasõ içtihat hukuku olan İslâm hukukunun bütün ülkede geçerli bir kanun hukuku
haline getirilmesinin de zorunlu bir sonucuydu.
Ebüssuûd Efendi, bu amaçla kadõ ve müftülerin Hanefî mezhebine mensup
kişilerden seçilmesine ve İmparatorluğun tümünde üst düzey bu görevlilerin Hanefî
mezhebinin kuvvetli görüşlerine göre hüküm vermelerine önem vermiştir. Mezhep
içinde problemin halline yönelik fetvalarõn bulunmadõğõ durumlarda ise şeyhülislâm
sõfatõyla kendisi bir fetva hazõrlamõş ve bunu padişahõn onayõna arz ederek kanun
hükmünde uygulanmasõnõ sağlamõştõr. Böylece bir taraftan kadõ ve müftülerin belirli
591 Kâşif Hamdi Okur, Para Vakõflarõ Bağlamõnda Osmanlõ Hukuk Düzeni ve Ebüssuûd Efendinin Hukuk Anlayõşõ Üzerine Bazõ Değerlendirmeler, Gazi Üniversitesi, Çorum İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt: 4, sayõ: 7�8, 2005, s: 44 592 Akgündüz, Fetâvâ-yõ Ebüssuûd Efendi maddesi, s: 441�443
166
bir mezhep dõşõna çõkmalarõnõn önüne geçerek hukukî istikrarõ sağlamõş diğer taraftan
da mevcut hükümlerin yetersiz kalmasõyla toplumsal hayatõn tõkanmasõ tehlikesinin
önüne geçmiştir.
İslâm hukukunda devlet başkanõnõn belirli bir takõm esaslar çerçevesinde
yasama faaliyetinde bulunmasõ en geniş şekilde Osmanlõ Devleti�nde ortaya
çõkmõştõr. Bunun da muhtemel sebebi Türk devlet idaresinde bu tarz bir faaliyetin
çok öncelere dayanmasõ ve Türklerin İslâmlaşmasõndan sonra kurduklarõ devletlerde
de bu yönde bir idarî tasarrufu kullanmalarõdõr. Özellikle örfün, Türk devlet
idaresinde hissedilir oranda etkili olmasõ ve Türklerin kurmuş olduklarõ devletlerde
örfü, yasama kaynağõ olarak aktif bir şekilde kullanmalarõ bu tasarrufun en önemli
sebeplerindendir. Aşağõda ele alacağõmõz kanunnâme geleneği de bu düşüncenin bir
ürünüdür. Nitekim daha sonralarõ Tanzimat döneminde yapõlan bazõ hukukî
düzenlemelerde (gerek resepsiyon yoluyla yapõlan çalõşmalarda gerekse Mecelle,
Arazi Kanunnâmesi ve H.A.K. gibi orijinal mâhiyetteki kanun çalõşmalarõnda)
kamuoyundan esaslõ bir tepkinin gelmemesinin en önemli sebebi, Müslüman Türk
kamuoyunun bu çeşit hukukî faaliyetlere yabancõ olmamasõ ve Osmanlõ örfî hukuk
uygulamasõnõn, toplumun bilinç altõnda bu tarz kanun çalõşmalarõ için meşruiyet
oluşturmasõdõr.
Ebüssuûd Efendi�nin ilmî açõdan devrinin önde gelen âlimlerinden biri olmasõ
da hukukî alanda yaptõğõ faaliyetlerde elini güçlendirmiştir. Özellikle hukukî açõdan
sorunun çözümlenemediği durumlarda Hanefî mezhebinin zayõf görüşlerinden veya
diğer mezheplerden alõnan görüşlerden meydana getirilen fetvalarõn, katõ bir mezhep
disiplininin uygulandõğõ bir coğrafyada tepki almadan kabullenilmesinde Ebüssuûd
Efendi�nin ilmî otoritesinin payõ büyüktür. Osmanlõ hukukî ve dinî düşüncesinin
olgunlaşmasõnda Şeyhülislâm Ebüssuûd Efendi�nin çok önemli bir yeri olmakla
birlikte aslõnda o kendisinden önceki şeyhülislâmlarõn özellikle de İbn Kemâl
(940/1534) ve Çivîzâde�nin (954/1547) başlattõklarõ projeyi sürdürmüştür.593
Ebüssuûd Efendi�nin gerek ilim adamõ, gerekse devletin en üst bürokrasisinde
görev yapan bir devlet adamõ sõfatõyla yapmõş olduğu hukukî faaliyetler, İslâm
hukukunun şeklî kanunlaştõrma çabalarõ içinde büyük bir öneme sahiptir. Onun
zamanõna kadar İslâm hukukunda bu tarz büyük bir kanunlaştõrma faaliyeti meydana 593 Pehlül Düzenli, Şeyhülislâm Ebüssuûd Efendi Fetvalarõ Işõğõnda Osmanlõ Sünniliği, Marife, 5/3, 2005, s: 262
167
gelmemiştir. Ebüssuûd Efendi, İslâm-Osmanlõ Hukukunun içtihat hukukundan kanun
hukukuna doğru dönüşümünün mimarõdõr.594 Bu sebeple, XIX. yy. kanun
çalõşmalarõnda Ahmet Cevdet Paşa�nõn rolü ve fonksiyonu ile XVI. yy. Osmanlõ
kanun çalõşmalarõnda Ebüssuûd Efendi�nin rolü ve fonksiyonu arasõnda bir benzerlik
ilişkisi olduğu ifade edilmektedir.595
ff- el- Fetâva�l- Âlemgîriyye
el- Fetâva�l- Âlemgîriyye, Şah Cihan�õn Hindistan�da elli yõl kadar hüküm
süren üçüncü oğlu Sultan Evrengzîb Âlemgîr�in (1658�1707) emriyle Hanefî
mezhebinin görüşlerinin toplandõğõ ve Hindistan dõşõnda el-Fetâva�l-Hindiyye adõyla
da bilinen Arapça fõkõh kitabõdõr. Evrengzîb, hukukî istikrarõ sağlamak ve fõkõh
kitaplarõnda dağõnõk halde bulunan kuvvetli görüşlerin kazâ ve fetvaya esas olacak
şekilde tasnif edilerek düzenlenmesini emretmiş ve bu maksatla bir heyet
oluşturulmuştur. Fetva literatüründe eserlerin isimleri genelde eseri yazan müellifin
adõnõ taşõrken bu koleksiyon Sultan Âlemgîr�in adõnõ taşõmaktadõr.596 Eser,
Burhânpûrlu Şeyh Nizâm (1090/1679) başkanlõğõndaki bir ekibin çalõşmasõnõn
ürünüdür. Bu komisyon, Şahõn kütüphanesinde bulunan binlerce cilt kitabõ tarayarak
ve iki yüz bin gümüş ruble harcayarak el- Fetâva�l- Âlemgîriyye�yi meydana
getirmiştir.597 1664�1672 yõllarõ arasõnda kaleme alõnan bu eser Hanefî mezhebine ait
birçok muteber kaynaktan derlenmiştir. Tertibinde de el-Hidâye örnek alõnmõştõr. El-
Âlemgîriyye�ye �Fetâvâ� adõ verilmiş olmasõna rağmen eser Osmanlõ fetva kitaplarõ
tarzõnda günlük hayattaki problemlerin cevabõ mâhiyetinde olmayõp genel fõkhî
hükümleri kapsamaktadõr. el-Fetâva�l-Hindiyye hem Hint-Türk devletlerinde fiilen
yürürlükte olan İslâm adlî ve idarî sistemine esas teşkil etmesiyle hem de İslâm
dünyasõnõn hemen her bölgesinde görülen hukukî düzenlemelere kaynaklõk etmesiyle
temel eser konumundadõr. İngiliz hâkimiyetine girinceye kadar Hindistan�da İslâm
hukukunun uygulanmasõnda en önemli kaynak olarak kabul edilmiş ve bu yönüyle
594 Michael M. Pixley, The Development and Role of the Şeyhülislâm in Early Ottoman History, Journal of the American Oriental Society, cilt: 96, sayõ: 1, 1976, s: 96 595 Ahmet Akgündüz, Ahmet Cevdet Paşa ve Kanunlaştõrma Hareketleri, Ahmet Cevdet Paşa Sempozyumu içinde, s: 335 596 Berki, Fetâvâ-yõ Âlemgîriyye maddesi, s: 277 597 Ekinci, İslâm Hukuku Tarihi, s: 142
168
İngiliz sömürge valiliğinin tavsiyesi doğrultusunda İngiliz mahkemelerince de itibar
edilen bir koleksiyon olmuştur.598
Hükümdar iradesiyle ilan edilmediği için kanunlaşamayan bu eser Türk
kanunnâme geleneği bakõmõndan da önem arzetmekte ve Osmanlõ Devleti�ndeki
gelişmeler ile paralellik göstermektedir.599
İslâm hukukunda müstakil kanunlaştõrmalarõn ortaya çõkmamasõ sebeplerinden
bahsederken İslâm hukuku bakõmõndan kanun koyucunun (Şâri�) Cenab-õ Allah
olarak kabul edildiğini ve devlet başkanlarõnõn da görevinin bu kanunlarõ uygulamak
olduğunu belirtmiştik. Bu düşünce, İslâm hukuk tarihinde kapsamlõ müstakil
kodifikasyonlarõn ortaya çõkmamasõndaki en önemli sebeplerdendir. Devlet adamlarõ
hukukun dağõnõk görünüm arz etmesinin hukukî istikrara büyük darbe vurduğunu
görmüş, bu eksikliği gidermek için de bazõ teşebbüslere öncülük etmişlerdir. Ancak,
İslâm dünyasõndaki bu düşüncenin aleyhlerine kullanõlmasõndan çekindikleri için
nihâî noktada bir irade de gösterememişlerdir. Bunun belki de tek istisnasõ Kanûnî
zamanõnda yapõlan hukukî düzenlemelerdir. Bunda da şüphesiz en önemli faktör
padişahõn yasama faaliyetinde Müftilenam, Şeyhülislâm, Ebû Hanîfe-i Sâni
Ebüssuûd Efendi gibi döneminin tartõşõlmaz en büyük otoritesinden faydalanmõş
olmasõdõr.600
gg- Fetavâ-yõ Ankaravî
Fetavâ-yõ Ankaravî, Şeyhülislâm Ankaravî Mehmed Emin Efendi�ye
(1098/1687) ait fetva koleksiyonudur. Klasik fõkõh kitaplarõnõn sistematiğine göre
tertip edilen bu eserde fetvalar, alõşõlagelen fetva mecmualarõndan farklõ olarak soru-
cevap tarzõnda kaleme alõnmamõş, soru zikredilmeden çok sõk karşõlaşõlan fõkhî
meselelerin cevaplarõ, Hanefî mezhebinin muteber fõkõh ve fetva kitaplarõndan
598 Ahmet Özel, el-Âlemgîriyye maddesi, DİA, 2/365�366, Akgündüz, Mukayeseli İslâm ve Osmanlõ Hukuku Külliyâtõ, s: 40, Muhammed Khalid Masud, Islamic Legal Interpretation Muftis and Their Fetwas, Harvard University Pres, 1996, s: 198 599 Ekinci, İslâm Hukuku Tarihi, s: 142 600 Nitekim Kanûnî�nin, Ebussuûd Efendi ile yakõn ilişkisini göstermesi bakõmõndan iki anekdotu zikretmek istiyoruz. Birincisi, Kanûnî, Zigetvar Seferi sõrasõnda hasta yatağõndan Ebussuûd Efendiye hitaben yazdõğõ mektubunda �Halde haldaşõm, sinde sindaşõm, ahiret karõndaşõm, Tarîk-õ hakta yoldaşõm� şeklinde sevgi ve saygõ dolu ifadeler kullanmaktadõr. İkincisi de, Kanûnî, vefatõnda Ebüssuûd Efendi�nin fetvalarõnõn bulunduğu çekmecenin kendisiyle birlikte defnedilmesini vasiyet etmiştir. Böylece, icraatlarõnda Ebüssuûd Efendi�nin fetvalarõndan, diğer bir ifadeyle İslâm hukukundan ayrõlmadõğõ göstermek istemiştir.
169
derlenmiş ve sonunda da alõnan kaynak belirtilmiştir.601 Derleme, aynõ konuyla ilgili
olarak Hanefî mezhebi içindeki pek çok görüşten Ankaravî�nin tercih ettiği görüşü
yansõtmasõ bakõmõndan önem taşõmaktadõr. Osmanlõ döneminde kadõ ve müftüler
tarafõndan çok yaygõn olarak kullanõlan bir eser konumundadõr.602
hh- Fetâvâ-yõ Ali Efendi
Fetâvâ-yõ Ali Efendi, Şeyhülislâm Çatalcalõ Ali Efendi�nin (1103/1692)
fetvalarõnõn bir araya getirildiği eserdir. Bu koleksiyon, XVII. yy. Osmanlõ
Devleti�nde günlük hayatta karşõlaşõlan veya tartõşõlan 4412 fetvayõ ihtiva etmesiyle
devrin sosyo-kültürel ve ekonomik yapõsõnõ göstermesi bakõmõndan da önem
arzetmektedir. Klasik fõkõh kitaplarõndaki gibi �kitab� ve �bâb�lara göre düzenlenmiş
olan ve elli üç bölümden meydana gelen Fetâvâ-yõ Ali Efendi, �Kitâbü�t-tahâre� ile
başlayõp �Kitâbü�l-Ferâiz� ile son bulmaktadõr. Kitapta yer alan bölüm başlõklarõ
Arapça�dõr.603
õõ- Fetâvâ-yõ Darülulûm-õ Diyûbend
Hindistan�õn Utar Pradeş eyaleti Sehârenpûr idarî bölgesine bağlõ Diyûbend
kasabasõnda kurulan (30 Mayõs 1866) ilmî bir araştõrma merkezi (darü�l-ulûm) olan
Darülulûm-õ Diyûbend�e İngiliz hâkimiyeti altõndaki Hint Müslümanlarõ hõzla
değişen şartlardan kaynaklanan dinî, idarî, siyasî ve hukukî pek çok soru yöneltmeye
başlamõşlardõ. Bu kuruma yöneltilen sorular ve cevaplar kuruluşundan itibaren belli
başlõ esaslar çerçevesinde kayda alõnmõş, 1962 yõlõnda da bunlar on beş ciltlik bir
koleksiyon halinde yayõnlanmõştõr. Füru fõkõh konularõna göre düzenlenmiş soru ve
cevaplardan oluşan bu koleksiyonda fetvalar Hanefî mezhebine göre verilmiştir.604
Güney Asya Müslümanlarõnõn hukukî alandaki sorunlarõnõn hallinde uzun yõllar
kanun kitabõ gibi kullanõlan bu eser aynõ zamanda sömürge dönemi İngiliz
601 Özen, Osmanlõ Döneminde Fetva Literatürü, s: 365 602 Ahmet Akgündüz, Fetâvâ-yõ Ankaravî maddesi, DİA, 12/439 603 Cengiz Kallek, Fetâvâ-yõ Ali Efendi maddesi, DİA, 12/438 604 Myra Hamid, The Political Struggles of The Ulema of Dar-ul-Uloom Deoband: Identifying and Operationalizing The Traditionalist, 2005, s: 32�33
170
mahkemelerinin karşõsõna rakip olarak çõkmõş ve bu fetvalar, Darülulûm�un dinî
meselelerde otorite konumuna gelmesine de yardõmcõ olmuştur.605
Güney Asya�da ortaya çõkmakla birlikte İslâm dünyasõnõn dört bir tarafõnda ve
modernleşmenin en hõzlõ olduğu zaman diliminde606 bile fetvalarõn yürürlük kaynağõ
ve kanun koleksiyonu olarak kullanõlmasõnõ göstermesi bakõmõndan Fetâvâ-yõ
Darülulûm-õ Diyûbend önemli bir örnektir.
Genelde İslâm hukukunda özelde ise Osmanlõ hukukunda meydana gelen şeklî
kanunlaştõrma örnekleri kapsamõnda değerlendirdiğimiz fetva konusunu
tamamlamadan iki hususa daha dikkat çekmek istiyoruz.
Birincisi; ele aldõğõmõz bu eserler, kendilerinden sonrakilere örnek olan, içinde
bulunduklarõ zaman diliminde devletin gayr-õ resmî kanun külliyâtõ olarak kullandõğõ
ve halk nezdinde büyük bir kabule mazhar olmuş fetva koleksiyonlarõdõr. Bu
koleksiyonlarõn dõşõnda irili ufaklõ daha pek çok fetva mecmuasõ ortaya çõkmakla
birlikte bunlar, böyle bir amaca matuf olarak kullanõlmamõşlardõr. Dikkat edilirse bu
fetva koleksiyonlarõnõn hemen tamamõ Hanefî doktrinine göre oluşturulmuştur.607 Bu
da kanaatimizce tesadüften ziyade, Hanefî mezhebinin şehirli karakterinin diğer
mezheplere daha baskõn çõkmasõ ve günlük hayatla daha çok iç içe olmasõndan
kaynaklanmaktadõr. Dört mezhep içinde Hanefî mezhebinin doktrin zenginliği
açõsõndan en zengin mezhep olmasõ da muhtemel diğer bir sebeptir. Ayrõca,
mezhebin genel karakteristiğinin katõ lafõzcõlõktan ziyade makâsõdõ ön plana
çõkarmasõ ve Hanefî usûlünün oluşumunda fürudan usûle doğru bir gidişin olmasõ da
bunda etkili olan diğer faktörlerdendir.608 Bütünden parçaya doğru bir gidiş Hanefî
fakihlere analitik bir düşünme kazandõrmõş bu da kaideleştirme olgusuna zemin
hazõrlamõştõr.609 Ayrõca Ebû Yûsuf�un başkadõ olarak atanmasõyla birlikte Hanefî
mezhebi arkasõna devlet desteğini almõş, Osmanlõlarõn Hanefî mezhebini tervîc
etmesiyle de bu destek en üst seviyeye ulaşmõştõr. Devlet otoritesinin gücünü
605 Muhammad Khalid Masud, Fetâvâ-yõ Darülulûm-õ Diyûbend maddesi, DİA, 12/440�441 606 Verdiğimiz fetva koleksiyonlarõnõn genelde XV�XVI. yy. a ait olmasõ fetvalarõn sadece bu zaman diliminde etkili olduğu, sonrasõnda etkisini yitirdiği şeklinde bir düşünceye yol açmamalõdõr. Örneğin XX. yy. da bile Filistin bölgesinde fetvalar hukukî istikrarõ sağlama ve hukukun uygulanmasõna yardõmcõ olmasõ bakõmõndan işlevlerini yitirmemişlerdir. Daha detaylõ bilgi için bkz: Aharon Layish, The Fatwa as an Instrument of the Islamization of a Tribal Society in Process of Sedentarization, Bulletin of the School of Oriental and African Studies, cilt: 54, sayõ: 3, 1991, s: 449�459 607 Zafarul Islam, Development of Islamõc Jurisprudence in Sultanate Period, s: 21 608 Haçkalõ, Hanefî Mezhebinin İçtihat Geleneğinin Tümdengelimci Yönü Üzerine, s: 289 609 Kõzõlkaya, Hanefî Furû-õ Fõkõh Eserlerinde Fõkhî Kâidelerin, s: 85�86
171
arkasõna alan Hanefî mezhebinde bu tarz bir literatürün diğer mezheplere oranla daha
fazla gelişmesini de normal karşõlamak gerekmektedir.
İkincisi de; Osmanlõ Devleti�nde şeyhülislâmlõk ve fetva eminliği (daha sonraki
aşamalarda fetvahâne dairesi) gibi kurumlarõn bulunmasõdõr.
Şeyhülislâmlõk kurumunun Osmanlõ Devleti�nde ne zaman kurulduğu tam
olarak bilinmemekle birlikte XVI. yy.da Kanûnî Sultan Süleyman zamanõnda etkin
bir makam haline geldiği açõktõr.610 II. Bayezid, I. Selim ve Kânunî devirlerinde
İstanbul müftülüğü görevini yürüten Zenbillî Ali Efendi�den itibaren şekillenmeye
başlayan şeyhülislâmlõk, Ebüssuûd Efendi döneminde en yüksek dinî ve ilmî makam
haline gelmiştir.611 Osmanlõ Devleti�ndeki şeyhülislâmlõk müessesesi İslâm
hukukunun, devletin resmî hukuku olarak uygulanmasõna çok önemli katkõlarda
bulunmuştur. Özellikle İbn Kemal ve Ebüssuûd gibi dönemin bilge şeyhülislâmlarõ,
içtihat hukuku olan İslâm hukukunun Osmanlõ Devleti�nin merî hukuk sistemi olarak
kanun hukukuna dönüşümünde önemli bir rol oynamõşlardõr.
Şeyhülislâmlõk kurumunun zaman içinde farklõ bir yapõlanmaya gitmesiyle,
Fetvahâne Dairesi önem kazanmõş, bu kurum bünyesinde kurulan Telif-i Mesâil
Şubesiyle halkõn günlük hayatta karşõlaştõklarõ meselelere çabuk ve pratik çözümler
üretilmiştir.612 Bu kurumdan önce şeyhülislâmlar, devletin dinî işlerde en yetkili
kişisi olarak fetvalar vermişken,613 XVIII. yy.dan itibaren şeyhülislâmlarõn fetva
koleksiyonu oluşturmasõ sona ermiş ve Fetvahâne Dairesi, şeyhülislâmlarõn fetva
koleksiyonlarõnõn yerini almaya başlamõştõr.614
Gerek fetva türünde telif edilen eserler gerekse Meşîhat ve Telif-i Mesâil
müesseseleri Osmanlõ Devleti�nde, İslâm hukukunun devlet düzeyinde
uygulanmasõna önemli katkõlar sağlamõştõr.615
610 J. H.Kramers, Şeyhülislâm maddesi, İA, 11/486 611 Murat Akgündüz, Osmanlõ Devletinde Şeyhülislâmlõk, İstanbul, 2002, s: 37�44 612 İslâm Demirci, Osmanlõ Şeyhülislâmlõk Kurumunun Bir Birimi: �Telif-i Mesâil Şubesi, İslâm Hukuku Araştõrmalarõ Dergisi, sayõ: 9, 2007, s: 147�150 613 Osmanlõ Şeyhülislâmlarõnõn fetva koleksiyonlarõ hakkõnda bkz: Rahime Altaş, Şeyhülislâm Feyzullah Efendi�nin �Fetâvâ-yõ Feyziyye� İsimli Eserinin Değerlendirilmesi, AÜSBE, Y.Lisans Tezi, Ankara, 2004, s: 22�27 614 Ferhat Koca, Fatwakhana: A Division of the Ottoman State�s Office of the Shaykh al-Islam, Ekev Akademi Dergisi, sayõ: 16, 2003, s: 160 615 Uriel Heyd, Some Aspects of the Ottoman Fetva, Bulletin of the School of Oriental and African Studies, cilt: 32, sayõ: 1, 1969, s: 56
172
c- Kanunnâmeler
Genelde İslâm özelde ise Osmanlõ hukukunda İslâm hukukunun şeklî
kanunlaştõrma örnekleri arasõnda fetva koleksiyonlarõ ve kanunnâmeler önemli bir
yere sahiptir. Ancak, fetva koleksiyonlarõ İslâm dünyasõnõn bütünü içinde mütalaa
edilirken kanunnâmeler ise genelde Türk devlet idaresi özelde ise Osmanlõ
Devleti�nde ortaya çõkan hukukî bir sürecin eseridir.616
Kanunnâme, Osmanlõ�da devlet tarafõndan belirlenen ve derlenen yasalarõ ifade
eden bir terimdir. Kanun mecmualarõ anlamõna gelen bu kavram, Osmanlõ
Devleti�nde muhteva ve şekil itibariyle belirgin bir konuma gelmiştir.617 Kanunnâme
geleneğinin veya uygulamasõnõn konumuz açõsõndan önemi, Osmanlõ
kanunnâmelerinin kamu hukukunun bazõ dallarõ ile özel hukukun bazõ konularõnda
Osmanlõ Devleti�nin hukuk kodu olarak kabul edilmesidir.618
Osmanlõdaki kanunnâme uygulamasõ tarihî açõdan iki ana kaynağa
dayanmaktadõr. Bunlardan birincisi; Eski Ortadoğu kültürlerine ait geleneklerdir.
Eski İran İmparatorluklarõ, devlet görevlileri tarafõndan özellikle vergi gibi malî
konularõn kötüye kullanõlmasõnõn önüne geçmek amacõyla genel hükümleri halkõn
görebileceği yerlere taşlar üzerine kazõmak suretiyle ilan etmişler ve halkõn kendi hak
ve sorumluluklarõndan haberdar olmalarõnõ hedeflemişlerdir. Bu uygulama,
muhtemelen eski Mezopotamya medeniyetlerinden intikal etmiştir. (Burada Sâsânî
devlet geleneğinin İslâm tarihindeki temsilcisi İbn Mukaffâ�nõn Abbasî idaresine
tavsiyeleri akla gelmektedir). İkincisi de; Türk-Moğol hanlõklarõnõn gelenekleridir.
Moğol-İran İmparatorluğu zamanõnda �Yasa-yõ Kadîm-i Cengiz Han, Yargunâme�
olarak bilinen Cengiz Han Yasasõ, askerî, idarî ve siyasî işlerin düzenlenmesi için
kaynak vazifesi görmüştür.619 Tedvîn edilmiş kanunnâmelerin yalnõzca İran,
Anadolu, Irak ve Hindistan�da, diğer bir ifadeyle Türk-Moğol geleneklerinin ve
hanlõklarõnõn etkili olduğu yerlerde ve Osmanlõ Devleti�nde ortaya çõkmasõ, bu tarz
616 Barkan, Kanunnâme maddesi, İA, 6/186 617 Robert Anhegger- Halil İnalcõk, Kanunnâme-i Sultânî Ber Mûcebi Örfi Osmânî, II. Mehmed ve II. Bayezid Devirlerine Ait Yasaknâme ve Kanunnâmeler, Ankara, 1956, s: X-XI 618 Ahmet Akgündüz, Osmanlõ Kanunnâmeleri, İstanbul, 1990, cilt: 1, s: 6 619 Uriel Heyd, Eski Osmanlõ Ceza Hukukunda Kanun ve Şeriat, çev: Selahaddin Eroğlu, AÜİFD, cilt: 26, 1983, s: 639
173
bir yasama faaliyetinin İslâm dünyasõnda sadece Türk devletlerinde meydana
geldiğini göstermektedir.620
Bu duruma göre kanunnâmeleri, eski Türklerden gelen yazõlõ kural koyma
usûlünün İslâm hukukunda devlet başkanõna tanõnan yasama yetkisiyle birleştirildiği
hukukî faaliyetler olarak da ifade etmek mümkündür.621
Devlet başkanõnõn yasamaya fiili katkõsõndan hareketle kanunnâmelerin
Osmanlõ hukuk sistemini laikleştirdiği şeklinde özellikle ilk dönem Cumhuriyet
aydõnlarõ arasõnda genel bir kanõ bulunmaktadõr. Hõfzõ Veldet Velidedeoğlu, Ömer
Lütfi Barkan ve M. Fuat Köprülü gibi ilk dönem Cumhuriyet aydõnlarõ, Osmanlõ
Devleti�nde XVI. yy.dan sonra uygulanan hukuk sisteminin şerî karakterden laik
(veya pozitif) karaktere dönüştüğünü, bu dönüşümün de kanun ve kanunnâmeler
yoluyla olduğunu õsrarla vurgulamaktadõrlar.622 Onlarõn bu tarz iddialarõ batõlõ ilim
çevrelerinde de belirli ölçüde kabul görmüştür.623 Buna göre Osmanlõ Devleti�nde,
XV. ve XVI. yy.dan sonra idarî ve hukukî sahada bir ikilik meydana gelmiş, devlet
başkanõ veya padişahõn yasamaya doğrudan müdahalesi anlamõnda kanunnâmeler
ortaya çõkmõş ve devlet �laik kanunnâmeler� yoluyla idare edilmiştir. Kanaatimizce
buradaki esas problem Osmanlõ Devleti�nin veya hukukunun şerîliği meselesidir.624
Osmanlõ hukukunun şeriliği konusunda ise genel olarak dört ana eğilim ortaya
çõkmaktadõr.
Birincisi; Osmanlõ Devleti�nde hem pozitif hukuk teorisinin hem de
uygulamasõnõn İslâmî/şerî öğretiye uygun olduğu ve dolayõsõyla Osmanlõ devlet ve
hukuk geleneğinde tam bir İslâmî anlayõş ve uygulamanõn bulunduğudur.625
620 M.Akif Aydõn, Halil İnalcõk ile Türk Hukuk Tarihi Üzerine, TALİD, 3/5, 2005, s: 477�488, Halil İnalcõk, Kanunnâme maddesi, DİA, 24/333, Halil İnalcõk, Türk Devletlerinde Sivil Kanun Geleneği Türkiye Günlüğü, sayõ: 58, 1999, s: 6 621 Mustafa Şentop, Tanzimat Dönemi Kanunlaştõrma Faaliyetleri Literatürü, TALİD, 3/5, 2005, s: 648 622 M. Macit Kenanoğlu, Osmanlõ Kanunnâmeleri Neşriyatõ Üzerine Bir Tahlil, TALİD, 3/5, 2005, s: 145, Burada, ilgili kişilerin eserlerinden tek tek yola çõkarak örnekler vermeyi zaid görüyoruz. Eserlere yansõyan hâkim fikir Osmanlõ�da örfî hukuk yoluyla laik bir karakter oluştuğu şeklindedir. 623 Dora Glidewell Nadolski, Ottoman and Secular Civil Law, International Journal of Middle East Studies, cilt: 8, sayõ: 4, 1977, s: 536 624 Ahmet Akgündüz�e göre Osmanlõ hukukunda örfî hukuk denilince, sadece âdet hukuku değil, şerî hükümlerin kanun tarzõnda tedvîni de dâhil olmak üzere, ulül-emre tanõnan sõnõrlõ yasama yetkisi çerçevesinde, mütehassõs İslâm hukukçularõnõn içtihat ve fetvalarõna da başvurularak ortaya konan hukukî hükümler akla gelmelidir. Ahmet Akgündüz, Osmanlõ Amme Hukuku Hakkõnda Bazõ Tespitler, Türkiye Günlüğü, Yaz, say: 11, 1990, s: 89 625 Ahmet Yaman, Osmanlõ Pozitif Hukukunun Şeriliği Tartõşmalarõna Eleştirel Bir Katkõ, İslâmiyât, cilt: 8, sayõ: 1, 2005, s: 114
174
İkincisi; Osmanlõ�da örfün hukukî bir yasama kaynağõ olmasõ ve devlet
idarecilerinin yasamaya kanunnâmeler yoluyla birebir müdahalesinin Osmanlõ devlet
ve hukuk sisteminde dünyevi karakterin ağõrlõkta olduğu, şerî unsurlarõn olmakla
birlikte bunlarõn Osmanlõ pratiğine hâkim konumda olmadõğõ şeklindedir.626
Üçüncüsü; Gayr-i müslimlere özellikle de hususî hukuk alanõnda tanõnan geniş
özgürlüklerden yola çõkarak Osmanlõnõn laik bir anlayõşa sahip olduğu şeklindeki
görüştür.627
Dördüncüsü ise; Max Weber�in görüşüdür.628 Weberyen teoriye göre Osmanlõ
hukuk sistemi, �kadõ adaleti� (qadi justice) tamlamasõnda özetlenebilecek irrasyonel,
bağõmlõ, alabildiğine şahsî, sübjektif ve keyfî bir işleyişle dağõnõk bir yapõya
sahiptir.629 Hukuk pratiği, hiyerarşik olarak sultana varan ve siyasî ilişkilere bağõmlõ
olan kadõnõn insiyatifine terk edilmiştir. 630
Buna bir beşinci görüş olarak da İlber Ortaylõ�nõn görüşünü ilave etmek
mümkündür. Buna göre Osmanlõ Devleti Tanzimat�a kadar şerî karakterini muhafaza
etmiş ancak Tanzimat�la birlikte laik diyebileceğimiz kimi uygulamalar da ortaya
çõkmaya başlamõştõr.631
Bu görüşleri detaylõ bir şekilde ele almak konumuz dõşõ olmakla birlikte,
kanaatimizce, Osmanlõ devlet ve hukuk sisteminin şerîliği meselesi sosyolojik ve
tarihî pek çok olayda olduğu gibi birbirinden kesin çizgilerle ayrõlabilecek bir konu
değildir. Yukarõda zikredilen görüşlerin her birinin kendince tutarlõ olduğu hususlar
bulunmaktadõr. Örneğin, meşhur kardeş katli meselesini, İslâm siyasî sistemi ile
temellendirmek mümkün olmadõğõ gibi, padişahlarõn önemli her meselede
şeyhülislâmdan fetva almasõnõ da laik karakterli bir devlet sistemi ile temellendirmek
mümkün değildir.
Osmanlõ hukukunun şerîliği kapsamõnda ele alõnan bir diğer konu da, Osmanlõ
hukukunda şerî hukuk-örfî hukuk tartõşmalarõdõr. Esasen Osmanlõ hukuk sistemi,
İslâm hukuk kurallarõ ile daha ziyade eski Türk örf ve âdetlerine dayanan örfî 626 Yaman, Osmanlõ Hukukunun Şeriliği, s: 114 627 Yaman, Osmanlõ Hukukunun Şeriliği, s: 114 628 Max Weber�in konuyla ilgili görüşlerinin ayrõntõlõ bir değerlendirmesi için bkz: Francis Robinson, Secularisation, Weber and Islam, eprints. rhul. ac. uk/335/1/Weber. pdf 629 Oryantalistlerin İslâm-Osmanlõ hukuku ile ilgili görüşlerinin kapsamlõ bir değerlendirilmesi için bkz: John Makdisi, Legal Logic and Equity in Islamic Law, The American Journal of Comparative Law, sayõ: 33, 1985, s: 63�92 630 Yaman, Osmanlõ Hukukunun Şerîliği, s: 114 631 İlber Ortaylõ, Osmanlõ Devletinde Laiklik Hareketleri Üzerine, s: 159�169
175
hukukun bir karõşõmõ olarak ortaya çõkmõştõr. Özellikle İslâm hukukunun yasamada
bilinçli olarak bõraktõğõ boşluklar, padişah emirnâmeleri, fermanlarõ ve
kanunnâmeleri ile Türk devlet idaresi ve geleneğine göre oluşan örfî hukukla
doldurulmuştur.632 Osmanlõ hukuk sisteminde bu manada bir ikilik söz konusu
olmadõğõ gibi, birinin diğerini öncelemesi gibi bir durum da söz konusu değildir.
Osmanlõ hukuku, şerî hukuk ile örfî hukukun çatõştõğõ bir alan olarak değil, bu iki
hukukun birbirini tamamladõğõ bir hukuk sistemi olarak gelişimini sürdürmüştür.
Özellikle ferman ve kanunnâmelerde yer alan hükümlerin �şer� ve kanun üzere
görülmesi� emri Osmanlõ Devleti�nde şerî ve örfî hukukun birbiriyle çatõşan değil,
birbirini tamamlayan iki hukuk mevzuatõ olarak görüldüğünü göstermektedir.633 Örfî
hukukun ayrõ bir hukuk mevzuatõ olarak isimlendirilmesi de muhtemelen, kaynağõnõ
padişah iradesinden alan kurallarõn, zaman içinde belirli bir yekûn tutmasõ ve
Osmanlõ hukuk sistemi içinde belirli oranda pay sahibi olmasõ ile ilgilidir.634
Buna göre, İslâm hukukundaki kanunlaştõrma örnekleri içinde ele aldõğõmõz
Osmanlõ kanunnâmelerini bütünüyle şerî bir devletin hukuk sistemindeki
düzenlemeler kapsamõnda değil, örfî ve şerî bir takõm esaslar çerçevesinde meydana
getirilen ve o zamanki toplumun idarî ve hukukî ihtiyaçlarõnõ karşõlayan kanun
düzenlemeleri olarak kabul etmememiz gerekmektedir. Osmanlõ Devleti
kanunnâmeler yoluyla bir taraftan hukukî istikrarõ sağlamaya çalõşõrken diğer taraftan
da merkezî bir yönetimin siyasî istikrarõnõ sürdürmeyi başarmõştõr.635
aa- Kanunnâme Çeşitleri
Yaklaşõk beş yüz yõllõk bir devlet geleneğinde ortaya çõkan kanunnâmeler �
başlangõç noktasõnõ daha eski devirlere götürmeden sadece Osmanlõ uygulamasõ
dikkate alõndõğõnda- fetva koleksiyonlarõ gibi standart mâhiyette tek tip olarak değil
kendi içinde çok farklõ alanlarõ düzenleyen çeşitli şekillerde ortaya çõkmõşlardõr.636
Bu çeşitlilik de kanunnâmelerin şerîliği veya ne kadar şerî olduğu konusunda bütün 632 Aydõn, İslâm- Osmanlõ Aile Hukuku, s: 60�64 633 Ömer Menekşe, Osmanlõ�da Zina Cezasõ Olarak Recm, Marife, 3/2, 2003, s: 11 634 Halil İnalcõk, Osmanlõ Hukukuna Giriş, Örfi-Sultâni Hukuk ve Fatih�in Kanunlarõ, A.Ü.Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, c: XIII, 1958, s: 102�103 635 Nuran Ay, Osmanlõ Devletinde Merkeziyetçilik Prensibi ve Hukuk Sistemine Etkileri, Selçuk Üniversitesi SBE, Y.Lisans Tezi, Konya, 2001, s: 100�111 636 Ahmet Akgündüz, Osmanlõ Devletinde ortaya çõkan kanunnâmelerin sayõsõnõ 760 olarak vermektedir. Konuyla ilgili detaylõ bilgi için bkz: Ahmet Cevdet Paşa Sempozyumu, Bildiriler, Ankara, 1997, s: 303
176
bir Osmanlõ uygulamasõnõ standart bir yapõda ele almamõzõn zor olduğunu
göstermektedir.637 Ayrõca fetvalar, büyük oranda halk tabakasõna hitap etmesine
karşõn kanunnâmeler kadõlar vb. görevliler için kaleme alõnan belgeler
konumundadõr.638 Buna benzer farklõlõklarõ dikkate alarak Osmanlõ kanunnâmelerini
çõkarõlõş şekillerine göre beş grupta mütalaa etmek mümkündür.639
aaa- Padişah Hükümleri Şeklindeki Kanunnâmeler
Bunlar, belirli idarî konularda fermanlar veya berâtlar şeklinde yayõmlanõp
valiler ve kadõlardan uygulanmalarõ istenen kanunnâmelerdir. Bürokratlarõn
ihtiyaçlarõnõ karşõlamak için padişah hükümleri şeklinde hazõrlanan bu
kanunnâmelerin bilinen en eski örneği II. Bayezid Kanunnâmesidir.640
bbb- Sancak Kanunnâmeleri
Osmanlõ merkez alõndõğõ takdirde kaynağõnõ Abbasîler döneminden İran�a
kadar uzanan geniş bir tarihî perspektiften alan bu tarz kanunnâmelerin Osmanlõlarda
bilinen ilk örneği Hüdâvendigâr Kanunnâmesidir.641 Sancak kanunnâmeleri genel
olarak reaya vergileri ve mîrî arazi rejiminin düzenlendiği kanunnâmelerdir. Osmanlõ
Devleti�nde bu konularõ kanunlaştõran ilk padişah da Fatih Sultan Mehmed�dir.642
ccc- Belirli Gruplarla İlgili Kanunnâmeler
Bunlar, Yörükler, Tatarlar ve Rumeli Çingeneleri gibi İmparatorluk içinde
belirli bir grup veya kitlenin askerî ve malî işleri ile ilgili düzenlemelerin yer aldõğõ
kanunnâmelerdir.643
637 Akgündüz, Osmanlõ Kanunnâmeleri, s: 45 638 Nurcan Abacõ, Bursa Şehri�nde Osmanlõ Hukuku�nun Uygulanmasõ (17. Yüzyõl), Ankara, 2001, s: 34 639 Akgündüz, Osmanlõ Kanunnâmeleri, s: 87. Akgündüz burada esas itibariyle beşli tasnifi biraz daha farklõ isimlendirmelere tâbi tutmaktadõr. Biz bu beşli tasnife sadõk kalarak tekrara düşmeden bir sõnõflandõrma yaptõk. 640 İnalcõk, Kanunnâme maddesi, s: 334 641 Akgündüz, Osmanlõ Kanunnâmeleri, s: 91 642 İnalcõk, Kanunnâme maddesi, s: 334�335 643 İnalcõk, Kanunnâme maddesi, s: 335, Akgündüz, Osmanlõ Kanunnâmeleri, s: 98
177
ddd- Devlet Teşkilatõyla İlgili Kanunnâmeler
Bilinen tek örneği, devletin esas ve ilkelerinin belirlendiği, hükümetin şekli ve
yetki alanlarõnõ, bürokratlarõn rütbelerini, derecelerini, terfi, ücret ve emekliliklerini
ele alan Fatih Sultan Mehmed Kanunnâmesidir.644
eee- Genel Kanunnâmeler
Bu tür kanunnâmeler devletin bütün bölgelerinde yürürlüğe girmesi amacõyla
düzenlenen kanunnâmeler olup en önemli örnekleri Kanûnî Sultan Süleyman
zamanõnda hazõrlanan kanunnâmelerdir.645 XVI. yy.a ait belgeler, genel
kanunnâmelerin, merkezî hükümet tarafõndan bütün imparatorluk sathõnda
mahkemelerce uygulanmasõ zorunlu resmî kanunlar olarak yürürlüğe konduğunu
göstermektedir.646
bb- Türk- İslâm İdarelerince Hazõrlanan Belli Başlõ Kanunnâmeler
Kanunnâme geleneği daha ziyade, Türk devlet idaresinde ortaya çõktõğõndan
dolayõ diğer İslâm ülkelerinde bu tarz bir faaliyetin örneğini görmek mümkün
değildir.647 Bu sebeple literatürde önem arz edenler sayõca azdõr. Burada Osmanlõ
Devleti�nin dõşõnda iki kanunnâmeyi ve Osmanlõ Devleti�ne ait de iki kanunnâmeyi
ele alacağõz. Buna göre Türk-İslâm ve Osmanlõ hukuk tarihinde ortaya çõkan
kanunnâmeler arasõnda konumuz açõsõndan önem arz edenler şunlardõr:
aaa- Alâüddevle Bey Kanunnâmesi
1337�1522 yõllarõ arasõnda hüküm sürmüş bir Türk Beyliği olan
Dulkadõroğullarõ�nõn 1500�lü yõllarda iktidarda bulunan beyi Alâüddevle�ye (1515)
nisbet edilen kanunnâmedir. Hem ceza hem de vergileri düzenleyen bir kanunnâme
olmasõ ile Dulkadõroğullarõ Beyliği yazõlõ kanunu bulunan bir devlet konumunda
olmuştur. Alâüddevle Bey Kanunnâmesi, Osmanlõ Kanunnâmelerine örneklik etmesi
bakõmõndan önem arzetmektedir.648 Elli bir maddeden oluşan bu kanunnâmenin649
644 İnalcõk, Kanunnâme maddesi, s: 335, Akgündüz, Osmanlõ Kanunnâmeleri, s: 93 645 Akgündüz, Osmanlõ Kanunnâmeleri, s: 89 646 İnalcõk, Kanunnâme maddesi, s: 336 647 Ömer Lutfi Barkan, Kanunnâme maddesi, İA, 6/186 648 Refet Yinanç, Dulkadõroğullarõ maddesi, DİA, 9/553�556
178
dõşõnda Dulkadõroğullarõna ait bir de �Bozok Kanunnâmesi� bulunmaktadõr. Elli
yedi maddeden müteşekkil Bozok Kanunnâmesi650 daha ziyade ceza hukukuna
ilişkin hükümleri içermektedir.651
bbb- Uzun Hasan Bey Kanunnâmesi
1340�1514 yõllarõ arasõnda Doğu Anadolu, Azerbaycan ve Irak�ta hüküm süren
Türkmen hânedanõ olan Akkoyunlular�õn 1450�lerde iktidara gelen beyi Uzun
Hasan�a (1478) nisbet edilen kanunnâmedir. Hasan Padişah Kanunlarõ olarak da
bilinen bu kanunnâme,652 çiftçiden, esnaftan, sanatkârdan ve tüccardan alõnan
vergilerin adil bir şekilde tarh ve tahsil edilmesi için çõkarõlmõştõr. Uzun Hasan
Bey�in bütün örfî vergilerin kaldõrõlmasõ şeklindeki teklifi, mülkî ve askerî
idarecilerin itirazõ ile karşõlaşmõştõr.653 Uzun Hasan�õn Otlukbeli Savaşõ�nda 1470
yõlõnda Fatih Sultan Mehmed�e yenilmesi ile Akkoyunlular dağõlma sürecine girmiş
ancak buralarõ ele geçiren Osmanlõlar 1516�dan 1548�e kadar Doğu Anadolu ve
çevresinde bu kanunnâmenin yürürlükte kalmasõna izin vermişlerdir.654
ccc- Fatih Sultan Kanunnâmesi
1453 yõlõnda İstanbul�un fethinden sonra meydana getirilen devlet teşkilatõ ile
ilgili kanunnâmedir. Bu kanunnâme sadece Fatih Sultan Mehmed tarafõndan
konulmuş olan hukuk kurallarõnõ değil, Osmanlõ Devleti�nin kuruluşundan beri
zaman içinde oluşan idarî nitelikteki kurallarõ da tasnif etmiş ve bir tek yasa içinde
müdevven hale getirmiştir. Fatih Kanunnâmesi idarî ve cezaî hükümler taşõyan bir
kanunnâmedir. Üç bölüm halinde meydana getirilen bu kanunnâmeyi, çağõna göre,
oldukça sistemli bir yasa niteliğinde kabul etmek mümkündür.655
Osmanlõ hukukunda genel kural bir padişahõn çõkarmõş olduğu kanunlarõn veya
yaptõğõ muahadelerin kendisinden sonraki padişahlarõ bağlamamasõ şeklindedir.
Yürürlükte kalmalarõ için yeni gelen padişahõn bunlarõ tasdik etmesi gerekmektedir. 649 Kanunnâmenin tam metni için bkz: Coşkun Üçok, Osmanlõ Kanunnâmelerinde İslâm Ceza Hukukuna Aykõrõ Hükümler, AÜHFD, cilt: 4, sayõ: 1�4, 1948, s: 69�72 650 Kanunun tam metni için bkz: Ömer Lutfi Barkan, Kanunlar, s: 124�129 651 Cin-Akgündüz, Türk-İslâm Hukuk Tarihi, s: 139�140 652 Ömer Lutfi Barkan, Osmanlõ Devrinde Akkoyunlu Hükümdarõ Uzun Hasan Bey�e Ait Kanunlar, Türk Tarih Vesikalarõ Dergisi, cilt: 1, sayõ: 2, Ankara, 1941, s: 91�92 653 Faruk Sümer, Akkoyunlular maddesi, DİA, 2/270�274 654 İnalcõk, Kanunnâme maddesi, s: 334 655 Velidedeoğlu, İslâm Ülkelerinde Kanunlaştõrma Hareketleri, s: 567�568
179
Fatih Sultan Mehmed�in Kanunnâmesi her ne kadar kendinden öncekileri tasdik
etmişse de bir adõm daha ileri giderek kendisinden sonrakileri de bununla bağlamak
istemiştir.656 (Bu kanunnâme atam ve dedem kanunudur; evlad-õ kirâmõm neslen
bade neslin bununla âmil olalar.)657 Bu düşünce de muhtemelen, Fatih Sultan
Mehmed�in �İstanbul Fâtihi� olarak, Türk devlet idaresinde büyük işler başaran
hanlarõn bu tarz ebedî kanunlar koyma hakkõnõn kendisinde de olduğu kabulünden
kaynaklanmõştõr.658
ddd- Sultan Süleyman Dönemi Kanunnâmeleri
Osmanlõ İmparatorluğu�nda hukukî alanda yaptõğõ düzenlemeler gerekçe
gösterilerek �Kânûnî� unvanõ ile anõlan Sultan Süleyman�õn 1540-1550�li yõllar
arasõnda meydana getirdiği kanunnâmelerdir. Fatih Sultan Mehmed�in
Kanunnâmesine göre daha sistemli olan bu yasa üç bölümden oluşmaktadõr. Ceza
hukukunu düzenleyen birinci bölüm dört fasõl, malî konularõ düzenleyen ikinci
bölüm yedi fasõl, idare hukukunu ve diğer konularõ düzenleyen üçüncü bölüm de yine
yedi fasõldan müteşekkildir.659
Osmanlõ Devleti�nde Kanûnî�den sonra II. Selim (1566�1574), I. Ahmet
(1603�1617) ve IV. Murat (1623�1640) zamanlarõnda da bir takõm kanunnâmeler
meydana getirilmiş olmakla birlikte bunlar, kendinden önceki kanunnâmelerin gerek
sistem gerekse muhtevâ açõsõndan tekrarõ mâhiyetinde olduğundan660 müstakil olarak
ele almõyoruz.
cc- Kanunlaştõrma Faaliyetinin Medeniyet İle Olan İlişkisi
Osmanlõ İmparatorluğu�nda ortaya çõkan kanunnâmelerin çok büyük bir kõsmõ,
Fâtih, Kânûnî ve II. Selim zamanlarõnda hazõrlanmõştõr. Bu dönemin, Osmanlõ
İmparatorluğu�nun siyasî, idarî ve malî açõdan en mütekâmil dönemi olduğu dikkate
alõndõğõnda, kanunlaştõrma faaliyeti ile bir medeniyetin geldiği en üst nokta arasõnda
doğrudan bir ilişki olduğunu ifade etmek mümkündür. Çalõşmamõz süresince
656 İnalcõk, Türk Devletlerinde Sivil Kanun Geleneği, s: 11 657 Doğan Gün, Kanunnâme-i Sultaniyye, Ankara Üniversitesi SBE, Y.Lisans Tezi, Ankara, 1996, s: 97 658 İnalcõk, Osmanlõ Hukukuna Giriş, s: 113�114 659 Velidedeoğlu, İslâm Ülkelerinde Kanunlaştõrma Hareketleri, s: 568 660 Velidedeoğlu, İslâm Ülkelerinde Kanunlaştõrma Hareketleri, s: 568
180
yaptõğõmõz okumalarõn bizde oluşturduğu genel kanaate göre tarih boyunca ortaya
çõkan istisnasõz bütün büyük kanunlaştõrma faaliyetleri aynõ zamanda o medeniyetin
veya devletin en parlak zamanlarõna tekabül etmektedir. Cengiz Kallek, İslâm İktisat
Düşüncesi Tarihi adlõ eserinde de benzer tespitlerde bulunmakta ve medeniyetlerin
gelişim sürecini 4K formülü ile temellendirmektedir.661 Buna göre medeniyetler
oluşumundan inhitat sürecine kadar geçen zaman zarfõnda dört önemli aşamadan
geçmişlerdir. Bu açõdan Osmanlõ medeniyetini değerlendirecek olursak,
(1K)avram(sal)laştõrma, Osmanlõlarõn XIV. yy.õn ortalarõndan ve özellikle de
XV. yy.dan itibaren kendine has bazõ kavramlarõ geliştirmeleri, civar ülkelerden pek
çok âlimin iltifat görmesi sebebiyle Anadolu�ya gelmeye başlamasõ ve bunlarõn ortak
bir ilim dili oluşturmaya başladõklarõ süreçtir.
