A L L A H
Cümle noksanlıklardan,uzaklıklardan Rabb’i m
Tenzih ederim Seni edebildiğim kadar…
Vereceğim en doğru,en akıllıca karar
Övebilmektir Seni övebildiğim kadar.
Kudretin,azametin,heybetin,muhabbetin
Karşısında aczimi haykırmaktır her daim…
Şu anda yüreğime akın eden duygular
Ürpertiyor saçımdan tırnağıma gövdemi.
İçim saf dinginliğin letafetiyle saydam,
Geçiyorum duraksız o tayf tayf kuşaklardan…
Sürüyor atlarını iklim iklim kasırga
Ruhum küheylanlardan binbir kat şahlanışla
-Ki çalkalıyor onu ışıklı gümbürtüler,
İshak kuşunun zikri eritiyor mum gibi,
Ve sanki maveradan gelen sonsuzluk sesi…-
Sana doğru bir hamle yapmaya çabalıyor,
Üzerinde Süreka sanki,tökezleniyor…
Haykırışları yeri,göğü,Arş’ı,Kürsi’yi
Tutuyor dalga dalga,sarıyor çember çember,
Hummayla çırpınıyor novalar,galaksiler…
En Soylu Düşünce’nin tuğrasıyla dağlandı
Her hücrem,her atomum tattı ilahi hazzı.
Evet,tek düşüncem bu,Sana kul,köle olmak,
Senin sonsuzluğunda,sonsuzluğa savrulmak…
Böylece özgürlüğü kanatlarıyla uçmak
Mümkün olur sevdanın iklimine yanarak…
Sırlarını bir sedef gibi saklar geceler,
O inci için yanar,paralanır sineler…
Bir yanda inananlar zalime yem oluyor,
Bir yanda günahkarlar dünyadan kam alıyor…
İlahi cilvelerin kainat sahnesinde
Ezeli tiyatronun kaçıncı perdesinde…
Zillet gayyalarına,izzet zirvelerinden
Sen değilsin düşüren,biz kendimiziz düşen,
Verdiğin “emanet”i ahmakça çar-çur eden…
İzin verdin mülkünde edelim diye iskan,
Ya Rabb’i bu ne büyük,ne ulaşılmaz ihsan,
Yarattıkça yaratan,gerçeğe eriştiren…
Yıkılmaz saltanatın,azametin,kudretin,
Gerçek Hükümdar Sen’sin,Sultan’ı evrenlerin.
Olamadık halis bir vatandaşı,teb’ası
-Kitabların Anası,yüce,kozmik yasası.-
Kusursuz,erişilmez şanlı Egemenliğin.
Sen zulmetmezsin bize,zalim olan biziz,biz,
Sen de Allah olurdun,Sana “kul” olsaydık biz…
Ölümü hatırlatır ölümsüzlüğün bana,
Ölüm ki Sana doğru ruhu fırlatan rampa…
Nur’unun çevresinde esrik pervanelerce
Dilerdik kanat olmak,ruh olmak şule şule,
Girdiğin gönüllerden sığmazken yere,göğe…
Kainat ordusunda gözü pek bir çeri ki,
Yüreği şahadetin özlemiyle alevli…
Kalblerimizi yalnız,yalnız Sana dönük tut,
Varlık gösteremesin önümüzde hiçbir put.
Bize mamur,tertemiz emanet ettiğin arz,
Harabistana döndü mücrim ellerimizle.
Ve bundan duyar hale geldik şeytani bir haz!
Yüklediğin kutlu yük sırtımıza ne müthiş,
Korku,ümit arası inse,kalksa içimiz…
Kuşat merhametinle mahzun kalblerimizi,
Uzak tut üstümüzden Celal şimşeklerini…
Bir yerde,bir zamanda,bir boyutta her diri
“Müslüman”olduğunu idrak edebilseydi,
“O boyut” a yükselmek için sevebilseydi,
Daha güzel görürdük baktığımız her şeyi…
Her Nazar’ın nice bin infilakler içinde
Yıldızlar,nebülözler yaratır yüreklerde…
Bir “Ol!” buyruğun yeter,”bir şeyin olmasına”,
Her çocuğun babasız,ağrısız doğmasına,
Alaz harmanlarının gülşene dönmesine…
Dehşetli boyutları karşısında evrenin,
Hayalim yarasadır,haşyetle ürperirim.
Çimen yapraklarından,çiylerden,bulutlardan,
Dipsiz okyanuslardan,dumanlı doruklardan
Galaksilere kadar her şeyden Haber’in var,
Sinelerimiz ancak Seni anmakla kanar…
Kimi gün içimizde kasırgasın,alevsin,
Kimi gün dingin bir göl,sonsuz bir sekinetsin…
Kimi gün çiçek yüklü ince bir badem dalı,
Kimi gün bin yıldırım,eriten kayaları…
Nur sağanaklarınla yunarsın bazen bizi,
Bazen kat kat zulmetler kaplar göklerimizi.
Hilim kanatlarını ger üstümüze Rabb’im,
Aç Cemal’inden nikab,Celal’in hakkı için.
Her zamanda mekanda Seni anacak dil ver,
Öyle candan olsun ki muhabbetimiz Sana,
Biz Kabe’yi değil,o bizi kalksın tavafa…
Celal’inle verdiğin ızdırab Cemal’indir,
“Rıza”n için acıdan tat almak emelimdir.
Evrenleri ayakta tutan aşkı,dengeyi
Öğret aramızda da sürdürmeyi,sevmeyi…
Batın’ın gecelerin sessizliğinden derin,
Zuhur’una delalet gurub ve fecirlerin…
Yaşama sebebimiz mü’min olarak çıkmak
Huzur’una,verdiği “and”a sadık kalarak…
Tedbirler takdirinin önünde kuru yaprak
Rüzgarların elinde oyuncağız,oyuncak…
Kerem kıl,kulluğuna kabul et,lütfet ya Rab,
Gönle bu iştiyakı çok görür müsün ey Aşk…
(*)
ALLAH mı,”tanrı” mı?
“Tanrı”Allah olamaz,Allah,”tanrı” değildir!
Nitelik ve nicelik olarak Allah Tek’tir,
Tanrıların sayısı bile belli değildir!
Onların boş işlerden başka işlevi nedir?(…angaryadan…)
Tek Allah ölümsüzdür,tanrılar ölümlüdür,
Allah aşkın,hükümran,tanrılar güdümlüdür!
Allah’ı “tanrı” sayan tasavvur edilgendir,(…sanan/primitiftir,)
Derin bir yanılgıdır,sığlık,yüzeyselliktir,
Kısa akıllılıktır,şaşılası bir şeydir!
Vahyin aydınlığından nasibini almamış,
Önyargının karanlık burgacına kapılmış,
Metafizik boyutsuz beyinlerin işidir!
- “Her insan aklı kadar görür!”demiş ya şair!- (**)
Allah’ı tanımanın yolu Kur’an’dan geçer,
Belki ondan da öte yiğit bir yürek ister!
-Karşılıksız,çılgınca seven yürek yiğittir!- (…adanmış…)
Öyle yarım akılla bilinesi değildir! (…kavranması muhaldir!)
İnsanın içindeki en büyük tanrı nefstir!
Onun fısıldadığı büyüklük kompleksidir,
Bencilliktir,hasettir,gurur,kibirdir,kindir,
Zulümdür,kıskançlıktır,hor görüdür,nefrettir…
Allah’a güvenilir,O’ndan yardım dilenir,
O’na yaklaşıldıkça ölü canlar dirilir,
Duygular,düşünceler arınır,zenginleşir…
O’na saygıda kusur etmemek edeptendir…
Kan dökülmeyi sevmez Allah,zalim değildir,
Bu O’na yapılacak en büyük haksızlıktır,
Mahza saygısızlıktır,iftiradır,tuğyandır…
O’nun adına kim kan döküyorsa zalimdir!
Tanrılar(!)birbirini kanını dökebilir, (…emebilir,)
Piramidin harcını kanla yoğurabilir!
-Hangi kritere göre ölçüp,biçiyorsunuz,
Kimler hakkında nasıl hüküm veriyorsunuz?-
Tanrılar baş gözüyle görülebilirler de,
Allah’ı bilmek için can gözü gereklidir!
O,insana yakındır,”şah damarından yakın!” (***)
Kendini bilmeyenler nasıl bilsin,tanısın?
Kendini “tanrı” sanan insanlar olabilir… (…çıkabilir…)
Bunda “tanrı olmayan” Allah’ın suçu nedir?
Firavunlar,Nemrutlar tarihsel figürlerdir,
Egolarını ilâh edinmiş tutsaklardır,
Bahtsızlar,nasipsizler,kendini bilmezlerdir…(…kimliksizler…)
Allah onlara;”tanrı olun!”mu demektedir?
Tanrı adamlarının işleri hayırsızdır, (…boşunadır,amaçsızdır/nafiledir,)
Dengeleri bozucu,gönül inciticidir… ...zararlıdır,yararsızdır…)
Allah’ın kullarının güzeldir,hayırlıdır, (Allah adamlarının…yararlıdır,)
Dengeleri tutucu,gönül okşayıcıdır… (…canları yakıcıdır…)
Yarasaların yurdu ışıksız mağralardır,
Kartalların yuvası fetihsiz doruklardır…(…yankısız kanyonlardır.)
Yığınları “tanrı”yla aldatmak mümkündür de,
Allah’la aldatmanın sonuçları bellidir…
Geçmişte,gelecekte,dünyada âhirette,
Utançtır,şaşkınlıktır,hüsrandır,nedamettir,
Aldanıştır,zillettir,kayıptır,meskenettir…
Yüce Yargılama’da “müslümanlık”tan başka
Bir kimlikle çıkanlar Hakim’in Huzuru’na,
Uğrayacaklar büyük hayal kırıklığına!
______________________________________________________________________________________________________________________
(*): Bu şiir(manzume),kimseye haddini bildirmek,-onu-kınamak,akıl vermek niyetiyle değil,bilerek/bilmeyerek,kötü niyetle/iyi niyetle,bilgi
eksikliğinden/kirliliğinden kaynaklanan,her zamanda/mekanda yapıla gelen/yapılabilen bir yanlışlığa parmak basmak,ışık tutmak,onu biraz olsun
düzeltmek,açıklığa kavuşturmak amacıyla kaleme alınmıştır.
Genelleme yapılarak okunması/değerlendirilmesi istirham olunur.
