Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

54
YÖK, 30 yıldır emperyalizmin ve işbirlikçi oligarşinin istediği gençliği yaratmak için faşizme hizmet etti YÖK; halk için bilime, halk için eğitime ve halk çocuklarına ŞMANDIR!.. Duyan, gören haber versin! 1000 operasyonun hesabını soracağız Halk Düşmanı Katil Mehmet Ağar www.yuruyus.com [email protected] [email protected] Haftalık Dergi / Sayı: 294 13 Kasım 2011 Fiyatı: 1 TL (kdv dahil) www.yuruyus.com

description

Bağımsızlık Demokrasi Sosyalizm için Yürüyüş

Transcript of Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

Page 1: Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

YÖK, 30 yıldır emperyalizmin ve işbirlikçi oligarşinin istediği

gençliği yaratmak için faşizme hizmet etti

YÖK; halk için bilime, halk için eğitimeve halk çocuklarına

DÜŞMANDIR!..Duyan, gören haber versin!

1000 operasyonun hesabını soracağız

Halk Düşmanı

KatilMehmet

Ağar

www.yuruyus.com

[email protected]

info

@yu

ruyu

s.com

Haftalık Dergi / Sayı: 29413 Kasım 2011

Fiyatı: 1 TL (kdv dahil)

ww

w.y

uru

yu

s.c

om

Page 2: Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

İzmir

Ankara

DİH

Malatya

Antalya

İstanbul-1 Mayıs

Cayan Mahallesi

Sahibi: Halit GüdenoğluSorumlu Yazıişleri Müdürü: Eda ARIAdres: Katip Mustafa Çelebi Mah.Billurcu Sok. No: 20 / 2 Beyoğlu/İSTANBUL

Ofset Hazırlık: Ozan Yayıncılık

Adres: Gülbahar Mah. Cemal SahirSok. Kral Apt. 7/1 B Blok No: 17Daire: 6 Mecidiyeköy / İSTANBULTel: (0-212) 216 41 78

Faks: (0-212) 216 41 79

Yurtdışı Büro: Vakıf EFSANE

Pieter de Hoochstr. 303021 CS Rotterdam/Nederland

ISSN: 1305-7944

Baskı: Ezgi Matbaacılık-SanayiCad. Altay Sok. No: 10Çobançeşme / Yenibosna / İST.Tel: (0-212) 452 23 02

Dağıtım: Turkuvaz DağıtımPazarlama San. ve Tic. A.Ş.Tel: (0-216) 585 90 00

Avrupa: 4 EuroAlmanya: 4 EuroFransa: 4 Euroİsviçre: 6 Frank

Hollanda: 4 Euroİngiltere: £ 3Belçika: 4 EuroAvusturya: 4 Euro

www.yuruyus.com [email protected]ık Süreli Yerel Yayın

Siyasi Dergi Fiyatı: 1 TL

Tel: (0-212) 251 94 35

KENDİNE GÜVENSİZLİK

Kendine güvensizlik NEDİR?Kendine güvensizlik NEDİR?

1- Daha fazla yükü omuzlamaktan kaçmaktır. 1- Daha fazla yükü omuzlamaktan kaçmaktır.

2- Devrim için daha fazla emek harcamamaktır. 2- Devrim için daha fazla emek harcamamaktır.

Kendine güvensizlik örgüte, yoldaşlarına, halka güvensizliktir. Kendine güvensizlik örgüte, yoldaşlarına, halka güvensizliktir.

İşte bu zeminde devrim değil, uzlaşmacılık gelişir. İşte bu zeminde devrim değil, uzlaşmacılık gelişir.

Güvensizlik acizlik, zayıflık, çözümsüzlüktür. Güvensizlik acizlik, zayıflık, çözümsüzlüktür.

Kendine güvensizlik kolektif yaşamda, savaşta; sorumluluktan, Kendine güvensizlik kolektif yaşamda, savaşta; sorumluluktan,

görevden kaçmanın "masumlaştırılmış" halidir. görevden kaçmanın "masumlaştırılmış" halidir.

Bu nedenle devrime ve devrimciliğe düşmandır. Bu nedenle devrime ve devrimciliğe düşmandır.

Kendine güvensizlik güvene, acizlik güce,Kendine güvensizlik güvene, acizlik güce,

çözümsüzlük kazanma azmine dönüşmelidir. Böyle olmuyorsaçözümsüzlük kazanma azmine dönüşmelidir. Böyle olmuyorsa

devrimci saflara gelinmiş, ama devrim düzen arasında devrimci saflara gelinmiş, ama devrim düzen arasında

tercih yapılmamış demektir. Uzlaşmacılığa, hatta teslimiyete açık tercih yapılmamış demektir. Uzlaşmacılığa, hatta teslimiyete açık

kapılar var demektir. kapılar var demektir.

BEN İFLAS ETTİ! BEN İFLAS ETTİ!

BİZİ ÖRGÜTLEMELİYİZ. BİZİ ÖRGÜTLEMELİYİZ.

Ancak o zaman, kendine güvensizlik güvene, acizlik güce, Ancak o zaman, kendine güvensizlik güvene, acizlik güce,

çözümsüzlük kazanma azmine dönüşür. çözümsüzlük kazanma azmine dönüşür.

GERİSİ HAYAT...GERİSİ HAYAT...

ÖÖğretmenimizğretmenimiz

Page 3: Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

İİ ç i n d e k i l e r40 Yürüyüş tanıtımı bir

eylemdir

41 Mücadele etmezsekfaturayı bize ödetirler.Krizleri derinleştirelim

44 Sınıf Kini: Hayat her gündüşmana duyulan öfkeyidoğuruyor...

45 Özgür Tutsaklardan:Özgür tutsak; süreklikendini geliştirendir

47 İstiyoruz vermezsenizzorla alacağız: Çevreyikatleden kapitalistdüzendir

47 Cepheli: Cepheli

dayanışma içinde bulunur

48 Avrupa’daki Biz:Başbakan yıkılanevlerimizin

hesabını sorar mı?..

49 Geleceğim anacığımgeleceğim...

52 Yeni değinmeler...

53 Yitirdiklerimiz...

55 Öğretmenimiz

5 Halkı katledenler halkın yaralarını

saramaz! Hepiniz katilsiniz

9 Van’a giden Halk Cephesi

heyetinin izlenimleri

12 Halk düşmanı katil Mehmet

Ağar

15 Savaşan kelimeler: Basın

açıklaması mı eylem mi?

16 Sizin düzeninize bizim

kafalarımız uymayacak

17 Haberler...

18 Kaçak güreşerek değildevrimci doğrularlayaşamalıyız: Kahveye, kafeyegitmek

19 14 ayrı yerde aynı sloganı

haykırdık

21 Devrimci Okul: Kapitalizm

ve Sosyalizm (3)

24 Haklıyız Kazanacağız: Dünya

halklarının tek kurtuluş yolu,yeni ekimler yaratmaktır

26 Emperyalistleri doyuranAfrika kendisi açlıktanölüyor

28 Tecavüzcü devletinizdir

30 Halk Düşmanı AKP: AKPher gün çocuklarımızınırzına geçiyor

32 HHB: Korku ve hazimparatorluğunda N. Ç. tekmi? Adalet bu mu? Hukukkimi korur?

Yıkılan Van değil,devletinizdir

33 Füze kalkanına, paralıeğitime, YÖK’e hayır!

35 Gençlik Federasyonu’ndan:Düzenin pisliğindenkurtulmak için halk kültürünükuşanmak zorundayız!

36 Gençliğin Gündeminden:Faşizmin yurtlardakiuygulamaları, gençliğinmücadelesi ile yıkılacak!

37 Liseliyiz Biz: Tüm liselileri,emperyalizme ve oligarşiyekarşı savaştaki yerlerinialmaya çağırıyoruz

Ülkemizde Gençlik

Çıktı İdil Kültür Merkezi çalışanı TAVIRYayınları sahibi BAHAR KURT’a

ÖZGÜRLÜK

Kültür Sanat Yaşamında TavırYayınları’nın sahibi Bahar Kurt 7

aydır tutsak.15 Kasım’da bu ülkeninaydınlarını, sanatçılarını, basın

mensuplarını, duyarlı tüm kesimleribu gidişata “DUR” demek için

Çağlayan Adliyesi’ne çağırıyoruz.

TARİH: 15 KASIM 2011

SAAT: 10.30

YER: ÇAĞLAYAN ADLİYESİ

Kültürsanat

yaşamındaTAVIRdergisi

KASIM ayısayısıçıktı!

4 Deprem değil AKP, katletmeye

devam ediyor...

Page 4: Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

Van depreminde ölen “600’ünüzerinde insanımızın katili

AKP’dir” demiştik. Bunu 9 yıllıkiktidarında depreme karşı hiçbir ön-lem almadığı için söylemedik. Çürükbinalardan sorumlu olduğu, 3 katimar izni olan yerlere 8 kat imar izniverdiği için de demedik. Bunlardandolayı zaten katildir. Deprem olduk-tan sonra halk göçük altından yardımçığlıkları atarken AKP’liler büyük biraymazlıkla enkaz altındakileri kurta-racağı yerde kendi reklamlarını yap-manın peşine düştüler. Depremi Kürthalkına devletin gücünü göstermekiçin fırsata dönüştürmeye çalıştılar.Depremin büyüklüğünü doğru ölç-mediler. Enkaz altındakilerin canlıkurtarılması için en önemli olan ilk sa-atlerde gerekli olan yardımın gelme-sini engellediler. Yalan söyleyerek tümdünyayı yanılttılar. Depremin bü-yüklüğü öğrenildikten sonra da AKP,halkı kandırmaya devam etti. Hiçbir eksik yok, dediler. Arama kurtar-ma ekibine ihtiyaç yok dediler, çadı-ra, battaniyeye ihtiyaç yok dediler. Gı-daya ihtiyaç yok dediler. Depremin ilkgünlerinde “kendi kendimize yetiyo-ruz” diye her türlü yardımın önünegeçtiler. Gerçekler öğrenildikten son-ra ise halkın kendi olanaklarıyla yap-tıkları yardımlara da el koydular. Ya-pılan yardımların depremzedelereulaşmasını engellediler.

Basın önünde ayrımcılık yapıldı-ğını, kendilerine yardım yapıl-

madığını söyleyen bir depremzedeyesöylenen şu sözler Başbakan Yar-dımcısı Beşir Atalay’a ait: “Sizinkim olduğunuzu biliyorum, insafsız-lık yapmayın, provokatörlük yapma-yın...” Sesini çıkartan herkes ya te-rörist ya provokatör ilan edildi. Gazbombalarıyla saldırdılar depremze-delerin üzerine.

En az 120 bin çadıra ihtiyaç vardı.47 bin çadır dağıtıp tamam de-

diler. Herkese çadır dağıttık... Kızılaygenel müdürü, Haber Türk televiz-yonunda Fatih Altaylı’yla yaptığı bir

programda Rusya’dan ve Alman-ya’dan gelen çadırların kalitesini an-latırken ağzının suyu akıyordu. “Si-birya’nın soğuk hava koşullarınagöre yapılmış, Çok kaliteli, burada ya-zık olur” dedi. Rusya ve Alman-ya’nın yaptığı toplam bin çadır dep-remzedelere “yazık olur” diye ve-rilmedi. Onun yerine kendileri çadırdiktirip onları vereceklerini söylüyor.

Gelen yardımlar “kendi potansi-yellerini görmek için” bekletil-

di. “Yazık olur” diye gaz bombası dı-şındaki her şey depremzedelerdenesirgendi ve esirgeniyor.

Söyleyin, 600’ün üzerinde insanı-mızın katili AKP’den başkası

olabilir mi?

Başbakanından, başbakan yar-dımcısına, İçişleri bakanı’ndan

Kızılay genel müdürüne kadar gün-lerdir halka, “ufak tefek çatlakların birönemi yok, evlerinizde kalabilirsiniz”diye açıklama yaptılar. Evlerinizde ka-lın diye çadır battaniye vermediler.Her tarafından yıkık dökük binalara“kontrol yapıldı, girip oturabilir-siniz” dediler. Adeta insanları yıkıkbinalarda kalmaları için tehdit ettiler.Depremzedeleri, battaniye, çadır,gıda yardımı yapmayarak yıkık bi-nalarda kalmaya mahkum ettiler.

9Kasım’da Van’da 5.6 büyüklü-ğünde yeni bir deprem daha olu-

du. 24 bina yine yerle bir oldu. Kesinrakam belli olmamakla birlikte 100’ün

üzerinde insanımızın göçük al-

tında kaldığı söyleniyor. Kim bu in-sanlarımızı göçük altına iten? Kim buinsanlarımızın katili? Biliyoruz bu so-ruları sormak bile abes. Fakat perva-sızlığa bakın ki, hiçbir sorumluluğuyokmuş gibi devam ediyor AKP. Ev-lerinize girin dediler. Tepki gösterenhalka yine gaz bombasıyla saldırdı po-lis.

9Kasım’daki depremde yıkılan ikiotelin enkazı altında kalanların

arasında iki de gazeteci var. Burjuvabasında çalışan tüm gazetecilere ses-leniyoruz. Göçük altındaki gazeteci-lerden siz de sorumlusunuz. Patron-larınızın çıkarları için büyük çoğun-luğunuz sessiz kalıp AKP’nin yalan-larının üstünü örtüyorsunuz.

AKP iktidarından burjuva basınave işbirlikçi tekellere kadar hep-

si katildir. Halkın acılarını dahi al-çakça kullanıyorlar: Burjuva medyaAKP’nin isteği doğrultusunda tel-evizyonlar aracılığıyla Van’daki dep-remzedelere yardım kampanyası baş-latmış. “Koca koca” tekeller tele-fonlarla canlı yayınlara bağlanıp “şukadar milyon yardım yapıyoruz” diyene kadar yufka yürekli, ne kadar iyi-liksever olduklarını gösterdiler(!)Depremzedelere toplam 127 milyonlira yardım topladıklarını açıkladılar.Ancak gerçekte toplanan para sade-ce 27 milyon liraydı. Söz verilenbağışlar verilmedi. Görün halkın acı-sı nasıl kullanılıyor. AKP “depremedayanıklı bina yapacağız” diyerek,depremi yeni yağmaların gerekçesiyapıyor. Tekeller reklam peşinde.AKP’nin palazlandırdığı hırsız mü-teahhit televizyon ekranlarından 1999yılı öncesinde yaptıkları binalarıntümünün çürük olduğunu itiraf etti.Düzenin mahkemelerinin kılı kıpır-damadı. Ve halkımız katledilmeye de-vam ediyor.

Halkımız, katillerinizi tanıyın.Söyledikleri her şey yalandır. Ya-

pışın katillerinizin yakasına. Bu ka-dar ölüm, bu kadar zulüm yeter!

Gelen yardımlar“kendi potansiyellerini

görmek için” bekletildi.“Yazık olur” diye gaz

bombası dışındaki her şeydepremzedelerden esirgendi

ve esirgeniyor. Söyleyin, 600’ün üzerinde

insanımızın katili AKP’denbaşkası olabilir mi?

Deprem değil, AKP katletmeye devam ediyor

44

Yürüyüş

13 Kasım2011

Sayı: 294

Page 5: Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

Van depreminin ardından burjuvamedya başta olmak üzere hepsiningözlerinden adeta yaşlar boşanıyor veyardım kampanyaları birbirini takipediyordu. Ekranda görünen tüm pat-ronların ve burjuva sanatçıların üzgünhalleri yürek paralayıcı bir görüntüsergiliyordu... Ve yapılan bağışların isehaddi hesabı yoktu. Bunlar ekranla-ra yansıyan, görünenlerdi...

Peki, gerçek böyle miydi acaba?Hayır! Gerçekler bunun tam tersiydi...Tam da burjuva ahlakına ve burjuva-zinin her şeyi paraya çevirme, her şey-den kar elde edecek şekilde yarar-lanmasına dönüktü. Ve yalanların or-taya çıkması yatsıyı bulmadı.

Ahlaksızlık bununla da sınırlı de-ğildir. Emlak patronları da gemi azı-ya alarak ahlaksızlıklarını sergiledi-ler ve yaptıkları binaların nasıl çürükolduğunu anlatmaya başladılar. Kibunlardan biri de halen bakanlık kol-tuğunda oturan Faruk Çelik'tir.

Yani bizzat iktidar koltuğundaoturanlar hem halkın deprem mağ-duriyetini kendileri için kara dönüş-türmeye çalışıyor ve hem de tümpervasızlıklarıyla halkın bu yıkımla-rın altında kalmasına kendilerininsebep olduğunu açıklayabiliyorlar.

Çünkü yakalarına yapışıp bunlarınhesabını soran yoktur. Çünkü bağışyapıyoruz yalanıyla reklam yapma-larının önüne geçen kimse de yoktur.Dahası bağış yapsalar bile bunları ver-giden düşürecek bir sistem işletil-mektedir ki, onlar kendi adlarını ba-ğış ile duyurup reklam yaparken ba-ğış adına çıkan para gerçekte yine hal-kın ödediği vergilerden, yani halkıncebinden çıkmaktadır.

İşte böyle bir ahlaksızlık, böyle birpervasızlıktır yaşanan...

Kim Ne Dedi, Ne Yaptı veOlan Nedir?

Kampanyalar yaptılar birbiri peşi-

sıra... Hemenher kanal ayrıayrı ve hep bir-likte "tek yü-rek" oldularve ünlü ünsüzbir dolu sanat-çıyı bir arayagetirip bağışlartopladılar...

Bu prog-ramlarda nelerkonuşulmadı,neler söylen-medi ki? Her-kesin gözü ikiçeşme, Van halkıiçin ağlıyor bağışlartopluyorlardı. Veprograma bağla-nanlar kesenin ağ-zını sonuna kadaraçıyor ve en yüksekbağışı verme yarı-şına giriyorlardı. Bugösteriye minnetlebakılıyor, gıpta edi-liyor ve bol mik-tarda da alkış yol-lanıyordu. Öyle yahalkın bu acılı gününde onların yanındaolduğunu göstermek için sınırsız biryardımseverlik içinde bulunuyorlardı.Hem de mübarek günlerin arifesindeyapılıyordu ki kazanılacak sevaplar daayrıca hanesine yazılacaktı mutlaka!

Kimler yoktu ki bu bağış yapan-ların içinde, Fethullah Gülen'den çü-rük binalar yapıp halkı yıllarca ka-zıklamış olan Ağaoğlu İnşaat’a kadarbir dolu "hayırsever" işadamı sırayadizilmiş bağış yağdırıyorlardı!..

Samanyolu televizyonu, Saman-yolu Yayın Grubu, Kimse Yok muDerneği ve Türkiye İş Adamları veSanayiciler Konfederasyonu’nun(TUSKON) birlikte yaptıkları "Kar-deşlik Zamanı” isimli kampanyayı ya-yınladı. Yayında ünlü sanatçıların

çağrısıyla programa telefonla katı-lanlar yardım miktarlarını açıklamış-lardı. Bu kampanyadan toplamda 65milyon lira bağış yapıldığı programınsonunda açıklandı...

Bu bağışların 40 milyon lirasınınbir firmanın yapacağı konutların tu-tarı olduğu, 25 milyon lirasının ise na-kit para yardımı olduğu belirtilmek-tedir.

Bir başka program ise NTV, Star,Kanal D, ATV, Fox, CNN Türk, Ka-naltürk, TNT gibi televizyon kanalla-rının 'Van için tek yürek' adı altındayaptıkları ortak yardım kampanyasıidi... Bu programda da toplam 62 mil-yon lira yardım toplandığı açıklanmıştı.

Yani toplamda 127 milyon lira yar-dım sözü verilmişti. Depremzedelerin

Halkı Katledenler Halkın Yaralarını Saramaz! Yardım Kampanyalarıyla Suçlarınızın Üstünü Örtemezsiniz!

Hepiniz Katilsiniz

AKP, halka çadır dağıtmak yerine“ufak tefek çatlaklardan bir şeyolmaz” diyerek halka evlerindekalmasını söyledi. Gördüğünüzbu otele sağlam raporu verdi.

Otel 9 Kasım 2011’de5.6 büyüklüğündeki depremle

yerle bir oldu. Bu göçüğün altındayüze yakın insanımız kaldı!

KATİLİ AKP’DİR!

13 Kasım2011

5

Yürüyüş

Sayı: 294

Page 6: Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

yaralarını sarmak için ne büyük bir yardım!..

Ancak bu paranın her şeyden önce toplan-ması gerekir. Yani televizyon ekranlarından şukadar bağış yapıyorum demekle kalmayıp da ger-çekten bu bağışlar yerine ulaştırılırsa deprem-zedeler için yardımda bir ilk adım atılmış ola-caktır.

Sadece bir ilk adım atılmış olacaktır di-yoruz, çünkü paraların toplanması da yetmi-yor, bir de o paraların gerçekten depremdemağdur olan halk için kullanılması gerekir ki,bunu yapmadıklarını da çok iyi biliyoruz.

Fakat bundan önce paraların hali hazırdatoplanamadığını da öğreniyoruz. Toplamda 127milyon lira bağış yapılmış ancak bunun 20 mil-yon lira kadarının toplandığı belirtilmektedir.İşte bu konudaki haber:

"26 Ekim’de 12 televizyon kanalı ve üç rad-yo ile yürütülen "Van İçin Tek Yürek" kam-panyasında 62 milyon TL bağış toplandığı açık-lanmıştı. Taahhüt edilen bağışlar BaşbakanlıkAfet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’na(AFAD) yönlendirildi.

Başbakanlık Basın Müşaviri Mustafa Ay-doğdu, bu kampanyadan hesaba 20 milyon yat-tığını tahmin ettiklerini ancak bunu denetle-menin kendi sorumluluklarında olmadığını söy-ledi. Aydoğdu, "Kampanya olmadan öncehesapta sekiz milyon vardı; sonra MesudBarzani 1,5 milyon yatırdı, Vakıf Bank 1,5 mil-yon yatırdı, Suudi Arabistan da 80 milyon kü-sur yatırdı. Şu anda hesapta 122,5 milyon var,işte aradaki yaklaşık 20 milyon muhtemelenkampanyadan gelen paralar. Ama biz hesap nu-maralarını alıyoruz, kimin gönderdiğine bak-mıyoruz. Bu paranın içinde dışarıdan bağış ya-panlar da olabilir. Bu kesin bir rakam değil, sa-dece 20 milyon olduğunu tahmin ediyoruz"dedi. Aydoğdu, kanaldan da kendilerini arayıp,ne kadar toplandığını sorduklarını söyledi vekendilerinin kanal çalışanlarına "Sizin bunu ta-kip etmeniz gerekiyor" dediğini belirtti. Yap-tırımı yok!" (Bianet)

Evet, sadece 20 milyon lira bu iki kam-panyadan gelen para. Ki, bunun 20 milyon ol-duğu bile net değil... Samanyolu'nun yaptığıprogramın para olarak yapılan bağışının 7, 8milyon lirasının toplandığı gerisinin ise laftakaldığı belirtiliyor.

Televizyon programında çıkıp bol kesedenatıp tutanların, kesenin ağzını sonuna kadar açtıgörünenlerin gerçekte birer yalancı ve depre-mi bile kendi reklamları için kullanmak iste-yenler olduğu da böylece açığa çıkmaktadır.

Bu sahtekarların kimler olduğu ve nasıl bir

“Van İçin Tek Yürek”kampanyasında bağıştabulunanlar:

- Şenol Özdemir -Özdemir İnşaat: 3 milyon dolar

- Merinos Grubu:1 milyon TL nakit, 3 milyonTL tutarında okul

- İhsan Karatürk - İşadamı:3 milyon TL yatırımla 500kişilik tekstil fabrikası vemağazalarından 5 bin kişiyegiysi.

- Merter Platformu: 200 binTL nakit, 900 bin TL değerindegiysi yardımı.

- Sedat Ağaoğlu - AğaoğluGrup: 1 milyon 200 bin TL

- ETİ Grubu: 1 milyon TL

- Koza İpek Grubu:1 milyon TL

- Çalık Holding: 1 milyonTL

- Coca-Cola: 1 milyon dolarbağış, 850 milyon doları okulyapımı için, geri kalanıKızılay'a.

- EVKUR: 2 milyon TL

- TESCO: 500 bin TL

- Kaya Grup: 150 bin TL

- FİDA Film: 120 bin TL

- TİMS Yapım: 100 bin TL

- Mahsun Kırmızıgül BoyutFilm: 100 bin TL

- Ay Yapım: 55 bin TL

- Vakıf ÜniversiteleriBirliği: 30 bin TL nakit

- Stüdyonun dışındaprograma katılan ünlüleribekleyen magazinmuhabirlerinden içi para dolubir zarf.

- Acun Ilıcalı: 1 okul

- Metro Holding: 4 milyonTL'lik okul yatırımı

- Senan İdin: 1 okul

- ANT Yapı: 1 okul - Bilgi Üniversitesi: 20

öğrenciye 1 milyon 600 bin TLdeğerinde burs

- Milli Eğitim Bakanlığı:Okul yaptıracaklara arsa.

- Yeşil İnşaat: 100 adet tekkatlı ev, sağlık ocağı, aşevi,10 adet duş ve tuvalet.

- Gözde Akpınar / FilliBoya: 500 Bin TL

- Oğuz Türker / KuzeyYapı: 1 milyon TL

- Mesut Terzi / Merkez OtoKiralama: 150 bin TL

- Baran Demirkan / BRNRent A Car: 350 bin TL

“Kardeşlik Zamanı”programında toplananbağışlar:

- TUSKON BaşkanıRızanur Meral Cengiz İnşaat:500 bin TL

- Fiyapı'nın patronu Fikretİnan 35 Milyon TL değerinde500 daire sözü

- Hedef Alliance HoldingYönetim Kurulu BaşkanıEthem Sancak 1 milyon TL

- DOĞUŞ GRUBU:2.5 milyon TL

- Fethullah Gülen: 20 binTL

-Azeri işadamı AbdülbariGüzel: 500 bin dolar

- İşadamı Ethem Sancak,Hedef Alianz, 500 biniKardeşlik Zamanı, 500 bini deBaşbakanlık AfetKoordinasyon Merkezinceyürütülen kampanya olmaküzere 1 milyon TL

- Aydınlı Grup ve NejatNasıroğlu 300'er bin lira

- Tekin Kol'da 1 milyon TLdestek sözü

- Vanlı işadamı FettahTamince'de Van'a çadır kentkuracağını ve ayrıca 450 binTL maddi destekte bulunacak

- Çılgın Mimar Serdar İnan:5 Milyon TL

6

Yürüyüş

13 Kasım2011

Sayı: 294

BASINDAN ULAŞABİLDİĞİMİZYARDIM VAAD EDENLER:

Page 7: Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

sahtekarlık yaptığını görebilmek içinbağış yapanlardan isimleri basınayansıyanların listesini yanda yayınlı-yoruz.

Bu firmaların, işadamlarının her-birinin çeşitli yer ve zamanlarda hal-kın kanına giren, Hidro Elektrik Sant-ral yapanlar, siyanürlü altın arayanlarve yaptıkları çürük binalarda insan-ların depremlerde ölmesine nedenolan katiller olduğunu ise söylemeyegerek yoktur.

Onlar için her şey kar olduğundanbir programa çıkıp halkın acılarını kul-lanarak kendi reklamları için bol ke-seden atıp tutmak ve ardından da hiç-bir şey olmamış gibi işine devam et-mek sıradan bir iştir. Çünkü onlarınahlakı burjuva ahlakıdır ve bu ahlak-ta insani hiçbir değer yoktur; varsayoksa her şey paradır.

Bu öyle bir ahlaksızlıktır ki en bü-yük pervasızlıklardan biri de Onur Airisimli uçak şirketi tarafından gerçek-leştirilmiştir. Bu şirket Facebook say-fasında yayınladığı bir yazıyla bağış ya-pacağını duyuruyor. Ancak bağış mik-tarının artması için, takipçi sayısınınartmasını şart koşuyor. Yani bunlarınsayfasına giren kişi başına bağış ya-pacaklar. Yani beni ziyaret edersen, rek-lamım ne kadar olursa o kadar bağış ya-parım diyecek kadar ahlaksız...

İşte tüm bunlar, para için her tür-lü pespayeliği ve katliamı gözlerinikırpmadan yapabilecek kişiliktedirler.

Halkı Katledenler İşteBunlardır...

Van depreminin ardından geçtiği-miz günlerde CNN Türk isimli te-levizyon kanalındaki bir programa ka-tılan Ali Ağaoğlu tüm pişkinliği vepervasızlığıyla 1999 öncesi yaptıkla-rı binaların çürük olduğunu ve bir dep-remde yıkılacağını açıkladı.

Ağaoğlu "Ben de İstanbul’da çü-rük binalar yaptım. Ben de denizkumu kullandım. Herkes yaptı. Yap-tığım binaların çoğu Van depremin-de yerle bir olanlardan daha kötü du-rumda” diyor ve ekliyor “Kuruçeş-me’de Reina’nın olduğu yer ve karşı-sı, Boğaz’ın iki yakası kum deposuy-

du. Eski takalar denizden kumu alır,oradan getirir kamyona yükler inşa-atlara giderdi. Bir kamyon demir al-mak için kaymakamlıktan ihtiyaç bel-gesi alıyordunuz, Karabük’te 6 aysıra bekliyorduk. Alamıyorduk. Nere-den alacaksınız? Merdiven altı atöl-yelerden malzeme temin ediyorduk.”

Evet, işte bu kadar açık ve net...Neymiş efendim malzeme yokmuşda, çok sıra bekleniyormuş da vb.Malzeme yoksa yapma o zaman. Amahayır yapacak, çünkü bu işte kar var,çünkü bu işten para kazanacak... O za-man insanlar çürük binalarda yaşamış,binalar başlarına yıkılmış kimin umu-runda. Varsa yoksa Ağaoğlu'nun kasa-ları nasıl dolacak hesabı var. Onun dı-şında hiçbir değer hiçbir kural yoktur.

Ve bu konuda Ağaoğlu yalnız dadeğildir. Ağaoğlu bu işi ilk itirafedendir. İkincisi de halihazırda Ça-lışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığıkoltuğunda oturan Faruk Çelik'tir. Oda tıpkı Ağaoğlu gibi çürük binalaryaptığını açıklıyor.

Faruk Çelik de müteahhitlik yaptığıdönemde yaptığı iki binanın çürük ol-duğunu, çürük malzeme kullanıldığı-nı söylüyor ve bunu da şu şekilde açık-lıyor: “1999 öncesi yönetmeliğe göreyapılan binalarda müteahhitlerin so-rumluluğu var ama azdır. 1999 öncesiyönetmelik çok yetersizdi, depreme da-yanıklı bina yapılmıyordu.”

Evet, bir bakanın açıklaması işte

bu... Yönetmelik yetersizdi, herkes ya-pıyordu biz de yaptık. Ne güzel açık-lama! Yönetmelik yetersiz diye çürükmalzeme kullan, bile bile çürük bi-nalar yap ve insanları içine doldur.Böyle bir ahlak ancak burjuvazi de veonun şimdiki iktidarı AKP de olur.

Sorun sadece müteahhitlerle debitmiyor ve sorun sadece 1999 önce-sini de kapsamıyor. Daha düne kadaryapılan inşaatların nasıl denetlendiğide kısa süre önce yapılan bir operas-yonda ortaya çıkmıştır. Yapı denetimfirmaları ve onları denetleyen devletmüfettişlerinin de olduğu bir rüşvet çar-kının içinde kaçak, çürük her türlü bi-naya izin verildiği ortaya çıkmıştır.

3 Kasım 2011 tarihli Star gazete-sinde çıkan habere göre;

"VAN depremi sonrasında İzmirmerkez olmak üzere, Ankara, Manisave Sinop’ta eş zamanlı düzenlenen“çürük binalara sağlam raporu” ve-ren şirketlere yönelik operasyona ba-kanlık müfettişleri de dahil oldu. Ope-rasyonda ele geçirilen rüşvet ajanda-sında, şirketleri denetleyen Çevre ve Şe-hircilik Bakanlığı müfettişlerinin deisimlerinin yer aldığı tespit edildi(...)şüpheliler ifadelerinde, yapı denetimşirketlerini denetleyen, eski adıyla Ba-yındırlık Bakanlığı’na bağlı müfettiş-lerin, İzmir’e geldiklerinde şirket araç-ları ile karşılandığını ve yine ücretinişirketin ödediği beş yıldızlı otelde ko-nakladıklarını öne sürdüler. Yine aynı

Bujuva yayın kuruluşlarının yap-tığı yardım programlarının bir ben-zerini de Edip Akbayram gibi ilericisanatçılar düzenlediler... "TürkülerVan İçin" diyerek yapılan konserin iyiniyetle ve gerçekten yardım ama-cıyla düzenlendiği muhakkaktır, an-cak bu yardımları ilettikleri kurumlarıdüşünerek hareket etmeleri gerekir.AKP iktidarının tüm kurumlarıyladepremi yaşayan halkımızın acıları-nı kara dönüştürme hesapları içindeolduğu ve toplanan yardımları nasıl iç

ettiği 1999 depreminden bu yanabilinirken yardımları yine devletkurumlarına toplamanın kendinialdatmaktan başka bir anlamıyoktur.

Pekala iktidardan bağımsızkonserler düzenleyip bunu doğrudanhalka iletebilirlerdi ancak bu tercihedilmeyip sorumluluktan kaçarakAKP'nin deprem yardımlarını kul-lanma politikalarına yedeklenilmiş,yardım şovlarının aleti olunmuştur.

Bu sanatçılarımıza da yaşananla-rı bir kere daha gözden geçirmeleri-ni ve halkın sırtına kene gibi yapışanve onların acılarını bile kullananlarakendilerini kullandırtmamaları ge-rektiğini söylemek zorundayız...

13 Kasım2011

7

Yürüyüş

Sayı: 294

İlerici SanatçılarKendilerini AKP'yeKullandırmamalıdır!

Page 8: Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

şirket çalışanları, denetim süreci so-nunda ise, müfettişler ilden ayrılırken,sarı zarfla para verildiğini öne sürdü-ler. Şirket çalışanları, sarı zarfın için-de ne kadar para olduğunu bilmedik-lerini anlatırken, rüşvet ajandasında isemüfettişlere 15 bin lira verildiğineilişkin notun bulunduğu öğrenildi."

Kısacası iktidarın boylu boyuncaiçinde yer aldığı bir düzendir binala-rın çürük olmasının nedeni.

Ve böyle olduğu içindir ki Ağaoğluda, Çelik de hala dışarıdadır ve itirafetmelerine rağmen yakalarına yapışantek bir kişi yoktur. İzmir'de vb. yapı-lan bazı bürokratları içine alan ope-rasyonla sözde temizlik yapılmakta,içlerindeki "çürükler" ayıklanmak-tadır. Ancak halk için çürük binalar ya-panlar bakanlık koltuklarında otur-maya devam etmektedir.

Her türlü hırsızlığı yapıp, çalıpçırptıkları malzemelerle binalar kon-duran ve bunlardan yüksek karlar sağ-layan ve dahası bu binalar yüzündendepremlerde insanlarımızın ölmesinesebep olanların hepsi dışarıda ellerinikollarını sallayarak dolaşmakta vetüm pervasızlıklarıyla suçlarını alayedercesine ortaya koymaktadırlar.

Yıkanın deprem olmadığı; işteFaruk Çelik gibi, Ali Ağaoğlu gibi mü-teahhitler ve onları destekleyen, ba-kanlık koltuklarına oturtarak takdiredenler olduğu bir kez daha tüm çıp-laklığıyla ortaya çıkmaktadır. Gerçekkatiller işte bunlardır. Bunları tanımalıve bunların yakasına yapışılmalıdır.

Ancak bunu yapan yoktur. Hiçbirdevlet yetkilisinden şu ana kadar neAğaoğlu’na ilişkin ne de Faruk Çe-lik’e ilişkin tek bir söz duymadık. Bukadar pervasızca açıklamayı yapanFaruk Çelik hala bakanlık koltuğun-da oturmaya devam etmektedir.

Oturmaktadır, çünkü bunların yap-tıkları açıklamaların bir yanı kendiyaptıklarını meşrulaştırmak ve bunu dö-nem ve koşullara bağlamak iken diğeryanı ise yeni yıkımların önünü açmak-tır. “İşte bakın bu kadar bina çürük ya-pılmış. O zaman mutlaka bunlar yıkıl-malıdır” yaygaralarını güçlendirmektir.

Bunlar öyle acımasız katillerdir ki,hem yıkılacak yerleri yapıp insanla-

rın içinde ölmelerine neden olurlar vehem de yaptıklarını bu şekilde anla-tarak insanların başlarına evleriniyıkmanın yolunu açarak kendilerineyeni rant alanları açmaya çalışırlar.

Ve bunlar öyle katillerdir ki, şu anakadar hangi binaları çürük yaptıkla-rını, bunları kime sattıklarını dahiaçıklamamışlardır ve kimse de bun-ları sormamaktadır. Madem yaptın vesattın bu binaları, o zaman yarın ola-cak bir depremde buralardaki insan-ların öleceği de şimdiden bellidir. Ozaman tez elden önlem alınsın ve in-sanlar ölümden kurtulsun diye de kı-lını kıpırdatmamaktadırlar.

AKP, halka saldırıya gelince hiç-bir sınır tanımaz. Başbakan kimseningözünün yaşına bakmadan kaçak ev-leri yıkacağız diye nutuk çeker, amakendi bakanı çürük yapı yapanlarınbaşında gelir, ona sesi çıkmaz. Bu neyalancılık bu ne riyakarlıktır.

İşte bu yalancıların ve riyakarla-rın yönettiği bir ülkede yaşıyoruz. Vebunlar yarın bizim tek göz kondu-muzu yıkmaya gelecek olanlardır.Ve bunlar bizleri çürük binalara mah-kum edenlerdir.

Ve bunlar depremlerde doğru dürüstyardım toplamayan, yardımları bileşova dönüştürüp insanların acılarını pa-raya dönüştürmeye çalışanlardır.

Ve bunlar öyle ahlaksızdırlar ki,topladıkları yardımları gerçekten muh-taç olanlara vermeyip tekellere peşkeşçeken ve onların kasalarını doldurmakiçin kullananlardır. Bunu 1999 depre-minde yaptıkları gibi son Van depre-minde de yapacakları daha şimdiden

bellidir. Zira toplanan onca paranın bü-yük bir kısmı depremzedelere ulaş-mamış ve halkın hala en basit çadır ih-tiyacı dahi giderilmemiştir.

Halka Yine Halk YardımEtmiştir, Edecektir!

Halka gerçek anlamda yardımedenler yine halk olmuştur. Elindeavucunda ne var ne yoksa sunmuş vebir an önce depremzedelere ulaştırmayaçalışmıştır. Ancak bunlar dahi devlet ta-rafından Van'a girişte engellenmiş, elkonulmuş ve halka dağıtılmayıp de-polarda beklemeye alınmıştır. Bu du-rumu gören halk da kendi olanaklarıylabu tür engellemeleri aşarak Van halkınayardımları ulaştırma çabası içinde ol-muş ve ulaştırmıştır.

Yaşanan son deprem ve yardım-larda ortaya çıkan durum gerçektedevletin, iktidarın nasıl kof ve çürü-müş olduğunu da gözler önüne ser-miştir. Halkın kendi sorunlarını ken-disinin çözmesi yönündeki çabası dadevletle halkın arasındaki uçurumunderinliğini göstermektedir.

İşte leş kargalarının yönettiği budüzenin yıkılıp yerine halk için halk-tan yana bir düzenin, halkın kendi ik-tidarının kurulmasının ne kadar ge-rekli olduğunu ortaya çıkaran birtablodur depremde yaşanan gerçekler.

Acılarımızı dahi kendi karlarınamalzeme yapanların düzenini yıkıphalkın iktidarını kurmadığımız süreceyıkımlarda ölen de, evsiz barksız bı-rakılma pahasına evleri başlarına yıkılanda hep biz olacağız, halk olacaktır.

Hapishanelerde siroz, tüberküloz ve kanser hastalığına yakalanan La-tif Badur, 7 Kasım’da Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hasta-nesi’nde yaşamını yitirdi. Tüm girişimlerine rağmen tahliye edilmediğinisöyleyen Ramazan Bodur, “Babam ölüme terk edildi” sözleriyle tepki gös-terdi. Ramazan Bodur “son zamanlarını ailesinin yanında geçirmesi için ya-pılan başvuruların cevapsız kaldığını söyledi. Balcalı Hastanesi’ndenAdalet Bakanlığı’na gönderilen raporda, “Hasta yüzde 90 yaşam fonksi-yonlarını kaybetmiştir. Bu koşullar altında cezaevi koşullarında yaşamınısürdürmesi mümkün olmamakla birlikte bir an önce tahliye edilmesi ge-rekmektedir, denilmişti. Ancak buna rağmen tahilye edilmeyerek bir kişidaha katledildi.

8

Yürüyüş

13 Kasım2011

Sayı: 294

AKP, bir hasta tutsağı daha katletti

Page 9: Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

Depremde yıkım en fazla Erciş'teolmuş. Van'da 6 ya da 7 tane bina yı-kılmış, ayrıca hasarlı bina çok. Er-ciş’in ise yarısı yıkılmış.

Van'daki hasarlı binalarda hasartespiti halen yapılamadı. Bu nedenleağır ya da az hasarlı binaların duru-mu tam bilinmiyor. Halk bu nedenleevlerinde değil, sokakta kalıyor.

Valilik kanalıyla gelen yardım-lar halka hiç dağıtılmıyor. Gülen veİsmailağa cemaatlerinden referansalanlara yardım veriliyor. Yardımiçin başvuran halka “Size KCKyardım etsin” deniyormuş.

Van’a gittiğimizin 2. günü akşamıyardım malzemelerinin toplandığıdepolarda istifleme, yardım paketle-ri hazırlama ve hazırlanan paketleribelirlenen sahiplerine götürme işleriniyaptık.

