2
Ġmtiyaz Sahibi
Safiye YAZICI
Editör
AyĢegül ÖRSELOĞLU
Muhammet Emin ÇEVĠK
Yayın Kurulu
Goncagül TANRIVERDĠ
Betül DÖNMEZ
Fatih ERTÜRK
Bilal SAKIK
Engin GÖRAL
E Dergi Sorumlusu
Muhammet Emin ÇEVĠK
Grafik Tasarım
Safiye YAZICI
Ġnternet Sitesi
http://turkdat.gazi.edu.tr/
ĠletiĢim
Gazi Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi
ÇağdaĢ Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü
3
SUNUŞ
Güzel Türkistan’ı ikinci sayısı ile sizlere sunmaktan TÜRKDAT olarak büyük mutluluk duyuyoruz.
Güzel Türkistan’ın bu sayısını baharın yavaş yavaş yaklaşması nedeniyle Nevruz özel sayısı yaptık. Türk
Dünyasının çeşitli bölgelerinde Nevruz kutlama geleneğini bütün yönleriyle sizlere sunmaya çalıştık. Kazak,
Kırgız, Özbek, Uygur, Başkurt, Azerbaycan ve Türkmen Türklerinde birbirinden küçük farklılıklarla
kutlanan coşkulu Nevruz Bayramı’nı, o bölgelere gidemeseniz de aynı heyecanla içinizde hissetmeniz
dileğiyle…
Bu vesile ile TÜRKDAT olarak hem topluluğumuza ayrılan internet sayfası ile hem de Güzel
Türkistan gibi elektronik bir dergi ile sesimizi duyurma imkânı sağlayan başta Sayın Rektörümüz Prof. Dr.
Süleyman BÜYÜKBERBER’e ve öğrenci topluluklarından sorumlu Rektör Danışmanı Prof. Dr. Emin
KURU’ya teşekkürlerimizi sunarız.
Cemile KINACI
TÜRKDAT Danışmanı
4
İÇİNDEKİLER
3 Arş. Gör. Cemile KINACI
Sunuş
Prof. Dr. Naciye YILDIZ
ANADOLUDA NEVRUZ
6
KAZAKLARDA NEVRUZ
7
KIRGIZLARDA NEVRUZ
11
5
ÖZBEKLERDE NEVRUZ
18
UYGURLARDA NEVRUZ
25
AZERBAYCANDA NEVRUZ
33
TÜRKMENLERDE NEVRUZ
41
BAŞKURTLARDA NEVRUZ
46
6
Anadoluda Nevruz
Prof. Dr. Naciye YILDIZ
Türk milleti, tarih boyunca yaĢadığı
değiĢik coğrafi mekanlarda değiĢik inançlara sahip
olmuĢ ve bu inançlardan etkilenmiĢtir. Bu
etkilenmeler, Türk milletine sahip olduğu kültürü
unutturmamıĢ, aksine meydana gelen
değiĢikliklerle kültürde bir zenginlik oluĢmuĢtur.
Yüzyıllar önce Türkistan topraklarından
ayrılıp Anadolu’ya yerleĢen Türkler, bu
topraklarda ata yurttan getirdikleri Nevruz
geleneğini asırlarca devam ettirmiĢlerdir.
Osmanlı Türklerinde Nevruz’un
kutlandığını tarihçiler, bilimsel çalıĢmalarıyla
ortaya koymaktadırlar. Divan edebiyatımızda
“Nevruziyye” denilen bu bayramı kutlamak üzere
Ģairlerce söylenen Ģiirler, Nevruz’un Anadolu’da
kutlanıĢındaki kültür zenginliğini gösteren bir
unsurdur. Söyledikleri Nevruz Ģiiri karĢılığında
sanatçılar padiĢahtan “atıyye” denilen bahĢiĢ
alırlardı. Bu sanatçılara sarayın
müneccimbaĢlarını da ilave edebiliriz. Osmanlı
Türklerinde yılbaĢı nevruzla baĢlamakta ve
müneccimbaĢı hazırladığı yeni yıl takvimini
padiĢaha nevruz sabahı sunmaktaydı. Bunun
karĢılığında müneccimbaĢına da sarayda hilat
giydirilirdi. Devlet adamlarının göndermiĢ olduğu
bir çok nevruz tebrik mektubu, bugün
arĢivlerimizde yer alan ve bu bayramın
kültürümüz içinde belgeleriyle de yer aldığını
gösteren vesikalardır. Nevruz’da Osmanlı
Türklerinde yerine getirilen bir baĢka adet de kırk
çeĢit baharatla hazırlanan ve bugün hâlâ
Manisa’da sürdürülmekte olan Ģifalı macun
dağıtma geleneğidir ki bunlar hem saray erkanı
için hazırlanmakta, hem de halka dağıtılarak yeni
yılın sağlıklı geçmesi mesajı verilmekteydi.
Halk arasında da “Mart dokuzu” olarak
bilinen tarih, Nevruz’a tekabül etmekte ve bu gün
evlerin temizlenip yemekler piĢirilmesi, ateĢ
üzerinden atlayarak kötülüklerden ve dertlerden
kurtulma dileğinin ifadesi gibi çeĢitli pratiklerle
kutlanmakta idi.
Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi ÇağdaĢ Türk
Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü BaĢkanı
19.yy. baĢlarına kadar bilhassa sarayın
teĢviki ile kutlandığını bildiğimiz, halk arasında
da güneĢin koç burcuna girmesiyle tabiatın
canlanıĢı olarak kabul edilen bu gün, Türkiye
Cumhuriyeti’nde, Atatürk tarafından 1921-1926
yılları arasında bayram olarak kutlanması yönünde
teĢvik görülmüĢtür. Bu yıllarda gazeteler, halkın,
öğrencilerin ve devletin üst kademelerdeki
yöneticilerinin çayırlıklara, meydanlara
toplandıklarını yazmaktadır. 1922 yılında Atatürk,
nevruzun bir milli bayram olarak kutlanmasını
emreder ve diğer uygulamaların yanında görkemli
birde resmî geçit düzenlenir. Nevruz o dönemin
gazetelerinde Ergenekon’dan ilhamla “Türklerin
Halas” günü olarak ifade edilir. Sonraki yıllarda
bayramın kutlandığını ancak 1926 yılından sonra
resmi olarak kutlamalar düzenlenmediğini
bilmekteyiz. Köklü bir kültür unsuru birden bire
ortadan kalkamayacağına göre ne oldu
Anadolu’da nevruza? Halk arasında ufak tefek
farklılıklarla mahalli eğlenceler Ģeklinde devam
ederken nevruzun Hıdırellez ile de
özdeĢleĢtirildiğini görmekteyiz. Zaman içinde
nevruzda yerine getirilen pratikler bir bakıma
Hıdırellez’e aktarılmıĢ, birlik ve beraberliğin,
kaynaĢmanın ifadesiyle bir kültür çeĢitliliği olarak
yüzyıllardan beri sürdürdüğümüz bu gelenek
baĢka bir isimle kutlanmaya devam edilmiĢtir.
Demek ki biz bu bayramı yeni öğrenmedik:
1990’lı yıllardan itibaren bayramımızı Ģimdiye
kadar saklayıp getiren diğer Türk yurtlarındaki
kardeĢimizle buluĢmalarımız sonucu yeniden
hatırladık.
Demek ki bu bayram Anadolu’nun Ģu veya
bu köĢesine bağlı değil, bütün Türk dünyasına
aittir.
Demek ki bu bayram kavganın,
küskünlüğün, düĢmanlığın değil; sevincin,
kucaklaĢmanın, yeniden doğmanın sembolüdür.
Anadolu’da kendi ruhuna uygun olarak
yeniden doğan Nevruz, bunun en güzel ifadesidir.
Bütün Türk dünyasının Nevruz’u kutlu;
kucaklaĢmaya, huzura, bereket ve bolluğa vesile
olsun…
7
KAZAKĠSTANDA NEVRUZ BAYRAMI
AyĢegül ÖRSELOĞLU
Farsça yeni manasına gelen “nev” ve gün
manasına gelen “ruz” kelimelerinden oluĢan
Nevruz, çeĢitli Türk lehçelerinde “ulusun ulu
günü”, “Ergenekon”, “Bozkurt”, “çağan”, “yeni
gün” gibi kelimeler ile adlandırılmaktadır.
M.Ö. asırlara ait Çin kaynakları, Hunların
21 Mart tarihinde kırlara çıkarak bahar Ģenlikleri
yaparak Nevruz’u kutladıklarını söylemektedir.
Bu tarihî bilgilere dayanarak Nevruz Türklerin
tarihte bilinen en eski cetlerinden olan Hunlar
devrinden beri kutlanmaktadır. M.Ö. II. asırda
yaĢamıĢ olan ünlü Çin tarihçisi Simaçen “Tarihi
Hatıralar” adlı eserinde, Hun liderlerinin
yılbaĢında, yani Nevruz’da kutlama yaptıklarını
anlatmaktadır.
Selçuklu hükümdarları Nevruz’a özel bir
ehemmiyet vermiĢlerdir. Sultan MelikĢah
döneminde yapılan yeni takvimde Nevruz yılbaĢı
olarak kabul edilmiĢtir. Bu devrin ünlü devlet
adamı Nizamülmülk “Siyasetname” adlı eserinde
beyan ettiğine göre, Selçuklu hükümdarları
Nevruz günü, sarayın kapılarını halka açarlardı ve
onların dilek ve Ģikayetlerini dinleyerek,
isteklerini yerine getirmeye çalıĢırlardı. Buna
benzer örnekleri Osmanlı devletinde de
görmekteyiz. Nevruz’da astronomi âlimleri yeni
yılın takvimini hazırlayarak padiĢaha takdim
ederlerdi. PadiĢah da bunun karĢılığında onlara
hediyeler verirdi. Osmanlı sarayının baĢ
hekimbaĢısı da, türlü Ģifalı ot ve bitkilerden
hazırladığı “Nevruz macunu” olarak
adlandırdıkları yiyeceği, yeni yılda sağlık ve
mutluluklar dileyerek, padiĢaha sunardı. Nevruz,
Cumhuriyet’in ilk yıllarında resmi bayram olarak
büyük törenlerle kutlanmıĢtır. 1925 senesinde
Ankara’da Nevruz münasebetiyle Mustafa Kemal
PaĢa’nın huzurunda yapılan resmi geçitte askeri
kıtalar sancaklarla yürümüĢtür. Ancak 1926
yılında miladi takvimin kabulüyle Nevruz yılbaĢı
olmaktan çıkmıĢtır.
Halihazırda kullandığımız miladi takvim
ile eski Türk takviminin yılbaĢıları arasında tabiat
olayları açısından önemli farklar vardır. Miladi
takvimde yılbaĢı kıĢın en Ģiddetli günlerinin
Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi ÇağdaĢ Türk
Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü 4. Sınıf Öğrencisi.
hüküm sürdüğü bir devreye gelmektedir. Bu
zaman diliminde tabiatta hiçbir değiĢim süreci
yaĢanmamaktadır. Halbuki eski Türk takviminde
yılbaĢı, tabiatın hususiyetlerine özellikle dikkat
edilerek belirlenmiĢtir. Mesela, yılbaĢı olarak
kabul edilen 21 Mart’ta gün ve gecenin süreleri
eĢitlenir. Soğuklar sona erip, havalar ısınmaya
baĢlar. Mevsim kıĢtan bahara geçer ve tabiatta bir
uyanıĢ baĢlar. Bu açıdan ele aldığımızda Türk
takvimi tabiatla özdeĢleĢmiĢti. Diğer bir ifadeyle
yeni yılın baĢlangıcı ile tabiatın canlanıĢı aynı
güne rastlamaktadır. Bu sebeple yeni yılı
karĢılama bayramı ile bahar bayramı aynı anlamı
taĢımıĢ olur. Nevruz’a bahar bayramı denmesi de
bu yüzdendir.
Nevruz inançlarına göre tarihte birçok
önemli ve kutlu hadise bu günde meydana
gelmiĢtir. Bunların içinde en önemli ve yaygın
rivayetlerden birisi Ergenekon hadisesidir. Buna
göre, Gök-Türk Hakanlığının kağanı Ġl Han
savaĢta yenilir ve düĢman onu çoluk-çocuğuyla
beraber öldürür. Hakanlık ailesinden sadece küçük
oğlu Kayan ile Kağan’ın yeğeni Tukuz sağ kalır.
Bunlar ailelerini yanlarına alarak, düĢmandan
saklanmak üzere dağlarla çevrili bir ovaya
yerleĢirler. Burayı Ergenekon diye isimlendirirler.
Zamanla burada iki ailenin nesilleri çoğalarak,
Ergenekon’a sığmazlar. Ancak Ergenekon’u
çevreleyen dağlardan dıĢarı çıkacak bir yol da
bulunamaz. Sonunda bir demirci ustasının
tavsiyesi üzerine, dağın demir madeninden oluĢan
bir kısmı yakılan büyük bir ateĢle eritilerek
dıĢarıya çıkılır. ĠĢte Türklerin yeniden diriliĢi
sayılabilecek hadise, Nevruz ile hatırlanarak yad
edilmiĢtir. Bugün Nevruz kutlamalarında devlet
adamlarımızın çekiç ile örs dövmesi bu hadisenin
anısınadır. Kazak Türklerinde Nevruz’a “ulusun
ulu günü” denilmesi de bu olay ile
iliĢkilendirilebilir.
Zaman içerisinde önemli dini olaylar da
Nevruz günü ile iliĢkilendirilmiĢtir. Mesela, Adem
Peygamber bu günde yaratılmıĢtır, Süleyman
Peygamber kaybettiği tılsımlı yüzüğünü bu günde
bulmuĢtur, Yunus Peygamber bu günde balığın
karnından dıĢarı çıkmıĢtır, yine bu günde Nuh’un
gemisi karaya oturmuĢ gibi bir dizi olayı saymak
mümkündür.
Ulus Kün, Ulıstın Ulı Küni, Navrız
adlarıyla anılan Nevruz, kendi adıyla anılan
Navrız ayının 22.gününde kutlanmaktadır. Gece
ile gündüzün eĢitlendiği, 22 Navrız (Mart
8
)danitibaren günün uzadığı, köktem (bahar )
ayının baĢladığı; göçebe hayatı yaĢayan Kazak
halkının, bahar ayının gelmesi ile kıĢlaklardan
yaylaklara çıktıkları zamana tesadüf etmektedir.
(Ğabdulin 1996: 47-48 )
Ulıstın Ulı Küni, köktem baĢlangıcı,
gündüz ile gecenin eĢitlendiği gün olmanın
yanında toplumun birlikteliğinin sağlandığı,
ulusun barıĢtığı, kaynaĢtığı; ürünlerine bolluk
dilendiği gündür. Bu güne özgü bir yemek olan
Nevruz köje de bu birlikteliğin ifadesi olarak
yorumlanmaktadır. Bu günün anlamlarından biri,
ulu iĢin (büyük iĢin)gerçekleĢtiği gündür. Ġbrayev,
Nevruz törenlerinin eski inançlarla ilintili olduğu
kanaatindedir. Ona göre, Nevruz törenlerinde
tepelere çıkıp GüneĢ/Ay selamlamak ve kurban
kanının alınlarına sürülmesi, güneĢe tapınma ile;
Nevruz törenlerinde yapılan yarıĢmaların, kıĢ ile
yazın, aydınlık ile karanlığın, soğuk ile sıcağın
değiĢkenliğini anlatan eski kozmogonik
inançların; ateĢ yakılması ve ateĢ çevresindeki
pratiklerin de temizlenme ile ilgili olduğu ve
ZerdüĢtlik inancıyla bağlantılı olduğu
kanaatindedir (Ġbrayev 2000: 59-60 ). Ġbrayev,
Nevruz’un menĢeini Sak, Hun, Masagetler,
Üysünler ve Ortaçağa kadar Türk
medeniyetlerinde ( Kuzey Doğu Türk yurtları ve
Türkistan / Orta Asya merkezli olmalı ) dönemi
eski inançlara /GüneĢ ve ateĢe tapınma /
bağlayarak neolitik dönemlerde bu inancın
izlerine rastlandığını ifade ederek bununla ilgili
anlatılan mitik örnekleri de vermektedir. ĠnanıĢa
göre Tan ve Ġnir adlı iki tanrının varlığına inanan
ilkel düĢünce devrinde Ģüphesiz tanrılara karĢı
saygı göstermek kaçınılmazdır. Bu inanmadan
dolayı, güneĢ battığında Ġnir Tanrı’ya saygısızlık
yapmamak için yatılmazmıĢ. Bu inanma gece ile
gündüzün tanrı olarak algılanmasına yol açarken,
GüneĢ ve Ay ile ilgili birçok anlatma da
bulunmaktadır. Efsaneye göre, çok eski devirlerde
GüneĢ ve Ay adlı ikiz kız varmıĢ. Bunlar birbirini
kıskanırlar ve bir gün GüneĢ, Ay’ın yüzünü
tırmalar. Bundan sonra Ay ve GüneĢ birbirinden
uzak dururlar. Yine Kazak Türklerindeki inanca
göre güneĢ kadın, ay ise erkek olarak telakki
edilir. GüneĢ Ana yeryüzüne sıcaklığı ve iyiliği
getirip, derinliği simgeler. Bundan dolayı güneĢ
doğduğunda halk tazimde bulunur. Bir baĢka
rivayette ise; ”Yüce yaratıcı o ulu merhametiyle
ikisi arasında ( yer ile gök ) ikiz evladını
yaratmıĢtır. Bunlarda GüneĢ ve Ay olmuĢ.
Böylelikle dünya aydınlanarak tan ağarmıĢ, GüneĢ
ıĢıklarını yeryüzüne saçmıĢ. Ay da geceyi
aydınlatmıĢ (Mincanulı 1996: 24 ). Kazaklarda
Ay’a uzun bakarsan, “kötü olacak” derler.
Kazaklarda biri uykuda iken, ay ıĢığı yüzüne
değse, o adam hastalanacak, derler. Geceleyin
tırnak, saç kesmek, ağlamak olmaz.
Nevruz, 17. yüzyıla kadar hem Kazak
Türkleri hem de Kazak Türkleri ile birlikte
yaĢayan Slavlar tarafından mart ayında
kutlanılmaktadır. Nevruz, Rus hakimiyeti ile
birlikte 17. yüzyılın sonlarından itibaren yılbaĢı
miladî takvim esas alınarak 1 ocak tarihinde
kutlanmaya baĢlanmıĢtır. Resmi olarak 1 ocakta
kutlanan yıl dönümü törenleri, halk tarafından
yine mart ayında kutlanmaya diğer Türk
boylarında olduğu gibi Kazak Türkleri arasında da
devam etmiĢtir. Nevruz, 19. Yüzyılda bir hafta
süre ile kutlanırken, 1922 yılında yeniden
kutlamalara izin verilmiĢtir. 1926 yılından itibaren
eski dönem kalıntısı olduğu gerekçesiyle
yasaklanmıĢ, 1960’lı yıllardan itibaren “Ġlkbahar
Bayramı” veya “Emek Bayramı” olarak
kutlanmasına izin verilmiĢtir. Genellikle 4 gün
süren Nevruz kutlamalarında, her gün ayrı törenler
yapılmaktadır. Birinci gün, bayramın kutlanacağı
alanlar seçilir, çevre avulllardan gelen ahali
burada toplanmaya baĢlar. Ġkinci gün kurbanlar
kesilir ve konuklar için üyler/yurt kurulur, üçüncü
gün eğlenceler yapılır ve ziyafet verilir. Dördüncü
gün spor oyunları oynanır (Çay 1993: 73-74).
Kutlanması yasaklanmasına rağmen dinî bir
bayram olarak kabul gören Nevruz, halkın
Ģuurunda yaĢamıĢ ve altmıĢ yıl aradan sonra 1986
yılından itibaren yeniden kutlanmaya baĢlanmıĢtır.
9
Nihayet Kazakistan’ın bağımsızlığını
kazanmasından sonra 1991 yılında 22 Navrız
(Mart ) günü resmî bayram ilan edilmiĢtir.
(KadaĢeva 2001: 101)
Kazak Türkleri arasında, Nevruz’un
amaçlarının Korkut Ata tarafından belirlendiği
ifade edilmektedir. “Korkut Babamızdın iliminen
alıngan maksat” Tepe-tendik (adalet eĢitlik),
iygilik ( hayır iĢleri ) ve janaru (yenilenme )dir.