(2K)itaplaştõrma, Önceki aşamada üretilen kavramlar kullanõlarak
medeniyetin kendine has eğitim kurumlarõnda okutulacak çeşitli ilimlere mahsus
�konulu temel ders kitaplarõnõn� kaleme alõndõğõ süreçtir.
(3K)urum(sal)laşma, Medeniyetin ilim ve kültür düzeyiyle orantõlõ olarak
kendine has bir yapõ kurmasõ ve bu yapõnõn içinde orijinal müesseselere yer verdiği
süreçtir.
(4K)anunlaştõrma, Siyasî açõdan gücünün zirvesine ulaşan Osmanlõ�nõn bu
gücünü, hukukî birliğini de sağlamak suretiyle sigorta etmeye çalõştõğõ süreçtir.
Kanunlaştõrma sebepleri arasõnda zikrettiğimiz siyasî istikrar ve hukukî istikrar
arasõndaki zorunlu ilişkiyi dikkate aldõğõmõzda Osmanlõ İmparatorluğu da
kendisinden önceki hemen bütün büyük siyasî oluşumlarõn yolundan gitmiş ve siyasî
istikrarõ hukukî istikrarla perçinlemeye çalõşmõştõr.
Kanunlaştõrma, bir medeniyetin geldiği en üst seviyeyi göstermesi bakõmõndan
medeniyetin sanattan kültüre bütün ürünlerine de yansõmõştõr. Bu ikisi arasõndaki
ilişkinin hangisini doğurduğu tam olarak ortaya konulamasa da ikisi arasõnda
doğrudan bir ilişki olduğu açõktõr. Jüstinianus zamanõnda eskisine oranla çok daha
muhteşem bir şekilde inşâ edilen ve Roma İmparatorluğu�nun azametini temsil
ettiğine inanõlan Ayasofya�ya meydan okumak için yapõlan Süleymaniye Camii buna
örnek olarak verilebilir.662 Süleymaniye Camii�nin büyüklüğü, Osmanlõ başkentinde
661 Kallek, İslâm İktisat Düşüncesi Tarihi, s: 29 662 �Osmanlõlar en büyük kanun vâzõlarõndan birisi bulunan Sultan Süleyman�a sahip bulunmakla bîhakkõn iftihar edebilirler. Şarkta Kanûnî garpte Muhteşem namile yadolunan Osmanlõlarõn bu
181
Roma İmparatorluk gücünün sembolü olarak duran İmparator Jüstinyen�in büyük
kilisesi Ayasofya�nõn boyutlarõna denktir. Bu yönüyle Süleymaniye Camii, Osmanlõ
İmparatorluğu�nun evrensel egemenlik telakkisinin mimarî tarzda bütün dünyaya ilan
edilmesidir. Nitekim bu düşünce, Ebüssuûd Efendi tarafõndan kaleme alõnan camii
kapõsõ üzerindeki kitâbede663 de ifade edilmiştir.664
d- Hukukun Uygulanmasõna Yardõmcõ Olan Belgeler
Osmanlõdaki kanunnâme geleneğine uygun olarak hukukun uygulanmasõna
yardõmcõ olan başka bir takõm düzenlemeler de yapõlmõştõr. Aşağõda ele alacağõmõz
şeriyye sicilleri ve sakk mecmualarõ ile fermanlar, adâletnâmeler ve ahidnâmeleri
Osmanlõ devlet geleneğinde ortaya çõkan ve hukuka yardõmcõ mâhiyette olan
düzenlemeler kapsamõnda değerlendirmek mümkündür.
aa- Şeriyye Sicilleri ve Sakk Mecmualarõ
Osmanlõ Devleti�nde kadõ hükümlerini, devlet tarafõndan yayõnlanan ferman,
emir ve kanunlarõ ve resmî kayda geçirilmesi gereken vakõf, hibe, vekâlet ve verâset
gibi konularõ kapsayan resmî belgelere şeriyye sicili (kadõ defteri) denilmektedir.665
Şeriyye sicilleri Osmanlõ toplum hayatõnõ ve yapõsõnõ tanõma konusunda en ayrõntõlõ
bilgileri içeren belgeler konumundadõr.666 Çünkü bu belgelere sadece resmî konularõ
içeren bilgiler değil aynõ zamanda mehir, kõz kaçõrma, evlenme, boşanma, halktan
toplanan vergilerin miktarõ-çeşitleri, mal varlõklarõnõ gösteren tereke kayõtlarõ,
bölgenin demografik yapõsõ ile ilgili bilgiler, bu demografik yapõda savaş, tabiî afet
imparatoru, hukuk tarihinde Jüstinyenin yaptõğõ işin aynini yapmõş ve hukukun ihtiyaçlara ve zaman ile muhite intibaklarõ hususundaki çalõşmalara bizzat riyaset eylemiştir.� Sava Paşa, İslâm Hukuku Nazariyatõ Üzerine Bir Etüd, Ankara, 1955, c: 1, s: 14�den naklen 663 Kitabenin Arapça tam metni için bkz: Cevdet Çulpan, İstanbul Süleymaniye Cami Kitabesi, Kanûnî Armağanõ içinde, Ankara, 1970, s: 291�299 664 �Şark ve Garp Topraklarõnõn Fâtihi / Yüce Allah�õn ve O�nun Muzaffer Ordusunun Yardõmõyla / Dünya Krallõklarõnõn Sahibi / Allah�õn tüm İnsanlar Üzerindeki Gölgesi / Araplarõn ve Farslarõn Sultanlarõnõn Sultanõ / Sultan Kanunlarõnõ Vaz Eden / Osmanlõ Hakanlarõnõn Onuncusu / Sultan oğlu Sultan, Sultan Süleyman Han / Saltanatõnõn Çizgisi Zamanõn Çizgisinin Sonuna Kadar Devam Etsin.� Colin Imber, Şeriattan Kanuna, Ebüssuud ve Osmanlõ�da İslâmi Hukuk, çev: Murteza Bedir, İstanbul, 2004, s: 85�den naklen 665 Ali Duman, Kadõ Defterleri (Şeriyye Sicilleri), Mâhiyetleri, Muhtevalarõ ve İslâm Hukuku Açõsõndan İncelenmelerinin Önemi, Ekev Akademi Dergisi, sayõ: 33, 2007, s: 141, Cin-Akgündüz, Türk-İslâm Hukuk Tarihi, s: 98 666 Fethi Gedikli, Osmanlõ Hukuk Tarihi Kaynağõ Olarak Şeriyye Sicilleri, TALİD, 3/5, 205, s: 190�191, Ortaylõ, Osmanlõ Devletinde Kadõ, s: 65
182
vb. sebeplerle meydana gelen değişimler gibi ekonomik, sosyal ve tarihî pek çok
konuyu ihtiva eden bilgiler de kaydedilmektedir. 667
Sakk mecmualarõ da şeriyye sicillerine benzeyen, mahkemelerde kadõlarõn
verdikleri hükümleri nasõl kayda geçireceklerini ve ilgili kararõ yazarken hangi
esaslara uymak zorunda olduklarõnõ açõklayan belgeler mâhiyetindedir. Sakk
mecmualarõ, bir taraftan kadõnõn herhangi bir mesele hakkõnda vereceği hükmü
bulmasõna yardõmcõ olmakta diğer taraftan da aynõ mesele hakkõnda tüm
mahkemelerin ortak bir hüküm vermesini de sağlamaktadõr. Mahkemelerin sicil
defterlerine kaydedip taraflara verdiği hüccet, ilam, temessük vb. belgelerin yazõlõş
usûlüne de sakk-õ şerî adõ verilmektedir.668
Gerek şeriyye sicillerini gerekse sakk mecmualarõnõ Osmanlõ Devleti�nde
hukukun uygulanmasõna yardõmcõ olan belgeler kapsamõnda değerlendirmek
mümkündür. Bu tür belgeler vasõtasõyla İslâm hukuku devletin resmî hukuk sistemi
olarak uzun yõllar uygulanabilmiştir.
bb- Fermanlar
Divân-õ Hümâyun veya Paşakapõsõ�ndaki divanlarda alõnan kararlara uygun
olarak yazõlan ve üzerinde tuğra bulunan padişah emirlerinin genel adõ olan
fermanlar669 adâletnâmeler ve ahidnâmeler gibi genel mâhiyetteki kanunlara
benzeyen, adaletin ve hukukun tesisinde çok önemli boşluklarõ dolduran yazõlõ
belgelerdir.670
Fermanlar daha ziyade bir bölgeye sefer düzenlenmesi, asker sevki, vergi vb.
gibi doğrudan devlet işlerini ilgilendiren konularõ kapsamõştõr. Osmanlõ Devleti�nde
mülkî işler için kaleme alõnan fermanlar sadrazam tarafõndan, malî işlerle ilgili
konularõ içeren fermanlar defterdar tarafõndan ve dinî işlerle ilgili fermanlar ise
kazasker tarafõndan hazõrlanmõştõr.671
Fermanlar, hukukî açõdan bir kaynak olmamakla birlikte, hukuka yardõmcõ bir
belge hüviyetindedirler. Osmanlõ hukuk sisteminin kanunnâme esasõna dayalõ olmasõ 667 Aynur Geçkil, 141 Numaralõ Gaziantep Şeriyye Sicili, Fõrat Üniversitesi SBE, Y.Lisans Tezi, 2006, s: 4�5 668 Süleyman Kaya, Mahkeme Kayõtlarõnõn Kõlavuzu: Sakk Mecmualarõ, TALİD, 3/5, 2005, s: 379�416 669 Mübâhat Kütükoğlu, Ferman maddesi, DİA, 12/400 670 Akgündüz, Osmanlõ Kanunnâmeleri, s: 93 671 Kütükoğlu, Ferman maddesi, s: 401
183
ve bu kanunnâmelerin de fermanlarla yürürlüğe girmesi sebebiyle, fermanlar
Osmanlõ hukuk sisteminin işleyişinde kanunnâmeler kadar önemli yer işgal etmiştir.
cc- Adâletnâmeler
Adâletnâme, devlet otoritesini temsil edenlerin halka karşõ bu otoriteyi kötüye
kullanmalarõnõ, olağan üstü tedbirlerle yasaklayan umumî mâhiyetteki padişah
fermanõdõr.672
Adâletnâmelerin hukukun uygulanmasõnda doğrudan bir fonksiyonu
olmamakla birlikte, hukukî istikrarõn sağlanmasõna ve hukuk devletinin oluşumuna
çok önemli katkõlarõ olmuştur.673
Adâletnâme, kaynağõ eski İran İmparatorluklarõna kadar uzanan Ortadoğu
devlet ve hükümdar anlayõşõnõn en belirgin özelliklerindendir. Hammurabi
kanunlaştõrmasõnda da belirttiğimiz gibi, Mezopotamya�da kurulan irili ufaklõ pek
çok devlette �adil hükümdar� ülküsü krallarõ, sultanlarõ ve devlet adamlarõnõ adalet
mefhumu üzerinde oldukça titiz davranmaya yöneltmiştir.674 Adaletin yönetimin
temeli olduğu, mülkün küfr üzere devam edebileceği ama zulüm üzerine devam
edemeyeceği şeklindeki genel kabuller, bu coğrafyada krallarõn adalet ilkesinden
sapmadan ülkelerini yönetmelerinde yol gösterici olmuştur. Nitekim bu düşünce
Mezopotamya�da kurulan devletlerin iç yapõlanmasõna da yansõmõş, Dârü�l-adl,
Divân-õ Mezâlim, Divân-õ A�lâ, Teftiş-i Memâlik gibi kurumlar ortaya çõkmõştõr.
Sâsânî İmparatorluğu�ndaki bu kurumlarõn yardõmõyla her ayõn ilk haftasõnda halktan
her hangi bir kimse, hükümdarõn başkanlõğõnda toplanan yüksek divana çõkarak
şikâyetini doğrudan krala iletebilmiştir. İslâm devletlerinde de hükümdarõn bizzat
başkanlõk ettiği ve halkõn şikâyetlerini dinleyip hüküm verdiği yapõlar oluşmuştur.
672 Halil İnalcõk, Adâletnâme maddesi, DİA, 1/346 673 �Hukuk devleti� kavramõ modern anlamda XVIII. yy. da Almanya�da ortaya çõkan bir kavramdõr ve üzerinde çokça tartõşmalar yapõlmõştõr. Biz burada Osmanlõ�da adaletnâmeler vb. yolla hukuk devleti ilkesinin gerçekleştirilmesini, �devletin bireyin haklarõnõ korumasõ� ve �yasanõn egemenliği altõnda bulunan devlet� anlamõnda kullanõyoruz. Hukuk Devleti düşüncesinin Osmanlõ�daki tezahürleri için bkz: Nevin Ünal Özkorkut, Hukuk Devleti Düşüncesinin Osmanlõ Devlet Yapõsõna Etkisi, AÜSBE, Ankara, Doktora Tezi, 2000. Özkorkut tezinde hukuk devleti düşüncesinin XIX. yy. a kadar Osmanlõ�da mevcut olmadõğõnõ, Tanzimat�tan sonra gelişen bir takõm hukukî faaliyetlerle hukuk devleti ilkesinin Osmanlõ�ya girdiğini ifade etmektedir (s: 165�168). Kanaatimizce tezde XIX. yy.�õn aydõnlanma çağõnda ortaya çõkan bir kavramõn birebir karşõlõğõnõn Osmanlõ hukuk sisteminde aranmasõ Özkorkut�u bu sonuca götürmüştür. 674 A.K.S. Lambton, Justice in the Medival Persian Theory of Kingship, Studia Islamica, sayõ: 17, 1962, s: 93
184
Osmanlõ Devleti�nde de kuruluşundan inhitatõna kadar aynõ gelenek devam etmiş,
padişahlar halkõn özellikle idarî kadrolarla ilgili şikâyetlerini dikkate almõşlardõr.
Vergi tahsildarlarõnõn haksõz işlemleri, valilerin halka karşõ hukuka aykõrõ
muameleleri, angarya iş yüklemeleri ve kadõlarõn yaptõklarõ haksõzlõklar bu
şikâyetlerin ana konularõnõ oluşturmuştur.675 İnsanlõk siyasî tarihinin XX. yy.a kadar
daha ziyade imparatorluk ve derebeyliklerden teşekkül etmesi yüzyõllar boyunca bu
tarz şikâyetlerin her toplumda ve her zaman diliminde ortaya çõkmasõna da sebep
olmuştur. Adâletnâme uygulamasõ ile bu tip şikâyetlerin asgari boyutlara inmesi
sağlanmõş, özellikle idarî kadronun keyfî uygulamalarla halka zulmetmesinin önüne
geçilmiştir. Adâletnâmeler muhteva bakõmõndan kanunlarõn teyidi niteliğini
taşõmakla birlikte bazen yeni kanunlarõ da ihtiva etmişlerdir. Genel mâhiyette emirler
olmalarõ ve bu genel emirlerin de idare ve idarecilere hitap etmesi sebebiyle kamu
hukukunu ilgilendirmiş ve özel hukuk sahasõna girmemişlerdir. Adaletnâmeler,
özellikle devletin siyasî ve askerî açõdan zayõfladõğõ dönemlerde halkõn şikâyetlerinin
merkezî yönetime birebir yansõtõlmasõ ve gerekli tedbirlerin alõnmasõ noktasõnda çok
önemli fonksiyon üstlenmişlerdir.676
dd- Ahidnâmeler
Ahidnâme, hükümdarlarõn emriyle bazõ devlet, zümre ve şahõslara özel haklar
tanõnmak üzere hazõrlanan belgelere verilen genel addõr.677 Ahidnâmeleri de
adâletnâme, ferman, şeriyye sicilleri ve sakk mecmualarõ gibi doğrudan hukuk
kaynağõ olan belgelerden ziyade hukukî istikrarõ ve uygulama birliğini sağlamaya
yönelik belgeler kapsamõnda değerlendirmek mümkündür.
Ahidnâmeler, konusu itibariyle devlet başkanõnõn çeşitli kademelerdeki yönetici
ve memurlarla ilgili olarak düzenlenen tayin kararlarõnõ, her hangi bir konuda yazõlõ
emirlerini, bazõ şahõs veya gruplara tanõnan hak ve imtiyazlarõ ve yabancõ devletlerle
yapõlan anlaşmalarõ konu edinmişlerdir. Osmanlõ uygulamasõnda ise daha ziyade
yabancõ devletlere tanõnan ticari ayrõcalõklarõ veya sulh anlaşmalarõnõ
kapsamõşlardõr.678
675 Halil İnalcõk, Osmanlõ�da Devlet, Hukuk ve Adâlet, Adaletnâmeler, İstanbul, 2000, s: 75�76 676 İnalcõk, Adâletnâme maddesi, s: 346�347, İnalcõk, �Adaletnameler�, Belgeler, 1965, cilt: II, sayõ: 3�4, s: 49�145 677 Mübahat S. Kütükoğlu, Ahidnâme maddesi, DİA, 1/535 678 Akgündüz, Osmanlõ Kanunnâmeleri, s: 166�167
185
İslâm tarihinde ortaya çõkan ilk ahidnâme örnekleri arasõnda, Hz. Peygamber�in
Yemen�e vali olarak gönderdiği Muaz b. Cebel ve Amr b. Hazm�a, Hz. Ebû Bekir�in
irtidad edenlere karşõ gönderdiği ordu kumandanlarõna, Hz. Ömer�in kazâ işlerine
tayin ettiği Ebû Musa el- Eşari�ye ve Hz. Ali�nin Mõsõr�a vali tayin ettiği Eşter en-
Nehâi�ye gönderdiği ahidnâmeler zikredilebilir. İslâm devletinin Hulefâ-i Râşidîn
döneminde genişleyen sõnõrlarõyla birlikte fethedilen bölgelerdeki gayr-i müslim
halklara verilen birçok ahidnâme de yine ilk dönem örnekleri arasõnda yer
almaktadõr.679
Ahidnâmeler, Osmanlõ Devleti uygulamasõnda genelde üç çeşit olarak ortaya
çõkmõştõr. Birincisi; diplomatik yönü bulunan ahidnâmelerdir ki, Osmanlõ Devleti�nin
sulh anlaşmasõ yaptõğõ ülkeleri kapsamaktadõr. Buna göre devlet, bir takõm esaslar
çerçevesinde bir ülkeyle sulh anlaşmasõ yapmõş ve anlaşma şartlarõ çerçevesinde o
ülke ile diplomatik ve ticari ilişkiler kurulmuştur. İkincisi; özel hukuku ilgilendiren
ahidnâmelerdir ki bunlar da esas itibariyle Osmanlõ Devleti ile ticaret yapan ve
Osmanlõ topraklarõnda oturan müste�minleri kapsamõştõr. Buna göre devlet,
müste�minlere kanun önünde bazõ haklar tanõmõştõr. Bu haklar çerçevesinde,
mallarõndan haraç alõnmayacağõ ve mallarõnõn yağmadan korunacağõ, herhangi bir
zarar durumunda zararlarõnõn tazmin edileceği, giyim ve kõyafetlerinde özgür
olacaklarõ, hiçbir şekilde haneye tecavüz edilmeyeceği, öldüğünde mallarõnõn ancak
varislerine kalacağõ ve ticari anlaşmazlõklarõn kadõ önünde görülmekle birlikte,
tercüman bulundurulacağõ ve gayr-i müslimlerin bu konuda şahitliklerinin kabul
edileceği gibi esaslar belirlenmiştir. Üçüncüsü de; ticari konularõ içeren
ahidnâmelerdir. Bu da genel olarak yabancõ gemilerin Osmanlõ karasularõndan ve
limanlarõndan istifadelerini sağlayan ve ülke içindeki ticari faaliyetlerini kapsayan
ahidnâmelerdir.680
Ahidnâmeler, özellikle yabancõlarõn hukukunu tanzim etmesi itibariyle İslâm ve
Osmanlõ hukuk sisteminde kanun önünde eşitlik ile hukukî güven ve istikrarõn bir
göstergesi niteliğini taşõyan resmî belgelerdir.
679 Kütükoğlu, Ahidnâme maddesi, s: 536 680 Kütükoğlu, Ahidnâme maddesi, s: 535�540
186
e- Hukukî Merkezileşme Açõsõndan Resmî Mezhep Uygulamasõ
Hz. Peygamber�in mutlak otorite olduğu ilk dönemlerde içtihat vahyin
şemsiyesi altõnda bizzat Hz. Peygamber tarafõndan yapõlmõştõr. Hz. Peygamber�in
vefâtõyla bu imkan sona ermiş, genişleyen İslâm coğrafyasõyla içtihadî meselelerin
sayõsõnda da büyük bir artõş meydana gelmiştir. Sahabenin İslâm dünyasõnõn çeşitli
yerlerine dağõlmalarõ ve bulunduklarõ yerlerde halkõ irşad vazifesine başlamalarõyla
birlikte bu sahabelerin etrafõnda bir ilim halkasõ meydana gelmiştir. Bu ilim
meclislerinde elde edilen bilgilerin farklõ yorumlanmasõyla da İslâm dünyasõnõn dört
bir tarafõnda çeşitli ihtilaflar ortaya çõkmaya başlamõştõr. Bu ihtilaflar, rivayetlerin ve
rey içtihatlarõnõn farklõ değerlendirilmesinden kaynaklanmõştõr. Bu yorum
farklõlõklarõ Hicri I. ve II. yy.larda Ehl-i Hicaz ve Ehl-i Irak şeklinde bir ekolleşmenin
ortaya çõkmasõna sebep olmuş bu da ilerleyen zamanda mezheplerin doğuşuna yol
açmõştõr.
Hicri II. yy.õn ortalarõndan itibaren fõkõh kavramlarõ ve meseleleri hakkõnda
kapsamlõ çalõşmalar yürüten Ebû Hanîfe, Süfyân es-Sevrî, Leys b. Sa�d,
Abdurrahman b. Amr el-Evzâi, Mâlik b. Enes, Muhammed b. İdris eş-Şafiî, Ahmed
b. Hanbel, Dâvud ez-Zâhiri, Ebû Sevr ve Muhammed b. Cerîr et-Taberî gibi fakihler
etrafõnda oluşan ilim halkalarõ bu âlimlerin görüşlerinin yayõlmasõna ve İslâm
dünyasõnda tanõnmalarõna yol açmõştõr. Zaman içinde bu âlimlerin fõkhî birikimleri
öğrencileri tarafõndan sistemleştirilerek ekolleşmeye başlamõş ve İslâm dünyasõnda
da mezhepleşme süreci başlamõştõr. Daha sonralarõ mezhepler İslâm dünyasõnõn
tamamõnda kurumsallaşmõş ve dört büyük mezhep İslâm coğrafyasõna hâkim
olmuştur.
İslâm hukukunun içtihat hukuku olarak gelişimini sürdürmesinin tabiî sonucu
olarak İslâm dünyasõnda çok farklõ içtihatlar ortaya çõkmõş, bu farklõlõk bazen
mezhep içinde bile ciddi boyutlara ulaşmõştõr. Genişleyen İslâm coğrafyasõnõn çeşitli
bölgelerinde farklõ içtihatlarõn ortaya çõkmasõnõn hukuk anarşisinin doğmasõna sebep
olacağõndan endişelenen devlet adamlarõ ve ulema, buna bir çözüm olmasõ
düşüncesiyle resmî mezhep uygulamasõna geçmişlerdir. Bu yönde ilk endişe
duyanlardan biri Emevîler döneminin Basra valisi Humeyd et-Tavîl�dir. Dönemin
halifesi Ömer b. Abdülaziz�e yazdõğõ mektubunda farklõ hükümlerin ortaya bir hukuk
kargaşasõ çõkardõğõndan bahisle yargõ birliğinin sağlanmasõnõ teklif etmiş, Halife de
187
görüş ayrõlõklarõnõn bulunmasõnõ normal karşõlamakla birlikte yönetimi altõndaki
eyaletlere mektuplar göndererek o bölgedeki fakihlerin ittifak ettiği hükümlere göre
karar verilmesini emretmiştir. Bu sayede en azõndan şâz görüşler terk edilerek asgarî
düzeyde de olsa hukukî istikrar sağlanmaya çalõşõlmõştõr.681
Farklõ hükümlerin ortaya çõkardõğõ hukuk kargaşasõnõ önleme amacõna yönelik
ilk ciddi adõm, İbn Mukaffa�nõn Ebû Cafer el-Mansûr�a içtihatlarõn devlet eliyle
derlenmesi ve tüm ülkede uygulanma zorunluluğu getirilerek hukukî birliğin
sağlanmasõ yönündeki teklifidir.682 Halife bu teklife sõcak bakmõş, bu işi de İmam
Mâlik�e tevdi etmiştir.683
İmam Mâlik�in, tek bir içtihadõn tüm ülkede devlet eliyle zorla uygulanmasõnõn
İslâm hukukunun ruhuna ters düşeceğini belirterek bu teklife yanaşmamasõ İbn
Mukaffâ�nõn düşüncesinin fiiliyata geçmesine engel olmuştur.684
Hukukî istikrarõn sağlanmasõ yönünde her geçen gün artan ihtiyaç, Abbasîler
döneminde Ebû Yûsuf�un başkadõ olarak atanmasõyla yeni bir merhale kazanmõştõr.
Dönemin önde gelen fõkõh otoritelerinden Ebû Yûsuf, bu amaçla Kitabü�l-Harâc adlõ
eserini kaleme almõş ve devletin malî konularõnda asgarî müşterekliği sağlamayõ
hedeflemiştir.685 Başkadõ unvanõyla, İslâm coğrafyasõnõn dört bir tarafõnda görev
yapacak hâkimleri en güzide öğrencileri arasõndan seçmiş, bu sayede yargõ birliğini
kõsmen de olsa sağlamaya çalõşmõştõr.686
Ebû Yûsuf�un bu uygulamasõ bir teamül haline gelmiş ve İslâm dünyasõnda
hukukî istikrarõ sağlamanõn en kolay yolunun, devletin bir mezhebi tervîc etmesi
(benimseyip desteklemesi) olduğu görülmüştür.
Bu durum, mezheplerin gelişim seyrini de etkilemiş, zaman içinde makam ve
mevkilerin tek bir mezhep mensuplarõna verilmesi kimi mezheplerin ön plana
çõkmasõna sebep olmuştur. Bu bakõmdan, İslâm dünyasõnda doğuda Hanefî,
Endülüs�te de Mâlikî mezhebi olmak üzere iki mezhep, devlet desteğiyle daha hõzlõ
yayõlma imkânõnõ bulmuştur.687 Nitekim kadõlkudat uygulamasõnõn Mâlikî
mezhebindeki karşõlõğõnõ ifade eden kâdõ�l-cemaâ uygulamasõ da Mâlikî fõkhõnõn 681 Ferhat Koca, Mezhep maddesi, DİA, 29/538 682 İbnu�l- Mukaffa, İslâm Siyaset Üslubu, s: 113�114 683 Ebu Zehra, İmam Malik, s: 214 684 Ebu Zehra, İmam Malik, s: 218 685 Kallek, İslâm İktisat Düşüncesi Tarihi, s: 70 686 Zuhayli, Târîhü�l-Kadâ fi�l-İslâm, s: 274 687 Ali Bakkal, İslâm Fõkõh Mezhepleri, İstanbul, 2007, s: 118
188
yaygõn olduğu Endülüs gibi bölgelerde hukukî istikrarõ sağlamak için
oluşturulmuştur.688
Moğol İstilasõnõn İslâm dünyasõnda meydana getirdiği travma, halkõ
muhafazakarlõğa itmiş, İslâm toplumu çareyi tek mezhebe bağlanmakta bulmuştur.689
Esasen, tarihin hemen her döneminde ayrõşmalar entelektüel düzeyde başlamasõna
rağmen, halk genelde istikrardan yana tavõr koymuş ve mümkün mertebe eldekini
muhafaza etmeye çalõşmõştõr. Aynõ durum İslâm hukuk tarihî için de geçerlidir.
Mezhepler arasõndaki �çoğu zaman gereksiz- tartõşmalardan uzak durmak isteyen
toplum, devletin istikrar adõna bir mezhebi ön plana çõkarmasõna soğuk bakmamõş,
bu da bu uygulamanõn toplumsal dayanağõnõ sağlamõştõr.
Kanunlaştõrma olgusunun hukukun gelişimine engel olduğu, hukukî tefekkürü
öldürdüğü, içtihadõ sõnõrlandõrdõğõ şeklindeki aleyhte görüşleri tezimizin birinci
bölümünde ele almõştõk. Aynõ durum İslâm hukuku için de kõsmen geçerli olmuş, bir
mezhebin müesses otorite tarafõndan himaye ve destek görmesinin İslâm hukukunun
gelişim seyrine çeşitli derecede etkileri olmuştur. Mezheplerin bir kurum olarak
teşekkülü ve resmî mezhep uygulamasõnõn hukukî istikrarõ sağlamaya katkõlarõ
olmakla birlikte bu durum diğer taraftan içtihat faaliyetinin pasif hale gelmesine ve
mezhepler arasõnda olmasõ gereken tatlõ rekabetin de son bulmasõna neden olmuştur.
Bu da hukukî tefekkürün ölmesine ve İslâm dünyasõnda �taklit�in kök salmasõna yol
açmõştõr.690
Birbirinden kesin sõnõrlarla ayõrmak mümkün olmamakla birlikte genellikle
Abbasîler, Selçuklular ve Osmanlõlarda Hanefî mezhebinin691 Endülüs Emevîlerinde
ise Mâlikî mezhebinin hâkim mezhep olduğu kabul edilmektedir.692
İslâm dünyasõnda yaygõn bu dört mezhepten Hanefî mezhebinin �devlet desteği
bir kenara bõrakõlõrsa- günün şartlarõna adaptasyon konusunda daha esnek bir yapõda
olmasõ mezhebin İslâm dünyasõndaki gelişimini de olumlu etkilemiş ve İslâm
hukukundaki kanunlaştõrma örnekleri daha ziyade Hanefî mezhebi eksenli olmuştur.
688 Delfina Serrano, Legal Practise in an Andalusi Maghribi Source From The Twelfth Century Ce: The Madhab Al-Hukkam Fi Nawazil Al-Ahkam, Islamic Law and Society, 7/2, 2000, s: 188 689 Murteza Bedir, Fõkõh-Mezhep-Sünnet, İstanbul, 2004, s: 211 690 Muhammed Zeki Abdülber, Taknînü�l-Fõkhi�l-İslâmî, Cenevre, 1985, 7�12 691 Ali Bardakoğlu, Hanefî mezhebi maddesi, DİA, 16/6 692 Eyüp Said Kaya, Mâlikî mezhebi maddesi, DİA, 27/522
189
Mezhepleşme sürecinin hukukî istikrarla ilişkisi bağlamõnda ortaya çõkan bir
diğer olgu da �esahh-õ akvâl� kavramõdõr.693 Mezhep içindeki içtihatlar arasõndan,
mezhebin özüne en uygun ve en doğru olanõnõ tespit edip bu görüşle amel edilmesini
ifade eden esahh-õ akvâl kavramõ, özellikle mezhep içinde serdedilen görüşlerde
sistemli ve tutarlõ bir bütünlük oluşturma ihtiyacõndan kaynaklanmõş ve hukukî
istikrarõn ön plana çõkmaya başladõğõ zamanlarda önem kazanmõştõr.694 Mezhep
içinde uygulamaya esas olacak en kuvvetli görüşün seçilmesi, hukukî birliğin
sağlanmasõnõn bir diğer adõmõ olarak görülmüş, bu sayede keyfî hüküm ve hukukî
karõşõklõğõn önüne geçilmeye çalõşõlmõştõr.695
Esahh-õ akvâl uygulamasõ ile bir taraftan İslâm hukukunun içtihat hukuku
olduğu göz önünde bulundurularak mezhep içinde ortaya çõkan görüşler hiyerarşik
bir sõralamaya tâbî tutulmuş, böylece mezhep içindeki bütün görüşler belirli bir
sistem dâhilinde meşru kabul edilmiş, öte yandan bu görüşlerin gelişi güzel bir
şekilde kullanõlmasõnõn önüne geçilerek, içtihat hukukunun ortaya çõkaracağõ
muhtemel karõşõklõklar da engellenmiştir.
İslâm hukukunda içtihat çeşitliliği ve zenginliğinin, kanun hukukunun temel
özelliklerinden olan kendi içinde tutarlõlõk ve dengeli bir hukuk sistemi olma gibi
unsurlara aykõrõ olduğunu ilk etapta düşünmek mümkündür. Ancak, içtihat
serbestliğine ve çeşitliliğine rağmen esahh-õ akvâl uygulamasõ adeta sistemin
sigortasõ konumunda olmuş ve mezhep kendi içinde iç tutarlõlõğõnõ sağlamõştõr.
Nitekim bu düşünce XIX. yy.a kadar etkisini sürdürmüş ve Mecelle ile ilgili
çalõşmalara başkanlõk yapan Ahmet Cevdet Paşa, Kitâbü�l-Havâle�nin hazõrlanmasõ
sõrasõnda (692.maddede), Hanefî mezhebinin bir diğer hukukçusu Züfer b. Hüzeyl�in
görüşlerine başvurduğu � diğer bir ifadeyle esahh-õ akvâl�in dõşõna çõktõğõndan
dolayõ- için başta Şeyhülislâm Hasan Fehmi Efendi olmak üzere dönemin
muhafazakar âlimleri tarafõndan şiddetle eleştirilmiştir. Cevdet Paşa�nõn görevden
alõnmasõ sebepleri arasõnda bunun da etkili olduğu zikredilmektedir.696
Mezhep içinde belirli bir takõm kriterlere göre hüküm istinbâtõnda izlenecek
silsileyi belirlemek üzere bir sõralamanõn oluşmasõ da hukukî istikrar düşüncesinin
693 Aydõn, İslâm- Osmanlõ Aile Hukuku, s: 73 694 Beşir Gözübenli, Türk Hukuk Tarihindeki Kanunlaştõrma Faaliyetleri ve Mecelle, Ahmed Cevdet Paşa Sempozyumu, Bildiriler, s: 285�286 695 Talip Türcan, Hukukî Merkezileşme ve Fõkõh, İslâmiyât, 8/1, 2005, s: 137 696 M.Akif Aydõn, Mecelle maddesi, DİA, 28/233
190
bir başka boyutudur. Buna göre mezhep içindeki durumlarõ dikkate alõnarak
fukahanõn, şeriatta müçtehit, mezhepte müçtehit, meselede müçtehit, tahrîc ashabõ,
tercîh ashabõ, temyîz ashabõ gibi gruplara ayrõlmasõ mezhep içinde istidlâle belirli bir
disiplin kazandõrma amacõna yöneliktir.697
Hukukî istikrarõ sağlama aracõ olarak resmî mezhep uygulamasõ İslâm
dünyasõnda Osmanlõ Devleti�ne kadar resmiyet kazanmamõştõr.698 Osmanlõ
Devleti�ne kadar uygulama daha ziyade, bir mezhebe mensup âlimlerin resmî
görevlere atamada öncelik kazanmasõ, bu âlimlerin devlet katõnda taltif görmeleri ve
genel bütçeden ayrõlan ödeneklerde o mezhebin medreselerine daha cömert
davranõlmasõ gibi doğrudan değil dolaylõ yoldan bir mezhebin ön plana çõkarõlmasõ
şeklinde olmuştur.
Osmanlõlardaki resmî mezhep uygulamasõ daha ziyade ilk dönemler için değil
sonraki dönemler için geçerli bir durumdur. Örneğin; XV. yy. Bursa Şeriyye
Sicilleri�nden yapõlan bir tespite göre Bursa�da bulunan Şafiî kadõ yalnõz Bursa�dan
değil, bütün Batõ Anadolu�dan kendisine yapõlan müracaatlarda davayõ Şafiî
mezhebine göre çözmekte, Hanefî kadõlarõ da bunlarõ tasdik etmektedir.699 Ancak
XVI. yy.õn ortalarõndan itibaren kadõ beratlarõnda ve müftü menşurlarõnda kazâ ve
fetvanõn Hanefî mezhebine göre verileceği tasrîh edilerek resmi mezhep
uygulamasõna geçilmiştir. Artõk kadõ beratlarõnda ��Eimme-i Hanefiyyeden
muhtelefun fîha olan mesâili kemâ yenbeğî tetebbu� edüp esahh-õ akvâl-i bulup
ânõnla amel eyleye� şeklinde yer alan ifade700 ile kadõlarõn uygulamaya esas olacak
hükümleri Hanefî mezhebinin en muteber görüşlerinden almasõ emredilmiş, diğer
taraftan da Ebüssuûd Efendi�nin Maruzât�õnda yer alan bir fetvada �Bu diyarda Şafiî
kavliyle amel etmek yasaktõr�701 şeklinde resmen Hanefî mezhebi dõşõndaki diğer
mezheplerin uygulamada esas olamayacağõ belirtilmiştir. Esasen, Osmanlõ
Devleti�nde Hanefî mezhebinin güç kazanmasõ yaygõn kanaatin aksine XVI. yy.
sonrasõna değil bu tarihten çok daha öncelere diğer bir ifadeyle klasik döneme
dayanmaktadõr. Çünkü Türklerin İslâmla müşerref olmalarõnõn daha ziyade Mâturidî-
697 Eyüp Said Kaya, Mezheplerin Teşekkülünden Sonra Fõkhî İstidlal, MÜSBE, Doktora Tezi, 2001, s: 29�42 698 Aydõn, İslâm- Osmanlõ Aile Hukuku, s: 60�64 699 Cici, Osmanlõ Dönemi İslâm Hukuku Çalõşmalarõ, s: 291 700 Aydõn, İslâm Hukukunun Osmanlõ Devleti�nde Kanun Hukukuna Doğru Geçirdiği Evrim, s: 16 701 Aydõn, İslâm Hukukunun Osmanlõ Devleti�nde Kanun Hukukuna Doğru Geçirdiği Evrim, s: 16
191
Hanefî doktrini ekseninde olmasõ Hanefîliğin genelde Türklerde özelde ise
Osmanlõda hâkim mezhep konumunda olmasõ sonucunu doğurmuştur. Nitekim velâ
konusunda yaygõn kanaatin aksine görüş serdeden Molla Hüsrev, çağdaşlarõ Hõzõr
Şâh Menteşevî ile Molla Gürânî tarafõndan şiddetle eleştirilmiştir.702 Hanefî
mezhebine sõkõ sõkõya bağõlõlõk klasik dönemlerde ortaya çõkmakla birlikte aradaki
fark XVI. yy. sonrasõnda bu uygulamanõn resmiyet kazanmasõdõr. Bu düşüncenin
doğal sonucu olarak da Osmanlõ âlimleri genel olarak içtihada karşõ olumsuz bir
yaklaşõmõ benimsemiş; olumlu bakanlar ise içtihadõn gerekli olduğunu açõk bir
şekilde değil, dolaylõ olarak ifade etmeye çalõşmõşlardõr. 703
Resmî mezhep uygulamasõnõn sõkõ bir şekilde uygulandõğõ Osmanlõ Devleti�nin
böyle bir yola başvurmasõnõn -hukukî istikrar dõşõnda- muhtemel başka sebepleri de
bulunmaktadõr.
XVI. yy.da İslâm dünyasõnõn iki büyük devleti Sünnî düşünceyi temsil eden
Osmanlõ Devleti ile Şiî düşünceyi temsil eden Safevi Devletidir. Bu iki devlet
arasõnda amansõz süren mücadeleler sõrasõnda gerek Şah İsmail�in gerekse ondan
sonra tahta çõkan Şah Tahmasb�õn Anadolu�ya gönderdiği misyoner ajanlar (dâîler)
vasõtasõyla Osmanlõ toplumunun dinî, siyasî ve sosyal yapõsõnõ bozacak bazõ
faaliyetlerde bulunmalarõ ve özellikle de Kanûnî döneminde yerleşmiş dinî anlayõşa
aykõrõ bazõ cereyanlarõn benzer yönde gayretleri Osmanlõ Devleti�ni daha konservatif,
daha muhafazakâr bir yapõya büründürmüş olabilir. Devlet, kendini koruma
refleksiyle içe kapanmõş bunun sonucu olarak da içtihat hukukundan kanun
hukukuna doğru bir dönüşüm yaşanmõştõr. 704
Resmî mezhep uygulamasõna geçilmesinin bir diğer muhtemel sebebi de
Osmanlõ Devleti�nin fetih politikalarõ ile ilgilidir. Osmanlõ Devleti XVI. yy.a kadar
batõya diğer bir ifadeyle İslâm dininin hâkim olmadõğõ Balkanlar, Rumeli ve
Avrupa�ya doğru genişleyen bir fetih politikasõ izlemiştir. Halkõ gayr-i müslim olan
bu bölgelerin, İslâm dinini Osmanlõ vasõtasõyla tanõmalarõyla herhangi bir sorun
ortaya çõkmamõştõr. Ancak, Osmanlõ Devleti�nin doğuya diğer bir ifadeyle halkõ
Müslüman olan ve Hanefî mezhebi dõşõndaki diğer mezheplere de bağlõ olan
bölgelere özellikle Yavuz Sultan Selim zamanõnda başlayan fetihlerle yönelmesi ve
702 Recep Cici, Osmanlõ Klasik Dönemi Fõkõh Kitaplarõ, TALİD, 3/5, 2005, s: 244 703 Cici, Osmanlõ Klasik Dönemi Fõkõh Kitaplarõ, s: 244 704 Aydõn, İslâm Hukukunun Osmanlõ Devleti�nde Kanun Hukukuna Doğru Geçirdiği Evrim, s: 17
192
buralarõn İmparatorluk bünyesine katõlmasõyla Osmanlõ�da hukukî istikrar düşüncesi
ağõr basmõş ve tek mezhep uygulamasõna geçilmiş olabilir.
Padişahõn belirli bir hukukî yoruma destek vermesiyle Hanefî mezhebindeki
kuvvetli ve zayõf görüşler içinden farklõ tercihlerin, ulema arasõnda hoşnutsuzluk
yaratmadan kabullenilmesi ve kural kargaşasõ doğurmadan uygulanmak istenmesi de
resmî mezhep uygulamasõna geçilmesinin sebeplerinden biri olarak kabul
edilmektedir. Para vakõflarõ ile ilgili tartõşmalar bunun en açõk örneklerindendir.705
Resmî mezhep uygulamasõ Osmanlõ İmparatorluğu�nun bütününü kapsayacak
şekilde uygulanmamõştõr. Bu uygulama daha ziyade Anadolu, Rumeli ve Balkanlarõ
kapsamõş, Mekke, Medine, Halep, Kudüs ve Kahire gibi ahâlisinin önemli bir kõsmõ
Hanefî mezhebi dõşõndaki mezheplere mensup olan yerler bu kapsamõn dõşõnda
tutulmuştur. Bununla birlikte resmiyette Hanefî başkadõ ile müftü atanmõş, bu
ikisinin başkanlõğõnda diğer mezheplerden de kadõ ve müftüler tayin edilerek mezhep
mensuplarõna özellikle hususî hukuk sahasõndaki ihtilaflarõn kendi mezheplerine göre
çözülmesi ve cevaplandõrõlmasõ imkânõ verilmiştir.706
Bazõ İslâm hukukçularõ, İslâm dünyasõnda içtihat hareketinin sona ermesinde
Osmanlõ�daki resmî mezhep uygulamasõnõn etkili olduğunu iddia etmektedirler. Bu
düşünceye göre, Türkler savaşçõ özellikleri sebebiyle, askerî dehalarõnõ sahip
olduklarõ en büyük servet olarak görmüşler ve savaş alanõndaki başarõlarõnõ ilmî ve
kültürel alanlara taşõyamamõşlardõr. Üstelik Hanefî mezhebini uygulamaya esas kabul
etmekle, diğer mezhepleri dõşlamõşlardõr. Bu durum ise İslâm dünyasõnda taklidin
kök salmasõna neden olmuştur.707 Kanaatimizce bu tarz değerlendirmeler tarafgil
yaklaşõmdan kaynaklanmakta ve tarihî gerçeklerle uyuşmamaktadõr. Osmanlõ
Devleti, altõ yüz yõllõk bir sürede İslâm dinine büyük hizmetleri geçen ve İslâm
medeniyetinin gelişimine çok büyük katkõlarõ olan bir devlettir. Ayrõca, Osmanlõ
dönemi uygulamalarõnõ kutsamamakla birlikte, resmî mezhep düşüncesi hukukî
istikrar ve uygulama birliğini sağlamanõn zorunlu sonucu olarak doğmuş tarihî bir
olgudur ve başlangõcõ da İslâm dünyasõnda içtihat düşüncesinin ivme kaybettiği bir
dönemden (Hicri X.yy) çok sonralarõna dayanmaktadõr. Ayrõca yukarõda da
705 Aydõn, İslâm Hukukunun Osmanlõ Devleti�nde Kanun Hukukuna Doğru Geçirdiği Evrim, s: 17�18 706 Bakkal, İslâm Fõkõh Mezhepleri, s: 77, Carlo Nallino, İslâm Hukuku, çev: Akif Erginay, AÜHFD, c: 11, sayõ: 1�2, 1954, s: 551 707 Taha Cabir Alvânî, Fõkõhta Kriz ve İctihad Metodolojisi, çev: Menderes Gürkan, İslâm Hukuku Araştõrmalarõ Dergisi, 7/2006, s: 129�130
193
belirttiğimiz gibi resmî mezhep uygulamasõ, Osmanlõ Devleti ile başlamõş bir
uygulama değildir. Örneğin, Endülüs�te de kâdõ-cemâa gibi bir takõm idarî görevler
Mâlikî mezhebine mensup kişilere verilmiştir. Esasen, bölgede ilk başlarda Hanefî
mezhebinin ağõrlõğõ bulunmaktayken, hukukî istikrar ve uygulama birliği ile
Mâlikîlik resmî mezhep olarak tervîc edilmiş ve ibre Hanefî mezhebinden Mâlikî
mezhebine dönmüştür.708 Ancak, o güne kadar İslâm devletlerinde resmî olarak
uygulanmayan de facto durum, Osmanlõ uygulamasõnda de jure nitelik kazanmõştõr.
Osmanlõ�nõn resmî mezhep konusunda diğer İslâm devletlerinden ayrõldõğõ nokta da
burasõdõr. Bu uygulamanõn olumsuz bir takõm sonuçlarõnõ sadece Osmanlõ�ya mâl
etmek de tarihi gerçeklerle uyuşmamaktadõr. Gerek resmî mezhep uygulamasõnõn
gerekse uygulamaya esas bazõ eserlerin ön plana çõkarõlmasõnõn olumlu ve olumsuz
birçok sonucu bulunmaktadõr. Tek mezhebe bağlõ kalma prensibi daha yumuşak bir
şekilde tatbik edilmiş olsaydõ bu durum hukukun gelişmesine muhtemelen daha
olumlu yansõrdõ.709 Ancak bu olumlu veya olumsuz yönleri o günün şartlarõ
çerçevesinde ele almak durumundayõz. Aksi takdirde günümüzün değer yargõlarõyla
geçmişi değerlendirmek bizlere çok da sağlõklõ neticeler vermeyecektir. Resmî
mezhep uygulamasõ da esas olarak İslâm hukukunun Osmanlõ topraklarõnda daha iyi
bir şekilde uygulanmasõ amacõyla ortaya çõkmõş tarihî bir olgudur.
Batõdaki hukukî istikrarõn kanunlaştõrma ile sağlanmasõ anlayõşõna karşõlõk,
İslâm dünyasõ bu sorunu çok erken tarihlerde resmî mezhep uygulamasõyla aşmaya
çalõşmõştõr.
2- Tanzimat Sonrasõ Kanunlaştõrma Faaliyetleri
Tanzimat dönemi her alanda batõlõ kurum ve kavramlarõn Osmanlõ Devleti�ne
giriş yapmaya başladõğõ ve belirli bir ölçüde de olsa etkilediği bir dönemdir.
Tanzimat döneminde batõ ile kurulan askerî ve siyasî ittifaklar Osmanlõ hukuk
düşüncesini de etkilemiş özellikle Fransa ile kurulan yakõn ilişkiler bazõ kanun
düzenlemelerinin Osmanlõ tarafõndan benimsenmesi sonucunu doğurmuştur. Osmanlõ
Dönemi Resepsiyonlarõ konu başlõğõ altõnda da ifade ettiğimiz üzere Tanzimat
dönemi kanun çalõşmalarõ, batõ hukukunun etkisi altõnda yapõlan ve yerli (millî)
çalõşmalar olmak üzere iki grupta mütalaa edilmektedir. Batõ hukukunun etkisi 708 Bardakoğlu, Hanefî mezhebi maddesi, s: 6 709 Aydõn, İslâm- Osmanlõ Aile Hukuku, s: 74
194
altõnda yapõlan kanun çalõşmalarõnõ (resepsiyon) ele aldõktan sonra yerli diye
niteleyebileceğimiz kanun faaliyetlerini açõklamaya çalõşalõm. Ancak, şu hususu
özellikle belirtmek istiyoruz ki bu dönem yapõlan hukukî düzenlemelerde batõ hukuk
mantalitesi önem derecesi değişmekle birlikte etkili olmuştur. Örneğin; 1807 tarihli
Fransõz Ticaret Kanunu�nun tercüme edilerek Kanunnâme-i Ticâret adõyla 1850
yõlõnda yürürlüğe konmasõnda doğrudan bir etki söz konusu iken, İslâm hukukunda
ilk defa fõkhî hükümlerin modern bir kanun formunda hazõrlandõğõ Mecelle�de
dolaylõ yoldan bir etki söz konusudur.
