İstanbul Teknik Üniversitesi VakfıYayını
EKİM - ARALIK 2014 SAYI 66
Nevzat Ersan / Prof. Dr. Semih ErgintavDoç. Dr. Ziyadin Çakır / Doç. Dr. Uğur Doğan
Prof. Dr. Atilla Ansal / Prof. Dr. Ali PınarProf. Dr. S.Ümit Dikmen / Prof. Dr. Mustafa Erdik
Doç. Dr. Şinasi Kaya / Doç. Dr. Elif SertelProf. Dr. Mikdat Kadıoğlu / Mahmut Baş
Dr. Murat Nurlu / Kerem KuterdemBekir Tekin / Semra Erbay
Cenk Erkmen / Kazım Gökhan ElginProf. Dr. Kaya Özgen / Prof. Dr. Uğur Ersoy
Doç.Dr. Nurdan M. Apaydın / Doç.Dr. Beyza TaşkınDoç. Dr. Seda Kundak / Prof. Dr. Metin Başoğlu
Doç.Dr. Ebru Şalcıoğlu / Prof. Dr. Hasan BoduroğluSelamet Yazıcı / Prof.Dr. Ünal Aydemir
Prof.Dr. Faruk Karadoğan / Prof. Dr. Attila ÇinerProf.Dr. Ahmet Yakut / Cenk Erkmen
Tülay Uran /Savaş Altıok / Şükran Özdemir
Prof. Dr. Ayla ÖdekanMetin Tükenmez
DEPREMNevzat Ersan / Prof. Dr. Semih Ergintav
Doç. Dr. Ziyadin Çakır / Doç. Dr. Uğur DoğanProf. Dr. Atilla Ansal / Prof. Dr. Ali Pınar
Prof. Dr. S.Ümit Dikmen / Prof. Dr. Mustafa ErdikDoç. Dr. Şinasi Kaya / Doç. Dr. Elif SertelProf. Dr. Mikdat Kadıoğlu / Mahmut Baş
Dr. Murat Nurlu / Kerem KuterdemBekir Tekin / Semra Erbay
Cenk Erkmen / Kazım Gökhan ElginProf. Dr. Kaya Özgen / Prof. Dr. Uğur Ersoy
Doç.Dr. Nurdan M. Apaydın / Doç.Dr. Beyza TaşkınDoç. Dr. Seda Kundak / Prof. Dr. Metin Başoğlu
Doç.Dr. Ebru Şalcıoğlu / Prof. Dr. Hasan BoduroğluSelamet Yazıcı / Prof.Dr. Ünal Aydemir
Prof.Dr. Faruk Karadoğan / Prof. Dr. Attila ÇinerProf.Dr. Ahmet Yakut / Cenk Erkmen
Tülay Uran /Savaş Altıok / Şükran Özdemir
Prof. Dr. Ayla ÖdekanMetin Tükenmez
Dosya 1Dosya 1
www.tekfeninsaat.com.tr
GÜVENLE
1itü vakfı dergisi1itü
2 itü vakfı dergisi
EKİM-ARALIK 2014 | SAYI 66
...........................................................................................................................................................................................................................................
İmtiyaz Sahibi:İTÜ Vakfı adına Prof. Dr. Mehmet Karaca
Yayın Kurulu:Prof. Dr. Yıldız SeyY. Müh. Naci EndemDr. Y. Müh. (Mimar) Doğan HasolProf. Dr. Mete TapanKenan ÇolpanKenan MeteHatice Yazıcı Şahinli
Yazı İşleri Müdürü: Hatice Yazıcı Şahinli
Yayın Koordinatörü:Kenan Mete
“Deprem Dosyası” Danışmanı:Prof. Dr. Faruk Karadoğan
Reklam ve Halkla İlişkiler:Fahri Sarrafoğlu
Katkıda Bulunanlar:Zeynep Şahin Tutuk, Gülşah Seyhan,Osman Keskin, Altan Bal, Arzu Eryılmaz, Gözde Çalışır, Yavuz Dürüst, Engin Yıldırım,Ömer Yılmaz
Yönetim Yeri:İTÜ Vakfı MerkeziİTÜ Maçka Yerleşkesi 80394Teşvikiye / İSTANBULTel: 0212 291 34 75 – 230 73 71Faks: 0212 231 46 33
Baskı:Azra MatbaacılıkLitros Yolu 2.Matbaacılar Sitesi E Blok 1.Bodrum No.11 Topkapı Zeytinburnu / İSTANBULTel: 0212 674 10 51 – 612 79 27
E-posta: [email protected]
Yayın Türü: Yaygın, Süreli
Bu dergide yayımlanan imzalı yazılar yazarlarının görüşünü yansıtmaktadır. Dergiyi ve yayın kurulunu bağlayıcı nitelik taşımaz.
İTÜ Vakıf Dergisi’nde yayımlanan yazı ve fotoğrafl ardan kaynak belirtilmek koşulu ile alıntı yapılabilir.
VAKFI DERGİSİ
“Küçük Kıyamet’ten “Büyük Trajedi”ye Ülkemizin Deprem GerçeğiNevzat Ersan
Marmara Bölgesi’nde Deprem Tehlikesi Açısından En Sıcak Nokta: İstanbul Prof. Dr. Semih Ergintav, Doç.Dr. Ziyadin Çakır, Doç.Dr. Uğur Doğan
İstanbul Deprem SenaryolarıProf. Dr. Atilla Ansal
Deprem Erken Uyarı SistemleriProf. Dr. Ali Pınar, Prof. Dr. S. Ümit Dikmen, Prof. Dr. Mustafa Erdik
Deprem Hasarlarının Uzaktan Algılama Verileri ile BelirlenmesiDoç.Dr. Şinasi Kaya, Doç.Dr. Elif Sertel
Afet Yönetimi Nedir ve Nasıl Olmalıdır? Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu
Afetlerin Değirmenine Su TaşımakY. Müh. Mahmut Baş
AFAD Başkanlığının Deprem Konusundaki FaaliyetleriDr. Murat Nurlu
Deprem Sorununa Ulusal Ölçekte Stratejik Yaklaşım: Ulusal DepremStratejisi ve Eylem Planı (UDSEP-2023) Kerem Kuterdem, Bekir Tekin, Semra Erbay, Cenk Erkmen, Dr. Murat Nurlu
İstanbul Sismik Riskin Azaltılması ve Acil durum Hazırlık Projesi (İSMEP)Kazım Gökhan Elgin
Depreme Dayanıklı İnşaat Teknolojileri ve Yüksek Binalar:Sorunlar, Öneriler Prof. Dr. Kaya Özgen
Az Katlı Yapıların Deprem Dayanımları ile İlgili Bir İrdelemeProf. Dr. Uğur Ersoy
Ulaşım Sistemindeki Güçlendirme ÇalışmalarıDoç. Dr. Nurdan Apaydın
Depreme Karşı Güçlendirmede Karşılaşılan Güçlükler ve Çözüm ÖnerileriDoç. Dr. Beyza Taşkın
Deprem ve Ekonomik KayıplarDoç. Dr. Seda Kundak
Deprem Travmasının Kitlesel Etkilerine Yönelik Bir Ruh Sağlığı ModeliProf. Dr. Metin Başoğlu, Doç. Dr. Ebru Şalcıoğlu
Deprem ve FarkındalıkProf. Dr. Hasan Boduroğlu
Depremden Sonra Yeniden Ayağa Kalkabilen Bir Türkiye İçinZorunlu Deprem SigortasıSelamet Yazıcı
Afad Başkanlığından Deprem Araştırmalarına DestekUlusal Deprem Araştırma Programı (UDAP) Cenk Erkmen, Tülay Uran, Savaş Altıok, Şükran Özdemir, Dr. Murat Nurlu
İki Usta/İki YorumProf. Dr. Ayla Ödekan
Teknokent Dosyası
İTÜ’den Haberler
Vakıf’tan Haberler
Spor Metin Tükenmez
1999 Kocaeli Depremi Sonrasında Eğitim, Araştırma veUygulama Çalışmalarıyla Merkez ve EnstitülerimizProf. Dr. Ünal Aydemir, Prof. Dr. Faruk Karadoğan, Prof. Dr. Attila Çiner, Prof. Dr. Mustafa Erdik, Prof. Dr. Ahmet Yakut
7
12
16
27
32
37
40
48
51
54
58
62
65
70
74
78
83
86
88
104
144
108
113
121
138
Nevzat Ersan / Prof. Dr. Semih Ergintav
DEPREMNevzat Ersan / Prof. Dr. Semih Ergintav
Dosya 1Dosya 1
3itü vakfı dergisi
4 itü vakfı dergisi
BU SAYIDA
Sayın Okurlar,
2014 yılının son sayısını çıkardığımız için mutluyuz.
Bu sayımızda da dosya konumuzu her zaman olduğu
gibi Türkiye’nin güncelliği hiç eksilmeyen bir alanına,
Deprem’e ayırdık. Yurt içinden ve yurt dışından
birçok bilim insanı ve uzman değerli yazılarıyla
bu sayımıza katkıda bulundular. Ve ilk kez gelen
yazıların tümünü 66. Sayımıza sığdıramadığımız için
bir sonraki sayımızın dosya konusunun da Deprem
olmasına karar verdik. Böylece 66. Sayı Deprem
Dosya – 1, 67. Sayı ise Deprem Dosya - 2 olarak
sizlere sunulmuş olacak.
Dergide yer alan yazıların, depremle ilgili farklı bilim
dallarının ve farklı kurumların mensupları tarafından
yazılmış olması da konuya geniş bir bakış açısı
getirmektedir. Seçkin üniversitelerimizin öğretim
üyeleri ve araştırmacılarının yanı sıra, ilgili kamu
kuruluşlarının, meslek odalarının, yerel yönetimlerin
araştırmalarını ve deneyimlerini dergimizde toplamış
olmaktan Yayın Kurulu olarak onur duyuyor ve
değerli yazarlarımıza teşekkür ediyoruz.
Sanat sayfamızda Prof. Dr. Ayla Ödekan’ın İki Usta/
İki Yorum başlıklı yazısı, İTÜ’de yer alan iki sanat
eserinin sanatçılar tarafından nasıl yorumlandığını
anlatmaktadır. Kuruluşundan günümüze kadar
birçok ünlü sanatçının çalışmalarına yer vermiş
olan İTÜ’nün hayatına katılmış olan sanat ve/veya
sanatçılar konusuna bundan sonraki sayılarımızda
da yer vermeye devam edeceğiz.
İTÜ ARI Teknokent, Türkiye’nin en önemli girişimci
destek projelerinden ‘İTÜ Çekirdek’te, teknoloji
tabanlı girişimcilik projelerini seçti. 2014 yılı
inovasyon dahilerinin seçildiği bu yarışma ve ARI
Teknokent kapsamındaki şirketlerce gerçekleştirilen
Ar-GE çalışmaları ile yeni buluşlar ‘Teknokent
Dosyası’nda yer almaktadır.
İTÜ’den haberler dosyası her zamanki gibi yine çok
zengin. Gerçekleştirilen bilimsel, sanatsal, sportif
etkinlikler, kazanılan ulusal ve uluslararası ödüller,
mezunlarla buluşmalar Üniversitemizin yaşamındaki
canlılığı ortaya çıkarmaktadır.
Yayın Kurulumuz 68. Sayıdan başlayarak dergi dosya
konularının belirlenmesi için hazırlık çalışmalarına
başlamıştır. 68. Sayımızın konusunun “Eğitim”
olması kararlaştırılmıştır. İTÜ’nün eğitim konusunda
yenilikler arayan bir kurum olduğu ve uluslararası
ortamdaki yerini sürekli olarak daha üst düzeylere
yükseltme çalışmalarını yürüttüğü düşünülerek
konuyu daha geniş çevrelere açmak, tartışılmasını
sağlamak ve tanıtmak istenmektedir.
Okurlarımızdan, dergimizin yeni sayılarında yer
vermek üzere ‘dosya konusu’ önerisi ve katkı
bekliyoruz.
2015 yılının ülkemiz, İstanbul Teknik Üniversitesi ve
birey olarak herkes için daha verimli, mutlu ve barış
içinde geçmesini dileriz.
Son olarak bu sayımızın hazırlanmasında yaptığı
değerli katkılar için Prof Dr. Faruk Karadoğan’a
teşekkürlerimizi iletiriz.
Saygılarımızla,Prof. Dr. Yıldız Sey
5itü vakfı dergisi
6 itü vakfı dergisi
DEPREM
7itü vakfı dergisi
Nevzat ErsanTMMOB İnşaat Mühendisleri OdasıYönetim Kurulu Başkanı
“Küçük Kıyamet”ten“Büyük Trajedi”yeÜlkemizin Deprem Gerçeği
Mesleğimizin medeniyetlerin yapıcısı ve taşıyıcısı olduğu
gerçeği ile kamu yararı ilkesinin yan yana geldiği zemin, insan odaklı yatırımların, yaşanabilir kentlerin, güvenli ve sağlıklı yapılaşmanın garantisidir.Depremin yıkıcı etkisi ancak ve ancak böyle bir yaklaşımla ortadan kaldırılabilir. Aksi halde “büyük trajedi”yi önlemek mümkün olmayacaktır…
1509 İstanbul depremi kayıtlarda “küçük
kıyamet” olarak geçmektedir. Olası bir
İstanbul depreminin ülkemiz için “bü-
yük trajedi” olacağı ifade edilmektedir.
Anadolu coğrafyası, “küçük kıyamet”ten
“büyük trajedi”ye yol almaktadır. Bu ger-
çek bizleri tek bir soruyla karşı karşıya
bırakmaktadır: Ülkemizde yapılaşma ve
kentleşme deprem gerçeğiyle uyumlu
mudur?
Mayıs 526 Antakya depreminden 2011
Van depremine, ülke topraklarımız de-
falarca depreme maruz kalmış; 1903
yılından günümüze meydana gelen 26
büyük depremde yaklaşık 100 bin insa-
nımız hayatını kaybetmiştir. Dolayısıy-
la yukarıdaki soru kadim çağlardan bu
yana ne yazık ki güncelliğini hiç yitirme-
miştir. Bugünün temel meselesi, bu soru-
nun gelecekte dayanaksız bırakılmasıdır.
Bir başka ifade ile bir doğa olayı olan
depremin doğal afet halinde yaşanma-
masının önüne geçilip geçilmeyeceğidir.
İnşaat mühendisliği bu soruya kendi
mesleki disiplini çerçevesinde yanıt ver-
mekle kalmamış, deprem bilincinin oluş-
turulması, deprem önlemleri ile ilgili top-
lumun eğitilmesi, inşaat mühendislerinin
niteliğinin yükseltilmesi, konuyla ilgili
kamuoyunu bilgilendirmeye kadar geniş
bir yelpazede sorumluluğunu yerine ge-
tirmeye çalışmıştır.
Bu noktada bir parantez açarak İnşaat
Mühendisleri Odası’nın kurulduğu 1954
yılından bu yana konu ile ilgili girişim-
lerini hatırlatmak isterim. Çünkü hafıza
tazeleme, sorunuza da doğrudan yanıt
niteliği taşıyacaktır. Odamız her zaman
diliminde asli olarak durum tespitinden
ziyade “ileriye dönük” neler yapılma-
sı gerektiği üzerinde ısrarla durmuştur.
Odamız açısından “tılsımlı kavram” yapı
denetimi olmuş, denetim sisteminin ek-
siksiz hayata geçirilmesi doğrultusunda
görüş ve öneri oluşturulmuş, bunlar hem
kamuoyuyla hem de kamu idaresi ile
paylaşılmıştır.
Örneğin o günlerde İMO tarafından ge-
liştirilen “Yapı Polisi” önerisi dikkat çeki-
cidir, önemlidir, günün şartlarına uygun
hale getirildiğinde bugün bile uygula-
nabilecek özellikler taşımaktadır. Bugün
ısrarla üzerinde durulan yapı denetimi
sisteminin öncülü sayılabilir.
İlginç bir noktayı belirtmek istiyorum;
Yapı Polisi önerisi, 11-13 Şubat 1961 ta-
rihinde toplanan İMO 7. Genel Kurulu’nda
ilk kez dile getirilmiştir. Yer, İstanbul Tek-
nik Üniversitesi Gümüşsuyu Konferans
Salonu’dur. İTÜ bu tarihsel öneriye ev
sahipliği yapmıştır.
Yapı Polisi önerisi milat olarak alınırsa İn-
şaat Mühendisleri Odası’nın, 1999 dep-
remlerinden sonra konu ile ilgili hemen
her girişimin içinde yer aldığını, Deprem
Konseyi ve Deprem Şurası’nın çalışma-
8 itü vakfı dergisi
kuşakları üzerindedir. Ülke topraklarının
yüzde 66’sı 1. ve 2. derecede deprem
bölgesinde yer almakta, nüfusu bir mil-
yonun üzerindeki 11 büyük kent, ülke
nüfusunun ise yüzde 70’i ve büyük sa-
nayi tesislerinin yüzde 75’i deprem tehli-
kesi altında bulunmaktadır.
İkinci tespitimiz ise yapı stokumuz ve
yapı üretim esasları ile ilgili mevzuatın
ülkenin deprem gerçeği ile çeliştiğidir.
Ülkemizde yapı stokunun hali içler acı-
sıdır. Yapı stokumuz tehlikenin boyutunu
gözler önüne sermektedir. Ülkemizde
yaklaşık yirmi milyon yapı bulunmakta,
ancak stokun ayrıntılı bir envanteri çıka-
rılmadığı için depremde bir bütün olarak
nasıl bir davranış sergileyeceği bilin-
memektedir. Bilinen, mevcut binaların
% 60’ının iskânsız, % 60’ının 20 yaşın-
dan büyük olduğudur. Kaldı ki Marma-
ra, Düzce ve Van depremleri yapı sto-
kumuzla ilgili iyimser yorum yapmanın
mümkün olmadığını ortaya çıkarmıştır.
larına katılıp görüş bildirdiğini, 2001
yılında çıkartılan ve ancak uygulaması
19 ille sınırlı tutulan 4708 Sayılı Yapı De-
netimi Hakkında Kanun’la ilgili görüş ve
önerilerini kamuoyu ve ilgili idare ile pay-
laştığını, kendi olanaklarıyla deprem ve
yapı denetimi konulu çok sayıda bilimsel
etkinlik düzenlediğini, güvenli ve nitelikli
yapı üretiminin sağlanması ve mühen-
dislik uygulamalarının niteliğinin yük-
seltilmesi amacıyla Yetkin Mühendislik
tartışmasını başlattığını, derinleştirdiğini
ve uygulamaya aldığını, bunları yapar-
ken aynı zamanda üyelerinin eğitimine
ağırlık verdiğini, meslek içi eğitimler,
kongre ve sempozyumlarla mesleki uy-
gulamaların niteliğini yükselttiğini, Ser-
best İnşaat Mühendisliği (SİM), İşyeri
Tescil Belgesi (İTB) gibi uygulamalarla
meslektaşlarını denetlemeye çalıştığını,
hatta sadece Oda üyelerini değil, yapı
üretim sürecinin önemli unsuru olan usta
ve kalfaların eğitiminde de rol üstlendi-
ğini vurgulamalıyım.
Bu vurgulara ilaveten ifade edilmelidir
ki siyasi erk ne o günlerdeki Yapı Poli-
si önerisine sıcak bakmış, ne de ondan
sonra İMO tarafından geliştirilen diğer
önerileri uygulamaya almıştır.
Bu durum aslında bir başka sorunlu nok-
taya temas etmektedir. Gelmiş geçmiş
siyasi iktidarlar meslek örgütlerini yok
saymış, önerileri duymazdan gelmiş,
katılımcılık ne yazık ki uygulanmamış-
tır. Son birkaç yıldır meslek örgütlerine
karşı tutum daha da dikkat çekici bir hal
almıştır. Son dönemde yapılan düzen-
lemeler, meslek örgütlerini yapı üretim
sürecinin dışına çıkartacak, Oda-üye
ilişkisini kopartacak, Odaları ekonomik
yönden zayıflatacak, Odaların kamu
adına yaptığı denetim kanallarını kapa-
tacak özellikler taşımaktadır. Bu düzen-
lemelerin, Türkiye’nin bir deprem ülkesi
olduğu gerçeğini görmezden geldiği ne
kadar açıksa, sağlıklı yapılaşmanın ve
kentleşmenin sağlanamadığı da aynı
oranda gerçektir.
Geleceğe dair öneri yapılırken ister iste-
mez durum tespitinde bulunmak, öneri-
lerin dayanağı yerine geçecektir.
Tezimizi birkaç tespite oturtuyoruz. Bi-
rincisi şudur: Türkiye bir deprem ülke-
sidir. Ülkemiz, dünyanın önemli deprem
Odamız her zaman diliminde asli olarak durum tespitinden ziyade “ileriye dönük” neler
yapılması gerektiği üzerinde ısrarla durmuştur. Odamız açısından
“tılsımlı kavram” yapı denetimi olmuş, denetim sisteminin eksiksiz hayata geçirilmesi doğrultusunda
görüş ve öneri oluşturulmuş, bunlar hem kamuoyuyla hem de kamu idaresi ile paylaşılmıştır.
İnşaat mühendisliği eğitimi, yapı üretim
süreci, yapı denetimi ve ilgili mevzuat
bizzat sorunludur.
İnşaat mühendisliği eğitiminin niteliği
her zaman tartışma konusu olmuş, mes-
lek içi eğitim istenilen düzeyi ve yaygın-
lığı yakalayamamış, mühendislik hiz-
meti almadan yapı üretilmesinin önüne
geçilememiş, “imzacılık” önlenememiş,
güvenli ve nitelikli yapı üretimi sağlana-
mamış, yapı denetimi işlevselleştirileme-
miş, uygulamada ortaya çıkan sorunlar
giderilememiş, ilgili mevzuat alanın ihti-
yaçlarını karşılayamamış, mevzuat hazır-
lama sürecine meslek odaları, üniversi-
teler dahil edilmemiş, “ben yaptım oldu”
anlayışı kamu idaresinin yönetme tarzı
haline gelmiştir. Tablonun en vahim tarafı
da, yapı üretim sürecinin niteliksizliğinin
ve üretim sürecinin denetimsizliğinin ne-
den olduğu olumsuzlukların “kader” gibi
algılanması, yer hareketlerine ve zemine
uygun yapı üretmenin depremi tehlike
DEPREM DOSYASI
9itü vakfı dergisi
olmaktan çıkartacağı gerçeğinin görül-
memesidir.
Nihayetinde tespitleri toparlarsak ülke-
mizi, kentlerimizi, yapılarımızı depreme
karşı hazırlamanın iki temel yolu bulun-
duğu görülecektir. İlki mevcut yapı sto-
kunun iyileştirilmesi, güçlendirilmesidir.
İkincisi ise yapı üretim sürecinin de-
netlenmesidir. İlki, mevcut olumsuzluğu
azaltmayı amaçlamaktadır. İkincisi ise
geleceği kazanmakla ilgilidir.
İnşaat Mühendisleri Odası iki yolu da
önemsemekte ve fakat geleceği kazan-
manın önemine ayrıca vurgu yapmakta-
dır.
Bu sorunun salt yapı üretimiyle ilgili ol-
duğunu düşünmek bizleri çözüm nok-
tasından uzaklaştıracaktır. Konuyla ilgili
tartışmaların arka planında yaşama ve
insana yaklaşım yer almaktadır ki bu,
nasıl bir Türkiye sorusuna da yanıtı içer-
mektedir.
Çünkü bugün ülkemizde kentsel dö-
nüşüm projeleri kapsamında, kentsel
değerler, kentlilerin ortak kullanım alan-
ları, kent merkezinde bulunan yüksek
rant sağlayacak alanlar, kıyılar, meralar,
kışlaklar, sit alanları, tarihi kaleler, ter-
saneler, benzeri tüm varlıklar sermaye
gruplarının kullanımına açılmaktadır.
Aynı şekilde deprem sonrası toplanma
alanları bile yok edilmektedir. Meslek
Odaları ve üniversitelerle simgeleşen
teknik, bilimsel ve mesleki gereklilikler
göz ardı edilmektedir. Rant odaklı pro-
jeler ve vatandaşı müşteri gibi gören
yaklaşım, insan odaklı projeler ve sosyal
devlet uygulamalarına tercih edilmekte-
dir. Toplumsal hayat insani ihtiyaçların
karşılanması, temel hak ve özgürlüklere
kamu güvencesi sağlanması temelinde
değil de, kâr hırsı esasına göre düzen-
lenmektedir.
Kamuoyunun malumu olduğu üzere, in-
şaat mühendisliği “medeniyet mühen-
disliği” olarak görülmektedir. Çünkü
mesleğimiz medeniyetleri görünür kı-
lacak ve medeniyetlerin izlerini taşıyan
eserleri geleceğe aktaracak özellikler
taşımaktadır. Yine malum olduğu üzere,
İnşaat Mühendisleri Odası kamu yararını
ve mesleki etik ilkeleri tartışılmaz kabul
etmekte ve bunun gereğini yerine getir-
meye çalışmaktadır.
Mesleğimizin medeniyetlerin yapıcısı ve
taşıyıcısı olduğu gerçeği ile kamu yararı
ilkesinin yan yana geldiği zemin, insan
odaklı yatırımların, yaşanabilir kentlerin,
güvenli ve sağlıklı yapılaşmanın garan-
tisidir.
Depremin yıkıcı etkisi ancak ve ancak
böyle bir yaklaşımla ortadan kaldırılabi-
lir. Aksi halde “büyük trajedi”yi önlemek
mümkün olmayacaktır.
10 itü vakfı dergisi10 ititüü vvvakakakakakakakaka ffıfıfıfıffıf dddddddererererergigigigigiisisisisiss
İTÜ Vakfı, denizcilik sektörüne yönelik önemli bir eseri
daha yayınları arasına kattı. Denizcilik eğitimi veren
üniversiteler ve gemi kullanımına yönelik eğitim ve
araştırmalar için temel bir başvuru kaynağı olan bu
eserin Türkiye'deki yayın hakları, Japonya Kobe
Üniversitesi öğretim üyesi Kinzo Inoue tarafından İTÜ
Vakfı'na verildi.
Gemi kullanma işiyle uğraşan herkesin rüzgar, dalgalar
veya akıntılar gibi çevre koşullarına dair zorluklarla baş
edip optimum gemi kullanımı performansı göstere-
bilmek için yüzerlik/batmazlık (buoyancy), stabilite,
manevra kabiliyeti, denize elverişlilik ve gemiyi
kumanda etmenin statik ve dinamik özellikleri ile ilgili
temel bilimsel bilgiler konusunda uzmanlaşmış olması
gerekmektedir. Başka bir deyişle, gemi kullanma işiyle
uğraşan bir kişiden beklenen, ampirik deneyim ve
başarılardan elde ettiği uzmanlığı bilimsel bilgiyle
destekleyerek akla uygun biçimde uygulamasıdır. Söz
konusu kitap, bu anlamda hem doğrudan gemi kullan-
ma işiyle uğraşan kişiler için, hem de aynı zamanda
temel bilimsel bilgileri mümkün olduğunca teorik bir
biçimde ele almak suretiyle, gemi kullanma alanını
sıfırdan başlayarak öğrenmek isteyenler için hazırlan-
mıştır.
Bunların yanı sıra elinizdeki kitap, olguları açıklayan
çok sayıda girift denklem içerse de, bunlara boğul-
madan sadece belirli bir geminin hareketlerini çalış-
mak isteyenlere de hitap edebilecek şekilde tasarlan-
mıştır.
İTÜ Maçka Yerleşkesi, Sosyal Tesisler/Teşvikiye-İST.
Tel : 0212 230 73 71 - 232 5762 - 291 34 75
www.ituvakif.org.tr / [email protected]
İTÜ VAKFI YAYINLARI
11itü vakfı dergisi
12 itü vakfı dergisi
DEPREM DOSYASI
Marmara Bölgesi’nde Deprem Tehlikesi Açısından En Sıcak Nokta: İstanbul
Marmara Denizi’nin içinden geçen ve bugüne kadar birçok çalışmada deprem tehlikesinin yüksek olduğu öngörülen
fay sistemleri üzerindeki gerilme birikimleri ilk defa doğrudan ölçülmüştür. Elde edilen sonuçları, saygın jeofi zik dergilerinden biri olan Geophysical Research Letters dergisinde 2014 yılında geniş bir araştırmacı katkısıyla yayınladığımız çalışmada bölgedeki fayların davranışı sorgulanmış, başta İstanbul ve çevresi olmak üzere Marmara Bölgesi’nde yapılacak tüm risk çalışmalarına yönelik doğrudan girdi sağlanmıştır…
Prof. Dr. Semih Ergintav BÜ Kandilli Rasathanesive Deprem Araştırma Enstitüsü,Jeodezi Anabilim Dalı
Doç. Dr. Ziyadin ÇakırİTÜ Maden FakültesiJeoloji Mühendisliği Bölümü
Doç. Dr. Uğur DoğanYTÜ İnşaat FakültesiHarita Mühendisliği Bölümü
Sismik Boşluk: DepremTehlikesinin Habercisi mi?Depremlerin oluş mekanizmalarının ve
meydana getirdikleri tehlikelerin anla-
şılmasına yönelik gerçekleştirilen temel
araştırmaların başında gelen konulardan
biri, fayların maruz kaldıkları tektonik
gerilmeler karşısında göstermiş olduk-
ları farklı davranış biçimlerinin (Car-
penter ve diğ., 2011) incelenmesidir.
Aktif fayların önemli bir kısmı, durağan
davranmayıp üzerinde yıllar boyunca
biriktirdiği elastik deformasyonu ani bir
şekilde bir depremle saniyeler içerisin-
de boşaltmakta ve depremden sonra
başlayan yavaş kayma hareketini yıllar
içinde sonlandırarak tekrardan deprem
öncesi durumuna gelmektedir (Reilinger
ve diğ., 2000; Ergintav ve diğ., 2009).
Bazı faylar ise sürekli olarak, sismik
enerji boşalımı olmadan, tamamen veya
kısmen sessizce kaymakta, diğer bir de-
yişle krip etmektedir (Burgmann ve diğ.,
2000; Çakır ve diğ., 2005) (Şekil 1). Bu
tanımlar çerçevesinde, bir fay üzerinde
gözlenen “sismik boşluk” o bölgede ge-
rilme artışı olmadığını, fayın krip hareketi
yaptığını, tehlike üretemeyeceğini veya
o bölgede bir depreme neden olacak
şekilde fayın kilitli olduğunu, bu kısmı kı-
rabilecek boyuta gelene kadar enerji ar-
tışı olacağını, bir tehlikenin var olduğunu
belirtmektedir.
Kuzey Anadolu Fay’ı (KAF) üzerindeki
İsmetpaşa’da olduğu gibi, mühendislik
yapıları üzerinde meydana gelen defor-
masyondan dolayı krip hareketin varlığı
kolayca gözle tespit edilebilirken, ha-
reketin derinlerde olduğu ve yeryüzüne
kadar gelemediği durumlarda doğrudan
gözlem yapılamamaktadır (Çakır ve diğ.,
2005; Özener ve diğ., 2013) (Şekil 1).
Sismolojik gözlemler ile sismik boşluk-
ların hangi sınıfa girdiği hakkında ancak
dolaylı olarak bilgi üretilebilmektedir.
Krip eden ve kilitli bölgeler arasındaki
deprem aktivitesindeki yüksek ve düşük
geçişler, sıklıkla tekrarlanan orta büyük-
lükteki (Mw 5.5-6.0) depremlerin oluşu-
mu, benzer dalga biçimine sahip dep-
rem üreten zonların varlığı ve volkanik
kökenli olmayan tremörlerin (Nadeau ve
Guilhem, 2009; Fréchet, 1985;Bernard,
2001; Bernard ve Bourouis, 2007) olu-
şumu bu bilgilere örnek olarak verilebilir.
Buna karşın, bu tür gözlemlere yönelik
her zaman farklı olası açıklamalarda bul-
mak mümkündür.
Jeodezi biliminin, yeni teknolojik geliş-
melere bağlı olarak artan gözlem ka-
pasitesi ile doğrudan sismik boşluklar
hakkında gözlem yapmak, özelliklerini
tanımlamak mümkündür. Faylar boyunca
zaman içinde oluşan mm boyutundaki
değişimlerin Küresel Konumlama Siste-
mi (GPS-Global Positioning System) ve
yapay açıklıklı radar uydu (SAR) görün-
tülerinin Kalıcı Saçıcılar (PSInSAR) ana-
lizi ile, önemli yeni bilgiler sağlanmıştır.
(Burgmann ve diğ., 2000; Çakır ve diğ.,
2005 Özener ve diğ., 2013).
Örneğin, yakın bir zaman önce Avrupa
uzay kurumu ESA’ya ait SAR görüntüle-
rinin (Çakır ve diğ. 2012 tarafından yapı-
lan) PSInSAR analizi, GPS ölçümleri ve
saha gözlemleri, 1999 depremlerine ait
kırığın, İzmit Körfezi ile Akyazı arasında
kalan kısmının depremden itibaren ses-
siz bir şekilde krip ettiğini ortaya çıkart-
mıştır. Kayma hızının,bazı kesimlerde
fayın GPS ile deprem öncesi belirlenen
13itü vakfı dergisi
Şekil 1. Doğrultu atımlı faylarda gözlenen davranış biçimleri. Fayların çoğunluğu yüzeyden belli
bir derinliğe kadar (kilitlenme derinliği) kilitli iken (a) bazı faylar yüzeyde serbestçe asismik
olarak kaymaktadır (b-d). Bazı faylarda bu yüzey hareketi belirli bir sığ derinlikte sonlanırken (b)
bazılarında sürekli kaymanın gerçekleştiği asismik makaslama derinliğine kadar ulaşabilmektedir
(c-d). Yüzey kripi bazen derindeki kayma hızına yani fayın jeolojik kayma hızına ulaşamazken (c)
bazı faylarda bu hız birbirine eşit olmakta (d) dolayısıyla bu faylar üzerinde her hangi bir büyük
deprem meydana gelmemektedir. Ancak bu modellerin idealize edildiği ve doğada asperitiler
içeren fay yüzeyi boyunca kayan ve/veya kilitli duran bölümlerin dağılımının çok daha karmaşık
olabileceği göz önünde tutulmalıdır.
hızına (~2.7 cm/y) ulaştığı görülmüştür.
Bu sonuç ile, klasik deprem döngüleri-
ni tanımlayan, bir fayın deprem üreterek
kırılma/zaman içinde sismik boşlukların
oluşması/tekrardan kırılma davranışının
deprem mekanizmasını açıklamak için
yeterli olmadığı ve deprem tehlikesini ta-
nımlayan yeni modellerin oluşturulması
gerektiği ortaya çıkmıştır.
Sismik boşlukların, diğer tabiri ile tehlike
üreten sıcak noktaların özelliklerini belir-
lemek ancak uzun yıllar boyunca kesinti-
siz jeodezik gözlem yapmak ile mümkün
olabilmektedir. Ucuzlayan ve gelişen
teknolojiler, GPS gözlem ağlarının ar-
tan kapasiteleri ile yeni SAR uydularının
varlığı bu konudaki çalışmaları artırırken,
limitsiz kullanıma açılan veriler sayesin-
de de konu ile ilgili araştırmacı sayısı
artmaktadır. Gelinen noktada, fayların
hareket hızlarını, bir tırnağın günlük bü-
yüme hızını gözleyebilecek detayda iz-
lemek mümkündür.
Marmara’daki Sıcak NoktalarıEldeki Veriler ile BelirlemekMümkün mü?GPS kullanarak, dünya ölçeğinde levha
hareketlerinin ölçülmesi ve fayların hare-
ketlerinin tanımlanmasına yönelik çalış-
malar, rahmetli Prof. Dr. Aykut Barka’nın
öncülüğünde, tüm dünya ile eş zamanlı
olarak 1988’lerden itibaren ülkemizde
de başlatılmıştır. İlk başta MIT, ETH gibi
konunun önder üniversiteleri tarafından
başlatılan çalışmalar, Prof. Dr. Aykut
Barka’nın da yönlendirmesi ile zaman
içinde ulusal üniversitelerimiz tarafından
üstlenilerek gerçekleştirilmeye başla-
mıştır. İTÜ, Boğaziçi Üniversitesi, Yıldız
Teknik Üniversitesi, Harita Genel Komu-
tanlığı ve TÜBİTAK Marmara Araştırma
Merkezi tarafından başlatılan çalışmalar
halen ülke genelinde tüm üniversiteler
tarafından yaygın bir şekilde sürdürül-
mektedir.
İlk yıllarda yapılan analizlerin, Marma-
ra’da önemli bir deprem beklentisi oldu-
ğunu göstermesinden dolayı çalışmalar
Marmara’da yoğunlaşmıştır (Stein, Bar-
ka ve Dieterich, 1997). Bu çalışmaların
en önemli meyvelerinden biri TÜBİTAK
Marmara Araştırma Merkezi Yer ve De-
niz Bilimleri Araştırma Enstitüsü tarafın-
dan Marmara Bölgesi genelinde oluş-turulan Marmara Bölgesi Sürekli GPS Gözlem Ağı (MAGNET)’dır. Yukarıda be-lirtilen kurumların katkısı ile ilk kurulma adımları 1998-1999 yıllarında gerçek-leştirilen MAGNET ile 1999 deprem seri-lerinin öncesini, anını ve sonrasını etkin
bir biçimde izleme şansı elde edilmiş ve deprem döngüsünü anlamaya yöne-lik dünyada nadir olan ve halen sayısız araştırmanın yapıldığı etkin veri setlerin-den biri oluşturulmuştur. Deprem öncesi yaklaşık on yıllık ölçümler ve MAGNET’in desteği sonucu, 100’ün üzerinde GPS noktasından oluşan zengin bir veri seti ile 1999 depremlerinin neden olduğu ve halen devam eden deformasyonların etkisi veriden modellenerek çıkarılmış,
faylar üzerindeki gerilmeler doğrudan
gözlenmiştir (Şekil 2).
Bu sayede, Marmara Denizi’nin içinden
geçen ve bugüne kadar birçok çalış-
mada deprem tehlikesinin yüksek oldu-
ğu öngörülen fay sistemleri üzerindeki
gerilme birikimleri ilk defa doğrudan
Bir fay üzerinde gözlenen “sismik boşluk” o bölgede gerilme artışı
olmadığını, fayın krip hareketi yaptığını, tehlike üretemeyeceğini
veya o bölgede bir depreme neden olacak şekilde fayın kilitli olduğunu, bu kısmı kırabilecek boyuta gelene
kadar enerji artışı olacağını, bir tehlikenin var olduğunu
belirtmektedir.
14 itü vakfı dergisi
DEPREM DOSYASI
ölçülmüştür. Elde edilen sonuçları say-
gın jeofi zik dergilerinden biri olan Geophysical
Research Letters dergisinde 2014 yı-
lında geniş bir araştırmacı katkısıyla
yayınladığımız çalışmada (Ergintav ve
diğ., 2014) bölgedeki fayların davranışı
sorgulanmış, başta İstanbul ve çevresi
olmak üzere Marmara Bölgesi’nde ya-
pılacak tüm risk çalışmalarına yönelik
doğrudan girdi sağlanmıştır.
Marmara’daki Deprem Tehlikesi: Sıcak Noktalar Ne Büyüklükte Deprem Üretecek?KAF’ın Marmara Denizi içinde kalan
kısımlarında beklenen depreme yönelik
tehlike her bir fay kolu boyunca analiz
edildiğinde, Adalar kolu boyunca yer
alan sıcak bölgede, yıllık 10-15 mm do-
layında bir deformasyonun biriktiği ölçül-
müştür. Bu bölgede olan son depremin
yaklaşık 250 yıl önce olan 1766 (M~7)
depremi olduğu kabul edilirse, Adalar
kolundaki yaklaşık 3 m’lik deformasyon
birikiminin yine büyüklüğü 7 veya üzeri
olan bir depreme neden olması sürpriz
olmayacaktır. Şanslı isek, biriken bu ge-
rilmenin birden fazla depremle ortadan
kalkması da mümkündür (Şekil 3).
Benzer şekilde, Adalar’ın batısından Te-
kirdağ’a kadar uzanan ve depremlerin
civar kollara göre çok az olduğu kısım
da bir başka sıcak bölgeyi oluşturmak-
tadır. Gözlenen sismik boşluk nedeni ile
deprem tehlikesi en yüksek olarak tanım-
lanan bu bölgede ise, sürpriz bir şekilde
anlamlı bir deformasyon birikiminin (<2
mm/yr) olmadığı ortaya çıkartılmıştır. Ta-
rihsel deprem kayıtları yaklaşık 1000 yıl
önceye kadar bu bölge için bir depreme
atıf yapmamaktadır (Pondard ve diğ.,
2007). Tabii ki, 1000 yılda bu birikim
hızı ile 2m’ye yakın atım oluşturabilecek
bir deprem meydana gelebilir. Bununla
birlikte, jeolojik ve sismolojik çalışmala-
rın desteklemesi ile bu kısımda baskın
olan davranışın krip hareketi olduğu ve
bu bölgenin Marmara’da, en az deprem
tehlikesi içeren bölge olduğu görülmek-
tedir (Şekil 3).
Tekirdağ ve batısı (Ganos civarı) ise yıl-
lık 20 mm’lik yamulma birikimi ve yak-
laşık 100 yıldır üzerinde önemli bir dep-
rem olmaması (M=7, 1912) nedeni ile
Şekil 2. Marmara Bölgesi’ndeki 25 yıllık döneme ait Avrasya referanslı GPS hız alanı. Mavi
ile gösterilen fay kollarıüzerindeki tarihler, o bölgede olmuş olan son depremlerin tarihini
göstermektedir. Halen kırılmamış ve deprem üretme potansiyeliolan kısım Marmara Denizi içinde
bulunmaktadır. Şeklin üzerindeki küçük haritada, KAF boyunca son yüzyılda olan depremlerin
batıya doğru ilerleyişi görülmektedir. Rakamlar, her bir depremin tarihini ve rakamlarla aynı renkteki
elips, o depremin etkilediği alanı göstermektedir. Batıya göç nedeni ile uzmanlar 1999 sonrası
kırılacak kısmın Marmara Denizi içinde olduğunu öngörmektedir (Ergintav ve diğ., 2014’den
değiştirilerek alınmıştır).
2m’lik bir atıma neden olabilecek M<7
büyüklüğünde bir depremi üretebilecek
potansiyeldedir (Şekil 3).
1999 İzmit depreminin bulunduğu kol
üzerinde ise Ganos boyutunda bir geril-
me artışına yol açabilecek birikim baş-
lamış olsa da, son depremden bu yana
geçen 15 yılda ancak 30cm boyutunda
bir atım ile karşılanabilecek (M<6) bir
deprem üretme potansiyeli bulunmakta-
dır (Şekil 3).
En Sıcak Nokta: IstanbulElde edilen sonuçlar, bizi bir iyi ve bir
kötü sonuca götürmektedir: Adalar kolu
ile Tekirdağ arasındaki krip hareketi ne-
deni ile bir depremin tüm Marmara’yı et-
kilemesi düşük bir olasılık iken, İstanbul
ciddi boyutta etkilenecektir.
Bulgular, Marmara’daki en sıcak nok-
tanın İstanbul kıyılarına yaklaşık 8 km
uzakta bulunan Adalar kolu olduğunu
göstermektedir. Bu kol üzerinde ölçü-
len gerilme birikimi, M>7 büyüklüğünde
bir depreme ait enerji açığa çıkmasının
kaçınılmaz olduğunu göstermektedir.
Şanslıysak, bu enerji tek bir deprem ile
değil bir seri deprem ile açığa çıkar ve
beklenen tehlike rakamların ortaya koy-
duğundan daha küçük gerçekleşmiş
olur.
Normal olarak, deprem tehlikesi çalışan-
lara sorulan ilk soru ne zaman olacağı-
dır. Bu sorunun cevabı pratikte anlamlı
değildir. Birkaç dakikadan, saate kadar
değişen bir sürede bu bilginin elde edil-
mesi İstanbul gibi bir mega kentte sade-
ce kaos yaratacaktır. Burada bilinmesi
gereken, depremlerin zamanının kesti-
rilmesindeki belirsizliktir. Bizim bugüne
kadar elde ettiğimiz bilgi birikimi ile ya-
pabileceğimiz, olası bir depremin yerini
ve büyüklüğünü ortaya çıkararak tehlike-
yi göstermektir.
Bir kişi hayatı boyunca, büyük bir depre-
mi bir kere yaşayabilir veya hiç yaşama-
ma şansına erişebilir. Ama göz ardı edil-
Tekirdağ ve batısı (Ganos civarı) ise yıllık 20 mm’lik yamulma birikimi ve yaklaşık 100 yıldır üzerinde önemli bir deprem
olmaması (M=7, 1912) nedeni ile 2m’lik bir atıma neden olabilecek M<7 büyüklüğünde bir depremi üretebilecek potansiyeldedir.
15itü vakfı dergisi
Şekil 3. Marmara’da bölgesinden geçen fay kolları üzerinde bir depremle ortaya çıkabilecek atım değerleri. Kırmızı daireler, güncel depremleri, sarı
rakamlar ise tarihsel depremlerin konum ve tarihini göstermektedir (Ergintav ve diğ., 2014’den değiştirilerek alınmıştır).
memesi gereken nokta, yıkıcı bir deprem
olduğunda binlerce hayatın tek bir anda
risk altında kalacağıdır. İstanbul gibi bir
mega şehirde tehlikeyi net kestiren, risk-
leri doğru hesaplayan ve buna yönelik
etkin planlamaları içeren çözümleri en
kısa sürede devreye almak hayati öne-
me sahiptir.
Teşekkür
Burada çıktıları özetlenen çalışmalar, ya-
zıda da vurgulandığı gibi rahmetli Prof.
Dr. Aykut Barka ile birlikte başlatılan ve
imece usulü 20 yılı aşkın süredir yapılan
özverili bir paylaşıma dayalıdır. Türki-
ye’deki konu ile ilgili tüm Jeodezicilere,
Jeologlara ve Jeofizikçilere bu açıdan
teşekkür ederiz. Gönül isterdi ki, tüm
isimleri yazının başına taşıyalım. Maale-
sef bu mümkün olmadı.
KAYNAKLAR:Bernard, P. 2001. “From the search of ‘precursors’ to the research on ‘crustal transients’”, Tectonophysics, 338, 225–232.Bernard, P. veBourouis, S. 2007. “Evidence for coupled seismic and aseismic fault slip during water injection in the geothermal site of Soultz (France), and implications for seismogenic transients”, Geophys. J. Int.
(2007) 169, 723–732.Burgmann, R., Schmidt, D., Nadeau, R.M., d’Alessio, M., Fielding, E. Manaker, D., McEvilly, T.V. ve Murray, M.H. 2000. “Earthquake potential along the northern Hayward fault”, California: Science, v. 289, p. 1178–1181.Carpenter, B.M., Marone, C. veSaffer, D.M. 2011.“Weakness of the San Andreas Fault revealed by samples from the active fault zone”, Nature Geoscience, v.4, 251–254.Çakır, Z., Akoglu, A.M., Belabbes, S., Ergintav, S. veMeghraoui, M. 2005. “Creeping along the Ismetpasa section of the North Anatolian Fault (Western Turkey)”, Rate and extent from InSAR: Earth and Planetary Science Letters, v. 238, 225-234.Çakır, Z., Ergintav, S., Özener, H. , Dogan, U., Akoglu, A., Meghraoui, M. Ve Reilinger, R. 2012. “Ons et of aseismic creep on major strike-slip faults”, Geology,doi:10.1130/G33522.1.Ergintav, S., McClusky, S., Hearn, E.H., Reilinger, R.E., Çakmak, R., Herring, T., Ozener, H., Lenk, O. veTari, E. 2009. “Seven years of postseismic deformation following the 1999, M = 7.4 and M = 7.2, Izmit-Düzce, Turkey earthquake sequence, Journal of Geophysical Research”, doi:10.1029/2008JB006021.Ergintav, S., R. E. Reilinger, R. Çakmak, M. Floyd, Z. Çakır, U. Doğan, R. W. King, S. McClusky, and H. Özener (2014), Istanbul’s earthquake hot spots: Geodetic constraints
on strain accumulation along faults in the Marmara seismic gap, Geophys. Res. Lett., 41, doi:10.1002/2014GL060985. Fréchet, J. 1985. “Sismogenèseet doublets sismiques (DOKTORA TEZİ)”, UniversitéScientifi que et Médicale de Grenoble, Fransa.Nadeau, R.M. veGuilhem, A., California.2009. “Earthquakes Nonvolcanic Tremor Evolution and the San Simeon and Parkfi eld”, Science 325, 191 (); DOI: 10.1126/science.1174155.Özener H, Dogru, A., Turgut, B. 2013. “Quantifying aseismic creep on the Ismetpasa segment of the North Anatolian Fault Zone (Turkey) by 6 years of GPS observations”, Journal of Geodynamics, 67, 72-77. Pondard, N., Armijo R., King G.C.P., et al., 2007.Fault interactions in the Sea of Marmara pull-apart (North Anatolian Fault): earthquake clustering and propagating earthquake sequences. Geophysical Journal International, 171(3), pp.1185–1197. Reilinger, R.E., Ergintav, S., Burgmann, R., McClusky, S. ,Lenk, O., Barka, A., Gurkan, O., Hearn, L., Feigl, K., Cakmak, R., Aktug, B., Ozener, H., Toksoz, M.N., 2000. Coseismic and postseismic fault slip for the 17 August 1999, M=7.5, Izmit, Turkey earthquake, Science, v.289, 1519-1524.Stein, R.S., Barka, A., Dietrich, J.J. 1997. “Progressive failure on the North Anatolian fault since 1939 by earthquake stress
triggering, Geophys. J. Int., 128, 594–604.
16 itü vakfı dergisi
DEPREM DOSYASI
İstanbul Deprem Senaryoları Kentsel alanlarda deprem etkilerinin tahmini için tarihsel deprem bilgileri, jeolojik, geoteknik ve sismolojik veriler
derlenmeli, deprem tehlikesi olasılıksal ve/veya deterministik olarak değerlendirilmeli, yer hareketinin yerel zemin şartlarına göre değişimi hesaplanmalı, mikro bölgeleme haritaları oluşturulmalıdır. Deprem hasar senaryoları kapsamında ise deprem etkilerinin tahminine ek olarak inceleme alanında yer alan bina tipi ve sayıları, hasar görebilirlik eğrileri bir veri tabanı içinde derlenmiş olmalı ve bu verilere bağlı olarak hasar oranları hesaplanmalı ve hasar haritaları düzenlenmelidir. Bu yazı kapsamında hedef, Avrupa Altıncı Çerçeve Programı “Depremler ve Heyelanlarda Zarar Azaltma Araştırma Projesi, Kentsel Deprem Hasar Senaryoları ve Hasar Modelleri Çalışma Grubu” tarafından İstanbul için yapılmış deprem senaryoları çalışmalarından ve daha sonra bu konuda yapılmış diğer çalışmalardan elde edilen sonuçları özetlemektir…
Prof. Dr. Atilla Ansal * Özyeğin Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölüm BaşkanıAvrupa Deprem Mühendisliği Birliği Başkanı
Özetİstanbul gibi deprem riski yüksek olan
kentlerde, meydana gelebilecek yapısal
hasar ve can kayıpları deprem senaryo-
ları yardımıyla tahmin edilebilir. Bu tah-
minlerden elde edilen sonuçlar, kullanı-
lan veri tabanları ve analiz yöntemlerine
bağlı olarak çok yaklaşık olabilecekleri
gibi, geniş kapsamlı veri tabanları ve
gelişmiş analiz yöntemleri kullanılması
ile daha gerçekçi olabilirler. Bu senar-
yolardaki ilk aşama mikro bölgeleme ha-
ritaları ile deprem tehlikesinin, diğer bir
deyişle zemin yüzeyinde oluşabilecek
deprem özelliklerinin olasılıksal veya
deterministik olarak örneğin 1:5000 gibi
bir ölçekte belirlenmesidir. Bina hasar-
larının, alt yapı ve ulaşım sistemlerinde-
ki hasarların tahmin edilmesi ise ikinci
aşamayı oluşturur. Bu aşamada incele-
nen kent bazında bina ve alt yapı envan-
terlerine ve bu envanterlerin özelliklerine
bağlı olarak hasar görebilirlik ilişkilerine
ihtiyaç vardır. Üçüncü ve son aşama ise
bir açıdan çok yaklaşık bir değerlendir-
meye dayanan can kayıplarının tahmin
edilmesidir.
Kentsel alanlarda deprem etkilerinin
tahmini için tarihsel deprem bilgileri,
jeolojik, geoteknik ve sismolojik veriler
derlenmeli, deprem tehlikesi olasılıksal
ve/veya deterministik olarak değerlendi-
rilmeli, yer hareketinin yerel zemin şart-
larına göre değişimi hesaplanmalı, mik-
ro bölgeleme haritaları oluşturulmalıdır.
Deprem hasar senaryoları kapsamında
ise deprem etkilerinin tahminine ek ola-
rak inceleme alanında yer alan bina tipi
ve sayıları, hasar görebilirlik eğrileri bir
veri tabanı içinde derlenmiş olmalı ve
bu verilere bağlı olarak hasar oranları
hesaplanmalı ve hasar haritaları düzen-
lenmelidir.
Bu yazı kapsamında hedef, Avrupa Altın-
cı Çerçeve Programı “Depremler ve He-
yelanlarda Zarar Azaltma Araştırma Pro-
jesi, Kentsel Deprem Hasar Senaryoları
ve Hasar Modelleri Çalışma Grubu” tara-
fından İstanbul için yapılmış deprem se-
naryoları çalışmalarından ve daha sonra
bu konuda yapılmış diğer çalışmalardan
elde edilen sonuçları özetlemektir.
Burada unutulmaması gereken, bütün
bu çalışmalarda elde edilen sonuçların
analiz aşamalarında yapılmak zorunda
olan kabullere bağlı olarak değişebile-
ceği ve sonuçların olası olmakla beraber
yaklaşık olduklarıdır. Böyle çalışmalar-
da ve bu yazıda da verilen bulgular bina
bazında değerlendirilmemelidir.
GirişDepremlerin önceden belirlenmesi
mümkün olmamakla beraber deprem
hasarlarına karşı alınacak tedbirlerle
maddi kayıpların düşük seviyelere in-
dirilmesi mümkündür. Bu açıdan yerel
kent yöneticilerine, kentsel planlama
ve arazi kullanımında öncelikli alanların
belirlenmesi görevlerinin yanısıra yapıla-
cak her türlü mühendislik yapısının hem
projelendirme hem de inşaat aşamasın-
da denetimi konusunda önemli görevler
düşmektedir.
İstanbul son 60 yılda çok hızlı bir bü-
yüme yaşamış ve 1954 ile 2014 yılları
arasında nüfusu yaklaşık on kat arta-
rak birbuçuk milyondan onbeş milyona
yükselmiştir. Yüksek deprem tehlikesi
ile beraber, nüfusun çok hızlı artması,
arazi kullanımının plansız, yapılaşmanın
17itü vakfı dergisi 3itüEnka İnşaat ve Sanayi A.Ş. Balmumcu, Zincirlikuyu Yolu No:10 Beşiktaş 34349, İstanbul / Türkiye
phone: +90 212 376 10 00 - fax: +90 212 272 88 69 - e-mail: [email protected] - web site: www.enka.com
18 itü vakfı dergisi
denetimsiz, altyapı ve destek sistemleri-
nin yetersiz kalması İstanbul’un deprem
riskinin sürekli olarak artmasına yol aç-
maktadır.
Bu durumda, yaklaşık olarak bu riskin
mertebesi hakkında bir değerlendirme
yapmak ve risk azaltma çalışmalarında
öncelikli alanların belirlenmesi gerek-
lidir. Bu amaca yönelik olarak ilk aşa-
mada büyük ölçeklerde deprem tehlike
ve hasar senaryoları yapılabilir. Ancak
ikinci aşamada kent planlaması, kentsel
iyileştirme ve yenileştirme çalışmaları-
nın yapılabilmesi için daha güvenilir ve
kapsamlı verilere ihtiyaç vardır. Bu da
daha detaylı jeolojik, geoteknik ve bina
verilerinin derlenmiş olmasını ve daha
gelişmiş analiz yöntemleri ile değerlen-
dirilmelerini gerektirir.
Depremlerde anakaya seviyesinden
yüzeye doğru hareket eden deprem
dalgaları, içinden geçtikleri zemin taba-
kalarının mühendislik özelliklerini değiş-
tirirken, zemin tabakaları da kalınlık ve
özelliklerine bağlı olarak deprem dalga-
larının özelliklerini değiştirir. Bu değişim
zemin yüzeyinde deprem ivme genlikle-
rinin büyümesi veya küçülmesi, deprem
dalgasının süresinin ve frekans içeriği-
nin değişmesi şeklinde olur.
Olası bir depremin mevcut yapı ve bina
stoğu üzerinde etkilerinin gerçeğe yakın
bir biçimde belirlenmesinde zemin yü-
zeyindeki deprem özelliklerinin ve olası
zemin davranışlarının hesaba katılması
gereklidir. Daha sonra bina ve altyapı
envanteri, yapıların hasar görebilirlikleri
ve nüfus istatistikleri kullanılarak hasar
ve can kaybı tahminleri yapılabilir.
Yerel Zemin DavranışınınModellenmesiDepremlerde yerel zemin koşularının et-
kisi zemin tabakalarının rijitlik ve sönüm-
lenme özelliklerine bağlı olarak değişen
ve tekrarlı kayma gerilmesi genliğinin
doğrusal olmayan bir fonksiyonudur.
Doğrusal olmayan davranış, zeminlerin
gerilme şekil değiştirme ilişkisinin artan
şekil değiştirme genliğine bağlı olarak
giderek artan çevrimsel bir davranış
göstermesi sebebiyle zemin tabakaları-
nın elastik olmayan davranışı şeklinde
ortaya çıkmaktadır.
Yerel geoteknik koşulların etkilerinin ta-
sarım sürecinde gözönüne alınmasında
değişik yaklaşımlar bulunmaktadır. Ta-
mamen ampirik bir yaklaşıma dayanan
azalım ilişkileri (Abrahamson vd., 2008)
değişik saha koşullarına karşı gelen
katsayıların belirlenmesini içermektedir.
Bu konuda önemli bir gelişme bu kat-
sayıların zemin kesitinde üst 30m için
hesaplanabilen ortalama kayma dalgası
hızının bir fonksiyonu olarak tanımlan-
masıdır. İkinci bir yaklaşım olan büyüt-
me faktörleri kullanılmasında ise kayma
dalgası hızı profiline bağlı olarak farklı
özelliklere sahip zeminler için belli bir
zemin sınıfını temsil eden tipik davra-
nışların geçerli olduğu kabul edilmekte-
dir. Bu yaklaşımı benimseyen ve yaygın
bir şekilde kullanılan Borcherdt (1994)
tarafından önerilen yöntemde, ampirik
büyütme faktörleri anakaya seviyesinde
olması muhtemel ivme spektrumuna, bu
spektrumun özelliklerine ve zemin kesi-
tinin üst 30m’si için bulunan ortalama
kayma dalgası hızına bağlı olarak he-
saplanabilmektedir. Sahaya özel büyüt-
me analizi yaklaşımında ise, söz konusu
sahadaki zemin tabakalarını temsil eden
hız profili ve zemin özellikleri kullanıla-
rak genellikle bir boyutlu zemin büyütme
analizleri yapılmaktadır.
Yerel zemin davranışının modellenme-
sinde tek boyutlu dalga yayılımı analiz-
leri basit olmalarının yanısıra güvenli ta-
rafta kalan sonuçlar verdikleri inancıyla
yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu tür
analizlere dayanarak tasarlanmış pek
çok proje depremlerde yeterli dayanımı
göstermiştir.
Deprem Tehlike SenaryolarıDeprem senaryolarının ilk adımı senar-
yo depremi olarak seçilen olasılıksal
veya deterministik deprem tehlikesinin
hesaplanması, zemin koşullarına bağlı
spektral ivme dağılımlarının belirlenme-
sidir. İkinci aşamada hasargörebilirlik-
ler, bina envanteri ve nüfus istatistikleri
kullanılarak hasar ve can kaybı tahmin-
leri yapılır.
Birinci aşamada inceleme alanında bir
karelaj sistemi ile (örneğin 250m2 250m)
bir hücre sistemi oluşturulmalı ve her
hücre için ana kaya mostrası üzerinde
meydana gelebilecek deprem özellikle-
rinin değişimi olasılıksal veya determi-
nistik olarak Şekil 1’de verilen örnekte
gösterildiği gibi hesaplanmalıdır.
İkinci aşamada yerel zemin koşulları, her
hücre içinde yapılmış sondajlar, kuyu içi
ve yüzey sismik dalga ölçümleri kulla-
nılarak kayma dalgası hızının derinlikle
değişiminin, bu hızın 750m/s’den büyük
olduğu mühendislik anakayası derinliği-
ne kadar belirlendiği ve Şekil 2’deki ör-
neklerde gösterildiği gibi her hücre için
bir zemin profili ile tanımlanmalıdır.
Zemin yüzeyinde deprem özellikleri
esas alınarak oluşturulacak Sismik Teh-
like Haritaları bir sonraki aşamada ya-
pılarda hasar oranlarını belirlemek için
kullanılacaktır. Başlangıç noktası her
hücre için mühendislik anakaya mos-
trası için olasılıksal olarak hesaplanmış
ivme davranış spektrumları ile uyumlu
ivme zaman kayıtları seçilmesidir (Şekil
3). Zemin büyütme analizlerinde kulla-
nılacak bu kayıtlar, sismik tehlike çalış-
masında öngörülen deprem manyitüdü,
deprem uzaklığı ve faylanma mekaniz-
ması ile uyumlu olan kayıtlardan seçil-
melidir (Ansal ve Tönük, 2007). Ayrıca,
sismik tehlike çalışmasında her hücre
için belirlenmiş en büyük ivme ve ivme
spektrumu ile de uyumluluk aranmalıdır.
Bu uyumluluk, kaydedilmiş ivme değer-
lerinin sabit bir katsayı (örneğin en bü-
yük ivme değeri oranı gibi) ile çarpımı
sonucunda sağlanabilir. Yalnız bu katsa-
yısının 0.5 ile 1.5 arasında kalması tercih
edilmelidir. (Tönük vd. 2013).
Deprem Hasar SenaryolarıHasar senaryolarında en belirleyici et-
ken yapı envanteri ve hasar görebilirlik
ilişkileri olmaktadır. İnceleme alanında
mevcut bina stoğu konusunda hem bina
Deprem senaryolarının ilk adımı senaryo depremi olarak seçilen olasılıksal veya deterministik
deprem tehlikesinin hesaplanması, zemin koşullarına bağlı spektral
ivme dağılımlarının belirlenmesidir. İkinci aşamada hasargörebilirlikler, bina envanteri ve nüfus istatistikleri
kullanılarak hasar ve can kaybı tahminleri yapılır.
DEPREM DOSYASI
19itü vakfı dergisi
özellikleri açısından kapsamlı ve güveni-
lir veriler olması hem de belirlenmiş yapı
tipleri için hasar görebilirlik ilişkilerinin
geçerliliği ve güvenilirliği çok önemli
olmaktadır. Bu iki veri tabanı elde edi-
lecek hasar senaryolarını birinci derece-
den etkileyecek etkenlerdir.
Erdik vd., 2002, 2003 tarafından yapıl-
mış senaryo çalışmalarında yapı stoğu;
yapısal sistem, kat sayısı ve yapım yılı
olmak üzere üç ana kategori kullanıla-
rak sınıflandırılmıştır. Her kategori daha
sonra alt gruplara ayrılmış, toplam 24
farklı bina sınıfı oluşturulmuştur. Bina-
lar üçlü i-j-k alt indisleri kullanılarak Bijk
şeklinde gruplandırılmıştır. Burada “i”
yapısal sistem sınıflandırmasını gösterir
ve dört alt gruba ayrılır: (1) Betonarme
çerçeve, (2) Yığma, (3) Betonarme per-
de duvarlı, (4) Prefabrike. Kat sayısı sı-
nıflandırması “j” indisi ile ifade edilir ve
(1) Az katlı (1-4 kat bodrum kat dahil),
(2) Orta Katlı (5-8 kat bodrum kat da-
hil), (3) Çok Katlı (8 kattan fazla bodrum
kat dahil) alt gruplarına ayrılır. “k” indisi
yapım yılı sınıflandırmasını tanımlar: (1)
1979 ve öncesi, (2) 1980 ve sonrasını
göstermektedir.
Bu kapsamda bina envanterine bir örnek
olarak Şekil 4’te Zeytinburnu ilçesinde
sokak taraması sonucunda elde edilen
bina tipi dağılımı gösterilmiştir.
Hasar görebilirlik ilişkileri, yapının dav-
ranışının spektral istem–sunum eğrisin-
den tahmin edildiği spektral yer değiştir-
me yöntemine dayanmaktadır. Spektral
yer değiştirmelere bağlı hasar görebi-
lirlik eğrilerinin bir ekseni spektral yer
değiştirme istemi, diğer ekseni ise yapı-
sal hasarın belirli hasar eşik seviyesine
Şekil 1. Bakırköy ve civarı için yapılan olasılıksal deprem tehlikesi analizleri sonucunda anakaya
mostrası üzerinde hesaplanmış olan kısa periyot spektral ivme değerlerinin değişimi
(Erdik vd., 2005)
Şekil 2: Farklı hücrelerde zemin kesiti ve kayma dalgası hızı değişimi (Ansal vd., 2010).
Hasar senaryolarında en belirleyici etken yapı envanteri ve hasar
görebilirlik ilişkileri olmaktadır. İnceleme alanında mevcut bina
stoğu konusunda hem bina özellikleri açısından kapsamlı ve güvenilir veriler olması hem de
belirlenmiş yapı tipleri için hasar görebilirlik ilişkilerinin geçerliliği
ve güvenilirliği çok önemli olmaktadır. Bu iki veri tabanı elde
edilecek hasar senaryolarını birinci dereceden etkileyecek etkenlerdir.
ulaşma veya bu seviyeyi aşma toplam
olasılığını göstermektedir. Binalardaki
yapısal hasarlar beş grup altında sınıf-
landırılmıştır: (1) Hasarsız, (2) Az Hasar-
lı, (3) Orta Hasarlı, (4) Çok Hasarlı, ve
(5)Yıkık(Aydınoğlu ve Polat, 2004).
Şekil 5’te betonarme çerçeve yapılar
için örnek olarak verilmiş olan hasar
görebilirlik eğrileri bir hücre içinde ka-
lan toplam bina sayılarına göre hasar
yüzdelerini hesaplamak için geliştirilmiş
ilişkilerdir. Bu ilişkiler tek tek binaların
hasar görebilirliği için kullanılmamalı-
dır. Bu bağlamda Zeytinburnu sokak
taramasında derlenmiş bina paramet-
releri ve bina bazında hasar görebilirlik
bağıntıları kullanılarak bu çalışmanın
tekrarlanması daha gerçekçi sonuçlara
yaklaşmak açısından tercih edilebilir.
İstanbul Deprem Senaryolarıİstanbul için ilk defa Boğaziçi Üniver-
0
10
20
30
40
50
60
70
80
90
0 250 500 750 1000
Derin
lik (m
)
Kayma Dalgası Hızı (m/s)
YASS
990315
ML-CL
CL-CH
CL-ML
ML-CL
CL- ML
GM-GC
KİLTAŞI
0
20
40
60
80
100
120
0 250 500 750 1000
Kayma Dalgası Hızı (m/s)
CL-ML
CL-CH
SM-ML
CL-CH
SM-SC
CH-CL
CL-CH
CH-CL
CL-CH
KUMTAŞI
GROVAK
CH-CL
YASS
1000321
0
20
40
60
80
100
120
140
160
180
0 250 500 750 1000
Kayma Dalgası Hızı (m/s)
YASS GW-SW
CL-CH
950313KİLTAŞI
CL-ML
CL-CH
CL-ML
SC- CL
CL-SC
GC-SC
SC-CL
SILTTAŞI
20 itü vakfı dergisi
DEPREM DOSYASI
Şekil 3: En büyük ivme değerine göre ölçeklendirilmiş sismik tehlike ile uyumlu ivme kayıtları (Ansal vd, 2010).
sitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem
Araştırma Enstitüsü, Deprem Mühendis-
liği Anabilim Dalı tarafından geliştirilen
olasılıksal deprem senaryosunda, eldeki
imkanlar sınırlı olduğu için, bölgenin jeo-
lojik haritasına bağlı olarak mevcut son-
daj ve gözlemlerden de yararlanılarak
Amerikan Deprem Yönetmeliği NEHRP
(2001)’e göre verilen yerel zemin sınıf-
landırması kullanılmıştı (Erdik vd., 2002,
2003).
İstanbul için ikinci bir çalışma Boğazi-
çi Üniversitesi, Kandilli Rasathanesi ve
Deprem Araştırma Enstitüsü, Deprem
Mühendisliği Anabilim Dalının proje or-
tağı olduğu Avrupa Birliği ortak araştır-
ma projesi (LessLoss) kapsamında bir
çalışma grubunda kentlerde deprem
senaryoları konusunda İtalyan Sismoloji
ve Volkanoloji Enstitüsüyle birlikte İstan-
bul için bir çalışma yapılmıştı (Spence,
2007).
Bu çalışmada, İtalyan Sismoloji ve Vol-
kanoloji Enstitüsü tarafından sayısal kı-
rılma modelleri kullanılarak deterministik
deprem senaryoları geliştirildi (Ansal
vd., 2009a). Bu modellerde yapılan
başlıca varsayımlar kırılmanın başlan-
gıç noktası ve kırılma yönü olmaktaydı.
Üç başlangıç noktası ve kırılma yönüne
göre farklılıklar incelendi. Birinci olasılık
kırılmanın batıdan başlayıp doğuya doğ-
ru, ikinci olasılık kırılmanın ortadan baş-
layıp iki tarafa doğru ve üçüncü olasılık
da kırılmanın doğudan başlayıp batıya
doğru ilerlemesi varsayımlarına dayanı-
yordu (Şekil 6).
Şekil 7’de bütün bu senaryolardan he-
saplanan kısa periyot ivmesinin ortala-
ma değerinin değişimi verilmiştir. Deter-
ministik kırılma modellerinden olasılıksal
modele (Erdik vd 2002) en yakın sonuç-
lar veren Orta Marmara Fayının batıdan
doğuya doğru kırılma modeli (S111)
olmuştur. Bu model ve Erdik vd (2002)
-0.5
-0.3
-0.1
0.1
0.3
0.5
0 5 10 15 20 25 30
1059-EAc
cele
ratio
n (g
)
-0.5
-0.3
-0.1
0.1
0.3
0.5
0 5 10 15 20 25 30
1061-E
Acce
lera
tion
(g)
-0.5
-0.3
-0.1
0.1
0.3
0.5
0 5 10 15 20 25 30
1059-N
-0.5
-0.3
-0.1
0.1
0.3
0.5
0 10 20 30 40 50
MVH000
-0.5
-0.3
-0.1
0.1
0.3
0.5
0 10 20 30 40 50
MVH090
-0.5
-0.3
-0.1
0.1
0.3
0.5
0 5 10 15 20 25 30
1061-N
-0.5
-0.3
-0.1
0.1
0.3
0.5
0 5 10 15 20 25 30
531-E
-0.5
-0.3
-0.1
0.1
0.3
0.5
0 5 10 15 20 25 30
531-N
-0.5
-0.3
-0.1
0.1
0.3
0.5
0 5 10 15 20 25
ARC000
Acce
lera
tion
(g)
-0.5
-0.3
-0.1
0.1
0.3
0.5
0 5 10 15 20 25
ARC090
-0.5
-0.3
-0.1
0.1
0.3
0.5
0 5 10 15 20 25 30
375-E
-0.5
-0.3
-0.1
0.1
0.3
0.5
0 5 10 15 20 25 30
375-N
-0.5
-0.3
-0.1
0.1
0.3
0.5
0 5 10 15 20 25
BOL000
Acce
lera
tion
(g)
-0.5
-0.3
-0.1
0.1
0.3
0.5
0 5 10 15 20 25
DZC180
Acce
lera
tion
(g)
-0.5
-0.3
-0.1
0.1
0.3
0.5
0 5 10 15 20 25 30 35 40
TIME (s)
I-ELC180
Acce
lera
tion
(g)
-0.5
-0.3
-0.1
0.1
0.3
0.5
0 5 10 15 20 25
BOL090
-0.5
-0.3
-0.1
0.1
0.3
0.5
0 5 10 15 20 25 30
1062-E
-0.5
-0.3
-0.1
0.1
0.3
0.5
0 5 10 15 20 25 30
1062-N
-0.5
-0.3
-0.1
0.1
0.3
0.5
0 5 10 15 20 25
DZC270
-0.5
-0.3
-0.1
0.1
0.3
0.5
0 5 10 15 20
GBZ270
-0.5
-0.3
-0.1
0.1
0.3
0.5
0 5 10 15 20
GBZ000
-0.5
-0.3
-0.1
0.1
0.3
0.5
0 5 10 15 20 25 30 35 40
TIME (s)
I-ELC270
-0.5
-0.3
-0.1
0.1
0.3
0.5
0 5 10 15 20 25 30 35 40
TIME (s)
JOS000
-0.5
-0.3
-0.1
0.1
0.3
0.5
0 5 10 15 20 25 30 35 40
TIME (s)
JOS090
21itü vakfı dergisi
IT. Business. 100%.New Perspectives in IT Business
16-20 Mart / March 2015Hannover Almanya / Germany
[email protected] 334 69 00
Hannover
Follow us
22 itü vakfı dergisi
DEPREM DOSYASI
Şekil 4: Zeytinburnu ilçesinde mevcut bina tipi sınıfl andırması ve dağılımı (Ansal vd., 2007).
Şekil 5: Betonarme çerçeve binalar için spektral deplasman cinsinden hasar görebilirlik eğrileri(a)
Az katlı (1-4) binalar için hasar olasılıkları ve (b) Orta katlı (5-8) binalar için hasar olasılıkları
(Aydınoğlu ve Polat, 2004).
Şekil 6: İtalyan Sismoloji ve Volkanoloji Enstitüsünün yapmış olduğu çalışmalarda kullanılan sayısal
kırılma modelleri ve kırılma başlangıç noktaları (Ansal vd 2009a).
tarafından derlenmiş yapı envanteri kul-
lanılarak yapılan hasar hesaplarından
bütün betornarme çerçeve binalar için
yıkık bina sayılarının değişimi Şekil 8’de
gösterilmiştir.
Yapılan hesaplara göre ortadan başla-
yan kırılma modelinde spektral ivme de-
ğerlerinin en büyük olduğu dolayısıyla
en tehlikeli olasılığın bu olduğu gözlen-
miştir. Bu değerler esas alınarak mevcut
yapı envanteri kullanılarak hasar hesap-
ları yapıldığında bulunan orta katlı (4-8)
betonarme binalar için yıkık bina sayı-
sının dağılımı Şekil 9’da verilmiştir. Bazı
hücrelerde hesaplanan yıkık bina sayı-
larının oldukça fazla olduğu, neredeyse
hücredeki bütün betonarme binaların
yıkılabileceği görülmektedir.
Zeytinburnu Deprem SenaryolarıBu noktada yaptığımız senaryo çalış-
malarında daha doğru, daha güveni-
lir sonuçları nasıl elde edebileceğimiz
sorgulanabilir. Bunu araştırma imkânı,
Zeytinburnu için tekrarlanan mikrobölge-
leme çalışmaları ile bir ölçüde elde edil-
di. İlk olarak Zeytinburnu’nda İstanbul
Deprem Master Planı (IDMP, 2003) son-
rasında bir pilot mikrobölgeleme çalış-
ması yapıldı (Özaydın vd., 2004; Ansal
vd., 2009b; Kılıç vd., 2006). Bu çalış-
ma, mevcut sondaj verilerine ve jeolojik
incelemelere dayanan, sınırlı sayıda ze-
min büyütme analizinin yapıldığı bir ça-
lışmaydı. Daha sonraki yıllarda bu ça-
lışmalar daha kapsamlı zemin büyütme
analizleri uygulanarak tekrarlandı (Ansal
ve Tönük, 2007; Ansal vd., 2007b). Son
yıllarda, İstanbul Büyükşehir Belediyesi
tarafından yürütülen çok kapsamlı mik-
Depremlerde anakaya seviyesinden yüzeye doğru hareket eden
deprem dalgaları, içinden geçtikleri zemin tabakalarının mühendislik
özelliklerini değiştirirken, zemin tabakaları da kalınlık ve
özelliklerine bağlı olarak deprem dalgalarının özelliklerini değiştirir.
Bu değişim zemin yüzeyinde deprem ivme genliklerinin
büyümesi veya küçülmesi, deprem dalgasının süresinin ve frekans
içeriğinin değişmesi şeklinde olur.
23itü vakfı dergisi
Şekil 7: İstanbulda zemin yüzeyinde hesaplanmış kısa periyot spektral ivme değerlerinin İtalyan
Sismoloji ve Volkanoloji Enstitüsünce yapılmış dokuz kırılma senaryosu için ortalaması
(Ansal vd 2011).
Şekil 8: İtalyan Sismoloji ve Volkanoloji Enstitüsünce yapılmış (S111) kırılma modeli ve Erdik
vd (2002) tarafından derlenmiş yapı envanteri kullanılarak yapılan hasar hesaplarından bütün
betornarme çerçeve binalar için yıkık bina sayılarının değişimi (Ansal vd 2011).
robölgeleme projesi (OYO, 2007) sonun-
da elde edilen sondaj ve sismik deney
verileri tekrar gözden geçirilip değer-
lendirildi ve Zeytinburnu için yapılan bü-
tün bu analizler tekrarlandı (Ansal vd.,
2009b).
Bu aşamada, deprem senaryo çalış-
malarını yapabilmek için bir bilgisayar
program paketi gerekiyordu. Daha ön-
ceki senaryo çalışması için geliştirilmiş
olan KoeriLoss (Erdik vd, 2002) program
paketinin ikinci versiyonu olarak tanımla-
nabilecek, Excel ve Fortran yazılımlarına
dayanan bir program paketi oluşturuldu.
(Ansal vd., 2007c, 2008). Bu program
paketinde sismik tehlike, bina envante-
ri, zemin koşulları dışarıdan girdi olarak
tanımlanıp ilk aşamada sismik tehlike ve
zemin bilgileri kullanılarak zemin büyüt-
me analizleri yapılmaktadır. Buradan en
uyumlu NEHRP ivme tasarım spektrumu
hesaplanarak bir mikrobölgeleme yap-
mak ve buna bağlı olarak da yapı hasar
oranlarının hesaplanması mümkün ol-
maktadır.
2004 yılında yapılan ilk Zeytinburnu mik-
robölgeleme çalışması (Kılıç vd., 2006),
sınırlı sondaj ve o zamanki mikrobölge-
leme yöntemine göre üç adet üretilmiş
ivme kaydı kullanılarak yapılan zemin
büyütme analizlerine dayanmaktaydı.
Aradan geçen süre içinde mikrobölge-
leme yöntemi, yapılan parametrik çalış-
Deprem tehlikesinin belirlenmesinde Erdik vd.
tarafından çalışılmış olasılıksal ve INGV tarafından hazırlanan
deterministik kırılma tehlike senaryoları gibi farklı yaklaşımlar
benimsenebilir. Olasılıksal ve deterministik deprem tehlike
senaryolarının sonuçları arasında önemli farklar bulunmaktadır.
Genel olarak kent bazında iyileştirme ve depreme hazırlık
çalışmaları açısından olasılıksal yaklaşımlar daha uygun
görülmektedir. Bunun nedeni, deterministik senaryoların seçilen
kırılma modeline bağlı olarak kent bazında farklı noktalarda farklı mertebede hasarlara yol
açmalarıdır.
24 itü vakfı dergisi
DEPREM DOSYASI
Şekil 9:1980 sonrası, orta yükseklikte (4-8 katlı) betonarme çerçeveli bina grubundan yıkılacağı
hesaplanmış binaların hücre bazında sayıca dağılımı (Ansal vd 2011).
Şekil 10: Zeytinburnu’nda olasılıksal deprem tehlikesine göre hücre bazında yıkık bina sayıları
malara bağlı olarak geliştirildi (Ansal ve
Tönük, 2007a, 2007b). Zemin büyütme
analizlerinde kullanılan üçlü deprem
kayıt gruplarının, bunların hepsi sis-
mik tehlike uyumlu olmasına rağmen,
farklı sonuçlara yolaçtığı gözlendi. Bu
farklılaşmanın göz önüne alınabilme-
si amacıyla, Zeytinburnu için beklenen
depreme benzer yerlerde alınmış kayıt-
lar kullanılarak, her hücre için çok sayı-
da gerçek deprem kaydının kullanıldığı
çok sayıda büyütme analizleri yapılarak
Zeytinburnu mikrobölgeleme çalışma-
ları tekrarlanmıştır (Ansal vd 2007b).
Üçüncü aşama ve son mikrobölgeleme
çalışmaları ise İstanbul Büyükşehir Be-
lediyesi Mikrobölgeleme Projesi kapsa-
mında her 250m’de bir yapılan sondaj
ve sismik deney verileri kullanılarak
(OYO, 2007) gerçekleştirilmiştir. Basit ve
kapsamlı yöntemlere göre yapılmış olan
çalışmalardan elde edilen haritalar ara-
sında önemli farklar gözlenmiştir (Ansal
vd 2010).Yapılmış olan bu çalışmalar
hem analiz yönteminin hem de zemin
özelliklerinin daha kapsamlı olarak belir-
lenmesinin önemini açıkça göstermiştir.
Son aşamada yapılan kapsamlı analizler
sonucunda hesaplanan olasılıksal dep-
rem hareketi için yıkık bina sayılarının
hücre bazında değişimi Şekil 10’da gös-
terilmiştir. Buradan da görüleceği gibi
yapısal hasar sayıları Zeytinburnu sınır-
ları içinde büyük bir değişim göstermek-
tedir. Bu da bir anlamda daha kapsamlı
zemin büyütme ve hasar analizleri yapıl-
ması gerektiğini açıkça göstermektedir.
İstanbul Deprem Kayıt Ağları veAlınmış Kayıtlar1999 Kocaeli depremi sonrası İstanbul
için yaklaşık 100 deprem kayıt istasyo-
nundan oluşan Acil Müdahale Sistemi
kurulmuştur (Erdik vd 2002). Bu sistem
ile son yıllarda büyüklüğü ML=4 civarın-
da olan küçük depremler kaydedilmiş-
tir. Bu depremler içinde en büyük ivme
kayıtlarını veren 12/3/2008 tarihinde
Çınarcık’ta meydana gelen büyüklüğü
ML=4.8 olan ve 19/05/2011 yılında mey-
dana gelen ML=5.4 büyüklüğündeki
Kütahya depremleridir. İlk mikrobölge-
leme alanı içinde yeralan 55 adet Acil
25itü vakfı dergisi
Şekil 11. İstanbul Avrupa yakasında mikrobölgeleme alanı içinde kalan Acil Müdahale Sistemi
kuvvetli yer hareketi ve düşey deprem kayıt istasyonlarının yerleşimi (Ansal vd., 2011).
Şekil 12. 12/3/2008 Çınarcık 19/05/2011 Kütahya depremlerini kaydeden istasyonlardaki
en büyük yatay ivme değerlerinin değişimi (Ansal vd. 2011).
Şekil 13. 24 noktada kaydedilen ve zemin büyütme analizi ile hesaplanan
en büyük ivme değerleri (Ansal vd 2011).
Müdahele Sistemi yüzey deprem kayıt
cihazından farklı 24 tanesi bu deprem-
leri kaydetmiştir. Şekil 11’de Acil Mü-
dahele istasyonları, Çınarcık ve Kütahya
depremlerini kaydetmiş olan farklı 24
istasyonun yerleri, son yıllarda geliştiril-
miş Ataköy, Zeytinburnu ve Fatih Düşey
Deprem kayıt ağları ve 1999 Kocaeli
Depremi sırasında mevcut olup bu dep-
remi kaydetmiş olan Ataköy, Zeytinburnu
ve Fatih istasyonlarının yerleri gösteril-
miştir. Farklı 24 istasyonda Çınarcık ve
Kütahya depremlerinde kaydedilen en
büyük ivme değerlerinin değişimi Şe-
kil 12’de verilmektedir. Kaydedilen en
büyük ivme değeri 9mg mertebelerinde
olmasına rağmen, istasyonlar arasındaki
değer farklılıkları zemin koşullarının etki-
sini açıkça göstermektedir.
Acil Müdahale Sistemindeki M=4.8 bü-
yüklüğündeki 12/3/2008 tarihli Çınarcık
depremini kaydetmiş 24 adet istasyonun
yerel zemin durumlarının tanımlanmasın-
da İstanbul Avrupa yakasında gerçek-
leştirilmiş geniş çaplı mikrobölgeleme
araştırmalarından elde olunmuş veriler
kullanılmıştır. Bu 24 Acil Müdahele is-
tasyonunda kaydedilen ivme zaman
kayıtlarındaki hareketin özellikleri en bü-
yük yer ivmesi cinsinden Ataköy düşey
ağı anakaya seviyesi kaydı girdi olarak
kullanılarak model edilmeye çalışılmıştır
(Kurtuluş, 2011). Modelleme hem Borc-
herdt (1994) tarafından önerilen ampirik
zemin büyütme ilişkilerinden hem de eş-
değer doğrusal zemin büyütme analiz
programı Shake91 (Idriss ve Sun, 1992)
kullanılarak iki farklı yaklaşımla yapılmış-
tır (Ansal vd. 2011). Kullanılan Shake91
programı eşdeğer doğrusal yaklaşımın
geliştirilmiş bir versiyonudur. Sonuçlar
depremler sırasında gözlenen zemin
davranışlarının en büyük yatay ve spekt-
ral ivmeler cinsinden modellenmesinde
denenen iki yöntem arasından zemin
büyütme analizlerinin ampirik yönteme
göre çok daha uygun olduğunu göster-
mektedir.
Modellemede, sahaya özel yüzey dep-
rem özellikleri her temsili zemin profili
için bir boyutlu ve eşdeğer doğrusal ze-
min büyütme analiz programı olan Sha-
ke91 (Idriss ve Sun, 1992) kullanılarak
hesaplanmıştır. Bir boyutlu, eşdeğer
doğrusal zemin büyütme analizlerindeki
önemli noktalardan birisi, küçük sönüm
değerlerinin bile hareketi oldukça etkile-
yebildiği derin sondaj profillerinin anali-
zi sorunudur. Eğer büyük derinlikler için
analiz yapılacaksa, sönümün artan de-
rinlikle azalacak ve büyük derinliklerde
daha küçük değerlere düşecek şekilde
değiştirilmesi gerekmektedir.
Diğer önemli nokta ise, analizlerde kulla-
nılan birim şekil değiştirmeye bağlı mo-
dül azalımı ve sönüm ilişkilerinin efektif
gerilmeyle değişimi ile alakalıdır. Tah-
min edilen yer hareketlerinde çevresel
basınca bağımlı ilişkilerin kullanılması-
nın zemin büyütme analizlerinde ortala-
ma ilişkiler kullanılarak bulunan sonuç-
lara göre daha büyük yer hareketleriyle
sonuçlandığını göstermektedir (Daren-
deli vd., 2001).
Frekans düzeltmesi uygulanarak gelişti-
rilmiş olan Shake91 programı kullanıla-
rak 24 Acil Müdahele ve Ataköy Düşey
Deprem Ağında yüzey kaydı, model-
lenmiştir. Zemin büyütme analizlerinde
12/03/2008 M=4.8 Depreminde Ataköy
Düşey Deprem kayıt istasyonunda 140m
derinlikte alınmış olan DB ve KG ivme
0
2
4
6
8
10
12
ATAIO
ZYTA
L
SENKY
ZYTD
K
KRTT
P
GUNGR
FATB
L
EMNMR
EMNKU
ISKIF
BAHBL
ITFM
E
FATZ
A
BAUIO
ESNBB
ZYKO
I
YHST
I
ZOTM
LZY
AIO
BAVIO
AKUKO
ZAVK
O
BAEIO
ATKV
A
EN B
ÜYÜK
YAT
AY İV
ME
(mg)
DB KG
0
2
4
6
8
10
12
AGPIO
AKUKO
AVCEM
BAGYT
BAHBL
HAVA
V
ISKIK
KAKM
L
KRTT
P
YESIO
YHGML
AKKIO
EMNMR
ESNBB
FATZ
A
GUNGR
ISKIF
ITFM
E
ZAVK
O
ZYAIO
ZOTM
L
ZYTA
L
EN B
ÜYÜK
YAT
A İV
ME
(mg)
DB KG KÜTAHYA 19/05/2011ÇINARCIK 12/03/2008
0
1
2
3
4
5
6
7
8
9
ATA
IO
ZYTA
L
SEN
KY
ZYTD
K
KRTT
P
GU
NG
R
FATB
L
EMN
MR
EMN
KU
ISKI
F
BAH
BL
ITFM
E
FATZ
A
BAU
IO
ESN
BB
ZYKO
I
YHST
I
ZOTM
L
ZYAI
O
BAV
IO
AKU
KO
ZAV
KO
BAEI
O
ATK
VA
En B
üyük
Yer
İvm
esi(
mg)
KAYIT MODELKG
0
2
4
6
8
10
12
ATA
IO
ZYTA
L
SEN
KY
ZYTD
K
KRTT
P
GU
NG
R
FATB
L
EMN
MR
EMN
KU
ISKI
F
BAH
BL
ITFM
E
FATZ
A
BAU
IO
ESN
BB
ZYKO
I
YHST
I
ZOTM
L
ZYAI
O
BAV
IO
AKU
KO
ZAV
KO
BAEI
O
ATK
VA
En B
üyük
Yer
İvm
esi(
mg)
DB
26 itü vakfı dergisi
DEPREM DOSYASI
kayıtları kullanılmıştır. Bu analizler so-
nucunda 24 noktada hesaplanan en bü-
yük yatay ivmeler Şekil 13’de görüleceği
üzere hesaplanan ile kayıt edilen değer-
ler arasındaki uyum oldukça iyidir.
Teşekkür
Sadece bir derleme olan bu yazıda ya-
pılan çalışmalara verdikleri destek ve
katkıları nedeniyle Özyeğin Üniversi-
tesinden Doç. Dr. Aslı Kurtuluş’a, MEF
Üniversitesinden Dr. Gökçe Tönük’e ve
Boğaziçi Üniversitesi, Kandilli Rasat-
hanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü,
Deprem Mühendisliği Anabilim Dalı öğ-
retim üye ve elemanlarına özellikle Prof.
Dr. Mustafa Erdik, Prof. Dr. Nuray Aydı-
noğlu, Dr. Mine Demircioğlu, Dr. Karin
Şeşetyan ve Doç. Dr. Ufuk Hancılar’a,
Ahmet Korkmaz ve Y.Müh. Barbaros Çe-
tiner’e çok teşekkür ederim.
