Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00...

118
Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının Geleceği A. Ceren Güler • Hürriyet Öğdül • Baki Remzi Suiçmez • Mustafa Sönmez • Zeynep Eres • Koray Güler Dönüştürülmesi Olanaksız “Yeni Bir İstanbul” İnşa Etmek Kentsel Dönüşüm Pratiğimiz... ISSN 1302-8219 66 2019/3 7,50 TL Dört Aylık Mimarlık Kültürü Dergisi • Yıl: 19 • Sayı: 66 • Sonbahar 2019

Transcript of Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00...

Page 1: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

66

Dosya: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının Geleceği

Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının GeleceğiA. Ceren Güler • Hürriyet Öğdül • Baki Remzi Suiçmez •Mustafa Sönmez • Zeynep Eres • Koray Güler

Dönüştürülmesi Olanaksız “Yeni Bir İstanbul” İnşa Etmek Kentsel Dönüşüm Pratiğimiz...

I S S N 1 3 0 2 - 8 2 1 9 6 62019/3

7,50 TL

Dört Aylık Mimarlık Kültürü Dergisi • Yıl: 19 • Sayı: 66 • Sonbahar 2019

Page 2: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

Novaproof FANovaproof FA

Page 3: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

Frame

Burası sizin banyonuz.

ANKARA Beyaz Tasarım 0312 287 11 87 ANTALYA Opal Yapı 0242 311 08 00 BODRUM Dekora Yapı Dekorasyon 0252 319 11 75 DATÇA Özyapı Antik 0252 712 98 38DENİZLİ Çine Mimarlık 0258 377 72 62 ELAZIĞ Elmina Mobilya 0424 248 01 00 ERZİNCAN Cng Tasarım 0 446 223 69 20-21 İSKENDERUN Saçlı Yapı 0326 618 20 70İSTANBUL Etiler SistemArt 0212 324 80 80 | Modoko SistemArt 0216 420 77 77 | Florya Karar Yapı 0212 601 16 02 | Mecidiyeköy Form Yapı Tasarım 0212 347 57 54-55Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577 74 45 | Avcılar Trio Mimarlık 0212 423 40 40Masko Otağ Tedarik Merkezi 0212 675 24 84 KAHRAMANMARAŞ M’art Yapı Dekorasyon 0344 215 79 00 KAYSERİ Savran İnşaat 0352 503 04 07KONYA Eda Yaman Mimarlık 0332 320 35 72 KUŞADASI Alya Design 0256 614 83 83 MERSİN Nacar Granit 0324 341 25 46 ORDU Altaş 0452 888 08 27SAKARYA Via Mutfak 0264 270 18 16 SAMSUN Simpa Yapı 0362 447 33 33 ŞANLIURFA Sunay Day. Tük. Mal. 0414 312 21 51

Vanucci_TurkiyeVanucciTurkiye

Modern ve klasik çizgiler, ustaca fikirler ile bezenmiş Vanucci banyolardageçen zaman unutulmaz bir deneyime dönüşüyor.

Page 4: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

Şişecam Ultra Clear Düzcam, azaltılmış demir oranıyla çok yüksek miktarda ışık geçirerek cam yokmuş hissi yaratır. Arkasındaki objeleri kendi doğal renginde gösterir. İç mekanlara şık ve estetik dekorasyon çözümleri sunar.

DOĞAL RENKLER, KUSURSUZ BİR GÖRÜNTÜ

444 9 872sisecamduzcam.com

sisecamduzcam

Page 5: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

EDİTÖRDEN

mimar•ist 2019/3 1

dör t ayl ık mimar l ık kül türü dergis i

Eylül 2019 • Yıl: 19 • Sayı: 66 Yayın Türü: Yerel, süreli

YayınlayanTMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi

SahibiTMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi adınaEsin Köymen

Genel Yayın YönetmeniDeniz İncedayı

Yazı İşleri SorumlusuMetin Karadağ

Yayın KuruluZafer Akay, Zafer Akdemir, Esra Akbalık, Oya Akın, Gül Cephanecigil, Ayşen Ciravoğlu, Burcu Selcen Coşkun, İsmail Doğanyılmaz, Zeynep Eres, T. Gül Köksal, Kubilay Önal, Emre Torbaoğlu, Mücella Yapıcı

Danışma KuruluZeynep Ahunbay, Behiç Ak, Nur Akın, Ali Artun,Acar Avunduk, Afife Batur, Cengiz Bektaş, İhsan Bilgin, Çelen Birkan, Hasan Çakır (Almanya), Nur Esin, Nuran Zeren Gülersoy, Zeynep Günay, Ersen Gürsel, Yücel Gürsel, Figen Kafesçioğlu, Ruşen Keleş, Esin Köymen, Doğan Kuban, Mehmet Küçükdoğu, Eyüp Muhcu, Derya Oktay, Sabri Orcan, Deniz Erinsel Önder, Gülşen Özaydın, Hasan Cevat Özdil, Aslı Erim Özdoğan, Mehmet Özdoğan, Yıldız Sey, Betül Şengezer, Afşar Timuçin, Rüksan Tuna, Hülya Turgut, Yıldız Uysal, Zekiye Yenen, Emre Zeytinoğlu

Tarandığı İndeksDAAI - Design and Applied Arts Index

Yayın Yönetim Yazışma AdresiKemankeş Cad. No.31 Karaköy, Beyoğlu 34425 İstanbulTel: (212) 251 49 00 Faks: (212) 251 94 14e-posta: [email protected]/yayinlar/mimarist

Mali KoordinasyonCan Taşkıran

Grafik TasarımZehra Şenoğuz

Grafik UygulamaEbru Laçin Kilci

Baskı-CiltDoruk Grafik Sanayi ve Ticaret LTD. ŞTİ.Yüzyıl Mahallesi Matbaacılar Sitesi 5. Cadde No: 44Bağcılar / İstanbulTel: (212) 629 01 26

Baskı TarihiEkim 2019

DağıtımZip Dağıtım

Ofset Hazırlık, Reklam ve Yapım OrganizasyonMimarlık Vakfı İktisadi İşletmesiKemankeş Cad. No. 31 Karaköy, Beyoğlu 34425 İstanbulTel: (212) 244 86 87 pbx Faks: (212) 244 86 88

Fiyatı: 7.50 TL Yıllık abone ücreti: 26.00 TLÖğrencilere % 50 indirim uygulanır.

Mimar.ist dergisi Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi üyelerine ücretsiz olarak gönderilir. Yazılarda ileri sürülen görüşlerin sorumluluğu yazarlarına aittir. Dergi adı belirtilmek koşuluyla alıntı yapılabilir.

Dünya Mimarlık Gününüz Kutlu Olsun! Her yıl olduğu gibi, bu yıl da ekim ayının ilk pazartesi günü Dünya Mimarlık Günü’nü ve Birleşmiş Milletler Dünya Habitat Günü’nü kutluyoruz.