(**): “Her insan aklı kadar görür!” Goethe
(***): Kâf Sûresi(50);Âyet:16
27 Şaban 1433(17 Temmuz 2012) Şafak sökerken…
F U R K A N
Furkan,
Bütün zamanlarda/mekanlarda yaşama sanatının en geçerli,en ölümsüz,
en evrensel prensiplerinin toplandığı kozmik evren yaprakları,
Furkan,
Ölümsüz çağlarüstü vahiy uygarlığının tükenmez,ilahi pınarı,
Furkan,
Yüceler Yücesi Yaradan’ın nankör,değerbilmez kullarına en değerli ve en
ulvi armağanı,
Furkan,
Sonsuz gözlü kainat peteğinin her derde deva usaresi,
Furkan,
Evrensel,ilahi orkestranın aralıksız yorumladığı ölümsüzlük bestesi,
Furkan,
Efsunlu çöllerin alev bağrına oluklardan taşarcasına düşen rahmetler
üstü rahmet,
Furkan,
Tağut volkanının lav ırmaklarına geçit vermeyen muhteşem ışık-sed,
Furkan,
Yerlerin,Göklerin Nuru’nun dosdoğru ve tertemiz Elçi’sinin gönül
aynasından(sonsuz yüzlü prizmasından)yansıması,
Furkan,
Allah Sevgilisi’nin mübarek dudaklarından dökülen,çağları saran,sarsan,
aydınlatan,müjdeler üstü,kutlular kutlusu ,çağlar üstü mesajı,
Furkan,
Zifir karanlıklara serpilen hevenk hevenk fecir aydınlığı,
Furkan,
Hayat ve ölüm ufuklarında kesiksiz şimşek çakışları,ışımaları…
Furkan,
Mevsimler ve iklimler üstü,ezel ve ebed bahçelerinin kokladıkça
güzelleşen,tazelenen,solmaz çiçeği…
Furkan,
Ufuklar ötesine,öteler ötesine yürüyenlerin şaşmaz rehberi,
Furkan,
Evrensel Işık Ve Barış Devleti’nin ezeli ve ebedi varlığının temel dayanağı,
Furkan,
Meleklerin kanat çırpışı,tebessümleri,ürpermesi
Furkan,
Sonsuz kanatlı,sonsuz güvercinin mevsimsiz gönül bahçelerine bulut
bulut inmesi,
Furkan,
Çirkinliklerin,kinlerin,yalanların,hasedlerin…İyiliklerin,güzelliklerin,
sevgilerin bakışlarıyla yenilmesi,eritilmesi…
Furkan,
Tayfunların uğultusu,göklerin gürlemesi,arslanların kükremesi,
kirpiklerin çiylenmesi,mazlumların güvencesi,
Furkan,
Hakk’ın batıl’ın boynunu devirmesi,
Furkan,
Uğultular,dumanlar,alevler arasından yükselen ney sesi,
Furkan,
Gül bahçelerine düşen çiy sağanağı,
Furkan,
Peygamberler Peygamberi’nin en büyük mucizesi,
Furkan,
Çıkıldıkça yükselen sıradağların-fethedilmeyi bekleyen-en yüce doruğu,
Furkan,
İnildikçe derinleşen,ruhu alevlendiren seslerin yankılandığın dipsiz kuyu,
Furkan
Gönül fidesinin havası,güneşi,suyu…
Furkan,
İnançsızlığın saldırılarına karşı eğrilmez kılıç,delinmez kalkan,
Furkan,
En büyük mazlum,en büyük şehid,en büyük kahraman,
Furkan,
İnancın mevsimler üstü ufuksuz bahçelerinde sonsuz renkli/kokulu
dev çiçekler açan,sonsuz dallı kutsal bitki,
Furkan,
Barış güvercinin ruhu,savaş hisarının en yüksek burcu,öfke gürzünün pamuk
topuzu,
Furkan,
Hikmetler denizinin sonsuz perdeli ufku,
Furkan,
Çağlarüstünden sonsuzluğa çıkan Işık-Yol,
Furkan,
Bataklıklarda çırpınan insanlığa şevkatle uzanan bükülmez Işık-Kol,
Furkan,
İman fidesinin göklerdeki kökü,sırların sırrı,özlerin özü,
Furkan,
Sonsuzluk Kitabı’nın önsözü.
Furkan,
Cümle ölçüsüzlükleri düzelten ölçü,
Furkan,
Tekmil çözümsüzlüklerin çözümü,
Furkan,
Levh-i Mahfuz Ağacı’nın en güzel,en lezzetli meyvesi,
Furkan,
Evrenlerin en kusursuz özeti,inanmayanların zilleti,inananların izzeti,
Furkan,
Ruhu zamanlar/mekanlar üstü boyutlara sıçratan metafiziğin kozmik bilinci,
Furkan,
Boğucu bir havada gözlerde,gönüllerde hissedilen serinlik,ferahlik,
hafiflik,sekinet,
Furkan,
Kayaları,dağları,kuvarsları,elmasları eriten Işık-Haşyet,
Furkan,
Evrenlerin soluk alıp vermesi,
Furkan,
Vuslatın tesellisi,hicranın ana sinesi,
Furkan,
Boyutlar üstü boyutsuzluğun çizgiler üstü çizgisi,sesler üstü sesi,
Furkan,
Sayısız yüreği nar daneleri,başaklar gibi yakın kılan kutsal bağ,
Furkan,
Evrenleri,yürekleri aydınlatan,yakan,kavuran,onduran dev galaksi-çerağ,
Furkan,
İyiliğin,güzelliğin,doğruluğun,barışın,kardeşliğin,
Furkan,
Adaletin,hoşgörünün,özgürlüğünün,dengenin,
Furkan,
İnceliğin,zarafetin,derinliğin,olgunluğun,
Furkan,
Hayatın,ölümün,coşkunun,sonsuzluğun,
Furkan,
Izdırabın,sevincin,hüznün,onurun,
Furkan,
Sabrın,dayanışmanın,dirliğin,düzenliğin,temizliğin,
Furkan,
Özverinin,merhametin,erdemin,çok boyutlu düşüncenin,
Furkan,
Her şeyin her şeyin başı,
Furkan,
Her şeyin her şeyin sonu,
Furkan,
Tüm koordinatların kesişme noktası…
Yaratıkların en nasipsizi,en onursuzu,
En akılsızı,en bahtsızı
Gönlünde bir iz bulunmayan O’ndan…
FURKAN’IN KOORDİNATLARI
Sonsuz koordinatın kesiştiği evrende
Sonsuz şimşek çakışlı olay ufuklarında
Belirir sonsuz melek ışık kanatlarında
İlâhi yükleriyle Baş Melek eşliğinde…
İnerler de inerler kesiksiz öbek,öbek
Aşk’ın soluklarıyla gönülden ürpererek…
Onlara kucak açan ruhlarla buluşurlar,
Onları som ışıkla sararlar,sarmalarlar.
Işık toplar haline gelen sevdalı ruhlar
Evrensel senfoninin sonsuzluk bestesinde
Işıktan birer nota olurlar haykırırlar.
Ölümsüz ezgileri yankılanır sonsuzda,
Güllerin,nergislerin,bülbüllerin bağrında,
Gözlerin irisinde,çılgın nebülözlerde,
Kozmik fırtınaların estiği kuşaklarda…
Işık sağanakların düştüğü topraklarda
Sonsuz gayzer fışkırır sonsuz tatta,kokuda
Gümrah sağanaklardan korkanlar buluşurlar
Kapısız,penceresiz tutsaklık mağrasında…
10-27/05/2011
Çeşme/Narlıdere Ahmed KANYILMAZ
Y A R A B…
Ya Rab,Sen’in aşkınla
Dağları delenlerden,
Gönül fethedenlerden
Eyle Allah’ım bizi…
Ya Rab,Sen’in aşkınla
Bahçe’ne girenlerden,
Al güller derenlerden
Eyle Allah’ım bizi…
Ya Rab Sen’in aşkınla
Kendinden geçenlerden,
Kendini bilenlerden
Eyle Allah’ım bizi…
Ya Rab,Sen’in aşkınla
Dillere düşenlerden,
“Rıza”na erenlerden
Eyle Allah’ım bizi…
Ya Rab,Sen’in aşkınla
Çağlar’ı aşanlardan,
Ebed’e koşanlardan
Eyle Allah’ım bizi..
Ya Rab,Sen’in aşkınla
Çöllere düşenlerden,
Ev’ine girenlerden
Eyle Allah’ım bizi…
Ya Rab,Sen’in aşkınla
Sel olup taşanlardan,
Kuş olup uçanlardan
Eyle Allah’ım bizi…
Ya Rab,Sen’in aşkınla
Nefsi kül edenlerden,
Cemal’in görenlerden
Eyle Allah’ım bizi…
Ahmed der ki,ya Rabbi,
Sevinci,elemiyle,
Nimeti,külfetiyle
Bilmeyi diler Seni…
RABB’İM
Rabb’im bana sonsuz ruh ver,
Her birinde başka sevda
Saf aşkınla parça parça,
Rabb’im bana sonsuz can ver…
Rabb’im bana sonsuz göz ver,
Her nereye bakar ise
Sermest olsun “tecelli”nle,
Rabb’im bana sonsuz göz ver…
Rabb’im bana sonsuz el ver,
Açılsın göklere doğru,
Dualarım umut dolu.
Rabb’im bana sonsuz el ver…
Rabb’im sonsuz ayak bana,
Yarılsın Sen’in Yol’unda,
Cefan safa olsun bana…
Rabbim sonsuz ayak bana…
Rabb’im bana sonsuz dil ver ,
Sonsuz övgü her birinde,
Sonsuz zikir her birinde.
Rabb’im bana sonsuz dil ver…
Rabb’im selim akıl bana,
Akledeyim,fikredeyim,
Sen’i,”ben”imde bileyim.
Rabb’im selim akıl bana…
Rabb’im bana sonsuz at ver,
Her birinde bin kahraman,
Gerçek zaferler kazanan.
Rabb’im bana sonsuz at ver…
Rabb’im bu günahkar kulu
Sen’siz koma,öksüz brakma,
Kara nefsiyle baş başa,
Rabb’im bu günahkar kulu
İLAHİ HÜZÜN
İlahi bir hüzünle bakıyor Allah,
Bize yoksul bir yetimin gözlerinden,
İlahi bir hüzünle bakıyor Allah
Kırık bir dalın yaprak damarlarından,
İlahi bir hüzünle bakıyor Allah
Yaralı bir martının kanatlarından,
İlahi bir hüzünle bakıyor Allah
Yağmur ormanlarının çevrenlerinden,
İlahi bir hüzünle bakıyor Allah
Küskün duran kardeşlerin perçeminden,
İlahi bir hüzünle bakıyor Allah
Acımasız bir kralın bakır tacından,
İlahi bir hüzünle bakıyor Allah
Bir tekerlekli sandalyenin ardından,
İlahi bir hüzünle bakıyor Allah
Bir şehid anasının gül yüreğinden,
İlahi bir hüzünle bakıyor Allah
Bir çiy damlasının akkor sinesinden,
İlahi bir hüzünle bakıyor Allah
Bir yavru karacanın kirpiklerinden,
İlahi bir hüzünle bakıyor Allah
Galaksilerin,atomların beyninden,
İlahi bir hüzünle bakıyor Allah
Sonsuz sıradağların doruklarından,
İlahi bir hüzünle bakıyor Allah
Piramitlerin loş labirentlerinden,
İlahi bir hüzünle bakıyor Allah
Bir bebeğin kaşlarının arasından,
İlahi bir hüzünle bakıyor Allah
Bir gecekondunun çanak anteninden,
İlahi bir hüzünle bakıyor Allah
Gür sesli kulelerden,şerefelerden,
İlahi bir hüzünle bakıyor Allah
Bir sarayın camsız penceresinden,
İlahi bir hüzünle bakıyor Allah
Şafakların,gurubların ötesinden,
İlahi bir hüzünle bakıyor Allah
Tüm zamanların/mekanların üstünden,
İlahi bir hüzünle bakıyor Allah
Anti-evrenlerin tüm yüzeylerinden..
.
Bir ellerimiz böğrümüze bağlı ah,
Bin kantarlık asık suratlarımızla
Utanmıyor musunuz insanlığımızdan…?
Şunu sormak geçiyor-tövbe-içimden,
Pişman mı bizi-haşa-yarattığına…?
E Z A N
Şafağın serinliği,dinginliği içinde
Olağanüstü güzel,içe işleyen bir ses
Bastırıyor kuşların gür şakımalarını,
Suların ormanların uğuldayışlarını…
Ürperiyor tepeden tırnağa yerler,gökler,
Dolaşıyor,okşuyor ruhları kor bir nefes…
Dumansız alevlerle,kozmik titreşimlerle
Sarılan,sarmalanan imanlı sinelerde
Sonsuz tomur patlıyor süpernova renginde…
Hevenk hevenk şehrayin gönül bahçelerine
Akkor çiy damlaları,çağlayanlar halinde
Saçılıyor ölçüsüz gürlükte biteviye…
Açıyor yollarını(sırlarını) ufuklar birer birer…
Gelerek maveradan gül gülüşlü çehreler
Ruhları çağırıyor öteler ötesine,
Firdevs’in kokuları işliyor iliklere…
Melekler gül taşıyor ışık kanatlarında…
Sesleri ışıklara,ışıkları seslere
Dönüştüren o müthiş,erişilmez mucize
Yakın,uzak,iç ve dış enfüs ve afaklarda…
Cananlar Cananı’nın Arş’ının gölgesinde,
Güzeller Güzeli’nin kutlu gül ikliminde,
Sonsuz sütunlu,sonsuz kubbeli tapınakta,
Evren mabedindeki kıyamlar,secdelerde
Özgürlüğün,kulluğun,sevginin tadılması…
-Çalkalanır evrenler,secdeye varan başta,
Hayatlar üstü hayat,zaman/uzam dışında…-
Ölümün,mevsimlerin,maddenin aşılması,
Yüreklerin sevdanın mührüyle dağlanması,
İfrit yandaşlarının yolunu şaşırması,
Sonsuzluk yollarının bir “an”da açılması…
Evren çeperlerinin zarının yırtılması,
Evrenlerden de öte Ses’in yankılanması…
-Kabukları çatlatan frekanslar üstü sayha,
Yankılar yankısından renk değiştiren feza…-
Ufuksuz okyanusun medlerle kabarması,
Hicran yangınlarının canı tutuşturması…
Evren genişledikçe büyüyen çemberler de…
O Ses’in büyüsüyle esriyen evrenlerde
Her yere,her zamana taşınan has inanç da
Latif yaratıkların kozmik kanatlarında…
Bu sesler hiç kesilmez,bu avazlar bengidir,
Evrenin her noktası çın çın çınlar,ürperir…
“Allahüekber”siz bir yer,bir “an” yoktur alemde,(evrende)
Tutuşmayan bir atom nebülöz yüreklerde…
B E Y T U L L A H
Seni ilk gördüğüm an vuruldum ey Beytullah.