Bu dönem yapõlan çalõşmalarõn başlõcalarõ Metn-i Metîn, Arazi Kanunnâmesi,
Mecelle-i Ahkâm-õ Adliyye, Kitâbü�n-Nafakât, Sultan Mehmed Reşâd Dönemi İrâde-i
Seniyyesi ve Hukuk-õ Aile Kararnâmesi�dir. Bu çalõşmalarõn dõşõnda da başka bir
takõm faaliyetler bulunmaktadõr. Örneğin; Mecelle komisyonu üyelerinden
Karinabâdî Ömer Hilmi Efendi (1845�1889)�nin Osmanlõ ceza hukukunu yeni baştan
ele aldõğõ Mi�yar-õ Adalet isimli eseri, sahasõnda orijinal kabul edebileceğimiz bir
çalõşma olmakla birlikte yürürlüğe girmemesi diğer bir ifadeyle kanunlaşamamasõ ve
devletin resmî bir teşebbüsü olarak değil sivil insiyatifin bir çabasõ olmasõ sebebiyle
konumuz dõşõ tutulmuştur. Aynõ şekilde devletin evlenme akdine müdahalesi
anlamõnda ciddi bir takõm düzenlemeler getiren 1881 tarihli Sicill-i Nüfus
Nizamnâmesi de H.A.K.�nin dõşõnda aile hukuku ile ilgili meseleleri içeren önemli
diğer bir çalõşmadõr. Ancak tezimizde İslâm hukuk tarihinde önem arzeden, etkileri
sadece Osmanlõ ile sõnõrlõ kalmayõp kendisinden sonraki kanun çalõşmalarõna da
örneklik eden (ve bir anlamda yürürlüğe giren) belli başlõ kanun düzenlemeleri
üzerinde durulmuştur.
a- Metn-i Metîn
Metn-i Metîn, Osmanlõ Devleti�nde medeni kanun çalõşmalarõ konusunda atõlan
ilk adõmdõr. 1855 yõlõnda Meclis-i Tanzimât bünyesinde İslâm hukukuna dayalõ bir
medeni kanunun hazõrlanmasõ için ilmî bir meclisin kurulmasõna karar verilmiştir. Bu
cemiyetin başkanlõğõna Meclis-i Tanzimât üyesi Rüşdü Molla atanmõş, üyeleri
arasõnda da İstanbul kadõsõ Tâhir Efendi, Hüsam Efendi, Ali Râtip Bey ve Ahmet
Cevdet Paşa yer almõştõr. Cemiyet bir süre çalõştõktan ve metn-i metin�in ilk kitabõ
olan Kitabü�l-Buyu�u kaleme aldõktan sonra görevini tamamlayamadan
195
dağõlmõştõr.710 Ahmet Cevdet Paşa�ya göre komisyon üyeleri içinde İstanbul kadõsõ
Tahir Efendi dõşõnda ilm-i fõkhõ hakkõyla bilen kimselerin bulunmamasõ komisyonun
verimli çalõşmasõnõ engellemiştir.711
Çalõşmamõz süresince yaptõğõmõz literatür taramasõnda Metn-i Metîn ile veya
Kitâbü�l-Buyu ile ilgili herhangi bir kayda �müsvedde olarak da olsa- rastlayamadõk.
Literatürde Metn-i Metîn�in Osmanlõ�da medeni kanun çalõşmasõ konusunda atõlan ilk
adõm olduğu ve tamamlanamadõğõ dõşõnda herhangi bir bilgiye ulaşamadõk.
b- Arazi Kanunnâmesi
23 Şevvâl 1274 (6 Haziran 1858) tarihinde yürürlüğe giren Arazi Kanunnâmesi,
ekonomisi toprağa dayalõ bir devlet olan Osmanlõ İmparatorluğu�nda arazi ve toprak
hukuku ile ilgili konularõn ele alõndõğõ en kapsamlõ kanun çalõşmasõdõr. Ancak,
yaygõn kanaatin aksine Arazi Kanunnâmesi bu alanda yapõlan ilk çalõşma olmayõp
Şeyhülislâm Ârif Hikmet Bey tarafõndan 23 Rebilülevvel 1265 (16 Şubat 1849)
tarihli bir irâde-i seniyye üzerine arazi hukukunun yürürlükteki esaslarõnõ bir araya
getiren el- Ahkâmü�l-meriyye fi�l-arâzi�l-emîriyye adlõ risale ilk çalõşmadõr. Klasik
fetva mecmualarõ tarzõnda kaleme alõnan bu risale kanun tekniği bakõmõndan
kullanõm kolaylõğõ getirmemiş ve muhtemelen ihtiyacõ karşõlayamamasõ sebebiyle
Arazi Kanunnâmesi�nin hazõrlanmasõna karar verilmiştir.712
Osmanlõ toprak hukuku mülk, mîrî, vakõf, mevât ve metrûk arazi olmak üzere
beş ana başlõk altõnda mütalaa edilmiştir.713 Bunlardan mülk ve mîrî arazi
İmparatorluk bünyesindeki en geniş topraklarõ oluşturmaktadõr. Bu beş arazi
türünden mîrî arazi hariç diğerleri ile ilgili hukukî hükümlerin fõkõh kitaplarõnda
ayrõntõlõ bir şekilde ele alõnmasõndan dolayõ pratikte her hangi bir zorlukla
karşõlaşõlmamõştõr. Problem, çõplak mülkiyetin (rakabe) devlete ait olduğu ama
reâyâya belirli esaslar çerçevesinde tasarruf ve kullanõm hakkõnõn devredildiği mîrî
arazi�den kaynaklanmõştõr.714 Fetihlerle ele geçirilen topraklar mîrî arazi kapsamõna
girdiğinden dolayõ bu problem Osmanlõ fetihlerinin hõz kazandõğõ 1450- 1600�lü
710 M.Akif Aydõn, Bir Hukukçu Olarak Ahmed Cevdet Paşa, Ahmet Cevdet Paşa Semineri, 27�28 Mayõs 1985, İstanbul, 1986, s: 23 711 Ebul�ula Mardin, Medeni Hukuk Cephesinden Ahmet Cevdet Paşa, Ankara, 1996, s: 47�48 712 Aydõn, Arazi Kanunnâmesi, DİA, 3/346 713 Ömer Lütfi Barkan, Türk Toprak Hukuku Tarihine Bir Bakõş, 1940, s: 42 714 Aydõn, Bir Hukukçu Olarak Ahmed Cevdet Paşa, s: 25
196
yõllar arasõnda kendisini hissettirmiştir. Başta Ebüssuûd Efendi�nin fetvalarõ olmak
üzere arazi hukuku ve tasarrufuna dair pek çok fetva, kanunnâme ve ferman şeklinde
düzenlemeler getirilmiş ve mîrî arazinin kullanõmõyla ilgili geniş bir külliyât
oluşmuştur. Bu düzenlemelerin bölgeden bölgeye farklõklar arz etmesi ve bu geniş
külliyâtõn zaman içinde ihtiyacõ karşõlamaktan uzak düşmesi gibi sebeplerle Osmanlõ
arazi hukukunun yeni baştan düzenlenmesine karar verilmiş ve Arazi Kanunnâmesi
bu düşünceden hareketle meydana getirilmiştir.
Ahmet Cevdet Paşa başkanlõğõndaki bir komisyon tarafõndan bir mukaddime,
üç bab ve altõ fasõl içerisinde 132 maddeden ve bir hâtime�den meydana gelen
Kanunnâme,715 Osmanlõ toprak hukukunun mîrî araziye ait hükümlerini tek bir kod
haline getirmekle o güne kadar ki en mufassal düzenleme olmuştur. Kanunnâme,
çõplak mülkiyeti devlette, yararlanma hakkõ fertlerde olan toprak türünü
düzenlemekle özel hukuktan ziyade kamu hukukuna ilişkin bir yasa kapsamõnda
mütalaa edilmektedir.716
Arazi Kanunnâmesi, İslâm ve Osmanlõ hukukunda toprak hukuku hükümlerinin
sistemli bir şekilde bir araya getirildiği düzenleme olmakla birlikte codification
anlamõndaki müstakil kanunlaştõrma faaliyeti değil, modification anlamõndaki şeklî
kanunlaştõrma faaliyetidir. Buna göre, kanunnâme bir hukuk sisteminin yeni baştan
düzenlenmesi şeklinde değil, kendisinden önce kanunnâme, ferman ve fetvalarda
dağõnõk halde bulunan ve beş buçuk asõrdõr işlenerek ve gelişerek gelen esaslarõ bir
metin içerisinde toplayan muhafazakar ve teknik bir kanun şeklinde ortaya
çõkmõştõr.717 Bu yönüyle, önceden hiç mevcut olmayan hükümler koymamõş, ferman
ve kanunnâmelerde yer alan dağõnõk hükümleri bir bütünlük içinde õslâh ve tadil
(modification) ederek bir araya getirmiştir. Diğer taraftan arazi hukukuyla ilgili bütün
konularõ değil sadece ihtiyaç doğrultusunda mîrî arazi ile ilgili konularõ kapsamõştõr.
Devletin resmî bir girişimi olmakla birlikte Osmanlõ coğrafyasõnõn bütün
bölgelerinde uygulanmamõş, örneğin; Bosna ve Nîş bölgeleri uygulama kapsamõ
715 Arazi Kanunnâmesi, Orhan Çeker tarafõndan Latin harfleriyle ayrõ bir kitap olarak yayõnlanmõştõr. Arazi Kanunnâmesi, İstanbul, 1985 716 Velidedeoğlu, İslâm Ülkelerinde Kanunlaştõrma Hareketleri, s: 562 717 Aydõn, Arazi Kanunnâmesi, DİA, 3/347
197
dõşõnda bõrakõlmõştõr.718 Hazõrlanmasõnda hukukî amaçlarõn yanõnda siyasî amaçlarõ
da bulunan bu kanunnâme ile toprak hukuku yeni baştan düzenlenmiş böylece bir
taraftan hukukî istikrar ve birlik sağlanmaya çalõşõlõrken diğer taraftan da devletin,
büyük toprak sahipleri üzerindeki nüfuzu arttõrõlmaya çalõşõlmakla siyasî birliğin
sağlanmasõ hedeflenmiştir. Geçmiş zamanlarda yaşanan olumsuzluklarõn yeniden
yaşanmamasõ hedeflenerek, bir taraftan güçlü toprak sahiplerinin oluşumunun önünü
kesmiş diğer taraftan da halkõn ezilmesini önlemeyi amaçlamõştõr. Arazi
Kanunnâmesi ile merkezî yönetimin çevre üzerindeki kontrolü amaçlanmõş ve
böylece devletin merkezî gücü pekiştirilmeye çalõşõlmõştõr.719
Osmanlõ İmparatorluğu�nda çok çeşitli õrk, kültür ve dine mensup halklarõn
bulunmasõ müstakil kanunlaştõrmalarõ da imkânsõz hale getirmiştir. Nitekim Ahmet
Cevdet Paşa�nõn Arazi Kanunnâmesi�nin Osmanlõ İmparatorluğu�nun bütün
bölgelerinde tek bir hukuk kodu olarak uygulanmasõnõn imkânsõzlõğõnõ ifade eden şu
sözleri oldukça anlamlõdõr: ��Memâlik-i Devlet-i Âliyye hiçbir devletin memâlikine
benzemez. Bir vilayet diğer bir vilayete, belki bir vilayetin bir sancağõ diğer
sancağõna uymaz, anõn için devletçe mevzu olan usûlün her yerde muttarid olarak
icrâsõ nâkabildir.�720
Arazi kanunnâmesi ile ilgili çeşitli değerlendirmeler olmakla birlikte721
Kanunnâme�nin İslâm ve Osmanlõ hukukunda kanun tekniği ve sistematiği
bakõmõnõndan bir ilk olmasõ -1840 ve 1851 tarihli, şekil ve muhteva bakõmõndan hayli
eksik ceza kanunnâmeleri dikkate alõnmazsa- ve bu manada zihinsel bir dönüşümü
başlatmõş olmasõ sebebiyle orijinal bir şeklî kanunlaştõrma örneği olarak kabul etmek
mümkündür.
Kanunnâme çeşitli değişikliklerle Cumhuriyet dönemine kadar yürürlükte
kalmõştõr. Hatta medeni kanunla çatõşmayan hükümlerinin Cumhuriyet döneminde de
yürürlükte olduğu bazõ hukukçular tarafõndan ileri sürülmektedir.722
718 M. Macit Kenanoğlu, 1858 Arazi Kanunnâmesi ve Uygulanmasõ, Türk Hukuk Tarihi Araştõrmalarõ Dergisi, 1/2006, s: 124 719 Metin Heper, Osmanlõ Siyasal Hayatõnda Merkez Kenar İlişkisi, Toplum ve Bilim, 1980, 720 Kenanoğlu, 1858 Arazi Kanunnâmesi ve Uygulanmasõ, s: 109�dan naklen A.Cevdet Paşa, Tezâkir, 21�39, yay. C.Baysun, TTK Yayõnlarõ, 3.bs, Ankara, 1991, s: 164 721 Bu değerlendirmeler için bkz: Kenanoğlu, 1858 Arazi Kanunnâmesi ve Uygulanmasõ, s: 131�138, 722 Aydõn, Arazi Kanunnâmesi, DİA, 3/347
198
c- Mecelle-i Ahkâm-õ Adliyye
Mecelle, Osmanlõ Devleti�nde 1868�1876 yõllarõ arasõnda hazõrlanan borçlar
hukukuyla ilgili bir kanun çalõşmasõdõr. İslâm dünyasõnda ilk defa Müslüman bir
devlet -İslâm hukukunun sõnõrlõ bir alanõnõ da olsa- merkezî bir yasama faaliyetiyle
kanunlaştõrma girişiminde bulunmuş723 ve bu çalõşma kendinden sonraki çalõşmalara
da öncülük ve örneklik etmiştir. Mecelle ile birlikte ilk defa fõkhî hükümler modern
bir kanun formunda hazõrlanmõştõr.724 Mecelle�nin konumuz açõsõndan önemi
muhtevasõndan ziyade, bu yönüyle zihinlerde bir devrim yapmõş olmasõdõr. Esasen,
Osmanlõ Devleti�nde yapõlan Arazi Kanunnâmesi (1858) ile Tunus�ta ceza ve ahvâl-i
şahsiyye konularõnõ düzenleyen Mecelletü�l-cinâyât (1861), kronolojik olarak
Mecelle�den (1868�1876) önce meydana getirilen çalõşmalardõr. Ancak bunlarõn
Mecelle kadar kapsamlõ ve teknik olmamasõ ve İslâm dünyasõnda Mecelle kadar
büyük bir etkiye yol açmamasõ dikkate alõndõğõnda Mecelle�yi bu yönde yapõlan ilk
çalõşma olarak kabul etmek mümkündür.
İslâm hukukunun devletin resmî hukuk sistemi olarak uygulandõğõ Osmanlõ
Devleti�nde XVIII. yy.a kadar İslâm hukuku çok ciddi bir takõm zorluklarla
karşõlaşõlmadan tatbik edilmiştir. Çünkü İslâm dünyasõnda müçtehit imamlar
döneminden modernleşme dönemine kadar sosyal değişim çok yavaş seyrettiği için
mevcut doktrin ve tahriç metodu karşõlaşõlan problemlerin aşõlmasõnda yeterli olmuş,
bir hukuk buhranõ yaşanmamõştõr.725 Ancak, XVIII. yy.dan itibaren dünya ticaret ve
siyasî dengeleri Osmanlõ aleyhine değişmeye başlamõş, Osmanlõ Devleti hemen her
alanda bir gerileme ve çöküş sürecine girmiştir. Özellikle coğrafî keşiflerle ucuz
hammadde ve işgücü sağlayan batõlõ devletlerin refah düzeylerinin artmasõ,
beraberinde pek çok yeniliği de getirmiş, buharõn sanayide kullanõlmaya başlanmasõ
ile birlikte ibre tamamen Avrupa�dan yana dönmüştür. Osmanlõ Devleti bu kötü
gidişata dur diyebilmek amacõyla devletin yeniden yapõlandõrõlmasõnõ hedeflemiş ve
Tanzimat dönemi dediğimiz bir dizi reform sürecini uygulamaya koymuştur.726
723 J.N.D. Anderson, Law as a Social Force in Islamic Culture and History, Bulletin of the School of Oriental and African Studies, cilt: 20, sayõ: 1/3, 1957, s: 26 724 M. Akif Aydõn, İslâm ve Osmanlõ Hukuku Araştõrmalarõ, İstanbul, 1996, s: 60 725 Erol Güngör, İslâmõn Bugünkü Meseleleri, İstanbul, 1981, s: 95 726 �Osmanlõ Devletindeki duraklama, gerileme ve çöküşün asõl sebebi, İslâm hukukunun temel esaslarõnõn uygulamaya yansõtõlmamasõdõr. Bir Felemenkli hukukçunun beyanõna göre, idarî hatalar yüzünden çöken Osmanlõ devletinin acil çöküş sebebi �Avrupalõ devletlerin tehdidi ve bazõ Avrupa taklitçilerinin baskõsõ sonucu, asõrlarca uygulanan idarî, siyasî ve hukukî esaslarda aramõştõr�. Bu zan
199
Siyasî, askerî ve hukukî alanda pek çok yeni düzenleme getiren bu süreçle ilgili
detaylõ bilgileri �Tanzimat Dönemi Osmanlõ Resepsiyon Süreci� konu başlõğõnda ele
aldõğõmõzdan dolayõ burada tekrara girmiyoruz.
Devletin yeniden yapõlandõğõ bu dönemde bir medeni kanun hazõrlanmasõ isteği
gündeme gelmiş ve bu yönde iki farklõ düşünce ortaya çõkmõştõr. Bunlardan birincisi,
Kõta Avrupasõ�nõn en derli toplu ilk kanunlaştõrmasõ olan Code Civil�in Osmanlõ
Devleti tarafõndan iktibasõ düşüncesidir.727 Code Civil ile ilgili bölümde belirttiğimiz
gibi, Fransõzlar Kõta Avrupasõ�na hâkim olma düşüncesinin bir sonucu olarak hukuk
sistemini farklõ ülkelere ihraç etme gayreti içine girmişlerdir. Bu yönde bir çalõşmayõ
Osmanlõ Devleti için de öngörmüşler ve devletin idarî kadrosu içinde kendilerine
taraftar da bulmuşlardõr. Başõnõ Âli Paşa�nõn çektiği bu gruba göre, Avrupa�nõn
yükselen gücü Fransa�nõn Medeni Kanunu�nu almak pratik açõdan büyük yararlar
sağlayacaktõr. Ayrõca, Fransa�nõn Osmanlõ Devleti�nin çok uzun yõllardan beri
müttefiki olmasõ İmparatorluğun dõş dünyada elini güçlendirecek bu da
İmparatorluğun ömrünü uzatacaktõr. Fransõz büyükelçisi De Bourree�nin olağanüstü
çabalarõnõn etkisi altõnda kalan728 Sadrazam Âli Paşa, Girit�ten Sultan Abdülaziz�e
gönderdiği 30 Kasõm 1867 tarihli lâyihada hiç değilse Mõsõr�da olduğu gibi karma
mahkemelerde ve karma davalar için Fransõz Medeni Kanunu�nun alõnmasõnõn zarurî
olduğunu bildirmekteydi.729
Osmanlõ Devleti�nde Tanzimat döneminde yapõlan resepsiyon çalõşmalarõnõn
bütünüyle Fransa�dan alõnmõş olmasõ da bu görüş sahiplerinin elini
kuvvetlendirmişti. Ayrõca, Code Civil�in iktibasõnõ savunanlarõn bir diğer dayanağõ da
Code Civil�in İslâm hukukundan mülhem olduğu şeklindeki iddialarõydõ. Buna göre,
Napoleon Mõsõr valiliği zamanõnda bölgede uygulanan İslâm hukukunu yakõndan
inceleme fõrsatõnõ bulmuştur. Özellikle İslâm hukukunun mahkemelerde sistematik
bir tarzda uygulanmasõ Napoleon�da bir hayranlõk uyandõrmõş, bu hayranlõğõn
etkisiyle Şafiî ve Mâlikî mezheplerine ait önemli metinlerin Fransõzca�ya tercümesini
ve düşünce devleti kurtarmak isteyen bazõ devlet adamlarõnõ, �Tanzimat� adõ verilen yeni bir devre, yeni bir mesleğe diğer bir ifadeyle Avrupa�yõ taklide sevketmiştir. Şerî esaslarõ bilmeyen Avrupalõlar da, Osmanlõ Devletindeki çöküşleri hep İslâm hukukuna yüklemeye gayret etmişlerdir.� Cin, Tanzimat Döneminde Osmanlõ Hukuku ve Yargõlama Usûlleri, s: 14�den naklen. 727 Hulusi Yavuz, Mecelle�nin Tedvîni ve Cevdet Paşa�nõn Hizmetleri, Ahmet Cevdet Paşa Semineri, İstanbul, s: 58�59 728 Ebul�ula Mardin, Medeni Hukuk Cephesinden Ahmet Cevdet Paşa, s: 63 729 Aydõn, Mecelle-i Ahkâm-õ Adliyye maddesi, DİA, 28/ 232
200
emretmiştir. Bu eserleri yakõndan inceleyen Napoleon, tüm ülkede tek bir hukuk
sisteminin uygulanmasõnõn siyasî gücü de pekiştireceğinin farkõna varmõş ve
Fransa�ya gittiği zaman Code Civil çalõşmalarõna başlamõştõr.730 Dolayõsõyla Code
Civil temelde İslâm hukukuna dayandõğõndan iktibasõnda da her hangi bir problem
bulunmamaktadõr.731
Yeni bir medeni kanunun hazõrlanmasõ sürecinde ortaya atõlan ikinci görüş ise;
millî bir kanunun İslâm hukukunun ilgili hükümlerinden derlenmesi şeklinde
olmuştur. Başõnõ Ahmet Cevdet Paşa�nõn çektiği bu görüş sahiplerinin Fuad Paşa ve
Kabûlî Paşa�nõn da desteklerini almalarõ ile bu görüş ağõrlõk kazanmõş ve Mecelle�nin
Osmanlõ Devleti�nin medeni kanunu olarak hazõrlanmasõna başlanmõştõr.732
Mecelle-i Ahkâm-õ Adliyye, Dîvân-õ Ahkâm-õ Adliyye nâzõrõ Ahmet Cevdet
Paşa başkanlõğõndaki bir komisyonun eseridir. Meydana getirildiği dönem Osmanlõ
İmparatorluğu�nun en sancõlõ ve en çalkantõlõ dönemidir. Bu özellik Mecelle�nin
hazõrlanmasõna da etki etmiş ve komisyon çalõşmalarõnõ dokuz yõllõk bir zaman
zarfõnda ve sürekli değişen üyelerle tamamlamõştõr.733 Hatta Ahmet Cevdet Paşa bir
ara komisyon üyeliğinden alõnmõş, Bursa valiliğine atandõktan sonra tekrar komisyon
başkanlõğõna getirilmiştir. Cevdet Paşa�nõn görevden alõnmasõnda Kitâbü�l-
Havâle�nin hazõrlanmasõ sõrasõnda 692. maddeyle ilgili düzenlemede Hanefî
mezhebinin râcih görüşlerinin değil Züfer b. Hüzeyl�in görüşünün esas alõnmasõ
etkili olmuştur. Bu da bize, Ahmet Cevdet Paşa�nõn Mecelle�yi meydana getirirken
ne kadar büyük zorluklarla karşõlaştõğõnõ göstermektedir. Batõ yanlõsõ kişilerin
muhalefetiyle uğraşmak yetmiyormuş734 gibi bir de katõ Hanefî mezhep
taraftarlarõyla uğraşmak zorunda kalmasõ Ahmet Cevdet Paşa�nõn içinde bulunduğu
zor durumu göstermesi bakõmõndan önemlidir.
730 Bu iddianõn kaynağõnõn kime dayandõğõ ile ilgili bir bilgiye ulaşamasak da kanaatimizce bu iddia biraz kompleks unsurlar içermektedir. Hukukta etkileşim sorununun nihâî bir cevabõ olmamakla birlikte Code Napolen�la ilgili yaptõğõmõz literatür taramasõnda bu iddiayõ destekleyecek en ufak bir bilgiye rastlayamadõk. Fransa�nõn, Akdeniz havzasõnda yer almasõ sebebiyle bir etki muhtemel olmakla birlikte Code Napoleon�un İslâm hukukundan mülhem olduğu veya etkilendiği iddiasõnõn elle tutulur bir dayanağõ yoktur. Esasen bu iddianõn sadece Müslüman yazarlar tarafõndan dile getirilmesi de bir takõm kompleks unsurlarõn bulunduğunu akla getirmektedir. 731 Ekinci, İslâm Hukuku, s: 60, Mehmet Malkaç, Ana Hatlarõyla Mecelle ve Mecelle İle İlgili Bibliyografik Çalõşma, Sakarya Üniversitesi SBE, Sakarya, Y.Lisans Tezi, 2001, s: 16�18 732 Osman Kaşõkçõ, İslâm ve Osmanlõ Hukukunda Mecelle, İstanbul, 1997, s: 65�70 733 Kaşõkçõ, İslâm ve Osmanlõ Hukukunda Mecelle, s: 72 734 Tuncer Namlõ, Tanzimat ve Sonrasõ Dönem Kanunlaştõrmalarõ Karşõsõnda İslâm Âlimlerinin Aldõğõ Tavõr ve Bunun Neticeleri, Erciyes Üniversitesi SBE, Y.Lisans Tezi, Kayseri, 1988, s: 69�86
201
Mecelle bir mukaddime ve on altõ kitap içinde (Kitâbü�l-Buyu, Kitâbü�l-İcârât,
Kitâbü�l-Kefâle, Kitâbü�l-Havâle, Kitâbü�r-Rehn, Kitâbü�l-Emânât, Kitâbü�l-Hibe,
Kitâbü�l-Gasb ve�l-İtlâf, Kitâbü�l-Hacr ve�l-İkrâh ve�ş-şufa, Kitâbü�ş-Şirket,
Kitâbü�l-Vekâle, Kitâbü�s-Sulh ve�l-İbrâ, Kitâbü�l-İkrar, Kitâbü�d-Dava, Kitâbü�l-
Beyyinât ve�t-tahlîf ve Kitâbü�l-Kazâ) yer alan toplam 1851 maddeden meydana
gelmiştir.735 Mukaddime kõsmõ, hukukun genel ilkeleri mâhiyetinde doksan dokuz
küllî kaideyi içermektedir.736 Bu kaideler kazuist bir sistemle gelişen İslâm
hukukunun yüzyõllar boyunca oluşan genel hukuk prensipleri şeklindedir.737 Mecelle,
küllî kaidelerle ilgili ilk eser olmamakla birlikte bundan sonraki pek çok çalõşmada
Mecelle�nin bu küllî kaidelerine atõflar yapõlmõştõr. Ayrõca Mecelle, klasik fõkõh
kitaplarõnda yer alan sistemin dõşõna çõkarak yeni bir sistem ve teknik de getirmiştir.
Bu yönüyle de orijinal bir kanunlaştõrma faaliyetidir. Mecelle, fõkõh kitaplarõnõn
klasik üçlü tasnifinden sadece muamelâtõ ele almõş, muamelât içinde de yalnõzca
akitlere yer vermiştir. Mecelle, bu tasnifi ile İslâm hukuk tarihinde ilk defa ibâdâtõ
diğer hususlardan ayõrmõş ve sistemli bir şekilde kamu-özel hukuk ayrõmõnda
tamamen özel hukuk alanõna yönelmiştir.738
Umumî hukuk tarihindeki kanunlaştõrmalar genel olarak somut olay metodu ve
soyut kural metodu olmak üzere başlõca iki yönteme göre yapõlmõştõr. Bu açõdan
değerlendirildiğinde, Mecelle�de tek bir yöntemden ziyade karma bir yöntemin
hâkim olduğunu ifade etmek mümkündür.739
Mecelle, uzun soluklu bir projenin ürünü olarak düşünülmüş, günün ihtiyaç ve
şartlarõ doğrultusunda öncelikle borçlar, kõsmen eşya ve yargõlama hukuku ile ilgili
hükümler getirilmiştir. Bir medeni kanunda bulunmasõ gereken konular daha sonraki
bir zaman dilimine bõrakõlmõş ancak İmparatorluğun içinde bulunduğu şartlar bu
yöndeki çabalarõn netice vermesini engellemiştir. Bu sebeple Mecelle�nin en çok
eleştirilen �bir medeni kanunda bulunmasõ gereken bütün bölümleri kapsamadõğõ�,740
735 Ali Haydar Efendi, Dürerü�l-Hükkâm Şerhu Mecelleti�l-Ahkâm, cilt: 1�4 736 Velidedeoğluna göre Mecelle�nin başõnda yer alan bu küllî kaideler Alman Medeni Kanununun veya İsviçre Borçlar Kanunun başõnda yer alan Genel Kurallara benzemekten ziyade İsviçre Medeni Kanunun başõnda yer alan ve ilke niteliği taşõyan kurallardan oluşmuş �Başlangõca� benzemekte, hukuk ve ahlâka ilişkin dağõnõk kurallarõ kapsamaktadõr. Daha detaylõ bilgi için bkz: Velidedeoğlu, İslâm Ülkelerinde Kanunlaştõrma Hareketleri, s: 561 737 Onar, Osmanlõ İmparatorluğu�nda İslâm Hukukunun Bir Kõsmõnõn Codification�u Mecelle, s: 67 738 Kaşõkçõ, İslâm ve Osmanlõ Hukukunda Mecelle, s: 34�35 739 Kaşõkçõ, İslâm ve Osmanlõ Hukukunda Mecelle, s: 37 740 Üçok, İçtihatla İçtihat Nakz Edilmez, s: 45�46
202
iddiasõnõ Mecelle�yi hazõrlayan komisyonun bir eksikliği olarak değil o günkü
toplumsal zaruretlerin ve siyasî konjonktürün ortaya çõkardõğõ bir durum olarak
değerlendirmek gerekmektedir. Ayrõca Tanzimat dönemi hukukî düalizminin ortaya
çõkardõğõ ikili mahkeme yapõsõndan dolayõ, Mecelle�nin nizâmiye mahkemelerinde
kullanõlmak düşüncesiyle hazõrlanmasõ, şeriyye mahkemelerinin görev ve kapsamõ
içine giren ahvâl-i şahsiyye konularõnõ kapsamamasõna da sebep olmuştur.741
Mecelle�nin, Hanefî mezhebinin râcih görüşleri doğrultusunda hazõrlanmasõ
diğer bir ifadeyle tek bir mezhebe bağlõ kalõnmasõ ve sadece bu mezhep içindeki
muteber görüşlerin esas alõnmasõ da Mecelle�ye yöneltilen eleştiri noktalarõndan
birisini oluşturmaktadõr. Hukukî istikrarõ uzun yõllar tek bir mezhebi tervîc ederek
sağlamaya çalõşan Osmanlõ Devleti�nde yüzyõllar boyunca oluşan hukukî tefekkürün
biranda terk edilmesini beklemek tarihçi hukuk okulunun volksgeits (halkõn ayõrt
edici hukuk dehasõ) teorisinde olduğu gibi oldukça zordur. Nitekim bu zorluk,
komisyon başkanõ Ahmet Cevdet Paşa�nõn görevinden alõnmasõna kadar varmõştõr.
Hukuk ilminin ve hukukçularõn mesleği gereği muhafazakâr bir yapõda olmalarõ742
nedeniyle, o güne kadar tek bir mezhebe bağlõ kalmanõn artõlarõnõn eksilerinden fazla
olduğuna inanan zihinlerin radikal bir dönüşümü kolay kolay kabullenmemeleri çok
da yadõrganmamalõdõr.
Mecelle�nin tek mezhebe bağlõ kalõnarak hazõrlanmasõ en azõndan bu tarz bir
girişimin yeterliliğini sorgulama fõrsatõ vermesi bakõmõndan önemlidir. Çünkü İslâm
hukuk tarihinde fõkhî hükümlerin modern bir kanun formunda düzenlendiği ilk
çalõşma olan Mecelle�nin bir mezhebin görüşlerine bağlõ kalõnarak meydana
getirilmesi ve diğer mezheplerden istifade edilmemesinin, sorunlarõn çözümünde
yeterli olmadõğõ görülmüş ve zaman içinde yapõlan çalõşmalarda bu metot bõrakõlarak
eklektik bir yol takip edilmiştir.
741 Aydõn, İslâm ve Osmanlõ Hukuku Araştõrmalarõ, s: 62 742 Hukukçularõn muhafazakâr bir yapõda olmalarõnõ Ahmet Refik Gür: � Hukuk için çõkar yol ne maziden sõyrõlmağa, ne de halin inkârõna varõr. İfrat ile tefritin bağdaşamayacağõ yer hukuk sahasõdõr. Çünkü hukuk, mâhiyeti icabõ geleneğe kendi õstilâhîyle örf ve âdete bağlõ, inkişafõ da ondaki değişiklik ve seyir derecesiyle mütenasip olduğu, diğer bir tabirle, içtimai muhitin ihtiyaç ve zaruretlerini tebellür ettiren bir ilim bulunduğu için, hamleci olmadõğõ kadar, hukukçular da bu yönden zarureten muhafazakârdõrlar. Bu sebeple hukukçulara taan ve tarizlerde bulunmak yerinde olmadõğõ gibi, hukukçularõn ekseriyet ve kütle halindeki hareket tarzlarõyle, bu muvazeneci ve tanzimci rollerinden cemiyet için ancak faideler sağlandõğõ da açõk bir hakikattir. Elbise değiştirir gibi, kanun değiştirmek içtimai heyetin tabõna ve ihtiyacõna uygun düşmez� sözleriyle ifade etmiştir. A.Refik Gür, Hukuk Tarihi ve Tefekkürü Bakõmõndan Mecelle, İstanbul, 1946, s: 87
203
Kanunnâmeler konusunu ele alõrken bazõ hukuk tarihçilerinin kanunnâmeler
yoluyla Osmanlõ hukukunun dinî karakterden laik karaktere dönüştüğü şeklinde
görüşlere sahip olduklarõnõ ifade etmiştik. Benzeri düşünceler Mecelle için de
seslendirilmiş, Mecelle�nin temelde nizâmiye mahkemelerinde uygulanmak üzere
hazõrlanmasõ, Osmanlõ hukukunun dinî hukuktan laik hukuka dönüşümü olarak ifade
edilmiştir.743 Mecelle�nin nizamiye mahkemelerinde kullanõlmak üzere hazõrlandõğõ
doğru olmakla birlikte �Eimme-i hanefiyye beyninde muhtelefun fih olan mesâilde
nase erfak ve maslahata evfak olan kaviller tercih olundu�744 şeklinde Ahmet Cevdet
Paşa�nõn sözleri Mecelle�nin fõkõh kitaplarõ diğer bir ifadeyle İslâm hukuku esas
alõnarak meydana getirildiğini ortaya koymaktadõr. Kaynağõ dinî metinler olan bir
çalõşmanõn seküler bir hukuk anlayõşõna adaptasyonunun izahõ mümkün değildir.
XIX. asrõn kanunlaştõrma asrõ olduğu dikkate alõndõğõnda Mecelle�de batõlõ bir
tesir söz konusu olmakla birlikte bu tesir muhtevadan ziyade Mecelle�nin sistematiği
ile ilgilidir.745
Mecelle, Mõsõr ve Arap yarõmadasõ dõşõnda bütün Osmanlõ mahkemelerinde
uzun süre yürürlükte kalmõştõr.746 Mecelle�nin Mõsõr�da hiç yürürlüğe girmemesini
Şafiî mezhebinin hüküm sürdüğü bir bölgede Hanefî mezhebi esaslarõna göre
oluşturulmuş bir kanun metninin tatbik kabiliyetini yitirdiğini ifade eden hukuk
tarihçileri olduğu gibi, Hidiv İsmail Paşa�nõn, Osmanlõ Devleti�ne hukukî bağlõlõğõn
beraberinde siyasî bağlõlõğõ da getirebileceği düşüncesiyle Mecelle�nin Mõsõr�da
uygulanmasõna karşõ çõktõğõnõ belirten hukuk tarihçileri de bulunmaktadõr.747 Arap
yarõmadasõnda genelde Hanefîlik dõşõndaki mezheplerin hâkimiyetinin olmasõ
sebebiyle Osmanlõ Devleti de bu konuda õsrarcõ davranmamõştõr.748 Mecelle, Osmanlõ
Devleti�nde yürürlükten kaldõrõldõktan sonra da uzun yõllar Suriye, Ürdün, Irak,
743 Velidedeoğlu, İslâm Ülkelerinde Kanunlaştõrma Hareketleri, s: 577 744 Mardin, Medeni Hukuk Cephesinden Ahmet Cevdet Paşa, s: 67 745 Hulusi Yavuz, Ahmet Cevdet Paşa ve Mecelle�nin Tedvîni, Ahmet Cevdet Paşa Sempozyumu, Ankara, 1997, s: 282 746 Onar�a göre, Mecelle�nin Suriye, Irak gibi ülkelerde yürürlükte kalmasõnõn en önemli sebeplerinden biri, bu ülke aydõnlarõnõn büyük çoğunluğunun Darü�l-Funûn hukuk mezunu olmalarõdõr. Mecelle�yi Darü�l-Funûn�da öğrenen bu âlimler, ülkelerindeki hukukî işlemlerde Mecele�nin uzun süre tatbikini sağlamõşlardõr. Onar, Osmanlõ İmparatorluğu�nda İslâm Hukukunun Bir Kõsmõnõn Codification�u Mecelle, s: 57 747 Velidedeoğlu, İslâm Ülkelerinde Kanunlaştõrma Hareketleri, s: 551, M. Akif Aydõn, Muhammed Kadri Paşa maddesi, DİA, 30/546 748 Aydõn, Mecelle maddesi, s: 233
204
Lübnan, İsrail ve Filistin�de uygulanmaya devam edilmiştir.749 Arnavutluk ve
Bosna�da da 1945 yõlõna kadar yürürlükte kalmõştõr.750 4 Ekim 1926�da Türkiye
Cumhuriyeti�nin İsviçre Medeni Kanunu�nu iktibasõyla Mecelle de yürürlükten
kaldõrõlmõştõr.
Mecelle�nin kodifikasyon olup olmadõğõ literatürde tartõşõlan bir konudur.751
Kanaatimizce, Mecelle�de, müstakil kodifikasyonlarõn en önemli özelliği olan siyasî
irade bulunmakla birlikte, Mecelle�nin hukukun tüm alanlarõnõ değil, özel hukukun
sõnõrlõ bir alanõnõ düzenlemesi ve İmparatorluğun tümünde uygulanmamasõ dikkate
alõndõğõnda Mecelle�yi, codification-tedvîn anlamõnda müstakil kanunlaştõrmadan
ziyade şeklî kanunlaştõrma faaliyeti olarak kabul etmek mümkündür.
Mecelle�nin tek mezhepten istifadeyle hazõrlanmasõ, kazuist bir metoda göre
meydana getirilmesi ve hukukun sadece sõnõrlõ bir alanõnõ kapsamasõ gibi bir takõm
eleştiriler kendi içinde belirli bir oranda da olsa haklõlõk payõ taşõmakla birlikte
burada esas önemli olan Mecelle�nin İslâm hukuk tarihi için bir ilk olmasõ ve
kanunlaştõrma ve batõlõlaşma rüzgârlarõnõn oldukça güçlü estiği bir zaman diliminde
İslâm dünyasõnõn, hukukî meselelerini kendi iç dinamiklerinden yola çõkarak
çözmeye çalõşmasõdõr. Mecelle ile birlikte ilk defa çeşitli fõkõh ve fetva kitaplarõnda
dağõnõk halde bulunan ahkâm-õ fõkhiyye, modern anlamda kanun maddeleri halinde
hukukî bir kalõba dökülmüştür. Bu yönüyle bile Mecelle orijinal bir çalõşmadõr ve
İslâm hukuk tarihinde �devrim� diyebileceğimiz kadar önemli bir olgudur.
749 Hulusi Yavuz, Impact of Mecelle in Arab Countries, Studies on Turkish- Arab Relations, Annual, 1986, s: 215�223 750 M.Tayyib Okiç, Osman Öztürk- Osmanlõ Hukuk Tarihinde Mecelle, İslâm Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, cilt: 4, sayõ: 1�2, 1975, s: 181 751 Onar�a göre Mecelle, o güne kadar mevcut olan hükümlerle mukayese edildiğinde yeni hükümler getirmemiş sadece mevcut olan ve tatbik edilmekte bulunan İslâm hukuku hükümlerini �compilatio� şeklinde derlemiştir. Onar, Osmanlõ İmparatorluğu�nda İslâm Hukukunun Bir Kõsmõnõn Codification�u Mecelle, s: 58�65, Hafõzoğullarõna göre ise; Mecelle, kaynağõ beşerî irade olan, genelde uyulmasõnõn zorunlu olduğuna inanõlan, toplumda geçerli �örf ve âdet kurallarõnõn� sistematik olarak toplu bir hale getirilmesi, bir kitapta toplanmasõ, kõsacasõ bunlarõn �yasalaştõrõlmasõ� değildir. Tersine, Mecelle, fõkõh hükümleriyle bu konudaki türlü içtihadõ bir araya getiren, Tanzimat�tan sonra hazõrlanan ve yasa yerine kullanõlmõş olan eser, şeklinde tanõmlanmaktadõr. Bu demektir ki, �Mecelle Hareketi� madem �kodifikasyon bir toplumda geçerli örf ve âdetin bir araya getirilmesidir, bu anlamda bir �kodifikasyon hareketi� değildir; sadece ilâhî irade olan fõkõh hükümlerinin ve bu hükümlere ait içtihatlarõn sistemli olarak bir araya getirilmesi hareketidir. Hafõzoğullarõ, Türk Ceza Hukukunun Seksen Yõlõ, s: 168
205
d- Kitâbü�n-Nafakât
Osmanlõ Devleti�nde Mecelle�nin daha ziyade borçlar, eşya ve yargõlama
hukuku ile ilgili esaslarõ içermesi diğer bir ifadeyle bir medeni kanunda bulunmasõ
gereken bütün konularõ kapsamamasõ sebebiyle nafaka ile ilgili hükümlerin ayrõ bir
kitap halinde ele alõnmasõ gerekmiş ve Kitabü�n-Nafakât bu amaçla hazõrlanmõştõr.752
Esasen Mecelle cemiyetinin aldõğõ karar gereğince evlenme, boşanma, nafaka,
vasiyet, vakõf vb. konular ayrõca ele alõnacak ve bunlar bir kitap halinde basõlacaktõr.
Mecelle, daha önce de belirttiğimiz gibi Osmanlõ Devleti�nde çok yönlü bir hukuk
çalõşmasõnõn ilk adõmõ olarak ortaya çõkmõş, toplumun ihtiyaç ve beklentileri
doğrultusunda öncelikle borçlar hukukunu kapsayan bir çalõşma yapõlmõştõr. Medeni
kanun kapsamõna giren diğer konularõn da zaman içinde ele alõnmasõ hedeflenmiş753
ancak İmparatorluğun içinde bulunduğu durum, bu yöndeki çabalarõn sonuç
vermesini engellemiştir. Gerek Mecelle�nin tadili çalõşmalarõ gerekse evlenme,
boşanma ve nafaka ile ilgili çalõşmalar, komisyon üyeleri daha hayatta iken başlamõş
ancak İmparatorluğun en sõkõntõlõ günlerine gelen bu girişimler maalesef
neticelenememiştir. Kitabü�l-İstihkâk örneğinde olduğu gibi Mecelle�yi tadil
komisyonun hazõrladõğõ bir takõm çalõşmalar bulunmakla birlikte bunlar o günün
istikarsõz siyasî ortamõnda tamamlanmadan yarõm kalmõş çalõşmalar şeklindedir.754
Ali Haydar Efendi�nin (Küçük) fetva eminliği sõrasõnda Şeyhülislâm Mustafa
Hayri Efendi Mecelle cemiyetini ihya etmek istemiş, bu mümkün olmayõnca da
şeyhülislâmlõkta bir Heyet-i İftâiyye ve bunun içerisinde de Telif-i Mesâil ve Taharri-
i Mesâil adõyla iki ayrõ daire kurdurmuştur. Telif-i Mesâil Şubesi�nin görevi, meşîhat
makamõ tarafõndan tespit edilen konular hakkõnda dört mezhebe ait fõkõh
kitaplarõndaki muteber bilgileri toplamak, bu kitaplardaki fetvalardan günün
koşullarõna uygun bir fetva mecmuasõ hazõrlamak ve halkõn dinî konularla ilgili
sorduğu sorulara fetvalar vermektir.755 Ali Haydar Efendi�nin de içinde bulunduğu
bu heyet, nafaka, nikâh ve talak gibi konular başta olmak üzere bütün fõkhî
meselelerde müftâ-bih görüşlerin el-Ahkamü�ş-şeriyye fi�l-ahvâli�ş-şahsiyye adõ
altõnda toplanõp tercüme ve telif edilmesine ve bunlardan bir fõkõh külliyâtõ meydana
752 Ekrem Buğra Ekinci, Hukuk-õ Aile Kararnâmesi, Türk Aile Ansiklopedisi, cilt: 2, Ankara, 1991, s: 617 753 Aydõn, Bir Hukukçu Olarak Ahmed Cevdet Paşa, s: 31�32 754 Kaşõkçõ, İslâm ve Osmanlõ Hukukunda Mecelle, s: 307/334 755 Heyd, Some Aspects of the Ottoman Fetva, s: 51
206
getirilmesine karar vermiş ve bu amaçla pek çok fõkhî meselenin Arapça nakillerini
toplamõştõr. Bunlarõn tercümesi işi de Ali Haydar Efendi(Küçük) ile Ömer Nasûhi�ye
(Bilmen) verilmiştir. Ancak Mustafa Hayri Efendi�nin şeyhülislâmlõktan ayrõlmasõ ile
bu girişim de sonuçsuz kalmõştõr. İşte Kitabü�n-Nafakât Ali Haydar Efendi�nin bu
komisyonda görev yaptõğõ zaman içinde (1914�1916) nafaka konusunu derli toplu bir
şekilde ele aldõğõ ve maddeler halinde yayõnladõğõ bir eserdir.756 Kitabü�n-Nafakât
dönemin şartlarõndan dolayõ kanunlaşõp devlet tarafõndan yürürlüğe
konulamamõştõr.757
e- Sultan Mehmed Reşad Döneminde Çõkarõlan İrâde-i Seniyye
Osmanlõ hukukunda fetvalarõn padişahlõk makamõna arz edilerek padişahõn
onayõyla kanun hükmünde uygulanmasõna yönelik çalõşmalar Ebüssuûd Efendi�nin
Maruzât�õ ile belirli bir seviyeye ulaşmõş, daha sonralarõ ise bu faaliyet
şeyhülislâmlõk kurumunun yeni baştan yapõlanmasõyla kurulan Fetvâhâne Dairesi
tarafõndan yerine getirilmiştir.758 Halk, dinî meselelerin çözümü için Fetvâhâne
Dairesi�ne çeşitli sorular yöneltmiş, kurum da Hanefî mezhebinin râcih görüşleri
çerçevesinde bu sorulara cevaplar vermiştir. Ele alacağõmõz bu irâde-i seniyye de
Sultan Mehmed Reşad (1844�1918) döneminde (1909�1918) kocasõ kaybolan
kadõnõn durumuyla ilgili olarak Telif-i Mesâil Şubesi�ne yöneltilen sorulara verilen
cevaplarõn padişahõn onayõna arzedilerek kanun haline getirilmesi ile ilgilidir.
756 M.Akif Aydõn, Ali Haydar Efendi (Küçük) maddesi, DİA, 2/396�397, H. Mehmet Günay, Son Devir Osmanlõ Hukukçusu Küçük Ali Haydar Efendi, İslâm Hukuku Araştõrmalarõ Dergisi, 6/2006, s: 182�183 757 �Bu çalõşma, Orhan Çeker tarafõndan Nafaka Kanunu adõyla neşredilmiştir. Eserin, Mecelle�nin eksik bõraktõğõ bir konu olarak nafakaya ilişkin hususlarõ düzenlemek üzere kaleme alõndõğõ zikredilmiş ve 634 maddeden oluşan bu kanun bugün kullanõlan harflerle sadeleştirmeden aynen neşredilmiştir. Kitabõn sonunda ise bir lügatçeye yer verilmiştir. Kitabõn başõnda yer alan Takdim kõsmõndaki kõsa bir iki cümlelik açõklamalar dõşõnda kanunla ilgili herhangi bir izah ve açõklama yer almamaktadõr. Fakat bu eserle ilgili asõl dikkat edilmesi gereken husus, Çeker�in 1915�de yürürlüğe girdiğini söylediği bu kanunun aslõnda hiçbir zaman resmî olarak yürürlüğe girmemiş olmasõdõr. Osmanlõ devleti döneminde hazõrlanan bu kanun resmen yürürlüğe konmamõş dolayõsõyla uygulanma imkânõ da kazanmamõştõr. Bu nedenle yazarõn hiçbir zaman yürürlük imkânõ bulmamõş bu kanunu Osmanlõ Devleti�nde uygulanmõş gibi neşretmesi doğru değildir.� M. Macit Kenanoğlu, Osmanlõ Kanunnâmeleri Neşriyâtõ Üzerine Bir Tahlil, s: 176�177�den naklen. 758 Meclis-i Tedkikât-õ Şeriyye�nin kurulmasõyla Fetvahâne dairesine yargõ görevi de verilmiştir. 1875�te Fetvahâne Nizamnâmesi çõkarõlmõş, fetvahâneye bağlõ iki kõsõmdan biri olan �İlamât dairesi� şerî mahkemelerin temyiziyle görevlendirilmiştir. Temyizi istenen ilam önce Fetvahânedeki İlamât Odasõna gelir buradaki ilk incelemeden sonra gerekiyorsa Meclis-i Tedkikât-õ Şeriyye�ye havale edilirdi. Ekrem Buğra Ekinci, Tanzimat Sonrasõ Osmanlõ Hukukunda Kanun Yollarõ, İstanbul Üniversitesi SBE, Doktora Tezi, 1996, İstanbul, s: 184�185
207
Tren ve gemi gibi ulaşõm imkânlarõnõn gelişmesiyle birlikte İslâm dünyasõnõn
dört bir tarafõndan gerek tüccar gerekse turist olarak pek çok Müslüman, hilafetin ve
saltanatõn başkenti İstanbul�a gelmiş, buradan da Anadolu�ya geçerek Osmanlõ
devletini gezip-görme imkânõnõ bulmuşlardõr. İslâm dünyasõnõn çeşitli yerlerinden
gelen bu insanlar başta İstanbul olmak üzere Anadolu�daki Müslüman hanõmlarla bir
takõm evlilikler yapmõşlardõr. Ancak bu insanlarõn daha sonralarõ memleketlerine
dönmeleri ve bir daha da kendilerinden haber alõnamamasõ üzerine bu kişilerle
evlenen Müslüman hanõmlar perişan olmuşlar ve durumlarõnõn akõbetiyle ilgili olarak
Telif-i Mesâil Şubesi�ne çeşitli sorular yöneltmişlerdir. Çünkü Hanefî mezhebinde bir
kimsenin mefkûd kabul edilmesinde esas alõnan yaş, kimi rivayetlerde 120 olarak
kimi rivayetlerde ise akranlarõnõn ölümü olarak belirlenmiştir.759 Konunun Hanefî
mezhebinin esas alõnarak çözümlenmesi durumunda bu hanõmlarõn evliliklerinin
adeta hiç bozulmadan devam edeceğine ve bu kadõncağõzlarõn bir ömür boyu boşa
beklemelerine hükmedilecektir. Telif-i Mesâil Şubesi toplum içinde artan bu
sõkõntõlara bir çözüm bulmak amacõyla uygulamada Hanefî mezhebinin bu konudaki
görüşünü esas almamõş ve fõkõh mezhepleri içindeki en makul çözüm olan Hanbelî
mezhebinin dört yõllõk bekleme süresini dikkate alarak telfîk metoduna göre bir fetva
yayõnlamõştõr. Daha sonra bu fetva padişahlõk yüce makamõna arz edilerek, padişahõn
onayõyla 27 Şubat 1916 tarihinde kanun olarak yürürlüğe girmiştir.760
Konumuz açõsõndan bu düzenleme iki bakõmdan önem arz etmektedir. Birincisi;
günün gelişen şartlarõ çerçevesinde Hanefî mezhebi gibi tek bir mezhebe bağlõ
kalmanõn sorunlarõn çözümünde yeterli olmadõğõnõn görülmesi ve çerçevenin
genişletilerek İslâm hukukunun bütün mezheplerini kapsam içine alan eklektik bir
yöntemin takip edilmiş olmasõdõr. Bu tarz bir uygulama Osmanlõ hukuku için bir ilk
olup muhtemelen 1917 tarihli H.A.K.�nin telfikçi bir metotla hazõrlanmasõna da
müessir olmuştur. İkincisi de; Arazi Kanunnâmesi, Mecelle ve H.A.K. gibi müstakil
bazõ düzenlemelerin yanõnda bu tarz münferit çalõşmalarõn da bulunduğunu
göstermesidir.