Bu fırsatı kullanarak ekim ayının ilk haftalarında birçok ülkede olduğu gibi, ülkemizde de çeşitli mimarlık etkinlikleri, festivalleri düzenleniyor. Aynı zamanda yeni bir öğrenim döneminin de başında karşıladığımız mimarlık haftası etkinlikleri, kültür sanat alanında sadece mimarlar için değil, tüm kentliler için önemli fırsatlar yaratıyor. Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi de Ekim ayını bu çerçevede oldukça zengin bir programla karşılıyor. Bu çerçevede 2018 Ulusal Mimarlık Ödülleri - Sinan Ödüllü Mimarlar Programına ve Nezih Eldem Hocamız için hazırlanan anma programı etkinliklerine de yer veriliyor.

Uluslararası Mimarlar Birliği bu yıl Dünya Mimarlık Günü teması olarak, afişi kapağımızda yer alan “Mimarlık … Herkes için Konut” (Architecture… Housing for All) temasını seçti.

Konut, barınma sorunları, mimarlığın bu alandaki rolü ve sorumlulukları ile bu bağlamda yeni yaratıcı yaklaşımlar meslek alanımızın sürekli gündem başlıklarından. Tema, mimarlığın ve meslektaşların sağlıklı konut üretimine, konut sorunlarının çözümüne katkılarını tartışmayı hedefliyor. ‘Yeni Kentsel Gündem’ (New Urban Agenda, 2016 BM Genel Kurulu kararıyla) ve “Sürdürülebilir Gelişim Hedefleri”nin “kentleri ve insan yerleşimlerini daha güvenlikli, kapsayıcı, dayanıklı ve sürdürülebilir” yapma hedefiyle de örtüşüyor. Ana çerçeve kuşkusuz, konut sorununa çözüm arayışlarının ötesinde, günümüzün çevre ve iklim değişikliği krizini, sosyal, kültürel ve ekonomik sorunları da kapsıyor. Genç aktivistlerin gündemdeki iklim grevi etkinlikleri, politikacılara acil çağrıları ve farkındalık yaratma çabaları da Dünya Mimarlık Günü dolayısıyla şüphesiz bir kez daha vurgulanacak…

Dosyamızda, daha önce de duyurduğumuz gibi, Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi’nin (ICOMOS) 2019 yılında “Kırsal Peyzaj Alanları” temasını seçmiş olmasından yola çıkarak, “Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının Geleceği” başlığı altında, Türkiye’deki geleneksel kırsal mimarlık mirasının ve kırsal çevrenin korunması sorunlarını yalnız mimari değil, toplumsal ve ekonomik boyutlarıyla da irdeleyen, farklı sosyal-politik boyutlarıyla birlikte değerlendiren ve köylerin yaşadığı en temel sorun olan, köyü terk etmeye bağlı insansızlaşma ve bunun çevresel etkilerini ele alan bir içeriği sunmayı amaçladık. Bu disiplinlerarası araştırmanın çok boyutlu kapsamı, bizi dosyamızı önümüzdeki sayıda da sürdürmeye yönlendirdi. Gelecek sayımızda da kırsal alanlarda geleneksel mimariyi ve buna paralel olarak çağdaş mimarlık sorunlarını tartışmayı planlıyoruz. Konunun uzmanı isimlerden değerli açılımları, katkıları geniş dosyamız içerisinde bulacaksınız.

Dosya dışındaki yazıların yanı sıra, geçen sayımızda Bauhaus Okulu’nun kuruluşunun 100. Yılı olması dolayısıyla hazırladığımız kapsamın devamı niteliğindeki katkıları, Bauhaus hareketine ilişkin farklı irdelemeleri de bu sayımızda okuyabilirsiniz.

Ayrıca Yayın Kurulu olarak, İstanbul’un gündemdeki en önemli başlıklarından olan liman alanlarındaki dönüşüm projelerini (Galata Port, Haliç, Haydarpaşa vb) yeni gelişmeleriyle tartışmayı, yerel yönetimlerin konuya dair paylaşımlarını ve değerlendirmelerini aktarabilmeyi önemli bularak, gelecek sayımızda İstanbul’un bu kritik başlığına dair bir araştırmaya yer vermeyi de planlıyoruz. Amacımız, farklı alanlardan ve bakış açılarından gelen katkılarla konuyu gündemde tutmak. Paylaşmak istediğiniz bilgi ve önerileriniz, birikimleriniz varsa bu gündemimize katkılarınızı dileriz.

Son olarak, yayınımız için kıymetli vakitlerini ayıran, emek veren tüm yazarlarımıza, yorumlarıyla katılan Danışma Kurulu üyelerimize ve siz değerli okuyucularımıza Yayın Kurulumuz adına tekrar içten teşekkürlerimi sunuyor tüm meslektaşlarımın Dünya Mimarlık Gününü kutluyorum.

Saygılarımla,

Deniz İncedayı

Page 6: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

2 mimar•ist 2019/3

4 HABER/ETKİNLİK KentDüşleriAtölyeleriXIVSonaErdi/Öncül Kırlangıç ......................................................................................4 HarvardÜniversitesi,GraduateSchoolofDesign’danHaklıBirİsyan:“Convergence”/Meral Ekincioğlu ..........5

8 KÜTÜPHANE KentinSuretleri:MekânveGörselPolitika/Aslıhan Günhan ..............................................................................8 Sanatınİktidarı/H. Sinan Omacan ....................................................................................................................10 TersKöşeEkoloji/Enise Burcu Derinboğaz .......................................................................................................12 TasarımStüdyosu;KentselTasarımSüreci .....................................................................................................13 DuranHerŞeyHareketEdiyor ........................................................................................................................13

14 GÖRÜŞ DönüştürülmesiOlanaksız“YeniBirİstanbul”İnşaEtmekKentselDönüşümPratiğimizve İstanbul’aKronolojikOlarakHızlıBirBakış/İbrahim Alp - Jülide Alp ................................................................14

17 TASARIM İDGSA’danMimarSinanGüzelSanatlarÜniversitesi’neEndüstriÜrünleriTasarımıDisiplininde BauhausEtkileri/Meltem Özkaraman Şen .........................................................................................................17

25 EKOLOJİ KüreselSürdürülebilirMimarlıkÖdülleri2019/Derleyen: Deniz İncedayı .........................................................25

29 DOSYA:YİTİRİLENKÖYLERVEDÖNÜŞENPEYZAJ:TÜRKİYEKIRSALININGELECEĞİ TarihiKırsalPeyzajKavramınınGetirdiğiYeniAçılımlar/A. Ceren Güler .........................................................30 KırsalAlanlarınDeğişimiveKırsalPlanlamaÇerçevesindeBirDeğerlendirme/Hürriyet Öğdül ......................41 KalmayanKöylüveYokOlanKüçükÇiftçiileÜlkemizdeTarımsalÜretimArtırılarak KırsalKalkınmaBaşarılabilirmi?/Baki Remzi Suiçmez ....................................................................................50 TarımdaGerilemeveKöyMekânınaYansıması/Mustafa Sönmez ....................................................................63