KAYNAKLAR:-Abrahamson, N., Atkinson,G., Boore,D., Bozorgnia,Y., Campbell, K., Chiou,B., Idriss, I.M., Silva, W., Youngs, R. (2008) “Compari-sons of the NGA Ground-Motion Relations” Earthquake Spectra, 24(1): 45-66.-Ansal,A. G. Tönük, A. Kurtuluş (2011) Seismic Microzonation and Earthquake Scenarios for Urban Sustainability” Geotechnics and Earthquake Geotechnics towards Global Sustainability, Ch.9 Urban Microzonation, 151-168, Ed: S.Iai, Springer Book Series on Geotechnical, Geological and Earthquake Engineering.-Ansal,A., A.Kurtuluş, G.Tönük (2010) “Seis-mic microzonation and earthquake damage scenarios for urban areas” Soil Dynamics and Earthquake Engineering, V30: 1319-1328-Ansal,A., A. Akinci, G. Cultrera, M. Erdik, V. Pessina, G. Tönük and G. Ameri (2009a) “Loss estimation in Istanbul based on deter-ministic earthquake scenarios of the Marmara Sea region (Turkey)”, Soil Dynamics and Eart-hquake Engineering, 29(4):699-709.-Ansal,A., Tönük, G., & Kurtuluş, A. (2009b) “Microzonation For Urban Planning”, Earthquakes and Tsunamis, A.T. Tankut (ed.), Geotechnical, Geological, and Earthquake Engineering Book Series, Keynote Lecture, Int. Con. on Earthquakes and Tsunamis, Istanbul, 133-152.-Ansal,A., Kurtuluş,A., ve Tönük, G. (2008) “Earthquake Loss Estimation Tool for Urban Areas” Geotechnical Earthquake Engineering and Soil Dynamics, May 18-22, 2008 Sacra-mento, Cal.
-Ansal,A. and Tönük, G. (2007), “Source and Site Effects for Microzonation”, Theme Lectu-re, 4th International Conference on Earthqua-ke Geotechnical Engineering, Earthquake Geotechnical Engineering, Editor: K.Pitilakis, Chapter 4, pp.73-92, Springer.-Ansal,A., Kurtuluş, A., ve Tönük, G.(2007c) “Earthquake Damage Scenario Software for Urban Areas”, Computational Methods in Structural Dynamics and Earthquake Engineering, M. Papadrakakis, D.C. Charmpis, N.D. Lagaros, Y. Tsompanakis (eds.), Rethym-no, Crete, Greece.-Ansal,A., Tönük,G. ve Kurtuluş,A. (2007b) “Yer Sarsıntısı Şiddetine Göre Mikrobölgeleme ve Sismik Tehlike Senaryoları”, Çağrılı Konuş-ma, Altıncı Ulusal Deprem Mühendisliği Kon-feransı, 16-20 Ekim 2007, İstanbul.-Ansal, A., Erdik, M., Aydınoğlu, N., Durukal, E., Tönük, G., Kurtuluş, A., Demircioğlu, M., Şeşetyan, K., Hancılar, U. (2007a) “İstanbul İçin Deprem Hasar Senaryolari” İMO İstanbul Şubesi Bülteni, Sayı 91, 12-16.-Ansal,A. (1999) “Strong Ground Motions and Site Amplifi cation” Theme Lecture, 2nd Int.Conf. Earthquake Geotechnical Engineering, 3:879-894, Ed.P.S.Pinto.-Aydınoğlu,N. ve Polat,Z.C. (2004) “Zeytinburnu’nda Binaların Deprem Davranışlarının Değerlendirilmesi”, İstanbul Deprem Master Planı Zeytinburnu Pilot Projesi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi , Planlama ve İmar Dairesi.-Borcherdt,R.D. (1994) “Estimates of Site Dependent Response Spectra for Design (Methodology and Justifi cation)”, Earthquake Spectra, 10(4): 617-654.-Darendeli, M. B. (2001) Development of a New Family of Normalized Modulus Reducti-on and Material Damping Curves, Ph. D. Dis-sertation, The University of Texas at Austin.-Darendeli, M. B., K. H. Stokoe, II, E. M. Rathje and C. J. Roblee (2001) “Importance of Confi -ning Pressure on Nonlinear Soil Behavior and Its Impact on Earthquake Response Predic-tions of Deep Sites”, 15th International Con-ference on Soil Mechanics and Geotechnical Engineering, Istanbul, Turkey. -Erdik, M., Demircioglu, M., and Sesetyan, and Durukal, E. (2005) “Assessment of earthquake hazard for Bakirköy, Gemlik, Bandırma, Te-kirdağ and Körfez”, WB MEER Project -A3 Component, Microzonation and Hazard Vulne-rability Studies For Disaster Mitigation in Pilot Municipalities, Bogazici University, Kandilli Observatory and Earthquake Engineering Re-search Institute.-Erdik,M., Demircioğlu,M., Şeşetyan,K., Duru-kal,E., ve Siyahi,B. (2004) “Earthquake Hazard in Marmara Region”, Soil Dynamics and Eart-hquake Engineering, Cilt 24, sf.605-631.-Erdik,M., Aydınoğlu,M,N., Fahjan,Y., Şeşet-yan, K., Demircioğlu,M., Siyahi,B., Durukal,E.,
Özbey,C., Biro,Y., Akman, H., ve Yüzügüllü,Ö. (2003) “Earthquake Risk Assessment for Is-tanbul Metropolitan Area”, Earthquake Engine-ering and Engineering Vibration, Cilt 2, No.1, sf.1-25.-Erdik,M., Y.Fahjan, O.Özel, H.Alcik, A.Mert, and M.Gül (2003) “Istanbul Earthquake Rapid Response and the Early Warning System” Bul-letin of Earthquake Engineering, 1(1):157-163.-Erdik,M., Aydınoğlu,M,N., Barka,A., Yüzü-güllü,Ö., Siyahi,B., Durukal,E., Fahjan,Y., Ak-man,H., Birgören,G., Biro,Y., Demircioğlu,M., Özbey,C. ve Şeşetyan,K. (2002) “İstanbul Metropolitan Alanı için Deprem Riskinin De-ğerlendirilmesi”, Amerikan Kızılhaç Araştırma Projesi Raporu, Boğaziçi Üniversitesi Yayını (İngilizce).-G.Tönük, A.Ansal, A.Kurtuluş, B.Çetiner (2013)“Site Specifi c Response Analysis For Performance Based Design Earthquake Characteristics” Bulletin of Earthquake Engineering, V12(N3):1091-1105-Idriss, I. M. and J. I. Sun (1992), Shake91, A Computer Program for Conducting Equivalent Linear Seismic Response Analysis of Horizontally Layered Soil Deposits, Modifi ed based on the original SHAKE program by Schnabel, Lysmer and Seed, 1972.-Kılıç,H., Özener,P.T., Ansal,A., Yıldırım,M., Özaydın,K., ve Adatepe,S. (2006) “Microzona-tion of Zeytinbur-nu Region with respect to Soil Amplifi cation: A Case Study” Journal of Engineering Geology, 86: 238-255.-Kurtuluş, A. (2011) “Istanbul Geotechnical Downhole Arrays”, Bulletin of Earthquake Engineering, Volume 9, No. 5, 1443-1461-OYO, Inc. (2007) Production of Microzonation Report and Maps – European Side (South), Report for Istanbul Metropolitan Muncipality Microzonation Project.-Spence,R. (editör) (2007), Earthquake Disas-ter Scenario Prediction and Loss Modelling for Urban Areas, EU LessLoss Report No.7, EU FP7 Project -Yoshida, N., S. Kobayashia, I. Suetomia and K. Miura (2002) “Equivalent linear method considering frequency dependent characteristics of stiffness and damping”, Soil Dynamics and Earthquake Engineering, Vol. 22, No. 3, pp. 205-222
* Bu yazıda özetlenen bütün çalışmalarProf. Dr. Mustafa Erdik,Prof. Dr. Nuray Aydınoğlu,Prof. Dr. Eser Çaktı,Doç. Dr. Ufuk Hancılar,Doç. Dr. Aslı Kurtuluş,Y. Doç. Dr. Karin Şeşetyan,Y. Doç. Dr. Gökçe Tönük veDr. Mine Demircioğlu ile birlikte veya ayrı ayrı yürütülmüş çalışmalardır.
27itü vakfı dergisi
Deprem Erken Uyarı SistemleriGünümüzde, teknolojik imkanların sağladığı veri iletişim hızının deprem dalgalarının yer içinde ilerleme hızından binlerce kat
daha yüksek olması sayesinde deprem erken uyarı sinyalinin zamanında üretilmesine, istenen yerlere ulaştırılmasına ve gerekli tedbirlerin alınmasına imkan vermektedir. Bu sistemlerin kurulum maliyetleri ile depremlerin oluşturabileceği muhtemel zararlar karşılaştırıldığında deprem erken uyarı sistemlerinin ne denli etkin oldukları da ortaya çıkmaktadır. Bu sistemler için yapılacak üç-beş milyon liralık yatırım sayesinde büyük depremlerde oluşabilecek milyarlarca liralık zararın yanında can kayıpları da önlenebilmektedir…
Deprem mühendisliğinin temel hede-
fi depremler sonucu, başta can olmak
üzere oluşabilecek tüm kayıpların ön-
lenmesidir. Bu noktada vurgulanması
gereken en önemli husus ise depremler
neticesindeki kayıpların sadece depre-
min yarattığı yer hareketinin oluşturduğu
yapısal hasarlarla kısıtlı olmadığıdır. Bu
bağlamda, örneğin deprem sonrası olu-
şan yangınların büyük kayıplara yol aça-
bildiği de bir gerçektir (Cameron, 1998).
Yine benzer şekilde,tehlikeli madde ile
çalışan bir tesiste oluşabilecek hasarın
çevresel bir felaket, örneğin nükleer bir
santralde oluşabilecek sızıntı, yaratması
da mümkündür (Hoshiba vd., 2011). Ne
var ki, depremin başladığı, hasar verici
veya yıkıcı etkisi oluşmadan, bilinmesi
halinde birçok sistem güvenli bir şekil-
de kapatılabilir ve olası zararların önü-
ne geçilebilir. Bu açıdan bakıldığında
deprem erken uyarı sistemleri, deprem
zararlarının azaltılması çalışmalarının en
önemli bileşenlerinden biri olarak ortaya
çıkmaktadır.
Burada vurgulanması gereken diğer bir
nokta da deprem erken uyarı ile dep-
remlerin önceden belirlenmesi çalış-
binalara hasar verebilmektedir. Fayı
çevreleyen sismometrelerden fiber optik
kablolar ve/veya uydu kanalıyla deprem
uyarı merkezine sürekli veri akışı sağ-
lanmaktadır. Deprem olması durumunda
sismometrelere gelen ilk P dalgasının
birkaç saniyelik kısmı analiz edilerek
depremin büyüklüğüne karar verilmekte
ve bu bilgi diğer sismometrelerden ge-
len verilerle sürekli güncellenmektedir.
Deprem hasar verici ise bu bilgi anında
ilgili yerlere gönderilmektedir (Şekil 1).
Deprem erken uyarı zamanı deprem kay-
nağının uzaklığına bağlı olarak değiş-
mektedir. Fay’a çok yakın olan bölgeler
için uyarı zamanı sadece birkaç saniye
iken daha uzak bölgeler için uyarı zama-
nı onlarca saniye olabilmektedir.
Bir bölgede yapılan deprem erken uya-
rı çalışmalarının niteliğini ve başarısını
artırmak için o bölgedeki kuvvetli yer
haraketi istasyon sayısının büyük önemi
vardır. İstasyon sayısı arttıkça üretilen
deprem erken uyarı bilgisinin doğruluk
payı artmakta ve deprem parametreleri
çok daha kısa sürede belirlenebilmekte-
dir.
Prof. Dr. Ali PınarProf. Dr. S. Ümit DikmenProf. Dr. Mustafa ErdikBoğaziçi ÜniversitesiKandilli Rasathanesi veDeprem Araştırma EnstitüsüDeprem Mühendisliği Anabilim Dalı
malarının birbirinden tamamen farklı
olmasıdır. Deprem erken uyarı sistemi-
nin işlevi beklenen bir depremin oluş
zamanını tahmin etmek değildir. Özetle
deprem erken uyarı çalışmalarının hede-
fi deprem başladıktan sonra;
• Birkaç saniye içinde depremin hasar
yapıcı olup olmadığına karar vermek,
• Hasar yapıcı deprem dalgaları yerle-
şim yerlerine ulaşmadan depremi haber
vermek,
• Gerekli önlemlerin alınmasını sağla-
maktır.
Deprem Erken Uyarı SistemininTemel Çalışma PrensipleriDeprem erken uyarı sisteminin çalışma
prensibi özetle şu şekilde açıklanabilir
(Şekil 1). Bir fay kırılmaya başladığında,
yani deprem oluşmaya başladığında fa-
yın hareketi sonucunda iki farklı tip dalga
oluşmaktadır; P-dalgası (Birincil dalga
veya basınç dalgası)ve S-dalgası (ikin-
cil dalga veya kesme dalgası). P-dalgası
yer içinde hızlı hareket eder ve genlikleri
düşük olduğundan hasar yapıcı değildir.
Fakat, nispeten daha yavaş ilerleyen S-
dalgasının genlikleri büyük olduğu için
28 itü vakfı dergisi
DEPREM DOSYASI
Deprem Erken UyarıSistemlerinin Geçmişi veDünya’dan ÖrneklerDünyada modern teknolojiyi kullanan ilk
deprem erken uyarı sistemi 10 bin can
kaybına neden olan 1985 Meksika dep-
reminden sonra kurulmuştur. Meksika’da
önemli deprem kaynaklarının açık deniz-
de ve yerleşim yerlerine nispeten uzak
mesafelerde olması nedeniyle erken
uyarı sinyali hasar yapıcı deprem dal-
galarının yerleşim yerlerine ulaşmadan
önce gerekli yerlere gönderilebilmekte-
dir. Örneğin, Meksiko City’de erken uya-
rı zamanı 60-70 saniye civarında olabil-
mektedir. (Espinosa-Aranda vd., 1996).
Japonya’ da deprem erken uyarı sinya-
li, hem kritik endüstri tesislerine (hızlı
trenler, nükleer santraller, doğal gaz da-
ğıtım şebekeleri gibi), hem de isteyen
kullanıcılara SMS mesajı olarak gönde-
rilmektedir. Bu sistemin ülke genelinde
kurulum çalışmaları yaklaşık 6 bin can
kaybına neden olan 1995 Kobe depre-
minden sonra başlamış ve 2007 yılından
itibaren isteyen kişi ve kuruluşlara erken
uyarı sinyali gönderilmeye başlanmıştır.
Alıcıya gönderilen SMS mesajı alıcının
bulunduğu bölgede meydana gelecek
sarsıntının şiddet bilgisini de içermekte-
dir (Hoshiba vd., 2011).
Amerika Birleşik Devletleri’nde deprem
erken uyarı çalışmaları USGS (United
States Geological Survey) önderliğinde
yapılmaktadır. Shake Alert adı verilen
deprem erken uyarı sistemi üniversite-
lerin de içinde bulunduğu bir ortak ça-
lışma grubu tarafından geliştirilmekte ve
test edilmektedir. San Andreas fayı gibi
büyük deprem kaynaklarının ABD’nin
Batı yakasında yer almasından dolayı
test çalışmaları da esasen bu bölgede
yapılmaktadır. 24 Ağustos 2014 Napa
depreminde ShakeAlert sistemi deprem
parametrelerini çok kısa sürede hesap-
layıp uyarı sinyalini S-dalgasının başla-
masından 8 saniye önce Berkeley’e, 5
saniye önce de San Fransisko’ya iletmiş-
tir (USGS, 2014). ABD’de deprem erken
uyarı sinyalinin gönderilmesi için Ocak
2012’de test çalışmaları başlatılmış ve
halen devam etmektedir. Test aşaması
başarıyla tamamlandıktan sonra ve dep-
rem erken uyarı sinyali hakkında gerekli
Şekil 1. Deprem erken uyarı sisteminin çalışma prensibi (USGS, 2014).
eğitimler verildikten sonra Japonya’da
olduğu gibi sinyali almak isteyen kişi,
kurum veya kuruluşlara iletilmesi hedef-
lenmektedir.
Tayvan, deprem erken uyarı çalışmala-
rına önem veren diğer bir ülkedir. 1999
yılında meydana gelen Chi-Chi depre-
minde (Mw=7.3) 2145 kişininin hayatını
kaybetmiş olması deprem erken uyarı
sistemi oluşturulmasının temel gereğini
oluşturmuştur. Yaklaşık bir milyon dolara
kurulan deprem erken uyarı sistemi ta-
rafından üretilen uyarı sinyali sayesinde
bugün bir deprem meydana geldiğinde,
depremden hemen sonra erken uyarı
sinyali okullara iletilmekte ve gerekli ted-
birlerin alınmasına olanak vermektedir.
Avrupa’da ise deprem erken uyarı çalış-
malarının yapıldığı ülkeler arasında İtal-
ya, İspanya, İsviçre, Romanya, Türkiye
ve Yunanistan yer almaktadır (Zschau
vd., 2011). Romanya ve Türkiye’de dep-
rem erken uyarı sinyali aktif olarak kulla-
nılmakta, diğer ülkelerde ise çalışmalar
henüz test aşamasındadır (Şekil 2).
Türkiye’deki Deprem ErkenUyarı Çalışmaları
İstanbul Deprem Erken Uyarı veAcil Müdahale SistemiBakanlar Kurulu’nun 05/Nisan/2001 ta-
rihli ve 2001/2232 sayılı kararı ile “İs-
tanbul Deprem Erken Uyarı ve Acil Mü-
dahale Sistemi”nin kurulmasına karar
verilmiştir. Boğaziçi Üniversitesi- Kandilli
Rasathanesi ve Deprem Araştırma Ensti-
tüsü (KRDAE) tarafından 10 Mayıs 2001
tarihinde kuruluş çalışmaları başlatılan
“İstanbul Erken Uyarı ve Acil Müdaha-
le” projesi, İstanbul Valiliği, Birinci Ordu
Komutanlığı ve İstanbul Büyükşehir Be-
lediye Başkanlığı’nın lojistik katkıları ile
yürütülmektedir. Projenin tüm tasarımı
ve teknik şartnameleri KRDAE – Deprem
Mühendisliği Ana Bilim Dalı tarafından
hazırlanmıştır.
Aralık 2012 tarihinde, İstanbul Valiliği ve
Türk Telekom’un katkıları ile mevcut Acil
Müdahale ve Erken Uyarı Sistemi’ne 20
adet yeni cihaz eklenerek toplam 120
adet acil müdahale ve 10 adet erken
uyarı istasyonundan oluşan sismik ağ
oluşturulmuş ve KRDAE ile veri iletişimi
yeniden düzenlenmiştir. Veri iletişiminde
fiber-optik kablolar kullanılarak veri ile-
tişim hızı 2-4 milisaniye düzeyine çekil-
miştir. Ayrıca, Marmara denizi tabanına
yerleştirilen 5 adet OBS (Ocean Bottom
Seismograph / Deniz dibi sismograf) sis-
temi de deprem erken uyarı ağına da-
hil edilerek toplam istasyon sayısı 15’e
Hasar yaratabilecek bir depremle ilgili uyarı sinyali, deprem kaynak
parametrelerine ve etkilenecek konumun koordinatlarına bağlı
olarak saniyeler öncesinde verilebilmektedir. Bir deprem
olduğunda yer hareketi dağılım haritası (sarsıntı haritası) ve hasar
dağılım haritası otomatik olarak oluşturulmakta ve İstanbul Valiliği-
Deprem Araştırma Enstitüsü’ne, İstanbul Büyükşehir Belediyesi-Afet Koordinasyon Merkezi’ne ve Birinci Ordu Komutanlığı’na
eşzamanlı olarak gönderilmektedir.
29itü vakfı dergisi
Şekil 3. İstanbul Deprem Erken Uyarı Sistemi (Turuncu renkli semboller kara istasyonları,
mavi renkli semboller OBSsistemleri)
çıkartılmıştır (Şekil 3). Bu ağın başlıca
amacı, İstanbul’da hasar yapıcı bir dep-
rem sonrasında olası kayıpların azal-
tılması ve acil müdahale ile kurtarma
ekiplerine yardımcı olacak Hızlı Kayıp
Haritalarının üretilmesidir (http://www.
ew-istanbul.com/Icerik.aspx).
Kuvvetli yer hareketi deprem şebekesin-
den gelen veriler ELER programı kulla-
narak, hasar yapıcı bir deprem sonra-
sında hızlı sarsıntı haritalarını ve hasar
dağılım haritalarını oluşturmaktadır.
Deprem istasyonlarından KRDAE’deki
ana veri merkezine GSM yoluyla ve fiber
optik kablo ile aktarılan veriler, otomatik
olarak değerlendirilmektedir.
Depremin tetiklenmesinde en büyük
ivme değeri (PGA) veya Kümülatif Mutlak
Hız (CAV) eşik seviyelerinden faydalanı-
lır. Mevcut sistem ivme eşik seviyesine
göre çalıştırılmaktadır. Sistem tarafından
sürekli olarak 10 saniyelik (ayarlanabilir)
zaman penceresi içinde en az 3 istas-
yon tarafından eşik seviyelerinin aşılıp
Şekil 2. Avrupa’da deprem erken uyarı çalışmaları (Clinton vd., 2014).
Boğaziçi Üniversitesi- Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma
Enstitüsü (KRDAE) tarafından 10 Mayıs 2001 tarihinde kuruluş çalışmaları başlatılan “İstanbul Erken Uyarı ve Acil Müdahale” projesi, İstanbul Valiliği, Birinci Ordu Komutanlığı ve İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın lojistik katkıları ile yürütülmektedir.
(kabul) aşılmadığı kontrol edilmektedir.
Belirlenmiş seviye değerinin aşılması
ile deprem kararı verilmekte ve yazılım
tarafından otomatik olarak alarm mesajı
üretilmektedir.
Hasar yaratabilecek bir depremle ilgili
uyarı sinyali, deprem kaynak paramet-
relerine ve etkilenecek konumun koor-
dinatlarına bağlı olarak saniyeler önce-
sinde verilebilmektedir (Erdik ve diğ.,
2003). Bir deprem olduğunda yer hare-
keti dağılım haritası (sarsıntı haritası) ve
hasar dağılım haritası otomatik olarak
oluşturulmakta ve İstanbul Valiliği-Dep-
rem Araştırma Enstitüsü’ne, İstanbul Bü-
yükşehir Belediyesi-Afet Koordinasyon
Merkezi’ne ve Birinci Ordu Komutanlı-
ğı’na eşzamanlı olarak gönderilmektedir.
Marmaray Deprem Erken Uyarı SistemiKRDAE deprem erken uyarı ağı (Şekil 3)
tarafından üretilen deprem erken uyarı
sinyali Marmaray Tüp Geçit Sistemi Kon-
trol Ünitesine gönderilmektedir. Marma-
ray tünelinin Boğaz’ın altında yer alan
kısmına yerleştirilen 26 adet kuvvetli
yer haraketi sismik gözlem istasyonları
(Şekil 4) deprem erken uyarı amacıyla
çalıştırılmaktadır. Bu şekilde, deprem er-
ken uyarı amacı güden iki farklı sismik
ağ kullanılmaktadır; bunlardan biri lokal
sismik ağ (LSA) olarak adlandırılan ve
Tüp içerisinde çalışan 26 adet sismik
istasyon, diğeri de bölgesel sismik ağ
(BSA) olarak adlandırılan önceki bölüm-
de sunulan sistemdir. BSA ve LSA tara-
fından üretilen deprem erken uyarı sin-
yalleri yanlış alarm verilmesinin önüne
geçmek amacıyla üretilen sinyaller kar-
şılaştırılmaktadır. Eşik-seviye prensibiy-
le çalışan her iki sistemde yer hareketi
belli bir eşik seviyesini aştığı durumlar-
30 itü vakfı dergisi
DEPREM DOSYASI
Şekil 4. Şeklin sol alt kısmında Marmaray Tüp Geçit sisteminin bir görüntüsü verilmektedir. Şeklin
üst kısmında yer alan sarı üçgenler tüp içinde kurulan 26 adet kuvvetli yer hareketi kayıtçısından
oluşan lokal sismik ağı göstermektedir. Şeklin sağ alt kısmında ise Avrupa-Asya ve Asya-Avrupa
yönünde ilerleyen trenlerin tüpten geçisi esnasında kaydedilen dalga şekilleri gösterilmektedir.
Şekil 5. KRDAE tarafından kurulan 110 adet acil müdahale istasyonu (kırmızı), ile İGDAŞ tarafından
kurulan 125 adet ivme istasyonundan (yeşil) oluşan kuvvetli yer hareketi izleme şebekesi ile KRDAE
deprem erken uyarı istasyonarı gösterilmektedir.
da deprem erken uyarı sinyali üretilerek
alarm verilmektedir. Alarm verilmesinin
amacı, tünele yaklaşan trenlerin durdu-
rularak tünele girişin önlenmesi, tünelde
olan trenin ise yavaşlatılarak bir sonraki
istasyonda durdurulması, tünelin kara ve
deniz kısmında olan kapakların kapatı-
larak tünelin kara ve deniz kısımlarının
birbirinden tecrit edilmesi gibi önlemle-
rin alınmasıdır.
İGDAŞ Deprem Erken UyarıSistemiİGDAŞ (İstanbul Gas Dağıtım Anonim
Şirketi), KRDAE tarafından üretilen dep-
rem erken uyarı sinyalini kullanan önemli
kurumlardan birisidir. İGDAŞ’ın, İstan-
bul’da gaz dağıtımı için 9867 km uzunlu-
ğunda boru hattı, 581 bölge regülatörü
ve 474 bin servis kutusu kullanmaktadır.
Gaz dağıtım şebekesine otomatik olarak
müdahale eden bir sistem sayesinde
boru hattında çatlama veya kırılma mey-
dana gelmesi durumunda gaz otomatik
olarak kesilmektedir.2005 yılından iti-
baren gaz kullanan tüm binalara sismik
detektörlerin yerleştirilmesi zorunluluk
haline getirilmiş ve kuvvetli yer hareke-
ti belli bir eşik seviyesini aştıktan son-
ra gaz otomatik olarak kapatılmaktadır.
SCADA (Supervisory Control and Data
Acquisition) adı verilen bir sistem ile
boru hattı şebekesinin durumu sürekli
izlenmektedir. KRDAE tarafından üreti-
len deprem erken uyarı sinyali SCADA
sistemine gönderilmektedir. Erken uya-
rı sinyalini alan SCADA kontrol sistemi,
gaz dağıtım sisteminin sağlıklı çalışma-
sı için önceden belirlenen yer hareketi
eşik seviyesinin aşılıp aşılmadığı kontrol
edilmektedir. Eşik seviyesinin aşılması
durumunda önceden belirlenen ivme
değerleri koşullarına göre hareket edil-
mekte ve tanımlanan şartların oluşması
durumunda bölge regülatörleri tarafın-
dan gaz otomatik olarak kesilmektedir.
Eşik seviyesi, KRDAE tarafından kuru-
lan 110 adet acil müdahale istasyonu
ile İGDAŞ tarafından kurulan 125 adet
ivme istasyonundan oluşan kuvvetli yer
hareketi izleme şebekesi tarafından sü-
rekli takip edilmektedir. Yanlış deprem
erken uyarı alarmların önüne geçilmesi
için KRDAE tarafından üretilen sinyal ile
SCADA tarafından belirlenen eşik sevi-
yeleri karşılaştırılmaktadır (Şekil 5).
Yapısal Deprem Alarm SistemiBina/tesis alanı içerisinde kurulan ve
sürekli veri akışı sağlayan kuvvetli yer
hareketi kayıtçılarından oluşan bir ağdır.
Ağ içindeki bu istasyonlar, sürekli ola-
rak veri merkezine belirli paketler halin-
de veri aktarırlar. Herbir istasyon 3 (x,y,z
ekseni doğrultusunda) kanallı sensöre
sahip olup, 18-24 bit çözünürlüğe sa-
hip analog-sayısal (A/D) elektronik kart
içerir. Ağ üzerinden sürekli olarak gelen
veriler, belirli alarm seviyesi ile ilgili olan
sismik hareketin saptanması amacıyla,
ana veri merkezinde analiz edilir. Bina/
tesise zarar verecek yer hareketinin se-
viyesine bağlı olarak 3 farklı alarm se-
viyesi seçilebilir. Ana veri merkezindeki
yazılım tarafından alarm uyarı sinyalleri
üretilmesi, istasyonlar tarafından algıla-
nıp sistem tarafından deklare edilmesi-
KRDAE deprem erken uyarı ağı tarafından üretilen deprem
erken uyarı sinyali Marmaray Tüp Geçit Sistemi Kontrol Ünitesine
gönderilmektedir. Marmaray tünelinin Boğaz’ın altında yer
alan kısmına yerleştirilen 26 adet kuvvetli yer haraketi sismik gözlem
istasyonları deprem erken uyarı amacıyla çalıştırılmaktadır.
31itü vakfı dergisi
Şekil 6. İstanbul’da kuvvetli yer hareketi cihazlarıyla donatılmış bazı köprü ve binalar
ne bağlıdır. Üretilecek olan bu sinyaller,
deprem sırasında bina/tesis içindeki
muhtelif cihaz ve ekipmanların korunma-
sı, kazaların önlenmesi için gerekli acil
ve önemli müdahalenin sağlanması için
kullanılır.
Hizmete uygun sistemde kuvvetli yer
hareketi kayıtçıları, yapıya ait alan içe-
risinde farklı noktalarda konuşlandırı-
larak hem yapısal görüntüleme sistemi
hem de alarm sistemi olarak çalıştırılır.
Cihazların birbirleriyle zaman uyumlu-
luğunu (time synchronisation) sağla-
mak için GPS (Global Positioning Sys-
tem) kullanılır. Bu zaman uyumluluğu
ve sürekli veri akışı, ana veri merkezine
münferit olarak çekilen kablolar vasıta-
sıyla veya kablosuz bağlantı ile yapılır.
Tüm istasyonlardan veri toplanması ve
bu verilerin analizi, ana merkezde bu-
lunan bilgisayara yüklenen özel yazılım
paketi ile yapılır. Tetiklemede kullanılan
eşik seviyeleri ile alarm seviyeleri, yapı
zarar görebilirlik tasarımına bağlı olarak
seçilerek ayarlanır. Bu seviyeler ile ala-
kalı olarak yazılım tarafından üretilecek
alarm sinyalin çıkışı, ilgili kurum tarafın-
dan, bina/tesisin otomasyon sistemine
bağlanarak gerekli otomasyon kapama-
larının yapılması, - örneğin asansörle-
rin en yakın durakta durdurulması, gaz
akışının kesilmesi gibi-, sağlanır. İstan-
bul’da son yıllarda deprem bilincinin art-
masıyla bu sistemler muhtelif yapılarda
kullanılmaya başlanmıştır (Şekil 6).
SonuçGünümüzde, teknolojik imkanların sağ-
ladığı veri iletişim hızının deprem dal-
galarının yer içinde ilerleme hızından
binlerce kat daha yüksek
olması sayesinde dep-
rem erken uyarı sinyalinin
zamanında üretilmesine,
istenen yerlere ulaştırıl-
masına ve gerekli tedbir-
lerin alınmasına imkan
vermektedir. Bu sistemle-
rin kurulum maliyetleri ile
depremlerin oluşturabi-
leceği muhtemel zararlar
karşılaştırıldığında dep-
rem erken uyarı sistemle-
rinin ne denli etkin olduk-
ları da ortaya çıkmaktadır.
Bu sistemler için yapıla-
cak üç-beş milyon liralık
yatırım sayesinde büyük
depremlerde oluşabile-
cek milyarlarca liralık za-
rarın yanında can kayıp-
ları da önlenebilmektedir.
KAYNAKLAR:Cameron, C. (1998), The 1923 Great Kanto
Earthquake and Fire.National Information
Service for Earthquake Engineering (NISEE),
University of California, Berkeley.
Clinton J, ve A Zollo (2014), An Overview of
Earthquake Early Warning Efforts in Europe
through the Prism of REAKT, 3rd International
Conference on Earthquake Early Warning:
Implementing Earthquake Alerts.
Erdik, M, Y.Fahjan, O.Özel, H.Alçık, A.Mert
and M.Gül (2003), Istanbul Earthquake Rapid
Response and Early Warning System, Bulletin
of Earthquake Engineering, v1, pp.157-163,
Kluwer.
Espinosa-Aranda J. M., A. Jimenez, G.
Ibarrola, F. Alcantar, A. Aguilar, M. Inostroza,
S. Maldonado (1996), Results of the Mexico
City Early Warning System, 11th WCEE,
ISBN:0080428223 1996).
Hoshiba M, K Iwakiri, N Hayashimoto, T
Shimoyama, K Hirano, Y Yamada, Y Ishigaki,
ve H Kikuta (2011), Outline of the 2011
off the Pacifi c coast of Tohoku Earthquake
(Mw=9.0) – Earthquake Early Warning and
the observed seismic inensity, Earth Planets
Space, 63, 547-551.
USGS (2014), http://earthquake.usgs.gov/
research/earlywarning/
Zschau J, P Gasparini, G Papadopoulos
(2011), SAFER Seismic Early Warning for
Europe, EU FP6 Project Final report.
İGDAŞ (İstanbul Gas Dağıtım Anonim Şirketi), KRDAE
tarafından üretilen deprem erken uyarı sinyalini kullanan önemli kurumlardan birisidir. İGDAŞ’ın,
İstanbul’da gaz dağıtımı için 9867 km uzunluğunda boru hattı, 581 bölge regülatörü ve 474 bin servis kutusu kullanmaktadır.
Gaz dağıtım şebekesine otomatik olarak müdahale eden bir sistem sayesinde boru hattında çatlama
veya kırılma meydana gelmesi durumunda gaz otomatik olarak
kesilmektedir.
32 itü vakfı dergisi
Deprem Hasarlarının Uzaktan Algılama Verileri ile Belirlenmesi
Afetin meydana geldiği zamana göre insanların bulunduğu konumlar (ev, işyeri v.b) farklı olabilir ve müdahale aşamasında
öncelikli olarak nerelere ve hangi güzergâhlardan ulaşılabileceğini tespit etmek için afet sonrası güncel durumun çok hızlı bir şekilde belirlenmesi gerekir. Bu kapsamda ilk yapılması gereken, afet sonrasında ilgili alanın çok hızlı bir şekilde haritalanması ve bu amaçla veri teminidir. Afet sonrasında veri temini, ulaşılabilirlik, zaman kısıtı, hava koşulları ve insan gücü değerlendirildiğinde, yersel yöntemlerle çok zordur. Bu amaçla, geniş coğrafi alanların kısa sürede görüntülenmesini sağlayan uydu verileri kullanmak, özellikle acil durumu programlama (urgent mode) imkânı sağlayan uydu sistemleri ile afet sonrasında güncel ve hızlı tematik haritalar üretmek için son derece yararlı bir yaklaşımdır…
Doç.Dr. Şinasi KAYA
Doç.Dr. Elif SERTELİTÜ İnşaat Fakültesi,Geomatik Mühendisliği BölümüUydu Haberleşme ve UzaktanAlgılama Uygulama AraştırmaMerkezi
GirişUzaktan algılama “Arada fiziksel bir te-mas olmaksızın bir cisimden yayılan ışınımın nitelik ve nicelik yönünden de-ğerlendirilmesi ile cismin özelliklerinin uzaktan ortaya konması ve ölçülme-si” olarak tanımlanır (Lillesand ve diğ., 2007). Kısaca, cisimler ile temas kurma-dan cisimler hakkında bilgi toplama bili-midir. Uzaktan algılamanın temeli daha eski tarihlere dayansa da 1957 yılında Sovyetler Birliği’nin uzaya gönderdiği ilk yapay uydu olan Sputnik-1’in yörün-geye yerleştirilmesi ile bu çalışmaların önemli dönüm noktası olmuştur. Yeryü-zünün uzaydan otomatik fotoğraf maki-naları ile fotoğraflarını çeken ilk insansız uydu, 1959 yılında Amerika Birleşik Dev-letleri (ABD) tarafından uzaya gönderi-len Explorer-6 uydusudur. Yeryüzünün ve kaynaklarının araştırılması amacı ile uzaya gönderilen ilk uydu ERTS-1 (Earth Resources Technology Satellite) uydu-sudur. Bu uydu, 1972 yılında ABD tara-fından yörüngeye yerleştirilmiş ve daha sonra adı Landsat 1 olarak değiştirilmiş-tir. Landsat uydu serileri farklı tarihlerde fırlatılmaya devam edilmiş olup, son ola-
rak Landsat-8 uydusu 11 Şubat 2013 te başarıyla fırlatılmıştır. Bugün kullanılan, görüntü alan uydu bazlı uzaktan algı-lama sistemlerin ilk teknolojik gelişimi Landsat uyduları ile başlamıştır. Landsat ve sonrasında farklı ülkeler tarafından fırlatılan pek çok uydu çok spektrumlu tarama özelliğine sahiptir (Multi-Spektral Scanner, MSS). Çok-spektrumlu tarayı-cılar, elektromanyetik enerjinin, spek-trumun farklı dalga boylarında kaydedil-mesini sağlayarak, farklı cisimlerin ayırt edilebilmesini sağlar. Çok-spektrumlu uydu verileri ile yeryüzünü kaplayan ci-simlerin renkli görüntülerinin elde edi-lebilmesi, verilerin bilgisayar ortamında kaydedilmesi, depolanması ve görsel ya da dijital görüntü işleme yöntemleri ile analiz edilebilmesi önemli avantajlar sağlamaktadır. Uzaktan algılama sistem-lerinden elde edilen görüntüler, yeryüzü özellikleri hakkında hızlı, ekonomik ve güncel bilgiler vermekte ve farklı uygu-lama alanlarında kullanılabilmektedir. Uydu görüntülerinin çözünürlüklerinin gelişmesi ile büyük ölçekli tematik hari-taların yapılabilir duruma gelinmesi, çok zamanlı veri elde edebilme imkânı ve
kısa zamanda bilgi toplanabilmesi nede-niyle uydu ve uzaktan algılama teknolo-jileri birçok disipline önemli bilgiler sağ-lamaktadır. Uydu görüntü verileri farklı zamansal ve mekânsal ölçeklerde hari-talar üreterek yeryüzünün araştırılması için, birçok bilim dalında kullanılabilen önemli kaynaklardır (Lillesand ve diğ., 2007; Sertel v.d, 2007; Kaya v.d, 2005).Uzaktan algılama verileri, yeryüzünün kısa ve uzun dönemdeki değişimin be-lirlenmesinde ve doğal afetlerden kay-naklanan zararların tesbitinde önemli kullanım olanağı bulmuştur. Bunlar arazi kullanımı /örtüsü değişimi, orman yan-gınları, buzulların hareketi, doğal afet-lerin izlenmesi, heyelanlar, volkanlar ve depremden zarar gören alanların tesbiti vb. olarak sayılabilir (Sertel v.d, 2007; Kaya v.d, 2005; Turker ve San, 2003). Afet yönetimi için hasarların görüntü-lenmesi ve arazi değişimlerinin hemen afet sonrası belirlenmesi hızlı bir şekil-de yapılmalıdır. Yersel verilerle bu bil-gilere ulaşmak uzun bir zaman gerekti-rir ve ayrıca bir çok ekipman ve insan gücüne ihtiyaç vardır. Bazı durumlarda afet sonucunda etkilenen alanlar kolay-
DEPREM DOSYASI
33itü vakfı dergisi
ca ulaşılamayacak alanlar olabilir veya ulaşım hatları zarar gördüğü için yersel tespitleri yapmak mümkün olmayabilir. Örnek verilecek olursa büyük yıkıcı bir deprem olması durumunda çok geniş coğrafik alanlar etkilenmekte, ulaşım altyapıları zarar görmekte ve insan ha-yatını son derece olumsuz bir şekilde et-kilenmektedir. Böyle bir durumda yersel veri temin etmek oldukça zordur. Yüz-yıllar boyunca doğal afetler içinde dep-remler, can ve mal kayıplarına yol açtığı için önemli afetler grubunda yer almıştır. Amerika Birleşik Devletleri Jeolojik Araş-tırma Kurulunun (USGS) yayınladığı ra-pora göre, dünyada son 18 yıl içinde 7 ve üzeri büyüklüğünde 17 deprem mey-dana gelmiştir (Dell’Acqua ve Gamba, 2012). Büyük depremlerin çok geniş bir coğrafyayı etkileme ve insanların hayatı-nı zorlaştırıcı olma olasılığı vardır. Sade-ce bir fikir vermesi açısından 12 Mayıs 2008 yılında Çin’in Wenchuan bölgesin-de MW:7,9 büyüklüğünde meydana ge-len depremde 420 000 ev zarar görmüş, 70 000’den fazla kişi hayatını kaybetmiş ve 5 milyondan fazla kişi evsiz kalmıştır. Dünyanın önemli aktif faylarından birisi olan Kuzey Anadolu Fay Zonu (KAFZ), zaman zaman can ve mal kaybına ne-den olan depremler üretmektedir. Ge-çen yüzyılda fay boyunca birçok yıkıcı deprem meydana gelmiştir. Bu deprem-lerde yaklaşık 450 000 bina yıkılmış ve 80 000 kişiden daha fazla vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Yine geçen yüzyıl boyunca Mw>6,5 şiddetinden büyük 25 yıkıcı deprem ülkemizde meydana gel-miştir. Bunların 7 tanesi Türkiye’nin ku-zey batısında KAFZ üzerinde olmuştur (Barka ve Nalbant, 1998; Barka, 1999). Bu depremlerin çoğu Türkiye’nin ekono-mik olarak gelişmiş ve nüfusun yaklaşık 1/3’ünün yaşadığı Marmara Bölgesi’ne yakın bölgelerde meydana gelmiştir. 17 Ağustos 1999 tarihinde, Türkiye’nin kuzey batısında Marmara Denizi ya-kınlarında Mw: 7,4 büyüklüğünde İzmit (Kocaeli) depremi meydana gelmiştir. Deprem, endüstri ve sanayi bölgelerin-de ve nüfusun yoğun olarak yaşadığı şehirlerde ağır hasarlara neden olmuş-tur. İzmit, Adapazarı, İstanbul, Yalova, Gölcük, Bolu, Bursa, Eskişehir şehirleri depremden etkilenmiş olup, İzmit kör-fezi etrafındaki şehirlerde ve Adapazarı şehir merkezinde çok ağır hasarlar ve
çok fazla can kayıpları olmuştur. TBMM Araştırma Komisyonu raporlarına göre 18 373 vatandaşımız hayatını kaybetmiş ve 48 901 vatandaşımız yaralanmıştır. Yıkılan ve ağır hasarlı bina sayısı 96 796 konut ve 15 939 işyeri, orta hasarlı ve az hasarlı konut sayısı yaklaşık 220 000 ola-rak açıklanmıştır.
Deprem Hasarlarının Uydu Görüntü Verileri ile TespitiBirçok disiplinde çalışma olanağı olan ve önemli çevresel problemlerin çözü-münde kullanılan uzaktan algılama veri-leri, yeryüzündeki kısa ve uzun dönem-deki değişimlerin belirlenmesinde ve doğal afetlerden kaynaklanan zararların tespitinde önemli kullanım olanağı bul-muştur. Uzaktan algılama aşağıda belir-tilen avantajları sayesinde bir çok disip-lin için vazgeçilmez bir veri kaynağıdır. • Sinoptik görüş olanağı,• Hızlı veri toplama, aktarma ve işleme olanağı,• Farklı zamanlarda veri elde edebilme imkânı,• Periyodik veri elde etme, arşiv veriler-den yararlanma ve güncel veri üretimi,• Veri depolama kolaylığı,• Bilgisayar ortamında çalışma olanağı,• Aynı görüntünün birçok amaca yönelik kullanımı,• Aynı görüntüye farklı ölçekte bakabil-me ve değerlendirme olanağı,• Güvenilir, doğru veri elde etme imkânı,• Görünür bölgenin dışında kızıl ötesi ve mikro dalga bölgesinde nesneler hak-kında bilgi elde etme imkânı vb.2000’li yıllara kadar uydu görüntü verile-rinin mekansal/yersel çözünürlüklerinin
yetersiz olması nedeni ile deprem hasar-larının tespiti (özellikle bina detayında) ve değerlendirilmesi konusunda uydu görüntü verileri kullanılmasına yönelik çok çalışma mevcut değildir. 2000’li yıl-lardan sonra bu konuda yapılan çalışma-lar artmıştır. Örneğin, Türkiye’ de yapılan farklı araştırmalarda 1999 İzmit depremi-nin yerleşim alanlarına verdiği zararlar uydu görüntü verileri kullanılarak analiz edilmiştir (Türker ve San, 2003; Kaya ve diğ., 2005, Sertel ve diğ., 2007). Bu ça-lışmalarda, 1999 depreminin öncesi ve sonrası 10 m. çözünürlüklü uydu görüntü verileri üzerinden depremde zarar gören yerleşim ve kıyı alanları analiz edilmiş-tir. 1999 yılında fırlatılan ve 2000 yılında görüntü almaya başlayan 1 m. çözünür-lüğe sahip sivil amaçlı kullanılabilen ilk çok yüksek çözünürlüklü IKONOS uydu görüntü verileri yeryüzünün araştırılma-sına ve özellikle bir afet sonrası durumun gözlenmesi, izlenmesi ve incelenmesine çok önemli katkılar sağlamıştır. Ayrıca afet hasarlarının belirlenmesinde diğer önemli avantajları aynı bölgenin belirli zamanlarda tekrarlı görüntülerinin elde edilmesi, yüksek çözünürlüklü stereo (üç boyutlu) görüntüleme kabiliyetidir.Depremler, büyüklerine bağlı olarak yer-yüzünde nesnelerin yer değiştirmelerine neden olurlar. Bu yer değiştirme sırasın-da nesnelerin konumları ve mevcut şekil-leri de değişir. Özellikle şehir merkezle-rinde birçok bina yıkıldığından önceden çatı olarak görülen nesneler heterojen bir yapıda beton vb. nesne olarak görü-lür (Şekil 1). Uzaktan algılamada cisim-lerden geri yansıtılan ışınımın kaydedil-mesi ile bu nesneler hakkında bilgi elde edilir. Bu durum deprem sonrası uydu görüntü verileri piksel değerlerinde kısa zamanda büyük değişikliklere neden olur (Şekil 2).
Adapazarı Şehir Alanının SPOT HRVIR Verileri ile Analizi Adapazarı şehri 22 Temmuz 1967 depre-minden sonra yeniden yapılanmıştır. An-cak 1980 yılından sonra eskiden göl ya-tağı olan ve sonraları tarımsal alan olarak kullanılan bölgede, yeni şehir kontrolsüz olarak inşa edilmiştir. Zemin problemle-rine rağmen birçok bina çok katlı olarak yapılmıştır. Adapazarı’nın depremden en fazla etkilenmesinin ana nedeni zemin sıvılaşmasıdır (Erken, 1999). Bazı bi-
1999 depreminin öncesi ve sonrası 10 m. çözünürlüklü uydu görüntü verileri üzerinden depremde zarar
gören yerleşim ve kıyı alanları analiz edilmiştir. 1999 yılında
fırlatılan ve 2000 yılında görüntü almaya başlayan 1 m. çözünürlüğe sahip sivil amaçlı kullanılabilen ilk çok yüksek çözünürlüklü IKONOS uydu görüntü verileri, yeryüzünün
araştırılmasına ve özellikle bir afet sonrası durumun gözlenmesi,
izlenmesi ve incelenmesine çok önemli katkılar sağlamıştır.
34 itü vakfı dergisi
nalar depremde yıkılmamasına rağmen sağa-sola yan yatmışlardır ve bazı bina-larda zemin sıvılaşmasından dolayı 1–2 kat aşağı (toprağın içine) batmışlardır. Diğer önemli neden ise binaların yapım kalitesizliği ve imar planlarına aykırı bi-
Şekil 1. 1999 İzmit depreminde nesnelerin konum ve şekil değiştirmeleri.
Şekil 2. Adapazarı şehir merkezi deprem öncesi ve sonrası uydu görüntü verileri ve depremden
etkilenen bölgenin piksel değerlerindeki değişimi.
naların yapılmış olmasıdır.Adapazarı şehir merkezinde yapılan ça-lışmanın amacı, i) uydu görüntü verileri yardımıyla 17 Ağustos 1999 depremin-den etkilenen Adapazarı şehir merkezin-deki ağır hasarlı ve yıkılmış bina alanla-
DEPREM DOSYASI
rının tespit edilmesi (Şekil 3,4), ii) çıkan sonuçların yersel verilerle karşılaştırıl-ması olmuştur.Uydu görüntü verilerinin sınıflandırıl-masındaki amaç aynı spektral özellik taşıyan nesnelerin gruplandırılmasıdır. SPOT HRVIR XI verileri sınıflandırılarak Adapazarı şehir merkezinin deprem öncesi (25 Haziran 1999) ve sonrası (4 Ekim 1999) Bitki, Su Geçirmeyen Alan-lar (Yapay alanlar) Toprak sınıfları ayırt edilerek alanları bulunmuştur (Şekil 4). Sınıflandırma sonuçlarına göre, deprem öncesi %25,1’i bitki (orman, yeşil alan vb.), %33,7’si su geçirmeyen alan (yerle-şim, yollar, sanayi alanları vb.), %41,2’si toprak (tarım alanları, mera, boş alan) olarak bulunmuştur. Deprem sonrası %23,5’i bitki, %25,6’sı su geçirmeyen alan, %43,8’i toprak ve % 7,1’i yıkılan ve ağır hasar gören alanlar olarak tespit edilmiştir. Bitki ve toprak sınıflarında çok fazla bir değişiklik tespit edilmemesine rağmen su geçirmeyen alanlarda ciddi bir değişiklik (%7,1) bulunmuştur (Kaya ve diğ., 2004).
Yeni Uydu SistemlerininGetirdiği YeniliklerAfetin meydana geldiği zamana göre in-sanların bulunduğu konumlar (ev, işyeri v.b) farklı olabilir ve müdahale aşama-sında öncelikli olarak nerelere ve hangi güzergâhlardan ulaşılabileceğini tespit etmek için afet sonrası güncel durumun çok hızlı bir şekilde belirlenmesi gere-kir. Bu kapsamda, ilk yapılması gereken afet sonrasında ilgili alanın çok hızlı bir şekilde haritalanması ve bu amaçla veri teminidir. Afet sonrasında veri temini, ulaşılabilirlik, zaman kısıtı, hava koşul-ları ve insan gücü değerlendirildiğinde, yersel yöntemlerle çok zordur. Bu amaç-la, geniş coğrafi alanların kısa sürede görüntülenmesini sağlayan uydu verileri kullanmak, özellikle acil durumu prog-ramlama (urgent mode) imkânı sağla-yan uydu sistemleri ile afet sonrasında güncel ve hızlı tematik haritalar üretmek için son derece yararlı bir yaklaşımdır. Günümüzde, Uzay Ajansları ya da uydu üretici firmalar uydu tasarımında ben-zer algılayıcı özelliklerine sahip uyduları aynı yörüngede hareket edecek şekilde “uydu filosu/takımı (satellite constella-tion)” tasarlayarak uyduların zamansal çözünürlüğünü de arttırmaktadır. Za-
35itü vakfı dergisi
Şekil 3. SPOT HRVIR Pankromatik uydu görüntü verisinden elde edilen yıkılan ve ağır hasarlı
bölgelerin tespiti; Kırmızı alanlar yerleşim alanlarını, Sarı alanlar yıkılan ve ağır hasarlı bölgeleri
gösterir.
Şekil 4. SPOT HRVIR uydu görüntü verilerinin sınıfl andırılması, a)Deprem öncesi, b)Deprem sonrası.
mansal çözünürlük ile bir uydunun aynı noktadan ne kadar zaman sonra tekrar veri alabileceği anlaşılabilir. Örneğin, üniversitemiz uydu yer istasyonunun doğrudan veri indirmekte yetkili oldu-ğu, Airbus firmasına ait SPOT-6, SPOT-7, Pleiades 1A ve Pleiades 1B uyduları aynı yörüngede hareket ederek “uydu filosu/takımı” oluşturmakta ve bu sayede dünya üzerindeki aynı noktanın farklı al-gılama açıları ile her gün görüntüsü alı-nabilmektedir. Ayrıca, bu uydulara gün-de en az dört defa programlama talebi gönderilebildiği için acil bir durum anın-da uyduya programlama talebini çok kısa sürede iletebilmek mümkündür. Be-lirtilen uydu sistemleri tri-stereo özelliğe sahip olup veri alımı sırasında üç farklı açıdan görüntü alabilmektedir. Tri-stereo görüntüler kullanılarak ilgili alanların üç boyutlu yüzey modelleri oluşturulabil-mekte ve bu veriler farklı zamanlarda algılanmış verilerden oluşturularak ilgili alan için üç boyutlu değişimler ve üç bo-yutlu mekânsal analizler yapılabilmekte-dir. Bahsi geçen uydular, optik uydular olup hava koşulların kötü olması ve bu uydulardan elde edilen verilerin yetersiz kalması durumunda, Radar sistemlerin-den de faydalanılabilir. Örneğin DLR ta-rafından geliştirilmiş olan Terrasar-X ve Tandem-X radar uyduları da filo şeklinde çalışmakta olup zamansal çözünürlüğü arttırmaktadırlar. Yakın zamanda İspan-ya tarafından fırlatılacak olan PAZ radar uydusu da aynı yörüngeye fırlatılacak olup, Terrasar-X, Tandem-X ve PAZ üçlü bir radar filosu oluşturacaktır (http://www.airbus.com). Benzer bir yaklaşımın, Kanada Uzay Ajansı ve MDA firması ta-rafından yürütülmekte olan Radarsat sisteminin yeni uydularında da uygu-lanması planlanmaktadır (http://www.asc-csa.gc.ca/eng/satellites/radarsat). Radar verileri interferometrik olarak de-ğerlendirilerek çok hassas bir şekilde yüzey deformasyonları tespit edilmek-
tedir. Bu konu ile ilgili olarak literatürde pek çok çalışma mevcuttur. Özellikle fay hatlarının izlenmesi, heyelan hareketle-ri vb. afetlere maruz kalabilecek alanlar sürekli izlenerek bu bölgelerdeki düşey deformasyon miktarları Radar verilerine
interferometrik yöntemlerin uygulanması ile tespit edilebilir (Çakır ve diğ., 2003). Uydu görüntüleri, dijital ortamda bilgi-sayarlara kaydedilip otomatik görüntü işleme algoritmaları kullanıldığı için afet öncesi ve afet sonrası bu görüntülerin
Uydu görüntüleri, dijital ortamda bilgisayarlara kaydedilip otomatik
görüntü işleme algoritmaları kullanıldığı için afet öncesi ve afet sonrası bu görüntülerin
karşılaştırılması ve haritalanarak ilgililere ve karar vericilere
ulaştırılması çok kısa zamanda olmaktadır.
36 itü vakfı dergisi
DEPREM DOSYASI
Şekil 5. Yüksek çözünürlüklü uydu görüntü verilerinden Haiti depreminin öncesi ve sonrası
görüntülenmesi (http://caveviews.blogs.com/cave_news/2010/01/haiti-aerial-earthquake-damage-
photos.html).
karşılaştırılması ve haritalanarak ilgililere ve karar vericilere ulaştırılması çok kısa zamanda olmaktadır. Genel olarak yakın gerçek zamanlı (Near Real Time-NRT) bilgi üretme olarak tanımlanan durum-da bir uydu istasyonun veriyi doğrudan sistemine indirmesi ve ön değerlendir-melerin yapılarak bir rapor oluşturulması işlemleri 30 dk’lık bir zamanda tamam-lanmaktadır. Uyduların ilgili alanlardan geçeceği zamanlar uydu yer istasyon-ları tarafından bilinmekte olup 30 dk’lık süre uydu geçiş süresinin üzerine ekle-nerek raporun hazırlanabileceği zaman tahmin edilebilir.
Sonuçlar ve Öneriler Doğal afetleri önceden kestirebilmek çok zor bir çalışma konusu olup, farklı afetler konusunda dünya genelinde pek
çok araştırmacı bu konu ile ilgili araştır-ma yapmaya devam etmektedir. Ülkemiz farklı afetler açısından risk altında olup, deprem bu afetlerden en önemlilerin-den bir tanesidir. Bugüne kadar farklı şiddetlerde ve ölçeklerde ülkemizin de-ğişik alanlarında depremler yaşanmış olup deprem gerçeği bilinci ile hareket edilerek özellikle yerleşim alanlarının durumu ciddi bir şekilde irdelenmelidir. Bu nedenle afet sonrasında yapılacak çalışmalara ait planlamalar önceden yapılarak gerekli veri ve bilgi kaynakları hazır bulundurulmalıdır. Afet sonrası hız-lı hareket edilmesi gerekli olduğundan, yardımların doğru bir şekilde yönlendi-rilmesi için hangi coğrafi alanda hangi büyüklükte hasar meydana geldiğinin bilinmesi gerekir. Yapılan çalışmalar, deprem sonrası meydana gelen büyük
hasarların kolay ve hızlı olarak uzaktan algılama yöntemleri ile belirlenebilece-ğini göstermiştir. Yersel çözünürlüğün 0,5 m’nin altına inmesi, zamansal, spek-tral ve radyometrik çözünürlüklerinde yapılan iyileştirmeler, uydu görüntü ve-rilerinin etkin bir şekilde kullanılmasına yol açmıştır. Bu konuda çalışan kişiler ve kurumlar, başta deprem olmak üze-re doğal afetlerde insan hayatı kurtarma amacı güden bu tür çalışmalara gerekli teknolojik ve bilimsel altlık (zemin) hazır-lamalıdırlar.
KAYNAKLAR:Barka, A.A., 1999. The 17 August 1999 Izmit earthquake, Science, 285, sayfa: 1858-1859.Barka, A.A., Nalbant, S., 1998. 1700 ve sonrasi Marmara depremlerinin modellenmesi, Aktif Tektonik Arastirma Grubu 1. Toplantisi (ATAG-1), İTÜ Avrasya Yerbilimleri Enstitusu, , 32-40, İstanbul.Çakır, Z., De Chabalier, J.B., Armijo, R., Meyer, B., Barka, A., Peltzer, G., 2003. Coseismic and early post-seismic slip associated with the 1999 Izmit earthquake (Turkey), from SAR interferometry and tectonic fi eld observations, Geophys. J. Int., 155, 93-110.Dell’Acqua, F., Gamba, P.,2012. Remote Sensing and Earthquake Damage Assessment: Experiences, Limits, and Perspectives, Proceedings of The IEEE, Vol. 100, No: 10, October 2012.Erken, A., 1999. The effect of soil during Izmit earthquake. (http://1993.140.203.8/ earthquake /liq.htm, 01 Temmuz 2003.Kaya, Ş., Curran, P.J., Llewellyn, G., 2005. Post-earthquake building collapse: A comparison of government statistics and estimates derived from SPOT HRVIR data, International Journal of Remote Sensing, Vol. 26, No: 13, 2731-2740 .Kaya, Ş., Llewellyn, G., Curran, P.J., 2004. Displaying Earthquake damage an Urban Area Using a Vegetation-Impervious-Soil Model and Remotely Sensed Data, XXth Congress of the International Society for Photogrammetry and Remote Sensing (ISPRS), 12-25 Temmuz 2004, Istanbul.Lillesand, T., Kiefer, R.W., Chipman, J., 2007. Remote Sensing and Image Interpretation, Sixth Edition, Wiley, USA. Sertel, E., Kaya, Ş., Curran, P.J., 2007. Use of Semi-variograms to Identify Earthquake Damage in an Urban Area, IEEE Transactions on Geoscience and Remote Sensing, 45(6), 1590-1594.Türker, M., San, B.T., 2003. SPOT HRV data analysis for detecting earthquake-induced changes in Izmit, Turkey, International Journal of Remote Sensing, 24, sayfa: 2439-2450.http://caveviews.blogs.com/cave_news/2010/01/haiti-aerial-earthquake-damage-photos.htmlhttp://www.airbus.com/http://www.asc-csa.gc.ca/eng/satellites/radarsat/
37itü vakfı dergisi
Afet Yönetimi Nedir veNasıl Olmalıdır?
Modern afet yönetimi önceliği (müdahale çalışmalarına duyulabilecek ihtiyacı minimize edebilmek için) insanları
tehlikelerden korumak ve mevcut riskleri afetler olmadan önce azaltmaya ve toplumun afetlere karşı direncini artırmaya yöneliktir. Yani afet yönetiminin amacı, “insanları nasıl enkaz altından kurtarırız?” değil; “insanlar nasıl enkaz altında kalmaz?” diye çalışmaktır. Örneğin eğer İstanbul’da beklenen deprem gerçekleşirse klasik “kriz yönetimi” yöntemiyle vereceğimiz kayıplar çok büyük olacak ve İstanbul’daki depremin ortaya çıkardığı riskler yönetilemeyecektir. Bunu “bana göre, sana göre” değil; afet yönetimi bilimine ve beklenen deprem senaryosuna göre “İstanbul depreme hazır mı? diye sorduğumuzda çok net bir şekilde görebiliriz…
Prof. Dr. Mikdat KadıoğluİTÜ Meteoroloji Mühendisliği Bölümü ve Afet Yönetim Araştırma veUygulama Merkezi Öğretim Üyesi
Antik bir savaşçıya göre, “Savaş ilan
edilince ilk kaybedilen şey gerçektir!”
1999 depremlerinden sonra afetlere sa-
vaş açan bizlerin acaba gözden kaçırdı-
ğı gerçekler nelerdir? Diğer bir deyişle
“afet yönetimi nedir ve nasıl olmalıdır?”
Evrensel afet yönetimi literatürüne ve en
iyi uygulamalarına bakınca Türkiye’de
afet, acil durum ve afet yönetiminin, ev-
rensel anlamda bir bütünün parçaları
olduğu gerçeğini gözden kaçırdığımızı
görürüz. Bunun için öncelikle, afetlerin
ve afet yönetiminin öğelerinin tümünü
(yani risk yönetimini kriz yönetimiyle)
birlikte ele alarak ama risk yönetimine
daha çok önem vererek İstanbul örne-
ğinde durumumuzu gözden geçirmeli-
yiz.
Özetle “Afet Yönetimi” kavramı, her tür-
lü tehlikeye karşı hazırlıklı olma, zarar/
risk azaltma, müdahale etme ve iyileş-
tirme amacıyla mevcut kaynakları orga-
nize eden analiz, planlama, karar alma
ve değerlendirme süreçlerinin tümüdür.
Böylece afet yönetimi, zarar/risk azalt-
ma, hazırlık (risk yönetimi), müdahale
ve iyileştirme (kriz yönetimi) gibi 4 ana
evreden oluşur.
Maalesef ülkemizde yapılan afet yöneti-mi çalışmaları yakından incelendiğinde, gayretlerimizin çoğunu yanlış bir şekilde ve sadece afetlerden sonraki “müdahale etme” ve yara sarma yani “iyileştirme” aşamalarına, yani “kriz yönetimi”ne yö-neltmiş olduğumuzu görürüz. Diğer bir deyişle, şimdiye kadar "Afet Yönetimini, sadece insanları enkaz altından kurtar-mak, hastaneye yetiştirmek, yangın sön-dürmek ve benzeri müdahale çalışmala-rını sevk ve idare etmek” olarak algılamış ve sadece afet yönetiminin iki evresini uygulamış durmuşuz. Halbuki afet yöne-timi önce risk, sonra kriz yönetimi gibi iki ana evreden oluşur. Ayrıca kriz yönetimi-nin afetin oluşumuyla beraber değil; afet öncesinde risk yönetimiyle başladığını da anlayamamışız.Yine maalesef ülkemizde yapılan afet çalışmaları yakından incelendiğinde, gayretlerimizin çoğunu yanlış bir şekil-de ve sadece depremin gibi afetin ken-disine, örneğin fay hatlarına yöneltmiş olduğumuzu görürüz. Diğer bir deyiş-le, şimdiye kadar “afet denilince” akla depremin yer sallantısı, fay hattı, artçı depremler, vb. depremin meydana ge-
tireceği tehlikeler gelmiş; araştırmalar, medyadaki tartışmalar büyük ölçüde bunlara odaklanmıştır. Fakat tehlikeleri afete dönüştüren temel toplumsal prob-lemlerimizi yeterince tartışmamış ve o konularda yeterli araştırmalar yapılama-mıştır.Özetle ülkemizde afet yönetimini, şim-diye kadar sadece afetlerin kendisini (olayları), sanki depremin oluşumunu engelleyebilirmiş ya da tahmin edebilir-miş gibi tartışıp duruyoruz. Afet olduk-tan sonra da yaşam, mülk, çevre, tarihi eserler, kalkınma, iş ve hizmet süreklili-ğine (sonuçları), yani ortaya çıkan riske tepki olarak insanları enkaz altından kur-tarmak, hastaneye yetiştirmek, yangın söndürmek, vb. benzeri müdahale çalış-malarını sevk ve idare etmek için büyük gayretler için giriyor ve enkazdan kur-tarılan bir kaç kişi için de kahramanlık destanları yazıp övünüyoruz. Bu arada binlerce kişi hayatı kaybetmiş veya sa-kat kalmış olmakla beraber büyük maddi zararlara da uğramış oluyoruz...Aslında ve aksine modern afet yönetimi önceliği (müdahale çalışmalarına duyu-labilecek ihtiyacı minimize edebilmek
38 itü vakfı dergisi
DEPREM DOSYASI
için) insanları tehlikelerden korumak ve mevcut riskleri afetler olmadan önce azaltmaya ve toplumun afetlere karşı direncini artırmaya yöneliktir. Yani afet yönetiminin amacı, “insan-ları nasıl enkaz altından kurtarırız?” değil; “insanlar nasıl enkaz altında kalmaz?” diye çalışmaktır. Örneğin eğer İstanbul’da beklenen deprem gerçekleşirse klasik “kriz yönetimi” yöntemiyle vereceğimiz kayıplar çok büyük olacak ve İstanbul’daki dep-remin ortaya çıkardığı riskler yöneti-lemeyecektir. Bunu “bana göre, sana göre” değil; afet yönetimi bilimine ve beklenen deprem senaryosuna göre “İstanbul depreme hazır mı? diye sorduğumuzda çok net bir şekilde görebiliriz.Örneğin, en son İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından 2009 yılında güncellenen ve en kötü senaryo ola-rak bilinen 7.5 büyüklüğündeki dep-rem sonuçlarına bir bakalım.• 10-30 bin ölü: Bu ölümler gerçek-leştiğinde kimlik tespiti, cenaze işleri için bir hazırlık yapmak mümkün de-ğil. Ayrıca mezarlıkların planlanma-sında her ölü beden için 5 metreka-relik bir alan gerekli. 30 bin ölü, 150 bin metrekarelik mezarlık demek!• 2 bin 500-10 bin çok ağır hasarlı ve 13-34 bin ağır hasarlı bina: Çok ağır ha-sarlı binaların yarısı yassı kadayıf olsa, bu binalardan herkes canlı çıkarılamaz ve ölenler geri getirilemez. Aslında dep-remden sonra 5 bin binaya, 5 bin tane 20’şer kişiden oluşan arama ve kurtarma ekibi bulmak da mümkün değil.• 85-150 bin orta hasarlı ve 250-350 bin hafif hasarlı bina: Böyle bir durumda 530 bin olarak hesaplanan acil barınma ihtiyacı olan hane sayısı, panik nedeniy-le birkaç milyonu bulacak. Ne dünyada bu kadar çok çadır, ne de İstanbul’da bu kadar çok çadırı kurmak için yeterli açık alan var.• 20-60 bin hastanede tedavi gerektiren ve 50-140 bin hafif yaralı: Güçlendirilen ve yeniden yapılan hastanelerimiz var. Fakat apartmandan bozma ve çürük bi-nalarda sağlık hizmeti veren tesislerimi-zin sayısı daha fazla. Binası sağlam ka-lan hastanelerimizin de (yapısal olmayan riskler dikkate alınmadığı için) içindeki teçhizat zarar görebileceğinden tam ka-
pasite çalışabileceği şüpheli. Deprem, sağlık personelini ve tesislerini de et-kileyeceği için bu konuda da dışarıdan gelecek olan desteğe ihtiyaç var. Hasar görecek yol ve köprüler ile beraber yol-ları kaplayacak olan bina enkazı ve terk edilecek olan araçlardan dolayı yaralı ve ekip taşıma zor olacak. İlkyardım bilgisi ve doğru bir ilkyardım çantası olan insan sayımız da yok denecek kadar az.• 650 noktada doğalgaz şebekesi ve 17 bin adet doğalgaz kutusunda hasar: Bu rakamlara binlerce fabrika, konut ve araç yangınını da ilave etmeliyiz. İtfaiyenin de karayolundan ulaşımının imkansız olabi-leceği bir yerde taşıma su ve ekipler ile
yangın ve kimyasal serpinti-lere müdahale etmek müm-kün olamayacak.• 450 noktada içme suyu ve 1500 noktada atık su hattı hasarı bekleniyor: İSKİ su şebekesinin büyük bir kıs-mı yenilendi. Fakat Japon-lar gibi sismik bağlantılar yerine hâlâ standart boru bağlantıları kullandığımız için su şebekemizin de depreme göre inşa edildi-ğini söyleyemeyiz. Ayrıca Japonlar gibi, halkın sığına-bileceği park ve bahçelere de, afetzedelerin ihtiyacını karşılayacak su deposu ve fosseptik kuyusu gibi siste-matik olması gereken hazır-lıklarımız da yok... Yani tek başına boş çadır alanları da çözüm değil.Bu listeyi uzatmak mümkün ama anlamak isteyenler tarafından mesaj alınmış olmalı. Yani İstanbul ve İs-tanbullu kriz yönetimi man-tığıyla depreme hazır değil! Kentsel dönüşüm olarak ad-landırılan uygulama geç ka-
lınmış ve içerik olarak eksik de olsa, çok doğru bir risk azaltma adımıdır. Özetle, İstanbul ve bir çok ilimizdeki afetleri oluşturdukları riskler kabul edilemez ve yönetilemez durumdadır.Diğer bir deyişle, ülkemizde hep afetlerin oluşturacağı ve yönetilemez olan riskler yönetilebilir (tolere edilebilir) bir seviye-ye indirgenmeden hazırlıklar yapılmaya çalışılmaktadır. (Bu nedenle ülkemizde afetlere hazırlanmış örnek bir şehir yok-tur. Tüm tecrübemiz yara sarma üzeri-nedir.) Halbuki afet yönetiminde esas olan; önce afet risklerini baş edilebilir bir seviyeye kadar azaltmak sonra geri kalan risklere karşı hazırlıklar yapmak-tır. İstanbul örneğinde görüldüğü gibi İstanbul’da olası bir depremin beklenen en iyimser sonuçlarıyla bile afet sonrası baş edilebilmesi mümkün değildir. Şüp-hesiz afetlere hazırlık safhadaki çalış-malar da yapılmalı, tehlikenin insanlar için olumsuz etkiler doğurabilecek so-nuçlarına karşı önlemler alarak, zama-nında, en uygun şekilde plan, eğitim, en
85-150 bin orta hasarlı ve 250-350 bin hafi f hasarlı bina: Böyle bir
durumda 530 bin olarak hesaplanan acil barınma ihtiyacı olan hane sayısı, panik nedeniyle birkaç
milyonu bulacak. Ne dünyada bu kadar çok çadır, ne de İstanbul’da bu kadar çok çadırı kurmak için
yeterli açık alan var.
39itü vakfı dergisi
etkili organizasyon ve yöntemler ile müdahale edebilmeye hazır-lanılmalıdır. Ama sadece bunları yeterli görmek (yani riski yüksek seviyede bırakmak), adı “güven tatbikatları” olan tatbikatlarla ve uzay üssü alfa şeklinde inşa edilen afet yönetim merkezleri, kedi köpek, gösterişli alet ge-reçle, üniformalarla toplumda ve yöneticiler seviyesinde yanlış ya-nılgılar yaratılmasının sonucunda büyük trajediler yaşamaktayız...Marifet şimdi kentsel dönüşüm gibi afet zarar ve risklerini azal-tıcı çalışmaları, halkla beraber, doğru ve hızlı bir şekilde yapabil-mekte. Afet çalışmalarının halkla beraber yapılamıyor olması da Türkiye’deki afet yönetimi çalış-malarının en zayıf halkasını oluş-turmakta. Maalesef afet çalışma-larımız toplum tabanlı değil. Halk bu çalışmalarda paydaş olarak görülmemekte, bu sürece daha çok “afetzede” olarak katılabil-mekte. Ayrıca 2005 yılında çıkan 5393 Sayılı Belediye Kanununun 53. maddesi ve 5302 Sayılı İl Özel İdaresi Kanununun 69’uncu maddesi belediye ve il özel ida-relerine afet ve acil planlarını yapmak, afet zararlarını azaltmak, halkı eğitmek, gerekli donanımı hazırlamak vb. gibi görevler vermesine rağmen ülkemizde bunları hakkıyla yerine getiren il özel idaresi ve belediye yok; denetleyen ve bunun farkında olan da pek yok.Aslında ülkemizde yapılan afet çalışma-larının arkasında daha çok veya sadece “arama-kurtarma” mantığı yatsa da mü-dahale konusunda da birçok şey eksik kalmıştır. Örneğin, müdahalede standar-dize edilmiş bir organizasyon yapısı için-de işleyen iletişim, personel, ekipman, prosedürler ve imkânlar kombinasyonu yaratan doğru bir olay yeri komuta siste-mimiz de yoktur. Olay Komuta Sitemi gibi acil durum servislerinin içinde kurulup sevk ve idare edildiği, tüm tehlikelerde ve her düzey için oluşturulmuş bir mo-düler saha acil yönetim sistemi olmadan plan yapmak ve uygulamak da mümkün değildir. Böyle bir standart yönetim sis-temi, yerel düzeyde, ilçe, il çapında ve ülke genelinde tüm afet ve acil durum-
lara hazırlık ve müdahale yönetiminin temeli olmalıdır.Sonuç olarak ülkemizdeki afet ve afet yönetimi çalışmaları sadece kriz yöne-timine değil; daha çok risk yönetimine yani afet zararlarını ve risklerini azaltma-ya yönelik olmalıdır. Risk azaltma, teh-likeli durumları ve bunların oluşturabile-ceği, can, mal ve iş/hizmet kaybı riskini azaltmayı amaçlayan ve sürekliliği olan aktivite ve önlemlerdir. Bunlar yapısal ve yapısal olmayan önlemlerden oluşur. Örneğin: Afet zararlarını azaltmak için Tehlike ve risk analizi, Afet senaryola-rının üretilmesi ve çözüm yollarının ge-liştirilmesi, Etki analizi, ihtiyaç ve olası hasarların belirlenmesine yönelik ha-zırlıklar, Kısa, orta ve uzun vadeli zarar azaltma planları, Toplumu ve kurumları ilgilendiren hazırlık ve planlar ile ilgili ko-ordinasyonu sağlamak, Tehlikenin yeri, meydana gelebilecek zararlardan ko-runmak için alınması gereken önlemler konusunda toplumu sürekli ve doğru bir şekilde bilgilendirmek, Kamuoyunu Bi-linçlendirilmek ve Eğitmek, Risk altında-
ki yapıları kamulaştırmak, kritik tesisleri güçlendiril-mek, Mevcut planları gün-celleştirilmek ve tatbikat-lar ile geliştirilmek, Tarihi eserler, çevre ve doğal ha-yatı korumak, Sürdürülebi-lir kalkınma için iş yerlerini de afetlere dirençli hale getirmek...Zarar ve riskleri azaltabil-mek için öncelikle riskin ne olduğunun belirlenme-si gerekiyor. Onun için de şu an bina, kurum, kuru-luş, mahalle, köy, ilçe, il, bölge ve ülke çapında tüm afetler göz önüne alarak çok ayrıntılı risk analizleri-ni bir an önce yapmalıyız. Böylece, ülkemizde şehir, vb. yerleşim yerlerinin se-çiminde, yerleşim kararla-rının alınmasında ve şehir planlamasında zemin gibi meteorolojik, vb. şartlar da yeterince göz önüne alın-malı.Böylece afetlere hazırlık çalışmalarında mevcut yapıların deprem, sel, fır-
tına, vb. karşı dayanımının artırılması, afet acil durumlara karşı planlama ve eğitimle kapasitenin geliştirilmesi, afet riskli alanlarda mevcut kentsel dokunun korunması, iyileştirilmesi, tasfiyesi, yeni-lenmesi ya da yoğunluk azaltılması ko-nularında yürütülen projenin ilgili kurum, kuruluş, sivil toplum örgütleri, toplum temsilcileri ve akademisyenlerle birlikte değerlendirilmesi hedeflenmelidir.Diğer bir deyişle, afet ile ilgili çalışma-larımızın çoğunu toplum tabanlı olarak risk ve zarar azaltmaya yöneltmeliyiz. Bu tür çalışmalar için afet öncesi harca-nan 1 ise bunun afet sonrası 20 olarak geri döndüğü dünyanın pek çok yerinde görülmüştür. Bu konuyu, Mustafa Kemal Atatürk’ün yaygın olarak bilinmeyen, afetlerin oluşturabileceği zarar ve riskle-ri azaltıcı tedbirler alınmasının önemini vurgulayan sözünü hatırlatarak bitirmek istiyorum. “Felaket başa gelmeden evvel önleyici ve koruyucu tedbirleri düşün-mek lazımdır, geldikten sonra dövünme-nin yararı yoktur!”
40 itü vakfı dergisi
Afetlerin Değirmenine Su TaşımakPlanlama ve yapılaşmış çevrenin neden olduğu sorunlar, kurumsal sorumlulukların neden olduğu sorunlar ile sosyal
ve ekonomik sorunlar; mevcut durumdaki olumsuzluklara rağmen, yaptığınız veya yapmaya çalıştığınız tüm olumlu eylem ve uygulamaları tüketen temel sorun alanları olarak karşımıza çıkar. Gerçi bugüne kadar yapılanlar ve alınan önlemlerin tamamı, özellikle de kentsel dönüşüm çalışmaları, bütüncül “risk azaltma” önceliğinden uzak ve tekil yapı ölçeğindedir. Yani; yapıların deprem performanslarını belirleyip, belirlenen bu performansları esas alarak, sağlam yapılar oluşturmaya çalışıyoruz. Bunun yerine; ekonomik, sosyal, idari ve hukuki şartlar göz önüne alınarak katılımcılık ve yerel ortaklıklar yoluyla projelerin oluşturularak uygulamalara gidilmesi daha doğru bir adım olacaktır. Bunu yaparken de, özellikle İstanbul için söyleyecek olursak; İstanbul’un “yedi tepe”sini tepelemeden, “boğaz”ını sıkmadan, “siluet”ine selülitler eklemeden ve mevcut bina çöplüğüne yeni çöpler ilave etmeden başarmak zorundayız…
Y. Müh. Mahmut Baş İstanbul Büyükşehir BelediyesiDeprem ve Zemin İncelemeMüdürü
ÖzetEylül 1994’de İstanbul Büyükşehir Be-
lediyesi; “Nazım İmar Planı” çalışmaları
kapsamında, “Yerbilimleri Sektörü Ça-
lışma Grubu” adında bir çalışma grubu
kurarak, İstanbul’a ait sismolojik, sismo-
tektonik verilerin derlenmesini ve genel
jeolojik özelliklerinin belirlenmesi çalış-
malarını başlatmıştır. Daha sonra, kenti
tehdit eden doğa ve insan kaynaklı teh-
likelere karşı güvenli yerleşimler oluştu-
rabilmek, kentsel riskleri belirlemek ve
belirlenen bu riskleri ortadan kaldırma
ve azaltmaya yönelik çalışmalar yap-
mak ve ayrıca, hazırlanan tüm planlar-
da risklerin dikkate alınmasını sağlamak
amacıyla; 07.06.1996 tarih ve 549 sayılı
İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi ka-
rarı ile Zemin ve Deprem İnceleme Mü-
dürlüğü kurulmuş ve 2006 yılında ise bu
müdürlüğün adı, Deprem ve Zemin İnce-
leme Müdürlüğü olarak değiştirilmiştir.
1. GirişYüksek bir yere çıkıp da şehre doğru
baktığımızda, yerleşimlerinizin, kayala-
rın oyularak oluşturulduğunu sanırsınız.
Bina ve beton çöplüğüne dönüştürmeyi
DEPREM DOSYASI
41itü vakfı dergisi
cül “risk azaltma” önceliğinden uzak ve
tekil yapı ölçeğindedir. Yani; yapıların
deprem performanslarını belirleyip, be-
lirlenen bu performansları esas alarak,
sağlam yapılar oluşturmaya çalışıyoruz.
Bunun yerine; ekonomik, sosyal, ida-
ri ve hukuki şartlar göz önüne alınarak
katılımcılık ve yerel ortaklıklar yoluyla
projelerin oluşturularak uygulamalara
gidilmesi daha doğru bir adım olacaktır.
Bunu yaparken de, özellikle İstanbul için
söyleyecek olursak; İstanbul’un “yedi te-
pe”sini tepelemeden, “boğaz”ını sıkma-
dan, “siluet”ine selülitler eklemeden ve
mevcut bina çöplüğüne yeni çöpler ilave
etmeden başarmak zorundayız.
Yapı güçlendirme, mevcut yerleşimlerde-
ki çirkinliğin veya niteliksizliğin ömrünü
uzatmaktan başka bir işe yaramadığın-
dan, özellikle de konutlar dışında okul,
hastane, tarihi ve kültürel yapılar dışında
uygulanmamalıdır. Bunun yerine, özellik-
le riskli alanlardan başlamak üzere toplu
yenileme uygulamaları tercih edilmelidir.Yukarıda verilmeye çalışılan mevcut du-rum ve değerlendirmeler çerçevesinde temel amaç ve hedefimizin, geri dönüşü mümkün olmayan varlıkların korunması başka bir ifade ile insanların enkaz altın-da kalmamasını, tarihi ve kültürel yapıla-rın da enkaza dönüşmemesi sağlamak olmalıdır. Bunun için ise; ülke, bölge ve
kent ölçeğinde tehlike ve risklerin belir-
lemesi, mevcut risklerin arttırılmaması
için afet etkilerini göz önüne alan kent
planlaması ve arazi kullanım düzenleme-
lerinin yapılması, mevcut risklerin azaltıl-
ması için deprem direnci zayıf bazı yapı
ve alt yapının güçlendirilmesi, eğitim, bi-linçlendirme, acil durum yönetimi plan ve programlarının hazırlanması ve belirlenen risklerin transferi için deprem sigortası ve afet bonolarının geliştirmesi çalışmaları-
na bir an önce başlanılmalıdır.
3. Kurumsal Yapılanmalar3.1.Afetler ÖncesiYerleşimlere, çevreye, yapılaşmala-
ra, her tür ve ölçekteki fiziki planlama,
kentsel ve kırsal alanlarda iyileştirme,
dönüşüm, yapı denetimi, proje ve uy-
gulamalar yapmak üzere 2011 yılında
644 sayılı KHK ile Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı(ÇŞB) kurulmuştur. Adına “Tür-
başardığımız kentlerimize; hatta doğal, tarihi ve kültürel mirasa sahip kentlerimi-ze bile yeni çöpler, çöplükler eklemeye devam ediyoruz. Yani, afetlerin değirme-nine su taşıyoruz dememiz yanlış olmaz.Duwarmish Kızılderili reisinin beyaz adama söylediği; “Bir gece kendi çöp-lerinizde boğulacaksınız…” sözünü tec-rübe etmeden, içinde yaşadığımız bu bina ve beton çöplüklerini, deprem kal-dırmadan kendimiz ortadan kaldırmak zorundayız. Kendi ellerimizle oluşturmuş olduğumuz Türkiye yerleşmelerindeki bu çirkin ve çarpık yapılaşmanın temelini ise revizyon imar planları ve plan tadi-latları oluşturur. Kentin değerinden ken-di adına değer elde etme talepleri, plan tadilatlarıyla karşılanır. Bununla birlikte planlama; kimilerine “yasal” rant oluş-turan, kimilerine ise “sınırlama” getiren bir araç olarak karşımıza çıkar. İşin en üzücü yanı ise yapılan bu işin “yasal” olmasıdır. Aslında burada ifade etme-ye çalıştığımız şey, insanların servete olan düşkünlükleri ile meydana gelen arz ve talepteki “yasallık” değil, bu arz ve talepteki “ahlak” sorunudur. Bu temel sorunumuzu; özellikle son yıllarda gün-deme gelen kentsel dönüşüm uygula-malarına yansıtmamak zorundayız. Yani, imar planlarında olduğu gibi kentsel dö-nüşüm uygulamalarımız kimilerine sınır-lama getiren, kimilerine ise rant sağla-yan bir araca dönüşmemelidir. Kentsel dönüşümün başarısı, kurumlar arası işbirliği mekanizmalarının kurul-ması ve yerel toplulukların oluşturularak halkın karar süreçlerinde yer almasının sağlanmasına bağlıdır. Halkın tüm karar ve uygulama süreçlerinde yer alması ile olası siyasi istismar alanlarının ve muh-temel toplumsal dirençlerin de önüne
geçilebilmiş olur.
2. Afetler Açısından MevcutDurum ve Öneriler Birleşmiş Milletler, “Afet Azaltma Ulusla-
rarası Stratejisi”; yapılacakları, yalnızca
afet sonrası “acil” dönemle sınırlı tutma-
yıp, ağırlığın afet öncesine verilmesini ve
hazırlanan tüm planlarda risklerin dikka-
te alınmasını gözetir.
Çünkü en büyük kayıp ve zararlar, kent-
lerde ve bu kentlerde yaşayan dar gelirli
kesimler üzerinde meydana gelmekte-
dir. Bu nedenle risk azaltma çabaları;
kentsel alanlarda, katılıma dayalı karar
alma ve özellikle de dar gelirli ve yoksun
kesimler üzerinden yürütülmesi gerek-
tiği ortaya çıkar. Ülkemizde ise mevcut
durumu aşağıda verilen beş maddede
özetlemek mümkündür.
• Kurumsal yapı ve anlayış afet sonrası
çalışmalara yönelik olmakla birlikte, ya-
sal düzenlemeler de, risk azaltma hedef
ve anlayışından uzaktır.
• Afetlerin, yerel olaylar olmasına rağ-
men; yerel yönetimlerin risk azaltma
konusundaki yetki ve sorumluluklarının
yetersizliği yanında yerelin ve merkezin
görev ve yetkilerini düzenleyen hususlar
açık ve anlaşılır değildir.
• Risk azaltma çalışmaları kapsamında;
1999 depremleri sonrası bazı kamu ya-
pılarının güçlendirilmesi dışında, doyu-
rucu bir uygulama yapılamamıştır.
• Yapı denetim sisteminin teknik ve
kurumsal kapasitesinin yetersizliği dı-
şında, bununla bağlantılı olarak DASK,
yaptırımlar dâhil olmak üzere tüm afet ve
yapı türlerini içermemektedir.
• Afet mevzuatı, imar mevzuatı ve ku-
rumları birbirleri ile irtibatsız, yetki ve so-
rumluluk kargaşasına sahip olduğundan
bu durum, yasaların uygulanamaması-
nın yanı sıra diğer sorunların da çözü-
münü engeller niteliktedir.
Tüm bunların yanında, planlama ve yapı-
laşmış çevrenin neden olduğu sorunlar,
kurumsal sorumlulukların neden olduğu
sorunlar ile sosyal ve ekonomik sorunlar;
mevcut durumdaki olumsuzluklara rağ-
men, yaptığınız veya yapmaya çalıştığı-
nız tüm olumlu eylem ve uygulamaları
tüketen temel sorun alanları olarak karşı-
mıza çıkar. Gerçi bugüne kadar yapılan-
lar ve alınan önlemlerin tamamı, özellikle
de kentsel dönüşüm çalışmaları, bütün-
Kentin değerinden kendi adına değer elde etme talepleri, plan
tadilatlarıyla karşılanır. Bununla birlikte planlama; kimilerine “yasal”
rant oluşturan, kimilerine ise “sınırlama” getiren bir araç olarak
karşımıza çıkar. İşin en üzücü yanı ise yapılan bu işin “yasal” olmasıdır. Aslında burada ifade
etmeye çalıştığımız şey, insanların servete olan düşkünlükleri ile
meydana gelen arz ve talepteki “yasallık” değil, bu arz ve talepteki
“ahlak” sorunudur.
42 itü vakfı dergisi
DEPREM DOSYASI
kiye Belediye Başkanlığı” da denilen Ba-
kanlığın, belediyecilik işlerini yapmaktan
arındırılması gerekir. Uluslararası politikalara uygun biçimde; afetler öncesi ‘risk azaltma’ işlevlerini yerine getirecek ve ÇŞB’na bağlı “Ens-titü” veya en az “Genel Müdürlük” düze-yinde yeni bir kurumsal yapının oluştu-rulması gereği vardır.“Enstitü” veya “Genel Müdürlük”; aynı dil ve kavramların kullanıldığı, ülke ge-nelinde afetlere ilişkin eğitim ve planla-maları yürüten, risk belirleme, azaltma ve ‘sakınım planlaması’ konularında ilke ve esasları belirleyen, düzenleme yapan bir kurum olmalıdır.Böylece, risk azaltma etkinliğini yalnızca afet sonrası etkinlikler ile sınırlı olan an-layıştan kurtararak, yasal düzenlemelere olan etkisini de ortadan kaldırmış olacağız.
3.2. Afetler SonrasıAfet yönetimindeki çok başlılığı ortadan
kaldırmak, sivil savunma, afet ve acil du-
rumlara ilişkin hizmetlerin ülke düzeyin-
de gerçekleştirilmesini sağlamak üzere
2009 yılında (Afet ve Acil Durum Yöne-
timi Başkanlığı (AFAD) kurulmuştur. Bu
kurum ayrıca; afet öncesi hazırlık, mü-
dahale ve iyileştirme çalışmalarının yü-
rütülmesi, kurum ve kuruluşlar arasında
koordinasyon ve politikaların üretilmesi
ve uygulamasından da sorumludur.
AFAD; afetler sonrası acil durum ve kriz
dönemlerindeki etkinliklerde uzmanlaş-
mış ve afet sonrası görev anlayışına sa-
hip olan üç kurumun tek çatıda toplan-
ması ile oluşmuş bir yapıdır.
AFAD Başkanlığı’nın; afet sonrasına iliş-
kin görev ve hedef anlayışına sahip ol-
ması nedeni ile sadece, “Afet Sonrası”
etkinlikleri yürütmede tek yetkili hale ge-
tirilmesi gerekir.
“Afet Sonrası” kriz ve acil durum yöne-
timi gibi çok kapsamlı bir alana sahip
olan, “Afet Öncesi” risk azaltma çalış-
maları; bir “Daire Başkanlığı”nın altında
birkaç kelime ile tanımlanarak üstesin-
den gelinebilecek bir konu değildir.
3.2 Mevzuat İrdelemesiYerel yönetim yasaları (5216, 5302,
5393) ile merkezi yönetimin sorumlu ol-
duğu afet ve imar ile ilgili yasalar(5902,
7269, 3194, 644 sayılı KHK) birlikte ele
alınıp, uluslararası yeni politikalar doğ-
rultusunda;
a) ÇŞB ve Yerel Yönetimler; afet öncesi
risk yönetimi konuları ile sınırlı ve birbiri-
ni tamamlar nitelikte,
b) AFAD Başkanlığı ve Valilik; afet son-
rası “acil durum”/”kriz yönetimi“ konuları
ile sınırlı olacak biçiminde yeniden dü-
zenlenmelidir. 7269 sayılı yasa, tüm tehlike türlerini içe-recek biçimde eskimiş kavramlardan arın-dırılmış ve 3194 sayılı yasa ile birbirini ta-
mamlar şekilde yeniden düzenlenmelidir.