Tepe-tendik ve Nevruz münasebeti; Nevruz ve
Nevruz toyı tabiatı koruyan güçlerin, ilk olarak
tabiat-toplum, halk ile yurdun, toplumdaki sosyal
grupların eĢitlenmesive korunmasını talep eder,
biçiminde özetlenebilir. Ġygilik ( hayır iĢleri ) ise,
“Bulak körsen közini aĢ” (pınar görsen gözünü aç
) atasözü gereğince, pınarlar temizlenir, su
kaynaklarının bakımı yapılır. Yine “Atandan mal
kalkanĢa tal kalsın” (Atandan mal kalıncaya kadar
dal kalsın atasözünden de anlaĢılacağı gibi, fidan
dikilir, analar gün doğumunda, GüneĢ’e karĢı
durup; “Armısın, kayırımdı kün ana, kut darıt,
jarılka” (Hayırlı, Ģefkatli Gün Ana, saadet ver,
esirge ) dualarıyla pınarlara yağ döküp bitkilere ak
( süt, kımız, yoğurt, vb) saçarlar böylece tabiatın
canlanmasına, bereketlenmesine ortam hazırlarlar.
Janaru (yenilenme) da, Nevruz günü gök cisimleri
dönüĢlerinin baĢlangıç noktasına gelirler.
Hayvanlar ürer, toprak yeĢillenir, dünya yenilenir.
Ġnsanlar temizlenir, yeni giysiler giyilir.
Temizlenmek aynı zamanda yenilenmektir. Bunun
için yüksek tepelere çıkan ev reisleri “Malım-
janımnın sadağası, janım – arımnın sadağası”
(malım canımın sadakası, canım Ģerefimin
sadakası) olsun diyerek geçmiĢ yıl ile ilgili
vicdanî hesabını verirler. Dolaysıyla kendi vicdanî
temizliğini yaparlar (Älimkulov 1994: 79 )
Nevruz, Kazak Türkleri’nin kökü çok
eskilerde olan bir millî bayramıdır. Kazaklar, bir
yılı her birini otuzar gün eden on iki aya
bölmüĢler ve yıl sonundaki sayıma eklenmeyen 5-
6 güne “beĢ konuk” veya “ölü ara” adını
vermiĢler ve bu zaman diliminde iyilik ile
kötülüğün yaĢamak için mücadele ettiğine
inanmıĢlardır. Kazaklar bu ölü arada hiçbir önemli
iĢleri yapmamıĢlar, yolculuğa çıkmamıĢlar,
göçmemiĢler, tören yapmamıĢlar, hayvanlarını
satmamıĢlar ve misafir ağırlamamıĢlardır. Bu ölü
zaman dilimini geçirdikten sonra Mart’ın 21’ini
22’sine bağlayan gece iyiliğin kazandığı, kötülüğe
galip geldiği gün olarak kabul edilmiĢ ve halk
Nevruz geldi, ulusun ulu günü geldi diyerek, bu
günü coĢkuyla karĢılamıĢtır(Rustemov 1993: 3)
Nevruz (yeni gün, yeni yıl) gündüz ile
gecenin eĢit olduğu 22 Mart gününde kutlanır.
Kazaklar Mart ayına “Navrız”, 22 Mart’ta
kutlanan yılbaĢı bayramına da “ulustıñ ulı küni”
veya “navrız merekesi/meyramı” demektedirler.
SSCB döneminde bu bayramın kutlanması
yasaklanmıĢtır. Ancak 60 yıl sonra, 1986’da
Kazaklar Nevruz bayramıyla tekrar kavuĢtular. Bu
tarihten baĢlayarak Nevruzbayramı Kazakistan’da
devamlı kutlanmaktadır. Sovyet Kazakistan’ında
NevruzBayramı geri plana atılmıĢ olsa da 1991
yılından bu yana Kazak takviminde 22 Navrız (
Mart ), bayram ve resmî tatil günüdür.
Kazakistan sahasında Nevruz yaklaĢtığı
zaman, bayram hazırlıkları da baĢlar. Genel
temizlik yapılması ile Nevruz’aözel olan çevre
düzenlemeleri, Nevruz kutlamalarının
habercisidir. YerleĢim birimlerinde Nevruz
kutlamaları için ayrılan açık veya kapalı alan,
düzenlenip süslenmeye baĢlanır. Kutlamaların
yapılacağı merkeze kiyiz üyler ( keçe çadır )
kurulur ve her üyin sahibi, mensup olduğu avıl (
köy ) veya ailenin tamgasının ya da o yerleĢim
biriminin tanındığı unsurun iĢlendiği flamasını
kiyiz üyin önüne asar. Nevruz aĢında verilecek
yemeklerin yapılacağı ocaklar hazırlanır. YerleĢim
birimlerindeki yollar da dahil olmak üzere
bayraklar ve flamalarla süslenir. Flamalarda
kullanılan renkler tesadüfî değildir. Binlerce yıllık
tarihî bilgi ve tecrübe ile anlam kazanan renkler,
özellikle de birkaç temel renk bulunmaktadır.
Bunlar kırmızı, yeĢil, sarı, beyaz, mavi ve kara
renklerdir. Kara renk, derunîliğin ifadesi olup
10
ortak bilinci ve toplumda temel yapı olan aileyi
ifade eder. Kara Ģanırak, ata-baba evi
anlamındadır ki bu büyük ailede ifadesini bulur.
YeĢil, YaratılıĢ Destanından Tanrı Ülgen’in yedi
hayır iyesinden YaĢıl koruyucu ruhundan itibaren
bereketin, gençliğin, zindeliğin, yeryüzünün
canlanmasının ifadesi olmuĢtur. Ak renk, saflığın,
temizliğin sembolüdür. Kırmızı renk, eski Türk
inançlarından günümüze gelen ve hakimiyetin,
canlanmanın ifadesidir. AteĢ kültüyle de yakından
ilgili olan kırmızı renk, kızıl elma, al ruhu gibi
kavramlarda saklanmıĢtır. Sarı renk de YaratılıĢ
Destanından kaynaklanan, dünyanın merkezi
olmanın sembolüdür. YaratılıĢ Destanında Tanrı
Ülgen doğuda, yeryüzünden bir mızrak boyu
yüksekte olan altın dağda, kapılar altın sarısı olan
bir sarayda ve altın tahtında oturmaktadır. Sarı da
ortak bilinçte yaĢayarak Kazak Türkleri arasında
kullanılan bir renk olarak günümüze kadar
gelmiĢtir. Mavi renk de eski inanç sisteminde,
yaratılıĢtan itibaren ilahî bir anlam kazanmıĢ,
üremenin, çoğalmanın ifadesi olmuĢtur. Gök
Tanrı, Gök Yeleli At, Gökböri, Gök Sakallı Ata
gibi semboller, eski Türk inanç sistemindeki
kozmik düĢüncenin ifadesi olarak görülmektedir. (
Genç 1996: 41-48; KadaĢeva 1986: 95-96 )
Navrız ( Mart ) ayının 21.gününü 22.güne
bağlayan gecede saat 03: 00’ten itibaren
Nevruz’un olduğu inancıyla, o geceye Kıdır Tünü
( Hızır Gecesi ) adı verilmektedir. “Jalnız Ģala
säyle bolmas” ( Yalnız çıra ıĢık vermez )
düĢüncesiyle evin baĢ köĢesinde çift kandil
yakılır. Ġnanca göre, yeni yıl temiz eve girerse o
yıl bereketli olur. Bu yüzden evlerin temiz
olmasına özen gösterilir ve Nevruz arefesinde
evler temizlenir. “Bereke basınan bastaladı”
(Bereket baĢtan baĢlar)düsturunca, iyi ve
güzellikler ile baĢlayan bu gün, yıl boyunca öyle
devam eder. Kıdır Tününde, yılın bereketli, ak (
süt ve süt ürünleri ), bal ve tahılın bol olması için
kaplar tahıl ve pınar suyu ile doldurulur. Zira bu
gece Kut iyesi Kıdır Ata evi ziyaret edecektir (
Älimkulov 1994: 84 ).
Kazak sahasında Kıdır ile ilgili pek çok
efsane ve inanma bulunmaktadır. Daima halk
arasında gezerek insanlara yardım eden,
destekleyen, çeĢitli dıĢ etkilerden koruyan kutsal
varlık Kut iyesi Kıdır’dır. Onun sevdiği insanlar
kutsallaĢır, talihi yaver gider, Ģansı artar.
Sevmediği insanlar ise yukarıdakilerin tersine
birçok olumsuzluklar ile karĢı karĢıya kalırlar.
Kazak Türklerinin alkıĢ ve kargıĢlarında rastlanan
“Tanrı koldasın, Kıdır ondasın” , “Huday
jarılkasın, Kıdır esirkesin”, “Kıdır darısın, bak
kalasın” gibi söyleyiĢler Kıdır’ın toplum zihninde
büyük ve önemli bir yeri olduğunu iĢaret
etmektedir. Efsanelerde Kıdır’ın sadece sevdiği ve
hoĢ bulduğu insanlara görüneceğine
inanılmaktadır. Kıdır’ın görünüĢü de farklı
farklıdır. Çoğunlukla beyaz sakallı, ĢeĢen (bilge,
hikemi söz söyleyen, ak sakal) tipinde görünür.
Anadolu’daki Hıdırellez bayramı ve Hızır
inancı, Kazaklarda Nevruz’la iç içe geçmiĢ
durumdadır. 22 Mart gecesi saat 3’te Kızır ( Kıdır
) Dede’nin geldiği ve bereketin arttığı söylenerek
bu geceye Kızır gecesi adı verilmiĢtir. “Bereket
baĢtan baĢlar, yılbaĢı iyi baĢlarsa sonu da iyi olur”
, inancıyla kızır gecesi yemek kaplarının hepsine
yıl yağıĢlı olsun diye ak olan yiyecekler süt,
ayran, kımız…vs, bereket dolu olsun diye taneli
yiyecekler buğday, arpa, darı, mısır…vs ve pınar
suyu doldurulur. Bu gece köyün genç kızları
soğımın* en sona kalan parçalarını piĢirirler.
Uyku açar (kaçırır) adını verdikleri yemeği, köyün
delikanlılarına ikram ederler, köyün delikanlıları
ise bu ikrama karĢılık kızlara ayna, tarak, esans
gibi hediyeler verirler ( A.g.e., s.4; S. Kaliyev,
M.Orazayev, M.Smayılaca, Kazak Halkının Örf
ve Âdetleri, Almata, 1994)
Nevruz için özel yemekler hazırlanır. Bunun
baĢta geleni Köpköje, yaygın adıyla Navrız
Köjedir. Nazvrızköje, “Jeti Jut (Yedi Yokluk:
Kuraklık, mal kırgınlığı, yangın, veba,savaĢ, sel
baskını, zelzele ); Jeti Jok (Yedi Yok:
Ölümsüzlük, göğün direği, taĢta demir,
11
kaplumbağada dalak, kuğuda süt, atta öd, Tanrı’da
ciğer ); Jeti Jetim ( Yedi Yetim: Dinlenmeyen
söz, sahipsiz kalan bez, sahipsiz kalan yer, baĢsız
kalan el, kuğusuz kazsız göl, vatandan ayrılan il,
akransız insan ) Jeti Kat Kök ( Yedi Kat Gök:
Bunlar yedi yıldızdır. Ay, Merkür, ġolpan, GüneĢ,
Kızıl yıldız (Mars), MüĢteri (Jüpiter ), Satürn );
Jeti ġerip-Evliye ( Yedi Evliya; Mekke, Medine,
Buhara, ġam, Katım, Mısır, Kur’an ) örneklerinde
olduğu gibi eski inançlardan günümüze kadar
gelen yedi sayısının üzerine bina edilmiĢ bir
anlayıĢın yemek kültürüne yansımıĢ biçimidir.
Astrolojik ve mitik temelleri olan ve yedi çeĢit
yiyecek maddesinden yapılan Navrızköje, aynı
zamanda cömertliğin, konukseverliğin de ifadesi
olması bakımından önemli sayılmaktadır ( Köse
2001: 153 )
Yedi çeĢit, su ve tuzun ilave edilmesi ile
dokuz çeĢit yiyecekten oluĢan Navrızköje, et, süt,
kurut, buğday, darı, soğan ve havuçtan
oluĢmaktadır. Bol miktarda piĢirilen Navrızköje,
Nevruz sabahı konuklara ikram edilmek için
mutlaka hazırlanmaktadır. Navrızköjenin dıĢında
hazırlanan bir baĢka yiyecek türü ise genç kızların
hoĢlandıkları, delikanlılar için hazırladıkları soğım
etinin ( kıĢlık et ) kalanının ilk süt ( ağız sütü ) ile
piĢirilmesiyle yapılan ve uykıaĢar ( uyku açar ) adı
verilen yiyecektir. Nevruz günü kızların sevdikleri
erkeklere ikram ettikleri yiyeceğin karĢılığında
genç erkekler de armağanlar hazırlarlar. Ayna,
tarak, koku gibi nesnelerden meydana gelen bu
armağanlara, selt etkizer ( heyecanlandıran,
ürperten) veya dir etkizer ( titreten ) adı
verilmektedir ( Älimkulov 1994: 85 )
Nevruz bayramı baĢlamadan önce “navrız
ĢeĢek” ( Nevruz çiçeği, kardelen ) çiçeğini kendi
elleriyle yetiĢtirirler ve bayram sırasında birbirine
hediye ederler. Bayram günü, pencerelerdeki
perdeler çekilir, evin içine “üt kirsin” ( ġubat
girsin ) dileği dilenir. Kazaklar, bu bayram
gününde perdesi çekilmiĢ pencerelerden ve
kapıdan içeriye güneĢ ıĢığı düĢerse, “üt kirdi, üyge
kut kirdi” ( ġubat, bahar girdi, eve kut girdi )
diyerek eve üt’le birlikte kutun da girdiğine
inanırlar. Ayrıca bu bayram gününde sofraya
sütten yapılmıĢ yiyecek ve içecekler konur. “Ak”
(süt) bolluğun ve bereketin sembolüdür.
Üstümüzdeki yılın hayvanlar takvimine göre yılan
yılı olması sebebiyle, camdan yapılmıĢ bir kaba
dolduran “ak” ( süt ) konur. Bu davranıĢın
kaynağı, halk arasında yaygın olan bir inanıĢa
dayanır: Yılan “ak sütü” sever. Sofradaki “ak
süt”ün tadına bakan yılan insanlara dokunmaz;
onlara iyi dilekler diler.
Nevruz bayramı her ailede kutlanır.
Konuklar davet edilir. Sokak ve caddelerde “kiyiz
üyler” (otağ, keçe çadır) dikilir. “Altıbakan”
(salıncak) kurulup, genç kızlarla yiğitler
“altıbakan”da sallanır, eğlenirler. At yarıĢı ve ve
“kökpar” oyunuyla birlikte güreĢ ve atıĢmalar
düzenlenir. Jır (destan, manzume ) okunur, Ģarkı
söylenir ve küyler çalınır. Bu bayram gününde
doğmuĢ bebeklere “Navrızbay”, “NavĢa” ve
“”Navrızgül” isimleri verilir.
Nevruz kutlamaları, dinî bir bayram
niteliği de kazandığı için Kazak Türkleri
tarafından çok önemsenmektedir. Bundan dolayı,
herkes birbiriyle bayramlaĢır. BayramlaĢmalarda
karĢılıklı bata (dua ) verirler. Körisüv (görüĢme,
ziyaret, selamlaĢma) geleneği oldukça önemlidir.
Nevruz sabahı, yaĢça küçük olanlar büyüklerin
bayramını kutlamak için onların yanına giderler.
Göğüs göğüse kucaklaĢıp tokalaĢırlar. Ömir
tiregim-tösim, tirĢilik közim-eki kolım aman sav
bolsın (Ömrümün direği göğsüm ve hayat hayat
kaynağım iki elim sağ olsun) sözleriyle yapılan bu
selamlaĢmada, ziyarete giden kiĢi; Navrız kuttı
12
bolsın,jasınız kuttı bolsın (Nevruz kutlu olsun,
yaĢınız kutlu olsun) bir jaska Ģıguvıñızben (Yeni
bir yaĢa basmanız kutlu olsun), ulıs ak bolsın
(Nevruz bolluk ve bereket getirsin) gibi bata
(dua)verilir. Zira, ulusun ulu gününde, ulıs küni
kazan tolsa, ak mol bolar; ulı kiĢiden bata alsa, jolı
(ak) bolar (ulus günü kazan dolsa bolluk olur, ulu
kiĢiden dua almanın yolu açık olur).
Nevruz batası:
Jasıñkuttı bolsın/YaĢın kutlu olsun
Ömir jasıñ uzak bolsın/Ömrün uzun olsun
Ulus baktı bolsın/Ulus bahtlı olsun
Tört tülik aktı bolsın/Dört çeĢit mal ( koyun, at,
sığır, deve )bol olsun
Ulıs bereke bersin/Nevruz bereket versin
Lele-jala çerge ensin/Lale, sümbül açsın
Ulıstıñ ulı küni kuttı bolsın/Ulusun ulu günü (
Nevruz ) kutlu olsun
Navrızıñız kuttı bolsın/Nevruzunuz kutlu olsun
Kızır koldasın/Hızır kollasın
Teñir jalğasın/Tanrı korusun!
Bu dualar karĢılıklı söylendiği gibi, yazılarak ev,
yol güzergahları ve kiyiz üylere de asılır.
Dastarhanın mol bolsın, obırayın zor bolsın!
(Sofran açık olsun. ġöhretin yayılsın), Ulıstın ulı
küni kuttı bolsın (Ulusun ulu günü kutlu olsun),
Navrız kuttı bolsın ( Nevruz kutlu olsun ), Tört
tülik mal aktı bolsın ( Dört çeĢit mal bol olsun ),
Kirsin devlet/ Ģıksın beynet gibi bata sözler (
dualar ) bunlardan bazılarıdır. Bunlardan baĢka,
Kazak Türklerinde hayata dair prensiplerini
belirleyen esaslardan bazıları da süslü yazılarla
kiyiz üylere asılmaktadır. Her kiyiz üyde mutlaka
zengin sofralar kurulmaktadır. Sofralar, bir
yandan Nevruz kutlamaları için hazırlanırken, bir
yandan da Nevruz’un dinî bir bayram olarak
algılanmasından dolayı okutulan mevlid (Çay
1993: 75 ) için kurulmaktadır. Dastarhan ( sofra )
kiyiz üyin ortasından gün boyu kalkmaz.
Dastarhana oturmanın kendine mahsus kuralları
bulunmaktadır. Herkesin oturacağı yer bellidir. En
baĢa (tör) tör ağa oturur ki, tör ağa, toplumun ileri
geleni, aksakalı veya kıymet verilen bir konuktur.
Sohbet anında sohbetin, yemek anında ise
yemeğin idaresi tör ağadadır. Yemekte, ilk ilkram
tör ağaya yapılır. Kesilen etlik/ kurbanlık
hayvanın baĢı ona ikram edilir. Ġlk önce kendisi
bir parça yiyen tör ağa, baĢın muhtelif yerlerinde
birer parça keserek sofradakilere ikram eder. BaĢ
etinden ekilen her bir parçanın özel anlamı
bulunmaktadır. Tör ağa, parçaları dağıtırken,
dilden bir parça verdiği kiĢiye, ulusun dili ol;
kulak verdiği kiĢiye, ulusun kulağı ol; göz verdiği
kiĢiye ulusun gözü ol gibi temenni sözleriyle, her
parçanın anlamını açıklar. Navrızköje içilip yemek
bittikten sonra sofra sahibine bata verilir;
Teñnir bahıttı as bersin/Tanrı bahtlı aĢ versin
Ulıstın ulı küninde,/Ulusun ulu günüde,
Ulın onğa konsun,/Oğlun sağda otursun
Kızın kırğa bolsın,/Kızın kırk olsun,
Kırvan malın öriske tolsın,/Malların çok olsun,
13
Dävletindi asırsın,/Zenginliğin artıversin,
DüĢmanın basılsın,/DüĢmanın yol olsun,
Menin bergen bul batam,/Sana verdiğim bu dua,
Ulıs künge saktap jürgen bolsın./Ulus günü
hürmetine geçsin.
(Çınar 2000: 452 )
Nevruz kutlamalarının kaynağı ne olursa
olsun, amacı toplumda huzurun sağlanmasıdır.
Bundan dolayı Nevruz Bayramında birbirleriyle
kavgalı olan kiĢiler mutlaka barıĢmalıdırlar.