Van'da depremle birlikte yoksul-luk açığa çıktı. Yardım almaya çalı-şan ya da alanların tamamı deprem-zede değil, ama yoksullar ve yar-dımları almaya çalışıyorlar.

Depremden sonra belediye adı-na gelen yardımlara polis el koy-maya çalışmış. Bazı kamyonlar po-lis tarafından Valiliğe kaçırılmış.Ama bir kaç gün sonra bu durdu. Be-lediyeye gelen yardımlar engellen-miyor artık.

Depremden sonra Adana, Diyar-bakır'dan çeteler gelmiş. Yardım kam-yonlarını yolda durdurup soyuyor-larmış. Silahlıymışlar. Soygunlardabazı insanları da yaralamışlar.

Ayrıca halk da yoksul olduğu içinyardım araçlarından malzemelerikendisi almaya çalışıyor. Mahallele-re yardım götüren bazı araçlara ma-halle halkı el koymuş ve malzemele-ri almışlar.

Bizim arkadaşlarımız Van'dakiçalışmalarından sonra Erciş'e geçtilerve orada da aynı şekilde dağıtımda ça-lışıyorlar. Zaten kurtarma ya da enkazkaldırma işi kalmadı.

Artçı sarsıntı-lar devam ediyor.Her gün 3 ya da 4tane hissedilen sar-sıntı oluyor.

Köylere gitmekistedik ama araçbulamamıştık. Er-ciş'e giden arka-daşlar araç bulupgitmişler.

Mahallede hal-kın yoğun talebin-den dolayı yar-dımları dağıtmakta zorlanıyorlardı. Bunedenle biz mahalle komiteleriniharekete geçirmelerini, mahalle-deki gençleri çalıştırmalarını öner-dik.

Asıl ihtiyaçlarının neler olduğunuyerinde görüp tespit ettik. Çadır,battaniye, prefabrik ev ihtiyaçlarıvar. Erciş'te buna ek olarak çocukgiysileri, çocuk ilaçları, tansiyon veşeker ilaçlarına ihtiyaçları var.

Eczacılar Birliği ilaç yardımı yap-tı, Türk Tabipler Birliği de muayeneçadırı açtı.

İki Arkadaş Sağlık OcağıÇadırında Çalıştı

Halktan birçok insan bayramı be-raber geçirmek üzere bizi davet etti.Kimi evine, kimi çadırına... Fazla dabayram havası hissedilmiyor bura-larda ama insanlar “Uzaklardan bi-zim için gelmişsiniz, misafirimizolun” şeklinde davet ediyorlar.

Haberlerde Kızılay’ın yemek ça-dırı yer değiştirdi diye veriliyor. Amaaslında kaldırıldı.

Valilik, depolarındaki yardım-ları dağıtmamaya, dışarıdan gelenyardımlara da el koymaya devamediyor.

***

27 Ekim akşamı uçakla Van'a git-tik. Van'a vardığmızda Belediye ga-rajında bulunan BDP kriz masasına

geçtik. Burada ÇHD’li iki avukatarkadaş karşıladı bizi. Yine BelediyeBaşkan Yardımcısı ile görüştük ilkgeldiğimizde. Deprem ile ilgili bilgilerverdiler, yapılan çalışmaları anlattılar.

Avukatlar aracılığıyla Van Bele-diye Başkanı ile görüştük. O da ya-pılan çalışmaları anlattı. Halk Cep-hesi olarak sizin denetiminizde ça-lışmaya geldik, ne gerekiyorsa ya-pacağız dedik. Yardım olarak ne ge-rekiyor, sizden öğrenmeye geldikdedik. Çadır, prefabrik ev, ilaç gibi ih-tiyaçları olduğunu söylediler; birçokgönüllünün geldiğini ve çalışmalarakatıldığını anlattılar.

Ertesi gün sabah Erciş'e geçtik. Er-ciş'e vardığımızda durum içler acı-sıydı. Yıkılan evler ve yıkıntılar üze-rinde kurtarma ekipleri vardı. Şehirmerkezi de aynı şekilde idi. İnsanlarçaresizce bekliyorlardı. BDP’li gö-revlilerden Zeynel Abidin isimli birabi bizi karşıladı, oldukça sıcaktı. Er-ciş’teki durumu anlattı. Birçok yar-dımın engellendiğini anlattı, “Bir ba-rakayı eczane olarak kuracaktık onada el koydular” dedi. Gönüllü çalışandoktor arkadaşlarla görüştürdü bizi.Burada, doktorların kronik hasta-lıklar için çocuk aşısı ve çocuk ila-cı ihtiyaçları olduğunu öğrendik.Özellikle çocuklar için ihtiyaçlar ön-celikli dediler. Burada insana değil,daha çok belirttikleri yardım malze-melerine ihtiyaçları olduğunu söyle-

13 Kasım2011

99

Yürüyüş

Sayı: 294

Van’a Giden Halk CephesiHeyeti’nin İzlenimleri

Page 10: Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

diler.Erciş merkezdeki çadırdan BDP'nin

Erciş’teki asıl kriz merkezi olan Çe-lebibağ Beldesi’ne geçtik. Burası Er-ciş'in 10 km. dışında. Çelebibağ'da Be-lediye Başkanı ile görüştük. Erciş’tenbir arkadaş verdiler yanımıza, bizibaşkanın yanına götürdü. Depremi, ya-şanan sorunları anlattı.

Çelebibağ'dan ayrılıp, tekrar Ercişmerkeze geldik. Buradaki insanlarlasohbet ettik, yemek yedik. Sonratekrar Van'a doğru hareket ettik.

Öğreniyoruz ki kriz masası işleriavukatlara devretmiş, bizi karşılayan

avukatlardan öğreniyoruz. Onlara dayeniden çalışmak istediğimizi söylü-yoruz. En acil iş, depolara gelen mal-zemeleri paketlemek ve insanlara ulaş-tırmak. Biz de bu iş için çalışmaya baş-lıyoruz. Avukat arkadaşlar asıl olarakbirçok şeyi organize ediyor.

Bu arkadaşlarla Van'ın Seyrante-pe Mahallesi’ne gidip, belirlenen so-kaklarda insanların ihtiyaçlarını be-lirliyoruz, akşam da depolara giderekihtiyaçlara göre malzemeleri alaraktekrar mahalleye geliyoruz.

Bir dağıtımı tamamen biz yaptık,sokağın listesini biz çıkardık, paketleri

biz hazırladık ve 15 dakikada dağıttık.

31 Ekim günü Van'da depreminsimgesi olan Nezir Baş binası diye bi-linen binanın enkazı önünde bir ey-lem yaptık. Açıklama sonrasında 6 ar-kadaşımızı Erciş'e gönderdik. ÇünküVan merkezde bu kadar kalabalıkkalmanın bir anlamı yoktu ve Erciş’tede insana ihtiyaç vardı. Geri kalan-larımız Van merkezde kaldık. Buarada ekibimize Ankara’dan, Ela-zığ’dan ve gençlikten katılan ar-kadaşlar oldu.

Bize karşı insanların ilgisi çokiyiydi.

Depremler kader değildir. Ülke-mizde, büyüklüğü 6 ve üzerindeki herdepremde ölümler, maddi hasarlar ol-muştur. Her depremde görülmüştür kiölümlerin nedeni deprem değil çürükbinalardır. Sorumlusu depreme da-yanıklı sağlam bina yapmayan dev-lettir. Çünkü son yüzyılımızda gelişenbilim ve teknolojiyle bugüne kadar gö-rülmüş en şiddetli depremlere daya-nabileek binalar yapmak mümkündür.Bunun somut örnekleri var. Japon-ya’da her yıl 7’nin üzerinde çok faz-la deprem olmaktadır. Bizde 7 bü-yüklüğündeki depremlerde yüzlerceinsanımız ölürken, Japonya’da hiçbirbina göçmemekte ve insanlar ölme-mektedir. En son Japonya’da 11 Mart2011 yılında bugüne kadar kaydedi-lebilen en büyük depremlerden biri-si olan 9 büyüklüğündeki depremdeyine binalar göçmedi.

Yine 2010 yılında Şili’de 3 dakikasüren 8.8 büyüklüğündeki deprem-de sadece 600 kişi öldü.

Cumhuriyet dönemi boyunca ül-kemizde olan büyük depremlerinlistesi ise aşağıda görüldüğü gibidir.Her depremden sonra iktidardakipartiler çeşitli önlemlerden bahseti-ler ancak daha depremin enkazıkalkmadan söylediklerini unuttular.

- 7 Mayıs 1930 Hakkari depremi:

Büyüklüğü 7.2, 1415 kişi öldü bin-lerce yaralı

- 27 Aralık 1939 Erzincan dep-remi: Büyüklüğü 7.9, depremdeölenlerin sayısı: 32 bin 968, on bin-lerce yaralı

- 20 aralık 1942, Tokat depremi:Büyüklüğü 7, depremde ölenlerin sa-yısı: 3 bin, 6 bin 300 yaralı

-26 Aralık 1943 Samsun depremi:Büyüklüğü 7.2, depremde ölenlerinsayısı: 4 bin, on binlerce yaralı

- 1 Şubat 1944 Bolu, Gerededepremi: Büyüklüğü 7.2, depremdeölenlerin sayısı: 3 bin 959

-18 Mart 1953 Çanakkale Yeni-ce depremi: Büyüklüğü 7.2, dep-remde ölenlerin sayısı: 265

- 25 Nisan 1957 Fethiye depremi,Büyüklüğü 7.1, depremde ölenlerinsayısı: 67

- Mayıs 1957 Bolu Abant depre-mi: Büyüklüğü 7.1, depremde ölen-lerin sayısı:52

- 19 Ağustos 1967, Muş Vartodepremi: Büyüklüğü 6.9, depremdeölenlerin sayısı: 2 bin 396 ölü, bin489 yaralı

- 22 Temmuz 1968 AdapazarıMudurnu depremi: Büyüklüğü 6.8,depremde ölenlerin sayısı: 89

- 28 Mart 1970 Kütahya Gediz

depremi: Büyüklüğü 7.2, depremdeölenlerin sayısı: 1086 ölü, 1260 yaralı.

- 6 Eylül 1975 Diyarbakır Licedepremi: Büyüklüğü 6.6, depremdeölenlerin sayısı: 2 bin 385 ölü

- 24 Kasım 1976 Van Muradiye:Büyüklüğü 7.5, depremde ölenlerinsayısı: 3 bin ölü, 840 yaralı.

- 30 Kasım 1983 Erzurum-Karsdepremi: Büyüklüğü 6.9, depremdeölenlerin sayısı: Bin 155 ölü, bin 142yaralı.

- 13 Mart 1992 Erzincan depremi,Büyüklüğü 6.8, Depremde ölenlerinsayısı: 653 ölü 3 bin 850 yaralı.

- 1 Ekim 1995 , Afyon Dinar dep-remi: Büyüklüğü 6.1, depremdeölenlerin sayısı: 90 ölü.

- 27 Haziran 1998 Adana Ceyhandepremi: Büyüklüğü 6.2, depremdeölenlerin sayısı: 146

- 17 Ağustos 1999 Gölcük dep-remi: Büyüklüğü, 7.4, depremdeölenlerin sayısı: 18 bin ölü (resmi ra-kam), on binlerce yaralı.

- 12 Kasım 1999 Düzce depremi:Büyüklüğü 7.2, depremde ölenlerinsayısı: 763 ölü

- 3 Şubat 2002 Afyon Sultanda-ğı depremi: Büyüklüğü 6.4, dep-remde ölenlerin sayısı: 44 ölü

- 1 Mayıs 2003 Bingöl depremi:Büyüklüğü 6.4, depremde ölenlerinsayısı: 176 ölü

- 8 Mart 2010 Elazığ Karakoçandepremi, Büyüklüğü 6.0, depremdeölenlerin sayısı: 41

Deprem değil, bu katliamlarınsorumlusu devlettir

10

Yürüyüş

13 Kasım2011

Sayı: 294

Page 11: Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

Halk Cephesi BuYardımları Van HalkınaUlaştırmak ÜzereYola Çıktı

Halk Cephesi heyeti, İstanbul'datoplanan yardımları Van halkına gö-türmek üzere Kurban Bayramı’nın bi-rinci gününde yola çıktı. 6 Kasımgünü saat 09.00’da Okmeydanı Sağ-lık Ocağı önünde toplanan Halk Cep-heliler, “Öldüren Deprem Değil Yok-sul Bıraktırılmışlığımızdır, YıkılanVan Değil Devlettir/Halk Cephesi” ya-zılı pankart açtılar.

Kızıl bayrakların da taşındığı ey-lemde Halk Cephesi adına Yeliz Yıl-maz bir açıklama yaparak, depremdeyaşanan ölümlerin “doğal afet” veya“kader” değil, katliam olduğunu; bukatliamın sorumlusunun devlet oldu-ğunu ve bu katliamın sorumlularınıner geç katlettikleri halka hesap vere-ceklerini belirtti.

Yılmaz, “Mazlumuz, mağduruzama yenik değiliz. Yüzlerce insanımızıkaybetsek de, acımızı yüreklerimizegömerek, umudumuzu her daim dip-diri tutarak, halkların kardeşliğini vebirlikte mücadelesini sonuna kadar sa-vunarak çıktığımız kurtuluş yolundailerlemeye devam edeceğiz. Daya-nışmayı, bir lokma ekmeği paylaş-mayı, acılarımızı bölüşmeyi, halklaradair tüm güzellikleri yaşatmayı, kav-gamızın önemli bir cephesi olarak gö-rüyor; Van-Erciş depreminin mağ-durlarıyla kucaklaşmaya, lokmamızıbölüşmeye, yaralarına bir parça da olsamerhem olmaya Van’a, Erciş’e gidi-yoruz. Van-Erciş’te hayatını kaybedenkardeşlerimiz adına Kürt halkı baştaolmak üzere tüm halkımıza tekrarbaşsağlığı diliyoruz.” diye konuştu.

Açıklamanın ardından, “YaşasınHalkların Kardeşliği”, “KahrolsunFaşizm Yaşasın Mücadelemiz”, “VanHalkı Yalnız Değildir”, “Katil DevletHesap Verecek” sloganları atıldı. Vehazırlanan yardım kamyonu ile bir-

likte yardımları da-ğıtmak için oluştu-rulan Halk Cepheliheyetin olduğu araçVan’a doğru yol çık-tı.

Halk CephesiVan’dakiYardımÇalışmalarınaKatılıyor

Van halkıyla dayanışmak içinVan’a giden Halk Cepheliler, yardımçalışmalarına katılıyorlar. 4 grubaayrılan Halk Cepheliler, başta sağlıkolmak üzere halkın ihtiyaçlarını kar-şılamaya çalışıyorlar.

Bir sağlık ekibi oluşturularak,depremin yaşandığı köylere gidenHalk Cepheliler, ilaç dağıtımı dayaptılar. SES üyesi sağlıkçıların kur-duğu seyyar sağlık ocağında da hal-ka yardımcı olundu.

Gittikçe soğuyan havalar ve sukaynaklarının kullanılamaz durumdaolması nedeniyle hastalıkların da art-tığı Van’da, halkın sağlık çadırlarıönünde kuyruklar oluşturduğu göz-lendi. 5 Kasım günü seyyar sağlık ça-dırında yaklaşık 600,köylerde 200, ma-hallelerde de 100 kişimuayene edildi. TTBve eczacılar da ilaçyardımı yapıyorlar.Ayrıca bir ekip ha-zırlayıp, sağlık tara-ması yapacakları daöğrenildi.

Halk Cepheli-ler’in oluşturduğu birdiğer grup da eşyala-rın paketlenmesi vehalka ulaştırılmasın-da çalıştılar.

Tüm kışı çadır-larda geçirmenin çok

zor, hatta imkansız olduğu gerçeği,AKP’nin yardımları engellemesiyle debirleşince, Van halkının ihtiyacı olandestek ve dayanışma da daha bir açı-ğa çıkıyor.

Bu şartlara rağmen, çadırları zi-yaret eden Halk Cepheliler, halkımı-zın Kurban Bayramı’nı kutlamayı daunutmadı.

Ayrıca, Halk Cephesi’nin, halkı-mızın acılarını bir nebze paylaşabil-mek için başlattığı yardım kampan-yasında, Malatya, Elazığ ve Der-sim'den toplanan yatak, battaniye,halı ve kışlık kıyafetlerden oluşan birkamyonet eşya da bayramın 2. günüHalk Cephesi heyetine dağıtılması içinteslim edildi.

TAYAD’lı Aileler, 2Kasım günü, beyaz ke-fenleriyle, İstanbul AKPil binası önünde tecritekarşı basın açıklamasıyaptılar.

Tecritin bir işkence,bir zulüm aracı olduğu-nu anlatmak, tecritte açı-lan gediği büyütmek içinTAYAD’lı Aileler aylar-dır basın açıklamaları

yapıyor, masalar açıyor-lar. 2 Kasım’da da, 42 ki-şinin katılımıyla AKP ilbinası önünde yaptılareylemlerini. TAYAD’lıAileler, “HapishanelerdeSon 10 yılda 1758+5 İn-san Öldü” diyerek, tec-ritin, tecritte ölümlerinson bulması için herke-si destek vermeye ça-ğırdılar.

13 Kasım2011

11

Yürüyüş

Sayı: 294

Halkımız Tüm GücüyleVan Halkına Yardım Ediyor

TECRİTE KARŞI MÜCADELEKESİNTİSİZ SÜRÜYOR

Page 12: Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

Ankara 11. Ağır Ceza Mahkeme-si, Mehmet Ağar'ı “çete yöneticisi ol-mak” suçundan mahkum etti. Gerek-çeli kararda, Ağar'ın eylemlerinin,Susurluk çetesi'ne “yardım boyutunuaşarak” “yöneticilik” konumundaolduğunu kaydetti. Kararda, “terör-le mücadele adı altında hukuk dışıoluşumların devleti hukuk devletiolmaktan çıkardığı” anlatıldı. Mah-keme Ağar hakkında "cürüm işlemekamacıyla silahlı teşekkül oluşturmak,silahlı teşekkülün yöneticisi olmak"suçundan verdiği 5 yıllık hapis ce-zasının gerekçeli kararında "Türki-ye Cumhuriyeti Devleti'nin iç ve dışgüvenliğinin katillere, uyuşturucukaçakçılarına, kumarhane işletme-cilerine emanet edilmesi, bunlardanmedet umulması, affedilemez, kabuledilemez bir davranıştır" denildi.

Mehmet Ağar'ın 1993 yılında Em-niyet Genel Müdürlüğü'ne atandıktankısa bir süre sonra çetenin üyelerindenİbrahim Şahin'i Özel Harekat DaireBaşkanlığı'na getirdiği, Korkut Eken'ide müşavir olarak yanına aldığı söy-lenen gerekçeli kararda, aralarındaAyhan Çarkın'ın da bulunduğu ÖzelHarekatçı polislerle, 7 TİP'li gencin kat-liam sanığı Haluk Kırcı ve AbdullahÇatlı'nın “teşekkül”ün içinde olduğusöylenmektedir. Ayrıca kararda "Te-şekkül içinde yönetici konumundaolan İbrahim Şahin ve Mehmet KorkutEken ile diğer teşekkül üyelerinin ken-disinden emir ve talimat aldığı, teşek-kül yönetimi ve denetimiyle organizeettiği, sanığın eylem ve faaliyetlerininniteliği, yoğunluğu, icra kuvveti nazaraalındığında, kastın silahlı çeteye yar-

dım boyutunu aşarak çetenin yöneticisikonumunda olduğu kanaatine varıl-mıştır" deniliyor.

Gerekçeli kararda ayrıca çete lide-ri olarak Mehmet Ağar'ın suçları, "Em-niyet Genel Müdürlüğü ve İçişleri Ba-kanlığı görevlerinde elde ettiği yetkilerive nüfuzu kötüye kullandığı, uyuştu-rucu kaçakçısı Yaşar Öz ve AbdullahÇatlı'ya sahte silah ruhsatı, yeşil pa-saportlar verilmesini temin ettiği ve bukişiler hakkında adli işlem yapılması-nı engellediği" şeklinde sıralanırken “'te-rörle mücadele adı latında'da olsa hu-kuk dışı bir örgütlenmenin, 'yasadışı birsistem' oluşturacağı ve sonuçta yurttaş-devlet ilişkisinde hukuk kuralları yeri-ne korkunun geçerli olacağı bunun dabir anayasa ve yasa ihlalinin ötesindetam bir hukuk ihlali niteliği taşıyacağı"belirtildi.

Ağar’a verilen cezanın gerekçelikararına da bakıldığında nasıl bir ka-til olduğunu, devletin nasıl bir çetedevleti olduğunu görmekteyiz. Ka-rarda da belirtildiği gibi bir Ağar’ınsuçlarına bakın bir de ona verilen ce-zaya bakın. Bütün bu suçlarının kar-şılığı 5 yıl hapis cezası. Aynı suçlarıntek bir tanesinden devrimcilerin yar-gılandığını düşünseniz en az 15 yılceza verirdi mahkemeler. Mesela birdevrimcinin üzerinde sahte kimlikleyakalanması halinde en az 15 yıl is-tenen örgüt üyeliği cezası verilir.

Bırakın sahte kimlik yakalatmayı“Parasız Eğitim İstiyoruz” yazanpankart açan Gençlik Federasyonuüyesi Ferhat ve Berna’ya istenenceza ortada.

Gerekçeli kararda da MehmetAğar’ın “çetenin kurucusu ve lideri”olduğu söyleniyor. Ancak buna rağ-men Ağar’a verilen ceza 5 yıl hapis.

Birincisi, Ağar’a verilen bu cezaAğar için ödüldür. Ağar’ın suçlarının

üzerinin örtülmesidir. İkincisi, Mehmet Ağar bu mah-

kemede sadece “uyuşturucu kaçak-çılarıyla ilişkisi, sahte pasaport, kim-lik, silah ruhsatı temin ettiği, elde et-tiği yetkileri ve nüfuzu kötüye kul-landığı” gibi suçlardan yargılanmış-tır. Ağar’ın yargılandığı bu suçlarkontrgerilla devletinin karakteristiközelliğinin sonucu işlediği suçlardır.Bunlar da devlet için suç değildir. Bu-gün oligarşi içi çatışmanın sonucun-da AKP iktidarının kullandığı birmalzemedir.

Üçünçüsü; Mehmet Ağar’ın asılsuçları halka karşı işlediği suçlardır.

Mehmet Ağar’ın yukarıda sayılansuçlarını ve halka karşı işlediği suç-larını biz yıllardır söyledik, söylemeyedevam ediyoruz.

Ama AKP’nin yargısı MehmetAğar’ı halka karşı işlediği suçlardanyargılamadığı gibi bu suçlara da ödülgibi ceza vermiştir.

Mehmet Ağar HalkDüşmanı Bir Katildir!

Mehmet Ağar, herkesin yakındantanıdığı bir kişidir. Ağar bu ününü dev-let kademelerinde görev aldığı ilk gün-den itibaren kan, gözyaşı, işkence ka-yıp vb. ile kazanmıştır. Onun eli yüz-lerce, devrimcinin, halk çocuğununkanına bulaşmıştır. Ağar bugüne ka-dar kontrgerilla merkezlerinde eğitimalmış bir kontra uzmanı, ideolojisiy-le, pratiğiyle kontrgerillanın şefliğiniyapan kadrolardan birisidir.

Mehmet Ağar'a bu nitelikleri hal-ka karşı savaşta aldığı görevler sağ-lamıştır. Cunta yıllarında Gayrette-pe'nin işkence tezgahlarında 1. ŞubeMüdürlüğü, Erzurum Valiliği, Emni-yet Genel Müdürlüğü, Adalet Ba-kanlığı ve İçişleri Bakanlığı'na kadaruzayıp giden bir yükselişi olmuştur.

Halk DüşmanıKatil Mehmet Ağar

Duyan, gören haber versin! 1000 operasyonun hesabını soracağız

112

Yürüyüş

13 Kasım2011

Sayı: 294

Page 13: Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

Ağar, İçişleri Bakanlığı dönemindeSusurluk kazası ile devletin pislikle-ri ortalığa saçılınca istifa etmek zo-runda kaldı.

Mehmet Ağar'ın adı katliam, iş-kence, ahlaksız, mafya ile işbirliği, en-trika, şantaj ile özdeştir.

Halka, devrimcilere işkence yap-makta sınır tanımayan Ağar'ın nasıl birkişilik olduğunu daha yakından gör-mek için hiçbir yorum katmadan1988'de halka yansıyan MİT rapo-rundan Ağar hakkında yazılanların birkısmını aktarmak yeterli olacaktır.

"İstanbul Emniyet Teşkilatı'nın iliş-kide olduğu kesimler arasında aşırı sağ-cı unsurlar da bulunmaktadır. Süley-mancı lider Kemal Kaçar'la MehmetAğar'ın yakın ilişkileri vardır. MehmetAğar, şeriatçılarla ilgili operasyon ve ça-lışmalar hakkında Kemal Kaçar'a bil-gi vererek önceden tedbir alınmasınısağlamaktadır. Yonca Yücel'in de bubağlantılar çerçevesinde sık sık SuudiArabistan'a gitmesi de dikkat çekicidir.Dansöz sevgilisiyle Mehmet Ağar,Ankara'da konsomatris Nur'un evindebuluşmaktadır. Mehmet Ağar'ın şofö-rü Necdet de Erdek'te belediyeye ait birmoteli işletmektedir. Mehmet Ağar, İs-tanbul polis teşkilatında Ünal Er-kan'dan daha etkili bir pozisyondadır.Ve gazetecilerle geçinmesini iyi bilir.Bu ilişkiler içine Asayiş Şube Müdür-lüğü yaptığı dönemde girmiştir. Babadediği Ahmet Ateş tarafından bu iliş-kilere sokulmuştur. Mehmet Ağar bazıüst düzey yetkililere İstanbul'a geldik-leri dönemde kadın bulmakta ve dahasonra fotoğraflar çektirerek şantaj un-suru olarak kullanmaktadır. Sabah ga-zetesinde resmi de çıkan Teşvikiye deoturan Pınar isimli telekız da EmniyetGenel Müdürlüğü'nde üst düzey yet-kiliye tezgahlanmıştır. Mehmet Ağargayrımeşru ilişkilerdeki kazançlarıylaİstanbul'da 18 daire edinmiştir. ... Da-yısı Yılmaz Akçadağ ise İstanbul polismüdürlerinin paralarının faiz yoluyla iş-leticisi olarak bilinmektedir. "

Bu yazılanlar devletin "iç ve dış"düşmanlarına karşı güvenliğini sağla-dığı iddia edilen MİT'in hazırladığı ra-porlardan aynen alınmıştır. (Haklar veÖzgürlükler Bülteni, Özel Sayı: 14)

Rapordan görüldüğü gibi devlet,namussuzluğunu, üçkağıtçılığını, res-mi belgelerle ortaya koyduğu bir ki-şiyi devletin emniyet teşkilatının ba-şına getirmekle de yetinmeyip onaAdalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlı-ğı görevleri vermiştir.

Mehmet Ağar Susurluk soruştur-ması kapsamında "ne yaptıysam dev-letin bilgisi dahilinde devletin beka-sı için yaptım" demişti. Yaptığı herşeyi devletin bilgisi dahilinde yaptı-ğı kesindir. Ancak her şeyi "devletinbekası" için yaptığı da yalandır. Ağargibileri kişisel çıkarları uğruna dev-lete her türlü uşaklık yapmaya hazır-dırlar. Ağar da devletin sadık bir uşa-ğı olarak devrimcilere, halka karşı hertürlü düşmanlığı yaparken kendi çı-karlarını da düşünmüştür.

Cunta YıllarındakiAğar’ın Suçları:

Ağar'ın işkenceciliği ve halka olandüşmanlığını 80'li yıllardan tanıyoruz.Polis teşkilatının basamaklarını tır-manmasını İstanbul 1. ve 2. şubeler-deki ve '87, '88'lerdeki İstanbul Em-niyet Müdürlüğü yardımcılığı dö-nemlerindeki işkenceciliğine, halkdüşmanlığına borçludur. 12 Eylülsonrasında İstanbul Siyasi Şube'dedevrimcilere yaptıkları işkence vegerçekleştirdikleri katliam ve hapis-hanelere doldurdukları devrimci, de-mokratlardan dolayı başarılı bulu-nup altın kol saati ile ödüllendirilenişkenceci polislerden birisi de Ağar’dı.İşkenceciliği, kaliamları, mafya iliş-kileri, şantaj yapma onun polis teş-kilatındaki yükselmesinin önünü açanetkenler oldu.

Ağar'ın DevrimcileriKaybetmesi 1980'lerdeBaşladı

Devrimci Sol üyesi olan Hayret-tin Eren, 20 Kasım 1980'de İstanbulSaraçhane bölgesinde sivil polisler ta-rafından gözaltına alındı. Önce Ka-ragümrük Karakolu’na, oradan daAğar'ın görev yaptığı Gayrettepe'yegötürüldü. Gözaltında aynı hücredekalan arkadaşlarının tanıklığına rağ-

men aylarca süren işkenceden sonrakaybedildi.

Ahmet Karlangaç, MehmetAğar'ın işkence tezgahında katledildi.

Ahmet Karlangaç 12 Eylül’den biray sonra gözaltına alındı. GayrettepeSiyasi Şube’ye götürüldü. Orada gör-düğü işkence sonucunda katledildiğiAdli Tıp Kurumu’nun raporuyla dabelgelendi.

Ağar'ın Temmuz 1980'denNisan 1988'e KadarkiBelgelenen Suç Listesi

- Temmuz 1980'de Osman Kork-maz ve Uğur Korkmazgil Sirkeci'deinfaz edildi.

- 2 Temmuz 1980'de Talip Güldal,Yüksel Karan, İbrahim Karakuş Top-kapı'da infaz edildi.

- Temmuz 1980'de Osman Sümbülİstanbul'da infaz edildi.

- Eylül 1980'de Faruk Tuna İs-tanbul'da infaz edildi.

- Ekim 1980'de Ahmat Karlangaçİstanbul Gayrettepe'de işkence ilekatledildi.

- Kasım 1980'de Hayrettin Erengözaltına alındığı Gayrettepe SiyasiŞube'de kaybedildi.

- 18 Mart 1981'de Abdullah Gö-zalan Bakırköy'de infaz edildi.

13 Kasım2011

113

Yürüyüş

Sayı: 294

Page 14: Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

- 3 Nisan 1981'de Mehmet SelimYücel Karaköy'de infaz edildi.

- 3 Nisan 1981'de Mustafa Işık Kü-çükköy'de infaz edildi.

- 7 Nisan 1981'de Selçuk Küçük-çiftçi İstanbul'da katledildi.

- 1 Haziran 1982'de Tahsin Elvanİstanbul Maslak'ta katledildi.

- Temmuz 1986'da Ali Kalkan İs-tanbul'da katledildi.

- Ekim 1987'de Ali Demiralp İs-tanbul Çengelköy'de katledildi.

- 30 Nisan 1988'de Salih Kul veÖztürk Acari İstanbul'da katledildi.

Ağar'a İşkence veKatliamların Ödülü:Ankara EmniyetMüdürlüğü

Mehmet Ağar yukarıda saydığımızkatliamlarının karşılığı olarak devlettarafından Ankara Emniyet Müdür-lüğü ile ödüllendirildi.

Ağar, Ankara Emniyet Genel Mü-dürlüğü’ne getirildikten sonra da iş-kence ve katliamlarını sürdürdü.1990'da demokratik kurumlara yapı-lan baskınlarda 56 kişi gözaltına alın-dı. Gözaltına alınanlardan hamileolan Nevruz Türkdoğan gördüğü iş-kencelerden dolayı çocuğunu düşür-dü. Görevde kaldığı sürece devrim-cilere, devrimci kurumlara saldırılar,baskınlar, gözaltılar, işkenceler hepsürdü. Ödül olarak da İstanbul'a ata-narak karşılığını aldı.

- Ali Rıza Ağdoğan 14 Şubat 1991yılında Beyoğlu Emniyet Amirliği pol-isleri tarafından işkenceyle katledildi.

- 14 Mart 1991'de Belgradkapı ci-varında gözaltına alınan Yusuf Eriş-ti ve 27 Ekim 1991'de Kocamustafa-paşa'da gözaltına alınan Hüseyin To-raman, Mehmet Ağar'ın emriyle İs-tanbul'un işkencehanelerinde işken-ceyle katledildikten sonra kaybedildi.

- Esma Polat ve Halime Esmeray

Mehmet Ağar'ın işken-cehanelerinde işkencegördükten sonra tecavüzeuğradılar.

- 19 Mayıs 1991'deKadıköy Hasanpaşa'da bir

eve yapılan baskında Hatice Dilek, İs-mail Oral katledildiler.

- 12 Temmuz 1991'de MehmetAğar'ın emrindeki katil sürüleri Ni-şantaşı, Balmumcu ve Dikilitaş semt-lerinde üç ayrı yerde düzenlenen ope-rasyonlarda Niyazi Aydın, ZeynepEda Berk, Yücel Şimşek, Bilal Kara-kaya, İbrahim Erdoğan, Nazmi Türk-can, Ömer Coşkunırmak, Hasan Eli-uygun, Cavit Özkaya ve İbrahim İlçi-yi katletti. Katliamdan sonra MehmetAğar katliamcı polislerini "Hepinizitebrik ediyorum, gözlerinizden öpü-yorum" diyerek ödüllendirdi.

Ağar'ın İstanbul EmniyetMüdürü OlduğuAğustos 1990- Mart 1991Arası Basılan, KapatılanDernekler ve Halka YönelikSaldırıları

Sakatlar Kültür Evi, Emek Der(Emekçiler Derneği), THD (TürkiyeHemşireler Derneği), İYÖ-DER (İs-tanbul Yüksek Öğrenim GençliğiyleDayanışma Derneği), HAKAD (ma-halle derneği), EMEKAD (EmekçilerSosyal, Kültürel Araştırma ve Daya-nışma Derneği), ÇİHKAD, BAH-KAD, GÜLKAD, EKAD (mahalledernekleri), İŞPOR-DER (İşportacı-lar Derneği), İHD (İnsan HaklarıDerneği), SKDD (Samandra Kültür veDayanışma Derneği, PTT-ÇAYAD(PTT Çalışanları Dayanışma Derne-ği), TAYAD (Tutuklu ve Hükümlü Ai-leleri Yardımlaşma Dayanışma Der-neği) kapatıldı.

Mehmet Ağar’ın İstanbul'daGörevli Olduğu 16 Nisan1991-27 Ocak 1992 TarihleriArasında;

Alaattin Kürekçi işkenceyle kat-ledildi. Düzgün Ali Şanlı ve Salih Çe-tin işkencede sakat bırakıldı. Hakan

Polat ve Nihat Sağlam silahla yara-landı. Murtaza Kaya, Perihan Demi-rer, A. Haydar Alpdoğan, Ahmet Ka-lamar, Rıfat Basut, Mustafa Aktaş, Ha-san Erdem, B. Remzi Kafadenk, Cen-giz Göznek, Servet Şahin ve Musta-fa Ateş infaz edildi.

Mehmet Ağar, Oligarşiye BuHizmetlerinin KarşılığındaÖnce Erzurum Valiliği’yleSonra da Emniyet GenelMüdürlüğü’yleÖdüllendirildi

Mehmet Ağar'ın Emniyet GenelMüdürlüğü döneminde devletin kat-liamları, ülkemiz tarihine katliamlar,işkenceler, kayıplar tarihi olarak geç-tiği, faşizmin açık yüzünü gösterdiği12 Mart ve 12 Eylül dönemlerini degeride bıraktı. Bu dönemde devlet herşeyiyle kendini iç savaşa hazırlamış,geçmişten çıkardığı derslerle örgüt-lenmesini tamamlamıştır.

Ağar'ın Emniyet Müdürlüğü'negeldiği dönemde 12 Ağustos 1993'deçıkarılan bir yasayla Emniyet Teşki-latı Kanunu’nda yapılan değişiklikledört polis okulundan ikisi Özel Ha-reket Timi yetiştirmeye ayrıldı. Ame-rikalı uzmanların denetiminde Meh-met Ağar, Necdet Menzir gibi kontr-gerilla şefleri tarafından eğitildi. Eğit-tikleri kontrgerilla timlerinin başınaKorkut Eken getirildi.

Mehmet Ağar'ın Emniyet GenelMüdürlüğü dönemindeki işkencelerin,katliamların, infazların, gözaltındakayıpların, faili meçhullerin hepsiniburada yazmanın yer açısından ola-nağı yok. Buraya kadar yazdığımızisimlerin üzerine yüzler, binler ek-lendi. DEP Milletvekillerinden Meh-met Sincar katledildi. Gazete, parti,dergi büroları bombalandı, Kürdis-tan'da ve İstanbul, Ankara, İzmir,Adana gibi büyükşehirlerde onlarcadevrimci katledildi. Gözaltında ka-yıpların sayısı 400'ü buldu. Gazi kat-liamı yapıldı. Buca Hapishanesi'ne ya-pılan saldırıyla üç devrimci katledil-di. Bütün bu hizmetlerinin sonucun-da ise DYP'den milletvekili seçildi veAdalet Bakanı yapılarak Türkiye'nin

114

Yürüyüş

13 Kasım2011

Sayı: 294

Rıdvan KarakoçHasan OcakAyşenur Şimşek

Page 15: Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

adaleti ona bırakıldı. Ada-let Bakanlığı’na gelir gel-mez de icraatları 1996 1Mayıs katliamı ve deva-mında Eskişehir tabut-luklarının yeniden açıla-rak devrimci tutsaklarınhücrelere konulması oldu.Hücrelerin kapatılmasıiçin başlatılan 1996 ÖlümOrucu’nda 12 devrimcişehit düştü. DYP, RP, ANAP koalis-yon hükümeti kabinesinde yapılan de-ğişiklikle Ağar İçişleri Bakanlığı'nagetirildi. 3 Kasım 1996’da Susurlukkazasıyla Mehmet Ağar'ın başında bu-lunduğu kontrgerilla çetesi açığa çık-tıktan sonra istifa edene kadar halkave devrimcilere karşı işkence, katli-am, infaz, gözaltında kayıp ve her tür-lü kontrgerilla faaliyetleri devam etti.

O bir halk düşmanıdır. Halk düş-manı ve katildir. Kendi deyimiyle dev-letin bekası için "1000 operasyon"yapmıştır. Devrimci, demokrat, yurt-

sever, ilerici... binlerce insanımızınkatledilmesinden doğrudan sorumludur.

Ankara 11. Ağır Ceza Mahkeme-si'nin verdiği 5 yıl hapis cezası onuniçin bir ödüldür.

Biz, 1000 operasyonun hesabını is-tiyoruz Mehmet Ağar'dan. Binlerce in-sanımızın akan kanının hesabını isti-yoruz. Oligarşinin verdiği ödül gibi ce-zayla kurtulamaz katil Mehmet Ağar.

Katil Ağar’ın peşini görevinin ba-şındayken de, sonrasında da hiç bı-rakmadık. Hep peşinde olduk. Katli-

amlarından dolayı yüz-lerce suç duyurusundabulunduk. Yargılandığımahkeme süresince hermahkemede katliamınınhesabını sormak için,adalet için mahkeme ön-lerinde olduk.

Elbette, biliyoruz ki,faşist devletin mahke-meleri katil Mehmet

Ağar’ı halka, devrimcilere karşı işlediğisuçlardan dolayı yargılamayacak. Ni-tekim, yargılamadı.

Halkımız! Halk düşmanı Mehmet Ağar ancak

halkın adaletiyle yargılanır. Cezasınıancak halk verebilir.

Yerini bilen, duyan, gören haber ver-sin! Halka, devrimcilere karşı işlenensuçlar cezasız kalamaz, kalmayacak!Halk düşmanı katil Mehmet Ağar'dankatliamlarının hesabı sorulacak!

Hep kısa haberlerini duyarız ya da dergimizden oku-ruz. Bir polis saldırısı ya da linç yaşanmışsa eğer burju-va basında saniyelerle haberi çıkar. “Basın açıklaması yap-mak isteyen bir grup...” denilir. “Basın açıklaması”mı-dır gerçekten? Basın açıklaması, sadece basına yapılanaçıklamadır, bir konu hakkında basını bilgilendirmek ama-cıyla yapılır. Yapanlar sadece “bir grup” insandır. Haberde,ne o açıklamada anlatılmak istenenler ne de örgütlülükvardır. Sadece bir olay yaşanmıştır o kadar.

Burjuvazi özellikle çarpıtır eylemlerimizi, özelliklesansür uygular. Bilinmesin, duyulmasın ister. Yine de du-yulup, görüldüyse de anlaşılmasın diye uğraşır, çarpıta-rak haber yapar. Burjuvazinin sınıfsal çıkarı bunu ge-rektirir. Bu nedenle eylemlerimizi, “sıradan” bir basın açık-laması olarak geçiştirmeye çalışır.

Saflarımızda da eylemlerimize kimi zaman bu bakışaçısı ile bakılabiliyor. Örneğin; tecrite karşı yapılan ey-lemlerimiz, füze kalkanı eylemleri, parasız eğitim ile il-gili yaptığımız eylemler düzenli olarak yaptığımız, haf-tada ya da ayda bir olan eylemlerimizdir. Sadece bir ba-sın açıklaması olarak düşündüğümüzde, bizim için ey-

lemlerimize katılmak bir alışkanlığa dönüşür. Yinebir basın açıklaması vardır, gider katılırız.