3194 sayılı yasa, risk yönetimi, kentsel
risklerin, belirlemesi, azaltılması, me-
kansal dağılımı, sakınım planlaması ve
bunların imar planlarına aktarılması gibi
kavramları içerecek şekilde yeniden dü-
zenlenmelidir.
5216, 5902 sayılı yasa ve 644 sayılı KHK
ile belirlenen bazı yetki ve sorumluluklar
birbiri ile çakıştığından bu konularda çok
başlılığın yanı sıra, yetki karmaşasına,
“senin görevin” “benim görevim” tartış-
masına neden olmaktadır. Bu kanunlar-
da çakışan maddeler yasal düzenleme
ile diğer(ler)ine devredilmelidir.
Yerel yönetimlere risk sektörlerine yöne-
lik mekânsal çalışmalar yapma yüküm-
lülüğü getirilerek imar planlarıyla ilişkili
kılınması ile; çevre düzeni planlarının
yanı sıra, 1/5000 ve 1/1000 ölçekli imar
planlarına afet etkilerinin yansıması da
otomatik olarak sağlanmış olur.
Ayrıca 5216/7u, 5393/53,73 ve 5302/69
kanun maddeleri uyarınca yerele ve-
rilen afet ve acil durum planları, yerel
eylem planları, proje ve programlarının
daha gerçekçi hazırlanması sağlanmış
olur. Çevre düzeni planlarını, 1/5.000 ve
1/1.000 ölçekli imar planlarını yapabilen,
uzaktan algılama ile ortofoto ve halihazır
haritalar üretip onaylayabilen, doğal gaz
dağıtımını gerçekleştirebilen, kimyasal
ve biyolojik arıtmalar yapabilen, gökde-
lenlerin, büyük alışveriş merkezlerinin
avam projelerini onaylayıp statik hesap-
larını denetleyebilen, metro, karayolu
tüneli, viyadükler, kolektörler inşa edebi-
len belediyelerin risk azaltmaya yönelik
çalışmalar yapması konusunda yetkileri-
nin artırılmasından çekinilmemelidir.
Son olarak, kamuoyunda kentsel dönü-şüm kanunu olarak ifade edilen ve as-lında kentsel dönüşümle hiç ilgisi olma-dığını düşündüğümüz 6306 Sayılı “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun”u iki cümle ile ifade etmek mümkündür. Bunlardan birincisi; mevcuttaki “yap-sat” veya “kat karşılığı”
yapılan iş ve işlemlerin düzenlemesi, bir
diğeri ise; “3194 Sayılı İmar Kanununun
39.maddesi ile 5216 Sayılı Büyükşehir Belediyeleri kanununun 7z. Maddelerine “riskli alan” ibaresi eklenip, “bu yasaların uygulama yönetmeliğine dönüşmüş hali-dir” şeklinde ifadelendirsek yanlış bir şey söylemiş olmayız. Afetler açısından mevcut durum ve öneriler başlığı altında da ifade et-tiğimiz gibi; gerek bugüne kadar ve gerekse
6306 Sayılı Kanun”la, kentlerimizde alınan
önlemlerin tümü, bütüncül “risk azaltma”
önceliğinden uzak tekil yapı ölçeğindedir.
4. Afet Tehlikelerinin Belirlenmesi Risk Yönetimi ve Hazırlık Ülke ölçeğinde Afet Etkilerini Azaltma
Strateji Planı hazırlanarak, İmar Kanunu
43itü vakfı dergisi
ve ilgili diğer kanunlarda yapılacak dü-
zenlemelerle hayata geçirilmelidir.
4.1. Tehlikelerin Belirlenmesi ve Analizi
Ekonomi yönetimi tarafından hazırlanan
teşvik uygulamaları örneğinde olduğu gibi;
doğa ve insan kökenli afet tehlikelerini de
bölgeler veya iller bazında sınıfl ayarak;
depremler, su baskınları, heyelan, kaya ve
çığ düşmesi tehlike haritalarının oluşturul-
masına bir an önce başlanmalıdır.
Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası; İstan-
bul örneğinde olduğu gibi yerel zemin
koşulları dikkate alınarak, tüm ülke için
güncellenmelidir. Çünkü bu durum, ya-
pılaşmada güvenlik katsayılarının yanlış
veya düşük seçimine neden olduğundan
acilen çözüm gerektiren bir konudur.
Doğa ve insan kökenli afet tehlikelerini
bölgeler veya iller bazında olmak üzere;
bütünleşik afet tehlike haritaları yapıldık-
tan sonra, riskli bölgelerden başlamak
üzere kırsal alanlarda da planlı yapılan-
ma statüsü ile bu alanlardaki yapılanma-
lar da disiplin altına alınmalıdır.
4.2. Risklerin Belirlenmesi Analizi Bu kapsamda; altyapı ve ulaşım, yapı
stoku, kentsel doku riskleri, üretim kaybı
v.b risk sektörleri tanımlanmalı, senar-
yolar oluşturularak risklerin mekansal
dağılımı ve analizleri yapılmalıdır. Ülke,
bölge ve kent genelinde bir bütün ola-
Türkiye Deprem Tehlike Haritası.rak, risk azaltma çalışmaları; risklerin
dışlanması, azaltılması ve paylaşılma-
sı temel başlıklar olarak ele alınmalıdır.
“Dışlama” ile arazi kullanım kararları
ve toplu yenilemeye, “azaltma” ile yapı
güçlendirmelerine, “paylaşma” ile de
deprem sigortasına öncelik verilmelidir.
Diğer bir ifade ile yerleşim yerlerinde
riskleri gösteren sistemlerin mekansal
ve analitik çalışma sonuçlarına göre;
risklerin dışlanması yani, arazi kullanım
kararları ve toplu yenileme çalışmaları-
nın başlatılması, yerleşik ve riskli böl-
gelerde de riskin azaltılmasına yönelik
çalışmaların başlatılması yani okul, has-
tane, köprü v.b güçlendirmeler ile tahli-
ye ve toplanma alanlarının oluşturulması
ve ayrıca, riskin paylaşımı dediğimiz,
sistem içinde riskin ortaya çıkmaması,
riskin transferi, sigorta sisteminin yay-
gınlaştırılması sağlanmalıdır.
Ülke genelinde planlamamış alan bıra-
kılmadan; ülke, bölge, kent bazında ola-
Yapı güçlendirme, mevcut yerleşimlerdeki çirkinliğin veya
niteliksizliğin ömrünü uzatmaktan başka bir işe yaramadığından,
özellikle de konutlar dışında okul, hastane, tarihi ve kültürel yapılar dışında uygulanmamalıdır. Bunun yerine, özellikle riskli alanlardan başlamak üzere toplu yenileme uygulamaları tercih edilmelidir.
44 itü vakfı dergisi
DEPREM DOSYASI
cak şekilde imar mevzuatında yer ala-
cak düzenlemeler ile üç temel aşamada
uygulamaya konulmalıdır. Bu üç temel
aşamayı aşağıdaki şekilde özetlemek
mümkündür.
Kalkınma Bakanlığı ile Çevre ve Şehir-
cilik Bakanlığı tarafından kentin ülke ve
bölge içindeki kimliğinin belirlenmesi ve
ilişkili ülkesel/bölgesel kararlar ve poli-
tikaların yani makro düzey stratejilerin
belirlenmesi.
Yerel Yönetimler tarafından metropoliten
ölçekte, eylem alanlarında, risk azaltma
strateji planı ve nazım plan stratejilerinin
belirlenmesi, onaylanması diyebileceği-
miz orta düzey stratejilerin belirlenmesi.
Yine yerel yönetimler tarafından dönüşü-
me konu olan bölgeler içindeki “Dönü-
şüm Bölgeleri”nin sınırları, dönüşümün
türü, kapsamı ve fonksiyon ağırlıklarının
belirlendiği ve eylem planlarının hazır-
landığı mikro düzey uygulamaların bir
an önce başlatılması gerekmektedir.
Ülke, bölge veya kent ölçeğinde, afet teh-
likelerinin belirlenmesi, risk yönetimi ve
hazırlık kapsamında yapılacakları, başka
bir ifade ile ifade edecek olursak; insan
ve doğa kaynaklı afet önleme ve azaltma
temel planını veya afet risk yönetimi için
uygulanacak temel planının ana başlıkla-
rını aşağıdaki şekilde vermek mümkündür.
A. Tehlike Belirleme ve Analizi• Tehlikenin Belirlenmesi ve Analizi
• Bütünleşik Tehlike Veri Tabanları
• Bölgesel ve Yerel Çoklu Tehlike
Etütleri
• Mikrobölgeleme ve Zemin Etütleri
B. Tehlike Belirleme ve Analizi• Risklerin Belirlenmesi ve Analizi
• Senaryoların Oluşturulması
• İmkân ve Kaynaklarla Öncelik
• Belirleme
• Risklerin Mekânsal Dağılımı
• Risk İletişimi
C. Risk Azaltma Çalışmaları• Politika ve Stratejilerin Belirlenmesi
• Risk Azaltma Stratejik Planlarının
Hazırlanması
• Arazi Kullanımı ve Afet Önlemli Şehir
• Planlaması
• Yapısal ve Yapısal Olmayan
Önlemler
• Etkin Yapı Denetimi, Güçlendirme
• Sakınım Planlamasının Hazırlanması
• Kentsel Dönüşüm Planlaması
• Risklerin Transferi ve Paylaşımı
D. Hazırlık• Kapasite Geliştirme
• Erken Uyarı ve Acil Müdahale
Sistemleri
• Bilgi ve İletişim Teknolojilerinin
Kullanımı
• Tahliye Planlarının Oluşturulması
• Bilinçlendirme, Eğitim ve Araştırma
• Acil Durum Planlaması
Afetlerle baş etme; çadır kent kurmak, çadır çorba organizasyonu yapmak de-mek değildir. Afetlerden en az etkilen-mek için, "Acil Durum Yönetimi" odaklı anlayış yerine, kurumları ile beraber "Risk Yönetimi" odaklı anlayışa geçilme-si gerekir. "Acil Durum Yönetimi" odaklı anlayış ile ölü veya yaralılarımıza daha
hızlı ulaşmanın dışında herhangi bir şeyi
başarmış olmayacağız.
5. Afet Finansman YönetimiBirleşmiş Milletlerin kabul ettiği şekilde
“Risk Azaltma” harcamalarını “maliyet”
değil, “yatırım” olarak kabul etmek du-
rumundayız. Uluslararası deneyim, risk
azaltmak üzere yapılan bir birim harca-
Türkiye Bütünleşik Afet Tehlike Haritası
manın, yedi birim kaybı önlediğini gös-
termektedir. Bu nedenle, Bugün harca-
nacak “bir lira” afet sonrası gerekecek
“çok liradan” daha değerlidir. Ülkemizde
gelir dağılımı ile risk dağılımı profillerinin
örtüşmemesi ve ekonomik gücümüzün
sınırlı olması nedeni ile sadece borç-
lanma ve yasal düzenlemelerle kaynak
temini oluşturmamız mümkün olmaz. Bu
nedenle, kendiliğinden üretken ve “sü-
rekli” olabilecek modeller geliştirmemiz,
afet öncesi ve sonrası çalışmalar için,
ulusal ve uluslararası kaynakların bulun-
ması ve doğru kullanılması için, ihtiyaç
alanlarının ve toplam kaynak ihtiyacının
belirlenmesi gerekir. Bu amaçla, İstan-
bul Büyükşehir Belediyesi tarafından
dört Üniversiteye hazırlatılan İstanbul
Deprem Master Planı’nda iki farklı kay
nak modeli geliştirilmiş bulunmaktadır.
Afet önleme ve azaltma, deprem risk analizleri, hasar ve kayıp
tahminleri çalışmalarına Mart 2001 yılında, Japonya Uluslararası
İşbirliği Ajansı ile birlikte toplam 30 ilçeyi kapsayan “Mikrobölgeleme Dâhil Afet Önleme Azaltma Temel
Planı” adlı çalışma ile başlanmıştır. Bu çalışma; Kandilli Rasathanesi ile birlikte güncel veriler kullanılarak, il sınırlarını kapsayacak biçimde 2009
yılında tamamlamıştır.
45itü vakfı dergisi
1/5.000 Jeoloji Haritalarından Üretilmiş Olan 1/25000 Ölçekli Jeoloji Haritası
İstanbul Deprem Master Planı Özel Risk Alanları
6. Yapılan ÇalışmalarTehlikenin değiştirilmesi mümkün olma-
dığına göre, tehlikelerden en az etkilen-
meyi mümkün kılmak ve riskleri sürekli
azaltacak sistemin oluşturulması gerek-
mektedir. Afetler öncesinde çok sayıda
risk azaltma çalışmalarını içeren ve tüm
bunların eşgüdümünü sağlayan “sakı-
nım planları’ ile afet sonrasının yönetimi
ni sağlayacak olan “acil durum planları”
uygulamaya sokulmalıdır.
Afetlerle baş etme, çadır kent kurmak, çadır çorba organizasyonu yapmak de-mek değildir. Afetlerden en az etkilen-mek için, “acil durum yönetimi” anlayışı yerine, “risk yönetimi” odaklı anlayışa kurumları ile beraber geçilmesi gerekir. Bu anlayışla hareket eden İstanbul Bü-yükşehir Belediyesi, afet tehlikelerine karşı kentsel riskleri belirlemek ve risk azaltma projelerini ve bu projelere iliş-kin temel altlıkları hazırlamak amacıyla,
1996 yılında Deprem ve Zemin İncele-
me Müdürlüğü’nü kurmuş ve aşağıda
bir kısmı verilen projeleri hayata geçir-
miştir. Bunlar:
6.1. İstanbul Kent Jeolojisi Projesi Jeolojik kökenli afetlere karşı önlemle-
rin ve jeolojik açıdan doğru yerleşimle-
rin ilk adımı olan “kent jeolojisi” çalış-
ması yapılmıştır. 1/5.000 ölçekli jeolojik
etütler, 1088 adet pafta ve 5366 km2
alanı kapsar. İl bazında ve sayısal or-
tamda yapılan bu çalışmalar, müdürlü-
ğümüz mühendis personeli tarafından
hazırlanmış ve kitap olarak basılmıştır.
Bununla birlikte, yine beşbin ölçekli
jeolojik açıdan “Yerleşime Uygunluk”
çalışmaları da tamamlanmış bulun-
maktadır.
6.2. İstanbul Deprem Master Planı İstanbul’un depreme karşı güvenli hale
getirilmesi amacıyla 2003 yılında İTÜ,
ODTÜ, YTÜ ve Boğaziçi Üniversitele-
rine yaptırılan bu çalışma ile yapı in-
celeme ve güçlendirme, imar planları,
imar uygulamaları, hukuki düzenleme-
ler, mali kaynaklar, idari yapılanma,
eğitim ve sosyal faaliyetler ile afet ve
risk yönetiminin temel ilke ve esasları
belirlenmiştir. Deprem odaklı kentsel
iyileştirme ve yenilemenin yol haritası-
nın oluşturulduğu bu proje ile ayrıca,
“Kültürel Mirasın Korunması Sakınım
Planı” ile “Yerel Eylem Planı” hazırlan-
mış ve projeler geliştirilmiştir.
İstanbul’un depreme karşı güvenli hale getirilmesi amacıyla 2003
yılında İTÜ, ODTÜ, YTÜ ve Boğaziçi Üniversitelerine yaptırılan bu çalışma ile yapı inceleme ve
güçlendirme, imar planları, imar uygulamaları, hukuki düzenlemeler,
mali kaynaklar, idari yapılanma, eğitim ve sosyal faaliyetler ile afet ve risk yönetiminin temel ilke ve
esasları belirlenmiştir.
46 itü vakfı dergisi
DEPREM DOSYASI
Zemin Bağımlı En Büyük Yer İvmesi Dağılımı
İstanbul Mikrobölgeleme Çalışma Alanları
Mahalle Bazlı Toplam Fiziksel Risk Dağılımı.
6.3. İstanbul Deprem Risk AnalizleriAfet önleme ve azaltma, deprem risk
analizleri, hasar ve kayıp tahminleri ça-
lışmalarına Mart 2001 yılında, Japonya
Uluslararası İşbirliği Ajansı ile birlikte top-
lam 30 ilçeyi kapsayan “Mikrobölgeleme
Dâhil Afet Önleme Azaltma Temel Planı”
adlı çalışma ile başlanmıştır. Bu çalışma;
Kandilli Rasathanesi ile birlikte güncel
veriler kullanılarak, il sınırlarını kapsaya-
cak biçimde 2009 yılında tamamlamıştır.
Muhtemel bir depremde kentsel kayıpla-
rın belirlenmesi için yapılan bu çalışma;
İstanbul’da 0.005x0.005 derece boyutla-
rında her bir gride (hücre) tekabül eden,
50 yılda %50 ve 50 yılda %10 aşılma
olasılıklı deprem yer tehlikesinin ayırımı-
na dayalı, zemin bağımlı deterministik
yer hareketi, hasar tahmin çalışmalarına
girdi sağlayacak şekilde belirlenmiştir.
Yani, her bir hücreye tekabül eden can
kaybı ve hasar ölçülmüş ve mekânsal-
laştırılmıştır. İstanbul için beklenen dep-
reme hazırlanmak, deprem öncesi hasa-
rı görmek ve ona göre tedbir almak için
yapılan bir çalışmadır.
6.4. İstanbul Mikrobölgeleme Projeleri Zemin ve deprem açısından arazi kul-
lanım haritaları diye isimlendirebilece-
ğimiz mikrobölgeleme çalışmalarından
biri 2007’de, diğeri ise 2009 yıllarında
tamamlanmıştır. Bu çalışmalar, İstan-
bul’un Avrupa ve Anadolu Yakası Güney
kısımlarının yaklaşık toplam 700 km2 lik
alanını kapsamaktadır.
“Deprem Tehlike Haritaları” ve “Tsunami
Tehlike Haritaları” ise İl sınırlarının tama-
mı için hazırlanmıştır. Doğal afetlere du-
yarlı plan ve projelerin, deprem güvenli
Kentsel dönüşümün başarısı, kurumlar arası işbirliği
mekanizmalarının kurulması ve yerel toplulukların oluşturularak
halkın karar süreçlerinde yer almasının sağlanmasına bağlıdır.
Halkın tüm karar ve uygulama süreçlerinde yer alması ile olası
siyasi istismar alanlarının ve muhtemel toplumsal dirençlerin de
önüne geçilebilmiş olur.
47itü vakfı dergisi
İlçe Bazlı Mücadele Kapasitesi.
Heyelan İnceleme Alanları.
İstanbul Afet Önleme ve Eğitim Merkezi Projesi.
yapı ve yatırımların temeli olan mikroböl-
geleme çalışmaları, imar planlarından
alt yapılara kadar tüm plan, proje ve ya-
tırımlara yön vermektedir.
6.5. İstanbul Megaşehir Gösterge Sistemi Fiziksel Hasargörebilirlik(ölü, yaralı ve
hasarlı bina sayısı, altyapı hasarları
vb.),Sosyal Hasargörebilirlik (etkilenebi-
lir nüfus, nüfus yoğunluğu, eğitim düze-
yi, işsizlik, gelir seviyesi ve afetlere karşı
bilinç düzeyi vb.) ve afetlere karşı mü-
cadele kapasitesi (arama-kurtarma ekip
sayısı, ağır, hafif ekipman sayısı, çadır
ve barınak kapasitesi, enkaz yönetimi
vb.) ile ilgili göstergelerin belirlendiği,
afet önleme ve risk yönetimi çalışmala-
rında karar verici ve yöneticilerin doğru
stratejiler geliştirebilme ve uygun risk
azaltma, kentsel toplu yenileme gibi
önemli kararların alınmasını sağlamak
amacıyla geliştirilen bir projedir.
6.6. İstanbul Heyelan ve Mikrodeprem Aktivitesinin İzlenmesiTÜBİTAK-MAM ve KANDİLLİ Rasathane-
si işbirliğinde kentin deprem aktivitesi,
kurulan sismograflarla gerçek zamanlı
olarak izlenmektedir. TÜBİTAK-MAM Yer
ve Deniz Bilimleri Enstitüsü ile ayrıca he-
yelanlarının ve aktif fayların araştırılma-
sına devam edilmektedir.
6.7. İstanbul Afet Önleme ve Eğitim MerkeziToplumun, başta deprem olmak üzere her türlü insan ve doğa kaynaklı tehlike-lere karşı bilinç ve farkındalık seviyesi-nin artırılması amacıyla 27.000 m2 açık, 9.500 m2 kapalı bir alanda “eğlendirerek eğitmek” yaklaşımı ile “afet eğitim-simü-lasyon” merkezi kurulması planlanmak-tadır. Bu merkez, 200 kişilik Planetaryum da bulunan ilk yardım deneyim bölümü, deprem sarsıntı odası, duman deneyim odası, yangın söndürme deneyim bölü-mü, üç boyutlu görüntüler, sıvılaşma, tsu-nami v.b simülasyonlardan oluşmaktadır.
KAYNAKLAR:- Baş, M: Kalkınma Bakanlığı 10.Kalkınma
Planı, Afet Yönetiminde Etkinlik ÖİK İçin
Hazırlanan Rapor, 2012.
-Balamir, Ü: “TBMM Deprem Riskinin Araştırılarak Deprem Yönetiminde Alınması
Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla
Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu İçin
Hazırlanan Rapor”, ODTÜ, 2010.
- Erdik, M: “4. İstanbul ve Deprem Sempozyumu”
BÜ Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma
Enstitüsü, 2009.
- Japonya (JICA)Türkiye Ofi si, “Türkiye’de Doğal
Afetler Konulu Ülke Strateji Raporu”, 2004.
-İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB),
“İstanbul Deprem Master Planı”, 2003.
-Sucuoğlu, H: “İstanbul Deprem Master Planı”,
Sunular, 2003.
48 itü vakfı dergisi
Dairesi Başkanlığı olarak 2014 Ekim ayı
itibariyle, Ulusal Sismik Ağın Geliştirilmesi
(USAG) projesi kapsamında Ulusal Sismo-
lojik Gözlem Ağında Zayıf ve Kuvvetli Yer
Hareketi İstasyonlarının toplamında 725
istasyona ulaşılmıştır (Şekil 2). Bunlardan
525 tanesi kuvvetli yer hareketi ölçümü ya-
pan istasyonlardır.
2. Derin Kuyu Sismometre Ağı Projesi:
Ulusal sismik ağların geliştirilmesi kapsa-
mında Almanya’nın GFZ Enstitüsü ile Doğu
Marmara’da denizin çevresinde deprem
aktivitesinin izlenmesine yönelik, toplamda
8 adet Derin Kuyu Sismometre (borehole)
Ağı kurulması amacıyla uluslararası proje
başlatılmıştır. 2012 yılında, Türkiye’nin ilk
Derin Kuyu Sismik İstasyonu olarak Tuz-
la’da 320 metre derine deprem cihazı yer-
leştirilmiştir. Bu kuyuda her 75 metrede bir
ölçüm cihazları bulunmaktadır. 2013 yılın-
da aynı şekilde Yalova ilinde 2 istasyon
kurulmuştur. 2014 yılı içinde Büyükada,
Sivriada, Yalova’da iki istasyon olmak üze-
re toplam 4 istasyonun kurulması çalışma-
larına başlanmıştır.
Bilindiği gibi, ülkemiz depremsellik açısın-
dan oldukça aktif sayılabilecek bir ülke
konumundadır. Günümüze kadar meydana
gelen tüm afet olayları dikkate alındığında
meydana getirdiği hasar ve can kaybı açı-
sından % 61’lik bir oranla deprem afeti
1. sırada yer almaktadır. Bundan sonra
heyelanlar ve taşkınlar gelmektedir. AFAD-
Türkiye Deprem Veri Merkezi’nin kayıtlarına
göre sadece son 5 yılda büyüklüğü 2.0 ve
daha büyük olan depremlerin toplam sayısı
121.000 civarındadır (Şekil 1).
5902 sayılı yasaya, 20.2.2014 tarih ve 6525
sayılı kanunla eklenen madde ile deprem
gözlemi yapan tüm merkezler verilerini eş
zamanlı olarak AFAD’a aktaracak ve mey-
dana gelen depremin büyüklük ve şiddeti
gibi temel veriler kamuoyuna resmi olarak
sadece AFAD tarafından duyurulacaktır.
Bu konuyla ilgili olarak AFAD Başkanlığı
2011 yılında Türkiye Deprem Veri Merkezi
adı altında bir proje başlatmış ve 2013 yı-
lında toplam 13 üyeden oluşan bu merkezi
kurmuştur. Bu merkezin oluşturulmasında
temel amaç, ülkemizde deprem verilerinin
tek bir merkezden, kolayca ve herhangi bir
izne bağlı olmaksızın araştırmacılar başta
olmak üzere tüm kamuoyunun hizmetine
açılmasıdır. Bu şekilde kamu kaynaklarıyla
altyapıları oluşturularak elde edilen veriler,
yine kamunun hizmetine herhangi bir izne
veya kısıtlamaya tabi olmadan açılmış ola-
caktır. Şu ana kadar, ülkemizde depremle
ilgili çalışmaları yürüten başta üniversite-
lerimiz olmak üzere diğer araştırma mer-
kezleri önemli ölçüde ilgi göstererek AFAD
Türkiye Deprem Veri Merkezi’ne katkı sağ-
lamaktadır. Çıkan yasa ile tüm merkezlerin
buraya katkı vermeleri sağlanacak, dolayı-
sıyla da kamu yararı için ve kamu kaynakla-
rıyla yapılan çalışmaların en azami şekilde
kamunun kullanımına sunulması sağlanmış
olacaktır.
AFAD Başkanlığı olarak deprem konusun-
daki ülke geneline yayılmış temel projeler
aşağıdaki şekilde özetlenebilir:
1. Ulusal Sismolojik Gözlem Ağlarında Kapasitenin Arttırılması: AFAD Deprem
Dairesi ülkemizde Ulusal Sismolojik Göz-
lem Ağını kuran ve geliştiren kurum olup
sahip olduğu bilgi ve tecrübe ile ülkemiz-
deki en büyük ve gelişmiş ağı 7/24 kesin-
tisiz olarak çalıştırmaktadır. AFAD- Deprem
UDSEP -2023 (Ulusal Deprem Stratejisi Eylem Planı) kapsamında şu ana kadar yasal düzenlemeler bağlamında
Kentsel Dönüşüm Yasası ve Doğal Afet Sigortaları Yasası hazırlanarak yürürlüğe girmiş, Ulusal Deprem Araştırma Programı başlatılmış, Deprem Kestirimi Konusunda Etik Kurallar hazırlanmış, Türkiye Diri Fay Haritası tamamlanmış, Afete Hazır Türkiye programı ile eğitim ve farkındalık çalışmalarına başlanılmış, İl Sağlık ve Hastane Sağlık planları hazırlanmış, Deprem Haritası ve Deprem Bölgelerinde yapılacak yapılar hakkındaki yönetmelik çalışmalarına başlanılmıştır…
Dr. Murat NURLUBaşbakanlık Afet veAcil Durum Yönetimi BaşkanlığıDeprem Dairesi Başkanı
AFAD Başkanlığının Deprem Konusundaki Faaliyetleri
DEPREM DOSYASI
49itü vakfı dergisi
Şekil 1: Ülkemizde son 5 yılda meydana gelen depremler (AFAD-TDVM verileri).
Şekil 2: AFAD-TDVM tarafında işletilen ulusal deprem gözlem ağı.
3. Ulusal DepremStratejisi ve Eylem Planı (UDSEP-2023): Bilindiği
gibi deprem riskini azalt-
mada ve depremle baş
edebilmede hazırlıklı ve
dirençli bir toplum oluştu-
rulması, bu amaca yönelik
kurumsal alt yapının sağ-
lanması ve konuyla ilgili Ar-
Ge faaliyetlerinin öncelikle-
rinin belirlenmesi amacıyla
ülkemizde ilk defa ulusal
ölçekte bir Deprem Strate-
jisi ve Eylem Planı hazırlan-
mıştır. UDSEP-2023 kapsa-
mında şu ana kadar yasal
düzenlemeler bağlamında
Kentsel Dönüşüm Yasası
ve Doğal Afet Sigortaları
Yasası hazırlanarak yürür-
lüğe girmiş, Ulusal Deprem
Araştırma Programı baş-
latılmış, Deprem Kestirimi
Konusunda Etik Kurallar
hazırlanmış, Türkiye Diri
Fay Haritası tamamlanmış,
Afete Hazır Türkiye progra-
mı ile eğitim ve farkındalık
çalışmalarına başlanılmış,
İl Sağlık ve Hastane Sağlık
planları hazırlanmış, Dep-
rem Haritası ve Deprem
Bölgelerinde yapılacak
yapılar hakkındaki yönet-
melik çalışmalarına başla-
nılmıştır.
4. Deprem Araştırmalarına Destek(Ulusal Deprem AraştırmalarıProgramı): UDSEP-2023’de yer alan ey-
lemlerin gerçekleştirilmesi ve deprem ça-
lışmaları yapan araştırıcıların ve kurumların
desteklenmesi amacıyla 2012 yılında baş-
latılan program ile üniversitelerimizin, sivil
toplum kuruluşlarımızın ve kamunun bu ko-
nulardakiprojeleri desteklenmektedir.
5. AFAD-Türkiye Deprem Veri Merkezi : AFAD olarak verilerin daha sağlıklı, stan-
dart ve hızlı bir şekilde kullanıcıya sunul-
ması için AFAD-Türkiye Deprem Veri Mer-
kezi kurulmuş olup, merkez 2013 yılı Aralık
ayında devreye girmiştir. Şu anda AFAD-
TDVM’ne 7 üniversitemiz, 2 kamu kurumu-
muz, 2 belediyemiz ve 1 sivil toplum kuru-
AFAD- Deprem Dairesi Başkanlığı olarak 2014 Ekim ayı itibariyle,
Ulusal Sismik Ağın Geliştirilmesi (USAG) projesi kapsamında
Ulusal Sismolojik Gözlem Ağında Zayıf ve Kuvvetli Yer Hareketi
İstasyonlarının toplamında 725 istasyona ulaşılmıştır. Bunlardan
525 tanesi kuvvetli yer hareketi ölçümü yapan istasyonlardır.
luşumuz verileri ile destek sağlamaktadır
(Şekil 3).
6. Deprem Erken Uyarı ve Ön HasarTahmin Çalışmaları: Bu proje kapsamın-
da ilk pilot çalışma olarak ülkemizin önemli
deprem zonlarından biri olan Doğu Anado-
lu Fay Hattı üzerinde yer alan Hatay –Kah-
ramanmaraş pilot bölgesinde, depremin
hemen sonrasında hızlı ön hasar tahminine
yönelik çalışmalar yapılmaktadır. Bu kap-
samda veri toplama ve yazılım çalışmala-
rının büyük bir kısmı tamamlanmış, Kah-
ramanmaraş merkezine, Hatay merkezine
50 itü vakfı dergisi
DEPREM DOSYASI
Şekil 4: AFAD-Deprem mobil uygulaması.
Şekil 3: AFAD-TDVM’nin temel çalışma şeması.
ve İskenderun ilçe merkezine
10 adet ivme ölçer istasyonu
kurulmuştur. Bölgede toplam-
da 60 adet deprem gözlem
istasyonu bulunmaktadır. 2014
yılı içinde Güneybatı Anadolu
bölgesi ikinci pilot bölge ola-
rak seçilmiş ve çalışmalara
başlanmıştır.
7. AFAD-Deprem Mobil
Uygulaması: Büyük bir depre-
min hemen ardından bölgeden
elde edilebilecek tüm verilerin
çok önemli olduğu düşünce-
sinden yola çıkılarak hazırla-
nan ve geliştirilmeye devam
edilen “AFAD-Deprem Mobil
Uygulaması” vatandaşların
birebir deprem sonrasında
etkin rol oynaması açısından
önem kazanmış ve ülkemiz
için bir ilk olmuştur (Şekil 4).
Yayına girdiği tarih olan Nisan
5902 sayılı yasaya, 20.2.2014 tarih ve 6525 sayılı kanunla eklenen
madde ile deprem gözlemi yapan tüm
merkezler verilerini eş zamanlı olarak AFAD’a aktaracak ve meydana
gelen depremin büyüklük ve şiddeti gibi temel
veriler kamuoyuna resmi olarak sadece AFAD
tarafından duyurulacaktır.
2013‘ten günümüze kısa sürede yaklaşık
60.000 kullanıcısı olan bu ücretsiz uygu-
lamanın geliştirilmesi ve yaygınlaştırılma-
sı çalışmaları sonucunda; 2014 yılında
görme engellilerimizin kullanması için de
programa ilave modüller eklenmiştir.
8. Deprem Bölgelerinde Yapılacak
Yapılar Hakkında Yönetmelik Çalışmaları:
Ülkemizde depremlerin neden olduğu za-
rarlar incelendiğinde, yapı hasarları can ve
mal kayıpları arasında büyük bir oran oluş-
turuyor. Gelişen teknoloji ve bilgi düzeyi ile
birlikte bütün dünyada olduğu gibi ülke-
mizde de bu değişim ve gelişim muhakkak
ki sürekli olacaktır.
9. Afet Yönetimi Terimleri Sözlüğü: Çoğu
zaman afeti yönetenler veya konusunda
uzman akademisyenler kendi aralarında
afet konusunda bir terim karmaşasına gire-
biliyorlar. Bu soruna bir çözüm getirebilmek
amacıyla 2013 yılında Afet Terimleri Sözlü-
ğü hazırlanması çalışmalarına başlanmıştır.
Aralarında akademisyenler, kamu kurum ve
kuruluş temsilcileri ve Türk Dil Kurumu uz-
manlarının da olduğu bir komisyon ile de-
vam eden çalışmalar tamamlanmıştır.
10. AFAD-RED Uygulaması: Özellikle kriz
yönetiminde gerekli olan; deprem olayı
meydana geldikten hemen sonra afet böl-
gesinin genel durumunu yansıtan tahmi-
ni hasar ve kayıp bilgileri için oluşturulan
AFAD-RED (AFAD-RapidEarthquakeDa-
mage) programı tamamlanmıştır (Şekil 5).
Deprem bölgesine ait otomatik ve manuel
hesaplama yapabilen tahmini şiddet, hız
ve ivme dağılım haritalarının yanı sıra farklı
derecelerdeki yaralanmalar, can kaybı ve
yapıların hasar durumları hakkında bilgi
veren sistemin farklı algoritmalar geliştirile-
rek kritik tesisler içinde hesap yapabilirliği
çalışmaları devam etmektedir.
51itü vakfı dergisi
Deprem Sorununa Ulusal Ölçekte Stratejik Yaklaşım:
Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı (UDSEP-2023)
Deprem riskini azaltmada ve depremlerle baş edebilmede hazırlıklı ve dirençli bir toplum yaratılması, bu amaca yönelik
kurumsal alt yapının oluşturulması ve konuyla ilgili AR-GE faaliyetlerinin önceliklerinin belirlenmesini hedefl eyen “Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı”nın ana amacı, “depremlerin neden olabilecekleri fi ziksel, ekonomik, sosyal, çevresel ve politik zarar ve kayıpları önlemek veya etkilerini azaltmak ve depreme dirençli, güvenli, hazırlıklı ve sürdürülebilir yeni yaşam çevreleri oluşturmaktır…
Kerem KUTERDEM,Bekir TEKİN Semra ERBAYCenk ERKMEN
Murat NURLUBaşbakanlık Afet veAcil Durum Yönetimi BaşkanlığıDeprem Dairesi
Neden UDSEP-2023?Deprem ve afet gerçeği artık hepimizin
tereddütsüz olarak önemsediği ve bu
konuda ortak eylem dahilinde çalışmalar
yapmamız gereken en önemli konular-
dan birisidir. Türkiye; jeolojik yapısı, to-
poğrafyası ve iklim özellikleri nedeniyle,
başta depremler olmak üzere, insanlar
için afet sonucu doğuran tüm tehlike ve
tehditlerle sık sık karşılaşmış, deprem
ve diğer afetlerle baş edebilme konu-
sunda Cumhuriyet döneminden bu yana
önemli gelişme ve deneyimler sağlamış
bir ülkedir. Ancak, ülkemizde 1950’li
yıllardan sonra yaşanan hızlı göç ve
denetimsiz kentleşme ve yapılaşmanın
yanı sıra, hızla gelişen sanayi süreçle-
ri, kentlerimizin başta depremler olmak
üzere tüm doğal, teknolojik, çevresel ve
insan kaynaklı tehlikelere karşı dirençsiz
ve savunmasız bir biçimde büyümesine
neden olmuştur. Özellikle 1999 yılında
yaşanan Kocaeli ve Düzce depremle-
ri sırasında meydana gelen çok önemli
düzeydeki can ve mal kayıpları ile eko-
nomik, sosyal ve çevresel zararların
gerçekleşmesi, geleneksel yara sarma
yaklaşımı yerine olası zarar azaltma (risk
azaltma) çalışmalarının ön plana çıkma-
sına neden olmuştur. Sadece depremler
nedeniyle, 1950’lerden günümüze kadar
yaklaşık 32.000 vatandaşımız hayatını
kaybetmiştir. Son 60 yıllık istatistiklere
bakıldığında; doğal afetlerin ülkemizde
neden olduğu doğrudan ve dolaylı eko-
nomik kayıpların, GSMH’nın % 3’ü kadar
olduğu görülmektedir.
Günümüz afet yönetim ilkeleri ve dünya
genelinde gördüğümüz iyi uygulamalar
afet risk yönetiminin çok paydaşlı ve çok
katılımlı mekanizmalarla başarıya ulaştı-
ğını göstermektedir. Bu noktada, aslında
elbette kamu ve hükümetler vatandaşla-
rımızın afetlere karşı güvenliğinin sağ-
lanması noktasında birinci sorumludurlar.
Deprem Sorununa Ülkemizde Geçmiş YaklaşımlarÜlkemizde başta depremler olmak üzere
doğal afetlerin neden olduğu veya gele-
cekte neden olacağı kayıpları önlemek
veya en aza indirgemek amacıyla deği-
şik belgeler hazırlanmıştır. Bu raporlar-
dan bazıları şu şekildedir;
• TUJJB Ulusal Deprem Araştırma Prog-
ramı (1999)
• TBMM Araştırma Komisyonu Raporu
(2000)
• DPT Doğal Afetler Özel İhtisas Komis-
yonu Raporu (2000)
• Ulusal Deprem Konseyi Ulusal Deprem
Stratejisi Raporu (2002)
• TC Sayıştay Başkanlığı Afet Raporları
(2002)
• Türkiye İktisat Kongresi Deprem Çalış-
ma Grubu Raporu (2004)
• Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Deprem
Şurası Raporları (2004)
• Türkiye’de Doğal Afetler Ülke Raporu
JICA (2004)
• TUBİTAK Ulusal Deprem Konseyi Ulu-
sal Deprem Araştırma Programı Raporu,
(2005)
• Bilim Teknik Yüksek Kurulu 11nci Top-
lantı Raporu, (2005)
• Başbakanlık Teftiş Kurulu, Acil Du-
rum ve Afet Yönetimi İnceleme Raporu
(2008)
52 itü vakfı dergisi
• Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Kentleş-
me Şurası Raporu (2009)
• Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Kırsal Kal-
kınma Planı 2010-2013 (2010)
• Bayındırlık ve İskan Bakanlığı KENT-
GES Strateji ve Eylem Belgesi (2010)
• TBMM Deprem Riskinin Araştırılarak
Deprem Yönetiminde Alınması Gereken
Önlemlerin Belirlenmesi Meclis Araştır-
ma Komisyonu Raporu (2011)
• TMMOB ve bağlı odalar raporları
(2000-2011)
• BM, OECD, Dünya Bankası, UNDP gibi
uluslar arası örgütlerin hazırladığı rapor-
lar
UDSEP-2023 Nedir?Deprem riskini azaltmada ve depremler-
le baş edebilmede hazırlıklı ve dirençli
bir toplum yaratılması, bu amaca yönelik
kurumsal alt yapının oluşturulması ve ko-
nuyla ilgili AR-GE faaliyetlerinin öncelik-
lerinin belirlenmesini hedefleyen “Ulusal
Deprem Stratejisi ve Eylem Planı”nın ana
amacı, “depremlerin neden olabilecek-
leri fiziksel, ekonomik, sosyal, çevresel
ve politik zarar ve kayıpları önlemek
veya etkilerini azaltmak ve depreme di-
rençli, güvenli, hazırlıklı ve sürdürülebilir
yeni yaşam çevreleri oluşturmaktır.”
Çok kısa bir şekilde UDSEP-2023• Deprem kayıplarının en aza indirgen-
mesini hedefleyen stratejik yaklaşımlar
ve eylem dizileri içeren bir belge olması
açısından ülkemizde örnek bir çalışmadır,
• Hazırlanması sürecinde geçmiş dene-
yimler, bilgi ve belge arşivinden fayda-
lanılmasının yanısıra günümüz modern
afet yönetim sistemlerince de önerilen
çok paydaşlı bir katılım ile hazırlanmış,
kamu, özel sektör, üniversiteler, meslek
odaları ve sivil toplum örgütlerinin süre-
ce katkı vermeleri sağlanmıştır,
• Çocuklardan öğretmenlere, ustadan
kalfalara, kamu kurumlarından özel
sektöre, merkezi yönetimden yerel yö-
netimlere ve STK dahil tüm kesimlerin
depremlere karşı farkında olmalarını
amaçlayan birçok eylem içermektedir, •
Ülkemizde değişik meslek disiplinlerinin
kendilerine yönelik içinde bir eylem bu-
labilecekleri kapsamlı bir belgedir.
Rakamlarla UDSEP-2023UDSEP-2023 3 Ana Eksen, 7 Hedef,
29 Strateji ve 87 Eylem’den oluşmakta-
dır. Bu eylemleri gerçekleştirmek üzere
13 Sorumlu Kuruluş ve 200’e yakın ilgi-
li Kuruluş bulunmakta olup, ülkemizde
toplumun tüm kesimlerinin sürece dahil
edildiği çok paydaşlı bir belgedir. UD-
SEP-2023 Sorumlu Kuruluşları aşağıda-
dır;
1. Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yöne-
timi Başkanlığı
2. Kültür ve Turizm Bakanlığı
3. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
4. Sağlık Bakanlığı
5. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı
6. Mili Eğitim Bakanlığı
7. Hazine Müsteşarlığı
8. Yüksek Öğretim Kurumu Başkanlığı
9. Harita Genel Komutanlığı
10. Kalkınma Bakanlığı
11. İçişleri Bakanlığı
12. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanlığı
13. Kandilli Rasathanesi ve Deprem
Araştırma Enstitüsü
UDSEP-2023 Mevcut Durum2014 yılı başı itibarıyla UDSEP-2023
kapsamındaki 87 eylemin büyük bir kıs-
mında çalışmalara başlanmıştır. 2013 yılı
sonu itibarıyla UDSEP-2023’ün üç ger-
çekleşme döneminden birisi olan Kısa
Dönem Eylemler tamamlanmıştır. Bu
kapsamda yaklaşık olarak % 80 oranın-
da bir başarı sağlanmıştır. Kısa Dönem
içinde tamamlanan eylemler ile ülkemiz-
de deprem zararlarının azaltılması konu-
sunda şu alanlarda başarı sağlanmıştır;
a- Ulusal veya yerel ölçekte zayıf ve
kuvvetli gözlem ağları işleten kurum ve
kuruluşlar arasında işbirliği ve koordi-
nasyon sağlanarak ortak işletim ve pay-
laşım esasları belirlenmiş, AFAD-Türki-
ye Deprem Veri Merkezi (AFAD-TDVM)
kurularak ülkemizde deprem verilerine
tek merkezden tüm kullanıcılara hızlı ve
güvenilir bir şekilde ulaşabilme imkanı
sağlanmıştır,
b- Depremlerde bilim insanları ve araş-
tırmacılar arasında halkı olumsuz olarak
etkileyen tartışmaları açıklayabilmek için
deprem tahmini ve kestirimi konusunda
bilim etiği geliştirilmiştir,
c- Tsunami gözlemleri ve erken uyarısı
ile ilgili çalışmalara başlanmıştır,
d- İnşaat sektöründe çalışan işçi, kalfa
ve ustaların eğitimi ve belgelendirilmesi
Rakamlarla UDSEP-2023
DEPREM DOSYASI
Tüm illerde afetlerin yol açabileceği sağlık sorunlarına zamanında, hızlı ve etkili olarak müdahale edebilmek için İl Sağlık Afet
Planları ile Hastane Sağlık Planları geliştirilmiştir. Ayrıca etkin
müdahaleyi sağlamak için mobil acil müdahale ve ulaştırma birimleri
geliştirilmektedir.
53itü vakfı dergisi
çalışmaları geliştirilerek sertifkasyon sis-
temine geçilmiştir,
e- İlk ve orta öğretimde afet ve acil du-
rum tabanlı üniteler eğitim programına
alınmıştır,
f- Zorunlu Deprem Sigortası Kanunu çı-
kartılmış ve ülke genelinde yaygınlaştı-
rılmasına yoğun bir şekilde devam edil-
mektedir,
g- Tüm illerde afetlerin yol açabileceği
sağlık sorunlarına zamanında, hızlı ve
etkili olarak müdahale edebilmek için İl
Sağlık Afet Planları ile Hastane Sağlık
Planları geliştirilmiştir. Ayrıca etkin mü-
dahaleyi sağlamak için mobil acil müda-
hale ve ulaştırma birimleri geliştirilmek-
tedir,
h- Deprem konusunda araştırma projele-
rini desteklemek ve UDSEP-2023 eylem-
Rakamlarla UDSEP-2023
lerine katkı sağlamak amacıyla AFAD
tarafından Ulusal Deprem Araştırma
Programı (UDAP) oluşturulmuş ve proje-
ler desteklenmeye başlanmıştır,
i- Deprem yönetmeliğini güncelleştirip
geliştirmek üzere sürekli çalışmalar yü-
rütecek bir komisyonun kurulmuş olup,
önümüzdeki dönemde yeni deprem yö-
netmeliği hazırlanarak yayınlanacaktır,
j- Afet yönetimi konularıyla ilgili olarak
dil birliğini sağlamaya yönelik bir açık-
lamalı afet yönetimi terimleri sözlüğü
çalışması başlatılmış olup, 2014 yılında
tamamlanacaktır,
k- 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alan-
ların Dönüştürülmesi (Kentsel Dönüşüm
Yasası) çıkartılmıştır,
l- Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası’nın
güncellenmesi çalışmaları devam etmektedir,
m- Ulusal Sismolojik Gözlem Ağlarının geliştirilerek toplam 725 deprem gözlem istasyonuna ulaşılmıştır. n- Deniz seviyesi ölçüm ağı geliştirilmiş ve seviye ölçümleri sürekliliği sağlan-mıştır.o- Ulaştırma alanında yeni ve mevcut yapılacak ulaşım/dağıtım sistemleri ile tesisleri için “Deprem Güvenliği Belirle-me ve Güçlendirme Yönetmelikleri”nin hazırlanmasını koordine etmek için Kamu Kurumları, Üniversiteler ve Bele-diyelerden oluşan Koordinasyon Kurulu kurulmuştur.
Daha Ayrıntılı Bilgi İçin:UDSEP-2023 ile ilgili daha detay bilgilere ve
son gelişmelere http://www.deprem.gov.tr/sar-
bis/UDSEP/Default.aspx internet adresinden
ulaşmak mümkündür.
54 itü vakfı dergisi
İstanbul Sismik Riskin Azaltılması ve Acil Durum Hazırlık Projesi (İSMEP)
Istanbul Sismik Riskin Azaltılması ve Acil Durum Hazırlık Projesi (İSMEP) önemli bir yere sahip olup, afet yönetimi
ve acil durum müdahale konularında kurumsal ve teknik kapasitenin güçlendirilmesi, öncelikli kamu binalarının depreme karşı dayanıklılığının arttırılması ve imar mevzuatının daha iyi uygulanmasına yönelik destekleyici önlemler alınması vasıtasıyla İstanbul’un muhtemel bir depreme karşı hazırlılık düzeyinin artırılmasını amaçlamaktadır. Proje, Dünya Bankası, Avrupa Yatırım Bankası, Avrupa Konseyi Kalkınma Bankası ve İslam Kalkınma Bankası tarafından fi nanse edilmektedir.
Kazım Gökhan Elginİstanbul Proje Koordinasyon BirimiDirektörü
DEPREM DOSYASI
Türkiye’de 17 Ağustos 1999 Kocaeli
depremi sonrasında deprem afetinin ya-
ratabileceği hasarların farkına varılmış
olup, bu deprem benzer riskin olduğu
kentlerin odağa alınmasını sağlamıştır.
Bu süreç içerisinde, deprem zararları-
nın azaltılması konusunda, afet riskinin
azaltılması ve bütüncül afet yönetimi gibi
hususların önemi fark edilmiştir. Bu kap-
samda, Istanbul Sismik Riskin Azaltılma-
sı ve Acil Durum Hazırlık Projesi (İSMEP)
önemli bir yere sahip olup, afet yönetimi
ve acil durum müdahale konularında ku-
rumsal ve teknik kapasitenin güçlendi-
rilmesi, öncelikli kamu binalarının dep-
reme karşı dayanıklılığının arttırılması ve
imar mevzuatının daha iyi uygulanması-
na yönelik destekleyici önlemler alınma-
sı vasıtasıyla İstanbul’un muhtemel bir
depreme karşı hazırlılık düzeyinin arttı-
rılmasını amaçlamaktadır. Proje, Dünya
Bankası, Avrupa Yatırım Bankası, Avru-
pa Konseyi Kalkınma Bankası ve İslam
Kalkınma Bankası tarafından finanse
edilmektedir.
Türkiye’de uygulanan ilk risk azaltma
projesi olma özelliğine sahip olan İS-
MEP, 2006 yılında, İstanbul’u olası bir
depreme hazırlayabilmek amacıyla uy-
gulanmaya başlanmıştır. Projedeki çalış-
maların gerçekleştirilmesinden İstanbul
Valiliği’ne bağlı İstanbul Proje Koordi-
nasyon Birimi sorumludur.
ISMEP Projesi, afete hazırlık, zarar azalt-
ma, müdahale ve iyileştirme faaliyetleri-
ni kapsayan afet yönetimi konusundaki
kurumsal, teknik ve sosyal kapasitenin
geliştirilmesine yönelik faaliyetleri içeren
üç temel bileşenden oluşmaktadır.
A Bileşeni, “Acil durum hazırlık kapa-sitesinin arttırılması”: İstanbul’da afet
yönetimi ile ilgili kurum ve kuruluşların
meydana gelebilecek depremlerden
kaynaklanan acil durumlara karşı hazır-
lıklı olmasını ve acil durumlara müda-
hale kapasitelerinin güçlendirilmesini
amaçlamaktadır.
B Bileşeni, “Öncelikli Kamu Binaları için Sismik Riskin Azaltılması”: Önce-
likli kamu binaları, kültürel ve tarihi mi-
ras kapsamındaki binalara ilişkin zarar
azaltma faaliyetlerini kapsamaktadır.
C Bileşeni, “İmar ve Yapı Mevzuatının Daha Etkin Uygulanması”: Yapı ruhsatı
süreçlerinin iyileştirilmesine yönelik pilot
belediyelerde teknik ve kurumsal kapa-
sitelerin arttırılması ile afet zararlarının
azaltılmasına yönelik biliçlendirme faa-
liyetlerinin gerçekleştirilmesini hedefle-
mektedir.
I. Proje FaaliyetleriISMEP Projesi’nin A Bileşeni kapsa-
mında, afet ve acil durum haberleşme
sistemlerinin kurulması ve geliştirilmesi
(A1 altbileşeni), acil durum bilgi yöne-
tim sistemlerinin kurulması (A2 altbi-
leşeni), İstanbul Valiliği İl Afet ve Acil
Durum Müdürlüğü’nün (İstanbul AFAD)
kurumsal kapasitesinin arttırılması (A3
altbileşeni), afet ve acil durumlarda ilk
müdahaleci kamu kurum ve kuruluşları-
nın acil durum müdahale kapasitesinin
arttırılması (A4 altbileşeni) gerçekleşti-
rilmektedir.
A1 altbileşeni kapsamında, kamu ku-
rumlarının mevcut analog haberleşme
sistemleri altyapıları, geniş alan analog
saha röleleri, mobil röleler, çok modlu
55itü vakfı dergisi
sayısal telsiz, çevresel haberleşme ekip-
manı, haberleşme santralleri, HF/SSB
telsizleri, özel tasarımlı haberleşme araç
alımları ile desteklenmektedir. Ayrıca İs-
tanbul ilinde kamu kurum ve kuruluşla-
rının afet durumlarında haberleşmesini
ve bu kritik haberleşmenin yedeklen-
mesini sağlamak üzere tüm il sınırlarına
kadar kapsama alanı veren geniş alan
Simulcast Sayısal Telsiz (DMR) sistemi
kurulmuştur. İstanbul Emniyet Müdürlü-
ğü’nün mevcut güvenlik kamera siste-
minin (MOBESE) iyileştirilmesiyle Istan-
bul AFAD’a tüm Istanbul ili için kamera
görüntülerinin aktarılması sağlanmıştır.
Istanbul AFAD’ın Cağaloğlu, Hasdal ve
inşaatı devam eden Akfırat afet yönetim
merkezleri mikrodalga radyo linkler üze-
rinde karasal hatların bir yedeği olarak
sağlanmıştır.
A2 altbileşeninde, Afet Yönetimi Bilgi
Sistemi yazılımı geliştirilmiştir. Sistem
tüm kamu kurumlarından acil durum-
larda birlikte çalışabilmeleri ve yönete-
bilmeleri için gerekli olan bilgilerin top-
lanmasını amaçlamaktadır. Bu amaca
yönelik AFAD Cağaloğlu ve Hasdal afet
yönetim komuta kontrol merkezlerine su-
nucular, yedekli veri depolama cihazları,
yedekli ağ ekipmanları, sanallaştırma
yazılımı, yedekleme yazılımı, iş istasyon-
ları ve muhtelif çevre ekipmanları temin
edilmiş ve Hasdal yerleşkesinde bir veri
merkezi tesis edilmiştir.
“Istanbul AFAD kurumsal kapasitesinin
arttırılması” na yönelik (A3 altbileşeni),
Valilik yerleşkesi içinde Istanbul AFAD
için yeni bir bina inşa edilmiş, binanın
CBS yazılım ve donanımı ile tefrişatı ger-
çekleştirilmiştir. Birçok BHT ekipmanı
(görüntü duvarı sistemleri, işletim sis-
temleri, sunucular, aktif cihazlar, haber-
leşme araçları vb.) satın alınmıştır. HAS-
DAL Afet ve Acil Durum Komuta Kontrol
Merkezi’nin inşaatı tamamlanmış, ekip-
manların kurulumu yapılmıştır. Asya ya-
kasındaki merkez ise, Akfırat’ta yer alan
Türk Kızılayı Marmara Afet Müdahale ve
Lojistik Merkezi (MAFOM)’nin yerleşke-
si içerisinde yapılmaya başlanmış olup,
inşaatı Eylül 2014’de tamamlanmıştır.
A4 altbileşeni kapsamında ise, ilgili
kamu kurumları için çeşitli ekipmanlar
alınmış olup, böylece kurumların afet
1. Hastaneler
2. Semt Poliklinkleri
3. Okullar
4. İdari Binalar
5. Öğrenci Yurtları-
Sosyal Hizmet Binaları
TOPLAM
29
59
679
39
41
847
10
-
47
-
-
57
Bina Tipi Tamamlanan Devam Eden
Tablo. 1 ISMEP kapsamında Devam eden/Tamamlanan Öncelikli Kamu Binaları Güçlendirme
İnşaatları-Eylül 2014 itibariyle
Resim 1. Güçlendirme Çalışmaları (Kolon Mantolama, Perde Duvar, Uygulanan Renovasyon İşleri)
zamanı ve sonrasına yönelik müdahale
kapasiteleri arttırılmıştır. Bu ekipmanlar-
dan bazıları şunlardır; İstanbul İl Sağlık
Müdürlüğü: İzole tip konteynerler (50
adet),çeşitli tıbbi ekipmanlar, elektrikli
ve dizel forkliftler, 4x4 sağlık kurtarma
araçları, acil durum sağlık araçları, ağır
hizmet tipi sağlık araçları, mobil ışık ku-
leleri, soğuk hava depoları, su arıtma ci-
hazları, UMKE (Ulusal Medikal Kurtarma
Ekibi) personeli için kamp ve kurtarma
ekipmanı. İstanbul AFAD: Araçlar (Mobil
haberleşme, mobil radyo ve televizyon
yayın, keşif, intikal ve operasyon araç-
ları), çeşitli haberleşme ekipmanı. Is-
tanbul Arama ve Kurtarma Birliği: KBRN
Mobil Dekontaminasyon Sistemi, arazi
tipi ekipmanlı arama ve kurtarma araç-
ları, suda kurtarma araçları, K-9 arama
kurtarma aracı, NBC kurtarma aracı,
mobil haberleşme, keşif ve operasyon
araçları), çeşitli haberleşme araçları (El
telsizleri, araç telsizleri, HF/SSB telsiz-
leri vb.), çeşitli arama, kurtarma ve kamp
ekipmanı ve BT ekipmanları. İstanbul
Arama ve Kurtarma Birlik Müdürlüğü BM
INSARAG tarafından kazandığı yeni ka-
biliyetlere istinaden “Ağır Kurtama Ekibi”
sınıfına yükseltilmiştir.
Projenin en önemli kısmını oluşturan B
bileşeni, öncelikli kamu binalarının (okul,
hastane, yurt, idari ve sosyal hizmetler
binaları) güçlendirilmesi veya yeniden
yapımı faaliyetlerini kapsamaktadır. Ya-
pılan güçlendirme çalışmalarına yönelik
önceliklendirme ve hazırlık çalışmaları,
Dünya Bankası’nın MEER Projesi kapsa-
mında yapılmış olup, bu kapsamda top-
lam 2473 bina değerlendirilmiştir. Güç-
lendirme faaliyetlerine taban oluşturan,
teknik ve ekonomik açılardan yapılan
Mevcut binaların depremsellik analizleri, 2007 yılında yürürlüğe
giren “Deprem Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkında
Yönetmelik” kapsamında incelenmektedir. Buna göre, teknik ve ekonomik açıdan
güçlendirilmeleri uygun bulunmuş olan binaların varsa güçlendirme
projeleri incelenmekte, ihtiyaç halinde güçlendirme projeleri
revize edilmektedir.
56 itü vakfı dergisi
fizibilite çalışmalarında, finansal açıdan
ekonomik olmayan güçlendirme faaliyet-
leri için yeniden yapım kararı alınmak-
tadır. Dolayısıyla, güçlendirilecek kamu
binalarına yönelik belirlenen bu rakam,
var olan kaynaklara bağlı olarak değiş-
mektedir.
Mevcut binaların depremsellik analizleri,
2007 yılında yürürlüğe giren “Deprem
Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkın-
da Yönetmelik” kapsamında incelen-
mektedir. Buna göre, teknik ve ekonomik
açıdan güçlendirilmeleri uygun bulun-
muş olan binaların varsa güçlendirme
projeleri incelenmekte, ihtiyaç halinde
güçlendirme projeleri revize edilmekte-
dir. Güçlendirme projesi olmayan ve ya-
pılan teknik analiz sonucuna göre güç-
lendirilmesi uygun bulunan binaların ise,
söz konusu Yönetmelik esas alınarak,
güçlendirme projeleri hazırlanmaktadır.
113.000m2 kapalı alana sahip olan 600
yatak kapasiteli Marmara Üniversitesi
Başıbüyük Eğitim ve Araştırma Hastane-
si güçlendirme ve onarım inşaatı devam
etmektedir. Hastane, kullanılan sismik
izolasyon tekniği sayesinde, deprem
sonrasında faaliyetlerine aksatmadan
devam edecek şekilde yeniden tasar-
lanmıştır. 829 adet sismik izolatörün bi-
naya montajı gerçekleştirilerek, deprem
esnasında oluşan yer hareketlerinin bi-
naya tesirinin büyük ölçüde azaltılması
hedeflenmektedir. Kullanılacak sismik
izolatörlerin adedi ve projenin boyutları
dikkate alındığında, Dünya çapında bu
ölçekte ve bu teknikle güçlendirme ya-
pılan en büyük bina olma özelliğini ta-
şımaktadır.
Yeniden yapım kararları, fizibilite çalış-
ması yapılan binaların teknik ve ekono-
mik yönden güçlendirilmesinin uygun
olmadığı durumlarda verilmektedir.
Yeniden yapım çalışmaları devam eden,
3500 öğrenci kapasitesi ile İstanbul’un
en büyük yurdu olma özelliğini taşıyan,
Atatürk Öğrenci Yurdu Kampüsü ile Tür-
kiye’nin geleceğine çok önemli katkılar
verilmektedir. 110.000 m2 kapalı alana
sahip olan Yurt binaları, tek ve çift kişilik
öğrenci odalarından müteşekkil 5 yatak-
hane binası, kütüphane, spor salonları,
sosyal tesisler ve idari binalardan oluş-
maktadır.
350 yatak kapasiteli Ümraniye Kadın
Doğum hastanesinin yeniden yapım in-
şaatı bütün hızıyla devam etmekte olup,
2014 sonu itibariyle inşaat faaliyetleri
tamamlanarak sağlık sektörümüze mo-
dern bir hastane daha kazandırılması
hedeflenmektedir.
Her biri yıllık 1.500.000 yatan ve ayak-
ta hasta kapasitesine sahip, İstanbul’un
en büyük ve önemli hastanelerinden
olan Okmeydanı, Kartal Lütfi Kırdar ve
Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastane-
lerinin yeniden yapım çalışmaları baş-
latılmış olup yeniden yapım çalışmaları
esnasında hastanelerin hizmete devam
etmesi sağlanacak şekilde planlamalar
yapılmıştır. Önümüzdeki yıllarda olması
kuvvetle beklenen, muhtemel İstanbul
depreminde, hedeflenen deprem perfor-
mansını sağlayabilmeleri için bu hasta-
nelerimiz sismik yalıtım yöntemi kullanı-
larak tasarlanmıştır.
Ayrıca söz konusu hastanelerin, LEED
yeşil bina Altın Sertifikası alacak şekilde
dizayn ve yapım aşamalarında gerek-
li hususlar dikkate alınarak Türkiye’de
LEED Altın Sertifika alan ilk hastaneler
olması hedeflenmektedir.
İstanbul’daki tarihi ve kültürel miras
kapsamında Kültür ve Turizm Bakanlığı
himayesi altındaki 26 taşınmaz kültür
varlığı kompleksine ait binaların (176
bina) envanter çalışması ile çoklu afet
ve deprem performansı açısından de-
ğerlendirilmesi çalışması yürütülmüştür.
Envanter çalışması sonuçları Kültür ve
Turizm Bakanlığı tarafından kamunun
kullanımına açılmıştır. Envanter çalışma-
sı yapılan binalardan Topkapı Sarayı,
4.Avlu–Mecidiye Köşkü, Arkeoloji Mü-
zesi Ek ve Klasik Bina, Ayasofya Mü-
zesi Müdürlüğü–Aya İrini Anıtı’na ilişkin
güçlendirme projeleri hazırlanmış olup
Arkeoloji müzesinin güçlendirme ve res-
torasyon çalışmaları devam etmektedir.
ISMEP Projesinin C Bileşeni altında,
yapı ruhsatı ve imar planı süreçlerinin
etkin hale getirilmesine ilişkin faaliyet-
ler, belirlenen kriterlere göre seçilmiş
olan Bağcılar ve Pendik belediyeleriyle
imzalanan protokoller kapsamında yürü-
tülmüştür. Hazırlanan uygulama planına
göre, kent bilgi sisteminin kurulmasına
yönelik coğrafi tabanlı verilerin düzen-
Kamu kurumlarının mevcut analog haberleşme sistemleri altyapıları, geniş alan analog
saha röleleri, mobil röleler, çok modlu sayısal telsiz, çevresel
haberleşme ekipmanı, haberleşme santralleri, HF/SSB telsizleri, özel tasarımlı haberleşme araç alımları
ile desteklenmektedir. Ayrıca İstanbul ilinde kamu kurum ve
kuruluşlarının afet durumlarında haberleşmesini ve bu kritik
haberleşmenin yedeklenmesini sağlamak üzere tüm il sınırlarına kadar kapsama alanı veren geniş
alan Simulcast Sayısal Telsiz (DMR) sistemi kurulmuştur.
DEPREM DOSYASI
Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi yeniden yapılıyor.
57itü vakfı dergisi
lenmesi, mekansal ve mekansal olma-
yan verilerin entegrasyonu ve digital
imar arşivi çalışmaları tamamlanmıştır.
Kurumda bilgi güvenliğinin sağlanması
amacıyla alınan danışmanlık hizmetleri
ile birlikte her iki belediye ISO 27001
sertifikasına sahip olmuşlardır.
Elektronik belge standartlarına uygun
olacak şekilde (TSE 13298) her iki be-
lediyede, imar ve yapı ruhsatı süreçlerin
takibi, izlenebilmesi, kayıt altına alınma-
sı ve raporlanabilmesine olanak sağla-
yan bir dijital sistem kurulmuştur. Bele-
diyeler, aynı zamanda detaylı raporlama
teknikleri ile verilen hizmetlerin kalitesini
ve durumunu ölçebilir hale gelmiştir. Pro-
je sonunda yapılan etki değerlendirme
analizi sonuçlarına göre, ISMEP kapsa-
mında yeniden yapılanan belediye hiz-
metlerine yönelik memnuniyet artmış,
yapı ruhsatı verme süreçleri kısalmış,
ruhsat başvurusu için gereken imza ve
belgelerin sayısında azalmalar olmuştur.
Ayrıca, “Deprem Bölgelerinde Yapıla-
cak Binalar Hakkında Yönetmelik” (6
Mart 2007) hakkında inşaat mühendis-
lerinin eğitim düzeylerinin arttırılmasına
yönelik Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile
imzalanan protokol ile 2008-2012 yılları
arasında çeşitli illerde eğitim programla-
rı düzenlenmiştir. Bu projede,eğitim ma-
teryalleri hazırlanmış ve eğitici eğitimleri
yapılmıştır. Türkiye genelinde toplam
olarak 3631 inşaat mühendisinin eğitimi
tamamlanmıştır.
II. ISMEP Projesi’nin SosyalBoyutu ve İlgili Çalışmalar ISMEP Projesi ve alt bileşenleri, yürütül-
mekte olan teknik ve kurumsal faaliyet-
lerin sosyal boyutu ile ilgili çalışmalarla
birlikte, zarar azaltmaya yönelik kamu
bilincinin arttırılmasına önem vermekte-
dir. Afet gönüllülük sisteminin tüm İstan-
bul’da yaygınlaştırılması ve bu sistemin
İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü’ne en-
tegrasyonu için kavramsal, idari ve pra-
tik bir model geliştirilmesi hedeflemek-
tedir. İstanbul Valiliği’nin, afet gönüllülük
sistemi ile doğrudan ilgili kurumların
yetkilileriyle biraraya gelerek görüş alış
verişinde bulunduğu çalıştaylarla, katı-
lımcıların afet gönüllülük sisteminin ge-
liştirilmesi kapsamında önerilen sisteme
Her biri yıllık 1.500.000 yatan ve ayakta hasta kapasitesine sahip, İstanbul’un en büyük ve önemli
hastanelerinden olan Okmeydanı, Kartal Lütfi Kırdar ve Göztepe
Eğitim ve Araştırma Hastanelerinin yeniden yapım çalışmaları
başlatılmış olup yeniden yapım çalışmaları esnasında hastanelerin hizmete devam etmesi sağlanacak
şekilde planlamalar yapılmıştır.
ilişkin ilgileri, konuya verdikleri önem,
fikir, öneri ve değerlendirmeleri ortaya
koyulmuştur.
İstanbul’da kamuoyu bilincinin arttırıl-
ması amacıyla,afete hazırlık, afet zarar
azaltmaya yönelik şehir planlama ve ya-
pılaşma ilişkin farklı hedef gruplar için
eğitim programları hazırlanmıştır. Katı-
lımcı ve eğiticiler için ayrı ayrı tasarlanan
eğitim materyalleri, posterler, broşürler,
bilgi kartları, ppt sunumlar, teknik çizim-
ler ve spot filmler İngilizce ve Türkçe
olarak hazırlanmıştır. Kamuoyu bilincinin
arttırılmasına yönelik hazırlanan eğitim
modülleri ve materyalleri şunlardır: Bi-
rey ve Aile İçin Depremde İlk 72 Saat,
Engelliler İçin Depremde İlk 72 Saat,
Zorunlu Deprem Sigortası Bilinci, Dep-
reme Karşı Yapısal Risklerin Azaltılması,
Depreme Karşı Yapısal Güçlendirme,
Depreme Karşı Yapısal Olmayan Risk-
lerin Azaltılması, Olağandışı Durumlar-
da Yaşamı Sürdürme, Sağlık Kuruluşları
İçin Afet Acil Yardım Planlama Rehberi,
Sanayi ve İşyerleri İçin Afet Acil Yardım
Planlama Rehberi, Eğitim Kurumları İçin
Afet Acil Yardım Planlama Rehberi, Afet-
lerde Psikolojik İlkyardım, Yerel Afet Gö-
nüllüleri İçin Afete Hazırlık, Afet Zarar-
larını Azaltmaya Yönelik Şehir Planlama
ve Yapılaşma, (Yerel Yöneticiler ,Teknik
Elemanlar ve Toplum Temsilcileri için)
Toplum genelinde bireysel hazırlık kap-
samında güvenli yaşam kültürünün
oluşturulması ve yaygınlaştırılması sağ-
lanması amacıyla Güvenli Yaşam Eği-
timleri hazırlanmıştır.Bu kapsamda 2009
ve 2014 yılları arasında toplam 206.214
kişi eğitilmiştir. Güvenli Yaşam Eğitimleri
üç seviyeden oluşmaktadır. Güvenli Ya-
şam 1 Eğitimi, toplumda afetlere yönelik
farkındalığın artırılması amacıyla afetlere
hazırlığın ilk basamağı olan aile afet pla-
nının nasıl yapılacağı, depremde ilk 72
Saat ve hazırlığı ile Güvenli Yaşam Kül-
türü’nün oluşturulmasına yönelik bilgileri
içermektedir. Güvenli Yaşam 2 Eğitimi,
bireysel düzeydeki bilgi ve becerilerin
artışının yanı sıra bireyden aileye far-
kındalığın artırılmasını amaçlamaktadır.
Yerel Afet Gönüllüsü Eğitimleri toplum-
sal güçbirliğinin oluşturulduğu iki sevi-
yeden oluşmakta, afet gönüllülüğünün
yaratıldığı, mahallesel ve kurumsal ha-
zırlıkların aktarıldığı ve toplumun müda-
hale ve iyileştirme faaliyetlerine katılımın
sağlandığı seviyedir.
Yürütülen güçlendirme çalışmaları kap-
samında ortaya çıkan sorunların en aza
indirgenmesi ve konu ile ilgili tarafların
süreç ile ilgili bilgilendirilmesi amacıyla
“Bilgilendirme, Bilinçlendirme ve Sosyal
Rehberlik Çalışması” hayata geçirilmiş-
tir. Yapılan çalışmalar hakkında farkın-
dalığın artırılmasına yönelik olarak okul
müdürleri, okul aile birlikleri, öğretmen,
öğrenci, veli, İl ve İlçe Milli Müdürlüğü
temsilcilerinin katıldığı farklı gruplar bil-
gilendirilmektedir. Çalışma kapsamında
güçlendirilme süreci ile ilgili bilgilendir-
me broşürleri hazırlanmış ve dağıtılmış-
tır.
ISMEP projesi, İstanbul’da depreme
bağlı ortaya çıkabilecek risklerin önlen-
mesi ve azaltılmasına yönelik proaktif bir
yaklaşım getirmiştir. Yürütülen faaliyetle-
rin gelecekte meydana gelebilecek olası
depremlerden kaynaklanabilecek can
kayıplarının önlenmesi, sosyal, ekono-
mik ve finansal etkilerin azaltılması açı-
sından önemi büyüktür. Aynı zamanda,
ISMEP Projesi, afetlere karşı zarar azalt-
ma faaliyetleri kapsamında diğer ulusal
ve uluslararası proje ve faaliyetlerin ta-
sarlanması ve uygulanması açısından
da önemli bir model olmaktadır.
58 itü vakfı dergisi
Depreme Dayanıklı İnşaat Teknolojileri ve Yüksek Binalar: Sorunlar, Öneriler
Prof.Dr.Kaya ÖZGENİTÜ Mimarlık Fakültesi
Yüksek bina taşıyıcı sistemi, tabanda temele bağlı, bina yüksekliğince dev bir konsol olarak düşünülebilir. Bu nedenle
binanın oturum alanı ve yerleşim boyutlarına bağlı olarak, özellikle “narin ve �20 katın üstündeki” binalarda devrilme riski bulunmaktadır. Zemine gömülü bodrum katları olmayanlarda bu risk daha da artmaktadır. Buna karşı gerekli/zorunlu “devrilme kontrolü” hesaplarının birçok projede yapılmadığı gözlenmiş ve tarafımızdan müdahale edilmiştir. Söz konusu hesaplamalar sonucu temel sisteminin değiştirilmesini, sisteme kazıklar eklenmesi ya da temel bloğunun ağırlaştırılmasını gerektiren durumlarla karşılaşılmaktadır…
DEPREM DOSYASI
59itü vakfı dergisi
1. GirişÜlkemizin büyük bölümü etkin deprem
kuşağı altında bulunmaktadır. Bu ne-
denle sık sık depremler olmakta, büyük
can ve mal kayıpları ortaya çıkmaktadır.
Bu durumda “depreme dayanıklı yapı”
yapmaktan başka seçenek yoktur. Buna
karşın ülke genelindeki yapılaşmanın
uzun yıllar deprem etkileri düşünülme-
den gerçekleştirildiği bilinmektedir. Öyle
ki ülkemizde tutarlı denebilecek ilk dep-
rem yönetmeliği 1969 yılında çıkarılmış,
gelişen bilgiler ve yaşanan depremlerin
ışığında, güvenlik artırıcı yönde 1975,
1988 ve 2007 yıllarında kapsamlı deği-
şikliklerle geliştirilmiştir. Bugünkü bilgile-
rin ışığında değerlendirildiğinde, başta
büyük kentler olmak üzere tüm ülkede
deprem dayanımları yetersiz/belirsiz
muazzam bir yapı stoğu birikmiştir. Bu
bağlamda uygulanabilirliği ve uygulama
düzeni şimdilik tartışmalı da olsa kentsel
dönüşüm uygulamalarının, gerektiği gibi
yürütülürse, yararlı olacağı düşünülmek-
tedir.
Yaşanan olumsuzluklar nedeniyle, her ne
şekilde olursa olsun, depreme dayanıklı
yapılar yapılması tek çıkar yol olarak gö-
rünmektedir. Bunun, gelişen bilgi ve tek-
nolojiler, güncel malzeme olanaklarıyla
gerçekleştirilmesi çok da güç değildir.
Sorunun yapıma gereken özenin göste-
rilmesiyle sınırlı kaldığı bilinmektedir.
2. Yapım Teknolojileri, Malzeme2.1.Malzeme SeçimiDepreme dayanıklı yapı yapmanın ön
koşulu, yönetmeliklere uygun tutarlı bir
proje yapımıyla mümkün olmaktadır.
Bunun da mimari tasarımla başladığı
gözetilmelidir. Bu bağlamda ülkemizde-
ki yaygın uygulamanın tersine, projenin
(mimari, mühendislik) baştan itibaren
tüm birimlerin ortak çalışmasıyla yürü-
tülmesi gerekmektedir. Bunun devamın-
da sorun, yapımın projeye uygun olarak
gerçekleştirilmesine dönüşmektedir.
Ülkemizde malzeme olarak, endüs-
tri yapıları gibi özel durumlar dışında,
betonarme kullanılmaktadır. Teminin-
deki güçlük/maliyet ve işçilik sorunları
nedeniyle, çeliğin yaygınlaşması, en
azından yakın bir gelecekte mümkün
görünmemektedir. Özellikle yüksek bi-
nalarda yatay yükler altındaki ötelenme-
ler belirleyici olmakta, bu ötelenmelerin
sınırlandırılması gerekmektedir. Çelik
sistemlerin bilinen esnekliği, sözkonusu
ötelenmelerin sınırlanması için ek dü-
zenlemeler gerektirmekte, bu da yapım
maliyetini daha da artırmaktadır. Çeşitli
önlemler alınsa da çeliğin yangına karşı
yetersizliği de malzeme seçiminde ayrı-
ca belirleyici olmaktadır. Kaldı ki Dünya
Ticaret Merkezi kulelerine yapılan 11
Eylül saldırıları sonrasında, genel sis-
tem çelik olsa bile, hiç olmazsa ortada
betonarme bir çekirdek oluşturulması
şeklinde yaygın bir görüş ortaya çıkmış
olup, uygulamalar bu yönde gerçekleş-
tirilmektedir.
Belirtilen açıklamaların ışığında ülke-
miz açısından tek seçeneğin genelde
betonarme olduğu bilinmektedir. Bu
durumda sorun yeterli/kaliteli betonun
üretilmesine dönüşmektedir. Özellikle
kent merkezlerinde hazır betonun yay-
gınlaşmasıyla sorun bir ölçüde çözül-
müş gibidir. Yine de kentlerin dışındaki
uygulamalarda hala klasik yoldan be-
ton üretilmektedir. Buna karşın yaygın
uygulamada uygun agrega seçiminin
ayırdına varılmış olması, yapısal güven-
lik açısından önemli bir kazanım olarak
değerlendirilmektedir.
Basit gibi gözükse de betonun karışı-
mında kullanılan su-çimento oranının
azalması ile beton dayanımının önemli
ölçüde arttığı bilinmektedir. Bu doğrultu-
da özellikle 1960’lardan sonra betonun
iyileştirilmesine yönelik yoğun araştırma
yapılmış ve yapılmaktadır. Geliştirilen
yapı kimyasalları ve katkıları ile istenen/
gereken kalitenin sağlanması sorun ol-
maktan çıkarılmıştır. Bu yoldan betonun
priz alma süresi kısaltılmış, yalıtım özel-
liği iyileştirilmiş, akışkanlığı arttırılmıştır.
Kendi kendine yerleşen betonlar ve yük-
sek dayanımlı betonlar bu alanda alabil-
diğine olumlu gelişmelerdir. Tüm bunlara
yönelik kullanım ve uygulamanın biraz
geriden de gelse, ülkemizde de giderek
yaygınlaştığı gözlenmektedir.
2.2. Depreme Dayanıklı Yapı ve SorunlarYapı malzemelerindeki hızlı gelişim ve
teknolojiler güvenli yapı üretimini büyük
ölçüde kolaylaştırmıştır. Bugün için basit
gibi görünse de düz donatı yerine yük-
sek mukavemetli/nervürlü donatı kulla-
nımının önemli bir gelişme olduğu kabul
edilmektedir. Yine bina kat sayısından
bağımsız olarak, geçmiş yıllarda önem-
senmeyen radye temel yapımının kabul
görmesi, yapının taşıyıcı sisteminin alt-
tan tutulmasıyla, önemli bir güvenlik ar-
tışı sağlamaktadır.
Bina yapımında öncelikli olarak iskelet
sistemler/çerçeveler kullanılmaktadır.
Bu iskeletin düzenli olması ve düzenli
çerçevelerle oluşturulması deprem gü-
venliğinin sağlanmasında belirleyici ol-
maktadır. Kat sayısı artınca çerçeveler
yetersiz kalmakta ve perde duvarların
kullanılması gereği ortaya çıkmaktadır.
Ancak bu duvarların kat planlarının içi-
ne mümkün olduğunca simetrik yerleş-
tirilmesi ve yatay yükler altında burulma
etkilerinin önüne geçilmesi önem kazan-
maktadır. Bunun için de mimar-inşaat
mühendisinin projenin başından itibaren
ortak çalışması zorunlu olmaktadır. Uy-
gulamada bu hususa yeterince uyulma-
dığı, burulma etkilerinin hesaplarla gi-
derilmeye (!) çalışıldığı durumlarla sıkça
karşılaşılmaktadır.
Ülkemizdeki mevcut yapı stoğunun baş-
ta gelen sorunlarından biri, eski binalar-
da (özellikle 1975 öncesi) sisteme ge-
lişigüzel yerleştirilen perde duvarlardır.
Bilinen yaygın uygulamada bina köşe-
lerine rastlayan merdiven çevrelerinde
oluşturulan dışmerkez perde duvarlar,
deprem dayanımı açısından başlıbaşına
bir sorundur. Bu tür perdeler deprem sı-
Yapı malzemelerindeki hızlı gelişim ve teknolojiler güvenli yapı üretimini büyük ölçüde kolaylaştırmıştır. Bugün için
basit gibi görünse de düz donatı yerine yüksek mukavemetli/nervürlü donatı kullanımının
önemli bir gelişme olduğu kabul edilmektedir. Yine bina kat
sayısından bağımsız olarak, geçmiş yıllarda önemsenmeyen radye
temel yapımının kabul görmesi, yapının taşıyıcı sisteminin alttan tutulmasıyla, önemli bir güvenlik
artışı sağlamaktadır.
60 itü vakfı dergisi
rasında fayda bir yana, hasar ve göçme
nedeni olmaktadır. Bu kapsamda daha
da olumsuz bir durumun projesiz bina-
lar ve ek kat/katlar olduğu bilinmektedir.
Kentlerdeki birçok binaya, kullanım sü-
reci içinde, hiçbir önlem alınmadan ve
hesap yapılmadan kat/katlar atıldığı (!)
sıkça gözlenmektedir. Böylece sorunlar-
la dolu büyük bir yapı stoğu ortaya çık-
mıştır.
Gelişen teknolojiler kapsamında onarım
harçları, epoksi yapıştırıcılar ve elyaflar
(cam, karbon), kendi kendine yerleşen
beton özel bir önem arz etmektedir.
Geliştirilmiş yapışma özelliği nedeniyle
onarım harçları her türlü sıva onarımında
kullanılmaktadır. Kendi kendine yerleşen
beton, özellikle ince cidarlı yüzeylerde
son derece yararlı olmaktadır. Bina güç-
lendirmelerinde sıkça uygulanan manto-
lamalar (kolon, kiriş) böylesi betonlarla
kolayca yapılabilmektedir. Karbon elyaf
ve epoksiler yardımıyla mevcut sorunlu
yapı stoğunu, hiç olmazsa “can güven-
liği”ni sağlayacak şekilde iyileştirmek
mümkündür. Son derece ekonomik çö-
zümler sağlayan bu uygulamaların, sı-
nırlı da olsa, giderek yaygınlaştığı göz-
lenmektedir. Böylece taşıyıcı eleman
(döşeme, kolon, kiriş) yüzeylerine ya-
pıştırılan elyaf bantlar yardımıyla donatı
yetersizlikleri önemli ölçüde giderilebil-
mektedir. Bu yoldan donatı korozyonu
gibi sık karşılaşılan sorunların çözümü
de mümkün olmaktadır.
“Depreme hazırlık” kapsamında, bu tür
uygulamalarla mevcut yapıların iyileşti-
rilmesi zorunlu görünmektedir. “Binala-
rın güçlendirilmesi” kavramı 17 Ağustos
1999 Marmara depremi sonrası ortaya
çıkmış ve sınırlı da olsa uygulanmaya
başlanmıştır. Ancak mevcut gidiş yeterli
değildir; bu uygulamaların daha da yay-
gınlaştırılması/yoğunlaşması ve devlet
destekli kredilerle özendirilmesi/destek-
lenmesi, şimdilik tek çıkar yol olarak gö-
rünmektedir.
Bu kapsamda İstanbul’un yeri çok daha
önemli ve özeldir. Yurdun çeşitli bölge-
lerinde yaşanan depremlerde, İstan-
bul’dan en kısa sürede destek sağlana-
bilmektedir. Buna karşın olası İstanbul
depreminde kente destek olacak yeterli
güç ve olanak yoktur. Böyle bir depre-
min kentin yanında ülkeyi de büyük bir
çıkmaza sürükleyeceği düşünülmelidir.
Gerçekten böylesi bir yıkım, İstanbul’u
doğrudan etkilemediği halde, 17 Ağus-
tos 1999 depreminde yaşanmış, etkisi
uzun yıllar devam etmiştir. Bu neden-
le İstanbul’un depreme hazırlanması,
kent ve ülke açısından hayati bir önem
taşımaktadır. Bu açıdan bakıldığında
konunun 3.köprü, 3.havalimanı benzeri
tartışmalı projelerden çok daha önce-
likli/hayati öneme sahip olduğu düşü-
nülmektedir. Kenti kapsayacak böyle bir
uygulamanın maliyeti, örnekleme yoluyla
yapılan ön değerlendirmelere göre, yak-
laşık 10 milyar TL mertebesindedir. Bu
yoldan önemli bir istihdam yaratılacağı
da gözetilmelidir. Bu kaynağın da mülk
sahiplerine sağlanacak uzun vadeli kre-
dilerle oluşturulması mümkündür.
Mevcut binaların iyileştirilmesi kapsa-
mında bina içindeki bölme duvarların ye-
rine konulacak simetrik perde duvarlarla
deprem dayanımlarının önemli ölçüde
artırılması, en azından can güvenliği-
nin sağlanması mümkündür. Bu husus
özellikle 5-6 katın üstündeki betonarme
binalar için daha da önemli olup, mev-
cut yapı kimyasallarıyla kolayca yapıla-
bilmektedir. 1980’li yıllarda Düzce’de bir
ilköğretim binası ikmal inşaatında tarafı-
DEPREM DOSYASI
61itü vakfı dergisi
mızdan yapılan incelemelere dayalı ola-
rak binanın çevre akslarında birer gözün
doldurulması şeklinde, simetrik dört per-
de önerilmiş ve tüm itirazlara karşın uy-
gulatılmıştır. Yörenin geçirdiği 12 Kasım
1999 depreminde çevrede daha sonra
yapılanlar da dahil tüm binalar göçmüş,
sözkonusu okul binasında hasar bile ol-
mamıştır.
3. Yüksek Binalar, SorunlarGelişen teknolojiler ve kent merkezlerin-
deki arsalarda aşırı değer artışları nede-
niyle özellikle İstanbul’da yüksek bina
yapımının hızla arttığı gözlenmektedir.
Alt yapı ve çevre sorunları açısından
konu mimarlık çevrelerinde yoğun ola-
rak tartışılmakta olup bu tartışmaların,
doğal olarak, süreceği anlaşılmaktadır.
Konuya yapı mühendisliği açısından
bakıldığında, beton teknolojisindeki ge-
lişmeler sonucu yüksek katlara beton
dökümünün sorun olmaktan çıkması ve
kalıp sistemlerinin de gelişmesiyle yük-
sek yapı üretiminin giderek yoğunlaştığı
gözlenmektedir. Projeye özel kalıp dü-
zenleri yapılabilmesi uygulamaları hem
kolaylaştırmakta hem de hızlandırmak-
tadır. Uzun yıllar boyunca tarafımızdan
Döner Sermaye İşletmeleri kapsamında
gerçekleştirilen proje kontrollarında çe-
şitli sorunlarla karşılaşılmıştır:
• Her türlü yapının kısmen zemine gö-
mülü bodrum kat/katlar, sistemin alttan
tutulması nedeniyle deprem dayanımını
önemli ölçüde artırmaktadır. Ancak mev-
cut uygulamaların önemli bir bölümünde
bodrum katların bina çevresiyle bağlan-
tılı garaj vb kullanımı nedeniyle bu müm-
kün olamamaktadır.
• Yüksek bina taşıyıcı sistemi, tabanda
temele bağlı, bina yüksekliğince dev
bir konsol olarak düşünülebilir. Bu ne-
denle binanın oturum alanı ve yerleşim
boyutlarına bağlı olarak, özellikle “narin
ve �20 katın üstündeki” binalarda dev-
rilme riski bulunmaktadır. Zemine gömü-
lü bodrum katları olmayanlarda bu risk
daha da artmaktadır. Buna karşı gerekli/
zorunlu “devrilme kontrolü” hesaplarının
birçok projede yapılmadığı gözlenmiş
ve tarafımızdan müdahale edilmiştir. Söz
konusu hesaplamalar sonucu temel sis-
teminin değiştirilmesini, sisteme kazıklar
eklenmesi ya da temel bloğunun ağırlaş-
tırılmasını gerektiren durumlarla karşıla-
şılmaktadır.
• Yüksek binaların bir bölümünde, örgü
malzemesi olarak hala tuğla kullanıl-
maktadır. Bunun sonunda yitirilen yapım
süresinin ve kalitenin yanında, malze-
melerin (beton, tuğla) farklı çalışma-
sından kaynaklanan sorunlar da ortaya
çıkmaktadır. Öyle ki kullanım sürecinde
cephe bakımının yarattığı olumsuzluklar
nedeniyle “satış sonrası bakım ekibi”
gibi ilginç (!) uygulamalarla karşılaşıl-
maktadır. Panel cephe sistemlerinin hızlı
ve hassas yapılabilmesi, zamandan ka-
zanımın yanında, işçiliğe dayanan uygu-
lama hatalarını da en aza indirmektedir.
Diğer taraftan iç bölümlerde kullanılan
tuğla duvarlar, duvar bitimlerinde/ta-
vanda ezilebilen malzeme kullanılmadı-
ğında, betonun güvenliği etkilemeyen
zamana bağlı deformasyonları (sünme)
sonucu oluşan yerel döşeme çökmele-
rinde duvar/duvarlar ezilmekte, bu bö-
lümlerde hasar ve onarım gereği ortaya
çıkmaktadır.
• Batı ülkelerindeki özellikle ABD’deki
uygulamaların tersine ülkemizdeki yük-
sek bina yapımı yaygın olarak konut üre-
timiyle sınırlı kalmaktadır. Bunlarda da
genel olarak tünel kalıp, seyrek de olsa
kayan kalıp gibi nisbeten basit denebi-
lecek teknolojilere yönelinmektedir. Uy-
gulama kolaylığı ve alışkanlığın bunda
belirleyici olduğu anlaşılmaktadır. Bu
yoldan iç bölmelerde tümü betonarme
perdeli düzenler ortaya çıkmaktadır.
Özellikle 30 katın üzerindeki uygulama-
larda tübüler sistem benzeri üst düzey
düzenler, etkinliğine ve ekonomikliğine
karşın kullanılmamaktadır. Bunda alı-
şılmış basit kalıp düzeni ve ön üretimli
eleman kullanılmamasının belirleyici ol-
duğu düşünülmektedir. Karma kullanımlı
(konut, işyeri) projelerde taşıyıcı sistem
oluşturulmasında daha da fazla sorun-
larla karşılaşıldığı bilinmektedir. Böylesi
projelerde istenen kısmi asma katlar,
yumuşak kat/katlar kısa kolonlar, 2 �3 kat
yüksekliğinde ara bağlantısız kolon/ko-
lonlar, döşemelerin diyafram çalışmasını
aksatan aşırı düzensizliklerle sıkça kar-
şılaşılmakta, bunlar da sistemin daha da
zorlanmasına neden olmaktadır. Bu gibi
durumlarda geriye/başa dönüp mimari
projede revizyon gereği/zorunluluğu he-
men hiç yapılmamaktadır.