Nevruzda barıĢık olanlar, o yılı barıĢık geçirirler.
Ulusun ulu gününde, varlıklı olanlar yoksullara
yardım ederler. Yardımların yapılıĢının çeĢitli,
yolları bulunmaktadır. Kimileri nakit para yardımı
yaparken, kimileri giyecek-yiyecek yardımı;
kimileri bir kiĢiyi veya bir aileyi himayesine alır.
Özellikle bayramın kutlandığı anda kesilen
kurbanlıkların deri ve iç organları, kurban sahibi
tarafından yoksullara dağıtılır ve onlar daha sonra
bayram kutlamalarına katılarak konuklar için
hazırlanan ikramlardan da paylarını alırlar.
Nevruz kutlamalarının yapıldığı meydanda
kurulan kiyiz üylerde ( keçe çadır ) kopuz,
dombra, Ģan kopuz gibi geleneksel çalgılar
bulunmaktadır. Hemen hemen her çadırın önünde,
ellerinde tuz ve ekmek bulunan genç erkek ve
kızlar, dombıraları ve geleneksel kıyafetlerle
konuklarını karĢılarlar. Kız ve erkek akınlar, baĢta
Nevruz olmak üzere çeĢitli konularda ölenler
(Ģarkı/türkü) söylerler.
Günümüzde bağımsız Kazakistan’da Nevruz
Bayramı, her yıl millî ruhla, çok özel bir
heyecanla ve geniĢ bir çerçevede kutlanmaktadır.
Yıldan yıla bu bayram yeni anlamlar, yeni
değerler kazanarak zenginleĢmekte ve
geliĢmektedir. Nevruz bayramında bütün
Ģehirlerde törenler, Ģölenler ve baĢka kutlama
faaliyetleri de gerçekleĢtirilmektedir. Konser
salonlarında veya açık havada kurulmuĢ
sahnelerde konserler veriliyor ve atıĢmalar
düzenleniyor. Bunlarla birlikte çeĢitli spor
faaliyetlerine de yer verilmektedir.
Nevruz kutlamalarında, akınlar karĢılıklı
ölenler söylerken, aytısger akınlar yaz ile kıĢı, ölü
ile diriyi, soğuk ile sıcağı, iyi ile kötüyü sembolize
eden; ölü-diri aytısı, soğuk-sıcak aytısı, kıĢ-yaz
aytısı adlarıyla dombralarının eĢliğinde zıtlıkların
yarıĢtığı Ģiirler söylerler. KarĢılıklı ölenlerin
söylendiği eğlencelere, katılım oldukça fazla olur.
Özellikle geleneğin yaĢatılması bakımından bu tür
faaliyetler, halk nezdinde de kabul görmektedir.
HanĢa:/Han kızı:
Ulı toyda, ädemi ädemi/Ulu toyda güzel güzel,
Ännen ĢaĢu, Ģakayık,/ġarkıdan saçı saçalım.
Al, balalar kadeli/Haydi çocuklar geleneğimiz,
Navrız jırğa basayık !/Nevruz Ģarkısını söyleyelim
!
BirinĢi Bala:/Birinci çocuk :
Hanğırıp bar tirĢilik,/Yenilenip bütün tabiat,
Türlendi de dala, kır,/Renklendi bozkır, kır,
Dünyeni jırĢı ğıp,/Dünyayı Ģarkıcı, türkücü yapıp,
Keldi ölkeme jana jıl !/Geldi ülkeme yeni yıl !
ĠkinĢi Bala :/Ġkinci çocuk :
Ekey bolıp bir malı,/Ġki olup bir malı,
Adamdar jur mäz bolıp,/Ġnsanlar dolaĢıyor
sevinçli,
Küyge toldı kır mañı,/Ezgiyle doldu tepenin
çevresi
Özen-kölge käz konıp !/Dereye göle kaz konup !
ÜĢinĢi Bala :/Üçüncü çocuk:
Asır salıp Ģuvakta/Zıplayıp güneĢ ıĢığı altında,
Kozı-laktar oynaydı,/Kuzular oğlaklar oynar,
Sıldır kağıp bulak ta/ġırıl Ģırıl akıp pınar da,
Navrız toyın toylaydı !/Nevruz toyunu kutlar !
TörtinĢi Bala :/Dördüncü çocuk :
Atam sözin mendi etip,/Dedem sözünü anlamlı
kılıp,
Tuyip oyın payımdı,/Sonuçlandırıp düĢüncesini
derin anlamlı,
Ükiletip, sändetip/Nazarlık takıp, süsleyip,
Erttetip jur tayımdı./Eyerletiyor tayımı.
BesinĢi Bala :/beĢinci çocuk :
SüyinĢiler Ģabayın,/ Müjde isteyip koĢayım,
Kanat kaksın bala jır,/Kanat çırpsın çocuk
Ģarkıları,
Kuttı bolsın agayın,/ Kutlu olsun kardeĢler,
Ulıs küni jaña jıl!/Ulus günü, yeni yıl !
( Estenov 1998: 27-28 )
14
Nevruzda Söylenen ġiir:
Qıs ötip, qar ketip,/KıĢ geçip, kar gidip,
ġıraylı jaz jetip,/Aydınlık yaz gelip,
ġaruanı kenelgen/Ġçin rahatlayıp,
Meyramı ejelden/Bayram olan ezelden,
Quttı bolsın, bul Navrız!/Kutlu olsun bu Nevruz!
( Devlet Naskalı : 1999: 49 )
Oyun tekerlemesi :
Tındañızdar, tındañızdar!/Dinleyiniz dinleyiniz
Toy dabılın kağıp turğan,/ Toy davulunu çalıp
duran,
Mina biz ben,/ Buradayız iĢte biz,
Estimegen, estinder,/ Dinlemeyenler dinlesin!
Navrız toyı bastaladı,/Nevruz toyu baĢladı,
Bul orında turmanlar./Buralarda durmayınız .
( Çınar 2000: 452 )
Kıdır Ata ile ilgili ölen:
Samalık samalık/Samalık samalık,
Kök kus közin astı ma?/Gök kuĢ gözünü açtı mı ?
Ayağın jerge bastı ma?/Ayağını yere bastı mı ?
Samalık samalık/Samalık samalık
Kap tavının kök kusu/Kaf Dağı’nın gök kuĢu
Çigirdi me, kördin be?/Uçtu mu acep, gördün mü
?
Samalık samalık/Samalık samalık
Jana jıl jarılka,/Yeni yıl ortaya çık
Eski jıl esirke./Eski yıl gidiver
( Çınar 2000: 451 )
KAYNAKÇA
A.g.e., s.4; S.Kaliyev, M.Orazayev, M.Smayılaca,
Kazak Halklarının Örf ve Adetleri, Almaata,1994
Álimkulov, B- Abdirahmanov, E., Küvey Keltır,
Kız Uzat Toyındı Kıl, Almatı 1994
Çay, Abdulhalûk, Türk Ergenekon bayramı
Nevruz, TKAE Yay., Ankara 1993
Çetin, Ġsmet, Çetin, AyĢe Yücel, Türk Dünyasında
Nevruz Ansiklopedisi, Kazakistan’da Nevruz,
Ankara, 2004
Çınar, Ali Abbas, “ Kazak Türklerinde Nevruz” ,
Türk Dünyasında Nevruz Üçüncü Uluslar Arası
Bilgi ġöleni, AKM Yay., Ankara 2000, s.447-455
Estenov, Arasanbay, Navrız Toyı, Almatı 1998
Genç, ReĢat, “ Türk DüĢüncesi, DavranıĢı ve
Hayatında Renkler ve Sarı, Kırmızı, YeĢil” , Türk
Dünyasında Nevruz Ġkinci Bilgi ġöleni, AKM
Yay., Ankara 1996, s.41-48
Ğabdulın, Melik, Kazak Halkının Avız Ádebiyeti,
Almatı 1996
Ġbrayev, ġakir, “ Kazak Folklorunda Nevruz” ,
Türk Dünyasında Nevruz Ġkinci Bilgi ġöleni,
AKM Yay., Ankara 1996, s.189-198
Ġbrayev, ġakir, “Nevruz Bayramının Kazak
Türklerinde Kutlanması Ve Onun Eski Türk
Felsefesiyle Bağlantısı” , Tür Dünyasında Nevruz
Uluslar Arası Sempozyumu Bildirileri, AKM
Yay., Ankara 2000
Ġbrayev, ġakir, Nevruz ve Renkler, Kazak
Folklorunda Nevruz, Ankara, 1996
KadaĢeva, karlıgaĢ “ Kazakistan’da Nevruz
Bayramı” , Türk Dünyasında Nevruz Dördüncü
Uluslar Arası Bilgi ġöleni, AKM Yay., Ankara
2001, s.101-105
KadaĢeva, KarlıgaĢ, “ Kazak Medeniyetinde
Semboller” , Türk Dünyasında Nevruz Ġkinci Bilgi
ġöleni AKM Yay., Ankara 1996, s. 95-97
KadaĢeva, KarlıgaĢ, Türk Dünyasında Nevruz
Dördüncü Uluslarası Bilgi ġöleni, Kazakistan’da
Nevruz Bayramı, Sivas, 2001
Köse, Nerin, Kazaklar’ın Gelenek-Görenekleri ile
Ġnanç ve Pratikleri, Ankara 2001
Mincanulı, Nığmet, Kazaktıñ Miftik Añızdarı,
Urumçi 1996
Rustemov, Muhammedcan, Gelenegi Koruyabil,
Çimkent 1993.
Turan, Ahsen, Türkili Nevruz Özel Sayısı,
Kazakların Millî Bayramı Nevruz
Türk Dünyası Nevruz ġiirleri Antolojisi, 2004
15
KIRGIZLARDA NEVRUZ
Muhammet Emin ÇEVĠK
Milletleri meydana getiren temel
unsurlardan biri kültürdür. Kültür bir toplumun
maddi ve manevi değerlerinin bütünüdür. Dil,
inanç sistemi, örf ve âdetler, edebiyat ve sanat
kültür unsurları olarak kabul edilir. Bu kültür
unsurları bölge bölge az da olsa farklılık gösterir.
Bu farklılıklar kültürlerde zenginliği ortaya
çıkarmaktadır. Nevruz (Ergenekon) Bayramında
bu zenginliği çok rahat bir Ģekilde görebiliriz.
Doğu Türkistan’dan Sibirya’ya, Sibirya’dan
Türkistan’a, Türkistan’dan Kafkaslar’a,
Kafkaslar’dan Anadolu’ya, Anadolu’dan
Balkanlar’a kadar kısacası Türk milletinin
yaĢadığı bütün coğrafyalarda kutlanmasına
rağmen hepsinde ufak tefek değiĢiklikler göze
çarpmaktadır. Bu da bize Türk kültürünün
zenginliğini göstermektedir.
Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi ÇağdaĢ Türk
Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü 2. Sınıf Öğrencisi.
Kırgızlarda beĢ tane millî bayram
bulunmaktadır. Bu bayramlar Türkiye Türklerinde
olduğu gibi dinî, mahallî ve millî olarak
ayrılmamaktadır. Hepsine birden millî bayram
denmektedir. Bu bayramlar; Nooruz”Nevruz”
Çeçkor“Güz Bayramı” ÜlüĢ“Yayla Bayramı”
Orozo Ayt“Ramazan Bayramı” ve Kurman
Ayt“Kurban Bayramı”dır. Ġlk üç bayram Kırgızlar
arasında Müslüman olmadan önceki devirlerde de
kutlanılmıĢtır. Fakat bu bayramlar arasında en
coĢkulu, bütün halkın ve devlet erkânının katıldığı
bir bayram vardır ki bu da Nevruzdur. Nevruz’un
ortaya çıkıĢı ile ilgili Kırgız Türkleri arasında
rivayetler vardır. Bu rivayetlerden birisi Ģu
Ģekildedir: “Ġshak babamızın oğlu Türk babamız
büyüdüğünde Calalayın isimli birisinin Nevruz
adındaki kızıyla evlenmiĢ. Bu ikisinin düğünü Çıñ
Kuran ayında, yer yeĢillenmeye baĢladığı zaman
olmuĢtur. Bu gün 24 Mart’a denk gelmektedir.
Bundan dolayı kutsal gün, Türk babamızla Nevruz
annemizin miras bıraktığı bu toy, doğudaki
Müslüman halkın da büyük bayramı olarak
kutlanmaktadır. Bu bayram, annemiz
Nurnevruz’un adına, hatırasına Nevruz olarak
adlandırılmaktadır”(Karatayev 1995:230-231).
Nevruz, bütün doğu toplumlarında, baharın
baĢlangıcı, yeni bir hayata baĢlama olarak görülse
de aynı zamanda Kırgızlar için Nevruz, hayat
bulan bir baharın, emeğin, iyi dileklerin, birlik ve
16
beraberliğin, hayırseverliğin, cömertliğin, bol ve
bereketli bir sofranın sembolüdür.
Nevruz, diğer boylarda olduğu gibi Kırgız
kültüründe de yeni yılın baĢlangıcı olarak kabul
edilir. Yüzlerce yıldır var olan bu inanç ve
kutlamanın ne zamandan beri var olduğuna dair
elimizde bir belge olmamasına rağmen Çin’deki
Tan Ġmparatorluğu zamanında yazılmıĢ bir kitapta
yer alan “Kırgızdardın cıl esebinde cıl bası
Nooruz (Kırgızların yıl hesabında yılbaĢı
Nevruz)” ifadesinden bu geleneğin 581-618
yıllarında Çin kaynaklarında geçtiğini ve
Nevruzun bu dönemden itibaren kutlanıldığını
biliyoruz. Bir kültürün sahiplenilmesi için millet
tarafından en az bir asır boyunca coĢkulu bir
Ģekilde kutlanılması ve belli bir ritüellerinin
ortaya çıkması gerekmektedir. Bundan dolayı biz
bu tarihi bir veya iki asır daha geri çekebiliriz.
Kırgız Türkleri Nevruz kutlamalarına en az
bir hafta önceden ön hazırlık ile baĢlarlar. Genci
yaĢlısı bu bayrama oldukça önem verir. Yeni
kıyafetler alınır, boz üyler tamir edilir, kötü
görünen ağaçlar budanarak daha estetik bir hale
getirilir ve en güzel yemekler bu güne saklanır.
Tabi bunlar yapılırken halk ozanları da Nevruz’a
özel Ģiirler söylerler.
Nevruz için Kırgızlarda çok önemli iki
yemek vardır. Bu yemekler “sümölök” ve
“köcö”dür. Bunların yanında beĢ tane daha yemek
yapılır fakat en çok önem verileni bu iki yemektir.
Sümölöğün ne Ģekilde ortaya çıktığıyla ilgili
Kırgız Türkleri arasında bir rivayet vardır. Bu
rivayette Ģunlar anlatılmaktadır: Çok eskiden halk,
yazın birinci Çıñ Kuran“Mart” ayında büyük bir
açlıkla karĢı karĢıya kalır. Birçok insan ölür,
hayvan sürüleri de telef olur. Herkes elinde kalan
son yiyecek kırıntılarını bir araya getirip bir
yemek yapmaya karar verirler. Kimi bir tutam un,
kimi birkaç tane buğday, kimi bir kaĢık yağ,
kimisi de birkaç erik kurusu vb. getirip büyük bir
kazana malzemeleri doldururlar. Malzemelerin
üstüne bolca su konup, ateĢ yakılır. Bu sırada
kazanın baĢına dokuz çocuğu ile dul bir kadın
gelir. Ağlamaklı bir Ģekilde, kendisinin kazana
koyacak bir yiyeceğinin olmadığını söyler ve
dokuz yuvarlak taĢı iyice temizleyip kazana atar.
17
Çocuklarını bu Ģekilde avutmak istediğini söyler.
Ardından da “Bismillahirrahmanirrahim, bizleri
yaratan Allah, halkıma tokluk ve refah getir”
diyerek yakarıĢ yaparlar. Kazanın kaynamaya
baĢladığı sırada açlıktan ve ağlamaktan yorulan
çocuklar uykuya dalmıĢlardır. Bir müddet sonra
kazandaki güzel yemeklerin kokusu etrafa yayılır
ve halk bu duruma oldukça fazla sevinir. Kazanda
tatlı ve doyurucu bir yemek ortaya çıkar. Yemek
soğuyup dinlendikten sonra dul kadın iĢaret
parmağı ile yemeği on ikiye böler. Halkı açlıktan
kırılmaktan kurtaran, içindeki taĢların mucizevî
Ģekilde yemeğe dönüĢen bu yemeğe “el sümölök”
adı verilir. Yemeğin ilk yapıldığı yaz büyük bir
bolluk ve bereket meydana gelir. Kırgız Türkleri,
bu günü ve bu yemeği mübarek bilip, açlık
afetinden kurtulmak için her yıl sümölök yapmaya
baĢlamıĢlardır. Böylece sümölök, yeni yılın kutsal
yemeği haline gelmiĢtir.
Bu efsane dilden dile kuĢaktan kuĢağa
aktarılarak, asırları aĢarak günümüze kadar
gelmiĢtir. Günümüzde Kırgız Türkleri sümölöğü
Ģu aĢamadan geçirirler. Sümölök yemeği için
günümüzde hazırlıklar on ile on beĢ gün önceden
baĢlar. En baĢta 250 veya 350 gr. buğday iyice
temizlenir, yıkanır ve bir kabın içine konur. Bu
kaba su koyarak buğdayın bir gün suda beklemesi
sağlanır. Ertesi gün buğday tekrar temizlenir.
Temizlendikten sonra sofra bezinin üstüne
buğdaylar iyice yayılır ve üstüne de bir örtü atılır.
Kurumaması için arada sırada üzerine su serpilir
ve oda sıcaklığında muhafaza edilir. Buğday
filizleri üç-dört santim büyüklüğe ulaĢınca havana
alınır ve un yapılır. Hazırlanan un bir kaba
alındıktan sonra üstüne su eklenir. Nevruz’un ilk
gecesi, etrafta itibar gören büyükleri sümölök
yapılan eve davet edilir. Onlarda ellerinde bulunan
malzemeleri erik, kuru üzüm vb. alıp gelirler.
Getirilen yiyeceklerde önemli bir ritüel havasında
dikkatli bir Ģekilde havanda dövülür ve sıra ateĢin
yakılmasına gelir. Nevruz’un ilk sabahında
yakılan ateĢ ertesi günü yakıldığı saate kadar
harlanır ve sönmesine izin verilmez. Kazana yağ
ve tokoç“mayalı hamurdan yapılır aynı zamanda
kazanda piĢirilen kalın ekmek türü” konur. Bu
iĢlemler yapılırken aksakallı büyükler Kuran
okumaya baĢlarlar. Kazana dul kadının koyduğu
gibi yuvarlak taĢlar iyice temizlendikten sonra
ilave edilir. Sümölök iyice koyulaĢıncaya kadar
piĢirilir. Kazanın kapağı açılmadan önce bölgenin
önemli dedeleri ve nineleri Allah’a Ģükretmek için
18
ve milletin iyiliği için yakarıĢ ederler ve kazanın
kapağını yakarıĢın ardından dikkatlice açılır.
Yemek tabaklara veya kaplara bölünür azıcık
soğumasını bekledikten sonra ise misafirlere
sunulur. Yemek yendikten sonra oyunlar ve
türkülere genci yaĢlısı katılım gösterir. Bu
ziyafetten sonra ise hep birlikte Ģu sözler dökülür
ağızlardan:
Sümölök bugün kaynatıp/ Bugün sümölök
kaynatarak
BeĢene terim sürtömün/ Alın terimi siliyorum
Iymanı bugün kütömün/ Ġmanımız bugün artıyor
Baktıbız bugün açılsın/ Bahtımız bugün açılsın
Irızkı-keĢik çaçılsın/ Rızkımız talihimiz saçılsın.
Kırgızların Nevruz gününe özel yaptıkları bir
diğer yemek ise Köcö veya Çon Köcö diye
adlandırılır. Bu yemek de yine buğdaydan yapılır.
Diğer bir özelliği ise yedi ailenin birleĢmesiyle
yapılmakta ve bu yedi ailenin kıĢtan arta kalan
yiyecekleri de köcö’nün yapımında kullanmasıdır.
Kırgız Türklerinde Nevruz ile ilgili
yemekten baĢka ritüellere bakmak gerekirse
tütsüleme olayı oldukça önemli ve yaygındır.