Oysa bizim eylemlerimiz demokratik birmevzidir. Her eylemimizde olduğu gibi basın açık-

lamalarımızda da iktidar iddiamızla çıkarız alan-lara. Halka düzeni teşhir eder, mücadeleyi anlatı-rız. Amacımız protesto etmek değil, teşhir etmek,gerçekleri anlatmak ve alternatifimizi insanla-ra sunmaktır. Bu nedenledir ki, basın açıklama-

larımız da her eylemimiz gibi katılanlara hedefimizi, hakalma bilincini, bir araya gelindiğinde güç olunduğunu an-latmalıdır. Katılan insanlarımızı militanlaştırmalı, halkagüven vermelidir. Sadece protestoculukla sınırlandırdı-ğımızda, kendi eylemlerimizi sıradanlaştırıp, küçümse-diğimizde eylemlerimiz bu amaçlarından da uzaklaşmışolur.

Bu nedenle “basın açıklaması” değil “eylem” de-meliyiz. Bizim her eylemimiz meşruluğumuz, kararlılı-ğımız, gücümüzdür. Düşmanla yürüttüğümüz sürekli birirade savaşıdır.

Devlet, saldırarak, yasaklayarak, linçlerle, tutukla-malarla engelleyemediği eylemlerimizin içini boşaltmaya,anlamsızlaştırmaya, etki gücünü azaltmaya çalışır. Bizkendi eylemlerimizi sıradanlaştıramayız, küçümseye-meyiz. Bu düşmanı güçlendirir. Biz “eylem” demekte ıs-rar edeceğiz. Her eylemimizi, savaşımızı büyütmenin biraracı olarak militanca örgütleyecek, maddi güce dönüş-türecek, hedeflerimizi unutmayacağız. Eylemlerimizle so-nuç alacak, halka ulaşacak ve halkı örgütleyeceğiz.

SavaşanKelimeler

Basın Açıklaması mı, Eylem mi?

13 Kasım2011

15

Yürüyüş

Sayı: 294

Page 16: Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

116

Yürüyüş

13 Kasım2011

Sayı: 294

“Düzene Uygun Kafalar NasılOluşturulur” adlı kitabın 10. bölü-münde İngiltere sömürücülerinin ta-rihinden bir bölüm aktarılıyor. 1970yılında İngiltere (diğer adıyla BüyükBritanya) televizyonunda İngilterekraliçesiyle ilgili yayınlanan haberi ki-tabın yazarı şöyle anlatıyor:

"3 Aralık 1970 Perşembe günü, ak-şam saat 18.40'ta ikinci televizyon ka-nalı 'Taçlı Başlar, Büyük BritanyaKraliçesi ll. Elisabeth-Geleneklerle ya-şamak' adlı bir program yayınlandı.Ekranda, nöbetçi askerlerin kraliçeönünde yaptıkları soytarılıklar gös-terilirken, spiker: 'Kraliçe Elisabeth enzengini olmasa bile, dünyanın enzengin kadınlarından biridir... 50 ya-rış atı barındıran ahırı var... Güzel hay-vanlar, hepsi aynı boy ve aynı renk-te.. Her yıl atların eğitimine 55 mil-yon mark harcar' diyordu. Spiker,parası olmayan insanlardan 'sıradanölümlü' diye bahsederken gırgır geç-miyordu. Bu metinden sonra Hyde-Park kısaca tanıtılıyordu:

'Hyde-Park'ta Krallığa sataşmadanherkes istediğini yapabilir ve söyle-yebilir.'..."(E. A Rauter, Düzene Uy-gun Kafalar, syf 43)

Sene 2011... Bu defa İngiliz an-tropolog Brain Hoey "KöpeklerinÖnünde Değil" adlı bir kitap yayın-layarak kraliyet ailesinin, BuckinghamSarayı'ndaki yaşantısının ayrıntıları-nı aktarıyor:

"- Saraydaki hizmetçiler asla kö-peklerin önünde konuşmuyor. Çünküköpekler koridorda görüldüğü andakraliçenin de ardından belireceğikesin! Ancak çalışanların çoğu kra-liçenin köpeklerinden hoşlanmıyor.Zira hayvanların tuvalet eğitimleritam değil. Elinde sürekli poşet ve so-dayla gezen bir temizlik ekibi bulu-nuyor."

Antropolog Hoey'in kitabındanaktarmaya devam ediyoruz:

" Prens Charles ve eşi Camilla ile133 yardımcı ilgileniyor. Bunlardanbazılarının tek işi kıyafet seçmek.Ayakkabıcısı her biri 800 Sterlin de-

ğerindeki el yapımı Lobb of St Jamesayakkabılarını (50 çift) her gün cila-lıyor. Charles’ın iç çamaşırları çı-karıldığı anda elde yıkanıyor. Çiftingiydiği hiçbir şey asla çamaşır ma-kinesine atılmıyor. Mendillerin isekuru temizlemeciye gitmesi bile yasakçünkü her seferinde çalınıyor. Pren-sin her biri 3 bin Sterlin değerinde 60takım elbisesi, 200 adet 350 sterlin de-ğerinde gömleği var. Bir kahyanın tekişi Charles’ın ayakkabı bağcıklarınıütülemek."

Üzerine elbise bile seçemeyen,başkasının seçtiği elbiseyi giyeme-yecek kadar eli kolu kalkmaz bu asa-lakları yediren, onları giydiren, do-yuran, kirlerini paklayan kimdir?

Onların bağcıklarına varan kadarütüleyen ama kendisi ütüsüz gezen, açaçıkta gezen, dilenci gibi kendisine ve-rilen sadakayla yetinen hatta buna se-vinen bu ekmeksiz kalabalık kimi sır-tında taşıyor?

Ve kitaptan son bir aktarma dahaverelim, "Saray yemeklerinde pata-tesler önceden cetvelle ölçülerek ser-vis ediliyor." (Milliyet, 4 Kasım 2011)

Saray mutfağında ölçülü patates-leri eken, biçen, patatesleri ölçen,ölçülü patatesleri yemek haline geti-ren, onu bu asalakların önüne serviseden, sonra da onların bulaşığını yı-kayan eller kimin elleri?

Bütün bunları kralın oğlu, kızı, to-runu torbası mı yapıyor?

Yoksa o göze gelmeyen, her yer-de olan ama hiçbir yerde görünmeyenaçlar ordusu mu?

Prens ve prenses ile 133 "hiz-metkar"; "ayak takımından" 133 kişiaynı mekanda ama ayrı dünyalardayaşarlar. İki ayrı dünyada... Asla uz-laşmayacak olan, biri var olduğu sü-rece diğerine hayat hakkı tanımaya-cak olan iki ayrı dünyada... İkisinin debir arada yaşabileceğini savunan,olabileceğini düşünen bu durumu ka-bul görendir.

Bu durumu İngiltere'ye, kraliyet ai-lesine özgü bir durum gibi gören ya-nılır. Çok yakından, çok yakın bir za-mandan ama çok bildik bir örnek... Bi-zim örneğimiz:

“Türkiye Taş Kömürü Kuru-mu'nda çalışan maden işçileri, kömüryardımı alamadıkları için protesto ey-lemi yaptı." (Hürriyet, 4 Kasım 2011,Yılmaz Özdil')

Yerin yedi kat altına in, her ini-şinde ölümle buluş ve yeryüzünü birdaha göremeyeceğini bil; oğlunu, kı-zını, eşini, dostunu, anneni-babanı sa-rıp sarmalayamayacağını bile bile hergün o cehenneme gir, ciğerlerini o ka-ranlıkta bırak da onun karşılığında üçkuruş ya al ya da alama...

Ve...ISINAMA...ÇIKARDIĞINKÖMÜRDEN HAK İDDİA ETME!

Sömürü ha İngiltere'nin sarayla-rında olmuş ha burnumuzun dibindekimaden ocaklarında... Ha İngiliz asa-laklarını İngiltere'deki ayaktakımıgiydirip yedirmiş ha Karamehmet-ler'in, Koçlar'ı...

Sömürenler de aynı sömürülenlerde... Her nerede olurlarsa olsunlar on-lara karşı öfke ve kinimiz de!...

Sizin Düzeninize Bizim Kafalarımız Uymayacak

Trakya Halk Komitesi’nin,yürüttüğü “Ergene Trakyadır! Em-peryalizmin Çöplüğü Değildir!”kampanyası kapsamında 1 ve 2Kasım günlerinde Tekirdağ Çı-narlı Mahallesi’ndeki kahveler ge-zildi.

100 adet bildiri dağıtılırken;13 tane de afiş asıldı. Ergene’nin te-miz halini hatırlayan mahalleliler,o dönemde nehirden balık tutulup,suyunun içildiğini anlattılar. Ko-mite üyeleri, tekrar geleceklerinibelirterek mahalleden ayrıldılar.

Trakya Halk Komitesi Ergene’ye Sahip Çıkıyor

Page 17: Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

Emekli-Sen üyesi emekliler, başta doğalgaza ve elek-triğe olmak üzere AKP tarafından yapılan zamları protestoetmek için AKP İstanbul İl binası önünde kefen giyerek ey-lem yaptılar. 3 Kasım günü yaptıkları eylemle zamların geriçekilmesini isteyen Emekli-Sen üyeleri, sendika yasasıylailgili olarak taleplerini duyurmak amacıyla topladıkları 5 bineyakın imzayı da AKP’lilere teslim ettiler.

Eylemde konuşan Emekli-Sen üyesi Hasan Kaşkır, “BizEmekli-Sen İstanbul şubeleri olarak, buradan bir kez dahasöylüyoruz. Biz maaşlarımızın güncelleştirilmesini iste-miyoruz. Biz sizden kafanıza göre maaşlarımıza zam yap-manızı da istemiyoruz. Emekli-Sen olarak bizler 16 yıl-dır sokaklarda, meydanlarda, alanlarda emekliler sendi-

ka yasamızı çı-kartın diye hay-kırıyoruz. Bizekonomik, de-mokratik ve

sosyal haklarımız için si-yasi iktidarla ya da onungöstereceği kurumlarlatoplu sözleşme yapmakistiyoruz” dedi.

Eylemde “Sadaka Değil Toplu Sözleşme!”, “SusmaHaykır Zamlara Hayır!”, “İntibak Yasası Çıkartılsın!”,“Sendika Yasamı İstiyorum!”, “Füze Kalkanına Hayır!”,“Yaşasın Örgütlü Mücadelemiz!”, “Yaşasın SendikamızEmekli-Sen!” sloganları atıldı.

Eylem, toplanan imzaların AKP İstanbul il yönetimi-ne teslim edilmesiyle son buldu.

Cumhurbaşkanı Gül’ünvicdanı

Tecavüzcü devletin Cumhurbaş-kanı Gül’ün “N.Ç. davasındaki ka-rardan dolayı vicdanı rahatsız” ol-muş. Vicdan rahatsızlığıyla yaptığıaçıklamada şöyle diyor Gül; “Yargı-ya intikal eden meselelerde yönlen-dirici bir beyanda bulunmamayaözen gösteriyorum. Bu vicdanımırahatsız eden olaylara ilişkin yo-rumda bulunmama engel değil. Ço-cuğumuzun başına gelenlerle ilgilicezanın indirilmesini onaylayan ka-rar etkiledi. Ancak yargılama süre-ci bitmemiş. Hala itiraz imkanı var.Kamu vicdanını teskin edecek bir so-

nuç çıkmasını ümit ediyorum” “Utanç davası” olarak 9 yıldır sü-

rüyor bu dava. Bugüne kadar nere-deydi? Tecavüzcüleri koruyan sizdeğil misiniz?

Zahit Akman’ın adınıunuttuğu 3 milyon dolarlıkşirketi

Deniz Feneri ve. soruşturmasıkapsamında üç ay tutuklu kalıpAKP’nin yargısı tarafından “tutuk-luluğun cezaya dönüşeceği” düşü-nülen sanıklardan RTÜK eski BaşkanıZahit Akman’ın savcılık ifadesinde“gayriresmi muhasebe kayıtlarını”reddedip, bazı sorulara da “bilmiyo-

rum” yanıtını verirken hisse senetle-ri sorulduğunda ise “ismini hatırla-madığı bir şirketteki hisselerini, 3milyon dolara devrettiğini söylemiş.

Unuttuğu şeye bakın; bir paket, ad-res, telefon numarası ve benzeri değil,kendisine ait 3 milyon dolarlık bir şir-ketin adı.

Yine savcılar soruyor Akman’a;“Cep telefonu ile neden şifreli ko-nuştunuz?”

Cevap: “Prensip” oluyor.Düşünün Zahit Akman’ın verdi-

ği cevapları devrimciler verse doğ-rudan “örgüt üyesi” olurlar. Yineoligarşi içi çatışmada onlarca kişiyi“Ergenekon üyesi” diye benzer ge-rekçelerle tutuklamadılar mı?

EMEKLİLER SENDİKAL HAKLARINASAHİP ÇIKIYORLAR

Anadolu Federasyonu ve AdanaÖzgürlükler Derneği, birer açıklamayaparak halkımızın Kurban Bayra-mı’nı kutladılar.

Anadolu Federasyonu: Al-manya’da faaliyet yürüten AnadoluFederasyonu’nun yaptığı açıklamada,“Ancak sosyalizmde açlık, yoksulluk,zulüm, sömürü, yozlaşma yoktur.Birleşelim, savaşalım, kazanalım...”denildi.

Adana: Adana Özgürlükler Der-neği de, bayramda Van depremini ya-şayan halkımıza başsağlığı dileyerekMüslüman halkımızın bayramını kut-

ladı.

Sarıgazi: Kurban Bayramı’nın3. günü Sarıgazi Özgürlükler Derne-ği'nde düzenlenen programla ve ma-halleye asılan pankartla Sarıgazi hal-kının bayramı kutlandı.

55 kişinin katıldığı kutlamada“Füze Kalkanı Değil DemokratikLise İstiyoruz” kampanyası anlatıldı.Bu konuda, 20 Kasım Pazar günü ger-çekleştirilecek olan panelin duyuru-su da yapıldı. Sarıgazi ÖzgürlüklerDerneği müzik grubunun verdiği kü-çük bir konser ve çekilen coşkulu ha-laylarla program sona erdi.

İzmir: İzmir’de Halk Cephesi,Kurban Bayramı öncesinde devrimşehitlerinin mezarlarını ziyaret etti. 5Kasım günü yapılan ziyarette GökhanÖzocak, Müjdat Yanat, Ümit DoğanGönül ve Gürsel Akmaz’ın mezarla-rı ziyaret edildi. ayrıca Berrin Bıçkı-lar, Ercan Özçeken ve Solmaz Kara-bulut’un da mezarları ziyaret edildi.

TAYAD’lı Aileler de Kurban Bay-ramı’nın arife gününde Karacaah-met Mezarlığı’na giderek şehitleri-mizin mezarlarını ziyaret ettiler. Me-zarlara karanfil bırakan aileler, bay-ram günü dolasıyla devrim şehitleri-ni bir kez daha andılar.

Sütlüce AKP il binası önü

HALKIMIZIN BAYRAMINI KUTLUYORUZ

17

Page 18: Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

Okmeydanı’nda bulunan birköy derneğinde, Okmeydanı gen-çliği tarafından 9 Kasım günü“Yozlaşmaya Karşı Birlik Ye-meği” verildi.

Okmeydanı gençliğinden yak-laşık 50 kişinin katıldığı yemeğinardından yapılan toplantıda dü-zenin pisliklerini nasıl yaydığı ve

insanları nasıl yozlaştırıp,halkı kendi öz kültüründen,

yaşayışından uzaklaştırdığı an-latıldı. Yozlaşmayla mücadeledetüm Okmeydanı halkını da ça-lışmalara davet edeceklerini be-lirten gençlik, Okmeydanı’ndayozlaşmaya asla izin vermeye-ceklerini duyurdular.

Toplantı yozlaşmaya karşımücadeleyi daha güçlü bir şe-kilde örgütleme hedefiyle sonaerdi.

- İki saatlik işim vardı, kafedebiriyle görüştüm.- Kahvedekilerle ilişkigeliştiriyorum.- Sahibi ilişkimiz, bundan dolayısık gidiyorum.- Kahvehanede okey oynarkengördüm, ilişki geliştirmek içinoynadım.

Daha pek çok bahane sıralayabi-liriz; ancak hepsi iş yapmamanın,boşa zaman harcamanın bahanesidir.

Kahvehane, kafe kültürü burju-vazinin insanlarımızı yozlaştırmak,amaçsızlaştırmak, saflarında tutmakiçin yaydığı bir kültürdür. Biz böylebir kültürün içinde, okey oynayarakalternatif olanı gösteremeyiz. Tersineo kültürün, amaçsızlığın içine batarız.Okey oynayarak, kağıt oynayarakdevrimci ilişki geliştirilmez.

Kim gider kahvehaneye? Ço-ğunlukla işi olmayan, amaçsız, zamangeçirmeye çalışan insanlar gider.Doğrudur, içlerinde ilişkilerimiz devardır. Ve onları bir amaca, örgüt-

lenmeye yönlendirmekbizim görevimizdir.Ama bu görev birlikteamaçsız boşa zaman

harcayarak olmaz. Devrimci içinboşa harcanan zamanın düşmanagüç vermek demek olduğunu dü-şünürsek bu bir suçtur.

Biliyoruz ki sürekli olarak, kah-vehanede, kafede ilişki geliştiriyorumdiyenler işten kaçan, devrimciliğiyanlış yaşayan insanlardır.

İlişki geliştirmek, sorun çözmek,hastalığında, derdinde, sevincindeyanında olarak mümkündür. Hak-sızlıklara karşı beraber mücadeleederek, anlayarak, anlatarak, öğre-nerek, öğreterek ilişki geliştiririz.Yani hayatın, pratiğin içinde gelişti-ririz.

Hiç mi kahvehaneye, kafeye git-meyeceğiz?

Elbette gideriz, beraber gidip çayda içeriz, sohbet de ederiz. Amacımızinsanları bu ortamdan çekmektir.Ancak kahvehane kültürü bir amaçhaline dönüştüğünde, tarz olduğundayozlaşma başlamış demektir.

Biz her şeyimizle alternatifiz,derneklerimiz insanların gelmekten

korktuğu yerler değildir. Doğru olan;çay içmeye, sohbet etmeye kafeyedeğil, derneğe çağırmak, evine git-mektir. Derneklerimize gelen in-sanlarımızın misafir değil ev sahibiolduğunu biz yaşatarak göstereceğiz.

Kafelere gitmek için söylenenle-rin hepsi tembelliğin, iş yapmamanınbahanesidir. Kafede oturup, okeytaşlarıyla yozlaşmayı gösteremeyiz,eyleme çağıramayız.

Kahvehane ve kafe sahiplerinide örgütleyeceğiz. İlişki geliştirece-ğiz, ancak kitle çalışması kahveha-nede zaman öldürerek değil; hayatıniçinde yapılır.

Eleştirdiğimiz bir davranışı bizyaparsak, içinde olursak, insanlarsöylediklerimize inanmayacaklar-dır. Yozlaşmaya karşı mücadeleye ça-ğırdığımızda inandırıcılığımız ol-mayacaktır. Onun da ötesinde, ken-dimize karşı da inandırıcılığımızkalmayacaktır. Gizli kapaklı yapılanher işin, yapmak için bahaneler üret-tiğimiz her şeyin aslında düzene hiz-met ettiğini biliyoruz... Bildiğimizhalde yapmamak, bu çelişki biziçürütecektir. Kaçak güreşek değil,devrimci doğrularla yaşamalıyız.

Kahveye, Kafeye GitmekKaçak Güreşerek Değil

Devrimci DoğrularlaYaşamalıyız

TAYAD’lı Aileler Sultan Yıldız, BülentDurgaç, Arzu Güler ve Barış Kaş’ın katle-dildiği katliamın yıldönümünde İstanbulArmutlu’da katliamın yıldönümünde yürü-yüş düzenlediler.

5 Kasım 2001’de İstanbul Küçük Armut-lu’da devletin yaptığı katliamda öldürülen 4devrimciyi anmak için TAYAD’lı Ailelerin çağ-rısı üzerine mahalle halkı Armutlu Cemeviönünde toplandı. Ölüm Orucu şehidi ŞenayHanoğlu’nun şehit düştüğü evin önüne kadaryürüyüş düzenlendi. ” Burada TAYAD’lı Ai-leler adına yapılan konuşmada 7 yıl süren Bü-yük Direniş boyunca bu mahallenin nasıl birdireniş mevzisine dönüştüğü anlatılarak kat-liam nedeniyle şehit düşenler anıldı.

OKMEYDANI’NDA YOZLAŞMAYA KARŞIYEMEK VERİLDİ

ARMUTLU ŞEHİTLERİKAVGAMIZDA YAŞIYOR

18

Page 19: Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

İSTANBUL SARIYERDev-Genç’liler 5 Kasım günü Sa-

rıyer Dağevleri Mahallesi’nde meşa-leli yürüyüş düzenlediler. 2 TemmuzParkı’nda toplanan kitle Pala'nınKahvesi'ne doğru yürüdüğü sırada,halka füze kalkanını anlatan seslikonuşmalar yapıldı, sloganlar atıldı.Pala'nın Kahvesi'nin önünde yapılanaçıklamanın ardından eylem yineslogan ve alkışlarla coşkulu bir şekildesona erdi. 4 bin kuşlamanın yapıldı-ğı eyleme 20 kişi katıldı.

İSTANBUL ARMUTLULiseli Dev-Genç’liler, 4 Kasım

günü Armutlu’da Behçet Kemal Çağ-lar Lisesi’nde okul ve idare işbirliğinekarşı eylem gerçekleştirdi. Okulun çı-kış saati olan 14.10’da yapılan eylem-de, okuldan çıkan öğrencilere, bu ülkedeAmerika’nın isteği üzerine kurulacakolan füze kalkanını, ülkemiz toprakla-rı üzerinde istememenin, parasız bi-limsel bir eğitim istemenin suç sayıldığıve böyle bir talepte bulunmanın da okulyönetimi tarafından tehdit edilmeyle so-nuçlandığı anlatıldı.

Liseli Dev-Genç’lilerin eylemiengellemek isteyen idare, öğrencile-ri okulun yan kapısıdan çıkardı. Bunufark eden Liseli Dev-Genç’liler, yankapıya yürüyerek, eylemlerini yaptı-lar. Liseliler de alkışlarıyla destek ver-diler. Eyleme 15 kişi katıldı.

İSTANBUL BEŞİKTAŞDevrimci İşçi Hareketi (DİH),

“Füze Kalkanına Hayır, DemokratikLise İstiyoruz” kampanyasına kendi ta-

lebini de katarak bir eylem düzenledi.

4 Kasım’da İstanbul Beşiktaş’ta-ki Demokrasi Anıtı önünde yapılaneylemde, Mehmet Karagöz bir ko-nuşma yaptı. Karagöz, “Malatya Kü-recik'te füze kalkanı kurulmasına bizde HAYIR diyoruz! Amerika'nın sö-mürüsüne, kölesi olmaya hayır diyo-ruz! İşimizi, ekmeğimizi, geleceğimiziistiyoruz. İnsanca yaşamak, sağlıklışartlarda çalışmak istiyoruz. Çocuk-larımıza demokratik bir eğitim isti-yoruz.” diye konuştu. Ardından eylematılan sloganlarla sona erdi.

İSTANBUL ALİBEYKÖYLiseli Dev-Genç’liler kampanya

çalışmalarına İrfan Ağdaş’ın lisesin-de de devam ettiler. Alibeyköy’de bu-lunan Refhan Tümer Lisesi’nde 4 Ka-sım günü bildiri dağıtıldı. 100 adet bil-dirinin dağıtıldığı okulda, 2500 adetde kuşlama yapıldı.

İSTANBUL ÇAYANMAHALLESİ

5 Kasım’da, 45 kişinin katılımıy-la Çayan Mahallesi’nde meşaleli yü-rüyüş düzenlendi. Arkadaş Kafe’ninönünde toplanan Halk Cephesi Lise-li Dev-Genç’liler,

Hüseyin Aksoy Parkı’nın olduğuyerden Sokullu Caddesi’ne doğruyürüyüş düzenlediler.

Yürüyüş sonunda tekrar ArkadaşKafe gelinerek, burada eylem yapıl-dı. Gamze Gülsoy’un yaptığı açıkla-mada, “Ülkemizde savaş sanayisinemilyarlarca bütçe ayrılırken eğitimeve barınma sorununa gerekli bütçe ay-rılmamaktadır. Bizler, Halk Cepheli-ler olarak bugün halkın barınma so-rununun da, parasız eğitim talebininde emperyalizme karşı sürdürülenmücadeleden ayrı olmadığını söylü-yoruz.” denildi. Eylem slogan ve al-kışlarla sonladırıldı.

İSTANBUL 1 MAYISMAHALLESİ

4 Kasım günü 1 Mayıs Mahalle-

si’nin çeşitli yerlerine 100 adet afiş-leme yapıldı. Ayrıca mahalledekiköprünün girişine pankart asıldı. Ası-lan pankart, 10 dakika sonra zırhlıaraçla gelen polisler tarafından indi-rildi.

İSTANBUL ESENLER27 Ekim günü Esenler Ticaret Li-

sesi’nin önüne okul çıkışı sırasındapankart asıldı. 30 Ekim’de ise KazımKarabekir Caddesi’ne bir pankart ve35 adet afiş asıldı.

Kazım Karabekir, Karabayır veTepe mahallelerinde kuşlama; Çifte-havuzlar, Karabayır mahallelerinde isepullama yapıldı.

5 Kasım günü ise Kazım Karabe-kir Mahallesi’nde meşaleli yürüyüşyapıldı. 7. Cadde’de toplanarak yü-rüyüşe geçen Halk Cepheliler, KazımKarabekir İlköğretim Okulu’nun önü-ne gelerek eylem yaptılar. ABD ül-kemizden kovulana kadar mücadele-nin devam edeceğine vurgu yapılanaçıklamanın ardından, 40 kişinin ka-tıldığı eylem sona erdi.

İSTANBUL SARIGAZİSarıgazi’de 9 Kasım günü Halk

Cephesi önlükleri giyen 12 Cephe-li’nin katılımıyla Demokrasi Cadde-si’nde afiş asılarak, bildiri dağıtıldı,kuşlama ve Yürüyüş dergisinin da-ğıtımı yapıldı.

Üç buçuk saat süren eylemde 80imza toplanırken; 50 afiş asıldı, 150adet bildiri dağıtıldı. Füze kalkanınınneden Malatya'ya kurulmak istendi-

TÜRKİYE'NİN ON DÖRT YERİNDE BU HAFTA DA EYLEMDEYDİK. 14 AYRI YERDE AYNI SLOGANLARI HAYKIRDIK!

FÜZE KALKANI DEĞİL DEMOKRATİK LİSE İSTİYORUZ

13 Kasım2011

119

Yürüyüş

Sayı: 294

İSTANBUL

ÇAYAN

Page 20: Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

ğini ve AKP'nin işbirlikçiliğini anla-tan Halk Cepheliler, 20 Kasım’da ya-pılacak panele çağrıda bulundular.Eski Ankara Caddesi ile Sarıgazifestival alanına da pankart asıldı.

Demokrasi Caddesi’nde 6 Ka-sım’da 15.00-18.00 saatleri arasındaaçılan imza masasında 178 imza top-landı. Masada Haziran, Boran, Tavıryayınları ile Yürüyüş dergisinin de ta-nıtımı ve satışı yapıldı. 25 adet Yü-rüyüş dergisi halka ulaştırıldı.

7 Kasım günü de yine Demokra-si Caddesi’nde açılan masada 50tane imza toplandı. Toplam 500 adetbildiri dağıtılarak, binlerce kuşlamayapıldı.

İZMİRİzmir'in yoksul mahallelerinden

olan Adatepe'de Dev-Genç'liler, 6Kasım günü bir tanesi Işıl Sayılgan Li-sesi önü olmak üzere mahallenin ikiayrı yerine “Füze Kalkanı Değil De-mokratik Lise İstiyoruz", "NATO'nunKiralık Askeri Halkların Katili Ol-mayacağız” yazılamalarını yaptılar.

8 Kasım günü de İzmir’in Tire il-çesinde, “Dev-Genç” ve “Füze Kal-kanı Değil Bağımsız Türkiye İstiyo-ruz- Halk Cephesi” yazılamaları ya-pıldı.

MALATYA Malatya’da 4 Kasım günü AKP

Malatya il binası önünde eylem ya-pıldı. Emperyalist savaş üssünün ya-pımına izin verilmeyeceğini belirtenHalk Cepheliler, Kürecik halkınınkurduğu direniş çadırına da destekçağrısı yaptılar. Eylemin ardındanyapılan 10 dakikalık oturma eylemi veatılan “Halkız Haklıyız Kazanaca-ğız!”, “Yaşasın Halkların Kardeşliği!”,Biji Biratiya Gelan!”, “NATO’nunAskeri Halkların Katili Olmayaca-ğız!”, “Füze Kalkanı Değil BağımsızTürkiye İstiyoruz!” sloganlarıyla ey-lem bitirildi.

Malatya’da 3 Kasım Perşembegünü de masa açılarak imza toplan-dı. 2 saat açık kalan masada 50 imzatoplanırken, 5 adet Yürüyüş dergisi dehalka ulaştırıldı.

DERSİM

Dersim’de Halk Cephesi/Li-seli Dev-Genç’liler, 6 Kasımgünü Yeraltı Çarşısı üzerindeimza topladılar. 112 imza topla-yan Halk Cepheli’leri polis, ka-meraya çekerek taciz etmeye ça-lıştı. Liseli Dev-Genç’liler dekendilerini çeken polislerin fo-toğrafını çekince AKP’nin poli-si oradan uzaklaştı.

3 Kasım günü de Sanat So-kağın'da imza masası açıldı.14.30'da açılan masa 16.30'a ka-dar açık kaldı ve 78 imza top-landı.

SAMSUNSamsun’da 3 Kasım günü Sü-

leymaniye Geçidi’nde eylem ya-pıldı. Pankart ve dövizlerin ta-şındığı eylemde, Malatya Küre-cik’te kurulması kararlaştırılanfüze kalkanının halklara karşıbir tehdit olduğuna değinilerek,füze kalkanına karşı çıkmanın,vatanın emperyalistlere peşkeşçekilmesine izin vermemek an-lamına geldiği vurgulandı. Eği-tim-Sen’in de destek verdiği ey-lem sloganlarla sona erdi.

ANTALYAAntalya Kapalıyol’da Liseli

Dev-Genç’liler tarafından 5 Ka-sım günü imza masası açıldı.15.00-17.30 saatleri arasında açıkkalan masada 118 imza toplandı, 300bildiri dağıtıldı. 1 kitap, 3 Tavır ve 18Yürüyüş dergisi halka ulaştırıldı.

BURSABursa Teleferik Mahallesi’ndeki

Nuri Erbak Anadolu Lisesi önündeHalk Cephesi/Liseli Dev-Genç tara-fından 5 Kasım günü imza masasıaçıldı. Öğrencilerin çıkış saatinde debildiri dağıtılıp, füze kalkanının ne-den ülkemize kurulduğu ve parasızeğitimin gerekliliği konusunda sohbetedildi. Teleferik Mahallesi içinde dekuşlama yapılarak eylem sona erdi.

Bursa il merkezinde ise 9 Kasımgünü bildiri dağıtıldı. Altıparmak

Caddesi boyunca halka bildiriler da-ğıtılarak, sesli konuşmalar eşliğindesırasıyla Timurtaşpaşa, Heykel Mey-danı, Eski Adliye, Setbaşı Meydanı’nakadar gidildi. Ardından OsmangaziBelediyesi önüne gidilerek, buradahalka füze kalkanı anlatılarak imzatoplandı. Kapalıçarşı, Ulu Camii veFomara Meydanı’na da giden HalkCepheli’ler, bildiri dağıtıp, imza top-ladılar.

Yaklaşık 6 kilometrelik yol kateden Halk Cepheli Liseli Dev-Genç’liler halktan yoğun bir ilgi gör-dü. Uzun yürüyüş sırasında 1200bildiri dağıtılırken, 220 imza top-landı.

220

Yürüyüş

13 Kasım2011

Sayı: 294

SAMSUN

DERSİM

MALATYA

Page 21: Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

13 Kasım2011

221

Yürüyüş

Sayı: 294

Sevgili Devrimci Okul okurlarıMerhaba,İki haftadır derslerimizde kapitalist

sistemin halkın sorunlarını çözemeye-ceğini, sadece sosyalizmin halkın çı-karlarını esas alan bir düzen kurabile-ceğini ele aldık.

Üç asırdır çürüyen kapitalist siste-min halklara uyguladığı sömürü ve zu-lüm saldırılarını anlattık. Öyleyse Sosyalizm Nedir?

Öz olarak şöyle tanımlanır:Sosyalizm, üretim araçlarının özel

mülkiyetine son veren, proletaryanıniktidarıyla sömürü düzenini ortadankaldıran, halkın ihtiyaçlarını esasalan planlı ekonominin uygulandığıbir sistemdir.

Dolayısıyla sosyalizm, üretim araç-larının ortak mülkiyetine dayanan üre-tim biçimini esas alır.

Herkesin çalıştığı ve herkesinyeteneğine, emeğine göre ihti-yaçlarının karşılandığı adaletlibir sistemdir.

Sosyalizmde eğitim, sağlık, ko-nut, gıda gibi halkın temel ihti-yaçları merkezi biçimde planlanırve dağıtılır.

Dolayısıyla emeğin en yücedeğer olduğu, işsizliğin yok edil-diği; sermaye sahiplerinin hırsızlıkla-rına; rantiyeciliğe, dolandırıcılığa izinverilmediği; ülkenin bağımsızlığınasahip çıkanların, sosyalizmin geliş-mesine gönüllü katılanların onurlu sis-temidir.

Sosyalizm bu nedenle tarihsel,toplumsal ve bilimsel koşulların zo-runlu gelişim yasasına uygun bi-çimde kapitalizmin sonunu getiren enileri üretim düzenidir.

Sosyalizm; bağımsız, demokratikbir vatan demektir. Adaletli, özgür veinsanca bir yaşam demektir.

HerkesinEğitim,Sağlık, Konut... Vb.HaklardanYararlandığı

Tek Sistem SosyalizmdirOECD adlı emperyalist kuruluşun

yaptığı bir araştırmaya göre Türkiyeve Meksika eğitimde dünya sırala-masının sonunda bulunuyorlar. Bu ikiülkede de kapitalist sömürü hakimdir.

Birleşmiş Milletler’in bir araştır-masına göre Küba eğitimde dünya sı-ralamasının başında gelen ilk üç ül-keden birisidir.

Sosyalizmin eğitime ve insanları-na verdiği değer onur vericidir. Eği-time böylesine değer veren sosyalistbir ülkenin geleceği aydınlıktır. Hal-kın evlatlarının gözleri böyle bir eği-tim anlayışıyla pırıl pırıldır. Ancakböylesine "halk için bilim halk içineğitim" görenler, halkın yaşamının ışı-ğı olabilirler. Ülkesinin ve halkının ge-leceğine önem verebilirler.

Ülkemizi yönetenler bir avuç asa-lak burjuva sınıfının çıkarlarını dü-

şünürler; halkın evlatlarının eğitim ih-tiyaçları umurlarında değildir. Eğitimbir hak olmaktan ziyade gelir getirenve burjuvazinin çıkarlarına hizmeteden bir işletme sektörüdür. Eğitim sö-mürü ve bağımlılığı geliştirmektedir.

Bu nedenle ülkemizde parasızeğitim talebi haklı ve meşrudur. Va-tansever gençliğin en temel hakkıdır.Bakın bağımsız, demokratik ve sos-yalist Küba'da nüfusun yüzde 97'sieğitim görmüştür. Tüm halk yedisin-den yetmişyedi yaşındakine kadareğitim hakkına sahiptir. Bizim ülke-mizdeyse tam tersine paralıdır ve sö-

mürünün bir parçasıdır. Paran kadarsatın aldığın bir metadır.

Görüldüğü gibi iki farklı eğitimsistemi ve düzeni vardır. Ya bu sömürüve zulüm düzeninde çocuklarımızdoğru dürüst öğrenim görmeden ge-leceksiz yetişecekler ya da biz ço-cuklarımızın geleceği için sosyalizmiörnek alacağız.

Keza eğitimin sürgit böyle devametmesi; bu sistemin içinde çocukları-mızın beyinlerinin burjuva ideoloji-siyle öğütülmesi demektir.

Ayrıca bu düzen içinde öğrenimgörmenin başka zorlukları da vardır.YÖK (Yüksek Öğrenim Kurumu)ünbaskıcı uygulamaları, dayatılan sınavsistemi; şifreleme sahtekarlıkları,usülsüzlükler...vb. düzenlemeler eği-timi tam bir işkence sistemine çevir-miştir.

Özel okulların ve dersanelerin sa-yısı halk çocuklarının okuyabildiğidevlet okullarının sayısını misliylegeçmiştir. Yoksul emekçi çocukları-nın devlet okullarında har(a)ç parasınıödeyemedikleri, dersane ücretini kar-şılayamadıkları, sınav işkencesinetabi tutuldukları için eğitim haklarıgaspedilmektedir.

AKP iktidarı Anadolu'nun çeşitliillerindeki okulları tek tek tasfiyeederek kapatmaktadır. Kapatılanköy okullarının son 8.5 yıl içerisin-deki sayısı, son 30 yılda kapatılanokullardan fazladır. AKP iktidarıAnadolu çocuklarını gözden çıkar-mıştır.

Fidel Castro Küba'daki eğitimingeldiği düzeyi şöyle anlatıyor:

"...Yarı küredeki tüm uluslar ara-sında en yüksek okullaşma oranının(yüzde yüzüne ücretsiz eğitim götürü-yoruz)-yüzde 90'ı-sahip. İlkokul öğ-rencileri dil ve matematik konusundadünyada ilk sırada yeralıyor. Aynı şe-kilde kişi başına öğretmen sayısında dailk sıralarda yeralıyoruz. Fiziki ve zih-ni engelli çocukların tümü 'özel' okul-larda eğitim alıyor. Bilgisayarı vegörsel işitsel araçları bugün çocukla-rın tümü ergen yaştakiler ve gençler kır-da ve şehirde yoğun biçimde kullanı-yor" (İki Ses Bir Biyografi, Ignacio Ra-monet/Castro Söyleşisi, Syf 427)

SOSYALİZM TÜMHAKLARIMIZINGÜVENCESİDİR

Ders: KapitalizmVe Sosyalizm-3

Page 22: Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

Castro, çocuklarımıza eği-tim veren öğretmenlerin eği-timdeki önemine de değin-mektedir. Sosyalizmde öğ-retmenlerin yeri, bizim gibikapitalist sömürünün hakimolduğu ülkeler ile taban taba-na zıtlık oluşturmaktadır. Ül-kemizdeki öğrenci sayısınagöre öğretme açığı çok fazla-dır. 2010 eğitim-öğretim yılıaçılışında verilen rakamlaragöre 24 milyon öğrenciye 600 bin öğ-retmen düşmektedir. 300 bin öğretmenişsizdir ve atama beklemektedir.

Diğer taraftan sosyalist bir ülkedeatanmasını bekleyen tek bir öğretmenyoktur. Çünkü eğitimin de üretim gibiher aşaması planlıdır. Öğrenci sayısı-na düşen öğretmen sayısı yeterlidir. Heröğretmen kendi alanıyla ilgili dersleregirer. Fazladan ders yükü alma ya dakendi konusu olmayan derslere girmegibi sömürünün çeşitli biçimlerine tabiolmaz. Ülkemizdeki gibi kadrolu öğ-retmen, sözleşmeli öğretmen, saat ba-şına yevmiyeli çalışan öğretmen ...gibisınıflandırmalar yoktur.

ÇocuklarımızıSokaklardan Ve SömürüdenKurtarmanın YoluSosyalizmden Geçer

Dünya genelinde çocukların yüz-de 19’u ucuz işgücü olarak kölece ça-lıştırılıyorlar. 5-17 yaş arasında 1milyar 586 milyon çocuktan 306 mil-yonu çeşitli işlerde istihdam ediliyor.Bu çocuklardan 53 milyonu 15 yaşınaltındadır.

Tek başına bu sayılar bile emper-yalizme kin duymak ve kapitalistsistemi parçalayıp yok etmenin ge-rekliliğini anlamak için yeterlidir.

Bu tablonun bize gösterdiği sos-yalizm mücadelesini durmaksızın ör-gütlemek gerekliliğidir.

Sovyet eğitimci Anton Makaren-ko'nun yazdığı Yaşam Yolu eserindesokak çocuklarını zulüm ve sömürü-den kurtarmanın düşlerine dair şunlaryazmaktadır:

"Düşsever olmuşlarsa ne olmuş...Kır at’ın tepesinde bir şövalye olma-

yı düşlemek başka sekizyüz kız ve er-kek çocuğun bir topluluk halinde bi-raraya geldiğini düşlemek başka. Sı-kış sıkış barakalarda otururken yük-sek tavanlı aydınlık odalar düşleme-dik mi? Ayaklarımıza pabuç yerinepılı pırtı sararken gerçek birer bot giy-meyi düşledik. İşçi Üniversitesi’ne git-meyi düşledik..." (Yaşam yolu, AntonMakarenko, Syf 188)

Kapitalist sömürü çocukların ge-leceklerini çaldığı gibi aynı zamandaonların düşlerini de yok eder. Bunu ço-cukların emeklerini sömürerek, onla-rı yozluğa alet ederek yapar. Sosyalizmise tüm bu olumsuzlukları eğitimedönüştürmüştür. Makerenko sokakçocuklarını eğitirken gerçekleşmesiniistediği geleceğin düşlerini çocuklarada kurdurmayı başarmıştır.