• Yüksek bina projelerinde çeşitli/farklı
bilgisayar programları kullanılmaktadır.
Aynı projenin farklı programlarla çözül-
düğünde, zaman zaman, oldukça farklı
sonuçlar elde edildiği gözlenmektedir.
Bu durumda, yıllardır tartışılan ancak
bir türlü gerçekleştirilemeyen, “yetkin/
sertifikalı mühendislik” benzeri kontrol
mekanizmalarının hayata geçirilmesi
gerekli görünmektedir. Bu doğrultuda
hiç olmazsa özel projeleri böyle bir üst
görüş açısıyla değerlendirmek/kontrol
etmek zorunlu görünmektedir.
SonuçYapım alanında kullanılan ve hala da ge-
liştirilen ekipman ve teknolojilerle önem-
li olanaklar sağlanmaktadır. Bu yoldan
depreme dayanıklı yapı sorunu ortadan
kalkmıştır. Ancak ülkemizdeki mevcut
yapılaşma düzeninde, tüm gelişmelere
karşın, alınacak çok yol olduğu düşü-
nülmektedir. Bunun yolu güncel/gelişen
teknolojilerin yaygınlaşmasından geç-
mektedir.
Konuya yüksek binalar açısından ba-
kıldığında, gelişen/geliştirilen yapım
teknolojilerinin izlenmesi/uygulanması
daha da önem kazanmaktadır. Yapım
teknolojilerine yönelik olarak bitim ele-
manlarında, özellikle cephe bitimlerinde
hazır eleman kullanımını özendiren yap-
tırımlar getirilmelidir. Bu arada özellikle
karma kullanımlı yapılarda, deprem yö-
netmeliği kapsamında ek kısıtlama ve
hükümler oluşturulması gerekli görün-
mektedir.
Gelişen teknolojiler kapsamında onarım harçları, epoksi
yapıştırıcılar ve elyafl ar (cam, karbon), kendi kendine yerleşen
beton özel bir önem arz etmektedir. Geliştirilmiş yapışma özelliği
nedeniyle onarım harçları her türlü sıva onarımında kullanılmaktadır.
Kendi kendine yerleşen beton, özellikle ince cidarlı yüzeylerde son derece yararlı olmaktadır.
62 itü vakfı dergisi
DEPREM DOSYASI
Az Katlı Yapıların Deprem Dayanımları ile İlgili Bir İrdeleme
Bilindiği gibi inşaat mühendisliğinde iyi bir eğitim ön koşuldur ama deneyim de onun kadar önemlidir. Ülkemizde mevcut
yasalara göre okulu bitiren bir mühendis, mezun olduğu gün her türlü yetkiye sahip olmaktadır. Yetki verilirken bilgi düzeyi ve deneyim sorgulanmamaktadır. Bu son derece önemli ve mutlaka çözülmesi gereken bir sorundur. Bilindiği gibi tüm gelişmiş ülkelerde bu yetki ancak belirli bir sınavı geçen ve belirli bir deneyime sahip mühendislere verilmektedir.
Prof. Dr. Uğur ErsoyODTÜ Emekli Öğretim Üyesi
1. GirişÜlkemiz dünyanın önemli deprem kuşak-
larından biri üzerinde yer almaktadır. Bu
nedenle zaman zaman önemli yer sar-
sıntıları olmakta, bunlar da büyük mal ve
can kaybına neden olmaktadır. Son kırk
yılda oluşan depremler, özellikle 1999
Marmara depremi kamuoyunda bilinç-
lenmeye ve endişeye neden olmuştur.
Artık ülkemizin deprem gerçeği ile yaşa-
ması gerektiği herkes tarafından kabul
edilmektedir. Kamuoyu yetkililerden ve
uzmanlardan, depremlerde can ve mal
kaybını azaltacak önemlerin alınmasını
beklemektedir.
Herhangi bir sorunun sağlıklı bir biçim-
de çözümlenmesi için önkoşul, soruna
doğru teşhis konulmasıdır. Acaba ülke-
mizde depremlerde oluşan hasarın ne-
denleri konusunda doğru bir teşhis oluş-
turulmuş mudur? Son kırk yılda oluşan
depremlerden sonra yapılan gözlemler
ve mevcut binalar üzerinde yapılan in-
celemeler bu soruya olumlu yanıt ver-
meyi zorlaştırmaktadır. Yapılan düzen-
lemelere ve yönetmelik değişikliklerine
karşın her oluşan depremden sonra or-
taya çıkan tablo eskisinden farklı olma-
maktadır. Hasar ve can kaybı beklene-
nin çok üstünde olmaktadır. İlginç olan,
her depremde hasar nedenlerinin aynı
olmasıdır. Yani, yapılan düzenlemelere
ve değişikliklere karşın sonuç değişme-
mektedir. Bu sorunun denetim yetersizli-
ği nedeniyle deprem yönetmeliğinin uy-
gulanmamasından kaynaklandığı kanısı
yaygındır. Yazar elbette bu görüşe katıl-
maktadır. Ancak yönetmeliğin özellikle
az katlı yapılarda neden uygulanmadığı
veya uygulanamadığı üzerinde pek du-
rulmamaktadır. Sorunu doğru anlamak
için önce bazı gerçekleri masa üzerine
yatırmak gerekir.
2. GerçeklerBir yönetmelik ne denli iyi ve çağdaş
olursa olsun o yönetmeliğin uygulanabil-
mesi için uygulayıcıların belirli bir bilgi
ve deneyime sahip olmaları gerekir. Uy-
gulayıcıların yönetmeliği anlayabilecek
düzeyde olması kaçınılmaz bir önkoşul-
dur.
Acaba ülkemizde bina tasarımı yapan,
özellikle az katlı yapıların tasarımını
yapan mühendisler yönetmeliği uygu-
layabilecek bilgi ve deneyime sahip
midirler? Bilindiği gibi ülkemizin dep-
rem yönetmeliği son 20 yılda yapılan
değişikliklerle düzeyi oldukça yüksek
bir yönetmelik durumuna gelmiştir. Bunu
anlamak ve uygulamak için iyi bir eğitim
gerekmektedir. Acaba ülkemizde inşaat
mühendisliği eğitimi ne durumdadır?
Yasalara göre uygulamayı yapacaklar-
da aranan koşullar nelerdir? Burada bu
konu kısaca irdelenecektir.
1980 sonrası yapılan düzenlemelerin
üniversiteler ve yüksekokullarda öğre-
tim kalitesini olumsuz yönde etkilediği
yadsınmaz bir gerçektir. Bu, önemli bir
sorun olarak ortadayken son yıllarda ge-
rekli altyapı ve kadrolar oluşturulmadan
kurulan ve mantar gibi çoğalan devlet
ve vakıf üniversitelerinin birçoğunda
inşaat mühendisliği bölümleri açılmış-
tır. Bu bölümlerin sayısı yanılmıyorsam
140’a ulaşmıştır. Yine yapılan tahminle-
re göre yaklaşık dört yıl sonra her yıl 10
63itü vakfı dergisi
000 dolaylarında mezun verecektir bu
bölümler. Bu rakamlar korkutucudur. Bu
bölümlerden mezun olacakların büyük
çoğunluğu yeterli bir eğitim almadan
piyasaya çıkacaktır. Bu durumda yönet-
meliği uygulayacak inşaat mühendisle-
rinin büyük bir yüzdesinin yönetmeliği
anlayacak düzeyde olmadığı gerçeğini
kabul etmemiz gerekir. Ülkemizdeki az
katlı yapıların çoğunluğu yeterli eğitimi
almamış mühendisler tarafından tasar-
lanmaktadır.
Bilindiği gibi inşaat mühendisliğinde
iyi bir eğitim ön koşuldur ama deneyim
de onun kadar önemlidir. Ülkemizde
mevcut yasalara göre okulu bitiren bir
mühendis, mezun olduğu gün her türlü
yetkiye sahip olmaktadır. Yetki verilirken
bilgi düzeyi ve deneyim sorgulanma-
maktadır. Bu son derece önemli ve mut-
laka çözülmesi gereken bir sorundur.
Bilindiği gibi tüm gelişmiş ülkelerde bu
yetki ancak belirli bir sınavı geçen ve
belirli bir deneyime sahip mühendislere
verilmektedir.
Ülkemizde iyi bir eğitim görmemiş ve de-
neyim edinmemiş mühendisler piyasada
mevcut yazılımlardan birini satın almak-
ta, yazılımı ve yönetmeliği anlamadan
az katlı yapıların tasarımını yapmaktadır.
Bu durumda yapılan tasarımın sağlıklı
olması ve oluşturulan binanın depreme
dayanabilmesi pek olası değildir.
3. Sorunun TanımıDaha önce belirtildiği gibi bir sorunun
sağlıklı bir biçimde çözümlenebilmesi
için sorun doğru olarak tanımlanmalıdır.
Yazarın kanısına göre ülkemizde oluşan
deprem hasarlarına sağlıklı bir teşhis ko-
namamıştır. Bu makalenin yazarı, 1967
Adapazarı depreminden başlayarak ül-
kemizde oluşan depremlerde inceleme
ve gözlemler yapmış, mevcut binalar
üzerinde yapılan değerlendirmelere kat-
kıda bulunmuştur. Bu birikimlerin sonu-
cunda ülkemizin deprem sorunu ile ilgili
aşağıdaki saptamaları yapmıştır.
• Depremlerde can kaybı çoğunlukla 2-8
katlı konut ve işyeri türü binalarda mey-
dana gelmektedir. Bu binaların büyük
çoğunluğu yetersiz eğitim nedeni ile bil-
gi düzeyi sınırlı, deneyimsiz mühendis-
lerce yapılmaktadır.
• Depremlerde gözlenen ağır hasar ve
göçme nedenleri genelde üç başlık al-
tında toplanabilir.
a) Sistem seçiminde yapılan hatalar (mi-
mari ve/veya taşıyıcı sistem).
b) Donatı detaylandırılmasının yanlış
veya yetersiz olması.
c) Yapım aşamasında oluşan kusurlar
(denetim yetersizliği)
• Depremlerdeki can kaybı büyük oran-
da katların üst üste düşmesiyle oluşmak-
tadır. Bu tür göçmelerin 1987 Adapazarı
depreminde de, 2011 Van depreminde
de yaygın olması önemli bir göstergedir.
Görüldüğü gibi can kaybı oldukça basit
nedenlerden oluşmaktadır. Soruna doğ-
ru teşhis konulduğunda, alınacak ba-
sit önlemlerle can kaybı büyük oranda
azaltılabilir.
4. ÖnlemlerÜlkemizin deprem sorununun kökten çö-
zümünün yakın bir gelecekte mümkün
olmayacağı açıktır. Yazarın kanısına göre
atılacak ilk adım can kaybını kabul edile-
bilir bir düzeye indirecek düzenlemeler
olmalıdır. Bunu sağlamak için alınacak
önlemler iki başlık altında toplanabilir.
1- Mevcut binaların gözden geçirilmesi,
depreme dayanıksız binaların güçlendi-
rilmesi veya yıkılıp yeniden yapılması,
2- Yeni yapılacak binaların depreme da-
yanıklı olacak şekilde tasarlanması ve
etkili bir denetimle inşa edilmesi.
Bu makalede salt 2. önlem üzerinde
durulacaktır. Hedef, hasarı önlemek de-
ğil can kaybını azaltmak olacaktır. Bu
nedenle öneriler, sorunlu olduğu sap-
tanmış olan ve en fazla can kaybının
oluştuğu 2- 8 katlı konut ve işyeri türü
binalarla sınırlı kalacaktır. Can kaybının
azaltılabilmesi için de amaç, bu tür bi-
nalarda depremde katların üst üste düş-
mesini önlemek olacaktır. Bu tür göç-
meler elbette sağlıklı ve yönetmeliğe
uygun bir tasarım ve etkili bir denetimle
önlenebilir. Ancak daha önce saptanan
gerçeklerin ışığında bunun yakın bir ge-
lecekte gerçekleşmesinin pek mümkün
olmayacağı açıktır. Son 40 yılda oluşan
depremlerden sonra yapılan gözlemler
bu görüşü desteklemektedir. Yazar, sözü
edilen türdeki binalarda katların üst üste
düşmesi ile oluşan göçmelerin bazı ba-
sit önlemlerle engellenebileceği kanı-
sındadır. Göçmenin önlenebilmesi için
aşağıdaki koşulların sağlanması gerekir.
a) Katlar arası göreli yer değiştirmelerin
sınırlanması.
b) Yapı elemanlarının, özellikle kolonla-
rın sünek davranışının sağlanması.
c) Yapı elemanlarında, özellikle kolon ve
Son yıllarda gerekli altyapı ve kadrolar oluşturulmadan kurulan ve mantar gibi çoğalan devlet ve vakıf üniversitelerinin birçoğunda inşaat mühendisliği bölümleri açılmıştır.
Bu bölümlerin sayısı yanılmıyorsam 140’a ulaşmıştır. Yine yapılan
tahminlere göre yaklaşık dört yıl sonra her yıl 10 000 dolaylarında
mezun verecektir bu bölümler. Bu rakamlar korkutucudur.
64 itü vakfı dergisi
DEPREM DOSYASI
perdelerde kesme kırılmasının önlenme-
si.
Birinci koşul olan katlar arası göreli yer
değiştirmelerin sınırlandırılması, rijitlik
koşulu olarak da nitelendirilebilir. Ya-
zara göre mevcut gerçeklerin ışığında
sözü edilen tür binalar için perde duvar
zorunlu kılınmalıdır. Yanal rijitliğin sağ-
lanmasında perde duvar en güvenilir
önlemdir. Ayrıca yanal rijitliği sağlamak
için kolon kesit boyutlarının seçiminde
cömert davranılmalıdır.
İkinci koşul olan sünek davranış için
kolon kesit boyutları büyük seçilmeli ve
kolon, kiriş ve perde uç bölgelerinde ye-
terli sargı donatısı bulundurulmalıdır.
Üçüncü koşul olan kesme kırılmasının
önlenmesi için de özellikle kolonların ve
perdelerin kesit boyutları yeterli olmalı
ve kolon orta bölgelerinde minimum et-
riye bulundurulmalıdır.
Yukarıdaki üç koşulun sağlanabilmesi
için öntasarım, yani boyutlandırma aşa-
masında elemanlarının, özellikler kolon
ve perdelerin kesit boyutlarına bir alt sı-
nır getirmek gerekir. Ayrıca kesin tasarım
aşamasında da belirli detaylandırma ku-
rallarına uymak gerekir. Önemli olan ge-
tirilecek bu tür sınırlamaların ve kuralla-
rın kolay anlaşılır ve kolay uygulanabilir
olmasıdır. Kuralların basit olması hem ta-
sarımcıya hem de deneticiye büyük ko-
laylık sağlayacaktır. Basit kurallar oluş-
turulurken biraz güvenli yönde kalınması
gerekir. Yazar, yukarıda özetlenen ilkele-
rin ışığında öntasarım ve detaylandırma
ile ilgili getirilecek basit kuralların yerel
yönetimlerce benimsenip uygulanacağı-
na ve böylece depremde oluşacak can
kaybının kabul edilebilir bir düzeye indi-
rilebileceğine inanmaktadır.
5. Örnek Bir ÖneriYazar, son 40 yılda yaptığı gözlemler ve
incelemelere dayanarak bundan önce-
ki bölümde sözü edilen türde bir basit
yöntem geliştirmiştir. Bu yöntem 2 no’lu
kaynakta ayrıntılı olarak verilmiştir. Bu
sadece bir örnektir. Yapılacak çalışma-
larla buna benzer başka yöntemler de
geliştirilebilir. Nitekim deprem yönetme-
liğinin revizyonu ile ilgili kurulan bir alt
komisyona bu tür bir çalışma yapma gö-
revi verilmiştir. Burada yazarın geliştirdi-
ği ve 2 no’lu kaynakta yer alan yöntem
tekrarlanmayacaktır. Ancak yaklaşım
hakkında bir fikir verebilmek için kısa bir
özet sunulacaktır.
Yöntemde önce beton dayanımı, kolon
ve perdelerdeki minimum sargı ve kesme
donatısı ile ilgili varsayımlar yapılmıştır.
Binaya etkiyen deprem kuvveti, Ra =
4.0, I = 1.0, S(T1) = 2.5 ve pd =10 kN/m2
kabul edilerek hesaplanmıştır. Kolon ve
perdelerin minimum kesit alanları, bu et-
kiler altında kesme güvenliğini sağlaya-
cak biçimde seçilmiştir. Minimum kolon
kesit boyutları seçilirken yönetmelikte
yer alan eksenel yük sınırlaması da dik-
kate alınmıştır (0.5fckAci). Sözü edilen
varsayımlar ve kriterler temel alınarak
yapılan hesaplar sonucunda önerilen
minimum kolon ve perde kesit alanları
aşağıda verilmiştir.
Aci ≥ 0.0015 �Aoi (1)
�Awi ≥ 0.0012 �Api (2)
�Awi ≥ 0.004 Apt (3)
(�Awi + �Aci) ≥ 0.002 �Api (4)
Aci - Kolon kesit alanı
�Aoi - Tüm katlardaki kolon alan payla-
rının toplamı
�Awi - Kattaki perdelerin kuvvetli yön-
deki kesit alanlarının toplamı
�Api - Binanın kat alanlarının toplamı
Apt - Binanın tabandaki plan alanı
Yazar, bu kesit alanı oranlarını sağlayan
perde-çerçeve sistemlerde yeterli dü-
zeyde kesme güvenliği ve sünek dav-
ranış elde edilmekle beraber, göreli kat
ötelemelerinin de sınırlı düzeyde kala-
cağı kanısındadır.
6. Son SözÜlkemizde depremle ilgili alınacak ön-
lemlerin ilki, can kaybını azaltmak olma-
lıdır. Depremden sonra yapılan gözlem-
ler can kaybını büyük bir çoğunluğunun
2-8 katlı konut ve işyeri türü binalarda
meydana geldiğini göstermektedir. Can
kayıpları genelde katların üst üste düş-
mesi sonucu oluşmaktadır. Bu tür bina-
ların tasarım ve yapımının büyük oranda
yeterli bilgi ve deneyime sahip olmayan
mühendislerce gerçekleştirildiği bilin-
mektedir. Bu gerçeklerin ışığında, sözü
edilen türdeki binalardaki elemanların
boyutlandırılması ve detaylandırılması
ile ilgili kuralların oluşturulması can kay-
bının azaltılması yolunda atılan önemli
bir adım olacaktır. Bu kuralların basit
olması ve kolay anlaşılır olması hem ta-
sarımcı hem de denetleyici açısından
önemlidir.
Basit kurallar oluşturulurken güvenli
yönde varsayımlar yapılması gerekmek-
tedir. Bu nedenle elde edilen kesitler yö-
netmeliğe göre yapılan ayrıntılı hesap-
lardan elde edilecek kesitlere göre daha
büyük olabilir. Dolayısıyla basit yöntemin
ekonomik sonuçlar vermediği iddia edi-
lebilir. Olaya yüzeysel olarak bakıldığın-
da bu iddia yadsınamaz. Ancak bu tür
bir yöntem kullanıldığında azalacak can
kaybı ve göçmelerin maliyeti de ekono-
mi hesabına dahil edildiğinde durum
tersine dönecektir.
Bu makalede söz konusu edilen türde
yaklaşımlar, yeterince bilimsel olmadığı
gerekçesiyle kolayca eleştirilebilir. Ülke-
mizde iyi ve çağdaş bir yönetmelik oldu-
ğu, doğru yolun bu yönetmeliğin uygu-
lanması olduğu söylenebilir. İlke olarak
doğru olan ancak, gerçekleri göz ardı
eden bu görüş kanımca gelecek dep-
remlerde can kaybını azaltamayacaktır.
KAYNAKLAR:
7.1.“Binalar için Deprem Mühendisliği- Temel
İlkeler”, Erdem Canbay vb., Evrim Yayınları,
İstanbul , 2008.
7.2. Ersoy, U., “Depreme Dayanıklı Betonarme
Binaların Öntasarımı İçin Basit Bir Yöntem”,
İMO Teknik Dergi, Cilt 24, No: 4, Ankara Ekim
2013.
Yapılan çalışmalar, deprem sonrası meydana gelen büyük hasarların kolay ve hızlı olarak uzaktan algılama yöntemleri ile belirlenebileceğini göstermiştir. Yersel çözünürlüğün 0,5 m’nin
altına inmesi, zamansal, spektral ve radyometrik çözünürlüklerinde
yapılan iyileştirmeler, uydu görüntü verilerinin etkin bir şekilde
kullanılmasına yol açmıştır.
65itü vakfı dergisi
Ulaşım SistemindekiGüçlendirme Çalışmaları
İstanbul il merkezi ve Marmara Bölgesi’nde kalan otoyollarda bulunan köprülerin depreme karşı güçlendirilmesi ve deprem
sonrası kayıpların azaltılması için geniş çaplı ve eşzamanlı köprü güçlendirme ve yapısal takviye çalışması yapılmıştır. Çeşitli üniversite, tasarım ve yapım fi rmalarının katkılarıyla yoğun trafi k altında özveriyle çalışmalar sürdürülmüştür.
Doç. Dr. Nurdan M. ApaydınBölge Müdür YardımcısıKarayolları 1. Bölge Müdürlüğüİstanbul
lerin zarar görmemesi ve servis dışı
kalmaması, diğer köprülerin ise kabul
edilebilir sınırlarda deprem hasarı ala-
bilmesi hedeflenmiştir. Bunun için aynı
anda, farklı noktalardan sürdürülen ge-
niş kapsamlı bir güçlendirme stratejisi
oluşturulmuş ve deprem sonrası kayıp-
ların azaltılabilmesi ve hasarların en az
seviyeye indirilebilmesi için İstanbul
şehir merkezinden geçen otoyollardan
başlamak suretiyle tüm Marmara Böl-
gesini kapsayacak şekilde çalışmalar
planlanmıştır.
Otoyolların, İstanbul şehir merkezinde
kalan O–1 ve O–2 olarak adlandırılan
kısımları üzerinde 2 adet uzun açıklıklı
asma köprü ile 16 adedi büyük ölçek-
li olmak üzere toplam 165 adet köprü
mevcuttur. Otoyolların şehir merkezin-
deki dağılımları Şekil 1 (3,4) de verilmiş-
tir. Yaklaşık 3 milyar araç, inşa yılı olan
1973 yılından beri Birinci Boğaziçi Köp-
rüsü ile O–1 otoyolu üzerindeki viyadük
ve köprüleri kullanmıştır
Fatih Sultan Mehmet Köprüsü ile O–2
otoyolu üzerindeki viyadük ve köprüler
GirişDepremler, toplum hayatına yaptıkları et-
kiler bakımından tabii afetlerin en yıkıcı
olanıdır. Bilindiği gibi 1999 depremlerin-
de bu durum ortaya çıkmış ve Marmara
Bölgesinde bulunan birçok ilde (Koca-
eli, Sakarya, Yalova, Düzce, İstanbul,
Bursa, Eskişehir, Karabük, Zonguldak)
yıkım ve hasardan direk etkilenen insan
sayısı 1 milyon 500 bin rakamlarına ulaş-
mıştır (1).
Marmara Bölgesi’nin ve özellikle İstan-
bul’un ülkemiz üzerinde geçmişten beri
süregelen çok önemli bir rolü vardır. Bu
bölgenin sanayi, finans, inşaat, ticaret,
konut, sanat ve diğer hizmet sektörle-
rindeki katkısı ile ülke nüfusundaki payı
göz önüne alındığında olası depremler-
de ulaşım sisteminde oluşacak aksama-
ların yaratacağı etkinin büyüklüğü tah-
min edilebilir. Deprem nedeniyle ulaşım
sisteminde olabilecek aksamalar, dep-
rem sonrası kayıpların azaltılması çalış-
malarını önemli derecede etkileyecektir.
Marmara Bölgesi’ni doğu-batı istikame-
tinde geçen otoyollar, iki kıta üzerine
konuşlanmış olan İstanbul ve Marmara
Bölgesi’ni birbirine bağlamakta, aynı za-
manda İstanbul şehir merkezindeki tra-
fiğe de hizmet vermektedir. Bu otoyollar
üzerinde bulunan 2 adet asma köprü ve
çok sayıdaki köprü, ulaşım ağının kritik
noktalarını oluşturmaktadır (2). Olası
bir depremde bu köprülerde olabile-
cek hasarlar, bu bölgedeki tüm ulaşım
sisteminin devre dışı kalmasına sebep
olabilecektir. Karayolları Genel Müdürlü-
ğü (KGM) ve bağlı birimleri, köprülerde
deprem riskini azaltmak ve bu köprüle-
rin deprem sonrasında da işlevlerini sür-
dürmesini temin etmek amacıyla geniş
kapsamlı köprü güçlendirme çalışmaları
sürdürmektedir. Bu çalışmada, İstanbul
ve Marmara Bölgesi’ndeki önemli ulaşım
arterleri üzerinde bulunan köprülerde
depreme karşı yapılan güçlendirmeler
anlatılmaktadır.
Çalışmaların kapsamıKöprülerin depreme karşı güçlendir-
me çalışmalarında, olası bir depremde
alternatifi olmayan çok önemli köprü-
66 itü vakfı dergisi
DEPREM DOSYASI
Şekil 1: İstanbul şehir merkezi otoyol haritası.
ise hizmete açıl-
dığı 1998 yılın-
dan beri özellikle
ağır vasıtalara
hizmet vermekte
olup bu süre zar-
fında 1.2 milyar
araç taşımışlar-
dır (5).
Otoyolların Mar-
mara Bölgesi’nin
kuzeyinde yer
alan kısmı ise
O-3 ve O-4 ola-
rak adlandırıl-
makta ve İstan-
bul, Tekirdağ,
Kırklareli, Edir-
ne, Çanakkale,
Kocaeli, Yalova,
Sakarya illerin-
den geçmekte-
dir. Marmara Böl-
gesi’ndeki otoyollar üzerinde 120 adedi
büyük ölçekli olmak üzere toplam 730
adet köprü bulunmaktadır.
1999 Kocaeli ve Düzce depremleri son-
rasında O-4 otoyolu üzerinde kalan Ko-
caeli, Yalova, Sakarya il sınırları içinde
kalan köprülerde çeşitli düzeylerde ha-
sarlar meydana gelmiş olup deprem-
den sonra onarılmışlardır. İstanbul şehir
merkezinde yer alan köprülerde ise her-
hangi bir hasar olmadığı belirlenmiştir.
Ancak dünyada olan her yeni deprem,
şartnamelere yenilikler eklenmesine ve
daha güvenli yapıların oluşmasına ne-
den olmaktadır. Aynı durum ülkemizde
de söz konusudur ve son depremlerle
birlikte İstanbul’un Deprem Risk sınıf-
landırılması 2. dereceden 1. dereceye
yükseltilmiştir. Köprülerin inşa edildikleri
dönemlerdeki şartnameler ve deprem
kriterleri ile Marmara Bölgesi ile özel-
likle İstanbul’un sahip olduğu deprem
tehlikesi göz önüne alındığında tüm bu
köprülerin yeni şartname ve deprem kri-
terlerine uygun hale getirilmesi zorunlu-
luk arz etmektedir. Yapılan risk sıralama
çalışmalarında olası İstanbul depremin-
de bu yapıların bir kısmının hasara uğra-
yabileceği bu nedenle gerekli tedbirlerin
alınması gerekliliği ortaya çıkmıştır.
Deprem GüçlendirilmeÇalışmalarında İzlenen YöntemKGM sorumluluğunda bulunan otoyol-
larda çalışmalar İstanbul il merkezinde
(1.Çevre yolu O–1 ve 2.Çevre yolu O–2)
ve şehirlerarası otoyollarda eşzamanlı
olarak sürdürülmektedir.
Karayolları Genel Müdürlüğü olarak
amacımız; İstanbul’daki acil yardım
hizmetlerini aksatmayacak (Arama-kur-
tarma haberleşme sağlık yangın vs.)
şekilde trafiği açık tutabilmek için riskli
köprüleri depreme karşı güçlendirerek
deprem sonrası kayıpları azaltmaktır.
Bu amaçla köprüler;
• Olası deprem kaynağına olan yakınlık-
ları,
• Bulundukları güzergah ve taşıdıkları
trafik,
• Önemli merkez, havaalanı-hastane vs.
ye olan yakınlıkları,
• Statik sistemleri, malzeme tipleri, inşa
sistemleri,
• Hizmet süreleri ve yıpranmışlıkları,
göz önüne alınarak bir ön değerlendir-
me yapılarak bulundukları otoyollara
göre gruplandırılmıştır.
Bu değerlendirme sonucunda;
• 1. ve 2. Boğaz Köprüleri ile Haliç ge-
çişi gibi otoyol üzerinde alternatifi bu-
lunmayan geniş açıklıklı stratejik önemi
olan köprüler,
• Yukarıda sayılan köprüler dışında kal-
makla birlikte İstanbul şehir merkezinde
yoğun trafik altında hizmet veren köprü-
ler,
• Deprem tehlikesi olan bölgelerde yer
alan otoyol üzerindeki köprüler,
olmak üzere çalışmalar üç bölüm halin-
de planlanmıştır. Bu amaçla milli bütçe-
den ve dış kredili olarak çalışmaların bir
çoğu bitirilmiş olup, öncelik sıralaması-
na bağlı olarak geride kalan köprülerde
çalışmalar sürdürülmektedir.
Köprülerin depreme bağlı olarak yapısal
değerlendirilmesi, önceliklerin belirlen-
mesi ve güçlendirme yöntemleri litera-
türdeki gelişme ve önerilere bağlı olarak
aşağıdaki gibi planlanmıştır.
Köprülerin deprem davranışlarının belir-
lenmesi:
1. Ön değerlendirme ve sıralama,
2. Deprem karşı güçlendirme kriterleri-
nin ve stratejilerinin oluşturulması,
3. Güçlendirme yönteminin belirlenerek
projelerin oluşturulması,
gibi üç aşamalı bir çalışmayı kapsamak-
tadır. Çalışmaların başlangıcında uygu-
67itü vakfı dergisi
Farklı noktalardan sürdürülen geniş kapsamlı bir güçlendirme
stratejisi oluşturulmuş ve deprem sonrası kayıpların azaltılabilmesi
ve hasarların en az seviyeye indirilebilmesi için İstanbul şehir merkezinden geçen otoyollardan başlamak suretiyle tüm Marmara
Bölgesini kapsayacak şekilde çalışmalar planlanmıştır.
lamaya konulmuş “Köprülerin deprem
davranışlarının belirlenmesine cevap
verebilecek ülkemiz köprü şartnamesi-
nin olmaması nedeni ile bu konuda dep-
rem tehlikesi yüksek ve tecrübesi fazla
olan ülkelerdeki şartname ve metotların
izlenmesi tercih edilmiştir. Bu amaçla iz-
lenecek şartnameler seçilirken ülkemiz
koşullarına yakınlığı ve adapte edilebilir
olma özellikleri dikkate alınmıştır. Buna
göre;
• Köprülerin deprem davranışlarının be-
lirlenmesi için AASHTO ve CALTRANS,
• Deprem güçlendirme tasarım detayları
için CALTRANS VE FHWA,
• Deprem davranışlarının belirlenmesi
ve güçlendirme tasarımlarında kullanıla-
cak deprem yer hareketi kriterlerinin be-
lirlenmesi için AASHTO, ATC32 ve CALT-
RANS şartnameleri kullanılmıştır (6-30).
Köprülerin Deprem Performanslarının veGüçlendirme GerekliliklerininBelirlenmesiSismik tasarım için, hedef performans
seviyeleri ulaşımdaki ihtiyaca göre be-
lirlenmiştir. Bu sebeple, hasar seviyeleri
minimum düzeyde sınırlandırılmış olup
köprülerin hızlı bir şekilde fonksiyonel
özelliklerini kazanacak performansa sa-
hip olması gerekmektedir. Her bir köprü
grubunun hedef performans amaçları
aşağıda maddeler halinde gösterilmiş
olan üç ana kritere göre belirlenmiştir.
• Depreme karşı güvenlik,
• Depremden sonraki işlevselliği,
• Depremden sonra gerekli olan onarım.
Özellikle önemli köprülerin hedef dep-
rem performansı için, depremden sonra
hızlı bir şekilde onarım işlemlerine izin
veren sınırlandırılmış hasar seviyesi dik-
kate alınmıştır. Güvenlik, işletilebilirlik ve
restorasyon açısından performans sevi-
yeleri aşağıdaki şekilde belirlenmiştir.
• Emniyet: Üstyapının (Tabliye) aşağıya
düşmemesi hedeflenmiştir.
• Servis: Depremden sonra köprünün
hemen kullanılabilir olması hedeflenmiş-
tir.
• Onarım süresi-kısa sürede: Köprünün
fonksiyonunun yapabilmesi için acil ona-
rımı hedeflenmiştir.
• Onarım süresi-uzun sürede: Köprüde
kalıcı onarımın kolay yapılabilmesi müm-
kün olması hedeflenmiştir (31).
Emniyet-Servis-Onarım performans he-
defleri iki deprem seviyesine göre belir-
lenmiştir. İşletme veya Fonksiyon Değer-
lendirmesi Deprem yer hareketi (FEE)
durumunda hasar minimum olmalı (Elas-
tik Davranış) ve köprü işlevine kesintisiz
olarak devam etmelidir. Bu deprem ha-
reketi yüksek olasılıklı ve yapının ömrü
boyunca 1-2 kere olabilecek depremi
temsil etmektedir. Emniyet Değerlendir-
mesi Deprem yer hareketi (SEE) duru-
munda ise sadece onarılabilecek hasar
kabul edilir ve köprünün fonksiyonunu
kaybetmeden ve yaşamı tehlikeye at-
madan ayakta kalabilecek şekilde hasar
görmesi öngörülür. Köprülerde yer ha-
reketine göre yapı elemanlarının hedef
performansları ayrı ayrı belirlenerek he-
def performans tabloları oluşturulmuştur.
Deprem Güçlendirme ve Yapısal Takviye Çalışmalarıİstanbul’un deprem tehlikesi ile ilgili
yapılan çalışmalar, olası bir depremin
2004-2034 yılları arasında olma olasılığı-
nı %40 olarak ifade etmektedir (34). Bu
durum karşısında KGM gerekli tedbirleri
almak ve köprüleri olası depremde hazır
hale getirebilmek için eş zamanlı olarak
birçok köprüde çalışma yapmıştır. Asma
köprüler, Ortaköy Viyadükleri ve Haliç
köprülerinin yer aldığı köprülerin mevcut
durumları incelenmiş, her köprüye ait
zemin değerlendirmesi ve yapısal du-
rumlar göz önüne alınmıştır.
O-1 otoyolunun üzerinde yer alan beto-
narme I ve T kirişler, dairesel kolonlar ve
başlık kirişi tipi kenar ayaklar ile perde
tipi orta ayaklardan oluşan köprülerde
genelde temel boyutlarında ve donatıla-
rında, orta ayak ve kenar ayak donatı-
larında, kiriş oturma payları ile deprem
takozlarında deprem yönünden yapısal
yetersizlikler ortaya çıkmıştır. Orta ayak-
larda mevcut yetersiz perdeler betonar-
me manto yapılarak güçlendirilmiştir. Bu
şekilde perdelerde yapılan güçlendirme
ile yetersiz olan kiriş oturma payları da
artırılmış ve yeni deprem takozlarının
yapılmasına imkân verecek üst genişlik
temin edilmiştir. Orta ayak temel boyut-
ları da arttırılmıştır. Ayrıca bu köprüler-
de deforme olmuş elastomer mesnetler
yenileri ile değiştirilmiştir. Çap ve donatı
yönünden yatay yüklere karşı yetersiz
durumdaki kenar ayak kolon ve temelleri
yatay yükleri alabilecek şekilde ilave ke-
nar ayak başlık kirişleri ile fore kazıklara
bağlanmıştır.
O-2, O-3 ve O-4 otoyolları üzerindeki ön-
çekim-öngerilmeli beton trapez kirişler-
den ve yerinde döküm tabliye ile perde
tipi orta ayaklardan oluşan köprülerde
ise kiriş oturma payı yetersizlikleri ile
orta ayak deprem takozu eksiklikleri or-
taya çıkmıştır. Bu tip köprülerde, örneğin
Mahmutbey Viyadüğü, enine ve boyuna
yönde elastomer mesnetlerin deformas-
yonlarının çok fazla olması sebebiyle her
aksta enine ve boyuna yönde deprem
takozları yapılarak deforme mesnetler
yenilenmiştir.
O-3 otoyolunun bir bölümü (örneğin
Sağmalcılar Viyadüğü) ile O-4 otoyo-
lunun Çamlıca-Gümüşova kesimindeki
bazı viyadükler ve Ortaköy Viyadükleri
gibi ardçekim–öngerilmeli beton prekast
T kirişler ve yerinde döküm tabliye ve
kutu kesitli ayrık kolonlu orta ayaklardan
meydana gelen viyadüklerdeki yapısal
yetersizlikler daha ciddi boyutlarda orta-
ya çıkmıştır. Bu tip köprülerde orta ayak
kolonlarının alt ve üst uçlarında (plastik
mafsal bölgesi içinde) düşey donatılar-
da çok sayıda bindirmeli ek yapılmış
olup yetersiz bindirme boyları tespit
edilmiştir. Ayrıca sargı donatısında ve
düşey donatılarda yetersizlik bulunmuş-
tur. Bu tip köprülerin bir kısmında orta
ayak başlık kirişleri ile kenar ayak ve
orta ayak temelleri boyut ve donatı açı-
sından yetersiz bulunmuştur. Elastomer
mesnetlerde ise kalıcı deformasyonlar
gözlenmiştir. Farklı güçlendirme alter-
68 itü vakfı dergisi
DEPREM DOSYASI
Şekil 2. Boğaziçi köprüsü yaklaşım
viyadükleri başlık kirişi güçlendirmesi.
Şekil 3. Boğaziçi köprüsünde sönümleyici
kurulumu.
Şekil 4. Haliç köprüsünde sönümleyici ve üst
yapı düşmeyi önleyici cihaz.
Şekil 5. Haliç köprüsü ayaklarının çelik
giydirme ile güçlendirilmesi.
Şekil 6. Ortaköy V408 viyadüğü ayaklarının
beton giydirme ile güçlendirilmesi.
Şekil 7. Haliç yaklaşım viyadüğü kenar
ayaklarında sönümleyicilerin kurulumu.
Şekil 8. Mahmutbey viyadüğü ayak ve
temellerin güçlendirilmesi.
Şekil 9. Mecidiyeköy viyadüğü ayaklarında
çelik giydirme ile güçlendirme çalışmaları ve
LRB mesnetlerinin yerleştirilmesi.
natifleri üzerinde çalışılmış ve en uygun
yöntem olarak orta ayaklar mevcut kutu
kesitli kolonların tüm yüksekliği boyunca
çepeçevre ikinci bir kutu kesitli kolon ya-
pılarak güçlendirilmesi benimsenmiştir.
Kolonları birbirine bağlayan başlık kirişi
ile yatay yüklerin her iki kolona da ak-
tarılması sağlanmıştır. Orta ayak başlık
kirişleri yan ve alt taraflardan betonar-
me manto ile genişletilerek güçlendiril-
miştir. Bunun yanında orta ayak temel
boyutları ve kalınlığı arttırılarak hem
taşıma gücü hem de donatı açısından
yeterli hale getirilmiştir. Deforme orta
ayak mesnetlerinin yenilenmesi benim-
senmiştir.
Ortaköy Viyadükleri’nde (V408 ve V408)
de ayakların betonarme takviyesi ve üst
yapıyı düşmeyi önleyici kablolarla düş-
meyi önleyici elemanlar öngörülmüş-
tür. Sağmalcılar Viyadüğü’nde özel bir
durumla karşılaşılmış olup P14 ve P15
aksları arasında viyadüğün altından
geçmekte olan metro hattı nedeniyle
güney köprünün P14 aksı orta ayağında
ve kuzey köprünün P15 aksı orta aya-
ğında güçlendirme yapılamamaktadır.
Bu durum, bu ayaklara kayıcı mesnetler
yerleştirilerek yatay yük almaları önlene-
rek çözülmüştür. Kayıcı mesnetler kenar
ayaklarda da uygulanmış, böylece ke-
nar ayaklara gelecek yükler minimize
edilmiş ve kenar ayaklara ilave imalat
yapılmamıştır.
O-4 otoyolunun Çamlıca-Gümüşova ke-
simindeki kalan köprü, viyadük ve tünel-
lerin deprem davranışlarının incelenme-
si neticesinde, tünellerde bakım-onarım
amaçlı çalışmalar ön plana çıkarken
köprülerde genelde temellerde geniş-
letmeler, kolonlarda güçlendirmeler ve
plastik mafsal bölgelerinin iyileştirilmesi
söz konusu olmuştur.
Asma köprüler deprem performansları
yüksek yapılar olduğundan FEE depre-
minde köprünün elastik davranış sınırı
içinde kaldığı ve büyük hasarlar olmaya-
cağı görülmüştür. SEE depremi ile yapı-
lan analizler neticesinde kule ve tabliye
arasındaki çarpışmayı önlemek amacıy-
la kulede çarpma tertibatı yapılmıştır.
1. Boğaz Köprüsü yaklaşım viyadük-
lerinde ise tabliyede düşmeyi önleyici
ekipmanlar ile mesnet değişiklikleri ön-
69itü vakfı dergisi
görülmüştür. Haliç Köprüsü’nde ise belli
ayaklarda takviye ve temel genişletmesi
ile tabliyenin ayaklardan düşmesini ön-
leyici tertibatlar önemli önlemler arasın-
da yer almaktadır. Bu uygulamalar Şekil
2-9 arasında gösterilmiştir.
Sonuçİstanbul il merkezi ve Marmara Bölge-
si’nde kalan otoyollarda bulunan köp-
rülerin depreme karşı güçlendirilmesi
ve deprem sonrası kayıpların azaltılma-
sı için geniş çaplı ve eş zamanlı köprü
güçlendirme ve yapısal takviye çalışma-
sı yapılmıştır. Çeşitli üniversite, tasarım
ve yapım firmalarının katkılarıyla yoğun
trafik altında özveriyle çalışmalar sürdü-
rülmüştür.
Karayolları Genel Müdürlüğü olarak
amacımız, tüm riskli köprüleri olası
deprem öncesi güçlendirerek deprem
kayıplarını azaltmaktır. İstanbul’un şe-
hir merkezinde tüm kritik köprüler dep-
reme karşı güçlendirilmiştir ve bu zorlu
çalışma tamamlanmıştır. Bu çalışmalar
kapsamında İstanbul il merkezindeki
otoyollardan başlanılarak her iki asma
köprü ile Edirne-İstanbul ve İstanbul-Bo-
lu arasındaki otoyollar üzerindeki önemli
köprü ve viyadükleri kapsayacak şekilde
333 adet köprünün deprem güçlendirme
ihtiyacı belirlenmiştir. Bunların 123 ade-
dinde güçlendirmeler tamamen bitiril-
miş olup, geri kalan köprülerde çalışma-
lar ise önümüzdeki 2 yıl içinde bitirilecek
şekilde devam etmektedir.
KAYNAKLAR:1. Erdik, M, Aydinoglu, N, Fahjan, Y, Sesetyan K, Demircioglu M, Siyahi B, Durukal E, Ozbey C, Biro Y, Akman H, &Yuzugullu O. (2003). Earthquake risk assessment for Istanbul metropolitan area. Earthquake Engineering and Engineering Vibration; 2(1), 1-27. 2. Apaydın N. (2010). Earthquake performance assessment and retrofit investigations of two suspension bridges in Istanbul. Journal of Soil Dynamics and Earthquake Engineering; (30) 702–710.3. Erdik, M, Aydinoglu, N, Fahjan, Y, Sesetyan K, Demircioglu M, Siyahi B, Durukal E, Ozbey C, Biro Y, Akman H, &Yuzugullu O. (2003). Earthquake risk assessment for Istanbul metropolitan area. Earthquake Engineering and Engineering Vibration; 2(1), 1-27. 4. Zülfi kar C. (1995). Preliminary screening process of highway bridges in Istanbul. Earthquake Engineering Department-Kandilli
Observatory and Earthquake Research Institute of Boğaziçi University, Report 1, Istanbul, Turkey.5. Apaydın N. (1998).Preliminary screening process of highway bridges in Istanbul. Earthquake Engineering Department-Kandilli Observatory and Earthquake Research Institute of Boğaziçi University, Report 2, Istanbul, Turkey.6. Annual Record Books of KGM (2010). 17. Division of General Directorate of Highways, Istanbul, Turkey.7. Standard specifi cations for highway bridges (1996). 16th ed. American Association of State Highway and Transportation Offi cials, Washington, D.C. 8. Guide specifi cations for isolation design (2000). American Association of State Highway and Transportation Offi cials, Washington, D.C.9. LRFD Bridge design specifi cations, 2nd ed. (1998), and (1999-2000) interim versions. American Association of State Highway and Transportation Offi cials, Washington, D.C.10. Guide specifi cations for seismic design of highway bridges (1971). Japan Road Association JRA, Maruzen, Tokyo, Japan.11. Guide specifi cations for earthquake hazard mitigation for road transportation facilities-pre earthquake countermeasures (1987). Japan Road Association JRA. 12. Reference for applying the guide specifi cations for reconstruction and repair of highway bridges which suffered damage due to the Hyogoken Nanbu Earthquake, to new highway bridges and seismic strengthening (1995). Japan Road Association JRA. 13. Design specifi cations of highway bridges- Part I Common Part, Part II Steel Bridges, Part III Concrete Bridges, Part IV Substructures, and Part V Seismic Design (1996-2002). Japan Road Association JRA, Maruzen, Tokyo, Japan. 14. Seismic design guidelines for highway bridges (1981), ATC-6, Applied Technology Council, Redwood City, CA.15. Improved seismic design criteria for California Bridges: Provisional Recommendations (1996). ATC-32. Applied Technology Council, Redwood City, CA. 16. Recommended LRFD guidelines for the seismic design of highway bridges, Part I: Specifi cations; Part II: Commentary and Appendixes, Preliminary Report, ATC Report nos. ATC-49a and ATC-49b, and MCEET Technical Report no. MCEER-02-SP01.(2001).Applied Technology Council, Redwood City, CA and Multidisciplinary Center for Earthquake Engineering Research, State University of New York at Buffalo, November.17. Seismic design and retrofi t manual for highway bridges. Report no. FHWA-IP-87-6 (1987). Federal Highway Administration, Washington, D.C., 18. Seismic retrofi tting manual for highway bridges (1995). Publ. No. FHWA-RD-94-052. Federal Highway Administration, Washington, D.C. Proceedings of second national seismic
conference on bridges and highways (1997). Federal Highway Administration, Washington, D.C. and California Department of Transportation, Sacramento, CA. 20. Bridge memo to designers (20-4)/a (1995). California Department of Transportation, Sacraments, CA. 19. Bridge Design Aids/b (1995). California Department of Transportation, Sacramento, CA. 20. The Fourth Caltrans seismic research workshop (1996). Engineering Service Center, California Department of Transportation, Sacramento, CA. 21. San Francisco-Oakland Bay Bridge west spans seismic retrofi t design criteria (1997). prepared by Reno M, and Duan L. edited by Duan L. California Department of Transportation, Sacramento, CA. 22. The Fifth Caltrans seismic research workshop (1998). Engineering Service Center, California Department of Transportation, Sacramento, CA. 23. Bridge Memo to Designers (20-1)/a (1999). Seismic design methodology. California Department of Transportation, Sacramento, CA.24. San Francisco-Oakland Bay Bridge east span seismic safety project design criteria, Version 7, prepared by TY Lin/Moffat & Nichol Engineers (1999). California Department of Transportation Sacramento, CA. 25. Bridge design specifi cations: LFD Version (2000). California Department of Transportation Sacramento, CA.26. Seismic design criteria (a), Version 1.2 (2001). California Department of Transportation, Sacramento, CA. 27. Guide specifi cations for seismic design of steel bridges (b) (2001). California Department of Transportation, Sacramento, CA. 28. Seismic design of abutments for ordinary standard bridges (c) (2001). Division of Structure Design California Department of Transportation, Sacramento, CA. 29. Specifi cation for seismic reinforcement structures, Report 2: Design principle and earthquake waves for the project entitled “Seismic Reinforcement of Large Scale Bridges in Istanbul” (2004). General Directorate of Highways Report.30. Project reports and basic design documents for the project entitled “Seismic Reinforcement of Large Scale Bridges in Istanbul”, prepared for the General Directorate of State Highways (Turkey) (2004). Japanese Bridge and Structure Institute – JBSI.31. Erdik M, Siyahi B, Şesetyan K, Demircioğlu M, Akman H. Reports on earthquake ground motion for seismic retrofi tting of the bridges on the motorways (Reports 1,2,3,4,5,6,7,8). Earthquake Engineering Department-Kandilli Observatory and Earthquake Research Institute of
Boğaziçi University, Istanbul, 2003.
70 itü vakfı dergisi
DEPREM DOSYASI
Depreme Karşı Riskli Binaların Güçlendirilmesi ve Karşılaşılan Zorluklar
Deprem yükleri etkisinde yapısal güvenlik düzeyi yetersiz olan binaların güçlendirilmesi teknik olarak hemen her durumda
mümkündür. Ancak uygulanacak güçlendirme tekniği ve imalatları, binanın taşıyıcı sistemine; mevcut yapı malzemelerinin kalitelerine; binanın kullanım amacına bağlı olarak sağlaması beklenen performans düzeyine ve her şeyden önemlisi güçlendirme imalatları sonrasındaki fonksiyonelliğine göre değişkenlik arz etmektedir…
Doç.Dr. Beyza TaşkınİTÜ İnşaat Fakültesiİnşaat Mühendisliği Bölümü Betonarme Yapılar ve DepremMühendisliği Çalışma Grubu
Ülkemiz yüzölçümünün yaklaşık %96’sı
farklı düzeylerde deprem riskine maruz
yerleşim bölgelerinden oluşmakla bir-
likte, toplam yerleşim alanı %8.5; buna
karşılık nüfus yoğunluğu ülke nüfusunun
neredeyse 1/3’ü olan Marmara Bölge-
si’nde yaşanmış 1999 Kocaeli ve Düzce
depremleri sonrasında deprem olgusu-
na karşı toplumsal farkındalık düzeyinin
arttığı bir gerçektir.
Yaşanan depremlerin yıkıcı niteliğinden
çok, mevcut binaların deprem yükleri
etkisindeki dayanım yetersizlikleri nede-
niyle önemli kayıplar yaşayan ülkemiz-
de, bilimsel çalışmalar ve bunlara koşut
olarak geliştirilerek yürürlüğe konan ta-
sarım yönetmelikleri, aslında gelişmiş
ülkelere kıyasla hiç de küçümseneme-
yecek düzeydedir. 1940 yılında “Zelzele
Mıntıkalarında Yapılacak İnşaata Ait İtal-
yan Yapı Talimatnamesi” ile başlayan yö-
nergeler, sonrasında 1944; 1949; 1953;
1962; 1968; 1975; 1998 ve 2007 yılların-
da ülkemize özgü sürümleriyle güncel-
lenerek yönetmelik halleriyle yürürlüğe
konmuştur. Bunlardan 1975 tarihli “Afet
Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkın-
da Yönetmelik”, deprem yüklerinin ger-
çekçi bir şekilde belirlenmesinin yanı
sıra depreme dayanıklı yapı tasarımı fel-
sefesini de kapsama almış olması bakı-
mından ülkemiz için bir dönüm noktası-
dır. Hâlihazırda yürürlükte bulunan 2007
tarihli Deprem Bölgelerinde Yapılacak
Binalar Hakkında Yönetmelik, depreme
dayanıklı bina tasarımı kurallarının ya-
nında farklı kullanım amaçlarına yönelik
hizmet veren mevcut binaların deprem
güvenliklerinin belirlenmesi ve güçlendi-
rilmesi esaslarını da içermektedir. Ancak
bilindiği üzere hâlihazırdaki mevcut yapı
stoğumuzun önemli bir kısmını, 1975 ta-
rihli deprem yönetmeliğinden önce inşa
edilmiş binalar oluşturmaktadır.
Binalarımızın, depremlerde olması bek-
lenenden çok daha ağır hasarlara ma-
ruz kalmasının en önemli nedeni hiç
şüphesiz ki imalat kusurları ve denetim
eksikliğidir. Kolaylıkla erişilebilen yerel
yapı malzemeleri Türkiye coğrafyasında
yöreye özgü inşaat tekniklerini de bera-
berinde getirmekte birlikte, son çeyrek
yüzyıl ele alındığında 13 Mart 1992 Er-
zincan; 01 Ekim 1995 Afyon-Dinar; 26
Haziran 1998 Adana-Ceyhan; 17 Ağus-
tos ve 12 Kasım 1999 Kocaeli ve Düzce;
6 Haziran 2000 Çankırı-Çerkeş; 3 Şubat
2002 Afyon-Sultandağı; 1 Mayıs 2003
Bingöl; 12 Mart 2005 Bingöl-Karlıova; 19
Mayıs 2011 Kütahya-Simav ve 23 Ekim
2011 Van Depremlerinden sonra sahada
gözlemlenen kusurların benzer olmaları
dikkat çekicidir. Şekil 1’de tipik örnekleri
verilen özensiz imalatlardan, binaların
ağır hasar görmelerine; hatta göçme-
lerine yol açanları arasında ilk sıraları
yapı malzemelerindeki düşük dayanım;
gerekli rijitlik ve dayanımı sağlamaktan
yoksun yetersiz enkesit boyutları; beto-
narme yapılarda yetersiz çap, adet ve
aralıkta düzenlenmiş enine ve boyuna
donatı durumu; donatının kesitler içe-
risindeki yerleşiminde yapılan hatalar;
donatıların korozyona karşı korunma-
maları; kullanım ve dış hava koşullarının
etkisiyle taşıyıcı yığma duvar bağlayıcı
malzemelerinin bozulmaları sayılabilir.
Ayrıca herhangi bir mühendislik hizmeti
71itü vakfı dergisi
Şekil 1.Depremlerde karşılaşılan tipik hasarlar.
alınmadan mevcut binalara yapılan ek-
lentiler veya taşıyıcı sistem elemanları-
nın kesilerek kaldırılmaları; planda ve
düşey doğrultuda yapısal düzensizlikle-
rin bulunması; ağır kapalı çıkmalar; do-
laylı mesnetlenmeler; taşıyıcı duvarlarda
geniş pencere/kapı boşluklarının bırakıl-
ması ve özellikle bina zemin katlarında
görülen yumuşak ve zayıf kat oluşumu
benzeri tasarım odaklı hususlar da dep-
rem hasarlarını arttırıcı diğer önemli se-
beplerdendir.
1999 depremleri sonrasında Bakanlar
Kurulu’nca 25.11.1999 tarihinde Zorunlu
Deprem Sigortası düzenlenmesi karar-
laştırılmıştır. Yürürlük tarihinden 2001 yılı
sonuna dek 2,428,000 adet olan zorunlu
deprem sigortası poliçesi, 2014 Kasım
ayı itibariyle 5,695,000 adede yüksel-
miştir. Diğer bir deyişle poliçe adedi
artmakla birlikte ülke genelindeki sigor-
talılık oranı halen %37.8’dir. Yine aynı
depremi takip eden süreçte, 29.06.2001
tarihinde kabul edilen 4708 sayılı Yapı
Denetimi Hakkında Kanun ile ilk aşa-
mada nüfus yoğunluğu fazla ve deprem
riski yüksek olan 19 pilot ilde Yapı De-
netimi Uygulama Yönetmeliği yürürlüğe
konarak, en azından yeni inşa edilecek
yapıların ilgili yönetmeliklere uygun bir
şekilde imal edilmesi doğrultusunda de-
netim mekanizması zor koşulmuştur.
23 Ekim ve 9 Kasım 2011 tarihlerinde
yaşanan Van Depremleri sonrasında
16.05.2012 tarihinde ülke genelinde
yeni bir süreç başlatılarak Afet Ris-
ki Altındaki Alanların Dönüştürülmesi
Hakkında Kanun kabul edilmiştir. Bahsi
geçen kanunun uygulama yönetmeliği
ve ekleri, riskli yapıların tespit edilme-
sine ilişkin teknik esasları içermektedir.
Kanun kapsamında mülk sahipleri, T.C.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca lisans-
landırılmış kamu ve özel sektör kuru-
luşlarına başvurarak mevcut binalarının
yapısal risklerini tespit ettirebilmektedir.
Riskli olduğu belirlenen binalarda yıkı-
larak yenileme veya güçlendirerek kul-
lanma seçeneklerinden birisi, mülkiyet
sahiplerinin kararları doğrultusunda ve
kanunda tanımlanan oy çokluğu oranı-
na göre tercih edilebilmektedir. Her ne
kadar eleştirilebilecek birçok yönü olsa
da, riskli oldukları tescil edilen binala-
rın yapısal performans seviyelerini iyi-
leştirmeye veya riski tamamen ortadan
kaldırmaya yönelik olan bu kanun, bir
anlamda kentsel yenileme sürecindeki
ekonomik yükü özel sektör ile paylaşma
hedefini barındırmaktadır. Mal sahipleri
açısından cazip olan kısmı ise kanunda
tanınan kredi ve kira yardımı olanakları
ile ilgili harçlarda sunulan muafiyetlerdir.
Deprem yükleri etkisinde yapısal gü-
venlik düzeyi yetersiz olan binaların
güçlendirilmesi teknik olarak hemen her
durumda mümkündür. Ancak uygulana-
cak güçlendirme tekniği ve imalatları,
binanın taşıyıcı sistemine; mevcut yapı
malzemelerinin kalitelerine; binanın kul-
lanım amacına bağlı olarak sağlaması
beklenen performans düzeyine ve her
şeyden önemlisi güçlendirme imalatla-
rı sonrasındaki fonksiyonelliğine göre
değişkenlik arz etmektedir. Örneğin
mevcut malzeme kalitesi günümüz stan-
dartlarını sağlayan, ancak deprem yük-
leri etkisinde taşıma kapasitesi yetersiz
olan düzenli bir binanın güçlendirilmesi
sırasında daha lokal imalatlar ile yapısal
kapasite yeterli düzeye yükseltilebilir-
ken, buna karşın benzer bir binanın dü-
şük kalitede yapı malzemelerine sahip
olması durumunda bina genelinde çok
daha yaygın bir güçlendirme uygulama-
sı gerekebilir. Değerlendirilmesi gereken
bir diğer önemli husus, güçlendirmenin
72 itü vakfı dergisi
DEPREM DOSYASI
maliyetidir. Çok genel olarak güçlendir-
me maliyetinin, yapıyı yeniden inşa etme
maliyetine olan oranının %30 %40’lar
civarında olması durumunda güçlendir-
me yoluna gidilmesi, uzmanlar arasında
ortak bir kanıdır. Ancak yapının anıtsal
veya tarihi bir niteliğinin olması duru-
munda maliyet ne olursa olsun, güç-
lendirme uygulanmalıdır. Diğer yandan
imar durumundaki değişimler nedeniyle
kimi zaman mevcut durumdan daha faz-
la kat inşa edilmesine ya da tam tersi bir
şekilde daha az katlı yapıların inşasına
izin verilmektedir. Dolayısıyla güçlendir-
me veya yıkıp yeniden inşa etme alter-
natifleri böylesi durumlarda maliyetten
bağımsız hale gelmektedir.
Mevcut bir yapının güçlendirilmesi pro-
jelendirme ile başlamaktadır. Dolayısıyla
ilk aşamada yapıya ait orijinal tasarım
projeleri incelenerek, binanın projesine
ne denli uygun inşa edildiği araştırılır.
Bu süreçte mevcut taşıyıcı sistemde ri-
jitlik ve dayanım kaybına yol açmış olan
bozulmalar ve mevcut hasarlar da tespit
edilerek, taşıyıcı sistem elemanları üze-
rinde deneyler ve yerinde ölçümler ya-
pılmaktadır. Deneylerin bir kısmı modern
ölçüm cihazları ile binaya herhangi bir
hasar verilmeden yapılsa da, bir kısmı
Şekil 2’de gösterildiği benzeri betonar-
me bir yapıdan karotların alınması veya
yığma bir binadan kâgir ünite sökülmesi
ya da çelik bir yapıdan profil numunele-
rinin kesilmesi gibi örseleyici yöntemler
içermektedir. Güçlendirme projesinin
hazırlanması öncesinde yapılması zo-
runlu olan bir diğer araştırma, binanın
bulunduğu arazinin yerel zemin karak-
teristiklerinin tespit edilmesine yönelik
geoteknik ve sismik etütlerdir. Genellikle
projelendirme öncesine ait tüm bu çalış-
malar yaklaşık 15 günde tamamlanmak-
tadır.
Güçlendirme projelerinin tamamlanma-
sını ve gerekli yasal izinlerin alınmasını
takiben imalatlara geçilmektedir. Ülke-
mizin kent ve ilçe merkezlerinde çoğun-
lukla betonarme, daha küçük yerleşim
birimlerinde ise yığma binalar sayıca
fazladır. Betonarme binalarda güçlendir-
me, genellikle konvansiyonel yöntemlerle
gerçekleştirilmektedir. Bunun en önem-
li nedeni mevcut beton dayanımlarının
çok düşük olması ve taşıyıcı sistem ele-
manlarında birden fazla kusur ve buna
bağlı kapasite yetersizliği bulunmasıdır.
Mevcut yapı stoğunun büyük bir kısmını
oluşturan konut türü betonarme binala-
rın çoğunlukla 3 5 katlı; beton dayanım-
larının ortalama 9 10 MPa ve betonarme
perde teşkil edilmeden inşa edilmiş ol-
dukları göz önünde bulundurulduğunda,
klasik yöntemlerle güçlendirilme teknik-
lerinin uygulanması kaçınılmaz olmakta-
dır. Bu tür güçlendirmede genellikle ka-
pasitesi yetersiz ve donatıları korozyona
uğramış kolonların mantolanması ve
bunun yanı sıra deprem yüklerinin bü-
Şekil 2.Güçlendirme öncesi yapılan incelemeler.
Şekil 3.Betonarme kolonlarda mantolama uygulaması.
yük bir kısmını karşılayacak betonarme
perdelerin ilave edilmesi söz konusudur.
Şekil 3’de gösterilen mantolama uygu-
lamasında mevcut kolonun sıva ve pas
payı tabakalarının kaldırılarak ankraj çu-
buklarının ekimi; ilave enine ve boyuna
donatıların yerleşimi; kalıp yapılması ve
en nihayetinde betonun dökülmesi aşa-
maları izlenmektedir. Mevcut kolona biti-
şik olan bölme ve cephe duvarlarının ta-
mamen kaldırılması gerekmemekte olup,
ilave donatıların mevcut taşıyıcı sistemle
entegrasyonu ankraj çubukları ile sağ-
lanmakta ve beton dökümü bir üst kat
döşemesinde açılan boşluklardan yapıl-
maktadır. Bu tür bir imalat nispeten ucuz
olmakla birlikte, titiz ve uzman bir işçilik
gerektirmektedir.
Güçlendirmede taşıyıcı sisteme deprem
yüklerinin büyük bir kısmını karşılaya-
cak nitelikle betonarme perdelerin ek-
lenmesi durumunda, Şekil 4’de verildiği
gibi öncelikle mevcut bölme ve cephe
duvarlarının kaldırılması gerekecektir.
Bunu takiben sırasıyla ilave edilecek
güçlendirme perdesinin özgün taşıyıcı
Betonarme binalarda güçlendirme, genellikle konvansiyonel
yöntemlerle gerçekleştirilmektedir. Bunun en önemli nedeni mevcut
beton dayanımlarının çok düşük olması ve taşıyıcı sistem
elemanlarında birden fazla kusur ve buna bağlı kapasite yetersizliği
bulunmasıdır.
73itü vakfı dergisi
Şekil 4.Mevcut binaya betonarme perdelerin eklenmesi.
Şekil 5.Lifl i polimer ile sargılanmış (sol) ve mantolanmış betonarme kolonlar.
sistemle birlikte çalışmasını sağlayacak
ankraj çubuklarının ekimi; perde yatay
ve düşey donatılarının yerleşimi; kalıp
sisteminin teşkili ve beton dökümü ger-
çekleştirilir.
Mantolama veya ilave perde uygulama-
larında net kullanım alanından bir miktar
kaybın oluşacağı açıktır. Mevcut taşıyıcı
sistem elemanlarının belirli düzeyde be-
ton dayanımına sahip olması ve kapa-
site yetersizliklerinin daha yerel düzey-
de kalması koşullarında, alan kaybının
daha az olacağı çelik profil ve levhalarla
güçlendirme yoluna da gidilebilir. Böy-
le bir uygulamada da güçlendirilecek
elemanların çevresindeki mevcut duvar-
ların benzer şekilde kaldırılması söz ko-
nusu olup, uygulamacı ekibin uzmanlık
sahibi olmaları beklenmektedir. Yürür-
lükteki deprem yönetmeliğinde alternatif
olarak sunulan lifli polimer ile kolonların
sargılanarak dayanım ve süneklik artışı-
nın sağlanması, taşıyıcı sistem güçlen-
dirmesini destekleyen bir uygulamadır.
Özensiz imalatlardan, binaların ağır hasar görmelerine; hatta
göçmelerine yol açanları arasında ilk sıraları yapı malzemelerindeki düşük dayanım; gerekli rijitlik ve dayanımı sağlamaktan yoksun
yetersiz enkesit boyutları; betonarme yapılarda yetersiz
çap, adet ve aralıkta düzenlenmiş enine ve boyuna donatı durumu;
donatının kesitler içerisindeki yerleşiminde yapılan hatalar; donatıların korozyona karşı korunmamaları; kullanım ve
dış hava koşullarının etkisiyle taşıyıcı yığma duvar bağlayıcı malzemelerinin bozulmaları
sayılabilir.
Özellikle enine donatıları yetersiz kolon-
lar için uygun bir çözüm olan lifli polimer
ile kolonların sargılanaması, Şekil 5’de
mantolanmış kolonlarla birlikte gösteril-
mektedir. Lifli polimer ile sargılama tek-
niği özel eğitim görmüş bir ekip tarafın-
dan gerçekleştirilen ve diğerlerine göre
maliyeti yüksek olan bir uygulamadır.
Üstyapıya ait taşıyıcı sistem elemanla-
rının dışında, çoğunlukla binanın temel
sisteminin de iyileştirilmesi ve yeni ilave
edilen elemanların altına temel inşa edil-
mesi söz konusu olacaktır. Bu durumda
kapasiteleri yetersiz mevcut temeller
açılarak üstyapı elemanlarına benzer
biçimde gerekli donatılar ilave edilir ve
temel boyutları yanlardan ve gerekirse
üstten büyütülür.
Zahmetli ve maliyetli bir süreç olan ya-
pısal güçlendirme, standart bir binada
tasarımın ardından uygun bir ekiple bir-
kaç ayda tamamlanmaktadır. Bu zaman
zarfında gerek oluşacak ortam kirliliğin-
den, gerekse meydana gelecek gürültü-
den ötürü binayı kullanmak çoğunlukla
mümkün olmamaktadır. Ancak deprem
gerçeği ile yaşamak durumunda olan
ülkemizde, bu zahmetli sürecin aslında
ne denli gerekli olduğu, geçmiş deprem-
lerde yaşanan can ve mal kayıplarından
yola çıkıldığında açıkça gözler önünde-
dir.
74 itü vakfı dergisi
GirişDepremler başta insan hayatı olmak üze-re her türlü sosyal ve ekonomik yapılan-ma üzerinde yıkıma neden olmaktadır. Depremin hemen ardından hasar düzey-leri; can kaybı ve yaralanmalarla ifade edilmektedir. Ardından, yapı stoğu ve altyapıdaki kayıplar sayısal ve yaklaşık ekonomik değerleriyle belirtilir. Ancak, depremin ekonomi üzerindeki dolaylı et-kisini tespit edebilmek için daha detaylı ve uzun süreli çalışmalar yapılmaktadır. Büyük depremlerin yol açtığı ekonomik kayıplar, uzun vadede, ulusal büyümenin yavaşlamasına ve enflasyonun tetiklen-mesine neden olmaktadır. Bu nedenle, ekonomik kayıpların değerlendirilmesin-de, toplam maddi zararın ülkenin gay-rısafi yurtiçi hasılasına oranı önemli bir gösterge olarak kabul edilmektedir. Co-burn ve Spence (1992) düşük bir gay-rısafi yurtiçi hasılaya sahip ülkelerde yaşanan doğal afetlerin, mutlak değeri ne kadar az olursa olsun, ülke ekonomi-si üzerinde yıkıcı etkiler bıraktığını ifade etmişlerdir. Tablo 1’de de görüldüğü gibi 1972 Nikaragua ve 1986 El Salvador’da yaşanan depremler 2 ve 1.5 milyar do-larlık maddi kayba neden olmuştur. Bu maddi kayıpların, 1980’de Italya’da ve 1988’de Rusya’da yaşanan depremlerin ekonomik kayıplarına göre son derece
düşük olduğu görülmektedir. Ancak, bu mutlak değerler, ülkelerin gayrısafi yurti-çi hasılalarıyla karşılaştırıldığında sonuç Coburn ve Spence’in tespitini doğrula-maktadır. 45 milyar dolarlık ekonomik kayıp Italyan GSYH’sında %6.8’e karşı-lık gelirken, 2 milyar dolar Nikaragua’nın GSYH’nın %40’ını oluşturmaktadır.Depremlerin ekonomik etkilerine ilişkin çalışmalar genelde iki kategori halinde incelenmektedir: a) yapılaşmış çevre-nin yıkımı sonucu ortaya çıkan kayıplar (doğrudan kayıplar), ve b) her türlü faa-liyetin kesintiye uğraması sonucu ortaya çıkan kayıplar (dolaylı kayıplar) (Coch-rane, 2004; Bendimerad, 2001; Tierney, 1997). Yapılaşmış çevrenin yıkımıyla or-taya çıkan kayıplar, deprem nedeniyle oluşan hasarların tamir edilebilmesi ve eski haline getirilmesi için gereken ma-liyetler hesaplanarak bulunabilir. Aynı şekilde, depremden etkilenen bölgenin üretimindeki kayıplar da hesaplanabilir ancak, bu hesaplama bölgenin karma-şık ekonomik yapısı nedeniyle kesinlik içermez. Rose (2004), dolaylı kayıpla-rın stoklar ve bağlantılar şeklinde iki alt başlık altında incelenmesi gerektiğini belirtmektedir. Stoklar, üretim için gere-ken makina ve techizatı kapsamaktadır. Bağlantılar ise, üretilen malın piyasada yarattığı hareketlilik ve girdi-çıktılardır.
Deprem ve Ekonomik KayıplarSon 15 yıllık dönemde yaşanmış olan en büyük deprem afeti, 1999 yılında meydana gelmiş olan Kocaeli (Gölcük)
Depremi’dir. Deprem sonrasında, ekonomik kayıplara ilişkin birbirinden farklı ve her defasında daha da yükselen, milyar dolarlar mertebesinde maliyetler ortaya konulmuştur. Bu farklılaşmanın nedeni, geçen süre içerisinde, dolaylı kayıpların daha net tahmin edilmeye başlanması ve farklı ekonometrik yaklaşımların kullanımıyla ilgilidir. Örneğin; TÜSİAD 17 milyar dolarlık bir kayıptan bahsederken, DPT, ekonomik kaybın 15-19 milyar dolar ve Dünya Bankası ise 12-17 milyar dolar olduğu tahminlerinde bulunmuştur (OECD, 2000). Bugün ise, literatüre geçtiği şekliyle, Kocaeli Depremi’nin neden olduğu ekonomik kayıp 20 milyar dolar olarak ifade edilmektedir…
Doç. Dr. Seda KundakİTÜ Mimarlık FakültesiŞehir ve Bölge Planlaması Bölümü
Bu iki farklı birimin birbirinden ayrılma-sı, ekonomik kayıp tahminleri yapılırken aynı verinin tekrarlanmasını önlemeye yöneliktir. Ayrıca bu ayrım, kayıpların tahmininde gözden kaçma olasılığı bu-lunan detayları da işaret etmektedir. Ör-neğin, deprem nedeniyle hasar görmüş bir fabrikanın, o an itibariyle hem ekono-miye katkısı (bağlantılar) kalmamış hem de sermayesi (stoklar) kaybolmuştur. Aynı fabrika üzerinden farklı bir örnekte ise, fabrika depremden zarar görmemiş ancak fabrikaya hizmet eden altyapı hizmetlerinin kullanılamaz hale gelmiş olması durumunda, fabrikanın stokları-nın zarar görmemesine rağmen ekono-miye katkısı (bağlantılar) azalmış ya da kalmamış olabilir. Bu bağlamda Rose (2004) temel ekonomik kavramlardan yola çıkarak, aslında ekonomik kayıp tahminlerinin ne kadar karmaşık bir ya-pıya sahip olduğu üzerinde durmuştur.
Türkiye’de Yaşanan Depremler ve Ekonomik KayıplarSon 15 yıllık dönemde yaşanmış olan en büyük deprem afeti, 1999 yılında meydana gelmiş olan Kocaeli (Gölcük) Depremi’dir. Deprem sonrasında, ekono-mik kayıplara ilişkin birbirinden farklı ve her defasında daha da yükselen, milyar dolarlar mertebesinde maliyetler ortaya
DEPREM DOSYASI
75itü vakfı dergisi
Tablo 1- Büyük depremlerin neden olduğu ekonomik kayıplar (Coburn ve Spence, 1992).
Nikaragua
Guatemala
Çin
Romanya
Yugoslavya
Italya
Meksika
Yunanistan
El Salvador
SSCB
ABD
İran
Filipinler
2.0
1.1
6.0
0.8
2.2
45.0
5.0
0.8
1.5
17.0
8.0
7.2
1.5
40.0
18.0
1.5
3.0
10.0
6.8
3.0
2.0
31.0
3.0
0.2
7.2
2.7
1972
1976
1976
1977
1979
1980
1985
1986
1986
1988
1989
1990
1990
Kayıp (milyar$)Yıl Kayıp (%GSYH)Ülke
edemez duruma gelmişlerdir. Bölgede-ki istihdamın yaklaşık %45’i bir gecede işsiz kalmıştır (Durukal ve Erdik, 2008).Depremin hemen ardından, temel gıda malzemelerinde arzın talep karşısında yetersiz kalması, yeni piyasa koşullarını kendiliğinden oluşturmaktadır. Örneğin 2011 Van Depremi’nin ardından bölge-de satılan su ve ekmek fiyatı, normalin 2-3 katına kadar yükselmiştir (Karancı vd., 2011). Depremin ardından yaklaşık 160.000 kişi başka şehirlere göç etmiş-tir. Göç eden nüfusun bir kısmı Van’a geri dönmemiş durumdadır (AFAD, 2011).
Beklenen İstanbul Depremive Olası Kayıplar1999 Kocaeli Depremi, İstanbul’da da hasara neden olmuştur. İstanbul gene-linde yapıların yaklaşık %1-2’si hasar görmüş, 454 kişi hayatını kaybetmiş, 3600 kişi yaralanmış ve 450 bina ağır hasar görmüştür. Okulların %3’ü dep-rem hasarı nedeniyle kapatılmış, 65 sağlık kurumunda ise çeşitli seviye-lerde hasar görülmüştür (Erdik vd., 2000). Merkez üssü İstanbul’a yakla-şık 100 km uzaklıkta olan 1999 Koca-eli Depremi’nin İstanbul’da yarattığı hasar dikkate alındığında, beklenen İstanbul Depremi’nin yaratabileceği hasar ve kayıpların çok daha yüksek
olacağı ihtimali üzerinde sıklıkla durul-maktadır. Japon Uluslararası İşbirliği Ajansı (JICA) ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin “İstanbul İli Sismik Mikro-Bölgeleme Dahil Afet Önleme/Azaltma Temel Planı Çalışması” isimli ortak çalışmaları, dep-remin hemen ardından başlamış olup, 2002 yılında sonuçlanmıştır. Bu çalışma kapsamında, Kuzey Anadolu Fay Hat-tı’nın Marmara Denizi içinden geçen bölümü üzerinde 4 farklı deprem se-naryosu geliştirilmiştir. Bunun yanı sıra, yine bu çalışma kapsamında binaların, altyapı sistemlerinin ve donatıların dep-reme karşı dayanıklıkları mahalle ve ilçe bazında değerlendirilmiştir. JICA ve İstanbul Büyükşehir Belediye-si’nin çalışmasında, olabilecek en bü-yük depremin büyüklüğünün 7.7 olacağı öngörüsüyle mahalle ölçeğinde hasar tahminleri yapılmıştır. Bu çalışmada han-gi mahallede ne kadar ağır hasarlı, orta hasarlı ve hafif hasarlı bina olacağı kayıp tahmin yöntemleri uygulanarak hesaplanmıştır. Sonuçta İstanbul’daki 613 mahallede yaklaşık 282.296 bina-nın depremde ağır hasar göreceği ve bu durumdan da yaklaşık 1.129.184 kişinin etkileneceği ortaya çıkmaktadır (Tablo 3) (Kundak, 2006). Bu tahminler doğrultusunda, ağır/orta/hafif hasar ala-cak konut yapılarının tekrar inşaası veya güçlendirme bedelleri ile konut birimle-ri içindeki eşya ve donatıların ortalama değerleri hesaplandığında, konutlarda beklenen toplam maddi kayıp 20-22 mil-yar dolar seviyesinde tahmin edilmek-tedir. İşyerlerinin GSYH’ya yaptıkları katkı üzerinden yapılan hesaplara göre ise, 1 yıllık olası kayıp 10-42 milyar do-lar seviyelerinde olabilir. Genel toplama bakıldığında ise, sadece binaların tekrar kullanılabilir hale gelmesi için gereken yatırım ve 1 yıllık üretim kayıpları 30-64 milyar dolar düzeyinde tahmin edilmiştir (Kundak 2010).Olası bir deprem sonrasında kullanıla-mayacak hale geleceği tahmin edilen konutların piyasa değeri yaklaşık 11.961 milyon Euro düzeyindedir. Yine bu konut-lardan elde edilen bir yıllık kira değerle-ri düşünüldüğünde kayıplar 119 milyon Euro’yu bulmaktadır (Tablo 4) (Kundak, 2006; Kundak 2012). DASK’ın yapısı iti-bariyle yapabileceği geri ödeme miktarı ise 6.263 milyon Euro, yani piyasadaki kaybın neredeyse yarısı düzeyindedir (Kundak, 2006; Kundak 2012). Bunun temel nedeni, DASK’ın Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nın belirlemiş olduğu metre kare inşaat maliyeti değerlerini kullanıyor olması ve kent içinde emlak piyasasının hareketlenmesine yol açan durumların sigorta kapsamına alınma-
konulmuştur. Bu farklılaşmanın nedeni, geçen süre içerisinde, dolaylı kayıpların daha net tahmin edilmeye başlanması ve farklı ekonometrik yaklaşımların kul-lanımıyla ilgilidir. Örneğin; TÜSİAD 17 milyar dolarlık bir kayıptan bahseder-ken, DPT, ekonomik kaybın 15-19 milyar dolar ve Dünya Bankası ise 12-17 milyar dolar olduğu tahminlerinde bulunmuş-tur (OECD, 2000). Bugün ise, literatüre geçtiği şekliyle, Kocaeli Depremi’nin neden olduğu ekonomik kayıp 20 mil-yar dolar olarak ifade edilmektedir. Ne-den oldukları ekonomik kayıplar dikkate alındığında, sırasıyla 2011 Van Depremi (1,5 milyar dolar) ve 1999 Düzce Depre-mi (1 milyar dolar), Kocaeli Depremi’ni takip etmektedir. Tablo 2’de, açıklanmış bilgiler doğrultusunda, son 15 yılda can kaybıyla sonuçlanan büyük depremlerin neden olduğu kayıplar verilmektedir. 15 yıllık dönemde, resmi olarak açıklanmış toplam ekonomik kayıp 23 milyar dolar düzeyindedir.Büyük depremlerin sonrasında, yeniden yapılanma faaliyetleri kapsamında ge-rekli olan bütçenin temini, hazırlıklı olun-madığı takdirde, zorluklar yaratabilmek-tedir. Örneğin 1999 Kocaeli Depremi sonrasında, devlet bütçesinden 6,2 mil-yar dolar yeniden yapılanma işleri için aktarılmıştır. Ayrıca, yeni vergilendirme sistemiyle yaklaşık 3 milyar dolar top-lanmış ve yabancı ülkelerden toplam 3,4 milyar kredi alınmıştır (Durukal ve Erdik, 2008). Deprem bölgesindeki ağır yıkım, küçük ve orta ölçekli firmalar açısından telafisi zor bir dönemin başlamasına neden olmuştur. 7500 küçük ve orta öl-çekli iş yeri ağır hasar görürken, toplam-da 20.000 iş yeri, can kaybı ve müşteri yokluğu nedeniyle faaliyetlerine devam
1999 Kocaeli Depremi sonrasında, devlet bütçesinden 6,2 milyar dolar yeniden yapılanma işleri için aktarılmıştır. Ayrıca, yeni
vergilendirme sistemiyle yaklaşık 3 milyar dolar toplanmış ve yabancı ülkelerden toplam 3,4 milyar kredi
alınmıştır.
76 itü vakfı dergisi
DEPREM DOSYASI
Kaynak: TABB – Türkiye Afet Bilgi Bankası ve EM-DAT – The International Disaster Database ((*) ile
ifade edilmiş olanlar).
Tablo 2 – Türkiye’de 1999-2014 Yılları arasında can kaybı ile sonuçlanmış depremlerin neden
olduğu kayıplar.
17.08.1999
12.11.1999
06.06.2000
15.12.2000
03.02.2002
27.01.2003
01.05.2003
26.02.2004
28.03.2004
02.07.2004
25.01.2005
08.03.2010
19.05.2011
23.10.2011
09.11.2011
TOPLAM
Kocaeli (Gölcük)
Düzce
Çankırı (Orta)
Ayfon (Bolvadin)
Afyon (Sultandağı)
Tunceli (Pülümür)
Bingöl
Adıyaman
Erzurum (Aşkale)
Ağrı (Doğubayazıt)
Hakkari
Elazığ (Kovancılar)
Kütahya (Simav)
Van (Erciş)
Van (Edremit)
7,4
7,2
5,9
5,6
6,1
6,4
6,1
5,1
5,3
5,1
5,4
5,8
5,7
7,2
5,6
17.480
763
12
6
42
1
184
7
7
18
2
42
3
644
40
19.251
43.953
4.948
1.766
547
318
7
520
24
19
32
24
137
75
2.300
bilgi yok
54.680
15.816.476
224.948*
23.080*
bilgi yok
252.327*
bilgi yok
290.520*
bilgi yok
4030*
356*
bilgi yok
10.000
10.121*
32.938*
105
16.664.901
244.383
133.496
5.249
3.597
18.268
1.105
24.745
bilgi yok
bilgi yok
531
4.705
10.445
bilgi yok
49.000
bilgi yok
463.529
20.000*
1.000*
bilgi yok
bilgi yok
95*
bilgi yok
135*
bilgi yok
bilgi yok
bilgi yok
bilgi yok
bilgi yok
244*
1.500*
bilgi yok
22,974
Tarih Yer Büyükyük Can Kaybı Yaralı Etki lenen Nüfus
Hasarlı Bina
Ekonomik Kayıp(Milyon Dolar)
Tablo 3 – Depremin konut alanları ve nüfusa tahmini etkileri (Kundak, 2006)
< 500
500 – 1000
> 1000
Toplam
425
117
71
613
76.583
81.413
124.300
282.296
306.332
325.652
497.200
1.129.184
Ağır hasarlı konut sayısı
Mahalleler Etkilenebilecek konut sayısı
Etkilenebilecek nüfus
Tablo 4 – Konutlarda maddi kayıplar (Kundak, 2006; Kundak 2012).
< 10
10-20
20-30
30-40
> 40
Total
< 100
100-200
200-500
500-1000
> 1000
Total
133
13
22
11
12
191
313
92
75
16
7
503
1057
1799
1568
1230
6307
11961
229
123
63
36
66
517
Satış Değerindeki Kayıplar
Düzey DüzeyMahalleSayısı
MahalleSayısı
Kayıplar(Milyon Euro)
Kayıplar(Milyon Euro)
Kira Değerindeki Kayıplar
masıdır. Bir başka değişle, konutun ken-tin merkezinde olmasıyla çeperlerinde olması arasında, sigorta bedeli anlamın-da hiçbir fark bulunmamaktadır.
İstanbul’lular Depreme Hazır mı?2008 ve 2013 yıllarında, İstanbul gene-linde yapılan risk algılama araştırması-nın sonuçları, İstanbul’luların depreme ne kadar hazır olduğu yönünde ipuçları vermektedir. Bu iki çalışmanın sonuçları karşılaştırıldığında, bireylerin depremin etkilerini azaltma yönünde daha fazla ve kapsamlı önlem aldığını göstermektedir. Örneğin, 2008 yılında yapılan araştırma-da, depreme bağlı risklerin azaltılması konusunda hiç bir faaliyette bulunma-yanların oranı %50 iken, 2013 araştırma-sında bu oran %37,5’a düşmüştür (Kun-dak vd. 2014). Deprem riskin azaltılması için alınan önlemlerin başında, yeni yö-netmeliğe göre inşa edilmiş, “depreme dayanıklı” olarak tanımlanan bir eve ta-şınmak seçeneği yer almaktadır. Ayrıca, 2008 yılındaki sonuçlardan farklı olarak, 2013 çalışmasında, bireylerin yapı güç-lendirme faaliyetlerini daha fazla gerçek-leştirdiği görülmektedir. DASK sahipliği oranında ufak bir düşüş olmasına karşın, özel sigorta sahipliğinde büyük bir artış göze çarpmaktadır. Ayrıca, çeşitli kurum ve kuruluşlar tarafından düzenlenen afet bilinci eğitimlerinin ve farkındalığı artır-maya yönelik faaliyetlerin olumlu etkileri hızla görünür hale gelmiştir (Şekil 1).2008 ve 2013 çalışmalarında, ev sahip-lerine “daha güvenli bir ev için ne kadar-lık bir bütçe ayırabilirsiniz?” ve kiracılara ise “daha güvenli bir ev için ne kadarlık bir kira artışını kabul edersiniz?” soru-ları yöneltilmiştir. 2008 araştırmasında, ev sahiplerinin yaklaşık %47’si 3-6 aylık hane gelirini güvenli bir ev için harca-yabileceklerini belirtirken, 2013 araştır-masında en yüksek yoğunluk %37 ora-nında 1-3 aylık hane geliri olmuştur. Öte yandan, 6 ay-2 yıllık ve 2-5 yıllık hane geliri seçeneğini seçenlerde, 2013 yılın-da bir artış görülmektedir (Şekil 2). En farklı sonuç kiracıların cephesinde ya-şanmıştır. Kirasında hiçbir artışı kabul etmeyenlerin oranı %46’dan %60’a yük-selmiş durumdadır (Şekil 3). Bu artışın farklı nedenleri olabilir. Öncelikle, kiracı-lar eski ve/veya güçlendirilmesi gereken bir binada kira artışına maruz kalmak yerine, yeni yönetmeliğe göre inşa edil-miş ve daha fazla güven duydukları bir binada yaşamayı tercih edebilirler. Ay-rıca, kiracılar, her ne kadar yaşadıkları bina ile ilgili sorunları bilseler de, bütçe-lerindeki kısıtlar nedeniyle kira artışı ya da yer değiştirme gibi yüksek maliyetleri karşılayamaz durumda olabilirler. Bu tür gerekçeler, kiracıların depreme dayanıklı
ev konusunda kira artışını neden kabul etmediklerini açıklamaya yardımcı ola-bilir.
Sonuç: Akılcı Yatırımlar Azalan Ekonomik KayıplarGeçmişte yaşanmış örnekler, afetlerin ekonomik ve sosyal etkilerinin uzun yıl-lar sürebildiğini göstermektedir. En kötü senaryolardan bahsedilirken, beklenti en kötüsünün olması değil, en kötüsüne hazır olmak şeklinde ifade edilmekte-
dir. Bu hazırlık, yapıların güvenliğinden halkın risk algılama düzeylerine kadar uzanan zincirleme bir yapılanmanın in-celenmesi gerekliliğini doğurmaktadır. Bu yazıda bahsi geçen olası ekonomik kayıplar, hiçbir önlemin alınmaması du-rumda gerçekleşmesi muhtemel kayıp-ları ifade etmektedir. Akılcı yatırımlar ile bu kayıpları en aza indirmek mümkün-dür. En kötüye hazır olmak, ekonomik anlamda büyük yatırımlar gerektirse de, uzun vadede yaratacağı faydalar: can
77itü vakfı dergisi
Şekil 3 – Kiracıların daha güvenli bir ev için ayırabilecekleri bütçe (Kundak vd. 2014)
kayıplarının azalması, ekonomik işle-yişin sekteye uğramaması, afetlere di-rençli yerleşmelerin cazibe noktaları ha-line gelmesi, kültürel mirasın korunması ve politik istikrarın sağlanması şeklinde özetlenebilir.Depremin olası zararlarını azaltmaya yö-nelik olarak kamu kurum ve kuruluşları-nın girişimleri ve destekleriyle gerçekle-şen ve devam etmekte olan yatırımların yanısıra, bireylerin kendi hanelerinde al-maya başladıkları önlemler de depreme bağlı kayıpların azaltılmasında önemli bir rol oynamaktadır. Bu kapsamda, toplumsal dayanıklılığı destekleyen faa-liyetlerin kapsam ve sayıca geliştirilme-si, bireylerin her türlü potansiyel afet ile mücadele edebilme kapasitelerinin art-masına yardımcı olacaktır.
KAYNAKLAR:Bendimerad, F., (2001) Loss Estimation: A Powerful Tool for Risk Assessment and Mitigation, Soil Dynamics and Earthquake
Engineering, 21, 467-472.Bibbee, A., Gonenc, R., Jacobs, S., Konvitz, J., Price, R. (2000) Economic Effects of the 1999 Turkish Earthquakes: An Interim Report. OECD, Economics Department Working Papers No. 247. Coburn, A., Spence, R., (1992) Earthquake Protection, John Wiley & Sons.Cochrane, H., (2004) Economic Loss: myth and measurement, Disaster Prevention and Management, 13, 4, 290-296.Durukal, E., Erdik, M. (2008) Physical and Economic Losses Sustained by the Industry in the 1999 Kocaeli, Turkey Earthquake.
Natural Hazards, 46: 153-178.
EM-DAT – The International
Disaster Database, www.emat.
be
Erdik, M., Durukal, E., Biro, Y.,
Birgören, G., (2000) İstanbul’da
Binalar için Deprem Riski ve
Risk Azaltımına Yönelik Somut
bir Öneri, İkinci İstanbul ve
Deprem Sempozyumu, TMMOB
İnşaat Mühendisleri Odası
İstanbul Şubesi, 27 Mayıs 2000,
İstanbul Teknik Üniversitesi
Maçka Kampüsü, 131-149.
Japon Uluslar arası İşbirliği
Ajansı (JICA) ve İstanbul
Büyükşehir Belediyesi (İBB),
(2002) Türkiye Cumhuriyeti,
İstanbul İli Sismik Mikro-
Bölgeleme Dahil Afet Önleme/
Azaltma Temel Planı Çalışması,
İstanbul.