Kırgız Türkleri arasında ayin esnasında yapılan
ardıç ağacı ile alastoo“alazlamaları, tütsülemeleri”
yapılır. Belli ağaçların koruyucu ve arındırıcı
niteliğine inanılır. Bu inanç bize ağaç kültünden
mirastır. Alazlama esnasında ağaç kültü ile ateĢ
kültü bir arada görülür. Tütsüleme sırasında:
Alas, alas/ Halas halas
Ar baleeden kalas/ Her beladan uzak
Eski cıl ketti/ Eski yıl gitti
Cañı cıl keldi/ Yeni yıl geldi
Alas alas/ Halas halas
Aydan aman/ Aylardan sağlıklı
Cıldan esen/ Yıllardan esen
CakĢılıktı Teñir berer/ Ġyiliği Tanrı verir
Carık kündü kenen berer/ Aydınlık günü bolca
verir
Oroobuz dañga tolsun/ Anbarımız buğday dolsun
Oozubuz nanga tolsun/ Ağzımız ekmekle dolsun
Alas alas/ Halas halas
bu sözler hep bir ağızdan coĢkulu bir Ģekilde
söylenir. Bu ritüele alastoo adı verilir. Kırgızlarda
günümüzde de ardıç ağacı kutsal ağaç olarak
yerini korumakta ve Kırgızların yeni eve
taĢınmadan önce ve salgın hastalıklar sırasında
ardıçla tütsü yapmaları, özellikle onu yeni doğmuĢ
bebeğin beĢiği için malzeme olarak seçmeleri de
19
ardıç ağacının kutsal
niteliğindenkaynaklanmaktadır. Ayrıca tek bitmiĢ
ardıçağacına mazar“kutsal yer”denilir ve özel
amaçlı
ziyaretler gerçekleĢtirilir. Bez parçaları bağlanır
ve dilek tutulur. Ağaçlara bez parçası bağlayarak
dilek tutma geleneği bizim ilk inancımız olan Gök
Tanrı inancından kalan bir mirastır. Ağaçlara bez
parçaları bağlayarak dilek tutmaları ve çocuğu
olmayan kadınların tek biten ardıç ağacının
altından geçmeleri Kırgız Türklerinde olduğu gibi
Anadolu Türklerinde de oldukça yaygındır.
Nevruz’un yenilenme, arınma özelliği
kendini ateĢle ifade etmesine sebep olmuĢtur. Bu
da bize ateĢ kültünü iĢaret etmektedir. AteĢ kültü
Nevruz kutlamalarında karĢımıza Ģu Ģekilde
çıkmaktadır. Büyük meydanlarda ulu ateĢler
yakılır ve küçük-büyük, kadın-erkek demeden
ateĢten atlanılır. Kırgız Türklerinin ateĢten
atlarken söylenen:
Senin kızıl nurun bana gelsin
Benim kötü hastalığım sana geçsin
yakarıĢları, insanların ateĢin yok edici gücüne de
inandıklarını gösterir. Dünyanın yenilendiği ve
yeni yılın bu ilk gününde, kendilerini fiziki ve ruhi
yönden arındırmak için ateĢe baĢvururlar. Aynı
zamanda yeni yıla canda ve gönülde arınmıĢ
olarak girme isteklerini yerine getirmiĢ
olduklarına inanırlar.
Kırgız Türkleri Nevruz gününde, Balban
KüröĢ, Er OodarıĢ, Köz Tanmay, Tokuz Korgool,
Arkan TartıĢmay, Cöö CabıĢ ve Corgo adlı
oyunları oynar. BaĢka oyunlar da vardır fakat bu
yedi oyun en çok sevilen ve ilgi gören oyunlardır.
Balban KüröĢ“Pehlivan GüreĢleri”, belden
üst kısmı çıplak olarak, bele bağlanan kemerden
tutmak suretiyle ve gruplar halinde yapılan güreĢe
denir.
Er OodarıĢ“At Üstünde Yapılan GüreĢ”,
Kazak ve Kırgız Türkleri arasında yaygın bir
20
Ģekilde oynanır. Belden üstü çıplak olan gençler,
güreĢin baĢlamasıyla birlikte birbirlerinin attan
düĢürmeye çalıĢırlar. Oyun 10- 15 dakika sürer.
Bu süre zarfı içerisinde kazanan olmaz ise
güreĢenlerin yerine yenileri geçer. Birinin attan
düĢmesiyle oyun son bulur ve atta kalabilen vaat
edilen ödülü almaya hak kazanır.
Köz Tanmay “Kör Ebe”, Türk dünyasının
hemen hemen her yerinde oynanan bir oyundur.
Önce sayıĢma yapılır ve ebe belirlenir. Seçilen
kiĢinin gözleri bağlanır ve diğer kiĢileri
yakalaması esasına dayanan bir oyundur.
Tokuz Korgool, satranç, dama ve dokuz
taĢ vb. gibi oynanan bir tür oyun çeĢididir.
Arkan TartıĢmay“Ġp Çekmece” oynayan
kiĢilerin kollarının güçlü olması gereken bir
oyundur. Oyuncular iki grubu ayrılır ve ellerine ip
verilir. Ġp çekilerek rakibin çizgiyi geçmesini
amaç edinen bir oyundur. Çizgiyi geçen takım
yenilmiĢ kabul edilir.
Cöö CabıĢ“Yaya SavaĢ”, bir çeĢit savaĢ
oyunudur. Yaya ve mızrakla oynanır. Oyunda
büyük çaplı yaralanma olmaz.
Corgo“At YarıĢı”, Köz Tanmay da olduğu
gibi bu oyun da hemen hemen bütün Türk
dünyasında karĢımıza baĢka isimlerle çıkar.
Kunan olarak adlandırılan üç yaĢını geçmemiĢ
tayların yürüyüĢ yarıĢmasıdır.
Oyunlara, yemeklere ve günlük hayatın
bazı bölümlerine etki eden Nevruz’un edebiyatı
etkilememesi düĢünülemez. Buna bir örnek olarak
Kırgız edebiyatında, Nevruz ile ilgili:
Keldi Nooruz-cañı cıl/ Geldi Nevruz- Yeni Yıl
Keremetin taanı, bil,/ Kerametini tanı, bil,
Babalardın cañı bul/ Ecdadın canı bu
Bardık körkü, Ģanı bul/ Varlığın güzelliği, Ģanı bu.
Kün men tün teñ bügün/ Gündüz ile gece denk
bugün
Külkü kütöt el bügün/ Güler, eğlenir halk bugün
Tamırınan kan dürgüp/ Damarından kan yürüyüp
Tamılcıyt ay, cer bügün./ Renklenir ay, yer bugün.
Kıdır Ata bata ber/ Hızır Baba dua et
Kırman tolup aĢa ber/ Harmanlar dolusu ver
21
Umay-ene bata ber/ Umay-Ana dua et
Uuç uzarıp aĢa ber/ Avuç dolusu ver
Kadır tündü süröp öt,/ Kadir gecesini sürüp geç,
Kabagıñdan kün öböt/ Gözkapağından güneĢ öper
Attap barsak aylına/ Gitsek köyüne
Suna körgön sümölök./ Sunar sümölök.
Alas, alas, alas/ Halas, halas, halas
Ar baleeden kalas/ Her beladan uzak
Can bütgöndün baardıgı/ YaratılmıĢ canların hepsi
CakĢılıkka canaĢ./ Ġyilikle yanaĢ.
(Nadirova 2002:117)
Ģiirler bulunmaktadır.
Kırgız Türkleri Sovyet rejimine girene
kadar Nevruz’u ellerinden geldiğince iyi bir
Ģekilde kutlamıĢlar ve heyecanı canlı tutmuĢlardır.
Sovyet rejimi idaresine girildikten sonra ise bu
bayram kısa bir süre sonra kutlanması
yasaklanmıĢtır. Rejimin bu bayramı
kaldırmasındaki sebep ise toplumdaki birlik ve
beraberliği pekiĢtirmesidir. Bu tip beraberlikler
Kırgız Türklerinin gelenek ve görenekleri
yaĢatmasına sebep olmaktadır. Fakat Nevruz
yasaklansa bile Kırgız Türklerine aĢırı bir etki
etmemiĢtir. Çünkü günümüz Kırgız topraklarının
büyük bir çoğunluğu dağlık bölgedir. Dağlık
bölge olduğundan dolayı ĢehirleĢme çok fazla
yaygınlaĢamamıĢtır. ġehirleĢmenin yaygın
olmayıĢı ise rejimin her yere istediği gibi anında
müdahale etmesini kısıtlamıĢtır. Bu açıklıktan
yararlanan Kırgız Türkleri Nevruz’u özgürce
kutlayamasalar da dağlarda küçük gruplar halinde
bu geleneği yaĢatmıĢlardır. Sovyet rejiminden
Kırgızistan Cumhuriyetine kadar olan sürede
Nevruz yasaklansa da devletlerini eline alan
Kırgız Türklerinin neredeyse ilk iĢi Nevruz’u
resmi tatil ve millî bayram olarak kabul etmeleri
olmuĢtur. 1 ġubat 1991 yılından itibaren yılın 21
Mart’a rastlayan günde Nevruz
canlandırılmaktadır.
Nooruz kuttu bolsun!
KAYNAKÇA
Karatayev, Olcabay, Kırgız Tarihi ve Nevruz,
Türk Kültüründe Nevruz Uluslar Arası Bilgi
ġöleni Bildirileri,(20-22 Mart 1995, Ankara),
Ankara 1995.Nadirova, Anarhan, Nevruz
Mayramında Aytılgan Tilekter, Türk Kültüründe
V. Uluslar Arası Bilgi ġöleni Bildirileri, (15-16
Mart 2002, Diyarbakır), Ankara 2002.
Oğuz, Öcal, Kırgızların Kutladığı Bayramlar ve
Nevruz Pratikleri, Nevruz ve Renkler, Ankara
1996
Çay, Abdulhaluk, Ergenekon Destanı ve Nevruz
Bayramı 4.Baskı, Ankara 1991.
Türk Dünyası Nevruz Ansiklopedisi, Ankara
2004
Arslan, Ensar, Nevruz Geleneği
Kutlu, Sönmez, Kırgız Türklerinde Nevruz
Kutlamaları
Kaya, Doğan, Nevruz Geleneği ve Kırgızlarda
Nevruz
Çetin, Emrah, Türk Dünyasında Ortak Kültür
Mirası: Nevruz
22
ÖZBEKĠSTAN'DA NEVRUZ BAYRAMI
Fatih ERTÜRK
Nevruz Bayramı, Türk milletinin yüzyılları
aĢmıĢ en eski bayramlarından biridir. Nevruz,
kelime anlamı olarak “Yeni gün” anlamına gelir
ve milli, dinî duyguların, inançların, örf ve
âdetlerin uygulandığı, sergilendiği, bir toplumda
millet olma Ģuurunun Ģekillendiği, kuvvetlendiği
günlerdir. Nevruz Bayramı, Türk milli kültüründe
baharın habercisi olarak kabul edilir ve Türk
milleti için mukaddes bir hususiyet arz eder.
Türkler baharın geliĢini, tabiatın canlanıĢını
anonim ve yazılı dönemlerde destanlarda,
masallarda, türkülerde baharın yemyeĢil örtüsünü
coĢkunlukla dile getirmiĢlerdir. Ulu âlim KaĢgârlı
Mahmud“bayram” kelimesini Türk kültürü
açısından mühim bilgiler ihtiva eden Divânu
Lügati't-Türk’te “bedhrem” halk arasında gülme
ve sevinme, bir yerin ıĢıklarla çiçeklerle
bezenmesi ve orada sevinç içinde eğlenilmesi
olarak tanımlar. Diğer bir âlim Yusuf Has Hacip
ise Kutadgu Bilig adlı eserinde oldukça canlı
tabiat tasvirleri yaparak baharın geliĢine, ağaçların
yeĢillenmesine, tabiatın çeĢitli renklerle
süslenmesine yer vermiĢtir.
Nevruzun oluĢumunda Ergenekon
Destanı’nın büyük bir payı vardır. Destanda
düĢmanlar Türkleri hile ile yener ve Türklerin
çoğu ya öldürülür ya da tutsak edilir. Kurtulanlar
kimsenin bilmediği, adını duymadığı dağlık,
verimli topraklara sahip olan Ergenekon’a gelirler.
Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi ÇağdaĢ Türk
Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü 2. Sınıf Öğrencisi.
Türkler bu bölgede güçlerini toplar, kuvvetli hale
gelip nüfuslarını arttırırlar. Buradan çıkmak
istediklerinde etrafın demir dağlarla çevrili
olduğunu görürler, bunun için büyük ateĢler yakıp
dağları eritirler ve tekrar eski yurtlarına dönerler.
ĠĢte Türk kültürüne göre nevruz, takvim baĢlangıcı
olan Ergenekon’dan çıkıĢ günüdür.
ÇıkıĢ gününden beri yeni yılın baĢladığı
gece Köktürkler için bayram sayılır. Bir parça
demiri ateĢe salıp kızdırırlar. Önce kağan bunu
kıskaçla tutup örse koyar, çekiçle döver ondan
sonra beyler de öyle yaparlar ve bunu mukaddes
bilirler, böylece Tanrıya ĢükretmiĢ olurlar. Eski
Türk boylarında da nevruz; eğlenceler, piĢirilen
özel yemekler, oynanan oyunlar, güreĢ
müsabakaları, musiki makamları ile karĢılanır.
Türklerin sanat, edebiyat, spor ve musiki
dallarının hepsinin baharın geliĢi ile sergilendiği
bir bayramdır. Bayramda sarı, kırmızı ve yeĢil
renklerinin özel anlamları vardır. ĠnanıĢ ve varlık
dünyasını yorumlayıĢ sonucunda yeĢil; dirilik,
tazelik ve gençlik, sarı; hükümranlık, kırmızı;
Tanrı, koruyucu ruh, hürriyet ve bağımsızlığı
temsil eder. Bu renklerin birleĢmesi ise tabiatın
diriliĢini, yeni yılın geliĢini temsil eder.
23
Özbekistan’da da Nevruz çok eskiden beri
kutlanmaktadır. Bir zamanlar Türkistan’da hüküm
süren Makedonyalılar, Araplar, Moğollar sonra ise
Ruslar nevruzu tüm baskı ve yasaklamalara
rağmen engelleyememiĢlerdir. Sovyet Sosyalist
Cumhuriyetler Birliğinin yetmiĢ yıllık hâkimiyeti
döneminde nevruz, köylü ve zanaatçılar tarafından
dar bir çevrede aile bayramı olarak
kutlanabilmiĢtir. Asırlardır Özbek milletinin
ruhuna yerleĢmiĢ olan örf-âdetler, gelenek-
göreneklerden biri olan Nevruz Bayramı da sıkı
takiple yasaklanmıĢtır. Umumi basın
vasıtalarında, kitaplarda nevruz kelimesini
kullanmak yasak olarak kabul edilmiĢ, içinde
nevruz kelimesi bulunan kitaplar tüm
kitapçılardan, okul ve kütüphanelerden toplanmak
suretiyle nevruz kutlamaları yok edilmiĢ ve halka
unutturulmaya çalıĢılmıĢtır, ancak bu çabalar halk
tarafından kabul görmemiĢtir.
Nevruz, Özbek Türkçesinde “navroz” diye
söylenir. Hem milli hem de dinî bir bayramdır ve
diğer bayramlara göre daha gösteriĢli geçer. Sarı,
kırmızı, yeĢil bayraklarla caddeler renk renk
donatılır. Gök renginde mavi bayraklar
özgürlüğün sembolü ve ak bayraklar da
doğruluğun sembolü olarak asılır. Ak sakallı
babaların ve ak yazmalı anaların huzuruna çıkılır
ve hürmet edilir.
Özbekler geleneksel merasimlere büyük
önem verirler. BeĢik toyu, sünnet toyu, tokız toyu
(niĢan), üy kurma toyu (evlenme), toğulgen kün
(doğum günü) ve kutama yemekleri “avkatlar” ile
merasim adabını en iyi Ģekilde yaĢatırlar. Ayrıca
“Ayaller Küni” (Kadınlar Günü), Anneler Günü,
Babalar Günü, Öğretmenler Günü, Müstakilliyet
Bayramı (Bağımsızlık Bayramı), Ğalebe Küni de
resmî olarak kutlanır.
Nevruza günler öncesinden hazırlanan
Özbekler arife günü sümelek (bulamaç)
kazanlarını kurarlar. Gençler, uyumadan sabaha
kadar ateĢin etrafında eğlenirler koĢmalar, türküler
söylerler. Her Özbek en az on kadar Ģiir “yâddan”
yani ezberden okumasını bilmelidir. Merasimlerde
“tok ekesi” kime söz verirse, o kiĢinin Ģiir
okuması gelenekseldir.
24
Nevruz Duası
Eski yıl getti
Yeni yıl geldi.
DaĢkazanlar dizilsin
Sumalaklar süzilsin
Buğdaylar piĢib çok ölsun
Emeğimiz as ölsun
Ana yurdumuz bağ ölsun
Puzki ruzimiz dağ ölsun.
Özbekistan 1 Eylül 1991 yılından itibaren
bağımsız olduktan sonra Nevruz Bayramı milli
bayram olarak kabul edilerek o gün resmî tatil
olarak ilan edilmiĢtir. Günümüzde ise
Özbekistan’da Nevruz Bayramı bütün canlılığıyla
yaĢamakta ve yaĢatılmaktadır.
Özbekistan’da Nevruz
Nevruz oyunları, Nevruz yemekleri,
Nevruz türkü ve Ģarkıları, Nevruz dansları,
Nevruz giyimleri her biri kendi kelime anlamlarını
aĢacak kadar sayısız gelenekle çevrelenmiĢtir.
Nevruz günü insanlar birbirlerine Ģeker,
bal ve tatlı hediye ederler. Bu yeni yıl boyunca
hayatınız Ģeker kadar tatlı olsun, bal gibi tatlı
olsun anlamındadır. Nevruz günü insanlar ayrıca
birbirlerine çiçekler hediye ederler, “güzel olun”,
“çiçek gibi olun” demektir. Nevruz günü insanlar
birbirlerine su serperler. Bu; “Yıl boyunca su çok
olsun, problem olmasın.” demektir. Yine tatlılar
yemek, birbirlerine tatlı hediye etmek eski
âdetlerdendir. Nevruz günü birbirlerini
kucaklama, kutlamadan ve konuĢmaya
baĢlamadan önce üç kaĢık bal yalamak, yeni
tanesi alınmıĢ taze zeytinyağını sürmek en eski ve
güzel âdetlerdendir. Hastaları görmek ve hediyeler
vermek, yaĢlı kiĢileri ziyaret etmek, tabiata,
güneĢe, çiçeklere, ağaçlara, dağlara, sulara, göğe,
mal (koyun), ata selam vermek, onlar hakkında
Ģarkılar söylemek bir gelenektir.
Ali ġir Nevâî nevruz için Ģu mısraları
iĢlemiĢtir:
“Her dünün kadr ölübon,/Her günün nevruz
olsun.”
Nevruz türküleri, koĢukları, destanları,
atasözleri, oyunları, müzik, dans, kukla, bahĢiler,
atıĢuvları (Tartisuv; atıĢma) manalı ve eskidir.
Çolpan’ın Andican’da yazdığı Ģiiri
“Bayçiçek”
Bayçiçekning balası, / Bayçiçeğin yavrusu,
Açdı yüzini,/ Açtı yüzünü,
Suvga çıkkan hâlesi/Suya düĢen halesi
Kördi kızını!/Gördü kızını!
Bayçiçekning balası/Bayçiçeğin yavrusu
Yetimça bir kız./Yetim bir kızcağız. Uning ügay
anası,/Onun üvey anası,
25
Cüda yaman tez!/Çok fazla aceleci!
Bayçiçekning balası,/ Bayçiçeğin yavrusu,
Yulib alındı./ Koparılıp alındı.
Yurtning kozı âlasi,/ Yurdun ala kuzusu,
Cüda sevindi!/ Çok sevindi!
Bayçiçekning balası,/ Bayçiçeğin yavrusu,
Her üyda küldi./Her evde güldü.
Gödaklarning haltası,/ Bebeklerin çantası,
Nan bilan toldı./ Ekmekle doldu.
Ev sahibi çocukları karĢılamaya çıkarken:
Otırıp çıkıng,/ Oturup çıkın,
Otırıp çıkıng,/Oturup çıkın,
Yağaç tavakni toldırıb çıkıng./Tahta leğeni
doldurup çıkın.