Kendisi bir Sovyet eğitimcisi ola-rak bunu gerçekleştirdikten sonraşunları söylemektedir:

"Sokaklarımızı dehşet verici suç-ları ve resim konusu olabilecek giy-sileriyle olduğu kadar ideolojisiyle dedolduran sürekli bir serseriler top-lumunun bulunduğu kuramı kesinlik-le bir kenara atılmalıdır. Köprüaltıanarşistleri üzerine romantik öyküleryazan yazarlar, iç savaştan ve kıtlık-tan sonra sokakları dolduran mil-yonlarca çocuğun bütün ülkenin el elevererek harcadığı gayretli çabalar sa-yesinde yurt ve yuvalarda barındı-rıldığını ve ancak bu yolla yaşamla-rının korunduğunu görmeyi başara-mamışlardır. Bu çocukların çok bü-yük çoğunluğu, çoktan büyümüş bireryetişkin olmuşlardır. Ve şimdi fabri-kalarda, devlet kurumlarında çalış-maktadırlar" (Yaşam Yolu, AntonMakarenko, Syf 273)İşte bizim sosyalist bir gelecekten

örnek aldığımız kazanım-lardan biri de budur. Çün-kü ülkemizde düzenin zor-la çalıştırdığı çocukları vesokaklardaki 1 milyon ço-cuğu kurtarmanın tek yolusosyalizmden geçer.

KadınlarınKurtuluşuSosyalizmdedir

Kadını ikinci sınıf göre ve meta ye-rine koyan düzenin aksine sosyalizmkadınları ve erkekleri eşit haklara sahiphale getirir. Çünkü kapitalist sömürü-yü ve ayrımcılığı dolayısıyla kadınınüzerindeki ayrıca kadın olmaktan kay-naklanın getirdiği çifte baskıyı ortadankaldıran tek sistem sosyalizmdir.

Örneğin Küba'da kadın her alan-da erkeklerle eşit haklara sahiptir. Eği-timsiz kadın yok denecek kadar azdır.Çalışma ve üretimdeki yeriyle dekadınlar çok ilerdedirler. Küba'dakadınların yüzde 95'i eğitimlidir.

OECD araştırmasına göre ülke-mizdeki kadınları yüzde 27'sine denkdüşen 7 milyon kadın okuma yazmadahi bilmemektedir. Aynı araştırma-ya göre kadınların özellikle son yediyıl içersinde eğitime ve çalışma ya-şamına katılımları giderek düşmek-tedir. Kadınlar geçen yedi yılda dahafazla işsiz, daha fazla eğitimsiz vedaha fazla hak ve özgülüklerdenmahrum kaldılar.

Kapitalist sistem varolduğu süre-ce kadınların hiçbir sorunu çözülme-yecektir.

Sosyalizmde Ayrımsız BirŞekilde Tüm Halkın Konutİhtiyacı Karşılanır

Sosyalizm konut sorununu çöz-müştür. Farklı ülkelerde çeşitli yön-temler uygulanmıştır. Konutlar ço-ğunlukla içinde yaşayanların kendi-sine ait hale getirilmiştir. Konut ihti-yacı olanlar belirlenmiş, her türlüvergiden muaf tutularak ihtiyacı olan-lara devredilmiştir.

Merkezi olarak konut yerleştirmeplanlaması yapılmıştır.

Sosyalizmin eğitime ve insanlarınaverdiği değer onur vericidir. Eğitimeböylesine değer veren sosyalist birülkenin geleceği aydınlıktır. Halkınevlatlarının gözleri böyle bir eğitim

anlayışıyla pırıl pırıldır. Ancak böylesine"halk için bilim halk için eğitim"görenler, halkın yaşamının ışığıolabilirler. Ülkesinin ve halkının

geleceğine önem verebilirler.

222

Yürüyüş

13 Kasım2011

Sayı: 294

Page 23: Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

Konut sorunu bizimgibi ülkelerde en can alıcısorunlardan birisidir.

Bir işçinin bir emekçininkonut sahibi olabilmesi içinadeta bütün bir hayatı ipo-tek altına alınır. Hayatı ken-disine ait olmaktan çıkar.Çünkü sömürü düzeni borç-larla, kredilerle, taksitlerlevb. insanların tüm yaşam-larını ellerinden alır; onlarıkendisine bağlar.

Halkımızın çok büyük bir kesimikira vererek barınma sorununu çöz-mektedir. Aylık gelirinin yarısını ki-raya veren bir ailenin yaşam ihtiyaç-larını karşılaması imkansızdır.

Halkın öncelikli sorunlarındanolan konut ihtiyacı ücretsiz karşılan-ması gerekirken tam tersine kar hesabıyapılıyor ve TOKİ konutları halka pa-zarlanıyor. Adeta bir kibrit kutusu bo-yutunda olan evlere sahip olabilmekiçin insanlarımıza ömrünün sonunakadar taksit ödemeleri dayatılıyor.

Sosyalist sistemde konut hakkı"anayasal bir hak"tır ve bu hakka sahipolmak asla kağıt üzerinde kalmaz.Halkın konut ihtiyacı planlı yapılaşmaile karşılanır. Ayrıca insana yakışır vesağlıklı evlerde yaşamak, halkın sağlıkihtiyacının bir parçası olarak görülür.

Çünkü sosyalizmde esas olan "ko-ruyucu hekimlik" tir. Yani hastalığı te-davi etmekten daha çok hastalığı or-taya çıkaran sağlıksız koşulları orta-dan kaldırmak temel politikadır.

Sosyalizm konut sorunu ile birliktealt yapıyı da düzenler. Kanalizas-yon, su, elektrik, ısınma vb hepsi mer-kezi planlamanın parçalarıdır.

Örneğin Sovyetler Birliği'nde buplan eksiksiz olarak uygulanmış ve altyapı sorunları temelden çözülmüştür.Konutların etrafına kurulan çocukkreşleri, gıda merkezleri, okullar ilebirlikte halkın insanca yaşayabilece-ği tüm koşullar sağlanmıştır.

Bugün sosyalist Küba'da nüfu-sun yüzde 85'nin oturduğu evler ken-dilerine aittir. Her ailenin yaşamınısürdürebileceği ücretsiz verilen konutmülkiyeti edinme hakkı vardır. Nü-

fusun yüzde 15’lik bölümü ise kira-da yaşamayı tercih ediyor. Bu kesimdesadece aldığı maaşın yüzde 10’u ka-dar bir kira ödüyor.

Zulüm ve sömürü altındaki ülke-mizde devasa gökdelenler, lüks içindekiAcarkentler, villalar ve Akmerkezlerinaydınlattığı sokaklar...Diğer tarafta birgöz gecekondusunda her an yıkımtehditleri altında yaşayan milyon-lar...Bu tabloda elbetteki sosyalizminkazanımları çok net görülmektedir.

Herkese Ücretsiz SağlıkHakkı Sosyalizmle GüvenceAltına Alınır

Kapitalist düzende paran varsatedavi olabilirsin. Örneğin ülkemiz-de hiçbir sağlık güvencesi olmayan 1milyondan fazla insan vardır. Kayıtdışı çalışan ve hiçbir sağlık hakkı ol-mayanlar da hesaplandığında bu ra-kam katlanarak büyümektedir.

Ülkemizdeki işbirlikçi AKP iktidarı,sağlıkla ilgili ne varsa emperyalist te-kellere satmaya başlamıştır. Geçtiğimizdönem "Sağlıkta Dönüşüm" adınıverdikleri "Sosyal Güvenceli Gele-cek" (SGG) yasası onaylandı. Bu ya-sanın çıkmasıyla IMF ve Dünya Ban-kası ülkemizdeki sağlık politikasınıtamamen belirlemeye başladılar.

Sigorta sisteminden hekimlerinçalışma koşullarına, kamuya ait ilaçfabrikalarının tasfiyesine kadar her şeytekellerin çıkarlarına göre belirleniyor.

Kapitalizm demek kar demektir.Sosyalizm ise insana verilen değerdir.Bu kural sağlık alanında çok daha be-lirgin biçimde ortadadır.

Batista döneminde Küba'da orta-lama yaşam süresi 60 yıldı.

Bağımsızlığını kazan-dıktan sonra Küba’da yaşamsüresi kadınlarda 80'e, er-keklerde ise 75-77.5 yılaçıkmıştır. İlaç, tıbbi malze-me ve diş hizmetleri içinödenen çok küçük bir ücretdışında sağlık hizmetleri ta-mamen ücretsizdir.

Bugün Küba’da anne-ço-cuk bakımı, diş sağlığı, okul-eğitim sağlığı, konut sağlığı,besin kontrolü, enfeksiyon

hastalıkları ve iş güvencesi sağlığıyüzde yüze yakın biçimde güvence al-tına alınmıştır. 167 kişiye 1 doktor düş-mektedir. Bu oran ülkemizde 4000 ki-şiye 1 doktor şeklindedir.

Çocuk ölüm oranı canlı doğum-larda 1000’de 60’dan, 1000’de 6’yadüşmüştür. Neredeyse sıfır ölüm ris-kine kadar inmiştir. Dünyada buorana sahip tek ülke Küba’dır.

Tıp alanında dünyada benzerinerastlanmayan bir düzeye ulaşmıştır.Yeni sömürge ülkelerin yoksul ço-cuklarına tıp eğitimi verilmektedir.

Yeryüzünde devasa olanaklara sa-hip olan emperyalist-kapitalist siste-min yapmadığını sosyalist Küba tekbaşına yapıyor:

"Üç bin uzman hekim ve diğer sağ-lık görevlileri üçüncü dünya ülkesininulaşılması zor bölgelerinde çalışıyor.Buralarda koruyucu ve tedavi ediciyöntemler kullanarak hizmetlerininkarşılığında tek kuruş almadan her yılyüz binlerce yaşam kurtarıyor ya damilyonlarca insanı tekrar sağlıkları-na, görme yeteneklerine kavuşturu-yor" (İki Ses Bir Biyografi, IgnacioRamonet/Castro Söyleşisi, Syf 430)

Sosyalizm ideolojisiyle kapitaliz-min "her koyun kendi bacağından ası-lır" anlayışını ve kültürünü parçalıyor,burjuvazinin bencilliğini ezip geçiyor.Sosyalizm yarattığı değerlerle geleceğiörgütlüyor ve dünya halklarına da-yanışma örneği oluyor.

Sevgili devrimci okul okurları,haftaya sosyalizm konusuna devamedeceğiz.

Görüşünceye kadar hoşçakalın...

(Devam edecek)

Kapitalist sömürü çocuklarıngeleceklerini çaldığı gibi aynı zamanda

onların düşlerini de yokeder. Bunuçocukların emeklerini sömürerek, onlarıyozluğa alet ederek yapar. Sosyalizm ise

tüm bu olumsuzlukları eğitimedönüştürmüştür. Makerenko sokak

çocuklarını eğitirken gerçekleşmesiniistediği geleceğin düşlerini çocuklara da

kurdurmayı başarmıştır.

13 Kasım2011

223

Yürüyüş

Sayı: 294

Page 24: Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

1990’ların başında Sosyalist dev-letlerin yıkılışıyla birilkte emperyalistler“tarihin sonu”nu ilan etmişlerdi. Dün-yanın tek hakimi emperyalistlerdi.Ulusal sınırlar kalkmış dünya küreselbir köy olmuştu. Soğuk savaş dönemibitmiş, küreselleşen dünyaya ba-rışı demokrasiyi kapitalizm geti-recekti... Yoğun bir propagan-dayla bilinçler alt-üst edildi. Budemagojiler sürerken aynı za-manda Emperyalist Amerika Kör-fez savaşını başlattı, Irak halkınınüzerine bombalar yağdırıyordu.

Küba ve Kore dışında sosya-list devletlerin, hak iktidarlarınınyıkıldığı ve emperyalist tekele-lerin hakim olduğu dünyada ge-ride kalan 21 yıllık tablo ortada.Açlık, yoksulluk, sefalet dünya ta-rihinin ulaştığı en üst boyutta. Em-peryalistler dünyanın dört bir yanındanhalkların kanını döküyor. Kelimeningerçek anlamıyla emperyalistler dün-yayı kan gölüne çevirdiler. Son 7 ayiçinde sadece Libya’da 50 ile 60 binarasında insanı katlettiler. Ama em-peryalistlerin ve işbirlikçilerin tartış-tığı bu katliamlar değil, Libya’ya de-mokrasi ve özgürlük geldiğidir.

Yine emperyalist tekeller tümdünyayı sömürmelerine rağmen yo-ğun bir ekonomik krizin batağınasaplanmıştır. Eğer emperyalizme kar-şı çok ciddi bir direniş, mücadele ge-liştirilemezse emperyalister bu kriz-lerinde de daha fazla halkların kanı-nı akıtacaklar ve tüm dünya halklarınıdaha fazla sömüreceklerdir.

Bütün bu yaşananlar ve tarih tek-rar tekrar göstermektedir ki; tümdünyada halkların kurtuluşu için sos-yalizmden başka seçenek yoktur.

Ve yolu yoktur; eninde sonunda suyatağını bulacak, “ayaklar baş ola-caktır”.

***

94 yıl geçti Ekim Devrimi’nin üze-

rinden. tarih 7 Ka sım (es ki tak vi -me gö re 24 Ekim) 1917’de ayak-ların baş olduğuna ta nık ol du

tüm dün ya. Üre ten ve ya ra tan bal dı -rı çıp lak lar dev rim le ik ti da rı ala şa ğıedip “biz yö ne te ce ğiz” di ye rek bur -ju va la rın, ku lak la rın sal ta na tı na sonver di ler.

Bakın şu dünyaya: yer yüzünde

elle ya pı lan ne yi gö rü yor sanız, oemek çi el le rin ürü nü de ğil mi? Kimya pı yor de va sa ya pı la rı, yol la rı, köp -rü le ri, sa ray la rı?.. Kim ça lı şı yor tar -la da, kim sü rü yor top ra ğı? Ma ki ne le -ri kim ya pı yor? Kim do ku yor o ku -maş la rı? Ma den le ri kim çı kar tı yoryüz ler ce met re ye rin al tın dan?

Üre ten ve ya ra tan on lar dır! Ne denyö ne te me sin ler di.

Ekim dev ri mi bu so ru la rın ve da -ha yüz ler ce so ru nun tek bi lim sel ce -va bı dır.

***

Le nin, “Ta ri hin en bü yük bu lu şuya pıl mış, pro le ter tip bir dev let ya ra -tıl mış tır.” di yor Ekim dev ri mi er te sin -de. Ve bu bu lu şu şöy le an la tı yor;“Yer yü zün de hiç bir güç Sov yet dev -le ti nin ya ra tıl mış ol du ğu ger çe ği niyok ede mez. Bu ta rih sel bir za fer dir.Yüz ler ce yıl dır dev let ler bur ju va mo -de le gö re ya ra tıl dı ve ilk kez bur ju -va ol ma yan bir dev let keş fe dil di.Yö ne tim ay gı tı mız bo zuk ola bi lir;ama icat edi len ilk bu har lı ma ki ne ninde bo zuk ol du ğu söy le ni yor. Hat ta hiçkim se bu bu har lı ma ki ne nin ça lı şıpça lış ma dı ğı nı bil mi yor; ama önem li

olan bu de ğil; önem li olan bu har lıma ki ne nin bu lun muş ol ma sı dır. ‹İlkbu har lı ma ki ne nin hiç bir işe ya ra ma -dı ğı nı var say sak bi le, so mut ger çek,bu gün ar tık bu har lı ma ki ne le re sa hipol du ğu muz ger çe ği dir. Yö ne tim ay gı -tı mız çok bo zuk ol sa bi le, onun ya ra -tıl mış ol du ğu ger çe ği de ğiş mez...”(Le nin)

Bir ilk ti, Ekim dev ri mi.Bur ju va lar gi bi, yüz yıl la -rın yö ne tim tec rü be si yok -tu hal kın. Ama Bol şe vikpar ti le ri var dı. Bol şe vikpa rti nin ön cü lü ğün de ik ti -da rı al mış lar, yö net me yide öğ re ne cek ler di.

İlk proleter devletinkuruluş süreci, kelimenintam anlamıyla bir öğren-me sürecidir. Çünkü he-men hiçbir konuda sosya-

list yönetime, sosyalist uygulamayadair "önceki örnekler" yoktur.

Bu konuda iki nokta öne çıkmak-tadır: Önceki örnekler olmamasınarağmen, genellikle neyin nasıl yapı-lacağı konusunda bir kararlılık var-dır. İkincisi yanlış, eksik giden ak-sayan hemen her şeye müdahale edil-mektedir. Bunu sağlayan, ideolojikpolitik köşe taşları çok nettir. Bir dev-rimi başarmak kararlılıkları çok net-tir. Geri kalan her şey; iyi kötü, doğ-ru yanlış, güzel çirkin.. her şey onagöre biçimlenmektedir.

Dün ya halk la rı nın umu duy du on -lar. Halk la rın kal bi ora da atı yor du. Veel bet te ki, dev ri min düş man la rı var dı.İk ti da rı ken di li ğin den tes lim et me miş -ler di Sov yet le r’e. İk ti da rı na son ve ri -len sa de ce Rus bur ju va zi si ve ege men -le ri de de ğil di. Bü tün dün ya bur ju va -la rı nın ik ti da rıy dı yı kı lan. Devrimindüşmanları Sov yet le r’in ken di li ğin denyı kıl ma sı nı bek le me di ler, sal dır dı lar.Es ki çar lık re ji mi nin ka lın tı ların danbur ju va la ra, ku lak la rın dan ken di nisol-sos ya list ola rak ta nım la yan re -viz yo nist, re for mist, opor tü nist ke sim -le re ka dar dev ri min tüm düş man la rı

Dünya Halklarının Tek Kurtuluş Yolu Yeni

Ekimler Yaratmaktır

24

Yürüyüş

13 Kasım2011

Sayı: 294

Onlar savaştılar kazandılarOnlar savaştılar kazandılar

HaklıyızHaklıyız Biz deBiz de

KazanacağızKazanacağız

Page 25: Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

hep si bir yer den sal dır dı. Em per ya list -ler de ge rek iç sa va şı des tek le yip kış -kır ta rak, ge rek se doğ ru dan sal dı ra rakSov yet ik ti da rı nı yık mak için el le rin -den ge le ni yap tı lar.

Fa kat ba şa ra ma dı lar. Sov yet lertüm tec rü be siz li ği ne rağ men em per -ya list ül ke ler baş ta ol mak üze re dev -ri min düş man la rı na kar şı sa vaş tı.Ekim dev ri min den he men son ra baş -la yan ve dört yıl sü ren iç sa vaş ta bur -ju va zi ye kar şı ikin ci bü yük za fer le -ri ni ka zan dı lar. İk ti dar la rı na sa hip çık -tı lar. Ör güt lü hal kın gü cü nü gös ter -di ler.

Ma ki ne icat edil miş ti ve ma ki neça lı şı yor du ar tık. Asıl zafer sosya-lizmin halklara kazandıracığıydı.

Sos ya lizm, ka pi ta liz min, 200 yıl -lık geç mi şi ne rağ men çöz me di ği,da ha doğ ru su ya pı sı ge re ği çö ze -me diği so run ları çok kısa sürede çö -zü me ka vu ştu ruyor du.

Düşmanlarının tüm saldırılarınarağmen Ekim Devrimi’nin SovyetlerBirliğinde halklara kazandırdığı so-mut kazanımlarına bir göz atalım.Halkların yeni Ekim devrimlerindenbaşka yolu yoktur.

Le nin, dev rim den baş ka kur tu lu -şun ol ma dı ğı nı şu sözleriyle ifade edi-yor: "Bu ilk za fer, ni ha i za fer de ğil he -nüz. Ekim dev ri mi miz bu za fe ri em sal -siz ce fa lar ve güç lük ler, işi til me mişacı lar için de ve ken di pa yı mı za bü yükba şa rı sız lık lar ve ha ta lar la ger çek leş -tir dik. Fa kat ol gu şu dur ki: yüz ler ce,bin ler ce yıl dır ... kö le le rin bü tün kö -le sa hip le ri ne kar şı bir dev rim le "ce -vap ver mek" için ve ri len söz ta mı ta -mı na ye ri ne ge ti ril di ve tüm güç lük -le re rağ men ye ri ne ge ti ri le cek.

Biz baş lan gıç yap tık. Ne ka dar za -man da, ne za man, han gi ulu sun pro -le ter le ri bu ese ri so nu na ka dar var -dı rır lar, bu nun öne mi yok. Önem liolan, bu zun kı rıl mış, yo lun açıl mış vegös te ril miş ol ma sı dır. "

Sovyetler Birliği proletaryası açı-lan yolda yürüdü. Kapitalizmin kriz-lerle boğuştuğu süreçte sosyalistekonomi kapitalizmin asla başara-mayacağını başardı.

Stalin, “bu sosyalizmin muazzambir zaferiydi” diyor ve şöyle anlatıyorsosyalizmin zaferini: “1930—1933

iktisadi krizinden uç yıl sonra kapita-list ulkelerde yeni bir iktisadi kriz baş-larken, Sovyetler Birliği'nde tumbu dönem boyunca sanayi sureklibir gelişme gösterdi. 1937'nin orta-larında, bir butun olarak kapitalistdunyanın sanayii 1929 yılı duzeyininyuzde 95-96'sına ancak ulaşabilmiş ve1937'nin ikinci yarısında yeni bir kri-zin sancılarına yakalanmışken, Sov-yetler Birliği sanayii butun alanlardagelişmesini surdurerek 1937 yılının so-nunda 1929 yılı uretiminin yuzde428'ine, savaş öncesi seviyenin ise yedimislinden fazlaya ulaştı.

Bu, sosyalizmin muazzam birzaferiydi.

Tarım alanındaki gelişme de aşa-ğı yukarı aynı oldu.Tum kulturlerintoplam ekim alanı 1913'te (savaşöncesinde) 105 milyon hektar iken,1937'de, 137 milyon hektara yuksel-di. Tahıl uretimi 1913'te 4,8 milyarpuddan 1937'de 6,8 milyar puda;işlenmemiş pamuk uretimi 44 milyonpuddan 154 milyon puda; keten elyafıuretimi 19 milyon puddan 31 milyonpuda; şeker pancarı uretimi 654 mil-yon puddan 1,311 milyar puda veyağlı tohum uretimin 129 milyonpuddan 306 milyon puda yukseldi.

Belirtmek gerekir ki, 1937 yılın-da (Sovyet çiftlikleri hariç) yalnız ko-lektif çiftlikler, pazara 1,7 milyarpudu aşkın tahıl fazlası arzettiler. Bumiktar, 1913 yılında buyuk toprak sa-hiplerinin, Kulakların ve köylulerinpazara arzettikleri miktardan en az400 milyon pud daha fazlaydı.

Stahanov hareketinin yaygınlaş-ması ve ikinci beş yıllık planın za-manından önce tamamlanması, emek-

çi halkın refah ve kultur duzeyindeyeni bir yukselişin şartlarını yarattı.ikinci beş yıllık plan döneminde, iş-çilerin ve hizmetlilerin gerçek ucret-leri iki mislinden fazla arttı, ödenenucretler toplamı, 1933'te 34 milyarrubleden, 1937'de 81 milyar rubleyeçıktı. Aynı dönemde, devlet sosyal si-gorta fonu, 4,6 milyar rubleden 5,6milyar rubleye yukseldi. Yalnız1937'de, işçilerin ve hizmetlilerindevlet sigortasına, yaşam şartlarınınduzeltilmesine ve kulturel ihtiyaçla-rın tatminine, sanatoryumlara, sağlıkevlerine, dinlenme evlerine ve sağlıkhizmetlerine yaklaşık 10 milyar rub-le harcandı.

Halkın refah duzeyinin yuksel-mesi karşısında hukumet doğumev-lerinin, çocuk yuvalarının, sut mer-kezlerinin ve anaokullarının inşasıiçin geniş bir program kabul etti.1935'te bu tedbirler için 875 milyonayrılmışken, 1936'da bu miktar 2,714 milyar ruble oldu. Kalabalık ai-lelere önemli miktarda karşılıksızyardım verilmesini sağlayan bir yasaçıkarıldı. Yalnız 1937'de bu yasayla 1milyar rublenin uzerinde karşılıksızyardım yapıldı. Genel eğitim mecbu-riyetinin kabul edilmesi ve, yeni okul-ların açılmasıyla halk kulturel ba-kımdan hızla kalkındı. Butun ulkedeçok sayıda okul yapıldı. İlk ve orta-okullardaki öğrencilerin sayısı 1914'te8 milyondan, 1936/37 öğrenim yılın-da 28 milyona yukseldi. Üniversite öğ-rencilerinin sayısı aynı dönemde, 112binden 542 bine yukseldi.

J. Stalin, Eserler Cilt 15, Sovyet-ler Birliği Komünist Partisi (Bolş-evik) Tarihi, Syf: 380-381, 385-386)

Ekim Devrimini unuttura-mazsınız, yeni Ekim Devrim-lerinden de kurtulamayacaksınız

Ekim Devrimi'nin 94. yıldönümüMoskova'da düzenlenen törenlerlekutlandı. Rusya FederasyonuKomünist partisi öncülüğündedüzenlenen törenler Kızıl meydan'-da düşmanlarının tüm karala-

malarına rağmen Lenin ve Stalinposterleri taşındı.

Ekim Devrimi Rusya'nın dışında2000 yılında, yıldönümü tatil ol-maktan çıkartılan Ugrayna'da dasol partiler tarafından tüm egellemeve milliyetçi kesimlerin saldırıları-na rağmen kutlandı.

Yasaklamalarla, saldırılarlaEkimler'i unutturamazsınız. EkimDevrimi ve devrimin önderleridünya halklarına yol göstermeye de-vam edecek.

Tarihten Güncele

13 Kasım2011

25

Yürüyüş

Sayı: 294

Page 26: Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

Afrika üzerine, oradaki açlık veyoksulluk üzerine onlarca yazı çıkarbasında, TV haberlerinde...

Vicdanlara seslenilir insanlar ölü-yor, yardım elinizi uzatın diye...

Kampanyalar örgütlenir bununiçin; karnı şiş, iskeletleri çıkmış yarıbaygın Afrikalı bebeklerin resimleriyayınlanır boy boy... Tüm buhaberler doğrudur, açlık vardır,yoksulluk vardır, insanlar onlar-ca, yüzlerce ölmektedir bu yüz-den...

Ama asıl yazılması, sorulma-sı gerekenler yoktur bu haber-lerde, TV programlarında...

Soru şudur; Tüm bu açlığınyoksulluğun nedeni nedir, so-rumlusu kimdir?

Afrika elbetteki hep böyleaçlıktan ölmüyor, susuzluktankırılmıyordu. Bir ülkede açlıkbaş göstermişse, bunun yüzündenhalk kitleler halinde ölüyorsanedeni sömürüdür.

Afrika açısından da böyledir.Sorunun cevabı Afrika ve tüm sö-mürülen dünya halkları açısındanemperyalizmdir.

Bu gerçeği birkez daha aşa-ğıda yapacağımız alıntıda görü-yoruz. Çarpıcıdır yazılanlar:

"Dünyayı Afrika doyuruyor

ABD merkezli bir düşüncekuruluşunun raporuna göre, ulus-lararası firmalar, karnını doyur-makta zorlanan Afrika' nın en be-reketli topraklarını çok düşükmaliyete kiralıyor.

Kara kıta, dünyadaki gıda kri-ziyle beraber yeni bir çelişkiylekarşı karşıya: Afrikalılar bu seneolduğu gibi hala her kuraklık dal-gasıyla yeniden beliren kıtlıklamücadele ederken, giderek dahaçok uluslararası tarım şirketi kı-tanın bereketli topraklarından mil-yonlarca hektar arazi satın ala-rak, üretimlerini buraya taşıyor.

Oakland Enstitüsü adlı düşüncekuruluşunun yayımladığı bir araş-tırma, özellikle 2008' den bu yana,Batı ülkeleri ile Çin ve Hindistangibi birçok yükselen ekonomik gü-cün şirketlerinin Afrika' da tarımyapmak için çok geniş toprakları dü-şük fiyata uzun bir süreliğine kira-ladığını gösteriyor. Rapora göre sa-

dece 2009 yılında, özel yatırımcılarFransa kadar toprağa ‘el koy-du'. (Taraf, 31 Ekim 2011)

Araştırma da göstermektedir ki,gerçekler çok çarpıcıdır.

Dünyayı doyuran Afrika’nınkendisi açlıktan ölüyor.

Emperyalist tekeller Afrika’nınverimli topraklarını kiralayarak elegeçiriyor. Karlarına kar katıyorlar.Onlar kasalarını büyütürken Afrikahalkı ölüyor açlıktan. Evet yıllardırAfrika kuraklık ve kıtlıkla anılır.Yüz binlerce Afrikalı açlıktan ölür.Somali’de halen yüzlerce binlerceinsan ölmeye devam ediyor.

Ölümlerin tek sorumlusu vardır:emperyalist sömürü. Afrika kıtasıbütün dünyayı doyuracak kadarbereketli ve zengindir. Afrika’lıyıkıtlık, kuraklık değil, emperyalistsömürü öldürüyor.

Emperyalistler Afrika’nın top-raklarını, kiralama adı altında yağ-malıyorlar. Bu yağmayı gizlemekiçin de emperyalist gıda tekelleri-nin Afrika’da "gıda üretimini ar-tırmaları kıtlığa da çözüm olacak”diyorlar.

Bu yalandır. EmperyalistlerinSomali’yi ne hale getirdikleri orta-da. Binlerce deniz kıyısı olan So-mali’de balık yaşamayacak kadar de-niz kıyılarını kirletmişlerdir. Em-peryalist gıda tekelleri, Afrika’nıntopraklarını da artık başka bir ürünyetişmeyene kadar sömürecektir.Toprakları kullanılmaz hale getire-ceklerdir. Kaldı ki emperyalist te-keller kiraladıkları bu topraklarda

ÇİN: Demokratik KongoCumhuriyeti’nde biyoyakıt üretimi için2.8 milyon hektar.

- Mozambik'e pirinç üretiminiarttırmak için 5.8 milyon dolarlık yatırım.

- Tanzanya'da 300 hektarlık tarladapirinç üretimi.

- Zambiya'da biyoyakıt üretimi için2 milyon hektarlık tarla talebi

BRİTANYA: Tanzanya'da biyoyakıtüretmek için 45 bin hektarlı arazi satınalındı.

ABD: Sudan'da 400 bin hektarlık tarla..

MISIR: Sudan'da yılda 2 milyon tonlukbuğday üretimi anlaşması...

ALMANYA: Etiyopya'da 13 binhektarlık arsada biyoyakıt üretimi...

HİNDİSTAN: Etiyopya'ya çiçek vediğer gıda üretimi için 54 milyon dolarlıkyatırım...

KUVEYT: Sudan ile tarım alanında“dev” stratejik ortaklık, detaylar bilinmiyor.

KATAR: Kenya' da bir limana yapılan2.3 milyarlık yatırım karşılığında 40 binhektarlık arazi...

- Sudan'da tarım alanında yatırımyapan bir firmanın sermaye ortaklığı...

SUUDİ ARABİSTAN: Sudan'dayüzde 60 devlet desteğiyle alınan 920milyon hektarlık bir tarlada tarım üretimi.

- Tanzanya'da Suudi hükümeti 500 binhektarlık bir arsa satın alımı peşinde.

Afrika’dan toprak kiralayan ülkeler

Emperyalistleri doyuran Afrika kendisi açlıktan ölüyor

26

Yürüyüş

13 Kasım2011

Sayı: 294

Page 27: Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

halkın ihtiyacı olan ürünleri değil,emperyalist tekellerin ihtiyacı olanürünler yetişteceklerdir. Ki, “top-rakların önemli bir bölümünde debiyoyakıt veya çiçek gibi yiyecekolarak tüketilme amacını taşımayanürünlerin” yetiştirileceği yine aynıaraştırmada belirtilmektedir.

Araştırmada bu durum için‘yeni sömürgecilik' yakıştırmala-rına yol açan bir diğer unsur da, ge-nellikle su kaynaklarına yakın buen bereketli toprakların maliyet-lerinin son derece düşük olması.Rapora göre Etiyopya' da bir hek-tarlık arsa bir yıllığına 26 dolara(yaklaşık 48 TL) kiralanabilirken,bu rakam Mali için 6 dolara (11TL), Sudan için ise 3 dolara (5.5TL) kadar düşebiliyor.

Etiyopya Tarım Bakanı AbereDeressa “İdeolojik olarak kiradanpara almaya karşıyız. Yatırım veüretim görmek istiyoruz” dese de,bu durumun en büyük mağduru göçetmek zorunda kalan ve hiçbir taz-minat alamayan yöre halkı. Hükü-metler ise yatırımcıları kaçırmamakiçin firmalara katı koşullar koy-mamaya özen gösteriyor. "(a.g.y.)

On yıllardır emperyalist tekel-ler Afrika’nın altınlarını, yeraltızenginliklerini sömürdü.

Afrika halkına bir yararı oldu

mu? Hayır. Afrika'da gıda üreti-minin artması da kıtlığa çözüm ol-mayacak, Afrika’nın kaynaklarıtüketilecektir. Afrika'yı bekleyendaha büyük bir açlık ve ölüm ola-caktır.

Kendi toprakları kendine yetenbir ülkeden açlıktan her gün yüz-lerce insanın öldüğü bir ülke ya-rattılar.

Afrika topraklarının nasıl yağ-malandığı, hem de Afrika halkınınaçlıktan ölümü ile dalga geçergibi fiyatlarla nasıl yağmalandığıçok barizdir.

Bu kadar açık, bu kadar per-vasız bir sömürüdür ortada olan.Ve elbette bu sömürünün sonucu-dur Afrika’lı halkların bu kadarbolluk içinde, bu kadar verimli top-raklarda açlıktan ölmeleri.

Emperyalistler, her türlü de-ğerden uzaktırlar, tüm dünyalarıkardır. Bu yüzden umurlarında de-ğildir Afrika halkının yüzer biner öl-mesi...

Açlık, kıtlık ve ölümler Afrikahalklarının kaderi değildir. Afrikahalkının kurtuluşu topraklarını em-peryalist sömürüye açmak değil,emperyalistleri topraklarından kov-maktır. Aksi taktirde açlık, kıtlık veölüm Afrika’lıyla özdeş bir olgu ol-

İşbirlikçi AKP iktidarı da iktidara gel-dikten sonra efendilerinin elçisi olarak özel-likle Afrika'nın müslüman ülkelerine kala-balık işbirlikçi tekellerle Başbakanlık veCumhurbaşkanlığı düzeyinde defalarca zi-yaretler gerçekleştirdi. Bu ziyaretlerde"müslümanlık", "din kardeşliği" çokça vur-gulandı. Ancak, "din kardeşliği" asıl amaç-ların üstünü örtmek için söylenen demago-jidir. AKP iktidarının amacı beraberinde gö-türdüğü işbirlikçi tekeller için iş bağlamakve çeşitli anlaşmalar yapmaktır. NitekimCumhurbaşkanlığı'nın internet sitesinde şuhaber bu ziyaretlerin amacını ortaya koy-maktadır. 24 Mart 2011'de CumhurbaşkanıAbdullah Gül kalabalık bir işadamı grubuylayaptığı Afrika gezisinde "Türkiye ile Ganaarasında ikili hava hizmetleri, sağlık ve tıpbilimi alanında iş birliği, askeri eğitim ve tek-nik hizmet ile diplomatik pasaportlara vizemuafiyeti anlaşmaları, her iki ülke Dışişle-ri Bakanlığı arasında siyasi istişare meka-nizması kurulmasına ilişkin mutabakatmuhtırası imzalandı."

Yine bir başka Afrika ülkesi Kongo De-mokratik Cumhuriyeti ve Kamerun’u kap-sayan yurt dışı gezilerini CumhurbaşkanıGül, 200’e yakın iş adamı heyetiyle yap-tı. Bu ziyaretlerde pek çok iş ve yatırım bağ-lantısı gerçekleştirdi.

İşbirlikçi AKP de Amerika ve işbirlikçi tekellerin çıkarları için Afrika’ya gidiyor

İstanbul Küçükarmutlu’da 2 Kasım günü yıkımlarla il-gili bir toplantı yapıldı. Van’da yaşanan depremde yüz-lerce insanın hayatını kaybetmesini bahane ederek “Ta-pulu tapusuz bütün kaçak konutları yıkacağım.” di-yen Tayyip Erdoğan’ın bu konuşmaları üzerine, herhangibir saldırı ihtimaline karşı mahallede önlemlerin alınmasıiçin acilen bir toplantı gerçekleştirildi.“Sarıyer Belediyesi, Fatih Sultan Mehmet ve Baltali-manı’nda kaçak kondulara göz mü yumuyor?” başlığı al-tında çıkan haberlerin değerlendirildiği toplantıda konuşanHalk Cephesi temsilcisi, “Burası örgütlü bir mahalle veburada sorunlar örgütlülük temelinde çözülüyor. Ev so-runumuz da böyle. Herkes sırasıyla ve bilgi dahilinde işyapmalıdır. Bu olmadığında dikkatler daha çok üzerimizeyoğunlaşıyor. Sarıyer müdahale edemiyor diye Büyük-şehir Belediyesi’ne devrediliyor ve bu da geniş çaplı ope-rasyonları ve ev yıkımlarını doğurabilir. Bunun önlemini

biz birlikte al-malıyız. İhti-yaç dışına çık-mamalıyız.”dedi. BaltalimanıMuhtarı AliHaydar Aslanise, mahalle-de 40 eve ge-len ve 120 evedaha gelmesibeklenen res-mi kağıtlarınne anlam taşıdığını ve ne yapılması gerektiğini anlattı.13 Kasım günü ikinci bir toplantı yapma kararının alın-dığı halk toplantısına 100 kişi katıldı.

Devletin Yıkım Saldırılarına Karşı Örgütlenmeliyiz

13 Kasım2011

27

Yürüyüş

Sayı: 294

Page 28: Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

Aile ve Sosyal Politikalar’dan So-rumlu devlet bakanı Fatma Şahin;“N.Ç. bizim kızımız” diye açıklamayaptı. Hayır, N.Ç. sizin kızınız değil. Oyoksul bir halk çocuğudur. Siz tecavüzeuğrayan yüzlerce N.Ç.’lerin tecavüz-cülerini koruyan devletin temsilcisisi-niz. Tecavüzcüleri koruyan adaletetepkiler büyüyünce N.Ç.’ye “sahip çı-karak” tecavüzcülüğünüzün üstünüörtemezsiniz.

N.Ç. davasının yargı sürecinin ta-mamı AKP iktidarı dönemine aittir.Başından itibaren tecavüzcüleri ko-ruyan devlettir. N.Ç. sizin kızınızmış.9 yıldır nerdeydi AKP? Tecavüzcüleriaklamanın peşindeydi.

Bakın, tecavüzcülerin kimlikle-rine büyük çoğunluğu bulunduklarıyerde ya devletin temsilcisi ya da bel-li bir nüfuza sahip kişiler. AKP’ninyargısı 9 yıl boyunca tecavüzcüleri-ne en az cezayı vermek için -her za-man olduğu gibi- Adli Tıp Kuru-mu’yla el ele verip elinden geleni yap-mıştır.

Ersun Demir: Jandarma Yüzbaşı.

Ümit Ergin: İlköğretim okul mü-dür başyardımcısı,

Mahmut Telli: Derik Ziraat Oda-sı Başkanı,

Harun Uras: Muhtar,

Hamit Abdulsemetoğlu: Matbaa-cı,

Sabri Ajak: Traktör bayi’ SelahattinKuray: Beyaz eşya bayii,

Şemsettin Aslan: Nakliyeci,

Mehmet Gatgar: TEDAŞ teknis-yeni,

Recep Sakız: Kızıltepe Kayma-kamlığı'nda yazı işleri müdürü,

Ahmet Güney: TEDAŞ vinç ope-ratörü,

Hamit Aydın: Ziraat Bankasındaveznadar,

Şeyhdavut Oruç: Derik Belediye-sinde memur, (...)

N.Ç.’ye tecavüz eden toplam 26kişiye 15 yaşından küçük kızın ırzı-na geçmek suçundan 5 yıl hapis ce-zası verildi. Tecavüzcülerin iyi hallerigözönünde bulundurularak verilen 5

yıllık ceza 4 yıl 2 aya indirildi.

Tecavüzcüleri KoruyanAKP İktidarıdır

AKP, her şeyde olduğu gibi bu ko-nuda da üste çıkmaya çalışıyor. Bir ta-raftan Bakan Fatma Şahin gibi “N.Ç.bizim kızımız” diyerek N.Ç’ye sahipçıkıyormuş gibi görünürken diğer ta-raftan sorunun kendilerinden kay-naklanmadığını, geçmişten kalan ya-salar yüzünden kaynaklandığını söy-leyerek N.Ç hakkında verilen kararısavunmaktadırlar.

Birincisi mesele yasa meselesi de-ğildir. Heleki AKP iktidarında karar-lar tamamen AKP iktidarının istediğidoğrultuda verilmektedir. Oligarşi-nin faşist niteliği, halkın lehine kararlaralmayacağı bir yana AKP iktidarıylabirlikte yargı tamamen AKP’nin hiz-metine girmiştir. N. Ç. kararı daAKP’nin zihniyetine uygundur. Kal-dıki mahkeme aşamasında tecavüz-cüler hep iktidarın koruması altında ol-muştur. Cumhurbaşkanı Abdullah Gülbugün yargıtay kararına “vicdanım ra-hatsız” dedi. 9 yıllık mahkeme süre-cinde neredeydiniz? N.Ç davası bugüngündeme gelmedi. Yıllardır “utanç da-vası” olarak bilinen bir davaydı. Tekbir AKP’li itiraz etmedi. Gül’ün vic-danı hep rahat oldu. Halkın tepkisi ar-tınca AKP’liler her zamanki riyakar-lıklarıyla tecavüzcü devleti aklamaoperasyonuna giriştiler.

Mesele Yasalar Değil,Yasaları Yapan Da,Uygulayan Da TecavüzcüDevlettir

AKP’nin AB’den Sorumlu DevletBakanı Egemen Bağış N.Ç. davasın-da yargı kararı için, “vuruşa vuruşageri çekilenlerin bıraktığı mayınlı bo-zuk yolların sonucu” diyor. Suçueski yasalara ve yargı konusundaAKP’ye karşı çıkanlara atıyor. Hayırmesele yasalar değil, sapıklık sizin ru-hunuzda, anlayışınızda. N.Ç. kararı-nın baş sorumlusu AKP’dir. AKP’li-ler, sorun yasaymış gibi yasaları tar-tıştırarak, yapılacak bir düzenlemey-

le sorunu gidereceklerini söylüyorlar.Böylece sorunu kendi dışlarında gös-terip hem sorun çözen olacaklar, hemde devleti aklamış olacaklar.