Karancı, A.N., Kalaycıoğlu, S.,
Başbuğ Erkan, B.B., Özden,
A.T., Çalışkan, İ., Özakşehir, G.
(2011), Tabanlı –Van (23 Ekim
2011) ve Edremit-Van (9 Kasım
2011) Depremleri İnceleme
Raporu, ODTÜ, Ankara.
Kundak, S. (2006) Economic
Vulnerability Assessment in
Housing. Graduate thesis
Centre D’Etudes des Risques
Geologiques, Universite de
Geneve.
Kundak, S. (2010) Estimation
of economic losses according
to the earthquake scenarios
for Istanbul, Eds. Menoni, Risk Challenging
- Publics, Scientists and Governments, 155-
166 pp., Londra, İngiltere, CRC Press - Taylor
& Francis Group, 2010
Kundak, S., (2012) Economic Vulnerability
in Housing – Case Study: Istanbul, Lambert
Academic Publishing, Saarbrücken, Germany.
Kundak, S., Türkoğlu, H., İlki, A. (2014), Risk
Perception in Istanbul: An Earthquake-prone
city,ITU A|Z 117-137, Vol:11, No 1 – Spring
2014.
Rose, A., (2004) Introduction in Modeling
Spatial and Economic Impacts of Disasters,
13-36, Eds. Okuyama, Y., Chang, S.E.,
Springer.
T.C. Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı (AFAD) (2011), 2011 Van Depremi
Raporu, Ankara.
TABB – Türkiye Afet Bilgi Bankası, https://
tabb.afad.gov.tr/
Tierney, K.J., (1997) Business Impacts
of the Northridge Earthquake, Journal of
Contingencies and Crisis Management, 5, 2,
87-97.
Olası bir deprem sonrasında kullanılamayacak hale geleceği tahmin edilen konutların piyasa
değeri yaklaşık 11.961 milyon Euro düzeyindedir. Yine bu konutlardan elde edilen bir yıllık kira değerleri
düşünüldüğünde kayıplar 119 milyon Euro’yu bulmaktadır.
Şekil 2 – Ev sahiplerinin daha güvenli bir ev için ayırabilecekleri bütçe (Kundak vd. 2014)
Şekil 1 – Depreme karşı alınan önlemler (Kundak vd. 2014)
78 itü vakfı dergisi
Deprem Travmasının Kitlesel Etkilerine Yönelik BirRuh Sağlığı Modeli
Devletin kitlesel travmalar konusunda ara�tırmaları desteklemesi ve bu konuda bir uzmanlık alanı yaratılmasına
yardımcı olması gerekmektedir. Türkiye bu konuda bilgiyi kendisi üretmek zorundadır çünkü Batı ülkeleri de dahil olmak üzere, dünyanın hiçbir yerinde, büyük felaketlerin yarattığı ruh sağlığı konusunda yeterli bilgi ve deneyim birikimi yoktur. 1999 depremleri sonrasında, ruh sağlığı uzmanlarına ‘eğitim’ vermek amacıyla Türkiye dışından bazı ‘travma uzmanları’ gelmi� ve ne yazık ki, bu kişilerin önerileri doğrultusunda, “Batı’dan gelen her şey iyidir” anlayışıyla hareket edilerek yararsız ve hatta kimi zaman zararlı uygulamalar yapılmı�tır. Türkiye’de halen de ‘psikolojik destek’ adı altında yapılan birçok uygulamanın hiçbir bilimsel dayanağı yoktur. Bu konuda devlet yetkililerine önerimiz, bu tür uygulamaları sıkı denetime tabi tutmaları ve yararı bilimsel çalı�malarla kanıtlanmamı� girişimlere izin vermemeleridir. Devletin desteği ile yapılacak özgün ara�tırmalarla dışarıdan ithal yararsız bilgilere veya ‘uzman’lara ihtiyaç kalmayacağı gibi, Türkiye bu alanda dünyaya öncülük edebilir ve oluşturacağı ruh sağlığı modeli ile örnek bir ülke durumuna gelebilir…
Prof. Dr. Metin Başoğlu
Doç. Dr. Ebru ŞalcıoğluDavranış Bilimleri Araştırma veTedavi Merkezi (DABATEM), Istanbul
Türkiye’nin karşı karşıya olduğu deprem sorununa yönelik çalışmaların can ve mal kayıplarını en aza indirecek önlem-ler üzerinde yoğunlaştığını ve sorunun ruh sağlığı boyutu üzerinde yeterince durulmadığını görüyoruz. Depremler milyonlarca insanı etkileyebilmekte ve önemli bir ruh sağlığı sorunu ortaya çı-karmaktadır. Büyük insan kitlelerine te-davi hizmeti götürmenin felaket koşulla-rında altından kalkılması güç bir maliyet ve insan kaynağı sorunu yaratacağı açıktır. Bu sorunla başa çıkabilmek için (1) sağlam bir kuramsal temeli olan, (2) etkili olduğu bilimsel araştırmalarla ka-nıtlanmış, (3) farklı kültürlerde uygulana-bilirliği olan, (4) kısa süreli, (5) insanların uzman yardımı olmadan kendi başlarına uygulayabileceği ve (6) medya araçla-rıyla kitlelere iletilebilecek psikolojik te-
davilere ihtiyaç bulunmaktadır. Batı ülkele-rinde geliştirilmişve Türkiye’de de kullanılan tedavi yöntemlerinden hiçbiri bu kriterlerin ikisinden fazlasını karşılamamaktadır. Bu yazıda, deprem, savaş ve benzeri kitlesel felaketlere yönelik, yukardaki kriterlerin tü-münü karşılayan bir ruh sağlığı modeli ge-liştirmek amacıyla son 20 yıldır yaptığımız araştırmaları gözden geçireceğiz. Bu araş-tırmalar, 17 Ağustos depreminden sonra Kocaeli bölgesinde tedavi hizmeti vermek amacıyla kurduğumuz bir proje sürecinde gerçekleştirilmiştir. Geliştirdiğimiz model, Cambridge University Press tarafından ya-yınlanan kitabımızda (Başoğlu & Şalcıoğlu, 2011) ayrıntılı olarak sunulmuştur.
Deprem Travmasının Etkileri ve Yaygınlığı Depremzedelerle yaptığımız araştırma-
larda en sık rastladığımız iki ruh sağlığı sorunu Travma Sonrası Stres Hastalığı (TSSH) ve depresyondur. Sık görülen TSSH belirtileri arasında depremle ilgili anıların sık sık akla gelerek sıkıntı ya-ratması, tekrarlayıcı kabuslar, depremi hatırlatan durumlar karşısında sıkın-tı duyma, deprem beklentisi ile tetikte bekleme, ani ses ve hareketlere karşı aşırı irkilme, uyku sorunları, sinirlilik hali ve yaşama karşı ilgi azalması sayılabilir. Korku nedeniyle birçok depremzedenin sağlam binalara giremediğini, evlerin-de yalnız kalamadığını, karanlıkta uyu-yamadığını, enkaz görüntüleri, deprem haberleri gibi depremi hatırlatan durum-lardan ve depremle ilgili düşüncelerden kaçındığını ve bu tür kaçınma davranış-larının yaygınlaşarak kişinin sosyal, iş ve aile yaşamını olumsuz etkilediğini göz-
DEPREM DOSYASI
79itü vakfı dergisi
lemledik. TSSH kronik bir hastalıktır ve tedavi edilmezse, yıllarca, hatta bir ömür boyu devam edebilir. Bu hastalığa sıklık-la depresyon eşlik etmektedir.Tablo 1, depremzedelerde TSSH ve depresyonun yaygınlığını anlamak ama-cıyla yaptığımız çalışmaların bulgularını özetlemektedir. Değirmendere’de dep-remden 14 ay sonra yapılan epidemiyo-lojik çalışmada TSSH oranı %23 olarak bulunmuştur. Depremden yaklaşık 1, 2 ve 3 yıl sonra çadırkent, prefabrik evler ve kalıcı konutlarda yapılan tarama ça-lışmalarında TSSH oranlarının %40 ci-varında kaldığı ve zamanla bir azalma olmadığı görülmüştür. Depreme bağlı psikolojik sorunları için tedavi arayan depremzedeler arasında ise TSSH oranı daha yüksektir (%63). TSSH’nın bu de-rece yaygın görülmesinin en önemli ne-deni artçı şokların yarattığı sürekli korku ve çaresizlik olgularıdır. Bu korku, dep-remlerin önceden kestirilemez ve kontrol edilemez olmasından kaynaklanmakta-dır. Araştırmalarımızda depremzedelerin %50’si korkuya bağlı sorunlar nedeniyle tedavi ihtiyacı duyduklarını ifade etmiş-lerdir (Başoğlu & Şalcıoğlu, 2011). Bu bulgu toplumda tedavi ihtiyacı olabile-
cek insanların oranının Tablo 1’de gös-terilen TSSH ve depresyon oranlarından daha yüksek olduğunu düşündürmek-tedir.
Deprem Travması İçinKısa Süreli Davranış Tedavileri Korkunun yarattığı çaresizlik olgusu ile travmatik stres belirtileri arasında ne-densel bir ilişki olduğunu gösteren bul-gular korkulan durumlardan kaçınmak yerine, korkunun üzerine giderek sağla-nacak kontrol duygusunun bu belirtileri ortadan kaldırabileceğini düşündür-mektedir. Nitekim, birçok depremzede-nin, tekrarlayan artçı şokların yarattığı şiddetli çaresizliğin bir aşamada da-yanılmaz hale gelmesiyle korkularının üzerine gittiğini (örneğin, sağlam bina-lara girmek, evi sağlamsa evine dön-mek, gece karanlıkta uyumak, depremi hatırlatan durumlardan kaçınmamak gibi) ve bu sayede korkularını yendiği-ni gözlemledik. Ayrıca, araştırmalarımız deprem sonrasında çadırkent veya pre-fabrik evlere sığınma kararını belirleyen en önemli etkenin korku olduğunu (Şal-cıoğlu ve ark., 2008) ve buralardan ka-lıcı konutlara geçen depremzedelerde,
Başoğlu ve ark.,
2004
Çalışma
Değirmendere,
İstanbul-Avcılar
Çalışmabölgesi
Seçkisiz yöntemle evlerin-
de yaşayan depremzede-
lerden seçilen örneklem
Örneklem seçimyöntemi
Örneklembüyüklüğü
Depremdensonra geçensüre
TSSHoranı
Depresyonoranı
Değirmendere: %16
Avcılar: %8
Değirmendere: %23
Avcılar: %14
14 ay950
Üç çadırkent ve 2 prefabrik
yerleşim bölgesinde sırayla
yapılan ev ziyaretleri
%31%438 ay1,000
Üç prefabrik yerleşim
bölgesinde sırayla yapılan
ev ziyaretleri
%18%3920 ay586
Bir kalıcı konut
bölgesinde sırayla
yapılan ev ziyaretleri
%18%4040 ay769
Proje merkezine tedavi
için başvuranlar
%42%6314 ay1,027
Kocaeli merkez,
Gölcük,
Değirmendere
Başoğlu ve ark.,
2002
Gölcük
Gölcük
Değirmendere
Şalcıoğlu ve ark.,
2003
Şalcıoğlu ve ark.,
2007
Livanou ve ark.,
2002
Tablo 1 . 17 Ağustos 1999 depreminden sonra depremzedelerde Travma Sonrası Stres Hastalığı ve Depresyon sıklığı.
binalarda duydukları korkunun azalma-sıyla, TSSH belirtilerinin de azaldığını göstermiştir (Şalcıoğlu ve ark., 2007). Bu bulgular deprem korkusunu yenmeye yönelik Kontrol Odaklı Davranış Tedavi-si’ni geliştirmemize yol açmıştır. Bu te-davide amaç kişinin gerçekçi bir neden olmamasına rağmen korktuğu durumla-rın üzerine giderek korkularını yenmesini sağlamaktır. Bir çalışmada bu tedaviyi alan kişilerde iyileşme olasılığının ilk se-anstan sonra %76, ikinci seanstan sonra %88 olduğu bulunmuştur (Başoğlu ve ark,, 2003). Bir kontrollü çalışmada te-davi ilkeleri kendilerine tek bir seansta açıklandığı zaman depremzedelerin %75’inin tedaviyi kendi başlarına uygu-layarak deprem korkularını yendikleri ve terapistin bir daha yardımına gerek kal-madan en fazla altı ay içinde iyileşerek normal yaşama döndükleri görülmüştür (Başoğlu ve ark,, 2005). Depremzedelerde daha yüksek iyileşme oranı sağlamak amacıyla geliştirdiğimiz bir başka yöntem Deprem Simülasyonu Tedavisi’dir. Bu amaçla kullandığımız deprem simülatörü (bkz. Resim 1 ve Resim 2) Richter ölçeğine göre 3 ile 8 arasında sarsıntı yaratan bir tabla üze-
80 itü vakfı dergisi
DEPREM DOSYASI
rine kurulmuş küçük bir prefabrik evden oluşmaktadır. Terapist eşliğinde, grup-larla da yapılabilen tedavide, kişiler bir uzaktan kumanda aracı ile sarsıntıları istedikleri zaman başlatabilmekte veya durdurabilmekte ve kendilerini hazır his-settikleri zaman bir üst sarsıntı şiddetine geçebilmektedirler. Ortalama 45 dakika-lık bir tedavi seansının deprem sarsıntı-ları üzerinde kontrol duygusunu arttırdığı ve depremzedelerin %92’sinde iyileşme-ye yol açtığı gözlemlenmiştir (Başoğlu ve ark,, 2007). İyileştikten sonra gerçek depremlere maruz kalan depremzede-lerde TSSH belirtilerinin geri gelmemesi tedavinin deprem travmasına karşı bir anlamda psikolojik bağışıklık yarattığını düşündürmektedir. Bu çalışmalar, ilkeleri ve gerekçesi açık-landığı zaman insanların tedaviyi kendi başlarına uygulayarak iyileştiklerini gös-termektedir. Bu bulgu önemli bir soruyu gündeme getirmektedir. Tedavi bilgisi, bir terapist tarafından değil de, yazılı veya görsel araçlarla doğrudan insan-lara iletilirse aynı etkiyi sağlar mı? Bu sorunun cevabını araştırmak amacıyla kazırladığımız bir Kendine Yardım Kitap-çığı ile yaptığımız çalışmalarda tedaviyi yalnızca kitapçıktan okuyarak öğrenen ve uygulayan depremzedelerin %88’inin iyileştiğini gördük (Başoğlu ve ark., 2008). Bu bulgu tedavide önemli olan noktanın kimin tarafından iletildiği değil, iletilen bilginin içeriği olduğunu göster-mektedir. Nitekim, bu yöntemi kendileri keşfederek uygulayan depremzedelerin iyileşmeleri bunu doğrulamaktadır. Bu veriler, tedavi bilgisinin mümkün olan her türlü araçla kitlelere iletilmesinin ya-rarlı olacağını düşündürmektedir.Tedavinin geniş kitlelere iletilmesinde en önemli aracın basın ve yayın organları ve özellikle televizyon kanalları olduğunu düşünüyoruz. Etkisini henüz araştırma fırsatı bulamamış olmakla birlikte, diğer araştırmalarımız bunun denenmeye de-ğer bir yöntem olduğunu düşündürmek-tedir. Sonuçta, tedavi, korkunun üzerine gitmek gibi, herkesin kolaylıkla anlaya-bileceği basit bir ilkeye dayanmaktadır. Bazı insanlar korkularını kendi başlarına yenemiyorlarsa bunun başlıca nedeni gerekli bilgiye sahip olmamaları veya olsa bile, iyileşmek için gerekli kararlılı-ğı gösterememeleridir. Başta üst düzey devlet görevlileri olmak üzere, toplum
üzerinde etkisi olan kişilerin televizyon aracılığıyla insanları tedavi konusunda bilgilendirmesi ve cesaretlendirmesi bu bakımdan çok yararlı olabilir.Tedavinin yaygınlaştırılmasında kamuo-yu (örneğin, sosyal medya) da önemli rol oynayabilir. Deprem bölgesinde tedavi bilgisinin kulaktan kulağa yayılmasıyla insanların bu bilgiyi kullanarak yararlan-dıklarını ve başkalarını da yönlendirdi-rerek iyileşmelerine yardımcı olduklarını biliyoruz. Ayrıca, bu gözlemler belirli bir eğitim düzeyine sahip her insanın teda-vinin başkalarına iletilmesinde ‘terapist’ olarak değerlendirilebileceğini düşün-dürmektedir. Bu süreci kolaylaştırmak ve tedavinin gerektiği gibi uygulanmasını sağlamak amacıyla bir Terapist Eğitim Kitapçığı hazırlanmıştır (Başoğlu & Şal-cıoğlu, 2011).
Deprem Travmasına Yönelik Bir Ruh Sağlığı ModeliBuraya kadar gözden geçirdiğimiz bilgi-lerin ışığında, deprem travmasına yöne-lik bir ruh sağlığı modeli önerebiliriz. Bu model, depremden etkilenen kitlelerin en ekonomik bir biçimde tedavisi ve top-lumun depremlere karşı psikolojik olarak hazırlıklı hale getirilmesini amaçlamak-tadır. Bu modelin tedavi amacıyla nasıl kullanılabileceğini göstermek için 1000 depremzedenin barındığı bir çadırkent örneğini düşünelim. Seçilen bu hedef kitle için yapılması gereken ilk iş, tedavi-ye ihtiyacı olabilecek insanların hızlı bir taramayla belirlenmesidir. Bu tarama kişi tarafından 10-15 dakikada doldurulabi-len Travmatik Stres Belirti Ölçeği (Ba-şoğlu ve ark., 2001) ile yapılabilir.Yukarı-da belirtildiği gibi, bu ölçekle yaptığımız çalışmalarda depremzedelerin %50’si stres sorunları nedeniyle tedavi ihtiyacı bildirmişlerdir. Dolayısıyla, söz konusu çadırkentte 500 kişinin tedaviye ihtiyacı olduğu öngörülebilir. Bu kişiler belirlen-dikten sonra uygulanabilecek 3 aşamalı tedavi yaklaşımı Şekil 1’de gösterilmiştir. Şekil 2, bu yaklaşımın her aşamasında beklenebilecek iyileşme oranlarını gös-termektedir. İlk tedavi seansından 6 haf-ta sonra yapılacak bir değerlendirmede 500 kişinin %80’inin kendileri için belir-lenmiş tedavi hedeflerine yönelik ödev-lerini yapmaya başlamış olması ve dep-rem korkularını değerlendiren Korku ve Kaçınma Ölçeği puanlarında en az %20
Fotoğraf 1 – Deprem
simülatörünün dıştan görünümü
Fotoğraf 2 – Deprem
simülatörünün içten görünümü
azalma görülmesi beklenir. İyileşme sü-recine girmiş olan bu insanlar tedaviyi bir daha terapist yardımı olmadan başa-rıyla tamamlayabilir. Bu sürece girmeyen 100 kişinin %80’inin terapist eşliğinde korktuğu bir durumun üzerine gitmesini içeren ikinci tedavi seansının verilmesin-den sonra (Aşama 2), bu aşamada da iyileşmeyen 20 kişinin tümünün 4 seans-lık tedavi ile (Aşama 3) iyileşmesi bek-lenir. Çalışmalarımız 4 seanslık tedaviyi tamamlayanlar için iyileşme olasılığının %100 olduğunu göstermiştir (Başoğlu ve ark., 2003). Böylece, iyileşmek için gerekli olan toplam seans sayısı vaka-ların %80’i için bir, %16’sı için iki, %4’ü için enfazla altı olmaktadır.Bu modelde bir vakanın Türkiye’de te-davi maliyeti, yalnızca harcanan terapist (psikolog) zamanı açısından bakıldığın-da, 17 Amerikan doları olarak hesaplan-mıştır (Başoğlu & Şalcıoğlu, 2011). Bu maliyetin Batı ülkelerinde geliştirilmiş tedavilerin maliyetlerine oranı 1/3 ile 1/10 arasında değişmektedir. Ayrıca, Şekil 1’de gösterilen modelde her aşa-mada bireysel tedavi öngörülmüştür. Birinci aşamada tedavi Kendine Yardım
81itü vakfı dergisi
(1) Merkezi yönetim bünyesinde ruh sağlığı
uzmanlarından oluşan ve depremzedelere
ruh sağlığı hizmetlerini organize edecek,
koordinasyonu sağlayacak ve denetleyecek
bir kurulun oluşturulması
Deprem Öncesi Önlemler
Devlet kurumları ve kaynakları
Araçlar / Yöntemler
Medya programları + Kendine Yardım
Kitapçığı
Terapist Eğitim Kitapçığı + Kendine Yardım
Kitapçığı
Deprem simülatörleri
(1) Deprem riski altındaki bölgelerde dep-
reme hazırlık çalışmalarının yapılması
(a) Medya ve kamuoyunun depremin ruhsal
etkileri ve tedavisi konusunda eğitilmesi
(b) Tedavi bilgisinin tüm sağlik kuruluşla-
rına, üniversitelere, okullara ve iş yerlerine
iletilmesi
(c) Deprem simülatörü deneyimi ile insan-
larda deprem travmasına karşı psikolojik
dayanıklılığın arttırılması
(1) Tedavi bilgisinin medya aracılığıyla
topluma iletilmesi
Deprem Sonrası Önlemler
Eğitici programlar, kampanyalar
Araçlar / Yöntemler
Kendine Yardım Kitapçığı
Terapist Eğitim Kitapçığı + Kendine Yardım
Kitapçığı
Şekil 1’deki yaklaşım modeli + gereken
vakalarda kurumsal psikiyatrik tedavi hiz-
metleri
Travmatik Stres Belirti Ölçeği + Şekil
1’deki yaklaşım modeli + Kendine
Yardım Kitapçığı
Bkz. Deprem Öncesi Önlemler bölümü
(2) Kendine yardım araçlarının topluma
dağıtılması
(3) Tedavi bilgisinin sağlik kuruluşlarına,
üniversitelere, okullara ve iş yerlerine
iletilmesi
(4) Depremden en fazla etkilenen kesimlere
tedavi hizmetlerinin götürülmesi ve hasta-
nede yatarak tedavi alması gerekenler için
bu hizmetlerin yerel ruh sağlığı kurumları ile
koordinasyonu
(5) Uzun dönem müdahelelerin planlan-
ması
(a) Aralıklarla yapılan taramalarla tedaviye
ihtiyacı olanların belirlenmesi ve tedavi
hizmetlerinin götürülmesi
(b) Gelecekteki depremlere yönelik hazırlık
çalışmaları
Tablo 2. Deprem travmasına yönelik bir ruh sağlığı modeli
Kitapçığı ile, diğer aşamalarda ise 5-10 kişilik gruplar halinde verilebilir. Bu uy-gulamayla tedavi maliyeti kişi başına 1 doların altına düşürülebilir.Depremlerden sonra insanların büyük çoğunluğu çeşitli nedenlerle tedavi imkanlarına erişemediği için tedavinin kendilerine götürülmesi gerekmektedir. Geliştirdiğimiz model bu amaca yönelik olmakla birlikte, ruh sağlığı kurumların-dan yardım arayan insanlar için de kulla-nılabilir. Burada önemli olan terapist za-manını en ekonomik biçimde kullanarak daha fazla sayıda insana tedavi hizmeti verebilmektir.Tedavi ilkelerinin ve araçlarının daha geniş kapsamda toplumsal ruh sağlığı-nın korunmasında nasıl kullanılabileceği Tablo 2’de özetlenmiştir. Deprem önce-si ve sonrası dönemde yapılabilecek girişimler ilk kolonda, bu girişimler için gerekli araç ve yöntemler ikinci kolonda gösterilmiştir. Önerilen model tedavi bil-gisinin her türlü araçla kitlelere yaygın olarak iletilmesini öngörmektedir. Bu bilgi Kendine Yardım Kitapçığı dışında, televizyon programları, video kasetleri, CD’ler aracılığıyla veya internet üzerin-den de iletilebilir. Depremlerin travmatik etkilerinin önlenmesinde deprem simü-latörü deneyiminin önemli katkısı olaca-ğını düşünüyoruz. İstanbul gibi deprem riski altındaki bölgelerde deprem simü-latörleri ile insanlara bu deneyim kazan-dırılabilir.
Sonuç ve ÖnerilerBu yazıda özetlediğimiz çalışmalar, dep-rem, savaş ve terör gibi kitlesel travma-ların yarattığı ruh sağlığı sorunlarının etkili ve ekonomik bir biçimde tedavi edilebileceğini göstermektedir. Toplu-mun deprem travmasından korunabilme-si için gerekli çalışmaların önceden ya-pılması bir zorunluluktur. Doğal olarak, bu hazırlıkların bir maliyeti olacaktır. Ne var ki, önerdiğimiz modelin sağlayabile-ceği psikolojik, sosyal, ekonomik ve si-yasal yararları yanında bu maliyetin fazla önemi olomayacaktır.Devletin kitlesel travmalar konusunda araştırmaları desteklemesi ve bu konuda bir uzmanlık alanı yaratılmasına yardım-cı olması gerekmektedir. Türkiye bu ko-nuda bilgiyi kendisi üretmek zorundadır çünkü Batı ülkeleri de dahil olmak üze-re, dünyanın hiçbir yerinde, büyük fela-
82 itü vakfı dergisi
DEPREM DOSYASI
ketlerin yarattığı ruh sağlığı konusunda yeterli bilgi ve deneyim birikimi yoktur. 1999 depremleri sonrasında, ruh sağlı-ğı uzmanlarına ‘eğitim’ vermek amacıyla Türkiye dışından bazı ‘travma uzmanları’ gelmiş ve ne yazık ki, bu kişilerin öneri-leri doğrultusunda, “Batı’dan gelen her şey iyidir” anlayışıyla hareket edilerek
yararsız ve hatta kimi zaman zararlı uy-gulamalar yapılmıştır. Türkiye’de halen de ‘psikolojik destek’ adı altında yapılan bir çok uygulamanın hiçbir bilimsel da-yanağı yoktur. Bu konuda devlet yetkili-lerine önerimiz, bu tür uygulamaları sıkı denetime tabi tutmaları ve yararı bilim-sel çalışmalarla kanıtlanmamış girişimle-
Şekil 1: Tedavi akış şeması
re izin vermemeleridir. Devletin desteği ile yapılacak özgün araştırmalarla dı-şarıdan ithal yararsız bilgilere veya ‘uz-man’lara ihtiyaç kalmayacağı gibi, Tür-kiye bu alanda dünyaya öncülük edebilir ve oluşturacağı ruh sağlığı modeli ile örnek bir ülke durumuna gelebilir.
KAYNAKLAR:Başoğlu M, Kılıç C, Şalcıoğlu E,&Livanou M (2004) Prevalence of posttraumatic stress disorder and comorbid depression in earthquake survivors in Turkey: an epidemiological study. Journal of Traumatic Stress, 17:133-141.Başoğlu M, Livanou M, Şalcıoğlu E, &Kalender D (2003) A brief behavioural treatment of chronic posttraumatic stress disorder in earthquake survivors: Results from an open clinical trial. Psychological Medicine, 33:647-654.Başoğlu M& Şalcıoğlu E (2011) A mental health care model for mass trauma survivors: Control-focused behavioral treatment of earthquake, war, and torture trauma. Cambridge: Cambridge University Press.Başoğlu M, Şalcıoğlu E, &Livanou M (2002) Traumatic stress responses in earthquake survivors in Turkey. Journal of Traumatic Stress, 15:269-276.Başoğlu M, Şalcıoğlu E, &Livanou M (2007) A randomized controlled study of single-session behavioral treatment of earthquake-related posttraumatic stress disorder using an earthquake simulator. Psychological Medicine, 37:203-214.Başoğlu M, Şalcıoğlu E, &Livanou M (2009) Single-case experimental studies of a self-help manual for traumatic stress in earthquake survivors. Journal of Behaviour Therapy and Experimental Psychiatry, 40:50-58.Başoğlu M, Şalcıoğlu E, Livanou M, Kalender D, &Acar G (2005) Single-session behavioral treatment of earthquake-related posttraumatic stress disorder: A randomized waitlist controlled trial. Journal of Traumatic Stress, 18:1-11.Başoğlu M, Şalcıoğlu E, Livanou M,Özeren M, Aker T, Kılıç C, &Mestçioğlu Ö (2001) A study of the validity of a screening instrument for traumatic stress in earthquake survivors in Turkey. Journal of Traumatic Stress, 14:491-509.Livanou M, Başoğlu M, Şalcıoğlu, E, &Kalender D (2002) Traumatic stress responses in treatment-seeking earthquake survivors in Turkey. Journal of Nervous and Mental Disease, 190:816-823.Şalcıoğlu E, Başoğlu M, &Livanou M (2003) Long-term psychological outcome in non-treatment-seeking earthquake survivors in Turkey. Journal of Nervous and Mental Disease, 191:154-1.Şalcıoğlu E, Başoğlu M, &Livanou M (2007) Posttraumatic stress disorder and comorbid depression among survivors of the 1999 earthquake in Turkey. Disasters, 31:115-129.Şalcıoğlu E, Başoğlu M, &Livanou M. (2008) Psychosocial determinants of relocation insurvivors of the 1999 earthquake in Turkey. Journal of Nervous and Mental Disease,
196:55-61.
Şekil 2: Üç aşamalı tedavi yaklaşımında iyileşme oranları
83itü vakfı dergisi
Deprem ve FarkındalıkMobil Deprem Simülasyon Eğitim Aracı ile bilinçlendirme etkinlikleri kapsamında amaç; bilgi eksikliği, belirsizlikler ve
çaresizlik hissi ile beslenen korku dolu yaklaşımları, hazırlıklı olma ve güvende hissetme duygularına dönüştürmektir. Diğer taraftan, ulusal çapta depremden korunma kültürü bilincini kazandırmak, sürdürülebilir bir altyapı oluşturmak ve toplumsal duyarlılık, sahiplenmeyi, gönüllülük kavramının anlaşılmasını ve bireysel bilinçlenmeyi sağlamayı hedefl emektedir…
Prof. Dr. M. Hasan BODUROĞLUTürkiye Deprem VakfıYönetim Kurulu BaşkanıMEF Üniversitesiİnşaat Mühendisliği Bölüm Başkanı
Ülkemizde her gün yazılı ve görsel med-
yada inşaat halindeki veya kullanımda
olan yapılarla ilgili oluşan göçme ve ha-
sarları izlemekteyiz. Bir bakıyorsunuz
yeni biten bir büyük toplantı salonunun
asma tavanı çöküyor, bir bakıyorsunuz
bir kayak tesisinde çökme oluyor veya
bir bakıyorsunuz yeni inşa edilmiş bir
sitenin istinat duvarı çöküyor. Bu olaylar
için genelde yapılan ‘’neyse ki salonda
bir toplantı yoktu’’ , ‘’bir bakıma böyle
bir tesisin varlığı haber oldu’’ veya ‘’aşı-
rı yağışlar nedeniyle duvar çöktü’’ gibi
açıklamalarla olayların gerçek nedenle-
ri araştırılmadan olayı bir beklenmeyen
duruma bağlamak söz konusu olmak-
tadır. Ayrıca bir diğer konu da; aracın
kontrolünü kaybeden sürücü nedeniyle
kaza meydana gelmesi türünden olay-
ların bizlere medya tarafından aktarıl-
ması konusudur. Aracın kontrolu hangi
durumlarda kaybedilir, böyle bir tehli-
kenin varlığından sürücülerin haberi var
mıdır? sorusu hiçbir zaman sorulmaz.
Araçların kontrolu ya aşırı hızdan veya
trafik uyarı işaretlerine uyulmadığından
veya yolun ıslak olduğu zaman fren me-
safesi kavramının eksikliğinden meyda-
na gelmektedir. Önemli olan tehlikelerin
bilincinde olmak ile birlikte o tehlikelerin
oluşturacağı risklerin farkına varıp ön-
lem almaktır. Böyle durumlarda riskimizi
kavrayamadığımız ve daha önce önlem
almadığımız için karşılaştığımız hasarlar
ve can kayıplarıdır. Bunlar hergün nere-
deyse duymaya alıştığımız olaylardan
deprem tehlikesi dışında oluşan hasar
ve kayıplarla ilgili örneklerdir.
Bu yazımızın amacı ülkemizde deprem
tehlikesine dikkat çekmek ve bu tehlike-
nin yaratttığı risklerin en aza indirilme-
siyle ilgilidir. Marmara bölgesini yakın-
dan etkileyebilecek deprem tehlikesini
ifade eden fay hatları aşağıdaki şekilde
gösterilmiştir. Bu tehlikenin varlığı bilim
insanlarınca ortaya konulmuş ve belki
de hemen hemen bu bölgede yasayan
herkesin öyle veya böyle bildiği bir teh-
likedir.
Şekilde gösterilen faylardan birinde
meydana gelecek bir depremin bölgede
yaratabileceği riskler:
• Binalarda meydana gelebilecek ağır
hasarlar veya göçmeler,
• Binalarda meydana gelecek yapısal
olmayan hasarlar,
• Ulaştırma sistemlerinde meydana ge-
lecek hasarlar,
• Doğalgaz, elektrikve su şebekelerinde
meydana gelebilecek hasarlar,
• Doğalgaz –gaz kaçakları - nedeniyle
oluşabilecek yangınlar,
• Sanayi tesislerinde meydan gelebile-
cek hasar sonucu zehirli maddelerin or-
taya çıkması,
• Haberleşmede ortaya çıkabilecek so-
runlar,
olarak özetlenebilir. Bu risklerin en
önemli sonucu yaralanma ve can kayıp-
larıdır. Bu riskleri en aza indirmek için
çeşitli önlemler almamız gerekmektedir.
1993 yılında Merhum Prof. Dr. Rifat YA-
RAR önderliğinde benim de içinde bu-
lunduğum sekiz kişi tarafından kurulan
Türkiye Deprem Vakfı, günümüze değin
kuruluş amaçlarımız doğrultusunda bu
risklere dikkat çekmek dışında ağırlıklı
olarak deprem mühendisliğinin geliş-
mesi için araştırma destekleri vermekte,
bilimsel ağırlıklı yayınlar yapmakta ve bi-
limsel toplantılar düzenlemektedir. 1974
yılında kurulan Deprem Mühendisliği
Türk Milli Komitesi’nin faaliyetleri Prof.
YARAR’ın her iki kuruluşun da başkanı
olması nedeniyle 1993 yılından itibaren
Vakıf ile paralel olarak yürütülmüştür. Bu
kapsamda ilk Ulusal Deprem Mühen-
disliğ Sempozyumu’nun 1985 yılında
İstanbul’da yapılmasının ardından, 2. ve
3. Ulusal Deprem Mühendisliği Konfe-
ransları 1993 ve 1995 yıllarında İstanbul
da, 4. Ulusal Deprem Mühendisliği Kon-
feransı 1997 yılında Ankara’da düzen-
lenmiştir. 5., 6. ve 7. Konferanslar 2003,
2007 ve 2011 yıllarında İstanbul’da dü-
zenlenmiştir. 2009 yılında alınan kararla
Deprem Mühendisliği Türk Komitesi Tür-
kiye Deprem Vakfı Deprem Mühendis-
liği Komitesi olarak Vakfın yasal çatısı
altında çalışmalarını sürdürmektedir. Bu
birliktelik sonucu sekiz yılda bir yapılan
2. Avrupa Deprem Mühendisliği ve Sis-
84 itü vakfı dergisi
DEPREM DOSYASI
moloji Konferansı 24-29 Ağustos 2014
tarihlerinde İstanbul’da düzenlenmiştir.
Lütfi Kırdar Kongre Merkezinde düzen-
lenen konferansa 1300 civarında katılım
olmuştur. Ayrıca 8. Ulusal Deprem Mü-
hendisliği Konferansı bu yıl İMO İstan-
bul Şubesiyle ortak olarak 11-15 Mayıs
2015’de İstanbul’ da düzenlenmektedir.
Ülkemizde yukarıda belirtilen risklerin
azaltılmasında en önemli yolun her yaş-
ta ve özellikle erken yaşta bu konuda
eğitimle olacağına inancımız nedeniyle
yaklaşık son dört yıldır projelerimizde
eğitime ağırlık verilmektedir. Vakfımızın
yürütmekte olduğu güncel projelerimiz-
den bazıları aşağıda özetlenmektedir.
(http://www.turkiyedepremvakfi.org.tr/
default.aspx)
Mobil Deprem SimülasyonEğitim Aracı (MODSEA) ileGörsel ve Uygulamalı Okul ve Toplum Odaklı EğitimlerMobil Deprem Simülasyon Eğitim Aracı
ile bilinçlendirme etkinlikleri kapsamın-
da amaç; bilgi eksikliği, belirsizlikler ve
çaresizlik hissi ile beslenen korku dolu
yaklaşımları, hazırlıklı olma ve güvende
hissetme duygularına dönüştürmektir.
Diğer taraftan, ulusal çapta depremden
korunma kültürü bilincini kazandırmak,
sürdürülebilir bir altyapı oluşturmak ve
toplumsal duyarlılık, sahiplenmeyi, gö-
nüllülük kavramının anlaşılmasını ve bi-
reysel bilinçlenmeyi sağlamayı hedefle-
mektedir.
Amacı, ev, işyeri ve sınıf gibi mekan-
larda, depremin eşya ve insanlar üze-
rindeki etkilerini göstermek, depremin
etkilerini en aza indirmek için yapılması
gerekenler hakkında görsel ve uygula-
malı eğitimlerle toplumda depremden
korunma kültürünün oluşturulmasına,
öğrencilerin eğitimine katkı sağlamaktır.
Diğer taraftan, deprem sırasında yapıl-
ması ve yapılmaması gerekenler konu-
sunda bilgilenerek depremi en az kayıp-
la ve en az panikle atlatmanın uygulama
tatbikatları yapılmaktadır.
Görsel ve uygulamalı eğitimlerin öğren-
medeki ve davranış değişikliğine olan
etkinliği dikkate alınarak, Deprem Si-
mülasyon odasında yer alan mobilyalar
ve aksesuarlar, (YOTA) Yapısal Olmayan
Tehlikelerin Azaltılması konusunda top-
lumda bilinç yaratılması amaçlı uygun
malzeme ve tekniklerle sabitlenmiştir.
Böylece, sarsıntı sırasında oluşacak teh-
likelerin eğitim ve önceden alınabilen
önlemlerle –küçük adımlarla- önlene-
bileceği olgusunun verilmesi amaçlan-
maktadır.
Mobil Deprem Simülasyon Eğitim Ara-
cının Tanımı: Mobil Treyler üstüne yer-
leştirilen Deprem Simülasyon Sistemi,
sarsıcı platform üzerinde yer alan 12 m2
odadan ve ayrı bir yerde (platform dışın-
da) bulunan kontrol ünitesinden meyda-
na gelmektedir.
Gerçek deprem esnasında elde edilen
veriler, simülatör kütlesine oranlanarak
odanın deprem esnasındaki hareketleri
simüle edilmiştir. Odada bulunan ziya-
retçiler, farklı zemin tiplerinde ve bü-
yüklükteki deprem etkisini hissetmenin
yanı sıra, odada deprem sırasında olu-
şan uğultu, fay kırığı vs. sesleri duyula-
bilmektedir. Operatör tarafından kontrol
ünitesi arayüzüne “deprem büyüklüğü”
ve “süresi” bilgileri girilerek istenilen bü-
yüklükte deprem verilebilecek şekilde
bir sistem çalışması yapılmıştır.
MODSEA eğitimlerinde 190 okul ve
85000 öğrenciye ulaşılmıştır.
85itü vakfı dergisi
“Okulumuz DepremeHazırlanıyor Projesi”(2011 – Günümüze)ODH - Okulumuz Depreme Hazırlanıyor
projesi, Türkiye Deprem Vakfı’nın “Dep-
reme Hazırlıkta Başarılı Uygulamalar”
çalışmaları kapsamında İstanbul İl Millî
Eğitim Müdürlüğü işbirliği ile 2011-2012
yılında İstanbul odaklı başlatılan ve uy-
gulanan ve devam eden bir projedir.
Projenin devamlılığı kapsamında ODH
projesinin İstanbul’da okullarda uygu-
lanması ve sürdürülmesi kararlaştırılmış-
tır.
Projenin Amacı: Bilgi eksikliği, belir-
sizlikler ve çaresizlik hissi ile beslenen
korku dolu yaklaşımları, hazırlıklı olma
ve güvende hissetme duygularına dö-
nüştürmekle birlikte, okul yönetimi, öğ-
renciler ve velilerin çalışmalara katılım-
cı olmasını sağlamak, aynı zamanda
olumlu çalışmaları kamuoyunda pay-
laşarak hazırlıkların hızlandırılmasına
ve doğru yönde bilinçlenmeye katkıda
bulunmaktır. Bu bağlamda, il çapında
tüm okulların “Okulumuz Depreme Ha-
zırlanıyor” projesine katılımlarını teşvik
etmek hedeflenmiştir. Böylece, Depremi
nerede ve ne zaman yaşarsak yaşaya-
lım, mümkün olan en az can kaybı ve
hasarla geçirebileceğimizin bilincini ve
inancını toplumun her kesimine verebil-
miş olmak; projenin tüm paydaşlarında;
-yöneticiler, öğretmenler, personel, aile-
ler ve öğrenciler- depremden korunma
kültürü oluşturmaktır.
“Hastanemiz DepremeHazırlanıyor Projesi” (2011 – Günümüze)HDH-”Hastanemiz Depreme Hazırlanı-
yor“ projesi, Türkiye Deprem Vakfı’nın
“Depreme Hazırlıkta Başarılı Uygulama-
lar” çalışmaları kapsamında İstanbul İl
Sağlık Müdürlüğü işbirliği ile 2012 yılın-
da İstanbul odaklı başlatılan ve uygu-
lanan bir projedir. Projenin devamlılığı
kapsamında, HDH projesinin İstanbul’da
hastanelerde 2013 yılında uygulanması
ve sürdürülebilir proje olarak devam et-
mektedir.
Projenin Amacı: Hastanelerin afetler
sonrasında çalışabilir durumda olması
ve afet sonrası artan yoğun talebe mak-
HDH-”Hastanemiz Depreme Hazırlanıyor” projesi, Türkiye Deprem Vakfı’nın “Depreme
Hazırlıkta Başarılı Uygulamalar” çalışmaları kapsamında İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü işbirliği ile 2012
yılında İstanbul odaklı başlatılan ve uygulanan bir projedir.
simum kapasitesi ile hizmet edebilmesi dikkate alınarak, afete-depreme- hazırlık yönünden mevcut durumunu tespite kat-kıda bulunmaktır.Diğer taraftan, bilgi eksikliği, belirsizlik-ler ve çaresizlik hissi ile beslenen kor-ku dolu yaklaşımları, hazırlıklı olma ve güvende hissetme duygularına dönüş-türmekle birlikte, hastane yönetimi ve çalışanların yapılan çalışmalara katılımcı olmasını sağlamak, aynı zamanda olum-lu çalışmaları kamuoyunda paylaşarak hazırlıkların hızlandırılmasına ve doğru yönde bilinçlenmeye katkıda bulunmak-tır.Bu bağlamda, öncelikle İstanbul ve ülke çapında tüm hastaneleri “Hastanemiz Depreme Hazırlanıyor!” projesine ka-tılımlarını teşvik etmek hedeflenmiştir. Böylece, depremi nerede ve ne zaman yaşarsak yaşayalım, mümkün olan en az can kaybı ve hasarla geçirebileceği-mizin bilincini ve inancını toplumun her-kesimine verebilmiş olmak; projenin tüm paydaşlarında; -yöneticiler, hekimler, personel, ve aileler- depremden korun-ma kültürü oluşturmaktır. Yukarıda kısaca özetlenen projelerin so-nuçlarının sunulması ve başarılı uygula-maların ödüllendirilmesi amacıyla 2012
ve 2013 yıllarında İstanbul Depreme Ha-
zırlanıyor mu?! ana temalı birer günlük
Deprem Zirvesi etkinlikleri düzenlenmiş-
tir.
Türkiye Deprem Vakfı 2012 yılında baş-
lattığı ve sürdürülebilir bir etkinliğe
dönüştürdüğü ’’DEPREM ZİRVESİ”nin
3.sünü, ’HER ŞEY BİR ANDA OLUR’’
“Yaşamımız, Riske Atılmayacak Kadar
Değerli”sloganıyla, 12 Kasım 2014
günü İstanbul’da, Fulya Sanat Merke-
zi’nde gerçekleştirecektir.
Ayrıca, iki ayda bir Fay Hattı adlı gazete-
miz gerek basılı olarak ve gerekse elek-
tronik ortamda yayınlanmaktadır.
Her zaman dediğimiz gibi: Bölgemizde
olabilecek büyük bir depremin sonucu
ortaya çıkabilecek yukarıda kısaca be-
lirtilen risklerin farkında mıyız??? Bu risk
evimizle, işyerimizle ilgili olabilir. Bu risk-
ler okullar, sinemalar, alışveriş merkezle-
ri, hastaneler, oteller, yollar köprüler vb.
yerlerle ilgili olabilir. Bu yerlerle ilgili risk-
ler büyük çoğunluğumuz için belirsizdir.
Bu risklerin belirlenmesi için çeşitli ça-
lışmaların yapılması gerekir. Bu riskler
büyük sayıda can kaybı, yaralanma ve
maddi kayıplara neden olabilir. Binamız
çöker mi? Çökme tehlikesi yoksa yara-
lanma söz konusu olabilir mi? İşyerimiz
hasara uğrar mı? HALEN RİSKLERİMİZ
TAM OLARAK BELİRLENMEMİŞTİR!
YİNE DE BAZI HAZIRLIKLAR YAPMA-
MIZ GEREKMEKTEDİR…
Temel hazırlıklar için:
http://www.turkiyedepremvakfi .org.tr/page_
detail.aspx?id=438 sayfasını ziyaret edebilirsiniz.
86 itü vakfı dergisi
Depremden Sonra Yeniden Ayağa Kalkabilen Bir Türkiye İçin Zorunlu Deprem Sigortası
Türkiye’deki zorunlu deprem sigortalılık rakamlarına bakıldığında sigorta kapsamına giren 17,7 milyon konutun
yüzde 38’inin depreme karşı zorunlu deprem sigortası ile önlem aldığını görüyoruz. Bu rakamların bölgesel kırılımları incelendiğinde Marmara Bölgesi’nin yüzde 47’lik sigortalılık oranıyla ilk sırada yer aldığı görülüyor. 1999’daki Kocaeli depremini yaşayan İstanbul, Yalova ve Sakarya’nın bölgede yer alması Marmara Bölgesi’nin zorunlu deprem sigortası performansında etkili oldu...
Selamet YazıcıDASK Yönetim Kurulu Başkanı
17 Ağustos Marmara Depremi’nin ar-dından 2000 yılında kurulan Doğal Afet Sigortaları Kurumu (DASK), deprem ve deprem kaynaklı doğal afetlerin konut-lara verebileceği hasarı zorunlu deprem sigortası sistemi ile teminat altına alma-yı amaçlıyor. Bu sayede hem hasarların hızla karşılanması hem de ülke ekonomi-sine ve kamu bütçesine gelecek zararı sigorta sistemi ile en aza indirmek için çalışıyor.DASK, Türkiye’de tek, dünyada ise di-ğer ülkelere örnek olan bir modelle iş-letiliyor. Hazine Müsteşarlığı’na bağlı bir kamu kurumu olarak görevini sürdüren DASK’ın kurum idareciliğini özel sigorta veya reasürans şirketleri yapıyor. Bu şe-kilde, DASK altyapı, operasyon ve insan kaynağı açısından kamu bütçesine hiç-bir yük oluşturmadan faaliyetlerini ger-çekleştiriyor.Topraklarının yüzde 98’i aktif deprem kuşakları üzerinde bulunan Türkiye’de, deprem hayatın değişmez bir gerçeği olmaya ve en sık karşılaşılan doğal afet-ler arasındaki yerini korumaya devam ediyor. Bu nedenle depreme karşı önlem alınması şart. Zorunlu deprem sigortası da bu önlemlerin başında yer alıyor.Türkiye’deki zorunlu deprem sigortalılık rakamlarına bakıldığında sigorta kapsa-mına giren 17,7 milyon konutun yüzde
38’inin depreme karşı zorunlu deprem sigortası ile önlem aldığını görüyoruz. Bu rakamların bölgesel kırılımları ince-lendiğinde Marmara Bölgesi’nin yüzde 47’lik sigortalılık oranıyla ilk sırada yer aldığı görülüyor. 1999’daki Kocaeli dep-remini yaşayan İstanbul, Yalova ve Sa-karya’nın bölgede yer alması Marmara Bölgesi’nin zorunlu deprem sigortası performansında etkili oldu. Diğer böl-gelere göre risk seviyesi daha düşük İç Anadolu Bölgesi, yüzde 37 ile ikinci sırada yer alırken; topraklarının neredey-se tamamı birinci risk bölgesinde olan Ege Bölgesi ise yüzde 34’lük sigortalılık oranıyla üçüncü sırada. Bunları yüzde 34 ile Akdeniz, yüzde 30 ile Karadeniz, yüzde 27 ile Doğu Anadolu, yüzde 24 ile Güney Doğu Anadolu bölgeleri takip ediyor.Gelişmiş ülkelerle aynı seviyede olan bu sigortalılık rakamları DASK’ın kuruluşun-dan itibaren çok büyük bir yol kat etti-ğini gösteriyor. DASK’ın kuruluşundan önce Türkiye’de sadece 500 bin konut depreme karşı sigortalı iken bugün bu rakam 6,6 milyona ulaştı. Ancak Türki-ye’nin bir deprem ülkesi olduğu gerçeği göz önünde bulundurunca alınacak çok daha fazla yol var. Bu nedenle DASK olarak depreme karşı hazırlıklı olma ve sigortalılık bilincini artıracak, deprem
güvenceli hayatı yaygınlaştıracak proje-lerle “Depremden sonra yeniden ayağa kalkabilen bir Türkiye” için çalışıyoruz.
Zorunlu Deprem Sigortası, DASK’ın SosyalSorumluluğudurZorunlu deprem sigortası oranlarını ol-ması gereken düzeye çıkarmak için sigortalılık ve depreme karşı hazırlık-lı olma bilincinin artırılması gerekiyor. Türkiye kapsamında yapılan kamuoyu araştırması, deprem ülkesinde olmamı-za rağmen deprem risk algısının yeterlidüzeyde olmadığını gösteriyor. Pek çok konut sahibi, olası bir depremin kendi binalarına zarar vermeyeceğini görü-şünde. Bu nedenle de depreme karşı herhangi bir aksiyon alma girişiminde bulunmuyor. Bu durumu aşmak için Tür-kiye’nin bir deprem ülkesi olduğu ger-çeğinin anlatılması gerekiyor. DASK da pek çok bilinçlendirme projesiyle farklı paydaşların deprem risk algısını artırma-yı hedefliyor. Yerel yönetimlerle işbirliği içinde olmak ve yüz yüze iletişim kurmak DASK için çok önemli. DASK’ın yeni toplumsal bilinçlendirme programı kapsamında düzenlenen Anadolu Buluşmaları ile Türkiye’yi şehir şehir gezilerek deprem riski, zorunlu deprem sigortası ve kent-
DEPREM DOSYASI
87itü vakfı dergisi
sel deprem bilinci gibi pek çok konuda il yöneticilerine ve yerel bölge halkına bilgi veriliyor. Bu proje kapsa-mında ilk buluşma Balıke-sir’de, ikincisi Erzurum’da yapıldı. Program süresince bu buluşmaları yıl boyunca başka illerde de sürdürül-meye devam edecek.DASK Fay Hatları TIR’ı pro-jesi ile 2009’dan bu yana 155 merkez gezilerek 312 bin kişiye zorunlu deprem sigortasını anlatıldı ve dep-rem eğitimi verildi. TIR’da bulunan deprem simülatö-rü ile katılımcılara deprem anını deneyimleme imka-nı sunuldu ve depremden önce ve sonra yapılması gerekenler anlatıldı.Türkiye’nin 81 ilini kap-sayan, zorunlu deprem sigortası seferberliği nite-liğindeki Şehirler Yarışıyor, Si-gortalılar Kazanıyor yarışması 2011’den beri devam ediyor. Yarışma kapsamında iller bütün bir yıl boyunca zorunlu dep-rem sigortasını yaygınlaştırmak için pek çok yerel bilinçlendirme kampanyası düzenliyor ve deprem güvenceli hayatı teşvik ediyor. Yılsonunda da düzenlenen yerel bilinçlendirme kampanyaları, poli-çe adetlerindeki artış ve ulaşılan sigor-talılık oranı olmak üzere üç farklı kritere göre değerlendiriliyorlar. Dereceye giren iller, deprem çalışmalarında kullanılmak üzere 100 bin TL’ye kadar malzeme yar-dımı almaya hak kazanıyor.DASK kurum olarak depreme karşı alına-cak en önemli ilk önlemin güvenli ve sağ-lam yapılar olduğunun bilincinde ve bu nedenle Depreme Dayanıklı Bina Tasarı-mı Yarışması’nı Türkiye’de ilk kez düzen-ledi. Bu yarışmayla gelecekte binaların emanet edileceği inşaat mühendisliği ve mimarlık öğrencilerinde deprem bilincini artırmak ve depreme dayanıklı bina ta-sarımı becerisinin geliştirilmesi hedefle-niyor. Yarışma, ilk senesinde büyük bir ses uyandırdı ve yoğun ilgi gördü. Gele-cek senelerde de yarışmanın düzenlen-mesi ve diğer projeler gibi geleneksel hale getirilmesi planlanıyor.Bu sene beşincisini düzenlenen DASK Kısa Film Yarışması ile katılımcılar kısa
filmleriyle deprem olunca nereye gide-ceklerini anlattılar. Birbirinden değerli filmlerin başvurduğu yarışma sayesinde DASK, deprem ve zorunlu deprem sigor-tası ile ilgili duyarlılığın artırılmasıiçin gençlerin bakış açısı hakkında da bilgi sahibi olma imkanı yakalıyor. Hatta 2014 birincisinin kısa filmi ulusal kanal-larda reklam olarak gösterilecek. Bu sa-yede hem Türkiye zorunlu deprem sigor-tasını farklı bir bakış açısından izleyecek hem de birinci olan yarışmacı eserini bütün Türkiye’ye gösterme olanağına sahip olacak.DASK, deprem ve sigorta bilincini yay-gınlaştırmak için sosyal medyayı da önemli bir mecra olarak görüyor. Face-book sayfasında sigorta bilincini artır-maya yönelik ödüllü yarışma ve uygula-malarla takipçi sayısı 200 bini aştı.
DASK Sayesinde Binlerce İnsan İlk Kez Bir Sigorta Ürünü İle TanıştıKuruluşunda kanun hükmünde kararna-me ile düzenlenen DASK, 18 Ağustos 2012’de yürürlüğe giren Afet Sigorta-ları Kanunu ile daha sağlam bir yasal çerçeveye kavuştu. Afet Sigortaları Ka-nunu’nun yürürlüğe girmesiyle birlikte konut kredisi ve tapu işlemlerinin yanı
sıra elektrik ve su abone-lik işlemlerinde de zorunlu deprem sigortası aranma-ya başlandı. Kanun, yürür-lüğe girdiği ilk senede po-liçe artış oranını yüzde 48 yükseltti ve ilk senesinde DASK’ın sigorta sistemine 2 milyon yeni poliçe ka-zandırdı. Bu yeni poliçele-rin detayları incelendiğin-de poliçe sahiplerinin ilk kez bir sigorta ürünü satın alındığı görülüyor. Bu du-rum, sigortalılık bilincini ve sigorta ürünü satın alma alışkanlığını olumlu bir şe-kilde etkileyecek önemli bir gelişme.
DASK, Çalışmaları İle Tüm Dünyaya ÖrnekOluyorDASK, afet sigortaları ko-nusunda uluslararası alan-
da oldukça bilinen ve ilgi ile takip edilen bir kurum. Afet hasarlarının son 30 yılda tüm dünyada önemli bir ar-tış gösterdiği düşünüldüğünde, başarılı bir uygulamaya ilgi duyulmasını oldukça olağan. Doğal afetlerin yıkıcı etkilerine maruz kalan bazı ülkeler, kendi sistem-lerini geliştirmek için zorunlu deprem sigortasındaki deneyimlerimizden ya-rarlanmak istiyor. DASK özellikle, afet zararlarının finansmanındaki rolü, sigor-tacılığın göreceli olarak çok gelişmemiş olduğu bir piyasada sigortalılık oranla-rındaki başarısı, düşük fiyatlarla sigorta teminatı sunabilmesi, reasüransı ve afet bonosunu da içeren yüksek hasar öde-me kapasitesi ve kamu-özel sektör işbir-liğini içeren başarılı iş modeli ile dikkat çekiyor.Bugüne kadar aralarında Yunanistan, İtalya, Filipinler, Çin, İran, Güney Kore, Meksika, Makedonya, Arnavutluk, En-donezya, Romanya, Pakistan, Kuveyt, Yemen, Azerbaycan, Özbekistan ve Ka-zakistan’ın bulunduğu ülkelere zorunlu deprem sigortası anlatıldı. Dünya Ban-kası gibi uluslararası kuruluşlar da afet sigortalarının geliştirilmesinde Türki-ye’yi en iyi uygulama örnekleri arasında gösteriyor ve özellikle gelişmekte olan ülkelere bu deneyimden yararlanmala-
rını öneriyor.
Yıllar bazında zorunlu deprem sigortası poliçe adetleri
Coğrafi bölgeler bazında zorunlu deprem sigortası adetleri
88 itü vakfı dergisi
İTÜ Deprem Mühendisliği ve Afet Yöne-timi Enstitüsü, deprem mühendisliği ve afet yönetimi konularında çok disiplinli bilimsel ve uygulamalı araştırma proje-leri yürütmek ve bu konularda lisansüstü öğretim yapmak amacıyla 2010 yılında kurulmuştur. Deprem Mühendisliği ve Afet Yönetimi Enstitüsünün kuruluşu İTÜ’de deprem ve deprem mühendisli-ğine yönelik olarak 1939 Erzincan dep-remi ile başlayan çalışmaların en önemli halkasını teşkil etmektedir.Ülkemizdeki deprem riskinin azaltılması çalışmalarının temel hususlarından en önemlileri deprem mühendisliği ve afet yönetimi konularıdır. Ülkemiz ve bölge-mizin sürekli afet riski altında olduğu gerçeğinden yola çıkarak, Deprem Mü-hendisliği ve Afet Yönetimi Enstitüsün-deki bilimsel ve uygulamalı araştırma çalışmaları ile lisansüstü eğitim faali-yetlerinin iki anabilim dalı altında yürü-tülmesi kararlaştırılmıştır. Bu anabilim
dalları; Deprem Mühendisliği ile Afet ve Acil Durum Yönetimi anabilim dallarıdır.Deprem mühendisliği; sismoloji, yapı mekaniği, altyapı, zemin ve zemin dina-miği gibi konuları içeren disiplinlerarası bir mühendislik alanı olup esas itibariyle depreme dayanıklı yapı tasarımında uz-manlaşmayı hedeflemektedir. İTÜ’de deprem mühendisliği, gelişmiş ülkeler-deki benzer kurumlardaki uygulamalara paralel şekilde başlı başına bir lisan-süstü uzmanlık alanı olarak yapılandırıl-mış bulunmaktadır. Bu doğrultuda, İTÜ bünyesindeki deprem mühendisliği öğ-retiminin geliştirilmesi ve iyileştirilmesi için bağımsız bir anabilim dalı yapılan-masına ihtiyaç duyularak enstitü bün-yesindeki Deprem Mühendisliği Ana Bi-lim Dalı oluşturulmuştur. Bu kapsamda, yüksek lisans ve doktora seviyeleri için programlar oluşturulmuştur. Her yıl bu programlara ellinin üzerinde lisansüstü öğrencisi kabul edilmektedir. Program-
DEPREM DOSYASI
• İTÜ Deprem Mühendisliği ve Afet Yönetimi Enstitüsü
• İTÜ İnşaat Fakültesi Yapı ve Deprem Mühendisliği Laboratuvarı
• İTÜ Avrasya Yerbilimleri Enstitüsü
• Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü
• ODTÜ Deprem Mühendisliği Araştırma Merkezi
İTÜ Deprem Mühendisliği ve Afet Yönetimi Enstitüsü
Ülkemiz ve bölgemizin sürekli afet riski altında
olduğu gerçeğinden yola çıkarak, İTÜ Deprem Mühendisliği ve Afet Yönetimi Enstitüsü’ndeki bilimsel ve uygulamalı araştırma çalışmaları ile lisansüstü eğitim faaliyetlerinin iki anabilim dalı altında yürütülmesi kararlaştırılmıştır. Bu anabilim dalları; Deprem Mühendisliği ile Afet ve Acil Durum Yönetimi anabilim dallarıdır.
Prof. Dr. Ünal AydemirİTÜ Deprem Mühendisliği veAfet Yönetimi Enstitüsü Müdürü
1999 KocaeliDepremi Sonrasında Eğitim, Araştırma ve UygulamaÇalışmalarıyla Merkez veEnstitülerimiz
89itü vakfı dergisi
İTÜ Deprem Mühendisliğ ve Afet Yönetimi Enstitüsü bünyesinde
başta İSTKA, TÜBİTAK ve AVRUPA BİRLİĞİ projeleri olmak üzere
çok sayıda ulusal ve uluslararası araştırma projesi yürütülmektedir. Bunun yanı sıra, enstitü öğretim üyeleri İTÜ içinden ve dışından
araştırmacılar tarafından yürütülen 10’un üzerinde araştırma projesine
araştırmacı ve danışman olarak destek vermektedir.
ların bünyesindeki derslerin çeşitliliği ve İTÜ’nün deprem mühendisliği konusun-daki değerli birikimi sayesinde deprem mühendisliği programı, ülkemizde dep-rem mühendisliği konusunda uzmanlaş-mak isteyen lisansüstü adayların önce-likli tercihleri arasında en üst sırada yer almaktadır.Enstitü bünyesindeki Afet ve Acil Durum Yönetimi Anabilim Dalı; afetlere hazırlık, müdahale ve zararların azaltılmasına yönelik olarak gelişen bilgi birikimi ve teknolojileri kullanarak, ulusal ve ulusla-rarası düzeyde risk odaklı afet bilimine katkı sağlayacak şekilde araştırma pro-jeleri yürütmekte ve tezsiz yüksek lisans eğitimi vermektedir. Bu program, enstitü öğretim üyelerinin yanı sıra inşaat, mi-marlık, maden ve uçak ve uzay bilimleri fakültelerinden öğretim üyeleri tarafın-dan verilen dersleri içeren çok disiplinli bir program şeklinde yürütülmektedir. Afet ve Acil Durum Yönetimi Programı, disiplinlerarası karakteri ve ilgi alanla-rının genişliği nedeniyle afet yönetimi konusunda uzmanlaşmak isteyen aday-ların öncelikli tercihleri arasında yer al-maktadır.İTÜ Deprem Mühendisliğ ve Afet Yöne-timi Enstitüsü bünyesinde başta İSTKA, TÜBİTAK ve AVRUPA BİRLİĞİ projeleri olmak üzere çok sayıda ulusal ve ulus-lararası araştırma projesi yürütülmek-tedir. Bunun yanı sıra, enstitü öğretim üyeleri İTÜ içinden ve dışından araştır-macılar tarafından yürütülen 10’un üze-rinde araştırma projesine araştırmacı ve danışman olarak destek vermektedir. Enstitümüzde yürütülen projeler kapsa-mında deprem tehlikesi, deprem etkisi altında zemin ve yapı davranışı, yenilikçi deprem riski değerlendirme ve azaltma yöntemleri üzerine çalışılmalar yapıl-maktadır. Bu kapsamda, ülkemize ve bölgemize hizmet vermek üzere, enstitü bünyesinde sismik izolasyon sistemleri-nin test edilebileceği uluslararası akredi-te bir test merkezinin kurulması ve farklı zeminlerin dinamik yük etkisi altındaki davranışlarını incelemeye olanak veren alt yapının oluşturulması için çalışmalar yürütülmektedir.İTÜ Deprem Mühendisliği ve Afet Yöneti-mi Enstitüsü çalışmalarını, benzeri konu-larda çalışan diğer ulusal ve uluslararası kurumlarla bağlantılı şekilde yürütmek-tedir. Bu bağlantı ağının sürekli olarak aktif tutulması ve daha da genişletilmesi amacıyla düzenli aralıklarla seminerler, çalıştaylar ve uluslararası öğretim prog-
ramları düzenlenmektedir. 5-15 Mayıs, 2014 tarihlerinde enstitümüzce, Japon-ya Uluslararası İşbirliği Ajansı (JICA), Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) ve Türk İşbirliği ve Koordinas-yon Ajansı Başkanlığı (TİKA) desteğiyle yürütülmüş olan “Third Country Training Program on Earthquake Engineering and Disaster Management” başlıklı uluslara-rası eğitim programı bu çalışmalara gün-cel örnek olup, bu eğitim programı 2015 ve 2016 yıllarında da devam edecektir.Ülkemizdeki kamu kurumları ve özel kuruluşların deprem mühendisliği ve afet yönetimi konusundaki ihtiyaçlarıy-la ilgili danışmanlık hizmetleri sunmak Deprem Mühendisliği ve Afet Yönetimi Enstitüsünün bir diğer önemli görevidir. Bu kapsamda 2011 Van Depremi nede-niyle hasar görmüş olan konut, okul ve kamu binalarının hasar değerlendirme,
onarım ve güçlendirme çalışmaları Van Valiliği ve İl Milli Eğitim Bakanlığı ile ya-pılan protokoller çerçevesinde Deprem Mühendisliği ve Afet Yönetimi Enstitüsü tarafından yürütülmüştür.Deprem Mühendisliği ve Afet Yönetimi Enstitüsü tarafından yürütülmekte olan çalışmalarla ilgili güncel bilgiler ensti-tünün internet sayfasında (http://www.eedmi.itu.edu.tr/) sunulmaktadır. Enstitü bünyesinde düzenli aralıklarla gerçek-leştirilen çalıştay ve seminerlerin duyu-ruları burada paylaşılmaktadır. Bunun yanı sıra, önemli hasara sebebiyet veren yakın tarihli depremler ile ilgili enstitü-müz öğretim üyeleri tarafından yapılmış saha gözlemleri ve derlenen bilimsel bulgulara da yine enstitü sayfası üze-rinden ulaşılabilmektedir. İTÜ Deprem Mühendisliği ve Afet Yönetimi Enstitüsü, bütünleşik afet yönetimi ve deprem ris-kinin azaltılması noktasında kurulduğu 2010 yılından beri araştırma ve eğitim faaliyetlerini yürütmekte olup, görev ve sorumluluklarının bilincinde olarak ça-lışmalarına artan bir gayret ile devam etmektedir.
İTÜ Deprem Mühendisliği ve Afet Yönetimi
Enstitüsü etkinliklerinden görüntüler.
90 itü vakfı dergisi
DEPREM DOSYASI
İTÜ Yapı ve Deprem Mühendisliği Laboratuvarı
Yapı Mühendisliği Araştırmalarında Uluslararası Güçbirliğine Yeni Örnekler
SAFECAST–SERIES–SAFECLADDING FP7 Projeleri
SAFECAST, Avrupa Komisyonu’nun desteklediği uluslararası bütünler nitelikte ardışık olarak kesintisiz süren bir dizi
projenin üçüncüsüdür. Amacı betonarme prefabrike yapı elemanlarından oluşan bina türü yapı sistemleri için yeni birleşim türleri geliştirmektir. Küçük ve orta boy girişimciler ya da onların oluşturduğu birlikler ve araştırma yaparak teknoloji geliştiren Avrupa Birliği Üye Devletlerinin bazı kurumlarını bir araya getiren proje, sorumluluklar paylaşılarak aşama aşama tamamlanmaktadır. Sonunda uygulamacının önüne deneylerle sınanmış, tasarım ilkeleri belirlenmiş ve yeter güvenlikle kullanılabilecek çözümler konulmaktadır. Ülkemiz araştırmalar söz konusu olduğunda üye ülke konumundadır...
Prof. Dr. Faruk KaradoğanİTÜ İnşaat Fakültesi
GirişGüney Avrupa ülkeleri ile ülkemizin yer aldığı coğrafyada sonuçları ile beraber deprem olgusunun önemi konusunda Şekil 1’deki harita bir fikir vermekte; renkler kırmızıya doğru gittikçe sorun bü-yümektedir. Deprem, özellikle ülkemizde karar verici noktalarda görev yapan pek çok insanın öncelikleri arasında ancak kısa sürelerle yer bulabilmektedir. Bu büyük bir açmazdır; can ve mal kaybıyla birlikte ekonomik ve sosyal çalkantıla-ra neden olacak deprem olayına önem verebilenler, rekabet öncesi bir noktaya kadar ortak araştırmalar yapmak üzere, tüm dünyada benimsenen bir davranışla biraraya gelmekte, güçbirlikleri oluştur-maktadırlar. Böylelikle deneysel ve onu destekleyecek kuramsal çalışmaların paydaşlara düşen parasal yükü azalır-ken, daha kısa sürede sonuca gitmek olanağı ortaya çıkmaktadır. Biraraya ge-lerek güçbirliği oluşturmanın en önemli sonuçlarından biri de farklı düzeylerde-ki araştırma kurumları arasında bilgi ve görgü aktarımının birlikte gelişmeyi art-
tırıcı bir etken oluşturmasıdır. Böylelikle eksikler daha iyi anlaşılmakta ilerideki olası başka işbirliklerinin temelleri atıl-maktadır.Nitekim PRECAST, ECOLEADER proje-lerinin devamı olarak başlanıp tamamla-nan SAFECAST projesi bu söylenenlere uygun bir örnek oluşturmaktadır.2009–2012 yılları arasında başarı ile ta-mamlanan bu projenin devamı niteliğin-de alınan SAFECLADDING projesi ise 2012 yılında başlamış ve halen sürmek-te olan üç yıllık başka bir projedir.Betonarme prefabrik yapıların deprem karşısındaki davranış özelliklerini ge-liştirmeye yönelik bu projelerin İTÜ İnşaat Fakültesi Yapı ve Deprem Mü-hendisliği Laboratuvarının gelişmesi-ne de önemli katkıları olmuştur: Ele-man yetiştirme, deneysel çalışmaların yapılmasına yeni donanım sağlama ve mevcut donanımı güncelleme katkıları dışında, uluslararası ilişkilerde çevre edinme de bu katkıların başında gel-mektedir.Sanayi ile işbirliği içinde geliştirilen bu
projelerden SAFECAST temel nitelikleri ile aşağıda yer almaktadır. FP7 Avrupa Birliği destekli olan ve labo-ratuvarı ilgilendiren bir başka proje de SERIES projesidir. SERIES ve SAFEC-LADDING projeleri, ayrı birer yazı konu-su olarak İTÜ Vakfı Dergisi’nin “Deprem Dosyası-II” sayısında yer alacaktır.
SAFECAST: Bir FP7 ProjesiSAFECAST, Avrupa Komisyonu’nun des-teklediği uluslararası bütünler nitelikte ardışık olarak kesintisiz süren bir dizi projenin üçüncüsüdür. Amacı betonar-me prefabrike yapı elemanlarından olu-şan bina türü yapı sistemleri için yeni birleşim türleri geliştirmektir. Küçük ve
orta boy girişimciler ya da onların oluş-
turduğu birlikler ve araştırma yaparak
teknoloji geliştiren Avrupa Birliği Üye
Devletlerinin bazı kurumlarını bir araya
getiren proje, sorumluluklar paylaşıla-
rak aşama aşama tamamlanmaktadır.
Sonunda uygulamacının önüne deney-
lerle sınanmış, tasarım ilkeleri belirlen-miş ve yeter güvenlikle kullanılabilecek
91itü vakfı dergisi
Şekil 1 Ortak Çalışmaların Yürütüldüğü Bölgede Depremselliğin Bir Göstergesi.
çözümler konulmaktadır.
Ülkemiz araştırmalar söz
konusu olduğunda üye
ülke konumundadır.
Bu projenin üye ülkeler
açısından önemli olan
bir yanı, biraraya gel-
mekte olan araştırma
kurumlarının ve araştı-
macıların, birbirlerinden
görme ve birbirlerinden
öğrenme ortamının ya-
ratılmasıdır. İçeriğinde
süreklilik bulunan araş-
tırma olgusu ve kavra-
mı açısından bu, hem
araştırmacılar hem de
araştırmayı desteklemek
konumunda olanlar için çok önemlidir.
10 milyon nüfuslu Portekiz, 45 milyon
nüfuslu İspanya, 60 milyon nüfuslu İtal-
ya, 2 milyon nüfuslu Slovenya, 11 milyon
nüfuslu Yunanistan ve 75 milyon nüfus-
lu Türkiye’nin katkıda bulunduğu proje;
işbirliğinin daha hızlı sonuç alma, güç-
birliğinin de yükümlülükleri dağıtma açı-
sından ne kadar önemli olduğunu gözler
önüne sermektedir.
Portekiz’in büyük sarsma tablasının
bulunduğu ulusal laboratuvarı, Sloven-
ya’nın deprem mühendisliği konusunda-
ki birikimi, İtalya’da Milano Politeknik’te
kurulan çalışma düzeni, yine İtalya Is-
pra’da kurulu Avrupa Birliği’nin büyük
olanaklar sağlayarak desteklediği ELSA
Laboratuvarı ile Yunanistan’ın ve İspan-
ya’nın küçük boyutlu fakat çok etkin kul-
lanılabilen laboratuvarları ülkemiz açı-
sından dikkatle değerlendirilmelidir.
Araştırma ve teknoloji geliştirme kapsa-
mında, bu projede laboratuvar olanak-
larıyla da yer alan İTÜ İnşaat Fakültesi
Yapı ve Deprem Mühendisliği Laboratu-
varında, 1/1 ölçekli sekiz, 1/2 ölçekli altı
deney gerçekleştirilmiştir. Bu deneyler-
de kullanılan numunelerin hazırlanması,
laboratuvarda sınanması ve bulguların
değerlendirilmesi aşamalarında Türkiye
Prefabrik Birliği ve destek veren teknik
komiteleri ile İTÜ ve dışından pek çok
araştırmacı bir araya gelmiş, ortak çalış-
malardan çok yönlü yarar sağlanmış ve
güçbirliğinin önemi bir kez daha yaşanmıştır.SAFECAST projesi, döşeme elemanının döşeme elemanına, döşeme elemanı-
nın kirişe, kirişin kolona, kolonun temele, cephe elemanlarının cephe elemanları-na ve kirişlere yeni bağlantı elemanları kullanılarak esas itibariyle de kuru birle-şimlerle bağlanmasına ve sistemde kav-rama betonu (topping) kullanılmamasına yönelik olarak hazırlanmıştır, Şekil 2. An-cak,üye ülkelerin öncelikli gereksinimleri ve sağlanan parasal destekle süre de gözönüne alındığında çalışma program-larında bazı uyarlamalar yapılmıştır. Bu kapsamda olmak üzere cephe eleman-larına yönelik çalışmalar, (Bkz SAFEC-LADDING Projesi) sınırlanmış, olası yeni bir proje içine aktarılmış ve bazı ıslak birleşimler ise proje kapsamında göz önüne alınmıştır.Bunlardan aşağıda ayrıntısı ile işlenecek olan iki farklı kolon – kiriş birleşimi karma ya da melez birleşimler olarak program-da yerini almış ve ülkemizde denenerek elde edilen sonuçlar kullanıcılara sunu-lacak düzeye getirilmiştir. Kuru ve ıslak birleşimlerin ortak özelliklerini taşıyan bu birleşimlerde ülkemizdeki uygulama-lara koşut olmak üzere kavrama betonu-nun da kullanılması öngörülmektedir.
Uluslararası başarılı bir işbirliği ile SAFECAST projesi önemli
yararlar sağlanarak tamamlanmış ve bu başarıya da dayanarak
SAFECLADDING projesi alınmış böylelikle İTÜ’nün bir önerisini,
çelik yastıklı birleşimleri deneme şansı elde edilmiştir
Deprem etkisi karşısında kendisinden öngörülen düzeyde yerdeğiştirme sü-nekliğini göstermesi beklenen ve bunu sağlarken de bütün elemanlarının kri-tik kesit ve bölgelerinde genel süneklik beklentisini sağlamak üzere ona uyumlu bölgesel süneklikler sergilemesi istenen yapı sisteminin boyutlandırılmasında ve donatılmasında, elemanların birbirine yük aktarmakta olduğu birleşim bölge-leri ve yakın çevrelerinin önemi büyüktür.Yerinde dökme betonla yapılan pek çok uygulamanın depremden sonra yıkılma-sındaki önemli nedenler arasında, uy-gun donatılmayan birleşim bölgelerinin daha depremin başlangıcında dağılması gelmektedir. Kalıcı şekil değiştirmelerin buralarda yığılması diğer bölgelerdeki taşıma kapasitelerinden ve süneklikten yararlanamadan sistemin elden çıkması-na neden olabilmektedir. Aynı tehlikenin daha büyüğü, önceden dökülen beto-narme elemanların, denenmemiş yön-temler ile biraraya getirilmesi ve yapıyı oluşturması önerildiğinde de mevcuttur. Bu tehlikeyi azaltmak üzere, önerilen iki farklı birleşim bölgesi için çeşitli de-neyler yapılmış, simetrik olmayan kiriş kesitleri ile bu kesitlerde pozitif ve ne-gatif eğilme momentleri oluştururken tek yönde artmakta olan yükler etkisindeki davranış ile iki yönlü yükler etkisindeki davranış, ayrı ayrı numuneler üzerinde incelenmiştir.Bu yazının amacı, konunun farklı ancak bütünler nitelikteki yönlerini uluslararası
92 itü vakfı dergisi
Şekil 2 Üç Katlı Beton Prefabrike Bir Yapı İle Üç Kat İçin Oluşturulmuş Bir Kolon
bir eşgüdümle araştırma alanına çeken ve Avrupa Birliği parasal kaynaklarının desteğini alan SAFECAST projesinin Türkiye’de gerçekleştirilen bölümünü, deneyden başlayıp uygulamaya aktarı-lan sonuçlarına değin tanıtmak ve yurt dışındaki parçaları konusunda paydaş-ların olanakları ve gerçekleştirebildikleri çalışmalardan da kısa bilgiler aktarmaktır. Derlenip sunulan bu bilgi ışığında, oku-yucunun kendi başına, karşılaştırmalı de-ğerlendirmeler yaparak ülkemizin konuya yaklaşımı ve araştırmacının konumuna yönelik çıkarsamalar yapmasını sağla-mak da yazının amaçları arasındadır.Ayrıntılı bilgiye ulaşmak isteyenler yazı-ya eklenmiş bulunan kaynaklardan ya-rarlanabileceklerdir.Bunlardan aşağıda ayrıntısı ile işlenecek olan iki farklı kolon – kiriş birleşimi karma ya da melez birleşimler olarak program-da yerini almış ve ülkemizde denenerek elde edilen sonuçlar kullanıcılara sunu-lacak düzeye getirilmiştir. Kuru ve ıslak birleşimlerin ortak özelliklerini taşıyan bu birleşimlerde ülkemizdeki uygulama-lara koşut olmak üzere kavrama betonu-nun da kullanılması öngörülmektedir.Deprem etkisi karşısında kendisinden öngörülen düzeyde yerdeğiştirme sü-nekliğini göstermesi beklenen ve bunu sağlarken de bütün elemanlarının kri-tik kesit ve bölgelerinde genel süneklik beklentisini sağlamak üzere ona uyumlu bölgesel süneklikler sergilemesi istenen yapı sisteminin boyutlandırılmasında ve donatılmasında, elemanların birbirine yük aktarmakta olduğu birleşim bölge-leri ve yakın çevrelerinin önemi büyüktür.Yerinde dökme betonla yapılan pek çok uygulamanın depremden sonra yıkılma-sındaki önemli nedenler arasında, uy-
gun donatılmayan birleşim bölgelerinin daha depremin başlangıcında dağılması gelmektedir. Kalıcı şekil değiştirmelerin buralarda yığılması diğer bölgelerdeki taşıma kapasitelerinden ve süneklikten yararlanamadan sistemin elden çıkması-na neden olabilmektedir. Aynı tehlikenin daha büyüğü, önceden dökülen beto-narme elemanların, denenmemiş yön-temler ile biraraya getirilmesi ve yapıyı oluşturması önerildiğinde de mevcuttur. Bu tehlikeyi azaltmak üzere, önerilen iki farklı birleşim bölgesi için çeşitli de-neyler yapılmış, simetrik olmayan kiriş kesitleri ile bu kesitlerde pozitif ve ne-gatif eğilme momentleri oluştururken tek yönde artmakta olan yükler etkisindeki davranış ile iki yönlü yükler etkisindeki davranış, ayrı ayrı numuneler üzerinde incelenmiştir.Bu yazının amacı, konunun farklı ancak bütünler nitelikteki yönlerini uluslararası bir eşgüdümle araştırma alanına çeken ve Avrupa Birliği parasal kaynaklarının desteğini alan SAFECAST projesinin Türkiye’de gerçekleştirilen bölümünü, deneyden başlayıp uygulamaya aktarı-lan sonuçlarına değin tanıtmak ve yurt dışındaki parçaları konusunda paydaş-ların olanakları ve gerçekleştirebildikleri
çalışmalardan da kısa bilgiler aktarmak-tır. Derlenip sunulan bu bilgi ışığında, okuyucunun kendi başına, karşılaştırma-lı değerlendirmeler yaparak ülkemizin konuya yaklaşımı ve araştırmacının ko-numuna yönelik çıkarsamalar yapmasını sağlamak ta yazının amaçları arasında-dır. Ayrıntılı bilgiye ulaşmak isteyenler yazıya eklenmiş bulunan kaynaklardan yararlanabileceklerdir.
İTÜ İnşaat Fakültesi Yapı veDeprem MühendisliğiLaboratuvarındaGerçekleştirilen Çalışmalar
Endüstri Tipi Dış Kolon-Kiriş BirleşimiBu birleşim tipinde, kısa bir konsolu bu-lunan alt kat kolonu ile birleşim bölge-si boş bırakılmış üst kat kolonu birlikte dökülmekte, bunlardan bağımsız olarak hazırlanmış ve etriyelerinin bir bölümü dışarıda bırakılmış öngermeli prefab-rike kiriş konsola oturtularak birleşim bölgesine yaklaştırılmaktadır, Şekil 3a. Kirişin alt köşesinde gömülü bulunan çelik plaka konsolun üzerine daha ön-ceden yerleştirilmiş olan çelik plakaya kaynatılarak alt birleşim sağlanmaktadır. Daha sonra boşluklu döşemeler çerçeve düzlemine dik doğrultuda kirişe bastı-rılmakta, kolonlar arasındaki boşluktan döşemelerin en üstüne yakın konumda yeter miktarda U şeklindeki firkete dona-tı yerleştirilmektedir. Düzleme dik ikincil kirişlerin ve düğüm noktası içindeki sar-gı donatılarının da yerleştirilmesinden sonra yerinde beton dökülerek birleşim tamamlanmaktadır. Uygun bir zamanda kolona yaklaşmış bulunan kiriş yüzü ile kolon arasındaki boşluk, rötresi az harç-la basınçlı olarak doldurulmaktadır.
Konut Tipi dış Kolon-Kiriş BirleşimiBu birleşim, endüstri tipi birleşimden farklı olarak bir kiriş ile iki kolon elemanın birleşimi olarak nitelendirilmelidir. Çün-kü endüstri tipindekine benzer bir pre-fabrike öngermeli kiriş önce alt kolon ile birleştirilmekte sonra bu birleşimin üstü-ne yeni bir kolon özel bir detayla bağlan-maktadır. Ayrıntıları Şekil 3b’de çizimsel olarak verilen bu birleşimde kısa konsol bulunmamakta, kiriş kolon kenarına otur-makta ve bu kolondan dört adet eşde-ğer donatı filizi yükselmektedir. Kirişten
DEPREM DOSYASI
SAFECAST projesi, döşeme elemanının döşeme elemanına,
döşeme elemanının kirişe, kirişin kolona, kolonun temele, cephe
elemanlarının cephe elemanlarına ve kirişlere yeni bağlantı elemanları kullanılarak esas itibariyle de kuru
birleşimlerle bağlanmasına ve sistemde kavrama betonu (topping)
kullanılmamasına yönelik olarak hazırlanmıştır.
93itü vakfı dergisi
çıkan alt ve üstteki eğilme donatıları bu filizlere takılmadan birleşim bölgesini geçerek alt kolonun dış yüzüne yaklaşa-bilmektedir. Düğüm noktası içinin sargı donatıları ile boşluklu döşeme eleman-ları ve kavrama betonunun en üstünde yer alacak donatıları yerleştirildikten sonra yerinde beton dökümü başlayarak birinci aşama tamamlanmaktadır. Daha önce uygun dört delikle hazırlanmış bu-lunan üst kolon, kılavuzlama elemanının da yardımıyla eşdeğer filizlerin üzerine, alt kolonla yeni kolon arasında küçük bir aralık bırakılarak oturtulmakta, eşdeğer filizlerin çevresindeki boşluklara basılan harcın bu aralıktan dışarı çıkması bekle-nerek birleşim tamamlanmaktadır.
Deneysel ÇalışmalarUygun üretim aşamalarından sonra elde edilen numuneler doksan derece döndürülerek kolonları yatay, kirişi ise
düşey konuma getirilerek Şekil 3c ‘de gösterildiği gibi, verenler yardımıyla tek ve iki yönlü yerdeğiştirme çevrimlerinin etkisinde bırakılarak sınanmışlardır. Or-taya çıkan hasarın dikkatle izlendiği de-neylerden elde edilen yük-yerdeğiştirme bağlantılarının birer örneği Şekil 4’te yer almaktadır. Bu bağlantılardan ortaya çı-kan önemli bazı bulgular, numunelerin tek ve iki yönlü etkimeler sonucunda benzer davranış biçimleri sergilemediği ve bu iki etkilenmenin de beklendiği gibi simetrik davranış biçimleri ortaya koy-madığı ancak, büyük yerdeğiştirmelere kadar sistemin kararlılığını korumakta olduğudur. Konut tipi birleşimdeki fark-lı bir davranış da çevrimlerde gözlenen oyulmalardır. Denenen bu birleşimlerin daha çok enerji yoğaltabilmesini sağla-mak üzere ayrıntılarda yapılan bazı de-ğişikliklerle yeni numuneler oluşturulup benzer deneyler yinelenmiş ve beklenen
Şekil 3 Endüstri ve Konut Tipi İki Kolon-Kiriş Birleşim Bölgesi ve Bir Deney Numunesi
a b c
Şekil 4 Deneyde Hasar Görmüş Bir Numune ve İki Tip Birleşim İçin Elde Edilen Yük –Yerdeğiştirme
Bağlantıları:Davranışın simetrik olmadığına dikkat edilmelidir.
a b c
iyileştirmeler gözlenmiştir, [1], [2], [3].Yapısal çözümlemelerde kullanılmak üzere, deneysel bulgulara kuramsal yol-larla da ulaşabilmek için çeşitli modeller önerilebilmektedir. Bunlar arasından si-metrik olmayan, ardışık çevrimlerde da-yanım ve rijitlik azalması gösteren tipteki davranışlara en uygun olan model ola-rak Pivot model seçilmiş ve tanımı için gerekli değişkenler deney verilerinden tanımlanmıştır, [4]. Bu model, çevrimle-rinde kayma oyukları bulunan durumlar için de yeter yaklaşım sağlamaktadır. Deneysel çalışma sonuçlarıyla kuramsal Pivot model sonuçlarının üst üste konup karşılaştırıldığı bir örnek Şekil 5a’da yer almaktadır.Deneyde karşılaşılan göçme biçimle-rine dayanılarak endüstri ve konut tipi birleşimler için öngörülen boyutlama esaslarının ayrıntıları [1]de yeralmakta-dır. Varsa kaynağın kopmaması, çekme
94 itü vakfı dergisi
Şekil 5 Yapısal Çözümlemelerde Kullanılacak Bir Model ve Deneysel Bulguların Hesaba Yansıtılması
a b c
Şekil 6 İki Bulonla Yapılan Yaygın Bir Kolon-Kiriş Birleşimi ve Ona Yönelik Deneyler.
a b c
Şekil 7 Atina Deneylerinden Çıkan Simetrik Olmayan Davranış, Atina ve
Lizbon Sarsma Tablası Deneyleri.
a b c
DEPREM DOSYASI
95itü vakfı dergisi
çelik yastıklı birleşimleri deneme şansı elde edilmiştir, Şekil 9a. Bu uluslararası güçbirliğinin sonucudur. Şekil 9b’de ise ulusal bir güçbirliği sergilenerek labora-tuvara kazandırılan yerli yapım sarsma tablası yer almaktadır. Bu yeni proje ve sarsma tablası ile İTÜ İnşaat Fakültesi-Yapı ve Deprem Mühendisliği Laboratu-varı biraz daha güç ve özgüven kazan-mıştır.
KAYNAKLAR:[1]. Karadoğan, H.F., Yüksel, E., Bal,İ.E.,
“SAFECAST Araştırma Projesinin Bir Parçası
Olarakİki Tip Prefabrike Dış Kolon–Kiriş Birleşim
Bölgesi”,Beton Prefabrikasyon Dergisi, Sayı 102,
Nisan 2012.http://www.prefab.org.tr/ekatalog/index.
html.
[2]. Karadogan, F., Yuksel, E., Bal, I.E.,“The Seismic
Behavior of an Asymmetric Exterior Precast
Beam-Column Connection”. 15 WCEE, Lisboa,
Portugal, 2012.
[3]. Yüksel, E., Karadoğan, H.F., Bal, İ.E., İlki, A.,
Bal, A., İnci, P., “Seismic Behaviors of Two Distinct
Exterior Beam-Column Connections”, Engineerin
Structures, Değerlendirme Sürecinde.
[4]. Dowell, R.K, Seible,F., Wilson,E.L., “Pivot
Hysteresis Model for Reinforced Concrete
Members”, ACIStructuralJournal, V.95, No.5,1998.
Şekil 8 Milano Politeknik Kolon-Temel Birleşim Deneyi, Ispra’daki ELSA Laboratuvarında Oluşturulan Üç Boyutlu Tümüyle Prefabrik Elemanlardan
Oluşan 1/1 Ölçekli Deney Numunesinin Oluşturulma Aşamaları.
a b c
ve basınç bölgelerindeki donatıların ye-terliliği, yatay kayma dayanımı ve kolon donatılarının sıyrılmaması bunlar arasın-dadır, Şekil 5b ve 5c.