759 Beşir Gözübenli, Mefkûd maddesi, DİA, 28/354 760 Yunus Vehbi Yavuz, Osmanlõ Sultanõ Muhammed Reşad Döneminde Kocasõ Kaybolan Kadõnõn Evlenmesine İmkân Veren Fõkhî Hüküm Değişikliği ile İlgili Fetva, İslâm Hukuku Araştõrmalarõ Dergisi, sayõ: 1, 2003, s: 79�83, J.N.D.Anderson, Modern Trends in Islam Legal Reform and Modernisation in the Middle East, International and Comparative Law Quarterly, sayõ: 20, 1971, s: 5
208
f- Hukûk-õ Aile Kararnâmesi
Osmanlõ Devleti�nin 25 Ekim 1917 tarihli Hukûk-õ Aile Kararnâmesi aile
hukuku alanõnda yapõlan ilk kanun çalõşmasõdõr.761 Kararnâme, Arazi Kanunnâmesi
ve Mecelle ile birlikte Osmanlõ Devleti�nin son dönemlerinde yapõlan ve yerli olarak
kabul edebileceğimiz diğer bir ifadeyle herhangi bir hukuk sisteminden resepsiyon
vb. yolla etkilenilmeden hazõrlanan kanun çalõşmalarõnõn da son halkasõnõ
oluşturmaktadõr.762
Tanzimat�la birlikte devleti yeniden yapõlandõrma sürecine giren Osmanlõ
İmparatorluğu, bu manada askerî, siyasî ve hukukî pek çok reformlara girişmiştir.
Hukuk alanõnda yapõlan çalõşmalar devletin ve toplumun önceliklerinden yola
çõkõlarak belirli bir sistem çerçevesinde ele alõnmõştõr. Örneğin, ticaret ve vergi ile
ilgili reformlarõn gündelik hayatõ daha çok ilgilendirmesi sebebiyle ilk kanun
çalõşmalarõ bu alanda başlamõştõr. Gerek umumî hukuk tarihinde gerekse Osmanlõ
hukuk tarihinde aile hukuku alanõnda yapõlan kanun düzenlemelerinin kanunlaştõrma
silsilesinin son halkasõnõ oluşturmasõ da muhtemelen hayatõn öncelikleri ile ilgili bir
durumdan kaynaklanmaktadõr.763
Tanzimat�la birlikte Osmanlõ�da mahkemelerin görev yapõsõ ve şekli de
değişmiş, mahkemeler nizâmiye mahkemeleri ve şeriyye mahkemeleri şeklinde ikiye
ayrõlmõş ve aile hukuku ile ilgili davalara da şeriyye mahkemeleri bakmõştõr.764
761 Nisbeten aile hukuku sahasõna girebilecek bir takõm düzenlemeler esasen H.A.K.�den çok önceleri yapõlmõştõr. Örneğin; Sultan Abdümecîd zamanõnda 1844 tarihli bir fermanla velinin yanaşmamasõ halinde kadõlarõn ergen ve dul kadõnlarõ evlendirmesine izin verilmiş, bazõ durumlarda yüksek miktarda istenen başlõk parasõ ile ilgili sõnõrlamalar getirilmiştir. Yine 1874 tarihli bir irade ile mehrin üst limiti ile ilgili bir takõm düzenlemeler getirilmiş, 1881 tarihli Sicill-i Nüfus Nizamnâmesi ile de devletin evlenme akdine müdahalesi anlamõnda ciddi düzenlemeler yapõlmõştõr. Buna göre evlenme akdinin on beş gün içinde resmî makamlara tescili zorunluluğu getirilmiş, evlenecek Müslümanlarõn şeriyye mahkemelerinden, gayr-i müslimlerin ise kendi ruhânî idarelerinden izinnâme almalarõ zorunluluğu getirilmiş, boşanmalarda da yine bir takõm resmî işlemler şart koşulmuştur. 1913 yõlõnda çõkarõlan muvakkat bir kanunla resmî işlemleri yerine getirmeden nikâh kõyan imamlar için iki aydan üç yõla kadar hapis cezasõ öngörülmüştür. 1914 tarihli Sicill-i Nüfus Kanunu ise önceki uygulamalarõ da kapsayan yeni bir takõm düzenlemeler getirmiştir. 23 Mart 1916 tarihli irâde-i seniyye ile de kadõna hastalõk sebebiyle tefrîk-i talep hakkõ tanõnmõştõr. Daha detaylõ bilgi için bkz: Akdoğan, Türkiye�de 1919�1927 Yõllarõ Arasõnda Aile Hukuku Alanõndaki Kanunlaştõrma Çalõşmalarõ, s: 15�18, Aydõn, İslâm- Osmanlõ Aile Hukuku, s: 136�148. Ancak bizim burada ele aldõğõmõz konu aile hukuku ile ilgili müstakil �code� türündeki çalõşmalardõr. Bu manada H.A.K. dõşõnda bir çalõşma gerek Osmanlõ Devleti�nde gerekse İslâm dünyasõnda meydana gelmemiştir. 762 Aydõn, Hukuk-õ Aile Kararnâmesi maddesi, DİA, 18/314 763 Fõndõkoğluna göre, muamelat konusunu düzenleyen kanun çalõşmalarõna karşõ yükselen �tekfir� seslerini biraz da olsa yenebilmek için, münâkahât konularõnõ içeren bir kanun çalõşmasõnõn sona bõrakõlmasõ �zekice bir siyasettir!�. Ziyaettin Fahri Fõndõkoğlu, Aile Hukukumuzun Tedvîni Meselesi, Ebül�ula Mardin�e Armağan içinde, İstanbul, 1944, s: 692 764 Ekinci, Tanzimat ve Sonrasõ Osmanlõ Mahkemeleri, s: 269
209
Şeriyye mahkemelerinde görev yapacak hâkimlerin, medreselerin de bozulmasõ ile
birlikte zaman içinde yetersiz kalmalarõ ve önlerine gelen davalara bakmakta
zorlanmalarõ aile hukuku ile ilgili bir kanun yapõlmasõnõ zorunlu hale getirmiştir.
Ayrõca, Osmanlõ Devleti�nin son zamanlarda girmiş olduğu savaşlardaki büyük
kayõplar toplumun demografik ve sosyo-kültürel yapõsõnõ da derinden etkilemiş, aile
hukuku alanõnda önceleri ortaya çõkmayan bir dizi problem kendini göstermiştir.
Savaşlarõn özellikle nüfusun erkek-kadõn oranõnõ derinden sarsmasõ, savaşa gidip de
dönmeyen erkeklerin toplumun işleyiş düzenine etkileri gibi nedenler H.A.K.�nin
ortaya çõkmasõnõn en önemli sebeplerindendir.765 Resmî rakamlara göre sadece
Çanakkale�de 250.000 insanõmõzõn şehit olmasõ, Osmanlõ demografik ve sosyo-
kültürel yapõya etkisini göstermesi açõsõndan önemlidir.
Sayõlarõ ciddi bir yekûn tutan Osmanlõ gayr-i müslim vatandaşlara aile hukuku
ile ilgili konularda tanõnan geniş muhtariyetler,766 ülkede yargõ ikiliğinin de ortaya
çõkmasõna ve zaman içinde büyük problemlere neden olmuştur. Artõk bütün Osmanlõ
topraklarõnda vatandaşlar arasõnda herhangi bir hukuk ikiliğine yol açmadan ama
gayr-i müslim olmalarõ sebebiyle onlarõn da haklarõnõ koruyan bir düzenleme
yapmanõn zamanõ gelmiştir.767
Sultan Mehmed Reşad döneminde kocasõ kaybolan kadõnlarla ilgili irâde-i
seniyye�de de belirttiğimiz gibi, Hanefî mezhebinin aile hukuku ile ilgili konularda
kimi zaman yetersiz kalmasõ ve toplumun ciddi sõkõntõlarla yüz yüze gelmesi de aile
hukuku alanõnda bir takõm düzenlemeleri gerekli kõlmõştõr.768
İşte bütün bu sebepler neticesinde aile hukukunun yeni baştan ele alõnmasõna
karar verilmiş ve Isparta mebusu Mahmud Esad Efendi başkanlõğõnda bir komisyon
oluşturularak H.A.K. meydana getirilmiştir. Komisyon temelde Müslümanlarõn aile
hukuku ile ilgili sorunlarõnõ ele almakla birlikte Osmanlõ Devleti�nde yaşayan
Hõristiyan ve Yahudilerin de durumlarõyla ilgili düzenlemeler getirmiş ve tüm ülkede
uygulanabilmesi için ülkenin bütün bireylerini kapsamasõ hedeflenmiştir.769
765 Cin, İslâm ve Osmanlõ Hukukunda Evlenme, s: 291 766 Najwa al-Qattan, Dhimmis in the Muslim Court: Legal Autonomy and Religious Discrimination, International Journal of Middle East Studies, cilt: 31, sayõ: 3, 1999, s: 429�444 767 Ünal, Medeni Kanunun Kabulünden Önce Türk Aile Hukukuna İlişkin Düzenlemeler, s: 210 768 Aydõn, İslâm- Osmanlõ Aile Hukuku, s: 155 769 Aydõn, İslâm- Osmanlõ Aile Hukuku, s: 163
210
H.A.K., İslâm ve Osmanlõ hukuk tarihi içinde aile hukukunun kanunlaştõrõlmasõ
bakõmõndan bir ilktir. Muhammed Kadri Paşa�nõn el-Ahkâmü�ş-şeriyye fi�l-ahvâli�ş-
şahsiyye adlõ taslağõ, aile hukuku ile ilgili ilk çalõşma olmakla birlikte gerek
yürürlüğe girmemesi gerekse H.A.K. kadar kapsamlõ olmamasõ sebebiyle
kanunlaşamamõş ve mahkemelerde başvuru kitabõ niteliğinde kalmõştõr. H.A.K. her ne
kadar yürürlüğe girdikten çok kõsa bir süre (bir buçuk yõl) sonra kaldõrõlmõş olsa da
etkileri çok uzun süre devam etmiştir.770 Kararnâme�nin hazõrlanmasõnda tek bir
mezhebin hükümleriyle yetinilmemesi, Hanefî dõşõndaki mezheplerden de istifade
edilerek eklektik bir metot takip edilmesi ve bu yönde bir hukuk sahasõnõ bütünüyle
ele alan bir düzenleme olmasõ en azõndan zihinlerde bir devrim yaratmõş ve
kendisinden sonraki çalõşmalar için de orijinal bir örnek olmuştur.771
H.A.K iki kitaptan meydana gelmiştir. Birinci kitap altõ bab, onbeş fasõl ve
yüzbir maddeden, ikinci kitap ise üç bab, beş fasõl ve elli altõ maddeden ibarettir.
Böylece Kararnâme�nin tamamõ yüz elli yedi maddeden oluşmaktadõr.772 Eklektik
bir yöntemle dört mezhepten istifadeyle hazõrlanan bu kararnâmede örneğin;
ergenliğin alt sõnõrõndan önce evlenme, akõl hastalarõnõn evlenmesine getirilen
sõnõrlamalar, velâyet altõndakileri evlendirme yetkisine sahip veliler, nikâh akdi için
kullanõlacak kelimeler, nikâh sözleşmesinde ileri sürülebilecek şartlar, baskõ altõnda
gerçekleştirilen evlenme ve boşamalarõn geçersizliği ve kadõna yargõ yoluyla
boşanma yolunun açõlmasõ ile bazõ durumlarda beklenecek azami iddet süresi gibi
konularda Hanefî mezhebi dõşõndaki mezheplerden de yararlanõlmõştõr.773 Kararnâme
bu yönüyle kendisinden sonraki pek çok çalõşmaya etki etmiştir. Özellikle Ortadoğu
coğrafyasõndaki Müslüman ülkelerde 1950�li yõllardan sonra yapõlan kanun
çalõşmalarõna bu manada ilham kaynağõ olmuş ve yasamanõn İslâmî hükümlere göre
yapõlmasõnda tek mezhebin dõşõnda İslâm hukukunun bütün mezheplerinden istifade
yolunu açmõştõr.
Kararnâme�nin yargõ birliği ilkesini benimsemesinin hukukî imtiyazlarõnõn
sonunu getirmesinden rahatsõz olan gayr-i müslim cemaat liderlerince,
770 Aydõn, İslâm- Osmanlõ Aile Hukuku, s: 225 771 Ali Bardakoğlu, Türk Aile Hukukunun Tarihi Gelişimi, Türk Aile Ansiklopedisi, cilt: 2, Ankara, 1991, s: 614 772 Aydõn, İslâm- Osmanlõ Aile Hukuku, s: 181 773 Aydõn, Hukuk-õ Aile Kararnâmesi maddesi, s: 316, Suphi Mahmasânî, el-Evdâü�t-teşriiyye fi�d-düveli�l-arabiyye-madîhâ ve hâdõruhâ, Beyrut, 1981, s: 200�202
211
Kararnâme�nin yürürlükten kaldõrõlmasõ için dõş devletler nezdinde lobi
faaliyetlerine başlanmõş, bunun sonucu olarak da 156. madde yürürlükten
kaldõrõlmõştõr.774 Cemaat mahkemelerinin yargõ yetkisini sona erdiren ve gayr-i
müslimleri şeriyye mahkemelerinin kapsamõ altõna alan bu maddenin kaldõrõlmasõnõn
cemaat ruhanî liderlerini tatmin etmemesi ve Hanefî mezhebinin dõşõnda diğer
mezheplerden yararlanma yoluna gidilmesinin yüzyõllarca Hanefî mezhebinin katõ
bir şekilde uygulandõğõ bu coğrafyadaki bazõ âlimlerin tepkisini çekmesiyle
Kararnâme aleyhine görüşler ortaya çõkmõş, bu iki grubun yoğun eleştiri ve
muhalefeti ile Şeyhülislâm ve Sadrazam vekili Mustafa Sabri Efendi�nin imzasõyla
19 Haziran 1919 tarihinde yayõnlanan geçici bir kanunla, kararnâme yürürlükten
kaldõrõlmõştõr.775
H.A.K. Osmanlõ Devleti�nde yaklaşõk bir buçuk yõl kadar tatbik edilmesine
rağmen Ortadoğu İslâm ülkelerinde uzun süre yürürlükte kalmaya devam etmiştir.
Örneğin; kararnâme, 1953 yõlõna kadar Suriye�de ve 1939�a kadar İskenderun
sancağõnda yürürlükte kalmõştõr.776 Ayrõca Kararnâme, 1945 yõlõnda Abdullah
Sikalic tarafõndan Boşnakça�ya çevrilmiş ve Bosna-Hersek müslümanlarõnõn aile
hukukunu tanzim etmesinde kaynak olarak kullanõlmõştõr.777
H.A.K.�nin aile hukuku ile ilgili ilk kanun düzenlemesi olmasõ,778 ilgili konuda
hukukî birliği sağlamasõ,779 evlenme ve boşanmada devletin kontrolünü getirmesi,780
tek eşliliği temelde benimseyerek, çok eşliliğe bazõ şartlarla sõnõrlamalar getirmesi,781
belirli şartlar çerçevesinde kadõna da boşanma hakkõnõ tanõmasõ782 ve
hazõrlanmasõnda eklektik bir yol izlenmiş olmasõ783 gibi özellikleri dikkate
alõndõğõnda H.A.K.�ni orijinal bir şeklî kanunlaştõrma örneği olarak kabul etmek
mümkündür.
774 Kayabaş, Hukuk-õ Aile Kararnâmesi, s: 136�138 775 Aydõn, Hukuk-õ Aile Kararnâmesi maddesi, s: 317 776 Robert Eisenman, The Young Turk Legislation, 1913�17 and Its Application in Palestine/Israel, Palestine in the Late Ottoman Period, Political, Social and Economic Transformation, Edited by: David Kushner, Brill, Leiden, 1986, s: 64�67 777 Aydõn, Hukuk-õ Aile Kararnâmesi maddesi, s: 318 778 Aydõn, Hukuk-õ Aile Kararnâmesi maddesi, s: 314 779 Ünal, Medeni Kanunun Kabulünden Önce Türk Aile Hukukuna İlişkin Düzenlemeler, s: 210 780 Ebru Kayabaş, Hukuk-õ Aile Kararnâmesi, İstanbul Üniversitesi SBE, Y.Lisans Tezi, İstanbul, 2001, s: 128�129 781 Aydõn, İslâm- Osmanlõ Aile Hukuku, s: 215 782 Aydõn, İslâm- Osmanlõ Aile Hukuku, s: 214 783 Mahmasânî, el-Evdâü�t-teşriiyye fi�d-düveli�l-arabiyye, s: 200�202
212
E- Diğer İslâm Devletlerindeki Kanunlaştõrma Faaliyetleri
1- Şiî-Safevî Devletinde Kanunlaştõrma Faaliyetleri
İran�da 1502�1736 yõllarõ arasõnda hüküm süren ve Şiî doktrini devletin temel
politikasõ haline getiren Safevî Devleti�nde kanunlaştõrma faaliyeti olarak Muhakkõk-
õ Sânî Ebü�l-Hasen Nûrüddîn Ali b. el-Hüseyn b. Ali el-Kerekî el-Âmilî�ye
(940/1534) ait Kâtõatü�l-Lecâc adlõ eser dikkati çekmektedir.
Şahõn dinî konularda devlete rehberlik etmesi için tam yetkili kõldõğõ Kerekî,
toprak vergilerinin toplanmasõ ve halkõn işlerinin gözetilmesi hususunda bütün
valilere yönergeler göndermiş,784 haracõn miktarõnõ, süresini ve tahsilinde adalete
uygun davranõş kurallarõnõ bildirmiştir.785 Kâtõ�atü�l-lecâc fî (Tahkikî) hilli�l-harâc
(Haracõn helalliği hakkõndaki tartõşmalarõ kesen) adlõ eser temelde haraç arazilerinin
tespiti ve devlet başkanõnõn bu fondan yaptõğõ tahsisatõ almanõn cevazõ üzerinedir.786
Kerekî, İran tarihinde ilk defa kurulan Şia devletini nâib-i imam sõfatõyla
İmâmiyye hukukuna tâbi kõlmaya çalõşmõş, Şiî ulemanõn devletin bütün
kademelerinde görevlendirilmesine gayret etmiş ve yine İran tarihinde ilk defa hem
bir Şia devletinin teşekkülüne hem de devlet (Safevî) Şiasõ�nõn oluşturulmasõna
önemli katkõlarda bulunmuştur.787
Kerekî�nin Şiî dünyasõndaki konumunu, Sünnî İslâm dünyasõnda Ebüssuûd
Efendi ile yaptõğõ işi de Ebû Yûsuf�un Kitâbü�l-Harâc�õ veya Ebüsssuûd Efendi�nin
Maruzât�õ ile mukayese etmek mümkündür. Ancak eserin Şiî doktrinin maliyeye
ilişkin hükümlerini içermesi sebebiyle Kitâbü�l- Harâc benzetmesi daha uygun
düşmektedir.
Bu örnek, İslâm dünyasõndaki gerek Sünnî gerekse Şiî ekolleri arasõnda hukukî
istikrarõ sağlama yönünde sürekli bir gayretin olduğunu ve devlet adamlarõnõn da
desteğiyle çeşitli düzenlemelerin yapõldõğõnõ göstermesi bakõmõndan önemlidir.
784 Kallek, İslâm İktisat Düşüncesi Tarihi, s: 203 785 Kallek, Kerekî maddesi, s: 280 786 Kallek, İslâm İktisat Düşüncesi Tarihi, s: 205�206 787 Cengiz Kallek, Kerekî maddesi, DİA, 25/280
213
2- Tunus�ta Kanunlaştõrma Faaliyetleri
Osmanlõ Devleti�ne bağlõ bir eyalet olarak yönetilen Tunus�ta 1705�1735 ile
1756�1957 yõllarõ arasõnda yönetimde bulunan ve Türk asõllõ bir aile olan
Hüseynî�lerin788 özellikle 1800�lü yõllardan itibaren Tunus�un modernleşmesi
yolunda önemli icraatlarõ olmuştur. Hüseynî ailesinin en önemli şahsiyetlerinden biri
olan ve 1860 yõlõnda yönetimde bulunan Muhammed (Mehmed) Sâdõk Bey
zamanõnda Tunus�ta hukukî alanda pek çok reform yapõlmõştõr. Osmanlõ
Devleti�ndeki Tanzimat ve Islahat Fermanlarõ�nõn bir örneği de Tunus�ta meydana
getirilmiş,789 büyük ölçüde yabancõ devletlerin özellikle de Fransa�nõn etkisiyle
yabancõlara hukukî ve ticarî bazõ haklar ve imtiyazlar veren Ahd-õ Emân 10 Eylül
1857 tarihinde kabul edilmiştir. Fransõzlarõn �Le Pacte Fondamental� adõnõ
verdikleri ve içeriği itibariyle Gülhâne-i Hattõ Hümâyunu�na benzeyen bu fermanda
yer alan kimi taahhütlerin yerine getirilmesi amacõyla Tunus�un ilk anayasasõ
hükmünde olan �Kanûnu�d-Devle� hazõrlanmõş ve 26 Nisan 1861 tarihinde yürürlüğe
girmiştir.790 Bu kanunun ortaya çõkmasõnda yabancõ devletlerin baskõlarõ büyük
oranda etkili olmuştur.791 Kanûnu�d-Devle�yi, Osmanlõ�daki Metni Metin�in yarõm
kalan bir çalõşma olmasõnõ dikkate aldõğõmõzda İslâm dünyasõndaki ilk anayasa
girişimi olarak kabul etmek mümkündür.
1861 yõlõnda ise tatbik dayanağõnõ bu anayasadan alan ve İslâm dünyasõnda ilk
defa ahvâl-i şahsiyye ile ceza hukukunun bir kõsõm konularõnõ içeren Mecelletü�l-
Cinâyât ve�l-Ahkâm el-Örfiyye adlõ kanun çalõşmasõ yürürlüğe girmiştir.792 Tunus
ahvâl-i şahsiyyesini ve devlete karşõ işlenen bir takõm suçlarõ düzenlemek amacõyla
hazõrlanan ve 664 maddeden müteşekkil bu kanunun en önemli özelliği eklektik bir
metodun kullanõlarak Hanefî ve Mâlikî mezheplerinden istifade yoluna
gidilmesidir.793 XII. yy.dan itibaren Mâlikî mezhebinin Tunus�da hemen hemen tek
mezhep konumunda olmasõna karşõlõk Tunus�un Osmanlõ yönetimine geçmesinden
788 Atilla Çetin, Hüseynîler maddesi, DİA, 19/26 789 Osmanlõ Tanzimat döneminin Ortadoğu ülkelerindeki hukuk çalõşmalarõna (gerek Osmanlõ dönemi gerekse Osmanlõ sonrasõ) etkisi konusunda detaylõ bilgi için bkz: Iris Agmon, Recording Procedures and Legal Culture in the Late Ottoman Sharia Court of Jaffa, Islamic Law and Society, 11/3, 2004, s: 333�334 790 Çetin, Hüseynîler maddesi, s: 27 791 Yakup Mahmutoğlu, 19. ve 20. Yüzyõlda Tunus�ta Pozitif Hukukun Gelişmesi, Y.Lisans Tezi, MÜ Ortadoğu ve İslâm Ülkeleri Enstitüsü, İstanbul, 1999, s: 118�120/125 792 Mahmutoğlu, 19. ve 20. Yüzyõlda Tunus�ta Pozitif Hukukun Gelişmesi, s: 122 793 Subhi Mahmesâni, İslâm Hukukunun Tedvîni II, çev: İ.Kâfi Dönmez, MÜİFD, sayõ: 4, 1986, s: 362
214
sonra Hanefîlik de özellikle yönetici tabakada ciddi bir yekûn tutmuş, bu durum
yapõlacak bir takõm kanun çalõşmalarõnda iki mezhepten de istifadeyi gerekli
kõlmõştõr. Diğer bir ifadeyle halk tabakasõ dikkate alõnarak Mâlikî mezhebi, daha
ziyade Türklerden müteşekkil idarî tabaka dikkate alõnarak da Hanefî mezhebi
esaslarõna göre bir düzenleme yapõlmõştõr. Böylece tüm ülkede hukukî birlikteliği
sağlayacak tek bir kanun meydana getirilmiştir. Bu düzenleme ülkenin çok kõsa bir
süre sonra 12 Mayõs 1881�de Fransõz hâkimiyetine girmesi ile yürürlükten
kaldõrõlmõştõr.794
1864�te yine Sâdõk Bey�in emriyle Fransõz Ticaret Kanunu örnek alõnarak 237
maddelik Tunus Ticaret Kanunu hazõrlanmõştõr. Ancak bu kanun, kamuoyunun
tepkileri sonucu tatbik imkânõnõ bulamamõştõr.795
Eklektik bir metotla hazõrlanan ve borçlar hukukunu içeren Mecelletü�l-
İltizâmât ve�l-ukûd ise1906 yõlõnda yürürlüğe girmiştir.796
3- Mõsõr�da Kanunlaştõrma Faaliyetleri
Yavuz Sultan Selim�in 1517�de Osmanlõ topraklarõna kattõğõ Mõsõr bölgesi idarî
açõdan beylerbeylik olarak tanzim edilmiş, bölgenin idaresi ilk başlarda Memlûk ileri
gelenleri tarafõndan daha sonralarõ ise İstanbul�dan gönderilen valiler tarafõndan
sağlanmõştõr. 1798�de Fransõzlarõn doğudaki çõkarlarõnõ İngilizlere karşõ koruma
gerekçesiyle Mõsõr�õ işgal etmesiyle Mõsõr tarihinde yeni bir dönem açõlmõş, üç yõl
süren bu dönem Osmanlõlarõn İngilizlerin desteğiyle Fransõzlarõ Akkâ�da yenmesiyle
son bulmuştur.797 Mõsõr bölgesinde yapõlan kanun çalõşmalarõnõ, Mõsõr�õn siyasî
durumunu dikkate alarak iki ana başlõk altõnda toplamak mümkündür.
a- Mehmed Ali Paşa�nõn Kanunlaştõrma Faaliyetleri
Fransõzlara karşõ verdiği büyük mücadele ile Mõsõr tarihinde önemli bir yere
sahip olan Kavalalõ Mehmed Ali Paşa (1770�1849), idaresi altõndaki Mõsõr�õ yeni
baştan imar etmeye çalõşmõş ve bu amaçla askerî, idarî, siyasî ve hukukî pek çok
düzenleme yapmõştõr. Mehmed Ali Paşa�nõn hukukî alanda meydana getirdiği iki
794 Mahmutoğlu, 19. ve 20. Yüzyõlda Tunus�ta Pozitif Hukukun Gelişmesi, s: 124�126 795 Mahmutoğlu, 19. ve 20. Yüzyõlda Tunus�ta Pozitif Hukukun Gelişmesi, s: 123�124 796 Mahmutoğlu, 19. ve 20. Yüzyõlda Tunus�ta Pozitif Hukukun Gelişmesi, s: 125 797 Hilal Görgün, Mõsõr maddesi, DİA, 29/569
215
kanun düzenlemesi, o güne kadar İslâm dünyasõnda modern kanun tekniğine göre
yapõlan ilk düzenlemeler olmasõ açõsõndan önem arz etmektedir.
1829 tarihli Genel Ceza Kanunnâmesi ve 1830 tarihli Ziraata Müteallik Ceza
Kanunnâmesi Mehmed Ali Paşa�nõn yapmõş olduğu kanun düzenlemelerinin belli
başlõlarõndandõr. Genel Ceza Kanunu cinayet, yol kesme (hirabe), kalpazanlõk,
devlete isyan, hõrsõzlõk ve zimmete para geçirme suçlarõnõ kapsarken 55 maddeden
oluşan Ziraat Kanunu (The Code of Agriculture) ise kõrsal yaşama ilişkin kurallarõ
kapsamaktadõr.798
Mehmed Ali Paşa�nõn, Osmanlõ�dan yarõ-bağõmsõzlõğõnõ kazanmasõndan sonra
yaptõğõ ilk iş ülke ekonomisinin belkemiğini oluşturan ziraata özellikle de pamuk
üretimine önem vermesi olmuştur. Mõsõr�da pamuk üretimindeki artõşõn, askerî ve
siyasî alandaki reformlarõn motoru olacağõnõ fark eden Mehmed Ali Paşa, topraklarõn
verimli bir şekilde ekilip biçilmesini amaçlayan bir düzenleme yapõlmasõnõ istemiş,
hazõrlanan ceza kanunlarõ da bu amaç doğrultusunda meydana getirilmiştir.799
Osmanlõ kanunnâme geleneğine uygun bir tarzda kaleme alõnan bu ceza kanunlarõ
sistem olarak ise 1810 tarihli Fransõz Ceza Kanunu�nun etkisi altõnda kalmõştõr.
Fransõz Ceza Kanunu�nun XIX. yy.õn ilk modern ceza kanunu olmasõ pek çok
ülkenin ceza kanununu etkilemiş, aynõ durum Osmanlõ�nõn Tanzimat döneminde
hazõrladõğõ ceza kanunu için de geçerli olmuştur. Mehmed Ali Paşa döneminde
hazõrlanan bu ceza kanunlarõnda, suçlar ve cezalar açõk olarak belirtilmiştir. Bu
yönüyle de Osmanlõ ceza kanunlarõndan ayrõlmaktadõr. Suçun cezalandõrõlmasõnda
ise suçluya fizikî bir ceza vermek yerine, suçun durumuna göre değişmekle birlikte
suçlularõn askerlik, kamu işleri ve pamuk tarlalarõnda çalõştõrõlmasõ gibi bedenî
cezalar tercih edilmiştir. Bunun da muhtemel sebebi Mõsõr�da çalõşacak veya askerlik
yapacak erkek sayõsõnõn azlõğõdõr.800 Mehmed Ali Paşa, Osmanlõdan ayrõ yeni bir
idarî sistem kurmaya çalõştõğõndan, yöneticilerin ve vergi tahsildarlarõnõn halka
798 Rudolph Peters, Islamic and Secular Criminal Law in Nineteenth Century Egypt: The Role and the Function of Qadi, Islamic Law and Society, sayõ: 4/1, 1997, s: 73 799 Gabriel Baer, Tanzimat in Egypt- The Penal Code, Bulletin of the School of Oriental and African Studies, cilt: 26, sayõ: 1, 1963, s: 29�30 800 Khaled Fahmy, The Nation and Its Deserters: Conscription in Mehmed Ali�s Egypt, International Review of Social History, sayõ: 43, 1998, s: 422
216
zulmetmesinin önüne geçmeye çalõşmõş, bu şekilde davranan devlet memurlarõnõ ise
hapis cezasõyla cezalandõrmõştõr.801
Mehmet Ali Paşa�nõn bu iki kanun düzenlemesinin dõşõnda 1830�1844 yõllarõ
arasõnda çõkardõğõ çok sayõda kanun düzenlemesi olduğu da görülmektedir. Ancak
bunlar bir hukuk sahasõnõ bütünüyle tanzim etmekten ziyade idarî konularla ilgili
düzenlemeleri kapsayan ve parça parça olan çalõşmalar şeklindedir. Bu
düzenlemelere de genel bir ad olarak �Code of Administration- Qanun al-
Siyasatnameh� veya �Code of Civil Administration- Qanun al- Siyasa al-Mulkiyya�
adõ verilmektedir.802 Mehmed Ali Paşa�nõn bütün bu kanun düzenlemeleri yeni
baştan kurmaya çalõştõğõ Mõsõr�da merkezî idareyi güçlendirmeye yönelik çalõşmalar
kapsamõndadõr.
b- Muhammed Kadri Paşa�nõn Kanunlaştõrma Faaliyetleri
Muhammed Kadri Paşa (1821�1888) Mõsõr�da yaptõğõ kanun çalõşmalarõ ile
İslâm hukuk tarihinde derin izler bõrakmõş bir hukukçudur. Esasen, Kadri Paşa
eğitimini hukuk üzerine değil, yabancõ diller (Fransõzca) üzerine almasõna rağmen
meydana getirdiği kanun düzenlemelerinden dolayõ hukukçu olarak bilinmektedir.
Gerek İslâm dünyasõnda gerekse Osmanlõ Devleti�nde yabancõ diller bölümü
(Medresetü�l-Elsun-Tercüme Odasõ veya Dairesi) özellikle Batõ kanunlarõnõn
tercümesinde önemli bir rol oynamõştõr.803 Mõsõr�da Mehmed Ali Paşa zamanõnda
başlayan batõlõlaşma çalõşmalarõnõn devamõ olarak Hidiv İsmail Paşa döneminde de
belli başlõ Fransõz kanunlarõ Fransõzcadan Arapçaya tercüme edilmeye başlanmõş
Fransõz Ceza Kanunu�nun tercümesi işi de Muhammed Kadri Paşa�ya verilmiştir.
Kadri Paşa bu görevinin yanõ sõra Fransõz Medeni Kanunu�nun tercümesinde de
Rifaa Bey�e yardõmcõ olmuştur. Bu çalõşmalar neticesinde kendisinde oluşan batõ
hukuk nosyonunun İslâm hukukuyla uyuşan yönlerini göstermek ve yapõlan bu
çalõşmalara halk nezdinde meşru bir zemin oluşturmak düşüncesiyle Tatbîku mâ
801 Rudolph Peters, �For His Correction and as a Deterrent Example for Others� Mehmet Ali�s First Criminal Legislation (1829�1830), Islamic Law and Society, sayõ: 6/2, 1999, s: 164�192 802 Peters, Islamic and Secular Criminal Law in Nineteenth Century Egypt, s: 73�74 803 Dil okullarõ veya tercüme odasõ sadece batõ kanunlarõnõn tercümesinde aktif bir rol oynamamõş aynõ zamanda bilginin sekülerleşmesini de sağlamõşladõr. Daha detaylõ bilgi için bkz: Ejder Okumuş, Ahmet Cihan, Mustafa Avcõ, Osmanlõ Devletinde Eğitim, Hukuk ve Modernleşme, İstanbul, 2006, s: 312
217
vücide fi�l-kânûni�l-medenî mutâbõkan li mezhebi Ebi Hanîfe adlõ eserini kaleme
almõştõr.804
Muhammed Kadri Paşa�nõn İslâm hukuk tarihinde önem arzeden başlõca üç
çalõşmasõ bulunmaktadõr. Bunlar; el-Ahkâmü�ş-şeriyye fi�l-ahvâli�ş-şahsiyye alâ
mezhebi�l-imâm ebî Hanîfe, Mürşidü�l-hayrân ilâ marifeti ahvâli�l-insân fi�-l
muâmelâti�ş-şeriyye alâ mezhebi�l-imâm Ebî Hanîfe en-Numân ve Kânûnü�l-adli
ve�l-insâf fi�l-kazâi alâ müşkilâti�l-evkâf adlõ çalõşmalardõr. Şimdi bunlarõ açõklamaya
çalõşalõm.
aa- el-Ahkâmüş-şeriyye fi�l-ahvâliş-şahsiyye
Ahvâl-i şahsiyye konularõnõn Hanefî mezhebi esas alõnarak hazõrlandõğõ bir eser
konumunda olan el-Ahkâmü�ş-şeriyye fi�l-ahvâli�ş-şahsiyye alâ mezhebi�l-imâm ebî
Hanîfe, iki bölüm ve beş kitap halinde 647 maddeden müteşekkildir. Birinci bölüm
(cüz) aile ve kõsmen şahõs hukukunu, ikinci bölüm (cüz) miras hukukunu
içermektedir. Maddeler kõsa olmakla birlikte hükümlerde teferruata kaçõlmõştõr.805 el-
Ahkâmü�ş-şeriyye fi�l-ahvâli�ş-şahsiyye�nin İslâm dünyasõ için önemi, medeni kanun
konularõnõn şekil açõsõndan bir bütün halinde batõlõ hukuk sistematiğine uygun olarak
ele alõndõğõ ilk çalõşmalardan biri olmasõdõr.806 1875 yõlõnda Mõsõr�da basõlan eser
yürürlüğe girmemiş olmakla birlikte mahkemelerde başvuru kaynağõ olarak
kullanõlmõş ve daha sonra ortaya çõkan İslâm dünyasõndaki kanunlaştõrma
hareketlerine de örneklik etmiştir.807
Gerek el-Ahkâmü�ş-şeriyye fi�l-ahvâli�ş-şahsiyye�nin gerekse Mürşidü�l-
Hayrân�õn muhtemelen yürürlüğe girmemesi, İslâm hukukunda hükümdarlarõn
�kanun koyucu� olmaktan ziyade �kanunu uygulayan� konumunda kabul
edilmesinden kaynaklanmaktadõr. Muhafazakâr ulemanõn tepkisinden çekinen Hidiv
804 Aydõn, Muhammed Kadri Paşa maddesi, s: 546 805 Muhammed Kadri Paşa, el-Ahkâmü�ş-şeriyye fi�l-ahvâli�ş-şahsiyye alâ mezhebi�l-imâm ebî Hanîfe, by, 1909 806 İslâm hukuk tarihinde ahvâl-i şahsiyye konularõnõ kapsayan ilk çalõşma Muhammed Kadri Paşa�nõn el-Ahkâmü�ş-şeriyye�si(1875) olarak bilinmektedir. Ancak, Tunus�ta meydana getirilen Mecelletü�l-cinâyât ve�l-ahkâm el-örfiyye(1861) adlõ kanun düzenlemesi, ahvâl-i şahsiyye konularõnõn ilk defa ele alõndõğõ bir çalõşmadõr. Daha detaylõ bilgi için bkz: Mahmutoğlu, 19. ve 20. Yüzyõlda Tunus�ta Pozitif Hukukun Gelişmesi, s: 122 807 Aydõn, Muhammed Kadri Paşa maddesi, s: 546, Abdüssamet Bakkaloğlu, Kanunlaştõrma Hareketinin Öncülerinden Muhammed Kadri Paşa (1821�1888): Hayatõ ve Eserleri, İslâm Hukuku Araştõrmalarõ Dergisi, 6/2005, s: 55�68
218
İsmail Paşa da hazõrlanmasõnõ emrettiği bu çalõşmalarõ resmen kanun olarak
yürürlüğe koymamõştõr.808
bb- Mürşidü�l-Hayrân
Osmanlõ Devleti�nde medeni kanun hazõrlanmasõ sõrasõnda Code Civil�in
tercümesi ve iktibasõ ile ilgili tartõşmalarõn bir benzerini de Mõsõr�da görmek
mümkündür.809 Hidiv İsmail Paşa, Osmanlõ�da hazõrlanan Mecelle�nin bir benzerinin
Mõsõr için de yapõlmasõnõ arzu etmiş ve bu konuda gerekli çalõşmalarõ yapmasõnõ
Adalet Bakanõ (vezîrü�l-hakkâniyye) Kadri Paşa�dan istemiştir. el-Ahkâmü�ş-şeriyye
fi�l-ahvâli�ş-şahsiyye�nin hazõrlanmasõnda daha ziyade hukukî sebepler etkili
olmuşken, Mürşidü�l-Hayrân�õn hazõrlanmasõnda siyasî sebepler etkili olmuştur.
Diğer bir ifadeyle, siyasî açõdan bağõmsõzlõğõnõ kazanan Mõsõr�da Hidiv İsmail Paşa,
Osmanlõ kanunlarõnõn ülkede uygulanmasõnõn hukukî konularda Osmanlõ�ya bağõmlõ
olma sonucunu getireceğini düşünerek Mecelle�nin Mõsõr�da tatbikine sõcak
bakmamõş ve Mecelle türü bir çalõşmanõn yapõlmasõnõ istemiştir. Eşya ve borçlar
hukukunu içeren Mürşidü�l-hayrân bu tarz bir düşüncenin ürünü olarak meydana
gelmiştir.
Tam adõ Mürşidü�l-hayrân ilâ marifeti ahvâli�l-insân fi�-l muâmelâti�ş-şeriyye
alâ mezhebi�l-imâm Ebî Hanîfe en-Numân olan eser, adõndan da anlaşõlacağõ üzere
eşya ve borçlar hukukunun Hanefî mezhebi esaslarõna göre düzenlendiği bir
çalõşmadõr. Hanefî mezhebinin doktrin zenginliğinin İslâm dünyasõndaki
kanunlaştõrma faaliyetlerindeki tartõşõlmaz üstünlüğünü bu düzenlemede de görmek
mümkündür. Gerek Mecelle�nin gerekse Mürşidü�l-Hayrân�õn Hanefî doktrini esas
alõnarak hazõrlanmasõ sebebiyle her iki çalõşmada da büyük benzerlikler
bulunmaktadõr. Ancak, Mürşidü�l-Hayrân, Mecelle�ye nisbetle daha soyut ve şeklen
modern batõ kanunlarõna daha yakõndõr.810 Mürşidü�l-Hayrân�õn kanun sistematiği ve
tekniği anlamõnda Mecelle�den üstün olmasõ Mecelle�nin bu alandaki ilk düzenleme
olmasõ sebebiyle bazõ eksikliklerinin bulunmasõ ve Muhammed Kadri Paşa�nõn
yabancõ kanunlarõn tercümesinde aktif bir rol oynayarak batõlõ hukuk nosyonuna
808 Aydõn, Muhammed Kadri Paşa maddesi, s: 546, Bakkaloğlu, Kanunlaştõrma Hareketinin Öncülerinden Muhammed Kadri Paşa, s: 60 809 J.N.D. Anderson, Law as a Social Force in Islamic Culture and History, s: 25 810 M.Akif Aydõn, Mürşidü�l-Hayrân maddesi, DİA, 32/59
219
aşinalõk kazanmasõ ile açõklanabilir.811 Eser iki ana bölümden meydana gelmiştir.
Genel olarak mal (emvâl) konusunun incelendiği birinci bölümde mülkiyet sebepleri
ve şüfa konularõ ele alõnmõştõr. İkinci bölümde ise, borç ilişkileri, akitler, bey, icâre,
müzâraa, müsâkât, şirket, âriye, karz, vedîa, kefâlet, havâle, vekâlet, rehin ve sulh
konularõ ele alõnmõştõr. Bu çalõşma da Kadri Paşa�nõn diğer çalõşmalarõ gibi yürürlüğe
girmemekle birlikte mahkemelerde başvuru kitabõ olarak kullanõlmasõ ve kendisinden
sonrakilere örnek olmasõ sebebiyle İslâm hukuk tarihi için önem arzetmektedir. Eser,
tutucu (muhafazakâr) çevrelerin tepkisinden çekinildiğinden dolayõ Kadri Paşa�nõn
ölümünden sonra ilk defa 1890�da Bulak matbaasõnda basõlmõştõr. Bundan sonra pek
çok baskõsõ yapõlmakla birlikte zaman içinde madde sayõsõ farklõlõk göstermiştir. İlk
baskõda 941 olan madde sayõsõ 1983 baskõsõnda 1045�e, 1987 baskõsõnda ise 1049�a
çõkmõştõr. Bu da muhtemelen kitabõn tasnifinin baskõlar arasõnda farklõlõk
göstermesinden kaynaklanmaktadõr.812
cc- Kânûnü�l-adli ve�l-insâf
Tam adõ Kânûnü�l-adli ve�l-insâf fi�l-kazâi alâ müşkilâti�l-evkâf olan eser, vakõf
konusunun ayrõntõlõ bir şekilde ele alõndõğõ yedi bab içinde 646 maddeden
müteşekkildir.813 Bu eser de Kadri Paşa�nõn diğer çalõşmalarõ gibi kanun olarak
yürürlüğe girmemekle birlikte gerek Mõsõr�daki gerekse İslâm dünyasõnõn diğer
ülkelerindeki şerî mahkemelerin sõklõkla kullandõğõ başvuru kitabõ mesabesinde
olmuştur.814
4- Rusya Müslümanlarõnõn Kanunlaştõrma Faaliyetleri
Osmanlõ Devleti�nde meydana getirilen Mecelle, tüm Müslümanlar için bir
umut ve örnek olmuş, Rusya Müslümanlarõ da Mecelle�den aldõklarõ ilhamla
gündelik hayata dair dinî konularõn çözümü için benzeri bir faaliyette
bulunmuşlardõr. Bu çalõşma, hayata geçmemekle birlikte dünyanõn dört bir 811 Aydõn, Muhammed Kadri Paşa maddesi, s: 546 812 Bakkaloğlu, Kanunlaştõrma Hareketinin Öncülerinden Muhammed Kadri Paşa, s: 55�68, Aydõn, Mürşidü�l-Hayrân maddesi, s: 59�60 813 Muhammed Kadri Paşa, Kânûnü�l-adli ve�l-insâf fi�l-kazâi alâ müşkilâti�l-evkâf, ty., Kahire 814 Konuyla ilgili bir değerlendirme için bkz: Kemal Bouzerai, Kanunü�l-adli ve�l-insâf Adlõ Esere Göre Kadri Paşa Zamanõnda Mõsõr�da Vakõflar, Y.Lisans Tezi, MÜSBE, 2003. Bu tezden haberdar olduğumuz sõrada YÖK Tez dökümantasyon merkezinde yeniden yapõlanmadan kaynaklanan bir nedenle tezler araştõrmacõlarõn istifadesine kapatõlmõştõ. Bu sebeple, tezi görüp inceleme imkânõnõ bulamadõk.
220
tarafõndaki Müslümanlarõn bu yöndeki istek ve çabalarõnõ göstermesi bakõmõndan
önem arzetmektedir.
10�15 Nisan 1905�de Ufa�da toplanan Ulema Kurultayõnda Rusya Başmüftüsü
Rõzaeddin b. Fahreddin (1859�1936) kurultaya sunduğu raporda, İslâm hukukunun
yeniden gözden geçirilerek fõkõh kitaplarõnõn günün değişen şartlarõna göre ele
alõnmasõnõ gerektiğini ve bunu yapabilecek yetişmiş adamõn sayõsõnõn da az olduğunu
ifade etmiştir.815 1906 yõlõnda kaleme aldõğõ Rusya Müslümanlarõnõn İhtiyaçlarõ ve
Onlar Hakkõnda İntikad adlõ eserinde ise, komisyona sunduğu görüşlerin devamõ
mâhiyetinde bazõ görüşler ileri sürmüştür. Bu eserinde Rõzaeddin b. Fahreddin;
günlük hayatõn sürekli bir değişim içinde olduğunu, batõ toplumlarõnõn bu değişimden
dolayõ her yüzyõllõk zaman zarfõnda kanunlarõnda bazõ õslah ve düzeltmelerde
bulunduklarõnõ, İslâm fõkhõnõn esasõnõ oluşturan temel metinlerin bundan yaklaşõk
sekiz-dokuz asõr önce Bağdat, Basra, Semerkand gibi şehirlerde yazõldõğõnõ, artõk bu
kitaplarõn XX. yy.õn Rusya Müslümanlarõnõn ihtiyaçlarõnõ karşõlamada yetersiz
kaldõğõnõ bu sebeple bu kitaplarõn günümüz Rusya Müslümanlarõnõn ihtiyaçlarõnõ
karşõlayacak şekilde yeni baştan ele alõnmasõ gerektiğini ifade etmiştir.816
Rusya Türklerinde XX. yy.da ortaya çõkan cedidcilik akõmõna817 bağlõ olan
Rõzaeddin b. Fahreddin o güne kadar İslâm dünyasõnda örneklerini çok az
görebileceğimiz ve zamanõna göre oldukça ileri kabul edebileceğimiz bir takõm
fikirler açõklamaktadõr. Benzer görüşleri yine cedidcilik akõmõna bağlõ olan İsmail
Gaspõralõ da sahibi olduğu Tercüman gazetesinde dile getirmiştir. Gaspõralõ, yazdõğõ
yazõlarda, Osmanlõ örneği esas alõnarak İslâm fõkhõnõn Rusya Müslümanlarõ
tarafõndan da kodifie edilebileceğini ifade etmekte ve Osmanlõ�da Ahmet Cevdet
Paşa başkanlõğõndaki komisyonun hazõrladõğõ Mecelle incelenerek, benzeri bir
çalõşmanõn Rusya�da yaşayan İslâm ulemasõ tarafõndan da yapõlmasõ gerektiğini
vurgulamaktadõr. Bu görüşlere Rõzaeddin b. Fahreddin sahip çõkmõş ve Musa
Carullah�tan bu amaca uygun bir kitap yazmasõnõ istemiştir. Musa Carullah da Rusya
815 Seyfettin Erşahin, Rusya Türklerinin Mecelle Hazõrlama Girişimleri, Ahmet Cevdet Paşa Sempozyumu İçinde, Ankara, 1997, s: 364 816 Erşahin, Rusya Türklerinin Mecelle Hazõrlama Girişimleri, s: 364�365 817 XIX. yüzyõlõn sonuna doğru Rusya Müslümanlarõ arasõnda eğitim ve kültür alanõnda başlayan yenileşme hareketidir. Batõ�daki aydõnlanma felsefesinin İslâm dünyasõna yansõmasõ ve �usûl-i cedîd� adlõ eğitim hareketinin etkisiyle ortaya çõkmõştõr. Daha detaylõ bilgi için bkz: Taha Akyol, Cedîdcilik maddesi, DİA, 7/211�213
221
Müslümanlarõnõn Mecelle�si olarak kabul edilecek Kavaid-i Fõkhiyye adlõ eserini
kaleme almõştõr.818
Çok yönlü bir İslâm âlimi olan Musa Carullah, sadece İslâm fõkhõnõ değil,
Avrupa ve diğer devletlerin uygulamaya koyduğu hukuk sistemlerini de mukayeseli
olarak incelemiş, yarõm kalan bir hukuk tahsili geçirmiş ve kõsa zamanda Rusya�da
yürürlüğe giren birkaç kanun denemesini görme fõrsatõnõ bulmuştur. Bütün bunlar
onda kaleme alacağõ Kavâid-i Fõkhiyye adlõ eser için bir alt yapõ işlevini
görmüştür.819
Carullah�õn Mecelle�nin sistematiğini esas alarak hazõrladõğõ Kavâid-i Fõkhiyye,
Mecelle�nin ilk 100 maddesini aynen almak üzere 201 genel hukuk kuralõnõ (kavâid-i
fõkhiyye) toplamõştõr. Carullah bu eserinde, yerine göre bu kaidelerin Kuran ve
Sünnet�teki dayanaklarõnõ da ortaya koymaktadõr.820
Musa Carullah�õn 1910 yõlõnda kaleme aldõğõ Kavâid-i Fõkhiyye, Rusya
Müslümanlarõ için bir ön hazõrlõk çalõşmasõ kapsamõnda olmuş, 1917 yõlõnda
Rusya�daki bütün Müslümanlarõn katõlõmõyla gerçekleştirilen Rusya Müslümanlarõ I.