Mimar.istEylül2019/3ISSN1302-8219

Page 7: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

mimar•ist 2019/3 3

İÇİNDEKİLER

73 İNCELEME İstanbul Avcılar İlçesi Marmara Sahilinde Bir Dönemin İki Tanığı: Motel Baler ve İETT Kampı / Gül Yücel - Ayşegül Laçin .........................................................................................................73 Güney İspanya’dan İstanbul’a Uzun Bir Yolculuğun Beş Asırlık Durağı Hasköy’deki Abudara Sinagogu / Mine Esmer - Muhammed Cihad Kına .................................................................................79

89 KENT Tanımsız Kentsel Açık Alanlar Üzerine Mekânsal Tarifler, Sorunlar, İmkânlar: Büyükdere Aksı Levent Bölgesi / Neslinur Hızlı Erkılıç - Ayşen Ciravoğlu ............................................................89

101 EĞİTİM DTGSYO + MÜGSF = BELLEK Bauhaus’un 100. Kuruluş Yılında, Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu ve Marmara Güzel Sanatlar Fakültesi’ne İnsan, Eğitim, Mekân Bağlamında Bakış / İnci Deniz Ilgın ................101 Mimarlık Eğitiminde UNESCO-UIA Validasyonunun Önemi: Türkiye’de Bir İlk Olarak MSGSÜ Mimarlık Eğitimi Validasyonu (II) / Demet Binan - Nazire Papatya Seçkin ......107

112 ÇİZGİ Behiç Ak ........................................................................................................................................................112

Page 8: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

4 mimar•ist 2019/3

HABERETKİNLİK

Kent Düşleri Atölyeleri XIV Sona Erdi

Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi’nin 2005 yılından beri düzenle-diği Kent Düşleri Atölyeleri’nin bu yıl on dördüncüsü gerçekleştirildi. 80 öğren-cinin ve 40 yürütücünün katılımıyla İstanbul Büyükkent Şubesi’nin Karaköy binasında gerçekleştirilen atölyeler, 1 Temmuz 2019 tarihinde başlayarak 26 Temmuz 2019 tarihinde sona erdi.Kent Düşleri Atölyeleri XIV’te “Yeninin İzleri” teması çerçevesinde çalışan öğrenciler, altı ayrı atölye grubuna ayrı-larak İstanbul’un farklı bölgelerini tema kapsamında anlamaya ve bu mekânla-ra dair düşlerini üretmeye odaklandılar. Programın ilk haftası gerçekleştirilen ortak seminerler aracılığıyla öğrencile-rin temaya ilişkin kavramsal çerçeve geliştirmelerine katkıda bulunuldu. İlk iki haftanın programı içerisinde, top-lamda beş gün düzenlenen ortak atöl-yelerde ise hem öğrencilerin atölye kapsamında sürdürdükleri çalışmaları-nı destekleyecek hem de farklı disiplin alanlarından katkılarla kişisel ve mes-

leki gelişimlerine faydalı olabilecek üretimler gerçekleştirildi.İlk hafta boyunca süren seminerlerde E. Altınok “Mekânın Üretiminde Bir Disip-lin Kipi Olarak Yeni”; A. Kartal “Mimar-lıkta Yeni”; E. S. Ökdemir, B. İngin, Y. Bahçekapılı ve E. Gecikmez “İstanbul’da Yeni Kentsel Toplumsal Hareketler”; O. Haşlakoğlu “Modernizm Bağlamında Sanat ve Mimarlık İlişkisi” başlıklı sunumlarını gerçekleştirdiler. Atölyelerin ilk haftasında gerçekleştirilen ortak atöl-yelerde ise C. C. Yavuz “Leke ve Görsel Anlatım”; D. Ş. Öz “Mimari Eskiz”; C. Ceviz, S. Yavuz, H. Şahbaz “İstanbul Eskiz Turu”; F. Öz “Video Belgesel”; A. Yazıcı “ReReading: Keşfet, Üret, Tasarla”; A. O. Türker “Strüktür”; D. Erdoğan ve Ö. Bekel “Heykel”; G. Öğüt “Yeni Dünya’da Peyzaj Parçaları”; E. Erkan, G. Kara, A. R. Bıçkıcı “Parazit İnşa”; H. Şahbaz ve B. C. Selçuk “Video Prodüksiyon” başlıklı çalışmaları yürüttüler. İlk hafta ayrıca Uluslararası Mimarlık ve Kent Filmleri Festivali’nden “Firecleansing” adlı bel-

gesel filmin gösterimi ve B. Delikanlı moderatörlüğünde “Türkiye’de Mimarlık Eğitiminde Dijital Fabrikasyon Araçları Kullanımının Öğrencilerin Tasarım Yet-kinliğine Etkisi” başlıklı bir sunum ve forum gerçekleştirildi.Atölye çalışmalarının ikinci haftasında A. Akgün, M. Oktay, M. Taşdemir yürütücülüğünde gerçekleştirilen ve iki gün süren “Soylulaştırma Turu”n-da ise, Galata ve Tophane kesişiminde yer alan bir rota ekseninde yaşanan dönüşümü anlamaya ve sorgulamaya dönük çalışmalar yapıldı. Çalışmayı değerlendirmek üzere gerçekleştirilen foruma T. İslam da katkı verdi.Daha sonra ana atölye gruplarında yürütücüleri eşliğinde çalışmalarına başlayan öğrenciler, tema ekseninde İstanbul’un farklı bölgelerini ele aldılar. Bu bölgelere dair sorularını, yorumları-nı, fikirlerini ve düşlerini posterler ve sunumlar eşliğinde aktarmak üzere çalıştılar ve atölyelerin son günü olan 26 Temmuz Cuma günü çalışmalarını sundular. Sunumların ardından öğren-cilere ve yürütücülere katılım belgeleri verildi ve gerçekleştirilen kokteyl ile Kent Düşleri Atölyeleri XIV sona erdi. Kent Düşleri Atölyeleri XIV’te üretilen çalışmalara dair sergi ise ağustos ayı sonuna kadar Mimarlar Odası Karaköy binasında sergilendi.

Öncül Kırlangıç, Y. Mimar, Kent Düşleri Atölyeleri Koordinatörü

Ortak atölye çalışmaları.