Zaten “elest bezmi”nde Levh-i Mahfuz’da Allah
Ölümsüz aşkımızın yazmış Kudret Eli’yle
Benzersiz destanını aşıkların diliyle…
İlahi güzelliğin karşısında mest oldum,
Her soluk alışımda saf ışığınla doldum.
Silindi gözlerimden,gönlümden dünya,ahret,
Varlığımı kuşatan tek şey kaldı;Muhabbet!
-“Ey zaman,ne güzelsin dur geçme!” denecek an,-
Tan gönüllere kıble Mabedler üstü Mabed.
Vahiy uğultusunu,Mahşer ürpertisini
Duydum bağrımda yanan sonsuzluk ateşini,
Revakların altında her secdeye varışta
Görebildiğim anlar seni can nazarıyla.
Gönül pınarlarının patladı gözeleri,
Sardı yedi kuşağı gözyaşı nehirleri…
Nehir’in kaynağına ulaşmanın coşkusu,
Kana kana içmenin ilahi sarhoşluğu…
Keşki görmez olaydım seni böyle sarılmış,
Dört bir yanın gönüller ağıyla kuşatılmış…
Kardeşlerin de olsa sana uzanan eller
Yüreğime saplanan sonsuz alevden hançer…!
Seni sevmek ibadet,bunu anlamak gerek,
Ebede doğuşun nur potasında erimek…
Mihneti minnet bildim vuslatına erince,
Hicran bahçelerinden al gülleri derince…
-Vuslat alevli rüzgar,hicran lav katılmış kar,
Yılmaz mesafelerden ufuk yeleli atlar…-
Kanat sesleri midir sütunlar arasında
Dolaşan meleklerin duası mıdır yoksa?
Ruhumu allak-bullak eden o fısıltılar…
Nedametin,utancın,sevincin,mutluluğun,
Izdırabın,sevginin,umudun,coşkunluğun
Gel-gitleri içinde savrulurken sonsuza,
Kuş kafesten kurtulur,uçar o kuşaklara…
Yayılır çember çember ışık-ses dalgaları,
Sonsuzlukları deler muvahhid naraları.
Renk renk nur demetleri halinde saçılarak
Boğum boğum küreyi,evrenleri sararak
Nabız atışlarını çıldırtan,tutuşturan
Gönül ormanlarını,kayaları çatlatan
O çağıldayışlar,o uğuldayışlar yok mu?
Sonsuz kat yerden göğe,sonsuz kat gökten yere
Açılan hareli göz şifadır gönüllere…
Yüzerken mü’minlerin gönül okyanusunda
Nazlı nazlı heybetli bir gemi edasıyla,
Ne kadar muhteşemsin,ne kadar mutlu,özgür…
Seninle buluşunca anlam kazanır ömür.
Sen mutlak güzelliğin çözülmez bilmecesi,
Yüreğimi dağlayan sevgiler üstü sevgi.
Seni her şeyden seni senden kıskanıyorum,
Kimi zaman çılgınca şeyler düşünüyorum.
İçime akıttığım göz yaşlarım,dışıma
Akıttığımdan kat kat debisiz ırmaklarca…
Uykularımı bölen ihanet düşüncesi,
Yoksa değişiyor mu Hilal’in yörüngesi…?
Hangi mekana gitsem,hangi kuşağa geçsem
Karşıma çıkan sensin,gönlüme taht kuran sen.
Sen bır ışık köprüsün geleceğe geçmişten…
Senden uzak kaldığım,sana yaklaştığım an
Daha derinden duydum bunu,daha yürekten…
Senin dışında kalan,senden uzakta olan
Her şey boş,her şey yalan,her şey değersiz,yavan…
Şikayet eden mi var ayrılık saatinden,
Sen haber gönüle ızdırab ateşinden…
Senden alınan feyzle gürleşecek sayhalar,
Senin verdiğin kanla güçlenecek avuçlar…
Cazibene kapılmış pervaneler misali
Dönüyor insanlığın özü,göz bebekleri…
Galaksiler, yanında kalır bir mum alevi…
Dönüyorsun onların çevrelerinde sen de,
Perde açıyor bir bir yüksek,alçak ufuklar…
Şükür,senin aşkınla çarpan bir yüreğim var.
Bu aşkla kavruldukça bal kesilir ağular,
Ancak senin aşkınla aşılır karanlıklar,
Çağlar’a baş eğdirir bu aşkla tutuşmuşlar
RESUL – NEBİ
( S İ R E T )
Bir insan düşününüz Aydınlıklar’la sırdaş,
Açmış Karanlıklar’a kıyasıya bir savaş.
Bir insan ki,aşkına yaratılmış kainat,
Bir insan ki,urbası takva,azığı taat.
Bir insan ki,yoğrulmuş soylu ruhu,bedeni
Izdırabın,çilenin potasında ebedi.
Öylesine duyarlı,ince,ipek misali,
Son damlasına kadar içmiş aşk iksirini.
Her organı uyumlu,güzel,endamlı beden,
Alamıyor kendini bakmaktan bir kez gören.
Ne zayıf,ne de şişman,boy ne uzun,ne kısa,
Kısa kalmıyor uzun boyluların yanında.
Yükseliyor gümüşi,uzun boyun üstünde
Yüce baş ki,nebülöz “fikirler üstü fikr”e.
Kehkeşanların coşkun bir aşkla kaynaştığı
Yüksek,değirmi alnın ardında zamanları
Aydınlatan bir beyin şimşek çakışlarıyla,
Her atomu uranyum,radyum parıltısında…
Maverai sırlarla yanan,sönen,ürperen
Çöl geceleri kadar derin,duru,muhteşem,
Çöl ufukları kadar esrarlı siyah gözler,
Ufukları saracak göksel konuğu gözler…
Hareleniyor ışık,gölge oyunlarıyla
Gür,kıvırcık kirpikler seyrelip,sıklaştıkça…
Bazen sıyrılmış kılıç kınından hilal kaşlar,
Bazen gök ağacında bir hurma dalı kaşlar…
Evrendeki her sese açık olan kulaklar,
Hakikati çağlara haykıran lal dudaklar…
Gözlerin aklarında yer yer kırmızılıklar,
Ruhundaki ilahi yangından kıvılcımlar…
Uğultulu vadiler arasında bir ırmak,
Mavi bir ırmak gibi beliren damar ancak
Kabarıyor köpüklü medlerle zaman zaman,
Yükseliyor nice bin çığlık karanlıklardan…
Müthiş tecellilerle sarsılan,aydınlanan
Gönülden sonsuz yöne dalga dalga saçılan
Işıkla aydınlanmış kadife ten içinden
Daha güzel kokulu miskten,amberden,gülden…
Nur parıltılarının sema ettiği yüzde
Kayaları eriten bir tebessüm taptaze.
Kristalsi çakışlarla yanan,sönen diziler,
Tebessümü gülşene çeviren inci dişler…
Uzun,güçlü ve etli bileklerden uzanan
Eller sonsuz goncalı gül hevenkleri nurdan…
-Ki gitmez üzerinden rayihası günlerce
Biriyle musafaha etse bir sefer bile.
Bir yetimin başını okşasa saçlarından
Silinmez iç açıcı rayiha uzun zaman.-
Emsalsiz örnekleri gücün ve zarafetin,
Dünya,ukba şahidi nice mucizelerin.
Gümrah,dalgalı,siyah saçlar üstün zekaya,
En açık,seçik delil evrensel bir dehaya.
Sık ve gür sakalları ne uzun, ne de kısa,
Nerden,nasıl düşmüş kar bu ebedi bahara.
Öylesine gönülsüz,zarif,samimi,sade,
Kötülüklerden melek kadar uzak,azade…
Evet,görünüşü bir insan,ama bambaşka,
Zirveler üstü zirve bütün boyutlarıyla.
Velhasıl;”Sen en yüksek ahlak üzerindesin.”
Hitabıyla tek örnek kemaline Beşer’in.
Düşünün bir insan ki,O’nun aşkıyla eğer
Erimiyorsa kalbler,and olsun taştan beter!
Daha ne,varlığıyla onurlanmış alemler...
E N S E V G İ L İ ‘Y E
Sonsuz göze patladı gönül topraklarında,
Sonsuz debisiz nehir gümrah çağıltılarla
Aka aka kavuştu hicran deltaların(d)a…
(buluştu)
Tutuştu birdenbire dumansız alevlerle
İçin için ürperen kayalar,çimenlerle…
Toprağın yüzü güldü büyük sağanaklarla…
Işık-Ses’le çınlayan,ışıyan mağralarda
Tüneyen yarasalar tedirgin kaynaştılar,
Boşuna göç edecek bir zaman aradılar…
Beliren sonsuz atlı ufuklar ötesinden
Kıvılcımlar saçarak alev yelelerinden
Sonsuz kişnemelerle yüreklere daldılar…
Kuvars kayalıklarda patladı okyanuslar,
Alev köpüklerini sonsuzluğa saçtılar,
Usul usul kumsala yürüdü yalıyarlar
(dönüştü)
Tohum düştü toprağa sonsuz dal-budak saldı,
Sonsuz dal uçlarında sonsuz tomur yarıldı,
Leziz meyvelerini sundu Çağ’a,Çağlar’a…
Sonsuz sayfalı Kitab dürüm dürüm açıldı,
“Oku”nan her sayfadan sonsuz kelam fışkırdı,
Perde perde ufuklar kanatlarla sar(s)ıldı…
(çığlıklarla)
Ürpermeler çıldırdı zerre ve kürelerde,
Silindi görüntüler evren yüzeylerinde,
Bukağılar çözüldü vuslat zindanlarında…
Aşk’ın coşkunluğundan çatladı ak çekirdek,
Püskürdü galaksiler,sonsuz renkli boyutlar,
(nur gayzerler)
Mevsimsiz bahçelerde zambaklar hevenk hevenk…
Ufuksuz sahraların sırdaşları kervanlar
Ufuklar ötesine uzanan helezonlar
Dur durak nedir bilmez seferlerle çizildi…
Zakkumları gülşene çevirdi gül bakışlar (gülüşler)
Gözyaşı ırmakları sessiz uğultularla
Ulaştı ayrılıktan (la) kavrulmuş bağırlara…
HZ MUHAMMED’ İ ZİYARET
Huzuruna vardığım “o an”duyduklarımı
Ah,anlatabilseydim körlere,sağırlara,
Zaman/mekan üstüne nasıl sıçradığımı,
Ruhumun çığlığının sonsuz yankılarıyla
En uzak yıldızların nasıl çınladığını…
Tabanlar yarılırken sonsuzluk yollarında
İçimde kızarıyor güller göz yaşlarımla…
Muhteşem varlığını hissettikçe canımda
Utançtan,ızdırabtan kavruluyor ciğerim…
Hayır,hayır ey Çağlar,yerler,gökler,evrenler,
Akıl her şeye yetmez,kendini beğenmişler
Muhammed’in Evrensel Mesajı’nı dinlesin…
Mutluluğun,erincin,özgürlüğün,sevginin,
Erdemin pınarının,gözdeler gözdesinin…
Daha ne bekliyorsun ey İnsanlık dön O’na…
‘İkinci bir benliği bulurum çabasıyla
Zorlayanlar kendini ne kadar nasipsizdir.
İlmin aklıyla Din’in gönlünü barıştıran
Aşabilir korkmadan,çekinmeden,yılmadan
Yolunun üzerine çıkacak engelleri
Ruhunun aradığı mevsimsiz bahçeleri
En yakınında bulur olgun meyvalarıyla…
Tatmak istemeyenler için elden ne gelir…?
O’NUN A H L A K I
O’nu anlamak için kor güller deriyorum,
O’nu anlatmak için bin ömür veriyorum…
Her zaman hüzünlüydü,her zaman düşünceli,
Konuşmasından daha uzundu sessizliği,
Boş yere konuşmazdı,seçerdi sözlerini.