Kongresinde de İslâm hukukunun Rusya Müslümanlarõnõn ihtiyaçlarõ gözetilerek
kodifie edilmesine karar verilmiştir. Hanefî mezhebinin esas alõnacağõ ancak bu
mezhebin görüşlerinin yeterli olmadõğõ durumlarda diğer mezhep görüşlerine de yer
verileceği, bunlarõn da yeterli olmamasõ durumunda ilgili komisyonun içtihatta
bulunacağõ ve hazõrlanacak kanunlarõn mümkün mertebe Avrupa kanunlarõyla uyum
içinde olmasõna dikkat edileceği gibi esaslar çerçevesinde çalõşmalara başlamasõna
karar verilen komisyon, 1917 Bolşevik ihtilali ile birlikte dağõlmõş ve bu girişim �
maalesef- düşünce bazõnda kalmõştõr.821
5- Bulgaristan Müslümanlarõnõn Kanunlaştõrma Faaliyetleri
Rusya Müslümanlarõnõn 1910 yõlõnda Musa Carullah�a Kavâid-i Fõkhiyye adlõ
eseri hazõrlatmalarõ ve akabinde 1917 yõlõnda İslâm hukukunun kodifikasyonu ile
ilgili bir komisyon kurma düşüncelerinin bir benzerini de 1924 yõlõnda Bulgaristan
Müslümanlarõ arasõnda görmek mümkündür. Ancak, bu iki çalõşma arasõnda şöyle bir
818 Erşahin, Rusya Türklerinin Mecelle Hazõrlama Girişimleri, s: 365 819 Mehmet Görmez, Musa Carullah Bigiyef, Ankara, 1994, s: 60�61 820 Şamil Dağcõ, Musa Carullah Bigiyef�in Hukukçuluğu (Eleştirel Bir Yaklaşõm), Musa Carullah Bigiyef Sempozyumu Bildiriler İçinde, Ankara, 2002, s: 49�50 821 Erşahin, Rusya Türklerinin Mecelle Hazõrlama Girişimleri, s: 365�369
222
fark bulunmaktadõr: Rusya Müslümanlarõ hukukun tüm alanlarõnõ kapsayan bir
faaliyette bulunma düşüncesindeyken, Bulgaristan Müslümanlarõ sadece ahvâl-i
şahsiyye konusunu ele almõşlardõr. Ayrõca, Rusya Müslümanlarõnõn girişimi düşünce
bazõnda kalmõşken, Bulgaristan Müslümanlarõnõnki, fiiliyata geçmiş, uygulama
imkânõnõ bulmuştur.
Yaklaşõk beş yüz yõl Osmanlõ idaresi altõnda yönetilen Bulgaristan, II.
Meşrutiyet�in ilanõ ile birlikte ortaya çõkan kargaşa ortamõndan istifadeyle 5 Ekim
1908�de bağõmsõzlõğõnõ ilan etmiştir.822 Akabinde, Bulgaristan Krallõğõ�nõn
kurulmasõyla, asõrlardõr o topraklarõn gerçek sahibi konumunda olan Müslümanlar bir
anda azõnlõk konumuna düşmüşlerdir. Yeni kurulan devlet Osmanlõ İmparatorluğu ile
19 Nisan 1909 tarihinde İstanbul�da bir protokol imzalamõştõr. Bu protokolde,
Müslüman ahaliye eskiden olduğu gibi din ve mezhep serbestliği tanõnacağõ, ibadet
ve tören hürriyeti sağlanacağõ, Müslümanlarõn, diğer din ve mezhep mensuplarõna
tanõnan haklardan istifade edecekleri ve camilerde Müslümanlarõn halifesi sõfatõyla
padişah namõna hutbe okumaya devam edecekleri karara bağlanmõştõr. Protokole
eklenen bir ek ile de, Sofya�da bir başmüftünün bulunacağõ ve bu başmüftünün
Bulgaristan�daki Müslümanlarõn İslâm hukukuna dair dinî ve hukukî işleri idare
edeceği karara bağlanmõştõr.823
Balkan Savaşõ sonunda 29 Eylül 1913�de Osmanlõ İmparatorluğu ile
Bulgaristan arasõnda İstanbul Muahedenamesi adõyla bilinen yeni bir antlaşma
imzalanmõştõr. Bu muahede ile 1909 yõlõnda imzalanan İstanbul Protokolüyle
Müslümanlara tanõnan haklar pekiştirilmiş ve müftülerin durumu ile ilgili ilave
düzenlemeler getirilmiştir.824
Birinci Dünya Savaşõ sonrasõ 1919 yõlõnda �Bulgaristan Müslümanlarõ
Müessesât-õ Dînîyye İdâre ve Teşkilâtõ Nizamnâmesi� hazõrlanarak yürürlüğe konmuş
ve bu antlaşmadan önceki düzenlemeler ilgâ edilmiştir. Dokuz bölüm ve 189
maddeden oluşan �Nizamnâme�, Bulgaristan Müslümanlarõnõn dinî idarelerine
822 Yusuf Halaçoğu, Bulgaristan maddesi, DİA, 6/398 823 H.Mehmet Günay, Bulgaristan Başmüftülüğü�nce Hazõrlanan 1924 Tarihli Münâkehât ve Müfârekât Tâlimatnâmesi ve Bulgar Şeriye Mahkemelerinde Uygulanõşõ, Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayõ: 3, 2001, s: 167 824 Günay, 1924 Tarihli Münâkehât ve Müfârekât Tâlimatnâmesi, s: 168
223
yönelik en ayrõntõlõ düzenleme olup, bundan sonraki düzenlemeler için de esas ve
kaynak teşkil etmiştir.825
1924 yõlõnda hilafetin kaldõrõlmasõndan sonra Yeni Türkiye Cumhuriyeti ve
Bulgaristan Krallõğõ arasõnda 18 Ekim 1925�de Dostluk Anlaşmasõ imzalanmõş ve iki
devletin sõnõrlarõna ilişkin düzenleme istisna edilerek, önceki tüm anlaşmalar geçersiz
kabul edilmiştir. Buna göre Bulgaristan Müslümanlarõnõn kendi ahvâl-i şahsiyyeleri
arasõna giren bütün konular, Bulgar yargõ sistemi içinde kendi hallerine bõrakõlmõştõr.
Ancak Bulgaristan hükümeti 1938 yõlõna kadar Bulgar Müslümanlarõnõn Şeriyye
mahkemelerine dokunmamõştõr. 1938 yõlõnda şeriyye mahkemeleri kaldõrõlmõş ancak
karõ koca arasõndaki zevciyet (münâkehât ve müfârekât) davalarõ başmüftülüğün
görev ve yetkisinde bõrakõlmõştõr.826
Bulgaristan Hâriciye ve Mezâhip Nezareti Mezhepler Müdürlüğü�nün,
Bulgaristan Başmüftülüğüne 17 Temmuz 1924 gün ve 1321 sayõlõ bir genelge
göndererek, kendilerinden, evlilik, boşanma ve ayrõlma esaslarõnõ sormasõ ve cevabõn
da en geç bir ay içinde gönderilmesini istemesi üzerine Başmüftülük bir komisyon
hazõrlamõş ve sorulan sorulara cevap mâhiyetinde Bulgaristan Başmüftülüğü
Münâkehât ve Müfârekât Talimatnâmesi�ni kaleme almõştõr. 1924 yõlõnda hazõrlanõp,
1926 yõlõnda Bulgarca ve Osmanlõca olarak yayõnlanan bu Talimatnâme�nin Bulgar
makamlarõnca resmen onaylanõp onaylanmadõğõ bilinmemekle birlikte, bunun
Bulgaristan Başmüftülüğünün bir iç düzenlemesi olmasõ sebebiyle buna gerek de
görülmemiş olabilir.827
Bu çalõşmanõn hazõrlanmasõnda sistem ve muhteva olarak 1917 tarihli Hukuk-õ
Aile Kararnâmesi esas alõnmõştõr. Bununla birlikte bazõ maddelerinde Bulgaristan
Müslümanlarõnõn sosyal hayatõ ve kanunlarõna göre bir takõm değişiklikler de
yapõlmõştõr. On üç başlõk ve 78 maddeden oluşan bu çalõşma hacim itibariyle
H.A.K.�den daha küçüktür. Talimatnâme�nin, 1�14. maddeleri münâkehât, 15�18.
maddeleri nikâhõn akdi, 19�21. maddeleri kefâet (kadõnõn erkekte arayacağõ evsâf),
22�28. maddeleri nikâhõn fesâd ve butlânõ, 29�36. maddeleri nikâh ahkâmõ, 37�38.
maddeleri mehir, 39�42. maddeleri nafaka, 43�46. maddeleri müfârekât, 47�62.
825 Günay, 1924 Tarihli Münâkehât ve Müfârekât Tâlimatnâmesi, s: 169 826 Günay, 1924 Tarihli Münâkehât ve Müfârekât Tâlimatnâmesi, s: 170�171 827 Günay, 1924 Tarihli Münâkehât ve Müfârekât Tâlimatnâmesi, s: 172�174
224
maddeleri Rici ve Bâin talak, 63�70. maddeleri iddet, 71�74. maddeleri iddet
bekleyen kadõnõn nafakasõ ve 75�78. maddeleri de neseb konularõnõ düzenlemiştir.828
Bulgaristan Başmüftülüğü�nce hazõrlanan 1924 tarihli Münâkehât ve Müfârekât
Tâlimatnâmesi, İslâm dünyasõnõn çeşitli yerlerindeki Müslümanlarõn sosyal
hayatlarõnõ tanzim ederken, gündelik yaşama ilişkin problemlerin hallinde İslâm
hukukunu referans alarak bir takõm düzenlemeler yaptõklarõnõ göstermesi bakõmõndan
önemlidir. Ayrõca modernleşmenin en hõzlõ olduğu bir zamanda H.A.K. gibi başlõ
başõna büyük kanun mecmualarõnõn yanõnda Münâkehât ve Müfârekât Tâlimatnâmesi
gibi kapsam itibariyle nisbeten daha küçük çalõşmalarõn meydana getirildiğini de
göstermektedir.
F- Sömürge Döneminde Batõlõ Devletlerin İslâm Hukukuyla İlgili Kanun
Çalõşmalarõ
Esasen konumuzun ana temasõnõ İslâm hukukunda kanunlaştõrma olgusu ve bu
yönde yapõlan hukukî faaliyetler oluşturmakla birlikte sömürge döneminde ortaya
çõkan gerek Anglo-Mohammedan Law�un gerekse Franco-Mohammedan Law�un
konumuzla birebir ilgisi bulunmamaktadõr. Çünkü her ikisi de bizzat Müslümanlarõn
yapmõş olduğu bir hukukî faaliyet değildir. Ancak bu iki hukukî düzenlemenin gerek
sömürge dönemi İslâm toplumunda uygulanmõş olmasõ gerekse sömürge sonrasõ
bağõmsõzlõğõnõ kazanan İslâm ülkelerindeki kanun çalõşmalarõna etkileri dikkate
alõndõğõnda bu iki konuyu da ele almanõn uygun olacağõnõ düşünüyoruz.
Her iki hukukî faaliyet de İslâm dünyasõnõn sömürgeleştirilmesi ile ortaya
çõkmõştõr. Batõlõ devletler 1800�lü yõllardan itibaren İslâm dünyasõnõn çeşitli
bölgelerini sömürgeleştirmişler ve buralarda kendilerine çok farklõ gelen bir kültür ve
medeniyet ile karşõlaşmõşlardõr. Sömürge politikalarõnõn başarõsõzlõğa uğramamasõ
için bu bölge insanõn antropolojik yapõsõnõ araştõrmaya başlamõşlardõr. Nitekim
oryantalizm de bu düşünce ile doğmuştur.829
İslâm dünyasõnõn batõlõ sömürgeci güçler tarafõndan işgalinin hukuk alanõna
yansõmasõ iki türlü olmuştur. Birincisi; aşağõda örneklerini göreceğimiz şekilde
yabancõ hukuk sistemleri ile İslâm hukukunun mezcedildiği hukukî çalõşmalar ortaya
828 Günay�õn, Türkçe literatürde bir ilk olan bu makalesinde Tâlimatnâme�nin tam metni de yer almaktadõr (s: 176�196). 829 Edward Said, Oryantalizm, çev: Selahattin Ayaz, İstanbul, 1982, s: 31
225
çõkmõştõr. Anglo-Mohammedan Law ile Franco- Mohammedan Law bu grubun tipik
örnekleridir. İkincisi de; özellikle 1950�li yõllardan itibaren İslâm ülkelerinin
bağõmsõzlõklarõnõ kazanmasõnõ müteakip, bu ülkelerde yapõlan millî (yerli)
kanunlaştõrma çalõşmalarõnda, sömürge ülkelerin hukuk mantaliteleri bu çalõşmalara
etki etmiştir. Yaklaşõk yüz yõl batõlõ devletlerin sömürgesi olan bu ülkeler ister
istemez batõlõ kurumlara bir aşinalõk kazanmõşlar, bu da onlarõn hukuk çalõşmalarõna
etki etmiştir.830 Bu bağlamda örneğin Mõsõr�da yapõlan kanun çalõşmalarõnda Fransõz
hukuk sisteminin etkileri görülürken Kenya ve Tanzanya gibi ülkelerde ise İngiliz
Common Law�un etkilerini831 görmek mümkündür.
İngilizler, Hint kõtasõnõ (Hindistan, Pakistan ve nisbeten Sudan) sömürge idaresi
altõnda yönetmeye başladõktan sonra halkõ Müslüman olan bu toplumda İslâm
hukukunun uygulanmasõnõn yönetimleri açõsõndan tehdit olduğunu görmüşler ve
İslâm-İngiliz hukuk sistemi karõşõmõ bir hukuk sistemiyle buralarõ idare etmeye
başlamõşlardõr.832 Çünkü İngiliz hukukunun adalõ karakteri, İngilizlerin kendi
hukuklarõnõ doğrudan bu bölgede tatbikine imkân vermemiştir.833
Bu dönem ortaya çõkan hukukî faaliyetler ahvâl-i şahsiyye konularõ dõşõndaki
hukukun diğer alanlarõnõ kapsamõştõr.834 Özellikle İngilizler, sömürge politikalarõnõn
genel karakteri olarak yerel halkla çatõşmadan, onlarla birebir karşõ karşõya gelmeden
sömürge yönetimlerini sürdürmeye çalõşmõşlardõr. Bu sebeple ahvâl-i şahsiyye
konularõyla ilgili düzenlemelerin halk tabakasõnda kabullenilmesinin zor olacağõnõ
dikkate alarak yapõlan düzenlemeler daha ziyade ticaret ve ceza hukuku konularõ ile
ilgili olmuştur.
1- Anglo-Mohammedan Law
Anglo- Mohammedan Law (İngiliz Tesiri Altõnda Oluşan İslâm Hukuku), İslâm
hukukunun dõşõnda oluşan ve amacõ İslâm hukukunun teşekkül devrindeki fõkõh
ilmine aykõrõ olarak, İslâm açõsõndan hukuka ait belirli bir ham malzeme yõğõnõnõ
830 Talip Türcan, Editör�den, İslâm Hukuku Araştõrmalarõ Dergisi, 6/2006, s: 9 831 Abdulkadõr Hashõm, Muslim Personal Law in Kenya and Tanzania: Tradition and Innovation, Journal of Muslim Minority Affairs, cilt: 25, sayõ: 3, 2005, s: 449�450 832 Anver M. Emon, Conceiving Islamic Law in a Pluralist Society: History, Politics and Multicultural Jurisprudence, Singapore Journal of Legal Studies, 2006, s: 348 833 Velidedeoğlu, İslâm Ülkelerinde Kanunlaştõrma Hareketleri, s: 556 834 Fikret Karcic, Applying the Shariah in Modern Societies: Main Developments and Issues, Islamic Studies, cilt: 40, sayõ: 2, 2001, s: 213
226
değerlendirmek olmayõp, modern İngiliz hukuk ilminden mülhem olarak, müstakil
hukuk prensiplerini tatbik etmek şeklinde tarif edilebilir.835
Hindistan�õn sömürgeleştirilmesi ile birlikte hukuk alanõnda yapõlan ilk
düzenleme ilk İngiliz sömürge valisi olan Warren Hastings�in836 (1732�1818) 1772
tarihli �Hastings Planõ�dõr. Esasen bu plan sadece hukuk alanõnda getirilen bir takõm
düzenlemeleri kapsamamakta daha genel bir ifadeyle İngiliz sömürge idaresine,
sömürge konusunda daha başarõlõ olmak için bazõ tavsiyeleri içermektedir. Bu plana
göre, İngilizler, Hint kõtasõnõ demografik ve sosyo-kültürel durumlarõna ve dinî
inançlarõn çeşitliliğine göre birkaç parçaya ayõrmalõ, her bölgenin başõna ayrõ bir
idareci atamalõ bu arada da her grubun dinî ve etnik özelliklerini çok iyi bir şekilde
inceleyerek mümkün mertebe halkõn tepkisini çekmeyecek idarî ve hukukî
düzenlemeleri yapmalõdõrlar.837
Oryantalist çalõşmalarõn belirli bir mesafe kat etmesiyle birlikte temel fõkõh
metinleri batõ dillerine tercüme edilmiştir. Örneğin, Hindistan�da halk arasõndaki en
yaygõn fõkõh metinlerinden olan el-Hidaye Charles Hamilton tarafõndan İngilizce�ye
çevrilmiş,838 el-Fetâva�s-sirâciyye de William Jones tarafõndan İngilizce�ye
çevrilmiştir.839 Hastings Planõ doğrultusunda yapõlan bu çeviri faaliyetleri
neticesinde İngilizler, sömürgeleştirdikleri halkõn hukukî düşüncesini öğrenme
imkânõnõ bulmuşlardõr.840 Aynõ şekilde bu plan çerçevesinde Hint Müslümanlarõ
arasõnda uygulanmak amacõyla yeni bir hukuk sisteminin inşâsõna karar verilmiş ve
bu amaçla �Hindistan Yasama Konseyi� adõnda bir birim oluşturulmuştur. Bu
birimin çalõşmalarõ sonucunda oluşan hukuk sistemine de Anglo-Mohammedan
Hukuk Sistemi adõ verilmektedir. Komisyonun yaptõğõ çalõşmalara göre İngiliz-
Hindistan�õnda, 1843�de kölelik kaldõrõlmõş, 1859�da Medeni Kanun hazõrlanmõş,
1860�da da İslâm ceza hukukuyla ilgili düzenlemeler yapõlmõştõr. 1875�e kadar
hukukun aile hukuku dõşõndaki bütün alanlarõnõ düzenleyen bir yasama faaliyeti,
835 Schacht, İslâm Hukukuna Giriş, s: 104 836 http://en.wikipedia.org/wiki/Warren_Hastings 837 Shahnaz Huda, Anglo-Mohammedan and Anglo-Hindu Law: Revisiting Colonial Codification, Bagladesh Journal of Law, cilt: 7, sayõ: 1�2, 2003, s: 2�3 838 Yakov Meron, Marghinani, Hõs Method and Hõs Legacy, Islamic Law and Society, 9/3, 2002, s: 410 839 Michael R. Anderson, Islamic Law and the Colonial Encounter in British India, Women Living Under Muslim Laws (WLUML), June, 1996, s: 13 840 Emon, Conceiving Islamic Law in a Pluralist Society: History, Politics and Multicultural Jurisprudence, s: 340
227
İngiliz-Hindistan�õn da yürürlüğe konmuştur.841 İngilizlerin bu konuda belirli bir
mesafe kat etmeleri ile birlikte daha sonralarõ aile hukuku alanõnda da bazõ
düzenlemeler yapõlmõştõr. Aile hukuku alanõndaki düzenlemelerin en bilineni 1907
yõlõnda çõkarõlan Marriage of Mohammedans Ordinance�dir.842
İşte bütün bu düzenlemeler Anglo-Mohammedan Law hukuk sistemini
oluşturmaktadõr. Umumî hukuk tarihinde Anglo-Mohammedan Law, kanunlaştõrma
çeşitlerinden zorla benimsetme (imposition) kapsamõnda değerlendirilmektedir.843
2- Franco- Mohammedan Law
Sömürge dönemi İslâm hukuku çalõşmalarõnõn bir diğer örneği Franco-
Mohammedan Law�dur. Bu da Anglo-Mohammedan Law gibi batõlõlarõn İslâm
dünyasõnõ sömürgeleştirmeleriyle ortaya çõkmõş bir hukuk sistemidir ve umumî
hukuk tarihinde zorla benimsetme (imposition) kapsamõnda değerlendirilmektedir.
Anglo-Mohammedan Law hukuk sistemi, İngilizlerin İslâm dünyasõyla
tanõşmalarõndan sonra ortaya çõkmõşken, Franco-Mohammedan Law�un temelleri
Endülüs zamanõna kadar gitmektedir. Antik Roma hukukunun en yaygõn biçimde
tatbik edildiği Fransa�nõn, asõrlarca İslâm hukukunun hâkim olduğu Endülüs�e
coğrafî açõdan en yakõn Avrupa ülkelerinden biri olmasõ, bu etkileşimin tarihî
sürecinin de çok eski zamanlara kadar uzandõğõnõ ortaya koymaktadõr.844 Ancak
Franco-Mohammedan Law�un başlõ başõna bir hukuk sistemi olarak ortaya çõkmasõ
Fransõzlarõn Kuzey Afrika bölgesini sömürgeleştirmelerinden sonradõr. Burada
İngilizler ile Fransõzlarõn sömürge politikalarõnõn farklõlõğõndan kaynaklanan bir
durumu da belirtmek istiyoruz. İngilizler sömürge politikalarõnõ pasif müdahale
diyebileceğimiz bir esas üzerine inşâ etmişlerdir. Buna göre, sömürgeleştirilen
bölgenin sistem ve kanunlarõna doğrudan müdahalede bulunmaksõzõn ve halkõn
nefretini çekmekten uzak durmaya çalõşarak idarî ve siyasî bazõ tasarruflarda
bulunmuşlardõr. Bu manada olmak üzere, sömürgeleştirdikleri bölgelerin hukuk
sistemlerine doğrudan müdahalede bulunmayõp bu hukuk sistemlerini kendi hukuk
sistemleri ile mezc etme yoluna gitmişlerdir. Ancak Fransõzlar sömürge idaresinde
841 Anderson, Islamic Law and the Colonial Encounter in British India, s: 7�8 842 http://www.law.emory.edu/ifl/legal/ghana.htm 843 Kocourek, Factors In the Reception of Law, s: 211 844 Ekinci, İslâm Hukuku Tarihi, s: 145�146, Şafak, İslâm Hukukunun Tedvîni, s: 135
228
çok daha baskõcõ ve müdahil bir yol izlemişlerdir.845 Bu farklõlõk, ortaya çõkan hukukî
çalõşmalara da yansõmõştõr. Bu dönemde Franco-Mohammedan Law kapsamõnda
yapõlan iki çalõşma dikkatimizi çekmektedir.
a- Code Tunõsõen des Oblõgatõons et des Contrats
1574�de Osmanlõ idaresine geçen Tunus, içişlerinde bağõmsõz bir eyalet olarak
1880 yõlõna kadar Tunus Beyleri tarafõndan yönetilmiştir. Beylerin siyasî nüfuzlarõ
zayõflayõnca, batõlõ devletlerin sömürge listesinde yerini almõş ve İngilizler tarafõndan
işgal edilmiştir. Sömürge paylaşõmõndan yeterli payõ almadõğõnõ iddia eden
Fransõzlar, Kuzey Afrika�yõ sömürgeleştirme politikalarõ kapsamõnda, İngilizlerin
Kõbrõs�õ almalarõna göz yummuşlar, karşõlõğõnda da 12 Mayõs 1881 tarihinde
Tunus�un idaresini İngilizlerden devralmõşlardõr.846
İşgalleri altõndaki Tunus�a yeni bir kimlik kazandõrmak isteyen Fransõzlar
hukuk sistemini yeniden düzenlemek amacõyla, İspanyol asõllõ İslâm Tarihçisi David
Santillana�yõ847 (1855�1931) �Tunus İçin Medeni Kanun ve Ticaret Kanunnâmesi�
hazõrlamak üzere Tunus�a davet etmişlerdir. Literatürde �Code Satillana of 1899�
olarak geçen bu yasa, İslâm ve Roma hukukunun sentezi olarak hazõrlanmõştõr. Bu
yasa taslağõnõn, borçlar ve akitler ile ilgili kõsmõ 15 Aralõk 1906 da Tunus Borçlar ve
Akitler Kanunu (Code Tunõsõen des Oblõgatõons et des Contrats) olarak yürürlüğe
girmiştir.848
845 Salih Tuğ, İslâm Ülkelerinde Anayasa Hareketleri, İstanbul, 1969, s: 77 846 http://en.wikipedia.org/wiki/Tunisia 847 Çalõşmamõz süresince edindiğimiz kaynaklarda gerek Santillana gerekse kanun taslağõ hakkõnda çok az bilgi bulabildik. Bulduğumuz bilgiler de daha ziyade birbirinin tekrarõ mahiyetinde olan eksik bilgiler şeklindeydi. Örneğin, Santillana kimi kaynaklarda İtalyan hukukçu, kimi kaynaklarda ise Fransõz hukukçu olarak tanõtõlmaktaydõ. Ancak, Tunus doğumlu olmasõnõ ve Fransõzlar tarafõndan görevlendirilmesini dikkate alarak İspanyol asõllõ Fransõz vatandaşõ olabileceği bilgisini gerçeğe en yakõn bilgi olarak kabul ettik. Yine bu tasarõ hakkõnda derli toplu bilgi ihtiva eden hiçbir kaynağa rastlayamadõk. Literatür taramamõzda sürekli olarak karşõmõza çõkan David Santillana�nõn Mâlikî fõkhõ üzerine kaleme aldõğõ Instituzioni di diritto musulmano malichita con riguardo anche al sistema sciafiita(Müslüman Malikilerde Hukuk Kurumlarõ) adlõ iki ciltlik eseri olup literatürde bu taslağõn kendisinin veya bu taslağõ konu edinen çalõşmalarõn olmamasõ oldukça dikkat çekicidir. 848 Schacht, İslâm Hukukuna Giriş, s: 115�116, Nallino, İslâm Hukuku, s: 561, Şafak, İslâm Hukukunun Tedvîni, s: 126, Oussama Arabi, Orienting The Gaze: Morand and The Codification of Le Droit Musulman Algerian, Journal of Islamic Studies, cilt: 11, sayõ: 1, 2000, s: 43, Schacht, Problems of Modern Islamic Codification, s: 123
229
b- Avant-project de Code du Droõt Musulman Algerian
Fransõz hukukçu Marcel Morand�õn (1863�1932) Fransõz sömürge idaresinin
isteği üzerine Cezayir bölgesinde geçerli olmak üzere hazõrladõğõ ve 781 maddeden
müteşekkil bir kanun taslağõdõr. Code Morand, tasarõ düzeyinde kalmasõna ve hiçbir
zaman yürürlüğe girmemesine rağmen pratikteki kullanõmõ açõsõndan önem arz
etmektedir.849
22 Mart 1905 tarihinde Cezayir bölgesi için bir kanun taslağõ hazõrlamak üzere
Cezayir genel valisi Jonnart başkanlõğõnda bir komisyon kurulmuştur. Bu komisyon
hukukçu Morand�õ konuyla ilgili bir rapor hazõrlamakla görevlendirmiş, Morand da
�Etudes de Droõt Musulman Algerian� adlõ raporunu 1914 yõlõnda tamamlayarak
komisyona sunmuştur. Morand raporunda, ahvâl-i şahsiyye, miras ve mal konularõnõ
içeren bir yasama faaliyetinde bulunulmasõnõ komisyona tavsiye etmiştir. Morand�õn
hem 1910 yõlõnda kurulan Cezayir Üniversitesi Hukuk Fakültesi dekanõ olarak görev
yapmasõ hem de oryantalizm konusunda bilgi sahibi olmasõ, komisyonun kendisini
görevlendirmesinde etkili olmuştur.850
Morand�õn hazõrladõğõ Avant-project de Code du Droõt Musulman Algerian
(Cezayir Müslüman Hukuku Kanunnâmesi Taslağõ) temelde Mâlikî fõkhõna göre
düzenlenmekle birlikte, Muhammed Kadri Paşa�nõn el-Ahkâmü�ş-şeriyye fi�l-ahvâliş-
şahsiyye�si ile Mecelle�nin de örnek olarak alõndõğõ bir çalõşma şeklindedir. Bu
tasarõda sadece Mâlikî mezhebiyle yetinilmemiş eklektik bir metotla diğer
mezheplerden de istifade yoluna gidilmiştir. Tasarõ esasen Fransõzlarõn 1900�lü
yõllardan itibaren değişen sömürge politikalarõnõn hukuka yansõyan bir ürünü olarak
ortaya çõkmõştõr. İslâm hukukunun Cezayir toplumu üzerindeki etki ve
fonksiyonunun farkõna varan Fransõzlar, Fransõz içtihat hukuku ve hukukî
teamüllerinin İslâm hukukuyla sentezi şeklinde bir çalõşmanõn işlerine yarayacağõnõ
düşünmüşler ve bu amaca matuf böyle bir düzenleme yapmõşlardõr. Nitekim yukarõda
da belirttiğimiz gibi aynõ çalõşmayõ Tunus bölgesi için, David Santillana�ya
yaptõrmõşlardõr. Tasarõ, ağõrlõklõ olarak ahvâl-i şahsiyye konularõnõ kapsayan bir eser
849 David S. Powers, Orientalism, Colonialism, and Legal History: The Attack on Muslim Family Endowments in Algeria and İndia, Comparative Studies in Society and History, cilt: 3, sayõ: 3, 1989, s: 550�551 850 Arabi, Orienting The Gaze: Morand and The Codification of Le Droit Musulman Algerian, s: 53�54
230
olup, Santillana�nõn çalõşmasõ ile birlikte Arap topraklarõnda, yabancõlar tarafõndan
hazõrlanan iki kanun tasarõsõndan biridir.
Morand�õn bu tasarõsõ, 1930�lu yõllardan sonra Arap dünyasõnda yapõlan hukuki
düzenlemelere de örnek olmuş ve bu tarihten sonra yapõlan kanunlaştõrmalarda
sistem açõsõndan dikkate alõnmõştõr.851
II. HUKUKUN İSLÂMİLEŞTİRİLMESİ FAALİYETLERİ
A- Genel Olarak Hukukun İslâmileştirilmesi
Osmanlõ Devleti�nin 1850�li yõllardan itibaren dünya siyasî arenasõnda gücünü
kaybetmesiyle birlikte, İslâm dünyasõnõn dört bir tarafõ batõlõ devletler tarafõndan
işgale ve sömürüye uğramõştõr. Bu sömürge faaliyetleri özellikle I. Dünya
Savaşõ�ndan sonra hõz kazanmõş, stratejik önemi olan boğazlarõn ve petrol
kaynaklarõnõn paylaşõmõ konusunda mücadeleler kõzõşmõştõr. 1920�li yõllara kadar
Ortadoğu, Arap yarõmadasõ ve Afrika kõtasõnõn hemen tamamõ batõlõ devletlerin işgali
altõna girmiştir.
İkinci Dünya Savaşõ�ndan sonra yeniden şekillenen dünya düzeninde batõlõ
devletler bazõ esaslar çerçevesinde sömürgeleştirdikleri topraklardan çõkmaya
başlamõşlardõr. Bu kimi zaman tek taraflõ çekilme ile kimi zaman da uzun süren
bağõmsõzlõk mücadeleleri sonunda olmuştur. Örneğin; 13 Eylül 1882�de İngiliz işgal
kuvvetleri Mõsõr�õ ele geçirmiş ve bu işgal fiili olarak 28 Şubat 1922�ye kadar
sürmüştür. Ancak İngiliz işgalinin resmen sona ermesi 1952 yõlõndaki Hür Subaylar
İhtilaliyledir. Mõsõr�õn bağõmsõzlõğõnõ kazanmasõnda bir mücadeleden ziyade,
İngilizlerin tek taraflõ olarak Mõsõr topraklarõndan çõkmasõ söz konusudur.852 Diğer
taraftan 1840�lõ yõllarda Fransõzlar tarafõndan işgal edilen Cezayir ise bağõmsõzlõğõnõ
kazanmak için büyük mücadeleler vermiş ve 1960�lõ yõllara kadar insanlõk tarihinde
görülmemiş bir vahşete sahne olmuştur.853
İslâm dini, bu ülkelerin bağõmsõzlõk mücadelelerinde çok önemli millî bir simge
ve birleştirici bir rol oynamõştõr. Çoğunluğu Müslüman olan halklar farklõ siyasî
851 Arabi, Orienting The Gaze: Morand and The Codification of Le Droit Musulman Algerian, s: 43�72 852 Görgün, Mõsõr maddesi, s: 572�573 853 Davut Dursun, Cezayir maddesi, DİA, 7/489�491
231
görüşlere sahip olsalar da bağõmsõzlõk mücadelelerinde İslâm ortak paydasõnda bir
araya gelmişlerdir.
İslâmizasyon diğer bir ifadeyle hukukun İslâmileştirilmesi veya yasamanõn
İslâmî kurallara göre yapõlmasõ faaliyeti de bağõmsõzlõk sonrasõ İslâm ülkelerinde
görülen bir hukuk hareketidir.854 Din unsurunun bağõmsõzlõk mücadelesinde çok
önemli bir yere sahip olmasõ sebebiyle sömürge sonrasõ kurulan yönetimler
yapacaklarõ icraatlarda �İslâm�õ dikkate almak zorunda kalmõşlardõr.
Bağõmsõzlõklarõnõ kazanan ülkeler ilk iş olarak devleti yeniden yapõlandõrma
çalõşmalarõ kapsamõnda bir takõm kanun düzenlemelerine girişmişlerdir. Yeni kurulan
bu yönetimler kimi zaman halka şirin gözükmek amacõyla kimi zaman da halkõn
muhalefetinden çekindikleri için hazõrlanan kanunlarda İslâmî hassasiyetleri ön plana
çõkarmõşlardõr. Ancak �istisnasõz- bütün çalõşmalar sorunlara kalõcõ, kökten çözümler
getirmekten uzak, genelde günü kurtarmaya ve halkõn dinî ve millî hislerini tatmine
yönelik, entellektüel ve felsefî derinliği bulunmayan ve belki de en önemlisi hayatõn
ve hukukun tüm alanlarõnõ kapsamaktan oldukça uzak çalõşmalar olmaktan öteye
gidememiştir. Nitekim yapõlan düzenlemeler daha ziyade evlenme, boşanma vb. gibi
aile hukuku ile sõnõrlõ kalmõştõr.
Kanaatimizce İslâmizasyon çalõşmalarõnõn en büyük handikabõ, konunun sadece
hukukî bir takõm düzenlemeler şeklinde ele alõnmasõdõr. Sömürge sonrasõ kurulan
yönetimler �İslâmileşme� kavramõnõ, halka, adeta her türlü soruna anõnda ve kökten
çözümler getiren sihirli bir değnek olarak takdim etmişler ve bu manada halkõn
gereksiz bir beklentiye girmesine sebep olmuşlardõr. Çünkü konunun sadece hukukî
yönü değil siyasî, sosyal ve ekonomik yönleri de bulunmaktadõr. Yeni kurulan bu
yönetimlerin halka eşitlik vaat ederken gelir adaletsizliğini ortadan kaldõracak
ekonomik atõlõmlarõ yapamamalarõ, hukukî istikrarõ vaat ederken kendi içlerinde
sürekli askerî darbelerle siyasî istikrarsõzlõğa neden olmalarõ halk nezdinde
itibarlarõnõn sarsõlmalarõna neden olmuştur. Bu da yapõlan kanun düzenlemelerinin
halk tabakasõnda meşruiyet kazanmasõnõ engellemiştir.855
854 Mohamed Wassel, The Islamic Law, Its Application As It Was Revealed in The Quran and Its Adaptability to Cultural Change, Hamdard Islamicus, cilt: 6, sayõ: 1, 1983, s: 53 855 Werner F. Menski, Günümüz Güney Asya Müslüman Hukuku: Bir Tanõtõm, çev: Ahmet Hamdi Furat, İslâm Hukuku Araştõrmalarõ Dergisi, 6/2005, s: 32
232
Diğer taraftan bu dönem yapõlan çalõşmalar, sömürge döneminden kalma kanun
maddelerine birkaç fõrça darbesiyle rötuş yapmaktan öteye geçememiştir. Ayrõca
İslâm dünyasõnõn zengin petrol yataklarõna sahip olmasõ ve dünyanõn en önemli geçiş
yollarõ üzerinde bulunmasõ, büyük küresel güçlerin İslâm dünyasõnõ kendi hallerine
bõrakmamalarõna neden olmuştur. Batõlõ sömürge valileri geri çekilirken yerlerini
kendi taraftarlarõna bõrakmõşlar ve İslâm dünyasõnõ kontrol altõnda tutmaya devam
etmişlerdir. Bu sebeple �hukukun İslâmileştirilmesi� faaliyeti bir anlamda halkta bu
yönetimlere karşõ oluşacak nefretin engellenmesine ve herhangi bir reaksiyona yol
açmamasõna yönelik düzenlemeler şeklinde ortaya çõkmõştõr. Hukukun
İslâmileştirilmesi çabalarõ diğer taraftan iktidarda olan yönetimlerin yaptõğõ hukuk
dõşõ uygulamalarõn kamufle edilmesini de sağlamõştõr. Hatta bu yönüyle, yapõlan bu
çalõşmalarõn bir kõsmõ adeta şeriatõn içinin boşaltõldõğõ, şeklen şeriata muvafõk ama
sonuçlarõ itibariyle İslâmî hassasiyetle uzaktan yakõndan ilgisi olmayan faaliyetlerdir.
Arap-İsrail Savaşõ ile İslâm dünyasõnda zirveye ulaşan Arap milliyetçiliği
(şuubiyye) de �Hukukun İslâmlaşmasõ� çalõşmalarõnõ derinden etkilemiştir.856
Konunun milliyetçilik yönü dikkate alõnmadan yapõlacak değerlendirmeler sağlõklõ
olmayacaktõr. Ancak bu değerlendirmeleri yaparken, 1940�lõ yõllarõn milliyetçiliği ile
İslâmcõlõğõ arasõndaki ince çizgiye de azami dikkat etmek gerekmektedir. Fikir
babalõğõnõ Michel Aflaq, George Habash gibi Beyrut Hõristiyanlarõnõn yaptõğõ bu
akõm857 temelde Osmanlõ Devletinin Ortadoğu�dan çekilmesini ve Araplarõn kendi
içlerinde bir yönetim kurmalarõnõ savunmuştur. Zaman içinde bu düşünce Arap
aydõnlarõ arasõnda ciddi bir taraftar bulmuş, İslâmcõ dediğimiz pek çok kişiyi de
derinden etkilemiştir. Bu çelişki herhalde Osmanlõnõn son dönemlerindeki İslâmcõ
olarak bildiğimiz pek çok kişinin İttihat ve Terakki hareketini desteklemesine
benzemektedir. Arap milliyetçiliğinin, sömürge yönetimlerine karşõ verdikleri
bağõmsõzlõk mücadelesinde etkili olmalarõ da daha sonra yapõlan kanun
çalõşmalarõnda milliyetçilik akõmõnõn dikkate alõnmasõnõ gerektirmiştir. Örneğin;
Mõsõr Medeni Kanunu�nun hazõrlanmasõnda görev alan ve milliyetçi pek çok
organizasyonda aktif rol oynayan Senhurî, hazõrlanacak kanunlarõn
İslâmlaşmasõndan ziyade �Mõsõrlõlaştõrõlmasõnõn� önemini belirten ifadeler
856 Zafar Ihsaq Ansar, Contemporary Islam and Nationalism a Case Study Egypt, Die Welt des Islams, cilt: 7, sayõ: 1/4, 1961, s: 20�21 857 http://en.wikipedia.org/wiki/Arab_nationalism
233
kullanmõştõr.858 Ancak bu õrkçõlõk anlamõnda bir milliyetçilikten ziyade, Mõsõr�õn
bağõmsõzlõğõ yolunda atõlan bir adõm olarak kültür milliyetçiliği şeklindedir.
İslâm dünyasõ -yüzyõllarõn getirdiği engin hoşgörü ile- içinde çok farklõ dinî ve
etnik unsurlarõn barõndõğõ bir coğrafyadõr. Bu sebeple hazõrlanacak kanun
düzenlemelerinde ülke içindeki çok farklõ dinî ve etnik gruplarõn dikkate alõnmasõ
gerekmektedir. Ancak, bu dönem yapõlan çalõşmalarda İslâm dünyasõnõn kendine has
bu yönü hemen hemen hiç dikkate alõnmamõştõr. Örneğin; Senhûrî�nin hazõrladõğõ ve
1953 yõlõnda yürürlüğe giren Irak Medeni Kanunu dõşõnda859 hiçbir Arap ülkesinde
Şiîlerin durumu dikkate alõnmamõş, düzenlemeler hep Sünniler ekseninde yapõlmõştõr.
Nüfusun çoğunluğunu oluşturmalarõ sebebiyle Sünnilerin ağõrlõğõnõn olmasõ tabiî
olmakla birlikte Şiîlerin de bu coğrafyanõn bir unsuru olduğu gözden uzak
tutulmamalõdõr. Aynõ şekilde Arap dünyasõnda aile hukuku ile ilgili en kapsamlõ
çalõşma olan Suriye Aile Kanunu�nda Müslüman Suriye vatandaşlarõ ile ilgili
düzenlemelere yer verilmiş, Hõristiyan ve Yahudilerle ilgili düzenlemelere bu
kanunda yer verilmemiştir.860
Çalõşmamõz süresince yaptõğõmõz literatür taramasõnda dikkatimizi çeken bir
noktayõ da vurgulamak istiyoruz. Özellikle batõlõlar tarafõndan yapõlan çalõşmalarda
�hukukun İslâmileştirilmesi� kapsamõnda verilen kimi örneklerin konuyla doğrudan
ilgisi bulunmamaktadõr. Örneğin, bazõ kanun tasarõlarõnda çok eşliliğe izin verilmesi
veya evlenme yaşõ ile ilgili bazõ düzenlemeler �Yasamada İslâmî Hassasiyetin
Gösterilmesi� ve �Hukukun İslâmileştirilmesi� olarak takdim edilmektedir. Hâlbuki
bu tarz düzenlemelerde halkõn İslâmî hassasiyetlerinden ziyade örfen yerleşmiş kimi
durumlar dikkate alõnmõştõr. Yüzyõllarca İslâm hukukunun tek hukuk sistemi olarak
uygulandõğõ bu bölgede hukuk örf ile karõşõk bir şekilde toplumun günlük hayatõna
sirayet etmiş, tek eşlilik vb. konularda radikal düzenlemeler getirmek toplumun
tepkisini çekeceğinden bazõ durumlarda İslâm hukukuna da ters olmayan �uygun
olan demiyoruz- düzenlemeler getirilmiştir. Bu tip düzenlemeleri başlõ başõna yeni
bir hukukî düzenlemeden ziyade �hukukî devamlõlõk� olarak değerlendirmek
gerekmektedir. Ancak, Batõ�daki İslâm hukuk literatürüne bu konular, hukukun
858 Murteza Bedir, Abdürrezzak Ahmed es-Senhûrî, İslâm Hukuku Araştõrmalarõ Dergisi, 6/2005, s: 444�445 859 http://www.aals.org/am2004/Islamiclaw/familylaw.htm 860 Abdüssamet Bakkaloğlu, Suriye�de Aile Hukuku Alanõndaki Gelişmeler ve Bunlar Üzerinde Osmanlõ Tesirleri, MÜSBE, Doktora Tezi, 2001, s: 21�22
234
İslâmlaşmasõ veya İslâmileştirilmesi olarak geçmiştir. Yukarõda Arap
milliyetçiliğinin �Hukukun İslâmileştirilmesi� konusuyla ilgisini ifade ederken
milliyetçilik akõmõnõn Arap dünyasõndaki etkisinden söz etmiştik. Batõ dünyasõnda
kaleme alõnan �Hukukun İslâmileştirilmesi� ile ilgili değerlendirmelerde konu çok
yüzeysel ele alõnmõştõr. Örneğin; Arap milliyetçiliğinin önde gelen devlet
adamlarõndan Cemâl Abdünnasõr zamanõnda yapõlan kanun çalõşmalarõnda İslâm
hukukuna da aykõrõ olmayan kimi düzenlemeler, İslâmizasyon kavramõ altõnda ele
alõnmõştõr. Hâlbuki Cemâl Abdünnâsõr tam anlamõyla ne sosyalist ne de İslâmcõ
olarak nitelendirilemeyecek pragmatist bir Arap milliyetçisidir.861
Ayrõca, Batõ dünyasõnda �İslâmization of Law� (Hukukun İslâmileştirilmesi)
kavramõ altõnda ele alõnan konular adeta birbirinin tekrarõ mâhiyetinde belirli üç beş
konudan öteye de geçememiştir.862 Sömürge sonrasõ yapõlan çalõşmalarõn hukukun
bütün alanlarõnõ kapsamaktan yoksun sõnõrlõ birkaç alanda yapõlan düzenlemeler
olmasõnõn bunda etkisi olmakla birlikte yine de bu durum batõlõlarõn konuyu bu
şekilde ele almasõnõ mazur göstermeye yeterli değildir. Buna göre batõ literatüründe
hukukun İslâmlaşmasõ kavramõ altõnda incelenen konular genelde, çok eşlilik, 18
yaşõndan küçük genç kõzlarõn evlendirilmesi,863 dede yetimi,864 Kuran�õn hukuk
kaynağõ sõralamasõnda yer alõp- almamasõ ve hadd cezalarõ865 gibi sõnõrlõ birkaç
konudan ibarettir.
B- Hukukun İslâmileştirilmesi Faaliyetleri
Bu dönem yapõlan kanun çalõşmalarõnõ devlet tarafõndan meydana getirilen
kanun düzenlemeleri ve münferit çalõşmalar şeklinde iki kategoride değerlendirmek
861 Davut Dursun, Cemal Abdünnâsõr maddesi, DİA, 7/296�301 862 George N. Sfeir, The Place of Islamic Law in Modern Arab Legal Systems A Brief for Researchers and Reference Librarians, International Journal of Legal Information, cilt: 28/1, 2000, s: 118 863 Burada aslõnda tek tek örneklerini sõralamaktan ziyade batõda yapõlan İslâmizasyon çalõşmalarõna örnek olmasõ sebebiyle J.N.D. Anderson�un çalõşmalarõ zikredilebilinir. Nitekim Anderson�un uzmanlõk alanõ daha ziyade son dönem İslâm ülkelerinde yapõlan hukukî faaliyetlerdir. Onun, The Role of Personal Status in Social Development in Islamic Countries, Comparative Studies in Society and History, cilt: 13, sayõ: 1, 1971, s: 16�31 adlõ makalesi İslâm ülkelerindeki hukuk çalõşmalarõna bakõşõnõ göstermesi açõsõndan önemlidir. Anderson�un çalõşmalarõ ve düşünceleri, Batõ dünyasõnda tartõşmasõz kabul görmüş bir anlamda kendisinden sonraki çalõşmalar bu düşünceleri tekrardan öteye gidememiştir. 864 Lucy Carroll, Orphaned Grandchildren in Islamic Law of Succession: Reform and Islamization in Pakistan, Islamic Law and Society, 5/3, 1998, s: 409�447 865 Rudolph Peters, Islamization of Criminal Law: A Comparative Analysis, Die Welt des Islams, cilt: 34, sayõ: 2, 1994, s: 246�274
235
mümkündür. Birinci grupta yer alan devlet düzeyindeki çalõşmalarõn büyük
çoğunluğunda İslâmî hassasiyet bulunmamaktadõr. Hazõrlanan anayasalarõn besmele
ile başlamasõ veya devletin rejimini belirten ��İslâm Cumhuriyeti� gibi
tanõmlamalar veya yasamanõn aslî kaynağõnõn İslâm hukuku olduğu şeklindeki
ifadeler bir kenara bõrakõlõrsa bu anlamda ortaya çõkan �Hukukun İslâmlaşmasõ�
ürünü bir kanun çalõşmasõ yoktur.866 Ayrõca, bağõmsõzlõk sonrasõ yapõlan kimi
çalõşmalarda İslâm hukuku dikkate alõnmõş olmakla birlikte bunlar zaman içinde
mülgâ hale gelmiş, iktidara gelen yeni yönetimler farklõ bir takõm düzenlemeler
yapmõşlardõr. Özellikle Baasçõlõk akõmõnõn İslâm dünyasõndaki yönetici eliti
oluşturmasõndan sonra yapõlan hukukî çalõşmalarda hiçbir şekilde İslâm hukukuna
yer verilmemiştir. Hukukun toplumu değiştirme ve dönüştürmedeki gücünü fark
eden bu yönetimler hukukun bu özelliğinden olabildiğince çok yararlanma yoluna
gitmişler ve Marksist-Leninist politikalarõnõ (Baasçõlõk adõ altõnda) hukuk yoluyla
topluma benimsetmeye çalõşmõşlardõr. Bu da doğal olarak İslâm hukukunun dikkate
alõnmamasõna yol açmõştõr. İkinci grupta yer alan çalõşmalar ise konuya vakõf ve
İslâmî hassasiyeti olan kişiler tarafõndan hazõrlanan ancak devletin resmî kanun
metni olarak yürürlüğe girmeyen çalõşmalardõr. Konu bütünlüğünün sağlanmasõ
mülahazasõyla bu iki kategoriyi ayrõ ayrõ ele alacağõz.
1- İslâm Ülkeleri Tarafõndan Yapõlan Çalõşmalar
İslâm ülkelerinde yapõlan kanun çalõşmalarõ içinde önem arz edenler genelde
Mõsõr, Irak, Suriye, Ürdün, Fas ve Tunus kanun çalõşmalarõ olarak kabul
edilmektedir. Çünkü bu ülkelerde yapõlan kanun çalõşmalarõ diğer İslâm ülkelerine de
örnek olmuştur. Esasen bugünkü anlamda bir İslâm dünyasõ 1950�li yõllarda
bulunmamaktaydõ. Günümüzde İslâm Konferansõ Örgütüne üye elli sekiz İslâm
ülkesi bulunmaktadõr.867 Ancak üye ülkelerin büyük çoğunluğu 1970�li yõllardan
sonra bir devlet olarak ortaya çõkmõşlardõr. Örneğin; Katar, Kuveyt, Bahreyn gibi
Körfez ülkeleri 1970�li yõllardan sonra dünya siyaset sahnesine çõkmõş olup İslâm 866 Katõfi�ye göre Mõsõr, Suriye ve Irak�ta kabul edilen Medeni Kanunlarda hâkim olan ana fikir, İslâm hukukunun hükümleriyle batõlõ kanunlardan müteşekkil ahenkli bir karõşõm meydana getirmektir. Fakat her üç medeni kanunun da birinci maddesi, İsviçre Medeni Kanunun birinci maddesinden alõnmõştõr. Aralarõndaki tek büyük fark, Arap Medeni Kanunlarõnda İslâm hukukunun üçüncü sõrada yardõmcõ bir kaynak olarak yer almõş olmasõdõr. A.H.Katõfi, Doğu Arap Dünyasõnda Hukukî Modernleşmenin Birkaç Yönü, çev: Münir Koştaş, AÜİFD, cilt: 27, 1985, s: 330�331 867 http://en.wikipedia.org/wiki/Organisation_of_the_Islamic_Conference
236
dünyasõ içinde � şu an var olan petrol zenginliklerini bir kenara koyarsak- tarihî ve
kültürel anlamda bir ağõrlõklarõ olmayan ülkelerdir. Nüfuslarõnõn büyük
çoğunluğunun Müslüman olmasõ sebebiyle doğal olarak yapõlan kanun
düzenlemelerinde İslâm hukukuna ait izler bulunmakla birlikte bunlar daha ziyade
yukarõda belirttiğimiz ülkelerin kanun çalõşmalarõnõn örnek alõndõğõ düzenlemeler
şeklinde ortaya çõkmõştõr. Ayrõca bu ülkelerin büyük çoğunluğunun �Müslüman-
Arap� olmalarõ, yapõlan çalõşmalarõn da genelde aynõ kültür iklimine ait olmasõna ve
esasta büyük farklõlõklar arz etmemesine yol açmõştõr.