Page 9: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

mimar•ist 2019/3 5

HABERETKİNLİK

Harvard Üniversitesi, Graduate School of Design’dan Haklı Bir İsyan: “Convergence”2-3 Kasım 2018 tarihlerinde Harvard University Graduate School of Design-Women in Design tarafından, “Güç, Kimlik ve Tasarımın Birleşimin-de Bir Yakınsama” (“A Convergence at the Confluence of Power, Identity and Design”) başlıklı, iki günlük bir etkinlik düzenlendi (URL 1). Mimarlığın eği-tim, mesleki pratik ve akademik kariyer sürecinde karşılaşılan cinsiyet ve diğer kimliklere dayalı olarak gücün suiisti-mal edilmesi, ayrımcılık, taciz vb gibi çok hayati problemlerin gündeme geti-rildiği ve konuşmacıları arasında yer aldığım bu etkinlikteki panel tartışma-larına odaklanmadan önce, “Conver-gence”in masaya serdiği bu problem-lerin “neden derin” ve “çok yıkıcı” olduğunu anımsamakta fayda var: Mimarlık, tarihi boyunca meslekte, tasarım pratiğinde, eğitim ve akademik kariyer bağlamında süper starlarını yaratmaktan hiç vazgeçmedi ve bu süper starların oldukça karmaşık güç ilişki ağları içinde güçlerini kötüye kul-lanmasının deşifre edilebilmesi de hiç kolay olmadı; hâlâ da değil. Buna kar-şılık, mobbing, taciz vb ile karşılasan bireyin, kariyerine devam etmek isti-yorsa, “sessiz kalması” yönünde sis-tem tarafından uygulanan baskı, bu yıkıcı problem(ler)e sebep olan (ve çoğunlukla güç mekanizmaları ve ağla-rının içinde konumlanan) bireylerin gerekli prosedüre tabi tutulması yerine, kurbanın kendisinin bulunduğu kuru-mu, işini, kariyerinin rotasını değiştir-mesi ve hatta daha ileri noktada kariye-rine devam etmemesi ya da edememe-si ise, neredeyse normal karşılanan durumlar. Fakat “Convergence” bu yönde, alışılagelenin ötesinde “yeni ve değişime dair bir sinyal verdi”: Bir öğrenci aktivizmi olarak, dünyanın en saygın mimarlık okullarından biri olan Harvard-GSD’nin içinden yükselen bir problemle “ateş aldı”; mevcut dekanın değişimi ve okulun tarihindeki ilk

kadın dekanın 1 Temmuz 2019’dan iti-baren göreve başlayacağının resmi olarak açıklanması (URL 2) ve sonra-sında da, Naisha Bradley’in okul bün-yesinde farklılıkların kabulü ve aidiyet hissini destekleyici bir misyonla dekan yardımcılığı görevine getirildiği haberi ile de ilk önemli sonuçlarını almaya başladı (Cirelli, 2019).Konuya ABD perspektifinden bakıldığın-da, A. Oriaku’ya (2018) göre, Architec-tural Record ve Engineering News-Re-cord (ENR) tarafından 1200 mimar kap-samında yürütülmüş olan bir araştırma-nın ortaya çıkardığı sonuç, mimarların üçte ikisinin işyerlerinde cinsel tacizi deneyimledikleri yönünde (URL 3). Son dönem dikkat çekici gelişmelerden biriyse, Richard Meier & Partners Arc-hitects tarafından resmi duyurusu yapı-larak Richard Meir’in (uyguladığı cinsel tacizler nedeniyle) kurduğu mimari ofi-sin günlük aktivitelerinden geri çekilme-si (URL 4) ve AIA tarafından, mimarın 2018 Tasarım Ödülü’nün feshedilmesi (URL 5). Bu kapsamda, Amerikan Mimarlar Birliği’nin “Etik ve Mesleki Davranış Kuralları” ile “taciz”in neleri içerdiğinin tanımlanmış olması ayrıca dikkate değer (URL 6). Organizasyon tarafından oluşturulmuş olan Ulusal Etik Konseyiyse, bu konuda belirlenmiş kuralların ihlal edilip edilmediğini, bir ihlal söz konusuysa üyeliğin sona erdi-

rilmesi gerektiğini belirleyen birincil yetkiye sahip makam.Ülkenin önde gelen kadın mimarların-dan B. Willis, J. Donoho ile kaleme aldı-ğı yazısında, bu probleme dair ciddi tedbirlerin alınması için AIA başta olmak üzere tüm yetkili kurum ve isimleri göreve davet ediyordu (Willis ve Dono-ho, 2018). Bu kritik gelişmeler yaşanır-ken, “Harvard Crimson”da, Alexandra A. Chaidez tarafından kaleme alınan yazıysa (Chaidez, 2018) Kasım 2018’de gerçekleştirilecek “Convergence”in bir tür ön habercisi gibiydi. Chaidez, yazı-sında Harvard-GSD’de öğrenciler tara-fından hazırlanan “Shitty Architecture Men” (SAM) listesinin ardındaki neden-leri ve bu sürecin ancak eylemle sonuç-lanabileceğini dile getiriyordu. Nitekim (aralarında dönemin erkek dekanı ve bir önceki mimarlık bölümü başkanının da yer aldığının ifade edildiği) bu listenin gündeme getirilmesi (URL 7) ve Har-vard-GSD öğrencilerinin mimari tasa-rım stüdyolarına astıkları büyük pankart-la artık sessiz kalmayacaklarını duyur-masıyla, problemin ciddiyeti daha da belirgin hale geldi.2 Kasım 2018’de Harvard Üniversitesi GSD, Piper Oditoryum’da MASS Design Group’dan Jha D, açılış konuş-masıyla, ABD’nin çok-kültürlü toplumu ve tasarım dünyasındaki ayrımcılığın zorluklarını, kendi deneyimleri ışığında

Bir sunumdan (Fotoğraf: M. Ekincioğlu).

Page 10: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

6 mimar•ist 2019/3

“Aktivizm” başlıklı panelden (Fotoğraf: M. Ekincioğlu).

HABERETKİNLİK

paylaştı. Bu çok içten ve yüreklendirici açılış konuşması, biz panel konuşmacı-ları için de bir tür “tetik” işlevi gördü ve güç, pedagoji ve aktivizm ana başlıkları altında ciddi tartışmaları gündeme taşı-dık. 3 Kasım 2018’de “güç” başlıklı ilk panel, S. Lee (MIT) yürütücülüğünde, A. N. Wiley (Rutgers U.), C. Rouse (Har-vard), B. Roberts (Columbia), T. Gali-I-zard (Harvard) ve MIT-History, Theory and Criticism of Architecture progra-mında doktora sonrası bilimsel araştır-ma projesini tamamlamış bir mimar olarak benim katılımımla gerçekleşti. Panelde önce “güç” kavramını nasıl tanımladığımızı ifade ederek tartışmaya açtık. Öncelikle ve özellikle ABD’de çok baskın olan kapitalist sistem içinde pra-tisyen ve hatta akademisyen olan birey-lerin ne gibi güç mekanizmaları bağla-mında üretim yapmak durumunda kal-dığı, bu gücün nasıl biçimlendiği, nasıl dağıtıldığı, büyük mimari anlatıların dayattığı güç yerine, toplum ve mimarlık bünyesinde yer alan farklı ve özellikle az temsil edilen grupları da dikkate alan anlatıların önemi, (mimari) tasarımın sosyal boyutu ve tüm katılımcılarının dikkate alınmasının önemi, binalar kadar insanların da bu anlatıların merke-zine yerleştirilmesi gerektiği dile getiril-di. Gerek pratik gerekse akademik dün-yada güç, bir yandan (beyaz, Batı mer-kezli) erkek egemen otorite, hiyerarşi, statü ile tanımlanırken, diğer yandansa, buna karşıt olarak, yapıcı ve olumlu değişim, dönüşüm adına “alternatif” tanımları ve açılımlarıyla da ele alındı: Bunun ışığında, panel katılımcıları,