Birincisi; mevcut yasalar zatenmahkemenin tecavüzcüleri cezasızbırakmasını öngörmüyor.

Eski TCK'ya göre, “cinsel suç-larda 15 yaşından küçük olanlar için"rıza"sının olup olmadığına bakıl-maksızın “ırza geçme" suçundan "5yıldan az olmamak üzere ağır hapis"cezası öngörülüyor. Ama AKP’ninyargısı; bu cezayı bile hak görüyor.

Devrimcilere CezaArttırımı, TecavüzcülereCeza İndirimi

Tecavüzcü devlet, yasalardaki ce-zaları devrimcilerin yargılandığı is-tisnalar hariç tüm davalarda en üst sı-nırdan uygulandığı gibi “sanıklarınmahkemelerdeki militanca tutumları”gerekçesiyle arttırarak uygulamak-tadır. Bir de 13 yaşındaki kız çocu-ğuna tecavüz eden 26 tecavüzcüye ya-sanın nasıl uygulandığına bakın: Dev-let tecavüzcülerini cezasız bırakmakiçin elinden geleni yaptı.

Mevcut yasalarda tecavüzcülere 20yıla kadar hapis cezası vermek mümküniken en alt sınırdan ceza verildi.

İkincisi, tecavüzcüleri cezasız bı-rakmak için “iyi hal” uygulanmıştır.Adı üstünda TECAVÜZCÜ!.. Teca-vüzcünün iyi hali olur mu? Ama te-cavüzcü devlet olunca oluyor.

Üçüncüsü, dava süresi çeşitli ba-hanelerle uzatılarak zaman aşımınauğratılarak tecavüzcülerin en alt sı-nırdan aldıkları indirimli cezalar da ce-zasız bırakılmıştır.

Bu üçü de tamamen devletin yar-gısının inisiyatifinde olmuştur. Kim-se yasaları bahane etmesin.

Hürriyet Gazetesi yazarlarındanTaha Akyol, 5 Kasım tarihli yazısındakonuyla ilgili görüştüğü Prof. AhmetGökşen’in düşüncelerini aktarmış. Di-yorki Prof. Gökşen; “Kanunda ‘5 yıl-dan az olmamak üzere ağır hapis ce-zası’ öngörülen bir cinsel suçta, ha-

Tecavüzcü devletinizdir

228

Yürüyüş

13 Kasım2011

Sayı: 294

Page 29: Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

kimlerimizin taktiren daha yüksek ha-pis cezası verebilecekken takdiren in-dirim yapmasını eleştiriyorum. Bu su-çun azami haddi 20 yıldı. Hakimleri-miz sanık ve mağdurun durumunu vesosyal ihtiyaçlara ve duyarlılıklaragöre asgari haddin üzerinde ceza ver-mekte çekingen davranmamalıdır.”

Bilakis hakimler hiç de çekingendavranmamışlardır. Devletin, AKP’ninhassasiyetlerine göre karar vermiştir.Çünkü devletin duyarlılğına göre N.Ç,13 yaşında olsa da “bir çocuk” değil-dir. Eşrafa pazarlanmasında bir sakıncayoktur. Kapitalist düzende 12-13 ya-şındaki kız çocukları zenginlere pa-zarlanan en pahalı ticaret mallarındanbiridir. Bunları hepiniz bilir ama hiç-biriniz kaşı çıkmazsınız.

AKP’nin çok övündüğü “ecdadı-nız” Osmanlı’nın tarihine, gelenek-lerine bakın, İslamcılar’ın bu konu-daki anlayışına bakın, tarikat şeyhle-rinin yaşamına bakın... 9 yaşındaki kızçocuklarına nikah düştüğünü söyleyenkimlerdir?

AKP’lilerin inancına, anlayışınagöre bırakın 13 yaşındaki kız çocuk-larını 9 yaşındaki kız çocukları “ço-cuk” değildir. Mahkemelerde onagöre karar vermiştir. 13 yaşındaki birçocuğun “rızası”yla ilişkiye gireme-yeceği yorumunu aklına bile getir-memiştir. Tecavüzcü devletin ha-kimlerine göre de normaldir.

N.Ç. kararı devletten soyutlanaraksadece mahkeme hakimlerinin verdiğibir karar olarak görülemez.

Adli Tıp Kurumu veMahkemeleriyle DevletTecavüzcüleriniKorumuştur

Adli Tıp Kurumu 26 kişinin teca-vüzüne uğrayan N.Ç. için “ruh ve be-den sağlığı bozulmamıştır” raporu ver-di. Bu rapor aynı zamanda tecavüz-cülerin en az ceza alması için mah-kemenin kararına dayanak yaptığırapordur. O zaman mahkemeye göretecavüzcüler ruh ve beden sağlığınıbozmadan tecavüze devam edebilir.

İşte devletin bakış açısı budur.Mesele yasalar değildir. Devlet cezavermek istediğinde yasaları istediğigibi yorumlayıp en ağır cezaları ve-rebilmektedir. İstemediğine de suç neolursa olsun hafifletici nedenler bulupcezasız bırakmaktadır.

13 yaşındaki N.Ç.’ye “ruh ve be-den sağlığı bozulmamıştır” raporu ve-ren Adli Tıp Kurumu 6’ncı İhtisas Ku-rulu’nda çocuk psikiyatrın olmadığıaçığa çıktı.

Bütün bunlar gündeme geldiğiiçin biliniyor, devletin mahkemeleri,Adli Tıp Kurumunun bunun gibi yüz-lerce kararı vardır. Hatta denilebilir kibu kurumların bütün kararlarında,bilimsellik, hukuk, adalet değil geçerliolan, devletin sözkonusu olduğu du-rumlarda devletin “bekası” bireyselolaylarda da güçlü olanın verdiği pa-ralar belirleyici olmuştur.

Sonuç olarak N.Ç. davasının gös-terdiği iki gerçek vardır.

Birincisi; Tecavüzcüler devlet

bürokrasisi ve militarizmdir. Askari-niz de, katibiniz de hepsi tecavüzcü-dür. Tecavüzcüleri koruma kararını ve-ren de devlettir. N.Ç’ye tecavüzeden de sadece 26 kişi değil, devlet-tir. Gerçek; devletin tecavüzcülüğü-dür. N.Ç. davası halka yansıyan bili-nen bir davadır. Her gün tecavüzcüdevlet tarafından kaç çocuğumuza te-cavüz edildiğinin haddi hesabı yok.

İkinci gerçek; yozlaşmanın, ah-laksızlığın, çürümenin boyutudur.N.Ç. olayı tek değil, hergün yüzler-cesi, binlerce N.Ç. olayı yaşanıyor. İşyerlerimizde, okullarımızda, mahal-lemizde, köşe başlarında, sokak ara-larında, parklarda... Çoğu dava konusubile olmuyor.

Kimse bu tür ahlaksızlıkları feo-dal kültürle, törelerle açıklamasın. Çü-rümüş, kokuşmuş düzenin yayılanpislikleridir.

Halk Cephesi yıllardır mahalle-lerde yozlaymaya karşı savaş yürütü-yor. Bugün yozlaşma halkın yaşadığıtemel sorunlardan biri haline gelmiş-tir. Halkın yaşadığı bu sorundan biha-ber olanlar bizi “namus bekçiliği”yapmakla suçluyordu. Burjuvazininyaydığı çürümenin karşısına güçlübarikatlar örmeden bu tür olayların ön-lemek mümkün değildir. Benzer olay-lar artarak devam edecektir.

Sorunu mahkeme kararıyla sınır-lı görenler, çözümü de cezaların artı-rılmasında görmektedir. Yani çözümütecavüzcü devletten beklemektedir. Busorunu hiç görmemektir.

Son dönemlerde iyice palazlandırılan inşaat sek-töründeki tekellerden Ağaoğlu Holding’in sahibi AliAğaoğlu’nun CNN Türk televizyonunda katıldığıprogramda yaptığı itiraflarla ilgili Halkın Hukuk Bü-rosu (HHB) yazılı bir açıklama yaptı.

8 Kasım tarihli açıklamada, Ağaoğlu’nun itirafla-rına rağmen savcılığın neden harekete geçmediği so-ruldu. Yaptığı inşaatlarda deniz kumu, midye kabuğu,dayanıksız demirler kullandığını “O dönem malzemeyoktu mecburduk” diye açıklayan Ağaoğlu’nun bü-yük bir suçlu olduğunu belirten HHB, “Para kazan-

mak için insanların canına kastetmiştir. Adam öldür-meye teşebbüs etmiştir. Aslında suçun tüm icra hare-ketlerini bitirmiştir iş yalnızca bir depreme kalmıştır.Şimdi bu katil zanlısı tutuklanmayacak mı, hala göğ-sünü gere gere dolaşacak mı? Yoksa deprem olsun, bi-nalar yıkılsın ondan sonra mı suç oluşur diyorsunuz?

Şans eseri bugün hala ayakta duran bu çürük bi-nalar nerede? Ali Ağaoğlu bu binaların listesini der-hal kamuoyuna açıklamalı ve bu binalarda yaşayanhalk derhal tahliye edilmelidir. Ağaoğlu ve inşaat-ları denetleme sorumluluğunda olan belediyeler bukişilerin zararlarını tazmin etmeli ve onların güvenlievlerde oturmaları sağlanmalıdır.” açıklamasında bu-lundu.

AĞAOĞLU ELİNİ KOLUNU SALLAYIP GEZECEK Mİ?

13 Kasım2011

29

Yürüyüş

Sayı: 294

Page 30: Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

13 yaşında birkız çocuğu, 8 yıl

önce Mardin’de 26kişi tarafından teca-

vüze uğruyor ve 8 yılsonra verilen mahkeme kararındayargıtay tarafından tecavüzcülerin"duruşmadaki iyi halleri" değerlen-direrek ve N.Ç.'nin bu işi “para kar-şılığında süreklilik halinde yapması”"taktiri hafletici sebep" sayılmıştır.

Basında yapılan tartışmalarda ka-rarı veren Mardin 1. Ağır Ceza Mah-kemesi ve bu kararı onaylayan Yar-gıtay 14. Ceza Dairesi suçlanıyor.Mahkeme başkanları üzerinden birtartışma yürütülüyor ve doğal ola-rak sonuç alınamıyor, alınamaz.Çünkü çocukların maddi ve man-evi olarak her yönden korunmasıdevlet güvencesinde olmalıdır.Oysa çocuklarımız devletin gü-vencesinde değil, aksine devle-tin resmi politikaları altındaezilmektedir.

AKP’nin yargısının, mah-kemelerinin verdiği kararlar,olayın üzerinden geçen 9 yılarağmen verilen karar AKP’nin halkdüşmanı politikalarından bağımsız de-ğildir. 13 yaşında bir çocuğun kendi rı-zasıyla tecavüze uğradığını söyleyen birmahkeme ve o mahkemenin bağlı bu-lunduğu AKP’li Adalet Bakanlığı ço-cuklarımızın güvenliğini sağlayamaz.

Emniyet Genel Müdürlüğü verile-ri, gazete arşivleri, Sosyal Hizmetler veÇocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) ra-porlarından edinilen bilgiye göre, 2010yılında 7 bin çocuk tecavüze uğradı.Son 10 yılda cinsel istismara uğrayançocuk sayısı ise 250 bin.

- 50 bin çocuk sokaklarda yaşıyor.

- 2010 yılında 4 bin çocuk ısla-hevlerine gönderildi.

- Son 5 yılda ıslahevlerinde ve ha-pishanelerin sübyan koğuşlarında te-cavüze uğradığı için adliyeye yansı-yan vaka sayısı 250.

- Yatılı okullarda, çocuk yuvala-rında ve Yatılı İlköğretim BölgeOkulları (YİBO)’larda personelin,müdür yardımcılarının, öğretmenle-rin ve esnafın cinsel istismarına uğ-radığı için medyada yer alan ve adli-yeye yansıyan olay sayısı 2009 yılında

200 civarında.

- 2009’da İstanbul’da 15, İzmir’de8, Ankara’da 3 çocuk tecavüz edile-rek öldürüldü.

- Cinsel saldırıya uğrayanların%17’si çocuk.

- Son 20 yılda aile içi cinsel sal-dırıya maruz kalan çocuklarla ilgiliaçılan dava sayısı 600.

- Okul çağındaki 15 bin çocuk ka-yıp.

- 2009-2010 öğrenim yılındail köğretim çağında olup okula git-meyen çocuk sayısı 326 bin 513.

- 1990-2003 yılları arasında 544mayın patlamasında

284 ço-

cuk yaşamını yi-tirdi, 253’ü de yaralandı.

- 2003 yılında işkence gördüğü tes-pit edilen 779 kişiden 96’sı çocuktu.

- 2003 yılında polis tarafından hak-larında işlem yapılan çocuk sayısı 83bin 249.

- 2003 yılında 57 bin 587 çocuğunbağımlılık içeren madde kullandığıtespit edildi.

- Hiç aşı olmayan çocuk sayısı %4,12-23 aylık bebeklerin ise yalnızcayüzde 41'i aşılı.

- Türkiye'de her üç çocuktan birisağlıklı beslenemediği için gelişme vebüyüme bozukluğu içinde.

- 4-18 yaşları arasındaki çocuk nü-fusu içinde 1 milyon 100 bin özürlüçocuk bulunuyor. 45 bin görme, 130bin işitme, 500 bin zihinsel, 300 binhareket engelleri olan özürlü çocuk-lar için verilen eğitim ise yetersiz.Özürlü çocukların okullaşma oranla-rı yüzde 2 civarında.

- 6-18 yaş arası çalışan çocuk sa-yısı 6 milyon sınırında, çalışan ço-

cukların yüzde 30'u okula gidemiyor.

- Koruma altındaki çocuk sayısı 16bin 595.

Yukarıda verdiğimiz rakamlar,mahkemelere, gazetelere yansıyangerçekler. Bir de duyulmayan, bilin-meyenleri var...

Gazete haberlerinden bir derlemeveriyoruz şimdi de. N.Ç. tek başınadeğil, hesabı sorulacak binlerce N.Ç.var.

- Muş'un Yağcılar Beldesi'nde ya-şayan ve karnının büyümesi üzerinebabası tarafından doktora götürülen 12yaşındaki zihinsel engelli kız çocu-ğunun, 5 aylık hamile olduğu tespitedildi.

-Van'ın Erciş İlçesi'nde 4 polisinde aralarında bulunduğu ilerisürülen 11 kişinin 15 yaşında-ki lise öğrencisi kız çocuğuna te-cavüz ettiği belirtildi.

- Şanlıurfa'nın Akçakale ilçe-sinde ikamet eden 11 yaşındakiF.B. 3 ay önce uzaktan akrabası ta-rafından tecavüz edildi.

- Milas'a bağlı Kırcağız köyün-de yaşayan A.M.Ö (32), 8 yaşında-ki oğlu B.Ö.'nün hasta olduğunu be-lirterek, 75. Yıl Milas Devlet Hasta-nesi'ne başvurmuş, buradaki muaye-nede işkence gördüğü ve tecavüzeuğradığı belirlenmişti.

- Samsun'da, 2004 yılında 12 ya-şındayken üvey babasının tecavüzü-ne uğrayan H.K. bir erkek bebekdünyaya getirdi.

- Konya’nın Ilgın İlçesi`nde 13 ya-şındayken 12 kişinin, bir yıl sonra da3 kişinin tecavüzüne uğrayan 15 ya-şındaki Ümmühan B.`nin, 7 ay öncebir kız çocuk dünyaya getirdiği, ko-ruyucu aileye verilen bebeğin baba-sının bilinmediği öğrenildi.

- Aydın'da 16 yaşındaki S.Ü'nünhamile olduğunun anlaşılması üzeri-ne polise kız çocuğunun tecavüze uğ-radığı bildirildi. Dört erkek gözaltınaalındı.

- Çorum'da S.D. adlı 16 yaşın-daki kız çocuğu okulda uğradığı ta-cizi şikayet etmek için polise baş-vurdu. Başkomiser M.M. önceS.D.'ye tacizin devam etmesi du-rumunda kendisini araması için te-

DüşmanıHalk

AKP

AKP, Her Gün Çocuklarımızın Irzına Geçiyor

30

Yürüyüş

13 Kasım2011

Sayı: 294

Page 31: Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

lefon numarasını verdi, daha son-ra evine davet ettiği kıza tecavüzetti. M.M. tutuklanarak Çorum LTipi Cezaevine yollandı.

- Adana'da yaşayan E.K.'ye (16),ablasının Antalya'da yaşayan erkek ar-kadaşı M.D.'nin (20) evinde önceM.D., ardından 18, 23 ve 33 yaşla-rında üç erkek tecavüz etti.

- Samsun'da 16 yaşındaki A.Ş., 19-24 yaşları arasında altı erkekten te-cavüz ettikleri nedeniyle şikayetçioldu. Bebek bekleyen A.Ş.'yi, hami-le bırakanın belirlenmesi için şüphe-lilerden kan örneği alındı. A.Ş.'nin ta-lebi üzerine savcılık talimatıyla ge-beliğine son verildi.

Çocuklarımızın ırzına geçen budüzendir. Her gün beyinlerini kirleten,

ahlaksızlıklarını insanlarımızın gözle-rinin içine sokan, özendiren, yozlaştı-ran bu düzendir, AKP’dir. Yoksullukyüzünden kendini ve çocuğunu pa-zarlayan bir annenin haberi vardı ga-zetelerde... Yoksulluğu yaratan mı suç-ludur, yoksullukla başedemeyip kendinisatmak zorunda bırakılan mı?

Sorun tek başına tecavüze uğra-yanlar değildir, tecavüz edenlerin gi-derek artmasının sorumlusu daAKP’dir. AKP gibi, dini bir propagandamalzemesi olarak kullanan bir iktidardöneminde, cinsel saldırılar gittikçe ar-tıyor. Çünkü bizzat AKP eliyle geliş-tiriliyor, örgütleniyor ahlaksızlık. TVdizilerine bakmamız yeterli... Her di-zide aynı adama aşık iki kadın, aynı ka-dına aşık iki adam, eniştesine aşık

baldız... Akrabalarına yan gözle bakansapkın ilişkiler... AKP’nin yayın poli-tikası gereği yayınlanıyor bu diziler.

Devrimcilerin eylemleriyle ilgilibir tek haber çıkmaz basında, san-sürlenir... Ama bir kadının 3 erkeğintecavüzüne uğraması tekrar tekrarizlettirilir.

Çocuklarımızın eğitimini sağla-mayan, aç karınla uyumasına sebepolan, hastalıklarını tedavi etmeyenAKP, zaten her gün çocuklarımızın ır-zına geçiyor... Düzene karşı mücade-le etmedikçe çocuklarımızı koruya-mayız. Onların namusunu, ahlakını,onurunu, haklarını ancak devrimcilerkoruyabilir. Bunun için mücadele et-meli, çocuklarımızı düzenin kirlet-mesine izin vermemeliyiz.

Kolombiya Silahlı Dev-rimci Güçleri (FARC) lideriAlfonso Cano, 4 Kasım 2011’deAmerikan işbirlikçisi Kolom-biya ordusunun Suarez ile Lo-perz de Mikay bölgelerinde yaptığı sal-dırılar sonucunda katledildi.

Marksist FARC’ın internet sitesiAnncol'dan yayımladığı açıklamada,"Kolombiya'ya barış, gerillanıneylemsizliğiyle değil, ayaklanmanınnedenlerinin ortadan kaldırılma-sıyla gelir. Siyaset çizildi ve sürecek.Yaşasın Alfonso Cano'nun hatıra-sı" denildi.

Kolombiya'da ezilen ve sömürü-lenlerin büyük liderlerinden birininarkasından ilk kez ağlamadığı belir-tilen açıklamada, “Zafer yolunda ce-saret ve inançla yeni liderler çıka-racağız” denildi.

AB ve ABD’nin “terör” listesin-de olan Alfonso Cano Mart 2008'dekalp krizi sonucu ölen örgütün ku-rucusu ve önderi Manuel Maru-landa'nın yerine gelmişti.

1964'te kurulan örgütün 2008'denbu yana liderliğini yapan 63 yaşındakiCano, "örgütün fikir babası" olarakgörülüyordu. Cano, Marulanda'nın

ölümünden sonra yaklaşık 8 bin üye-si bulunan FARC'ı yeniden örgütle-mişti.

Gerçek adı Guillermo León SáenzVargas olan Alfonso Cano, 1960'lıyılların başında Bogota Üniversitesi An-topoloji Bölümü'nde okurken daha oyıllardan öğrenci hareketinin liderle-rinden birisi oldu. 1964'ten beri örgü-tün lider kadroları arasında yer aldı. Al-fonso Cano, örgütün 'fikri önderi' ola-rak görülüyordu.

1993'te silahlı mücadeleyi bırak-mayı savunan Kolombiya Komü-nist Partisi'yle(PCC) yollarını ayıranFARC-EP tarafından 2000 yılında

tekrar kurulan Gizli KolombiyaKomünist Partisi'nin (PCCC -Clandestine Colombian Com-munist Party) de lideri ve ideo-loğuydu.

Marulanda'nın ölümünden sonraFARC’ın önder kadrolarından RaulReyes ve Ivan Rios 2008'de, "MonoJojoy" takma adlı askeri sorumluJorge Briceno da 2010'da katledil-mişti.

Uzun zamandır peşinde olanAmerikan işbirlikçisi Kolombiya or-dusu tarafından Alfonso Cano’nunkatledilmesini Kolombiya DevletBaşkanı Juan Manuel Santos “büyükzafer” olarak nitelendirdi.

Yanılıyorlar! Emperyalistler ve iş-birlikçileri yanılıyor.

Savaşma kararlılığında olan dev-rimci bir örgütün önderlerini katle-derek tüketemezsiniz. Onyıllardırempreyalizme ve işbirlikçi Kolom-biya devletine karşı silahlı mücade-le yürüten Kolombiya Silahlı Dev-rimci Güçleri (FARC) savaşın için-de yeni önderler çıkacaktır. AlfonsoCanolar ölmez. Emperyalizme kar-şı savaş sürdüğü sürece halklarınmücadelesinde yaşar.

Kolombiya Silahlı Devrimci Güçleri (Farc) Lideri AlfonsoCano Amerikan Uşağı İşbirlikçi Kolombiya Ordusu

Tarafından Katledildi

Devrimci Önderleri Katlederek Tüketemezsiniz 13 Kasım

2011

331

Yürüyüş

Sayı: 294

Page 32: Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

Hukukun adaletle bir ak-rabalığının olmadığı; hukukun

olduğu yerde adaletten söz edileme-yeceği, tam tersine hukukun, sınıflıtoplumlarda adaletsizlikleri ve eşit-sizlikleri perdelemenin bir aracı ol-duğu çokça söylenmiştir bu sayfa-larda. Bu sözleri edebilmek dünyaya,gerçeklere korkusuzca bakabilenlerinharcıdır yalnızca. Hukuk ve adalet iliş-kisi üzerine bir kez daha düşünme im-kanı veren bir kız çocuğuna yaşatı-lanlar üzerinden üstü örtülmeye çalı-şılan gerçekleri hukuk ve adalet öl-çüsüne vuracağız.

2002 yılında Mardin’de 13 yaşın-daki bir kız çocuğu, iki kadın tarafın-dan çoğunluğu devlet görevlileri ol-mak üzere 26 kişiye satıldı. Bu sis-temde alınıp satılanlar, tecavüz edi-lenler, mağdurlar, mazlumlar harf-lerden oluşan bir kod; katledilenler yal-nızca bir takım sayılardan ibarettir. Busapık 26 kişinin isim isim kim ol-dukları basında yer aldı. Ancak bu ki-şilerin isimleri ilgilendirmiyor bizi.Onlar “E.E, Ş.C, H.A, M.S, Ş.O,Ü.E, S.A, S.K, MG, A.A, B. E, N. D,S.D, R.S, A.G, K.A, Ş. A, H. A, H.U,M.T, T.S, E.A, Ş.D, C.U, R.B, A.S,E.A, T.T “dir. Bu sistemin tortularıdıronlar. Kod adları verilen bu sapıklar,sistemin hem zalimi hem de mağdu-rudur. Zalimdirler, küçücük bir çocu-ğa uzatabilmişlerdir mundar ellerini.Acizlerdir, küçücük bir çocukla hazarama yolları denemişlerdir. Beyinleri,yürekleri yoktur, taş kesilmiştir.

Adaletsizlik ve eşitsizlik üzerine ku-rulu bu sistem toplumsal yozlaşma vesadaka kültürü ile ayakta kalıyor. Yok-sul halk için hırsızlık, fuhuş, uyuştu-rucu bir geçim kapısı, egemenler içinise halkı gerçek dünyadan koparacakaraçlardır. Yoksul ve aç bırakanlara,zulmedenlere, kültürünü, dilini, vata-nını çalanlara, satanlara duyulacaköfkeyi başka yerlere akıtmanın yolla-rıdır. Kız çocuğunu satan, fuhuş yap-tıran kadınlardan biri temizlik işçisidiraslında. Sapıklar arasında işçisi, me-muru, esnafı vardır. İşçilere, kamuemekçilerine yönelen hak gaspları hergeçen gün artarken bu adamlar nasıl birçürüme içinde batmaktadırlar? Ulusal

kimliklerine göre bir çoğu da Kürt’tür.Kürt ulusal mücadelesi gencecik ço-cuklarını kurtuluş yolunda şehit ve-rirken; bu soysuzlar korkuyla kıstırıl-mış haz peşindedirler.

Neden-sonuç bağlarını iyi kuramı-yorsanız, devletin bir erkinin, hukuk uy-gulayıcısı yargının, adalet dağıtmasınıbekleyebilirsiniz. Beklersiniz… Bek-lersiniz… Ama adalet, eşitsizlikle yoğ-rulmuş bir toplumsal sistemde ancakhayaldir. O nedenle toplumsal çürü-menin kendini her yönüyle gösterdiğibu olaya “N.Ç olayı” derler. Kınarlar,sapıkların daha fazla ceza almalarıgerektiğinden bahsederler. Yasaların de-ğişmesi zaruretinden dem vururlar.Cumhurbaşkanı, Adalet Bakanı, Baş-bakan Yardımcısı, Aile ve Sosyal Po-litikalar Bakanı yargının bu kararını ge-rekçelendirmeye çalışır, sorumluluk-larını gizler. Önceki kanun sonrakikanun, yasaları uygulayanlar sorunu,cezanın alt sınırı üst sınırı, takdir hak-kı konuşulur, 13 yaşındaki bir çocuğunrızalı mı rızasız mı olduğu sorgulanırvs. ve sonra bir bakarsınız kararı verenheyetin başkanı, Mardin Ağır Ceza Rei-si de “Adımı gizlemek zorunda ka-lıyorum. Ben de N.Ö’yüm” der. Doğ-rudur başkan da N.Ö’dür zaten. Ada-letsizliğin ortağı ve uygulayıcısı olmak,adamı N.Ö yapar.

Bu olaydaki mesele ne yasalarındeğişmesiyle, ne yasa uygulayıcılarınyasaları doğru anlamalarıyla ilgilidir.Asıl mesele tüm bir toplumsal siste-min adaletsizlik üretiyor olması ve bu

adaletsizlikle ayakta kalmasıdır. Ba-kın; eski adıyla Devlet GüvenlikMahkemeleri yeni adıyla Özel YetkiliAğır Ceza Mahkemeleri artık uyuş-turcu satan kahvehanelere yönelikmala zarar verme eylemlerini "ana-yasal düzeni değiştirmeye teşebbüsetmek" olarak vasıflandırmaktadır.Fuhuş, hırsızlık, çete, uyuşturucu,tecavüz, alkol, gasp gibi çürüme be-lirtilerini ortadan kaldırmaya yö-nelik kampanya örgütleyenler, kı-saca yozlaştırma politikalarına kar-şı çıkanlar, yasadışı örgüt üyesi ol-mak, anayasal düzeni değiştirmeyeteşebbüs etmek suçlamalarıyla yar-gılanmakta, yüzlerce yıllık hapis ce-zası tehdidiyle yüz yüze bırakıl-maktadırlar. Peki neden? Bu yoz-laşma bilinçli olarak yaratılmıyorsa,buna engel olmak isteyenler nasılanayasal düzene kastedebilirler? Hal-kın uyuşturulması, haklarını arama-ması, boyun eğmesi, biat etmesi ki-min, ne işine yarar?

Karl Marks hukukun, toplumsalilişkilerin bir yansımasından başka birşey olmadığını söyler. Yasa maddeleri,hukuk sistemi mevcut toplumsal iliş-kilerin ve ekonomik sistemin ayaktakalması içindir. Bundan çıkacak so-nuç ise tüm bir toplumsal/siyasal sis-tem altüst olmadan, hukukun, yasamaddelerinin ezilenleri, mağdurları,yoksul halkı değil, bir avuç asalağı ko-ruyacağıdır. Bizim penceremizde "N.Ç olayı"yla yansıyan bu adalet vehukuk gerçeğidir...

Korku ve Haz İmparatorluğunda N.Ç. Tek mi?Adalet Bu mu? Hukuk Kimi Korur?

Halkın Hukuk

Bürosu

Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD)İstanbul Şubesi, tutuklu öğrencilerle il-gili hazırladığı Kasım ayı raporunu ba-sın toplantısı düzenleyerek açıkladı.

4 Kasım Cuma günü Orhan AliApaydın Konferans Salonu'nda yapı-lan toplantıda ÇHD İstanbul Şubesi adı-na Av. Güçlü Sevimli konuştu. Sevimli,ülke genelinde 500'e yakın öğrencinintutuklu olduğunu, ancak raporlarındakendi imkanlarıyla ulaşabildikleri 281öğrencinin isminin yer aldığını belirt-

ti.

Sevim-li'nin ardın-dan, sadecepuşi taktığıiçin 22 aydır tutuklu bulunan CihanKırmızıgül'ün kardeşi Serhat Kırmızı-gül konuştu. Kırmızıgül, abisinin du-rakta yapılan bir kimlik kontrolünde,üzerinde puşi bulunduğu için tutuk-landığını ve 22 aydır tutuklu bulun-duğunu anlattı.

ÇHD: Türkiye'de 500'e Yakın Tutuklu Öğrenci Var

32

Page 33: Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

YÖK, 6 Kasım 1981 yılında ku-ruldu. Tam 30 yıldır 12 Eylül’ün fa-şist kurumu olarak gençliğin üzerin-de terör estirmektedir.

YÖK’ün gençliğin üzerindeki et-kisi sadece estirdiği terörle ve faşistuygulamalarıyla sınırlı değildir.YÖK’ün gençliğe en büyük düş-manlığı düzenin istediği şekilde ya-rattığı gençlik tipidir.

YÖK bu yanıyla 30 yıldır emper-yalizmin ve işbirlikçi oligarşinin hiz-metinde olmuş 12 Eylül faşizmininoligarşik düzene mirasıdır.

Halk düş ma nı AKP, ik ti da ra gel -di ğin de YÖK’ün öz gür lük le ri kı sıt -la dı ğı nı, an ti-de mok ra tik ol duğ unusöy le di. YÖK’ü de ğiş tir mek ten bah -set ti. Bunları, Ke ma listlerle, orduylaça tış masının malzemesi yaptı. An cakAKP’nin ne “öz gür lüklerle” ne de“de mok ra siyle” bir ilgisi yok tur. AKPiçin bu kav ram lar oli gar şi içi ça tış ma -da ik ti dar la rı nı güç lendir mek içinkul lan dık la rı bir mal ze me idi. KiAKP, YÖK’ü ele ge çir dik ten son raonu, gençliği sindirmek için en etki-li şekilde kullanan iktidar olmuştur.Bugün artık YÖK, tamamen AKP’nin

hizmetinde gençliğe karşı kullanılanfaşist bir kurumdur.

Devrimci Gençlik olarak 30 yıldırkesintisiz YÖK’e karşı mücadele-mizi sürdürdük.

Dev-Genç, YÖK’e karşı mücade-lenin onurudur. Faşizmin en karanlıkgünlerinde dahi YÖK’ün gerçek yü-zünü eylemlerimizle teşhir ettik.

Dev-Genç olarak 30. yılında yinealanlarda YÖK’ü eylemlerimizle kar-şıladık. Eylemlerimizle “Füze Kal-kanına Paralı Eğitime YÖK’e Hayır”dedik.

Füze Kalkanına, ParalıEğitime, YÖK’e Hayır

Dev-Genç 'liler, YÖK 'ün her tür-lü baskı ve terörüne rağmen 30 yıldırmücadele ediyor. Dev-Genç'liler yerigeldi YÖK 'ü bombaladı, yeri geldiyasak denilen bir alana girip pankartastı. Yeri geldi burunlarının dibinde-ki bir binadan sarkıttı "YÖK 'e Ha-yır" pankartını. Yeri geldi yasak de-dikleri yollarda polisin biber gazına,gözaltı, işkence, tutuklama terörünerağmen yürüyüp o yolu kazandılar ve

haykırdılar “YÖK' e Hayır!” diye.

Bu yıl da "Füze Kalkanına, Pa-ralı Eğitime, YÖK'e Hayır" demekiçin Anadolu'nun dört bir yanından İs-tanbul'a geldi Dev-Genç’liler. 3 Ka-sım Perşembe günü saat 12.30’daİstanbul Üniversitesi Fen Fakülte-si önünde toplanan Dev-Genç’liler,kortej oluşturarak Beyazıt Mey-danı’na kadar yürüdüler. “FÜZEKALKANINA PARALI EĞİTİMEYÖK’E HAYIR / GENÇLİK FE-DERASYONU” pankartını açan Dev-Genç’liler, yürüyüş boyunca “Öğ-renciyiz Haklıyız Kazanacağız, FTipi Üniversite İstemiyoruz, YÖK' eHayır, Füze Kalkanı Değil ParasızEğitim İstiyoruz, Yaşasın DEV-GENÇYaşasın DEV-GENÇ'liler" sloganla-rını attılar.

Beyazıt Meydanı’nda yapılanaçıklamayı bir Gençlik Federasyonuüyesi okudu. Okunan açıklamada;“Ülkemizi emperyalizmin dikensizgül bahçesi haline getirmek isteyen iş-birlikçi iktidarların gençliğe yönelikyozlaştırma politikalarına karşı 42 yıl-dır gençliğin mücadelesini örgütlü-yoruz. Ve örgütlemeye devam edece-

30 yıldır emperyalizmin ve işbirlikçi oligarşinin istediği gençliği yaratmak için faşizme hizmet etmiştir

YÖK; halk için bilime, halk için eğitime ve halk çocuklarına

DÜŞMANDIR!..

Füze Kalkanına, Paralı Eğitime,

YÖK’e Hayır!

İstanbul Üniversitesi

13 Kasım2011

33

Yürüyüş

Sayı: 294

Page 34: Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

ğiz. Gençliğe yönelik saldırılarıboşa çıkaracağız. Okuldan atma,soruşturma açma tehditleriylegençliğin akademik-demokratikmücadelesini, örgütlenmesini en-gellemeye çalışan YÖK başara-madı, başaramayacak. Bizlerhala alanlardayız ve haykırıyo-ruz: YÖK’e, Paralı Eğitime, FüzeKalkanına Hayır!” diye gençli-ğe mücadele çağrısı yapıldı.

Açıklamanın ardından Ko-caeli Gençlik Derneği müzikgrubu Grup Kıvılcım, “Dev-Genç” ve “Beyazıt” marşlarınısöyledi. Söylenen marşlardan sonraDev-Genç’liler tekrar Fen Fakülte-si’ne doğru yürüdü.

180 kişinin katıldığı eylem “Ma-hir Hüseyin Ulaş Kurtuluşa Kadar Sa-vaş, Kurtuluş Kavgada Zafer Cephe-de, Yaşasın Dev-Genç, Yaşasın Dev-Genç’liler!” sloganlarıyla bitirildi.

Taksim Anıtı'nda "YÖK'eHayır" DiyenDev-Genç'lilere Gözaltı

3 Kasım Perşembe günü, Dev-Genç'li öğrenciler YÖK'ü protestoamacıyla İstanbul Taksim anıtına pan-kart astılar. "Füze Kalkanına, ParalıEğitime, YÖK'e Hayır" yazılı pan-kart Dev-Genç'liler tarafından saat13.45'te asıldı ve uzun bir süre anıt-ta tutuldu. Bu sırada Dev-Genç'li öğ-renciler halka hitaben konuşma ya-parak YÖK'ün faşist uygulamalarınıve gerici eğitim sistemini anlattı.Konuşmaların arasında sıklıkla"YÖK'e Hayır!", "Füze Kalkanı De-ğil, Parasız Eğitim İstiyoruz!", "Öğ-renciyiz Haklıyız Kazanaca-ğız!", "Yaşasın Dev-Genç, Ya-şasın Dev-Genç'liler!" slogan-ları atıldı. Slogan seslerini du-yan halktan insanlar Dev-Genç'lilerin etrafına toplanma-ya başladı. Birçoğu Dev-Genç'in cüretini ve YÖK'e kar-şı mücadelesini alkışlıyarakdestekledi. Pankart asıldığı an-dan itibaren Dev-Genç'lilerianıttan indirmek için gelen dü-zenin faşist koruyucuları, önce

halkın ilgisini görünce saldırmaya ce-saret edemedi. 12 dakika sonra Dev-Genç'lilere saldıran polis ekipleri,önce halka karşı demagoji yapmayabaşladı ve sonra da Dev-Genç'lilerinkararlı tavrı karşısında işkenceylegözaltına alma yolunu seçti. Fakat bu-rada da oligarşinin bekçileri umduğu-nu bulamadı. Halk gözaltına alınanDev- Genç'lileri sahiplendi ve po-lislere bağırmaya başladı. Halktan in-sanlar "gençleri bu şekilde gözaltı-na alamazsınız" diyerek polisle tar-tıştılar. Polisler aynı işkenceci yüzle-rini halka karşı da gösterdi ve onlarısusturmaya çalıştı. Sonunda işken-ceyle ekip araçlarına bindirilen Dev-Genç'li Mahir Bektaş ve CemrayBaş gözaltına alınarak Beyoğlu Ka-rakolu’na götürdü. Faşizme karşı di-reniş burada da devam etti.

İşkence YapmakŞerefsizliktir!

Dev-Genç'lilerin YÖK'e karşı Tak-sim Anıtı’na pankart asmasını haz-medemeyen sivil ve resmi polisleronursuzca ve şerefsizce karakolda da

Dev-Genç'lilere saldırmayadevam etti. Aynı zamandatehditleriyle de Dev-Genç'li-lerin gözünü korkutmaya ça-lıştı. Ancak yaptıkları onur-suzca saldırılara "İşkenceYapmak Şerefsizliktir!", "İn-sanlık Onuru İşkenceyi Ye-necek!" sloganlarıyla karşı-lık verildi. Bunun üzerineDev-Genç’liler karakoldamerdivenlerden sürüklene-rek önce 5 kat yukarı sonrada 5 kat aşağıya karga tu-lumba indirildiler. Daha

sonra buz gibi yerde bir süre yatırı-larak bekletildiler. Onursuzca üst ara-masına tabi tutuldular. Ayrıca Dev-Genç'liler karakola getirilmeden öncegetirildikleri Adli Tıp’ta da polislerinkeyfi dayatmaları yüzünden muaye-ne edilmedi. Böylece tekrar karako-la getirilen Dev-Genç’liler uzun birsüre karakolda bekletilmeye devamedildiler. Yaklaşık 18.00 civarlarındaadliyeye götürmek üzere gelen po-lisler tekrar saldırmaya başladı. İş-kenceyle, zorla araçlara bindirilenDev-Genç'liler sloganlarıyla bu sal-dırıyı teşhir etmeye çalıştı. Ancak iş-kencecilerin saldırısı araçta da devametti ve uzun bir süre araçta kafalarıeğilerek, hava almayacakları şekildetutuldular. Bu şekilde slogan atmala-rı engellenmeye çalışılan Dev-Genç'li-ler buna karşı da direnerek ısrarlı birşekilde sloganlarına devam ettiler. So-nunda Çağlayan Adliyesi'ne getirilenDev-Genç'liler savcılığın karşısınaçıkarak, aynı meşrulukla YÖK'e kar-şı astıkları pankartı sahiplendiler. Ya-pılan hukuksuz gözaltının farkınavaran savcı da serbest bırakmak zo-

runda kaldı. Dev-Genç'li Ma-hir Bektaş ve Cemray Başsaat 19.30'da adliyenin önün-de onları sahiplenmeye gelenarkadaşlarıyla görüşerek adli-yeden ayrıldılar.

Dev-Genç’liler AnkaraKazılay’da da YÖK’üprotesto etti

3 Kasım’da Ankara’daYÖK’ün kuruluşunu protesto

Taksim

Ankara

34

Yürüyüş

13 Kasım2011

Sayı: 294

Page 35: Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

etmek isteyen Dev-Genç’liler Kızı-lay’da iki ayrı yere “Füze Kalkanına,Paralı Eğitime, YÖK’e Hayır Genç-lik Federasyonu” yazılı pankartlar as-tılar. Saat 10.00’da Amerikan KültürDerneği’nde pankart açmak isteyen üçDev-Genç’li Sultan Işıklı, GülşahIşıklı ve Bahadır Altınok işken-ceyle gözaltına alındılar. Aynı gün busefer de Dev-Genç’liler Saat 12.30’daMithatpaşa Köprüsü’nde pankart aç-tılar. “YÖK’e Hayır!, Yaşasın Dev-Genç, Yaşasın Dev-Genç’liler!, Pa-rasız Eğitim İstiyoruz, Alacağız!” vefüze kalkanına karşı sloganlar atıldı.Kısa süre içinde sivil polisler Dev-Genç’li Sabri Demir’i işkenceylegözaltına aldılar.