Osmanlõ Devleti�nin İslâm dünyasõnõn en güçlü devleti olarak altõ asõrdan fazla
bir süre İslâm hukukunu uygulamasõ, bu hukuku da Hanefî doktrinine göre
şekillendirmesi sebebiyle Hanefî mezhebi çok uzun asõrlar yasamaya esas olmuştur.
1950�li yõllardan sonra İslâm dünyasõnda yapõlan kanun çalõşmalarõnda ise Mâlikî
mezhebi ön plana çõkmõştõr. Özellikle aile hukuku ile ilgili düzenlemelerde bölgede
yaygõnlõğõ sebebiyle Mâlikîlik en çok istifade edilen mezhep konumundadõr.868 Şimdi
kõsaca İslâm ülkelerinde yasamanõn İslâmî esaslara göre yapõldõğõ kanun
çalõşmalarõnõ açõklamaya gayret edelim.
a- Mõsõr
Mõsõr�da yapõlan kanun düzenlemelerinde İslâm hukuku, Roma hukuku ve
Napoleon kodunun izleri bulunmaktadõr.869 Ancak Fransõz etkisi daha ağõrlõklõ
olmuştur.870 Bunun da muhtemel sebebi, İngiliz hukuk sisteminde, hukukun tüm
alanlarõnõ kapsayan bir kanunlaştõrma faaliyeti ortaya çõkmamõşken Fransõz hukuk
sisteminde Code Civil gibi başlõ başõna bir kanunlaştõrmanõn meydana gelmesidir.
Ayrõca Fransa�nõn Akdeniz ülkeleri havzasõnda yer almasõ sebebiyle, gelenek
itibariyle Mõsõr, Suriye, Tunus gibi ülkelere İngiltere�ye oranla daha yakõn olmasõ,
sömürge sonrasõ ortaya çõkan hukuk çalõşmalarõnda Fransõz hukuk sisteminin daha
ağõr basmasõna yol açmõştõr.871
868 J.N.D. Anderson, The Significance of Islamic Law in the World Today, The American Journal of Comparative Law, sayõ: 9, 1960, s: 193 869 http://en.wikipedia.org/wiki/Egyptian_Judicial_System 870 J.N.D. Anderson, Law as a Social Force in Islamic Culture and History, s: 32 871 Velidedeoğlu, İslâm Ülkelerinde Kanunlaştõrma Hareketleri, s: 559
237
Mõsõr�da modern dönem kanun düzenlemeleri 1920�li yõllarda başlamaktadõr.872
1920 ve 1929 yõllarõnda aile kanunu ile ilgili iki düzenleme yapõlmõştõr.873 1920
yõlõndaki kanun düzenlemelerinde komisyon başkanlõğõnõ yapan Muhammed Mustafa
el-Merâgi, Kanunu�nun İslâm hukuku ilkelerine göre hazõrlanmasõna azami gayret
göstermiş, örneğin; Mõsõr mevzuatõndaki boşanmaya dair hükümlerin tadil edilerek
üç talakõn bir talak olarak kabul edilmesi ve torunun dedeye mirasçõ olmasõna imkân
tanõyan düzenlemeler onun gayretleriyle kanunda yer almõştõr.874 1936 yõlõnda ise
yeni bir komisyon kurulmuştur.875 Bu komisyon, hukukun belirli alanlarõ ile ilgili
kanun çalõşmalarõna başlamõş ve 1943 yõlõnda Miras Kanunu, 1946�da Vakõflar
Kanunu ve yine 1946�da Vasiyet Kanunu çalõşmalarõnõ tamamlamõştõr.876 1948
yõlõnda da son dönemin önde gelen İslâm hukukçularõndan, Kahire Hukuk Fakültesi
eski dekanõ ve Danõştay başkanõ Abdürrezzak es- Senhûrî ile Lille Üniversitesi
Hukuk Fakültesi dekanõ Edouard Lambert�in başkanlõğõndaki bir komisyon
tarafõndan Mõsõr Medeni Kanunu hazõrlanmõştõr.877 Bu kanun Avrupa kanunlarõ ile
Mõsõr mahkeme içtihatlarõnõn karõşõmõ niteliğinde olmakla birlikte, kanun
boşluklarõnõn doldurulmasõnda hâkimlerin İslâm hukukuna müracaat edebilecekleri
ilkesini getirmiştir.878 Mõsõr�da yapõlan kanun çalõşmalarõ hemen bütün Arap
ülkelerine örnek olmuştur. Bunda Senhûri�nin etkisi olmakla birlikte Mõsõr�da hukuk
alanõnda yapõlan çalõşmalarõn Mehmed Ali Paşa zamanõna kadar giden bir tarihî
sürecinin bulunmasõ ve Mõsõr�da bu alanda belirli bir tarihsel birikimin olmasõnõn da
çok önemli payõ bulunmaktadõr.879
872 J.N.D. Anderson, Recent Reforms in the Islamic Law of Inheritance, International and Comparative Law Quarterly, cilt: 14, 1965, s: 352 873 Muhammad al-Faruque, Sources on Islamic Family Law: An Introductory Essay, Canadian Law Libraries, cilt: 22, sayõ: 2, 1997, s: 52 874 Ali Cuma, Muhammed Mustafa Meraği maddesi, DİA, 29/164 875 Muhammed Ebû Zehra, el-Ahvâlü�ş-şahsiyye, Kahire, ts, s: 17 876 J.N.D. Anderson, Law Reform in the Middle East, International Affairs, cilt: 32, sayõ: 1, 1956, s: 47 877 http://en.wikipedia.org/wiki/Egyptian_Civil_Code, http://en.wikipedia.org/wiki/Abdel-Razzak_Al-Sanhuri, Mahmasânî, el-Evdâü�t-teşriiyye fi�d-düveli�l-arabiyye s: 260�261 878 Soliman Morcos- Wadie Farag, Yeni Mõsõr Medeni Kanunu, çev: Coşkun Üçok, AÜHFD, cilt: 10, sayõ: 1�4, 1953, s: 742�754, Velidedeoğlu, İslâm Ülkelerinde Kanunlaştõrma Hareketleri, s: 578, Enid Hill, Mukayeseli Hukuk Bilimi, Modern Bir Kanunlaştõrma Biliminin Gelişmesinde Bir Kaynak Olarak İslâm Hukuku, Sosyal ve Tarihi Bağlamõ İçinde İslâm Hukuku, s: 208 879 Gamal Moursi Badr, The New Egyptian Civil Code and the Unification of the Laws of Arab Countries, Tulane Law Review, sayõ: 30, 1955, s: 301�302
238
b- Irak
İngiliz manda idaresinin son yõllarõnda 1933�te Irak hükümeti yeni bir medeni
kanun hazõrlanmasõ yönünde bazõ faaliyetlerde bulunmuş fakat muhalefetten
yükselen itirazlar bu çabalarõn neticelenmesini engellemiştir.880 Daha sonra 1936
yõlõnda aralarõnda Bağdat Hukuk Fakültesi dekanõ Senhûrî�nin de bulunduğu bir
komisyon yeni medeni kanunu hazõrlamakla görevlendirilmiştir.881 Bu komisyonun
çalõşmalarõ buyu� konularõnõ içeren bir taslak hazõrlamaktan öteye gidememiş ve
siyasî sebeplerle komisyon çalõşmalarõna ara vermiştir. 1943 yõlõnda komisyon
yeniden toplanmõş ve medeni kanun çalõşmalarõna başlamõştõr.882 Bu zaman zarfõnda
Senhûrî, Mõsõr hükümetinin davetiyle Mõsõr�a gitmiş ve orada medeni kanun
çalõşmalarõnda bulunmuştur. Senhûrî, yeni bir medeni kanunun hazõrlanmasõ
amacõyla Irak hükümetinin davetiyle tekrar Irak�a dönmüş ve hükümete ortada hazõr
bir çalõşma olan Mõsõr Medeni Kanunu�nun alõnmasõ ve zaman kaybedilmemesi
yönünde bir teklifte bulunmuş ancak Irak hükümeti, Mõsõr Kanunlarõ�nõn Irak
coğrafyasõ için yeterli olamayacağõ mülahazasõyla bu teklife sõcak bakmamõştõr.883
Şiîlerin Irak nüfusu içindeki azõmsanmayacak oranõ muhtemelen hükümetin
Senhûrî�nin bu teklifini benimsememesine sebep olmuştur.884 Irak hükümeti
hazõrlanacak medeni kanunun toplum içinde geniş kabulünü sağlamak için hem
Sünnileri hem de Şiîleri kucaklayan bir kanun olmasõnõ istemiş ve komisyon bu
doğrultuda çalõşmalarõna başlamõştõr.885
Üç yõl süren bir hazõrlõktan sonra Medeni Kanun 4 Haziran 1951 tarihinde
tamamlanmõş ve 9 Eylül 1953 tarihinde yürürlüğe girmiştir.886
Yeni Irak Medeni Kanunu, üç bölüm halinde 177 maddeden oluşmaktadõr.887
Kanun, Mõsõr Medeni Kanunu�nun sistematiği esas alõnarak hazõrlanmõştõr. Ancak
Mõsõr�õn batõ ile yakõn temasõnõn Irak�a göre daha erken bir tarihte başlamasõ ve 880 Ragõp Öz, 20. yy.da Irak Medeni Hukukunun Gelişimi, MÜ. Ortadoğu ve İslâm Ülkeleri Enstitüsü, Y.Lisans Tezi, İstanbul, 2001, s: 54 881 Zuhair E. Jwaideh, The New Civil Code of Iraq, George Washington Law Review, cilt: 22, 1953�54, s: 176 882 Mahmasânî, el-Evdâü�t-teşriiyye fi�d-düveli�l-arabiyye, s: 375 883 Jwaideh, The New Civil Code of Iraq, s: 179 884 Öz, 20. yy.da Irak Medeni Hukukunun Gelişimi, s: 55 885 Anderson, Recent Reforms in the Islamic Law of İnheritance, s: 355 886 Mahmasânî, el-Evdâü�t-teşriiyye fi�d-düveli�l-arabiyye, s: 376 887 J.N.D. Anderson, A Draft Code of Personal Law for Iraq, Bulletin of the School of Oriental and African Studies, cilt: 15, sayõ: 1, 1953, s: 44
239
Mõsõr�da batõlõ manada kanun çalõşmalarõnõn çok daha önceleri yapõlmasõ sebebiyle
Mõsõr Medeni Kanunu�nda İslâm hukukunun etkisi daha az olmuş buna karşõlõk batõlõ
hukuk sistemlerinin etkisi daha fazla görülmüştür. Ayrõca Irak�õn, Hanefî mezhebinin
membaõ konumunda olmasõ fõkhî birikimin Mõsõr�a oranla daha fazla bulunmasõna
sebep olmuş bu da kanun çalõşmalarõnda Mõsõr�a oranla İslâm hukukuna daha fazla
yer verilmesine888 neden olmuştur.889 Mecelle�nin Mõsõr�da uygulanmamasõna
rağmen Irak�ta uygulanmasõ da medeni kanununda İslâm hukukunun dikkate
alõnmasõnõn bir diğer sebebidir.890 Nitekim borçlar hukuku ile ilgili düzenlemeler
temelde Mecelle�nin 1091�1112. maddeleri ile Mürşidü�l-Hayrân�õn 168�189.
maddelerine göre yapõlmõştõr.891
Ancak yukarõda İslâm ülkelerindeki kanun çalõşmalarõnõn genel karakteristiğini
belirtirken ifade ettiğimiz gibi, İslâm hukuku, hukukun tüm alanlarõnda değil daha
ziyade aile hukuku gibi sõnõrlõ birkaç alanda dikkate alõnmõştõr. Aynõ durum Irak�ta
yapõlan çalõşmalar için de geçerlidir. Irak hukuk sistemi esas itibariyle seküler bir
hukuk sistemidir ve aile ile vakõf alanlarõ dõşõnda hukukun bütün alanlarõnda
(anayasa, idare ve ceza başta olmak üzere) sosyalist zihniyet hâkim konumdadõr.892
c- Suriye
1946 yõlõnda bağõmsõzlõğõnõ kazanan Suriye ilk olarak bir devletin
bağõmsõzlõğõnõn göstergelerinden olan kanun çalõşmalarõna başlamõş ve 1949 yõlõnda
Suriye Medeni Kanunu�nu kabul etmiştir. Mõsõr Medeni Kanunu�nun iktibasõyla
hazõrlanan bu kanunla yürürlükte bulunan Mecelle ilgâ olmuş ve Suriye�de yeni bir
dönem başlamõştõr. Suriye�deki kanun çalõşmalarõ arasõnda önem arz edeni ise 17
Eylül 1953 tarihinde yürürlüğe giren ve 308 maddeden oluşan Suriye Ahvâl-i
Şahsiyye Kanunu�dur(SLPS).893 Muhammed Ali et-Tantâvî başkanlõğõndaki bir
komisyon tarafõndan hazõrlanan bu kanun ile 1917 tarihli H.A.K. yürürlükten 888 Velidedeoğlu, İslâm Ülkelerinde Kanunlaştõrma Hareketleri, s: 583 889 Literatürde Irak Medeni Kanunu�nun İslâmî kimliğinin diğer Arap kanunlarõna göre nisbeten daha fazla olduğu şeklinde bilgiler bulunmakta ise de, Katõfi�ye göre kanunun uygulanmaya başlandõğõ tarihten makalesini yazdõğõ tarih olan yedi yõllõk zaman zarfõnda Temyiz Mahkemesi sadece iki olayda İslâm hukukuna müracaat etmiştir. Katõfi, Doğu Arap Dünyasõnda Hukukî Modernleşmenin Birkaç Yönü, s: 332 890 Öz, 20. yy.da Irak Medeni Hukukunun Gelişimi, s: 60�61 891 Jwaideh, The New Civil Code of Iraq, s: 184 892 Öz, 20. yy.da Irak Medeni Hukukunun Gelişimi, s: 102�103 893 J.N.D. Anderson, The Syrian Law of Personal Status, Bulletin of the School of Oriental and African Studies, cilt: 17, sayõ: 1, 1955, s: 34
240
kaldõrõlmõştõr. Bu kanunun İslâm hukuku açõsõndan önemi, 305. maddede belirtildiği
üzere hâkime kanun boşluklarõnõ doldurmada Hanefî mezhebinin râcih görüşlerine
müracaat imkânõnõn verilmesi ve İslâm dünyasõnda ahvâl-i şahsiyye konularõnõn bir
bütün halinde ele alõndõğõ ilk çalõşma olmasõdõr.894 Ayrõca Kanun Hanefî mezhebini
esas almakla895 birlikte gerekli görüldüğünde hâkime diğer mezheplerden de isifade
imkânõnõ tanõmasõ açõsõndan orijinallik arz etmektedir.896
Tarihsel süreçte ortaya çõkan kanunlaştõrma faaliyetlerinde aile hukuku ile ilgili
düzenlemelerin genel olarak en son sõrada yapõlan düzenlemeler olduğunu, bunun da
toplumun muhtemel talep ve beklentilerinden kaynaklandõğõnõ897 ifade etmiştik.
Ayrõca aile hukukunun diğer alanlara göre daha muhafazakâr bir yapõda olmasõ
hukukî düzenlemelerde aile hukukunun son sõrada yer almasõnõn bir diğer sebebidir.
Nitekim İslâm dünyasõnda XX. yy.õn başõnda yapõlan pek çok kanun çalõşmasõnda
aile hukuku, yabancõ hukuk sistemlerinin en az etkide bulunduklarõ alan olmuştur.
Aynõ durum Suriye Ahvâl-i Şahsiyye Kanunu için de geçerlidir. Suriye hukuk
sistemindeki yoğun Fransõz etkisine rağmen bu kanun, dinî ve millî karakteri
itibariyle yabancõ unsurlarõn etkisinin en az düzeyde olduğu bir kanun çalõşmasõ
görünümündedir.898
d- Ürdün
Ürdün�de Osmanlõ sonrasõ yapõlan kanun çalõşmalarõ daha ziyade aile hukuku
alanõnda olmuştur. Bunlar; 1927 tarihli Hukuk-õ Aile (Nikâh ve İftirâk) Kanunu, 1947
tarihli 26 sayõlõ Hukuk-õ Aile Kanunu, 1951 tarihli 92 sayõlõ Hukuk-õ Aile Kanunu ve
1976 tarihli 61 sayõlõ Ahvâl-i Şahsiyye Kanunu�dur.899 1927 tarihli aile hukukuyla
ilgili kanunun pek çok hukuk tarihçisi tarafõndan bilinmemesi sebebiyle H.A.K.�nin
1951 yõlõna kadar Ürdün�de yürürlükte olduğu şeklinde yanlõş bir kanaat
894 Muhammed Kadri Paşa�ya ait el-Ahkâmü�ş-şeriyye�nin tasarõ düzeyinde kalmasõ, H.A.K.�nin de bazõ konularõ içermemesi sebebiyle, İslâm hukukuna dayalõ olarak aile hukuku ile ilgili konularõn tamamõnõ içeren ilk kanun, 1953 tarihli Suriye Ahvâl-i Şahsiyye Kanunu�dur. Bakkaloğlu, Kanunlaştõrma Hareketinin Öncülerinden Muhammed Kadri Paşa, s: 59, Bakkaloğlu, Suriye�de Aile Hukuku Alanõndaki Gelişmeler, s: 21 895 Anderson, The Syrian Law of Personal Status, s: 42 896 Bakkaloğlu, Suriye�de Aile Hukuku Alanõndaki Gelişmeler, s: 21�22 897 Aydõn, İslâm- Osmanlõ Aile Hukuku, s: 134 898 Bakkaloğlu, Suriye�de Aile Hukuku Alanõndaki Gelişmeler, s: 33 899 Lynn Welchman, The Development of Islamic Family Law in the Legal System of Jordan, International and Comparative Law Quarterly, cilt: 37, 1988, s: 870�871
241
bulunmaktadõr.900 Hâlbuki H.A.K. 1927 tarihli Nikâh ve İftirâk Kanunu ile fiilen,
1951 tarihli 92 sayõlõ Hukuk-õ Aile Kanunu ile de resmen yürürlükten
kaldõrõlmõştõr.901 Ayrõca, 1927 tarihli Nikâh ve İftirâk Kanunu�nun büyük ölçüde
H.A.K.�ne dayanmasõ ve bu iki kanun arasõndaki benzerlikler hukuk tarihçilerini
yanõlgõya düşüren en önemli sebeptir.902
Ürdün�ün 1947 yõlõnda tam bağõmsõzlõğõnõ kazanmasõndan sonra meydana
getirilen kanun çalõşmalarõ arasõnda en önemli olanõ 1951 tarihli Ürdün Aile
Kanunu�dur (JLFR). Osmanlõ sonrasõ bağõmsõzlõklarõnõ kazanan Arap devletleri
içinde aile hukuku ile ilgili ilk düzenlemeyi yapan ülke Ürdün�dür. Bu da
muhtemelen daha önce yapõlan 1927 tarihli düzenlemenin bu konuda bir tecrübe
meydana getirmesinden kaynaklamaktadõr. Bu kanun, diğer Arap ülkelerinde
hazõrlanan aile kanunlarõna göre çok daha muhafazakâr bir yapõdadõr. Bunun da
sebebi, Mõsõr ve Suriye Medeni Kanunlarõ�ndaki yoğun batõ etkisine karşõn, Ürdün
Aile Kanunu�nun daha ziyade 1951 tarihli Irak Medeni Kanunu ile Mecelle�nin etkisi
altõnda kalmasõdõr. 1951 tarihli Ürdün Aile Kanunu, 1976�da yürürlüğe giren Ahvâl-i
Şahsiyye Kanunu (JLPS) ile yürürlükten kaldõrõlmõştõr.903
e- Fas
1956 yõlõnda Fransõzlardan bağõmsõzlõğõnõ kazanan Fas�ta yeni hükümetin ilk
icraatõ yürürlükte bulunan Berberî gelenek hukukuna dayanan yasalarõ kaldõrarak,
1957�1958�de Mâlikî fõkhõnõn temel metinlerinden Müdevve�nin esas alõndõğõ bir aile
kanunu düzenlenmek olmuştur.904 Fas�ta yapõlan kanun çalõşmalarõnda tartõşmasõz en
önemli isim hukuk fakültesi öğretim üyesi Allal el- Fâsî�dir.905 Makâsõdü�ş-şerîa adlõ
eserini kaleme alõş gerekçesinde, İslâm dünyasõnõn sorunlarõnõn çözümünde fõkhõn
900 Daha ziyade son dönem Arap ülkelerindeki kanun çalõşmalarõyla tanõnan Anderson�un eserlerinde bu yönde bir bilgi vermesi ve bu bilginin kendisinden sonraki çalõşmalarda doğruluğu araştõrõlmadan tekrar edilmesi, bu yanlõş kanaatin en önemli sebeplerindendir. 901 Ahmet Bostancõ, Ürdün�de Müslümanlara ve Gayri Müslimlere Yönelik Dini Yargõ Sistemi, Usûl, sayõ: 3, 2005/1, s: 113 902 Ahmet Bostancõ, Ürdün Ahvâl-i Şahsiyye (Hukuk-õ Aile) Kanunlarõnda Osmanlõ Tesiri, Marife, 3/2, 2003, s: 123�124 903 Welchman, The Development of Islamic Family Law in the Legal System of Jordan, s: 870�871 904 Allâl el-Fâsî, Makâsidü�ş-şerîati�l islâmiyye ve mekârimuha, 1993, s: 61, http://en.wikipedia.org/wiki/Mudawana, Emon, Conceiving Islamic Law in a Pluralist Society: History, Politics and Multicultural Jurisprudence, s: 351, Yakov Meron, The Moslem Marriage Between Status and Contract, Studia Islamica, sayõ: 92, 2001, s: 201 905 Schacht, Problems of Modern Islamic Codification, s: 126
242
yeterli olabileceğini, batõ medeniyetinin bir buhran içinde olduğunu, insanlõğõn ve
İslâm dünyasõnõn kurtuluşunun fõkha işlerlik kazandõrmak olduğunu ifade etmiştir.906
Bu ifadelerde, içinde bulunduğu topluma karşõ sorumluluklarõnõn bilincinde olan bir
aydõn tipi çizen Fâsî, hazõrlanacak kanun çalõşmalarõnõn da İslâm hukukuna
uygunluğu konusunda azami gayret göstermiştir.
Fas�ta yapõlan kanun çalõşmalarõ genel olarak Mâlikî mezhebinin önde gelen
muhtasarlarõndan Müdevvene�ye dayanmaktadõr. Mâlikî mezhebinin bölgede hâkim
mezhep olmasõ ve Müdevve�nin halk nezdinde büyük kabul görmesi bu dayanağõn en
önemli nedenlerindendir. Ayrõca, kelime anlamõ itibariyle derleme (compilatio)
anlamõna gelen bu ifadenin, genelde Kuzey Afrika bölgesinde özelde ise Fas�ta
kanun anlamõna gelmesi yapõlacak kanun çalõşmalarõnõn halk nezdinde de
meşruiyetini sağlamõştõr. Klasik Mâlikî ekolünün görüşlerine dayanan bu çalõşma
1992 yõlõndaki reformlara kadar yürürlükte kalmõştõr.907
f- Tunus
1956 yõlõnda Fransõzlardan bağõmsõzlõğõnõ kazanan Tunus�ta ahvâl-i şahsiyye
konularõna dair yapõlan kanun çalõşmasõ 1940�lõ yõllara dayanmaktadõr. Ulema
arasõnda Tunus için İslâm hukuk hükümlerine göre bir kanun hazõrlanmasõ
tartõşõlmõş, bu görüş 1947 yõlõnda Mâlikî Başmüftüsünün adalet bakanõ olmasõyla
hayatiyet kazanabilmiştir. Bu amaçla bir komisyon kurulmuş ancak dönemin siyasî
çalkantõlarõ içinde komisyon kayda değer bir çalõşma yapamamõştõr. Bağõmsõzlõk
sonrasõ aralarõnda Zeytûne Üniversitesi Rektörü Tâhir b. Aşur�un da bulunduğu bir
komisyon, Mõsõr, Ürdün, Suriye ve Osmanlõ Aile Hukukunu incelemiş ve bunlardan
gerekli iktibaslarda bulunarak bir ahvâl-i şahsiyye kanunu hazõrlamõştõr.908
Hazõrlanan bu kanundan909 ziyade üzerine yapõlan tadil çalõşmalarõ Tunus hukuk
tarihinde daha önemli bir yer tutmuştur. Kanun 1956 yõlõnda ilan edilmekle birlikte
tadil çalõşmalarõ çok kõsa bir süre sonra başlamõş (1958�1964) ve yapõlan
değişikliklerle tamamen modernist bir yapõya bürünmüştür. Bu tadil çalõşmalarõ
sonucunda, aile planlamasõnõn teşvik edilmesi, kürtajõn yasalaşmasõ, erkeğin tek
906 Fâsî, Makâsidü�ş-şerîati�l islâmiyye, s: 275�278 907 Buskens, Recent Debates On Family Law Reform in Morocco, s: 73�74 908 Vehbe Zuhaylî, Cuhûdu Taknîni�l-Fõkhi�l-İslâmî, Beyrut, 1987, s: 39 909 Son Dönem Tunus Kanun Çalõşmalarõ için bkz: http://www.jurisitetunisie.com/tunisie/codes/csp/Csp2000.htm
243
taraflõ boşama hakkõnõn sõnõrlandõrõlmasõ, kadõna boşanmayõ isteyebilme hakkõnõn
verilmesi ve birden fazla eşle evlenmenin yasaklanmasõ gibi hükümler
getirilmiştir.910
g- Pakistan
Fransõz sömürgesi olan ülkelerde meydana getirilen kanun çalõşmalarõnda Kõta
Avrupasõ (kontinantal) hukuk sistemleri etkili olmuşken, İngiliz sömürgesi olan
Pakistan�da Common Law hukuk sisteminin etkileri görülmektedir.
Hint kõtasõnõn 1947 yõlõnda Hindistan ve Pakistan olarak ikiye ayrõlmasõnõ
müteakip Pakistan�da kanun çalõşmalarõna başlanmõştõr. Bu yönde ilk çalõşma 7 Mart
1949 tarihinde meclise sunulan ve Objectives Resolution adõ verilen bir
beyannâmedir. 23 Mart 1956�da kabul edilen anayasanõn prototipi konumunda olan
bu beyannâmeye göre Pakistan�õn devlet yönetimi Kuran ve Sünnet�in temel
prensiplerine göre belirlenecektir. Pakistan anayasasõndan sonraki ilk çalõşma ise aile
hukuku alanõnda olmuştur. 1955 yõlõnda üç erkek hukukçu, üç kadõn hukukçu ve bir
de hazõrlanacak tasarõnõn dine uygunluğunu kontrol edecek olan bir âlimden oluşan
yedi kişilik bir komisyon kurulmuş,911 komisyon çalõşmalarõnõ 1961 yõlõnda
tamamlayarak İslâm Aile Hukuku Kararnâmesini (Muslim Family Law Ordinance)
hazõrlamõştõr. Kararnâme, 15 Temmuz 1961 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu yasa
ile çok eşlilik kaldõrõlmõş, nikâh işlemlerinin devletin resmî nikâh memuru önünde
yapõlmasõ zorunluluğu getirilmiş ve küçük yaştaki kõzlarõn velilerinin rõzasõ ile
evlendirilmesi yasaklanmõştõr. Pakistan�daki kanun çalõşmalarõnda 1962 yõlõnda
kurulan İslâm Düşüncesi Tavsiye Konseyi�nin (Advisory Council of İslâmic
Ideology) çok önemli bir rolü bulunmaktadõr. Daha sonralarõ yapõlan isim değişikliği
ile İslâm Düşüncesi Konseyi adõnõ alan bu kurumun temel görevi, mevcut veya
hazõrlanacak kanunlarõn İslâm hukukuna uygunluğunu denetlemek ve bu amaçla
devletin ilgili birimlerine görüş ve tavsiyelerde bulunmaktõr. Pakistan�da hukukun
İslâmileştirilmesi çalõşmalarõ esas olarak dönemin devlet başkanõ Ziyaülhak�õn 10
Şubat 1979 tarihinde, Hz. Peygamber�in bir doğum gününde kamuoyuna açõkladõğõ
910 Mahmutoğlu, 19. ve 20. Yüzyõlda Tunus�ta Pozitif Hukukun Gelişmesi, s: 187�190, J.N.D. Anderson, The Tunisian Law of Personal Status, International and Comparative Law Quarterly, cilt: 7, 1958, s: 262- 279 911 John L. Esposito, Perspectives on Islamic Law Reform: The Case of Pakistan, New York University Journal of International Law and Politics, sayõ: 13, 1980, s: 224
244
Nizâm-õ İslâm (Nizâm-õ Mustafâ) adõndaki bir reform paketiyle başlamõştõr.912 Askerî
bir darbeyle iktidara gelen General Ziyaülhak�õn ilk işi İslâm Düşüncesi Konseyinin
yeniden yapõlandõrõlmasõ olmuş ve konseyden ceza hukukunun İslâmî kurallara göre
düzenlenmesini istemiştir. Bu amaçla hazõrlanan Hudud Ordinance ceza hukukuna
dair İslâmî hükümlerin getirilmesini ve devlet idaresi ile yasalarõn İslâm hukuk
kurallarõna göre yeni baştan tanzimini hedefleyen bir düzenlemedir. 913 Hudud
Ordinance hõrsõzlõk, hõrabe (yol kesme ve soygunculuk), zina, kazf ve içki içme
suçlarõyla kõrbaç cezasõnõn infazõna ilişkin hükümleri ihtiva etmektedir.914 İslâm
Düşüncesi Konseyinin, hukukun İslâmileştirilmesi konusunda başka bir takõm
girişimleri olmakla birlikte bunlar daha ziyade yarõm kalan ve faaliyete geçemeyen
çalõşmalar şeklindedir.
Pakistan�da hukukun İslâmileştirilmesi yönündeki faaliyetler, sömürge sonrasõ
Arap dünyasõnda meydana gelen çalõşmalarla mukayese edildiğinde gerek niyet
gerekse muhteva bakõmõndan oldukça farklõdõr. Arap ülkelerindeki çalõşmalar daha
ziyade kamuoyunu tatmine yönelik birkaç maddelik kanun değişikliklerinden ibaret
olmuşken Pakistan bu yönde çok daha gerçekçi adõmlar atmõş ve en azõndan hukukun
bir alanõnõ (ceza hukuku) bütünüyle kapsayan bir düzenlemede bulunmuştur. Ancak,
General Ziyaülhak�õn askerî bir darbe ile iktidara gelmiş olmasõ iktidarõnõn halk
nezdindeki meşruiyetinin sorgulanmasõna yol açmõş bu da yapõlan kanun
çalõşmalarõnõn başarõsõnõ gölgelemiştir. Bir kõsõm bürokratlarõn, İslâmlaşmayõ içlerine
sindirememeleri de yapõlan kanun çalõşmalarõnõn devlet kademelerinde yankõ
bulmasõnõ engellemiştir. Ayrõca yeni yapõlan düzenlemelerin yargõ mensuplarõ
tarafõndan tam olarak kavranamamasõ, pozitif hukuk eğitimi almõş yargõ
görevlilerinin İslâm hukukuna yeterli derecede vakõf olamamalarõ da yapõlan
düzenlemelerin sağlõklõ işlemesini engellemiştir. Özellikle recm ve el kesme ile ilgili
bidayet mahkemeleri tarafõndan verilen pek çok kararõn gerek suçun unsurlarõndaki
gerekse ispat şartlarõndaki eksiklik sebebiyle Federal Şerî Mahkeme veya Şerî
912 Charles Kennedy, Islamization in Pakistan: Implementation of the Hudood Ordinances, Asian Survey, cilt: 28, sayõ: 3, 1988, s: 307 913 Daniel P. Collins, Islamization of Pakistani Law: A Historical Perspective, Stanford Journal of International Law, sayõ: 24, 1987, s: 568 914 Muhammed Taqi Usmani The Islamization of Laws in Pakistan: The Case of Hudud Ordinances, The Muslim World, cilt: 96, 2006, s: 288
245
Temyiz Dairesi tarafõndan bozulmasõ ve cezalarõn infaz edilememesi de bir
kargaşaya neden olmuştur.915
2- Münferit Çalõşmalar
İslâm dünyasõnda sömürge sonrasõ yapõlan hukuk çalõşmalarõnda etkili olan
birkaç isim bulunmaktadõr. Örneğin; Abdürrezzak es-Senhûrî, Mõsõr, Irak, Suriye ve
Libya Medeni Kanunlarõ�nõn hazõrlanmasõnda önemli katkõlarõ olan bir
hukukçudur.916 Bu kanun çalõşmalarõnõn ilgili devletler tarafõndan yürürlüğe
konulmasõ sebebiyle Senhûrî�yi incelememiz dõşõ tutuyoruz. Münferit çalõşmalar
başlõğõ altõnda ele aldõğõmõz konu, yaptõklarõ çalõşmalarõn çeşitli sebeplerden dolayõ
yürürlüğe giremediği kişileri kapsamaktadõr. Örneğin; çağdaş İslâm hukukçularõndan
Lübnanlõ Subhi Mahmasânî, son dönem kanun faaliyetleri ile ilgili detaylõ çalõşmalarõ
olan, bu konudaki hukukî tefekküre önemli katkõlarda bulunan bir kişi olmakla
birlikte yaptõğõ müstakil bir çalõşma bulunmamaktadõr. Bu manada İslâm dünyasõnda
iki önemli şahsiyet ön plana çõkmaktadõr. Bunlar; İslâm ceza hukukunu modern bir
tarzda yeni baştan inşâ etmeye çalõşan Abdülkadir Udeh ile tasarõ düzeyinde kalan
kanun çalõşmalarõ ile tanõnan Mustafa Ahmed ez-Zerkâ�dõr.
a- Abdülkâdir Udeh�in Çalõşmalarõ
Mõsõrlõ çağdaş İslâm hukukçusu Abdülkâdir Udeh�in ( 1907�1954) bu yöndeki
en önemli eseri İslâm ceza hukukunun diğer hukuk sistemleriyle mukayeseli bir
şekilde incelendiği et- Teşriu�l-Cinâîyyü�l-islâmî mukârinen bi�l-kânûni�l-vadî�dir.
Udeh, klasik fõkhõn kazuist yapõsõndan farklõ olarak İslâm ceza hukukunu modern bir
tarzda ele almõş, İslâm hukukçularõnõn özel hukukun her alanõnda detaylõ çalõşmalar
yapmõş olmalarõna karşõlõk kamu hukukunun özellikle de ceza hukukunun genel
kõsmõnõ ihmal ettikleri gerekçesiyle eserini kaleme almõştõr.917 Eser, klasik fõkõh
915 M. Kamil Yaşaroğlu, Pakistan�da İslâm Ceza Hukukunun Kanunlaştõrõlmasõ, Doktora Tezi, MÜSBE, İstanbul, 1996, s: 210�211 916 P. Nicholos Kourides, The Influence of Islamic Law on Contemporary Mõddle Eastern Legal Systems: The Formation and Binding Force of Contracts, Columbia Journal of Transnational Law, sayõ: 9/2, 1970, s: 413�414 917 Abdülkadir Udeh, et Teşriu�l-Cinâîyyü�l-islâmî mukârinen bi�l-kânûni�l-vadî�, Beyrut, ts, s: 8
246
kitaplarõndan modern anlamda bir ceza hukukunu inşâ etmesi açõsõndan önemlidir.918
Bu yönüyle kendisinden sonraki pek çok çalõşmaya da öncülük ve örneklik etmiştir.
b- Mustafa Ahmed ez- Zerkâ�nõn Çalõşmalarõ
1 Şubat 1958�de Mõsõr ve Suriye�nin siyasî açõdan birleşmesiyle kurulan
Birleşik Arap Cumhuriyeti919 her iki ülke için ortak bir medeni kanun hazõrlamak
üzere bir komisyonun kurulmasõna karar vermiştir. Bu komisyon da hukuk dallarõna
göre alt komisyonlara ayrõlmõş, aile hukuku ile ilgili komisyon başkanlõğõna da
Suriye Üniversitesi Hukuk Fakültesinden Mustafa Ahmed ez-Zerkâ (1907�1999)
getirilmiştir. İki ülke arasõnda yapõlan protokole ve varõlan mutabakata göre dört
komisyon oluşturulmuş ve komisyon başkanõ hangi ülkeden ise üyelerin de diğer
ülkelerden olmasõ kararlaştõrõlmõştõr. Zerkâ�nõn başkanõ olduğu ahvâl-i şahsiyye
komisyonunun diğer üyeleri de Mõsõr müftüsü Hasan Memun ve Adalet Bakanlõğõ
Yasama Genel İdaresi üyesi hâkim Mahmud Abdülkadir Mekâdi�dir. Komisyon,
İslâm hukuk mezheplerini bir bütün olarak ele almõş ve Meşrû�u Kânûni�l-ahvâli�ş-
şahsiyye el-muvahhed: li�l-iklimeyni�l- Mõsrî ve�s-Sûrî adõyla daha sonra neşredilen
bir yasa tasarõsõ hazõrlamõştõr. Bu tasarõda her bir maddenin esbâb-õ mûcibesine ve
İslâm hukukundaki dayanağõna yer verilmiştir. Ayrõca eser, Dürzîler (madde 410�
411), Hõristiyanlar (madde 412�443) ve Yahudilerle (madde 444�452) ilgili
düzenlemeler getirmesi bakõmõndan da önemlidir. 28 Şubat 1961�de Suriye�nin tek
taraflõ olarak birlikten ayrõlmasõyla, hazõrlanan bu taslak diğer taslaklar gibi yarõm
kalmõş ve uygulama şansõ bulamamõştõr.920
Konumuz açõsõndan Zerkâ�nõn bir diğer önemli çalõşmasõ ise Sõyağa Kanûniyye
li-nazariyyeti�t-teassüf bi�stimaili�l- hak fi�l- kanûni�l -İslâmî adlõ taslak çalõşmasõdõr.
Hakkõn kötüye kullanõlmasõnõn incelendiği eser esasen Arap Birliği Teşkilatõ�nõn
bütün Arap ülkelerinde ortak bir kanun hazõrlamasõ projesinin bir ürünü olarak ortaya
çõkmõştõr.921 Ancak bu proje de yarõm kalmõş, tamamlanamamõştõr.922
918 Fethi Yeken, Abdülkâdir Udeh maddesi, DİA, 1/244�245, Haluk Songür, Abdülkâdir Udeh: Hayatõ-Eserleri ve İslâm Hukukuna Katkõsõ, İslâm Hukuku Araştõrmalarõ Dergisi, 6/2005, s: 331�336, el-Kattân, Tarihü�t-teşrii�l-islâmî, s: 405 919 http://tr.wikipedia.org/wiki/Birle%C5%9Fik_Arap_Cumhuriyeti 920 Saffet Köse, Mustafa Ahmed ez-Zerkâ: Hayatõ- Eserleri- İslâm Hukuku ile İlgili Bazõ Görüşleri-Fetvalarõndan Örnekler, İslâm Hukuku Araştõrmalarõ Dergisi, 6/2005, s: 601 921 Mustafa Ahmed ez-Zerkâ, Sõyağa Kanûniye li-nazariyyeti�t-teassüf bi�stimaili�l- hak fi kanuni�l �İslâmi, Amman, 1987, s: 7
247
III. KANUNLAŞTIRMA OLGUSU BAKIMINDAN İSLÂM HUKUKU
İLE COMMON LAW HUKUK SİSTEMİNİN KARŞILAŞTIRILMASI
Angles, Sakson, Jutes ve Danimarkalõlarõn hukukî teamüllerine dayanan
Common Law�un Kõta Avrupasõ�nda etkili olmaya başlamasõ I.Henry�nin 1100
yõlõnda tahta çõkmasõyladõr. I.Henry�nin siyasî dehasõ, Avrupa�da yürürlükte olan
feodal sistemi merkezî bir yapõya oturtmasõndadõr. İngilizler, feodal yapõnõn temel
handikabõ olan siyasî bölünmüşlüğü usta bir manevra ile kendi lehlerine çevirmişler
ve bu feodalitenin üzerinde adeta imparatorluk gibi merkezileşmiş bir İngiliz krallõğõ
kurmayõ başarmõşlardõr. Avrupa�nõn diğer ülkelerine göre siyasî açõdan bütünlük
arzetmeleri, hukuk alanõna da yansõmõş ve Kõta Avrupasõ hukuk sisteminden çok
farklõ bir hukuk meydana getirmişlerdir. Avrupa�da 1200�1500 yõllarõ arasõnda
yeniden dirilen Roma hukukunun Common Law hukuk sistemine kayda değer bir
etkisi olmamõş923 ve Common Law hukuk sistemi kendi mecrasõnda gelişimini
sürdürmüştür. İngiliz hukukunun gelişimindeki diğer önemli unsur da yine
I.Henry�nin getirmiş olduğu ve zamanla gelişen toprak sistemidir. Buna göre arazi
hukuku, Kõta Avrupasõ�nda hiç olmadõğõ kadar gelişmiş, toprağõn mülkiyeti ve
kullanõmõ ile ilgili esaslõ ilkeler belirlenmiştir. Bu da İngiliz siyasal ve hukuksal
sisteminin dağõnõk bir görünüm arzetmesinin önüne geçmiştir.
İngiliz hukuk sistemi, örf-âdet ve gelenekler ile bunlara uyularak verilen
mahkeme kararlarõna dayanmasõ sebebiyle çeşitli adlar almõştõr. Örneğin; hâkimin
(yargõçõn) herhangi bir konuyla ilgili verdiği kararõn daha sonra ortaya çõkan olaylara
bağlayõcõ manada emsal teşkil etmesi dikkate alõnarak İngiliz hukuku Case Law
(Mesele Hukuku) olarak adlandõrõlmõştõr. Veya hâkimlerin vermiş olduklarõ
hükümlerin tüm ülkede birleştirici mâhiyette hükümlerden oluşmasõ sebebiyle İngiliz
hukuk sistemine müşterek hukuk anlamõna gelen Common Law adõ verilmiştir. Bu
yönüyle de İngiliz hukuku mahkeme içtihatlarõndan oluşan bir içtihat hukukudur
(Judiciary Law). 922 Köse, Mustafa Ahmed ez-Zerkâ, s: 599�600 923 Daha önce de belirttiğimiz gibi saf bir hukuk sistemi mümkün değildir. Hukuk sistemleri arasõnda mutlaka belirli derecede de olsa bir etkileşim olmuştur. Ancak önemli olan bu etkileşimin sõnõrlarõnõn geniş olup olmamasõ meselesidir. Dolayõsõyla, Kõta�da yer alan iki hukuk sisteminin birbirlerinden etkilenmemeleri de mümkün değildir. Ancak bu etki diğer hukuk sistemlerine göre muhtemelen kabul edilebilir bir oranda olmuştur. Nitekim Roma hukukunun önemli şârihleri arasõnda hiçbir İngiliz hukukçunun bulunmamasõ bu etkinin sõnõrlõ bir alanda olduğunu akla getirmektedir.
248
İngiliz hukukunda hukukun bütün alanlarõnõ kapsayan müstakil bir
kanunlaştõrma faaliyeti meydana gelmemekle birlikte özellikle XIX. yy.dan sonra
kõsmî bir takõm kanun düzenlemelerinin ortaya çõktõğõ görülmektedir.924 Nitekim bu
şekilde ortaya çõkan kanun düzenlemelerine de kanun hukuku anlamõna gelen Statue
Law adõ verilmektedir.925
İslâm hukuk sistemi ile İngiliz hukuk sistemi, hukukun iç bünyesi itibariyle
değil de dõş görünümü (şekil) itibariyle benzerlik arz etmektedir.926 Her ikisi de
netice itibariyle içtihat hukuku olarak meydana gelmiştir. Ancak İslâm hukuku,
müçtehitlerin (veya yargõçlarõn) içtihatlarõ sonucu oluşmuşken İngiliz hukuku
mahkemelerin içtihatlarõ sonucu oluşmuştur. Her iki hukuk sisteminde de içtihat,
hukukun yenilenmesi ve günün şartlarõna uygun hale getirilmesi için vazgeçilmez bir
unsur konumundadõr.927 Ancak, İngiliz hukukundaki içtihat ile İslâm hukukundaki
içtihat tam anlamõyla birbirinin aynõsõ da değildir.928 Çünkü İslâm hukukundaki
içtihat düşüncesinin merkezinde hukukçu kimliği ile müçtehit bulunmakta iken
İngiliz hukukundaki içtihat düşüncesi daha ziyade mahkemelerin emsal kararlarõ
çerçevesinde şekillen bir içtihattõr. Ayrõca, İslâm hukuku baştan beri Kuran ve
Sünnet gibi iki yazõlõ kaynağa sahip olmakla da İngiliz hukuk sisteminden
ayrõlmaktadõr. Buna göre hukuk sadece halkõn örf ve âdetleri ile mahkeme
içtihatlarõndan neşet etmemekte aynõ zamanda yazõlõ bir kaynağa sahip olmakla
toplumsal güven ve istikrarõ da sağlamaktadõr.929
İslâm hukuku ile İngiliz hukuk sistemi arasõndaki bir diğer benzerlik de
yöntemlerinin birbirine yakõn olmalarõdõr. Her iki hukuk sistemi de genel de
olaylardan kurallara giden, tümevarõm metodunu uygulayan bir yol ve yöntem
izlemişken, kontinental hukuk sistemleri ise tümdengelim metodunu diğer bir
ifadeyle kurallardan olaylara iniş, yol ve yöntemini izlemişlerdir. Örneğin; İslâm
924 Barbara Shapiro, Codification of the Laws in Seventeeth Century England, Wisconsin Law Review, 1974, s: 429�430 925 Edward King-Joseph Hawley, İngiliz Common Law�unun Gelişmesi, çev: İlhan Lütem, AÜHFD, cilt: 16, sayõ: 1�4, 1959, s: 178�233, Fredrick Davis, Common Law, AÜHFD, cilt: 15, sayõ: 1�4, 1958, s: 67�78, Edward Jenks, İngiliz Hukuku Hakkõnda Genel Bilgiler, çev: Mukbil Özyörük, AÜHFD, cilt: 7, sayõ: 1�2, 1950, s: 4�79, Clive Parry, İngiliz Hukuk Sistemi, çev: Fadl H. Sur, AÜHFD, cilt: 1, sayõ: 3, 1943, s: 442�458 926 Velidedeoğlu, Kanunlaştõrma Hareketleri ve Tanzimat, s: 17 927 Gamal Moursi Badr, Islamic Law: İts Relation to Other Legal Systems, The American Journal of Comparative Law, sayõ: 26, 1977, s: 197 928 Karaman, İslâm Hukukunda İctihad, s: 22 929 Ünal, Medeni Kanunun Kabulünden Önce Türk Aile Hukukuna İlişkin Düzenlemeler, s: 200
249
hukukunda, fetâvâ adõ ile anõlan bir Vâkî Hukuk (olaylara dayanan hukuk)
bulunmaktadõr. Nitekim kurallar da bu olaylardan çõkarõlmõştõr. Bunun bir benzeri ise
İngiliz hukuk sistemindeki Case Law�dur.930
İçtihat faaliyetinin merkezi rolü sebebiyle her iki hukuk sisteminin gelişiminde
de mesleği hukuk olan bir hukukçular grubunun olağanüstü gayretleri etkili
olmuştur.931
İslâm hukuku ile İngiliz hukuk sisteminin içtihat düşüncesine dayanmasõ ve
gelişimini tümevarõm metoduna dayanarak, olaylardan kurallara giden bir metotla
sürdürmesi sebebiyle her iki hukuk sisteminde de örneklerini kontinantal hukuk
sistemlerinde gördüğümüz bir tarzda müstakil kanunlaştõrmalar meydana
gelmemiştir. Bu yönüyle de bir benzerlik olduğunu ifade etmek mümkündür.
930 Ali Şafak, Hukukun Temel İlkeleri Açsõndan Mecelle�ye Bir Bakõş, Ahmet Cevdet Paşa Sempozyumu İçinde, s: 263�264 931 Stephen C. Hicks, Fuqaha and Islamic Law, American Journal of Comparative Law, cilt: 30, sayõ: 1, 1982, s: 2
250
SONUÇ
Genel anlamõyla kanunlaştõrma, kanun yapma (legislation) faaliyetidir. Daha
dar ve teknik anlamõyla kanunlaştõrma (codification) ise dağõnõk bir haldeki yazõlõ
olan veya olmayan bütün hukuk kurallarõnõn devlet otoritesi tarafõndan sistemli bir
şekilde bir araya getirilmesidir. Buna göre resepsiyon (reception), zorla benimsetme
(imposition), hukuk yoluyla istila (expansion) ve bir hukukî olgunun aktarõlmasõ
(transplantation of a legal phenomenon) gibi hukukî faaliyetler genel anlamda
kanunlaştõrma kapsamõnda değerlendirilmekle birlikte daha dar ve teknik anlamdaki
kanunlaştõrma (codification) kapsamõnda mütalaa edilemezler.
Türkçe hukuk dilinde �kanun� kelimesinin mâhiyeti itibariyle bir ayrõma
gidilmeden kullanõlmasõ, kanunlaştõrmanõn da Türk hukuk edebiyatõnda hem genel
hem de özel anlamõyla kullanõlmasõna, dolayõsõyla da bir kavram kargaşasõna yol
açmõştõr. Hâlbuki bu kavramlar hukuk tarihinde biri diğerinin yerine
kullanõlamayacak kadar geniş bir anlam içeriğine sahiptir.
Genel hukuk tarihinde meydana gelen kanunlaştõrma (codification) faaliyetleri,
orijinal bir hukuk sistemi oluşturmayõ, mevcut hukuk düzenini tanzim etmeyi ve
ülkedeki bütün fertleri tek bir hukuk sistemi altõnda toplamayõ amaçlamõştõr.