“gücü”, seçim yapabilme imkânı ve kay-naklara sahip olarak, verimli ve etkin olabilmek, tekil bir otorite ve karar mekanizması yerine, kolektif ve ekip olarak üretim yapabilmek, kendine, mesleğine, pratiğine ve içinde yer aldığı disipline karşı dürüst, etik, bağlı olmak ve bunun sürekliliği, demokrasi, öteki olarak görünenlerin de güçlendirilmesi vb olarak yorumladılar. Bu kapsamda, güçle ilişkili olarak kritik problemlerin tartışılmaya açılacağı en temel yerler olması beklenen mimarlık okullarınday-sa, hâlâ konuşma ve sunumların ağırlık-lı biçimde star ve erkek profillere açık olması; mimarlıkta kadın, cinsiyet politi-kaları, bunun tarih ve tarihyazımı bağla-mındaki problemler ve yeni bulguların mevcut ders programlarının içeriği, eği-tim ve tasarım stüdyolarının gündemine getirilmeyişi, mimarlık tarihi çalışmala-rının desteklenebilirliği için arşivlere duyulan ihtiyaç dile getirildi.İkinci panel “pedagoji” üzerineydi. A. Spinak’in (Harvard) yürütücülüğünde, Ang Li (Northeastern SoA), A. Merrett (Columbia), S. Balakrishnan (Harvard), H. B. Barraza (Rhode Island School of Design) ve S. Dumpelmann’in (Har-vard) konuşmacı olarak yer aldığı bu paneldeyse, ilk soru, pedagoji ve kimlik ile ilişkili olarak, eğitim alanında, tasa-rım disiplinleri içinde yer alan bireylerin biyografileri üzerine (ki çoğu kendi alanlarında “star” olarak kabul edilen erkek isimler olmak üzere) nasıl daha sorumluluk sahibi bir şekilde yaklaşıla-bileceğiydi. Konuşmacıların üzerinde durdukları problemlerden biri, “tekil

birey yerine, bu söz konusu bireyin işbirliği içinde olduğu diğer meslektaş-ları, kurumlar, iletişim ağları, içinde yer aldığı sosyal, ekonomik, politik bağlam ve güç mekanizmaları vb”nin dikkate alınmasındaki “büyük” eksiklikti. Biyog-rafiler ve pedagoji bağlamında, ayrıca belli birey ve grupların adeta starlaşma-sına karşılık, neden bazı diğer birey ve grupların marjinal kaldığı ya da marji-nalleştirildiği, bunda (akademik dünya başta olmak üzere) kurum kültürü ve politikalarının baskın rolü, eğitim verilen grubun içindeki farklı cinsiyet ve kimlik-lerin dikkate alınarak bilgi aktarımı ve paylaşımının değeri ve asıl önemlisi öğrencilere kendilerini geliştirebilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntem ve araçlar konusunda da eğitim verilmesinin öne-mine işaret edildi. Bu panelde, tartışma-ya açılan ikinci soruysa, “feminist peda-goji” üzerine konuşmacıların yorumları ve önerilerinin neler olduğuydu. Konuş-macılar bu noktada, feminist aktivizm ile bağlantılı olarak (ki içinde konuşmacı olarak yer aldıkları “Convergence” baş-lıklı etkinliği de bir feminist aktivizm olarak tanımladılar), feminist pedagoji-nin, (mimari) tasarım pratikleri ve disip-linlerinde, eşit olmayan güç ilişkilerinin bir eleştirisi olduğunu, sadece “kadına odaklı olmanın yeterli olmayıp, farklı ırk, etnik köken, sınıf, kültür, ülke vb’den gelmiş ve az temsil edilen tüm grupların (mimari) tasarım eğitiminde masaya ve öğrencinin önüne getirilmesi gerektiğini vurguladılar. Ağırlıklı olarak eleştirilen problemse, kadının “sistematik” olarak dışlanmışlığının ve akademyanın baskı-cı, ataerkil ve hiyerarşik dayatmalarının “sürekliliği”ydi.Üçüncü ve son panelse, mimarlık ve özellikle mimarlığın akademik bağla-mında “aktivizm” üzerine gerçekleştiril-di. Yürütücülüğünü J. Dunlap’in (Har-vard) üstlendiği bu paneldeyse konuş-macılar, S. Costanza-Chock (MIT), P. Deamer (Yale), J. Myers (yazar), M. Harakawa (CUNY) ve J. Grosso’du (SOM). Yürütücü, ilk olarak aktivizmin tanımının her birey için farklı olabileceği

Page 11: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

mimar•ist 2019/3 7

HABERETKİNLİK

düşüncesinden hareketle, konuşmacıla-ra bu bağlamda kendi tanımlamalarını sordu. İlk konuşmacı olarak Costan-za-Chock, aktivizmi, hâkimiyet matrisini oluşturan sistem(ler)e karşılık, tasarım ve kültürel üretimde yer alanlar ve medya ile birlikte, pozitif değişim ve sosyal adalet için, “biz olmadan hiçbir şey” anlayışı ve eylemi olarak dile getir-di. Deamer’sa, aktivizmin profesyonel dünyadaki karşılığına vurgu yaparak, bunu, kurumların adil olmayan kültürle-rini ve ideolojilerini eleştirmek ve olum-lu yönde dönüştürebilmek amacıyla, risk alarak, eylem yoluyla huzursuzluk-ların üzerine gidebilmek olarak tanımla-dı. Üçüncü konuşmacı Myers’sa, akti-visti eyleminde ne yaptığı kadar, kimlik ve güvenlik politikaları arakesitinde bunu nasıl yaptığı, amacının ne olduğu, 1960’lı yıllardaki aktivizm anlayışları ile bugünkü arasındaki (dijital dünyanın varlığı vb nedenlerle) farklılıklar, bunun yarattığı “yeni potansiyeller” vb’nin öne-mine işaret etti. Myers, bu panelde, etkinliğin düzenlenmesinin ardındaki “asıl problem”in açıkça ve en çok üzeri-ne giden konuşmacı olarak, “SAM”de “akademyadan kaç kişinin yer aldığı” sorusunu sora(bile)n tek panelistti. Panelistin dile getirdiği diğer hususlar-sa, mimarlıkta gücün suiistimal edilme-si ve kötüye kullanılmasında akademya-nın çok büyük bir role sahip olduğu; güç mekanizmalarını suiistimal eden, şöhret ve tanınırlığa sahip olanların, oluşturdukları geniş ve kuvvetli ağlar ile kendilerini nasıl korumaya aldıklarını; buna karşılık ilgili sistem(ler) ve yöne-tim(ler) tarafından alınacak tedbir ve uygulanacak yöntemler vb üzerine düşünmenin “kaçınılmaz” olduğuydu.Mimarlık bağlamında tarihi denebilecek bu gelişmeler yaşanırken, 18 Eylül 2018’de MIT’de üniversitenin rektörü Prof. R. Reif’in açılış konuşmasını yaptı-ğı, “Kadınların Cinsel Tacizi, NASEM’in Uzlaşım Üzerine Çalışma Raporu” (URL 8) başlıklı panel, problemin derinliğini ve dünyanın önde gelen, araştırmaya dayalı bilim kurumlarının çözüme odaklı