KaĢgarlı Mahmud' tan bir dörtlük:
KıĢ yay bile tokuĢtı,/ KıĢ yazla vuruĢtu,
Kınğır közün bakıĢtı,/ Kızgın gözle bakıĢtı,
TutuĢkalı yakıĢtı,/ TutuĢmak için yaklaĢtı,
Utgalımat ograĢur./Birbirini utmağa uğraĢır.
Nevruz, Özbekistan’da “kazan doldu”,
“sofra açıldı” âdetleri ile baĢlar ve “nevruz geldi”,
“çarçilar cakiruvi” ile devam eder.
“Kazan doldu” Özbeklerin en eski
âdetlerindendir. Bu âdette büyük bir kazan kurulur
ve sofra (Nevruz sofrası) hazırlanır. Bu âdet 21
Mart-22 Mart gecesi yapılır.
Büyük bir kazanda yapılan pilav ve gök aĢı
komĢulara, mahalle sakinlerine dağıtılır. Sofra için
her kim ne bulursa büyük kazana atar veya Nevruz
sofrasına koyar, “Kazan toldı” (Sofra doldu)
tamamlanınca “Kazan dönderildi” (Sofra bitti)
merasimi baĢlatılır.
Adetlere göre her evde yemekler piĢirilir
ve bu bayramın meĢhur tatlısı sümelek (sumalak)
hazırlanır. Sümelek sadece nevruza özgü bir
yemektir. Özel olarak filizlendirilmiĢ buğday,
arpa, darı gibi hububatlardan yapılan karıĢıma altı
çeĢit malzeme daha eklenerek büyük kazanlarda
yapılan sümelek, törene katılanlara dağıtılır.
Kadın-erkek, zengin-fakir, yaĢlı-genç demeden
herkes aynı kazandan sümelek yer. Aynı ateĢten
atlarlar. Dargınlar barıĢır. EĢitlik, dostluk,
paylaĢma Nevruz Bayramı’nın temelini oluĢturur.
Nevruzda ölmüĢ yakınların ruhu için
Kur’an okunur. Kabirlerin üstü ve çevresi
temizlenir. Evler onarılır ve temizlenir. Mahalle
komiteleri kültürel faaliyetler, oyun ve eğlenceler
düzenlerler. ġairler, Ģiir Ģölenleri düzenler, yaĢlılar
sohbetler yaparlar. Halk, bu nevruz eğlencelerine
"Seyil Eğlenceleri" adını verir ve Seyil Yerleri;
dönme dolaplar, çalgıcılar, beççeler, seyyar
26
satıcılarla dolar. Nevruzun birinci günü, halk çadır
çadır gezerek birbirlerinin bayramını kutlar.
Özbekistan’daki nevruz sofrası çok
zengindir. Âdetlere göre nevruz günü sofraya 7
parça ağaç koyulur. Bunlar;
1- Mecnun dalı parçası
2- Zeytin dalı parçası
3- Behi (Ayva) dalı parçası
4- Yanğak (Ceviz) dalı parçası
5- Badumu darehti dalı parçası
6- Dısta dalı parçası
7- Anar (Nari) dalı parçası
Nevroz-i Alam Sufra Alkiş Duası
“Amanlik hey amanlik
Etdik Nevröza
Unutilsin yamanlik
Kut ver, rizk rüza
Yurta tinçlik söraymen
Cahana ciray
Su ayamni kutlay deb
Undirdim buğday”
“Bay çeçeğim asaldır
Bahar gözal fesildir
Gelva göğlam
Nevruzu Sumalaklar asaldir.”
Nevruz günü ervahların ruhunu Ģad etmek
için mumlar yakılır. Bayram sofrasına büyük bir
bardak su konulup içine ''Kök berg'' yani yeĢillik
konulur. Özbeklerde nevruz sofrasına “s” harfi ile
baĢlayan yedi tür yemek koyma geleneği vardır.
Bunlar; samsa, sebzi, seb, sümelek, sedana,
sevyağ, süttür. Yine bu sofraya “s” harfi ile
baĢlayan yedi tür baharat koymak Ģarttır. Bunlar;
sebzi, sepand (taĢbagatal), sib (elma), sir
(sarımsak, piyaz), sirke, seter (taĢçöp), sumah
(tatum) tohumlarından çıkan baharattır.
Bazı köylerde sib-alma, sabsis, sarımsak,
sirke, satar - daĢgul, siyahdan evrik, sancid gibi
değiĢik kombinasyonlar vardır. Yemekler
erkekler, kadınlar, yaĢlılar, gençler bir sosyal
dayanıĢma içerisinde hazırlanır.
Yemekler issik (sıcak) ve kuyuk (soğuk)
gibi gruplara ayrılır.
Ġssik (Sıcak)Yemekler: ġurba (çorba), gök
aĢ, lağman, atala, suyuk aĢ, mastava, ugra aĢ,
tabuk Ģurba, kıymali mastaba, mashörda, sut aĢ,
sümalak, halim gibi yemeklere denmektedir.
27
Kuyuk Yemekler: Pelav, maĢkiçira,
Ģirgurıxnç, kaburma, acabsanda, kazı, iç karta,
narın, sevla gibi yemeklere denmektedir.
Özbek mutfağının olmazsa olmazı aynı
zamanda dünyaca ünlü bir tat Özbek pilavı da
Nevruz Bayramı’nda yemek kategorisinde önemli
bir yer iĢgal eder. Bu eĢsiz tat: Tuz, türüp (Turp),
küyruk, sarımsak, ziravar, kiĢmiĢ, domates, yağ,
su, ceviz, biber, soğan, et, nohut, pirinçten yapılır.
Nevruzda Özbek nevruz pilavını evde kadınlar,
çayhane ve bozkır gibi yerlerde erkekler yapar.
Özbek pilavı gibi büyük kazanlarda yapılan
sümalak da önemli bir tatdır.
Nevruzda geleneksel giyim tarzının
belirgin özellikleri kadınların “atlas” denilen
kıyafetleridir. Renkli ince uzun çizgiler gök
kuĢağını yansıtır, bazı kıyafetlerdeki çiçek motifi
nevruz çiçeğidir. Atlaslarda sarı, kırmızı, yeĢil
renkleri hâkimdir. Kadınların saçları uzun ve
örülüdür. Erkekler ise “Ģirhon” denilen kınına
sokulmuĢ, kabzası süslü hançerlerini takınırlar.
Nevruz oyunlarında genellikle güreĢçi gençler
güreĢ tutar, spor oyunları yapılır, kadim ata
oyunları; küpkari- ulak; genellikle kıĢın oynanan
bir oyun olsa da müsabakalar nevruz bayramında
da yapılır. Köz tanmay; “Kör Ebe”, Türk
dünyasının hemen hemen her yerinde oynanan bir
oyundur. Önce sayıĢma yapılır ve ebe belirlenir.
Seçilen kiĢinin gözleri bağlanır ve diğer kiĢileri
yakalaması esasına dayanan bir oyundur.
Tokuz Korgool, satranç, dama ve dokuz
taĢ vb. gibi oynanan bir tür oyun çeĢididir.koç
savaĢtırma, horoz savaĢtırma, bıldırcın savaĢtırma,
Ak terakmi, kök terak; bir grup halinde el ele
tutuĢup oynanan bu oyun eski zamanlardan
kalmadır ilk olarak büyükler oynasa da zamanla
çocuklarda bu oyunu oynamıĢlardır. Altin qabuq;
halat çekme, pehlivan güreĢleri ve aĢık oyunu da
oynanmaktadır. Kızlar ise talpopuk oyunu, toptaĢ,
gelin-gelin, misafir etmek, yar-yar, ev-ev
oyunları,yöresel danslar oynarlar.
Nevruz, Türkler için önemli bir ata
bayramıdır. Bütün Türkistan’da yeni yılın Ģerefine
mutluluk, sevinç hissini ifade eden çeĢitli Ģiirler,
Ģarkılar hazırlanır. Nevruz giyimleri, sofraları,
çiçekleri, Ģerbetleri, yemekleri; ekmekler, oyunlar,
âdetleri, ananeleri ile bir bayram neĢesi içinde
kutlanır.
Özbek Türkleri için bu bayram eskiden
olduğu gibi Ģimdi de güzelliktir, sevinçtir,
28
emektir, gençliktir, saygıdır, sevgidir, barıĢtır,
umuttur, berekettir, ziyarettir, ziyafettir,
mutluluktur. Ne siyasi bir kutlama ne de basit bir
kutlamadır nevruz Özbekler için. Ulu bir geçmiĢ
kültürün içinde sakladığı büyük bir törendir.
Özbekistan Cumhuriyeti bu bayramı hem Ġslam
Kerimov gibi devlet büyüklerinin katılımıyla hem
de milletçe kutlamaktadır. Nevruz: Türk’ün tabiat
ile barıĢıdır.
Türkistan âleminin Nevruz Bayramı kutlu
olsun.
KAYNAKÇA
AHMEDOV, Allahverdi (2002), “Nevruz
Bayramı’nın Türk Kültüründeki Yeri ve Önemi”
ARSLAN, Ensar, Nevruz Geleneği
ÇAY, Abdulhaluk (1991), Ergenekon Destanı ve
Nevruz Bayramı 4.Baskı, Ankara
ERCĠLASUN, Ahmet Bican (2012), Türk
Lehçeleri Grameri, Akçağ Yay., Ankara
Nevruz Bayramı’nın Türk Kültüründeki Yeri ve
Önemi Konulu Makaleler, 1-4.
Türk Dünyası Nevruz Ansiklopedisi, Ankara
2004
TEZCAN, Mahmut (1997), “Türk CoĢkusunun
Simgesi Nevruz”, Türk Dünyası, Ankara.
http://www.jasstudies.com/Makaleler/1722073136
_4Emrah%20%C3%87etin_59-67.pdf
(10.02.2014)
http://www.millifolklor.com/tr/sayfalar/24/24.pdf
#page=10 (07.12.2013)
http://turkoloji.cu.edu.tr/makale_sistem/tum_list.p
hp?t=tum&psearch=%D6zbek (06.12.2013)
http://www.turkishstudies.net/dergi/cilt1/sayi3/te
mizkan.pdf (10.02.1014)
29
UYGURLARDA NEVRUZ
SafiyeYAZICI
Nevruz kelimesi birçok insanın aklına ilk olarak
baharı getirir. KıĢ boyunca uyuyan toprağın
nevruzla beraber hareketlenmesi, canlanması
düĢünülür. Aynı zamanda her nevruz, yeni bir
diriliĢtir. Türk milletini birbirine kenetleyen,
Ergenekon’da demir dağların eritilmesiyle ortaya
çıkan atalar ruhunun dirilmesiyle oluĢan ortak bir
kültür ateĢidir. Türk kültüründen kaynaklanan
Nevruz bayramı, her yönüyle Türk gelenek ve
görenekleriyle zenginleĢmiĢ ananevi ve temeli
beĢ bin yıllık Türk tarihine dayalı milli bir
bayramdır. Bu kültürün izlerini Osmanlı’da da
görmek mümkündür. Osmanlı devlet geleneğinde
Nevruz’un daima önemli ve devamlı bir yeri
olmuĢtur. Bir bayram olarak kutlanan Nevruz,
edebiyat ve musiki baĢta olmak üzere diğer
alanlara da tür oluĢturmuĢtur. Edebiyatta
nevruziye; musikide nevruz makamı; halk
hekimliğinde nevruz macunu; saray âdetlerinde
nevruziye piĢkeĢi (astın bağlı bulunduğu kiĢiye
saygı ve bağlılık iĢareti olarak sunduğu hediye)
yer bulmuĢtur.
Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi ÇağdaĢ Türk
Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü 4. Sınıf Öğrencisi.
Uygur Türklerinde Nevruz “noruz” ya da “ne
bahar” Ģeklinde adlandırılır. Nevruz ile ilgili ilk
bilgilere miladî IX. ve X. yüzyıllardan kalan
Budist ve Mani metinlerinde rastlanmaktadır.
Ġslamiyetin kabulünden sonra Nevruz
Bayramından ilk bahseden kaynak da 11. yüzyılda
KaĢgarlı Mahmut tarafından yazılan Divân-ı
Lügâti’t Türk’tür. Baharın geliĢi KaĢgarlı
Mahmut’un eserinde Ģöyle vurgulanmıĢtır:
Türlüg çeçek yarıldı
Barçın yadhım kerildi
Uçmak yeri körüldi
Tumlug yana kelgüsüz
(Baharda türlü çiçek açıldı, sanki ipek kumaştan
döşek serildi, cennetin yeri görüldü, soğuk hiç
gelmeyecek.)
Nevruzu eserine konu eden bir diğer isim de
Yusuf Has Hacip’tir. Kutadgu Bilig adlı eserinde;
Kurımış yıgaçlar tonandı yaşıl
Bezendi yipün al sarıg kök kızıl
30
(Kurumuş ağaçlar yeşiller giyindi; tabiat sarı,
gök kırmızı renklerle süslendi.)Ģeklinde baharın
geliĢini tasvir etmiĢtir.
Uygur Türklerinde Nevruzla ilgili bulunan bazı
rivayetler vardır. Bu rivayetler, KaĢgarlı
Mahmut’un hayatı etrafında ĢekillenmiĢtir. Bu
rivayetlerden ilki KuĢ Yolu rivayetidir.
KuĢ Yolu Rivayeti
Karahanlıların son devirlerinde Ģehir halkı
arasındaki hukukî konularda çıkan ihtilâfların
boyutları artmıĢ, sonunda Ģiddet ve katliama
dönüĢerek pek çok Ġnsan ölmüĢtü. KaĢgarlı
Mahmut’un babası da bu kargaĢalıklar sırasında
hayatını kaybeder. Talihin yardımıyla sağ kalan
büyük bilgin Mahmut artık orada duramayacağını
ve hayatının tehlikede olduğunu anlayarak annesi
Bubi Rabia’nın da tavsiyesiyle Pamir’deki KuĢ
Kalesi Ģehri üzerinden Bağdat’a gider. Bu yol,
Ġnsanların üzerinde yürüyemediği, ancak kuĢların
öterek geçebildiği tehlikeli bir güzergâh
olduğundan adına da “ kuĢ yolu” denmiĢtir. Bu
yüzden söz konusu yoldan geçen kiĢileri, halk
adeta destan kahramanı gibi görerek menzile
ulaĢan her kiĢiyi bir kuĢun adıyla anmakta ve
falan kuĢ filân kuĢ Ģeklinde unvanlarla onlara
hitap etmektedir. Mahmut, bu yoldan geçtikten
sonra yolun adı Hazret-i KuĢ Yolu diye anılmaya
baĢlanmıĢtır. Mahmut’un gidiĢinden sonra annesi
geçit vermeyen bu tehlikeli yolun baĢına kadar
gelir ve oğlunu beklemeye baĢlar. Ancak
kavuĢamadan onun hasretiyle ölür. Cenazesi
KöprübaĢı denilen yere defnedilir. Uygurlar onun
makamını, evliya mezarı olarak kabul edip,
asırlardan beri saygıyla ziyaret etmektedirler.
Nevruz Pınar Rivayeti
KaĢgarlı Mahmut, KuĢ Yolu üzerinden Bağdat’a
geçip burada uzun yıllar ilim tahsil eder ve
ömrünün sonlarına doğru doğum yeri olan Opal’a
gelir. Azik’te sekiz yıl müderrislik yapar. Pek çok
öğrenci yetiĢtirir. Her yıl Nevruz ayında
öğrencilerini yanına alıp köyün yanındaki pınara
gelir. Hep birlikte Nevruz’la ilgili gazel ve
beyitler söyleyip gezintiye çıkarlar. ġiir okuma
müsabakası düzenlenir. Ayrıca bu pınarın baĢında
okula baĢlama ve bitirme merasimleri de yapılır.
Bu pınarın özelliği dilden dile yayılmıĢ ve uzak
yerlerden gelen mollalar “Ġlim Pınarı” veya “Ġlim
Sahibi Pirler Pınarı” Ģeklinde saygıyla andıkları
Nevruz Pınarı’nı ziyaret ederlermiĢ. Daha sonraki
âlimler de bu geleneği sürdürerek öğrencilerin
mezuniyet törenini söz konusu Nevruz Pınarı’nda,
düzenlemeye devam etmiĢler. O günden sonra
KaĢgarlı Mahmut’un makamını ziyaret ederek izin
almak da gelenek haline gelmiĢ.
Bu rivayetler neticesinde Uygur Türkleri Nevruz
bayramı ve okulların açılıĢ-kapanıĢ günlerinde
pınarı ziyaret ettikleri ve bu alanın yapılan
eğlencelere sahne olduğu bilinmektedir.
Uygur Türkleri, tarım ve çiftçiliğe geçmiĢ olsalar
da mevsimlerle ilgili çeĢitli tören ve bayramlar
yapmaya devam etmiĢlerdir. Ġlkbaharda doğanın
uyanmasıyla ilgili kutlanan bayramlardan biri
31
Nevruz bayramıdır. Bu bayram Uygur Türklerinin
en eski ve görkemle kutladıkları bayramlarıdır.
Miladi takvime göre her yıl 21 Mart günü kutlanır.
Uygur Nevruz koĢaklarının ve beyitlerinin
geçmiĢi 2000 yıl öncesine dayanmaktadır. M.Ö II.
Yüzyılda yaĢayan ünlü Çin tarihçisi Simaçen
“Tarihi Hatıralar-Hunlar Tezkiresi” adlı eserinde
“Her yılbaşı günü (nevruz günü) Hun liderleri
Tanrı-Kurt Sarayı‟nda yeni yılı kutlarlar ve
nezirçirak verirler.” diye yazmaktadır. 626 yılı
ünlü tarihçisi TarımĢah “Her yeni yılın ilk yedi
günü Kuçar‟da boğa, aygır ve buğra güreşleri
yapılır ve on binlerce kişi bunu seyreder” diye
kaydeder. Çinli müzik tarihçisi Huylin, Tan
sülalesi devrindeki (M.S 9. yüzyıl) Müzik Tefsiri
adlı eserinde Nevruz Bayramını anlatmaktadır. O,
Nevruz bayramının çok eski çağlara dayandığını,
argımak oyunu, salma taĢlaĢ oyunu, su buz oyunu
gibi maskeli oyunlar oynandığını kaydetmiĢtir.
ġair Lütfi “Gül ve Nevruz Destanı” ile bir diğer
Uygur Türk Ģairi ġatur Binni Akhun
“Nevruznâme” adlı divanı yazmıĢtır. Bunların
dıĢında Uygur Türkleri Nevruzu konu alan Ģiirler
de icra etmiĢlerdir.
KELDİ NORUZ KÜLDİ GUNÇE (Uygur
Türkçesi)
Pelek çerhi buraldi, gül-çimenge bakti,
Kelip noruz cut çillinin zencinin çakti
Kakçirigan can tomurda yeni kan akti.
Visal eylep noruz mehri gunçige yakti
Keldi noruz küldi gunçe könül yayridi.
Gül işkida hendan urup bulbul sayridi.
Dedi gunçe : Nev baharim-dil humarimsen
Şu âlemde men yaratkan eziz yarimsen
Dedi noruz: boynimdiki til tumarimsen.
Canim pida erkin üçün, çünki arimsen.
Keldi noruz, küldi gunçe, könül yayridi.
GELDİ NEVRUZ GÜLDÜ GONCA
(Türkiye Türkçesi)
Felek çarkı döndü, güllere, çimenlere
baktı.
Çelip nevruz, soğuk kırağının zincirini
kırdı.
Özlemle yanan can damarında taze kan
aktı.
Kavuşunca, Nevruz'un şefkati goncaya
hoş geldi
Geldi nevruz, güldü gonca, gönüller açıldı
Gülün aşkıyla bülbül neşeyle öttü.
Dedi gonca: İlkbaharım, sen gönülden
sevdiğimsin.
Bu âlemde yarattığım aziz sevgilimsin
Dedi Nevruz: Boynumdaki muskamsın
Canım fedadır hürlüğün için, çünkü
namusumsun.
Geldi nevruz, güldü gonca, gönüller açıldı.
Gülün aşkıyla bülbül neşeyle öttü.
KaĢgar Opal’da bulunan KaĢgarlı
Mahmut’un türbesi civarındaki Nevruz Bulak’ta
yapılan Ģiir ve nazım festivalleri de günümüzde
devam etmektedir. Doğu Türkistan’da bütün idari,
mülki organlar, fabrikalar, iĢletmeler ile her
seviyedeki eğitim ve öğretim kurumlarında
coĢkulu bir Ģekilde Nevruz kutlanmaktadır.