Bir ülkede farklõ hukuk kurallarõnõn uygulanmasõnõn meydana getirdiği
karõşõklõğõn önlenmesi, hukukî istikrar ve uygulama birliğinin sağlanmak istenmesi,
merkezî devlet fikrinin güç kazanmasõ ile siyasî birliğin hukuk yoluyla sürdürülmesi
ve hukukun bir bilim dalõ olarak gelişmesi gibi durumlar kanunlaştõrma olgusunun
ortaya çõkõş sebeplerindendir.
Kanunlaştõrma olgusu müstakil ve şeklî kanunlaştõrma olmak üzere iki çeşittir.
Müstakil kanunlaştõrmalar siyasî iradenin, dağõnõk halde bulunan hukuk kurallarõnõ
ülkenin tümünde yürürlüğe koymak üzere hukukun tüm alanlarõnõ kapsayan bir
kanunlaştõrma faaliyetinde bulunmasõdõr. Şeklî kanunlaştõrmalar ise siyasî iradeden
yoksun, hukukun tüm alanlarõndan ziyade sõnõrlõ birkaç alanõnõ kapsayan ve ülkenin
tümünde yürürlüğe konmayan kanun düzenlemeleridir.
Kõta Avrupasõ bakõmõndan XIX. yy. kanunlaştõrma çağõdõr. Bu zamana kadar
yapõlan kanunlaştõrma faaliyetlerinde, kanun koyucu muhtemel her olayõ önceden
düşünerek somut olay metoduna göre kanunlaştõrmalarda bulunmuşken, sistematik
251
hukuk ilminin gelişmesi ve sosyal hayatõn baş döndürücü hõzla değişmesi ile
kanunlaştõrmalarda takip edilen metot da farklõlaşmõştõr. Hayatõn tüm alanlarõnõ
belirli bir takõm kurallara göre önceden tahmin edip düzene koymanõn
erişilemeyecek bir gaye olmasõ sebebiyle XIX. yy. sonrasõ kanunlaştõrmalarõnda
somut olay metodu yerini soyut kural metoduna bõrakmõştõr. Bu metoda göre kanun
koyucu, benzer nitelikteki olaylar için genel kurallar koymuştur.
Tabiî hukuk ekolünün kanunlaştõrma faaliyetlerinin disiplin kazanmasõnda ve
Kõta Avrupasõ hukuk çalõşmalarõnda belirli bir mesafe katetmesinde çok önemli
fonksiyonlarõ olmuşken, tarihçi hukuk ekolü, hukukun doğal gelişimine müdahale
olarak gördüğü kanunlaştõrma faaliyetine karşõ çõkmõştõr.
Doktrinde kanunlaştõrmanõn olumlu ve olumsuz yönleriyle ilgili bir takõm
görüşler ileri sürülmektedir. Kanunlaştõrmanõn lehinde olanlar, kanunlaştõrma
faaliyetinin hukukî istikrarõ sağladõğõnõ, hukukî istikrarõn da beraberinde siyasî
istikrarõ getirdiğini ve hukukun bir bilim dalõ olarak gelişmesine büyük ve etraflõ
kanunlar yapmanõn olumlu katkõlarda bulunduğunu ifade etmişlerdir.
Kanunlaştõrmanõn aleyhinde olanlar ise kanunlaştõrmayõ hukukun doğal
seleksiyonuna dõşarõdan bir müdahale olarak kabul etmişlerdir. Ayrõca kanunlaştõrma
faaliyetinin hukuk egemenliğinden kanun egemenliğine neden olacağõnõ
savunmuşlardõr.
Genel hukuk tarihinde ortaya çõkan ilk kodifikasyon, yaygõn kanaatin aksine
Roma hukukunun sistemli bir şekilde derlendiği Corpus Juris Civilis değildir. Bu
bağlamda, Roma hukukunun üstünlüğünü ifade etmek için kullanõlan �Roma hukuku
Code ile başlayõp Code ile sona eren bir hukuk sistemidir� şeklindeki değerlendirme,
genel hukuk tarihindeki diğer kanunlaştõrma örnekleriyle çelişmektedir. Bu
kodifikasyondan çok daha önceleri farklõ medeniyetlerde de bu yönde girişimler
meydana gelmiştir. Ancak, Roma hukukuna dayanan bugünkü hâkim medeniyetin
kurum ve kavramlarõ ile zihin dünyamõzõ esir almasõ, farklõ düşünme yeteneğimizi
sõnõrlamakta ve kanunlaştõrmayõ sadece Roma�ya özgü bir faaliyetmiş gibi kabul
etmemize neden olmaktadõr. Hâlbuki toplumun ihtiyaç ve beklentilerinin
karşõlanmasõ anlamõnda kanunlaştõrma pek çok toplumda ve farklõ zaman
dilimlerinde ortaya çõkan bir olgudur. Hammurabi Codex�i, Manou Kanunu, Qing
252
Code, Cengiz Han Yasasõ ve Sobornoe Ulozhenie gibi örnekler, Roma hukukunun
dõşõnda meydana gelen başlõca kanunlaştõrma faaliyetlerindendir.
İslâm hukukunun kaynağõ itibariyle Kuran ve Sünnet olmak üzere ilâhî vahye
dayanmasõ, kazüist bir metotla ve içtihat faaliyetiyle gelişimini sürdürmesi müstakil
kanunlaştõrmalarõn ortaya çõkmasõna imkân vermemiştir. İslâm hukukunda, XIX.
yy.a kadar devletin merkezî bir yasama faaliyeti ile ülkenin tümünde yürürlüğe
konulacak bir kanun düzenlemesinin örneği bulunmamakla birlikte umumî hukuk
tarihinde ortaya çõkan kanunlaştõrmalarõn temel amacõ olan hukukî istikrar ve
uygulama birliği, yapõlan bir takõm düzenlemelerle sağlanmõştõr. Bunlar, siyasî
iradeden yoksun olduğundan şeklî kanunlaştõrma kapsamõnda mütalaa edilmektedir.
Bu yöndeki ilk girişim Ömer b. Abdülaziz�in Sünnet�i tedvîn faaliyetidir.
Sünnetin tedvîni, sadece hadislerin kaybolmasõ veya hadis malzemesinin zamanla
yok olup gitmesi endişesiyle değil, İslâm hukukunun bu ikinci kaynağõnõn belirli
esaslar çerçevesinde kayõt altõna alõnmasõ düşüncesiyle de yapõlmõştõr.
Zeyd b. Ali�nin fõkõh mecmuasõ ilk yazõlan ve bugün mevcut en eski fõkõh kitabõ
olarak kabul edilmektedir. el-Mecmu�u-l fõkhî, içinde bulunduğu zaman diliminde
hukukun uygulanmasõna yardõmcõ olan ve örnekleri Hicri II. yy.dan itibaren
görülmeye başlanan compilatio tarzõndaki eserlerdendir.
Hukukî istikrarõ ve uygulama birliğini sağlama konusunda İslâm dünyasõndaki
ilk düşünce İbn Mukaffa�ya aittir. Merkezî bir devlet yönetiminin yargõ birliği ilkesi
ile gerçekleşeceğini ifade eden İbn Mukaffa, görüşlerini hükümete sunduğu
Risâletü�s-sahâbe adlõ eserinde dile getirmiştir.
İbn Mukaffa�nõn dile getirdiği bu düşüncelerin hayata geçirilmesi, Medine�nin
tartõşõlmaz otoritesi İmam Mâlik�ten istenmiştir. Bu amaçla kaleme aldõğõ el-
Muvatta, İslâm hukukunun ilk Corpus Juris�i olarak kabul edilmektedir. İmam
Mâlik, el-Muvatta�nõn tüm ülkede yargõ birliğinin sağlanmasõ amacõyla zorunlu
olarak uygulanmasõ yönündeki teklifleri içtihat faaliyetini olumsuz etkileyeceği
düşüncesiyle kabul etmemiştir.
Hukukî merkezileşme alanõnda ilk adõm, başkadõ sõfatõyla Abbasî döneminin
adlî ve idarî teşkilatlanmasõna önemli katkõlarda bulunan Ebû Yûsuf tarafõndan
atõlmõştõr. Ebû Yûsuf bir taraftan devletin vatandaşõyla en problemli olduğu vergi
konusunu içeren ve İslâm-ekonomi politiğinin şeklî kanunlaştõrma örneği olarak
253
kabul edebileceğimiz Kitâbü�l-Harâc�õ kaleme almõş, diğer taraftan da valiliklerde
görevlendirilecek kadõlarõ belirli bir doktrine mensup olanlardan seçmek suretiyle
yargõ birliğini sağlama konusunda somut adõmlar atmõştõr.
İslâm hukukunda genel hukuk tarihindeki örnekleriyle mukayese edildiğinde
müstakil kanunlaştõrma kapsamõna giren bir örnek bulunmamaktadõr. Ancak, fõkõh
literatürünün gelişim sürecinde ortaya çõkan eserler, kanunlaştõrma olgusunun temel
amacõ olan hukukî istikrar ve uygulama birliğini gerçekleştirmeyi hedeflemiştir. Bu
bağlamda, devletin esas ve teşkilatõnõ kapsayan, devletler hukukunu ele alan, kamu
maliyesini düzenleyen ve hukukun genel ilkelerini belirleyen müstakil konulu eserler
ortaya çõkmõştõr. Mezheplerin bir hukuk ekolü olarak gelişmesi ile birlikte, mezhebe
ait görüşlerin özet bir şekilde ele alõndõğõ muhtasar eserler yazõlmõş, İslâm
dünyasõnda halk, uzun yõllar bu muhtasarlara göre sosyal hayatõn ihtiyaçlarõnõ
karşõlamõştõr. Muhtasar eserler, halk nezdinde büyük bir rağbet görürken, devletin
adlî teşkilatõnda kullanõlmak üzere, mezhep içinde muteber kabul edilen bazõ kitaplar
ön plana çõkmõştõr. Molla Hüsrev�in Gurer ve Dürer�i ile Halebî�nin Mültekâ�sõ
özellikle Osmanlõ�nõn gayr-õ resmî hukuk kodu olarak kabul ettiği eserlerdendir.
İslâm toplumlarõnda özellikle gündelik yaşama ait konularõ ele alan fetva
koleksiyonlarõ, bir nevi �yaşayan yasama� diye nitelendirebilecek bir işleve sahip
olmuşlardõr. Kadõlarõn hüküm verirken içtihat ürünü fetvalardan faydalanmalarõ ve
müftülerle istişare etmeleri, adlî sahada geniş ölçüde yargõ birliğinin oluşmasõna ve
aynõ ilmî disiplin içinde iç denetimin sağlanmasõna hizmet etmiştir. Fetva kitaplarõ
kadõlarõn karşõlaşabilecekleri muhtemel meseleler hakkõnda kõsa, öz ve birebir
cevaplar içermeleri sebebiyle kadõlar için vazgeçilmez bir kaynak olmuştur. Ayrõca,
dini meselelerini halletmek isteyen halk çok uzun yõllar boyunca bu fetva
koleksiyonlarõna müracaat etmiştir. Fetva mecmualarõ bu yönüyle de İslâm
hukukunun hayatiyetini asõrlarca sürdürmesini sağlamõştõr. Osmanlõ Devleti�nde
padişaha arzedilen fetvalarõn kanun hüviyetini kazandõğõ Maruzât ile yargõ açõdan
bağlayõcõlõğõ olmayan fetvalar, bağlayõcõ birer kanun haline dönüşmüştür. Bu yönüyle
Şeyhülislâm Ebüssuûd Efendi, Osmanlõ-İslâm hukukunun içtihat hukukundan kanun
hukukuna doğru dönüşümünün mimarõdõr.
Daha ziyade Türk devlet idaresinde ortaya çõkan kanunnâmeler özellikle idarî
konularla ilgili boşluklarõ dolduran şeklî kanunlaştõrma örneklerindendir.
254
Kanunnâme uygulamasõ ile İslâm hukukunda devlet başkanõnõn yasama yetkisine
bõrakõlan �bilinçli boşluklar� örf ve adet hukukunun şerî hukukla mezc edilmesiyle
doldurulmuştur. Kanunnâme uygulamasõ ile Osmanlõ Devleti�nde keyfîliğin
önlenmesi ve kanunîliğin hâkim olmasõ sağlanmõştõr.
Moğol istilasõnõn İslâm dünyasõnda neden olduğu kaos başta olmak üzere,
toplumda siyasî ve idarî anlamda ortaya çõkan otorite boşluğu, hukukî alanda da
istikrarsõzlõğa neden olmuş, halk dinî meselelerinin çözümünde tek mezhebe
bağlanarak bu duruma bir son vermek istemiştir. Ayrõca, uygulamaya esas olmak
üzere bir mezhebin tervîc edilmesinin hukukî istikrarõ sağlamaya yardõmcõ
olduğunun farkõna varan İslâm devletleri, resmî mezhep uygulamasõna geçmişlerdir.
Bu uygulama Osmanlõ dönemine kadar, gayr-õ resmî bir tarzda iken, İslâm hukuk
tarihinde ilk defa bir devlet, hukukî güven ve eşitlik ile hukukî istikrar ve uygulama
birliğini sağlamak amacõyla bir mezhebi resmî mezhep olarak kabul etmiş ve Hanefî
mezhebi Osmanlõ Devleti�nin resmî mezhebi haline gelmiştir. Böylece Osmanlõ
uygulamasõna kadar de facto durum, Osmanlõ uygulamasõ ile de jure nitelik
kazanmõştõr.
İslâm dünyasõnda müçtehit imamlar döneminden modernleşme dönemine kadar
sosyal değişim çok yavaş seyrettiği için mevcut doktrin ve tahriç metodu karşõlaşõlan
problemlerin aşõlmasõnda yeterli olmuştur. Ancak XVIII. yy.dan itibaren sosyal
değişimin baş döndürücü hõzõ toplumda bir hukuk buhranõnõn yaşanmasõna neden
olmuştur. İslâm toplumlarõ, Kõta Avrupasõ�nda zirveye ulaşan kanunlaştõrma
faaliyetlerinin etkisi ile İslâm hukukunu yeni baştan ele almõş ve fõkhî hükümler ilk
defa devlet otoritesi tarafõndan modern kanun maddeleri halinde derlenmeye
başlanmõştõr. Bu tarz bir faaliyetin en önemli örneği, borçlar hukukuyla ilgili bir
alanõn, fõkõh metinlerinden yola çõkõlarak, kanun tekniğine göre madde madde
düzenlendiği Mecelle�dir. Mecelle, sistematik açõdan çok başarõlõ bir çalõşma
olmamakla birlikte İslâm dünyasõnda bu yönde bir çabanõn ilk ürünü olmasõ ve
kendisinden sonraki pek çok çalõşmaya etki etmesi bakõmõndan önemlidir.
Muhammed Kadri Paşa�nõn el-Ahkâmü�ş-şeriyye fi�l-ahvâli�ş-şahsiyye�si ile
Mürşidü�l-Hayrân�õ bu etkinin başta gelen örneklerindendir.
255
Osmanlõ Devleti�nde Mecelle dõşõndaki diğer kanunlaştõrma faaliyetleri Metn-i
Metîn, Arazi Kanunnâmesi, Kitâbü�n-Nafakât, Sultan Mehmed Reşad Dönemi İrâde-i
Seniyyesi ve H.A.K.�dir.
Dünyanõn farklõ bölgelerindeki İslâm toplumlarõ, modernleşmenin en hõzlõ
olduğu bir zaman diliminde meselelerinin çözümünü İslâm hukukunda aramõşlar ve
bu yönde bir takõm çalõşmalar yapmõşlardõr. Rusya Müslümanlarõ�nõn Medeni Kanun
Çalõşmalarõ ile Bulgaristan Başmüftülüğü�nün Münâkehât ve Müfârekât
Talimatnâmesi bu arayõşõn en bâriz örneklerindendir.
İslâm dünyasõnõn 1800�lü yõllardan itibaren sömürgeci batõlõ devletler
tarafõndan işgali, bu toplumlarõn hukukî düşünce ve uygulamalarõna da etkide
bulunmuştur. Sömürge sürecinin İslâm hukukuna ve Müslüman toplumlarõn hukuk
mantalitelerine yansõmalarõnõ iki başlõk altõnda ele almak münkümdür. Birincisi;
batõlõ hukuk mantalitesinin İslâm hukukuna uyarlanmasõyla Anglo-Mohammedan
Law ve Franco-Mohammedan Law adõ verilen hukuk sistemlerinin ortaya
çõkmasõdõr. İkincisi de; sömürge sonrasõ bağõmsõzlõklarõnõ kazanan İslâm ülkelerinde
Hukukun İslâmileştirilmesi adõ altõnda yapõlan ama sonuçlarõ itibariyle batõ hukuk
sisteminin bir ürünü olarak ortaya çõkan kanun çalõşmalarõdõr.
256
KAYNAKÇA
ABACI, Nurcan, Bursa Şehri�nde Osmanlõ Hukuku�nun Uygulanmasõ (17.yy),
Kültür Bakanlõğõ Yayõnlarõ, Ankara, 2001
ABADAN, Yavuz, Osmanlõ İmparatorluğu�nda Anayasa Sistemine Geçiş
Hareketleri, AÜHFD, cilt:14, sayõ:1�4, 1957
ABDÜLBER, Muhammed Zeki, Taknînü�l-Fõkhi�l-İslâmî, Cenevre, 1985
ABDÜLKADİR, Ali Hasan, Nazratün Amme fî Târîhi�l-Fõkhil�İslâmi, Kahire,1965
ACAR, Ali, The Concept of Legal Culture, Ankara Law Review, Vol: 3, No: 2, 2006
AGMON, Irõs, Recording Procedures and Legal Culture in the Late Ottoman Sharia
Court of Jaffa, Islâmic Law and Society, sayõ: 11/3, 2004
AKDOĞAN, Abdullah, Türkiye�de 1919�1926 Yõllarõ Arasõnda Aile Hukuku
Alanõndaki Kanunlaştõrma Çalõşmalarõ, MÜSBE, Yayõnlanmamõş
Y. Lisans Tezi, 1999
AKGÜNDÜZ, Ahmet, Ahmet Cevdet Paşa ve Kanunlaştõrma Hareketleri, Ahmet
Cevdet Paşa, Vefatõnõn 100.Yõlõna Armağan İçinde, Ankara,1997
________________, Dürerü�l-Hükkâm maddesi, DİA
________________, Fetâvâ-yõ Ankaravî maddesi, DİA
________________, Fetâvâ-yõ Ebüssuûd Efendi maddesi, DİA
________________, Maruzât maddesi, DİA
________________, Mukayeseli İslâm ve Osmanlõ Hukuku Külliyâtõ, Diyarbakõr,
1986
________________, Osmanlõ Amme Hukuku Hakkõnda Bazõ Tespitler, Türkiye
Günlüğü, sayõ:11, 1990
________________, Osmanlõ Kanunnâmeleri ve Hukukî Tahlilleri, İstanbul, 1990
________________, Türk Hukuk Tarihi, İstanbul, 1990
________________, Umumî Hukuk Tarihi Ders Notlarõ, Konya, 1991
257
________________, 1274/1858 Osmanlõ Ceza Kanunnâmesinin Hukukî Kaynaklarõ,
Tatbik Şekli ve Meni İrtikab Kanunnâmesi, Belleten, cilt: 51, sayõ:
199, 1987
AKGÜNDÜZ, Murat, Osmanlõ Devletinde Şeyhülislâmlõk, İstanbul, 2002
AKİPEK, Jale G.,Türk Medeni Hukuku, Ankara, 1973
AKŞİT, Mustafa Cevat, Hukuka Giriş ve Temel Kavramlar, Edirne, 1986
AKYOL, Taha, Cedîdcilik maddesi, DİA
ALBAYRAK, Sadõk, Budin Kanunnâmesi ve Osmanlõ Toprak Meselesi, İstanbul,
1973
ALFORD, William P.-WU, Chang, Qing China and the Legal Treatment of Mental
Infirmity: A Preliminary Sketch in Tribute to Professor William
C.Jones, Washington University Global Studies Law Review, sayõ:
2, 2003
ALİ HAYDAR Efendi, Dürerü�l-Hükkâm Şerhu Mecelleti�l-Ahkâm
ALİNGE, Curt, Moğol Kanunlarõ, çev: Coşkun Üçok, AÜHFD, cilt: 9, sayõ: 3�4,
1952, cilt: 10, sayõ:1�4, 1953, cilt:11, sayõ:1�2, 1954, cilt:11, 1954,
sayõ:3�4, cilt:13, sayõ:1�2,1956, cilt:13, sayõ:3�4, 1956
AL-QATTAN, Najwa, Dhimmis in the Muslim Court: Legal Autonomy and
Religious Discrimination, International Journal of Middle East
Studies, Vol: 31, No:3, 1999
ALTAŞ, Rahime, Şeyhülislâm Feyzullah Efendinin �Fetâvâ-yõ Feyziyye� İsimli
Eserinin Değerlendirilmesi, Yayõnlanmamõş Y.Lisans Tezi,
Ankara, 2004
ALVÂNÎ, Taha Cabir, Fõkõhta Kriz ve İctihad Metodolojisi, çev: Menderes Gürkan,
İslâm Hukuku Araştõrmalarõ Dergisi, 7/2006
ANDERSON, J. N. D., The Role of Personal Statutes in Social Development in
Islamic Countries, Comparative Studies in Society and History,
Vol: 13, No: 1, 1971
________________, A Draft Code of Personal Law for Iraq, Bulletin of the School
of Oriental and African Studies, Vol: 15, No: 1, 1953
258
________________, Law as a Social Force in Islâmic Culture and History, Bulletin
of the School of Oriental and African Studies, Vol: 20, No: 1/3,
1957
________________, Law Reform in the Middle East, International Affairs (Royal
Institute of International Affairs), Vol: 32, No:1, 1956
________________, Modern Trends in Islâm Legal Reform and Modernisation in
the Middle East, International and Comparative Law Quarterly,
sayõ: 20, 1971
________________, Recent Reforms in the Islâmic Law of Inheritance, International
and Comparative Law Quarterly, Vol: 14, 1965
________________, The Role of Personal Statutes in Social Development in Islâmic
Countries, Comparative Studies in Society and History, Vol: 13,
No:1, 1971
________________, The Significance of Islâmic Law in the World Today, The
American Journal of Comparative Law, sayõ: 9, 1960
________________, The Syrian Law of Personal Status, Bulletin of the School of
Oriental and African Studies, University of London, Vol: 17, No: 1,
1955
________________, The Tunisian Law of Personal Status, Internatioanal and
Comparative Law Quarterly, Vol:7, 1958
ANDERSON Michael R., Islâmic Law and the Colonial Encounter in British India,
WLUML (Women Living Under Muslim Laws), Occasioanal
Paper, No: 7, June, 1996
ANHEGGER, Robert- İNALCIK, Halil, Kanunnâme-i Sultâni Ber Mûcebi Örfi
Osmânî, II. Mehmed ve II. Bayezid Devirlerine Ait Yasaknâme ve
Kanunnâmeler, Ankara, 1956
ANSAR, Zafar Ishaq, Contemporary Islam and Nationalism a Case Study of Egypt,
Die Welt des Islams, Vol: 7, Issue:1/4, 1961
APAYDIN, H. Yunus, İctihad maddesi, DİA
________________, Karafî maddesi, DİA
259
________________, Müslüman Siyaset Geleneğinde Din-Devlet İlişkisi, Bilimname,
sayõ: 1, 2003
ARABI, Oussama, Orienting the Gaze: Marcel Morand and the Codification of Le
Droit Musulman Algerian, Journal of Islâmic Studies, 11/1, 2000
ARAİ, Masami, Türkiye�de ve Japonya�da Islahatçõ Düşüncelerde Değişiklik ve
Süreklilik: Çağdaşlaşma Üzerine Bir Deneme, I.Uluslararasõ
Atatürk Sempozyumu İçinde, Ankara, 1994
ARMAĞAN, Servet, İslâm Hukukunda, İçtihad Faaliyeti ve Benzer Müesseseler,
İslâm Hukuku Araştõrmalarõ Dergisi, 5/2005
ARSAL, Sadri Maksudi, Türk Tarihi ve Hukuk, İstanbul, 1947
________________, Umumî Hukuk Tarihi, İstanbul, 1948
ARTUK, Emin, Atatürk ve 1926 Tarihli Türk Ceza Kanunu�nun Hazõrlanmasõ,
Hukuk Araştõrmalarõ (Atatürk�ün 50.Ölüm Yõlõ Özel Sayõsõ), c: III,
sy: 3, 1988
ASCHERİ, Mario, A Turning Point in the Civil Law Tradition: From Ius Commune
to Code Napoleon, Tulane Law Review, sayõ: 70, 1995�1996
ASLAN, Nâsi, Osmanlõ Hukukunun Oluşumunda Fetva ve Kazâ Münasebeti, Dini
Araştõrmalar, cilt: 2, sayõ: 4, 1999
AŞKAR, Ömer Süleyman, Târihu�l-Fõkhi�l-İslâmî, Kuveyt, 1982
ÂŞUR, Muhammed Tâhir bin, İslâm Hukuk Felsefesi, çev: Vecdi Akyüz- Mehmet
Erdoğan, İstanbul, 1996
ATAAY, Aytekin, Neden İsviçre Medeni Kanunu, İsviçre Medeni Kanunu�nun
Türkiye Cumhuriyeti Tarafõndan İktibasõ Nedenleri, Medeni
Kanunun 50.Yõl Sempozyumu, Tebliğler-I, İstanbul,1976
ATAR, Fahrettin, Fetvâ, DİA,
________________, İftâ Teşkilatõnõn Ortaya Çõkõşõ, MÜİFD, İstanbul, sayõ: 3, 1985
________________, İslâm Adliye Teşkilatõ, Ankara, 1979
________________, Kadõ maddesi, DİA
________________, Mahkeme maddesi, DİA
260
AVCI, Casim, Hilafet maddesi, DİA
AVCI, Mustafa, Osmanlõ Hukukunda Suçlar ve Cezalar, İstanbul, 2004
AY, Nuran, Osmanlõ Devletinde Merkeziyetçilik Prensibi ve Hukuk Sistemine
Etkileri, Yayõnlanmamõş Y.Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi SBE,
2001, Konya
AYAZ, Sõttõka, Osmanlõ Devletinde Kanunlaştõrma Hareketleri (19. ve 20. yy.lar),
MÜSBE, Yayõnlanmamõş Y.Lisans Tezi, İstanbul, 1998
AYBAKAN, Bilal, Fõkõh İlminin Oluşum Sürecinde İcma, İstanbul, 2003
AYDIN, M. Akif, Ali Haydar Efendi (Küçük) maddesi, DİA
________________, Halil İnalcõk ile Türk Hukuk Tarihi Üzerine, TALİD, 3/5, 2005
________________, İslâm- Osmanlõ Aile Hukuku, İstanbul, 1985
________________, İslâm ve Osmanlõ Hukuku Araştõrmalarõ, İstanbul, 1996
________________, Mecelle-i Ahkâm-õ Adliyye maddesi, DİA
________________, Muhammed Kadri Paşa maddesi, DİA
________________, Mürşidü�l Hayrân maddesi, DİA
________________, Ahvâl-i Şahsiyye maddesi, DİA
________________, Arazi Kanunnâmesi, DİA
________________, Batõlõlaşma, DİA
________________, Bir Hukukçu Olarak Ahmed Cevdet Paşa, Ahmet Cevdet Paşa
Semineri İçinde, İstanbul, 1986
________________, Hukuk-õ Aile Kararnâmesi, DİA
________________, İslâm Hukukunun Osmanlõ Devletinde Kanun Hukukuna Doğru
Geçirdiği Evrim, Türk Hukuk Tarihi Araştõrmalarõ, sayõ: 1, 2006
________________, Türk Hukuk Tarihçiliği, TALİD, 3/5, 2005
________________, Türk Hukukunun Laikleşme Sürecinde Lozan�õn Oynadõğõ Rol,
İslâmi Araştõrmalar, cilt: 8, sayõ: 3�4, 1995
AYİTER, Ferit, The İnterpretation of A National Systems of Laws Received From
Abroad, Annales de la Facult de Droit d�Istanbul, cilt: VI, sayõ: 6,
1956
261
________________, Yabancõ Kanunlarõn Alõnmasõ ve Millî Hukuk, Medeni Kanunun
XV. Yõldönümü İçinde, İstanbul, 1944
BACKHAUS, Jürgen G., The German Civil Code of 1896: An Economic
Interpretation, European Journal of Law and Economics, sayõ: 7,
1998
BADR, Gamal Moursi, Islâmic Law: Its Relation to Other Legal Systems, The
American Journal of Comparative Law, sayõ: 26, 1977�1978
________________, The New Egyptian Civil Code and the Unification of the Laws
of Arab Countries, Tulane Law Review, sayõ: 30, 1955�1956
BAER, Gabriel, Tanzimat in Egypt-The Penal Code, Bulletin of the School of
Oriental and African Studies, Vol: 26, No: 1, 1963
________________, The Transition From Traditioanl to Western Crõmõnal Law in
Turkey and Egypt, Studia Islâmica, sayõ: XLV, 1977
BAKIRCI, Fahri, Kod Yasa-Çerçeve Yasa Ayõrõmõ Üzerine, AÜHFD, cilt: 54, sayõ:
3, 2005
BAKKAL, Ali, İslâm Fõkõh Mezhepleri, İstanbul, 2007
BAKKALOĞLU, Abdüssamet, Kanunlaştõrma Hareketinin Öncülerinden
Muhammed Kadri Paşa (1821�1888): Hayatõ ve Eserleri, İslâm
Hukuku Araştõrmalarõ Dergisi, 6/2005
________________, Suriye�de Aile Hukuku Alanõndaki Gelişmeler ve Bunlar
Üzerinde Osmanlõ Tesirleri, MÜSBE, Yayõnlanmamõş Doktora
Tezi, İstanbul, 2005
BAKTIR, Mustafa, İslâm Hukukunun Genel Prensipleri, Ekev Akademi Dergisi,
sayõ: 34, 2008
________________, Kaide maddesi, DİA
BALLENTİNE, James A.,Law Dictionary with Pronunciations, New York, 1948
BARDAKOĞLU, Ali, Hanefî mezhebi maddesi, DİA
________________, Hõrsõzlõk maddesi, DİA
262
________________, Türk Aile Hukukunun Tarihi Gelişimi, Türk Aile Ansiklopedisi,
Ankara, 1991
BARKAN, Ömer Lütfi, Kanunnâme, İA
________________, Osmanlõ Devrinde Akkoyunlu Hükümdarõ Uzun Hasan Bey�e
Ait Kanunlar, Türk Tarih Vesikalarõ Dergisi, cilt: 1, sayõ: 2,
Ankara, 1941
________________, Türk Toprak Hukuku Tarihine Bir Bakõş, 1940
________________, XV. ve XVI. Asõrlarda Osmanlõ İmparatorluğu�nda Ziraî
Ekonominin Hukukî ve Malî Esaslarõ, İstanbul, 1943
BAŞAKLAR, Emin, Türk Aile Hukuku Devrimi, III. Türk Hukuk Kurultayõ,
Bildiriler içinde, Ankara, 1981
BAŞOĞLU, Tuncay, Hõristiyan Hukuku, İslâm Hukuku Araştõrmalarõ Dergisi,
9/2007
BATIZA, Rodolfo, Origins of Modern Codification of the Civil Law: The French
Experience and Its Implications for Louisiana Law, Tulane Law
Review, sayõ: 56, 1982
BAUDOUIN, Louis, The Influence of the Code Napoleon, Tulane Law Review,
sayõ:33, 1958�1959
BEDİR, Murteza, Abdürrezzak es-Senhûrî, İslâm Hukuku Araştõrmalarõ Dergisi,
6/2005
_______________, Fõkõh to Law: Secularization Through Curriculum, Islâmic Law
and Society, sayõ: 11/3, 2004
________________, Fõkõh-Mezhep-Sünnet, İstanbul, 2004
________________, Osmanlõ Öncesi Türk Hukuk Tarihi Yazõcõlõğõ, TALİD, 3/5,
2005
BELGESAY, Mustafa Reşit, Kuran Hükümleri ve Modern Hukuk, İstanbul, 1963
BERGEL, Jean Louis, Principal Features and Methods of Codification, Louisiana
Law Review, sayõ: 48, 1987�1988
BERKİ, Ali Himmet, Fetâvâ-yõ Âlemgîriyye, İslâm-Türk Ansiklopedisi, cilt: 1, 1940
263
_________________, Hukuk Mantõğõ ve Tefsir, Ankara, 1948
BERKİ, Şâkir, Roma Hukuku, Ankara, 1949
BERTRAM, Anton, The Legal System of Turkey, The Law Quarterly Review, sayõ:
25, 1909
BEYDİLLİ, Kemal, Küçük Kaynarca�dan Tanzimat�a Islahat Düşünceleri, İlmî
Araştõrmalar, sayõ: 8, 1999
BİLGE, Necip, Hukuk Başlangõcõ, Ankara, 1994
BİLGEN, Pertev, Osmanlõ İmparatorluğu�nda Hukuk Devleti Fikri ve 3 Mayõs 1840
Tarihli Ceza Kanunnâme-i Hümayunu, Toplum ve Ekonomi, sayõ:
2, 1991
BİLGİÇ, Emin, Eski Mezopotamya Kavimlerinde Kanun Anlayõşõ ve Ananesi, DTCF
Dergisi, c: XXI, Ankara,1963, sayõ: 3�4
BİLSEL, Cemil, Medeni Kanun ve Lozan Muahedesi, Medeni Kanunun XV.
Yõldönümü, İstanbul, 1944
BLACK, Henry Campbelle, Black�s Law Dictionary with Pronunciations, 1979
BODENHEIMER, Edgar, Is Codification an Outmoded Form of Legislation,
American Journal of Comparative Law, sayõ: 30, 1982
BOISARD, A. Marcel, Batõnõn Kamu ve Uluslararasõ Hukukuna İslâm�õn Muhtemel
Tesiri Üzerine, çev: Şemsettin Ulusal, Marife, 4/2, 2004
BOSTANCI, Ahmet, Ürdün Ahval-i Şahsiye (Hukuk-õ Aile) Kanunlarõnda Osmanlõ
Tesiri, Marife, 3/2, 2003
________________, Ürdün�de Müslümanlara ve Gayr-i Müslimlere Yönelik Dini
Yargõ Sistemi, Usûl, sayõ: 4/2, 2005
BOZKURT, Gülnihâl, Alman Arşiv Belgelerine Göre Alman Hukukunun Türk
Hukukuna Etkisi, AÜHFD, cilt: 45, sayõ:1�4, 1996
________________, Alman-İngiliz Belgeleri Işõğõ Altõnda Gayrõmüslim Osmanlõ
Vatandaşlarõnõn Hukukî Durumu, Ankara, 1989
264
________________, Batõ Hukukunun Türkiye�de Benimsenmesi, Osmanlõ
Devletinden Günümüze Resepsiyon Süreci (1839�1939), Ankara,
1996
________________, Cumhuriyetle Neden Bugünkü Hukuk Sistemimize Geçildi,
Cumhuriyetin Kuruluşundan Bugüne Türk Hukukunun Seksen
Yõllõk Gelişimi Sempozyum Bildirileri İçinde, Ankara, 2003
________________, Tanzimat ve Hukuk, Tanzimatõn 150.Yõldönümü Uluslararasõ
Sempozyumu İçinde, Ankara,1994
BOZKURT, M. Esad, Türk Medeni Kanunu Nasõl Hazõrlandõ?, Medeni Kanunun
XV. Yõldönümü İçinde, İstanbul, 1944
BRINTON, Jasper Yeales, Judical Reform in Turkey, The Constitutional Review,
sayõ: 5, 1921
BUSKENS, Leon, Recent Debates on Family Law Reform in Morocco: Islâmic Law
As Politics in An Emerging Public Sphere, Islâmic Law and
Society, 10/1, 2003
CARROLL, Lucy, Orphaned Grandchildren in Islâmic Law of Succession: Reform
and Islâmization in Pakistan, Law and Society, 5/3, 1998
CEYLAN, Seldağ Güneş, Roma Hukukunun Günümüz Hukuk Düzenlerine Etkisi,
Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, cilt: 7, sayõ:1�2, 2004
CİCİ, Recep, Osmanlõ Dönemi İslâm Hukuku Çalõşmalarõ, Bursa, 2001
________________, Osmanlõ Hukuk Düşüncesini Etkileyen Başlõca Kaynaklar,
UÜİFD, cilt: 8, 1999
________________, Osmanlõ Klasik Dönemi Fõkõh Kitaplarõ, TALİD, 3/5, 2005
CİHAN, Ahmet, Japonya�da Modernleşmenin Sosyo-Ekonomik ve Kültürel
Temelleri, www.dicle.edu.tr/dictur/suryayin/khuka/cihan.htm
CİN, Halil- AKGÜNDÜZ Ahmet, Türk-İslâm Hukuk Tarihi, İstanbul, 1990
CİN, Halil, Arazi maddesi, DİA
________________, İslâm ve Osmanlõ Hukukunda Evlenme, Konya,1988
265
________________, Tanzimat Döneminde Osmanlõ Hukuku ve Yargõlama Usulleri,
150.Yõlõnda Tanzimat, Ankara, 1992
________________, Türk Hukuk Tarihi, Konya, 1995
COLLINS, Daniel P., Islâmization of Pakistani Law: A Historical Perspective,
Stanford Journal of International Law, sayõ: 24, 1987
CUMA, Ali, Muhammed Mustafa Meraği maddesi, DİA
ÇAĞIL, Orhan Münir, Hukuk Felsefesinde Tabiî Hukuk, Tahir Taner�e Armağan
İçinde, İstanbul, 1956
ÇALIK, Mustafa, Osmanlõ İmparatorluğu�nda Anayasa Fikrinin Doğuşu ve
Meşrutiyet Anayasalarõnda Siyasî Hürriyetler, Türkiye Günlüğü,
sayõ: 51, 1998
ÇAVUŞOĞLU, Ali Hakan, el-Müdevvenetü�l-Kübrâ maddesi, DİA
ÇEKER, Orhan, Aile Hukuku Kararnâmesi, İstanbul, 1985
________________, Arazi Kanunnâmesi, İstanbul, 1985
________________, Nafaka Kanunu, İstanbul,1985
ÇELİKER, Hüseyin, İslâm Hukukunda Devlet Yargõ İlişkisi, Yayõnlanmamõş
Doktora Tezi, Selçuk Üniversitesi SBE, Konya, 2001
ÇETİN, Atilla, Hüseynîler maddesi, DİA
ÇOKER, Fahri, Tanzimatõn Getirdiği Hukuk Kurumlarõ ve İşlevleri, Tarih ve
Toplum, c: XII, sayõ: 71,1989
ÇULPAN, Cevdet, İstanbul Süleymaniye Cami Kitabesi, Kanûnî Armağanõ içinde,
Ankara, 1970
DACORONIA, Eugenõa, The Development of the Greek Civil Law: From Its
Roman-Byzantine Origins to Its Contemporary Europan
Orientation, European Review of Private Law, sayõ: 5, 2003
DAĞCI, Şâmil, Din İşleri Yüksek Kurulu Kararlarõna Fetva Konseptinde Bir
Yaklaşõm, Diyanet İlmi Dergi, cilt: 38, sayõ: 4, 2002
________________, İslâm Ceza Hukukunda İrade-Suç İlişkisinin Cezaya Etkisi,
Marife, 3/1, 2003
266
________________, Mehmet Gönenli ve Türk Hukukuna Katkõlarõ, AÜİFD, cilt:
XLIV, sayõ:2, 2003�den ayrõ basõm
________________, Musa Carullah Bigiyef�in Hukukçuluğu (Eleştirel Bir
Yaklaşõm), Musa Carullah Bigiyef Sempozyumu Bildiriler İçinde,
Ankara, 2002
DALGIN, Nihat, Sosyal Değişim ve İslâm Hukuku, Marife, 3/2, 2003
DANET, Didier, Does The Code Civil Matter?, European Journal of Law and
Economics, sayõ:14, 2002
DAVIS, Fredrick, Common Law, AÜHFD, c: 15, sayõ:1�4, 1958
DAVISON, Roderic H., Reform in The Ottoman Empire 1856-1876, Belleten,
18/112, Ankara, 1964
DEMİRCİ, İslâm, Osmanlõ Şeyhülislâmlõk Kurumunun Bir Birimi �Telif-i Mesail
Şubesi�, İslâm Hukuku Araştõrmalarõ Dergisi, 9/2007
DEMİRCİ, Mustafa, Emevîlerden Abbasîlere Geçiş Sürecinin Bir Tanõğõ: Abdullah
İbnü�l-Mukaffa ve Risâletü�s-sahâbesi, Dokuz Eylül Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayõ: XXI, İzmir, 2005
DEMİRKENT, Işõn, Bizans maddesi, DİA
DİNDAR, Bilal, Bedreddin Simâvî maddesi, DİA
DOĞAN, İlyas, Tanzimat Sonrasõ Osmanlõ Aydõnlarõnda Çağdaşlaşma Sorunu ve
Arayõşlar, Uluslararasõ Kuruluşunun 700.Yõldönümünde Bütün
Yönleriyle Osmanlõ Devleti Kongresi, 7�9 Nisan 1999, Bildiriler,
Konya, 2000
DÖNDÜREN, Hamdi, Delilleriyle Ticaret ve İktisat İlmihali, İstanbul, 1993
DÖNMEZ, İ. Kâfi, Amel-i Ehl-i Medine maddesi, DİA
________________, İslâm Hukukunda Müctehidin Nasslar Karşõsõndaki Durumu İle
Modern Hukuklarda Hâkimin Kanun Karşõsõndaki Durumu
Arasõnda Bir Mukayese, MÜİFD, sayõ: 4, 1986.
DRAKE, Joseph H., The Justinian Codification Commission of 528 A.D, Michigan
Law Review, sayõ: 27/2, 1928
267
DUMAN, Ali, Kadõ Defterleri (Şeriyye Sicilleri), Mâhiyetleri, Muhtevalarõ ve İslâm
Hukuku Açõsõndan İncelenmelerinin Önemi, Ekev Akademi
Dergisi, sayõ: 33, 2007
DURMUŞ, İsmail, İbnü�l-Mukaffa� maddesi, DİA
DURSUN, Davut, Cemal Abdünnasõr maddesi, DİA
________________, Cezayir maddesi, DİA
DÜZENLİ, Pehlül, Şeyhülislâm Ebüssuûd Efendi: Bibliyoğrafik Bir Değerlendirme,
TALİD, 3/5, 2005
________________, Şeyhülislâm Ebüssuûd Efendi Fetvalarõ Işõğõnda Osmanlõ
Sünniliği, Marife, 5/3, 2005
EBU ZEHRA, Muhammed, el-Ahvâlü�ş-Şahsiyye, Daru�l-Fikri�l-Arabî, ts
________________, İmam Mâlik, çev: Osman Keskioğlu, Ankara, 1984
EBULULA, Mardin, Kadõ, İA
EDITOR, Savigny: German Lawgiver, Marquette Law Review, sayõ: 55, 1972
EDITOR, The Code Napoleon or The French Civil Code, Louõsõana Law Journal,
sayõ:1, 1841�1842
EDITOR, The Code Napoleon, The American Law Register, sayõ: 3,1854�1855
EISENMAN, Robert, The Young Turk Legislation, 1913�17 and Its Application in
Palestine/Israel, Palestine in The Late Ottoman Period İçinde,
Leiden, 1986
EKİNCİ, Ekrem Buğra, Hukuk-õ Aile Kararnâmesi, Türk Aile Ansiklopedisi,
Ankara, 1991
________________, İslâm Hukuku Tarihi, İstanbul, 2006
________________, İslâm Hukuku, İstanbul, 2006
________________, İslâm Hukukunda Değişmenin Sõnõrõ, İstanbul, 2005
________________, Osmanlõ Devleti�nde Mahkemeler ve Kadõlõk Müessesesi
Literatürü, TALİD, 3/5, 2005
268
________________, Tanzimat Sonrasõ Osmanlõ Hukukunda Kanun Yollarõ, İstanbul
Üniversitesi SBE, Yayõnlanmamõş Doktora Tezi, İstanbul, 1996
________________, Tanzimat ve Sonrasõ Osmanlõ Mahkemeleri, İstanbul, 2004
EL-CÂBİRÎ, Muhammed Âbid, Çağdaş Dünya�da Şeriatõn Tatbiki Problemi-İslâm
Hukuk Felsefesinde Metedolojik Yeniden Yapõlanmanõn
Zorunluluğu, çev: Abdullah Şahin, İslâmiyat, 1/4, 1998
El-FÂSÎ, Allal, Makâsidü�ş-şerîati�l-İslâmiyye ve mekârimuhâ, 1993
EL-KÂSIM, Abdurrahman Abdülaziz, el-İslâm ve Taknînü�l-Ahkâm, by, 1977
EMON, Anwer M., Conceiving Islâmic Law in a Pluralist Society: History, Politics
and Multicultural Jurisprudence, Singapore Journal of Legal
Studies, 2006
ERDOĞMUŞ, Belgin, Roma Hukuku, İstanbul, 1992
ERKAL, Mehmet, el-Ahkâmü�s-sultâniyye maddesi, DİA
ERMAN, Eyüp Sabri, Türk Devlet İdaresi ve Hukukunda Reform Hareketleri,
Adalet Dergisi, sayõ: 2�3, 1973
ERŞAHİN, Seyfettin, Rusya Türklerinin Mecelle Hazõrlama Girişimleri, Ahmet
Cevdet Paşa, Vefatõnõn 100.Yõlõna Armağan içnde, Ankara, 1997
ERTÜRK, Mustafa, İmam Buhari�nin Siyaset Anlayõşõ: �Yöneten�Yönetilen
İlişkisi�, Marife, 1/1, 2001
ERYILMAZ, Bilal, Osmanlõ Devletinde Gayr-õ Müslim Tebeanõn Yönetimi,
İstanbul, 1996
ESEN, Hüseyin, İslâm Hukuku ve Uhrevi Sorumluluk, İslâm Hukuku Araştõrmalarõ
Dergisi, 8/2006
ESPOSİTO, John L., Perspectives on Islâmic Law Reform: The Case of Pakistan,
New York University Journal of International Law and Politics,
sayõ: 13, 1980
FAHMY, Khaled, The Nation and Its Deserters: Conscription in Mehmed Ali�s
Egypt, International Review of Social History, 43, 1998
269
FARUQUE, Muhammad, Sources on Islâmic Family Law: An Introductory Essay,
Canadian Law Libraries/Bibliotheques de droit Canadiennes, sayõ:
22/2, 1997
FENDOĞLU, Hasan Tahsin, İslâm ve Osmanlõ Hukukunda Yargõ Bağõmsõzlõğõ,
İstanbul, 1996
FINDIKOĞLU, Ziyaeddin Fahri, Aile Hukukumuzun Tedvîni Meselesi, Ebu�lula
Mardin�e Armağan, İstanbul, 1944
________________, Special Aspects of the Turkish Reception of Law, Annales de la
Faculte de Droit d�Istanbul içinde, No: 6, 1956
FİDAN, Yusuf, İslâmda Yabancõlar ve Azõnlõklar Hukuku, İstanbul, 2005
FRANK, Ronald, Civil Code: General Provision, History of Law in Japan Since
1868, Brill, 2005
GALE, Susan Gaylord, A Very German Legal Science, Savigny and the Historical
School, Stanford Journal of International Law, sayõ: 18, 1982
GEÇKİL, Aynur, 141 Numaralõ Gaziantep Şeriyye Sicili, Fõrat Üniversitesi SBE,
Yayõnlanmamõş Y.Lisans Tezi, 2006
GEDİKLİ, Fethi, Osmanlõ Hukuk Tarihi Kaynağõ Olarak Şeriyye Sicilleri, TALİD,
3/5, 2005
GOLDZIHER, Ignaz, Fõkõh, İA
GÖKBİLGİN, M.Tayyib, Tanzimat Hareketinin Osmanlõ Müesseselerine ve
Teşkilatõna Etkisi, Belleten, c: XXXI, 1967
GÖKTÜRK, Hüseyin Avni, Türk Medeni Hukuku, İkinci Kitap: Aile Hukuku,
Ankara, 1954
________________, Türk Medeni Kanunu�nun ve Millî Bünyemizin Demokratik
Karakterine Dair, AÜHFD, cilt: 8, sayõ: 3�4, 1951
GÖRGÜN, Hilal, Mõsõr maddesi, DİA
GÖRMEZ, Mehmet, Musa Carullah Bigiyef, Ankara, 1994
GÖZLER, Kemal, Hukuka Giriş, Bursa, 2003
GÖZÜBENLİ, Beşir, Mefkûd maddesi, DİA
270
GÖZÜBENLİ, Beşir, Türk Hukuk Tarihinde Kanunlaştõrma Faaliyetleri ve Mecelle,
Ahmet Cevdet Paşa Vefatõnõn 100. Yõlõna Armağan İçinde, Ankara,
1997
GRİGOR, Aknerli, Moğol Tarihi, çev: Hrand D. Andreasyan, İstanbul, 1954
GROSSİ, Paolo, Legal Absolutism and Private Law in the XIX. Century, Italian
Studies Law�2, Edited by: Alessandro Pizzorusso, Netherlands,
1994
GURAYA, Muhammed Yusuf, Historical Background of the Compilation of the
Muwatta of Malik b.Anas, Islâmic Studies, cilt: 7/4, 1968
GÜLENÇ, Özlem, Tanzimat�õn İlk Yõllarõnda Yapõlan Yasal Düzenlemeler,
Yayõnlanmamõş Y.Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi SBE, Ankara,
2002
GÜN, Doğan, Kanunnâme-i Sultaniyye, Ankara Üniversitesi SBE, Yayõnlanmamõş
Y.Lisans Tezi, Ankara, 1996
GÜNAY, H. Mehmet, Bulgaristan Başmüftülüğünce Hazõrlanan 1924 Tarihli
Münâkehât ve Müfârekât Tâlimatnâmesi ve Bulgar Şeriyye
Mahkemelerinde Uygulanõşõ, Sakarya Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi, sayõ: 3, 2001
________________, Son Devir Osmanlõ Hukukçusu, Küçük Ali Haydar Efendi, İslâm
Hukuku Araştõrmalarõ Dergisi, 6/2006
GÜNGÖR, Erol, İslâmõn Bugünkü Meseleleri, İstanbul, 1981
GÜR, Ahmet Refik, Hukuk Tarihi ve Tefekkürü Bakõmõndan Mecelle, Hukuk
Sosyolojisi ve Felsefesi Üzerine Bir Kalem Denemesi, İstanbul,
1946
HAÇKALI, Abdurrahman, Hanefî Mezhebinin İçtihat Geleneğinin Tümdengelimci
Yönü Üzerine, İslâmi Araştõrmalar, cilt: 15/1�2, 2002
HAFIZOĞULLARI, Zeki, Bir Kültür Ürünü Olarak Hukuk Düzeni, AÜHFD, cilt:
45, sayõ: 1�4, 1996
271
________________, Türk Ceza Hukukunun Seksen Yõlõ, Cumhuriyetin Kuruluşundan
Bugüne Türk Hukukunun Seksen Yõllõk Gelişimi Sempozyumu
İçinde, Ankara, 2003
HALAÇOĞLU, Yusuf, Bulgaristan maddesi, DİA
HALLAF, Abdulvehhab, İslâm Hukuk Felsefesi, çev: Hüseyin Atay, Ankara, 1973
HALLAF, Abdulvehhab, İslâm Teşri Tarihi, çev: Talat Koçyiğit, Ankara, 1970
HALLAQ, Wael B., A History of Islâmic Legal Theories, Cambridge, 1997
________________, From Fetwas to Furu: Growth and Change in Islâmic
Substantive Law, Islâmic Law and Society, sayõ: 1/1, 1994
________________, Was the Gate of Ijtihad Closed, Internatioal Journal of Middle
East Studies, cilt: 16, 1984
HAMID, Myra, The Political Struggles of The Ulema of Daru-ul-Uloom Deoband:
Identifying and Operationalizing The Traditionalist, 2005
HAMİDULLAH, Muhammed, İslâm Hukuku Etüdleri, Makaleler Külliyâtõ,
İstanbul, 1984
HAMPHREYS, R.Stephen, İslâm Hukuku ve İslâm Toplumu, çev: Murteza Bedir,
Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 4/2001
HANAĞASI, Emel, Hukuk Usûl Muhâkemeleri Kanunu�nun Tarihsel Gelişimi,
Yayõnlanmamõş Y.Lisans Tezi, Ankara, 2001
HARNAY, Sophie, Was Napoleon a Benevolent Dictator? An Economic
Justification for Codification, European Journal of Law and
Economics, sayõ: 14, 2002
HARTY, Siobhan, Lawyers, Codification, and the Origins of Catalan Nationalism,
1881�1901, Law and History Review, sayõ: 20, 2002
HAS, Şükrü Selim, Halebî maddesi, DİA
________________, Mülteka�l-Ebhur maddesi, DİA
HASHIM, Abdulkadir, Muslim Personal Law in Kenya and Tanzania: Tradition and
Innovation, Journal of Muslim Minority Affairs, Volume: 25,
Number: 3, December 2005
272
HASKINS, George L., A Problem in the Reception of the Common Law in the
Colonial Period, University of Pennsylvania Law Review, sayõ: 97,
1948�1949
HASSAN, Ahmet, İlk Dönem İslâm Hukuk İlminin Oluşumu, çev: Haluk Songür,
İstanbul, 1999
HEAD, John W., Codes, Cultures, Chaos and Champions: Common Features of
Legal Codification Experiences in China, Europe and North
America, Duke Journal of Comparative and International Law, cilt:
13, sayõ: 1, 2003
HEPER, Metin, Osmanlõ Siyasal Hayatõnda Merkez Kenar İlişkisi, Toplum ve
Bilim, Bahar-Yaz, 1980
HEYD, Uriel, Eski Osmanlõ Ceza Hukukunda Kanun ve Şeriat, çev: Selahaddin
Eroğlu, AÜİFD, cilt: 26, 1983
________________, Some Aspects of the Ottoman Fetva, Bulletin of the School of
Oriental and African Studies, Vol: 32, No: 1, 1969
HICKS, Stephen C., The Fuqaha and Islâmic Law, The American Journal of
Comparative Law, sayõ: 30, 1982
HILL, Enid, Mukayeseli Hukuku Bilimi, �Modern Bir Kanunlaştõrma Bilimi�nin
Gelişmesinde Bir Kaynak Olarak İslâm Hukuku, Sosyal ve Tarihi
Bağlamõnda İslâm Hukuku İçinde, Editör: Aziz el-Azme, çev:
Fethi Gedikli, İstanbul, ts.