Konuştuğu zamanlar ne fazla söz söylerdi,
Ne eksik,dinleyenler hemen etkilenirdi.
Dünya işleri için darılmaz,gücenmezdi,
Kendi benliği için asla öfkelenmezdi,
Öc almak nedir bilmez,kötü söz söylemezdi.
Affedici olması zorlamasız,doğaldı,
Düşmanlarını yalnız affetmekle kalmazdı,
İnsan olduklarını unutmaz,horlamazdı,
Onlara değer verir,hep onurlandırırdı.
Kendisini üç şeyden korur,uzak tutardı;
Kimseyle çekişmezdi,çok uzun konuşmazdı,
Zamanını gereksiz şeylerle harcamazdı,
O’ndan bir şey umanın umudunu kırmazdı.
Hoşlanmadığı bir şey olursa konuşmazdı.
Kimseyi ne yüzüne karşı,ne de ardından
Kınardı,ayıplardı,kusurunu arardı.
Hiç kimseye hakkında hayırlı,hoş olmayan
Bir sözü söylemezdi,gönlünü incitmezdi.
Yanında bulunup da söz alarak konuşan
Kimseler arasında en son konuşmuş olan
Birisi bile olsa onu ilk kez konuşan
Biriymiş gibi dikkat kesilerek dinlerdi.
Eğer bir toplulukta bulunuyor,onlar da
Bir şeye gülüyorsa O da güler,bir şeye
Hayret ediyorlarsa O da hayret ederdi!
Orda bulunanların gönlünü hoş ederdi
Gerçeği yansıtmayan övgüleri sevmezdi,
Her zaman ağırbaşlı,dengeliydi,ciddiydi.
Konuşması o kadar güzel,etkileyici,
O kadar tatlıydı ki,çevresindekileri
Adeta kuşatırdı,kendinden geçirirdi.
Birer inci dizisi gibi ışıltılıydı
Gülşen tebessümünü aydınlatan dişleri.
Sağa,sola salınmaz,geniş adımlarıyla
Yüksek bir yerden iner gibi hafifçe öne
Eğilerek rahatça,sukünetle,vakarla
İlerlerdi kendinden emin insan tavrıyla.
Kapısına bir yardım için gelenleri de
Asla geri çevirmez,eli boş göndermezdi.
Bir gün kendinden yaşça küçük olan dostunu
Omuzlarından tutup;”Sen dünyada bir yolcu
Ya da garip bir kişi gibi ol!”buyurmuştu.
Bakışları mahzundu,tebessümü buruktu…
Adet üzere bile olsa duyulmamıştı
Ağızından aykırı,kötü bir söz ömrünce.
Sıkıldığı zamanlar bağırmaz,çağırmazdı,
Kabalaşmaz,kimseyi incitmezdi,kırmazdı.
Yoksullarla birlikte oturur yemek yerdi,
O kadar ki,onlardan ayırt edilemezdi.
Önüne getirilen, konulan neyse yerdi.
Gösterişten hoşlanmaz,hep sade giyinirdi.
Konuşurken yüzünü başka yöne dönmezdi.
Bulunduğu mecliste ayrıcalıklın yere
Değil de,boş yer varsa otururdu oraya…
Sabahları evinden çıkarken şöyle derdi;
“Doğru yoldan sapmaktan Rabb’im,saptırılmaktan,
Kanmaktan,kandırmaktan ya da kandırılmaktan,
Haksızlık etmekten,haksızlığa uğramaktan,
Saygısızlık etmekten ve saygı görmemekten
Sana sığınır,yalnız yadım dilerim Sen’den.”
Asla sıradan biri değildi ama,yine
Yaşantısı sıradan bir insanmış gibiydi,
Gösterişsiz,dupduru,gönülsüz,öylesine…
Çünkü O peygamberdi,Allah’ın Elçisi’ydi,
Üstün yaratılışlı,ahlaklı,erdemliydi…
Velhasıl O,her çağda herkes için örnekti,
Görebilenler için bulunmaz bir nimetti.
O’nu seven sayana,O’nu örnek alana
Yaradan’ın Katı’nda saygınlık kazandıran,
İnsanlar arasında seçkin yere oturtan,
Onurlu,özgür,aşkın,değerli,mutlu kılan…
Bir insan,zamanların/mekanların üstünde,
Bir insan Yaradan’ın kozmik eğitiminde,
Çok özel donanımlı,seçkinlerin seçkini,
Bir insan,insanlığın şaşmaz önderliğinde
Çağlar’ı çağırıyor sonsuzluk iklimine
İnsan’ın uzun zaman ayrı kalan yurduna…
O
Sonsuzluk gülşeninde
Sonsuz goncalı bir gül.
Sonsuzluk ormanında
Sonsuz tomurcuklu dal.
Sonsuzluk zindanında
Sonsuz şamdanlı çerağ.
Sonsuzluk vadisinde
Sonsuz debili nehir.
Sonsuzluk gurubunda
Sonsuz güneşli fecir.
Sonsuzluk fanusunda
Sonsuz yanışlı kandil.
Sonsuzluk hasadında
Sonsuz daneli başak.
Sonsuzluk ağacında
Sonsuz şebnemli yaprak.
Sonsuzluk burçlarında
Sonsuz hilalli sancak.
Sonsuzluk meydanında
Tuş olmayan pehlivan.
Sonsuzluk ordusunda
Sonsuz gözlü komutan.
Sonsuzluk kuşağında
Sonsuz renkli kehkeşan.
Sonsuzluk seferinde
Sonsuz kollu kahraman.
Sonsuzluk kitabında
Sonsuz anlamlı kelam.
Sonsuzluk kervanında
Sonsuz görüşlü rehber.
Sonsuzluk umanında
Sonsuz çakışlı fener.
Sonsuzluk pınarında
Sonsuz kollu fışkırış.
Sonsuzluk evreninde
Sonsuz kadirli yıldız.
Sonsuzluk yangınında
Sonsuz alevli yanış…
Sonsuzluk dağlarında
Sonsuz cihetli zirve.
Sonsuzluk bestesinde
Sonsuz oktavlı nağme.
Sonsuzluk göklerinde
Sonsuzluk kanatlı selva.
Sonsuzluk çöllerinde
Sonsuz hurmalı vaha.
Sonsuzluk mağrasında
Sonsuz frekanslı sayha.
Sonsuzluk okulunda
Sonsuz dilli öğretmen.
Sonsuzluk ocağında
Sonsuz kıvılcımlı kor.
Sonsuzluk yollarında
Sonsuz adımlı yolcu.
Sonsuzluk obasında
Sonsuz direkli çadır.
Sonsuzluk dergahında
Sonsuz himmetli mürşid.
Sonsuzluk mabedinde
Sonsuz secdeli alın.
Sonsuzluk şafağında
Sonsuz şölenli doğuş.
Sonsuzluk içre sonsuz…
R A V Z A
Aydınlanmış Şehir’in geçtik kapılarından
Yetiştik son tekbire yıldızların ardından…
Cananlar Cananı’nın keremiyle,lütfuyla
Vardık şanlı Elçi’nin huzuruna saygıyla.
Kapıldık aşk nehrinin uğultulu meddine,
Öteler ötesine götüren sellerine…
Ya Rasulallah geldik süklüm,püklüm kapuna,
Yaradan’ın izniyle şefaat umuduyla.
Dilim tutuldu,gönlüm “o an” da çağıldadı,
Dilin unuttuğunu çağ çağ gönül haykırdı.
Selam sana Aydınlık Çağlar’ın habercisi,
Selam sana En Yüce Mesaj’ın müjdecisi,
Selam sana gecenin,gündüzün efendisi
Selam sana sonsuz kez gözdelerin gözdesi,
Selam sana güzellik ufkunun dolunayı,
Selam,sevda göğünün kavuşmayan yıldızı…
Ey,bizi çağlarüstü yol’a yönelten serdar,
Ey,gök kapılarını aralayan bahtiyar,
Ey,vahdet merceğinin sonsuz tayflı odağı,
Ey, mutluluk yurdu’nun nur dokulu sancığı,
Ey,çağları ardından sürükleyen has insan,
Ey,tekmil savaşlardan yengin çıkan kahraman,
Ey,gönüller sultanı,sevgiler üstü sevgi,
Düşüncede,duyguda zirvelerin zirvesi.
Ey,bütün zamanların mekanların içinde
Yaratılmışların en yiğidi,hayırlısı,
En alçakgönüllüsü,en yüksek akıllısı,
En merdi,en müşfiği,en dürüstü,güzeli…
Zamanların bağrına basılan aşk tuğrası,
“Levlake levlak,lemma halaktül eflak” sırrı
Fecir bakışlarından fışkıran feleklere…
Mevsimler sütü mevsim,iklimler üstü iklim,
Sonsuz dallı ağacı en olgun yemişlerin…
Yerin dağdağasından,göklerin saflığına
Doğru kanatlanışı ruhun haykırışlarla…
Çılgın kasırgaların durulması anide,
İnen kara yelkenler ayrılık denizinde…
Göz yaşlarımız dinmez günahlarımız için…
Biz senin huzuruna bir Işık Devleti’nin
Alınları nişanlı yurttaşları olarak
Gelmeliydik ey Resul,yüzyılları aşarak…
Asıl göz yaşlarımız hazdan olmamalıydı…
Yıllardır,yüzyıllardır tağut’un oyuncağı
Olmamızın verdiği utançtan olmalıydı…
O günlere ermemiz ah bir bilsek yakın mı?
Göz yaşından,utançtan,kırık bir kalpten başka
Sunacak bir şeyimiz olsaydı ya ah,sana…
Dünyanın hay-huyundan kurtulduğum zamanlar
Buluştuğum o kutlu,ışıltılı Sayfalar
Umulur ki kılavuz olur yollarımızda,
İblis’in sinsi sinsi kurduğu tuzaklarda…
Şahsen yüzüm yok senden şefaat dilenmeye,
Layık biri değilim çünkü seçkin Ümmet’e.
Hayal kırıklığımı mazur gör,endişemi…
Başta biz,göremedik sana layık Ümmet’i…
Çoğu bakışlar donuk,yüzler soluk,anlamsız,
Davranışlar kırıcı,gönüller uzak kalmış.
Bu iklimden bir soluk,bir lezzet alamamış…
Gizleme,görüyorum ılık gözyaşlarını
Sonsuz goncalar açan gülşen yanaklarından
Şebnem şebnem süzülen rahmet sağnaklarını…
Madem Sen varsın,umut var demektir her zaman,
Gürleşiyor aydınlık ufuklarda anbean…
A K S A
Sen ey,ilk göz ağrısı,dinmek bilmez sancısı
Nişanlı alınların,nebülöz gönüllerin
Yeryüzünden göklere açılan aşk kapısı,.
Birinci basamağı vuslat merdiveninin.
Izdırab ağacının çekirdeksiz hurması,
Ebedi gönüldaşı Mabedler Mabedi’nin,
Anısıyla onurlu Dareyn Efendisi’nin…
Burak Süvarisi’nin göz,ayak,alın izi
Bağrını yakmıyor mu yüreğinin ateşi…
Kopan fırtınaları güçlendiriyor ruhta
Söyleşen güvercinler mahzun revaklarında…
Akıllar dondurucu,gönüller ürpertici
Evrenleri kuşatan rengarenk kuşaklara
Duymuyor musun seni çağıran Işık-Ses’i…
Ey,çağların övüncü,peygamberler otağı,
En seçkin cemaatin sonsuzluk secdegahı.
Muradım “taş” üstünde bir göz izi olmaktır,
Yerler zamanlar üstü boyayla boyanmaktır.
Sana yan bakan kimler,varsa söyle bilelim,
Zakkum bahçesinden gül dermeyi öğretelim,
Dürelim dürüm dürüm zamansız mekanları…
Çağlar’ın en karanlık bakışları altında
Yıllardır,yüzyıllardır dinmiyor ızdırabın.
Izdırab!En değerli armağanı inancın!
Kanayan bir yarasın canın şah damarında,
Ey Mabed,içimizde açan sonsuz al gülsün.
Sen herkesten çok bize yakınsın,yaraşırsın,
Yarana tuz basanlar bırak son bir kez gülsün.
Yalancı hekimlerin hünersiz ellerinde
Gül elleri,kolları bağlanmış,yarı baygın
Açıyor gözlerini içine karanlığın…
Zalimler,hokkabazlar,firavunlar,tiranlar,
Sığınacak bir ilah,bir kovuk arasınlar!