SAFECAST KapsamındaYurtdışındaki AraştırmaKurumlarında Gerçekleştirilen ÇalışmalarEndüstri tipi tek katlı betonarme yapıla-rın pek çoğunda kullanılmış iki bulonlu birleşimlere bir örnek Şekil 6a’da yer almaktadır. Kirişin bağlanmakta olduğu kolonun göreceli olarak rijit olması ve olmaması durumlarına karşılık gelmek üzere Ulusal Atina Teknik Üniversitesin-de ve Lubliyana Üniversitesi İnşaat ve Jeodezi Fakültesi Laboratuvarlarında tek ve iki yönlü yükler altında deneyler gerçekleştirilmiştir. Amaç beton dayanı-mı, bulon çapı, bulonun eleman kenar-larına uzaklığı gibi parametrelerin daya-nım, rijitlik, süneklik ve göçme biçimleri üzerindeki etkilerini gözlemlemek ve bo-yutlandırma aşamasında kullanılmakta olan bağıntıların geçerliliğini sınamaktır. Şekil 6b ve 6c bu çalışmalarda kullanı-lan numuneler ve deney düzenekleri ko-nusunda fikir vermektedir.Atina’da yapılan deneylerin sonuçların-dan biri Şekil 7a’da verilmektedir. Bu kuvvet-yerdeğiştirme bağlantısı gözden geçirildiğinde, beklendiği gibi simetrik olmayan bir davranış ile tek ve iki yön-lü yüklemeler arasında farkların bulun-duğu görülecektir. Bu bulgular yapısal çözümlemelerde ve boyutlandırmalarda kullanılacak sonuçlardır. Esnek kolon–ki-riş birleşim bölgesinin düzlem içindeki davranışının sarsma tablası üzerinde de denendiği bir numune ve deney düzene-ği Şekil 7b’ de, düzleme dik davranışın belirlenmesi için Lizbon Ulusal Deprem Merkezi Laboratuvarında yapılan bir sarsma tablası deneyi de Şekil 7c’de yer almaktadır.
İtalya’dan SAFECAST projesine katılan iki araştırma kurumundan birincisi Mi-lano Politeknik ikincisi ise ELSA Labo-ratuvarıdır. İlkinde bileşen ve eleman deneyleri gerçekleştirilirken ELSA’da üç boyutlu gerçek yapıların dinamik benze-ri deneyleri yapılmaktadır. Çift T döşeme elemanlarının kirişlere hazır ve soğukta şekil verilmiş korniyerlerle bağlanmasını öngören birleşim deneylerinden sonra kolonların temele bağlantısında üç farklı birleşim detayı tek ve iki yönlü yükleme etkisinde sınanmıştır, Şekil 8a.ELSA’da döşeme kalınlığında konsolla-rı bulunan kolonlara bağlanmış ve her katın farklı döşeme tiplerinden oluştuğu üç katlı bir çerçeve denenmiştir. Deney numunesinin iki yanında prefabrik özel perdeler kullanılmıştır, Şekil 8b ve 8c. Yassı prefabrik döşeme elemanlarının tümü birbirine özel mekanik birleşimler ile kenetlenmiştir.
SonuçlarUluslararası başarılı bir işbirliği ile SA-FECAST projesi önemli yararlar sağ-lanarak tamamlanmış ve bu başarıya da dayanarak SAFECLADDING projesi alınmış, böylelikle İTÜ’nün bir önerisini,
Şekil 9 Bazı Birleşimlerde Enerji Yoğaltma Amacıyla Kullanılabilecek Bir Çelik Yastık Önerisi:
SAFECLADDING projesine geçiş veİTÜ İnşaat Fakültesi Yapı ve Deprem Mühendisliği Laboratuvarı
Sarsma Tablası
a b
96 itü vakfı dergisi
İTÜ Avrasya Yer Bilimleri EnstitüsüBugün gerek yurtdışı gerekse yurtiçindeki üniversitelerde, Enstitümüz’de yetişmiş genç meslektaşlarımız araştırmacı
olarak başarılı çalışmalara imza atmaktadırlar. Enstitü, bugün de aktif tektonik ve deprem jeolojisi konularında ülkemizde en fazla araştırma yapılan ve kamuoyunda bilimsel niteliğine güven duyulan kurumlarından biridir…
Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü 1997 yı-lında İstanbul Teknik Üniversitesi içeri-sinde rektörlüğe bağlı bir araştırma ve lisansüstü öğretim birimi olarak kurul-muştur. Türkiye jeolojisinin en önemli kilometre taşlarından biri olan rahmetli Prof. Dr. İhsan Ketin başkanlığında, İTÜ Maden Fakültesi Genel Jeoloji Anabilim Dalı’nda araştırmalarını sürdüren, ulusal ve uluslararası üne sahip bir grup bilim adamı tarafından, yer ile ilgili çok disip-linli araştırmaları tek bir çatı altında yü-rütmek amacı ile kurulmuş olan Enstitü, 1998 yılında ilk öğrencilerini alarak öğ-retime başlamıştır.Enstitüde Avrasya Kıt’ası öncelikli ol-makla beraber tüm dünya üzerinde jeo-loji, jeomorfoloji, jeofizik, atmosfer ve ok-yanus bilimlerine yönelik araştırmalarda
bulunulmakta ve bu konularda lisansüstü eğitimi verilmekte-dir. Enstitü, yerbilimlerini katı, sıvı ve gaz kesimleri ve burada yaşayan canlıları ile bir bütün
olarak ele alan; çok disiplinli, temel bilim ve bilişim kültürüne dayanan araştırma-lar ve araştırıcılar için bir mükemmeliyet merkezi olma görevini üstlenmiştir ve bu konumu ile ülkemizde ilk ve tektir.Enstitüde üç anabilim dalı mevcuttur. Bunlar Katı Yer, İklim ve Deniz, Ekoloji ve Evrim anabilim dallarıdır. Bunlardan ilk ikisi ‘Jeodinamik’ ve ‘İklim-Deniz’ Li-sansüstü programlarını başlatmışlardır. 2003 yılında bu iki program birleştirilerek ‘Yer Sistem Bilimi’ programı adı altında lisansüstü eğitim verilmeye başlanmıştır. Katı Yer Anabilim Dalı öğretim üyeleri ağırlıklı olarak tektonik ve Kuvaterner jeolojisi konusunda araştırmalarda bu-lunmaktadırlar. Bu kapsamda bilhassa Türkiye ve Asya’nın jeolojisi konusunda yapılan çalışmalar dünya çapında ses getiren araştırmalar olmuşlardır. Ülkemiz ile ilgili yapılan hemen her çalışmada enstitü üyelerinin bu araştırmaları atıf almaktadır. Enstitü bünyesinde yer alan
Mineral Ayırma ve Hazırlama Laboratu-varı sadece enstitü elemanlarına değil, tüm Türkiye yerbilimleri camiasına hiz-met vermektedir. Genel Jeoloji Anabilim Dalı kapsamında kurulmasına başlanan bu laboratuvarda, her çeşit kayaç radyo-metrik yaş tayini için minerallerine ayrıl-makta ve tüm kayaç analizi için örnekler hazırlanmaktadır. Ayrıca kayaçlardan ince ve parlatma kesit yapılmasına yö-nelik İnce Kesit Laboratuvarı enstitü bünyesinde yer almaktadır. 1999 yılında yaşanan iki büyük deprem Enstitünün popülerliğinin ve tanınırlığının önemli oranda artmasına neden olmuştur. Bu dönemde bilhassa Kuzey Anadolu Fayı ve Marmara Denizi üzerinde araştırma-ları bulunan araştırıcılarımız ulusal ve uluslararası işbirlikleri ile çok sayıda araştırma projesi gerçekleştirmişler ve bu çalışmalar sonucunda çok sayıda bi-limsel yayına imza atmışlardır. O yıl he-nüz bir yıllık olan enstitüye o dönemde farklı üniversitelerin jeoloji ve jeofizik bö-lümlerinden kontenjanının çok üstünde öğrenci başvurmuş, bu öğrencilerin bü-yük çoğunluğu yüksek lisans ve doktora çalışmalarını başarı ile tamamlamışlardır.
Şekil 1. Batı Anadolu’nun şekillenmesine ilişkin
modeller (Göğüş. 2014).
Şekil 2. Ecemiş Fay Zonu’nun jeomorfoloji haritası
(Sarıkaya ve diğ. 2014).
Prof. Dr. Attila ÇinerİTÜ Avrasya Yerbilimleri Enstitüsü Müdürü
DEPREM DOSYASI
97itü vakfı dergisi
Bugün gerek yurtdışı gerekse yurtiçin-deki üniversitelerde, Enstitümüzde yetiş-miş genç meslektaşlarımız araştırmacı olarak başarılı çalışmalara imza atmak-tadırlar. Enstitü, bugün de aktif tektonik ve deprem jeolojisi konularında ülkemiz-de en fazla araştırma yapılan ve kamuo-yunda bilimsel niteliğine güven duyulan kurumlarından biridir.İklim ve Deniz Anabilim Dalı öğretim üyeleri ise büyük ölçüde iklim değişik-liği ve hava kirliliği konularında çalış-malar yapmışlardır. Bu Anabilim dalında çalışan öğretim üyeleri, ülkemizi ve tüm dünyayı ilgilendiren konularda TÜBİTAK, UNDP, Kalkınma Bakanlığı ve Avrupa Bir-liği projeleri alarak bilim dünyasına kat-kıda bulunmaktadırlar. Ayrıca, bu proje sonuçları karar vericiler tarafından da kullanılmaktadır. Örneğin, Enstitümüz tarafından geliştirilen Türkiye hava kirli-liği envanter sistemi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından ülkemizdeki hava kalitesinin iyileştirilmesi için kullanıl-maktadır. Benzer şekilde, bu anabilim dalı ülkemizde iklim araştırmaları açı-sından tarihsel bir görev üstlenmiştir. İklim grubunun ürettiği bölgesel iklim projeksiyonları ülkemizde çok sayıda STK ve devlet kurumu tarafından temel girdi olarak kullanılmaktadır. Bu anabilim dalımızda fizik, meteoroloji, çevre mü-hendisliği gibi farklı disiplinlerden gelen
Şekil 3. 21. Yüzyılın sonuna doğru Türkiye’de yağış değişimi
projeksiyonu (Ömer Lütfi Şen)
Şekil 5. Aslantepe Höyüğünün (Malatya) 250 yıllık toprak kullanımı
sonunda belli başlı bitki örtülerini gösterir harita (Arıkan, 2014)
öğrencilere çok sayıda yüksek lisans ve doktora çalışmaları yaptırılmıştır.Ekoloji ve Evrim Anabilim Dalı iklim/ekosistem/insan ilişkisini tüm mekânsal ve zamansal ölçeklerde incelemekte; ekosistem, popülasyon, insan ekolo-ji, arkeoloji alanlarında, ağırlıklı olarak, modelleme ve kapsamlı veri analizi yön-temleriyle çalışmaktadır. Enstitü, bilimsel araştırmaları ile ulusal camiada olduğu kadar uluslararası ca-miada da haklı bir üne sahiptir. Aramız-dan ayrılan iki ünlü bilim adamı, Prof. Dr. İhsan Ketin ve Prof. Dr. Aykut Barka, dünya çapında yeniliklere imza atmış önemli bilim adamları tarafından sunu-lan konferans serileri ile anılmaktadır. Sözkonusu konferanslara çağrılmak bi-lim camiası için bir gurur vesilesidir.Enstitümüz yakın zamanda aramıza katı-lan yeni kadrolarla bugün çok daha güç-lenmiş, son yıllarda giderek artan yayın performansı ile ülke bilimine önemli kat-kılarda bulunmuştur. Bilimsel faaliyetler yanı sıra uygulamacı kuruluşlarla da yakın ilişki içerisinde olan enstitümüzde dünyanın çeşitli ülkelerindeki uluslarara-sı ve ulusal kuruluşlarla da uygulamaya yönelik ortak bilimsel araştırmalarda bu-lunulmaktadır. Enstitümüz kurulduğu günden bu yana temel amacı olan ulusal ve uluslararası
bilime katkıda bulunma yolunda önemli adımlar atmıştır. Ülkemizde yerbilimleri konusunda çalışan üniversitelerin üre-timlerinin çok üzerindeki bilimsel üretimi ile Enstitü, konusunda dünyada en önde gelen kurumlardan biri olma yolunda ilerlemektedir. Enstitüde her yıl TÜBİTAK başta olmak üzere çok sayıda ulusal ve uluslararası kuruluş desteği ile farklı konularda araştırmalarda bulunulmakta-dır. Aktif tektonik, bölgesel jeoloji, mor-fotektonik, deniz jeolojisi, jeodinamik, iklim değişimi, hava kalitesi modelleri, ekosistem bilimleri, arkeoloji, vb. gibi konularda çok sayıda proje yürütülmek-te, bu projelerde çok sayıda lisansüstü öğrencisi ve doktora sonrası araştırmacı çalışmakta ve evrensel bilime katkıda bulunmaktadır. Enstitünün diğer önemli bir özelliği de kapısını, ayrım yapmak-sızın, her çeşit alanda (jeoloji, jeofizik, fizik, mühendislik, arkeoloji, ...) lisans eğitimi almış öğrencilere açık tutmasıdır. Enstitüdeki eğitim programları çok farklı disiplinlerden gelen bu öğrencilere ortak dil ve beceriler kazandırmaya özen gös-termektedir.
Şekil 4. İstanbul Kalkınma Ajansı (ISTKA 2011 KCE-20) tarafından
desteklenen proje kapsamında yapılana analiz sonuçları a) Şu
anda Gemi emisyonlarının Istanbul ve Marmara Bölgesine etkisi b)
Emisyon Kontrol Alanı (EKA) ilan edildiği durumdaki etki.
Şekil 6. Malatya Ovası’nın erozyon modeli (Arıkan, 2014).
98 itü vakfı dergisi
DEPREM DOSYASI
Osmanlı İmparatorluğu’ndan devralın-
mış meteoroloji, sismoloji ve astronomi
birikimini bünyesinde barındıran Boğa-
ziçi Üniversitesi – Kandilli Rasathanesi
ve Deprem Araştırma Enstitüsü (KR-
DAE) astronomi, meteoroloji, sismoloji,
jeofizik, jeodezi, deprem mühendisliği,
deprem riskinin azaltılması konularında
lisansüstü araştırma ve öğretim yap-
makta, bu bağlamda deprem riskinin
azaltılması, deprem ve tsunami izleme,
bilgilendirme ve erken uyarı sistemleri,
nükleer denemelerin izlenmesi, afete
hazırlık konularında uygulama faaliyet-
lerini uluslararası standartlar düzeyinde
sürdürmektir.
Enstitü bünyesinde ayrıca Astronomi,
Jeomanyetizma ve Meteoroloji Labora-
tuvarları; Belbaşı Nükleer Denemeleri
İzleme, İznik Deprem Zararlarının Azaltıl-
ması ve Ulusal Deprem İzleme Merkez-
leri ve Afete Hazırlık Eğitim Birimi yer
almaktadır.
KRDAE, ülke çapında zayıf hareket (VM-
BB) geniş-bantlı ve kuvvetli hareket (SM)
deprem istasyonlarını operasyonel ola-
rak 24 saat/7gün gerçek-zamanlı olarak
işletmektedir. Son yıllarda özellikle ülke-
mizde yoğun deprem etkinliğinin takip
edilmesine yönelik olarak da deprem is-
tasyonu sayısı hızla arttırılmış ve ana fay
zonlarında deprem üretme potansiyeline
sahip bölgelerde yeni geniş-bantlı sayı-
sal deprem istasyonları faaliyete geçiril-
miştir. Bunun dışında deprem riski yük-
sek olan bölgelerde yoğun olarak geçici
ve sabit yerel ağlar kurarak bölgenin
sismotektonik özelliklerinin ortaya konul-
masına yönelik çalışmalar yapmaktadır.
Tüm istasyonların gerek kullanılan ekip-
manlar ve gerekse iletişimleri güncel
teknoloji ile yapılmaktadır. Ülke sathın-
da yayılmış istasyonlardan gelen veriler
merkezde eş zamanlı kaydedilmekte ve
değerlendirilmektedir. Değerlendirilen
tüm veriler kısa zamanda ilgili olan tüm
kamu kurumları ve medyaya otomatik
olarak web, SMS, e-faks,e-mail, twitter,
Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü
KRDAE 145 yıllık tarihi birikimi ve bilinirliği ile bir mükemmeliyet merkezi haline gelmiş ve dünyada deprem
üzerinde öğretim, araştırma, uygulama ve gözlem yapan en önemli merkezler arasında yer almış bulunmaktadır…
Prof. Dr. Mustafa ErdikBÜ Kandilli Deprem AraştırmalarıEnstitüsü Müdürü
facebook vb. iletişim kanalları ile iletil-
mektedir. KRDAE, Avrupa-Akdeniz böl-
gesinde en gelişmiş Deprem Şebekesi-
ne sahip kurumlardan birisidir ve büyük
bir deprem sonrası komşularımıza ve Av-
rupa-Akdeniz Sismoloji Merkezine hızlı
bilgi sağlamaktadır. Yapılan çalışmalar
arasında: Gerçek-zamanlı (Real-time)
gözlem yapmak, Depremin kaynağı,
oluş mekanizması ile ilgili fiziksel bilgiler
edinmeye ve bilimsel çalışma yapmaya
yönelik gözlem yapmak, Kritik Yapıların
Yer seçimi konusunda katkı sağlamak
Depremden hemen sonra Deprem Yer
Hareketi Dağılım ve Kayıp Haritalarını
(ShakeMap/ Loss Map) üretmek yer al-
maktadır.
KRDAE’nün tasarımını ve işletimini yap-
tığı 15 deprem istasyonundan oluşan
İstanbul Erken Uyarı Sistemi Acil Müda-
hale Sistemi olası büyük bir depremde
erken uyarı sağlamak ve hızlı müdaha-
leyi mümkün kılacak yer hareketi ve yapı
hasarı haritalarını deprem sonrası daki-
kalar içinde hazırlayıp ilgili yerlere ulaş-
tırmak üzere kurulmuşlardır. Depremde-
ki zemin etkilerini daha iyi anlayabilmek
için Ataköy, Zeytinburnu, ve Fatih’de
düşey deprem izleme ağları kurmuştur.
Ayrıca, İstanbul’da kurulu çok sayıda
KRDAE’nin tasarımını ve işletimini yaptığı 15 deprem istasyonundan
oluşan İstanbul Erken Uyarı Sistemi Acil Müdahale Sistemi, olası büyük bir depremde erken
uyarı sağlamak ve hızlı müdahaleyi mümkün kılacak yer hareketi ve yapı hasarı haritalarını deprem
sonrası dakikalar içinde hazırlayıp ilgili yerlere ulaştırmak üzere
kurulmuşlardır.
99itü vakfı dergisi
100 itü vakfı dergisi
ve değişik tipte yapılarda yapı izleme
sistemleri bulunmaktadır (Ayasofya Mü-
zesi; Fatih, Süleymaniye, Sultanahmet,
Mihrimah Sultan Camiileri, Ayasofya
Müzesi ve Maltepe Camii minareleri; Bo-
ğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet Köprüleri;
Marmaray; yüksek binalar; vb.).
KRDAE’deki mevcut laboratuvarlar ve
saha ölçüm sistemleri yapıların dep-
rem davranışlarıyla ilgili geniş araştırma
olanakları sağlamaktadır. Sarma ma-
sası laboratuvarı 4 adet değişik boyut
ve kapasitedeki sarsma masalarından
oluşmakadır. En büyük sarsma masası
3mx3m boyutunda olup 10 tona kadar
olan yükleri 0-50 Hz arasında kaydedi-
len gerçek deprem hareketleri vererek
sallayabilmektedir. Diğer masalar daha
küçük olup iki, üç, ve tek eksenli olarak
çalışmaktadır. Dinamik itme ve deprem
yalıtım birimleri test laboratuvarı bir adet
40 ton kapasiteli yatay ve iki adet 100
ton kapasiteli düşey hidrolik itici/çeki-
ci’lerden oluşmaktadır.
KRDAE, deprem hasar senaryolarının
geliştirilmesi, deprem sonrası yapıların
tamir ve güçlendirilmesi, deprem hasar
tespiti ve sigortalama, tarihi yapıların
depremlerden korunması, ve depreme
dayanıklı tasarım yönetmeliklerinin ha-
zırlanması konularında da aktif olarak
çalışmaktadır. Türkiye’de mevcut dep-
rem şartnamelerinin çoğu KRDAE ele-
manlarının katkıları ve liderliği ile geliş-
tirilmiştir.
2004 yılından bu yana KRDAE bünyesin-
de faaliyet gösteren Afete Hazırlık Eği-
tim Birimi afet bilinci konusunda toplu-
mun her kesimine hitap edecek eğitim
programları geliştirmekte, eğitim malze-
meleri hazırlamakta, yaygınlaştırılması
konusunda aktif olarak eğitimler/eğiti-
ci eğitimleri vermeye devam KRDAE,
UNESCO-Hükümetlerarası Oşinografik
Komisyonu’nun bir alt organı olarak 2005
yılında kurulan “Kuzey-Doğu Atlantik,
Akdeniz ve Bağlantılı Denizler (NEAM)
için Tsunami Erken Uyarı ve Zararları
Hafifletme Sistemi Hükümetlerarası Eş-
güdüm Grubu (ICG/NEAMTWS)” çalış-
maları kapsamında, aynı zamanda Böl-
gesel Tsunami İzleme Merkezi (BTIM)
olarak da faaliyet göstermesi hedefle-
nen bir Ulusal Tsunami Uyarı Merkezi
KRDAE-UDİM tarafından işletilen Türkiye Deprem İzleme Şebekesinin (TDİŞ) güncel dağılımı
DEPREM DOSYASI
101itü vakfı dergisi
Proje kapsamında kullanılan denizdibi deprem
ölçer (SBO) ve açılma ölçer (EBO) sistemler
Üsküp Mustafa Paşa 1/10 ölçekli modeli
sarsma masası testleri
BTİM Deprem Gözlam Alanı (yeşil çerçeve)
ve Tsunami Tahmin Noktaları.
kurma çalışmalarını diğer ulusal kurum
ve kuruluşların da önemli katkıları ile ta-
mamlamış ve bu bağlamda Doğu Akde-
niz, Ege ve Karadeniz bölgelerini içeren
faaliyet alanında bölgesel nitelikli “Aday
Tsunami Gözlem Sağlayıcı” olarak görev
yapmaya başlamış bulunmaktadır. Göz-
lem alanı içerisindeki tüm depremleri
gözlemleyerek bu depremlerin yarata-
bileceği tsunamiler hakkında hızlı bilgi
üretilmekte, Karar Destek Sistemi uya-
rınca tsunami uyarı mesajı oluştumakta
ve bu mesajlar Afet ve Acil Durum Yöne-
timi Başkanlığı’na ve üye ülkelerin tem-
silci kuruluşlarına iletilmektedir.
KRDAE mevcut birikimi ve uluslararası
nitelikteki çalışmaları ile ülkemizdeki tüm
önemli alt yapı projelerine deprem konu-
sunda danışmanlık hizmeti sağlamakta
ve depremle ilgili önemli uluslararası
projelerde yer almaktadır. Halen KRDAE
bünyesinde çok sayıda (2013 yılında 17
adet BAP, 4 adet TÜBİTAK, 3 adet DPT,
22 adet AB, 33 adet Döner Sermaye,
2 adet ISTKA) proje yürütülmektedir.
Bu projelerin toplam bütçeleri yaklaşık
10,000,000TL ve 5,000,000Euro merte-
besindedir.
KRDAE’nde yer alan Deprem Mühendis-
liği, Jeodezi ve Jeofizik Anabilim Dalla-
rında 2014 yılında 22 öğretim elemanı
ve 12 doktoralı araştırmacı mevcuttur
ve toplam 75 yüksek lisans ve doktora
öğrencisi bulunmaktadır. Araştırma ağır-
lıklı bir Enstitü olarak lisansüstü öğren-
cilerimizi ayni zamanda bir araştırma
yardımcımız olarak değerlendiriyor, on-
ların bilim üretimine katkıda bulunmala-
rını destekliyor ve onlara bu doğrultuda
gerekli proje ve alt alt yapı olanaklarını
sağlıyoruz. Enstitümüzün kurmuş olduğu
uluslararası ilişki ağıyla öğrencilerimizi
ilişkilendiriyor, araştırma olanaklarının
gelişmesine hep birlikte özen gösteriyor
ve öğrencilerimizin başarı ve katkılarını
ödüllendirmeye çalışıyoruz.
KRDAE 145 yıllık tarihi birikimi ve bilinir-
liği ile bir mükemmeliyet merkezi haline
gelmiş ve dünyada deprem üzerinde
öğretim, araştırma, uygulama ve gözlem
yapan en önemli merkezler arasında yer
almış bulunmaktadır.
102 itü vakfı dergisi
GirişOrta Doğu Teknik Üniversitesinde “dep-
rem” konusundaki çalışmaların koordine
bir şekilde yürütülmesine yönelik çalış-
malar 1973 yılında ODTÜ Deprem Mü-
hendisliği Araştırma Grubunun kurulma-
sı ile resmiyet kazanmıştır. Grup, İnşaat
Mühendisliği ve Mühendislik Bilimleri
bölümlerine mensup deprem konusuyla
ilgilenen 15 öğretim üyesinden oluşmuş-
tur. 1976 yılında yeni öğretim üyelerinin
katılımı ile kurulan Deprem Mühendisliği
Araştırma Enstitüsü, 2547 sayılı Yükse-
köğretim Kanunu gereğince 1982 yılın-
dan sonra Deprem Mühendisliği Araştır-
ma Merkezi’ne dönüştürülmüştür.
Deprem Mühendisliği Araştırma Merkezi
(DMAM), disiplinlerarası bir yapıya sa-
hip olup deprem mühendisliği, sismo-
loji ve depremle ilgili sosyo-ekonomik
konularda bilimsel araştırmaları ve pro-
fesyonel çalışmaları yürütmeyi, lisans
ve özellikle yüksek lisans programları-
na katkıda bulunmayı amaçlamaktadır.
Deprem Mühendisliği Araştırma Merke-
zinin halen yaklaşık 50 üyesi bulunmak-
tadır. Merkezin disiplinlerarası yapısına
uygun olarak, bu üyeler ODTÜ’nün sekiz
değişik bölümüne mensup öğretim üye-
leridir. Bu bölümler, İnşaat Mühendisliği,
Jeoloji Mühendisliği, Jeodezi ve Coğrafi
Bilgi Teknolojileri, Mühendislik Bilimleri,
Şehir ve Bölge Planlama, Psikoloji, Sos-
yoloji ve İstatistiktir.
Kurulduğu ilk yıllardan itibaren bu mer-
kezde aktif görevler üstlenmiş pekçok
öğretim üyemiz ülkemize Deprem Mü-
hendisliği ve Mühendislik Sismolojisi in-
terdisipliner alanlarında önemli katkılar-
da bulunmuştur. Özellikle 1992 Erzincan
Deprem’i ile başlayan ve 1995 Dinar,
1998 Adana-Ceyhan ve 1999 Marmara
Bölgesi Depremleri ile devam eden sü-
reç içerisinde DMAM deprem hareketine
maruz kalan yapıların güçlendirilmesi,
sismik performans tahminleri üzerine
pekçok araştırma ve uygulama proje-
sinde görev almıştır. Bu projelerde aktif
görevler alan öğretim üyeleri yukarıda
bahsedilen konularla ilgili büyük bir tec-
rübe kazanmışlar ve Türkiye koşulların-
da değerli bilimsel araştırmalar gerçek-
leştirerek bilimsel yayınlar yapmışlardır.
Ayrıca, ülkemizde kuvvetli yer hareketi
şebekesinin kurulması, zorunlu deprem
sigortası, güçlendirme ve mikrozonlama
Deprem Mühendisliği Araştırma Merkezi
Uluslararası düzeyde birçok projede yer alan DMAM risk analizleri ve depreme hazırlıklı olma konularında ülkemizdeki
kentsel alanlar için sismik performans değerlendirme ve güçlendirme yöntemleri geliştirilmesi ve hasar görebilirlik analizleri konularında etkin rol üstlenmiştir.
konularında yurt içinde kapsamlı proje-
ler yürütmüştür. Bunun yanısıra Ulusla-
rarası düzeyde bir çok projede yer alan
DMAM risk analizleri ve depreme hazır-
lıklı olma konularında ülkemizdeki kent-
sel alanlar için sismik performans de-
ğerlendirme ve güçlendirme yöntemleri
geliştirilmesi ve hasar görebilirlik analiz-
leri konularında aktif rol üstlenmiştir.
Deprem Mühendisliği Araştırma Merkezi MisyonuODTÜ Deprem Mühendisliği Araştırma
Merkezi ülkemizdeki deprem afetinin
problemleriyle ilgili çözümler sunmaya
odaklı bilimsel araştırma ve uygulama
projeleri yürütmek, bu faaliyetle ilgili
merkez raporlarını veya makaleleri araş-
tırmacılara ve profesyonel meslek sa-
hiplerine duyurmak, deprem konusunda
seminer, atölye çalışması ve konferans-
lar düzenlemek, olanakları çerçevesinde
merkez üyelerinin deprem mühendisliği
ve mühendislik sismolojisi üzerine yap-
tıkları bilimsel araştırmaları destekle-
mek, yurt içi ve yurt dışı eşdeğer mer-
kezlerle ve devletin ilgili birimleriyle
protokoller bazında deprem konusuyla
Orta Doğu Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği
DEPREM DOSYASI
Prof. Dr. Ahmet YakutODTÜ Deprem Mühendisliği Araştırma Merkezi Müdürü
103itü vakfı dergisi
ilgili araştırma ve uygulama projeleri
gerçekleştirmektir. Bu kapsamda, ül-
kemizde meydana gelen önemli dep-
remlere ilişkin inceleme ve araştırmalar
yaparak raporlar hazırlanmış, ulusal ve
uluslararası seminer, çalıştay ve konfe-
ranslar düzenlenmiştir.
Yürütülen ÖnemliUlusal/Uluslararası Projeler2001-1004 yılları arasında NATO tarafın-
dan desteklenen bir uluslarası projede
mevcut binaların hasar görebilirlerini
belirlemek ve verimli, basit ve ekono-
mik güçlendirme yöntemleri geliştirmek
amaçlanmıştır. Ülkmemiz pratiğine uy-
gun yöntemlerin geliştirildiği bu projenin
koordinatörlüğünü ODTÜ yapmıştır.
20 Ekim 2005 tarihinde başlayan ve
TÜBİTAK tarafından desteklenen Ulu-
sal Kuvvetli Yer Hareketi Kayıt Şebeke-
si Veri Tabanının Uluslararası Ölçütlere
Göre Derlenmesi projesi DMAM tara-
fından yürütülmüştür. Proje Türkiye’nin
kuvvetli yer hareketi şebekesine ait ka-
yıtları önemli deprem parametrelerine
göre derlemeyi, bu kayıtları tutarlı filtre
yöntemleriyle düzeltmeyi, veritabanını
dünya standartlarına uygun bir hale ge-
tirmeyi ve bu amaca uygun olarak da ka-
yıt istasyonlarının bulunduğu zeminlerin
özelliklerini belirlemeyi sağlamıştır. Pro-
jenin son safhasında derlenmiş ulusal
veritabanıyla ülkemiz için geçerli azalım
ilişkilerinin çıkartılmasına yönelik çalış-
malar da yapılmıştır.
ODTÜ DMAM öğretim üyeleri kentsel
dönüşüm kanunu çerçevesinde riskli
bina tespiti yönetmeliği hazırlanmasın-
da önemli bir rol almış ve bu kapsamda
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile işbirliği
yaparak ülkemizde ilk defa mevcut iki
adet yığma binayı yerinde test etmiştir.
ODTÜ DMAM bir çok AB projesinde or-
tak olarak yer almış ve özellikle deprem
mühendisliği konularında önemli ça-
lışmalar geliştirmiştir. LESSLOSS isimli
ve 2004-2006 yılları arasında yürütülen
deprem ve heyelanlar için risk azaltma
başlıklı AB 6. Çerçeve projesi ortakların-
dan olan DMAM, proje kapsamında ül-
kemize özel deprem performansının be-
lirlenmesi için hızlı ve ön değerlendirme
yöntemleri geliştirmiştir. Ayrıca, betonar-
me binalar için pratik güçlendirme yön-
temleri de önerilmiştir. 6. Çerçeve kap-
samındaki CYBER: Capacity Building in
Earthquake Research for Risk Reduction
in Urban Environments, projesi desteği
ile ODTÜ dinamik benzeri deney sis-
temine kavuşmuştur. Avrupa’nın önde
gelen deprem araştırma kurumları ile
ortaklaşa yürütülen SYNER-G projesin-
de bina, bina grupları, altyapı tesisleri,
can damarı sistemleri, köprüler ve has-
AB Projeleri ODTÜ Laboratuvar deneyleri.
LESSLOSS Projesi
taneler gibi bir çok ilişkili tekil yapının
biribiriyle etkileşimi ve bağlantısını dik-
kate alan sismik hasar görebilirlik ana-
lizleri ve yöntemleri geliştirilmiştir. ODTÜ
DMAM halen devam etmekte olan ve AB
7. Çerçeve projesi olan INSYSME isimli
dolgu duvarlı betonarme binaların dav-
ranışının iyileştirmesi için yenilikçi yakla-
şım ve teknikler geliştirilmesi projesinde
ortak olarak yer almaktadır.
104 itü vakfı dergisi
AFAD Başkanlığından Deprem Araştırmalarına Destek Ulusal Deprem Araştırma Programı (UDAP)
Başbakanlık AFAD tarafından yürütülen UDAP programının yararlanıcısı ve hedef kitlesi, Üniversiteler, Kamu Kurumları ve
Araştırma Enstitüleri’dir. UDAP kapsamında deprem riski, deprem fi ziği, deprem etkileri ve sonuçları ulusal olarak uygulanabilir deprem tehlikesi konuları çerçevesindeki projelere her yıl en az bir defa çağrı yapılmaktadır. UDAP-Yönlendirme Komisyonu’nca programın öncelikleri doğrultusunda belirlenen konularda ülkemizin deprem zararlarının azaltılması kapsamında ele alınması gereken projeler “Güdümlü Projeler” olarak belirlenmekte ve tamamlandıklarında doğrudan uygulamaya sokulmaktadır. Bunun yanı sıra kamu kurumlarımızın ve üniversitelerimizin önereceği deprem konusundaki araştırma projelerine de destek, “Çağrılı Projeler” kapsamında verilmektedir…
Cenk ERKMEN,Tülay URAN, Savaş ALTIOK,Şükran ÖZDEMİR,
Dr. Murat NURLUBaşbakanlık Afet veAcil Durum Yönetimi BaşkanlığıDeprem Dairesi Başkanlığı
Tarihsel GelişimDeprem kuşağı üzerinde olan ülkemiz-
de; depremin doğrudan ve dolaylı zarar-
larının hedeflenen ölçekte azaltılamadı-
ğı tüm büyük ve hatta orta büyüklükteki
depremlerden sonra görülmektedir.Dep-
rem zararlarının azaltma çalışmaların-
daki ilerleme, ilgili bilim ve endüstri
dallarının bir arada üretme becerisi ile
araştırma ve uygulamaların sürdürebi-
lirliğini sağlamaktaki başarıya bağlı ol-
duğu açıktır. Bu nedenle depremle ilgili
araştırma ve geliştirme çalışmalarının
önceliklerinin belirlenerek bu çalışmala-
rın gerçekleştirilmesi ve desteklenmesi
büyük önem taşımaktadır. Başbakanlık
AFAD Başkanlığına bağlı Afet ve Acil Du-
rum Yüksek Kurulu’nun 09.08.2011 tarih
ve 2011/1 numaralı kararına istinaden
18.08.2011 tarih ve 28029 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanarak uygulamaya
konulan Ulusal Deprem Stratejisi ve Ey-
lem Planı’nında (UDSEP-2023) “Araştırı-
cı ve destekleyici kuruluşların katılımı ile
oluşturulacak bir bilimsel koordinasyon
kurulunun desteğinde deprem konusuy-
la ilgili araştırmalarda öncelikli alanlar
belirlenecek ve bu alanlarda çok di-
siplinli ve güdümlü araştırma projeleri
geliştirilecektir” eylemi bu öneme isti-
naden planda ilk sırada yer almıştır. Ül-
kemizde deprem zararlarının azaltılması
konusundaki başlıca yetkili ve uygulayıcı
kuruluş olan Afet ve Acil Durum Yöne-
timi Başkanlığında 2011 yılında “Ulusal
Deprem Araştırma Programı”nın(UDAP)
altyapısı oluşturulmaya başlanmış, 27
Nisan 2012 tarih ve 28279 sayılı Res-
mi Gazetede “Ulusal Deprem Araştırma
Programı Proje Destekleme Esaslarına
Dair Yönetmelik”in yayımlanmasıyla uy-
gulamaya konulmuştur. Ulusal Deprem
Araştırma Programının başarıya ulaş-
ması için Kalkınma Bakanlığı tarafından
AFAD Başkanlığının yatırım programında
UDAP yer almış olup gerekli maddi des-
tek sağlanmaktadır.
Amaç ve KapsamUlusal Deprem Araştırma Programı yeni
bilgiler üretilmesi ve teknolojik problem-
lerin çözülmesi için bilimsel çalışmala-
rın desteklenmesi, deprem konusundaki
araştırmaların çok katılımcı yapıya ve
DEPREM DOSYASI
105itü vakfı dergisi
uygulamaya aktarılabilecek projelere
dönüştürülerek ülke kaynaklarının etkin
ve verimli kullanılması amaçlamakla bir-
likte, depremlerin daha iyi anlaşılması
açısından yerbilimleri, depreme güvenli
yerleşme ve yapılaşma konusunda iler-
leme kaydetmek için deprem mühendis-
liği ve depremlerle baş edebilmek için
sosyal bilimler bileşenlerinden oluşmak-
tadır.
Doksanlı yılların sonlarından itibaren
özellikle 1999 depremlerinden sonra
deprem konusunda sektörel ve/veya
bölgesel bazda çok sayıda politika ve
program hazırlanmıştır. Bu son 15 yılda
ülkemizde hazırlanmış programlardan
özellikle Başbakanlık AFAD tarafından
2012 yılında uygulamaya sokulan “Ulu-
sal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı”
UDAP ‘ın oluşturulmasında en önemli yol
haritası olmuştur. Programın anahatlarını
oluşturan UDSEP’in hedeflerine paralel
olarak 2023 yılına kadar;
1-Deprem bilgi altyapısının geliştirilme-
si. Zarar azaltma çalışmalarının temelini
oluşturan Deprem bilgi altyapısının ge-
liştirilmesi, güçlendirilmesi, sürdürülebi-
lirliğinin sağlanması ve bu altyapıyı oluş-
turan bilgi ve verinin toplumun kolaylıkla
ulaşımına ve yararlanmasına sunulması,
2-Deprem Tehlike Analizleri ve Tehli-
ke Haritalarının Geliştirilmesi. Deprem
tehlikesinin neden olacağı riskin belir-
lenebilmesi ve riski tamamen ortadan
kaldıracak veya uzun süreli azaltacak
yaklaşım modelleri geliştirilip uygulana-
bilmesi için diri fayların neden olacağı
depremlerin ne büyüklükte, ne zaman,
ne sıklıkta ve nerede gerçekleşme ola-
sılıkları olduğu ortaya çıkarılarak ülke,
bölge ve yerel ölçeklerde deprem tehli-
kesinin doğru olarak tanımlanması,
3-Deprem Güvenli Yerleşme ve Yapılaş-
manın Sağlanması. Mevcut yerleşme ve
yapıların risklerinin belirlenip depreme
daha dayanıklı hale getirilmesi için ge-
rekli çalışmaların yapılmasıyla daha gü-
venli ve yaşanabilir yerleşim yerleri ve
yapıların oluşturulması,
4-Tarih ve Kültür Mirasının Depremler-
den Korunması. Büyük bir bölümü yığ-
ma, ahşap veya bunların karışımından
oluşan mevcut tarihi yapıların envante-
Proje Adı
Türkiye Afet Bilgi Bankası Doç. Dr. B. Burçak Başbuğ ERKAN
Yürütücü
İstanbul’da Afet Sonrası Geçici Barınma
Alanlarının Tespitine Yönelik Model
Geliştirilmesi
Yrd. Doç. Dr. Himmet KARAMAN
Deprem Tehlikesine Maruz Türkiye Türü
Betonarme Binalar İçin Kırılganlık
Eğrilerinin Türetilmesi
Doç. Dr. Beyza TAŞKIN
CANKUŞ: İnsansız Hava Araçları
Kullanılarak Kendi Kendine veya Uzaktan
Kontrollü Olarak Hareket Edebilen, Deprem
Hasar Gözlem ve Kurtarma Sistemlerinin
Geliştirilmesi ve Afet Kurtarma Sistemlerin
Entegrasyonu
Yrd. Doç. Dr. Selim TEMİZER
Tsunami Etkilerine Karşı Dirençli
Yerleşimler için Pilot Çalışma; TEKDİY
Prof. Dr. Ahmet Cevdet YALÇINER
Türkiye Ulusal Sismik Kayıt Ağı için mw,
ms ve ml Büyüklük Tayin Ölçeklerinin
Geliştirilmesi, Programlanması ve
Kalibrasyonu
Yrd. Doç. Dr. Mehmet ÖZYAZICIOĞLU
Örtülü Aktif Fayların Yerlerinin Yeraltı
Radarı (GPR) Yöntemiyle Belirlenmesi
Yrd. Doç. Dr. Cahit Çağlar YALÇINER
Güney Marmara Diri Faylarının Yüzey
Özelliklerinin “Yersel Lidar” Kullanılarak
Ölçülmesi ve Modellenmesi
Doç. Dr. Volkan KARABACAK
Geyve (Sakarya) – Bandırma (Balıkesir)
arasında Kuzey Anadolu Fay Zonunun
Paleosismolojisi
Prof. Dr. H. Serdar AKYÜZ
Eskişehir Fay Zonunun Paleosismolojisi Prof. Dr. Erhan ALTUNEL
rinin çıkarılması, deprem güvenliklerinin
belirlenmesi ve yeterli güvenliğe sahip
olmayan yapıların tarihi özelliklerini de
koruyacak şekilde güçlendirilmelerini
öngören güçlendirme tekniklerinin geliş-
tirilmesi,
5-Depremlere ilişkin Eğitim ve Halkın Bi-
linçlendirilmesi Faaliyetlerinin Geliştiril-
mesi. Deprem konusunda bilinçlenmek,
deprem zararlarını azaltmak, depreme
karşı hazırlıklı olmak ve müdahaleyi
kapsayan konularda en üst seviye afet
yönetimi ile ilgilenen yöneticilerin ve
Ulusal Deprem Araştırma Programı ile kısa vadede; deprem
çalışmalarında vazgeçilmez bir unsur olan zayıf ve kuvvetli
deprem gözlem ağlarının gelişimi sağlanacak, deprem ön hasar
tahmin ve erken uyarı sistemleri geliştirilebilecektir.
106 itü vakfı dergisi
karar vericilerin görüş birliğine varma-
sı, toplumda farkındalığın artırılması ve
eğitimin geliştirilmesi ile depreme karşı
direncin arttırılması konuları hedeflen-
miş olup yine bu belgede yer alan ey-
lemlerin gerçekleşme dönemleri progra-
mın önceliklerinin belirlenmesindeki en
önemli rehberdir.
Başbakanlık AFAD tarafından yürütülen
UDAP programının yararlanıcısı ve hedef
kitlesi; Üniversiteler, Kamu Kurumları ve
Araştırma Enstitüleri’dir. UDAP kapsa-
mında deprem riski, deprem fiziği, dep-
rem etkileri ve sonuçları ulusal olarak
uygulanabilir deprem tehlikesi konuları
çerçevesindeki projelere her yıl en az bir
defa çağrı yapılmaktadır. Yönetmelik ge-
reği kurulan UDAP-Yönlendirme Komis-
yonu’nca programın öncelikleri doğrul-
tusunda belirlenen konularda ülkemizin
deprem zararlarının azaltılması kap-
samında ele alınması gereken projeler
“Güdümlü Projeler” olarak belirlenmekte
ve tamamlandıklarında doğrudan uygu-
lamaya sokulmaktadır. Bunun yanı sıra
kamu kurumlarımızın ve üniversitelerimi-
zin önereceği deprem konusundaki araş-
tırma projelerine de destek “Çağrılı Pro-
jeler” kapsamında verilmektedir. İki yıl
olarak belirlenmiş her iki proje türünden
“Güdümlü Projeler” yaklaşık 450.000TL;
“Çağrılı Projeler” ise 250.000 TL’ye ka-
dar desteklenebilmektedir.
2012 yılında başlayan UDAP Programı
kapsamında 17 proje desteklenmiş olup
tamamlanan “Türkiye ulusal sismik kayıt
ağı için mw, ms ve ml büyüklük tayin öl-
çeklerinin geliştirilmesi, programlanması
ve kalibrasyonu” ile “Türkiye Afet Bilgi
Bankası -TABB” projeleri AFAD Deprem
Dairesi ile Bilgi Sistemleri ve Haberleş-
me Dairesi Başkanlığı tarafından uygu-
lamaya sokulmuş, proje sonuçları kulla-
nılmaya başlanmıştır.
Rakamlarla Ulusal DepremAraştırma ProgramıDesteklenen projelerde yürütücülerin
tamamı Üniversite Öğretim Üyelerinden
olup yardımcı araştırıcıların %78’i yurt içi
ve yurtdışındaki üniversitelerde akade-
misyen olarak görev yapmakta, %22’si
Kamuya bağlı araştırma birimlerinde ça-
lışmaktadır. Bursiyer olarak projelerde
yer alan araştırmacıların toplam proje
çalışanlarına oranı ise %22’dir.
UDAP Projeleri Toplam Çalışan SayısıProje Yürütücüsü: 17
Yardımcı Araştırmacı: 52 Üniversite,18
Kamu; Toplam 70
Yabancı Yardımcı Araştırmacı: 10
Bursiyer: 27
Neden UDAP’a Başvurmalıyım?Her şeyden önce ülkemizde yapılan afet
zararlarının azaltılması çalışmalarında
yer almak, bilgi ve deneyimlerimizi ak-
tarmak, yaptığımız Ar-Ge çalışmalarının
uygulamadaki yansımalarını görmek
akademisyenlerin temel amaçlarından-
dır. Ulusal Deprem Araştırma Programı
2012 yılında başlayan UDAP Programı kapsamında 17 proje desteklenmiş olup tamamlanan
“Türkiye ulusal sismik kayıt ağı için mw, ms ve ml büyüklük tayin ölçeklerinin geliştirilmesi,
programlanması ve kalibrasyonu” ile “Türkiye Afet Bilgi Bankası -TABB” projeleri AFAD Deprem
Dairesi ile Bilgi Sistemleri ve Haberleşme Dairesi Başkanlığı
tarafından uygulamaya sokulmuş, proje sonuçları kullanılmaya
başlanmıştır.
ile kısa vadede; deprem çalışmalarında
vazgeçilmez bir unsur olan zayıf ve kuv-
vetli deprem gözlem ağlarının gelişimi
sağlanacak, deprem ön hasar tahmin ve
erken uyarı sistemleri geliştirilebilecek-
tir. Tsunami erken uyarı, modelleme ve
gözlem ağlarında kaydedilecek geliş-
meler sonucunda bu sistemlerin diğer
ülkelerdeki uyarı sistemleri ile entegras-
yonu gerçekleşebilecektir. Deprem tehli-
ke haritalarına yönelik, fayların deprem
potansiyelini ortaya koyan fay paramet-
releri ve deprem kaynaklı hasar verici
zemin davranışları (zemin büyütmesi ve
hız değişimi davranışları vb.) ile Kuva-
terner zeminlerin sıvılaşma potansiyeli
hakkında daha fazla bilgiye sahip olu-
nacaktır. Depreme dayanıklı, ancak eko-
nomik bir biçimde inşa edilebilecek olan
standart yapı projeleri geliştirilebilecek,
tarihi yapıların deprem güvenli hale ge-
tirilmesinde yol kat edilmiş olacaktır.
Programın orta ve uzun vadedeki ekono-
mik, sosyal ve kültürel etkileri ise Ülke-
mizde bu güne kadar sayısı az olan yer
kabuğunun yapısı ve jeodinamik evrimi-
nin anlaşılması yönündeki araştırmalara
hız vererekülkemiz coğrafyası açısından
kabuk kırılma süreçleri ve deprem dal-
galarının yayılım özellikleri alanlarındaki
eksiklikler giderilmiş olacaktır. Eski dep-
remlere ait elde edilebilecek yeni bilgi-
lerle ülkenin deprem geçmişi biraz daha
aydınlatılmış olacak bölgesel ve yerel
ölçekte deprem tehlike ve risk haritaları
hazırlanabilecektir. Depremlerin neden
olabilecekleri fiziksel, ekonomik, sosyal
ve çevresel kayıpların etkileri azalacak
ve güvenli, dirençli, hazırlıklı ve sürdürü-
lebilir yeni yaşam çevrelerinin oluşması
için fırsatlar doğacaktır.
Bu sebeple; bilgi ve birikimlerimizi uygu-
lamaya aktarmak için sizleri Başbakan-
lık AFAD Başkanlığının yürüttüğü UDAP
programına davet ediyoruz.
DEPREM DOSYASI
107itü vakfı dergisi
Sedat tarihimizde sanatsal ve mimari güçlü rölöve ve 19. ile 20. bir Cumhuriyet dönemi ile ve Dönem bir
r’. Sedat çizimleriyle günümü-ze da mimar toplumsal du-
diri bir bir ‘Corpus’ 200 adet rölöve ve restitüsyon
Bu ürünlerden 108’i -r. Bu Sedat bu yer alan
Buna çizimleriyle Sedat da r da veriyor -
yer veriyor. ve dilini sa-
r. ‘Sedat rölövele-ri insan r. rölövelerin insan ürünleri Hele bilgisayara bir için-de bu çizimler geli-yor’ diyor r. A1994 editör Dr. Ayla Öde-
imza bu prestij her geçen yer r V oluyor…
Önsöz
r’
’
’ta uygulama
YA
Y
108 itü vakfı dergisi
SAN
AT
Taşkışla Duvar Resmi ve Hezarfen Ahmet Çelebi
Heykeli üniversitemizde yalnızca bir sanat yapıtı olarak yer almamaktadır.“Teknik Üniversite” kavramı üzerinden yapıtlarına anlam yükleyen sanatçılardan ilki yirminci yüzyılın ortalarında, diğeri ise yirmibirinci yüzyılın ilk çeyreğinde ürünlerini gerçekleştirmişlerdir. Yorumları toplumsal ve sanatsal açıdan birer kültür tarihi belgesi olarak okumamızı beklemektedir.
İstanbul Teknik Üniversitesi, mühendis-lik-mimarlık eğitim kurumunu sanatlarıy-la anlamlandıran iki ustanın yapıtlarına sahip. İkisi de çağdaş sanat tarihimizin önde gelen sanatçılarının ürünü olan bu yapıtlardan biri Taşkışla’da günümüzde 217 nolu Kemal Ahmed Aru Salonu’nun holünde merdiven duvarında bir resim, ötekisi Maslak yerleşkesinde Mustafa İnan Kütüphanesi önünde duran Hezar-fen Ahmed Çelebi heykelidir. (Res. 1, 2, 3) Duvar Resmi 1954 yılında Abdur-rahman Öztoprak tarafından, heykel ise 2007-2013 yılları arasında Mehmet Ak-soy tarafından yapılmıştır.1
İki SanatçıAbdurrahman Öztoprak, Cumhuriyet Dönemi’nin ilk yıllarında 1927 yılında Rumelihisarı’nda doğmuş.1945 yılında girdiği İstanbul Güzel Sanatlar Akade-misi’nde doğa ve insan figürüne daya-lı klasik resim eğitimi almanın yanı sıra Nurullah Berk (1906-1982) ve Cemal Tollu (1899-1968) atölyelerinde o yılların “modern resim” bilincini de edinmiştir. Çağdaş Türk resminin önde gelen sa-natçıları Turan Erol (1927), Şadan Be-zeyiş (1926), Orhan Peker (1927-1978), Adnan Çoker (1927)’le birlikte 1951 yı-
Prof. Dr. Ayla ÖdekanİTÜ Güzel Sanatlar Bölümü
İstanbul Teknik Üniversitesi’nde
İki Usta / İki Yorum
lında mezun olduktan sonra 1953’de devlet bursuyla Roma’ya giderek Mo-dern Resim sanatını yakından inceleme olanağını elde etmiştir. Roma’da ayrıca fresk tekniğini öğrenir. Yurda döndüğün-de Türk Sanatında 5.00 X 12.00 metre boyutlarında ilk duvar resmi sayılan Taş-kışla Duvar Resmi üzerinde çalışmaya başlar ve 1954 kış aylarında hazırlanan eskizler, dostları Yaşar Yeniceli ve Oktay Dikmen ile yaz aylarında, iskele üstün-de, gerçek fresk tekniğiyle uygulanır. Gerçek fresk tekniğini yerinde öğren-miş bir sanatçı olması, duvar resminin kendisine verilmesinde birincil etmen olmalıdır. Uygulama sorumluluğu Öztop-rak’ta olmasına karşın tasarımda hocası Nurullah Berk’le beraber çalışmış olması gerekir. Fresk üzerinde “Nurullah Berk, Abdurrahman Öztoprak, Yaşar Yeniceli ve Oktay Dikmen 1954” adlarının yazılı olması bu nitelikte bir birlikteliğin oldu-ğuna işaret etmektedir. 1
Öztoprak, 1954’te Taşkışla Duvar Resmi üzerinde çalışırken aynı zamanda Yapı Kredi Bankası’nın 10. yıl kutlamaları için düzenlediği “İş ve İstihsal” konulu resim yarışmasına da katılır. 9 Eylül 1954’te İstanbul’da toplanan Uluslararası Sa-nat Eleştirmenleri Derneği’nin (AICA) 5.
Res. 1 Taşkışla Duvar Resmi, 1954, Nurullah Berk, Abdullah Öztoprak, Yaşar Yeniceli,
Oktay Dikmen, 1954, Taşkışla İTÜ (Korkut İlhan)
109itü vakfı dergisi
Kongresi nedeniyle İstanbul’da bulunan Paul Fierens, Lionelli Venturi, Herbert Read’in de aralarında bulunduğu jüri tarafından değerlendirilen yarışmada mansiyon kazanır. Yarışmanın özelliği, Modern Türk Resmi’nin ilk kez ulusla-rarası jüri tarafından değerlendirilmesi ve bu değerlendirme sonucunda Fahr el Nissa Zeid’in(1901-1991) soyut çalış-masının birincilik ödülü almasıdır.Yarışma 20. Yüzyılın ilk yarısında geliş-mekte olan sanat anlayışını etkileyen bir olaydır. Bu tarih, 19. Yüzyılın ikinci yarı-sından öteye klasik, gerçekçi, izlenimci ve kübist uyarlamalarla batı resim akım-larını izleyen Osmanlı ve Erken Cumhu-riyet tuval resmi çalışmalarını güncel sa-nat anlayışıyla karşı karşıya getirmiştir. Bu tarihten sonra ilgi soyut denemelere yönelir.İlk sergisini 1951 yılında Adalet Cim-coz’un Maya Sanat Galerisi’nde açan Öztoprak, 1955-1960 yılları arasındaki kişisel sergilerinde “non-figüratif” çalış-malara yönelir. Bir resim sanatçısı olarak yaşamını sürdürmesinin olanaksız oldu-ğu bu süre içinde iç mimarlık ve deko-rasyon çalışmaları da yapmıştır. 1960’da ailesiyle birlikte Almanya’ya yerleşir. 1960-1975 yılları arasında resme ara verir ve Almanya’da Mercedes Benz, Basf, Remington Rand, Knoor, BBC gibi kuruluşlarla Frankfurt Metrosu, Senc-kenberg Doğa Bilimleri Müzesi v.b. kamu kurumlarının yenileme ve iç mekân tasa-rımlarını gerçekleştirerek mimarlık ala-nında profesyonel uygulamalar yapar. 1968’de Kasel kentinde 4. Documenta Sergisi’nde karşılaştığı Pop Art, Op Art, Kinetik Sanat ve Minimalizm gibi o yıl-ların sanat akımlarının yapıtları Öztop-rak’ın yeniden resme ağırlık vermesine neden olur. 1975’de Türkiye’ye döner ve bundan sonraki yaşamında Akyaka’da yerleşir soyut biçemde resim çalışmala-rını sürdürür. (Res.4) Sanatçının yapıtları Hermitage gibi önemli müze ve koleksi-yonlarda yer almaktadır.2
Mehmet Aksoy, Hatay’ın Yayladağı ilçe-sinin şimdi Suriye sınırında kalan Kesap
ilçesinde doğar. Bir yıl sonra Hatay ili Türkiye’ye bağlanınca Emin Ağa sülale-sinden gelen Yayladağlı Türkmen baba Kesap’ın Suriye’de kalması üzerine ye-niden Yayladağ’a göçer. 1961 yılında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akade-misi’nde önce Resim Bölümü’ne girer, bir süre sonra Heykel Bölümü’ne geçer ve 1967 yılında Şadi Çalık (1917-1984) atölyesinde öğrenimini tamamlar. 1969-1970 yıllarında Akademi’de asistandır. 1971-1977 yılları arasında ise, devlet bursuyla yurt dışında öğrenim görür. Önce bir yıl Londra’da kalır ardından 1972’de Berlin’e geçer ve 1972-1978 arasında Berlin Yüksek Sanat Oku-lu Heykel Bölümü’nde eğitime katılır. 1978’de Türkiye’ye döndükten sonra 1981’e kadar İDGSA’de öğretim görev-lisidir. 1981’de yeniden Berlin’e gider ve 1989’a kadar Berlin’de serbest sanatçı olarak çalışır. 1989’da Türkiye’ye döner ve Polonezköy yakınlarında Böcek Ev diye adlandırdığı kendi tasarladığı atöl-yesinde çalışmalarını sürdürür. Mehmet Aksoy yurtiçinde ve yurtdışında çok sayıda açık mekân heykelleri yap-
mıştır. Kranoplatz Berlin’de “Buluttan Sevgililer” (1982-1986), “Berlin Schlesis-chestor”a “İş Göçü” adlı heykel ansamb-lesi (1984-1987), Berlin Stedhaus Böck-lepark’ta “Cemal’in Rüyası” (1986-1988), Berlin Potsdam’da “Meçhul Asker Kaça-ğı” (1989-1991); (Res. 5) yurt içinde II. Uluslararası İstanbul Bienali “Şahmeran Öyküsü” projesi (1989), İstanbul Bebek Türk Merchant Bank önünde (1990), An-kara Esenboğa girişinde doğal kayaları içine alan “Toprakana” heykel projesi (1995), İstanbul Borsa binası önünde “Aslan ve Boğa” (1995), İzmir Selçuk’ta “Kurtuluş Yolu” (1995-1998), İstanbul Cumhurbaşkanlığı Hüber Köşkü IO Bosphorus ve Kurtuluş Savaşı ile Atatürk (1998-2000), İstanbul İş Bankası Kibele Çeşmesi (2001), Yenişehir Soyak Kibele Evleri Heykel Projeleri (2003-2004) hey-kelleri açık mekân çalışmalarıdır. Ayrıca İstanbul Zincirlikuyu Sıtkı Çoşkun (1999) ve Datça Can Yücel (2001) gibi mezar heykelleri önemli konumları çarpıcı yo-rumlarıyla değerlendirmektedir. Kimi projeleri de tamamlanamamıştır. En son 2005’de Türk Ermeni dostluğunu simge-lemek amacıyla Kars Kalesi karşısında-ki tepede 35 m yüksekliğinde “İnsanlık Abidesi” adlı heykel yapımına ve çevre düzenlemesine başlar. Dönemin Başba-kanı Recep Tayip Erdoğan Sarıkamış şe-hitlerinin töreni için gittiği Kars’ta Meh-met Aksoy’un heykelini “ucube” olarak niteler ve heykel 2011 yılında tamamla-namadan kesilerek kaldırılır.Sanatçı 1966’dan öteye bir çok ödülün
Res. 2-3 Hezarfen Ahmed Çelebi, 2007-2013, Mehmet Aksoy,
Maslak İTÜ Yerleşkesi, mermer (Ödekan Arşivi).
Hezarfen heykeli “bugün”ü tanımlamamaktadır, onun
hedefi “yarın”lardır. Heykel bize Hezarfen’in 17. Yüzyılda
gerçekleştirdiği inanılmaz uçuşunu anımsatmakta ve bizleri bu yönde kışkırtmakta, 21. yüzyılın evrensel
hedefi ne yönlendirmektedir.
110 itü vakfı dergisi
sahibidir: Luthar Platz Heykel yarışma-sı 2.lik ödülü (1982-1983), Bundengar-tenschen heykel yarışması 2.lik ödülü (1985), Ankara Sanat Kurumu Pastik Sanatlar Dalında “Yılın Sanatçısı” ödülü (1990) III. Asya-Avrupa Bienali Büyük Ödülü (1990), Plastik Sanatlar Dalında Sedat Simavi Vakfı Ödülü (1990), ODTÜ Üstün Hizmet Ödülü (2004), Artist 2008 Tüyap Onur Sanatçısı Ödülü (2008).
İki YorumTaşkışla Duvar Resmi ve Hezarfen Ah-met Çelebi heykeli üniversitemizde yalnızca bir sanat yapıtı olarak yer al-mamaktadır.“Teknik Üniversite” kavramı üzerinden yapıtlarına anlam yükleyen sanatçılardan ilki yirminci yüzyılın orta-larında, diğeri ise yirmibirinci yüzyılın ilk çeyreğinde ürünlerini gerçekleştirmiş-lerdir. Yorumları toplumsal ve sanatsal açıdan birer kültür tarihi belgesi olarak okumamızı beklemektedir.Yıl 1954, Taşkışla Duvar Resmi’nin ya-pım yılı. Profesör Emin Onat (1908-1961) İTÜ rektörüdür. O yıllarda Rektörlüğün bulunduğu kuzey batı kulesinin zemin kat holünde böyle bir resmin istenmesi Rektör Emin Onat’ın sanata olan duyar-lılığının da bir göstergesi olarak yorum-lanabilir (Res.1). 1795 yılında İnşaat Fakültesi’yle eğitime başlayan İstanbul Teknik Üniversitesi zaman içinde geliş-mesini sürdürmüştür. 1874’de Mimarlık, 1934’de Makina ve Elektrik, 1953’de Ma-den Fakülteleri kurulur. Üniversite’de 1954 yılında 5 fakülte eğitime açıktır. Duvar resmi 10 bölüme bölünerek 5 fa-külteye ait sahneler ele alınmıştır. İnşaat mühendisleri yapı yapmakta, mimarlar tasarımları üzerinde çalışmakta, maden-ciler madende kürek sallamakta, maki-na ve elektrik mühendislerinin ürünleri sergilenmektedir. Resimde Cumhuriyetle birlikte çağdaş ve uygar ülke düzeyine ulaşma heyecanını kazanan toplumumu-zun gereksinmelerini karşılamak üzere çaba gösteren ülkenin tek teknik üniver-sitesinin rolü anlatımcı bir dille görsel-leştirilmiştir. O yılların onurlu heyacanı Öztoprak’ın fırça ve boya vuruşlarıyla duvarda sonsuza aktarılmıştır. Kompozisyon yatay olarak iki bölüme ayrılır. Aşağıda uzman kişiler konularına konsantre olmuş, çalışırken gösterilmiş-tir. Yukardaki bölümde ise, çalışmaların sonuçlarına yer verilmiştir. Yapılar yük-selmiş, makinalar çalışmaktadır. Fresk çok anlamlıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin 30. yılında ülkenin kalkınmasında İstan-bul Teknik Üniversitesi’nin çaba ve kat-kıları yetişmiş eleman ve onların ürünleri
üzerinden yorumlanmıştır. Genel kom-pozisyon her fakülte yan yana dizilerek düzenlenmemiştir. Bilinçli olarak düz ze-min üzerinde konuların belli bir düzende yerleştirilişleriyle mekân yaratma yolları denenmiştir. Bir konu cepheden betim-lenirken, yanına gelen öteki konu çapraz yerleştirilmiştir. Bu tür mekân oluşturma yöntemiyle resmi soldan incelemeye başladığınızda sağa doğru derinlemesi-ne giden bir mekân uzanmaktadır. Öztoprak’ın yukarda belirttiğimiz kendi açıklamasından anlaşıldığı kadarıyla uy-gulamayı Öztoprak’ın yapmasına karşın Nurullah Berk’in gözetiminde yapıldığı-nın izleri okunmaktadır. Berk 1933 yılın-da bir grup sanatçıyla bir araya gelerek kendilerinden önceki izlenimci kuşağa “D Grubu” hareketiyle karşı çıkmıştır. Kübizmi benimsemiş ve çalışmalarını Kübizm denemeleriyle oluşturmuştur. Amaç nesneyi değişik açılardan parça-lara ayırarak resim yüzeyinde yeniden kurgulamaktır. Biçim, nesnenin yapısı-nın geometrik düzeninden gelişmekte, renk ve ışık değerleri sanatçının özgür iradesine göre dağılmaktadır. Resim iz-lenimcilerdeki göz yerine aklın gücüne dayanıyordu. Doğa kopya edilmeden sanatçının kendi özgün tasarımıyla kur-gulanıyordu. 1940’larda toplumda Ana-dolu kültürlerine eğilimin artması sanata da yansır. Batı kültürüyle gelişmiş olan tuval resminin kübik yaklaşımına bu ta-rihten sonra yerel kültür ve geleneksel sanatlardan esintiler de katılır. Öztop-rak’ın mekân düzenleme yöntemi min-yatür sanatındaki mekân düzenleme mantığını anımsatmaktadır. Bu yöntem bir yazılı metni görsel olarak açıklama amacıyla yapılmış olan minyatür sana-tında çokca kullanılan bir yöntemdir. Modern Sanat öncesi Batı Sanatı’nda resim bir noktadan bakışta görünenin gerçek görüntüsü, renk ve ışık değer-
Res. 4 Painting 444, 2005, Abdurrahman
Öztoprak, MDF üzerine karışık teknik,
(N. Sönmez, ed.,Yalın Soyut, Elgiz Proje 4L,
Çağdaş Sanat Müzesi, İstanbul, 2011, 116)
Res. 5 İşsiz, 1999, Mehmet Aksoy,
polyester-demir (Aksoy Arşivi)
İTÜ›DE SANAT
Resimde Cumhuriyetle birlikte çağdaş ve uygar ülke düzeyine
ulaşma heyecanını kazanan toplumumuzun gereksinmelerini karşılamak üzere çaba gösteren
ülkenin tek teknik üniversitesinin rolü anlatımcı bir dille
görselleştirilmiştir. O yılların onurlu heyacanı Öztoprak’ın fırça ve boya
vuruşlarıyla duvarda sonsuza aktarılmıştır.
111itü vakfı dergisi
lerine dikkat ederek betimlenirdi. Oysa minyatür sanatında böyle bir koşullan-ma söz konusu değildir. Değişik mekân-larda geçen konular tek bir minyatürde bir araya getirilebilir. Nesnenin ışık ve renk değerleri önemsizdir. Sanatçı re-sim yüzeyinde kendi istediği renk ve ışık düzenini seçmekte özgürdür, çün-kü o resimsel gerçeği kurmaktadır. 20. yüzyıl başlangıcındaki sanatçılar Batı sanatının yüzyıllar boyu süren “gözle görünen”in betimlenmesi kuralına karşı çıkmış ve Modern Sanatı bu karşı çıkış sonucunda kuramsallaştırmışlardır. Nec-mi Sönmez, Öztoprak’ın resimlerini eş-zamanlı Batı sanatçılarıyla karşı karşıya getirerek tasarladığı 2007’deki “Mekânın Şiirselliği: Öztoprak ve Jenerasyonu” adlı sergisinde Taşkışla Duvar Resmi’nin karşısına siyah ve grinin egemen olduğu zemin üzerinde uyumlu renk alanlarıyla düzenlenmiş Pierre Soulages’in “Resim 14 Mart 1955”adlı soyut çalışmasını yer-leştirmiştir. (Res. 6)Taşkışla Duvar Resmi’nin Öztoprak’ın fi-güratif çalışmalarının son örneklerinden biri olduğu anlaşılıyor. Bundan sonraki değişimini “1956’da figüratif resmi bıra-kıp soyuta geçtim. Çünkü an geldi, duy-gularımı figüratifle aktaramayacağımı fark ettim. Yaptığım resimler o zamana göre iyilerdi ama beni tatmin etmiyordu. Ayrıca müziğin hayatımda çok önemli bir yeri var: müziğin karşılığı soyut resimdir benim için.” sözleriyle ifade ediyor. Öztoprak müzik hayranıydı ve Beetho-ven en çok sevdiği müzisyendi. “Missa Solemnis: Beethoven’e Saygı” yapıtı Nü-vit Özdoğru’nun anısına ithaf edilmiştir. (Res. 7) “Missa Solemnis”i yapmasına vesile olan Beethoven’i insanüstü bir varlık olarak gördüğünü belirten ressam, çalışırken müzik dinlemediğini özellik-le vurgulayarak “Müzikteki bam bam’ı duyup fırçayı o ritmle sürmek diye bir şey yok, komedi bu...” diyor. Renk mü-zik ilişkisinin onun için ne kadar önemli olduğunu “Artık kendim müzik oldum” ifadesiyle belirtiyor. Klee’nin küçük bir yapıtından yola çıkarak, üç boyutu dör-düncü boyutta çözümleyip, yaşam boyu özlediği resmini yapma olanağına kavuş-muş. Soyut bir olgu olan müziğin karşılı-ğının resimde de soyut olması gerektiği-ni düşünmekte ve görsel bir sanat olan resimde gerçek bir devinimi yakalamayı arzu ettiğini belirtmektedir. “Yarıdan bir fazla” diye nitelediği altmış yıllık sanat yaşamının özetini Alman ressam Sigmar
Polke’nin “Benim düşündüğüm gibi görünenler, ger-çekte zamanla içimde oluşanlar-dır” sözüyle bitir-mektedir.3
Yıl 2006. Bu kez Rektör Faruk Ka-radoğan’ın duyar-lığıyla bir heykel talebiyle karşıla-şıyoruz ve uygu-lama Mehmet Ak-soy’dan isteniyor. Bir başka duyarlı kişi ise bağışçı makine mühendisi Keskin Keser, İTÜ. Heykel 7,5 yıl son-ra Rektör Muhammed Şahin ve Mehmet Karaca’nın katkılarıyla tamamlanıyor.Aksoy Hezarfen’in hikayesini duydu-ğunda cesaretine, bilime olan aşkına hayran kaldığını söylüyor. 1623-1640 Galata Kulesi’nden Üsküdar’a uçma ey-lemini gerçekleştiren Hezarfen’i Büyük İskender’den daha önemli bir kişi olarak değerlendiriyor. Döneminde çok sey bil-diği için kendisine zamanında “çok şey bilen” anlamına gelen Hezarfen denmiş. Aksoy “Uçma fikrine o kadar angeje olmuş ki, Hezarfen... her ortamda yıl-madan denemiş ve başarmış. Heykelin içeriği de bu zaten. Bilime doğru yük-selen bir Hezarfen ...uçmayı başarıyor, ‘içine şeytan girdi diyorlar ve Fizan’a sürüyorlar... Dramatik bir olay.” sözleriy-le bu olay karşısındaki heyecanını dile getiriyor.4 Bu heyecanının etkisi altında heykelini tasarladığını ekliyor ve devam ediyor. “İnsanoğlunun çabasını gös-termek istiyordum; Tekerleğin bulunu-şundan otomobillere, vidanın bulunuşu, pistonun bulunuşu, uçağa, elektronik devrelere kadar bütün teknik ilerlemele-re... Bunun sembolüydü Hezarfen. Onu elektronik devreler, yanlarına palangalar, vidalar, şaftlar koyarak bir kompozisyon yapmıştım. İstanbul Teknik Üniversi-tesi’ne yapacağım heykelde de böyle şeyler olacak. Bilimsel ilerlemenin evre-lerinin sembollerini oraya çizeceğiz ya da hakikisini koyacağız” düşüncesinden hareket ederek İstanbul Teknik Üniver-sitesi’ndeki yapıtının tasarımına varıyor. (Res. 2-3) Heykelini tanımlamasını kendi şöyle açıklıyor: “Galata Kulesi’ni yere ya-tırdık ve Hezarfen üstten bakıyormuş gibi düşündük. Yüzyılın teknik buluşlarını ve
Res. 6 Meçhul Asker Kaçağı, 1989, Mehmet
Aksoy, mermer, Hitler ordusundan kaçan
askerler için anıt, Potsdam (Aksoy Arşivi)
Res. 7 Missa Solemnis, L. V. Beethoven’a
Saygı, 2005, Abdurrahman Öztoprak (N.
Sönmez, ed.,Mekanın Şiirselliği: Öztoprak ve
Jenerasyonu, 2007, Elgiz Proje 4L, Çağdaş
Sanat Müzesi, 55)
112 itü vakfı dergisi
malzemelerini kullanıyorum. Paslanmaz çelik boru...Temel malzeme taş ve pas-lanmaz çelik. Saclar, borular ve plastik-ler kullanılacak. Paslanmaz çelikle taşın uyumu çok enteresan. Taş aslında ağır bir malzeme ama, biz o ağır malzemeyi bir demirle uçuruyoruz. Taş ağırdır ama uçabilir...” Aksoy mekân-heykel ilişkisi, renk, ışık gibi değerlere de vurgu yapı-yor “Heykel mekânla ilişki içinde görül-meli. Heykelin genel kütlesini mekânın kendisi belirler. Önünde bir kütüphane binası var, havuz var, bir yol ve ağaçlar var... Bu unsurlar heykelin kütlesini be-lirliyor. Heykelin konduğu yerde belli bir çekim alanı yaratması gerek. Böyle bir diyalektik ilişki var. Mekânın kendisi hey-kelin içeriğine katılıyor... Form heykelin canıysa ışık da kanıdır. Işığı heykelin üstünden çektiğinizde solar, ölür, dama-rından kan çekilmiş olur. Heykel ışıkla yaşayan bir şeydir. Formlar ışık taşıyıcı-dır.”(Res. 8)Bir taş ustası olan Aksoy’un heykel sa-natıyla ilgili çarpıcı ifadelerini gözden geçirmek Hezarfen Ahmed Çelebi Hey-keli’ni kavramak ve değerlendirmekte yararlı olacaktır: “Heykel taş diliyle ko-nuşmaktır”, “taş taşıya taşıya, heykel yontula yontula yoğrulur”, “ustalığın taşı yenmeye değil, taştan heykel yontmaya yarasın”,“kendinle ve heykelinle hesap-laşmak”, “taş eğilmez kırılır”, “gerçeklik görünenin arkasındadır”, “taşı alet değil, elin kararı, gözün kantarı yontar”, “kız-gınlıkla taşa vurma, eline vurursun”, “taşı kes, taş kasabı olma”, “yalnızlığımı taşa astım, gölgesinde çalışıyorum”, “hey-
kel, damarlarında kan yeri-ne ışık taşır”, “taş düştüğü yerde ağır, koyduğun yerde hafif olmalı”, “taşa kızarak vurma, geri tepmesi pek olur”, “demir tavında dövü-lür, taş suyunda yontulur”, “Bach’ın müziğinden heykel çıkar mı?”, “taşı okşa, ba-kan gözün görmediğini elin gözü görür”, “heykelin göl-gesi uzaya düşer” “boşlu-ğun heykeli yapılabilir mi?”. Bu ifadeler heykeltıraşla heykel arasındaki bütün-leşmenin ve sıcak iletişimin varlığını açığa çıkarması açısından önemli saptama-lardır. Hezarfen Ahmed Çe-
lebi Heykeli, 1954’teki duvar resmi gibi öyküsel bir metin sunmamaktadır. 2006’daki yorum çok farklı bir düzleme
çekilmiştir. Konuya üretilen iş düzlemin-de değil de daha üst düzlemden bakıl-makta ve üniversite kavramının özüne inilmektedir. Sunulmak istenen üniversi-tenin temel amacı olan “bilim ve teknik” eğitimdir. Çağdaş ve uygar ülke kavramı vurgusu günümüzde de sürmektedir an-cak ilerleme artık “yapmakla” değil “keş-fetmek/araştırmak/yaratmak”la olasıdır. Duvar resminde Cumhuriyetin kuruluş aşamasında mühendislik-mimarlık eğiti-minin kalkınma konusunda katkıları gör-selleştirilerek tarihe yansıtılmıştır. Yapıt 20. yüzyıl Türkiyesinin hedefini belgeler. Başka bir deyişle resim “ilkler”in he-yecanını yansıtır. Aradan 50 yıl geçmiş üniversitenin dalları zamanla çoğalmış, çağdaş bir mühendislik-mimarlık eğiti-mi kurumsallaşmış, çeşitli alanlarında toplumun gereksinmelerini karşılayacak düzeye erişmiştir. Hezarfen heykeli “bu-gün”ü tanımlamamaktadır, onun hedefi “yarın”lardır. Heykel bize Hezarfen’in 17. Yüzyılda gerçekleştirdiği inanılmaz uçu-şunu anımsatmakta ve bizleri bu yönde kışkırtmakta, 21. yüzyılın evrensel hede-fine yönlendirmektedir. 6
Taşkışla Duvar Resmi ile Hezarfen Ah-med Çelebi Heykeli kendi sanatsal de-ğerleri yanında iki ayrı kuşağın sanat-çılarının yaşadıkları dönemin ruhunu belgelemeleri açısından da özellikle de-ğer kazanmaktadır.
1Yapıtın üzerinde dört ad yer alıyor, Nurullah
Berk, Abdurrahman Öztoprak, Yaşar Yeniceli ve
Oktay Dikmen.
Yakın zamana kadar Üniversite içinde Nurullah
Res. 8 Missa Solemnis, L.V. Beethoven’a Saygı, 2005,
Abdurrahman Öztoprak (N.Sönmez, ed., Mekanın Şiirselliği:
Öztoprak ve Jenerasyonu, 2007, Elgiz Proe 4 L, Çağdaş Sanat
Müzesi, 55)
Berk’in yapıtı olarak tanınırdı. Öztoprak,
yaşamını anlatırken “Roma’dan dönüşümde,
İstanbul Teknik Üniversitesi’nin Rektörü Ord.
Prof. Emin Onat’ın, Hocam Nurullah Berk’ten,
Taşkışla Binasına yapılmasını arzuladığı bir fresk
talebiyle karşılaştım. Hocam benim dönmemi
beklemişti. 1954 kışında hazırlanan eskizleri,
dostum Yaşar Yeniceli ve Oktay Dikmen ile yaz
aylarında, iskele üstünde, gerçek fresk tekniğiyle
tamamladık.” (Mekanın Şiirselliği: Öztoprak ve
Jenerasyonu, sergi kataloğu, 2007, 151) 2007
ve 2010 tarihlerinde Öztoprak ile ilgili sergilerin
küratörlüğünü yapmış Necmi Sönmez, sanatçıyla
yaptığı söyleşiye dayanarak, duvar resmini onun
yapıtı olarak değerlendiriyor. (Sanatçıyla özel
görüşme, 5.5.2006, İstanbul) Elimizde başka
belge olmadığı için biz de onun yapıtı olarak
var sayıyoruz. 2007 sergisinde Duvar Resmi’nin
fotoğrafı sergilenmiştir. Küratör Sönmez o tarihlerde
Duvar Resmi’ni nemden ve üzerindeki çiziklerden
tahrip olmuş durumda bulmuş ve bir yazısında
eleştirisini dile getirmiştir. (http://lebriz.com/pages/
lsd.aspx?lang=TR§ionID=0&articleID=916)
Duvar Resmi 2012 tarihinde onarılmıştır. Ancak
onarım sırasında kenarlarına siyah çerçeve
çekilmiştir. Özgün durumunda çerçeve yoktur.2Proje 4L/Elgiz Çağdaş Sanat Müzesi’nde Mekanın
Şiirselliği: Öztoprak ve Jenerasyonu (2006) ile Yalın
Soyut Pure Concrete (2011) sergileriyle sanatçının
Sevda ve Can Elgiz Kolleksiyonu’ndaki yapıtları
sanatseverlerle buluşmuştur. Mekânın Şiirselliği
sergisi ayrıca 2008’deVenedik Ca’Pesaro-Galeria
Internazionale d’arte Moderna’da sergilenmiştir.3Mekânın Şiirselliği, 153.4Derya Bengi, ”Mehmet Aksoy’un Hezarfen’i
İTÜ’de: Benim Heykellerim de Benim gibi Düşünür,”
İTÜ Vakıf Dergisi, 48, İstanbul, 2006, 22-31
5Aydın Engin, Mehmet Aksoy: Çekicin Rüzgarında
Kırk Yıl, Türkiye İş Bankası, İstanbul,2002.6Aksoy’la ilgili yayınlar: Jale Necdet Erzen, Mehmet
Aksoy, Bilim Sanat Galerisi, İstanbul, 1996; Aydın
Engin (söyleşi), Heykel Oburu, Kültür Yayını,
İstanbul, 2002; Aydın Engin, ed.,Mehmet Aksoy:
Çekicin Rüzgarında Kırk Yıl, Türkiye İş Bankası,
İstanbul, 2002; Mehmet Aksoy, Zamanın ve Mekânın
Suretleri: 50. Yıl Mehmet Aksoy, Mimar Sinan Güzel
Sanatlar Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2012.
İTÜ›DE SANAT
Hezarfen Ahmed Çelebi Heykeli, 1954’teki duvar resmi gibi
öyküsel bir metin sunmamaktadır. 2006’daki yorum çok farklı bir düzleme çekilmiştir. Konuya
üretilen iş düzleminde değil de daha üst düzlemden bakılmakta ve üniversite kavramının özüne inilmektedir. Sunulmak istenen üniversitenin temel amacı olan
“bilim ve teknik” eğitimdir.
113itü vakfı dergisi
TEK
NO
KEN
T D
OSY
ASI
İTÜ Çekirdek’te Teknolojik GirişimlerYarıştı, Türkiye Kazandı
Gençlerin Fikirlerine veHayallerine Yatırım
Türkiye’nin en önemli girişimci des-tek projelerinden İTÜ Çekirdek’te, Big Bang (Büyük Patlama), teknoloji tabanlı 13 finalist girişimcilik projesinin, büyük mücadelesine sahne oldu. İTÜ Mas-lak Kampüsü Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde, canlı sunum gerçekleşti-ren teknoloji projeleri arasından, Tabtoy Studios Ekibi “video oyunlarını, gerçek oyuncaklarla entegre oyun oynanabilir hale getiren eğitici oyun platformu” pro-jesiyle, jüri ve halk oylaması sonucu 100 bin liralık büyük ödülün sahibi oldu. 50 bin liralık ikincilik ve üçüncülük ödülle-ri ise, “tüketiciyi algılayan akıllı vitrin” projesiyle Kuax Ekibi ve “yumurta kabu-ğundan doğal gıda koruyucusu üretme” projesiyle Elif Güngör’ün oldu. 2014 yılı başında 1000 başvuru arasın-dan seçilen teknoloji tabanlı girişimcilik projelerinin İTÜ Çekirdek çatısı altında-ki zorlu maratonu, Big Bang’deki “mut-lu son” ile inovasyon dâhilerine yeni bir başlangıcın kapılarını açtı. İTÜ Çekirdek Big Bang’de, sahnedeki etkili sunumla-rı ile büyük patlamayı gerçekleştirmeyi başaran finalist ekiplerden 9’u, farklı ödüller kazanarak, projelerini gerçekleş-tirmek üzere “teknoloji şirketlerini kur-malarına yardımcı olacak” yeni olanaklar elde ettiler.
Gençlerin Fikirlerine YatırımİTÜ Çekirdek Big Bang’in açılış konuş-masını yapan İTÜ Rektörü Prof. Dr. Meh-met Karaca, İTÜ olarak gençlerin fikirle-rine yatırım yaptıklarını, yenilikçi fikirlerle Türkiye;’nin kalkınmasına ve kendi tek-nolojisini geliştirmesine katkı sağlamayı hedeflediklerini söyledi. “Üç yılda 2500 proje başvurusu alan İTÜ Çekirdek’e bu yıl 1000 proje başvurdu, bu sayı ve projelerin başarısı daha da artacak. Bu-güne kadar kuluçka aşamasındaki fir-malara verilen toplam destek 5 milyon
TL’yi aştı. 2012 yılında birinci olan proje, bu yıl Dünya 2.’liği kazandı. Bugün iz-leyeceğimiz projeler de, aylar süren bir çalışmanın ürünü. Hepsiyle gurur duyu-yoruz” dedi.İTÜ Çekirdek Big Bang’in Ödül Töreni’nde, “İTÜ Çekirdek’te 1 yıl ücretsiz dayalı döşeli 5 ofi s ödülü”nün anahtarlarını seçilen ekip-
lere veren İTÜ ARI Teknokent Genel Müdü-rü Kenan Çolpan da, yaptığı konuşmada, İTÜ ARI Teknokent’in, 160 başarılı teknoloji şirketi ve 5200 kişilik Ar-Ge ordusu ile per-formansını sürekli yükseltmeyi hedefl eyen bir ekosistem olduğunu vurguladı. İTÜ ARI Teknokent ekosisteminin 110 milyon dolar-lık Ar-Ge ihracatına ulaştığını belirten Ge-
114 itü vakfı dergisi
nel Müdür Kenan Çolpan, “ İTÜ ARI Tekno-
kent şirketlerinin ürettiği ekonomik değer,
2013 yılında 1.8 milyar lira iken, 2014’te
büyük bir gelişme sağlayarak 3 milyar lira-
ya ulaştı” şeklinde konuştu.
Tabtoy hem 100 bin liralık büyük ödülü, hem de 1 yıl ofi s kullanım ödülü kazandıTarımdan hayvancılığa, bulut bilişimden
e-ticarete, oyuncaktan sosyal medyaya
kadar birçok farklı alandaki, 13 fi nalist pro-
je arasından, birinciliği kazanan Tabtoy
Studios Ekibi, Elginkan Vakfı’nın 100 bin
lira tutarındaki Teknoloji Ödülü’nün sahibi
oldu. Tabtoy ayrıca, İTÜ ARI Teknokent’in,
İTÜ Çekirdek’te 1 yıl ücretsiz dayalı döşeli
5 ofi s kullanım ödülünden de birinin sahibi
oldu.
İTÜ Maslak Kampüsü Süleyman Demirel
Kültür Merkezi’ni dolduran katılımcıların
canlı olarak izleme fırsatı elde ettiği İTÜ
Çekirdek Big Bang’de, bu yıl bir çok ele-
meyi geçen Aeros, AGHLAB, Barbun, Bi-
ocower, Elif Güngör, FCLABS, Floradem,
Hangaar, Kuax, Robotica, Smartstay, Tab-
toy ve Timeshade olmak üzere 13 teknolo-
jik girişimcilik projesi sahne aldı. Girişimci
ekiplerin sırayla gerçekleştirdikleri teknoloji
projelerinin sunumları, www.itucekirdek.
com adresinde yer alan İTÜ Çekirdek web
sitesinden de canlı olarak yayımlandı. Pro-
je ekipleri, ayrıca Süleyman Demirel Kültür
Merkezi fuayesinde yer alan standlarında
da, teknoloji projelerini izleyicilere tanıtma
fırsatı buldular. Proje ekipleri, kendilerini
izlemeye gelen girişimci adaylarına da, ge-
lecek yılki başvurular için cesaret verdiler.
Bu yıl ilk kez “Genel Kategori” ve “Bulut Bi-
lişim Kategorisi” olmak üzere iki farklı alan-
da seçilen fi nalistler, İTÜ Çekirdek çatısı
altında, 6 ay süren Ön Kuluçka ve Hızlan-
dırıcı dönemde aldıkları eğitim, danışman-
lık, altyapı ve ön fi nansman destekleriyle,
teknoloji tabanlı projelerini şirketleşmeye
hazır bir konuma getirdiler. İTÜ Çekirdek
çatısı altında projelerini geliştirirken, işbirli-
ği yapabilecekleri yatırımcı ortaklar ve pro-
jelerini pazarlayacak müşteriler de edinen
fi nalistler, halk oylaması ve jüri değerlendir-
mesi sonucu, projelerini ticarileştirmelerine
katkı sağlayacak cazip ödüller kazandılar.
TEKNOKENT DOSYASI
İTÜ ÇEKİRDEK BIG BANG 2014’TE DERECEYE GİREN EKİPLER VE ÖDÜLLERİ
100.000 TL Elginkan Vakfı’nın Teknoloji Ödülü: Tabtoy Ekibi50.000 TL Cardtek Group Özel Ödülü: Kuax Ekibi50.000 TL Monitise Özel Ödülü: Elif Güngör60.000 USD Microsoft Azure Kullanım Hakkı Ödülü: Smartstay Ekibi2 adet 25.000 TL Ege Kimya Özel Ödülü: Floradem Ekibi ve Aeros Ekibi10.000 TL Agito Özel Ödülü: Hangaar Ekibi10.000 TL İşnet Özel Ödülü: Smartstay Ekibi4.250 TL Daha.net Ödülü: Timeshade Ekibi
İTÜ ARI Teknokent’in 5 adet 1 Yıllık İTÜ Çekirdek Ofi si Ödülü: Floradem EkibiHangaar EkibiKuax EkibiSmartstay EkibiTabtoy Ekibi
115itü vakfı dergisi
Elecreate, Enerjiyi Kablodan ve İsraftan Kurtarıyor
İTÜ ARI Teknokent’te “Çekir-dek”ten yetişen Ar-Ge giri-şimcileri, teknolojik gelişmeye “enerji” katıyorlar. 2012 yılında İTÜ Çekirdek Yarışması’na ka-tılarak, hayallerini ve fikirlerini, “enerjik” bir teknoloji şirketine dönüştürme fırsatı yakalayan İTÜ mezunu 3 genç girişimci, cep telefonları için geliştirdik-leri “kablosuz şarj” sistemiy-le, kısa sürede kendilerinden söz ettirmeyi başardılar. İTÜ’lü mühendis girişimciler, İTÜ ARI Teknokent’te kurup geliştirdik-leri Elecreate ile bu alandaki ilk ve tek Türk şirketi olarak, Uluslararası Kablosuz Enerji Transferi Birliği’ne (Wireless Power Con-sortium – WPC) kabul edildiler. Aydın Dikkulak, Efe Turhan ve Ferit Güler, bir yandan restaurant ve cafeler gibi ortak sosyal alanlarda, kablosuz şarj sistem-lerini yaygınlaştıracak teknolojiler geliş-tirirken, diğer yandan CP-Light markası altında, enerji tüketimini “akıllı” hale ge-tirerek, önemli tasarruf fırsatı yaratan, aydınlatma otomasyon sistemlerini, ha-yata geçirmeye başladılar.Henüz bir ortağı yüksek lisans, diğeri doktora eğitimini sürdüren; üçüncü or-tağın da yüksek lisansını tamamlayıp doktoraya hazırlandığı şirkette, 6’sı mü-hendislerden oluşan 7 kişilik ekip, dolu-dizgin yeni teknolojiler üzerine çalışıyor. Elecreate’i, İTÜ’den okul arkadaşları Efe Turhan ile birlikte Sanayi Bakanlığı’ndan sağladıkları 100 bin liralık Tekno Girişim Sermayesi ile kurduklarını anlatan Aydın Dikkulak ve Ferit Güler, İTÜ Çekirdek Ya-rışması’ndaki başarıları sayesinde, şir-ketin ilk yılını ücretsiz ofis olanağı elde ettiği, İTÜ ARI Teknokent ARI4 Binası’n-da tamamladığını belirttiler. Elecreate kurucu ortaklarının deyimiyle, kısa süre-de kendi ayakları üzerinde durabilmeyi başarınca, İTÜ ARI 6 Binası’na geçti ve yeni kurulan İTÜ ARI Enerji Teknokent’in ilk 11 şirketi arasında yer aldı.