2015'e Kadar Zamlı HarçUygulaması YOK'muş!

Yükseköğretim öğrencilerinin, birderse ikiden fazla kayıt yaptırmaları,ilave ders almaları veya belirlenenazami sürede mezun olamamalarıhalinde artırımlı katkı payı ödemesi-ni öngören uygulama 2015 yılınakadar uygulanmayacakmış. Bu seneyeni başlattıkları uygulamaya göre ne-redeyse tüm öğrencilerden 2 katıfazla harç aldılar ve de bu uygulamageri çekilmesine rağmen fazla ödenenparaları geri iade etmediler. Şimdi deöğrencilerin tepkisini üzerlerindenatmak için türlü yalanlar buluyorlar.Nasıl olsa 2015 yılına kadar yeni biryasa koyup başka adlar altında öğ-

rencilerden para alırlar.

KESK: YÖK Kaldırılsın!YÖK'ün 30. kuruluş yılı nedeniyle

yazılı açıklama yapan Kamu Emek-çileri Sendikaları Konfederasyonu(KESK) Yürütme Kurulu, aradan ge-çen 30 yıla rağmen YÖK'ün üniver-sitelerin üzerinde Demokles’in kılıcıgibi sallanmaya devam ettiğini belirtti.Sadece üniversitelerin değil tüm top-lumun üzerine kara bir bulut gibi çö-ken YÖK'ün kaldırılmasını isteyenKESK, YÖK ile birlikte üniversite-lerin özerkliğinin tamamen ortadankaldırmasıyla yetinilmediğini, top-lumsal yapı üzerinde de ciddi tahri-batlar yaratıldığını dile getirdi.

Tüm Türkiye ahlaksızlığı izliyor.Yaşanılan, tek bir kelimeyle açıkla-nabilir: Pislik.

Hergün gazete sayfalarında, tel-evizyonlarda ve sokakta yani yanı-başımızda ahlaksızlıklar yaşanıyor.Ahlaksızlık kanıksatılmak isteniyor.13 yaşında bir kız, kaymakamlık ya-zıişleri müdürü, bir yüzbaşı, muhtarve korucuların da bulunduğu 26 ki-şinin aylarca tecavüzüne maruz kal-mıştı. Bu olayın üzerinden tam 9 yılgeçti. Dava 9 yıl boyunca sürünce-mede bırakıldı. Herkesin ismi, işi, yeriortadayken ne yaptığı biliniyorkenhiçbir şey yapılmadı. Tam 9 yıl bu pis-lik halkın soluduğu havaya karıştı,yaygınlaştı. 9 yılın sonunda mahke-me sonuçlandığında tecavüzcüler ce-zasız bırakıldı. Zaten düzenin adale-tinin vereceği cezadan da bir şey ol-mayacaktı ama onu bile yapmadı.

9 yıl sonra Yargıtay 14. Dairesibölgesel mahkemenin verdiği teca-vüzcüleri cezasız bırakan kararı onay-ladı.

Cezayı onaylayan hakimlerdenN.Ö. "vicdanım rahat, her şey kanu-

na göre oldu" diye konuştu.

Yargıtayın kararına halkın verdi-ği tepki karşısında AKP iktidarından"Biz de rahatsızız." diye açıklamalaryapıldı. O kadar rahatsızdılar ki 9 yılkıllarını kıpırdatmadılar!

Bu düzenin kültürüdür. Bu düze-nin ahlakıdır. Yozlaşmanın, kirlen-menin halka yayılmasını asıl isteyendüzenin temsilcileridir. Televizyon-larda hergün bize örnek gösterilen in-sanlara bir bakın. İzzet Yıldızhan veNihat Doğan denilen iki namussuzadamın herkesin gözünün içine ba-karak konuştukları kelimeleri tekrarokuyun. Fuhuş meşrulaştırılıyor.İmam nikahıyla 3 tane eş almış İzzetYıldızhan o kadar "dinine bağlı ki" birotel odasında 4 kadınla basılıyor vehiçbir şey olmamış gibi davranıyor.

Bu yaşananları tanımlayan birtek kelime var: Pislik!

Düzen, değerlerini yitiren bir top-lumun her şeyini yitireceğini biliyor.Bu yüzden toplumun ahlakıyla, ge-lenekleriyle, değerleriyle oynuyorlar.Bu değerleri yok etmek için ellerin-den geleni yapıyorlar. Bu değersiz-

leşmeye ilk olarakda halkın en dina-mik kesimi olangençlikten başlanı-yor. Gençliğe ah-laksız burjuva kül-

türü kanıksatılmaya çalışılıyor; düzenreklamlarında, sporunda, eğitimindebu ahlaki yozlaşmayı aşılıyor.

Düzenin bu saldırısına ek olaraksol ve ilericilik adına yozlaşmaya ça-nak tutan anlayışlar da var. Özellik-le düzenin yozlaşma saldırısına kar-şı mücadele eden devrimcilere 'namusbekçisi' yakıştırması yapan ve kimsekimsenin özgürlüğüne karışamaz di-yerek düzenin ideolojisini sol safla-ra taşıyanlar düzenin yoz kültürünütaşımaktadırlar. Bu tip anlayışlarısavunanlar hangi topraklarda yaşa-dıkladını bilmeden, bu toprağın in-sanını tanımadan, onun kapısını çal-madan halkın yaşantısıyla ilgili ahkamkesiyorlar. Solun taşıdığı yozlaşma-ya karşı da ideolojik mücadelemizisürdüreceğiz.

Düzenin pisliğinden ve yoz kül-türünden korunmanın yolu halk kül-türümüzle, devrimci kültürümüzle,değerlerimizle kuşanmalıyız.

Bu anlayışla Dev-Genç'liler ola-rak Müslüman halkımızın KurbanBayramı’nı kutluyoruz.

Düzenin Pisliğinden Kurtulmak İçinHalk Kültürünü Kuşanmak Zorundayız!

Gençlik Federasyonu’ndan

Ülkemizde Gençlik

13 Kasım2011

35

Yürüyüş

Sayı: 294

Page 36: Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

Ülkemizde Gençlik

AKP iktidarının üniversiteler ve li-selere getirdiği faşist uygulamalar, bu-gün yurtlara da getirilmeye çalışılıyor. Faşizm, öğrenci gen-çliğin mücadelesini sindirmek için her kuruma saldırdı-ğı gibi bu zamanda da yurtlara yönelik politika izleyerek,örgütlü bir mücadele verilebilecek tehlikesiyle hareket et-mekte ve buna yönelik önlemler almaktadır. Bu amaçlafaşist iktidarın yaptığı ilk iş öğrencileri fişlemek ve on-lardan bilgi edinmektir. Öğrencilere, yaşadığı yurtlarda dahihiçbir söz ve karar hakkı vermemektedir.

AKP iktidarı yurtları kendisine tehdit olarak görüyor.Böyle gördüğü içindir ki; öğrenciler giriş çıkışlarda dahi birdizi işlemden geçiriliyor. Önceden sadece kimlik kartı gös-terilmesi zorunlu tutularak uygulanan bu yaptırımın yanı-na, bugün parmak izi uygulaması getirilmiştir. Parmak iziuygulamasıyla öğrencilerin tüm kimlik bilgilerini alarak bubilgileri belli sürelerde emniyetle paylaşılmaktadır. Ayrıcaöğrencilerin giriş-çıkış saatleri mevcut idare tarafından be-lirlenmektedir. Örneğin, parmak izi uygulamasının getirildiğiyurtlarda 23.00'ten sonra gelen bir öğrenci sistem kabul et-mediği için içeriye alınmıyor. Bunu da güvenlik gerek-çesiyle yaptıklarını söylüyorlar, ancak yapılan başta insanlıkdışıdır. Öğrencilerin yurda giriş-çıkış saatlerinin bile öğ-renildiği parmak izi uygulaması, tamamen öğrencileri de-netim altına almak içindir. Bunun yanında yurtlarda var olanpolis-faşist-idare işbirliği ile öğrenciler yaşadığı yurtlardada birer köle haline getirilmeye çalışılıyor. Yurtlarda özel-likle özel güvenlik ve sivil polis sayısı arttırılıyor. Sivil po-lis-güvenlik işbirliğini görmek için yurtlarda yaşamaya dagerek yoktur. Çünkü artık yurt önlerinde olası öğrenci ha-reketlerine karşı birer sivil araç görmekteyiz. Ayrıca yurt-lara sivil polislerin öğrenci kılığında sokulması yetmiyor-muş gibi, 2008 yılından itibaren de tüm yurtlarda özel gü-venlik sayısı arttırılmıştır. 2008 yılında yurtlara, bu amaç-la tam 25 bin 250 yeni özel güvenlik elemanı alınmıştır.

Yurtlarda öğrencilerin fişlenmesi sadece parmak izi yo-luyla olmayıp, ne olduğu belirsiz anketler yapılarak da öğ-rencilerden ayrıntısına kadar bilgi edinilmektedir. Öğ-rencilerin özel yaşantısına, kız öğrencilere yönelik ahlaksızsorulara kadar varan bu anketler birçok yurtta zorunlu halegetirilmiştir. Örneğin; benzer bir anket bu yıl Abdi İpek-çi Yurdu'nda yapıldı. Ve anketi yapmayan öğrencilere ve-rilen ceza tam 770 TL'dir. Yoksul öğrencilerin barınmaamaçlı geldiği bu yurtta yapılan açık bir soygundur.

Bu yaşanılan sorunlardan dolayıdır ki; yurtta öğrencilergüvende değildir. Sivil polislerin, özel güvenliklerin ve ida-renin işbirliği içinde çalıştığı yurtta, sivil faşistlerin öğ-rencilerin karşısına çıkarılmaya çalışıldığı ortamda, dev-rimci-demokrat öğrenciler sürekli tehdit altındadır. Düzenliolarak emniyete istihbarat veren yurt idaresi şimdiye ka-dar birçok öğrenciyi hukuksuz bir şekilde yurttan atmış-tır. Ayrıca öğrenciler, sadece yurt içerisinde yaptıkları de-ğil, normal hayatta yürüttükleri demokratik faaliyetten do-layı da yurttan uzaklaştırılabiliyor.

Tüm yurtlarda gençliğin karşı karşıya kaldığı bu so-runlar, faşist yönetmelik ve uygulamalar öğrenci gençli-ğin demokratik mücadelesini yükseltebilmelerinin zemi-nini oluşturmaktadır. Bu nedenle yurtlarda verilen mü-cadeleye sadece "haksız uygulamalara tepki" olarak de-ğil, oraları demokratik mevzi haline getirmek olarak ba-kılmalıdır. Bu da ilk olarak getirilen anti-demokratik uy-gulamaları kabul etmeyerek başlayacaktır.

Şimdiye kadar yurtlarda süregelen sessizliği yıkmakve gençliğin var olan mücadele potansiyelini hayata ge-çirmek biz gençliğin görevidir. Çünkü, yurtlarda verece-ğimiz akademik-ekonomik-demokratik mücadele örgüt-lü bir hale geldiğinde, faşizmin yurtlar üzerindeki tüm po-litikalarını bozacak ve gelecek anlamında yurtlar birer mev-zimiz olacaktır.

GençliğinGündeminden

Faşizmin Yurtlardaki Uygulamaları, GençliğinMücadelesi İle Yıkılacak!

15 Kasım-21 Kasım

Kasım 1977: İki Filistinli gerillayı katleden Alman em-peryalizmi Dev-Gençliler tarafından Taksim Tünel’dekiAlman Kültür Merkezi’ne çeşitli biçimlerde zarar verile-rek protesto edildi.

16 Kasım 1992: Küçükköy Endüstri Meslek LisesiDLMK'lı öğrenciler sınıf konuşmaları yaparak öğrencilerikantini boykota çağırdılar. Öğretmenlerin ve idarenin en-gelleme çabalarına rağmen boykota okulun tüm öğrenci-leri katıldı.

gençliğin tarihinden

Kastamonu Ağlı’da 142 öğrencinin yatılı eğitim aldığıYatılı İlköğretim Bölge Okulu’na (YİBO) KırıkkaleÜniversitesi Yapı ve Zemin İnceleme ve Araştırma Mer-kezi Müdürlüğü tarafından 12 Temmuz 2010 tarihinde oku-lun sağlam olmadığı ve yıkılması yönünde rapor verildi.Kastamonu Ağlı Kaymakamlığı bu durumu Bakanlığa bil-dirdi. Ancak okulda Bakanlık tarafından hiçbir incelemeve ilave hiçbir çalışma yapılmadı. Van depreminde de ol-duğu gibi öldüren deprem değil, devlettir. Onlar için öğ-rencilerin hayatının hiçbir değeri yoktur. Onlar için tekgerçek kardır, ranttır.

'Acil yıkılmalı' dendi ancak 142öğrenci hala içinde eğitim görüyor!

36

Yürüyüş

13 Kasım2011

Sayı: 294

Page 37: Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

Bizler bu ülkenin gençliğiyiz, bu hal-kın çocuklarıyız. Ezilmiş, sömürül-müş, katledilmiş bir halkın çocuklarıolarak emperyalistlere ve işbirlikçilerinekin duyarız.

İşçisinden, köylüsünden, esnafından,memurundan biz öğrencilerine varanakadar halkın her kesimi bir yanıyla buadaletsiz sistemden payını fazlasıyla al-maktadır. Bizler liseli gençlik olarak ül-kemizin bağımsız olduğu bir düzenin,ancak şu an ki düzene karşı savaşarakkazanılacağını çok iyi biliyoruz. Vetüm liselileri bu savaştaki yerlerini al-maya çağırıyoruz.

Bu ülkenin gençleri okuyabilmekiçin can verirken, bu ülkenin Başbaka-nı Recep Tayyip Erdoğan’ın çocuklarıyurtdışında dünyanın sayılı okulların-da özel eğitim almaktadır. Bu, yaşadı-ğımız topraklardaki adaletsizliğe küçükbir örnektir.

Bizler bu ülkenin gençleri olarak, ge-leceği ve umudu temsil ediyoruz.Omuzlarımızdaki misyonun bilincin-deyiz. Bu ülkenin Liseli Dev-Genç’li-leri olarak Anadolu topraklarının MA-HİR yüreklileri olarak büyük bir so-rumluluk altındayız. Bu sorumlulukMAHİR VE DAYI’nın aydınlattığı yol-da yürümektir. Bizler Liseli Gençlik ola-rak bu sorumluluğu üstleniyoruz. Bedeline olursa olsun, Mahir’lerin yolunda,Dayı’nın izinde KURTULUŞA KA-DAR SAVAŞACAĞIZ! Zafere kadar busorumluluğu taşıyacağız!

Savaşmaktır bizi yenilmez kılacakolan. Savaşmaktır ahlaklı, namuslu,vatansever gençliğin hakkı... Bizler desavaşacağız.

Burjuvazi iliklerine kadar emper-yalizme bağımlıdır, emperyalizmin ensadık uşağıdır. Eğitim de emperyaliz-min, belirledikleri, istedikleri üzerindenşekillenmektedir. Halk için bir eğitimsöz konusu değildir... Emperyalizm veişbirlikçi oligarşilerin bekası içindirher şey...

Sorunlarımız büyük, sorunlarımızdağ gibi... Bu düzen hiçbir soruna çö-züm olamayacağı gibi, bu sorunları ya-ratandır. Halkı açlığa, yoksulluğa mah-kum eden, çocuklarını okutamaz du-ruma getiren bu düzendir... Bu düzen-dir eğitimin parasız olduğunu yasa ilebelirten ama okulları soygun kapısınaçeviren. Ve parasız eğitim isteyenleri tu-tuklayıp yıllara varan cezalar isteyen deyine bu düzendir. Bu düzen tepeden tır-nağa çürümüş ve kokuşmuştur.

Çürümenin içinde büyümek iste-miyoruz. Uyuşturucu bataklığına sap-lanmak istemiyoruz. Üniversite kapı-larında adaletsizlik istemiyoruz. Bü-yüdüğümüzde işsizlik bataklığında bo-ğulmak istemiyoruz. Bunun için de-mokratik bir lise istiyoruz. Demokratikbir lisenin, ancak bağımsız, demokra-tik, sosyalist bir Türkiye’de var olaca-ğını çok iyi biliyoruz. Bunun için bukavgada bizler de varız. Hayalini kur-duğumuz ülkeye sahip olmak için sa-vaşmaktan başka yol yoktur. BizlerLiseli Dev-Genç’liler olarak tüm lise-lileri bu kavgaya çağırıyoruz... Sava-şalım, kazanalım...

Bizden sonraki gençliğe bağımsız,demokratik, sosyalist bir ülke bırakalım.

Çürümenin İçinde Büyümekİstemiyoruz

Bugün liselerde yozlaşma oldukçaartmıştır. Bu düzenin çürümüşlüğü-nün bir kanıtıdır. Düzen açısından eğit-mek demek; apolitikleştirmek, duyar-sızlaştırmak, bencilleştirmek, bireyci-leştirmek ve sindirmek demektir... Çün-kü duyarsız, bencil, çıkarcı, apolitik vesinmiş bir insanın kendisine, ülkesineve halkına ne gibi bir yararı dokunabi-lir? Hiçbir yararı dokunmaz. Böyle birinsan ancak ve ancak, sömürü ve soy-gun düzeninin işine gelir.

Gençliğin yozlaştırılması düzen ta-rafından çok sistemli bir politikayla sür-dürülüyor. Bu politikanın en başında

Tüm Liselileri, Emperyalizme ve OligarşiyeKarşı Savaştaki Yerlerini Almaya Çağırıyoruz

Bu ülkede yaşıyoruz... Bu halkın çocuklarıyız... Ezilen, sömürülen, katledilen bir halkın çocuklarıyız... Bu halkın kavgasında biz de varız!

Liseliyiz Biz

13 Kasım2011

37

Yürüyüş

Sayı: 294

Biz Liseli Dev-Genç’lileriz

Bu Kavgada Biz de Varız

Çürümenin içindebüyümek istemiyoruz.

Uyuşturucubataklığında büyümekistemiyoruz.

Üniversite kapılarındaadaletsizlik istemiyoruz.

Büyüdüğümüzde işsizlikbataklığında boğulmakistemiyoruz.

Bunun için, demokratikbir lise istiyoruz.

Demokratik bir lise içinözgür, bağımsız bir ülkeistiyoruz.

Bunun için bu yaşta,

BU KAVGADA BİZ DEVARIZ!

Liseliyiz biz... Genciz, çokgenç... Ama yüreklerimizbüyük erkenolgunlaşıyoruz biz. Bu ülke,bu düzen erken büyümekzorunda bırakıyor bizi.

İşte bu yüzden,

BU KAVGADA BİZ DEVARIZ!

Page 38: Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

Liseliyiz Bizgençliğin kapitalist, burjuva yoz kültürle yetiştirilmesi var-dır.

Öğrencilere bireycilik, bencillik öğretilmektedir. Sınavsistemlerinden ders çalışma yöntemlerine kadar her şeybu durumu desteklemektedir. Bireyci olmak öğretilir ki,öğrenciler sorunlarının çözümlerini bireysel kurtuluşta gör-sünler, bireysel çözümler peşinde koşsunlar. Özgürlük kav-ramı çarpıtılır ki, halk kültüründen uzaklaştırılsın öğren-ciler, yardımlaşma nedir, haksızlıklara karşı birlikte di-renmek nedir bilmesinler. Onlara verilen gerici-faşist eği-tim yeterlidir.

Düzen bize, benim istediğim gibi yaşayacaksın, benimistediğim gibi düşüneceksin, benim istediğim gibi konu-şacaksın diyor. Düzenin istediği bireyci, bencil, kendin-den başkasını düşünmeyen, aslında kendisini de düşün-meyen, günübirlik yaşayan, edilgen, tüketim kültürününşekillendirdiği bir gençlik...

Bizler bu çürümenin içinde büyümek istemiyoruz. Ken-di halk kültürümüzle yetişmek istiyoruz. Kendisinden baş-ka kimseyi düşünmeyen bencil birer birey olarak değil, hal-kına ve vatanına karşı duyarlı ve yararlı birer insan olmakistiyoruz. Gerici-faşist bir eğitimle değil, halk için bilimselbir eğitimle yetişmek istiyoruz.

Liseler mücadele etmemiz gereken mevzilerdir. Lise-lerde bizler mücadele vermezsek, biz örgütlemezsek buçürüme devam edecek, düzen gençliği daha da çok yoz-laştıracaktır. Liseli gençliği giderek daha çok halkın de-ğerlerinden uzaklaştıracak, kendine ve halkına yabancı-laştıracaktır.

Çürümenin bir kanıtı da eğitimin ticari bir araç hali-ne getirilip, öğrencilerin geleceklerinin tekelleşmiş şir-ketlerin çıkarlarına feda edilmesidir. Eğitim sistemi öylebir hale getirilmiştir ki, ortaöğretimden itibaren dersha-nelere gitmek zorunlu hale gelmiştir. Eğitimin her aşa-masında yine daha çok para ödemek, tüm olanaklarımı-zı zorlamak zorunda kalmış ya da okuyamayacak bir du-rumdayız.

Bu çürümüşlüğe karşı mücadelede güçlü olmak zo-rundayız. Güçlü olmak için örgütlenmeli ve örgütlemeli-yiz... Bu çürümenin içinde büyümek ve çürümek kaderi-miz değildir. Unutulmamalıdır ki gelecek ellerimizdedir...

Bizler Liseli Dev-Genç’liyizDüzen umutlarımızı yok etmek istiyor. Bizleri dün-

yadan, ülkemizden, halkımızdan koparmak istiyor... Ken-di sorunlarımıza yabancılaştırmak istiyor.

Düşünmeyen, sorgulamayan, sormayan, apolitik,umutsuz bir gençlik olmamızı istiyorlar. Hayır! Bin kerehayır! Bizler sistemin yaratmak istediği bir gençlik ol-mayacağız. Çünkü bizler, Liseli Dev-Genç’liyiz.

Bugün uyuşturucu kullanımı ilköğretim sıralarına ka-dar indi. Uyuşturucu lise kantinlerinde satılıyor. Gençli-ğin dünyasını, tüketim ve cinsellik doldurmuş durumda.Sistem on yıllardır böyle bir gençliği yaratmaya çalıştı. Bü-yük oranda da başarılı oldu. Ancak her şeye rağmen, dü-zenin teslim alamadığı, yozlaştıramadığı örnek bir genç-

lik var: DEV-GENÇ’LİLER!Bizler bu ülkenin onuruyuz. Bizler düzenin yozlaştı-

ramadığı gençleriz... Bizler Liseli Dev-Genç’iz. Yaşları-mız 15-16-17... Bizim yaşımızdakilerin büyük bir bölü-mü, kendi başlarına hiçbir sorumluluk üstlenemeyecek ka-dar sorumsuz, hiçbir yükü kaldıramayacak kadar kendi-ne güvensiz...

Bizler Liseli Dev-Genç’liler olarak, bizlere biçilen kim-liği kabul etmiyoruz. Yoksulluk açlık içindeki halkımızınsorunlarından uzak değiliz. Kendi sorunlarımızdan uzakdeğiliz.

Halk düşmanı AKP iktidarı yoksul halk çocuklarınınokuma hakkını gasp ediyor. Parası olan okusun, parası ol-mayan kapitalistlere ucuz işgücü olsun diyor. Kabul et-meyeceğiz! Okullarda verilen eğitimin muhtevası, ama-cı bizce malumdur. Okullar düzene uygun, düzene hizmeteden kafalar yaratmanın araçlarıdır. Düzen aynı tornadançıkmış, sormayan, sorgulamayan kafalar yaratmak ister.Ve bunu başarır da. Ancak Liseli Dev-Genç’lilere gelin-ce durum değişir. Onlar gerçekleri gören, gösteren, sor-gulayan ve yanlışlıklara, çarpıklıklara karşı mücadele eden-lerdir... Onlar halk için eğitim, halk için bilim derler. İşteo zaman gerçek anlamda bir eğitimden söz edilebilir...

Bizler Liseli Dev-Genç olarak düzenin bu ülkenin gen-çliğini yozlaştırmasına, köleleştirmesine karşı çıkacağız.SAVAŞACAĞIZ!

Düzen kendinden başkasını düşünmeyen, bencil genç-ler yetiştirirken, Liseli Dev-Genç’liler olarak bizler düzeninsunduğu yoz kültürün dışında onurlu bir yaşamın olduğunubiliyoruz; bu yaşam için savaşacak ve kazanacağız!

Hiçbirimizin umutsuz olmak gibi bir lüksü yoktur. Dü-zenin bizim için çizdiği kalıpları kabul etmiyoruz.

Dev-Genç’liler gençliğin asla umutsuz olmayacağının,çaresiz kalmayacağının kanıtıdır.

Liseli Dev-Genç’lilerin sesine ses katın. Bu mücade-le sizin mücadelenizdir. Bu mücadele geleceğin müca-delesidir.

Devrimci İşçi Hareketi, 5 Kasım günü Kadıköy'demasa açarak kitap tanıtımı yaptı. 16.00-18.00 saatleri ara-sında açık kalan masada Boran, Haziran ve Tavır ya-yınlarından çıkmış kitapların tanıtımı ve satışı yapıldı.

38

Yürüyüş

13 Kasım2011

Sayı: 294

Bilgi Güçtür, KitaplarımızıOkuyalım Okutalım

Page 39: Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

‘Bizim yayınlarımızı’ okumalı ve okutmalıyız.

Bizim yayınlarımızı okumak ve okutmak liseli gen-çliğe tarihimizi anlatmaktır. Tarihimizi öğrenmeden enyakınımızdakine ‘bizi’ anlatamayız. Bizi anlatmak Dev-Genç’i anlatmaktır. Liseli Dev-Genç’liler olarak kendi ta-rihimizi bilmeli ve örnek almalıyız. Faruk Bayrakçılar’ın,İrfan Ağdaşlar’ın Liseli Dev-Genç tarihine ekledikleri ge-lenekleri öğrenmeliyiz. Israrcılığı, militanlığı FarukBayrakçılar’dan öğrenmeliyiz.

Tarihini öğrenenler emperyalizme, faşizme karşı nasılsavaşılacağını bilirler. Açlığa, yoksulluğa, sömürüye kar-şı sessiz kalmaz, halka dayatılan ‘kader’ anlayışını yıkmayaçalışırlar. Liseli Dev-Genç’lilerin bunlara karşı her zamanyapacağı bir şey vardır da. Bugüne kadar gerek kampan-yalarıyla, gerek eylemleriyle hiçbir şeyin kader olmadığınıher şeyin devlet eliyle planlandığını halka anlatmıştır. İştebize yol gösterecek olan tarihi, bizde üzerimizdeki bir so-rumluluk olarak liseli gençliğe götürmeliyiz.

‘Bizim yayınlarımızla’ öğreneceğimiz daha çok şey var.Gençlik 1-2 ile tarihimizi öğreniyorsak aynı zamanda öğ-retmeliyiz. Ya da ‘Çizgilerle Anadolu Tarihi’ ile okul ki-taplarındaki tarihin bize ait olmadığını liseli gençliğe gös-terebilmeliyiz. Okul kitaplarında padişahların, sultanların

yoksul halka nasıl zulmettiğini anlatmazlar. Padişahların,beylerin tarihi hep başarılarla doludur. Onlar savaşmış vekazanmıştır. Hiç kaybetmemiştir. O kitaplarda bizim ol-mayan bir tarih vardır. Şeyh Bedrettinler, Baba İshaklar, PirSultanlar, Börklüceler anlatılmaz liseli gençliğe. İstemez-ler direnenlerin tarihinin öğrenilmesini. Ki bu liselerde oku-yan saf, temiz beyinlerse o kitaplar sakıncalı kitaplardır. Çün-kü egemenlerin tüm yalanları ortaya çıkacaktır. Ne kadarkötü her şeyi yalanlarken birileri gelip tüm düzenlerini yı-kıyor. Bu kitapları okutanlarda tabi ki suçludurlar. İstemezleröyle öğrencileri okullarında görmeyi. Ama ne onların is-tekleri gerçekleşebilir, ne de bir tarih onlara göre şekille-nebilir. Çünkü bu tarih kanla yazılmıştır. Bu kan halkın ka-nıdır. İdil gibi devrimciliği ‘sanatçı ’kimliğinin önüne ge-tirenlerin kanıdır.

İdil’de bir örnektir. Geleceğin liseli gençliği İdil olupbüyüyor. Yeni İdiller çıkacak. Yeni idiller göreceğiz okulsıralarında.

Liseli gençliğe bugün çok şey düşüyor. Omuzları-mızdaki tarihin ağırlığını hissetmeliyiz. Bizler Liseli Dev-Genç’lileriz. Bu yüzden her gün yeni bir şey öğrenme-li okuyarak kendimizi geliştirmeliyiz. Liseli gençliği de‘bizim yayınlarımızı’ götürmeliyiz.

AKP ÜniversitelerdeKadrolaşmada YeniUygulamalara DevamEdiyor

Üniversite yönetimlerindeki yeniuygulamaya göre doçentlik jürisinibelirleyecek olan ve ÜniversitelerArası Kurul (ÜAK) tarafından seçi-len “komisyonlar” “önceden hazır-lanmış listeler doğrultusunda yenidenbelirlendi. ÜAK’nın seçtiği bu ko-misyonların da bu çerçevede yenidenşekillendirildiğini ifade ediyor. AKPiktidara geldiğinden beri tüm ku-rumlarda açık bir kadrolaşma ger-çekleştirmiş, tüm üniversitelere ken-di rektörlerini atamıştır. Sözde üni-versiteler özerk yönetimlerdir ancakbir öğrenciler yoktur bu yönetimde.

Okul Yönetimlerinin“İsteksizlikleri” YardımlarıDurduramıyor!

Bornova Anadolu Lisesi'nde haf-ta başında yardım kampanyasına baş-layan öğrenciler okul idaresinin yön-lendirmesiyle Kızılay'ın kampanya-

sına destek vermeyi kararlaştırdı.Ancak sonrasında okul yönetimi Mil-li Eğitim'den yazı gelmediğini ve budurumda çalışmanın yapılamayacağınısöyleyerek yardımları engellemekistedi. AKP ve onun gibi iktidarlarınhalka yardım gibi amaçları yoktur.Onların yardımdan anladıkları 'DenizFeneri' gibi halkı kandırma ve soymatezgahlarıdır.

İngiltere'nin BaşkentiLondra'da EylemlerDevam Ediyor!

St. Paul's Katedrali önüne kur-dukları yaklaşık 200 çadırla 'Londra'yıİşgal Et' adıyla başlattıkları protesto-larını sürdüren çoğunluğu öğrenciolan halka çadırlarını toplayıp git-meleri için 48 saat süre verildi. Ya-kınında bulunan Londra Menkul Kıy-metler Borsası ve bankalar nedeniy-le St. Paul's Katedrali’nin önünde de-vam eden protesto, katedralin başpa-pazının istifa etmesine neden oldu.

Rusya'da Gençlerin'Birlikte İntihar Eylemleri'

Artış Gösterdi!Dünyada en çok intihar eylemle-

rinin yaşandığı Rusya'da, gençlerinson günlerde birlikte intiharları sık-lıkla gündeme geliyor. Rusya'nınbaşkenti Moskova'da iki kız öğren-cinin birlikte intihar etmesinin ar-dından, St.Petersburg şehrinde de ikikız öğrenci benzer şekilde 10. kattanatlayarak intihar etti.

Honduras'da 64 ÜniversiteÖğrencisi Öldü

Tegucigalpa, 31 Ekim 2011(Prensa Latina) Honduras eğitimkurumlarından alınan bilgiye göre ül-kede Ocak 2011’den beri şiddetolayları sonucu 64 üniversite öğ-rencisi hayatını kaybetti ve bütün buolayların %80’ inde failler ceza al-madan serbest kaldılar. La Tribu-na’nın haberine göre geçen cumar-tesi günü başkentte ölü bulunan Ra-fael Alejandro Vargas ve CarlosHumberta Pineda’da dahil olmaküzere, hayatını kaybeden 64 öğren-cinin çoğu Honduras Ulusal OtonomÜniversitesi (UNAH) öğrencisi.

LİSELİ GENÇLİK BİZİM YAYINLARIMIZI OKUMALI

Liseliyiz Biz

13 Kasım2011

39

Yürüyüş

Sayı: 294

Page 40: Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

İzmir’de Yürüyüş dergisi okurları 5 Kasım günü Çiğ-li-Güzeltepe’de Yürüyüş dergisinin tanıtımını ve dağıtımınıyaptılar. Evlerin kapıları tek tek çalınarak dergide yer alankonular hakkında bilgi verildi.

Güzeltepe gecekondu mahallesi olduğu için, özellikleAKP’nin depremi fırsata çevirip gecekonduları yıkma pla-nı anlatıldı. Van’a giden Halk Cephesi’nin izlenimlerini deanlatan Yürüyüş okurları AKP’nin halkın dayanışmasını daengellediğini anlattılar. Dergi satışı sonunda 39 dergi hal-ka ulaştırıldı.

5 Kasım’da Adana merkeze bağlı Meydan Mahallesi’ndede Yürüyüş dergisi okurları tarafından derginin tanıtımı vedağıtımı gerçekleştirildi. Dört Yürüyüş okurunun önlükler-le yaptığı tanıtımda megafonla mahalle halkına yönelik ko-nuşmalar da yapıldı. Halk Cephesi’nin başlatmış olduğu;“Füze Kalkanı Değil Demokratik Liseler İstiyoruz” kam-panyası hakkında bilgi verildi. Toplam iki saat süren tanıtımsırasında 32 Yürüyüş dergisi mahalle halkına ulaştırıldı.

Çünkü halk sahip çıktı, HalkCepheliler’e. Polisin tüm tehditle-rine rağmen halk sahip çıktı. KanalD ekranlarına bunlar yansıdı.

Polis soruyor halka: Tanıyor-musun bunu?

Evet tanıyorum. Her hafta geli-yor.

-Bırak işin rengi değişecek bi-razdan.

Halk cevap veriyor: Siz değiş-tirmezseniz her şey açık suç yok, bı-rakın.

Bırakmadılar. Zorla gözaltınaaldılar. Ama gözaltına almak kolayolmadı. 4 polis zorla kelepçeyi ta-kıp gözaltına alabildi.

Tutuklu bulunan Yürüyüş der-gisi çalışanlarının serbest bırakıl-ması talebiyle Ankara SakaryaCaddesi'nde 4 Kasım günü HalkCephesi tarafından eylem yapıldı.Eyleme katılan Yaşar Tolan, ey-lemin ardından Sakarya Meyda-nı'nda sivil polisler tarafından hiç-bir gerekçe gösterilmeden yakapaça gözaltına aldı. Polisin gözaltıterörüne müdahale eden HasanKarapınar da, Yaşar Tolan ile bir-likte gözaltına alındı.

Ankara Hüseyingazi Mahalle-si’nde, Yürüyüş dergisi çalışanla-rının serbest bırakılması talebiyle3 Kasım günü ozalit afişler asıla-rak, 4 Kasım günü yapılacak ey-leme çağrı yapıldı.

Kaan Ünsal, Halit Güdenoğlu,Naciye Yavuz, Musa Kurt,Cihan Gün, Remzi Uçucu,

Mehmet Ali Uğurlu, Necla Canve Gülsüm Yıldız’a

Yürüyüş çalışanlarına ve üç devrimciye özgürlük!

Antalya ÖzgürlüklerDerneği, dernek başkanlarıMehmet Ali Uğurlu veYürüyüş Dergisi çalışan-larının serbest bırakılma-sı için 4 Kasım günü Kış-lahan Meydanı’nda eylemyaptı.

Eylemde “DevrimciTutsaklar Onurumuzdur”,“Mehmet Ali Uğurlu Ser-best Bırakılsın”, “YürüyüşÇalışanları Serbest Bıra-kılsın”, “Kahrolsun Faşizm Yaşasın Mücadelemiz” slo-ganları atıldı. Yapılan açıklamada ise, 11 aydır mahkemeyedahi çıkarılmadan tecrit hücrelerinde tutulan Yürüyüş der-gisi çalışanları ve Mehmet Ali Uğurlu’nun yaşadıkları hak-kında bilgi verildi. Uğurlu’nun iki hafta önce kalp atağıgeçirdiği duyuruldu.

Açıklamanın devamında “Mehmet Ali Uğurlu’nun sağ-lığının günden güne kötüleşmesinin tek sebebi yargı sis-teminin adaletli bir şekil de işlememesi ve hapishaneler-deki tecrit uygulamasıdır” denildi. Eylem sloganlarla bi-tirildi.

ANKARA'DA BECERİKSİZ GÖZALTI:DÖRT POLİS ANCAK TAKABİLDİ KELEPÇEYİ

MEHMET ALİ UĞURLU VE YÜRÜYÜŞDERGİSİ ÇALIŞANLARI SERBEST

BIRAKILSIN!

İzmir

Antalya

40

Yürüyüş

13 Kasım2011

Sayı: 294

YÜRÜYÜŞ TANITIMI BİR EYLEMDİR

Page 41: Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

13 Kasım2011

441

Yürüyüş

Sayı: 294

Emperyalistlerin ve işbirlikçileri-nin kriz kabusları bitmiyor. Egemensömürücü sınıflar sistemin yapısalkrizlerinin bilincindedirler ve krizle-rini yönetmeye çalışmaktadırlar. Kriz-den çıkmanın yolu, krizin faturasınıemekçilerin sırtına yüklemektir. Eko-nomik anlamda halkın geçim koşul-larının daha da kötüleşmesi demekolan bu durumun siyasal anlamda kar-şılığı ise baskıların artması, hak ve öz-gürlüklerin budanmasıdır. Egemen-lerin krizden çıkmalarının bir de psi-kolojik boyutu vardır bunun da özüyalan ve demogojidir. Yani gerçekleriters yüz etmektir.

Bunun klasik bilinen bir yöntemi,ekonominin yolunda olduğunu vaa-zetmektir. Halk kitlelerini psikolojikolarak rahatlatmak, halkı sömürme-nin, baskı ve zulüm politikalarınısessiz sedasız uygulamanın zemininide yaratır. AKP'nin genel politika tar-zıdır; her şeyi güllük gülistanlık gös-termek. Hiçbir sorun yokmuş gibiyansıtmak. Ekonomi batarken dahiTürkiye ekonomisinin sağlam birekonomiye sahip olduğunu ortayakoymak AKP'lilerin yönetme tarzıdır.Hemen her konuda emperyalistlerindesteğini almış durumdaki AKP ikti-darı bu konuda da emperyalist söz-cülerin desteğini almıştır.

Geçtiğimiz günlerde John Per-kins İstanbul'daydı. John Perkinskimdir? “Bir Ekonomik TetikçininAnıları” adlı dizi kitaplarıyla ünlü birekonomisttir. Bakın ne iş yaptığını,kim olduğunu nasıl tanımlıyor:

“Biz, ekonomik tetikçiler, küreselimparatorluğun yaratılmasında ger-çekten sorumlu olanlarız ve çok fark-lı bir şekilde çalışırız. Belki de en sıkkullanılanı, öncelikle şirketlerimize enuygun kaynakları olan ülkeleri bulurve gözümüzü üstlerine dikeriz. Petrolgibi… Ardından Dünya Bankası veyaonun kardeşi başka organizasyondan

o ülkeye büyük birkredi ayarlarız; fa-kat gerçekte asla opara, o ülkeye gir-mez. Ülke yerine, oülkede projeler ya-pan şirketlerimizegider. Bizim şir-ketlere ilaveten oülkedeki enerjisantralleri, sanayialanları, limanlar,birkaç zengin in-sanın kar sağlayacağı şeyler… Bun-lar toplumun çoğunluğuna yaramaz.Yine de o insanlar yani bütün ülke,bu borcun altına sokulur. Bu borç,ödeyemeyecekleri kadar büyüktür vebu planın parçasıdır, geri ödeye-mezler. Ardından biz “ekonomik te-tikçiler” gider onlara deriz ki; “Din-leyin, bize bir sürü borcunuz var veödeyemiyorsunuz. O zaman petrolü-nüzü, petrol şirketlerimiz için olduk-ça ucuza satın. Ülkenizde askeri üstkurmamıza izin verin veya askerle-rimizi desteklemek için dünyanın biryerine asker gönderin (Irak gibi…)ya da bir daha ki BM seçiminde bi-zimle oy verin.” Elektrik şirketleri-ni özelleştiririz, sularını ve kanali-zasyon sistemlerinizi özelleştiririzve ABD şirketleri veya diğer çokulusluşirketlere satarız. Bu, mantar gibi bi-ten bir şey ve çok tipik, IMF veDünya Bankası bu şekilde çalışır. Ül-keyi borca sokarlar ve bu öyle büyükbir borçtur ki, ödenemez. Ardındanyeniden borç teklif edersiniz ve dahafazla faiz öderler. Koşullara bağlı veiyi yönetim talep edersiniz. Aslında buonların kaynaklarını satmalarınısağlar. Buna sosyal hizmetleri, teknikşirketleri, eğitim sistemleri de dahil-dir. Adli sistemlerini, sigorta sistem-lerini yabancı şirketlere satarız. Bu,ikili, üçlü, dörtlü bir darbedir!” (BirEkonomik Tetikçinin Anıları, JohnPerkins)

İşte John Perkins böyle biridir. Oemperyalizmin ekonomik tetikçile-rinden biridir. Ve silahını halklara doğ-rultmuştur.

John Perkins, İstanbul'da dünyaekonomik krizi üzerine değerlendir-meler yapmış. J. Perkins, mevcutekonomik politikalarla ekonomilerindüzelmesinin olanaklı olmadığını,kapitalizmin sonunun geldiğini veçöktüğünü söylüyor. Ve ekliyor. "Tür-kiye ekonomisi en sağlam ülkelerdenbiri"ymiş. Dünya bu çöküş enkazınınaltından "yeni bir ekonomik yapı-lanmayla çıkabilir"miş. J. Perkinstetikçiliğini sürdürüyor ve AKP ikti-darının yalan ve demogojilerine hiz-met edecek şeyler söylüyor.