Çil yavruları gibi dağılsın,yok olsunlar
Hidayetin mevsimsiz ışık vadilerinde…
Yakındır başlarına geçmesi planlarının.
Dev’in yorgun bedeni yeniden güçlenecek!
Gitgide alçaklaşan,küstahlaşan,kokuşan
Kali-Yuga’nın kanlı beton yığınlarının
Arasından önlenmez bir coşkuyla fışkıran
Usul usul serpilen,gürbüzleşen bir çiçek
Elinde sütunları sarsarak yürüyecek…!
Yeni bir Çağ başlıyor,onlar istemese de!
Temeli atılıyor yepyeni bir dünyanın,
Gezegen aydınlık bir Kapı’nın eşiğinde…
Bir dünya ki sevginin,özgürlüğün,barışın
Başlarda tac olduğu gününde,gecesinde…
Sana uzanan eller kurusun,aksın gözler,
Yüreğini serin tut,sabret,yakındır zafer…!
Ey Aksa,uzak değil dinmesi can ağrının…!
TEVHİD/MUVAHHİD
Tan yeri ağarıyor hicran ufuklarında,
Evrenler ürperiyor Vuslat’ın kollarında,
Vahdet’in çığlıkları sarsıyor zamanları,
(Varlığın anlamına anlam katıyor Nazar…)
Hayatın şifreleri çözülme umudunda…
İçimizde Ölümsüz Sevgili’nin nefesi,
Devriliyor tağut’un kara bahtlı putları…
(Düğümler çözülüyor kader yumaklarında…)
Muhteşem bir Çağrı’nın frekanssız yankıları
Uykularını zehir ediyor zalimlerin,
Vuruyor can evinden kendini bilmezleri,(…kaya yüreklileri,)
Akın,akın iniyor göklerden nur kanatlar,(…güvercinler,)
Hisarları yerle bir ediyor muvahhidler,
(Haksızlıklara kıyam ediyor has yiğitler,)
Hilaller,dolunaya dönüyor alınlarda,(…bakışlarda,
İniyor karanlıklar üstüne aydınlıklar, ufuklarda,)
Doğuyor sinelerden Güneş’in güneşleri…
21-25 R.Evvel 1434/2-6 Şubat 2013
Çeşme
N A M A Z – I
B E S M E L E
Yaradan’ın adıyla başlanmayan bir işde
Ne renk vardır,ne koku,ne hayır,ne bereket,
Yaradan’ın adının geçmediği bir sözde
Ne bir derinlik olur,ne anlam,ne letafet.
Gelin hayat bulalım,”en güzel kelime”yle,
Gönüller fethedelim ışık tebessümlerle,
Can verelim yaşamak nedir bilmeyenlere…
G İ R İ Z G A H
Namaz Din’in direği,gözlerimizin nuru (1),
Hüzünlü gönüllerin vaz geçilmez tutkusu,
Sonsuzluğu tatmanın,yaşamanın coşkusu,
İman denizlerinin en değerli incisi,
Sevgi bahçelerinin misk kokulu meyvesi,
Mü’minin sinesinden fışkıran nur gayzeri.
Namaz evrenin dili,kanı,canı,iliği,
Damağımızın tadı,başlarımızın tacı,
Gözlerin bakışını sonsuzlaştıran açı,
İnsan davranışında zirveler üstü zirve,
Boyutlar üstü boyut duyguda,düşüncede.
Kapımızın önünden akan debisiz ırmak(2),
Günde en az beş sefer bu Irmak’ta yıkanmak…
Ezel pınarlarından,ebed ummanlarına
Kavuşmanın tek yolu,başka yol mu var yoksa?
Ruhun sonsuz goncalar halinde açılması,
Feleklerin üstünden başlara saçılması,
Sonsuz güvercin olup candan cana konması…
Namaz,Din’in direği,gözlerimizin nuru… (ufku)
____________________________________________________________
(1),(2): İki hadisten mülhem.
S A B A H
Tan yeri ağarıyor,uyumak vakti değil,
Şimdi taze bir güçle bilenme zamanıdır.
Gün bin bir sürpriziyle bizi beklemededir.
Şafak karanlıklara son yumruğu vurmaktır…
K U Ş L U K
Kuşan pusatlarını zorlu savaş başlıyor,
Sonsuz cepheli hayat kavgası kızışıyor…
Ö Ğ L E
Güneş gibi aydınlık,güneş gibi çalışkan
Bir insan olarak çık sağ ayakla kapıdan,
Karış kalabalığın uğultulu seline…
Yürü,geç bataklıklar,çağıltılar içinden
Saf bir ışık fışkırsın yüreğinden,yüzünden…
Giriş her zamankinden daha şevkle işine ,
Herkese eşit davran,eşi,dostu kayırma,
Her dem mütebessim ol,adaletten ayrılma.
Dürüstlük andın olsun,hoşgörü ibadetin,
Hakk’ın hoşnudluğunu kazanmak tek dileğin.
Çalış,çabala,didin,terle insanlar için…
Yarım saat ara ver dünya’ya,ahret’e koş,
Teraziyi dengele,kalmasın bir kefe boş…
İ K İ N D İ
Yolun yarısı bitti,atlar soluk soluğa,
İniş başlıyor şimdi doruktan aşağıya.
Yukarı çıkış kadar,iniş de kolay değil,
Yokuş aşağı inmek daha tehlikelidir.
Tedbiri elden brakma iniş ve çıkışlarda,
Kalırsın bir başına sonra çöl ortasında!
Ne yüzüne bir bakan,ne el uzatan olur,
Sana Mevla’dan gayrı dost ve yardımcı yoktur.
A K Ş A M
Gün kavuştu,gölgeler siliniyor anbean,
Ufuklar yalım yalım gönül yangınlarından.
Umut kapılarının kapanmasından önce
Otur hesabını dök bir günün ince ince,
Duy yükselen sesleri nedamet gayyasından…
E V V A B İ N
Akşam,yatsı arası evvabin zamanıdır,
Evvabin karanlığa atılan kor imzadır.
Bastıran karanlığın içinde öbek,öbek
Beliren ışıkların asıl kaynağı yürek.
O ışıklarla ancak aydınlanır yüzyıllar,
Mağaralar,kanyonlar,labirentler,ehramlar…
Y A T S I
Elden geldiği kadar yatsıyı geciktirin,
Camlardaki ışıklar solgunlaşsın bekleyin!
Bu saatler başkadır mevsimler üstü iklim,
Toplanma zamanıdır en olgun yemişlerin.
Leziz yemişleriyle ufuksuz bahçelerin
Dolsun sepetleriniz,devşirin kardeşlerim.
Hayatın yaşanmaya değer dolu,dopdolu
Çağlar üstü “anlar”ı,özgürlüğün coşkusu…
Anlaşılır evrene sığmadığı inancın,
Ve evrenin bir nokta bakışlarında canın.
Açılır sayfa sayfa,dürüm dürüm dürülür,
Evrenler can gözüyle daha güzel görünür.
Ateş döşeli Yol’da yalın ayak yürünür…
T E H E C C Ü D
El-ayak çekilince evrenlerle birlikte
El bağlanır Huzur’da,yüz sürülür secdeye,
Sonsuzluk yankılanır sineler sinesinde.
İner nur sağnakları gönül zirvelerine,
Ve tadına varılır ilahi ızdırabın..
Kozmik sinyaller gelir ötelerinden Arş’ın…
Med-cezirin öfkesi,göklerin iniltisi
Arasından sezilir kısık bir horoz sesi…
T E S B İ H
Çalab’ın güzel,şanlı,ölmez isimlerini
Anmaktan daha mutlu eden ne var yüreği.
Teslim etmek borcumuz O’nun yüceliğini…
D U A
Duanın bir zamanı,bir yeri olmasa da
Kutlu,seçkin vakitler vardır Rahman Katı’nda.
O vakitler rahmetin,bereketin,izzetin,
Bulut bulut indiği demlerdir sekinetin.
O müthiş anlar meddin patlayışı kıyıda…
Sonsuz sütunlu,sonsuz kubbeli tapınakta
Kan ve ilik,Mücib’e yay boyu yakınlıkta.
İnancı her solukta yenileme sevinci,
Ölümsüz And’a bağlı kalmanın güvencesi.
Bize bizden yakınsın,bilirsin içimizi,
İki şey diliyoruz ya Rab,lütfet,kerem et;
Müslümanlara vahdet,ümmet,cihat bilinci,
Tüm cephelerde nusret,sapkınlara hidayet…
İslam’ı insanlara,bahtsız çağdaşlarıma
-Müslümanım diyenler anlıyor mu acaba?-
Anlatabilmek için neler vermezdik,neler…
Siz ey,gelecek çağlar,bahtlı kardeşler sizler,
Ortak olur musunuz akkor göz yaşlarıma…
F A T İ H A
Bir şeyler bulduysanız eğer bu mısralarda
Gönlünüzü hoş eden duygular,düşünceler,
Ey Çağlar üstü Yol’da Ebed’e yürüyenler,
Samed’den gayrı ilah tanımayan mutlular,
Ve yalnız, ancak O’ndan yardım dileyen kullar,
Dünyada ahirette nimetlere erenler,
Garip kardeşinizi anın bir “fatiha”yla…
N A M A Z - II
Sonsuz kubbeli,sonsuz kıbleli
Olağan üstü bir mabed evren.
Her an,her nokta O’nu anmakta…
Her an duyulur ezan sesleri
Mahzun ruhları tutuştururca
O ulvi çağrı gelir derinden,
Allahüekber,Allahüekber…
Derin bir saygı,huşu içinde
Resuller şahı durmuş Divan’a,
Ak bir cübbe var üzerlerinde,
Parlak bir hale soy başlarında.
En ön sıraya geçmiş enbiya,
Gerçek bilginler,saf saf şehidler…
Ve inananlar her dereceden,
Allahüekber,Allahüekber…
Bu avazlarla,uğultularla
İnliyor,tir tir titriyor evren.
İnanan,seven,tapan gönüller
Kesiksiz ışık sağnaklarında
Varıyor yalım yalım secdeye.
Allah,melekler,tüm evrenliler
Eşiz,ilahi tebessümlerle
Bakıyorlar bu güzel tabloya…
Allahüekber,Allahüekber…
NAMAZ-III
Namaz,
İnsan davranışlarının en anlamlısı,en evrenseli,,duyguların en sadesi,
en yücesi,en derini,en samimisi,en mükemmeli,
Namaz,
Kulun Allah’la arasındaki perdeler olan bütün beşeri,süfli şeyleri ardı-
na atarak,”En Büyük”O’nun olduğunun bilinci içinde O’na yönelmek fiili,
Namaz,
Peygamberler Peygamberi’nin gözünün nuru,mü’minin miracı,mave-
raya açılan sonsuz pencere,ruhun gözleri,
Namaz,
Ezelden gelip,ebede akan,günde beş kez arı-duru suyundan yıkandı-
dığımız,yunduğumuz huzur nehri,
Namaz,
Olağanüstü gezi dönüşü Yüceler Yücesi’nin has kullarına lütfettiği
ilahi armağan paketinden çıkan armağanların en güzeli,en değerlisi,
Namaz,
Maddenin,zamanın,mekanın üzerine çıkarak,ruhun,bedenin,beynin
hücre hücre,atom atom Hakk’a yönelmesi,güneş,nebülöz kesilmesi,
Namaz,
Din çadırının direği,takva elbisesinin ipliği,miraç yolunun burağı,
Namaz,
En şerefli alınların topraktaki izi,en asil başların ölümsüz fikir tacı,
en doğru dillerin ebedi zikri,
Namaz,
Mü’minin kainatın ruhuyla buluşması,kaynaşması,varlığının nuruyla
yunması,arınması,yanması,kavrulması,reca boyasıyla boyanması,
Namaz,
Hayat ufkunun genişlemesi,yükselmesi,derinleşmesi,tutuşması,sonsuz-
laşması,kainatların bağıra dolması,
Namaz,
Ruhun tağut’un kurduğu tuzaklardan kurtulması,hilelerinden emin
olması,
Namaz,
Evren(ler)in coşkusu,saygının,sevginin,teslimiyetin,feragatin,tevazuun
doruklaşması,
Namaz,
Elif’lerle,vav’larla,sad’larla,ha’larla,dal’larla,bedenin-ruhla birlikte-
yazdığı muhteşem yazı,
Namaz,
Ruhun karanlıkları ışık tarrakalarıyla tarayan projektörü,Güneş Siste-
mi’nin hayat dolu gezgeni,
Namaz,
Mü’mine çağlar,kuşaklar,sıratlar…aşırtan ışık kanatlı kuğu,
Namaz,
Ruhu ötelerin ötesine çağıran münadi,gök sofrasının tuzu,bengi-su
çeşmesinin altın musluğu,
Namaz,
Vuslat gecesinin en parlak yıldızı,kainatın ruhunu saran ondurucu sızı,
yakin kuyusunun çıkrığı,dolabı,kovası,
Namaz,
Selim aklın kılavuzu,mutmain ruhun can yoldaşı,sevgilisi,,nefesi,kainat
güldestesinin eşsiz manzumesi,
Namaz,
Maddenin manayla savaşında,mana orduların yöneten,sevk ve idare
eden,yönlendiren,zafere ulaştıran komutanlar komutanı,
Namaz,
Müslümanın damarlarında dolaşan alev-kan,büyük ve küçük savaşla-
rın kazanılmasında rol oynayan en büyük takviye kuvveti,
Namaz,
Evrensel Senfoni’nin en tiz,en ürpertici,en büyüleyici ezgilerinden biri,
belki en büyüleyicisi,
Namaz,
Saygıya en çok layık olana,en güzel,en anlamlı biçimde saygı gösterisi,
Namaz,
Kainat mabedini tezyin eden nakış,çini,kubbe,sütun,vitray,revak,oyma..