Dünya devlerinin arasında, genç bir Türk şirketi“Kablosuz enerji aktarımıyla ilgili ilk he-defimiz cep telefonlarını kablosuz olarak şarj etmekti. Şu anda Wireless Power Consortium diye ismi geçen, dünyada 200’ün üzerinde firmanın üye olduğu; Samsung, LG, Motorola, Google gibi dünya devlerinin de yer aldığı ulusla-rarası bir konsorsiyum içinde ilk ve tek Türk firma olarak yer aldık” diyen Elecre-ate ortakları, bu alandaki büyüme strate-jilerini şöyle anlatıyorlar:“Global teknoloji liderleriyle uyumlu bir standartta kablosuz şarj üreterek, bunu
insanların günlük olarak şarj ihtiyacı hissettiği, dışarıda ge-nelde restoran, cafe, bar, ha-vaalanı, hastane gibi ortamlara kurulması için, özelleştirilmiş ürünler ortaya çıkarmaya ça-lıştık. Sonucunda çıkan ürün-lerimizi farklı iş modelleriyle birlikte belli mekanlara kurduk. Onlardan güzel tepkiler geldi, tabi gelen geri bildirimlerle ürünümüz üzerinde geliştirme-lere devam ettik. Şu anda da ikinci versiyonumuz ortaya çı-kıp, tekrar ilgili mekanlara da-ğıtımı yapılacak. Bununla ilgili yaklaşık 100-150 tane mekan için sözleşmeler sürüyor.”
Enerji VerimliliğiSağlayan Yeni Bir SistemYeni yatırım alanlarında ihracat potansi-yelini öncelikli gören ve bu konuda so-mut adımlar da atan Elecreate ortakları, CP-Light markası ile kablosuz aydınlat-ma otomasyonu gerçekleştirerek, enerji verimliliği sağlayan bir sistem geliştir-mişler. Fabrikalar, AVM’ler, havaalan-ları gibi, aydınlatma konusunda enerji tüketimi yüksek olan alanlarda, enerji ihtiyacını azaltan CP-Light Aydınlatma Otomasyon Sistemi, zamanlanmış gö-revlerle operatörlerin ihtiyacını azaltan kontrollü bir aydınlatma sağlıyor. Böyle-ce gereksiz aydınlatma ünitelerinin yol açtığı enerji maliyeti kontrol altına alına-rak, yönetilebilmiş oluyor.
Akıllı Aydınlatma Otomasyon Sistemi’ni ilk Suudi Arabistan’a kuracaklar…CP-Light markası altında geliştirdikleri Aydınlatma Otomasyon Sistemi’ni Su-udi Arabistan’da yaptıkları bir anlaşma çerçevesinde ilk kez Riyad’da bir fabri-kaya kuracaklarını anlatan Elecreate’in ortakları, büyük bir armatür üreticisi ile de, sistemde kullanılacak armatürlerin üretimi konusunda işbirliği gerçekleşti-receklerini ifade ediyorlar.
“ÇEKİRDEK”ten yetişen Ar-Ge girişimcileri
116 itü vakfı dergisi
TEKNOKENT DOSYASI
İTÜ ARI Teknokent bünyesinde kurulan ve Türkiye’nin en önemli girişimcilik destek sistemleri arasında yer alan İTÜ Çekirdek, kısa sürede başarılı fi kirlerin adresi oldu. İTÜ Çekirdek’in düzenlediği proje yarışma-sında 2012 yılında birinci olarak şirketleş-me fırsatı elde eden “Imona Cloud - Bu-lutun Üzerinde” projesi, Dünya Girişimcilik Forumu kapsamındaki yarışmada Dünya İkinciliği kazandı. 19-22 Ekim 2014 tarihleri arasında Fran-sa’nın Lyon kentinde düzenlenen World Entrepreneurship Forum kapsamında ger-çekleştirilen “Crowd’s Den” Girişimcilik Yarışmasında, farklı coğrafyalardan birçok proje yarıştı. Polonya, Fransa, Singapur, Karayip Adaları ve Türkiye ise fi nale çıkan ülkeler oldu. Finalist 5 proje; 6 yatırımcı ve 500 kişinin önünde canlı yayında su-
İTÜ ÇEKİRDEK FİRMASINDANDÜNYA İKİNCİLİĞİ
Ekosisteminde yer alan 160 teknoloji şir-keti ile Türkiye’nin teknolojik kalkınmasına öncülük etmeyi hedefl eyen İTÜ ARI Tek-nokent, CEBIT Eurasia 2014 Fuarı’nda, 12 bilişim şirketinden oluşan bir toplulukla, gövde gösterisi yaptı. 93 ülkeden 130 binin üzerinde ziyaretçinin izlediği CeBIT Bilişim Eurasia Fuarı’nda, İTÜ ARI Teknokent’teki bilişim şirketleri Bulut’tan Robot’a kadar teknolojinin en popüler alanlarında, yeni geliştirdikleri ürünleri sergilediler.CeBIT Eurasia 2014 kapsamında, 10.Sa-lon’daki standlarında, bilişim dünyası ile biraraya gelen İTÜ ARI Teknokent şirketleri arasında, yeni mezunlar ile akademisyen-ler tarafından kurulan bilişim şirketleri de büyük ilgi topladı. CEBIT Eurasia 2014 Uluslararası Bilgi ve İletişim Teknolojileri, Uydu İletişimi, Yayıncılık, Kablo ve TV Sek-törü Fuarı’nda, İTÜ ARI Teknokent şirketleri, Bulut ve Robot teknolojilerinin yanı sıra, iz-leyenlere Akıllı Sulama Otamasyonu’ndan, Akıllı Eğitim ve Oyun Setleri’ne, Mobil Be-lediye Talep Takim Sistemi’nden, Yüz Tanı-ma Sistemleri’ne kadar, yaşamın çok farklı
İTÜ ARI TEKNOKENT’TEN,“BULUT’TAN ROBOT’A” CEBIT 2014 ÇIKARMASI
alanlarına yönelik, geniş bir yelpazede yeni tekno-lojiler sundular.
İTÜ Çekirdek’ten yetişenler de,teknolojilerinisergiledi11-14 Eylül 2014 tarihleri arasında gerçekleştirilen fuara katılan İTÜ ARI Tek-nokent ekosistemindeki bilişim şirketleri arasında, “proje fi krini” İTÜ Çekir-dek Kuluçka Merkezi’n-de, “işe” dönüştürme fırsatı elde eden genç girişimciler de yer aldı. Fuarda, İTÜ ARI Tekno-kent’teki bilişim şirketleri ile birlikte, İTÜ Bilgisayar Mühendisliği Bölümü de, İTÜ NLP Çalışmaları Pro-jesi’ni, izleyicilerle pay-laştı.
numlarını gerçekleştirdi.
Yatırımcıların görüşleri-
ni sunduğu, 500 kişinin
ise canlı olarak oyladığı
etkinlik sonucu; Fran-
sa’dan Novanano ekibi
birinci olurken, Türki-
ye’den katılan İTÜ Çekir-
dek fi rması ImonaCloud
İkinciliği elde etti. Proje-
nin sahibi Bahadır Ödev-
ci, prestiji bir uluslararası
organizasyonda “genç
Türk girişimci” olarak
kürsüye çıkarken, hem
İTÜ’ye hem de ülkemize
gurur.
117itü vakfı dergisi
TİCEM İleri Yapı Teknolojileri’nden
İnşaat Sektörü ve Tarihi Yapılar İçin Ar-Ge
TİCEM İleri Yapı Teknolojileri’ninteknolojik çözüm alanlarıTİCEM İleri Yapı Teknolojileri, adı Türki-ye’de Ar&Ge ile çok anılmayan inşaat sektöründe araştırma geliştirme faaliyet-leri yapmaktadır. İnşaat sektöründe hızlı, ekonomik ve yüksek performanslı ürün ve sistemler geliştirerek, geleneksel bir yapısı olan inşaat sektörüne teknolojik katkı sağ-lamaktadır.
Sektörde farklılık yaratan ürünlerTİCEM ekibi olarak, kendimize ait ürün ge-liştirme prosedürümüz var. Geliştirilmesi planlanan ürün önce kendi iç sistemimizde bazı elemelerden geçerek fi krin kullanıla-bilirliği tartışılıyor. Geliştirilecek malzeme veya sistem ile ilgili, mutlaka ihtiyaç sahibi endüstrilerle görüşüyor ve projeleri ihtiyaç-lar doğrultusunda yönlendiriyoruz. Diğer farkımız ise malzeme ve teknolojiyi dün-yada ilk ya da dünya ile aynı anda ortaya çıkarma hedefi miz. Rakibin piyasaya sür-
İTÜ ARI Teknokent bünyesinde inşaat sektörüne yönelik Ar-Ge faaliyetlerini sürdüren TİCEM, otomasyonla üretilebilen hızlı, ekonomik ve yüksek performanslı yapısal olmayan panel sistemlerin geliştirilmesi; tarihi yapıların korunması için yıkıntısız test ve analiz yöntemlerinin geliştirilmesi ile bunların onarım ve güçlendirmesine yönelik zararsız harçların geliştirilmesi konularında çözümler üretiyor. TİCEM’in Ar-Ge çalışmaları ile odaklandığı alanları ve sektöre yönelik teknolojik yeniliklerini Burak Yorulmaz anlatıyor.
düğü veya gelişimini büyük ölçüde tamam-lamış bir ürün ya da teknolojiyi geliştirmeye çalıştığınızda rakibe yetişmenizin çok zor olduğunu düşünüyoruz. Yukarıdaki felsefeye dayanılarak geliştirilen ürünlerimizin fi yat-kalite-hız üçlüsünün her üçünü de bünyesinde barındırmasını zo-runlu tutuyoruz. Örneğin tarihi yapılar için geliştirdiğimiz test sisteminde ucuz fi yatı basit deney sis-temi ile sağlarken, aynı zamanda uygulama kolaylığı ile yüksek hızı sağlıyoruz. Bununla birlikte geleneksel test yöntemlerine yakın sonuçları binaya çok az hasar vererek al-dığımız için sistemin yüksek kalitesinden de bahsedebiliyoruz. Bu üç bileşeni aynı anda bir ürün veya teknolojide sağladığı-nız zaman başarının kaçınılmaz olduğunu düşünüyor ve görüyoruz. Tarihi yapıların onarım ve güçlendirmesi için geliştirdiğimiz enjeksiyon ve tamir harç-ları ile güçlendirme harçlarını geliştirirken uygun fi yata, her tarihi yapının kendi yapı-sına uygun, yapıya zarar veren tuzlardan arındırılmış, fabrika ortamında hazırlanmış ve paketlenmiş harçları müşteriye sunmayı hedefl iyoruz. Yaptığımız laboratuvar çalış-masıyla bu malzemelere kazandırdığımız yüksek performans da malzemenin yapıda fonksiyonel olarak çalışmasını sağlıyor. Ge-
liştirdiğimiz yüksek performanslı tarihi yapı harçları, Avrupa’daki çözüm ortaklarımızın, yüksek performanslı tekstil donatı ürünleri ile birlikte yapıda üstün performans göste-ren bir güçlendirme sistemi halini alıyor.
Ar-Ge çalışmaları: Yapısal olmayanpanel sistemlerinin geliştirilmesi, tarihi yapılar için test ve analiz yöntemleriAr-Ge çalışmalarımız temel olarak, üç ana tema üzerinde odaklanmıştır. Şantiyede ya-pılan işçiliğin azaltılmasına yönelik, fabrika üretim prosesi fazla olan otomasyonla üre-tilebilen hızlı, ekonomik ve yüksek perfor-manslı yapısal olmayan panel sistemlerin geliştirilmesi bunların ilki olarak sayılabilir. Tarihi yapıların korunmasına yönelik yıkıntı-sız test ve analiz yöntemlerinin geliştirilme-si ile bunların onarım ve güçlendirmesine yönelik tarihi yapılara zararsız harçların geliştirilmesi de ikinci odaklanılan konudur.Tarihi eserlerin korunması amacıyla ön-celikle yapısal güvenliklerinin alınması-nın gerektiği artık tüm dünyada konunun uzmanları tarafından kabul görmüş bir gerçektir. Yapısal güvenliklerin sağlanma-sı için öncelikle deneysel ve teorik çalış-malar yapılmakta ve elde edilen sonuçlar değerlendirilmektedir. Yapılan çalışmalar sonucunda mevcut yapıların hasar durumu
118 itü vakfı dergisi
ve performansı elde edilmekte, gerekirse sağlamlaştırma ve güçlendirme önerileri sunulmaktadır. Genellikle kargir sistemle inşa edilmiş olan tarihi yapıların mekanik performansının elde edilebilmesi, yapısal güvenliğinin olup olmadığının tespit edil-mesi, gerekiyorsa güçlendirme önerilerinin yapılması için öncelikle mevcut malzeme performansının elde edilmesi gerekmekte-dir. Mevcut malzeme mekanik performan-sının elde edilebilmesi için bazı standart deney teknikleri bulunmaktadır. Bahsedilen deney sistemleri, ABD ve Avrupa’da kar-gir yapılar için geliştirilmiş olmakla birlikte, tescilli tarihi yapılarda kullanımı, yapıya verdiği hasarlardan dolayı çok da uygun bulunmamaktadır. Tarihi yapılarda kullanım için mevcut sistemin yıkıntılı etkilerinden kaçınacak, ancak tatminkar doğrulukta so-nuç verecek yarı yıkıntılı deney sistemlerine ihtiyaç vardır. Ülkemizdeki tarihi yapı stoku-nun restorasyonu için bir nevi seferberliğe girişilmiştir. Bu esnada, yapıların deprem güvenliği ve statik durumu da sorgulan-maktadır. Binalar yurt dışında hazırlanan yazılımlar ile bilgisayarda modellenmekte-dir. Ancak elde edilen sonuçlar, binalardan verimli deneysel bilgi elde edilemediği için tam doğru şekilde yorumlanamamaktadır.
Özellikle tarihi kargir yapı stokunda az ha-sarlı şekilde kullanılabilecek ve doğru so-nuçlara ulaşabilecek bir mekanik deney sistemine ihtiyaç vardır. Bu amaçla, özellik-le tarihi yığma yapılarda uygulanabilecek ve yapıya çok az hasar vererek tatminkar doğrulukta sonuç almayı sağlayacak bir deney tekniği ve ekipmanı geliştirmek üze-re çalışmaktayız.
İTÜ Arı Teknokent’in TİCEMçalışmalarında rolüTİCEM öğretim üyeleri tarafından kurulan akademik bir fi rma olduğu için İTÜ ARI Teknokent bünyesinde yer almaktadır. Dört yıldır bu bünyede yer alıyoruz. Dina-mik çalışma ortamı, İTÜ’nün içinde olması, İTÜ’nün ileri teknoloji laboratuvarlarına eri-şim kolaylığı ar-ge faaliyetlerimizi kolaylaş-tırmaktadır.
Ar-Ge projeleri İTÜ’de yüksek lisansçalışmasına dönüşüyor, endüstriyekatkı sağlıyorFirmamızda çalışan tüm mühendisler İTÜ’den mezun olmuşlardır. Firmamızın in-şaat alanında yapmış olduğu araştırma ge-liştirme faaliyetlerinde elde edilen ürünlerin farklılığının İTÜ’nün, TİCEM ekibindeki ar-kadaşlarımıza kazandırdığı iyi mühendislik nosyonu ve farklı bakış açısı olduğuna ina-nıyoruz. Akademik bir fi rma olan TİCEM, bazı ar-ge projelerinin bir kısmını yüksek lisans tezlerine dönüştürmekte, endüstri-nin bazı ihtiyaçlarına üniversitede cevap bulunmasına katkı sağlamaktadır. TİCEM kendi yerini endüstri-üniversite ilişkisinin tam ortasında belirlemiş, kendi alanında endüstri ve üniversitenin birbirini beslediği bir ekosistem oluşturmuştur. Farklılığımızın en önemli parçasının İTÜ’nün bilimsel birikiminden geldiğini biliyoruz.
İTÜ öğretim üyeleri ve öğrencilerle işbirliği, staj olanaklarıİşin uzmanlarıyla çalışıyoruz. Örneğin, tari-hi yapılarla ilgili olan projelerimizde mutla-ka yapı analizi ve restorasyon bölümünden hocalarımızla birlikte çalışıyoruz. İTÜ öğrencileri fi rmamızda staj yapabil-mektedir. Ayrıca fi rmamızın tüm çalışanları özellikle İTÜ mezunları arasından seçil-mektedir.
Son teknoloji ile donatılmış Ar-Ge ve ölçüm laboratuvarı İnşaat sektöründe şantiye imalatını müm-kün olduğunca azaltacak sistemler üzerin-de çalışıyoruz. Bilindiği gibi şantiyede ıslak imalat olduğu sürece işçilerin daha kontrol-süz ortamlar olan şantiyelerde çalışmasının
önüne geçemeyeceğiz. Bu da iş kazalarını kaçınılmaz hale getirecek. Bunun yerine birçok elemanın,özellikle yapısal olmayan elemanların prefabrik olarak fabrikalarda otomasyon sistemlerin işlettiği bantlar üze-rinde üretilmesi ve şantiyede imalat yerine sadece montajının yapılması hem daha fazla üretim, üretimde ekonomi, ürün kali-tesinin artması ve işçi sağlığı iş güvenliği bakımından sürdürülebilir bir çözüm su-nacaktır. Son zamanlarda yurt dışında çok hızlı yapılan yapıları hayranlıkla izliyoruz. Ülkemizde de benzer sistemler uygulamak isteyen yatırımcılar olduğunu biliyoruz. An-cak bu sistemlerin uygulanması için ön-celikle şantiyede imalata son verilmeli ve fabrikada hızlı üretilen malzemelerin üreti-mi arttırılmalıdır. Önümüzdeki projeler daha çok bu konuda olacaktır.Hızlı üretilebilen, yüksek mekanik perfor-mansı olan, dış etkilere dayanıklı ve enerji verimliliği yüksek yapı elemanlarının fabri-kada üretimi için ürün ve üretim yöntemle-rinin geliştirilmesi projesiyle yapıların enerji performansının da arttırılması için çalışma-larımız devam etmektedir. Pazara çıkma aşamasına gelmiş olan ürünün başarılı olup olmadığının ölçül-mesi amacıyla, dünya standartlarında ve kapsamlı bir laboratuvar kaçınılmaz bir ihtiyaçtır. TİCEM, 2011 yılında başladığı laboratuvar yatırımını 2014 yılında, çözüm ortağı fi rmalarının da tam desteğini ala-rak ivmelendirmiştir. Yabancı rakiplerden daha üstün ürünler geliştirmenin yolu, en az rakipler kadar kapsamlı ve donanımlı laboratuvar personel ve ekipmanına sahip olmaktan geçmektedir. İstanbul-Sarıyer’de bulunan 800 m2alana sahip laboratu-varımızda en son teknolojiyle donatılmış modern cihaz ve sistemlerle, standart ve şartnamelerde talep edilen, yatırımcı ve müşavirlerin performans ölçümlerinde ge-rek duydukları birçok test yapılabilir hale gelmiştir. Yapı malzemelerinin araştırma ve geliştirme çalışmalarında ihtiyaç duyulan testler, mal-zemelerin nano ve mikro ölçekte görüntü-lenmesi ve ölçülmesinden, makro ölçekteki testlere varan bir genişlikte,her türlü iklim koşulunun simülasyonunun yapılabildiği, statik ve dinamik ölçüm sistemlerini içeren bir ar-ge ve ölçüm laboratuvarı oluşturul-muş ve her geçen gün geliştirilmektedir. Hali hazırda kendi Ar&Ge laboratuvarımı-zın da içinde bulunduğu kompleksin ISO 17025 standardı esaslarına göre akreditas-yonunu sağlıyor ve yapı malzemesi endüs-trisinde deneysel çalışmalarda Türkiye’nin dışa bağımlılığını azaltmaya katkıda bulu-nuyoruz.
TEKNOKENT DOSYASI
119itü vakfı dergisi
GRM İletişim ve Bilişim Afet Zararlarını Minimuma İndirmeyi Hedefliyor
Doğal Afet Riskleri Yazılımla Tespit Ediliyor
İTÜ ARI Teknokent fi rmalarından GRM’nin doğal afet risklerinin yaratacağı zararlara yönelik olarak geliştirdiği yazılımlar bina hasar, altyapı hasar ve can kaybı tahminleri yaparak, afetlerin kurumlarda yaratacağı zararları minimuma indirmeyi amaçlıyor. GRM’nin, deprem istasyonlarından alınan gerçek zamanlı verilerle gerçek zamanlı deprem lokasyon ve büyüklüğünü tahmin eden yazılımlar geliştirmeye yönelik çalışmalarının bir sonraki aşaması ise deprem erken uyarı yazılımlarının geliştirilmesi… Firma Yöneticisi Çağatay Kariptaş, GRM’nin doğal afet risklerine yönelik çözümlerini ve yeni Ar-Ge çalışmalarını dergimize anlattı.
GRM, 2008 yılından bu yana , başta dep-rem olmak üzere, doğal afet kaynaklı risk-lerin tahmini, takibi ve iyileştirme yöntemle-rinin geliştirilmesi üzerine kamu (bakanlık, valilik ve belediye gibi) ve özel (şehircilik, mimarlık, inşaat (alt ve üstyapı, enerji, si-gortacılık) sektörlere teknolojik çözümler üretmektedir.
Deprem Sonrası Hasar veZararların Tespiti GRM olarak temel anlamda veri, yazılım ve danışmanlık hizmetleri vermekteyiz. Yazı-lım hizmetleri kapsamında geliştirdiğimiz ürünlerimiz, senaryo bazlı veya gerçek depremler nedeniyle oluşan bina hasar, alt-yapı hasar ve can kaybı tahminlerini yapan programlar olup, müşterilerimizin ihtiyaç-larına yönelik kurumsal ölçekte çözümler geliştirmekteyiz. Buna ilave olarak, farklı
zamanlarda çekilmiş uydu görüntülerini ve hava fotoğrafl arını farklı algılama yöntemi (change detection) ile işlemden geçirerek, deprem sonrası hasarların ve zararların tespitine yönelik programlar da geliştirmiş olup, bu programları yine müşterilerimizin ihtiyaçlarına yönelik kurumsal süreçlerine entegre etmekteyiz. Diğer taraftan, saha-daki farklı deprem istasyonlarından gelen ham verileri işleyerek, bundan deprem yer hareketi parametrelerini ve deprem tehlike haritalarını üreten yazılımlar da ürün yelpa-zemizde bulunmaktadır.
İnsansız Hava Araçları İle Hasar ve Zarar TespitiAr-Ge niteliğinde, özellikle İGDAŞ proje-miz kapsamında, bazı doğalgaz şebeke elemanlarının deprem talebi karşısındaki performanslarını inceleyebilmek amacı ile
İBB – OIC – Anadolu Yakası
Mikrobölgeleme Projesi
120 itü vakfı dergisi
sarsma masası deney-leri gerçekleştirilmiştir. Bu deneylerden elde edilen bulgular, İGDAŞ için geliştirdiğimiz İG-RAS sistemine yansı-tılmıştır. Diğer taraftan, kendi öz kaynaklarımız ile, deprem istasyon-larından alınan gerçek zamanlı verilerle ger-çek zamanlı deprem lokasyon ve büyüklü-ğünü tahmin eden yazı-lımların geliştirilmesine yönelik çalışmalar yap-
maktayız. Bunun bir sonraki aşaması ise deprem erken uyarı yazılımlarının geliştiril-mesidir. Son olarak, İnsansız Hava Araç-ları ile deprem sonrası hasar ve zararların tespitine yönelik yaklaşık bir yıldır çalış-malar yürütmekteyiz. Önümüzdeki altı ay içerisinde bu ürünü ve/veya hizmeti pazara sunmayı planlıyoruz.Ar-GE çalışmalarımızda, İTÜ’nün araştırma altyapısı ve bilimsel birikiminden yeterince yarar sağladığımızı maalesef söyleye-meyeceğim. İGDAŞ Projesi kapsamında, birtakım doğalgaz şebeke elemanları için basınç/dayanım testleri yaptırmak istedik ama teknik kısıtlardan dolayı bu deneyleri maalesef gerçekleştiremedik. Ancak ben-zeri çalışmalarda, yeni imkanlarla bu altya-pıdan tabiki faydalanmak isteriz.
İTÜ İle Proje İşbirliğiİTÜ ARI Teknokent’te Kasım 2012’den bu yana faaliyet göstermekteyiz. İTÜ ARI
DASK – ARYS Projesi
İBB – OIC – Anadolu Yakası Mikro
Bölgeleme Projesi -3B Jeoloji Modeli
İBB – OIC – Anadolu Yakası Mikro Bölgeleme
Projesi -3B Jeoloji Modeli
TEKNOKENT DOSYASI
Teknokent’i tercih etmemize neden olan en önemli sebeplerden biri sağladığı ver-gi muafi yeti avantajlarıdır. Sağladığı insan kaynağı avantajı da diğer önemli etkenler-den bir tanesidir.DASK Projemiz kapsamında, aralarında İTÜ’nün de bulunduğu bir grup tarafından Deprem Sonrası Bina Hasar Tespit Yöntem ve Teknolojileri geliştirilmektedir. Bu grubun teknolojik çıktıları ile geliştirdiğimiz DASK-ARYS programımızın entegrasyonuna yö-nelik çalışmalarımız devam etmektedir. Diğer yandan, İTÜ Deprem Mühendisliği ve Afet Yönetimi Enstitüsü ile yakın za-manda irtibata geçilmiş olup, yine yakın zamanda fi rma tanıtımı yapılacaktır.İnsan kaynağı en önemsediğimiz konu-lardan biri. Kasım 2012’den bu yana, iş alımlarımızda 1 lisans, 2 yüksek lisans öğ-rencisi olmak üzere, 3 personeli şirketimize kazandırdık. Staj konusunda ise öğrenci-lere kapımız açık.Başta deprem olmak üzere, doğal afet risk yönetimi konusunda kurumsal çözüm-ler geliştirmek ve bu kapsamda geliştirdi-ğimiz çözümlerin imkan ve kabiliyetlerini yeni AR-GE projeleri arttırmak 2015 yılı hedefl erimiz arasında yer almaktadır. Buna ilaveten, yurt içinde gerek deprem izleme, gerek deprem erken uyarı ve ge-rekse bina bazlı yapı sağlığı izleme sistem-lerini geliştirmek yine hedefl erimiz arasın-da yer almaktadır.Genellikle fi nansal mülahazalar ile sadece bina yenilenmesi şekline dönüşmekte ol-duğu görülen İstanbul başta olmak üzere ülke genelinde kentsel dönüşüm faaliyetle-rine yön verebilecek daha bütüncül bir yak-laşımı içeren her türlü hasar görebilirlik (zemin, yapı, sosyalçevre, vs.) değerlendir-melerinden kaynaklı riskleri bertaraf edebi-lecek mahalle ölçekli hedef dönüşümlere yönelik gerekli tüm mühendislik ve mimar-lık çalışmalarının içinde bulunduğu işlev-sel bir planlama projesi gerçekleştirmek te 2015 yılı hedefl erimizden biridir.
İGDAŞ – İGRAS Projesi
121itü vakfı dergisi
İTÜ
’DEN
HA
BER
LER
Elektrikli Araçta İTÜ'den Yeni Bir İlk
İTÜ ARI Teknokent bünyesinde faaliyet gösteren Derindere Motorlu Araçlar (DMA) fi rmasının, İTÜ ile yaptığı ortak çalışma ile ürettiği yüzde 100 elektrik enerjisiyle çalı-şan yerli minibüs, 18 Eylül’de İTÜ Ayaza-ğa Yerleşkesinde düzenlenen törenle test edildi.İTÜ bu çalışmayla, elektrikli araç konusun-da Türkiye'de ikinci kez ilke imza attı. Daha önce Türkiye'nin ilk elektrikli minibüsünü Mekatronik Eğitim ve Araştırma Merkezin-de yapan İTÜ, bu kez bir şarjla en uzun mesafeyi katedebilen elektrikli minibüsü geliştirmiş oldu. Üstelik bu aracı yerleşke içindeki ring servislerinde kullanarak, hem başka bir ilke imza atacak hem de öncü rol üstlenecek.
Bakan Işık İTÜ Yönetim Kuruluna katıldıBakan Işık öncelikle İTÜ Yönetim Kurulu toplantısına katıldı. Işık’ın yanı sıra Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Davut Kavranoğlu, Bi-lim ve Teknoloji Genel Müdürü Doç. Dr. Cevahir Uzkurt, Bilim, Sanayi ve Teknoloji İstanbul İl Müdürü Ahmet Can da toplan-tıda yer aldı. İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca’nın başkanlık yaptığı İTÜ Yönetim Kurulunda, ARI Teknokent yönetimi de ha-zır bulundu.Toplantıda, bilim ve teknolojinin temelleri üzerinde 241 yıldır yükselen ve önceliği Ar-Ge olan üniversitemizin, orta ve uzun va-deli hedefl erini Rektör Prof. Dr. Mehmet Ka-raca ve İTÜ Yönetim Kurulu üyeleri aktardı. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının viz-yonu ile yakın ve orta vadede hedefl enen çalışmalar konuşuldu.
Yağmurda test sürüşüYönetim Kurulunun ardından, Bakan Işık ve Rektör Karaca, Türkiye’nin bir tam do-lum şarjla en uzun mesafeyi kat edebilen
elektrikli minibüsünü test etti. İTÜ ARI Tek-nokent’te, DMA işbirliği ile üretilen araç, Rektörlük binasından hareket ederek Tek-nokent binasına götürüldü. Yoğun yağış al-tında gerçekleştirilen test sürüşünde, araç tam not aldı.
‘Türkiye yarışın dışında kalmamalı’Bakan Işık, araçla yaptığı kısa yolculuğun ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Elektrikli araçların dünyada her geçen gün gelişen ve geleceğin teknolojisi olarak görülen bir konu olduğunu belirten Işık, "Bu noktada bütün ülkelerin çok cid-di gayreti var. Türkiye olarak biz bu yarışın dışında kalmak istemiyoruz" dedi. Işık, üni-versitelerin bu konuya yoğunlaşmasının ayrı bir önem taşıdığını ifade etti. Elektrikli araç konusunun Türkiye’de yeni ve çok hız-lı gelişen bir alan olduğuna dikkat çeken
Işık, "gelecek 3-4 altın yılın iyi değerlendiril-mesi" gerektiğini vurguladı. Işık, "Hedefi miz 2020’den önce bir Türk markasını başta Türkiye’nin sonrada dünyanın yollarına çı-karmak” diye konuştu.
1 şarjla 400 kmAracın üretimiyle ilgili proje toplamda 3 ay sürdü. Şu anda prototip olan minibüs, ge-rekli testler tamamlandıktan sonra İTÜ mer-kez yerleşkesindeki ring seferlerinde kulla-nılmaya başlayacak. Bu sayede İTÜ Yeşil Kampüs projesinin en önemli parçaların-dan biri olarak, yerleşke içindeki karbon salınımının azaltılmasına yönelik büyük bir adım atılacak. Aracın tam dolum şarj süresi 2 saat. Tam dolu aküyle, 350-400 km arası mesafe katedebiliyor.
122 itü vakfı dergisi
lendirilmeleri sağlanarak, yenilikçi öğretim yöntemleri ile farkındalıkları artırıldı.İklim değişikliğine uyum sağlama sürecin-de alınacak bireysel önlemlere işaret eden kamu spotu, öğrenciler için eğitici animas-yonlar, broşürler, posterler, yap-boz, kitapçık ve diğer eğitici m a t e r ya l l e r i n hazırlanması da projenin diğer önemli sonuçları oldu.
Türkiye’de Denizcilik Sektörüne hizmet verecek Gemi Teçhizatı Test Merkezi, İTÜ Denizcilik Fakültesi bünyesinde kurularak hizmete girdi.Türkiye’de Denizcilik Sektörüne hizmet ve-recek test merkezinin kurularak sektörün yurtdışına olan bağımlılığının azaltılması ve gemi inşa yan sanayisinin üretim odaklı ge-lişmesine katkı sağlamak amaçlarıyla İTÜ Denizcilik Fakültesi (İTÜDF) Gemi Teçhiza-tı Test Merkezi (GTTM) kurulumu İstanbul Kalkınma Ajansı (İSTKA) Projesi olarak ha-yata geçirilmiştir.GTTM kurulması ile kısa vadede gemi teç-hizatı üreticilerinin belgelendirme için gere-ken test hizmetinin alınmasında yurtiçinde birçok yere başvurmalarının yanı sıra yurt-dışındaki test merkezlerine olan bağımlılık-ların azaltılması, uzun vadede ise bu ba-ğımlılığın tamamen ortadan kaldırılması ve GTTM’nin yurtdışındaki gemi teçhizatı üreti-cilerine de test hizmeti verebilecek duruma getirilmesi hedefl enmiştir.GTTM; ülkemizdeki ekonomik sektörlerin bilgi ve teknoloji odaklı üretim yapmalarını sağlayacak, bilgi ve teknoloji transferini ko-laylaştıracak işbirliği ağlarının ve ortak kul-lanım alanlarının geliştirilmesini ve işlevsel hale getirilmesini, sektörümüzün rekabetçi-lik ve yenilik üretme kapasitesinin geliştiril-mesi için test merkezindeki kabiliyetlerin bu doğrultuda oluşturulmasını hedefl emektedir.Bu Projede; Ulaştırma Denizcilik ve Haber-leşme Bakanlığı, Gemi İnşa Sanayicileri
GEMİ TEÇHİZATI TEST MERKEZİ
Birliği, Armatörler Birliği, Lloyd kuruluşları ve Gemi İnşa Yan Sanayinin test gereksi-nimleri incelenmiş bu konudaki test yeter-liliğini sağlamak üzere faaliyetlere başlan-mıştır.GTTM’nin temel faaliyetleri, gemilerde kul-lanılan teçhizatın Uluslararası Denizcilik Ör-gütü (IMO), Uluslararası Denizde Güvenlik Sözleşmesi (SOLAS), Can Kurtarma Araç-ları Yönetmeliği (LSA Code) ve Türk Gemi Teçhizatı Yönetmeliği gereği ürünlerin kul-lanımında zorunlu olan belgeler için yapıl-ması gereken test hizmetlerini içerecektir.Gemi Teçhizatı Test Merkezi, İTÜ Denizci-lik Fakültesinde yürütülmekte olan İstanbul Kalkınma Ajansı (İSTKA) tarafından des-teklenen İSTKA/2012/BİL/119 referans nu-maralı proje ile kurulmuştur Projenin amacı, bölgede bulunan gemi inşa ve gemi inşa yan sanayisinin uluslararası standartlara uygun gemi teçhizatı üretim ve temininde yurtdışına olan bağımlılığının azaltılarak kaliteli ve üretim odaklı gelişmesine katkı sağlamaktır.1.300.000 TL bütçeli olan proje 15 Ocak 2013 tarihinde başlamıştır. 12 ay süreli olan proje tamamlanmış olup, test merkezi fonk-siyonel hale getirilmiştirBu proje ile Türkiye’de ilk defa gemi teçhi-zatına yönelik testler yapabilen bir ihtisas merkezi kurulmuştur. Türkiye’de Test Mer-kezilerinde; kara ve hava ulaşımında kulla-nılan ürünlerin belgelendirilmesi aşamasın-da test hizmeti verilmektedir.
İTÜ,DEN HABERLER
Tip Onayı BelgesiDenizcilik alanında üretilen malzemelerin ulusal ve uluslararası akredite olmuş klas kuruluşları tarafından onaylanması gerek-mektedir. Bu onayı gösteren belge “Tip Onay Belgesi” olarak adlandırılmaktadır. Denizcilik alanında üretilen malzemelerin Tip Onayı belgelendirilmesinde istenen test hizmetinin tamamını bir arada veren bir ku-rum veya test merkezi Türkiye’de bulunma-maktadır. Proje ile kurulacak ortak kullanım alanının faaliyetleri ile bölgede bulunan de-nizcilik sektörünün bilgi ve teknoloji odaklı üretimini desteklemek, girişimcilere daha az maliyetli hizmet vererek bilgilerinin ve yeni tasarımlarının üretime katılması sağla-nacaktır. Test hizmetinin sunulması ile kali-teli, uluslararası onaylı ve uluslararası reka-bete dayanıklı üretimin gelişmesine ortam hazırlanacaktır.İTÜ DF GTTM Can Kurtarma Teçhizatla-rı, Yangından Korunma Teçhizatları, Deniz Kirliliğini Önleme Teçhizatları, Seyir Teçhi-zatları, Tehlikeli Madde Ambalajları testleri beş önemli bölümden oluşmaktadır. Her bölümün başında konusunda uzman aka-demisyenler, her bölümde yeterlilik sertifi -kalarını almış mühendisler ve teknisyenler çalışmaktadır.
İnternet Adresi: http://www.gemitest.itu.edu.tr
Telefon: 0(216) 395 10 64
Dahili:1169-1168-1167
E-posta: [email protected]
İklim değişikliğine dikkat çekmek ve alı-nacak önlemler konusunda farkındalık geliştirmek amacıyla Fen Edebiyat Fakül-tesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Burçkin Dal yürütücü danışmanlığında gerçekleştirilen “İklim Değişikliğinin Etkileri ve İklim Deği-şikliklerine Uyum Konularında Farkındalık Geliştirme” projesi tamamlandı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından desteklenen ve TÜBİTAK TÜSSİDE yükleniciliğinde ger-çekleştirilen proje, 15 ay sürdü. Proje hedef kitlesinde; Marmara, Ege, Ka-radeniz ve İç Anadolu Bölgesinde yaşayan öğrenciler, öğretmenler, kamu personelleri, sivil toplum kuruluşu mensupları, akade-misyenler ve yerel temsilciler yer aldı. Bu
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İÇİN FARKINDALIK GELİŞTİRME PROJESİ
kapsamda ilk adım olarak, belirlenen dört coğrafi bölgeden seçilen illerde, geniş ka-tılımlı çalıştaylar düzenlendi. Çalıştaylarda, iklim değişikliğinin bölgesel etkileri üze-rinde durularak, katılımcılar bilgilendirildi. Daha sonra belirlenen illerde, ilköğretim okulları öğretmenlerinin katılımı ile “İklim Değişikliği Hizmetiçi Seminerleri” ger-çekleştirildi. Projenin son aşamasında ise sekiz ilde, üniversite öğrencilerinin rehber olarak yer aldığı ilköğretim öğrencilerinin katılımına açık altı hafta süreli “İklim Deği-şikliği Bilim Kampları” düzenlendi. TÜSSİ-DE Gebze Yerleşkesinde gerçekleştirilen yatılı bilim kampları ile öğretmenler ve öğ-rencilerin iklim değişikliği konusunda bilgi-
123itü vakfı dergisi
programına ihtiyaç du-yuluyordu. Bu eğitim programının bu ihtiyaç sonucunda oluşturul-duğunu ve üniversi-te-sektör işbirliklerine güzel bir örnek olarak eklendiğini söyleyebili-riz.”
Türkiye'de İlk ve TekTürkiye’de henüz hiçbir organizasyon veya kuruluşun BIM sertifi ka-sı vermediğine, programın bir ilk olduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Pehlevan, içeriğe iliş-kin şu bilgileri verdi:“Bu program içerik olarak oldukça zengin. Sadece belli bir yazılımın kullanılmasına yönelik değil; genel olarak BIM kavramının açıklanması, dünyadan örneklerle önemi-nin ve faydalarının öne çıkarılması, örnek olaylar üzerinden avantaj ve dezavantajla-rının ve nasıl uygulandığının açıklanması, BIM'e geçmek isteyen fi rmaların izlemesi gereken adımlar gibi ana başlıklar ile BIM kavramı açıklandıktan sonra ikinci modül-de detaylı bir uygulama gerçekleştirilecek, üçüncü adımda ise katılımcılar uzun bir sınava tabi tutularak uygulamaları gerçek-leştirmedeki başarıları ölçülecek.” Autodesk Akdeniz Ülkeleri Eğitim Koordi-natörü Evren Arın ise “İTÜ gibi seçkin bir üniversite ile işbirliğine gitmenin mutlulu-ğunu yaşıyoruz. Bu işbirliği sayesinde İTÜ SEM ile birlikte, AutoCAD, Revit, Inventor ve 3ds Max gibi yazılımlarımızın uluslararası geçerliliği olan ACU sertifi ka sınavlarını da gerçekleştireceğiz” diye konuştu.
BIM Eğitimi Neden Önemli?Yapı Bilgi Modellemesi – BIM, binayı henüz sahada fi ili olarak yapmadan sanal olarak inşa etmeyi ve karşılaşılabilecek her türlü problemi (farklı elemanların çakışması, işin zamanında yetişmemesi, olabilecek iş ka-zaları gibi) sanal model üzerinde çözmeyi amaçlıyor. Benzer yaklaşımlar, seri üretim yapan diğer sektörlerde görülebiliyor an-cak inşaat sektöründe binanın tam teşek-küllü bir prototipini yapmak BIM öncesinde mümkün olamıyordu. Bu da inşaatın ma-liyetinin artmasına, süresinin uzamasına, kalitesinin düşük olmasına ve iş kazalarına sebep oluyordu. BIM yaklaşımı ile bu so-runların büyük oranda üstesinden gelinme-si sağlanıyor.ABD ve Kuzey Avrupa ülkelerinde inşaat sektörünün BIM konseptine geçiş sürecinin adımlarından biri, BIM uzmanlık sertifi ka programları olurken, bu sayede hem far-kındalık geliştirildi hem de sektörün ihtiyaç duyduğu uzman işgücü yetiştirildi. Yeterli sayıda uzman işgücü oluştuktan sonra, kamu projelerinde BIM kullanılması zorunlu hale getirildi.
İTÜ, 3D yazılımın önde gelen fi rmalarından Autodesk ile Yapı Bilgi Modellemesi (BIM) Uzmanlık Sertifi ka Programı başlatıyor. İnşaat sektöründe maliyet ve zamandan tasarruf elde edilmesini sağlayan BIM uy-gulamalarıyla olası iş kazalarının da mini-muma indirilmesi hedefl eniyor. Türkiye’de ilk ve tek olacak bu programdan yetişecek uzmanlar sayesinde, önemli bir ihtiyaca ya-nıt verilmesi amaçlanıyor.İnşaat sektörünü kökten değiştiren bir kav-ram olarak görülen ve yaklaşık 10 yıl önce ortaya çıkan BIM, henüz yeterince tanınmı-yor. İTÜ ve Autodesk de bu önemli açıktan yola çıkarak, BIM uygulamalarını kullana-bilen nitelikli elemen yetişmesini sağlamak amacıyla işbirliği yaptı. 12 Ocak - 3 Mart 2015 tarihleri arasında, iki haftalık sürelerle verilecek toplam üç modülden oluşan eği-tim programı, yeniliklere kapı açan üniver-site – sanayi işbirliği açısından da önemli bir örnek olacak.
Eğitimler İTÜ SEM'de VerilecekDünyada ve ülkemizde hızla gelişen BIM, gerçek örnekler üzerinden işlenecek ve bu sayede katılımcıların deneyim kazanması sağlanacak. Autodesk, teknoloji, içerik ve uzman görüşleri ile programa katkı sağla-yacak. Program Koordinatörü Doç. Dr. Esin Ergen Pehlevan, programın önemini şöyle anlattı:“BIM konsepti Türkiye için ne kadar yeni olsa da inşaat sektörünün tüm çalışma sistematiğinin ve yöntemlerinin hızla BIM’e uyarlanması gerekiyor. Bu sebeple, BIM'in kavranması ve uygulanabilmesi için BIM konseptine bütüncül yaklaşan bir sertifi ka
İNŞAAT SEKTÖRÜNDE YENİ BİR DÖNEM AÇACAKPROGRAM İTÜ’DE
MEM-TEK’İN 10 PROJESİNE DESTEKİTÜ Prof. Dr. Dinçer Topacık Ulusal Memb-ran Teknolojileri Uygulama ve Araştırma Merkezi (MEM-TEK) yürütücülüğünde ve danışmanlığında geçen bir yıl içerisin-de başvurusu yapılan 8 proje TÜBİTAK’ın 1003 kodlu programı kapsamında destek-lenmeye değer görüldü. Son bir ay içinde ise yine MEM-TEK adresli olarak verilen bir SANTEZ ve bir TEYDEP 1505 kodlu proje-ler kabul aldı.
MEM-TEK HakkındaİTÜ Prof. Dr. Dinçer Topacık Ulusal Memb-
ran Teknolojileri Uygulama ve Araştırma Merkezi (MEM-TEK), Ayazağa Yerleşke-sinde yer alıyor. Merkez Müdürlüğünü, İTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. İs-mail Koyuncu üstleniyor. MEM-TEK, Türki-ye’de membran üretmek, modül ve proses geliştirmek, membran teknolojileri üzerine çalışan araştırmacılara fırsatlar sunmak ve global membran bilimine katkılarda bulun-mak amacıyla ar-ge çalışmaları yürütüyor.Ortak proje yapma konusunda kamu ve özel kurumlarla her türlü işbirliğine açık olan merkezin sahip olduğu altyapı, tüm
İTÜ’lü araştırmacıların kullanımına açık. Mevcut altyapı, [email protected] adresi üzerinden randevu alınarak kullanılabiliyor.
124 itü vakfı dergisi
HORİZON 2020’DE İTÜ KOORDİNATÖRLÜĞÜNDEİLK PROJE
İSTKA’DAN 10 İTÜ PROJESİNE DESTEKİstanbul Kalkınma Ajansı (İSTKA) Yönetim Kurulu tarafından, 2014 Mali Destek Programları kapsamında, yürütücülüğünü İTÜ’nün yaptığı 8 proje desteklenmeye değer görüldü. Ayrıca, İTÜ’nün or-tak olarak yer aldığı 2 proje de destek için kabul edildi.
Tekstil Teknolojileri ve Tasarımı Fakültesi Tekstil Mühendisliği Bö-lümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fatma Kalaoğlu ve Yrd. Doç. Dr. Se-nem Kurşun Bahadır’ın projesi, Avrupa Birliği Horizon 2020 Marie Sktodowska Curie Araştırma Programları ve Bursları Araştırma ve Yenilikçilik Değişim Programı (Research and Innovation Staff Exc-hange Scheme-RISE) ilk dönem çağrısı kapsamında desteklen-meye değer görüldü. Öğretim Üyelerimizin “Welding of E-Textiles for Interactive Clothing” adlı projesi, 990.000 Avro bütçe ile 48 aylığına destek aldı. İTÜ’nün koordinatör olarak bulunduğu pro-jede, sanayi ve üniversite kuruluşlarından 9 ortak yer alıyor. Proje, İTÜ’nün Horizon 2020 Programı kapsamında koordinatör olarak desteklendiği ilk proje olması nedeniyle ayrıca önem taşıyor.
İTÜ KONSERVATUVARI’NDAN BALKANLAR’DA KÜLTÜREL İŞBİRLİĞİİTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı (İTÜ TMDK), 2015 yılında kuruluşunun 40. yılını kutlamaya hazırlanıyor. 40. yıla özel bir dizi akademik ve sanatsal etkinlik gerçekleştirilecek. Bu kapsamda yapılacak yeni uluslararası işbirliklerinin ilk adımı Balkanlar’da atıl-dı. İTÜ TMDK Müdür Yardımcısı Prof. Serpil Murtezaoğlu, Stip Ser-gej Mihajlov Müzik Okulunun daveti ile Makedonya’ya gitti. Prof. Dr. Murtezaoğlu ile DMUC Sergej Mihajlov Müzik Okulu Direktörü Emilija Saveva Miladinova’nın ikili temasları sonucunda, kültürel işbirliği kararı alındı. Bu çerçevede, Sergej Mihajlov Müzik Okulu eğitmenleri ve öğrencilerinden oluşan 60 kişilik grup, ekim ayında İTÜ TMDK’nın misafi ri olacak. İki ülkenin müzisyenleri ve öğren-cileri, klasik müzik, caz gibi farklı türleri ve iki ülkenin geleneksel müziklerini harmanlayan geniş bir repertuvar sunacak.
2. SALON MODEL UÇAK YARIŞMASI
İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi (UUBF) tarafından “Atatürk Kupası 2. Salon Model Uçak Yarışması” gerçekleştirildi. İTÜ Rek-törlüğü, Hava Harp Okulu ve Türk Hava Kurumu’nun destekleriyle Ayazağa Yerleşkesinde düzenlenen yarışma, geçen yıl olduğu gibi yine büyük ilgi gördü.İTÜ’nün yanı sıra farklı okullardan 47 öğrencinin katıldığı keyifl i yarışta, “gençler, yetişkinler ve ustalar” olmak üzere üç farklı kate-goride uçaklar havalandı. Çubuk ve kabin gövdeli, lastik motorlu model uçakların yarıştığı etkinlikte, en uzun süre havada kalan uçaklar ödüllerin sahibi oldu.Çubuk Gövdeli Modellerde; Gençler Kategorisinde M.Kaan Naim, Yetişkinler Kategorisinde Kadir Gürses, Ustalar Kategorisinde Ay-dın Naim 1. oldu. Kabin Gövdeli Modellerde ise; Gençler Kate-gorisinde Ömer Öz, Yetişkinler Kategorisinde Şıhmehmet Yıldız, Ustalar Kategorisinde Yusuf Öztürk 1.’lik aldı. Yarışmacılara ödüllerini, UUBF Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Sevinç Sırdaş, Uçak Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. M. Adil Yük-selen, Gelişmekte Olan Spor Branşları Federasyonu Hava Spor-ları İstanbul Temsilcisi Fatih Ergenekon, Büyük Çekmece Sportif Havacılık Kulübü Başkanı Ümit Keskin, Türk Hava Kurumu Model Uçak Öğretmeni Oktay Ünlü ve İsmet İlhan verdi. Atatürk Kupası 2. Salon Model Uçak Yarışmasının 2. ayağı 22 Mart 2015’te Hava Harp Okulu’nda, 3. ayağı ise 3 Mayıs 2015’te Büyükçekmece Sportif Havacılık Kulübü nde gerçekleştirilecek.
İTÜ ATUM PROJELERİYLE3. İNOVASYON FUARINDAYDI
İTÜ Prof. Dr. Adnan Tekin Malzeme Bilimleri ve Üretim Teknolo-jileri Uygulama Araştırma Merkezi (ATUM), bünyesinde gerçek-leştirdiği ve devam etmekte olan projeleriyle 13-16 Kasım 2014 tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleştirilen 3. İnovasyon Türkiye Fuarı’na katıldı.Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Türk Patent Enstitüsü, TÜ-BİTAK, KOSGEB, TSE Kalkınma Ajansları teknoparklar ve çeşitli üniversitelerin yer aldığı fuarda İTÜ’nün standına ilgi büyüktü.Fuar süresince ATUM ve İstanbul Kalkınma Ajansı tarafından des-teklenen “İstanbul’daki Dizel Motorlu Toplu Taşıma Araçlarının Egzoz Filtrelerini Temizlemeye Yönelik Yeni Bir Sistem Geliştiril-mesi” ve “İstanbul’daki Soy Metal İşleme ve Geri Kazanım Tesis Çalışanlarının ve Bunları Kamu Adına Denetleyen Mühendislerin Eğitimi” adlı iki proje sergilendi.Proje koordinatörleri tarafından katılımcılara ve ziyaretçilere her iki araştırma projesinin genel amaçları, eğitim görselleri, çevre ve insan sağlığına yönelik beklenen faydaları aktarıldı. Ayrıca mer-kezin ve işbirliği içinde olduğu laboratuvarların altyapı olanakları hakkında, hazırlanan kitapçık ve broşürler ile bilgiler verildi.
İTÜ,DEN HABERLER
125itü vakfı dergisi
İTÜ 2014–2015 Akademik Yılı Açılış Töre-ni, Ayazağa Yerleşkesi - Süleyman Demirel Kültür Merkezinde gerçekleştirildi.Törenin açılış konuşmasında İTÜ Rektörü Karaca, ilk olarak akademisyenlere sesle-nerek, “Yeni akademik yıla merhaba de-menin heyecanını ve kıvancını, en iyi aka-demisyenler bilir. Ben de bir akademisyen olarak bu heyecanı sizlerle paylaşmaktan duyduğum mutluluğu belirtmek isterim” dedi. Sokrat’tan alıntıyla konuşmasına baş-layarak, “Sadece bir iyi vardır; bilgi, sade-ce bir kötü vardır; cehalet” diyen Karaca, bilginin yüceliğinin bilgiye ulaşmak ve onu yaymak için harcanan emekte yattığını söy-ledi. Karaca, “İTÜ'nün 241 yıldır dünyaya yaydığı bilim ışığı, kendini İTÜ'ye ve bilime adamış akademisyenlerin ışığının birleşi-midir. Bilim insanları her zaman güçlüdür. Gücünü; bilginin sonsuzluğundan, öğret-me aşkından ve merakın tükenmezliğinden alır. Yeni bir akademik yıla başlarken, bu-güne kadar yetişmesine emek verdiğiniz tüm İTÜ'lüler ve yaptığınız tüm kıymetli ça-lışmalar için şükranlarımı sunuyorum” dedi. Ardından öğrencilerine hitap ederek hayal ettikleri üniversiteye ulaşma başarısı gös-terdikleri için kutlayan Karaca, “İTÜ çatısı altında olmanın size sağladığı ayrıcalığı, gün geçtikçe daha iyi anlayacak, bir ömür taşıyacağınız gurura eriştiğinizi fark ede-ceksiniz. Siz dünyanın en seçkin üniversi-telerinden birinin parçası oldunuz. Hepinizi kutluyor, başarılı bir öğrencilik yaşamı dili-yorum” diye konuştu.
‘Gelecek için çalışan bir ekolüz’Gelecek için çalışmanın bir İTÜ gelene-ği olduğunu söyleyen Karaca, İTÜ’lüle-rin sadece bugünü yaşayan değil, yarını düşünen ve iz bırakmayı alışkanlık edinen bir ekol olduğunun altını çizdi. “Bunu öğ-rencilerimizde, mezunlarımızda, akademis-yenlerimizde görürüz” diyen Karaca, şöyle konuştu:“İTÜ'nün içinden gelen bir İTÜ yönetimi olarak bizim de farklısını düşünmemiz söz konusu olamazdı. Amacımız; kötü gidene göz yummak değil, düzeltmek için gere-kirse cesurca kararlar almak. Amacımız;
iyi yapılanı olduğu yerde bırakmak ya da bozmak değil daha iyiye götürmek için emek harcamak. Akademik ve bilimsel gelişimden öğrenci-lerimizin başarısına, daha yaşanabilir kampüslerden siz-lerin daha mutlu ve verimli çalışacağı ortamlara kadar her aşamada elimizi ta-şın altına koymamız bundandır.”
‘Yorulmayan enerjimiz İTÜ sevgisinden’İTÜ için her gün tazelenen bir enerjiyle çalıştıklarına işaret eden ve son dönemde yapılan çalışmalardan örnekler aktaran Ka-raca, şunları kaydetti:“Bir İTÜ dünyası hayal edin... Tam ma-nasıyla bir araştırma üniversitesi... 7-24 yaşayan, kampüste zaman geçirmenin mecburiyet değil tercih olduğu bir üniver-site... Laboratuvarlarında, araştırma mer-kezlerinde gece-gündüz bilim üretilirken, her köşesinin sanatın renklerine boyandığı bir üniversite... Dört bir yanında özgürce spor yapılabilen bir üniversite… Gelece-ğin teknolojilerinin üretildiği bir üniversite... Disiplinlerarası çalışma alışkanlığının kav-randığı ve başarılı sonuçlarının alındığı bir üniversite... Ve öğrencilerinin, öğretim üye-lerinin, çalışanlarının daha mutlu olduğu bir üniversite... Biz böyle bir İTÜ dünyası için çalışıyor, yorulmayan enerjimizi İTÜ sevgi-sinden alıyoruz.”Son dönemde İTÜ’nün ard arda kazandığı başarılara da dikkat çeken Karaca, Kara-ca, katıldıkları yarışmalarda şampiyon olan öğrenci takımlarını kutladı
Dereceli Öğrenciler Uçak Mühendisliği ve Mimarlık’taProf. Dr. Karaca konuşmasının ardından İTÜ’ye en yüksek puanla yerleşen ilk üç öğrenciye başarı belgelerini verildi. Üni-versitemize birincilikle yerleşen Uçak Mü-
hendisliği Bölümü Öğrencimiz Ferit Nihat
Adam, ikincilikle yerleşen Mimarlık Bölümü
Öğrencimiz Ali Zahid Pak ve üçüncülükle
yerleşen Mimarlık Bölümü Öğrencimiz Ah-
met Fazıl Yenice’yi tebrik eden Rektör Ka-
raca, başarılar diledi.
İTÜ’lü mühendislerin ayrıcalığıTörene konuk konuşmacı olarak katılan
AKFEN Holding Yönetim Kurulu Başkanı
Hamdi Akın, iş yaşamından örnekler aktar-
dığı ve yer yer espriler ile süslediği konuş-
masında, İTÜ isminin değerine vurgu yaptı.
Kendisinin de bir mühendis olduğunu ifade
eden Akın, İTÜ’lü mühendislerin diğer tüm
mühendislerden ayrıcalıklı kabul edildiği
yıllar yaşadıklarını, İTÜ mezunlarının “yük-
sek mühendis” ünvanını kullanmasının alış-
kanlık olduğunu anlattı. Sermayenin yerel
değil uluslararası birikiminin giderek daha
çok önem kazandığını, çok uluslu şirket-
lerin bugünkü dünyanın zorunluluğu oldu-
ğunu belirten Akın, “Bazı markalar vardır,
ismi geçtiğinde hangi ülkeye ait olduğunu
bilirsiniz. Ama varlığının tamamı o ülkeye
ait değildir. Ancak bu o ülkenin insanının ve
ekonomisinin kazanmasına da engel değil-
dir” dedi. Konuşmanın ardından Prof. Dr.
Mehmet Karaca, Akın’a teşekkür plaketi
sundu.
Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca, 2014-2015
öğretim yılında İTÜ’ye ilk üç dereceyle giren
öğrenciler Ferit Nihat Adam, Ali Zahid Pak ve
Ahmet Fazıl Yenice’ye başarı belgesi verdi.
2014-2015 Akademik Yılı Açılış Töreninde Konuşan Rektör Karaca:
“BİZ GELECEĞE İZ BIRAKAN BİR EKOLÜZ”
126 itü vakfı dergisi
İTÜ, eski Ulaştırma, Denizcilik ve Haber-leşme Bakanı Binali Yıldırım’a fahri dokto-ra verdi. Lisans ve yüksek lisans eğitimini İTÜ’de deniz bilimleri alanında tamamla-yan Yıldırım’a, ülkemize ve İTÜ’ye yaptığı hizmetler nedeniyle iki fakültenin önerisiyle fahri doktora verildi.İTÜ Mezunu Eski Bakan Binali Yıldırım’a “ulusal gemi inşaatı ve denizcilik sektörle-rinin gelişimine ve bu alanda çeşitli kade-melerdeki değerli çalışmaları ile sektörün yurtiçi ve yurtdışı saygınlık ve etkinliğinin artmasına yaptığı katkı göz önüne alına-rak” fahri doktor unvanı verildi. Fahri dok-tora önerisi, Yüksek Mühendis Yıldırım’ın mezunu olduğu İTÜ Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesi ile Denizcilik Fakültesi tarafından sunuldu ve İTÜ Senatosunda yapılan değerlendirmeyle kabul edildi.
‘Mühendislik bilgisini devletdeneyimiyle birleştirdi’Fahri Doktora Töreni, 19 Eylül 2014 Cuma günü İTÜ Rektörlük binasında gerçekleşti-rildi.Tören İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Ka-raca’nın açış konuşmasıyla başladı. “Bu-gün, yaptığı çalışmalarla ülkemizin yakın tarihine adını yazdırmış bir İTÜ’lüye fahri doktora takdim edecek olmanın, şahsım ve üniversitem adına kıvancını yaşıyorum” diyen Karaca, Yıldırım’ın mühendislik bilgi-
BİNALİ YILDIRIM’A FAHRİ DOKTORA
sini, devletin farklı kademelerinde verdiği
hizmeti birleştirdiğini söyledi. Karaca, Yıl-
dırım’ın, Cumhuriyet tarihinin en uzun süre
görev yapan Ulaştırma Bakanı olmasının
yanı sıra, bu göreve 4 kez getirilen ilk ba-
kan olduğuna dikkat çekti. Karaca şöyle
konuştu:
“Bugüne kadar ülkemizdeki 10 üniversite-
den ve Berlin Teknik Üniversitesinden fahri
doktora unvanları aldı. Ancak inanıyorum
ki Sayın Bakan için bugün verilecek Fahri
Doktora belgesi hepsinden ayrı bir önem
taşıyor. İTÜ’lüler geleceğe imza atma-
yı gelenek haline getirmiş bir ekoldür. Bu
nedenledir ki az sonra kendisine takdim
edeceğimiz fahri doktora, ülkemize önem-
li hizmetlerde bulunmuş ve üniversitemize
değerli katkı sağlamış bir mezunumuzu
taltif edecek olması nedeniyle ayrıcalıklı
bir yere sahip. İTÜ’nün temelinde Mühen-
dishane-i Bahr-i Hümayun vardır. Denizcilik
eğitiminin adı, markası olan üniversitemi-
zin, bu alanda yetiştirdiği bir değeri onur-
landırması, tüm İTÜ için onurdur.”
Karaca’nın konuşmasının ardından, İTÜ
Senatosu’nun Yıldırım’a fahri doktora ver-
mesine ilişkin karar Rektör Yardımcısı Prof.
Dr. Ali Fuat Aydın tarafından okundu. Kara-
rın okunması ile Rektör Karaca, Bakan Yıl-
dırım’a cübbesini giydirdi ve fahri doktora
belgesini sundu.
‘İTÜ benim yetiştiğim ocak’Yıldırım, “Artık bir düzine oldu fahri dokto-
ralar; bunlar arasında Berlin Teknik Üniver-
sitesi de var ama yetiştiğim ocaktan bana
fahri doktora verilmesi ayrı bir önem taşı-
yor” sözleriyle başladığı konuşmasında,
öncelikle İTÜ’nün güçlü akademik varlığına
işaret etti. Yıldırım, “241 yıldır bilim adına
fen adına akla ilk gelen İTÜ’dür. Kendini
geleceğe hazırlayan her gencin rüyasıdır
İTÜ. Biz bu rüyayı yaşadık. Şu an benim
için gerçekten tarihi bir an yaşıyorum, çok
mutluyum” dedi. Yıldırım, “Tek derdimiz sa-
dece yol yapmak değil, sadece hızlı tren
yapmak değil, sadece havayolunu halkın
yolu yapmak değil aynı zamanda halkımı-
zın gönlüne yol yapmaktı. Aktif görevi bı-
raktıktan sonra bunu başarmış olduğumu-
zu görmekten ayrıca mutluluk duyuyorum”
diye konuştu. Türkiye’nin ilerlemesi için
teknolojik üstünlüğü yakalaması gerektiği-
nin altını çizen Yıldırım, şöyle devam etti:
“Bunun için akıl teri ile alın terini birleş-
tireceğiz. Türkiye’nin insan kaynağı var,
tecrübesi var, geleceği var, gençleri var…
Enerjimizi boşa harcamayalım. Biz ener-
jimizi birbirimizle itişip kakışmaya harca-
mayacağız. Hedef 2023. Büyük Atatürk’ün
bize gösterdiği hedef muasır medeniyetler
seviyesiydi. Bizim hedefi miz bu.”
Yıldırım, Türk denizcilik sektörünün itibarını
yükseltmek için ekibiyle birlikte çok çaba
sarfettiğinden bahsederek, Türkiye’nin
uluslararası denizcilik organizasyonlarında
adı dahi geçmezken, şimdi karar mercile-
rinde fi krine itibar edilen ülke konumuna
geldiğini söyledi. Yıldırım, “Bunu arkadaş-
larımızla birlikte başardık. Tersaneciliğimizi
geliştirdik, tersane sayılarımızı artırdık, yat
üretiminde marka haline geldik, marina
kapasitemizi çok artırdık, balıkçılıkla ilgili
yatırım yaptık, balıkçı barınakları sayısını
artırdık. İç sulardaki denizciliğimizin geliş-
mesi adına 4 katrilyona yakın destek ver-
dik” dedi.
Yıldırım, fahri doktorayı kendisiyle birlikte
görev yapan 100 bini aşkın ulaştırma ve
iletişim sektörü çalışanı adına aldığını söy-
leyerek, İTÜ’ye teşekkür etti.
İTÜ,DEN HABERLER
Rektör Mehmet Karaca, Binali Yıldırım ve Rektör Yardımcısı Ali Fuat Aydın.
127itü vakfı dergisi
SRC EĞİTİM PROGRAMI TÜRKİYE'DE İLK KEZ İTÜ'DE
İTÜ Bilgi İşlem Daire Başkanlığı, telekom sektörünün lider fi rma-
larından Alcatel-Lucent işbirliği ile Türkiye’de ilk kez Service Rou-
ting Certifi cation (SRC) eğitimlerini başlatıyor.
Alcatel-Lucent Akademik Ortaklık Programı kapsamında verile-
cek olan IP teknoloji eğitimleri, üniversite öğrencilerinin network
iletişim mühendisliği alanında çokça ihtiyaç duyulan iş imkanları
doğrultusunda kendilerini geliştirebilmelerine olanak sağlayacak.
Dünya çapında geçerli tescil
SRC Programı, büyük ölçekli servis sağlayıcılara varana kadar her
ölçekten network tasarlamak, kurmak ve yönetmekte kullanılan
prensipler ve protokoller konusunda kapsamlı teorik ve pratik la-
boratuvar uygulamalı eğitimleri içerecek. Eğitimler sonunda girile-
cek sınavlar neticesinde alınan sertifi kalarla öğrenciler, edindikleri
bilgi ve becerileri dünyaca geçerli olacak biçimde tescilleyecek.
Alcatel-Lucent SRC Programı çerçevesinde dünya üzerindeki çok
farklı kurum ve kuruluşlara binlerce IP eğitimi ve sertifi kasyonu
sağlandı. Programın, halen dünyanın önde gelen şebeke ve te-
lekom servis sağlayıcıları da dahil olmak üzere 400’ün üzerinde
müşteri tabanı bulunuyor.
Bilgi İşlem Daire Başkanlığı’nın girişimiyle İTÜ’ye özel bir bütçe
çalışmasının yapılması sayesinde, İTÜ’lülerin eğitim programın-
dan ayrıcalıklı fi yatlandırma ile yararlanması sağlanacak.
GÖLET DERSLİKLERİ AÇILDI
Üniversitemizin artan derslik sayısı ihtiyacına yanıt vermek üzere yaptırılan Gölet Derslikleri, 2014-2015 Akademik Yılının başlama-sıyla birlikte kullanıma açıldı. Ayazağa Yerleşkesinde, Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesi ile Gölet Yurtları arasında yer alan 2 katlı bina, gerekli tüm donanı-ma ve teknolojik altyapıya sahip. Gölet Dersliklerinde, 10 adet 30 kişilik ve 2 adet 70 kişilik sınıf bulunuyor. Hem havuz dersleri hem de fakülte dersleri yapılıyor.İTÜ’nün giderek artan derslik ihtiyacı, özellikle sınavların düzen-lenme dönemlerinde sıkıntı oluşturuyordu. Gölet Dersliklerinin ya-pılmasıyla, öğretim üyeleri ve öğrencilerden gelen “sınıf sayısının artırılması” talebini karşılayacak önemli bir adım atılmış oldu.
REKTÖR MEHMET KARACA VE ÖĞRENCİ KULÜPLERİ İKZ'15 İÇİN BULUŞTU
Avrasya’nın en büyük üniversite kariyer fuarı olarak düzenlenen “İTÜ Kariyer Zirvesi-İKZ”, 23-27 Şubat 2015 tarihlerinde gerçek-leştirilecek. Geçen yıl olduğu gibi Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca ve öğrenci kulüpleri arasında imzalanan sözleşme ile İKZ’15 için geri sayım resmen başladı.İKZ 2015’te yer alacak 35 öğrenci ve proje grubunun temsilcileri, Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca ile bir araya geldi. Rektörlükte gerçekleştirilen ve Kariyer Merkezi Başkanı Doç. Dr. Salim Atay’ın da katıldığı toplantıda, öğrenci temsilcileri İKZ sürecinde tüm İTÜ öğrencilerinin haklarını koruyacaklarına, şeffaf ve etik davra-nacaklarına ilişkin sözleşme imzaladı. Öğrencilerin tüm talep ve önerilerini dinleyen Rektör, yöneltilen soruları da yanıtladı. Öğren-ci kulüplerinin faaliyetlerinin ve çeşitliliğinin çok önemli olduğu-nu belirten Rektör Karaca, kulüplere bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da her desteği vermeye hazır olduklarını vurguladı.2014 yılında İTÜ Kariyer Merkezi ve 22 öğrenci kulübü koordina-törlüğünde düzenlenen İKZ’ye, 25 binden fazla öğrenci ve 70’den fazla fi rma katılmıştı. İKZ boyunca atölye çalışmaları, örnek olay incelemeleri ile iş ve staj görüşmeleri yapılmıştı.
128 itü vakfı dergisi
İTÜ’DEN HIZLI YÜKSELİŞ
İTÜ’nün, akademik gelişim ve bilimi ön-
celik alarak attığı adımlar hızlı bir yükseliş
ile kendini gösteriyor. Dünyanın en saygın
akademik sıralamalarından biri kabul edi-
len Times Higher Education tarafından
açıklanan Dünyanın En İyi Üniversitele-
ri-2014 sonuçları ile İTÜ ilk kez en iyi 200
üniversite arasına girdi.
2011 ve 2012’de 276-300 bandında yer
alan İTÜ, 2013 yılında yükselişe geçerek
201-225 aralığına çıktı. 2014 itibariyle hızlı
yükselişini sürdüren İTÜ, 165. sıraya çıka-
rak dünyanın en iyi ilk 200 üniversitesi ara-
sına katıldı.
Prof. Dr. Karaca: ‘Hedef İlk 100’Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca, Türk üni-
MÜHENDİSLİĞİN ADI İTÜ
İTÜ’nün mühendislikte dünya çapındaki akademik başarısını gösteren yeni bir sı-ralama sonucu daha yayımlandı. Dünyada yaklaşık 20 bin üniversite bulunurken; mü-hendislik alanında dünyanın en iyi ilk 300 üniversitesi arasına Türkiye’den iki üniver-site girdi ve birinciliği İTÜ aldı. Uluslararası yayın ve atıfl arı kaynak alarak 2007 yılından bu yana dünya üniversiteler sıralaması yayınlayan National Taiwan Uni-versity (NTU), 2014 sonuçlarını ilan etti. Üniversitelerin güçlü olduğu alanları ortaya
U.S. NEWS RANKİNG SIRALAMASINDA İTÜ
Dünya üniversitelerini çeşitli kriterler doğ-
rultusunda akademik başarılarına göre de-
ğerlendiren en prestijli sıralama sonuçları
arasında yer alan U.S. News Ranking 2014
raporu yayınlandı. Sonuçlara göre İTÜ dün-
versitelerinin başarısının ülke adına gu-
rur verici olduğunu belirtirken, “İlk 200’de
daha fazla üniversitemizin yer alması ve
başarı basamaklarının yükselmesi hepimi-
zin arzusu” dedi. Karaca, İTÜ’nün şimdiye
kadar ilk 200 içinde yer alamamış olması-
nı üzücü bulduğunu ve bunu gecikmiş bir
başarı olarak gördüğünü belirtti. “İTÜ bir
araştırma üniversitesi, ilklerin üniversitesi”
diyen Karaca, önceliğin her zaman aka-
demik ve bilimsel gelişim olduğunun altını
çizdi. Karaca, “Henüz istediğimiz yerde
değiliz, İTÜ’nün hakkı bu basamak da de-
ğildir. Bizim amacımız ilk 100 içerisinde yer
almak. Bunu başarmak için çalışıyoruz” diye
konuştu.
Sıralamalarda birçok niteliğin dikkate
alındığını belirten Karaca, başarıyı des-
tekleyecek ve akademik gelişimi motive
edecek bir anlayış benimsediklerine işa-
ret ederek, “Daha dün TÜBİTAK 2014-1.
Dönemi 1001, 1005 ve 3501 proje desteği
alan öğretim üyelerimizle bir araya geldik.
Bu yıl bu programlarda en fazla proje des-
teği alan üniversite İTÜ oldu” dedi.
Karaca, şöyle devam etti:
“Üniversitemizin geleceği için aldığımız
kararlar kimi zaman başka açıdan değer-
lendirilebiliyor. Ama bu durumda göz ardı
edilen şu ki benim için İTÜ’nün ve bilimin
gelişmesinden daha önemli bir şey ola-
maz. Biz bugün için ya da bireysel kaygı-
lar taşıyarek değil, gerçek bir İTÜ’lü olma
bilinciyle, geleceği düşünerek çalışıyoruz.
Bu yaklaşımın doğruluğunu ve başarılı so-
nuçlarını zamanla görüyoruz ve gelecekte
de önemini çok daha somut olarak göre-
ceğiz. Sadece son birkaç aya baktığınızda
dahi üniversitemizin kazandığı akademik
başarılar, teknoloji üretimine ilişkin geliş-
meler yakaladığımız ivmenin göstergesi.”
koyması ve uzmanlaşmayı göstermesi ba-kımından önemli olan NTU Ranking, 6 ayrı kategoride 14 alan için sıralama sonuçları yayınlıyor. Kategorilerden biri “mühendis-lik” olurken, 2014 sonuçlarına göre; İTÜ dünya sıralamasında 234. sırada yer aldı. İTÜ’yü, 266. sıra ile ODTÜ takip etti. Mü-hendislik başarısını gösteren genel listeye Türkiye’den giren başka üniversite olmadı. İTÜ, 2011 yılında 225., 2012 yılında 236., 2013 yılında ise 251. sırada yer alıyordu.
İnşaat ve KimyaMühendisliklerinde ilk 100Mikro listeler değerlendirildiğinde ise çe-şitli mühendislik alanlarında yapılan sırala-
malarda, İTÜ dünyanın en iyileri arasında kendini bir kez daha gösterdi. Buna göre;• İnşaat Mühendisliği dünya sıralamasında İTÜ 83. olurken, bu alanda ülkemizden 8 üniversite en iyi 300 listesine girdi. İlk 100 içinde ise sadece İTÜ ve Erciyes Üniversi-tesi yer aldı.• Kimya Mühendisliğinde 70. sırada yer alan İTÜ ile birlikte, Türkiye’den 7 üniversite sıralamada kendini gösterdi. İlk 100 içinde ise sadece İTÜ yer aldı. • Makine Mühendisliğinde 178. sırada bu-lunan İTÜ ile birlikte listeye ülkemizden 7 üniversite girdi.• Bilgisayar Bilimleri alanında ilk 300’e ise 2 üniversite girebilirken; ODTÜ 226., İTÜ 297. sırada yer aldı.
yanın en iyi 236. üniversitesi, Asya kıtasının en iyi 33. üniversitesi oldu.U.S. News Ranking’in dünyanın en iyi ilk 500 üniversitesini sıraladığı raporunda, ekim ayında yayınlanan iki önemli sıralama sonucunda olduğu gibi İTÜ yine dünyada-ki yaklaşık 20 bin üniversite arasında 236. sırayı aldı. Türkiye’den toplam 7 üniversi-te en iyi ilk 500 arasına girdi. ODTÜ 164., Bilkent Üniversitesi 304., Ege Üniversitesi 453., Ankara Üniversitesi 481., Hacettepe Üniversitesi 492., İstanbul Üniversitesi ise 494. oldu. Dünyanın en iyi ilk 10 üniversite-
si ise şöyle sıralandı:“Harvard University, Massachusetts Insti-tute of Technology, University of California-Berkeley, Stanford University, University of Oxford, University of Cambridge, California Institute of Technology, University of Cali-fornia-Los Angeles, University of Chicago, Columbia University.”Sonuçlara göre, Asya kıtası üniversiteleri arasında İTÜ 33. sıraya yerleşti. Asya sıra-lamasındaki ilk 3 üniversite ise “University of Tokyo, Peking University, University of Hong Kong” oldu.
İTÜ,DEN HABERLER
129itü vakfı dergisi
ARKEOLOJİNİN EN BÜYÜK BULUŞMASI 74 ÜLKEDEN KATILIMLA İTÜ’DEAvrupa Arkeologlar Birliği’nin (EAA – European Association of Ar-
chaeologists) 20. Kongresi, İTÜ ev sahipliğinde gerçekleştirildi.
10-14 Eylül 2014 tarihleri arasında Taşkışla Yerleşkesi ve Makine
Fakültesinde yapılan kongre, farklı disiplinlerden yüzlerce bilim in-
sanını bir araya getirdi.
Arkeoloji ve kültürel mirasın korunması konusunda çalışma yapan
dünyanın en saygın meslek kuruluşlarından biri olan Avrupa Ar-
keologlar Birliğinin yıllık kongresi, İTÜ’de yapıldı. Yeni kuramların
geliştirilmesi, tartışılması, sorunlara çözüm aranması amaçlı “açık
forum” niteliği taşıyan kongre, bu yıl “Birleştiren Denizler, Sınırlar
Aşan Kültür İlişkileri” teması ile toplandı. Sadece arkeologların
değil, sanat ve mimarlık tarihçilerinin ve bu alanlarla ilişkili sosyal
ve fen bilimleri araştırmacılarının da güncel yorumlarını sunduğu
kongreye, 74 ülkeden yüzlerce bilim insanı katıldı.
2 Bin Bildiri, 12 SergiİTÜ’de düzenlenen kongre, öngörülenin üzerinde bir ilgiyle karşı-
lanırken, Avrupa’da arkeoloji ve kültürel miras alanlarında son 50
yıl içinde yapılan en geniş katılımlı toplantı olma niteliğini taşıdı.
Kongre, 45 paralel oturumda 2 bine yakın sözlü bildiri, 300’e ya-
kın poster ve 12 sergi ile adeta bir bilim bir bilim şölenine dönüştü.
Avrupa Arkeologlar Birliği İstanbul Kongresi, kendi alanında Tür-
kiye’de gerçekleşen en geniş katılımlı uluslararası toplantı olma
niteliği taşıyor. Kongre sayesinde, çoğu daha önce hiç Türkiye’de
bulunmamış bilim insanları, arkeoloji ve kültürel miras konularında
en güncel bilgileri paylaştı, Türkiye’nin dört bir yanındaki üniversi-
telerden çok sayıda akademisyen de kongreye katıldı.
38. DÜNYA ŞEHİRCİLİK GÜNÜ KOLOKYUMU İTÜ’DE YAPILDI
Her yıl 8 Kasım Dünya Şehircilik Günü etkinlikleri kapsamında
düzenlenen Dünya Şehircilik Günü Kolokyumu’nun 38.’si, 6-8 Ka-
sım 2014 tarihleri arasında İTÜ’nün ev sahipliğinde gerçekleşti-
rildi. “Kentlerin Geleceği” temasıyla uzmanları bir araya getiren
üç günlük kolokyumda; şehirlere yönelik çevre politikalarından,
büyük projelere ve kentlerin geleceğine, mekânsal dönüşüm ve
yenilemeden ulaşım politikalarına kadar çok geniş bir yelpazede
değerlendirmeler yapıldı.
Taşkışla Yerleşkesi Mimarlık Fakültesi’nde düzenlenen kolokyu-
mun açılış oturumunda konuşan Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca,
Safranbolu gibi tarihi bir mirası ülkemize kazandıran İTÜ’nün böy-
le bir etkinliğe ev sahipliği yapmasından duyduğu memnuniyeti
dile getirirken, kolokyumun İstanbul’da düzenlenmesinin de ay-
rıca önemli olduğunun altını çizdi. Karaca, şehrin siluetinin yıllar
öncesinde bozulmaya başladığına işaret ederek, son dönemde
ise yeşil alanların giderek azaldığına dikkat çekti. Karaca, şeh-
rin dokusundaki bozulmada akademisyen, bürokrat, politikacı
ayrımına gitmeden her bireyin sorumluluğu olduğunu belirtirken,
yapılabileceklerin ele alınacağı kolokyumun ulaşacağı sonuçların
yol gösterici olduğunu kaydetti.
Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sinan Mert Şener de şehir-
leşmenin hızının günlük yaşam pratiklerini de değiştirdiğini ifade
ederek, üstün vasıfl ı ve çevreye duyarlı şehir plancıları, mimarlar
yetiştirmenin gelecek için en önemli görev olduğunu söyledi. İTÜ
Şehir ve Bölge Planlama Bölüm Başkanı Prof. Dr. Handan Türkoğ-
lu ise şehirlerin gelişim sürecinden ve önemli kırılma noktaların-
dan örnekler sunduğu konuşmasında, şehirli nüfustaki artışın hem
kentler hem de insanlar açısından doğuracağı sonuçları anlattı.
TMMOB Şehir Plancıları Odası Genel Başkanı Orhan Sarıaltun,
kentlerin geleceği konusundaki kaygılarını ayrıntılı bir konuşmay-
la paylaştı. Sarıaltun, rant temelli uygulamaların temel sorun ol-
duğuna, bu anlayışa son verilmesi gerektiğine dikkat çekti. ŞPO
İstanbul Şubesi Başkanı Tayfun Kahraman ise üç gün sürecek
kolokyumun programından ve odaklanacağı konulardan bahsetti.
İTÜ’LÜ ULU ÇINARLAR ANKARA’DA BULUŞTU
İstanbul Teknik Üniversitesi’nin eski mezunları 25 Eylül’de Ankara’daki İTÜ Evi’nde
buluşarak anılarını tazelediler.
(soldan sağa) Kaya GÜRSOY Makina 1970, Müfi t KULEN İnşaat 1950, Ali Mazhar
HAZNEDAR İnşaat 1948, Hasan Fehmi TUNCAY Makina 1948, Alaadin TAŞKIN
Makina 1959, Kamuran GÜRAKAN İnşaat 1955, Muammer TUĞLU İnşaat 1944,
Mete ORER İnşaat 1956, Mehmet GEDİKOĞLU İnşaat 1962, Faruk YAĞIZ 1956,
Tevfi k TINMAZ Makina 1954, Erol BERKER İnşaat 1951, Suna BERKER - Güler AVCU.
130 itü vakfı dergisi
ALİ DOĞRU, BİLİM, SANAT VE TEKNOLOJİ SEMİNERİ KONUĞU OLDUİTÜ’nün geleneksel Bilim, Sanat ve Tekno-
loji Seminerleri serisi kapsamında düzen-
lenen ve dünyadaki önde gelen bilim in-
sanlarının davet edildiği etkinliklerin Eylül
ayındaki konuğu, dünyanın en büyük pet-
rol fi rmalarından Saudi Aramco Üst Düzey
Yöneticisi ve Baş Teknolojisti Prof. Dr. Ali
Doğru oldu. Doğru, “İleri Petrol Teknoloji-
sindeki Gelişmeler ve Matematiksel Model-
lemenin Rolü” konulu seminer verdi.
Hem karada hem de denizde petrol ve do-
ğal gaz arama-üretme yöntemlerinde ya-
şanan teknolojik gelişmeler, dünyada ulaşı-
labilecek hidrokarbon rezervlerinin artışına
yol açarken; ar-ge çalışmaları bunu başar-
mada önemli rol üstleniyor. Prof. Doğru’nun
semineri de revaçtaki temel bilim ve mü-
hendislik yöntemlerini kullanarak petrol en-
düstrisindeki son teknolojik gelişmeleri ve
uygulama alanından örnekleri ele alması
nedeniyle önem taşıdı. Özellikle, matema-
tiksel modelleme ve süper bilgisayarların,
dünyanın büyük petrol ve gaz yataklarında
petrol çıkarmanın kolaylaştırılmasında nasıl
kullanıldığını gösteren örnekler veren Doğ-
ru, petrol rezervuarının içine girip, içerideki
koşulları gözlemleme fırsatı veren resbot
(reservoir robots) adı verilen ince nano re-
zervuar robotlarının petrol üretimindeki ye-
rinden bahsetti. Sadece yatay ve dikey yol-
ların yer aldığı maksimum rezervuar kontak
kuyularından, eğik dallanmaların da yer
aldığı çok ileri seviyede rezervuar kontak
kuyularına geçildiğini ve sürekli büyük veri
görüntülemesinin petrol üretiminde avantaj
sağladığını söyledi.
Prof. Dr. Doğru, rezervuar simülatörlerinde-
ki korunma kanunları ve çeşitli matematik
denklemlerinin önemini anlatarak, Sau-
di Aramco’nun 25 milyar hücreye kadar
modelleme yapabilen yeni nesil rezervu-
ar simülatörü GigaPOWERS’ın sunduğu
kolaylıklardan ve büyük ek faydalardan
bahsetti. Oturumu yöneten İTÜ Matematik
Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç.
Dr. Ahmet Duran, Türkiye’nin uygun mate-
matiksel modellemeler, simülatörler, yeni
teknoloji ve platformlar kullanarak petrol ve
gaz arama-üretme sürecini planlaması ge-
rektiğini belirtti.
Prof. Dr. Ali Doğru HakkındaProf. Dr. Ali H. Doğru, 1974 yılında Univer-
sity of Texas - Austin’de Matematiksel Mo-
delleme üzerine doktorasını aldı. California
Institute of Technology Kimya Mühendis-
liği; University of Texas - Austin Makine
Mühendisliği; Norwegian Institute of Te-
chnology Petrol Mühendisliği ve İTÜ Pet-
rol Mühendiliği Bölümünde çeşitli akade-
mik görev yürüten Doğru, halen MIT’te ve
İTÜ’de ziyaretçi bilim insanı olarak görev
yapıyor. Mobil Oil Corp, Dallas,Texas and
Core Labs Inc, Dallas, Texas’tan sonra,
dünyanın en büyük petrol fi rmasında Sau-
di Aramco Fellow olarak çalışmalarını sür-
dürüyor. İTÜ işbirliğiyle 3-5 Eylül 2012’de
gerçekleştirilen “SPE-SIAM Conference on
Mathematical Methods in Fluid Dynamics
and Simulation of Giant Oil & Gas Reser-
voirs” ve 15-17 Eylül 2014’te düzenlenen
“SPE & SIAM Conference on Large Sca-
le Computing and Big Data Challenges
in Reservoir Simulation” konferanslarının
başkanlığını yaptı. 10 ABD patentine ve
40’ın üzerinde akademik yayına sahip
Doğru, aralarında “2014 SPE/AIME Hono-
rary Member, 2013 Saudi Aramco Fellow,
SPE 2012 John Franklin Carll Award, 2010
World Oil Innovative Thinking Award, SPE
2008 Reservoir Description & Dynamics
Award, ADIPEC 2010 Best Technology
Award”ın da bulunduğu birçok seçkin ödü-
lün sahibi.
8. LİMAN-ŞEHİR ÜNİVERSİTELERİ BİRLİĞİ KONFERANSI İTÜ’DEYDİ
8. Port-city Universities League – Liman-şehir Üniversiteleri Birliği Konferansı – PUL 2014, 20 - 23 Ekim 2014 tarihlerinde, Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesi ev sa-hipliğinde gerçekleştirildi.Fakülte Dekanı Prof. Dr. Ahmet Ergin baş-kanlığında, Ayazağa Yerleşkesi - Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesi Konfe-
rans Salonundaki etkinlik, farklı ülkelerden akademisyenleri bir araya getirdi. 2006 yılından bu yana gerçekleştirilen konferan-sın 2014 gündemi, sürdürülebilir taşımacılık ve liman operasyon-ları, sürdürülebilir taşımacılık ve limanlara çevresel bakış, çevre-ci gemi ve taşımacılık teknolojisi konularıydı.PUL Konferansları, liman şehir-leri ve üniversiteleri arasında küresel bir iletişim ağı oluştura-rak fi kir alışverişini artırmayı ve limanlarla ilgili kültürel görüşleri (tarih, ticaret, endüstri, denizcilik araştırmaları, festivaller vs.) ge-liştirmeyi amaçlıyor. Dünyanın önde gelen liman kentlerinde bulunan üniversitelerin
özgün bir birliği olarak 2006 yılında kurulan
PUL’a, 11 ülkeden 14 üniversite üye.
İTÜ,DEN HABERLER
131itü vakfı dergisi
İTÜ GİNOVA’DA YARATICILIK VE GİRİŞİMCİLİK SEMİNERİ
İTÜ Girişimcilik ve İnovasyon Merkezi (İTÜ
GİNOVA) tarafından düzenlenen Salı Soh-
betleri’nin ilki Oregon State Üniversite-
si’nden Dr. Ed Sobey’in “Yaratıcılık ve Giri-
şimcilik Becerilerinizi Nasıl Keşfedersiniz?”
başlıklı semineriyle, 14 Ekim’de Mustafa
İnan Kütüphanesi Konferans Salonu’nda
gerçekleştirildi.
Singapur’da bulunan Amerikan Yaratıcılık,
İnovasyon ve Girişimcilik Enstitüsü’nün de
yöneticilik yapan, akademisyenliğinin yanı
sıra gezgin ve kâşif olan, Ed Sobey; yara-
tıcılık, yenilikçilik ve girişimcilik konularına
değindiği sunuma kendisi hakkında kısa
bir video gösterimi ile başladı. Konuşma-
sında Roy Plundert’in tefl onu, Theodore H.
Maiman’ın lazeri bulması gibi insanlık tarihi
için önemli buluşların ve icatların gelişim
aşamalarına değinen Dr. Sobey bunun yanı
sıra katılımcılara 21. yüzyılda öğrenme be-
ULUSLARARASI OSMANLI MİMARLIK KÜLTÜRÜ SEMPOZYUMU
İTÜ ve Kubbealtı Akademisi’nin birlikte ha-
zırladığı, “Uluslararası Osmanlı Mimarlık
Kültürü Sempozyumu” 22-23 Ekim 2014
tarihlerinde Taşkışla Yerleşkesi, Mimarlık
Fakültesinde gerçekleştirildi.
Vefatının 30. yılında Ekrem Hakkı Ayverdi
anısına ithaf edilen sempozyumun açılışı-
na, Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca, Kub-
bealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı
Mütevelli Heyeti Başkanı Sinan Uluant, Mi-
marlık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sinan Mert
Şener ile yurtiçi ve yurtdışından çok sayıda
akademisyen ve öğrenci katıldı.
Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vak-
fı Mütevelli Heyeti Başkanı Sinan Uluant,
dedesi Ekrem Hakkı Ayverdi’nin 1920’de
mezun olduğu okulda düzenlenen sem-
pozyum için destek veren herkese teşek-
kür ederek sözlerine başladı. Özellikle
Balkanlardaki çalışmalarıyla tanınan Ekrem
Hakkı Ayverdi’nin yakın zamanda yine bir
Balkan şehri olan Üsküp’te anılacağını söy-
leyen Uluant, Kültür Bakanlığı’nın “5 Şehir
5 Adam” projesine işaret ederek bu 5 isim-
den birinin Ayverdi olduğunu belirtti.
cerilerinde yaratıcılığın önemini kendi de-
neyimlerinin ışığında aktardı.