J. Perkins’in "kapitalizmin sonu-nun geldiği, çöktüğü" söylemleri ka-pitalizm karşıtlığından değildir. Ter-sine bir tetikçi olarak sistemi uyarı-yor. Sömürüyü nasıl gizleyecekleri,dahası sömürüyü nasıl inceltecekle-rinin politikalarını yapıyor.

Aynı günlerde bir başka emper-yalist ekonomist George Friedmanda İstanbul’daydı. G. Friedman daTürkiye ekonomisini övenlerden.Ona göre “Türkiye’nin ekonomiknabız atışı sağlıklı...”

Türkiye ekonomisi üzerine baştaTayyip Erdoğan olmak üzere AKP ik-tidarının sözcülerinin değerlendir-melerini yazmaya dahi gerek yoktur.

Mücadele Etmezsek FaturayıBize Ödetirler

Krizleri Derinleştirelim!

Page 42: Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

442

Yürüyüş

13 Kasım2011

Sayı: 294

Onlara göre Türkiye ekonomisi bu-güne kadar ki en güçlü, en sağlam dö-nemlerini yaşamaktadır. Her şeyiylegüllük gülistanlık bir tablo göstermeyeçalışıyorlar. Kriz dönemlerinde duy-duğumuz “sosyal patlama” olur de-ğerlendirmelerini dahi duymaz, gör-mez olduk, AKP iktidarı olur olmazayrı bir şey ancak “sosyal patla-ma”nın lafından bile ürkmektedir.Ve halka aç kalacaksınız, öleceksinizancak gıkınızı çıkarmayacaksınızıöğütlemekte, dahası buna zorlamak-tadır. Bunu en küçük bir muhalefetekarşı gösterdikleri tahammülsüzlük vepervasızlıkta görmek mümkündür.

Tekelci burjuvazinin sözcüleri-nin Türkiye ekonomisi üzerine kimi"karamsar" değerlendirmeleri iseAKP iktidarının sözcülerinin çizdiğitabloyla özde çelişmemektedir. Sonekonomik krizle ilgili bakın TÜSİADBaşkanı Ümit Boyner ne demiş: “kü-resel ekonomiyi tırnaklarımızı ke-mirerek izliyoruz”.

İşbirlikçi tekelci burjuvazinin söz-cüsü Boyner boşuna sızlanıyor. Oli-garşik iktidarlar krizin faturasını herzaman emekçi halka yüklerler. Tekel-ci burjuvazi de bunu çok iyi biliyor.Demogoji yapıyor. "Hepimiz aynıgemideyiz" yalanının, devleti sınıf-larüstü göstermenin, bizde zor du-rumdayız diyerek halkı aldatmanınifadesidir bu söylem.

Türkiye Her ŞeyiyleEmperyalizme GöbektenBağlı Yeni Sömürge BirÜlkedir

"Türkiye'nin ekonomik nabız atı-

şının sağlıklı olduğu", "Türkiye'ninekonomisi en sağlam ülkelerden biriolduğu" söylemleri baştan sona ya-landır.

Neden?

Çünkü Türkiye emperyalizmin biryeni-sömürgesidir. Kapitalizm kendi içdinamikleriyle gelişmemiş, sömürgeolma süreciyle başlayarak emperya-lizm eliyle ve çarpık geliştirilmiştir.

Emperyalizm kendi ekonomik sis-temine ve sömürge ilişkilerine uyguntekelci burjuvaziyi de böyle yarat-mıştır. Emperyalizmle işbirliği için-de gelişip büyüyen tekelci burjuvazimilli değil işbirlikçidir. Emperyaliz-min desteği olmaksızın ayakta kala-maz. Çarpık ve dışa bağımlı bir ka-pitalizm olgusu nedeniyle tekelciburjuvazinin sınıfsal tabanı da dardır.Bu durum tekelci burjuvazinin güç-süzlüğünün de ifadesidir.

Yeni-sömürge ülkenin sanayisiasıl olarak montaj sanayisidir.

Montaj sanayiine bağlı çarpıkgelişim yeni-sömürge ülke ekono-milerinin emperyalizmle tümüylebütünleşmesini sağlamaktadır. Buda emperyalistlerin ekonomik bu-nalımını para ayarlamaları gibiyöntemlerle yeni-sömürgelere ak-tarmasını kolaylaştırmaktadır.

"Bu ülkelerdeki -III. bunalım dö-neminde emperyalist hegemonyanıniçsel bir olgu olduğu, emperyalist-ka-pitalist üretim ilişkilerinin egemen ol-duğu geri bıraktırılmış ülkelerde (...)emperyalist hegemonya bağımsız birmilli burjuvazinin gelişmesine engelolduğundan ülke kapitalist bir ülkeolsa bile, var olan kapitalizm kendi iç

dinamiği ile gelişemediğinden çar-pıktır, emperyalizme göre biçimlen-miştir. Emperyalist hegemonya top-lumun kendi iç dinamiği ile gelişme-sine engel olduğu için ülke alt yapıilişkilerinden üst yapısına kadar, mil-li bir kriz içindedir." (Mahir Çayan,Bütün Yazılar)

Lenin 20. yüzyılın başında, kapi-talizmin ekonomik ve politik alandaeşit oranda gelişmeme yasasını (eşit-siz gelişim yasası) buldu ve kapita-lizmin en yüksek aşaması olan em-peryalizm teorisini formüle ederek,kapitalizmin sürekli ve son buhranlarçağının başladığını ilan etti.

Emperyalizm çağında kapitalizminsürekli buhranlarının varlığı ve bununiçinde çarpık kapitalizmin hakim ol-duğu yeni sömürge bir ülke olanTürkiye'nin sürekli bir milli kriz için-de olması ekonomik, siyasal istik-rarsızlığı had safhaya çıkarır.

Böylesi bir nesnel gerçeklik içindeülkemizin ekonomisinin güçlü olduğu,sağlam olduğu düpedüz yalandır.

Ülke ekonomisi IMF'nin verdiğiborç üzerine kuruludur. Emperyalisttekellere kapılar ardına kadar açılmış,sınırsız sömürü, ucuz işgücü koşul-larında emperyalist tekeller "sıcakpara"yı ülkemize taşımıştır. Deyim ye-rindeyse emperyalist tekeller, tefeci-lik yapmaktadır. Tekeller bu parala-rını çektiklerinde, IMF borç verme-diğinde ekonomi batar, koca bir ülkeiflas edebilir. Tıpkı 2001-2002'lerdeArjantin'in yaşadığı durum gibi...

Bugün Arjantin örnekleri artmaeğilimindedir. Yunanistan'ın duru-mu, Portekiz, İzlanda, İspanya'nıniçinde bulunduğu durum böyledir...

Page 43: Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

13 Kasım2011

443

Yürüyüş

Sayı: 294

Liseli gençlik olarak sürekli liselerin önlerine gidipkampanyalarımızı, gündemimizi insanlara taşımaya ça-lışıyorduk. Tabii ki örgütlenmek de istiyorduk. Çünkü budüzen değişmeli, bunu biliyoruz. Bunun için de her günliselerin önlerine gidiyorduk. Ama gittiğimiz bu liseler-de hiç kimse ile tanışamıyorduk ve moralimiz çok bo-zuluyordu. İnsanların neden bu kadar duyarsız olduğu-nu düşünmeye başlamıştık. Çünkü o kadar gidip geli-yorduk okula ama kimse ilgilenmiyordu. Sonra bu oku-la gitmek istememeye başladık. Başka okullara gidelim,sorun bu okuldaki insanlardan kaynaklı diye düşünme-ye başlamıştık.

Sonra düşünmeye ve sorgulamaya başladık. Başka yer-lerdeki insanlar çok mu farklı olacak buradaki insanlar-dan? Bu kadar insanın içerisinde hiç mi sorunlarına kar-şı çözüm arayan insan yok?.. Sorgulamaya başladık. Son-ra bizim insanlara nasıl yaklaştığımızı sorguladık. Yaniliseli gençlik duyarsız olamazdı. Liseli gençlik hesapsızve çıkarsız bakıyordu. Böyle görmüştük tarihimizden. Bunedenle kendimizi sorguladık, çalışma tarzımızı sorgu-ladık... Yanlış bizdeydi. Biz afiş asarız, insanlar gelir bi-zimle tanışır; biz pul yaparız insanlar gelir; biz kuşlama

yaparız insanlar gelir diye bakıyorduk. Evet tüm bunla-rı yaptığımızda okulda bir sempati yarattığımız kitle var-dı ama bizim bu kitleden haberimiz yoktu. Sonrasındabuna çözüm olarak, birebir insanlara bildiri ile gidip soh-bet etmeyi, sorunlarını dinlemeyi ve çözümler üretmeyidenedik. Ve gördük ki liseli gençlik gerçekten de tarihi-mizden gördüğümüz gibi hesapsız, çıkarsız yaklaşıyor.Mesele bizim kendimizi kitleden uzak tutmamızdaymış.Ve bu çalışma tarzımızı devam ettirdik.

Sonra aradan bir ay geçmeden, okuldaki tüm öğren-cilerin bize selam verdiği, bizimle konuşmak istediği dik-katimizi çekti. Ve yanımdaki arkadaşla bunun üzerine ko-nuştuk. Yani hiç kimseyi tanımıyorduk. Bu okulda çalışmayapmayı bırakacaktık ama bugün okuldaki herkesi tanı-yoruz. Demek ki mesele insanlara güvenmek ve birebirgitmek o insanlara. Birebir anlatmak, birebir göstermeksorunlarının kaynağının düzen olduğunu ve bu düzenindeğişmesi gerektiğini.

Ve bugün o okulda artık o okulun kendi öğrencileri varçalışma yapan. İşte Liseli Dev-Genç’li olmak böyle id-dialı olmaktır. Liseli Dev-Genç’li olmak hiç kimsenin ol-madığı yerde çalışma yapabilmektir. Liseli Dev-Genç’liolmak inançlı olmaktır.

Kısacası emperyalizmin krizleribitmeyecektir. Tersine artarak de-vam ediyor.

BurjuvazininSaldırılarına Karşı BizdeAynı Cephelerden CevapVermeliyiz

“Sosyalizm öldü”, “elveda prole-tarya”, “tarihin sonu” yalanları geri-de kaldı artık. Sosyalist sistemin yı-kılmasının ardından kapitalizmin al-tın çağını yaşayacağı düşünülüyordu.Ama olmadı. Kısa sürdü hayal dün-yası. Yırtıldı yalanın perdesi. Ancakburjuvazi yönetmekte uzmandır. Ken-dine yeni yalanlar bulacaktır. İdeo-lojik, psikolojik saldırısını devamettirecektir. Ettirmektedir de.

İşte bu nedenle onun saldırılarınabizde aynı cephelerden cevap ver-meliyiz.

Burjuvazinin her türden saldırısı-na karşı biz de ideolojik, ekonomik,

politik mücadeleyi büyütmeliyiz.

Devrimler kendiliğinden olmaz,krizler kendiliğinden devrimci du-rumlara dönüşmez. Bu anlamda ira-di müdahale, devrimci müdahaleşarttır.

2001-2002 yıllarındaki Arjantinkrizinin bir kez daha öğrettiği bir ger-çek vardır.

Krizler derinleştirilmez, mücadelegeliştirilmezse emperyalistler krizlerinigeçici de olsa atlatırlar, zulüm ve sö-mürü katmerlenerek devam eder.

Nedir Krizi Derinleştirmek,Nasıl Olacaktır?

Koca bir ülkenin iflası karşısındayüz binler, dahası milyonlar sokak-taydı. Ancak hiçbir şey olmadı. Ör-gütsüz halk, önderliksiz halk, iktidarhedefli olmaktan yoksun mücadele aç-lığı, yoksulluğu, zulmü bitirmez. Ar-jantin’de böyle oldu. Emperyalistlerve yerli işbirlikçiler önderliksiz, ör-gütsüz halkı kolaylıkla sakinleştirip

yatıştırdılar ve sömürülerini katmer-lemiş halde devam ettiriyorlar.

Krizi derinleştirmek ne anlama ge-lir?..

Krizi derinleştirmek, krizin fatu-rasını biz ödemeyeceğiz diyerek ka-pitalizmin açlık, işsizlik, yoksulluk,hak gasplarına karşı direnmektir.

Krizi derinleştirmek, yoksulluğu-muzun, sefaletimizin kaynağının ka-pitalist düzen olduğunu kavramakdemektir.

Krizi derinleştirmek, kitleleri po-litikleştirmek, mücadeleyi daha iyi ya-şam koşullarıyla, ücret artışıyla sı-nırlamamaktır. Ekonomik mücadele-yi politik iktidar mücadelesine tabi kıl-maktır.

Sistem tüm güçlü görünme çaba-larına karşın güçsüzdür, istikrarsızdır.Güçsüzlüğün kaynağı vahşi sömürü-dür, kölece yaşam ve çalışma koşul-larıdır. Elbette halk olarak bunları red-dettiğimiz oranda. Örgütlenip müca-dele ettiğimiz oranda sömürüyü, zul-mü geriletebiliriz.

İnsanlar mı Duyarsız, Bizim ÇalışmaYöntemimiz mi Sorunlu?

Hayatın Öğrettikleri

Page 44: Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

Gözlerimizi dünyaya açtığımızdaadaletsizlikler de dayanıyordu kapı-mıza. Büyüyüp aklımız ermeye baş-layınca hayata, önce şaşırıyorduk.Keşke hep çocuk kalsaydık diye...Sonra yaşam tercihlerimizi yapıyor-duk. Biz devrimci olmayı seçenler-dendik, onuru, namusu, erdemi, iyi-yi, güzeli seçenlerdendik.

Bu düzende öfkelenecek o kadarçok şey var ki. Çocukluğumuzda çoköfkelendiğim bir olay hatırlıyorumda, yanılmıyorsam 7-8 yaşındaydım.Polisler abimi devrimcilik yaptığı içingözaltına almışlardı. Annem çok ağlı-yordu. Annemi ağlarken görmek tari-fi imkansız bir duyguydu. O zamanlaristemediğim bir şey olduğunda hep benağlardım, annem de ağlamayayımdiye uğraşır dururdu. Ama şimdi benannemin gözyaşlarını durduramıyor-dum.

Kolay değildi, binbir türlü zor-luklarla büyüttüğü, kötülüklerden sa-kındığı oğlu şimdi işkencecilerin elin-deydi. Kimbilir ne yapıyorlardı abi-me, annem polisleri iyi tanıyordu, so-kak ortasında katledilen, işkenceha-nelerden geçirilen, gözaltılarda kay-bedilen gençleri iyi biliyordu. Bukadar ağlaması da bundandı.

2 gün sonra abim eve gelmişti, vü-cudunda morluklar vardı. Annemabimi görünce rahatlamıştı. Ama için-deki o kaygı hiç bitmiyordu. Hayatezilen halkların yüreğinde her gündüşmana duyulan yeni bir öfkeyi do-ğuruyordu. Annem de milyonlarca acıçeken kadından sadece bir tanesiydi.Ve bizler bu adaletsizliklere, düşma-nın sömürüsüne, zulmüne, katliam-larına karşı düştük yollara; anaları-mızın yüreğindeki acıyı, gözlerinde-ki yaşı dindirmek için büyük bir ka-rarlılıkla adımlıyoruz yolları.

Yürüttüğümüz bu onurlu mücade-lede düşmana her an daha da öfkele-

niyoruz. İnsanca ya-şamak istediğimiziçin tutuklanıyoruz.Mahallelelerimizdeuyuşturucuya, fu-huşa, yozlaşmayaizin vermediğimiziçin işkencelerden ge-

çiriliyoruz. Derneklerimize geceninbir yarısı düşman topraklarına girer gibigaz bombalarıyla, silahlarla giriyorlar.Egemenler, çürümüş düzenlerini sür-dürebilmek adına alçakça saldırıyor.

Okmeydanı’ndaki derneklerimizibastığında da düşmana bir kez daha öf-kelendik. Polisler derneğimizi bastı-ğında büyük bir direnişle ve barikat-larımızla karşılaşmıştı. İçeriye girme-

leri saatler sürdü. Barikatlarımızı yık-maları zaman alıyordu. Devrimciledenve mahalle halkından korkuyorlardı.Zaman geçtikçe bize ulaşamamanınvermiş olduğu öfkeyle aşağılık küfür-ler ediyorlardı. Bizlerse pencerelerdenajitasyonlar çekiyor, devrimcilerin ye-nilmezliğini bir kez daha haykırıyor-duk düşmana. Arkadaşlar bulunduğu-muz odadaki duvara halkımıza duy-duğumuz sonsuz sevgi ve bağlılığı ya-zıyorlardı. Yoldaşlarımızın gözlerininiçine bakıyorduk. Coşkulu marşlarsöyleyip, halaylar çekiyorduk.

Polisler içeriye girebilmek için yo-ğun bir şekilde gaz sıkıyordu, en so-nunda içeri girdiler ve herbirimizi yer-lerde sürükleyerek çıkartmaya başladılar.Derneğin merdivenlerine dizilmişlerdi.Gözlerimizi gazdan dolayı açamıyor-duk. Merdivenlerden atıyorlardı bizi. Di-zilen polisler tekme ve yumruklarla me-rivenlerden aşağı doğru atmaya devamediyordu. Vatan Caddesi’ndeki İstanbulEmniyet Müdürlüğü’nde de işkencele-rini sürdürdüler. Bir kişiyi almaya ge-lirken bile onlarca polisle geliyorlardı.Yanımızdaki arkadaşımızı almak için

çok uğraşıyorlardı. Kenetleniyordukhiç ayrılmayaçakmışcasına, gözlerindekikorkuyu görmemek imkansızdı. Onlarda biliyordu; bu kadar barikat, bu kadardireniş boşuna değildi. Bunlar baskının,zulmün sonucuydu. Direnişimizde hak-lılığımız, meşruluğumuz vardı. Halka,vatana sevdamız vardı. Yoldaşlarımıza,mücadelemize bağlılığımız vardı. Za-fere duyduğumuz inançtı direnişimiz.Düşmana duyduğumuz kinimiz vardı.Düşman da biliyordu bu büyük öfkeninkuru bir şey olmadığını. Bu intikam duy-gusuydu, hesap sorma isteğiydi, adaletarayışıydı. Düşman bunu biliyordu vekorkuyordu. Bu kinin kendisini bitire-ceğini, beyninde bir bomba gibi patla-yacağını biliyordu. Ve bu korkuyladaha da azgınca saldırıyordu.

Gözaltından sonra tutuklandık vetutuklanmamız dışarda büyük bir öf-keyle karşılandı. Mahallelerde ça-dırlar kuruldu. Çayan’daki HüseyinAksoy Parkı’na kurulan direniş çadırıda bunlardan biriydi. Polis defalarcaoraya da saldırdı. Çadırdaki arka-daşlarımız gözaltına alındı. 65 yaşı-naki İbrahim amca da gözaltına alı-nanlardan biriydi. Alibeyköy Kara-kolu’nda işkence yapmışlardı, yüzümorluklar içinde kalmıştı.

İbrahim amcanın yüzü akılları-mızdan hiç silinmeyecek. Korkuyor-lardı devrimcilerden, bitirmek için sal-dırıyorlardı ama direniş hiç bitmi-yordu, daha da büyüyordu.

Direnişimiz hiç bitmeyecek; çünkübizler halkımıza, yoldaşlarımıza yapı-lanları hiç unutmayacağız. 19-22 Ara-lık katliamında katledilen, diri diri ya-kılan yoldaşlarımızı hiç unutmayaca-ğız, Yürüyüş dağıtırken polis kurşu-nuyla felç kalan Ferhat’ı kim unuttu-rabilir ki bize? İşkencede katledilen En-gin Çeber’i kim unutturabilir? Unu-tanlar insanlık duygularını yitirenlerdir,unutanlar ihanet edenler, düşmanınyalanlarına inananlardır. Bizler unut-mayacağız. Bir gün mutlaka tüm ada-letsizliklerin hesabını soracağız.

Hayat Her günDüşmana Duyulan

Bir Öfkeyi Doğuruyor

Sınıf KiniSınıf KiniHalkların bütün acılarının

hesabını sormak için

Armutlu şehidi Sultan Yıldız

444

Yürüyüş

13 Kasım2011

Sayı: 294

Page 45: Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

Hücre ve koğuş tipi hapishaneler-de, tecrit işkencesine karşı beynimiz,ellerimiz, yüreğimizle direniyoruz.Tutsaklıkla ödediğimiz bedeller va-tansever olduğumuz için, ancak bu bizivatanımıza, sosyalizm iddiamıza birkez daha bağlıyor. Çünkü ahlaksız-lıklara, sömürüye, işgale karşı oldu-ğumuz için tutsak edildik. Faşizm bi-zim "suçlu" psikolojisine kapılmamı-zı ve örgütlü mücadeleyi terketmemi-zi sağlamaya çalışıyor. Oysa tutsakolan sadece bedenimiz. Beynimiz,yüreğimiz ise özgür ve mücadele içinüretmeye, direnmeye devam ediyoruz.

Özgür tutsaklık tek başına bir ha-

pishanede, hücrede olsa da teslim ol-mamak, direnmektir.

Slogan atmak, haber izlemek, gün-dem üzerine tartışmak, düşünmek,yalanların yerine gerçekleri koymak,okumak, yazı yazmak, tüm bunlarüretmektir. Teorik, perspektif, edebiyazılar yazmak, üretkenliğimiz, öz-gürlüğümüz, örgütlülüğümüzdür.

19 Aralık katliamı sonrası tecrithücrelerinde özgür tutsaklık kimliği-miz yok edilmeye çalışılmıştır. Bu sal-dırılara karşı kendimizi her daim eği-terek, direnerek, üreterek koruyoruz vegeliştiriyoruz. Tecrit hücrelerini par-çalayan özgür tutsaklığın bilincimizive yüreğimizi her daim diri tutmasıkendimizi eğitmemiz ve geliştirmemizsayesindedir.

Hücrelerdeki mücadele düşünce-lerimizi, örgütlü kişiliğimizi fiziki vepsikolojik işkencelere karşı korumak vebüyütmektir. Kitap, dergi, gazete, kağıt-

kalem sınırlıdır,ancak okudu-ğumuz her sa-

tırdan öğreniriz. Her şey sınırlı olsa daöğrenmemiz önünde hiçbir sınır yoktur.Bir yazı, çözüm, elişi, plastik şişelerdenürettiğimiz her şey dışarıya ulaştırır bizi.İdare yasaklar ürünlerimizi, mektupla-rımızı, cezalar alırız, iletişim hakkımızgasp edilir. Ancak biz üretmeye devamederiz. Bedel ödeyerek kazandığımızhaklarımızı yine bedel ödeyerek kul-lanırız. Tutsaklığın her anı, bencilliğe,yalnızlaştırmaya, faşizme karşı savaş-tır. Devrimciliğin her yönünün sınandığıbir okuldur. Özgür tutsaklığın her anı,bencilliğe, yalnızlaştırmaya, faşizmekarşı savaştır. Devrimciliğin her yönü-nün sınandığı bir okuldur. Özgür tutsakbu okulda güçlenir, gelişir, koşullara tes-lim olmaz. Hem öğretmen, hem öğ-rencidir, ödevi sürekli kendini ve mü-cadeleyi geliştirmektir.

26 Ekim 2011-Aysun AkdağBakırköy Hapishanesi

Özgür TutsaklardanÖzgür Tutsaklardan

TKMP Ekim Ayı Hak İhlalleriRaporunu Açıkladı

Tecrite Karşı Mücadele Platformu’nun(TKMP), F Tipi hapishanelerdeki hak ih-lalleri hakkında 2011 Ekim ayı için hazır-ladığı rapor, 29 Ekim günü düzenlenen ey-lemle halka ve kamuoyuna duyuruldu.

Galatasaray Meydanı’nda bir araya ge-len TKMP bileşenleri, “Tecrite Son”, “Dev-rimci Tutsaklar Yalnız Değildir”, “Devrim-ci Tutsaklar Teslim Alınamaz”, “KahrolsunFaşizm Yaşasın Mücadelemiz” sloganla-rıyla eylemi başlattılar.

Yapılan eylemde, “Herkesi tecrite karşıdirenmeye, devrimci tutsakların tecrittenkurtulana kadar yanında olmaya, içeride sü-ren direnişi dışarıda da büyütmeye çağırı-yoruz. TKMP olarak, başından beri bu di-renişin içinde olduğumuzu, bundan sonra daolacağımızı bir kez daha ilan ediyor, tecritortadan kalkana kadar mücadelemizi sür-düreceğimizi belirtiyoruz” denildi.

Politik Kimlikleri Tanıyacaksınız17 Ekim 2011 tarihinde İstanbul ve Der-

sim’de düzenlenen baskınlarda gözaltına alı-narak tutuklanan Mehmet Ali Aslan ile ErmanÇepni, tutuklu bulundukları Malatya E Tipi Ka-palı Hapishanesi’nde ölümle tehdit ediliyorlar.

Aslan ve Çepni, hapishanenin “müşahade”denilen ve faşist, ırkçı eğilimler taşıyan adli tu-tukluların kaldığı bölüme bitişik bulunan göz-lem bölümünde tutuluyorlar. Bu kişiler Aslanve Çepni’yi ölümle tehdit ediyorlar. Hapisha-ne idaresi ise, yer değişikliği talep eden Aslanve Çepni’ye “Slogan atarsanız, sonuçlarına kat-lanırsınız. Sizinle bir yerde karşılaşırlarsa ya-pacaklarına biz karışmayız, bundan sonra slo-gan atmayacaksınız” diyerek açıkça tehditetti.

Halkın Hukuk Bürosu, müvekkilerinin du-rumu ile ilgili 31 Ekim tarihli bir açıklama ya-parak, tutuklu ve hükümlülerin müşahade de-nilen bölümde tutulamayacaklarını, ayrıca ha-pishane idaresinin tehditlerde bulunmasının,tutuklu ve hükümlüleri kışkırtarak suç işlet-mesinin hukuk sınırları içinde hiçbir anlamıve izahının olmadığını bildirdi.

Tecrite Karşı Bir İmzaTAYAD'lı Aileler, 29 Ekim Cumartesi

günü 16.00-18.00 saatleri arasında Galata-saray Lisesi önünde masa açarak, tecrite kar-şı imza topladılar. “Hapishanelerde 10 Yıl-da 1758 Ölüm. Tecrit Can Almaya DevamEdiyor. Siz Neredesiniz” pankartının açıldığımasada, tecrit işkencesi ve hapishanelerdeyaşanan hak ihlalleri anlatıldı.

Aleviler Cemevi’niYapıyor

Ankara Batıkent'te yaşa-yan Aleviler, 15 yıldır sözverilip de yapılmayan cemeviiçin “Hak Verilmez Alınır” di-yerek, 22 Ekim tarihinden iti-baren Yenimahalle Belediye-si’ne ait arsa üzerine cemeviinşaatı yapmaya başladı.

Yenimahalle Pir SultanAbdal Kültür Derneği öncü-lüğünde, Ergazi MahallesiGüngör Park’ta başlatılancemevi inşaatı, CHP'li Yeni-mahalle Belediye BaşkanıFetih Yaşar’ın seçimlerdenönce söz vermesine rağmen,belediye tarafından engellen-mek isteniyor. İnşaat alanınagelecek olan konteyneri en-gelleyen belediye, halkı poli-se ihbar etti.

Devrimci Alevi Komite-si’nin de desteklediği cemeviinşaatına tüm halkımızın sa-hip çıkması ve bu haklı vemeşru talebi desteklemesiçağrısında bulunuldu.

45

ÖZGÜR TUTSAK; SÜREKLİ KENDİNİ GELİŞTİRENDİR!

Page 46: Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

Onlar Anne Acısını İyiBilirmiş

3-4 Kasım'da Fransa’nın Cannes kentinde G-20 zir-vesi toplandı. İki gün süren zirveye ilişkin burjuva basındaçokça haber çıktı. Haberler daha çok da Başbakan Erdo-ğan’ı şişiren haberlerle doluydu. Haber başlıklarından bi-risi şöyleydi: “ABD Başkanı Obama; Fransa'da Er-doğan'ı samimi şekilde kucakladı.”

Niye kucaklamış? “Anne acısı”ndan.

Obama, yakın zamanda annesini kaybeden Erdoğanile zirve öncesi özel görüşme yapmış. Uşak-efendi ara-sındaki özel konuşmaların ne olacağı malum: Yeni tali-matlar vs... Basında öne çıkan kısmı şöyle: "Ben de an-nemi kaybettim. Anneyi kaybetmenin ne demek ol-duğunu çok iyi bilirim. Başınız sağ olun." (5 Kasım Hür-riyet)

Bir tek onların annesi var. Bir tek onlar anne acısınıbilir. Onun için mi anaları ağlatıyorsunuz? Onun için miinsanları katlediyorsunuz?

***

Obama’nın Erdoğan’ı NedenKucakladığı Anlaşıldı

Obama’nın Erdoğan’ı neden kucakladığını Sözcü ga-zetesi şöyle yazdı: “Obama’nın Erdoğan’ı samimi şekildekucaklamasının nedeni dün anlaşıldı. ABD, Türki-ye'nin Gazze’ye yardım götüren filoya savaş gemileri-nin eşlik etmeyeceğine ilişin güvence verdiğini söyledi.”AKP, İsrail’le kayıkçı kavgasını sürdürüyor. (Sözcü, 6Kasım 2011)

***

“Yolsuzlukla MücadeledeÇok Kararlı Olmak ve

Samimiyet Testini BaşarmakŞart”

Yukarıdaki sözler Başbakan Erdoğan’a ait. G-20 Zir-vesi’nin “yolsuzluk” gündemli toplantısında yaptığı ko-nuşmada söyledi. Erdoğan konuşmasının devamında“Eğer politika yapanlar yolsuzluğun içerisinde aktöroluyorlarsa, orada görev alıyorlarsa tabi bu işi ba-şarmanız da mümkün değil. O zaman çöker gidersi-niz. Türkiye bu işi büyük ölçüde başarmıştır. Hiç miyok? Hiç olmadığını iddia etmiyorum. Çünkü bu işiniçinde insan var. İnsanın olduğu yerlerde bu tür ma-lesef sıkıntılar da yaşanıyor.”

***

Türkiye YolsuzluktaDünya 8’incisi

Bu da Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün (UŞÖ) yap-tığı bir araştırmanın sonucu.

Uluslararası Şeffaflık Örgütü (UŞÖ)’nün bu araştır-masını emperyalistler G-20 zirvesinde ayrı bir başlık al-tında gündem yaptı.

UŞÖ'nün 2010 yılı araştırmasının odağında özel şir-ketler var. Balıkçılıktan enerjiye, ağır sanayiden taşıma-cılığa, bankacılıktan ormancılığa kadar 19 sektörden bü-tün dünyadaki şirketleri içeriyor. Şirketlerin hangi ülke-lere ait olduğu belirtiliyor. 28 ülke içinde Rusya ve Çinfirmaları en fazla rüşvet veren firmalar. Onları Meksika,Endonezya, Birleşik Arap Emirlikleri, Arjantin ve SuudiArabistan izliyor. Türkiye ise 8. oldu. Türkiye’nin de için-de olduğu G-20 zirvesinde "Yolsuzluğa Karşı Eylem Pla-nı" adı altında yolsuzluk ve rüşvetle ortak mücadele ka-rarı aldılar.

Erdoğan’ın konuşmasıyla ne kadar tezat değil mi? Amadilin kemiği yok. Erdoğan atıyor, tutuyor. Atma Recep di-yen yok. Burjuva basın Erdoğan’ın yalanlarını manşet ya-pıyor.

***

Zirve Öncesi KonuşmadanErdoğan ve Obama’nın zirve öncesinde 25 dakika özel

konuşma yaptığı basına yansımıştı. 25 dakikaya ne kadarçok şey sığdırmışlar. “Samimi kucaklama”nın nedenle-rinden birisi de, İran, Suriye ve PKK konusuymuş.

Erdoğan, ABD'nin Irak'tan göndereceği predatorlarınyanı sıra, 2 yeni predator daha isterken, “ABD BaşkanıObama, İran'a karşı yürütülen uluslararası politikadaTürkiye'nin işbirliğini” istemiş.

dünyadan... ülkemizden KISA KISA

46

Yürüyüş

13 Kasım2011

Sayı: 294

Page 47: Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

AKP, nehirlerimizi, yeraltı sularımı-zı, ormanlarımızı, madenlerimizi em-peryalist ve işbirlikçi tekellere peşkeş çe-kiyor. Mahkemelerin yürütmeyi dur-durma kararlarına rağmen emperyalist te-keller ülkemizin dağlarında, siyanürle al-tın aramayı, topraklarımızı ve ormanla-rımızı zehirlemeyi pervasızca sürdürüyor.

Hidro elektrik santrallerine karşı çı-kan halka azgınca saldırıyor AKP. Buülke bizim, halkın. Ülkemizde olan herşey halkın malıdır. AKP yağmalıyor.Vatanımızı talan ediyor.

Halk Anayasası Taslağı’nda çev-reyle ilgili madde şöyle diyor:

Madde 38- Çevrea-) Çevre sorunu ve korunması,

merkezi planlamalar çerçevesindeele

alınır. Doğal çevreyi kirletecek,halkın sağlığını tehdit edecek sa-nayi yatırımlarına izin verilmez.Tum fabrika, atölye benzeri tes-islerin doğayı ve çevreyikirlet-meye karşı filtre, arındırma, atıktoplama ve benzeri önlemler al-

maları zorunludur.b-) Sanayide, ısınmada doğal ener-

jinin daha yaygın kullanılmasına ön-celik verilir. Nukleer enerji, gen tek-nolojisi vb. kullanımının beraberindegetirdiği çevre ve toplum sağlığınıtehdit eden etkenlere karşı önlemler al-mak devletin görevleri arasındadır.Tuketim maddelerinin imalatında, veurunlerde çevre kirlenmesine yol aça-cak hammaddeler ve ambalajların kul-lanılmaması özendirilir.

c-) Kentlerin kanalizasyon ve çöptoplama gibi altyapı sorunları yerel yö-netimlerin öncelikli görevleri arasın-dadır. Hiçbir yerel yönetimin halkıçöp ve pislik içinde yaşatmaya hakkıyoktur. İl, ilçe ve mahalle meclisleri bukonunun doğrudan denetleyicisidir-

ler.d-) Okullarda ve

her duzeyde çevre bi-lincini geliştirecek bir eğitim verilecek;devletin halk iktidarı öncesi yakıpyıktığı ormanların canlandırılması içintoplumsal bir seferberlik ilan edile-cektir.

NEDEN? Çunku, sağlıklı bir ya-şam, sağlıklı çevre koşullarının varlı-ğıyla mumkundur. Her şeyin tekellerinçıkarlarına göre duzenlendiği, yağ-macılığın, talancılığın işbaşında ol-duğu bir ulkede doğal çevrenin koru-namayacağını yaşayarak görduk. Kıyıyağmacılığı na, ormanların katledil-mesine, deniz, göl ve nehirlerimizin kir-letilmesine, zehirli fabrika atıklarıylahalk sağlığının tehdit edilmesine bukuçuk azınlığın çıkar - ları için göz yu-mulmuş, bu çevre katliamı bizzat iktidarların onayıyla yurutulmuştur. De-mokratik Halk Cumhuriyeti, bu doğalçevrenin ve guzelliklerin halka ait ol-duğu, hiçbir uretim ve yatırımın halksağlığı na karşı olamayacağı bilinciy-le, bu konuda kesin hukumler yururluğekoymakla, çevre suçlarına karşı sert ön-lemler almakla yukumludur.

Çevreyi Katleden Kapitalist Düzendir

Büyük bir acıyla sarsıldık, üzüldük,ağladık, en çok da düşündük. Düşün-meliyiz. Yine deprem ve yine enkaz al-tında biz kaldık. Bir katliam yaşadık. Yok-sul bırakılmışlığımızın Van'daki bedeli yu-vamızın altında kalmaktı, sokakta açık-ta kalmaktı. Bu en acı günümüzde, her za-man olduğundan da daha hızlı, daha çokdayanışmalıydık. Halkımız ülkemizindört bir yanından, elinden geleni, geldi-ği kadar göndermeye çalıştı. Dayanış-mamızın önünde de engel olmaya gittidevlet. İnsanlarımızı ayırmaya, birbirinekarşı kışkırtmaya, paylaşmamızı engel-lemeye çalıştı. İzin vermemeliyiz. Da-yanışmamız gücümüzdür. Halkımızıngücüdür. En acılı gününde, en acılımızınyanında olmaktır mücadele etmek.

Dayanışma mücadeledir. Dayanış-mayı yaratan, temelini oluşturan mü-

cadeledir.Bizler devrimciyiz. Mücadelemiz ör-

gütlenme ve dayanışma temelinde yük-seliyor. Sömürüye dayalı iktidarını sür-düren kapitalizm, dayanışmamıza düş-mandır. Halkların dostluğuna ve acıları-nı paylaşmasına düşmandır. Biz halkla-rımızın yanında, dayanışma içinde ola-cağız. Dayanışma içinde olmakla kal-mayacak, halkımızın hep beraber daya-nışmada bulunması için emek vereceğiz.Dayanışmanın, ihtiyaç sürdüğü müddet-çe var olabilmesi için her acılı evimizden,her sokağımızdan insanımızı katarak ör-gütleneceğiz. İnsan olan herkesin dayanışma duy-

gusu vardır. Ama çürüyen ve çürüten dü-zen, bireyciliği yaratırken; dayanışma-mızın da önüne geçmeye çalışıyor. Ka-pitalizmin doğasındaki çıkar ve kar hır-sı, düşene bir tekme daha vurmakla işli-

yor. Şimdi Van depremin-de daha net ortaya çıkan dabu gerçek oldu. Acımızdansorumlu olanlar, yıkılanevimizden rant sağlamak

peşine düştüler. Yıkılmayanları da yıka-caklar ve bunu karları için yapacaklar.

Bizler devrimciyiz ve hiçbir şeyi gözboyamak veya gösteriş için yapmayız.Biz, dünyanın herhangi bir yerinde ezi-len halkların yediği tokadın acısını ken-di yanağında hissedenleriz. Ki enkazın al-tındaki insanımızın acısını da hissettiği-miz için dayanışmamızı büyütmeliyiz. İn-sanların yaşadıkları sorunları paylaşır, çö-zümü için emek harcarız. Çözümün coş-kusunu, moralini, dayanışma ruhunupaylaşır bütünleşiriz.

Gerçekten insana değer veren, acısı-nı paylaşan ve dayanışmayı yaşatan, çı-kar gözetmeden emek verenlerdir. Acı-larımızda yan yana olacağız, yoksullu-ğumuzun ranta dönüşmesine izin ver-meyeceğiz. Cepheliler, dayanışmayı ör-gütleyendir...

Kendini Geliştirmeyen Düzeni Geliştirir

47

Cepheli Dayanışma İçindeBulunur, Dayanışmayı Örgütler

Page 48: Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

Tayyip Erdoğan yine Al-manya’da boy gösterdi.

Erdoğan Almanya’yı çoksever, gelmiş geçmiş başba-kanların içinde bu kadar Al-manya sevdalısı çıkmamış-tı.

Erdoğan’dan önceki baş-bakanlar da çok farklı değilditabii ama diğerlerinden farklı olarakErdoğan’ın Almanya’yı bu kadar sıkziyaret etmesinin sebebi nedir?

Sebebi: Erdoğan gelmiş geçmişhükümetlerin en işbirlikçilerindendir.Bu işi iyi yapanlardandır.

Erdoğan ÜLKESİNİ EN İYİ PA-ZARLAYANDIR.

Erdoğan tekellerin (Sabancıların,Koçların) en iyi sözcüsüdür.

Erdoğan’ın Almanya ziyaretlerininiçeriği nedir? Erdoğan’ı, kara kaşıkara gözü için mi ağırlarlar?

Türkiye Ortadoğu’daki en iyi iş-birlikçisidir Avrupa emperyalistleri-nin. Topraklarını Amerikan ve NATOüslerine en fazla açandır. Toprakla-rından kalkan uçaklarla Ortadoğuhalklarının üzerine bombalar yağdı-rılır.

Amerika, içinde bulunduğumuz busüreçte Ortadoğu’da at koşturuyor.Avrupa, Ortadoğu’daki ülkelere Tür-kiye’yi model olarak gösteriyor. Ba-kın Türkiye’ye, hiç onlara saldırıyormuyuz, siz ülkenizi sonuna kadaraçın bize. Ancak o zaman özgür olur-sunuz diyor.

Bir diğer boyutu tabii ki bizim zen-ginliklerimiz. Almanya aç kurtlargibi çömelmiştir ülkemize. Türki-ye’de yabancı sermayeli şirketleriniçinde en başta Alman şirketleri ge-liyor.

AKP iktidara geldiğinden beri ül-kede kamu malı diye bir şey kalma-dı. Hepsini sattı, özelleştirdi. Ve bun-ların birçoğunu Avrupa tekellerine sat-tı. Madenlerini, limanlarını, suyunu,denizlerini, şeker fabrikalarını, köp-rü ihalelerini, sigarasını, içkisini,televizyonunu...

Türkiye onlar için ucuz işgücüdürayrıca. Makinelerin montajı ülke-mizde yaptırılır. Konfeksiyonları-

mızda onların giysileri dikilir.

O yüzden Türkiye onlar içinönemlidir.

Peki karşılığında Türkiye ne alıronlardan?

Halkını uyutmak için gerekli olanbirkaç güzel söz... “Türkiye çok iler-leme kaydetti” sözleri. Kendi yaptı-ğı işkencelere, katliamlara seslerini çı-karmamaları. Kendilerinin cebinidoldurmalarına izin vermeleri.