adımlar için nasıl harekete geçtiğini kav-ramak acısından çok dikkat çekiciydi. S. Widnall (MIT), P. Johnson (Wellesley College) ve A. Hill’in (MIT) konuşmacı olarak yer aldığı bu panelde, R. Reif, yaptıkları incelemeler neticesinde, bu problemlerle karşılaşanların daha çok kadınlar ve az temsil edilen toplulukların bireyleri olduklarını tespit ettiklerini, bu tür problemlerle karşılaşanların korkuy-la susmak yerine, mutlaka üniversitenin ilgili birimleriyle iletişime geçmelerini istediklerini, kendilerine gerekli tüm destekleri sağlayacaklarını dile getire-rek, böylece MIT’nin başarıları kadar, telaffuz etmesi hiç de kolay olmayan problemleri karşısında da “(bir erkek) akademik lider” olarak duruşunu aldı. Sonuç olarak, son dönem ABD’deki bu bazı gelişmeler ve feminist aktivizm, tahminlerin ötesinde kemikleşmiş güç mekanizmalarının nasıl sarsılabileceğini ve yaptırım gücünün önemini net biçim-de gösterdi. Bu “ezber bozduran” olum-lu açılımların, mimarlığın farklı alanları ve coğrafyalarında da güç mekanizma-larını deşifre edebilmesi, geniş yankı ve olumlu dönüşümlere yol açması dile-ğiyle…

Meral Ekincioğlu, Dr. Mimar, [email protected]

KaynaklarChaidez, A. A. (2018), “After ‘Shitty Architec-

ture Men,’ GSD Students Hang Banners Against Misconduct”, https://www.thec-rimson.com/art icle/2018/4/12/gsd-misconduct-display (9.5.2019)

Cirelli, J. (2019), “You belong here”: Nais-ha Bradley’s vision for community-bu-ilding at the GSD”, https://www.gsd.harvard.edu/2019/05/you-belong-he-re-naisha-bradleys-vision-for-com-munity-building-at-the-gsd/?fbcli-d=IwAR17iOkGl59jeOmukD9itr-Cx0aSfUAEljooFSErmz8HmBlc1ct-00ZuHz5sk. (2.5.2019)

Willis, B., J. Donoho (2018), Beverly Wil-lis on Sexual Misconduct in Archite-cture, Here’s what individuals and organizations, including the AIA, can do to rid the design profession of its rotten apples, https://www.architect-

magazine.com/practice/beverly-wil-lis-on-sexual-misconduct-in-archi-tecture_o.. (11.6.2018)

URL 1: https://www.gsd.harvard.edu/event/a-convergence-at-the-conflu-ence-of-power-identity-and-design/ (2.5.2019)

URL 2: New dean for Graduate School of Design, 17 Nisan 2019, https://news.harvard.edu/gazette/story/2019/04/harvard-gradua-te-school-of-design-names-new-de-an/ (1.5.2019)

URL 3: Oriaku, A. (2018), “Two-thirds of Architects Experience Sexual Harass-ment, New Survey Says”, https://archpaper.com/2018/10/sexual-ha-rassment-architecture/ (6.2.2019)

URL 4: Balderrama, M. (2018), “Richard Meier permanently steps away from firm in wake of sexual assault allega-tions”, https://archpaper.com/2018/10/richard-me-ier-steps-back/. (6.2.2019)

URL 5: Wachs, A. (2018), AIANY strips Richard Meier and Peter Marino of 2018 awards, https://archpaper.com/2018/03/aiany-strips-ric-hard-meier-peter-marino-re-cent-awards/. (6.5.2019)

URL 6: AIA, 2018 Code of Ethics and Pro-fessional Conduct, http://content.aia.org/sites/default/files/2018-09/2018_Code_of_Ethics_0.pdf. (6.5.2019)

URL 7: Surface, S., 30 Mart 2018, “How the “Shitty Architecture Men” list can address abuse in architecture”, https://archpaper.com/2018/03/shitty-architectu-re-men-list-address-abuse-in-architectu-re/ (2.5.2019); Labarre, S., 30 Mart 2018, “Exclusive: Why I Started A “Shitty Archi-tecture Men” List, https://www.fastcom-pany.com/90164300/exclusi-ve-why-i-started-a-shitty-architectu-re-men-list. (12.5.2019).

URL 8: Bu rapor ve online erişim için, Joh-nson, A., P., Widnall, S. E., Benya, F. F. (eds.), 2018, Sexual Harassment of Women, Climate, Culture and Con-sequences in Academic Sciences, Engineering and Medicine, Committee on the Impacts of Sexual Harassment in Academia, Committee on Women in Science, Engineering, and Medicine Policy and Global Affairs, a Consensus Study Report of the National Acade-mies of Sciences, Engineering, Medi-cine, National Academies Press, Was-hington DC., https://www.nap.edu/read/24994/chapter/1. (4.5.2019)

Page 12: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

8 mimar•ist 2019/3

Bülent Batuman, Kentin Suretleri: Mekân ve Görsel Politika, Dipnot Yayınları, 2019, 212 s.

KÜTÜPHANE

Kentin Suretleri: Mekân ve Görsel Politika

Bülent Batuman’ın Dipnot Yayınların-dan çıkan Kentin Suretleri: Mekân ve Görsel Politika kitabı, bize kentsel mekân, politika ve görsel temsil kav-ramlarının birbirinin yalnızca sonucu değil, farklı ilişkilerde üreticisi oldu-ğunu, değişken zamansal ve politik koşullarda okuyan zengin bir çalışma sunuyor. Batuman’ın kitabı boyutları, baskısı ve malzemesi gereği dolaşıma ve erişime son derece açık, Türkçeye içkin kavramlarla ulusal yazına katkı sunan, konusu ve anlatım biçimi gereği akademi dışı okuyucusunu da rahatlıkla yakalayan ve farklı görsel malzemeleri odağına alan içeriği ile de görsellik ve mekân politiğine dair kapsamlı tartışmalar üreten bir kitap.Batuman’ın kitabının bölümleri kronolo-jik olarak “erken Cumhuriyet dönemi”n-den günümüze okuyucularını kentin temsili ve kentin politikası arasındaki diyalektik ilişkide yolculuğa çıkarıyor. Başlarken, Batuman’ın Marksist kuram ile postkolonyal söylem arasında nadir kurulan bir ilişki ürettiğini söylemek mümkün. Birbiriyle her zaman dostane ilişki kurmayan bu iki kuramsal bakış açısını1 zengince bir araya getirerek, hem Lefebvre’in kentsel politik söylemi ve temsiliyet tartışmalarını Türkiye bağ-lamı ile ilişkilendiriyor, hem de postko-