Başarılı insanlarda bulunan özellikler ile bu
özelliklerin nasıl ortaya çıkarılabileceğine
ve geliştirilebileceğine değinen Dr. Sobey,
seminer sırasında katılımcılarla grup çalış-
ması gerçekleştirerek bir sayfadan en uzun
binayı yapmalarını istedi ve şu önerilerde
bulundu: “Eğer yaratıcıysanız ve aklını-
za bir buluş geliyorsa onu hemen yapın.
Çünkü en iyi yaratıcı hemen yapar, en iyi
dansçının hemen dans etmeye başlaması
ve en iyi şarkıcının hemen şarkı söyleme-
ye başlaması gibi. “Ben bunu yapamam”
ile “ben bunu yapmak istiyorum” çok farklı
söylemlerdir.
Seminer sonrasında İTÜ GİNOVA ofi sine
geçen katılımcılar, Ed Sobey ile tanışma ve
sohbet etme fırsatına da sahip oldu.
Uluant’ın ardından
söz alan Mimarlık Fa-
kültesi Dekanı Prof.
Dr. Sinan Mert Şener,
kültürün aktarıldıkça
zenginleştiğine ve kıy-
metlendiğine dikkat
çekerek, bu noktada
eğitim-öğretim müfre-
datlarının önemli oldu-
ğunun altını çizdi. Şe-
ner, Osmanlı mimarlık
kültürünün muhteşem
estetik kurgulara sa-
hip eserler ortaya koy-
duğunu belirtti.
Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca ise, “Üni-
versitemizden mezun olan Ekrem Hakkı
Ayverdi gibi bir değerin eserlerinin ele
alınacağı sempozyuma ev sahipliğini yap-
mak İTÜ ailesine çok yakışacak” dedi.
Ayverdi’nin kendisinde bıraktığı izlenimi
“nazik bir beyefendi ve kültür nakledicisi”
olarak tanımlayan Karaca, ülkemizin bir
sanat olarak mimarlıkla daha çok bütünleş-
mesi gerektiğini söyledi.
iki gün devam eden sempozyumda 6
oturum yapıldı. Osmanlı mimarisi, Ekrem
Hakkı Ayverdi’nin Osmanlı mimarisine dair
tespitleri, İslami eserler gibi geniş çaplı
konulara yer verildi. Sempozyum Prof. Dr.
Gülru Necipoğlu’nun konuşmasıyla sona
erdi.
132 itü vakfı dergisi
YÜCE ÖNDER ATATÜRK, İTÜ’DE ETKİNLİKLERLE ANILDI
Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucusu Yüce
Önder Mustafa Kemal Atatürk, vefatının 76.
yılında, İTÜ’de tarih, sanat ve sporla har-
manlanan bir dizi programla anıldı.
İTÜ Rektörlüğü tarafından düzenlenen
anma programı kapsamında ilk etkinlik
Ayazağa Yerleşkesi - Süleyman Demirel
Kültür Merkezinde gerçekleştirildi. Tören,
saat 09.05’te saygı duruşu ile başladı. İstik-
lal Marşını birlikte söyleyen İTÜ’lüler, daha
sonra Atatürk’ün sesinden 10. Yıl Nutkunu
dinledi ve siyah beyaz görüntüler eşliğinde
Cumhuriyet’in kuruluş yıllarına doğru kısa
bir yolculuk yaptı.
Film gösteriminin ardından konuklara ses-
lenen Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca,
Atatürk’ün bilime verdiği önemi vurgula-
yarak Cumhuriyetin henüz ilk yıllarından
itibaren Atatürk’ün güçlü bir Türkiye hayali
olduğunu söyledi. Atatürk’ün, herkesin çok
iyi bildiği “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir,
fendir” sözünü, Cumhuriyetin birinci yılında
Samsun’da öğretmenlerle bir araya geldiği
bir toplantıda söylediğini belirten Karaca,
şöyle konuştu:
“Hayata bakın, gördüğünüz ne varsa ardın-
da mutlaka bilimin katkısı vardır. İlerlemek,
güç kazanmak, saygınlık inşası bilimsel
gelişim olmaksızın mümkün değildir. İşte
bu yüzden 90 yıl önce Atatürk’ün dediği
gibi bilimi yol gösterici olarak almak, bilim-
sel gelişimi sağlamak mecburidir. Aynı ko-
nuşmasında Atatürk, ‘İlim ve fennin yaşadı-
ğımız her dakikadaki gelişimini kavramak,
ilerlemeleri zamanında izlemek şarttır’ di-
yor. Bu noktada bilimsel ilerlemeyi global
gelişmeler ışığında takip etmek ve teknolo-
jik gelişimi de ayrılmaz parçası olarak gör-
mek gerekiyor. Atatürk’ün en büyük hayali,
güçlü bir Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığıydı.
O’nun ve Cumhuriyete emek veren herke-
sin, bir olanaksızlıklar denizinden yeni bir
ülke kurmayı başarmasının temelinde, yurt
sevgisi ve millete olan inanç vardı. Bu güç-
lü inançla kurulan Cumhuriyetimizin, varlı-
ğını koruması ve güçlenerek yaşamasının
yolu ise kuşkusuz ki ilerlemekten geçiyor.
İlerlemenin temelinde de bilim yatıyor. Bu-
gün 241 yıllık güçlü bir akademik kurumun
çatısı altında Atatürk’ü hatırlarken, ülkemizi
karış karış inşa etmiş, bilimin ve teknoloji-
nin öncüsü olmuş teknik üniversitenin, aynı
kararlılıkla çalışmaya devam edeceğini
vurgulamak isterim.”
İTÜ öğrencileri adına konuşan Mert Menek-
şe ise Veda fi lminden alıntı yaparak baş-
ladığı konuşmasında, Atatürk’ün devrimleri
ve Cumhuriyeti gençliğe emanet ettiğini
vurguladı.
Nurhan Atasoy: “Ben Bir Atatük Aşığıyım”
Törenin davetli konuşmacısı Sanat Tarih-
çisi – Yazar Prof. Dr. Nurhan Atasoy ise
hoş üslubu ile Türkiye Cumhuriyeti’nin ku-
ruluşundaki zor günleri ve Atatürk’ün ileri
görüşlülüğünü anlattı. “Ben bir Atatürk aşı-
ğıyım” diyen Atasoy, Atatürk’ü anlamanın
onun yetiştiği günleri anlamaktan geçtiğine
değindi; Atatürk’ün en zor koşullarda bile
bilimsel gelişimi, eğitimi her zaman ilk me-
sele olarak gördüğünün altını çizdi.
Konuşmaların ardından, Rektör Prof. Dr.
Karaca, Prof. Dr. Nurhan Atasoy’a ve “Eb-
rularla Atatürk” sergisi nedeniyle Hikmet
Barutçugil’in eşi Füsun Barutçugil’e teşek-
kür plaketi sundu.
Program, İTÜ TMDK tarafından verilen
“Atatürk’ün Sevdiği Şarkılar” konseri ile
sona erdi. Ardından, usta sanatçı Hikmet
Barutçugil’in “Ebrularla Atatürk” sergisi
açıldı.
İTÜ’lüler Ata için koştuİTÜ Rektörlüğü Geleneksel Atatürk’ü Anma
Koşusu ise 31. kez gerçekleştirildi. Beden
Eğitimi Bölümü tarafından organize edi-
len koşunun startını Rektörümüz Prof. Dr.
Mehmet Karaca verdi. Ayazağa Yerleşke-
si Merkez Spor Salonu önünde başlayan
koşuda, Ekrem Elginkan Lisesi öğrencile-
ri, İTÜ öğrencileri, İTÜ akademisyenleri ve
idari personeli ile İTü dışından katılımcılar
yarıştı. Tören sonunda erkekler ve bayan-
lar olmak üzere iki kategoride dereceye gi-
renlere ödülleri verildi. Madalya töreni İTÜ
Stadyumunda gerçekleştirildi.
Prof. Dr. Nurhan Atasoy
Öğrenciler adına konuşan Mert Menekşe
İTÜ,DEN HABERLER
133itü vakfı dergisi
REKTÖR MEHMET KARACA, İZMİR’DE İTÜ’LÜLERLE BULUŞTU
İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca, İzmir’de anaokulundan
başlayıp mezunlarımıza ulaşan her kademeyi kapsayan bir yel-
pazede İTÜ’lüler ve İTÜ adaylarıyla bir araya geldi.
17 Kasım Pazartesi günü gerçekleştirilen İzmir programı, İTÜ Ge-
liştirme Vakfı Okullarının (GVO) en yeni halkası olarak bu yıl açılan
İTÜ GVO İzmir NESAN Yerleşkesinde başladı. Rektör Karaca’ya,
İTÜ GVO Yönetim Kurulu Başkan Üyeleri ile İTÜ GVO çatısı altın-
daki okulların müdürleri eşlik etti. İlk yıl sadece anaokulu kademe-
sinde öğrenci alan ve 2015-2016 Eğitim Öğretim Yılından itibaren
ilkokul ve ortaokul kademelerinde de eğitime geçecek olacak İTÜ
GVO İzmir Okuluna yapılan ziyaret, kahvaltı ve basın görüşme-
leri ile başladı. Ardından Okul Müdürü Bülent Öz rehberliğinde
yerleşkeyi gezen heyet, yapılan ve yapılacak çalışmalar hakkında
bilgi aldı. Sonrasında İTÜ Geliştirme Vakfı’nın aylık olağan yönetim
kurulu toplantısı okulda gerçekleştirildi.
Okuldaki çalışmaların tamamlanmasının ardından, İTÜ Mezunlar
Derneği İzmir Şubesi Başkanı Süreyya Karaman ve dernek üyele-
rinin katılımıyla öğle yemeği yendi. Farklı kuşaklardan İTÜ’lülerin
bir araya geldiği yemek, fi kirleri paylaşma ve yeni projeleri değer-
lendirme fırsatı verdi.
Mezunlarla buluşma sonrası Rektör Prof. Dr. Karaca İzmir Atatürk
Lisesine geçerek lise öğrencileriyle söyleşiye katıldı. Söyleşiye,
Atatürk Lisesi mezunu çok sayıda İTÜ’lü de konuk oldu. Öğren-
ciler yabancı dil eğitimi, yurtdışı işbirlikleri, akademik kalite gibi
birçok konuda merak ettiği sorulara yanıt buldu. Prof. Dr. Karaca,
İTÜ adının başka bir kurumla kıyaslanamayacak bir marka oldu-
ğunun altını çizerken, geçmişten gelen güçlü mirastan da gelece-
ğe yönelik projelerden de bahsetti. İzmirli öğrencilere, İstanbul’da
üniversite okumanın sağlayacağı vizyonu ve avantajları da anla-
tan Rektör, bunu başka bir kentte yakalamanın çok zor olduğuna
işaret etti.
ANKARA'DA MEZUNLARLA VE ÖĞRENCİLERLE BULUŞMA
İTÜ Tanıtım Koordinatörlüğü ve İTÜ Mezunlar Derneği işbirliği ile gerçekleştirilen organizasyonla Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca Ankara’daki İTÜ mezunlarıyla buluştu ve ülkemizin en köklü lisele-rinden Ankara Atatürk Lisesinde öğrencilerle bir araya geldi.Program kapsamında ilk olarak İTÜ Mezunlar Derneği Ankara Şubesine ait İTÜ Evi’nde mezunlarla kahvaltı düzenlendi. Toplan-tıya İTÜ’den farklı yıllarda mezun olan ve üniversitemizi gerek iş dünyası gerekse siyaset, bürokrasi gibi farklı alanlarda başarıy-la temsil eden isimler katıldı. Rektörle kahvaltıda bir araya gelen isimler arasında; İdris Yamantürk, Mithat Yenigün, Ertan Yülek, Vahit Erdem, İsmail Yalçın Zaim, Akif Özkaldı, M.Ali Türkoğlu, Ömer Yenel, Yaşar Kurt, Turan Aykanat, Kıvanç Eryavuz, Necati Demircan, İsmail Özkan, Necdet Ersoy, Kamuran Gürakan, Gün-gör Kasımoğlu, A.Fulay Avcu, Mustafa Suvar, Recep Özdemir, Ali Nihat Yazıcı, Necati Ekingen, Ünal İnci, İhsan Kaş, Recai Kutan, Çağlar Arslan, Mehmet Özlü, Mehmet Dönmez, Güven Karaçuha, Vedat Kaya, Vedat Alver, Turgut Baydar, Zehra Beste Yıldız, Ali Kılıç, Yaşar Tuncer ve Melih Tülin Aydın yer aldı.
“Merak ettiğiniz her şeyi sorun”Kahvaltının ardından Rektör Mehmet Karaca İTÜ’de son dönem-de yapılan çalışmaları anlattı ve yapılacak yeni projelere ilişkin bilgi verdi. Karaca, fotoğrafl ar ve rakamlar eşliğinde İTÜ’deki de-ğişimi anlattı. Mezunlardan merak ettikleri her soruyu sormalarını da isteyen Karaca, kamuoyuna çarpıtılmış olarak yansıtılan kimi konulara işaret ederek yöneltilecek tüm yorum ve sorulara açık olduğunu belirtti. Karaca, İTÜ gibi köklü bir kurumun en büyük şansının mezunları olduğunu vurgularken, üniversite ile işbirliği yapacakları her konuda önerilere açık olduğunu, teknik üniversi-telilerin birbirinden kopmaması gerektiğini söyledi.Sunumun ardından ülkemizin en köklü liseleri arasında yer alan başkentin simge okullarından Atatürk Lisesine geçen Prof. Dr. Karaca, öğrencilerle söyleşide bir araya geldi. Başarılarıyla rol model olan İTÜ’lü İşadamı Erol Üçer de mezun olduğu lisede-ki söyleşide Rektör Karaca’ya eşlik etti. Öğrencilerin oldukça ilgi gösterdiği ve sorular sorduğu etkinlikte, söyleşinin ardından okul gezisi de yapıldı.Ankara programı, İTÜ Evinde mezunlarla birlikte yenen akşam ye-meği ile sona erdi. Tanıtım Koordinatörlüğü’nün “İTÜ’lü Olmak” temalı söyleşileri, Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca öncülüğü ve mezunlarımızın desteği ile Türkiye’nin farklı kentlerinde sürecek.
134 itü vakfı dergisi
İTÜ’LÜLER ANITKABİR'DEYDİ
İTÜ öğrencilerinin her yıl Atatürk Haftasın-
da düzenledikleri Anıtkabir Ziyareti bu yıl
16 Kasım’da gerçekleştirildi.
İTÜ Basın Yayın Kulübü’nün 10. Kuruluş Yılı
Etkinlikleri kapsamında İTÜ Rektörlüğü’nün
katkılarıyla düzenlenen etkinlik kapsamın-
da ücretsiz olarak düzenlenen Anıtkabir
ziyaretine, 180 İTÜ öğrencisi katıldı. İlk ola-
rak İTÜ Mezunlar Derneği Ankara Şubesini
ziyaret eden öğrencilerimiz, İTÜ Evi’nde
mezunlarımızla kahvaltıda bir araya geldi.
Farklı kuşaklardan İTÜ’lülerin hoş sohbeti-
nin ardından, mezunlarımızın da katılımıy-
la Anıtkabir ziyaret edildi. Öğrencilerimiz
ve mezunlarımız, aramızdan ayrılışının 76.
Yılında Ata’nın manevi huzuruna çıktı, mo-
zaleye çiçeklerini bıraktı ve birlikte İstik-
ORHAN ALTAN, ULUSLARARASI BİLİM KONSEYİ’NE YENİDEN SEÇİLDİ
İnşaat Fakültesi Geomatik Mühendisliği
emekli Öğretim Üyemiz Prof. Dr. Orhan Al-
tan, Uluslararası Bilim Konseyi’nin (Inter-
national Council of Science - ICSU), Eylül
ayında Yeni Zelanda’da gerçekleştirilen
31. Genel Kurulunda, yönetim kurulu üyeli-
ğine yeniden seçildi.
ICSU, 121 üye ülke ve toplamda 141 tem-
silci ülkenin ulusal ve uluslararası bilim ku-
ruluşlarından 30 üyenin yer aldığı sivil bir
organizasyon. TÜBİTAK’ın ülkemizi temsil
ettiği bilim konseyinde, ABD’den Natio-
nal Academy of Sciences, Almanya’dan
Deutsche Forschungsgemeinschaft ve
İngiltere’den Royal Society gibi önemli bi-
lim kuruluşları bulunuyor. Toplum yararına
İnşaat Mühendisliği Bölümü öğretim üye-lerimizden Y. Doç. Dr. Ece Eseller-Bayat, deprem sırasında temel zeminlerinin daya-nımının arttırılması için geliştirdiği iyileştiril-miş zemin modelini sunduğu ‘’ Liquefacti-on Response of Partially Saturated Sands. I: Experimental Result and II: Empirical Model’’ ASCE (American Society of Civil Engineers) yayınları ile, Geoteknik Mühen-disliği’nde yeni bulgu ve katkıları için “2014 Thomas A. Middlebrooks Award” ile ödül-lendirildi. Thomas A. Middlebrooks Ödülü, Amerika İnşaat Mühendisleri Derneği tara-fından her yıl Geoteknik Mühendisliği ala-nında tüm dünyada en üstün ve yeni buluş-lar getiren çalışmaya veriliyor. Ödüle layık görülen çalışma, deprem anında doygun gevşek kumlarda görülen ve boşluk suyu basıncının artması ile büyük deformasyon-lara neden olan ‘Sıvılaşma’ fenomeninin pratik ve daha ekonomik bir yolla hem yeni hem de varolan yapıların zemininde iyileş-tirilmesi için yeni bir teknik öneriyor. Kısmi doyguna indirgeme tekniği (IPS, Indu-ced Partial Saturation) olarak önerilen bu tekniğin laboratuvar deneylerini ve kısmi doyguna indirgenmiş zeminlerin davranışı-nın modelini Y. Doç. Dr. Ece Eseller-Bayat Northeastern Üniversitesi’nde Prof. Mishac K. Yegian, Prof. Akram Alshawabkeh ve Doktora öğrencisi Seda Gökyer ile çalıştı-ğı National Science Foundation (Amerika Ulusal Bilim Vakfı) projesi kapsamında ger-çekleştirdi ve ödüle layık görülen yayınlar-da sundu.
ECE BAYAT’A ‘THOMAS A. MİDDLEBROOKS’ ÖDÜLÜ
lal Marşını okudu. 180
öğrencimizin Anıtkabir
merdivenlerinde oluştur-
duğu İTÜ yazısı ise ge-
zinin unutulmaz karesi
oldu.
Anıtkabir’in ardından,
program 2010’da mü-
zeye dönüştürülen Ulu-
canlar Cezaevi Müze-
sinin ziyareti ile sürdü.
Öğrencilerimiz; Nazım
Hikmet, Deniz Gezmiş,
Bülent Ecevit, Yılmaz
Güney, Muhsin Yazıcıoğlu, Oral Çalışlar,
Necip Fazıl Kısakürek, Cevat Şakir Kaba-
ağaçlı ve Hüseyin Cahit Yalçın gibi Türk si-
yaset ve yazın hayatında etkisi bulunan çok
sayıda ismin kaldığı Ulucanlar Cezaevinin
yakın tarihimizde bıraktığı izlerin hakim ol-
duğu havasını soludu.
uluslararası bilimi güç-
lendirmeyi görev edinen
konsey, küresel anlamda
araştırmaların planlan-
ması ve koordinasyonu
üzerine çalışma yürütü-
yor. Konsey, politika için
bilimi ve bilimin evren-
selliğini kuvvetlendirme
ve pekiştirme konuların-
da kilit rol oynarken, çev-
re, bilim ve yönetim gibi
konularda danışmanlık rolü de üstleniyor.
Prof.Dr. Orhan Altan Hakkında
ICSU Yönetim Kurulu üyeliğine tekrar seçi-
len Prof. Dr. Orhan Altan, 1965 yılında gir-
diği İTÜ İnşaat Fakültesinden 1970 yılında
mezun oldu ve asistan olarak çalışmaya
başladı. 40 yılı aşkın süre İTÜ’de görev ya-
pan Altan, aynı zamanda Uluslararası Fo-
togrametri ve Uzaktan Algılama Birliği (IS-
PRS) 1. Başkan Yardımcılığı görevini 2012
yılından beri yürütüyor.
Stuttgart, Berlin, Munich Teknik Üniversi-
telerinde, ETH-Zürich ve Çin Wuhan Üni-
versitesinde misafi r profesör olarak görev
yapan Altan’ın, çeşitli dillerde yayınlanmış
180’in üzerinde yayını bulunuyor.
İTÜ,DEN HABERLER
135itü vakfı dergisi
REKTÖRLÜK SANAT GALERİSİ’NDE YENİ DÖNEM BAİRAM BAİRAMİ SERGİSİ İLE AÇILDI
İTÜ Rektörlük Sanat Galerisi (RSG), yaz ayla-rında verdiği kısa aranın ardından yeni dönemi yağlı boya sergisi ile açtı. RSG’nin ilk uluslararası ser-gisiyle İTÜ’ye ko-nuk olan Bairam Bairami’nin eser-
leri, 17 Eylül-16 Ekim arası sanatseverlerle buluştu. Makedonyalı ressam Bai-ram Bairami’nin yağlı boya tekniği ile yaptığı soyut eserlerinin yer aldığı sergi-nin açılışı, 17 Eylül’de İTÜ Yönetimi, öğretim üyeleri, öğrenciler ve sanatseverle-
rin katıldığı bir davetle yapıldı. RSG’de açacağı sergi için Türkiye’ye gelen Bairami, eserlerinin bir kısmını İTÜ Ayazağa Yerleşkesinde kurulan atölyede tamamla-dı ve RSG’de 95 eser sergilendi.
İTÜ öğrencileriyle atölye çalışmasıCasablanca’da yaşayan sanatçı, İstanbul’dan ayrılmadan önce İTÜ öğrencileriyle de bir araya geldi ve 18 Eylül günü dileyen tüm öğrencilerin katılımına açık olarak, yağlıboya resim atölyesi düzenlendi.
Bairam Bairami Hakkında1948 yılında Makedonya’da doğan Bairam Bairami, Üsküp Kiril Metodi Üniversitesinde mimarlık eğitimi aldı. Çocuk yaşta başla-yan resim sevgisi yaşamının vazgeçilmezi haline geldi ve sanat çalışmalarını aralıksız sürdürdü. Fas’ın Casablanca şehrinde ya-şayan sanatçı, École Supérieure d’Architecture de Casablanca, École Supérieure de Design de Casablanca, Académie des Arts Traditionnels okullarında “sanat, tasarı geometri, perspektif ve teknik dil” konularında dersler veriyor.Eserlerinde dönemsel olarak “kaçış, ışık, tabiat, doğaçlama ve kompozisyon” temalarını işleyen ressam, kanvas, ahşap, plastik, metal gibi farklı zeminler üzerine çalışıyor. Sanatçı, akrilik boya, vernik, vinilik boya, gliserofi talik boya, kum, toprak, elyaf, yapıştı-rıcı gibi malzemeler kullanarak kendi geliştirdiği teknikleri uygulu-yor. Bugüne kadar aralarında Fas, Makedonya, Almanya, Moritan-ya, ABD, Fransa ve Türkiye’nin bulunduğu birçok ülkede sergiler açan ressam, Casablanca’da açtığı “Atelier Bairami” okuluyla da genç yetenekleri yetiştiriyor.
NOSTALJİYE SIRADIŞI DOKUNUŞGÖNÜL PAKSOY “BEZ BEBEK” SERGİSİ
Tasarımda 25. yılını kutlayan usta sanatçı Gönül Paksoy’un uluslararası üne sahip bez be-bekleri İTÜ’de...Tasarımcı Gönül Paksoy, ilk kez 12 yıl önce sergilediği ve oldukça ses getiren sıradışı bez bebekleriyle, İTÜ Rek-törlük Sanat Galerisine (İTÜ RSG) konuk oldu. 6 Kasım 2014 Perşembe akşamı sanat
ve cemiyet hayatının seçkin isimlerinin katılımıyla açılan sergi, 4 Aralık’a kadar açık kaldı. Açılış davetine yıllardır Gönül Paksoy kreasyonundan giyinen Türk Sinemasının sultanı Türkan Şoray, iş kadını Füsun Eczacıbaşı, du-ayen Tarihçi - Yazar Prof. Dr. Nurhan Atasoy, tv programcısı Ser-fi raz Ergun’un da aralarında bulunduğu çok sayıda isim katıldı. Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca, İTÜ RSG’nin 6. sergisini açtığını belirterek, Gönül Paksoy’un tasarımdaki 25. yılına denk gelen bu sergiyi ayrıca önemsediklerini belirtti. Yeteneklerin desteklenme-sine ihtiyaç olduğunu ve Paksoy’u bu vizyonu nedeniyle kutlayan Karaca, serginin her yaştan ziyaretçi kitlesine ulaşmasını diledi. Gönül Paksoy’un teşekkür konuşmasının ardından, sanatçıya pla-ket takdim edildi. Davete, İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı öğrencilerinin sunduğu dinleti eşlik etti.Kostüm ve aksesuar tasarımlarının yanı sıra farklı lezzetlere kapı açan ödüllü yemek kitaplarıyla da tanınan sanatçı Gönül Paksoy, çalışmaları içinde ayrıcalıklı bir yere sahip olan bez bebek tasa-rımları İTÜ RSG’de her yaştan sanatseverle buluştu. Sergide, 90 bez bebek karakterinin yanı sıra, bebeklerin fi gürlerinden yapılan yastıklar da yer aldı. İlginç isimleri ve gerçeküstü kimlikleri ile ser-gi, çocukların yaratıcılıklarının desteklenmesi gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor.
Gönül PaksoySanat hayatına resim ile başlayan ve uzun yıllar ressam kimliği ile bilinen Dr. Gönül Paksoy, kostüm - aksesuar tasarımların yanı sıra yemek yazarlığı ve sofra tasarımı üzerine yaptığı çalışmalarla da öne çıkıyor. Farklı alanlarda yürüttüğü çalışmalarla bugüne dek 9 kitap yayınlayan Paksoy, 18 sergi açtı. Sergileri Türkiye’nin yanı sıra Washington, Tokyo, Kuveyt gibi dünyanın farklı coğrafyaların-da sanatseverlerle buluştu. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversi-tesi’nde öğretim görevlisi olan Paksoy, çalışmalarını halen Adana ve İstanbul’daki atölyelerinde yürütüyor.
136 itü vakfı dergisi
GEN
Ç B
AŞA
RI
İTÜ ARIGE’YEÇÖPÜŞEN ARI ROBOTUYLA 2.’LİK
İTÜ ARI Teknoloji Geliştirme Kulübü (İTU
ARIGE), İzmir Yüksek Teknoloji Enstitü-
sünde düzenlenen “IZTECH RoboLeague
(IRL)” etkinliğinde ikincilik aldı.
Robot teknolojilerinin sergilendiği, birbirle-
riyle mücadele etme atmosferi bulduğu ve
aynı zamanda Türkiye’nin her kesiminden
öğrencileri ve teknoloji sektörü temsilcile-
rini bir araya getiren etkinlikte, bu yıl İTÜ
öğrencileri iki kategoride yarıştı. İTÜ ARI-
GE tarafından tasarlanan ve çöp toplayan
kategorisinde yarışan “Çöpüşen Arı” eki-
binin robotu ikincilik ödülünü aldı. Ekipte
öğrencilerimiz Ümit Yelken, Erdem Şen,
Doğancan Diril, Abdussamet Hatipoğlu,
Erkan Şen, Talha Gülbudak, Mustafa Said
Uçar ve Ali Hakan Çetin yer aldı.
İTÜ FİZİK HAFTASI10. KEZ YAPILDI
Bu yıl 10. kez düzenlenen İTÜ Fizik Haftası,
Fen–Edebiyat Fakültesi Fizik Mühendisliği
Bölümü bünyesinde, Fizik Mühendisliği Ku-
lübünün organizasyonuyla gerçekleştirildi.
Hem İTÜ hem de diğer üniversitelerden li-
sans ve lisansüstü program öğrencileri ile
İTÜ Fizik Mühendisliği mezunlarının katıldı-
ğı etkinlik, fi ziğe meraklı lise öğrencilerinin
de adresi oldu. Etkinliğin açılışı, geçen yıl
yaşamını yitiren Dr. Duygu Balcan anısına
Boğaziçi Üniversitesinden Prof. Dr. Muhit-
tin Mungan’ın “Rastgele Ağlar ve Duygu
ile Çalışmalarımız” başlıklı konuşması ile
yapıldı.
5 gün süren Fizik Haftası boyunca; “öklit
geometrisi, karadelik çözümleri, kuantum
mekaniğinde geometrik fazlar, kuantum en-
formasyon, bilgisayar destekli klasik hare-
ket denklemlerinin çözümü ve diferansiyel
formlar” gibi birçok konu ele alındı. Özellik-
le lisans öğrencileri, güncel fi zik araştırma-
ları ile ilgili bilgi edinme ve konuşma yapma
fırsatı buldu. İTÜ Ayazağa kampüsünde
gökyüzü gözlem etkinliğiyle desteklenen
programda, lisans ve lisansüstü öğrencile-
rinin aynı akademik ortamı paylaşması, fi -
zik ve matematik üzerine tartışmalar yaparak
bilgi alışverişinde bulunması sağlandı.
İTÜ’LÜ MODACILARDANYENİ BİR ULUSLARARASI ÖDÜL
MEZUNLARIMIZ MODAYA YÖN VERİYOR
Aslı Polat Londra Moda HaftasındaİTÜ Tekstil Teknolojileri ve Tasarım Fakülte-si - Moda Tasarımı Programı 2009 mezunu Aslı Polat, Londra Moda Haftasına katıldı. 2014-2015 İlkbahar-Yaz Koleksiyonu ile or-ganizasyonda yer alan Polat, koleksiyonu ile prestijli moda dergisi VOGUE UK sayfa-larına taşındı. Aslı Polat, genç yaşta böyle bir başarı yakalayabilen ülkemizin nadir tasarımcılarından biri olarak, İTÜ’ye gurur verdi. Mezunumuz İstanbul Moda HaftasındaİTÜ Moda Tasarımı Programı 2010 mezunu Gözde Nadire Bıçaklı ise İstanbul Fashion Week-2014’te yer alacak tasarımcılardan biri olarak üniversitemize gurur veren bir başka başarıya imza attı. İstanbul Moda Akademisi’nin yeni nesil tasarımcıları bu-luşturduğu ve 15 Ekim’de Antrepo 3’TE NEW GEN projesi kapsamında gerçekleş-tirilen defi lede, mezunumuzun tasarımları da yer aldı.
Global Denim 2014 Ödülleri, Kingpins Amsterdam Kot Kumaş Ticaret Show özel açılış gününde sahiplerini buldu.Hollanda’nın Amsterdam şehrinde düzen-lenen ödül töreninde, Tekstil Teknolojileri ve Tasarım Fakültesi Tekstil Mühendisliği mezunu Bossa Denim Firması Genel Mü-dürü Dr. Sedef Uncu Akı ve fi rmayla birlikte yarışmaya katılan Moda Tasarımı Programı mezunumuz Gizem Turan, kumaş ve ko-leksiyonlarıyla iki kategoride ödül kazandı. Mezunlarımız 10 bin avro para ödülünün de sahibi oldu.
Mezunlarımızın tasa-rımları Amsterdam’da-ki Kingpins Show’un yanı sıra, 2015 yılında New York, Los Ange-les, Hong Kong ve Amsterdam’da düzen-lenecek Denim Günle-rinde sergilenecek.Mezunumuz Gizem Turan, daha önce de New York Rag&Bone ve Marchesa gibi markalarla iş birliğinde
bulunmuş, başarılı çalışmalara imza atmış-tı.
137itü vakfı dergisi
ÖĞRENCİ PROJELERİ EMBALLAGE 2014PACKAGING EXHIBITON’DA
2013-2014 Bahar Dönemi'nde, Industrial
Product Design IV dersi kapsamında li-
sans öğrencilerimiz tarafından tasarlanan
altı proje, Paris'te, Emballage 2014 Pac-
kaging Exhibition kapsamında gerçekle-
şen Best Pack - Design by students for
virtuous solutionsda sergileniyor. Fransa,
İspanya, Almanya, İtalya ve Türkiye'den bi-
rer tasarım okulunun ortak hayata geçirdiği
proje sonucunda hayata geçen sergi, Nord
Villepinte 6 numaralı holde 17-20 Kasım
2014 tarihleri arasında açık kalacak. Ser-
gide öğrencilerimiz Ebru Gümüştaş, Elif
Şen, Süleyman Enes Karabulut, Dilara Ye-
şilova, Pelin Efi lti ve Sühendan Eroğlu'nun
tasarımları yer alırken; ilgili proje dersinin
yürütücülüğünü ise Prof.Dr. Özlem Er, Doç.
Dr. Şebnem Timur Öğüt, Burak Daylan,
Gürçağ Özler ile araştırma görevlileri Ali
Gökkurt, Ersegün Erciş ve İffet Pala üstlen-
mişlerdir.
Gamze Güven KıneBıke
Emballage 2014
ULUSAL GEMİ VE YAT TASARIM YARIŞMASINDA İKİ ÖDÜLGemi ve Yat İhracatçıları Birliği tarafından bu yıl üçüncüsü düzenlenen “Ulusal Gemi ve Yat Tasarım Yarışması”nda Üniversite-miz yelkenli kategorisinde birincilik ve mo-toryat kategorisinde ikincilik ödülü aldı.Yelkenli kategorisi birinciliğini “Ocenaid” isimli tekne ile İTÜ Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesi ile İTÜ Mimarlık Fakülte-si öğrencilerinden Harun Kemali, Gürbüz Bilici ve Işık Gören’in oluşturduğu ekip ile
kazandı. Motoryat kategorisinde ise “M/Y Fevkalhad” isimli tekne ile İTÜ Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesi öğrencilerinden Taha Türkoğlu, Gökhan Gökalp ve Turgut Fidan’dan oluşan ekip ikincilik ödülünün sahibi oldu.
İLTERİŞ İLBASAN’A RED DOT ÖDÜLÜ
ENDÜSTRİYEL GIDA TASARIM YARIŞMASINDA İTÜ ÖĞRENCİLERİNİN BAŞARISI
2013-2014 Yaz Öğ-retimi’nde Doç.Dr. Çiğdem Kaya ve Yrd.Doç.Dr. Pınar Yalçın yürütücülü-ğünde gerçekleşen Industrial Product Design I,II,III,IV,V proje dersleri kap-samında İstanbul Hububat Bakliyat Yağlı Tohumlar ve Mamulleri İhracat-çıları Birliği tara-fından düzenlenen 1.Ulusal Endüstriyel Gıda Tasarım Yarış-ması konu olarak çalışılmıştır. İTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü ve İTÜ Gıda Mü-hendisliği Bölümü öğrencilerinden oluşan gruplar “Öğrenci Kategorisi”nde aşağıda-ki dereceleri almıştır. İkincilik Ödülü: Haşhaşlı, Beyza Boduroğ-lu, Sedanur Yıldız, Özge ÖzkökFinalistler: Beyaz Helva, Dilara Yeşilova, Damla Bektaş, Ersel Çimen, Burcu DemirciKoniko, Melis Emiroğlu, Kübra Doğan, Elif Kurdaş , Barbaros Mazlumcu, Pestil-Müs-li, Ayda Yedekçioğlu, Samet Gelirli, Ece Kaya, Erdem Kahraman
EMBALLAGE 2014 GAMZE GÜVEN’İNYENİ NESİL OYUNCAK YARIŞMASINDAKİ BAŞARISI
Cemer Kent Ekipmanları tarafından bu yıl
ilk kez düzenlenen Yeni Nesil Oyuncaklar
Ulusal Tasarım Yarışmasının kazananları,
18 Ekim 2014 tarihinde İzmir Fuar Ala-
nı’nda düzenlenen ödül töreniyle açıklandı.
İnsanların sokağa çıkmasını destekleyecek
çeşitli kent oyuncakları için yaratıcı tasa-
rımların teşvik edilmesini amaçlayan yarış-
mada 2014 yılı mezunumuz Gamze Güven,
2013-2014 Bahar Yarıyılı Bitirme Projesi
kapsamında tasarladığı KINEBIKE isimli
projesi ile mansiyon ödülünün sahibi oldu.
İTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü 2012 yılı mezunu İlteriş İlbasan, dünyanın en prestijli kavramsal tasarım yarışmaların-dan Red Dot Design Award: Desing Con-cept 2014’de, Gerridae, ve Align isimli iki projesiyle Red Dot ödüllerine layık bulun-du. Red Dot, yenilikçi tasarım konseptleri-ni tanımlamak ve geleceğin üstün kaliteli ürünlerini müjdelemek amacıyla, 2005 yı-lından bu yana Red Dot Award: Design Con-ceptyarışmasını düzenliyor.
138 itü vakfı dergisi
İTÜ
VA
KFI
› ND
AN
HA
BER
LER
Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesinin
kurucu üyelerinden Neş’e Önal anısına
düzenlenen geleneksel “Son Resim” te-
malı sergi, İstanbul Deniz Müzesi’nde 18
Kasım’daki açılış daveti ile sanatseverler-
le buluştu. Sergide her yıl ağırlıklı olarak,
Komitenin resim eğitimi etkinliğine devam
eden üyelerin, bu eğitim süresince yağlı
boya başta olmak üzere çeşitli tekniklerle
ürettikleri çalışmalar yer alıyor. 2014 yılı
sergisinde de Sevgi Karakadıoğlu (eğit-
Gülsin Onay İTÜ’de Müzikseverlerle BuluştuUluslararası müzik kariyeri ile göz kamaş-
tıran sanatçımız Gülsin Onay, 8 Aralık’ta,
İTÜ Maçka Yerleşkesi Mustafa Kemal Kon-
ferans Salonundaki piyano resitalinde bir
kez daha, İTÜ’lüler ve dostlarından oluşan
müzikseverlerle buluştu. Konser, İTÜ Vakfı
Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi’nin
‘İTÜ Vakfı Burs Kampanyasına Destek’ et-
kinlikleri çerçevesinde gerçekleştirildi.
Rachmaninov yorumlarıyla müzik otorite-
lerinden büyük övgüler alan Gülsin Onay,
uluslararası alanda müstesna bir Chopin
icracısı olarak kabul ediliyor. Hocası Ad-
nan Saygun’un dünya çapında en güçlü
yorumcusu olarak tanımlanan Gülsin Onay,
İTÜ öğrencilerine burs desteği sağlamak
üzere verdiği konser programında, Johann
Sebastian Bach, Robert Schumann, Béla-
Bartók, A. Adnan Saygun, Frédéric Cho-
men ve ressam), Nur Ataibiş, Naile Buyur-
gan, Janet Ekinci, Salime Kaman, Serap
Kaya, Eda Ebra Mete, Ayfer Özdemir, Mu-
kaddes Özdemir, Pirkko Özüdoğru, Hülya
Özyılmaz, İnci Tezcan, İclal Vatandost ve
Nuran Yapıcı’nın tabloları ile Neş’e Önal’ın
resim ve heykel çalışmalarından örnekler
sergilendi.
Neş’e Önal’ı, bu vesile ile bir kez daha sev-
gi ve özlemle anıyoruz.
Neş’e Önal Anısına Sergi
pin’in eserlerini yorumladı.
25. kuruluş yılını geride bırakan İTÜ Vak-
fı Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi,
İTÜ öğrencilerine burs desteği sağlamak
amacıyla bugüne kadar sayısız etkinlik
gerçekleştir. Bu etkinlikler arasında önemli
yer tutan klasik müzik konserlerinde ülke-
mizin dünya çapındaki sanatçıları, grup
ve orkestraları, aynı şekilde yurt dışından
sayısız solist ve grup müzikseverlerle bu-
luşturuldu.
2014-2015 çalışma döneminde de hiç ek-
silmeyen heyecanıyla yoluna devam eden
Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi, bu
konserden elde edeceği geliri de tüm et-
kinliklerde olduğu gibi aynı amaca yönelik
olarak İTÜ öğrencilerine karşılıksız eğitim
bursu verilmek üzere İTÜ Vakfı Burs Fo-
nu’na aktarmıştır.
İTÜ Vakfı Sosyal ve Kültürel Hizmetler Ko-mitesi, Ekim ayında başlayan 2014-2015 çalışma dönemini de geçtiğimiz yıl olduğu gibi Şadiye Karadoğan başkanlığında sür-dürüyor.Ekim ayında başta briç ders ve turnuvaları olmak üzere, resim dersleri, günübirlik ge-ziler, giysi odası, kermes ve konser etkinliği ile başlayan çalışma döneminin ilerleyen aylarında yeni konserlerde ünlü sanatçılar müzikseverlerle buluşturulacak, mezun ve mensuplarla İTÜ dostları, öğrencilere burs
desteği sağlamaya yönelik tüm bu etkinlik-lerde yine bir araya getirilecek.
Giysi OdasıSosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi’nin, İTÜ Ayazağa Yerleşkesi Merkezi Derslik binası içindeki ‘Giysi Odası’, öğrencilerin giyim-kuşam ve kişisel bakım ihtiyaçlarını ücretsiz karşılayabilecekleri bir adres ola-rak faaliyetini sürdürüyor. İstanbul dışın-dan gelerek evlerde barınmakta olan öğ-renciler, çeşitli ev gereçleri ihtiyaçları için
Komite’nin Yeni Dönem Çalışmalarıde bu mekana başvurabiliyor. Öğrencilere destek olmak isteyen kişi ve kuruluşlardan bağış yoluyla gelen giysi ve ev gereçleri, uzun yıllardır bu hizmeti veren ‘Giysi Odası’nda öğrencilere ücretsiz ola-rak sunuluyor.
Giysi Odası’na katkıda bulunmak isteyen kişi ve kuruluşlar için iletişim: 0212 296 55 11 – 0537 921 82 32
139itü vakfı dergisi
Prof. Ruhi Kafescioğlu ve İTÜ Vakfı işbirliği ile birkaç yıl önce hayata geçirilen, yük-sek lisans ve doktora öğrencilerine yönelik Toprak Yapı Araştırmaları Bursu, bu alan-daki araştırmacılara katkı niteliği taşıyor.Prof. Ruhi Kafescioğlu Burs ve Ödül Prog-ramı, devlet üniversitelerinde yüksek li-sans ve doktora eğitimi gören öğrencilerin; toprağın ekolojik yapı malzemesi olarak kullanımı, toprak yapı teknolojisi ve ekolo-jik yapı, toprak yapı fi ziği ve yapı biyoloji-si alanlarında konunun gelişmesine katkı sağlayacak nitelikteki araştırmalarını des-teklemek amacıyla düzenleniyor. Program kapsamında dört farklı kategoride burs veriliyor. Burs başvuruları belirli dönemler-de İTÜ Vakfı tarafından yapılan duyurularla ilan ediliyor ve adaylar Toprak Yapılar Burs Komisyonu tarafından değerlendiriliyor. Toprak Yapı Araştırmaları Burs kategorileri:1. Tez yazma aşamasına gelmiş Doktora öğrencileri için yıllık 7500 TL.2. Doktora çalışmasına yeni başlayan Dok-tora öğrencileri için yıllık 6000 TL.3. Ders zorunluluklarını tamamlamış Yük-sek Lisans öğrencileri için yıllık 5000 TL.
Doktora ve Yüksek Lisans Öğrencilerine Destek
Toprak Yapı Araştırmaları Bursu
Can Erel’in Kitabı Özgün ve Ulvi Amacını Yerine Getiriyor
Can’Ca & Şimşek Başarı Bursları
4. Yüksek Lisans çalışmasına yeni başlayan öğrenciler için yıllık 3500 TL.Yukarıda belirtilen amaçlara uygun, daha önce yapılmış tezler veya yayın-lanmış çalışmalar da ödül için önerile-biliyor.Toprak Yapı Araş-tırmaları Bursu ile des tek lenmek te olan öğrencilerden İTÜ Mimarlık Fakül-tesi mezunu Evrim Solhan, Trakya Üni-versitesi Mimarlık Fakültesi’nde yüksek lisansını sürdürmekte olup toprak yapı ile ilgili çeşitli projelere ka-tılmanın yanı sıra, İTÜ Vakfına bağlı Toprak Yapılar Çalışma Grubunun da üyesi; Ali Kemal Yıldırım ise Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nde toprak yapılar üzeri-ne yüksek lisans tezini hazırlıyor.
İletişim adresi
İTÜ Vakfı Genel Sekreterliği
İTÜ Maçka kampusü, Sosyal Tesisler Binası,
Maçka, İSTANBUL
www.ituvakif.org.tr e-posta: ituvakif@ituvakif.
org.tr
İTÜ mezunu Uçak Mühendisi Can EREL’in hazırladığı “Can’Ca Türkiye’de, Endüstrinin Gelişiminde İz Bırakanlar” ki-tabının getirisi ile desteklenen “Can’ca Başarı Bursu”nu, İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi öğrencisi Yağmur Gençoğlu kazandı. Can Erel ile İTÜ Burs Ofi si ve İTÜ UUBF Burs Komisyonu’nun ortak çalışması sonucu şartları oluşturu-lan “Can’ca Başarı Bursu”, aylık burslar, yıllık kitap-kırtasiye desteği, sürekli öğ-renci-mesleki gelişim rehberlik’& tavsiye desteğini kapsıyor. Bu bursu benzerle-rinden ayıran ön önemli özellik ise; Uçak Mühendisi Can Erel’in mesleki bilgi, de-neyim ve iletişim-ilişki ağı ile lisans öğre-nimi boyunca bursiyere sunulacak mes-leki etkinliklere ve stajlara katılım ve bu katılımın uygun şartlarda yapılması için tavsiyeleri kapsayan mesleki rehberlik hizmeti olarak belirtiliyor. Kitabın ve ama-
cının kamuoyunda yarattığı farkındalık etkisi ile EREL’in kitap projesi kapsamındaki çaba-larına şahit olan ŞİM-ŞEK Ailesi de maddi destekle, teknik yö-netimi EREL tarafın-dan yapılması şartı ile uçak mühendisli-ği öğrenimine bu yıl başlayan 3 öğrenci için “Ayça & Nahsan ŞİMŞEK Başarı Bursu” oluşturdu. Söz konusu bursu İTÜ’ye derece ile giren Ferit Nihat ADAM, Mehmet ŞAHİN ve Mehmet Can ŞEN kazandı.Sonuçta, bu yıl İTÜ Uçak Mühendisliğini kazanan 36 öğrenciden 4’ü doğrudan veya dolaylı olarak “Can’Ca Türkiye’de,
Endüstrinin Gelişiminde İz Bırakanlar” ki-tabı sayesinde başarı bursu ile uçak mü-hendisliği lisans öğrenimi yapma şansını elde etti. Kuşkusuz öğrencilerin en bü-yük kazanımlarından biri de, Can Erel’in rehberliğinde mesleki kariyerlerine daha sağlam adımlarla ve güvenle başlama fır-satını yakalamış olmaları.
140 itü vakfı dergisi
MÜZİKLOJİ VE KAYNAKLARI
Müzikoloji Metodolojisi Alanında Yazılan İlk Kitap...
20. yüzyılda Dalcroze, Kodaly, Orff, Su-zuki gibi besteci ve eğitimcilerin ortaya koydukları prensipler temel müzik eğitimi-ne büyük gelişme ve yenilikler getirmiştir. Tüm bu isimler arasında Carl Orff, temel müzik eğitiminde “elementer” olgusu-nu kendine özgü prensipler ve işleyiş içinde tanımlayarak, bugün dünyanın en yaygın bilinen-uygulanan-uyarlanan temel müzik eğitimi anlayışı olan Orff-Sc-hulwerk’i ortaya koymuştur.Bu kitapta ise Orff-Schulwerk’in ülkemiz-deki uygulanma biçimi ve içeriği dola-yısıyla kabul gördüğü terminoloji koru-narak “Orff Yaklaşımı” söylemine sadık
Müzikoloji ve Kaynakları kitabı Türkiye’de
gelişmekte olan bir bilim alanının meto-
doloji kaynağıdır. Müzikoloji metodolojisi
alanında yazılan ilk kitaptır. İki bölüm ola-
rak düzenlenen kitapta önce Dünyada ve
Türkiyede müzikolojinin gelişimi anlatılmış,
daha sonra araştırma tekniklerine atıfl ar ya-
pılarak metodolojiden nasıl yararlanılması
gerektiğinin altı çizilmiştir. Araştırmacılara
ve öğrencilere yayınlanmış çalışmalardan
nasıl yararlanılması gerektiğinin bilinci ve-
kalınmıştır. Buradan hareketle Orff Yakla-şımı müzik, hareket, söz, konuşma birli-ğine dayanan özgün haliyle ele alınmış ve çalışmanın birinci bölümünde Orff Yaklaşı-mı’nın belkemiği sayılacak elementer mü-zik kavramının tarihsel, felsefi -sosyal ve psikolojik temelleri üzerinde durulmuştur. İkinci bölümde ise Orff’un uygulamaya yö-nelik pedagojik fi kirleri ve bu yolda kullan-dığı temel öğeler açıklanmaya çalışılmıştır. Üçüncü bölümde ise teorik yaklaşım, Gu-nild Keetman’ın ortaya koymuş olduğu model çerçevesinde ezgi, ritim ve hareket öğretimi açısından incelenmiştir.Bu çalışma, uygulama alanındaki yaşan-tılarını geliştirerek eğitim planlarına dahil etmek isteyen eğitimciler için temel bir kaynak olması amacıyla hazırlanmıştır. Bu-nun yanında konu ile ilgili müzik bilimleri, müzik eğitimi bölümleri lisans ve lisansüstü öğrencileri için de bir başvuru kitabı niteliği taşıması arzu edilmiştir.
2. Baskı
Yazar: Yrd.Doç.Dr. Recep Uslu
İTÜ Vakfı Yayınları
234 Sayfa, 16.5x23.5 cm
ISBN 978-975-7463-14-6
İstanbul, 2014
Atilla Coşkun Toksoy
İTÜ Vakfı Yayınları
160 sayfa, 16.5 x 23.5 cm
ISBN 978-605-4778-84-3
İstanbul, 2014
rilmeye çalışılmıştır. İkinci kısımda çeşitli
bilgi alanları ile Türk müziği kaynakları
arasında araştırma tekniklerine uygun ola-
rak nasıl ilişki kurulabileceği anlatılmış, ör-
nekler verilmiştir. Araştırmalar ve kaynak-
lar hakkında verilen bilgiler onlardan nasıl
yararlanabileceğini gösterecek şekilde
düzenlenmiştir. Bu nedenle diğer Avrupa
ve Amerika ülkelerinde yapılan müzikolo-
jik çalışmalardan da gerektiği kadarıyla
bahsedilmiştir.
Müzik Eğitiminde Başvuru KaynağıORFF YAKLAŞIMI ELEMENTER MÜZİK VE HAREKET EĞİTİMİNE GİRİŞ
YAYI
NLA
R
M Ü Z K O L O Jv e K A Y N A K L A R I
Recep Uslu
2. Baskı
ORFF YAKLAŞIMI
Atilla Coşkun Toksoy
Elementer Müzik ve Hareket Eğitimine Giriş
141itü vakfı dergisi
BİLGİYLE SOHBET
Popüler Bilim Yazıları
Y. Mimar Doğan Hasol, öğrencilik hayatın-dan bugüne kadar yerli yabancı ünlü mi-marlar ile sanat ve siyaset dünyasından pek çok ismin; tuhafl ıkları, hüzünleri, küs-künlükleri, neşeleri, eğlenceli kişilikleri ve başlarına gelen ilginç olaylarla dolu dünya-sına keyifl i bir yolculuğa çıkarıyor. Mimarlar Dik Durur! Sıradışı Öyküler ile Doğan Hasol, okuyucuları, mimarlık dün-yasının bilinmeyen kıvrımlarında kâh keyifl i, kâh düşündürücü bir yolculuğa çıkarı-yor. Hasol, öğrenciliğinden bugüne kadar bizzat içinde yaşayarak tanığı olduğu ya da dinlediği bazı ilginç olayları belleğinin süzgecinden geçirip duru ve akıcı bir dille okuyucularına aktarıyor.Tümüyle gerçek olay ve kişilerden oluşan, herhangi bir yakıştırmanın ya da kurgunun
Avrupa Bilimler Akademisi’nin ve Amerikan
Bilimler Akademisi’nin ilk Türk üyesi, Rus
Bilimler Akademisi’ne Fuat Köprülü’den
sonra seçilen ikinci Türk, Türkiye Bilimler
Akademisi’nin en genç kurucu üyesi, TÜ-
BİTAK Bilim Ödülü kazanan en genç bilim
adamı... İki şeref doktorası, Paris’te Col-
lège de France’da profesörlük, ulusal ve
uluslararası otuz bir adet şeref payesi ve
ödül. Tüm bu nitelikleri şahsında toplayan
Prof. Dr. A. M. Celâl Şengör halen İstanbul
Teknik Üniversitesi Maden Fakültesi Jeoloji
Mühendisliği Bölümü ile Avrasya Yer Bilim-
leri Enstitüsü’nde görevini sürdürmektedir.
söz konusu olmadığı kitap, mimarlık dünya-mızın belli bir dönemine değişik bir bakışla ışık tutuyor. Kitapta; Sedad Hakkı Eldem’den Vedat Dalokay’a, Bruno Taut’tan Mario Bot-ta’ya, Turgut Cansever’den Aydın Boysan’a, Behruz Çinici’den Oktay Ekinci’ye, Erol Ak-yavaş’tan Bedri Rahmi Eyüboğlu’na, Celal Bayar’dan Adnan Menderes’e çok sayıda mimar, sanatçı ve siyasetçi bugüne kadar bilinmeyen ilginç öyküleriyle okurların karşı-sına çıkıyor.Okuyucular, Hasol’un, mimarların iş dünyası kadar, iç dünyasına da eğilmeye çalıştığı bu kitabında; bazı ilginç olayların, hüznün/ne-şenin yanı sıra mimarların insancıl yanlarını ve yaşama sevinci ile değişik espri parıltıla-rını bulabilecek.Kitap, Hasol’un son dört yılda dört baskı ya-pan Mimarlar Dik Durur? İlginç Öyküler kita-bını geliştirip güncellemesi ve bu çalışmada ilk kez gün yüzüne çıkan yeni öykülerle zen-ginleştirmesiyle ortaya çıktı. Geçtiğimiz yıl-larda yitirdiğimiz değerli mimar-karikatürist Güngör Kabakçıoğlu’nun mimar portreleri ve karikatürleriyle görsel açıdan zenginleş-tirilen Mimarlar Dik Durur! Sıradışı Öyküler yeni içeriği, kapak tasarımı ve kurgusuyla yalnızca mimarların değil mimarlığa yakın-lık duyan ya da belli bir döneme mimarların penceresinden göz atmak isteyen herkesin ilgisini çekecek.
A. M. Celal Şengör
Sayfa Sayısı: 772
Baskı Yılı: 2014
Dili: Türkçe
Yayınevi: İş Bankası Kültür Yayınları
Doğan Hasol
YEM Yayın
Kasım 2014, İstanbul
14,5x20,5 cm
200 sayfa, karton kapak
100’e yakın çizim, karikatür ve fotoğraf
Türkçe
Dünyanın en saygın jeolog, bilim adamı ve
üniversite hocalarından biri olmasının yanı
sıra Prof. Şengör’ün en önemli özelliği ha-
yata bir bütün olarak bilim çerçevesinden
bakmasıdır. Bu anlamda kelimenin tam
anlamıyla bir “akademisyen”dir. Prof. Şen-
gör’ün yirmi yılı aşkın süreyle çeşitli dergi
ve gazetelerde yayımlanan yazıları ve farklı
platformlarda yaptığı konuşmalarının metin-
leri elinizdeki kitapta bir araya getirilmiştir.
Prof. Şengör bilimsel birikimini elbette yine
başta bilim olmak üzere eğitim, tarih, arke-
oloji, coğrafya, edebiyat, toplum ve kültür
gibi pek çok alanda okurlarla paylaşıyor.
Herkesi Bilgiyle Sohbet’e davet ediyor.
MİMARLAR DİK DURUR!
Sıradışı Öyküler
142 itü vakfı dergisi
YAYINLAR
İstanbul Teknik Üniversitesi ve Mühendislik Tarihimiz - 2. baskı, 2013
Theory and Practice of Ship Handling
Genel Jeoloji - 2008, 8. Baskı
Teknik İngilizce
Mimarlıkta Değerlendirme - 2004 Yüksek Matematik
Ord. Prof. Ata Nutku-Türk Gemi İnşaatı Endüstrisi ve Mühendislik Eğitiminin Önderi - 1.baskı, 2013
Gemi Formunun Hidrodinamik Dizaynı
Dalga Kırınımında Analitik Yöntemler Cilt:I-II - 2011 Nükleer Çağın İlk 40 Yılı
Lineer Cebir Çözümlü Problemleri - 2009 İTÜ Tarihçesi
Writing Research Papers - 2.baskı, 2006
Diferansiyel Denklemler - 2010 İTÜ’den 50 Yıllık Anılar
Elektromanyetik Alan Teorisi Çözümlü Problemleri Cilt:I-II - 2009
Fizik 1
Yazıları ve Rölöveleriyle Sedat Çetintaş - 2004
Mimarlıkta Estetik Değerlendirme
Matematik 1 Teoremler, İspatlar, Problemler - 2008 Analiz
Planlamada Sayısal Yöntemler - 2005 Genel Fizik Deneyleri
Essentials Of Research Paper Writing - 2.baskı, 2013
Ebrunun Mermer Yüzü
Kompleks Değişkenli Fonksiyonlar Teorisi - 2008
Üniversitelerimiz Nereden Nereye Getirildi
Uçuşun Yüzüncü Yılında Modern Aerodinamiğin Temelleri - 2006
Sözlü Yazılı ve Bilimsel Anlatım Teknikleri
Matematik I Çözümlü Problemleri - 6. Baskı, 2013
ORFF Yaklaşımı, Elementer Müzik ve Hareket Eğitimine Giriş - 2014
Elektromanyetik Alan Teorisinin Temelleri - 2006
İstanbul Boğazı Güneyi ve Haliç›in Geçe Kuvaterner Dip Tortulları
Yaşamın Evrimi Fikrinin Darwin Döneminin Sonuna Kadarki Kısa Tarihi - 2004
Cisimlerin Mukavemeti 2014 (9. Baskı çok yakında)
Muallim İsmail Hakkı Bey ve Musiki Tekamül Dersleri -2006
İstanbul Teknik Üniversitesi ve Mühendislik Tarihimiz - 2. baskı, 2013
Kinzo Inoue
İhsan Ketin
Pamela Edis
Mete Tapan Cevdet Koçak
Aydın Eken
Kemal Kafalı
Alinur Büyükaksoy,Gökhan Uzgören, Ali Alkumru
Nezihi Özden
Mehmet Ali Karaca Kazım Çeçen
Editörler: Dilek Vidana Tavaşoğlu, Süeda Albayrak, Suzan Arıman
Faruk Güngör Kemal Kafalı
Gökhan Uzgören, Alinur Büyükaksoy, Ali Alkumru Hüseyin Güven v.d.
Editör: Ayla Ödekan Mete Tapan
Mehmet Ali Karaca Ratıp Berker
Vedia Dökmeci Mustafa Çetin
Editörler: Dilek Vidana Tavaşoğlu, Süeda Albayrak, Suzan Arıman
Hikmet Barutçugil
Mithat İdemen Kemal Kafalı
Ülgen Gülçat Ö.Bayramıçlılar, N.Ak
Ayşe Peker Dobie Atilla Coşkun Toksoy
Mithat İdemen Engin Meriç
A.M. Celal Şengör
Mustafa İnan Nermin Kaygusuz
150 TL 50 TL
25 TL 10 TL
10 TL 10 TL
50 TL 15 TL
25 TL 10 TL
15 TL 10 TL
15 TL
Flotasyon Suna Atak 10 TL
25 TL 10 TL
18 TL 8 TL
150 TL 10 TL
25 TL 10 TL
10 TL 8 TL
17 TL 150 TL
15 TL 10 TL
17 TL 8 TL
22 TL 15 TL
11 TL 10 TL
15 TL
Müzikoloji ve Kaynakları -2014 Yrd. Doç. Dr. Recep USLU 17 TL
10 TL
İTÜ VAKFI YAYINLARI
143itü vakfı dergisi
Matematik I Çözümlü ProblemleriY.Doç.Dr.Ayşe Peker Dobie6. Baskı
Matematik ITeoremler, İspatlar,ProblemlerY. Doç. Dr.Mehmet Ali Karaca2. Baskı
Ord. Prof. Ata Nutku Türk Gemi İnşaatı Endüstrisi veMühendislik EğitimininÖnderiY. Müh. Aydın Esen
MimarlıktaDeğerlendirmeProf. Dr. Mete Tapan
KompleksDeğişkenliFonksiyonlar TeorisiProf. Dr. Mithat İdemen2. Baskı
İstanbul Teknik Üniversitesi ve Mühendislik TarihimizEditör: Prof. Dr. MehmetKaraca2. Baskı
ElektromagnetikAlan TeorisininTemelleriProf. Dr. Mithat İdemen3. Baskı
Teknik İngilizcePamela Edis5. Baskı
Theory and Practice of Ship HandingKinzo Inoue
Yazıları veRölöveleriyleSedat ÇetintaşProf. Dr. Ayla Ödekan
Muallim İsmail HakkıBey ve Musiki TekâmülDersleriProf. Nermin Kaygusuz
5. Essentials of Research PaperWritingDilek Vidana TavaşoğluSuzan ArımanSüeda Albayrak - 2. Baskı
DiferansiyelDenklemlerProf. Dr. Faruk Güngör4. Baskı
Planlamada Sayısal YöntemlerProf. Dr. Vedia Dökmeci
İTÜ VAKFI YAYINLARI SATIŞ YERLERİ:İTÜ Vakfı (İTÜ Maçka Yerleşkesi), Çantaylar Kitabevi (İTÜ Ayazağa Yerleşkesi), YEM Kitapevi,
Pandora, EDGE Akademi (Ankara)Ayrıntılı bilgi için: www.ituyayinlari.com.tr Sipariş: [email protected]
Hikmet BarutçugilThe Marble Face of Ebru/100th Solo Exhibition251 Sayfa, 30x30 cmİTÜ Vakfı Yayınları
144 itü vakfı dergisi
Metin Tükenmez
Spor Neden Okula Girmelidir?
Bir anda yeni bir bilişsel (entelektüel) konuma geçebilmenin eksikliği sporcuların rekabet altında karşılaştığı önemli sorunların başında gelmektedir. Başkalarının ne düşündüğünü hemen anlayabilme sporda taktik önceleme yeteneğine karşılık gelmektedir. En küçük ayrıntılara dikkat edebilme, spordaki doğru davranışların, anlık hataların büyük kayıplara neden olmasının bir göstergesi olarak algılanabilir. Belli bir zaman süresi içinde olabilecek olanı kestirebilme ise hiçbir alanda olmadığı kadar spor alanında sporcuların yazgılarını belirlemektedir. Bütün bu yetenekler ancak okullarda, köklü ve sürekli eğitimle keşfedilebilir, geliştirilebilir…
SPO
R
Türkiye de spor-okul birlikteliğine ilişkin bir tartışma açıldığında hemen hemen herkes sporun okullara girmesi yönünde görüş bil-dirir, ama uygulamada bunun nasıl gerçek-leşeceğine ilişkin kafa yoranların sayısı pek azdır. Bizde okul denildiğinde, takımların altyapılarında göstermelik olarak bir araya getirilmiş çocuklar ya da spor okulları de-nilen, genelde eğitim, öğretimden uzak, para kazanmak amaçlı organizasyonlar akla gelir.Takımların altyapıları göstermeliktir çünkü bir büyük takımın altyapı sorumlusunun 185 çocuğa eğitim verdiklerini söylemesi ve ne yazık ki bununla da övünmesi, ülke-mizin olimpiyatlarda başarısızlığı yüzün-den yöneticilerin eleştirilmesi karşısında İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkan’ının, 480 sporcuya hizmet verdiklerini dile getir-mesi, Türkiye’nin spordaki açmazının ba-sit göstergesinden ikisidir sadece. Çünkü biliyoruz ki, eski Yugoslavya Spor Akade-misi’nde 1970’li yılların başında yapılan bir araştırmaya göre 1000 çocuğun eğitim aldığı bir okuldan ancak bir elit sporcu çık-makta. O zaman kulüplerin, belediyelerin alt yapılarında, spor okullarında binlerce çocuğun eğitim alması gerekliliğiyle karşı karşıya geliriz. Türkiye koşulları göz önü-ne alındığında bunun gerçekleşmeyeceği karşımızda dururken, kandırmaca altyapı-lardan arınıp, sporun okullara girme gerçe-ğini hayata geçirmenin yollarını aramalıyız. Sadece bu neden bile sporun okula girme-sinin kaçınılmaz olduğunu göstermektedir. Peki, neden okul?Okul denildiğinde çoğumuzun aklına in-sanların, zamanı geldiğinde gitmeleri ge-reken kurumlar gelir. Oysa okul bilgi edin-menin ötesinde, insan için en azından yaşadığımız çağda çocukların gelişmesi, çağdaşlaşması ve insanlaşması için ge-rekli kurumlardır. ABD’li öğretmen William Jhonson yüz yıldan fazla bir zaman ön-cesi, 1861’de öğretmenlik yaptığı Eton’da öğrencilerine yaptığı bir konuşmada okul hakkındaki görüşlerini şöyle özetliyor:“Şu anda yaptığınız bilgi edinmenin de öte-
sinde, eleştiri altında zihinsel çabalar gös-termektir. Sıradan yeteneklere dayanarak belirli ölçüde bilgiyi aklınızda tutacak kadar elbette öğrenebilirsiniz; unuttuklarınız için harcadığınız uzun saatlere de üzülmemeli-siniz, çünkü yitirilen bilginin gölgesi sizi en azından birçok yanılsamadan korur.İnsan bir okula bilginin de ötesinde bir şeyler almak için, bazı sanatları ve alış-kanlıkları edinmek için gider. Özen göster-me alışkanlığı için, kendini anlatma sanatı için, bir anda yeni bir entelektüel konuma geçebilme sanatı için, başkasının ne dü-şündüğünü hemen anlayabilme sanatı için gider. Görüşlerinizin onaylanmamasına ve reddedilmesine katlanabilme alışkanlığını kazanmak için, medeni bir şekilde olumlu ya da olumsuz görüş bildirebilme sanatı için, en küçük ayrıntılara dikkat edebilme alışkanlığı için gider. Belli bir zaman sü-resi içerisinde mümkün olanı kestirebilme alışkanlığını kazanabilmek için, zevklerini geliştirebilmek, ayırt edebilmek için, zihin-sel cesaret ve zihinsel sağlamlık için. Hep-sinden önemlisi, insan bir okula kendisini tanımak için gider.”ABD’li öğretmen Jhonson’un genel eğiti-mi ölçü alarak söylediği bu sözler özünde çocukların spor eğitiminin, genel eğitimin bir parçası olarak okullarda verilmesinin bir kanıtı sanki. Bir anda yeni bir bilişsel (entelektüel) konuma geçebilmenin eksik-liği sporcuların rekabet altında karşılaştığı önemli sorunların başında gelmektedir. Başkalarının ne düşündüğünü hemen anla-yabilme sporda taktik önceleme yeteneği-ne karşılık gelmektedir. En küçük ayrıntılara dikkat edebilme, spordaki doğru davranış-ların, anlık hataların büyük kayıplara neden olmasının bir göstergesi olarak algılanabi-lir. Belli bir zaman süresi içinde olabilecek olanı kestirebilme ise hiçbir alanda olmadı-ğı kadar spor alanında sporcuların yazgı-larını belirlemektedir. Bütün bu yetenekler ancak okullarda, köklü ve sürekli eğitimle keşfedilebilir, geliştirilebilir. Keşfedilen aynı zamanda okullarda denetlenebilir. Öyley-se spor mutlaka okullara girmelidir. Çünkü
145itü vakfı dergisi
insan kendini tam anlamıyla ancak okulda tanıyabilir, bedeninin olanaklarını ancak okullarda spor eğitimiyle keşfedebilir, bu keşif sonucunda da istenilen, aranılan ba-şarımgücüne (performans) ulaşabilir. Keş-feden zaman içerisinde kâşif olur; ailesine, çevresine, ulusuna ürettikleri ile mutluluk verir.Bugünkü sistemle, yani kulüpçülük ile Tür-kiye’nin bir spor ülkesi haline gelmesi ha-yalden öteye geçmeyeceği gibi var olan genç insan kaynağı da yanlış yönlendirme sonucunda boşuna harcanmaktadır. Bir ülkenin karşılaşabileceği en önemli sorun-ların başında hangi alanda olursa olsun hammaddenin yanlış işlenmesi ve kullanıl-ması gelmektedir. Sporun hammaddesi ise insandır. İnsanlar sistem içerisinde gereği gibi, çağa uygun bir şekilde işlevsel hale getirilmezse, spor aracılığıyla edilgen, işe yaramaz, kendi adına karar vermekten yok-sun pek çok genç insanı toplum içerisine itersiniz. Var olan sistem nasıl işlemektedir ve bu sistemin açmazları nedir? Kulüplerde spor-cu yetiştirme çabası ve yaz-kış okulları uğraşı sistemin özünü oluşturmaktadır. Bu sistemin içerisinde verilen egzersizin (eği-timin değil) amacı çocukları bir an önce yarışmacı yapmaktır. Eğitimin yol gösterici-liğinden yoksun kalan çocuklar yan yollara sapmakta çoğunlukla kuraldışı davranış-lara kendilerini göstermeye çalışmaktadır-lar. Yöneticiler ve bu çocukların başındaki ağabey konumunda görev yapan insanla-rın gönlü olsun veya tatmin olsunlar diye çocuklar profesyonelliği kaldıracak olgun-luğa erişmeden çarpık çekişmenin (reka-bet) içinde buluyorlar kendilerini.Çocukların sokaklarda oynamaları, kendi stillerini oluştururken, üzerlerinde hiçbir baskı olmadan, oyunlarda özgürce hareket edip, sporsal becerilere ilişkin bazı şeyleri kendilerinin keşfetmesi çocuğun doğasına daha uygun düşmektedir. Çünkü kulüpler-de, spor okulu adı altında düzenlenen or-ganizasyonlarda, çocuğun kalbine giden yolu bilmeyen birçok görevli işbaşındadır. Ama buna karşın çocuklar sokakta oyna-yacak alan bulamamaktadır. Büyük şehir-lerdeki emek, çaba harcamadan edinilen kazanım (rant) kavgasının neden olduğu çarpık kentleşme, çocuklara becerilerini sokaklarda kendilerinin keşfetmesi ola-nağını ortadan kaldırdığına göre velilerin, ebeveynlerin yaz/kış spor okullarına dört elle sarılmaktan başka çareleri yok gibi gö-rünüyor bu durumda. Tek seçeneği spor okulları ya da kulüp alt
yapıları olan, buralarda da haftanın belli günlerinin belli saatlerinde spor yapabilen çocuklardan başarımgücü yüksek sporcu-lar çıkmaz, olimpik sporcular hiç çıkmaz. Öyleyse, spor okullarına yönlendirilen çocukları bekleyen, çoğunlukla gözden kaçan, ama bazı durumlarda çocukla-rın spordan soğumasına bile neden olan araştırmalara ilişkin birtakım verileri anım-satmakta yarar var. Sözünü edeceğim bu gerçekler de sporun bir an önce okullara girmesinin kaçınılmaz olduğunu göster-mektedir. Spor okullarına yöneltilen eleştirilerden biri, çocukların sporun güzel tarafl arını görme-lerine fırsat verilmeden gereğinden çok abartılmış bir spor ciddiyetinin içine sokul-malarıdır. Bu durum, birçok çocuğun ilerle-yen günlerde sporu tamamen bırakmasına varan sonuçlara yol açabilir. Zorlayıcı spor organizasyonlarının çocuklar üzerinde ne kadar etki yaptığı matematiksel formüller kadar kesin olmasa da, gençlik ve spor üzerine yapılan araştırmalarda bu konu öne çıkar.Çocukları ebeveynleri tarafından spor yapsın, spor yoluyla kişilik gelişimine kat-kı yapsın türünden masum beklentilerle spora yönlendirilirken; spor okullarında,
sporu bırakan, spordan soğuyan çocu-ğun sayısı bilinenden çok daha fazladır. Çocukların spor organizasyonlarından ay-rılmasının birçok nedeni vardır. Çocuklara, spor organizasyonundan neden ayrıldığı sorulduğunda, yapmaları gereken başka işleri olduğunu söylemişlerdir. Çocuklar ve gençlerin öncelikli değerlerinin ortaya çık-masında, genelde arkadaş çevresi ve ta-kım arkadaşlarının yanı sıra kişisel gelişim sonucu ortaya çıkan yeni arayışlara girme ve kendisiyle ilgili yeni şeyler keşfetme is-teği rol oynar. Türkiye de bu “çocuğun ken-dini keşfetme” dönemine ne ailelerin spora yaklaşımı, ne şehirleşme ne de genel eği-tim anlayışı izin verir. Her çocuk yarış atı gibi sınavlara hazırlanan arkadaşını örnek alıyor. Aileler çocuklarının sportif başarıla-rıyla değil karne dereceleri ile övünüyor. Karne kötüyse çocuğun spor yapma ola-nağı da yok. Karnesinde çok zayıfı olan bir çocuğun rekortmen bir sporcu olamayaca-ğını kim garanti edebilir?Bununla birlikte, çocuklar bir spor dalını bı-rakıp başka bir spor dalına geçebilmekte, ya da başka bir eğlence yolu bulup bir süre spora ara verebilmektedir. Bu ise normal bir olay olup kişisel gelişim sonucu önce-lik değerlerindeki değişimle açıklanabilir. Ama gene de, çocukların organize spor-lardan kopmalarının temel nedenlerinden birinin, olumsuz deneyimler, çekişmeye (rekabet) dayalı bir ortamda yeteneklerin sergilenmesinin istenmesi ve rekabet içe-risinde alınan sonuçların, kişisel ve beden-sel gelişimden öncelikli tutulmasına dayalı olduğu yadsınmamalıdır.Ana babalar çocuklarını hangi istek ve beklentilerle spor okullarına yönlendirilir-lerse yönlendirilsinler, çocukların düzenli spordan beklentileri farklıdır ve ebeveynler tahmin etmese de onların bu katılım için kafalarında bir planı vardır. Çocuklar spor okullarına kendi yeteneklerini keşfetmek, göstermek, içinde bulunduğu grubun ba-şarı ve etkilerine katkıda bulunabildikle-ri ölçüde devam etme isteği gösterirler. Bunu başaramadıklarını anladıklarında, ebeveynlerinin beklentilerinin farklı yönde olduğunu duyumsadıklarında, sporu ya tamamen ya da başarısız olacaklarını an-ladıklarında bırakabilirler. Heyecanlı ebeveynler çocukların spor eği-timinin karşısındaki en büyük engellerden biridir. Spor okullarına çocuklarını götü-ren ana babalar onları izler, bu onlara di-rekt müdahale etme şansını da verir. Ama ebeveynler okullara giremezler. Eğiten ile eğitilen baş başadır, dış etkinin yıkıcılığın-
Spor mutlaka okullara girmelidir. Çünkü insan kendini tam anlamıyla ancak okulda tanıyabilir, bedeninin olanaklarını ancak okullarda spor
eğitimiyle keşfedebilir, bu keşif sonucunda da istenilen, aranılan
başarım gücüne (performans) ulaşabilir. Keşfeden zaman
içerisinde kâşif olur; ailesine, çevresine, ulusuna ürettikleri ile
mutluluk verir.
146 itü vakfı dergisi
dan uzaktadırlar, aynı zamanda güvende-dirler de… Türkiye’de çocukların eğitimi konusunda görevler birbirine karışmıştır. Ebeveynler çocuklarının antrenörlüğünü yapmakta, antrenörler ise çocuklara ana babalık… Salt bu neden bile, sporun okula girmesinin zorunlu olduğunu göstermekte.Eğer genç bir insanın sporla ilişkilendiril-mesi ailesi, arkadaşları ve antrenörü gibi dış çevrelerce sağlanmışsa, onun için bağımsızlığını kazanmanın bir yolu sporu bırakmak ve başka arayışlar içine girmek olabilir. Birçok genç sporcu, sporun artık kendi yaşamına egemen olduğunu gördü-ğünde, kendi yaşamını kendisinin kontrol edebileceği duygusuna kapılarak spor organizasyonlarından ayrılması gerektiğini düşünebilir. Çünkü ona göre, tüm kararları, topu nereye ve ne zaman atabileceğinin kararını bile, onlar için antrenörü, gerekti-ğinde ailesi vermektedir. Bu durum küçük çocuklar için hoş görülebilse de, ergenlik çağında bağımsızlık duygusu ön plana çık-makta, yüksek başarım isteyen spor dalla-rının kısıtlayıcılığı gençler için önemli bir sorun olmaktadır. Öyleyse çocuklara birin-ci derecede yardımcı olacak unsurlar an-trenörleri ya da ebeveynleri değil okuldaki pedagojik formasyonlu öğretmenleridir.Sadece Türkiye’de değil dünyanın birçok ülkesinde çocuk sporları organizasyonları-na ilişkin dehşet verici sonuçlar duyabilirsi-niz. Bunların en ilginci de minik takım ligle-rinde bir takımın diğerine 30’dan fazla gol atması ve bu organizasyonların başındaki görevlilerin bu sonuçları normal bir olaymış gibi kabul etmeleridir. Beşiktaş’ın kuruluşu-nun 100. yılında, bir maçta Siyah-Beyazlı-ların rakibine dördüncü golü attıktan sonra, Rumen teknik direktör Mircea Lucescu’nun yedek kulübesinden çıkarak futbolcularını “yeter artık” diyerek uyarmasının altında-ki insansı durumu anlayabilmek, çocuk sporlarını organize edenlerin en önemli sorunlarından biri olsa gerek. Bu sorunla-rı aşmanın yolu da genel eğitimle örtüşen, okulculuğa dayalı spor eğitimi anlayışın-dan geçmektedir. Ebeveynlerin çocuklar üzerinde kurduğu baskı, bununla birlikte çocuk psikolojisi ve pedagoji bilmeyen çalıştırıcıların neden ol-duğu olumsuzlukların verileri ürkütücüdür. En iyi niyetli aileler bile çocukları söz konu-su olduğunda hata yapabilmektedirler. Çok sık yapılan yanlışlıklardan biri, çocukların-dan yetişkinlerin yapabileceği hareketleri yapmalarını istemek ve beklemektir. En çok da, 10-11 yaşlarında bir çocuğun takım oyunlarındaki taktik ve stratejilerin anlamı-
nı küçük bir çocuğun kavrayamayacağının anlaşılmadığı ve yadsındığıdır. 12 yaşının altındaki çocukların oynadığı futbol “Arı-kovanı Sendromu” adı verilen bir durumu andırır. Bütün çocukların topun peşine koş-ması, arıların ana kraliçe arının peşinden uçmasına benzer. Başka bir değişle her çocuk olması gereken pozisyonda değil. Arıkovanı gerçeğinden haberdar olmayan veliler çocuklarının yerini alması için kenar-dan bağırır dururlar. Daha ilginci çocukla-rının bundan etkilenmediğini düşünürler. Oysa çocuk görevini yapamadığı duygu-suna kapılır bu bağrışmalardan. Ailelerin bilmesi gereken şudur: Çocukların Arıkova-nı Sendromu’nu yaşamaları, yaşamlarında karşılaşmak zorunda oldukları normal bir dönemdir, pozisyonunu kaybetmek çocuk için utanılacak bir durum değil, yaşayarak öğrenme deneyimleri edinme çabasıdır. Ana babalar çocukların bu çabasına des-tek olmalı, onlar hata yapsalar bile bunun normal olduğunu, zamanla giderebilece-ğini bilip onları hareketleri doğru yapmaya özendirmelidirler. Genelde bu çabayı daha net biçimde an-layabilecek insanlar öğretmenlerdir. Dene-
bilir ki, pedagojik formasyonu olan birçok hoca spor okullarında ya da kulüp alt ya-pılarında görev yapmaktadırlar. Ülkenin ve profesyonel kulüplerin genel anlayışı yarışmaya dayanmaktadır. Bu anlayışı en iyi niyetli spor eğitimcisini bile zaman içe-risinde etkiliyor, onlar da birer yarışmacı hoca haline geliyorlar. Aksi bir davranış içinde olan eğiticiler başarısızlıkla suçla-nıyor, işin sonucu görevlerinden olmaya değin varabiliyor. Ama okullarda böyle bir sorun yoktur. Ayrıca okul ortamı kulübe göre daha sağlıklıdır. Kişilik gelişimi için en uygun yer okuldur. Belki bazı kulüpler-de çocukların yeteneklerinin gelişmesi için yeterli koşullar hazırlanabiliyor. Ama kişilikli sporcuların yetişmediğini ülkemizin genel spor kültüründen, spor alanlarındaki yarış-ma kültüründen, sporcuların hakemleri etki altına alarak haksız kazanç sağlama peşin-de koşmalarından anlıyoruz. “Önce insan, sonra sporcu” anlayışının yaşama geçiril-mesi gerekmektedir. Bu da ancak okulla gerçekleşebilir. Çünkü okulda eğitim çocukların insani yö-nünün birçok tarafı, sistemli bir analiz ve eksiklerini düzeltme yeteneğini geliştirir. Okulda eğitilmiş bir çocuk rekabet edecek düzeye geldikten sonra karşılaştığı sorun-ları okulda kazandığı analiz yeteneğiyle çözümleyebilir. Spor alanlarında yarışırken hocasına bağımlı bir sporcu değil, özgür düşünceye sahip, kendi kararlarını verebi-len bir birey gibi davranır. Kaldı ki, böyle sporcular hem isteklendirilme (motivasyon) konusunda hem de hocalarının uyarılarına karşı duyarlıdırlar.Okul salt bir araya getirilen bilgilerin bir müfredat aracılığıyla uygulanması değil aynı zamanda çocukların gelişimi için göz-lem, araştırma merkezidir. Okulda müfredat aracılığıyla eski, gereksiz yöntemler ayıkla-narak çocukların profesyonel yaşama ya da rekabet ortamına daha sağlıklı hazır-lanmasının koşullarını hazırlar. Bütün bu söylediklerime karşın eğitimin, özelde spor eğitiminin hâlâ sırları olduğu, tam olarak bi-linmeyen yanları olduğuna inanmaktayım. Bu alanda ölçümü zor, bazen bilimsel ta-nımlara sığmayan verimlilik ölçümlerinde hesaba katılamayan son derece önemli unsurlar her zaman olacaktır. İşte bu bilin-meyenler kulüplerde ve göstermelik spor okullarında daha ağır sonuçlar doğuracak-tır. Oysa okullar bu bilinmeyenlerin çocuk-lar üzerindeki olumsuz etkisini en az ha-sarla aşıldığı yerlerdir. Onun içindir ki, spor okullara mutlaka girmelidir…
SPOR
Tek seçeneği spor okulları ya da kulüp alt yapıları olan, buralarda
da haftanın belli günlerinin belli saatlerinde spor yapabilen
çocuklardan başarımgücü yüksek sporcular çıkmaz, olimpik
sporcular hiç çıkmaz.
Fotoğrafl ar: İTÜ Geliştirme Vakfı Okulları
147itü vakfı dergisi
\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\
Hazırlayan : Süleyman Kolata
BRİÇ’TE GURURLANDIRAN BAŞARI
İTÜ Vakfı Sosyal ve Kültürel Hiz-metler Komitesi’nin Briç etkinlikleri eğitmeni milli biriççi Süleyman Ko-lata ABD’deki Briç Şampiyona’sında İsmail Kandemir’le birlikte dördüncü oldu. 27 Kasım-7 Aralık tarihleri arasında Boston’da Kuzey Amerika Şampi-yonaları yapıldı. Bu turnuvanın bir kısmı olan Blue Ribbon İkili Turnuva-sında ülkemizin milli sporcularından Süleyman Kolata ve İsmail Kande-mir çifti 294 çiftin arasında dördüncü oldu.Ayrıca, briç sezonu açısından yoğun geçen bu aylarda oynanan bazı tur-nuvaların dereceye giren sporcuları aşağıda yer alıyor.
Turnuva SonuçlarıSalvador Assael Ege Açık İkili Şampiyonası (22/23.11.2014)Genel 1: Refi k ÖZYURT-Yiğit ÖZTOSUN % 60.80Genel 2: Berk BAŞARAN-Salim YILANKIRAN % 59.74Genel 3: Volkan DENİZCİ-İhsan TOSUN % 58.01Karışık 1: Fikret AYDOĞDU-Sevil AKIN % 56.80Kadın 1: Ayşe TANSI-Lale GÜMRÜKÇÜOĞLU % 55.05Senyör 1: Sacit KUTLAY-Ömer ALTINTERİM % 53.00
Cumhuriyet Açık İkili Şampiyonası (01-02.11.2014)Genel 1: Mustafa Cem TOKAY-Alfredo VERSACE % 63.46Genel 2: Bora ER-Turan YAVUZ % 60.65Genel 3: Kudret METİN-Erdal Olcay ERCAN % 60.10Karışık 1: Arzu SÖNMEZ-Hüseyin CESUR % 58.28Senyör 1: Mehmet E. ÇOPUR-Çetin Şener GEBECELİ % 54.65Kadın 1: Ferda BALCIOĞLU-Sırma SANUS % 54.50
Necmettin Sünget Açık İkili Şampiyonası(26/27.10.2014)Genel 1: Tan ÇİMEN-Dursun BAYSAL % 62.10Genel 2: Yusuf SOHTORİK-Dilek YAVAŞ % 60.63Genel 3: Kudret METİN-Erdal Olcay ERCAN % 58.07Karışık 1: Bedia ALACAKAPTAN-Özgür KANLI % 56.84Kadın 1: İrem ÖZBAY-Hatice ÖZGÜR % 56.28Senyör 1: Mehmet Emin ÇOPUR-İlker ERKMAN % 54.31
Akçakoca Palamut Briç Festivali Açık İkili Şampiyonası(18/19.10.2014)Genel 1: Süleyman KOLATA-Altuğ GÖBEKLİ % 63.09Genel 2: Yusuf SALMAN-Uras ŞAMİLOĞLU % 61.20Genel 3: Hakan PEYRET-Erdoğan KAYA % 60.96Kadın 1: Aslı ACAR-Yelda MUMCUOĞLU % 59.56Karışık 1: Özden Emine BAŞTUĞ-Faik FALAY % 58.68Senyör 1: Reyhan TEKELİ-Recep KAZANCI % 58.46
Süleyman Kolata veİsmail Kandemir
A2
AKQJT97
A5
AT7
Güneyde oturuyorsunuz, 2 açtınız ortağınız iki rua (!) anlamına gelen 2 dedi ve 3 ’ünüzü de dörde yükseltti. Şimdi? Masada Güney 5 dedi, Kuzey bunu ekstra sorusu olarak aldı, ancak iki valeyi yeterli görmeyip pas dedi ve kontrat tam oldu. İşte dört el:
Gördüğünüz gibi trefl i çıkışı dışında 6 ’ün oluru yok. Ancak bir küçük kağıt veya bir marka değişse 6 ’ün batarı kalmıyor. Örneğin yerdek 3’lüyü karo yaparsak eldeki üçüncü trefl iyi; eldeki 7’liyi karo yaparsak bu kez üçüncü karoyu yere çaktı-rarak şilemi yapabiliyoruz. Trefl ilerimiz değil de karolarımız 3-3 olsa karo empası ile şilemi yine yapabiliyoruz.Acaba Kuzeyin 7’si 9’lu olsaydı ve 5 ’e pas deseydi, ortak fazladan iki valen varmış, niye şilem demedin der miydiniz?�Gördüğünüz gibi eldeki veya yerdeki üçüncü trefl i 9’lu yapar-sak atağa çakılmazsa kontratın batarı kalmıyor.
A2
AKQJT97
A5
AT7
Q975
T2
Q73
K852
JT43
T98642
Q94
K86
86543
KJ
J63
K
G
----- DB -----
İlginç Eller:
Trefl i 9’lunun Öyküsü
Eliniz:
148 itü vakfı dergisi
A2
AKQJT97
A5
AT7
Q975
T2
Q73
K852
JT43
T98642
Q94
K86
86543
KJ
J63
K
G
----- DB -----
J72
J4
Q87
AJ654
AKQ
K875
AKT4
32
K
G
----- DB -----
Gördüğünüz gibi trefl i çıkışı dışında 6 ’ün oluru yok. Ancak bir küçük kağıt veya bir marka değişse 6 ’ün batarı kalmıyor. Örneğin yerdeki 3 ’lüyü karo yaparsak eldeki üçüncü trefl iyi; eldeki 7 ’liyi karo yaparsak bu kez üçüncü karoyu yere çaktı-rarak şilemi yapabiliyoruz. Trefl ilerimiz değil de karolarımız 3-3 olsa karo empası ile şilemi yine yapabiliyoruz.Acaba Kuzeyin 7’si 9’lu olsaydı ve 5 ’e pas deseydi, ortak fazladan iki valen varmış, niye şilem demedin der miydiniz? �Gördüğünüz gibi eldeki veya yerdeki üçüncü trefl i 9’lu yapar-sak atağa çakılmazsa kontratın batarı kalmıyor.
Takım maçı, zondasınız, ortak 1 açtıktan sonra Güneyde 3NT oynuyorsunuz. Atak 4.28 Onör puanına rağmen “kabak” bir kontrat değil. Atağı alıp yerden trefl i çevirdiniz ve Valeyi koyup sürpriz bir şekilde kazan-dınız. Doğuda trefl i dörtlü ise kontratı garantilemenin bir yolunu görüyor musunuz?Çözüm: Ruaya gidilir ve As çekilip trefl i oynanır yerden As atılır. Sekiz lövemiz var (3 pik, 3 karo, 2 trefl i). Eli alan Doğu pik dönerse trefl iyi sağlamak için ele bir antre yaratmış olduk. Kır-mızı renklerden birini dönerse zaten dokuzuncu lövemiz oluyor. İsrailli
Yılın Eli (1991)
84
KT2
AKQ63
982
JT976
A
52
AK743
K
G
----- DB -----
İlginç Eller:
Şansı artırmak
3NT kontratına geldiniz, atak 4. Başarı şansınızı nasıl artıra-bilirsiniz? Çözüm: Karo eşit dağılmışsa ikişer kör ve trefl i ile beş karo lövesi ile dışarı el vermeden kontratımızı yapıyoruz. Karo eşit dağılmamışsa piklere yetişemeyeceğimiz için bize gereken löveleri trefl iden çıkarabiliriz. Trefl i 3-2 ise yine kontratımız ga-rantidedir. Bu eldeki problem trefl inin 4-1 olduğu durumda do-kuz löveye ulaşabilmektir. Trefl i Doğuda dörtlüyken yapabile-ceğimiz bir şey yoktur, fakat Batıda dörtlüyken önlem alabiliriz. Bunun için As çekilip –elden 9’lu debloke edilerek- 8’liye doğru trefl i oynanır. Batı ilk turda QJT’den birini ve ikinci de boş verirse, artık açık olan trefl empası yapılarak amaca ula-şılır. Umarım aklınıza QJT Doğuda dörtlü ise de kontratı As çekmeden 9’luya doğru oynayarak yapıyorum diye bir şey gel-mesin, bu kez 3-2 iken batarsınız!
\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\\
Top Related