HOLDSWORTH, W.S., The Reception of Roman Law in the Sixteenth Century, The
Law Quarterly Review, 1912, sayõ: I-II-III-IV
HONIG, Richard, Roma Hukuku, çev: Şemseddin Talib, İstanbul, 1948
HONORE, A.M., The Backgrond to Justinian�s Codification, Tulane Law Review,
sayõ: 48, 1973�1974
HUDA, Shahnaz, Anglo- Mohammedan and Anglo-Hindu Law Revisiting Colonial
Codification, Bagladesh Journal of Law, 7/1�2, 2003
IMBER, Colin, Şeriattan Kanuna, Ebüssuud ve Osmanlõ�da İslâmi Hukuk, çev:
Murteza Bedir, İstanbul, 2004
273
İBNU�L-MUKAFFA, İslâm Siyaset Üslubu, çev: Vecdi Akyüz, İstanbul, 2004
İNALCIK, Halil, Adâletnâme maddesi, DİA
________________, Adaletnameler, Belgeler, Türk Tarih Belgeleri Dergisi, II/3�4,
1965
________________, Kanun, DİA
________________, Kanunnâme, DİA
________________, Kanunnâme, İA
________________, Mahkeme, İA
________________,Osmanlõ Hukukuna Giriş: Örfi-Sultani Hukuk ve Fatih�in
Kanunlarõ, AÜSBFD, cilt: 13, sayõ: 2, 1958
________________, Osmanlõ�da Devlet, Hukuk ve Adâlet, Adaletnâmeler, İstanbul,
2000
________________, Türk Devletlerinde Sivil Kanun Geleneği, Türkiye Günlüğü,
sayõ: 58, 1999
İZVEREN, Adil, The Reception of the Swiss Civil Code in Turkey and the
Fundamental Problems Arising in The Practise of Turkish Courts
Out of This Reception of a Foreign Civil Law, Annales de la Fac.
Droit d�Istanbul içinde, No: 6, 1956
JENKS, Edward, İngiliz Hukuku Hakkõnda Genel Bilgiler, çev: Mukbil Özyörük,
AÜHFD, c: 7, sayõ:1�2, 1950
JONES, Timothy H., Judicial Review and Codification, Legal Studies, sayõ: 20,
2000
JONES, William C., Theft in the Qing Code, The American Journal of Comporative
Law, cilt: 30, sayõ: 3, 1982
JOSSELIN, Jean Michel, MARCIANO, Alain, The Making of the French Civil
Code: An Economic İnterpretation, European Journal of Law and
Economics, sayõ: 14, 2002
JWAİDEH, Zuhair E., The New Civil Code of Iraq, The George Washington Law
Review, sayõ: 22, 1953�1954
274
KADRİ PAŞA, Muhammed, el-Ahkâmü�ş-şeriyye fi�l-ahvâli�ş-şahsiyye alâ
mezhebi�l-imâm Ebî Hanîfe, by, 1909
________________, Kânûnü�l-adli ve�l-insâf fi�l-kazâi alâ müşkilâti�l-evkâf, ty.,
Kahire
KAFALI, Mustafa, Cengiz Han maddesi, DİA
KALLEK, Cengiz, Dâvûdî Ahmed b. Nasr maddesi, DİA
________________, Fetavâ-yõ Ali Efendi maddesi, DİA
________________, İslâm İktisat Düşüncesi Tarihi, İstanbul, 2004
_______________, Kerekî maddesi, DİA
_______________, Kitâbü�l-Emvâl maddesi, DİA
_______________, Kitabü�l-Harac maddesi, DİA
KANAMORI, Shigenari, German İnfluences on Japanese Pre-war Constitution and
Civil Code, European Journal of Law and Economics, sayõ: 7, 1998
KANDEMİR, M. Yaşar, Hadis maddesi, DİA
________________, Muvatta maddesi, DİA
KARA, Seyfullah, Büyük Selçuklular ve Mezhep Kavgalarõ, İstanbul, 2007
KARADENİZ, Özcan, Roma Hukuku, Ankara, 1974
KARAL, Enver Ziya, Tanzimattan Evvel Garplõlaşma Hareketleri, Tanzimat I
içinde
KARAMAN, Hayreddin, Fõkõh maddesi, DİA
________________, İslâm Hukuk Tarihi, İstanbul, 1989
________________, İslâm Hukukunda İctihad, İstanbul, 1996
________________, Mukayeseli İslâm Hukuku, İstanbul, 1986
KARCİC, Fikret, Applying the Shariah in Modern Societies: Main Developments
and Issues, Islâmic Studies, 40: 2, 2001
KAŞIKÇI, Osman, İslâm ve Osmanlõ Hukukunda Mecelle, İstanbul, 1997
KATIFI, A.H., Doğu Arap Dünyasõnda Hukukî Modernleşmenin Birkaç Yönü, çev:
Münir Koştaş, AÜHFD, cilt: 27, 1985
KATTAN, Menna�, Tarihü�t-teşrîi�l-İslâmî, Kahire, 1989
275
KAVAKÇI, Yusuf Ziya, Suriye-Roma Kodu ve İslâm Hukuku, Ankara, 1975
KAYA, Ali, İslâm Hukukunda Örfün Kaynaklõk Değerinin Sõnõrlarõ Konusuna
Hukuk Felsefesi Açõsõndan Bir Yaklaşõm, İslâm Hukuku
Araştõrmalarõ Dergisi, 5/2005
KAYA, Eyüp Said, Mâlikî mezhebi maddesi, DİA
________________, Mezheplerin Teşekkülünden Sonra Fõkhî İstidlâl, MÜSBE,
Yayõnlanmamõş Doktora Tezi, 2001, İstanbul
________________, Muhtasar maddesi, DİA
KAYA, Süleyman, Mahkeme Kayõtlarõnõn Kõlavuzu: Sakk Mecmualarõ, TALİD, 3/5,
2005
KAYABAŞ, Ebru, Hukuk-õ Aile Kararnâmesi, Yayõnlanmamõş Y.Lisans Tezi,
İstanbul ÜSBE, 2002
KENANOĞLU, M. Macit, 1858 Arazi Kanunnâmesi ve Uygulanmasõ, Türk Hukuk
Tarihi Araştõrmalarõ, sayõ: 1, 2006
________________, Osmanlõ Kanunnâmeleri Neşriyatõ Üzerine Bir Tahlil, TALİD,
3/5, 2005
KENNEDY, Charles H., Islamization in Pakistan: Implementation of the Hudood
Ordinances, Asian Survey, Vol: 28, No: 3, 1988
KESKİOĞLU, Osman, Fõkõh Tarihi ve İslâm Hukuku, Ankara, ts
KHADDURİ, Majid, Nature and Source of Islâmic Law, The George Washington
Law Review, Vol: 22, 1953�1954
KILIÇ, Muharrem, İslâm Hukukunun Doğasõna Klasik Oryantalist Bir Bakõş: N. J.
Coulson Örneği, Marife, 2/3, 2002
KING, Edward-HAWLEY Joseph, İngiliz Common Law�unun Gelişmesi, çev: İlhan
Lütem, AÜHFD, c: 16, sayõ:1�4, 1959
KIZILKAYA, Necmettin, Hanefî Furû-õ Fõkõh Eserlerinde Fõkhî Kâidelerin
Uygulama Alanõna Bir Örnek Olarak Bedâi�u�s-Sanâi�, İslâm
Hukuku Araştõrmalarõ Dergisi, 8 / 2006
KOCA, Ferhat, el- Fetâvâ�t- Tatarhâniyye maddesi, DİA
276
________________, el- Fetâvâl-Velvâliciyye maddesi, DİA
________________, Fatwakhana: A Division of the Ottoman State�s Office of the
Shaykh al-Islam, Ekev Akademi Dergisi, sayõ: 16, 2003
________________, Hanbelî maddesi, DİA
________________, Mezhep maddesi, DİA
________________, Molla Hüsrev maddesi, DİA
KOCOUREK, Albert, Factors in the Reception of Law, Tulane Law Review,
sayõ:10, 1936
KOSCHAKER, Paul, Mukayeseli Hukuk Tarihi, çev: Kudret Ayiter, AÜHFD,
cilt:11, sayõ:1�2,1954
________________, Roma Hususî Hukukunun Ana Hatlarõ, çev: Kudret Ayiter,
Ankara, 1950
KOURIDES, P. Nicholas, The Influence of Islâmic Law on Contemporary Middle
Eastern Legal Systems: The Formation and Binding Force of
Contracts, Columbia Journal of Transnational Law, sayõ:9/2, 1970
KÖPRÜLÜ, M. Fuad, Bizans Müesseselerinin Osmanlõ Müesseselerine Tesiri
Hakkõnda Bazõ Mülahazalar, İstanbul, 1931
________________, Fõkõh maddesi, İA.
________________, İslâm ve Türk Hukuk Tarihi Araştõrmalarõ ve Vakõf Müessesesi,
İstanbul, 1983
KÖSE, Saffet, Din Özgürlüğü ve Barõş Yolunda İki Farklõ Tecrübe, İslâm Hukuku
Araştõrmalarõ Dergisi, 5/2005
________________, el-Mecmû� maddesi, DİA
________________, İslâm Hukukunda Hakkõn Kötüye Kullanõlmasõ, İstanbul, 1997
________________, Mustafa Ahmed ez-Zerkâ: Hayatõ-Eserleri-İslâm Hukuku ile
İlgili Bazõ Görüşleri- Fetvalarõndan Örnekler, İslâm Hukuku
Araştõrmalarõ Dergisi, 6/2005
________________, Osmanlõda Şeri Cezalar, İslâmiyat, 2/4, 1999
KRAMERS, J. H., Şeyhülislâm maddesi, İA
277
KUBALI, Hüseyin Nail, Les Factours Determinants de la Reception En Turquõe et
Leur Porte Respective, Annales de la Faculte de Droit d�Istanbul,
No: 6, 1956
KURU, Baki, 1794 Tarihli Prusya Umumî Memleket Kanunu�nda (ALR) ve 1811
Tarihli Avusturya Medeni Kanunu�nda (ABGB) Kanunlarõn Tefsiri,
AÜHFD, c: 15, sayõ: 1�4, 1958
________________, Hukuk Muhâkemeleri Usûlü, Ankara, 1968
KUTLUER, İlhan, İbnü�l Mukaffa� maddesi, DİA
KÜÇÜK, Eşref, XII. Yüzyõl Rönesansõ ve �Yeniden Doğan� Romayõ Günümüze
Bağlayan Son Halka: Pandekt Hukuku, AÜHFD, cilt: 56, sayõ: 4,
2007
KÜTÜKOĞLU, Mübâhat, Ahidnâme maddesi, DİA
________________, Ferman maddesi, DİA
LAMBTON, A. K. S., Justice in the Medieval Persian Theory of Kingship, Studia
Islamica, sayõ: 17, 1962
LAYİSH, Aharon, The Fatwa as an Instrument of the Islamization of a Tribal
Society in Process of Sedentarization, Bulletin of the School of
Oriental and African Studies, University of London, Vol: 54, No: 3,
1991
LEVASSEUR, Alain, Code Napoleon or Code Portalõs?, Tulane Law Revõew, sayõ:
43, 1968�1969
LEVİNE, Ross, Endowments and Property Rights, Journal of Economic
Perspectives, cilt:19, sayõ:3, 2005
LHEİNSTEİN, Max, Types of Reception, Annales de la Faculte de Droit d�Istanbul
İçinde, No: 6, 1956
LIEBESNY, Herbert J., Comparative Legal History: Its Role in the Analysis of
İslâmic and Modern Near Eastern Legal İnstitutions, American
Journal of Comparative Law, sayõ: 20, 1972
278
LIPSTEIN, K., The Reception of Western Law in Turkey, Annales de la Faculte de
Droit d�Istanbul İçinde, No: 6, 1956
LOBINGIER, Charles Sumner, Napoleon and his Code, Harvard Law Review, sayõ:
32, 1918�1919
MAHMASÂNÎ, Subhî, el-Evdâ�u�t teşrîiyye fi�d-düveli�l-Arabiyye Mâdîhâ ve
Hâdõruhâ, Beyrut, 1981
________________, İslâm Hukukunun Tedvîni II, çev: İbrahim Kâfi Dönmez,
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayõ: 4, 1986
MAHMUTOĞLU, Yakup, 19. ve 20. yy. da Tunus�ta Pozitif Hukukun Gelişimi,
Yayõnlanmamõş Y.Lisans Tezi, MÜSBE, Ortadoğu ve İslâm
Ülkeleri Enstitüsü Hukuk Anabilim Dalõ, İstanbul, 1999
MAILLET, Jean, The Historical Significance of French Codifications, Tulane Law
Review, sayõ: 44, 1969�1970
MAKDISI, John, Legal Logic and Equity in Islâmic Law, The American Journal of
Comparative Law, sayõ: 33, 1985
MALKAÇ, Mehmet, Ana Hatlarõyla Mecelle ve Mecelle İle İlgili Bibliyoğrafik
Çalõşma, Yayõnlanmamõş Y.Lisans Tezi, Sakarya Üniversitesi
SBE, Sakarya, 2001
MARDİN, Ebu�l-Ula, Medeni Hukuk Cephesinden Ahmet Cevdet Paşa (1822�1895),
Ankara, 1996
________________, Kadõ maddesi, İA
MARTIN, Jose-Domingo Rodriquez, A Handbook for Alaric�s Codification, Exeter,
1999
MASUD, Muhammad Khalõd, Islamic Legal Interpretation. Muftis and Their
Fatwas, Harvard University Press, 1996
________________, Fetâvâ-yõ Darülulûm-õ Diyûbend maddesi, DİA
MEANS, Robert, Codification in Latin America: The Colombian Commercial Code
of 1853, Texas Law Review, sayõ: 52, 1973�1974
279
MEIJER, Gerrõt, Influence of the Code Civil in the Netherlands, European Journal
of Law and Economics, sayõ: 14, 2002
MENEKŞE, Ömer, Osmanlõ�da Zina Cezasõ Olarak Recm, Marife, 3/2, 2003
MENSKI, Werner F., Günümüz Güney Asya Müslüman Hukuku: Bir Tanõtõm, çev:
Ahmet Hamdi Furat, İslâm Hukuku Araştõrmalarõ Dergisi, 6/2005
MERON, Ya�akov, Marghinani, His Method and His Legacy, Islâmic Law and
Society, 9/3, 2002
________________, The Moslem Marriage Between Status and Contract, Studia
Islamica, No: 92, 2001
MESUD, Muhammed Halid, İslâm Hukuk Teorisi, çev: Muharrem Kõlõç, İstanbul,
1997
MILLER, A. Ruth, The Ottoman and Islamic Substratum of Turkey�s Swõss Civil
Code, Journal of Islamic Studies, 11/3, 2000
MİROW, M.C., The Power of Codification in Latin America: Simon Bolivar and the
Code Napoleon, Tulane Journal of International and Comparative
Law, sayõ: 8, 2000
MOLLNAU, Karl A., The Contributions of Savigny to the Theory of Legislation,
The American Journal of Comparative Law, sayõ: 37, 1989
MORCOS, Soliman, FARAG, Wadie, Yeni Mõsõr Medeni Kanunu, çev: Coşkun
Üçok, AÜHFD, c: 10, sayõ: 1�4, 1953
NADOLSKI, Dora Glidewell, Ottoman and Secular Civil Law, International Journal
of Middle East Studies, Vol: 8, No: 4, 1977
NALLİNO, Carlo, İslâm Hukuku, çev: Akif Erginay, AÜHFD, c: 11, sayõ: 1�2, 1954
NAMLI, Tuncer, Tanzimat Sonrasõ Dönem Kanunlaştõrmalarõ Karşõsõnda İslâm
Âlimlerinin Aldõğõ Tavõr Ve Bunun Neticeleri, Erciyes Üniversitesi
SBE, Yayõnlanmamõş Y.Lisans Tezi, Kayseri, 1988
NEDVİ, Ali, el-Kavâidu�l-Fõkhiyye, Dõmeşk, 1994
OĞUZ, Arzu, Türk Medeni Hukukunun Gelişim Çizgisi ve Karşõlaştõrmalõ Hukukun
Rolü, AÜHFD, c: 55, sayõ: 1�2, 2006
280
OKANDAN, Recai Galip, Umumî Hukuk Tarihi Dersleri, İstanbul, 1952
OKİÇ, M. Tayyib, Osman Öztürk-Osmanlõ Hukuk Tarihinde Mecelle Tanõtõm Yazõsõ,
İslâm Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, cilt: VI, sayõ: 1�2, 1975
OKUMUŞ, Ejder, CİHAN, Ahmet, AVCI, Mustafa, Osmanlõ Devletinde Eğitim,
Hukuk ve Modernleşme, İstanbul, 2006
________________, Osmanlõ Şibih-laik Tanzimat Devleti�nin Oluşum Sürecinde
Ekonomide Laikleşmenin Belirtileri, İslâmi Araştõrmalar, sayõ:
19/1, 2007
OKUR, Kâşif Hamdi, Para Vakõflarõ Bağlamõnda Osmanlõ Hukuk Düzeni ve
Ebüssuûd Efendinin Hukuk Anlayõşõ Üzerine Bazõ
Değerlendirmeler, Gazi Üniversitesi Çorum İlahiyat Fakültesi
Dergisi, 2005/1�2, cilt: IV, sayõ: 7�8
OLİVELLE, Patrick, Manu�s Code of Law, Oxford University Press, 2004
ONAR, Sõddõk Sâmi, Osmanlõ İmparatorluğu�nda İslâm Hukukunun Bir Kõsmõnõn
Codification�u, Mecelle, İÜHFM, c: 20, sayõ:1�4, İstanbul, 1955
ORTAYLI, İlber, Hukuk ve İdare Adamõ Olarak Osmanlõ Devletinde Kadõ, Ankara,
1994
________________, Osmanlõ Devletinde Laiklik Hareketleri Üzerine, Türk Siyasal
Hayatõnõn Gelişimi, İstanbul, 1986
OUSSAMA, Arabi, Marcel Morand and the Codification of le Droit Musulman
Algerian, Journal of Islâmic Studies, Vol: II, Issue: 1, 2000
ÖĞÜT, Salim, Buhârî maddesi, DİA
________________, Ebû Yûsuf maddesi, DİA
________________, Fetavây-õ Feyziyye maddesi, DİA
ÖZ, Ragõp, 20.yy.da Irak Medeni Hukukunun Gelişimi, Yayõnlanmamõş Y.Lisans
Tezi, MÜSBE Ortadoğu ve İslâm Ülkeleri Enstitüsü, İstanbul, 2001
ÖZEL, Ahmet, Behçetü�l-Fetâvâ, DİA
________________, Bezzâzî maddesi, DİA
281
________________, el-Âlemgiriyye, DİA
________________, Fõkõh maddesi, DİA
________________, Hanefi Fõkõh Âlimleri, Ankara, 1990
________________, Hanefî maddesi, DİA
________________, Kâdîhân maddesi, DİA
________________, Mâlik b. Enes maddesi, DİA
ÖZEN, Şükrü, Furûk maddesi, DİA
________________, Kadõlkudat maddesi, DİA
________________, Osmanlõ Dönemi Fetva Literatürü, TAİD, 3/5, 2005
ÖZKORKUT, Nevin Ünal, Hukuk Devleti Düşüncesinin Osmanlõ Devlet Yapõsõna
Etkisi, Yayõnlanmamõş Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi SBE,
2000
________________, Savcõlõk, Avukatlõk ve Noterlik Kurumlarõnõn Osmanlõ Devletine
Girişi, AÜHFD, cilt: 52, sayõ: 4, 2003
ÖZSUNAY, Ergun, Karşõlaştõrmalõ Hukuka Giriş, İstanbul, 1976
________________, Türkiye�de Yabancõ Hukukun Benimsenmesi Hareketi İçinde
Türk Medeni Kanunu�nun Anlamõ ve Önemi, İstanbul Üniversitesi
Mukayeseli Hukuk Enstitüsü, Medeni Kanunun 50.Yõl
Sempozyumu, Tebliğler İçinde, İstanbul, 1978
________________, Yabancõ Hukukun Benimsenmesi Yoluyla Bir Çağdaşlaşma
Modeli: Kemalist Hukuk Devrimi Üzerine Gözlemler ve
Değerlendirmeler, III. Türk Hukuk Kurultayõ, Türk Hukuk Devrimi
İçinde, Ankara, 1981
ÖZTAN, Bilge, Medeni Kanunun Kabulünün 70.Yõlõnda Aile Hukuku, AÜHFD, c:
44, sayõ: 1�4, 1995
ÖZTÜRK, Osman, The İmpact of Mecelle in Arab Countries, Studies on Turkish-
Arabic Relations, Annual, 1986
PARRY, Clive, İngiliz Hukuk Sistemi, çev: Fadõl H. Sur, AÜHFD, c: 1, sayõ: 3, 1943
282
PEKCAN, Ali, İslâm Hukuku Literatüründe Fõkhõn Genel Kurallarõna Dair İlk
Risale, İslâmi Araştõrmalar, cilt: 16/2, 2003
PETERS, Rudolph, For His Correction and as a Deterrent Example For Others,
Mehmed Ali�s First Criminal Legislation (1829�1830), Islâmic
Law and Society, 6/2, 1999
________________, From Jurists� Law to Statue Law or What Happens When the
Sharia is Codified, Mediterranean Politics, Vol: 7, İssue: 3, 2002
________________, Islâmic and Secular Criminal Law in Nineteenth Century
Egypt: The Role and the Function of Qadi, Islâmic Law and
Society, sayõ: 4/1, 1997
________________, Islâmization of Criminal Law: A Comparative Analysis, Die
Welt des Islams, Vol: 34, Issue: 2, 1994
PIXLEY, Michael M., The Development and Role of the Şeyhülislâm in Early
Ottoman History, Journal of the American Oriental Society, Vol:
96, No: 1, 1976
POWERS, David S., Orientalism, Colonialism, and Legal History: The Attack on
Muslim Family Endowments in Algeria and India, Comparative
Studies in Society and History Vol: 31, No: 3, 1989
QURESHI, Tufail Ahmad, Methodologies of Social Change and Islamic Law,
Hamdard Islâmicus, cilt: 10, sayõ: 2, 1987
REIMANN, Mathias, The Historical School Against Codification: Savigny, Carter
and the Defeat of the New York Civil Code, The American Journal
of Comparative Law, sayõ: 37, 1989
REICHEL, Hans, Kanun ve Kaza, çev: Sabri Şakir Ansay, AÜHFD, c: 8, sayõ: 1�2,
1951
REPP, Richard, Osmanlõ Bağlamõnda Kanun ve Şeriat, Sosyal ve Tarihi Bağlamõ
İçinde İslâm Hukuku, Editör: Aziz el- Azme, çev: Fethi Gedikli,
İstanbul, ts.
RHEINSTEIN, Max, Types of Reception, Les Annales de la Faculte� de Droit
d�Istanbul, No: 6, 1956
283
ROBINSON, Francis, Secularisation, Weber and Islam, eprints. rhul. ac.
uk/335/1/Weber. pdf
ROTH, Martha T., Hammurabi's Wronged Man, Journal of the American Oriental
Society, Vol: 122, No: 1, 2002
ROWE, Michael, Debate: Napoleon and the Post-Revolutionary Management of
Sovereignty, Modern&Contemporary France, cilt: 8, sayõ: 4, 2000
RÖHL, Wilhelm, History of Law in Japan Since 1868, edited by: Wilhelm Röhl,
Brill, 2005
RÜCKERT, Joachim, The Unrecognized Legacy: Savigny�s Influence on German
Jurisprudence After 1900, The American Journal of Comparative
Law, sayõ: 37, 1989
SAİD, Edward, Oryantalizm, çev: Selahattin Ayaz, İstanbul, 1982
SAVA PAŞA, İslâm Hukuku Nazariyatõ Üzerine Bir Etüd, Ankara, cilt: 1, 1955
SCHACHT, Joseph, Problems of Modern Islâmic Legislation, Studia Islâmica,
sayõ:12, 1960
________________, İslâm Hukukuna Giriş, çev: Mehmet Dağ, Abdülkadir Şener,
Ankara, 1977
SCHUSTER, Ernest J., The Swiss Civil Code, Journal of Comparative Legislation
and International Law, cilt: 5, sayõ: 4, 1923
SCHWARZ, Andreas B., Bugünkü Hususî Hukuk Kanunlaştõrmalarõnda İsviçre
Medeni Kanunu�nun Tesiri, Adalet Dergisi, sayõ: 8, 1948
________________, Medeni Hukuka Giriş, ter: Hõfzõ Veldet Velidedeoğlu, İstanbul,
1942
________________, Medeni Hukukta Umumî Kõsõm Meselesi, Mevzuatta ve Hukuk
İlminde Tarihte ve Bugün, Medeni Kanunun XV. Yõldönümü
İçinde
________________, Roma Hukuku Dersleri, çev: Türkan Rado, İstanbul, 1945
284
SERRANO, Delfina, Legal Practise in an Andalusi-Maghribi Source From The
Twelfth Century Ce: The Madhab Al-Hukkam Fi Nawazil Al-
Ahkam, Islâmic Law and Society, sayõ:7/2, 2000
SERTTAŞ, Binnur Temuroğlu, Hammurabi Kanunu ve Bu Kanunun Diğer
Kanunlara Etkisi, Gazi Üniversitesi SBE, Yayõnlanmamõş Y.Lisans
Tezi, Ankara, 2002
SEVİG, Vasfi Raşid, Fõkõh ve Medeni Kanun, AÜHFD, cilt: 8, sayõ: 3�4, 1951
________________, X. Asõrdan Günümüze Kadar Ceza Muhâkemeleri Usûlü ve
Gelişmesi, AÜHFD, cilt: 13, sayõ: 3�4, 1956
SEYİTDANLIOĞLU, Mehmet, Divan-õ Hümayundan Meclis-i Mebusana Osmanlõ
İmparatorluğu�nda Yasama, Osmanlõ Ansiklopedisi, cilt:6
________________, Tanzimat Devrinde Meclis-i Vâlâ, Ankara, 1994
SFEIR, George N., The Place of Islâmic Law in Modern Arab Legal Systems: A
Brief for Researchers and Reference Librarians, International
Journal of Legal Information, 28/1, 2000
SHAPIRO, Barbara, Codification of the Laws in Seventeeth Century England,
Wisconsin Law Review, 1974
SMITHERS, William W., The Code Napoleon, The American Law Register, sayõ:
49, 1901
SONGÜR, Haluk, Abdülkâdir Udeh: Hayatõ-Eserleri ve İslâm Hukukuna Katkõsõ,
İslâm Hukuku Araştõrmalarõ Dergisi, 6/2005
SÖNMEZ, M.Ali, Hadis Usûlü ve Tarihi, Bursa, 1993
SÜMER, Faruk, Akkoyunlular maddesi, DİA
SWARTZ, W.R., Codification in Latin America: The Brazilian Commercial Code of
1850, Texas International Law Journal, sayõ: 10, 1975
ŞABAN, Zekiyyüddin, İslâm Hukuk İlminin Esaslarõ, çev: İbrahim Kâfi Dönmez,
Ankara, 1996
ŞAFAK, Ali, el-Ahkâmü�s-sultâniyye maddesi, DİA
________________, Hukukun Temel İlkeleri Açõsõndan Mecelle�ye Bir Bakõş, Ahmet
Cevdet Paşa Sempozyumu İçinde, Ankara, 1997
285
________________, İslâm Hukukunun Tedvîni, Erzurum, 1978
ŞAHİN, Hidayet, İslâm Hukukunda İftâ Usûlü, Selçuk Üniversitesi SBE,
Yayõnlanmamõş Y.Lisans Tezi, Konya, 1995
ŞAHİN, Mustafa, İslâm Hukukunda Fetva ve Osmanlõ Dönemi Fetva,
Yayõnlanmamõş Y.Lisans Tezi, Uludağ Üniversitesi SBE, 2000
ŞAHİN, Osman, İslâm Hukukunda Fetva Usûlü, Yayõnlanmamõş Doktora Tezi,
Ondokuz Mayõs Üniversitesi SBE, Samsun, 2002
ŞENSOY, Naci, The Reception of Foreign Codes of Criminal Law and Criminal
Procedure in Turkey, Les Annales de la Faculte� de Droit
d�Istanbul, No: 6, 1956
ŞENTOP, Mustafa, Tanzimat Dönemi Kanunlaştõrma Faaliyetleri Literatürü,
TALİD, 3/5, 2005
TANER, Tahir, Ceza Hukuku, İstanbul, 1949
________________, Tanzimat Devrinde Ceza Hukuku, Tanzimat I İçinde, 1940
TANÖR, Bülent, Osmanlõ-Türk Anayasal Gelişmeleri, İstanbul, 2001
TELKENAROĞLU, M. Rahmi, Muhammed b. Hasen eş-Şeybânî ve Hugo
Grotius�un Devletler Hukukuna Etkileri, İslâm Hukuku
Araştõrmalarõ Dergisi, 5/2005
TİMUR, Hõfzõ, The Place of Islâmic Law in Turkish Law Reform, Annales de la
Faculte� de Droit d�Istanbul, No: 6, 1956
TOPÇUOĞLU, Hamide, Eski İsrail Hukukunun Menşei, Hususiyetleri ve
Hammurabi Kanunu ile Olan Münasebetleri, AÜHFD, c: 5, s: 1�4,
1948
TOSUN, Mebrure, Hammurabinin Toprak Kanunlarõ, DTCF Dergisi, cilt: XXI, sayõ:
3�4, 1963
________________, Sümer, Babil ve Asurlularda Hukuk, Kanun ve Adalet
Kavramlarõ ve Bunlarla İlgili Terimler, Belleten, cilt: XXXVII,
sayõ: 148, Ankara, 1973
286
TOSUN, Mebrure-YALVAÇ, Kadriye, Sümer-Babil Asur Kanunlarõ ve Ammi
Şaduqa Fermanõ, Ankara, 1975
TUĞ, Salih, İslâm Ülkelerinde Anayasa Hareketleri, İstanbul, 1969
TUĞLACI, Pars, İktisadi ve Hukukî Terimler Sözlüğü, İngilizce-Fransõzca-Türkçe,
İstanbul, 1965
TUNC, Andre, The Grand Outlines of the Code Napoleon, Tulane Law Review,
sayõ: 29, 1954�1955
TÜRCAN, Talip, Fõkõhdan İslâm Hukukuna, İslâm Hukuku Araştõrmalarõ Dergisi,
6/2005
________________, Hukukî Merkezileşme ve Fõkõh, İslâmiyat, 8/1, 2005
UDEH, Abdülkadir, et Teşriu�l-Cinâîyyü�l-islâmî mukârinen bi�l-kânûni�l-vadî�,
Beyrut, ts
UMAR, Bilge, Hukuk Başlangõcõ, İzmir, 1998
USMANI, Muhammad Taqi, The Islâmization of Laws in Pakistan: The Case of
Hudud Ordinances, The Muslim World, Vol: 96, 2006
ÜÇOK, Coşkun, MUMCU Ahmet, Türk Hukuk Tarihi, Ankara, 1981
ÜÇOK, Coşkun, Alman Hukukunun Tarihi Gelişmesine Bir Bakõş, AÜHFD, c: 7,
sayõ: 1�2, 1950
________________, İslâm Hukukunun Temel Kurallarõndan İçtihatla İçtihat Nakz
Edilmez, İmran Öktem�e Armağan İçinde, Ankara, 1970
________________, Medeni Kanunumuz ve Türkiye�nin Hukukî Bünyesi, AÜHFD,
c: 8, sayõ: 3�4, 1951
________________, Osmanlõ Kanunnâmelerinde İslâm Ceza Hukukuna Aykõrõ
Hükümler, AÜİFD, Ankara, cilt: IV, sayõ: 1�4, 1947�1948
________________, Savcõlõklarõn Avrupa Hukukunda Gelişmesi ve Türkiye�de
Kuruluşu, Ord. Prof.Sabri Şakir Ansay�õn Hatõrasõna Armağan
İçinde, Ankara, 1964
287
ÜNAL, Mehmet, Medeni Kanunun Kabulünden Önce Türk Aile Hukukuna İlişkin
Düzenlemeler ve Özellikle 1917 Tarihli Hukuk-i Aile Kararnâmesi,
AÜHFD, cilt: 34, sayõ: 1�4, 1978
VELİDEDEOĞLU, Hõfzõ Veldet, De Certains Problemes Provenant De La
Reception Du Code Civil Suisse En Turquie, Annales de la Faculte�
de Droit d�Istanbul, No: 6, 1956
________________, İslâm Ülkelerinde Kanunlaştõrma Hareketleri ve Bunun Batõ
Hukuk Sistemleriyle İlişkileri, Fikret Arõk�a Armağan İçinde,
Ankara, 1973
________________, İsviçre Medeni Kanunu Karşõsõnda Türk Medeni Kanunu,
Medeni Kanunun XV. Yõldönümü İçinde
________________, Kanunlaştõrma Hareketleri ve Tanzimat, İstanbul, 1940
________________, Türk Hukuk Hayatõndaki Düalizm ve Şerî Hukuktan Laik
Hukuka Geçiş, Yargõtay 100.Yõldönümü Armağanõ İçinde, İstanbul,
1968
________________, Türk Medeni Hukukunun Umumî Esaslarõ, İstanbul, 1951
________________, Hukukta Tarihçilik ve Medeni Kanunlarda Değişme Zorunluğu,
Ankara Barosu Staj Konferansõ, Ankara, 1972
VİZANÎ, Halid, Menhecü�l-Fikri�l-Kanûnî fi�l-Fõkhi�l-İslâmî, Usûl, sayõ: 4/2, 2005
WAGNER, Wienczyslaw, Codification of Law in Europe and the Codification
Movement in the Middle of the Nineteenth Century in the United
States, Saint Louis University Law Journal, sayõ: 2, 1952�1953
WANG, Limin, The Tang Code and the Early Social Development of The Tang
Dynasty, US-China Law Review, cilt: 2, sayõ: 7
WASSEL, Mohamed, The Islâmic Law, Its Application As It Was Revealed In The
Quran and Its Adaptability to Cultural Change, cilt: 6, sayõ: 1,
1983
WATSON, Alan, Aspects of Reception of Law, The American Journal of
Comporative Law, sayõ: 44, 1996
288
WEIDNER, Ernst, Dünyanõn En Eski Kanunnâmeleri (Eski Şarkta Yeni Buluntular)
çev: Hasan Sevimcan, AÜHFD, cilt: 7, sayõ: 1�2, 1950
WEILL, Herman, Judicial Reform in Eighteenth Century Prussia: Samuel von
Cocceji and the Unification of the Courts, The American Journal of
Legal History, sayõ: 4, 1960
WEINACHT, Paul-Ludwig, The Sovereign German States and the Code Napoleon.
What Spoke for its Adoption in the Rhine Confederation? European
Journal of Law and Economics, sayõ: 14, 2002
WEISS, Bernard, İslâm Hukukunda Yorum: İctihad Teorisi, çev: Menderes Gürkan,
Marife, 3/2, 2003
WELCHMAN, Lynn, The Development of Islâmic Family Law in The Legal System
of Jordan, Internatioanal and Comparative Law Quarterly, sayõ: 37,
1988
WILSON, J. Dove, The Recent Progress of Codification, The Juridical Review, sayõ:
3, 1891
YAMAN, Ahmet, Bir Kavram Olarak Fõkõh Kaideleri Ya Da İslâm Hukukunun
Genel İlkeleri, Marife,1/1, 2001
________________, Hukukun Üstünlüğü Bağlamõnda Çok Hukukluluk
Tartõşmalarõna Fõkhi Bir Yaklaşõm, İslâmi Araştõrmalar, 14/2, 2001
________________, İslâm Hukuk İlmi Açõsõndan Makâsõd İctihadõnõn Ya Da
Teleolojik Yorum Yönteminin İlkeleri Üzerine, Marife, 2/1, 2002
________________, İslâm Hukukunda Uluslararasõ İlişkiler, Ankara, 1998
________________, İslâm Hukukunun Oluşum Süreci ve Sonrasõnda Siyaset Hukuk
İlişkisi, Konya, 2004
________________, Kuran�da Yasamanõn Arka Planõ Olarak Ahlâk, Marife, 6/1,
2006
________________, Osmanlõ Pozitif Hukukunun Şerîliği Tartõşmalarõna Eleştirel
Bir Katkõ, İslâmiyât, 8/1, 2005
YAŞAROĞLU, M. Kamil, Pakistan�da İslâm Ceza Hukukunun Kanunlaştõrõlmasõ,
Yayõnlanmamõş Doktora Tezi, MÜSBE, İstanbul, 1996
289
YAVUZ, Hulusi, Impact of Mecelle in Arab Countries, Studies on Turkish � Arab
Relations, Annual, 1986
________________, Mecelle�nin Tedvîni ve Cevdet Paşa�nõn Hizmetleri, Ahmet
Cevdet Paşa Semineri, 27�28 Mayõs 1985, Bildiriler, İstanbul,
1986
YAVUZ, Yunus Vehbi, Osmanlõ Sultanõ Mehmed Reşad Döneminde Kocasõ
Kaybolan Kadõnõn Evlenmesine İmkân Veren Fõkhî Hüküm
Değişikliği ile İlgili Bir Vesika, İslâm Hukuku Araştõrmalarõ
Dergisi, 1/2003
YAYCIOĞLU, Ali, Ottoman Fetva, Bilkent Üniversitesi SBE, Yayõnlanmamõş
Y.Lisans Tezi, 1997
YEKEN, Fethi, Abdülkâdir Udeh maddesi, DİA
YILDIRIM, Ahmet, İbn Zencûye maddesi, DİA
YILDIZ, Hakkõ Dursun, Abbasîler maddesi, DİA
________________, Abdullah b. Tahir maddesi, DİA
YİNANÇ, Refet, Dulkadõroğullarõ maddesi, DİA
ZAFARUL ISLÂM, Development of Islamic Jurisprudence in Sultanate Period,
Hamdard Islâmicus, cilt: 13, sayõ: 1, 1990
ZAJTAY, İmre, Reception of Foreign Laws and Unification of Law, Louisiana Law
Review, sayõ: 35, 1974�1975
ZERKÂ, Mustafa Ahmed, İslâm Hukuk Ekolleri ve Maslahat Prensibi, çev: Ali
Pekcan, İstanbul, 2007
________________, Sõyağa Kanûniye li-nazariyyeti�t-teassüf bi�stimaili�l- hak fi�l-
kanuni�l �İslâmî, Amman, 1987
ZEYDÂN, Abdülkerim, Nizâmü�l-Kadâ fi�ş-şerâiti�l-İslâmiyye, Beyrut, 1997
ZUHAYLÎ, Muhammed, Târîhü�l-Kadâ fi�l-İslâm, Beyrut, 1995
ZUHAYLÎ, Vehbe, Cuhûdu Taknîni�l-Fõkhi�l-İslâmî, Beyrut, 1987
290
WEB TABANLI KAYNAKLAR
http://campus.lakeforest.edu/academics/greece/DAArchClas.html, Son erişim tarihi
17.10.2008�dir.
http://de.wikipedia.org/wiki/Franz_von_Zeiller, Son erişim tarihi 17.10.2008�dir.
http://en.wikipedia.org/wiki/Abdel-Razzak_Al-Sanhuri, Son erişim tarihi
17.10.2008�dir.
http://en.wikipedia.org/wiki/ABGB, Son erişim tarihi 17.10.2008�dir.
http://en.wikipedia.org/wiki/Arab_nationalism, Son erişim tarihi 17.10.2008�dir.
http://en.wikipedia.org/wiki/B%C3%BCrgerliches_Gesetzbuch, Son erişim tarihi
17.10.2008�dir.
http://en.wikipedia.org/wiki/Dharmasastra, Son erişim tarihi 17.10.2008�dir.
http://en.wikipedia.org/wiki/Egyptian_Civil_Code, Son erişim tarihi 17.10.2008�dir.
http://en.wikipedia.org/wiki/Egyptian_Judicial_System, Son erişim tarihi
17.10.2008�dir.
http://en.wikipedia.org/wiki/Eugen_Huber, Son erişim tarihi 17.10.2008�dir.
http://en.wikipedia.org/wiki/Friedrich_Karl_von_Savigny, Son erişim tarihi
17.10.2008�dir.
http://en.wikipedia.org/wiki/German_Confederation#Bismarck_and_the_Wars_of_U
nification, Son erişim tarihi 17.10.2008�dir.
http://en.wikipedia.org/wiki/Manusmriti, Son erişim tarihi 17.10.2008�dir.
http://en.wikipedia.org/wiki/Mudawana, Son erişim tarihi 17.10.2008�dir.
http://en.wikipedia.org/wiki/Organisation_of_the_Islamic_Conference, Son erişim
tarihi 17.10.2008�dir.
http://en.wikipedia.org/wiki/Tsardom_of_Russia, Son erişim tarihi 17.10.2008�dir.
http://en.wikipedia.org/wiki/Tunisia, Son erişim tarihi 17.10.2008�dir.
http://en.wikipedia.org/wiki/Twelve_Tables, Son erişim tarihi 17.10.2008�dir.
http://en.wikipedia.org/wiki/Warren_Hastings, Son erişim tarihi 17.10.2008�dir.
http://en.wikipedia.org/wiki/ZGB, Son erişim tarihi 17.10.2008�dir.
http://euphrates.wpunj.edu/courses/hist330�
60/Supplementary%20Material/HTML/Ulozhenie.html, Son erişim tarihi
17.10.2008�dir.
291
http://faculty.cua.edu/pennington/Law508/GermanLegalHistory.htm, Son erişim
tarihi 17.10.2008�dir.
http://history-world.org/draco_and_solon_laws.htm, Son erişim tarihi
17.10.2008�dir.
http://law.jrank.org/pages/9916/Roman-Law.html, Son erişim tarihi 17.10.2008�dir.
http://plato.stanford.edu/entries/grotius/ Son erişim tarihi 17.10.2008�dir.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Alman_Milli_Birli%C4%9Fi%27nin_Kurulu%C5%9Fu,
Son erişim tarihi 17.10.2008�dir.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Almanya, Son erişim tarihi 17.10.2008�dir.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Vestfalya_Antla%C5%9Fmas%C4%B1, Son erişim
tarihi 17.10.2008�dir.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Birle%C5%9Fik_Arap_Cumhuriyeti, Son erişim tarihi
17.10.2008�dir.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Liberalizm, Son erişim tarihi 17.10.2008�dir.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Otto_von_Bismarck, Son erişim tarihi 17.10.2008�dir.
http://www.aals.org/am2004/İslâmiclaw/familylaw.htm, Son erişim tarihi
17.10.2008�dir.
http://www.answers.com/topic/law-code-of�1649, Son erişim tarihi 17.10.2008�dir.
http://www.britannica.com/eb/article�6759/Solon, Son erişim tarihi 17.10.2008�dir.
http://www.britannica.com/eb/topic�170671/article�9031112, Son erişim tarihi
17.10.2008�dir.
http://www.dur.ac.uk/a.k.harrington/1649code.html, Son erişim tarihi
17.10.2008�dir.
http://www.fordham.edu/halsall/india/manu-full.html, Son erişim tarihi
17.10.2008�dir.
http://www.indiana.edu/~g380/Laws.pdf , Son erişim tarihi 17.10.2008�dir.
http://en.wikipedia.org/wiki/Great_Qing_Legal_Code Son erişim tarihi
17.10.2008�dir.
http://www.jurisitetunisie.com/tunisie/codes/csp/Csp2000.htm, Son erişim tarihi
17.10.2008�dir.
http://www.law.emory.edu/ifl/legal/ghana.htm, Son erişim tarihi 17.10.2008�dir.
292
http://www.law.harvard.edu/library/collections/special/books/russia.php, Son erişim
tarihi 17.10.2008�dir.
http://www.surrey.ac.uk/law/German/Comparative_Law/Vorlesung_Deutsche_Recht
sgeschichte20030127.doc, Son erişim tarihi 17.10.2008�dir.
http://www.wsu.edu/~dee/MESO/CODE.HTM, Son erişim tarihi 17.10.2008�dir.
293
ÖZET
Kõlõç, Muhammed Tayyib, İslâm Hukukunda Kanunlaştõrma Olgusu, Doktora
Tezi, Danõşman: Prof. Dr. Şamil Dağcõ, s. 294
Tez giriş, dört bölüm ve sonuç kõsmõndan oluşmaktadõr.
Girişte tezin ana çerçevesi ve metodu ortaya konmuştur.
Birinci bölümde, benimseme, zorla benimsetme, bir hukuki olgunun
aktarõlmasõ ile kanunlaştõrma kavramõnõn genel çerçevesi ele alõnmõştõr.
İkinci bölümde, genel hukuk tarihindeki başlõca kanunlaştõrma faaliyetleri
ele alõnmõştõr. Hammurabi Kanunlaştõrmasõ, Manou Kanunu, Bochoris Kanunu,
Dracon Kanunu, Solon Kanunu, On iki Levha Kanunu, Corpus Juris Civilis, Tang
Hanedanlõğõ Kanunu, Qing Hanedanlõğõ Kanunu, Cengiz Han Yasasõ, Prusya
Genel Memleket Kanunu, Fransõz Kanunlaştõrmasõ, Avusturya Kanunlaştõrmasõ,
Hollanda Kanunlaştõrmasõ, Alman Kanunlaştõrmasõ, Rusya Kanunlaştõrmasõ ve
İsviçre Kanunlaştõrmasõ üzerinde durulmuştur.
Üçüncü bölümde, örneklerini genel hukuk tarihinde gördüğümüz tarzda
müstakil bir kanunlaştõrmanõn İslam hukuk tarihinde meydana gelmediği üzerinde
durulmuştur. İslâm hukukunun ilahi kaynaklõ bir hukuk sistemi olmasõ ve içtihat
düşüncesine dayalõ olmasõ nedeniyle meydana gelen kanunlaştõrmalar şeklî
kanunlaştõrma kapsamõnda mütalaa edilmiştir.
Dördüncü bölümde ise İslâm hukuk tarihinde ortaya çõkan şeklî
kanunlaştõrma faaliyetleri incelenmiştir. Bu bağlamda Emevîler, Abbasiler,
Selçuklular ve Osmanlõ Dönemi kanunlaştõrma faaliyetleri ile son dönem İslâm
ülkelerinde yapõlan hukukun İslâmileştirilmesi çalõşmalarõ ele alõnmõştõr.
294
ABSTRACT
Kõlõç, Muhammed Tayyib, Codification in Islamic Law, PhD Thesis, Supervisor:
Professor Şamil Dağcõ, p. 294
This thesis consists of an intrductory chapter, four main chapters and a
concluding chapter.
The introductry chapter lays down the general frame of the thesis and
research methodology.
Chapter I takes the reception, imposition, transformation of a legal
phenemonion and codification.
Chapter II deals with codification actions in the general history of law. In
this chapter takes Hammurabi Codex, Laws of Manou (Manu�s Code of Law),
Laws of Dracon, Bochoris Code, Solon Laws, Twelve Tables, Corpus Juris Civilis,
Tang Code, Qing Code, The Yassa Code (Code of Law Yassa- Genghis Khan), The
Prussian Code (Code Frederic), Code Napoleon, Allgemeines Gesetzbuch der
Österreich (The Civil Code of Austria), Burgerlijk Wetboek (The Civil Code of
Netherlands), Bürgerliches Gesetzbuch (The Civil Code of Germany), Sobornoe
Ulozhonie and Zivilgesetzbuch (Swiss Civil Code).
Chapter III deals with codification in Islamic Law. In this chapter takes the
Islamic Law based on revelation and interpretation. Therefor codification actions
that in history of Islamic Law is named formal codification not substantive
codification.
Chapter IV deals with formal codification actions in the history of Islamic
Law. In this chapter takes codification actions in Umayyads, Abbadis, Seljuqs and
Ottoman periods. Also takes Islamization of law which was happened in the late
period of Islamic countries.
Top Related