ustası…
Namaz,
Mü’minin hayatını gün gün,saat saat,an an etkileyen,düzenleyen,güzel-
leştiren terbiyeci,
Namaz,
İnsanın “kulluğunu” haykırmasını somutlaştıran “özgürlük” bestesi,
Namaz
Tağut’un toprağında elini kolunu sallaya sallaya çevresine sevgi,umut,
güven…saça saça dolaşan yiğitler yiğidinin ışık kalkanı,
Namaz,
İman yayından fırlayarak imansızlığın kalbine saplanan ışık ok,
Namaz,
Öylesine büyük,öylesine muazzam,öylesine ketum ,öylesine gizemli ki,
yaşamadan anlamaya,anlatmaya imkan yok…
S I R A T K Ö P R Ü S Ü
Sur’un frekanslar üstü sesi yankılanırken
Issızlığa bürünen Arasat Meydanı’nda,
Rahman’ın Divanı’ından yüz akıyla çıkanlar
Ayakları kanatlı geçiyorlar Köprü’den.
Tutuklulara geçit vermiyor yalazalar.(görevliler.)
Kıyamet’in ardından değişen boyutlarda
Ölümsüzlük Yurdu’nun sonsuz nimetlerini
Paylaşmayı hak eden mü’minlerin peşinden
Rahman’ın rahmetine müstahak olmayanlar
Ümitsizce duyurmak istiyor seslerini…
Son nedamet bir yarar sağlamıyor yazık ki!
Ümitsizliğin sonu hüsrandır nasipsizler!(…kuşkusuz ki!)
G Ü L - I
Kumları eşeleyip çölün sonsuzluğunca
Bir gül fidanı dikti kutlu eller usulca.
Göklerden hevenk hevenk serpilen alevlerle
Serpildi,serpildikçe gonca gonca oldu gül.
Kavurucu soluklar su,hava oldu ona,
Dalıyla,budağıyla,yaprağıyla yandı gül.
Kervanlar kondu,göçtü,bülbüller kondu,uçtu,
Misk kokan gölgesini hiç esirgemedi gül.
Kırkayaklar,yılanlar yürüdü sinsi sinsi,
Köklerini daha bir derinlere saldı gül.
Koparılan her dalı düştüğü yerde bitti,
Daha gür filiz sürdü,kuşakları sardı gül.
Her yaprakta sonsuz çiy,her çiyde sonsuz ışık,
Her dalda sonsuz tomur,her tomurda sonsuz gül.
Nehir akıp geçtikçe köprülerin altından,
Zamanların üstünde mekan tutar oldu gül.
Evren bahçelerinin odur her dem gözdesi,
Mahzun,soylu bülbülün tek aşkı,tesellisi.
G Ü L - II
Bir ormanday(d)ım,derin,karanlık bir ormanda…
Dikenler,çalılıklar,bataklıklar,kanyonlar,
Mağaralar,çavlanlar,ırmaklar,sıradağlar,
Bildiğim,bilmediğim iklimler,renkler,sesler
İçinden,zamanların/mekanların üstünden
Yürüyor(d)um tarifsiz duygular,düşünceler,
Hüznün som alev tacı mevsimsiz çiçeklerden,
Galaksiler,yıldızlar,nebülözler,evrenler,
Yıldırımlar,şimşekler,kasırgalar başımda…
Ormandan çıktığıma sevinirken karşıma
Çöller çıktı,ufuksuz çöller haykırmalarla…
Kaplanlar,kırkayaklar,ceylanlar,ulumalar,
Buğday yüklü kervanlar,hevenk hevenk hurmalar,
Güvercinler,kartallar,örümcekler,çığlıklar…
Bir volkanın bağrından kopan lav ırmağının
Kıyısından geçerken her yanım yalım yalım,
Bir nur sağanağıyla sarıldım,dona kaldım
Sona erdiği yerde alaca karanlığın…
Bir gül,iri bembeyaz bir gül,alev yapraklı
Benzersiz kokusuyla genzim yandı,canlandı
Közleşmeye yüz tutmuş ocağın yalazları…
Gördüm yüksek ufukta gizemli atlıları…
Bakışlarıma sinen kokusundan,renginden
Renk aldı,koku aldı,çok göz,çok el,çok gönül,
Sevdanın çöllerinde bülbülün hasretinden
Sonsuz goncalar açtı,sonsuz renge girdi gül…
Yıllardır,yüzyıllardır bekler gibi bu “an”ı,
Derinden,ta derinden katmer katmer seslendi;
“Gel,sensin beklediğim nicedir,gel,der beni…”
Yaklaştım usul usul,dudaklarımda dua,
Duydum iliklerimde mutluluk çığlığını.
Armağan ettim onu gördüğüm ilk çocuğa,
Ve gül çocuk yürüdü gül pembe şafaklara…
G Ü L – III
Ariflerden bir kişi
Bir gül ağacı gördü
Dalları gökten sarkmış…
Doldurmayı diledi
Güllerle eteğini
Sunmak için dostlara…
İçinden aydınlanmış
Ellerini gülleri
Dermek için uzattı.
Gülün kokusu onu
Öyle sermest etti ki,
-Bir anda o kokuyla
Tutuşan,alevlenen
Aşk’a aşık ruhunu,-
Ne bir gül derebildi,
Ne dönebildi geri…
Ne güzeldi(r) koklarken
Ölmek bir sarı gülü…
O R U Ç
Oruç,
Tağut’un amansız saldırılarına karşı durmaktan öleyazan ruhu,doping yapılmışçasına güçlendiren,şahlandıran ilahi serum,(aşı)
Oruç,
Sabır atının kamçısı,iman kervanının kılavuzu,erdem peteğinin balı,
Oruç,
Sidretü’l Münteha müjdesi,Tuba meyvesi,Ravza kokusu,Kabe coşkusu,Kevser şarabı,
Oruç,
Melek gülümsemesi,peygamber bakışı,Allah hediyesi,
Oruç,
Ruhu zamanlar,mekanlar üstü boyutlara,kuşaklara sıçratacak kadar özgürlük bahşeden ışık-kanatlar,
Oruç,
Yedi iklim,yedi kuşaktaki “dünya,ahiret kardeşleri”ni birbirlerine daha bir
yaklaştıran,kaynaştıran kutsal bağ,
Oruç,
Ruhun izzeti,nefsin zilleti,bedenin atom,atom lezzetlenmesi,
Oruç,
Maddenin ruhu saran bukağılarının parçalanması,davranışların zaman/mekan üstünde daha bir
genişlemesi,yumuşaması,güzelleşmesi,evrenselleşmesi,
Oruç,
Ruha karakışta,karda,tipide,fırtınada,yangında ebedi baharı getiren cennet iklimi,
Oruç,
En büyük düşmana karşı “en büyük savaş”ı kazanmak için ,”ebedi zafer”e ve mutlak barışa çıkan kapıyı açan en güzel el,
Oruç,
Kavganın,kargaşanın,savaşın,çölde kalan yolcunun,darda kalan borçlunun üzerine tü, tül inen serinlik,sekinet.,
Oruç,
Günbegün büyüyen,büyüdükçe ışıltısı gürleşen hilal gibi içimizdeki karanlıkları kovan ışık fırtınası,ruhun kararan ufuklarına doğan fecir
aydınlığı,
Oruç,
Evrensel Mabed’in güvercin kubbesini tutan en önemli sütunlardan birisi,
Oruç,
Meleklerin kanat sesi,cihat hamurunun mayası,Fidevs’in,Adn’ın konuksever
ev sahibi,Reyyan kapısının karşılayıcısı,
Oruç,
İfrit ordularının önüne çekilen aşılmaz sed,
Oruç
Gönül bahçelerine düşen rahmetler üstü rahmet,
Oruç,
Aklın ve ruhun ufuklarını katmer,katmer açan,genişleten ,idrakin sınırlarını zorlayan olağan üstü kozmik enerji,
Oruç,
Toprağımızı bereketlendiren,bahçelerimizi çiçeklerinden,gönüllerimizi
ziynetlendiren,elmaslaştıran,kristalleştiren cennetlerden gelen ışık-su-alev ırmağı,
Oruç,
Beyni Allah düşüncesinden,ruhu Allah sevgisinden başka her türlü düşünceden arıtan imbik,bakışlara anlam,acılı yüzlere tebessüm,gönüllere
safa,kaslara güç veren em,
Oruç,
Dağların,ufukların,kuşakların,yıldızların,galaksilerin ardından,ötelerin ötesinden gelen kutlu haber,
Oruç,
İman sofrasının tuzu,iftar çorbasının lezzeti,mü’min yüreğin sevinci,
övüncü,
Oruç,
Cennet kapısının tokmağı,cehennem kapısının kilidi,Kur’an bahçesinin mevsimler,iklimler üstü,sonsuz goncalı gülü,
Oruç,
Damlarımıza,sokaklarımıza,avlularımıza,omuzlarımıza konan kuzgunların
bembeyaz güvercin öbeklerinin çığlıklarıyla kovalanması,
Oruç,
Peygamber,güneş,gelin ….balıklarının yüzebildiği,köpek balıklarının,
piranhaların,baraküdaların…giremediği süt denizi,
Oruç,
Közlerin,aynaların üzerini örten kül,toz tabakalarını kaldıran,yollarımızın
üzerlerindeki çer-çöpü temizleyen,zaman okyanusunda yol alan teknenin yelkenlerini şişiren,
gözlerimizdeki,gönüllerimizdeki perdeleri aralayan meltem,
Oruç,
Evrensel Site’nin kapılarında,burçlarında geceli,gündüzlü nöbet tutan yiğit
nöbetçi,
Oruç,
Tağut’un boynuna,ayaklarına dolanan bukağı,sonsuz alev başlı nefis atının dizginlerine vurulan ipek gem,
Oruç,
Onulmaz sanılan yaraları onduran merhem,dilsizin dilini,sağırın kulaklarını açan kelime,kötürümü koşturan arzu,
Oruç,
İman kitabının fatihası,sevgi bahçesinin orkidesi,barış mabedinin mihrabı,
kalb gözünün merceği,ruhun mehdisi,
Oruç,
Sabır,barış,adalet,iman,”insanlık”,”kulluk” yarışında yüksek dereceler
ve Ölümsüz Sultan’ın hoşnudluğunu kazanmak için koşulan sonsuz yarış pisti…
İ F T A R-2
Son yazın son günleri,akşam üstüne doğru,
İmbatın iliklere işleyen soluğunu
Bağrımda duya,duya yürüyorum coşkulu(…uyla)
-Evrensel iradenin kusursuz hendesesi
Olağanüstü uyum,denge mucizesiyle
Hayranlıktan da öte esriyen yüreğimle…-
Sonsuz boyutlu gökler altında dağ yolunda…
Alev yakamozlarla ürperen turkuvaz su,
Can okyanuslarını kabartıyor doğrusu…
Ufuksuz bayırların can yakıyor nefesi,
Yalnızlığın hüznünü deriyorum bağ(r)ımdan.