32
Kırsal kesimlerde son 60 yıldan beri devamlı
olarak kutlanmakta olan Nevruz etkinlikleri ve
faaliyetleri Ģu Ģekilde sıralanmaktadır:
Yeni Gün Hazırlığı: Köy, kasaba ve mahallelerde
genel temizlik yapılır. Evler yeniden boyanarak
keçe kilim ve halılar silinir. KiĢiler yeni ve temiz
elbiselerini hazırlarlar. Sokaklar ve yollar
temizlenir, eksik ve bozuk kısımlar yeniden tamir
edilir. Köprüler tamir edilerek çeĢitli süs
malzemeleriyle süslenir. Nevruz etkinliklerinin
yapılacağı alanlar seçilip belirlenir. Herkes, Ģenlik
için imkanları dahilinde un, yağ, Ģeker, kuru
yemiĢ, ekmek ve değiĢik yiyecekler getirir. Her
mahallenin merkezinde kazanlarla bu getirilen
malzemelerle yemek piĢirilir. Nevruz aĢı için
buğday, mısır, arpa, mercimek, pirinç ve nohuttan
ibaret yedi türlü gıda ve iğde karıĢtırılmıĢ köce
hazırlanır. Köceden ne kadar çok insan yerse o
kadar sevap ve bereket olacağına inanılır. Ünnap,
iğde, Ģeftali kurusu, et, koyun kafası, sarımsak ve
sirkeden oluĢan yedi türlü yemiĢ ıslatılarak
karıĢımdan nevruz suyu yapılır.
Uygur Türklerinin Nevruz sofrasında “s” harfi ile
baĢlayan yedi tür yemek koyma geleneği vardır.
Bu bayram yemekleri; samsa, sebzi, seb, sümelek,
sedana, sevyağ ve sütten oluĢur. Yine bu sofraya
“s” harfiyle baĢlayan yedi tür baharat koymak
Ģarttır. Bunlar; sebzi, sepand (taĢbagatal), sib
(elma), sir (sarımsak, piyaz), sirke, seter (taĢ çöp),
sumah (tatum) tohumlarından çıkan baharatlardır.
Nevruz bayramı kutlamalarında, Uygur
Türklerinde en çok ilgi çeken Nevruz sofrasının
zenginliği, çeĢitli yemeklerin ve tatlıların hazır
bulunmasıdır. Bu da erken yerleĢik Türk
kültürünün bir belirtisidir.
Yeni Günü Kutlama: Nevruz günü sabahtan
itibaren bütün mahalle, köy, kasaba ve Ģehirlerde
karĢılıklı Nevruz kutlanır. Birbirlerine hediyeler
verip ikramda bulunurlar.
Yeni Gün Seferi: Bölgede yaĢayanlar çeĢitli
araba, fayton, at, deve, öküz ve eĢeklerle yola
dökülürler. Kilim, halı ve mutfak malzemelerini
yanlarına alarak sanki göç ediyorlarmıĢ gibi yola
çıkarlar. Yol boyunca Ģarkılar ve türküler
söylerler. Birbirleriyle yarıĢırcasına kutlamaların
yapılacağı meydana doğru sel gibi akarlar.
Meydana toplanan binlerce kiĢi çadır, sayeban,
kepe ve satmalar kurarlar. Dükkânlar kurulur.
Nevruz kutlamaları için meydana toplanan halk,
daire Ģeklinde dizilir ve eğlence yerini düzenlerler.
Yeni Gün Törenleri: Nevruz bayramının
baĢladığı ilan edilir ve Nevruz aĢı dağıtılır.
Nevruz koĢakları söylenir. Büyük küçük, erkek
kadın topluca oynarlar. Destanlar söylenir.
Meddahlar kıssalar anlatırlar. Pehlivanlar güreĢ
33
tutup kendilerini denerler. Dansçılar dans ederler.
Sihirbazlık, horoz ve koç dövüĢleri yaptırılır.
Avcılar ava çıkar. Birkaç gün süren bu Ģölen, at
beygisi (at yarıĢı), oğlak tartıĢ (oğlak çekiĢmece),
çarkıfelek oyunları, uçurtma yarıĢları, kaçkaç top,
tepküç, dokuz katar ve satranç gibi oyunlar
oynanır. Büyükler karĢılıklı ticaret anlaĢmaları
yaparlar. Nevruz bayramı devamında 1 hafta
içinde mahalledeki yaĢıtlar arasında meĢrep oyunu
oynanır. Nevruz bayramından sonra ekim
faaliyetlerine baĢlanır.
Bu yapılan Nevruz etkinlikleri herkese açıktır.
Hatta Nevruz kutlamalarına okul çocukları da
toplu halde katılırlar. Düzenli sıralar oluĢturup
çiçeklerle bezenmiĢ tahtalara yazılmıĢ
nevruznâmelerini hep birlikte okurlar.
Nevruz Oyunları
1) GüreĢ: GeçmiĢi çok eskiye dayanan geleneksel
oyunlardan biridir. Bayram, düğün, piknik gibi
yerlerde akrabalar ve kabileler arasında güreĢ
müsabakası yapılır, pehlivanların kuvvetleri
denenip cesurlukları ölçülür. Orta Asya’daki Türk
boylarının en eski oyunları arasında ismi
geçmektedir.
2) Dönme Salıncak: Uygur Türklerinin en
sevdiği geleneksel oyunlardan biridir. Bu oyun
yıllardır çiftçilik takvimine göre yeni yılı
kutlamak için düzenlenen Nevruz bayramında
oynanmaktadır. YaklaĢık 15-20 metre
yüksekliğindeki bir tahta direğe bir tekerlek
takılır ve tekerleğin üzerine iki tahta çaprazlama
bağlanır. Bu bağlantı ağaç tekerleğin sağlam
durmasına yardım eder. Oyuncuların üzerinde
durdukları salıncağın ipleri bu tekerleğin üzerinde
çapraz bağlanan tahtalara sıkıca tutturulur. Yatay
tahta çubuğun iki tarafına dörder kiĢiden sekiz kiĢi
geçer, tahta çubuk itilir, tekerlek döner. Tekerleğe
bağlanan salıncaktaki iki pilot göğe doğru
yükselir. Tekerlek ne kadar hızlı dönerse iki kiĢi
de hızlıca yükselir. Bu oyunun kendine has
kuralları vardır.
3) Koyla Oyunu: Kaç kaç top Ģeklinde
isimlendirilir. Uygur Türklerinin hareketli,
çabukluk isteyen ve beceri gerektiren geleneksel
oyunlarından biridir. Ġki takım halinde oynanır.
GeniĢ ve düzlük bir alan tercih edilir. Top ve sopa
ile oynanır. Bu sopanın uzunluğu 90 santimetredir
ve topa vurulan kısmı yassıdır. Topa ıskalamadan
karĢılık veren takım oyunun galibi olur.
4) Tepküç Oyunu: Uygur Türkleri arasında
yaygın bir oyundur. Kızlar tarafından top veya
benzer nesnenin ayakla saydırılmasıyla
oynanmaktadır.
5) Tuhum SokuĢturma (Yumurta ÇakıĢtırma)
34
Oyunu: Oyuna katılacak kiĢilerin en dayanıklı
yumurtayı seçmeleriyle oyun baĢlar. Bu seçim
yapan kiĢinin iyi seçip yapıp yapamadığının ve
Ģansının da göstergesidir. Oyun sonunda en
dayanıklı yumurtaya sahip olan kiĢi ödüllendirilir
ve o kiĢinin oyuna katıldığı yumurta bir sonraki
Nevruz’a saklanır.
6) Oğlak TartiĢiĢ (Oğlak ÇekiĢmece) Oyunu:
Bu oyun bazı Türk topluluklarında kökböre
(bozkurt) olarak da adlandırılır. Oyun
baĢlamadan önce seçilen bir oğlağın baĢı kesilip
iç organları çıkarıldıktan sonra oğlak tulum
Ģeklinde hazırlanır. KarĢılaĢma Ģeklinde olan
oyun, oğlağın alana atılmasıyla baĢlar. Hızlı ata
sahip olan oyuncular oğlağı herkesten önce
kapmaya çalıĢırlar. Oğlağı kapan oyuncu, onu
üzengisinin altına, takımlarının arasına sıkıĢtırıp
kaçar. Diğer oyuncular, oğlağı yakalayan
oyuncuyu yakalayıp oğlağı çekiĢtirmeye
baĢlarlar. Mücadele oldukça heyecanlıdır. Eğer
oğlağı yakalamıĢ olan oyuncu, kendini
kovalayan oyunculardan kurtulabilirse o oyunun
galibi olur ve bozkurt ya da baĢbuğ serdarı namına
sahip olur.
7) ġir (Aslan) Oyunu: Bu oyun iki kiĢinin aslanı
andıran deriden veya kumaĢtan yapılan bir
kıyafete bürünerek baĢlarına da aslan Ģeklinde bir
maske takarak oynadıkları bilinir. Üçüncü kiĢi bir
avcıdır. Avcı eline aldığı kılıç, mızrak veya baĢka
bir nesneyle aslanları avlamaya çalıĢır. Oyuncular
bu oyunu müzik eĢliğinde oynarlar. Doğu
Türkistan’ın Hoten ve KaĢgar bölgelerinde
oynanır.
8) Kaplan Oyunu: Aslan oyununa benzemekle
beraber çalgı aletleri daha basittir. Kazan, kepçe
vb. aletlerin birbirine burulmasıyla ortaya çıkan
ritimle oynanır.
Bu oyunlar dıĢında Nevruz, düzenlenen gezilerle
devam eder. Nevruz için toplanan insanlar, kabir
ziyaretleri yaparlar. Bu ziyaretlerde sadece kendi
akrabalarının ya da yakınlarının değil devlet ve
din büyüklerinin kabirlerini de ziyaret ederler.
Yapılan kabir ziyaretleri nevruz duası olarak
adlandırılır. Bunun dıĢında bağ gezileri, çarĢı
gezileri ve yurt gezileri de yapılır. ÇarĢı gezisinde
amaç, alıĢveriĢ yapmaktır. Bağ gezisinde baharın
geliĢiyle canlanan doğa, açan çiçekler
seyredilirken; yurt gezisinde de kendi tarla ve
topraklarını gezmek esastır.
Nevruz, geçmiĢten günümüze kadar Türk
toplulukları için önemli bir yere sahip olmuĢtur.
Çok eski dönemlerden beri Nevruz’un kutlandığı
çeĢitli kaynaklarda ve kayıtlarda mevcuttur. Çin
kaynaklarında bulunan Ģu kayıtlar dikkat
çekicidir. Teo Man Han (Tümen Han. Çince’de
Tiao ManWang ) M.Ö.230. yılı yapılan bütün
kavimleri toplanan Türk Kurultayında
böyleçağırılarda bulunmuĢ: “Ong (sağ) yönümde
kutsal Tanrı Dağ, Boğda Gölü, sol yönümde
kutsal Noyan Dağı. Halkım ortaya toplandı.
Coştular, coşuyorlar. Ordum çok yorgun idi, çok
savaştılar. Bugün Yengi Kün (yeni gün, nev
bahar), eğlensin bari.”1Yine Çin kaynaklarında
Türk Tanrı-kutu Oğuz Han ile ilgili ulaĢılan
1 ZĠYAĠ (ALĠMU MAĠMAĠTĠ) DR. ALĠMCAN, Eski Türk
(Hun) Ġnançlarına Göre
YılbaĢı Kutlamaları, KardeĢ Kalemler(3. Sayı), Mart 2007.
35
metinlerde Oğuz Han Çin elçisini kabul ettiği
sırada Ģunları söylemiĢ: “ Nihayet Yengi Kün
geldi. İlim gül bağ oldu. Sen yarın yaylaya gel,
gör ki her yer yeşil don giyiyor. Bugün yılbaşı,
nev bahar günüdür bize.”2
Nevruz’un bilinip kutlandığı geniĢ coğrafyada
simgesel ögeleriyle kavramak, zaman ve mekân
içinde toplumların ve kültürlerin ona
yükledikleri farklı anlamları kavramayı da
kolaylaĢtıracaktır. Çünkü Nevruz’un
temellendirildiği kaynaklar, her toplulukta
farklılık göstermektedir. Uygur Türklerinde
Nevruz’un Ģekillenmesinde dini inançlar da
etkili olmuĢtur. Bunun ifadesi için Ahmet
Ziyaî’nin sözleri önemlidir: Urumçi‟deki Kızıl
Dağda, Kızıl Tapınak (Kızıl Buda Tapınağı)
tepesi var idi. Kızıl Dağ şehir merkezinde,
Eskiçağ Uygur Türklerinin Budizm
medeniyetinin örneklerinden biri olan Kızıl
Tapınak şehir duvarının batı tarafında yer
alıyordu. Doğu Türkistan‟ın orta bölgesindeki
bu şehrin çevresinde yani doğu, kuzey, güney
ve batısındaki çok sayıda Budist tapınaklarını,
ateş meydanlarını bulmak mümkündü.
Urumçi ve onun yakın bölgesinde yaşayan
Uygur Türklerinin Müslümanlaşma tarihi çok
uzak değildi. En fazla 130- 150 senelik bir tarihi
vardı. Ben bu halkı Türk boylarının en son
Müslüman olanı diye bilirim. Urumçi etrafında
yaşayan Uygur Türklerinin buradaki tarihi
2 ZĠYAĠ (ALĠMU MAĠMAĠTĠ) DR. ALĠMCAN, Eski Türk
(Hun) Ġnançlarına Göre
YılbaĢı Kutlamaları, KardeĢ Kalemler(3. Sayı), Mart 2007.
araştırılırken, onların atalarının mezarlarında
çok az sayıda İslâma ve Budizme, çok sayıda
Şamanizme ait izler bulundu. Burada
bulunanlar arasında Kızıl Dağın en yüksek
yerinde kocaman bir bozkurt heykeli varmış.
Ancak maalesef günümüze gelmeden bozkurt
heykeli yerinden kaldırılmış, yerine Çin
mimarîsinin özelliklerini taşıyan “Tapınak
Minare” yerleştirilmiştir. Bu heykel
kaldırılmadan önce martın yirmi, yirmi bir ve
yirmi ikinci akşamlarında bozkurt heykeli
önünde ateşler yakılıyormuş. Millet birkaç
kilometre uzaklıktaki Kızıl Tapınakta sol elinde
mum yakıp sağ eliyle Kızıl Dağdaki bozkurta
benzer şekilde işaretler yaparak itikadını ifade
ediyormuş. Bu bölgede mart ayının üçüncü
haftasında dünyaya gelen erkek çocukların
hepsine Noruz adını koyarlarmış. Böylece millet,
Noruz ismindeki birinin doğum yerini, doğum
gününü kolayca anlıyormuş. Noruz ismindeki
kişiler, kendilerini „Adım Noruz, eski
Urumçiliyim.‟ diye tanıtırmış.”3
Uygur Türklerinde Nevruz ile ilgili söylenmiĢ ve
günümüzde de kullanılmaya devam eden bazı
atasözleri Ģöyledir:
Nevruz geldi mi kış gelmez
Mizandan (sonbahardan) sonra yaz gelmez.
3GÜ, Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt 25, Sayı 2 (2005)
183-199
36
Tanrı Dağıda kar buzu
Nevruzda da gürürsen gibi.
Nevruzu görmüş gibi
Tenleri yumuşamış.
Nevruz, bağımsızlıklarını kazanan Türk
Cumhuriyetleri baĢta olmak üzere Türk
Dünyasında coĢkuyla ve büyük bir özenle
kutlanmaktadır. Kırgızistan, Kazakistan,
Özbekistan, Türkmenistan ve Azerbaycan ile
Rusya Federasyonu bünyesindeki Tataristan
21 Mart Ergenekon/Nevruz Bayramı'nı "Milli
Bayram" olarak ilan etmiĢlerdir. Yıllardır
sönmeden yanan Nevruz ateĢi, gelecekte de
kıvılcımlarıyla tutuĢturduğu binlerce kalbi ve
ruhu ısıtmaya devam edecektir.
37
AZERBAYCANDA NEVRUZ
Müzəffər ABASOV
Ulu ecdadlarımız ilkin-ibtidai çağlarda
gündüzle gecenin eĢitlenmesini,gök gurlamasını,
yıldırımın çakmasını,yağmurun, karın yağmasını,
birden-bire her yanın dumana bürünmesini,
havaların gah isti, gah soyuk, dondurma
derecesinin olmasını vs. doğadakı bu tür
değiĢmələri, baĢ vermeleri mucize hesap etmiĢler.
Onlar doğada baĢ veren olayları öz isteklerine
uygunlaĢtırmak, hatta itaat ettirmek namine
çeĢitli önlemlere el atmıĢlar. Bu önlemler zamanı
görülen iĢler ve bu iĢlerin ahengine, ritmine uygun
olarak avazlanan sesler – nağmeler vahdetde git-
gide stabilleĢmeye, bütün halda ayine, mesarime,
nihayet, bayrama dönüĢmeye baĢlayır.
Azerbaycan Özel Üniversitesi Ġktisat ve Ġdarecilik Bölümü
3. Sınıf Öğrencisi.
Doğrudan baharın, yazın, bununla hem de
yeni çiftlik yılının baĢlanması Ģerefine büyük
kutlama ile her yıl kutlanan Nevruz bayramı,
sözsüz ki, birden-bire baĢlanmır. ġöyle ki, ulu
ecdadımız çevresindeki diğer olay ve prosesler
gibi yılın mevsim, ay, günlerinin mezmunundaki
mahiyyeti ayrıcadeyerlendirmiĢ, elametlerine, arz
etdikleri özelliklere göre onlara adlar da
verilmiĢdir. Örneğin, Ģubatın son ve martın ilk iki
ongünlüğü Boz ay, Aprel(nisan) – leysan, May –
ağlar-gülər, Ġyun(haziran) – vaynənə,
Ġyul(temmuz) – qorabiĢirən, Avqust(ağustos) –
quyruqdoğan, elqovan, Sentyabr(eylül) – solyan,
Oktyabr(ekim) – elköçdü, Noyabr (kasım) –
qırovdüĢən vs. adlanır. Yahut ne için
avqust(ağustos) ayına hem quyruqdonan, hem de
quyruqdoğan ay deyilir. Danılmaz hakikatdır ki,
yalnızca eskilerde değil, Ģimdi de Azerbaycan
köylüsünün çiftlik hayatında ekinçilikle,
hayvandarlıkla yanaĢı, koyunçuluk da önemli yer
tutur. Koyunçunun öz koyun çiftliğini kıĢda
aranda(ovada), yayda yaylada tutması da makul
38
sayılan haldır. Amma bu da var ki, ağustos ayının
beĢi ilə onu arasında yayla çimenine gözle
görünmeyecek derecede nem, çiy deyir. Bu çimeni
otlayan kuzuların dudakları aynı nemden, çiyden
yara dökür. Sözsüz ki, eski koyunçunun
yetkisinde Ģimdi ki takvim yokdu ve o, deyilen
zamanı bilmesi için zaman-zaman sınavlardan
geçirdiyi tecrübesine arkalanırdı. O, kesilmiĢ
koyunun kuyruğundan bir parça alıp sininin içinde
akĢamdan ayaza koyur. Sabah kalkıp bakır. Eğer
sinideki kuyrukda donma elameti varsa, demek ki,
yere kuzuların ağzına yara sala bilecek çiy gelmiĢ.
Kuzuları yayladan arana(ovaya) indirmek
zamanıdır. Bu nedenden de ağustosa
“quyruqdonan ay” deyilir. Ayın quyruqdoğan
adlanması ise yıldızlarla bağlıdır. ġöyle ki,
ağustos ayında gök, sema geceler çok aydın, açık
olduğundan kuyruklu yıldızlar da görünür. Bu
nedenle ağustos ayı hem de “quyruqdoğan ay”
adlanır.
Yılın mevsimlerine de ilgi böyledir. Bu
ilgi öz eksini bir el söylenmesinde de korumuĢtur:
Üçü bizə yağıdı(düşman),
Üçü cənnət bağıdı,
Üçü yığıb gətiri,
Üçü vurub dağıdı.