lonyal söylemin odağı olan Batı merkez-li modernlik eleştirisini ve kültürün merkeziliğini görsel malzeme üzerinden yeniden okuyor. Batuman önermelerini hem yeni arşiv belgelerine, yayımlanmış görsel malzemelere ve popüler kültüre, hem de kavramsal tartışmalara ve kent-sel mekânın görsel temsili konusunda üretilmiş çalışmalara dayandırarak oldukça zengin bir zemin hazırlıyor. Bunun yanında, Türkiye’deki akademik çalışmaların ve tezlerin görünürlüğünün tartışıldığı günümüzde,2 Batuman’ın yüksek lisans ve doktora tezlerine de referans veren kitabı, bilginin demokra-sisi ve akademik üretimde çoğulculuk konularında da, içeriği kadar öğretici.Kentin Suretleri kentsel mekânın gör-sel temsilini ve eşzamanlı mekânsal politikaları farklı bağlamlarda tartışır-ken, her seferinde farklı ölçekler ara-sında gidip geliyor. Hem tekil imajın detaylarından politik tartışmalara, hem de siyasi bağlam ve üretim ilişki-lerinden imajın üretilmesine giden süreçlerde, okuyucuyu çok çeşitli mecra ve ölçeklerde gezdiriyor. Bazı anahtar soruları ise her bölümde tek-rar soruyor: Kim bakıyor? Nasıl bakı-yor ve ne görünüyor? Kim gösteriyor? Nasıl nesneler üretiliyor? Kim dağıtı-yor, kime erişiyor ve kim tüket(ebil)iyor? Kim yeniden üretiyor ve tüm bunlar kentsel ve mekânsal politika ile nasıl ilişkileniyor? Yazarın, kitabın en başında vurguladığı kentsel tahayyülün ve dolayısıyla mekânsal temsiliyetin kentin gerçekli-ğinin parçası olması durumu, imge ve pratiğin birlikteliğine işaret ediyor. Öte taraftan, imge yalnızca bir sonuca indir-genemeyeceğinden, görselin hem tahakküm hem de direniş için işlevsel-liğini tartışmak mümkün hale geliyor. Bu bağlamda görsel temsil hem mekânsal deneyimin, hem özne inşası-nın, hem tahakkümün, hem de direni-şin bir unsuru haline gelebiliyor. Birinci

bölüm yakından tanıdığımız, ancak çoğunlukla bu denli detaylı okumadığı-mız bir dönem ve çerçeveye, Ankara’nın ulus inşası sürecindeki görsel temsille-rine ve bu temsil biçimlerinin devlet tahakkümünde yurttaş yaratma süreci-ne odaklanıyor. Batuman’ın bu bölümde dikkat çektiği nokta olan, politik prog-ramın toplumsal zemin tarafından benimsenebilmesi için üretilen kültürel programın özgül olduğu ve sadece siyasi projenin bir sonucu veya yansı-ması olamayacağı gerçeği, kitap boyunca farklı bölümlerde hatırlatılıyor. Batuman bu bölümde iki çalışmaya odaklanıyor: “Ankara: Türkiye’nin Kalbi” belgeseli ile Matbuat Müdüriyeti Umumiyesi tarafından yönetilen fotoğ-raf üretimi ve dolaşımı. Cumhuriyet’in onuncu yılında davet edilen Sovyet yönetmenler Sergey Yutkeviç ve Lev Arnstam’ın “Ankara: Türkiye’nin Kalbi” filmi, hem Ankara’nın inşa sürecinin bir belgesi olma özelliğini taşıyor, hem de kenti bozkırın ortasında yeşeren bir modern kent olarak imgeliyor. İçerik ve formu her bölümde bir arada okuyan Batuman, bu filmin de okumasını yaparken kitlelerin yöneliş hareketleri ve performansları ile üretilen dinamizm motifini, sosyalist gerçekçi biçem ile üst üste getiriyor. Okuyucu hem modern kentli ve yurttaşın egzersiz, bir arada yürüme, disiplin içinde hareket etme gibi performatif imgelerini, hem yalnızca görsel olarak deneyimlenen ve bir cephe olarak yorumlanan mimari elemanları tahayyül edebiliyor. Bunu yaparken, farklı bölümlerde tekrar göre-ceğimiz eski ve yeni karşıtlığı üzerine kurgulanan anlatıyı birbiriyle ilişkilen-direbiliyor. Aynı bölümde, Matbuat Müdüriyet-i Umumiyesi tarafından pro-paganda amaçlı ürettirilen ve Othmar Pferschy tarafından çekilen fotoğraflar tekil birer nesne olarak okunuyor. Aynı zamanda bu fotoğrafların nasıl sergi-lendikleri ve sergi ve dolaşımın ürettik-

Page 13: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

mimar•ist 2019/3 9

KÜTÜPHANE

leri anlamlar açığa çıkarılıyor. Batuman bu bölümde Pferschy’nin mekânsal bariyer ve derinliği ürettiğini öne sür-düğü, dolayısıyla devletle yurttaş ara-sındaki mesafeyi yeniden ürettiğini iddia ettiği fotoğraflarını okuyor.İkinci bölüm, “Aykırı Bakmak,” birinci bölümdeki tartışmanın sınırlarına, popüler kültür, kartpostallar ve popü-lerleşmenin görsel kültürdeki yerine odaklanıyor. Hem kartpostalın içeriği – fotoğrafçının bakışı ve temsili –hem de dolaşımı– kullanıcıların hangi kartpos-talı seçtiği, hangi notu yazdığı, farklı bir zaman ve mekânda kartpostalın ait olduğu temsili yeniden dolaşıma açmak –Batuman’ın aykırı bakış olarak tanımladığı bakma biçimini kurgulu-yor. Kartpostalların ve fotokartların yaygınlaştığı dönem aynı zamanda Ankara’da panorama fotoğrafçılığının yaygınlaşmasına denk geliyor. Kenti içeriden gösteren, hareketi ve gündelik hayatın karmaşasını yansıtan bu janr, kent imgesini ele geçiren alternatif bir direniş alanı oluşturuyor. Bu direniş elbette fotoğrafın erişilebilirliği ve demokratikleşmesinden de kaynakla-nıyor. Fotoğrafın demokrasisine, yurt-taşların eklediği anlamlar da katkıda bulunuyor ve Batuman bu durumu kartpostallar üzerindeki notlardan, yazışmalardan ve işaretlerden okuya-rak okuyucuya çok katmanlı bir tartış-ma sunuyor. Batuman’ın deyimiyle, fotokartlar ve kartpostallar “görsel tem-sil üzerinde devletin kontrolüne karşı bir direniş alanı” oluşturuyor (82).Üçüncü ve dördüncü bölüm İkinci Dünya Savaşı sonrası döneme yoğunla-şıyor. Üçüncü bölümde yazar, popüler kültür unsuru olarak eve ve 1960’ların melodramlarına odaklanıyor. Sinema filmleri üzerinden hizmet ve tüketim ara-sında ev ve evin görsel temsilini, döne-min bağlamı içinde okuyor. Örneğin Metin Erksan’ın filmlerinde evlenme ve yuva sahipliği analojisi, aşk zenginlik ve kadın ile evin el değmemişliği konuları öne çıkarken, Halit Refiğ’de modern evin bir yabancılaşma mekânına dönüşmesi,