(Hüzün devşiriyorum yalnızlık ağacından…)
Her yerde Sevgili’nin rengi,kokusu,sesi,
-Ne güzeldir tüketmek ömrü O’nun yolunda…-(…uğrunda…)
Tutuşan ufuklardan,çalılıklardan kopan
Kıvılcımlar sarıyor çevreni,evrenleri…
Kuşlar,kuşlar,bir başka coşkuluydular sanki!
İnsanların çoğunun fark edemedikleri
Olağanüstülüğün farkındaydılar belki!
En keyiflileriydi ağustos böcekleri…
Bereketli zeytinler,yemişler,çalılıklar
Arasında kesiksiz kıpırtılar,çığlıklar…(…fısıltılar…)
Hayat ovalarında akan gümrah ırmaklar,
Kıyısız ummanları saran kılcal damarlar…
Ev sahibinin sıcak,içten karşılayışı
Gürleştirdi içimi ısıtan kaynayışı…
Ufukları çıldırtan yangınlar esendikçe,
Göklerin maviliği laciverde döndükçe,
Daha bir serinleyen bahçedeki masaya
Bayanlar yavaş,yavaş başladılar servise…
Çorbalar kotarıldı kaselere ilk önce…
Derinden,çok derinden duyuldu Kutlu Çağrı,
Açılmayan kilitler dualarla açıldı,
Zincirler,bukağılar,mühürler parçalandı,
Özgürlük dallarının tomurları patladı…
Hüznüm yoğunlaşıyor,dönüyordu utanca
Nimet dolu tabaklar ardı arda dizildikçe…(Rızık…)
Bunlardan değil tatmak,isimlerini bile
Bilmeyen milyonlarca insan varken acunda(…kardeş…)
Düğüm,düğüm olmaz mı lokmalar kursaklarda?
Ya o olan bitenler üç-beş yıldızlılarda!
“Varsıl sofralarının ne başı,ne sonunda (*)
Bereket olmaz yoksul yoksa aralarında.”(Hayır…)
“Bizden değildir açken komşuları,tok yatan.” (**)
İnsan’a zırnık kadar katkısı olmayanlar
Omuzlar üzerinde taşınırken,bağrında
Hilaller,dolunaylar,nebülözler,ummanlar
Taşıyan yiğitlerin hallerinden kim anlar,
Kim hatırını sorar,seslerini kim duyar?
-Ağustos böcekleri bastırıyor belki de!-
Özlem fırtınaları büyürken bir yerlerde,(…yüreklerde,)
Pınarlar püskürmeyi bekliyor gözelerde…
Etliler,kızartmalar,leziz zeytinyağlılar,
Izgaralar,tatlılar,salatalar,meyvalar…
Ardından bardak,bardak gelsin tavşan kanları,
Şekerliler,sadeler ıslatsın damakları…
Bayram yapsın mideler,varsın inlesin açlar,
Bir tas çorba,bir yudum/lokma bulamayanlar…
Gülüş-oynaş,ekranda maçlar,olimpiyatlar,
Anlamsız muhabbetler,yavan şaklabanlıklar (…şakalaşmalar)
Yanında yer bulmakta güçlük çeken konular…(…zor yer bulan…)
Çelebiliğin dama atılan pabuçları,
Erdemin,zarafetin dinmeyen göz yaşları,
Adaletin ızdırab veren böbrek taşları!
Meydanları boş bulan nadanlar,kaltabanlar,
Atlarının nalları bal mumu kahramanlar!(…aşınmaz sanıyorlar!)
Nereden geliyorlar,nereye gidiyorlar?
“İnsan’ı başıboş mu brakılmış sanıyorlar?” (***)
Velhasıl,anlamından epey uzak kalınan
İftarların künhüne varır mıyız,ne zaman?(…ey…)
Ne zaman kurtuluruz kutsuz karanlıklardan?
______________________________________________________________
(*),(**);Hâdis
(***);Kıyamet Sûresi(75);Âyet;36
24 Ramazan-3 Şevval 1433(12-21 Ağustos 2012)
Çeşme
Ş E H İ D
Bağrında evrenlerin sema ettiği yiğit,
Aradığın arada çağlar üstü dava,git!
Silinsin gözlerinden ev-bark,ana-baba,yar,
Kucak açmış bekliyor seni ebedi diyar.
Davan öyle büyük ki,yüzyılları aşıyor,
Sen niçin ölüyorsun,pek az beyin kavrıyor.
Yıldızsız gecelerde sonsuz tarrakalarla
Yarılan ufuklar(d)a sensin giden atınla…
Kanının her damlası şifa Çağ’a,Çağlar’a,
Gözyaşın lezzet katar Havuz’un şarabına.
Çağlar doğar,kavuşur gönül bahçelerin(d)e,
Denizler tatlılaşır sen tebessüm edince…
Sen Tubâ’sın,yayılır gölgen Arş’ın altında,
Adın bir efsanedir ulu gök katlarında…
Alnında yanan şavkla aydınlanır yüzyıllar,
Şimşek bakışlarınla coşar,taşar ırmaklar…
Yarasalar güvercin olur avuçlarında,
Sultanlar Sultanı’nın “rıza tacı” başında.
Mabedlerin güneşli,ferah avlularında,
Kemerleri mercandan revakların altında,
Kuşların kursağında,rüzgarın kanadında
Akkor soluklarındır taşınan damla,damla…
Işık uygarlığının mimarları içinde
Anılacaktır senin şanlı adın ilk önce…
Sen ki,Çağ’ın,Çağlar’ın ruhunu aşk örsünde
Döverken yıldızlaşır kıvılcımlar evrende…
Kül,kül yığılır,tınaz,tınaz savrulur harman,
Tuz-buz olur kayalar ruhunun sayhâsından…
İnsanlık onur duyar,yücelir hatıranla,
Çağlar yön değiştirir bir adım atışınla.
Olgunlaşır bin meyve bir damla gözyaşınla,
Yüzyıllar’ın en ulu,en cömert Ağaç’ında.
Sen ey,kutsal çelengin en nadide çiçeği,
Firdevs saraylarının ey ölümsüz güveyi.
Şehid,ey şanlı şehid,kutlu olsun hicretin,
Uzat billur tasını bağrı çöl,çöl Beşer’in…
M Ü C A H İ D
Sen ey yanardağlardan coşkun,kartallardan hür,
Allah’ına “kul “olma sırrına ermiş gönül.
Önderin alemlerin yüz akı,efendisi,
Anayasan ilâhi sanatın mucizesi.
Vatanın tüm evrenler,ailen evrenliler,
Azığın,yiyeceğin sevgiler,iyilikler…
Ey Muhammed’e ümmet,ey göklerin sırdaşı,
Kâinat Devleti’nin haksever vatandaşı.
Haykır,haykır ki Çağlar ürpersin gür sedanla,
Unuttun mu verdiğin sözü “kalû-belâ”da?
Fevc,fevc gelinceye dek insanlar yüce Din’e,
Çalış,didin,melekler gıpta etsin cehdine.
Senin odanın şavkı olmalı en son sönen,(…yanmalı hiç sönmeden,)
Şafak görememeli seni döşeğindeyken.
İpi ilk göğüslemek sana yaraşır,sana,
Barış,sevgi,özgürlük,kardeşlik yarışında…
Atıl ölürsen şehid,sağ kalırsan gazisin,
Yerde,gökte parmakla gösterilen bir ersin!(…yiğitsin!)
Rahman,çağırmak için insanlığı Yol’una,
Seni seçti,ne mutlu,lâyık ol bu onura.
Sen hesap soracaksın Rabbine savaş açan
Ruhlarını tağut’a satmış firavunlardan.
Ayağının altına alıp çiğneyeceksin
Ruhsuz tanrılarını sahte havarilerin.
Küfrün çapullarına karşı sen insanlığın
Gözü pek fedaisi,rehberi olacaksın!
Ne varsa unuttuğu,yitirdiği Beşer’in,
Nurdan taslar içinde geri getireceksin.
Dalından koparılmış bir çiçek kadar mahzun,
Ruhun muştusu olsun ezilmişin,mazlumun.
Şölene gider gibi koşmalısın cepheye,
Davalar üstü dava nakış,nakış gönlünde.
Aç fetih sancağını,barış için savaş aç,(…cihad et,)
Yedi kat yere geçsin ışıksız yıldız ve taç.
Her adım atışında,her soluk alışında
Az daha “Müslüman” ol,coş,kükre müslümanca…
Senin her damla kanın değişilmez zemzeme,
Kuru sıkı atanlar su dökemez eline.
Senden kaçmalı korku ezan duymuş İblis’çe,(Şeytan’ca,)
Sana koşmalı zafer Rabbe giden dervişçe.(…aşıkça.)
Tek başına bir ümmet olabilmelisin sen,
Olabilmelisin ki,tağut korksun gölgenden!
Ak Yapı’nın harcını yoğur gözyaşlarınla(…kar yürek yaşlarınla),
Yükselt duvarlarını çilenle,imanınla…
Kutsal kıyamda en ön safta yer almalısın,
Sen ki,aşksın,barışsın,özgürlüksün,ışıksın.
Tek başında kalsan da yeryüzünde imanlı,
Yürü bataklıklarda,alevlerde dik başlı.
Evrensel Meş’ale’den tutuşturduğun başı,
Şavkı an,an gürleşen nebülöz gibi taşı.
Sen üç günlük hayatın insanı olamazsın,
İlk menzili şahadet baş koyduğun davanın.
Sen üstünsün her zaman,çünkü inanıyorsun, (…güçlüsün…)
Ün,şan için değil Hakk için vuruşuyorsun.(…didiniyorsun.)
Taşıyan olacaksın sen lekesiz alnında
Kutlu,göksel ışığı zamanlar,zamanlara…(…mekânlara…)
Sırtlan ulumaları,tilki iniltileri
Saptıramaz Yol’undan,ihlâsın tamsa seni.
Çalkalasın cihanı,Yüzyıllar’ı geçişin,
Putlar devrilsin bir,bir,patikalar yeşersin.(…yerlere geçsin,)
Bağrındaki volkanlar sönmez zafer gelmeden,
Kabul edemezsin tek bir çiçek meleklerden.
Ayağına dolanan bukağıyı kopar,at,
Uygarlıklar Anası kollarını açmış bak!
Sancak,ırz,namus,vatan,onur sana emanet,
Sen zaferlere hasret,zaferler sana hasret.
Ufuklar ağarıyor,gündoğumu yakındır,
Yiğidim yarın senin,yarın senin çağındır…
Yarın barış,kardeşlik,sevgi,ışık çağıdır,
Yarın bugünden yakın,yarın dünden uzaktır…
D E R V İ Ş
Alev ufuklar ardından gelen,
Sonsuz tayfların içinden geçen,
Lav ırmakları boyu kaynağa
Doğru kanatlı adımlar atan
Nergis bakışlı,gül yüzlü kimdir?
Bir yanda doruk,bir yanda gayya,
Bir yanda kara,öte yanda ak,
Bir yanda ölüm,bir yanda hayat,
Bir yanda kefen,öte yanda taht,
Bir yanda ağı,öte yanda bal,
Bir yanda zambak,öte yanda at,
Bir yanda güneş,öte yanda ay,
Bir yanda altın,bir yanda toprak,
-Nefis en büyük mütekebbirdir…-
O hiç birine bakmadan geçti
Sonsuzluklara çıkan O Yol’da
Bir nur demeti kesildi gitti,
İçimizde hep yankılanacak
Sonsuz bir çığlık brakıp ardında…
Bu adam,bu adam yanardağları
Söndürebilir gül sinesinde.
Bu adam ,bu adam nebülözleri
Taşıyabilir kirpiklerinde,
Bu adam,bu adam mesafeleri
Aşabilir bir soluk verişte,
Bu adam,bu adam çağlayanları,
Çevirebilir ateş seline,
Bu adam,bu adam karanlıkları
Barıştırandır aydınlıklarla,
Bu adam,bu adam tutsaklıkları
Dönüştürendir özgürlüklere…
Bu adam,bu adam yiğitçesine
İçine doğru,sonsuz içine
Yol alabilir yalnız başına,
Sevgi Atı’nın yelelerine
Konmuş,ilişmiş bir çiy damlası
Olarak her an buharlaşmayı
Göze alarak can ateşiyle…
M U S A L L A
Musalla taşında uzanmış yatar
Bu dünyada ömrü sona ermişler.