Bir de Almanya’ya geldiğindedevrimcilerin derneklerinin basılma-sı...

Devrimcilere daha fazla baskı uy-gulanması. Ki Almanya bunun alası-nı yapıyor. Zaten devrimcileri kendiside bir düşman olarak görüyor.

Irkçı yasalarını, hak gasplarınıdaha iyi hayata geçirebilmesi için dev-rimcileri susturması gerek. Yani bukonuda hemfikirler.

Peki Erdoğan geldiğinde konuş-ması gerekenler kimler, konuşma-dıkları neler?

Almanya’da yaklaşık 3 milyonTürkiyeli yaşıyor. Başbakan her fır-satta bu üç milyonun temsilcisi ol-duğunu vurguluyor.

Peki hangi sorununu dinliyor,hangi sorununu çözdü? Hangi soru-nu hakkında Alman devleti ile konu-

şup çözüm için adımlar attı?Hiçbirini yapmadı.

Çocuklarımız karakol-larda katlediliyor. Sokak or-talarında dövülüyor. (Çoksudan sebeplerle...)

Evlerimiz yakılıyor, in-sanlarımız diri diri yakılıyor.

Çocuklarımız zeka özür-lülerin okullarına gönderiliyor.

Hastanede, belediyede hemen he-men bütün kurumlarda ırkçılığa ma-ruz kalıyoruz.

Ludwigshafen kundaklamasındansonra gelip boy gösterdiler. “Görüş-tük, sorumlular bulunacak” diye açık-lamalar yaptılar. Yıllar geçti, hani so-rumlular? Dosya kapatıldı.

Bunların hiçbiri onları ilgilendir-miyor, çünkü Türkiye’de de bu bas-kıların alasını kendisi uyguluyor.

Ama bizimle gurur duyuyormuş,hepimizle olmasa da en azından“zeki, vasıflı” olanlarla.

Örneğin Mesut Özil, Nazan Eckes,Fatih Akın... Onlar bizi temsil ediyor.

TÜSİAD Eski Başkanı ArzuhanDoğan Yalçındağ’ın söylediği gibi,onlar bizi temsil etmiyor, onlar mez-ralardan geldiler.

Ama bizim insanlarımızın duy-gularını kullanmasını çok iyi bilirler.

Deniz Feneri, Kombassan, Jet-Pa adlı şirketlerle kasalarını doldur-mayı çok iyi bilirler. İnsanlarımızıkandırıp milyonlarca euroyu cepleri-ne indirmişlerdir.

“Sayın Başbakanımız” bize hiçhoş gelmiyor ama Alman emperya-lizminin iştahını kabarttığı kesin.

AVRUPA’dakiBİZ

BAŞBAKAN YAKILANEVLERİMİZİN

HESABINI SORAR MI?

Yürüyüş DergisiDuisburg Sokaklarında

Almanya’nın Duisburg şehrininHochfeld semtinde, 4 Kasım günü13.30-16.00 saatleri arasında Yürüyüşdergisinin tanıtım ve dağıtımı yapıldı.

Esnaf, kahveler ve fırınlar dolaşı-larak, sokak sokak gezilerek Yürüyüşanlatıldı. Yürüyüş’ün gerçekleri hal-

ka ulaştıran; haksızlığa, zulme, sö-mürüye karşı mücadele edenleri ya-zan; bedel ödeyen bir dergi olduğunuvurgulayan okurlar 28 dergiyi yeniokurlara ulaştırdılar.

48

Yürüyüş

13 Kasım2011

Sayı: 294

Page 49: Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

13 Kasım2011

449

Yürüyüş

Sayı: 294

Bir var-mış bir yok-muş, evvelzaman için-de, kalbursaman için-de, pirelerberber ikendeveler tel-lal iken benanamın be-şiğini tıngırmıngır sal-lanır iken...

H a y ı rhayır sevgi-li çocuklarbizim hika-

yemiz öyle başlamayacak. Bakın na-sıl başlıyor.

Bir varmış ve o var olan hep varolmuş. Gerçek tarih içinde, hançer kı-nın dışında, kötüler bela iken, iyilerve haklılar bilgisiz iken, biz ataları-mızın, şehitlerimizin tarihine satırsatır sahipken, iki taraf varmış. Bir ta-rafta ceberutlar beşiğimizi rapraplar-la sallanır iken, hepimizi uyutmayaçalışırken diğer taraftan da uyuyanıuyandırmaya çalışan, Özgür TutsakÜmit İlter abimizin öyküsündeki ya-ban oğlaklar varmış.

Hava kararmış güneş batmak üze-reyken, etrafı gri, kocaman taşlarla çev-rili kocaman bir harmanda, toprak ze-minde, tozu dumana katarak neşeli çığ-lıklarla, yarı Zazaca, yarı Türkçe bağıraçığıra oynaşıyorlarmış çocuklar.

Onlar oynaya dursunlar ebeleme-ceyi sevgili çocuklar. (...)

Kırmızı eşarbın kızıllığı küçük kı-zın göz pınarlarından akan tuzlu bon-cukların taştığını ve o küçücük yürekatışlarının neredeyse duracağını giz-leyivermiş. Hiç kimse görememişonun bu halini. Öyle şaşırmış öyle şa-şırmış ki küçük kız, ummana değen ba-şını yerlere kadar eğip yalvaran yılanlıdağına doğru uçsa mı kalsa mı kararverememiş. Yılanlı dağı niye baş eğ-miş biliyor musunuz çocuklar? Eve-e-e-t, küçük kızı alsın koynuna, doru-ğunda saklasın diye. Yılanlı dağının başeğdiğini kırmızı duvak başında olanküçük kız görebiliyormuş sadece.

Küçük kız düşünürken, hiç bek-

lenmedik bir anda beklenmedik birhızla töreler onu ebelemece oynarkenebelemiş bile. Küçük kız bir anda bü-yüyüvermiş

Evet tombul, zayıf, kara göz, üzümgöz, maviş, yeşil gözlü çocuklar,

Üzerine atılan kırmızı eşarp, kir-piklerini seller içinde bırakan kara kızıatıp bir atın terkisine, uçuruvermişbaşka bir köye ve kadın olmuş tanı-madığı bir erkeğe.

Sonra bu büyük çocukların birbebekleri olmuş. Anasının cesareti, ba-basının da vakti yokmuş onu sevme-ye. Çok şaşıracaksınız ama anasınınmemesi de sütü de yokmuş onu em-zirmeye. Anası doyuramamış bebeyi.Bebe büyüyememiş. Köyün karşı-sındaki meraya minicik bir taş dikil-miş. Sonra az gitmişler, uz gitmişler,10 kış bir güz gitmişler ve 6. bebek-lerini öpmüşler. Sultan bebe doğmuş.

Evet geleceğimizin mimarları ço-cuklar, asıl hikayemiz şimdi başlıyor.Hazır olun. Dikkatle dinleyin. Ku-laklarınızı iyice açın, sağır olsanız bileduyacaksınız anlatılanları. Gözleriniziiyice açın, kör olsanız bile görürsünüzbu yaşanılanları. O kadar güçlüy-müş hikayemizin kahramanları...

Şimdi çocuklar sizden Sultan be-benin annesini ve yaşadıklarını aklı-nızın bir kenarında tutmanızı, onuunutmamanızı istiyorum. Unutmayınki onun yaşadıkları bir daha yaşan-masın.

Sözü uzatmayalım. Öykümüzünbaşındaki tekerlemeyi hatırlıyor mu-sunuz? Hani ceberrutlar beşiğimizi rapraplarla sallayıp bizi uyutmaya çalı-şırken, bir de uyandırmaya çalışan ya-ban oğlaklar vardı. İşte tam da o raprapların yakın olduğu zamanlardabüyüyormuş Sultan bebe ceberrutla-rın olduğu yerde. Yaban Oğlaklar daeksik olur mu? Tabi ki onlar da var-mış. Küçük bir köyde ablalarının, ağa-beylerinin ceberrutlara karşı gizlice,kinle söylenen marşlarla ve okuduk-ları kitapları ve dedesini gaz lamba-sı ışığında anlattığı haksızlara karşımazlumların ağıtlı hikayelerini din-leyerek büyümüş. O sıralarda küçükolduğu için bunların tamamını anla-yamıyormuş. Kulağında küpe yerinebu marşlar ve dede, nene, ana, baba,

çocuk, abiler ve ablaların dip dibeoturduğu bir köy odasında dedesininanlattığı masallar ve kitaplardan an-ladıkları asılı kalmış. Bu düşünceleryansımış gözlerine. Dünyaya onlar-la bakmış, o düşüncelerle görmüş vebunlarla yaşamayı öğrenmiş dahaçocukken. Haa bu arada şu anda sizinolmazsa olmaz dediğiniz, yoksa sı-kıldığınız televizyon da, bilgisayar dayokmuş henüz. Ama o hiç sıkılmayıbilmezmiş.

Öğretmensiz bir ilkokul, ortaokul,lise derken Sultan bebe büyümüş er-ken. Büyümüş ve yaban oğlaklarla ta-nışmış. Sultan fidan boylu, kuğu bo-yunlu, kömür gibi kara gözlü, gece ka-rası saçları, ince belli, şehlalı bakışla-rıyla çok güzel bir kız olmuş. Dinle-diği marşları, masalları ve kitaplardayazılanları anlamaya başlamış usulusul. Gözü karaymış da haaa. Anla-dıkça da daha da güzelleşmiş. Sultançok hünerli bir kızmış zaten. Daha kü-çücükken çoraplarını yamar giyer-miş, kazan küller, derede çamaşır yı-kar, ekmek yapar, hışır* elermiş.

Mr. Co’larla ve ceberrutlarla kav-ga etmeye karar vermiş. Çünkü için-de halk ve vatan sevgisi büyümüş. Okadar büyümüş ki içine sığmaz olmuş.Halk ve vatan sevgisi ne demek bili-yor musunuz çocuklar? Yani marş-lardaki anlatılanları, kitaptaki direnişçikahramanları, masallardaki mazlum-ları, yani yaban oğlaklarını çok sev-mekmiş. Onların anne babalarını,Alevisi Sünnisi, Kürdü Türküyle,Arabı, Çerkeziyle, Abazasıyla, ar-kadaşlarını, kardeşlerini, komşuları-nı, yoldaşlarını, ülkesinin çağıl çağılakan ırmaklarını, derelerini, dağları-nı, tepelerini, ovalarını, çayırlarını, tar-lalarını, köylerini, meralarını, şehir-lerini, denizlerini, göllerini, gökyü-zünü, yer yüzünü, fabrikalarını, ma-denlerini, yazını, kışını, aklınıza ge-len ne varsa her şeyi ama her şeyi çoksevmekmiş halk ve vatan sevgisi.Onların orada yaşayan halklara ait ol-duğunu ceberrutların işbirliğiyle, kötüniyetli Mr. Co’lara vermemesi ge-rektiğini biliyormuş artık.

Bütün bunlar için kavgaya gir-meye karar vermiş. Onlarla kavga et-mek için önüne hep köprüler çıkarmış

Geleceğim Anacığım Geleceğim

SULTAN YILDIZ

Page 50: Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

550

Yürüyüş

13 Kasım2011

Sayı: 294

Sultan’ın. O köprüleri bir bir geç-meye karar vermiş. Çünkü, ceber-rutların işbirliğiyle Mr. Co’ların kur-duğu tüm köprüler başarıyla geçilirsedaha güçlü olunurmuş. Öyle demişbüyükleri! Bunun için köprülerin ilk-lerinden olan okuma, okula gitmeköprüsünü geçmiş. Geçtiği tüm köp-rülerin altında o kadar azgın ve kir-li sular geçermiş ki, köprülerdengeçmeyi başaramayanları korkunçköpükleri arasında yutuverirmiş az-gın sular, ya da bataklıklar çekermişonları içine.

Sultan bu köprüleri geçmeye çokkararlıymış. Hem ailesi onu bununiçin okula göndermemişler miydi?Onlar da çok sevinmezler miydibuna? Sultan köprüleri geçerken alt-taki olanları da düşünmeden geçe-mezmiş. Bazen oturup ağlarmış azgınsularda boğulanlar için. Okul bit-mek üzereymiş. İşte şimdi başka birköprü kalmadı derken bir yenisi çı-karmış. Onu geçerken bir köprü dahadikiliverirmiş önüne. Çok düşünmüşçok okumuş bu durumu anlamakiçin. Tanıştığı yaban oğlaklarla ko-nuşmuş uzun uzun.

Uzun sözün kısası gözü kara ço-cuklar, köprüler bitmek bilmezkenSultan bitmek üzereyken karar vermiş.Öyle ya büyüklerin de yanıldığı olur.Köprülerin sonu gelmez, anlamışbunu. Büyüklerin söylediğine göredaha çok köprü varmış önünde geç-mesi gereken. Ortaokul, lise bitti.Yetmedi. Daha üniversiteyi iyi bir de-receyle bitirecek, sonra iyi bir yerdeiyi bir iş bulacak, iyi ödenen parala-rı biriktirip iyi yerlere harcayacak, tek-rar kazanacak tekrar harcayacak,daha çok biriktirip daha doğmamış ço-luğu çocuğu için yatırım yapacak-mışsın. Bitmediii, sonra iyi bir eş bu-lup iyi çocuklar doğurup, iyi okullardaokutacak ki Mr. Co’lara karşı güçlüolsunlar. Sonra zaten yaşlanmış ola-caksın. Nasıl gençsin karışma yabanoğlaklara dedilerse, şimdi de yaşlan-dın artık otur oturduğun yerde toruntorba sahibisin köprüsü çıkacaktıkarşısına. Siz okurken yoruldunuz de-ğil mi? Valla ben de yazarken ve dü-şünürken yoruldum doğrusu. Haadaha bitmedi bir de bu köprüleri ge-

çerken seni yemek isteyen ayılar çı-karmış karşına. Seni yememeleri içinayıya dayı demen gerekirmiş bir de.Bu köprüden geçemeyenlere tepedenbakıp, geçenleri de alkışlamalıymış-sın bir de. Köprünün altındaki ba-taklıkların neden kurutulmadığınısormayacaksın kesinlikle. Sorarsansuçlu ilan edilirmişsin. Sana hemenyaban oğlak derlermiş. Hapse ko-yarlarmış.

Demiştik ya çocuklar Sultan yabanoğlaklarla köprüleri kaldırmak, altın-daki bataklığı da kurutmak için düşmüşyollara. Anası duymuş Sultan’ın neleryaptığını. Onu haklı bulurmuş. Çok teh-likeli olduğunu bildiği için ona hep ya-nıma gel, yapma etme, dermiş. Ce-berrutlar’ın ve Mr. Co’ların ne kadarhain ve katil olduğunu kara kızın ana-sı da bilirmiş herkes gibi.

Yaban oğlaklar tanıdığı tanımadığıherkesin kapısını çalarlarmış bir bir.Köprülerin kuruluş amacını, altındangeçen azgın suları, yutan bataklığı veçaresini anlatırlarmış. Dilden dilekulaktan kulağa yayılmaya başla-mış. Günler, haftalar, aylar, mevsim-ler, yıllar geçmiş, yaban oğlaklar ço-ğaldıkça Ceberrutlar ve Mr. Co’lardaha da çok sinirlenmeye başlamış,vahşileşmişler. Çünkü onların kötü vegerçek yüzünü herkese anlatıyorlar-mış. Yaban oğlaklar Mr. Co’ların de-diğini yapmıyor, istediklerini vermi-yorlarmış artık.

Ortalık kızışınca kara kızın anne-si ona yalvarırmış “gel sen yapma bi-

raz da başkası yapsın, gel biraz yü-zünü göreyim, tenine dokunayım,kokunu alayım, bağrıma basayım,hasretim sana, burnumda tütüyor-sun” diye ısrar edermiş. Kara kız dahep dermiş ki; gelecem anacığım ge-lecem.

Ceberrut ve Mr. Co’lar saldır-dıkça yaban oğlaklar daha da kor-kusuz olmuşlar. Onlar çoğaldıkçaCeberutlar yaban oğlakları hapse at-mış. Sonra da adına F tipi dedikle-ri küçük küçük karanlık odalaraatmışlar yaban oğlakları. Üstelik on-ları birbirinden ayırıp, işkence ya-pıyorlarmış. Yoldaşlarını anne ba-balarını ziyarete almıyorlarmış.Öyle kötü davranmışlar öyle za-

limlikler yapmışlar ki ...

Bu böyle sürüp giderken hapiste-ki yaban oğlaklar, yiyip içmemeye ka-rar vermişler. Ceberrutların onlarasöylediği gibi köle değil de kendile-ri istediği gibi yıldızlaşacaklardı.

Dışarıda bunu duyan kara kız vediğer yaban oğlaklar da bir araya top-lanıp yemeden içmeden yıldızlaş-maya karar vermişler. Yaban oğlak-ların sevenleri, anaları babaları iş-birlikçi Ceberrutlara ve Mr. Co’larahesap sormak için düşmüşler yollara.Meydanları kızıla boyamışlar.

Kara kızın emekçi anası, nasıldaha oyun oynarken başına kırmızı tü-lün atıldığını, ne yoksulluklar çeke-rek kara kızı ve kardeşlerini büyüt-tüğünü, köprüleri geçirmek için nelerekatlandığını düşünürmüş. Çok ağlarçok üzülürmüş. Her zamanki söyle-diğini yine söylermiş. “Sen yapma bi-raz da başkası yapsın gel biraz yüzünügöreyim, tenine dokunayım, kökünüalayım, seni bağrıma basayım, has-retim sana, burnumda tütüyorsun”diye ısrar edermiş. Kara kız da ana-sını çok ama çok severmiş hep dermişki “Gelecem Anacığım, gelecem ya-ban oğlaklar bir yemeye içmeye baş-lasınlar, zaferi bir kucaklayalım ya-nına gelecem” dermiş.

Yaban oğlaklar yemeden içmedenCeberrutlara ve Mr. Co’lara teslim ol-mamaya devam ediyorlarmış. O ka-dar uzun zaman geçmiş ki yabanoğlaklar açlıktan bir kuşun tüyü ka-dar hafif ve yumuşak, Ceberrutlara da

Page 51: Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

13 Kasım2011

551

Yürüyüş

Sayı: 294

kalan kemikleri kadar sert ve diren-genlermiş. Çok hafifleyenlerin ki-misi derin bir soluk kadar hafif olmuşuçmuş hapishaneden dışarı, bir kısmıkaranfilleşip kızıla boyamış her yanı,bir kısmı da yıldız olup gökyüzündeasılı kalmış, bir kısmı da bayrak olupsarmış dört yanını vatanın.

Kara kız, tüy olup hapishaneden dı-şarı uçanlarla birlikte halaya durmuş.Davulların zurnaların sesi o kadargüçlüymüş ki kara kızın anası yineduymuş olanları... Her zamanki söy-lediğini yine söylermiş “sen yapma, ye-ter çektiğin, biraz da başkası yapsın gelbiraz yüzünü göreyim, tenine doku-nayım, kökünü alayım, seni bağrımabasayım, saçlarını örüp boncuklar ta-kayım, hasretim, sana burnumda tü-tüyorsun” diye ısrar edermiş. Kara kızda anasını çok ama çok severmiş,hep dermiş ki “Gelecem anacığımgelecem yaban oğlaklar bir yemeye iç-meye başlasınlar, zaferi bir kucakla-yalım, kırlarda özgürce dolaşsınlaryanına gelecem” dermiş.

Anası bu kez başka bir düğün ha-layının kurulduğunu anlayamamış. İş-birlikçi Ceberrutlar, Mr. Co’ların em-riyle ağzında salyalar akarak, tasma-sı Mr. Co’ların elinde, emirler bey-ninde, yüzlerce Ceberrutla düğünhalayını bozmuşlar. Yakıp yıkıp, kuy-ruklarını alıp iki bacağının arasınakaçmışlar. Kara kızın esmer yüzünedökülen kömür karası saçlarına ak du-vağını takmışlar. Kuğu boynundan ge-linliğini geçirip, ince beline sarmış-lar. Hatırlar mısınız çocuklar, hani o

küçük köyün karşısındaki merayaminicik bir taş dikilmişti ya, aynı yerebir gelin götürülmüş davul zurna dü-ğün halayı olmadan. Çocukken kuzugüttüğü, hoplayıp zıpladığı küçükköyün karşısındaki meraya gelin ola-rak gelmiş. 5 Kasım’da masmavi birgöğün altında bembeyaz bir örtüyleörtmüşler üstünü.

Anasına şöyle demiş

“... Yas tutma ardımdan

Aç ana kucağını yoldaşlarıma

Haydi gel bak bekar değilim

Düğünümüz var bak ana

Düğünüm var gelin diye sarıl yur-duma...” demiş.

İşte gelmiş kara kız. İşte gelmiş-ti anasının kınalı kuzusu, yoldaşları-nın edalı, vefalı, kahraman gelini.

Anası yüzünü görmüş, tenine do-kunmuş, kokusunu çekmiş içine do-yasıya. Onu bağrına basmış, saçları-nı örüp öpüp boncuklar takmış, bir tu-tam kesip koynuna saklamış. Ve halakoynunda gezdirirmiş onu kimselerevermezmiş. Hasret kalmıştı ona. Bur-numda tütüyordu ya özlemini kula-ğına fısıldamış ağıtlarıyla.

Kara kız da anasını çok ama çoksevermiş hep dermiş “Gelecem Ana-cığım gelecem yaban oğlaklar bir ye-meye içmeye başlasınlar, köprülerkalksın, bataklıkları kurutalım, herkeseşit olsun, kırlarda özgürce dolaşsın-lar yanına gelecem.”

Ve gelmiş.

Tam 7 yıl geçmiş yaban oğlaklarla,

işbirlikçi Ceberrutlar’ın ve Mr. Co’la-rın kavgalarının üzerinden. Yaban oğ-laklar diz çökmemiş, boyun eğmemiş-ler. Tam 122 yaban oğlak yemedikleriiçmedikleri için o kadar çok yıldızlaş-mış, o kadar çok karanfil olup saçıl-mışlar ki vatanın her yerine. Görmeyenduymayan kalmamış. Ceberrutlar veMr. Co’lar yaban oğlakların dediğininbir kısmını yapmak zorunda kalmışlar.Yaban oğlaklar yememeyi içmemeyi bı-rakmışlar. Kara kızın umudu birazdaha yeşermeye başlamış.

Sonra analar bebeler doğurmuş.Kara kızlar yeniden yeniden doğma-ya başlamışlar. Adlarını Sultan koy-muşlar.

Yıllardır bebe bekleyen bir ana birtürlü bebe sahibi olamazken, tam daişbirlikçi Ceberrutlar teslim olurkenyaban oğlaklara, 21 Ocak günü birbebe daha doğmuş. Anasına sözverdiği gibi söz verdiği tarihte gele-ceğim dediği zaman gelmiş. SULTANyeniden doğmuş.

Sultan Yıldız’ın ablası

Ayfer Yıldız

30 Ekim 2011 Londra

Not: Bu öyküden geçen bazı olay-lar hayal ürünüdür.

Hışır: Hayvan gübresi harman-larda ya da dam başlarında serilip ku-rutulmasından sonra elenir. Eleğin üs-tünde kalan kısım yakacak olarak kul-lanılır. Altında kalan ince toz da ahır-larda hayvanların altını kuru tutmakiçin kullanılır.

5 Kasım 2001’de Armutlu’da katledilen Sultan Yıldız, BülentDurgaç, Arzu Güler ve Barış Kaş, İngiltere’nin başkenti Londra’da,Anadolu Gençlik tarafından anıldı.

Anadolu Gençlik merkezinde yapılan anma saygı duruşuyla baş-ladı. Ardından Armutlu katliamı anlatılarak, kısa bir de video izlendi.Armutlu şehitlerinin özgeçmişlerinin okunduğu anmada,“Kahramanlar Ölmez Halk Yenilmez”, “Devrim ŞehitleriÖlümsüzdür”, “Anaların Öfkesi Katilleri Boğacak”, “Faşizmi DöktüğüKanda Boğacağız” sloganları atıldı.

Daha sonra Sultan Yıldız’ın ablası Ayfer Yıldız, kardeşi için yazdığıöyküyü okudu ve ardından halkımızın geleneklerinden olan un helvasıdağıtıldı. Yaklaşık 90 kişinin katıldığı anma, türkülerle sona erdi.

ANADOLU GENÇLİK,ARMUTLU ŞEHİTLERİNİ ANDI

Page 52: Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

değ inmelerdeğ inmeleryeni

Çizgiyle

“İnsanın bir hareketin gerisinde kalma-ması gerekir, çünkü böyle yaparsa yalıtılmış

olur... Ama ileri doğru koşmamak da gerek, yoksa kitleyle temasıyitirir.”

Stalin

söz

VAN HALKINA ÇADIR YOKEĞLENMEYE DÜĞÜN VAR

AKP, Van depremi nedeniyle Cumhuriyet Bayramı kut-lamalarını iptal etti. Ama aynı gün Abdullah Gül, Tayyip Er-doğan ve bakanları iki ayrı düğüne gittiler. Düğünün sahipleriise Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ile TOKİ Başkanı A.Haluk Karabel idi... Van halkının acısını düğüne giderek pay-laşan Gül ve Erdoğan, nikah şahitliği de yaptılar. Öte yan-dan düğüne gönderilen 500’ü aşkın çelenk otele sığmaya-rak sokağa taştı.

FRANSA’NINFIRSATÇILIĞI

Yunan halkı, emperyalistlerin yarattığıbir krizi yaşıyor. Halk yoksullaşırken Yu-nanistan’ın emperyalistlere olan borçları-nı da onlar ödemeye mahkum ediliyorlar.Tüm bu olayların içinde Fransa, Yunanis-tan’a savaş gemisi satmaya çalışıyor. Tanesi300 milyon Euro’dan 2 ya da 4 savaş ge-misi satacak... Ve Fransa diyor ki; “Bunlarışimdi al, 5 yıl kullan, sonra ödemeye baş-larsın. Ya da bize geri verirsin.”

Krizlere fırsat gözüyle bakanlar em-peryalistlerdir. Savaş gemisi Yunan halkı-nın karnını mı doyuracak? Hayır!.. Fran-sa’nın sömürüden aldığı payı artırma ça-basıdır bunlar.

FATMA ŞAHİN’DENYARATICI ÇÖZÜMLER

Aydınlarımızın dahi umutla bakmaya başladığı Aileve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, kadınların sı-nıfsal ve cinsel sömürüsüne karşı çözümü nihayet bul-du. Çözüm şu: Orduda askerlerin hep bir ağızdan söy-lediği, “Esmer, kumral, sarışın fark etmez / Topçuyuz,topçular affetmez” içerikli, kadını aşağılayan marşlar ya-saklanacak. Askerler, kadına karşı şiddet, töre ve namuscinayetleri konusunda eğitim alacak...

Yalnız aynı eğitimi, savcılara, hakimlere, milletve-killerine, Başbakan’a, tekellere yani oligarşinin tüm yö-neticilerine de vermeliler. Yine de sorun çözülür mü der-seniz, yanından bile geçmez...

“ALLAH KİMSEYİ DÜŞÜRMESİN”4 Kasım tarihli HaberTürk gazetesinin kapağında Tay-

yip’le Papandreu’nun Merkel’in karşısındaki ayrı ayrı fo-toğrafları sürmanşetten verilmiş ve altına “Allah kimseyi dü-şürmesin” yazılmış.

Tayyip, bacak bacak üstüne atmış, Papandreu ise el pen-çe divan duruyor. AKP sözcülüğünü yapan HaberTürk, Tay-yip’i nasıl öveceğini şaşırmış durumda. Emperyalist bir Tür-kiye hayaliyle yaşayan HaberTürk, Papandreu’nun bir hal-kın onurunu ayaklar altına aldırmasıyla dalga geçerken; Tay-yip’i yerlere göklere sığdıramıyor... Yazmadıkları ise Tay-yip’in Merkeller’in, Obamalar’ın uşağı olduğu... Tek farkbirinin kullanım süresinin dolmuş, diğerinin devam ediyorolmasıdır...

52

ABD’NİN HIRSIZ AVI

ABD'de 5 dolarlık sandviçi marketin içinde yiyip, pa-rasını ödemeyi unutan bir karı kocayı tutuklayıp, 2 ya-şındaki kızlarını koruma altına almışlar. 18 saatin sonundaaile 50'şer dolarlık kefaleti ödeyip çıkmış, kızlarını daalmışlar...

Olaydaki hıza bakar mısınız? Çocuklarını bile elle-rinden almışlar. Deveyi hamuduyla götürenler halkdüşmanı iktidarların olduğu her yerde dokunulmazken,5 dolarlık sandviçi yiyenler hapse atılıyor.

Page 53: Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

Onu ilk olarak, Mücadele Gazete-si İzmir Temsilciliği'nde görmüştüm.Sessiz, utangaç, çocuksu bir duruşuvardı. Ve ışıl ışıl parlayan gözleri.Sonraları konserlerde, eylemliliklerdeyanında sayıları gittikçe artan liseliler-le birlikte görüyordum. Çocukluğu,utangançlığı gün geçtikçe kaybolsa da,sessiz ve sakin yapısı ışıl ışıl gözleriyleliselilerin önderliğine soyunmuştu. Aynıgünlerde bir arkadaşla birlikte Kemer-altı'nda limonata satarken görmüş-tüm. Gülümseyen ışıl ışıl gözleriyle tez-gahın önünden geçen insanlara "soğuklimon, almaz mısınız" diyordu. İnsan-lar onun sıcakkanlılığını, tebessümledolu yüzünü görünce "böyle sıcakta se-nin elinden limon içilmez mi" diyorlar-dı. Bir keresinde de Körfez krizi döne-minde sırtımızda taşıdığımız iki çuvalpirinci kısa bir sürede pazarda sat-mıştık. Kısa sürede pirinçleri satma-mızda yine onun payı büyüktü. İlerle-yen günlerde gelişen bir operasyonlaaranmaya başladığını duymuştuk.

1992 yılı yazında, bir arkadaşınevinde 12 Temmuz şehitlerimizi anmaçerçevesinde hazırlıklar yapıyorduk. Evtam bir atölye gibiydi. Arkadaş bu ha-raretli çalışma içinde "görüşmemiz ge-reken sorumlu bir arkadaş gelecek" di-yerek bizi bir başka odaya almıştı. Ka-pının sesinden sözü geçen arkadaşın

geldiğini anladım.İşimize devam edi-yorduk. Saat 21.00

sularında kapının tekrar açıldığınıduyduk. Evin etrafına karşı duyarlı-lığımızdan dolayı dışarıdan gelenseslere kulak kabartıyorduk. Arkadaş

odaya gelerek bana sözü geçen so-rumlu arkadaşın beni sokakta bekle-diğini, ona gideceği yere kadar refakatetmemi söyledi. Sokağa çıktım, ilerle-meye başladım ve şok oldum. Arka-daşın "sorumlu bir arkadaş" dediği in-san Ümit'ti. Sessiz, sakin yapısıylasıcak bir “merhaba” diyerek hal hatırsormaya başladı. Ben şaşkınlığımınverdiği bir halde sorularına kısa ce-vaplar veriyordum. Yolumuz epeyiuzundu ve yürüyerek gidecektik. Biryandan sokağın gereklerini yerine ge-tiriyor, bir yandan da konuşuyorduk.Daha doğrusu o anlatıyor ben dinli-yordum. Sakin, ince bir anlatım ve akı-cı bir sesi vardı. Bir ara dalgınlıkla yan-lış bir yola sapmıştık. Ben "şimdi nasılolacak, şuradan mı çıksak, buradanmı?" diyerek paniklerken o, soğukkanlı"telaşa gerek yok en iyi rehber halkı-mızdır" diyerek evinin önünde oturanorta yaşlı bir teyzeye yalın bir dille yolusordu. Teyzede aynı yalınlıkla yolu ta-rif etti. Tekrar yola koyulduğumuzda “eniyi öğretmen halkımızdır” demiş vetekrar anlatmaya başlamıştı. 16 ya-şındaydı ama gerçek bir yönetici ol-muştu.

'92 sonbaharında memleketten gel-diğimin ilk günüydü. Gece, şehitleri-mizden Uğur Sarıaslan'la birlikte kalı-yorduk. Gece 02.00 sularında ev ba-

sılmış ve gözaltına alınmıştık. Gözal-tı sürecinde hücreler arası seslensemde bizim dışımızda kimlerin olduğunubilmiyordum. Bir ara "tak tuk" diye sü-rekli koridorda yankılanan bir ses duy-dum. Mazgal deliğinden baktım. Ümit'igördüm. Bir ayağında ayakkabı, diğe-rinde yok. Gömleği parçalanmış, yüzügözü şişmiş çok kötü bir haldeydi.

Gözaltının beşinci gününde mah-kemeye çıkarılıyorduk. Emniyette mer-divenlerden indirilirken onu en öne al-mışlardı. Bir ara durdu ve "kemerim, ke-merimi verin" dedi. İşkenceciler "ta-mam, tamam arkadan getirirler hakim,savcı sizi bekliyor dediler. O "hayır ke-merimi almadan şurdan şuraya git-mem" diyordu. Bir işkenceci "bak oğ-lum, mahkeme bizi beklemez senin ke-merini bulmaya kalkarsak bir iki gündaha burada kalırsınız. Kendini dü-şünmüyorsan arkadaşlarını düşün"demiş, o yine "kemerimi almadan tekadım atmıyorum" demişti. Bunun üze-rine işkenceciler pes ederek kemeri bu-lup getirdiler.

Polis minibüsünde yanyana oturu-yorduk. Cebinden jeton, para çıkararak"bunları al, ben tutuklanırım sizleri bı-rakırlar. Bunları kullanırsınız. Baki'yeçok selam söyle. Ayrıca Demet'e (Ta-ner) de dikkatli olmasını söyle. Şeref-sizler benden tek kelime alamadılar."demişti. Onu son görüşümdü. Uğur'labirlikte tutuklanmışlardı.

Aydın Hapishanesiʼnde şehit düş-tüğünde Kurtuluş gazetesinde onun için"umut" diye yazıyordu. "Umut" çokçabuk büyümüştü.

YitirdiklerimizBağımsızlık Demokrasi Sosyalizm Mücadelesinde

19 Kasım-25 Kasım

Hareketimizi, halkımıza olan güveni, sevgisi vepratiğiyle, yol gösterici yanlarıyla, kusursuz bir yolgösterici olarak görüyorum. Kısacası kendi kimliğimgibi görüyorum. İmdat Bulut

1962 Malatya doğumludur. Liseye baş-ladığı yıl devrim kavgasına girdi. İzmirLiseli Dev-Genç'in yöneticilerinden birioldu. Çalışkan, dinamik, yokluklardan,baskıdan yılmayan bir yoldaşımızdı.

Faşist Teröre Karşı Silahlı MücadeleEkipleri içinde yer aldı. Faşistlere ve em-

peryalistlere karşı gerçekleştirilen birçok eyleme katıl-dı. Cunta işbaşına geldiğinde en küçük bir tereddüt gös-termeksizin, hiçbir kaygı duymaksızın mücadelesinisürdürdü, görevlerini eksiksiz yerine getirmeye devametti. İzmir Alsancak’ta emperyalist bir kuruluşa karşıgerçekleştirilen bir eylem sırasında elinde bomba patla-ması sonucu 22 Kasım 1980’de şehit düştü.

Ayhan PEKTAŞ

1966 Kars, Akyaka köyü doğumludur. Tere-keme milliyetindendir. O, halktan biriydi. Vebir Halk Kurtuluş Savaşçısı’ydı. Sömürenleri,zulmedenleri köyünde tanıdı. Büyük şehirlereçalışmaya gitti, sömürüye ve zulme daha ya-kından tanık oldu. Sadece ilkokulu okuyabil-mişti; Kars’ta 1994’te devrimci hareketle tanış-

tı. Tanıştıktan kısa bir süre sonra gerillaya gitmek istediğinisöyledi. Kısa süre sonra da bu isteğine ulaştı. Karadeniz dağ-larında bir gerillaydı artık. Özgür bir ülke düşüyle dağlardamücadele etti.

2000 Martı’nda tutsak düştü. 3 Haziran 2001'de 5. ÖlümOrucu Ekibi direnişçisi olarak ölüm orucu bayrağını şehityoldaşlarından devraldı. Bayrampaşa Devlet Hastanesi'nde19 Kasım 2002'de ölümsüzleşti.

İmdat BULUT

Anıları MirasımızBir yoldaşı anlatıyor: “Ümit, çok çabuk büyümüştü”

Page 54: Yürüyüş Sayı: 294 / 13.11.2011

Denizli doğumludur. Isparta GençlikDerneği kurucu üyelerindendir. Yükseköğrenimi için geldiği Isparta’da, gençli-ğin akademik-demokratik mücadelesiiçinde yer aldı. Gençlik Derneği çalış-malarına katıldı. Gençliğin birçok eyle-minde yer aldı, defalarca gözaltına alın-

dı, polis onu yıldırmak, sindirmek için komplolarkurmaya çalıştı. Irak'ın işgaline karşı Gençlik Der-nekli öğrencilerin imza kampanyasında polis saldır-mış ve aralarında Soner Pektaş'ın da olduğu birçoköğrenci yaralanmıştı. Ama o mücadelesini sürdürdü.Pektaş, bir süredir böbrek yetmezliği nedeniyle tedavigörüyordu. Ölümünden üç-dört gün önce rahatsızlan-dığında başvurduğu SSK’da gerekli bakımı yapılma-dı. 24 Kasım 2003 tarihinde aramızdan ayrıldı.

Soner PEKTAŞ

24 Eylül 1976’da Hatay İskende-run’da doğdu. Zengin bir çevrede büyü-dü. Ama içinde olduğu burjuva yaşamısevmiyordu. ‘95 Mayısı’nda tercihinidevrimden yana yaptı. 1996’da Çukuro-va Üniversitesi hemşirelik öğrencisiy-ken gençlik örgütlenmesinde yer aldı.

1998’de İstanbul'da illegal alanda görevler üstlendi.1999 Kasımı’nda tutsak düştü.

Hücre saldırısı gündeme geldiğinde, 2001’in 11Mayısı’nda, 4. ölüm orucu ekibi’nde kızıl bandını ku-şandı. Kartal Özel Tip Hapishanesi’nde direnişini sür-dürerek 19 Kasım 2001’de şehit düştü.

Tülay KORKMAZ

1975 Muş Bulanık doğumludur. Ba-bası Çerkez, annesi Terekeme milliyetin-dendi. ‘90 atılımının hemen ardından İz-mir’de mücadeleye başladı. Hızla gelişti.Örgütçülüğüyle, emekçiliğiyle İzmir Li-seli Dev-Genç’in kurucularından ve yö-neticilerinden biri oldu. Bir süre sonraaranır duruma düşmesiyle yeraltı örgüt-

lenmesi içinde yer aldı. 1992’de tutsak düştü. LiseliDev-Genç yöneticisi olarak düşmanın eline geçtiğinde,16 yaşındaydı henüz. Ama yeri geldiğinde bir savaşçı,yeri geldiğinde bir komutandı... Aydın Hapishane-si’ndeyken rahatsızlandı. Bilinçli olarak tedavisinin ge-ciktirilmesi sonucunda 24 Kasım 1995’te şehit düştü.

ÜmitDoğan GÖNÜL

Sosyalist şairlerimizdendi. Şiirleri-nin yanı sıra dergilerle, derneklerlesosyalizm için mücadele etti. Bu yüz-den hapis yattı, sürgünlere gönderildi.Dost Dost İle Kavga ve Panzerler Üs-tüne Kalkar gibi şiir kitaplarını, dev-rimci bir sanatçı tavrını miras bıraka-rak 19 Kasım 1981’de aramızdan ay-rıldı.

Enver GÖKÇE

1954 İstanbul doğumludur. Kafkas-ya’dan Biga’ya göç etmiş Çerkez kökenlibir ailenin çocuğuydu. Devrimci Sol saf-larına katılarak Hasköy ve Okmeyda-nı’nda anti-faşist mücadele içinde yeraldı. 12 Eylül Cuntası’na karşı yine mü-cadele saflarındaydı.

Faşist cuntaya karşı direnişi sürdürürken, 20 Kasım1980’de İstanbul’da gözaltına alındı. İşkenceciler tara-fından kaybedildi.

Devrimci Sol’un ilk kayıplarındandı.

Önce Karagümrük Karakolu'na götürülmüş, kimlikbilgileri de gözaltı defterine işlenmişti. Ancak gözaltıkayıtları daha sonra yok edildi. Hayrettin Eren'i görentanıklar, gözaltına alındığına dair başka kanıtlar, oligar-şi tarafından yok sayıldı.

Hayrettin EREN

İstanbul Kuçukarmutlu Mahalle-si’nde yaşayan Cephe taraftarından Ma-hir Doğan 24 Kasım 2010’da içinedüştü bunalımdan dolayı intihar ede-rek yaşamına son verdi. 1992 doğum-lu olan Mahir Doğan, mahallede HalkCephesi’nin çalışmalarına en aktif bi-

çimde katılan Cephe taraftarlarından birisiydi.

Mahir DOĞAN

İzmir’de Dev-Genç'liler, 5 Kasım günü Pınarbaşı Me-zarlığı’na giderek; 1 Aralık Direnişi'ni örgütleyerekDev-Genç'linin cüretinin simgesi olan şehidimiz HamiyetYıldız'ın mezarını ziyaret etti. Mezar temizlenerek üze-rine kırmızı karanfiller konuldu. Hamiyet Yıldız nezdindetüm devrim şehitleri için bir dakikalık saygı duruşu yapıldı.“Devrim Şehitleri Ölümsüzdür”, “Hamiyet YıldızÖlümsüzdür”, “Kahramanlar Ölmez Halk Yenilmez”sloganlarıyla devam eden anma “Bize Ölüm Yok”marşının söylenmesiyle sona erdi.

HAMİYET YILDIZ MEZARIBAŞINDA ANILDI