Yılın dört mevsimini seciyyelendiren bu
örnekde, göründüyütek, yay bolluk, firavanlık,
var-devlet yığıp getiren mevsim, yaz “cennet
bağı”, payız olan-olmazı soldurupsoluĢduran,
dağıdan, kıĢ ise “yağı”, yeni düĢman adlandırılır
ve hem de aminist tasavvurla bağlı olarak canlı
sayılırlar.
Azər Bayramı – Kövsəc Bayramı
Çok eski çağların ürünü olan hayır-Ģer
(dualist) dünyagörüĢ adamlarda kıĢa Ģer,
demonoloji güçlerin emeli gibivbakmak hissleri
aĢılayıpmıĢ. Odur ki, bu “yağı”nı – kıĢı
saymamak, ona karĢı mücadele etmek giriĢimi
hele kıĢ mevsiminin baĢlanmasına bir ay kalmıĢ
icra olunan hususi bir merasimde de açık-aydın
görünmektedir. “Kövsəc” adı ile tanınan bu
merasim çok-çok eskilerde “Azər” adlanan
39
bayramın merasimlerinden biridir. ġimdi “Azər”
bayramı ve onun diğer merasimleri, ayinleri
unutulsa da “Kövsəc” kaynaklarda koruna-koruna
yaĢamıĢtır.
“Kövsəc” merasimi, adeten, kasımda –
qırovdüĢən ayda icra edilermiĢ. Merasime
katılanlar, esasen, vücuda sıcaklık veren yemekler,
örnek, yağlı et, biber katılmıĢ çorbalar
yeyermiĢler. Özünü gülünç duruma salmıĢ,
paltarının cın-cındırı dökülen bir kiĢi katıra binip
meydana çıkar ve elinde de tüyü dökülmüĢ karga
korkuluğu tutarmıĢ. Yan-yöredekilerin onun
üstüne soğuk su tökmelerine rağmen, o , çok
saymazyana “Sıcaktır! Sıcaktır!” – deye
bağırarmıĢ (Y.V.Çemenzeminli)
Bu merasim doğrudan kıĢ mevsimi ile
bağlı olması ayinde kullanılan araçlardan da belli
olur. Burada üst-baĢı cın-cındırlı kimse boĢ yere
elinde tüyü dökülmüĢ karga korkuluğu tutmur.
Bilindiğitek el arsında karganın “garr-garr”
ötmesi onun karı – kıĢı çağırması gibi yozulur.
Bundan savayı, kıĢ yılın barsız-behersiz mevsimi
sayıldığı için doğup-töretmeyen, nesil artırmayan
katırın onun sembol olarak alınması, nihayet,
nohtalanıb binilmesi de doğal etki bağıĢlayır.
Ele çok eski zamanlarda geçirilmiĢ
“Səddə” bayramı da insanların kıĢa karĢı
yanaĢmalarını, kıĢdan korkmadıklarını sergileyen
bir bayramdır. Nevruza ne az, ne çok, düz elli gün
kaldığını bildirmek için icra olunan “Səddə”
bayramında insanlar akın-akın gelip karar verilmiĢ
meydana toplaĢır. Meydanda büyük bir
tongal(ateĢ) yandırılır. ToplaĢanlar el-ele tutub
tonqalın çevresinde dolanır, Ģenlik geçirir, dans
edip eylenceli tamaĢalar gösterirler. Dahi
Azerbaycan Ģairi Nizami Gencevi “Ġskəndərmanə”
poemasında Nevruzla eĢit olarak “Səddə”
bayramını da böyle tarif etmiĢdir:
Novruz ilə Səddə bayramlarında
Ayinlər yenidən olurdu bərpa,
Ər üzü görmemiş növrəstə qızlar
Evindən sevinclə dışarı çıxar.
Əllər al xınalı, üzlər bəzəkli,
Hər yandan gəlirdi coşqun ürəkli.
...Hər bir qıvrım saçlı, gəlişi gözəl
Ayaq yerə döyər, şappıldadar əl.
Hərə bir sərv idi, əldə güldəstə,
Sərv əndamlı bənzər çiçəkpərəstə.
40
Hər il qızlar bu gün axır hər yandan,
Ürək arzusuna açılır meydan.
Yılın “yağı” mevsimi sayılan kıĢ mevsimi
ibtidai tasvir ve etikatlardan baĢlangıç götürmekle
Ģimdinin özünde de üç hususi çilləyə bölünür.
Birinci çillə kıĢın baĢlangıç gününden, yani aralık
ayının iyirmi ikisinden Ģubatın evvelinedek olan
kırk günlük zamandır. Büyük çillənin yarısı kadar
– iyirmi gün olan el arasında “kıĢın oğlan çağı” da
adlanan Kiçik çillənin ömrü Ģubatın iyirmi ikisine
kadardır. ġubatın iyirmi ikisindən, yılın uzun-
qısalığından asılı olarak, martın iyirmi, iyirmi bir,
iyirmi ikisine kadar olan ve “Boz ay” adı ile
tanınan zaman ise her biri yeddi günden ibaret
dört balaca çilləyə, baĢka sözle, “çilləbeçəyə”
bölünür.
Evvela bunu söyleyek ki, mevsimin bu tür
bölgüsü ve onların “çillə” adlandırılması yine eski
tasavvurlarla bağlıdır. “Çillə” aslında “çehl”
söznden olup kırk sayını bildirir ve el arsında
çokluk, ağırlık, çetinlik anlamında anlaĢılır.
Səməni Bayramı
Büyük çillənin en meĢhur ayini, sössüz ki,
“səməni” göyertmek(ekip, büyütmek) ve ondan
helva piĢirmektir. Ve bilmeliyiz ki, bu, bir zaman
doğrudan-doğruya “Səməni bayramı” adlanan
bayramın çoksaylı merasim ayinlerinden biridir.
Baharı çağırmak, bununla da doğanı yeĢil görmek,
öz ektiği tahılın göyermesi arzusunun süni
sembolunnu yaratmak teĢebbüsünden ileri gelen
semeni göyertmenin tarihi ecdadlarımızın ilkin
emek, çiftlik hayatı ile bağlıdır. YaĢayıĢını,
dolanacağını çiftlik yılının – baharın, yazın
baĢlanmasında gören ulu ecdadımız tahılı süni
Ģekilde, yani, ev muhitinde göyertmekle yazın tez
gelmesini, bununla toprağın uyanmasını, ürünün
çimlenip büyümesi arzusunu ifade etmiĢler.
Sözsüz ki, burada taklidi sihir aktı aparıcıdır. Bu
taklidi sihrin baĢa düĢülen anlamı böyledir:
Ürünüm, seni evde göyertdiyim gibi, ekin
alanımda, toprağımda da böylece göyer, büyü.
Semeni helvası piĢirmek için Büyük çillənin
evvellerinden baĢlayarak yaklaĢık bir santimetr
hündürlüyünde göyerdilmiĢ semeni tahta çanak,
yahud tahta tabakda taĢla ezir, döyüp suyunu
sıkırlar. Bu suda yeddi evden alınmıĢ buğda
unundan sıyıq(lapa) hamur yoğrulur.
Helva piĢtikden sonra daha çok vücuda
sıcaklık getiren, bununla da kıĢtan, soğuktan
korkmamak tasavvuru yaradan, esasen, bu
dövüĢmüĢ edvaları elekten geçirip ona katırlar:
kara istiot(biber), darçın, “mixək”, “razyana”,
ceviz, “quluncan”, badyan, “qulsakəmər”,
“zəncəfil”, hil. Bundan sonra helvanı doĢapla
41
karıĢtırır ve qoğal(poğaça), yahut, künde
formasında yumrulayıp evlere paylayırlar.
Xıdır Nəbi
ġubat ayının evvelinden baĢlayarak iyirmi
gün davam eden Kiçik çillə kıĢın oğlan çağı
sayılır. Kiçik çillə soğukluğu, boran-tufanı, saxta
sazağı ile özünden evvelki çilləlerden seçeilir.
Kiçik çillənin “Xıdır Nəbi” adlanan birinci
ongünlüğü ise, genellikle kıĢ mevsiminin en sert,
çovğunlu, dondurucu zamanı sayılır ve buna hatta
bu hususiyyetine göre “yalquzaq zmanı” da
deyilir. El arasında kıĢ mevsimi bu “Xıdır Nəbi”
ile seciyelenir. BoĢ yere değil ki, bir Azərbaycan
ata sözünde de “Xıdır girdi, qıĢ girdi, Xıdır çıxdı,
qıĢ çıxdı” deyilir. Bu zamanın “Xıdır Nəbi”(Nəbi
peygamber) adlanması ve bu Ģerefe icra olunan
ayinler Xıdırın yaĢıllıq, bahar velinimeti de
sayılan Xızırla ve çoğu halklarda olduğu gibi su,
yağıĢ, çay, deniz velinimeti bilinen Ġlyasla da
alakasından haber verir. Bunu “Dəryada nə iĢim
var ki, Xırı Ġlyası da köməyə çağırım” yaxud
Xıdır Xıdır deyərlər,
Xıdıra çıraq qoyarlar –
örneğinin bazen
Xıdıra Xıdır deyərlər,
Yoluna çıraq qoyarlar.
Xıdırı saymayanın
Gözlərini oyarlar –
ġeklinde deyilmesi ve yahud:
Xıdır Nəbi, Xıdır İlyas,
Bitdi çiçək, oldu yaz –
gibi örnekler de kanıt ola bilir.
Kiçik çillənin kurtatdığı zamandan yazın
ilk gününe, yani Nevruz bayramına kadar olan çağ
“Alaçalpo”, “Ağlar-gülər”, “Boz ay” adlanır. Ayın
böyle adlanması onun bulutlu, yağmurlu, rüzgarlı,
sıcak, soğuk – bir sözle, değiĢken olması ile
bağlıdır. BoĢ yere değil ki, halk bu adlardan “Boz
aya” “Boz ay bozara-bozara keçər” de
deyirmiĢler. Buradakı “bozara-bozara”nın hem net
hem de mecazi anlamı vardır. Belli olduğu üzre,
“boz” dilimizde bir sıra anlamlarla yanaĢı, ayrıca
hem rengi(boz paltar, korkutan, tahud soğuktan
insan yüzünün boz renk alması), hem de huyu,
sertliği, kabalığı(boz adam, yüzə bozarmak)
bildirir. “Boz ay bozara-bozara keçər” dediğinde
de daha çok onun sertliği kastedilir. Bunu örnek
olarak getirdiğimiz aĢağıdaki el söylemesinden de
görmek mümkündür.
Martda mərək(mereka, anbar)
Yarı gərək.
Martda havalar soğuk, karlı-donlu ola bilir. Odur
ki, “Xızır Nəbi” için değildiği gibi bu ay için de:
Mart girdi, qış girdi,
Mart çıxdı, qış çıxdı –
deyilir. Bu nedenle de çiftlikçi sığırları-koyunları
için tedarik etdiği ot-elefin(saman) belim-samanın
42
belli hissesini bu ay için merekde(samanlık) yedek
saklamalıdır.
Ġlaxır(yılsonu) çərĢənbələr
Yel(rüzgar) çərĢənbəsi. Sössüz ki, Nevruzöncesi
kutlanan dört ilaxır(yılsonu) çərĢənbə
merasimlerinin, ayinlerinin zenginliği ile daha
meĢhurdur. Elde-obada, köyde-kesekde hamının,
her evin tentene ile kutladığı bu çərĢənbələrin her
birinin ayrı-ayrılıkta farklı adları da vardır. Örnek,
dört ilsonu çərĢənbənin birincisi farklı bölgelerde
farklı adlarla tanınır: “Əzəl çərĢənbə”, “Müjdəçi
çərĢənbə”, “MuĢtuluqçu çərĢənbə”, “Toz
çərĢənbə”, “Yel çərĢənbə” vs.ÇərĢənbəyə böyle
adların verilmesi onun mezmunu ile bağlıdır. Bu
ilk çərĢənbədir. Yazın yakınlaĢmasını haber verir.
Bu çərĢənbədə ev-eĢik his-tozdan temizlenir. Pal-
paltarın, xalça-palazın(halı) tozu dökülür. Bu
yüzden de bu çərĢənbə “Toz çərĢənbə” de adlanır.
Sözü geden çərĢənbənin “Yel çərĢənbə” adlanması
da sebepsiz değil. Çünkü yılsonu çərĢənbənin
birincisi doğrudan kainatın astronomik durumu,
doğabilimi ve fizik kanunlarına uygun bir olaydır.
Bu deyilenlere esasen sıcaklık ilk olarak havaya
gelir. Sözsüz ki, eğer hava(yel) sıcak değilse, o
zaman sualrın donu açılmaz. Havaya sıcak
gelmelidir ki, toprağın canındaki su donu erisin,
toprak yumĢalsın ve çiftlikçi – ekinçi bu toprağı
Ģumlaya(yeri kazmak) bilsin, bağban(bahçıvan)
bağdakı ağaçların dibini belleyip yumĢalda bilsin.
Su çərĢənbəsi. Nevruz bayramının yılsonu
çərĢənbəsinin ikincisi de ayrı-ayrı bölgelerde
çeĢitli adlarla çağrılır: “Kül çərĢənbə”, Külə
çərĢənbə”, “Su çərĢənbəsi”, “Sular Novruzu” ve s.
ÇərĢənbənin bu adlarla tanınması, sözsüz ki,
sebepsiz değil. Ġlk çərĢənbədə havaya buğun,
sıcaklığın geldiğini bilen çiftlikçini Ģimdi daha
çok bağ-bostanı, ekin-biçini düĢündürür. Bunların
da kıĢ uykusundan ayılmasını, uyanmasını isteyir.
Bunun için o, akĢam yandırılmıĢ çərĢənbə
tonqalının külünü sıcak-sıcak bağ-bostana,
ekilecek alana sepir. Sıcaklığın süni sembolunu
yaratmakla üzerlerine kül septiklerinin de tezlikle
oyanması, canlanması isteyini ifade edir.
Yer(toprak) çərĢənbəsi. Nevruz çərĢənbələrinin
üçüncüsünün “Gül çərĢənbə”, “Torpaq çərĢənbə”,
“Yer çərĢənbə”, “Ölü çərĢənbəsi”, “Ata-baba günü
43
çərĢənbəsi” adları vardır. Bu çərĢənbədə toprağın,
yerin canına sıcaklık gelir. MeĢelerde(orman)
novruzgülü(kardelen) baĢ kaldırır. Bu
yakınlıklarda yaĢayanlar, husisen oğlan, kız
çoçukları, gençler gedip bu novruzgüllerinden
toplayıp çərĢənbə honçasına koyurlar. Bu
çərĢənbə haftasının PerĢembe, Cuma günlerinde
insanlar ölmüĢ akrabalarının kabirlerini ziyaret
ederler.
Bu zaman insanlar evlerinde Ģekerlemeler
piĢirirler. Mesala, “qoğal, Ģəkərbura, paxlava,
badambura” ve s. bu Ģekerlemelerden ölülerinin
da kabirlerine aparırlar.
Od çərĢənbəsi. Nihayet, yılın sonuncu çərĢənbəsi
Azerbaycanın her yerinde hiç bir diğer adla değil,
yalnız “Ġlaxır(yılsonu) çərĢənbə” adı ile de deyilir,
kutlanır. Bu çərĢənbədə doğada ve toplumda ne
varsa, hepsinin canında uyanma, dirilme,
canlanma prosesi baĢa çatır. Yılsonu çərĢənbə
ihtiĢamı ile özünden evvelki çərĢənbə’lerden
dördünde de tonqal qalanır(ateĢ yakılır).
Novruz falları
Açar(anahtar) falı – önceden tutulmuĢ niyyetin
haberverme ayini. Yılsonu çərĢənbə akĢamı
yüreğinde niyyet tutan kes özü ile açar götürüp
evlerinin yakınlığından geçen yola çıkır. Yolayrıcı
olan yerde açarı sağ ayağının altına koyup
bekleyir. Yoldan ötenlerin konuĢuklarından
duyduğu ilk sözü aklında tutup açarı da götürerek
geri dönür. Duyduğu bu sözü yüreğinde tutduğu
niyyetle tutuĢdurar. Uygunluk olduğu halda,
isteyine kavuĢavağına inanır. Açar niyyətin
açacısı demektir.
Alma(elma) falı – önceden tutulmuĢ niyyetin
44
belli elamete esaslanan haberverme ayini. Bu
maksatla Yılsonu çərĢənbədə iki almadan birine
niĢan koyulur. Sonra niyyet tutup evdekilerden
kimdense bu almalardan birini götürmesi istenilir.
Eğer niĢanlanmıĢ alma götürülerse, niyet sahibi
niyyetinin gerçekleĢeceğine inanır. Ayinde
kullanılan alma mifoloji dünyagöüĢde mutluluk,
uğur, yeni hayat bahĢeden sembolu motivin
daĢıyıcısıdır.
Ayna falı – Yılsonu çərĢənbədə icra olunan fal.
Yılsonu çərĢənbə akĢamında, adeten, subay kızlar
bir eve toplaĢırlar. Bir sıra diğer ayinlerle eĢit
olarak, ayna falı da icra edirler. Ayinin kuralı
böyledir: bir kurgu kurulur ve Ģam(mum)
yandırılır. Evdeki diğer iĢıklar söndürülür. Aynaya
yalnız Ģamın iĢığı düĢür. Niyyet tutan kız aynanın
karĢısında oturur. Ġnama göre kız aynaya bir hayli
baktıkda orada oğlan eksi görünür. Kız eksi
görünen bu oğlana niĢanlı olacağına inanır.
Cıdır(atların yarıĢ yeri) falı – Yılsonu çərĢənbə
ve Nevruz bayramı günlerinin fallarından biri. Bu
maksatla gençler cıdıra çıkır, at yarıĢı keççirirler.
Bir kimse cıdırdakı atlardan birini gözaltı edip
yüreğinde niyyet tutar. YarıĢda bu at zafer
kazanırsa, yüreğinde niyyet tutan daisteğine
çatacağına inanır.
Ġynə falı – Nevruz bayramının yılsonu
çərĢənbəsində su ile dolu kasaya(kase) uçlarına
pamuk sarınmıĢ iki iyne salırlar. Eğer suda yüzen
iyneler yıldız tarafdan bir-birine yakınlaĢsa,
yüreğinde niyyet tutan isteğine çatacağıan inanır.
KAYNAKÇA
~Bəhlul Abdulla, Tofiq Babayev, Məhərrəm
Qasımlı – Novruz Bayramı
Ensiklopediyası XALQ
BAYRAMI.2008
~Bələdçilər Ədalət Vəliyev, Vaqif Bəhrəmli –
Azərbaycan Xalq Bayramları-Novruz.2011
~Azad Nəbiyev – Novruz.1989
45
TÜRKMENĠSTANDA NEVRUZ
Betül DÖNMEZ
Her milletin geçmiĢte ortaya çıkıp
günümüze kadar gelen âdetleri, bayramları
vardır. ġüphesiz yeryüzünde yaĢam sürdüren
milletlerden en eski ve en köklü olanlarından biri
Türklerdir. Türkler, yeryüzünün her bir
köĢesinde yaĢamıĢ piĢip olgunlaĢmıĢtır. Coğrafi
olarak bazı kesimler birbirinden uzak olsa da
geçmiĢten itibaren yaĢattığı bayramları vardır. Bu
bayramlardan en meĢhur olanı hepimizin bildiği
Nevruz'dur. Nevruz, halkın en samimi duygularını
dıĢa yansıttığı, toprak ananın tekrar filizlenip
bezendiği bir bayramdır. Tarihin gelgitleri
içerisinde kaybolmama, unutulmama savaĢı
vererek bir kahraman edasıyla günümüze
ulaĢmıĢtır. Nevruz, Türklerde yılbaĢıdır ve Türk
topluluklarında çeĢitli adlar almıĢtır. ( Nevruz,
Noruz, Navrız, Ergenekon, Bozkurt, Çağan,
Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi ÇağdaĢ Türk
Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü 4. Sınıf Öğrencisi.
Yenigün...) Nevruz bayramı, Hızır Nebi vb. gibi
bayram ve törenlerde en karakteristik unsurlar
eski Türk inanç sisteminin atalar kültü, yer-su
kültü, ateĢ kültü ile ilgili âdetler olup bütün Türk
topluluklarında ortaktır.