Orada aynıdır,yan yanadırlar
Bebeler,dedeler,erler,dişiler,
Gençler,ihtiyarlar,beyler,paşalar…
Yeşil örtüler altında susarlar
Diriyken dilleri uzun olanlar…
Eller kulaklar hizasına kalkar,
Geride kalırlar mallar,unvanlar,
Bakışları perdeleyen tutkular…
Hatun kişi/er kişi niyetine
Kıyama durur,el bağlar diriler,
Buğulu gözlerde,kor yüreklerde
Uzun sürmez yangınlar,ürperişler…
Ölüler mi diridir,diriler mi
Ölüdür sanduka sırtlandığında,
Sevenler mi ağlar,sevilenler mi…?
Açılan sonsuzluk kapılarında
Bekleyen kim Rıdvan mı,Zebani mi…?
T Ü R B E
Birdenbire bir ışık,bir nur topu halinde,
Yürürken dalgın,dalgın çıkıverdi önüme,
Bambaşka bir iklimde buluverdim kendimi.
Ovuşturdum bir daha,bir daha gözlerimi,
Gördüm ulu bir çınar altında yüzyıllara
Kutlu sinyaller veren kozmik ışımalarla
Aydınlanan uhrevi,derin,sade türbeyi.
Bir anlatılmaz hazzın sancısıyla ürperdi
Ruhum ki,sonsuzluğu haykırır gözlerimde.
Ruhum ki,O’na köle,gökyüzü özgürlüğe…
Yaklaştım usul,usul soluğumu tutarak,
Ölümsüz hatırayı incitmekten korkarak…
Ağaç’ın dallarına tünemiş güvercinler
Önce havalandılar,sonra yere indiler,
Kubbeyi çepeçevre kuşatan dinginliğe…
Sindirebilmek için içlerine,içime
Soludum o uhrevi havayı damla,damla,
Yüreğimde hicranın mumlarını yakarak,
Aklın perdelerini yırtmaya çalışarak,
Gizemli kitabeyi giriştim okumaya
Her şeyi doğru,yalın gören can gözleriyle…
Geçtim sonsuzluklara açılan kapısından,
Yürüdüm çağlar üstü O Yol’dan,hayatımdan
Ümit kesenler duydu frekanssız çığlığını,
Çember,çember yayılan ruhumun alazını,
Evrenlerdeki sonsuz yankılanışlarını…
Kemerler çatırdadı,kubbelerde çınladı
Gözyaşı ırmağının kıyısındaki dua…
Görülmeden duyuldu infilaklar ardarda…
D U A
Rabb’im bu alev denizlerinde,
Bu göz değmemiş cangıllarda,mangrolarda,
Aşk’ın çağlar üstünden geçen labirentlerinde
İstemem and olsun bitsin,geçen saniyelerim…
Sonsuz ufuklardan doğan,kavuşan
Güneşlerin,dolunayların,galaksilerin,
Süper-novaların kozmik parıltılarında,
Birbirleriyle halleşen gölgeler içinde,
Uğultular,yıldırımlar,şimşek çakışları altında
Güçlük çekmiyorsam yolumu bulmakta
Aydınlıklar aydınlığı olduğundandır rehberim…
Şükürler,sonsuz şükürler olsun Sana
Ey Güzeller Güzeli Rabb’im,
Yarattıklarının sonsuz katınca…
(1)
YEDİ GRUP(SINIF) İNSAN
Yüce Resûl buyurmuş kutlu hadislerinde;
“Yedi grup insan vardır ki,Kıyamet Günü’nde
Koruyacaktır Allah Arş’ının gölgesinde
Onları rahmetinin şemsiyesi altında.
1)-Halkını adaletle yöneten idareci,
2)-Ömrünü ibadetle süsleyen delikanlı, (…ibadet neşvesiyle…)
3)-Mescitlere dilbeste olan gerçek Müslüman (halis…)
4)-Allah için sevişen,Allah için görüşen,(buğzeden)
Allah işçin buluşan,Allah için ayrılan (birleşen)
5)-Allah’ın rızasını,Allah’ın sevgisini
Mihrab edinmiş soylu muhabbet yiğitleri (sevgi havarileri/kahramanları
Nefsine başkaldıran iffetli,güçlü insan,
Soluna verdiğinden,sağındaki duymayan,
6)-Sadakasını gizli veren cömert kahraman,,
7)-Yalnızken Rabbi anıp içten gözyaşı döken,
Yalnızlık anlarını zikirle,tefekkürle
Süsleyen,güçlendiren,yer yer temiz gönlünde,
Bestelediği yüce,soylu duygularını
Kirpiğinden damlayan,yanağından süzülen
Gür yaşlarla dillendiren,seslendiren
Alev-ışık harflerle Dost’a içini döken (…..kelimelerle/açan )
Duygu,düşünce,gönül,inanç,vefa insanı.” (sevgi)
Rabbimiz bu gruplardan biri kılsa(n) bizi de….
_____________________________________________________
(1):Hâdis
İSLAM’IN BOYUTLARI
Hiçbir güç hiçbir zaman boy ölçüşemez asla
İslam’ın zamanları aşan boyutlarıyla.
Boy ölçüşmek bir yana yaklaşmak bile O’na
Yürek ister,sevdalı alaz alaz bir yürek…
Atılmak sonsuzluğun çıldırtan kollarına,
Yanmak,kavrulmak,kül kül savrulmak kükreyerek…
İslam,galaksilerden atomlara dek sinen
Bir tılsımlı güçtür ki bilinmez sevilmeden.
Onun sınırlarının dışına çıkabilmek
Gibi bir düşünceye kapılmak bönlüğüne
Düşenlerin aklından zorları olsa gerek!
İnsan’ı “mü’min” yapan tansıklar üstü tansık.
-İnanma zamanıdır mucizelere artık…-
Mü’min,yani özgürlük,inanç,barış,kardeşlik,
Adalette,sevgide zirveler üstü zirve.
Hoşgörü,dayanışma,sabır,onur,yiğitlik,
Dürüstlük,sorumluluk,dostluk,selim düşünce…
Boyutlar üstü boyut,sevgiler üstü sevgi,
İslam,ışık anahtar açan tüm yürekleri…
D İ N
Din’i hafife almak,sırt çevirmek,horlamak,
Umutsuzluk,bahtsızlık burgacına kapılmak,
Zifir karanlıkları tan yerine yeğlemek,
Doruklardan inerek bataklıkta tepinmek…
Din ki,ışıktır,din ki sevgidir,kardeşliktir,
Hayatın her anını herkesle bölüşmektir.
Adalettir,kudrettir,özgürlüktür,barıştır,
Hoşgörüdür,umuttur,yiğitçe yaşamaktır,
İnceliktir,saflıktır,derinliktir,sabırdır…
Yanardağın,pınarın gümrah püskürüşünü,
Yer’in,ay’ın,güneş’in,evrenin dönüşünü,
Kirlenmemiş bir ruhun duru tebessümünü,
Kuşun şakımasını,ırmağın akışını,
Rüzgarın esişini,dağların heybetini,
Çimen yaprağındaki çiyin parıltısını,
Gül yüzlü bir annenin dalgırlı bakışını,
Işık vuran bir taşın sonsuz ürpertisini…
İnsanın kendisini görmezlikten gelmesi,
Sonsuzluklara çıkan Yol’dan geri dönmesi…
AŞK VE HAYAT
Birlikte sema ediyor muyuz
Galaksilerle,nebülözlerle?
Birlikte coşup akıyor muyuz
Süvarilerle,güvercinlerle…?
Birlikte sevip yanıyor muyuz
Pervanelerle,kor bülbüllerle…?
Yanıyor muyuz,yakıyor muyuz?
Öyleyse dostlar söyleyin bize,
Yaşıyor muyuz,yaşıyor muyuz…?
Niçin ürperir mumun alevi,
Neden genzimiz aniden yanar
Taşar,fışkırır içimizdeki
Okyanusların okyanusundan
Tuzlu şebnemler yuvarlanırlar
Çığ,çığ acının yamaçlarından…?
Neden aniden havalanırlar
Bülbüller gönül dallarımızdan,
Sonsuz galaksi yürecikleri…
Kalb ancak Rabb’i sevdikçe yaşar,
Ufuksuz,çağsız bahçelerinde
Sonsuz katmerli nergisler açar…
Akkor çakıllı kıyılarında
Sular önlenmez medlerle taşar…
Hicranın şeker yemişlerini
Vuslat tuzuna banar da tadar…
Can fatihinin cilvelerini
En büyük onur,iltifat sayar…
Hasatsız hayat harmanlarında
Sonsuz başlı bir at olur koşar.
Sönmez alevli fırınlarında
Somunlaşırlar saf,saf başaklar.
Açlığı tokluk,açlığı deva,
Aşktan ölmeyi vuslat sayarlar.
O ovaların ırmaklarına
Pınar olurlar,tat verir onlar
Ekmeğe,suya,kana,toprağa…
B O Y U T
O kadar uzağız ki Rabb’im İslamiyet’e
İnsan’ı meleklerden üstün kılan erdeme….
Evrene foton,foton sinen ebedi Ses’e
Kulak vereceğimiz yerde,birbirimizle
Dalaşıp duruyoruz,söz edilmeye bile
Değmez işler yüzünden sabah,akşam,gün,gece…!
Birliğe çağırıyor,kardeşliğe,vahdet’e,
Bakın evrenlerdeki dirliğe,düzenliğe…
Bakın nasıl çıkıyor gündüz içinden gece,
Ölüden diri nasıl,diriden ölü hele!
Kupkuru toprak nasıl kabarıyor,taşıyor,
Sonsuz mucizelerle yer,gök dalgalanıyor…
Bizden başka diklenen var mı Efendi’sine,
Bizden gayrı göz diken var mı özgürlüğüne,
Ah,var mı bizden başka geçen “kulluk”tan öte?
Tomurlar patlamıyor gönül bahçelerinde…
Mümkün değil müslüman-kul olmak Ulu Rabb’e,
“İbadet boyutu”na canlar yükselmedikçe…
“ A N “
Her şey o bir “an” da gizli,
Yoğunlaşmış o bir “an” da;
Geçmişler,hal,gelecekler,
Hepsi aynı Ses’in aksi.
Ve o bir “an”da pişerek,
Dumanları tüte tüte
Sunulan acıca yemek,
Kutlu,evrensel sofraya
Son konulan alevden kab.
Bir “an” da yenilen yemek,
Hüzün,coşkunluk,ızdırab,
Ezeliyet,ebediyet,
Cehennem,Araf ve Cennet…
Hep o bir “an” ın içinde
Fizik,metafizik,mana
Hamakat,cinnet ve de3ha…
Doruk doruk düşünce de,
Gayya gayya duygular da
Hep o bir “an”ın içinde
Her şey o “an” olur,biter,
Gündüz gelir,gece gider,
Ölüm gelir,hayat gider,
Ölümsüzlük bahçesinde
Solmayan renkler,çiçekler…
Levh-i Mahfuz,Elest Bezmi,
Mizan,Hesap,Mahşer,Divan…
O bir “an” da erer insan
Hem vuslata,hem hicrana,
O bir “an” da görür,duyar,
O bir “an” da görmez olur.
Karanlıklar,aydınlıklar…
Tüm dengeler alt-üst olur,
O bir “an” da olan olur…
YUNUS’ A HASRET
Yunus,ey Yunus hasretiz sana,
Senin evrene sığmaz gönlüne,
Yunus ey Yunus hasretiz sana
Senin çağları aşan sesine.
Yunus,ey Yunus hasretiz sana,
Senin aşkının yüceliğine,
Yunus,ey Yunus hasretiz sana
Senin katıksız dürüstlüğüne.
Yunus,ey Yunus hasretiz sana,
Senin sabrına,anlayışına,
Yunus ey Yunus hasretiz sana
Senin çilene,feragatına.
Yunus,ey Yunus hasretiz sana,
Senin mü’mince yiğitliğine,
Yunus,ey Yunus hasretiz sana
Senin hüznüne,sadeliğine.
Yunus,ey Yunus hasretiz sana,
Yaradılmışı hoş görüşüne,
Yunus,ey Yunus hasretiz sana,
Elin derdiyle dertlenişine.
Yunus,ey Yunus hasretiz sana,
Senin dilinin tatlığına,
Yunus,e
Top Related