Türklerde Nevruzla ilgili çeĢitli rivayetler
vardır. En önemli rivayet ise bugünün Ergenekon
günü oluĢudur. Ergenekon Destanı'nı Ebulgazi
Bahadır Han Ģu Ģekilde dile getirmiĢtir:
" Türk illerinde Köktürk oku ötmeyen,
Köktürk oku ulaşmayan yer yoktu. Bütün kavimler
birleşerek, Köktürkler'den öç almak için
yürüdüler. Türkler çadırlarını, sürülerini bir
yerde topladılar; çevresinde hendek kazdılar,
beklediler. Düşman geldi. on gün vuruştular.
Köktürkler üstün geldi...
Köktürk hanı İl-han'ın oğlu çoktu. Savaşta
hepsi öldü. " "Kıyan/Kayan" adlı küçük bir oğlu
vardı. O yıl evlendirmişti. İl-han'ın "Negüş/Tukuz"
adlı bir de yeğeni vardı. Bu ikisi bir yerdeki
kişilerin eline düşmüşlerdi. On gün olduktan
46
sonra bir gece ikisi kadınlarıyla birlikte atlanıp
kaçtılar. Yurda geldiler. Düşmandan kaçıp
gelen dört maldan ( deve, at, öküz, koyun) çok
buldular.
Eğer İl'e varalım desek; dört taraftaki
illerin hepsi bize düşman. İyisi odur ki dağların
içinde insan yolu düşmez bir yer izleyip
oturalım deyip dağa doğru sürülerini sürüp
gittiler.
Geldikleri yoldan başka yolu olmayan
bir yere vardılar. O da öyle bir yoldu ki bir deve,
bir at bin güçlükle yürürdü. Eğer ayağını yanlış
bassa parça parça olurdu.
Vardıkları yerde akar sular, çeşmeler,
türlü otlar, meyveli ağaçlar, Türlü türlü avlar
vardı. O yeri görünce Tanrı'ya şükür kıldılar.
Hayvanlarının, kışın etini yediler, yazın sütünü
içtiler, derisini giydiler.
O yere Ergenekon adını koydular.
Burada bu ikisinin çocukları çoğaldı.
Kıyan'ın evladı çok oldu. Nöğüş/Tukuz'un ki
ondan daha az oldu. Kıyan'ın çocuklarına
Kayat/kıyat deiler. Tukuz çocuklarına iki ad
koydular. Bir niçesine Tukuzlar deiler. Bir
niçesine Türülken dediler. Çok yıllar bu iki kişinin
çocukları Ergenekon'da kaldılar. Enine
boyunauzayıp yayıldılar.
Dört yüzyıl sonra Ergenekon'da kendileri
ve sürüleri o kadar çoğaldı ki sığmadılar. Bu
sebepten bir yere toplanıp oturup konuştular.
Dediler ki, atalarımızdan işittik Ergenekon'un
dışında geniş yerler, güzel yurtlar olurmuş. Bizim
yurdumuz eskiden o yerlerde imiş... Dağların
arasında yol izleyip bulalım. Göçüp çıkalım. Her
kim bize dostum derse onunla görüşelim.
Düşmanlarla güreşelim dediler.
Hepsi bu sözü beğenip çıkmaya yol
izlediler, bulamadılar.
O zaman bir demirci dedi ki: Burada bir
demir madeni var. Yalın kata benziyor. Şunun
demirini eritsek bir yol olurdu. Varıp o yeri
47
gördüler. Bu sözü de beğendiler. Dağın geniş
yerine bir kat odun, bir kat kömür dizdiler. Dağın
üstünü, arka yanını, beri yanını böylece
doldurduktan sonra yetmiş deriden körük yapıp
yetmiş yerde kurdular. Ateşleyip körüklediler.
Tanrı'nın gücü ile ateş kızdıktan sonra
demir dağ eriyip akıverdi. Yüklü deve çıkacak
kadar yol oldu. O günü, o ayı, o saati belleyip
dışarı çıktılar.
O günden beri yeni yılın başladığı gece
Köktürkler'de adettir. O günü bayram sayarlar".
Türkler bu güne çok sevindiler. Yenigün
diye çıkıĢlarını bayram ilan ettiler. Bundan sonra
artık her yıl Yenigün diye demir ayini yapmayı
âdet haline getirdiler.
Nevruzu kutlayan Türk topluluklarından
biri hiç Ģüphesiz Türkmenistan’da yaĢayan
Türkmenlerdir. Türkmenler Nevruzun kutlandığı
ilkbahara çok önemli anlamlar yüklemiĢlerdir.
Gelinler için ilkbaharın Ģahaneliğini, yaĢlılar için
geçmiĢ günlerin yadedildiğini, gençler için uçsuz
bucaksız günleri ifade eder. Çocuklar ise
ilkbaharın tatlı yağmurları altında oynamakta ve
atalarından miras kalan türküleri söylemektedirler.
Nevruzu meĢhur Türkmen Ģairi
Mahtumkulu eserlerinde konu etmiĢtir.
Mahtumkulu nevruzu içtenlikle anlatmıĢtır.
Nevruzname geleneğinin Türkmenlerde de
görüldüğü Mahtumkulu Firaki'nin eserlerinden
anlaĢılmaktadır. Mahtumkulu bir
nevruznamesinde Nevruzu Ģöyle tasvir
etmiĢtir:
"Gelse novruz aleme, reng kılar cahan
peyda,
Ebrler avaz urup, dağ kılar duman peyda,
Bicanlar cana gelip, açarlar zıban peyda,
Göğermedik gayalar, göğerib zovan peyda..."
Türkmenistan'da nevruz hazırlıkları bir
hafta önceden baĢlamaktadır. Evler
temizlenmekte, yeni elbiseler alınmaktadır. Özel
olarak çokça yiyecekler hazırlanır. Bunlar
arasında; Türkmen çöreği, külçe, yağlı piĢme,
bovursak, koko, çovdur pidesi, noybalı eriĢte,
bulamaĢ, Türkmen palovu sayılabilir.
Türkmenlere göre nevruz ne kadar çok yiyecekle
karĢılanırsa, o denli iyi geçeceğine inanılır.
Bayram boyunca bu yiyecekler aile fertleri
tarafından tüketilir ve misafirlere ikram
edilir.Ayrıca Nevruz özel yemeğine "yedi taham"
48
adı verilmektedir. Türkmenistan'da "Semeni" (
Sümelek, Semelek) Nevruzun simgesi haline
gelmiĢtir. Semeni hazırlığı binlerce yıl öncesine
dayanır. Semeni hazırlamanın bir baĢka özelliği de
buğday tanesinin yedi günde yetiĢtirilip, beĢ
santim uzunluğuna gelmesini sağlamaktır..
Buğdayın yetiĢen kısmı yedi kere yıkanır,
sokuda(tahıl dövmeye yarayan tas dibek, çukur
taĢ) ezilerek yedi gün boyunca beklemeye
bırakılır. Semeni piĢiren ev halkı yetiĢtirilen
buğdayın üç dört tanesini bir iple bağlayıp Nevruz
günü yakalarına takarlar. Cam kapta yetiĢtirilen
buğday, sofranın ortasına dileklerin kabul
edilmesi amacıyla konur.
Semeni her aile tarafından piĢirilmez.
Birkaç ev birleĢip, ortaklaĢa büyük bir kazanda
buğday özüne un, Ģeker ve su ekleyerek hazırlar.
Halkın eski inancına göre kaynatılmıĢ semeninin
üzerinde AyĢe Fatma'nın ( Hz. Muhammedin kızı)
beĢ parmağının izinin görülmesi beklenir. Eğer bu
iz görülüyor ise semeninin helal ve kapağını açan
kiĢinin çalıĢkan ve dürüst olduğu anlaĢılır. Semeni
ile ilgili oluĢturulan bilmeceler de bu yemeğe
verilen önemin fazla olduğunu gösterir. En
meĢhur bilmece Ģöyledir:
"Ekiminizi yaş gördüm, Tuzsuz pişmiş aş
gördüm".
Nevruz öncesi son gün Türkmenistan'da
ateĢler yakılmaktadır ve üzerinden atlanmaktadır.
Türkmenler yakılan bu ateĢe " ġaman-od" adını
verirler. AteĢ üzerinden atlarken yaĢlılar, genç
kızlar, delikanlılar tekerleme söylerler.
(Günahımızı dökmek için şaman od üzerinden
atlayalım)
Nevruz'un kutlandığı yerde Türkmen çadırı
kurulur (ak-öy). Türkmen kadınları dutar-gicek
eĢliğinde türküler söyler. Bunun yanı sıra
geleneksel danslarını yaparlar. At yarıĢları, horoz
dövüĢleri yapılır. Bunlar Nevruz etkinliklerinin
baĢlıcalarıdır. Türkmenistan'da ayrıca diğer Türk
topluluklarında görülen salıncağa binip sallanma
geleneği yaygındır. Salıncakta sallandıkça
günahların döküldüğüne inanılır.
Kız toplantıları da Nevruz etkinliklerinin
en önemlilerinden biridir. Genç kızlar bir araya
gelip eğlenirler, karĢılıklı bilmeceler sorup,
türküler söylerler. Bu tür toplantı ve oyunlara
"Moncukattı" adı verilmektedir. Fal amaçlıdır. Bir
49
tür "kader kilidinin açılması" oyunları
sergilenmektedir. Gençler buluĢmalarında
söyleyemedikleri kalpten gelen istek ve arzularını
Moncukattı oyununda söylerler. Söylerken
oldukça içtenlerdir. Sanki söylediklerini o kız
veya oğlan duyacak gibi Ģefkatli dile getirirler.
Türkmenistan'ın bazı bölgelerinde "sövziman
salmak" olarak da adlandırılmaktadır. Söylenen
maniler Türklerin özelliğini sergilemekte ve Türk
kültür bütünlüğünün Ģahane örneklerindendir:
"Başladı kız başladı,
Suya boncuk taşladı,
Şiirin yanlış okuyup,
Maral yaşlı haşladı,
Çıkar cennet can boncuğu".
Ġnsanları bu kadar sevindiren,
heyecanlandıran bir gün; Nevruz. Onun
geliĢindeki sır nedir? Onun bu mükemmelliği
neden? Kısaca söylemek gerekirse; yepyeni
umutlar, taze bir gün, yeni baĢlangıçlar, gelen
bahar mevsimi ile kıĢ mevsiminde uyuyan tabiatın
yeniden uyanması...
KAYNAKÇA
Abdulhaluk M. ÇAY, " Nevruz Türk Ergenekon
Bayramı Kökeni-Tarihi Gelenekleri, İleri
Yayınları, Mart 2012
Sadık TURAL, Elmas KILIÇ, "Nevruz ve
Renkler", Atatürk Kültür Merkezi Yayını, 19-21
Mart 1996, ANKARA
Gurbandurdı GELDİYEV," Sözkonusu
Edebiyat", Kaynak Yayınları, Mayıs 2003,
İSTANBUL
Abdulhaluk Çay, " Türk Ergenekon Bayramı
Nevruz", Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü
Yayınları, 1993, ANKARA
"Altın Asıra Girerken Türkmenistan", Şubat
2000.
50
BAġKURT TÜRKLERĠNDE
NEVRUZ
Engin GÖRAL
Nevruz Bayramı BaĢkurtlarda çok
önemli bir yer tutar. BaĢkurtların geçim
kaynakları tarım ve hayvancılık olduğu için
tabiat olayları onların hayatlarında önemli
olan unsurlardandır. BaĢkurtlarda tabiatla
yaĢam o kadar iç içe bir Ģekilde gitmektedir ki
tabiattaki her olay onlar için bayram olarak
kutlanır. BaĢkurtların bu tabiat olaylarıyla
bağlantılı olan çok sayıda bayramı ve kutlaması
vardır.
Bu bayramlardan bazıları “ Kisi Yil
Bayramı’’, “Ulu Yıl Bayramı’’, “Nardugan
Bayramı’’, “ Sümbüle Bayramı’’, “Kekük Seyi’’,
“May Seyi’’, “Karga Butkahı’’, “Kuzğalak
Bayramı’’, ”Ayıw Tuyı’’, “Ayıw Biyiwi’’,
“Ebiyzer Sıvağı’’, “Habantuy’’, “Yıyın’’ vb. daha
birçok bayram. Bu yazıda ise BaĢkurtlar’ın
Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi ÇağdaĢ Türk
Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü 2. Sınıf Öğrencisi.
Nevruz Bayramı’nda neler yaptıkları ele
alınacaktır.
Nevruz bayramı BaĢkurtlar’da “Yanı yıl
bayramı’’, “yanı yıl baĢı’’ diye adlarla
anılmaktadır.Nevruz bir birlik ve beraberlik
sembolüdür.Nevruzda oynanacak oyunlar,
düzenlenecek eğlenceler hep birlikte karar verilen
etkinliklerdir.
Nevruzda her evde bir ziyafet verilir. Bu
ziyafetlerde en önemli olan yemek ise tabağa
doğranan piĢmiĢ etin üzerine, havanda dövülmüĢ
haĢlanmıĢ buğday konularak yapılan yemektir. Bu
yemek yapılırken aynı zamanda Ģiir de okunur:
Nevruz yılın baĢıdır
Buğday yemeğin baĢıdır
Buğday olgunlaĢınca aĢ olur
OlgunlaĢmazsa 1taĢ aĢ olur
Yılın baĢı iyi olsun
Rızıkları helal olsun
Ekinler iyice olgunlaĢsın!
Kazanları taĢsın!
51
Günlere huzur versin
Ġller emin olsun
Nevruz sabahında bütün çocuklar ve
gençlererkenden köydeki yaĢlıları gezer.Bu
Ģekilde her eve uğrarlar ve uğradıklarında ev
ahalisi ile selamlaĢıp büyüklerin hayır dualarını
alırlar. Uzaktaki akrabalarda unutulmaz, onlar da
ziyaret edilir. Onlarında hayır duaları alınır. Bu bir
ritüel olarak bağlılıkla yapılır. Yapılmaması
durumunda hiçbir zaman mutluluğun
bulunamayacağına dair Nevruz’da okunan bir Ģiir
de vardır:
Kim nevruzda ihtiyarları
Ziyaret etmez
O kiĢinin kapısından
Mutluluk girmez
Nevruzda unutan
Büyükleri
ĠĢe yaramadan sağa sola
Savrulur.
Bunun yanı sıra büyüklerinziyaret edip
hayır dualarının alındığındaysa onları güzelliğin
ve mutluluğun beklediği öğütlenir.
Nevruz geldi, büyüklerine
Gir, görüp çık!
Her birini kutlaya kutlaya!
GörüĢüp çık
Her birine hediye ver
Ver sadaka
Cennet olur geleceğin
Hey, inĢallah!
Nevruz’da büyüklere saygıyla ilgili
baĢka Ģiirlerde okunur:
Büyüklerden al fatiha
Al teĢekkür
Kaygı görmeden yaĢarsın
Hep rahat
Ana-baba duası
Canını paklar
Aile duası
Canını saklar
52
Nevruz dileğinde bulunup ev ev gezenler
evlerden yemek yapmak için evlerden tereyağı ve
para isterler. Buna da “Nevruz hakkı’’ adını
verirler. Bunu toplarken ise mani okurlar:
Agıdil boyu hep ağaç
Yaprakları çok seyrek
Yemeğe katacak yağ gerek
Nevruz mübareği var
Nevruz hakkı bir altın
Etrafına bakınma
Bakarsan, ver iki altın
Nevruz mübareği var
Verilen bu “Nevruz hakkı” yetersiz
görünür ve toplayan gençleri tatmin etmezse yine
bir mani ile bu durum dile getirilir:
Ey Zeynulla, Zeynulla
Tereyağı yiyor molla
Getiriniz ne varsa
Nevruz mübareği var
Nevruz bayramında bu gelenekler dıĢında
düzenlenen baĢka eğlenceler de vardır. Bunlar
arasında at yarıĢı, güreĢ, kız kovalama gibi
muhtelif yarıĢlar ve oyunlar yer alır. Bunların yanı
sıra nikâh törenleri de Nevruz’a denk getirilmeye
çalıĢılır. Nevruz’da kız isteme ile ilgili Ģiir
örneklerinden biri Ģöyledir:
Rica sözüm var size
Kızını ver sen bize
Sevap olur o size
Nevruz olsun mübarek
Güzel boyun uzayınca
Babam verdi cahile
Cahil yiğit sayılır
ġeytandan daha yamandır
Âlimler gibi
Benzer kızıl elmaya
Âlim yatsa uykuya
53
Zikreder Allah’a
Nevruz zamanı geldiğinde yörenin en
güzel ve akıllı kızlarından biri seçilir ve bu kıza
“Nevruzbike’’ denir. Bu kıza yeni yılda yazın
nasıl geçeceği ile ilgili sorular sorulur.
Nevruzbike bu sorularla ilgili yorumlar yapar. Bu
yorumlarda yazın iyi geçeceği ile ilgili yorumlar
olur. Bu yorumlar ile yaĢlıların gönüllerini hoĢ
eder ve onlarda kıza “Yorumların gerçekleĢsin,
Nevruzbike’’ diyerek hayır duada bulunurlar.
Türk Dünyasının genelinde görülen ateĢ
yakma kültü BaĢkurt Nevruz gelenekleri arasında
da yer alır. BaĢkurtlarda insanlar milli kıyafetleri
giyer ve sokaklara çıkarlar. Nevruz için
samandan büyük bir kukla yapılır. Gövdesi çeĢitli
püsküllerle süslenir. Ve en son olay olarak
dilekler dilenir ondan sonra bu kukla yayılır.AteĢ
yakma kültünü bu Ģekilde devam ettirirler.
BaĢkurtlarda bulunan Nevruz Ģiirleri
arasında diğer Türk boylarında da var olan
“Nevruz Beyti’’vardır. Bunların ortak noktaları
ise bitiĢlerinin ortak olmasıdır.Bu ortak cümleler
ise “Nevruz mübareği var’’, “Nevruz olsun
mübarek’’ olmasıdır. Bu örnekler Ģunlardır:
Havadan uçar bin kaz
Bininin baĢı bir kaz
Açılır muharrem yaz
Nevruz mübareği var
Nevruz diyor, biz geldik
Kutlu cemalini gördük
Aziz dualar kıldık
Nevruz mübareği var…
54
Akidil boyu hep ağaç
Yaprakları çok seyrek
Yemeğe katmaya yağ gerek
Nevruz mübareği var…
Nevruz hakkı bir altın
Etrafına bakınma
Bakarsan, ver iki altın
Nevruz mübareği var…
Ġn bacım, in bacım
Ġnip ayakkabı giy, bacım
Nevruz hakkı ver, bacım
Nevruz mübareği var…
Havada sinek uçar
Bu evde çoktur kızlar
Onları görünce, içim sızlar
Nevruz mübareği var...
Bülbül öter
Tuti kuĢu Ģeker çiğner
Guguk, karga izi kaynar
Nevruz mübareği var
Ey Zeynulla, Zeynulla
Tereyeğı yiyor molla
Getiriniz ne varsa
Nevruz mübareği var..
Güzel olsun çocuğunuz
Ona iyi bakın
Yaman gözden sakınınız
Nevruz olsun mübarek…
Güzel kızın suçu yok
ġakirtlerin azığı ok
Bir öpenin suçu yok
Nevruz olsun mübarek…
Ah-var, çok güzel kızlar
Görsen, yüreğin sızlar
Beyit söylüyoruz biz
Nevruz olsun mübarek…
Ġnanmayan kızlara
Sözde usta olurlar
Hile gibi gelir size
Nevruz olsun mübarek
Kızma sen bizlere
Biz söylüyoruz sizlere
Biz geldik kız gözlemeye
Nevruz olsun mübarek…
Güzel imiĢ anası
Nasıl acaba çucuğu
Varıp görüp bakası
Nevruz olsun mübarek…
Yürümez idim, mal olsa
Daha güzel yar olsa
Çalar idim, yay olsa
Nevruz olsun mübarek…
55
Çalardım, el olsa
Kaçardım, yol olsa
Kızı güzel olsa
Nevruz olsun mübarek…
Güzel imiĢ çocuğu
Ne yapıp almalı
Gelse bize faydalıydı
Nevruz olsun mübarek…
Rica sözüm Ģu size
Kızını ver sen bize
Sevap olur o size
Nevruz olsun mübarek…
Ağam, iĢin baĢarılı olsun
Malın mülkün bol olsun
Bizim söylediğimizi gör
Nevruz olsun mübarek…
KAYNAKÇA
Kolektif, Türk Dünyası Nevruz
Ansiklopedisi (Habibe YAZICI ERSOY,
Başkurtlarda Nevruz 259-268.syf.), Ankara, 2004.
Top Related