Ertem Göreç’te ise dar gelirli mücadelesi ile gecekondunun burjuva evinin olum-lu antitezi oluşu öne çıkıyor. Burjuva evinin temsilinde ise konutlar kadar dekorasyon ve mobilya tercihleri de yazarın repertuarına giriyor. Burjuva beğenisinin ABD’yi referans almaya başladığını anlatan Batuman, salonların vitrin haline geldiğinden, Amerikan bar-ları ve salon imgesinin dergilerde sık sık karşımıza çıktığından ve burjuva batılı tarzının yozlaşma ile eşleştirildiğinden bahsediyor. Bu bağlamda 1960lar sine-ması evin hem arzu hem nefret nesnesi, hem sosyal statü hem de toplumsal adaletsizliğin bir göstereni olduğu bir mecra olarak karşımıza çıkıyor.Dördüncü bölüm, “Kentsel Siyasetin Görüntüsü,” görsel temsilin kentsel politikayla ilişkilenmesine ve bu kuru-lumda meslek insanlarının politik eylemliliğine odaklanıyor. Batuman bu bölümde hem göç temasına ve karika-türlere, hem de kalkınma temasını sorun edinen fotoğraf sergilerine bakı-yor. 60’lı yılların sonu ve 70’li yılları meslek insanlarının kamu yararını gözettiği bir dönem olarak tanımlayan yazar, göçmenlere ilişkin burjuva eleş-tirisinin baskılandığını, bunun yerine gecekondunun bir sebep değil denge-siz kalkınmanın bir göstereni ve bir semptom olarak algılanmaya başladı-ğını aktarıyor. Kalkınma ideolojisi bu bağlamda gecekonduluyu kentli özne-lere çevirmeyi hedefliyor. Batuman’ın incelediği “Dengesiz Kalkınma ve Ankara” fotoğraf sergisi, tezat fotoğraf çiftlerinden oluşuyor ve gecekonduyu modern yerleşimin ötekisi olarak gös-teriyor. İyileştirilmesi gereken bir has-talık olarak görülen gecekondunun tedavisi ‘kalkınmadan’ geçiyor; meslek insanlarının ve teknokratların ise bu dönemde prestiji artıyor. Yazar bu bölümde bir kez daha nereden bakıldı-ğına ve neyin görüldüğüne odaklana-rak, Ankara özelinde modern konut bloklarına ancak karşı taraftan, yani gecekondunun yanından bakılmasının zorunluluğunu ortaya koyuyor. Bu bağ-

lamda, görme biçiminin kentsel siya-setle ne kadar ilişkili olduğuna bir kez daha dikkat çekiyor. Mimar karikatü-ristlerin eserleri ise, değişen gecekon-du imgesini ve işçi sınıfının olumlanan temsilini açıklamak açısından işlevsel oluyor.Beşinci bölümde Batuman 1990’lara geliyor, ve politik kriz durumlarında yeni temsillerin inşa edilememesinden kaynaklı nostalji temasını ön plana çıkarıyor. Nostaljinin yükselişi “eski Ankara” nostaljisinin ortaya çıktığı ve siyasal İslam’a karşı örneğin Othmar Pferschy’nin fotoğraflarının tekrar gün-deme geldiği bir döneme denk geliyor. Batuman, nostalji siyasetinin geçmişle değil, aslında bugünle ilgili olduğunu, ve 90’larda başlayıp bugüne kadar statü kaybına uğramış bir grubun tep-kisi olduğunu vurguluyor. Bu dönem-de belediye ve devlet kurumlarında Ankara kartpostal ve fotoğraf kitapları basımı yaygın hale geliyor; yine nesne-nin dolaşımının tarihsel anlatı için ne kadar önemli olduğuna değinen Batu-man, basılan ve dağıtılan kitapların yüksel maliyetlerini, ve bu sebeple protokolü hedef aldığını vurgulayarak, bu dönemde CHP’nin daralan toplum-sal tabanına dikkat çekiyor.Son bölüm ise siyasal İslam, ‘dijital dönemeç’ ve kentsel mücadeleyi konu alıyor. Yazarın bu bölümde iktidarın yeni ulus inşasını görsel temsil ile iliş-kili olarak nasıl kurguladığı dikkat çeki-ci. AKP’nin (kitabın ilk bölümlerinde kurgulanışının detaylı olarak aktarıldı-ğı) ulusu ‘İslami millet’ olarak yeniden tanımladığı (kitabın kronolojik yapısı böyle bir döngüselliğe olanak tanıyor) bu dönem, kentsel dönüşüme odakla-nan sosyal yardım modeli ile öne çıkı-yor. Sosyal yardım, Batuman’a göre minnet duyma üzerine kurulu ve bu da kentlinin katılımcı olarak var oluşunu aşındırıyor. Özellikle TOKİ’nin bir mekânsal iktidar haline geldiği ve toplu konut üretiminin yoğun olarak gerçekleştiği bu iktidar döneminde, konut İslamcı çevreler yaratan ve

Page 14: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

10 mimar•ist 2019/3

KÜTÜPHANE

mekânsal kontrolü sağlayan bir meka-nizma haline geliyor. Fotoğraf bu mekanizma için de önemli bir anlamsal araç. Gecekonduların tasfiyesi ve kent-sel dönüşümü görselleştirmek amacıy-la açılı hava fotoğraflarının kullanımı, iktidarın ürettiği anlamı destekliyor. Yıkımın gerçekliğini göstermek ama-cıyla çekilen hava fotoğraflarında, göz-lem mesafesi yıkılanların gerçek evler olduğunu gösterecek detayların oku-namayacağı mesafeden seçiliyor. AKP iktidarı döneminde hava fotoğraflarının işlevselliği, Kanal İstanbul projesinin dijital imgeleri, buna karşılık AOÇ kazı-sında muhalefetin yararlandığı uydu fotoğrafları ve sivilleşen bakış açısı, Batuman’ın gözünde ‘dijital dönemeci’ işaret ediyor.Batuman’ın kitabı hem ideoloji hem muhalefet, hem tahakküm hem direniş

açısından görsellik ve siyasetin ne kadar iç içe olduğunu göstermek bakı-mından ufuk açıcı. Yazar bu bağlamda mekân temsilinin de sabit değil, değiş-ken olduğunu farklı toplumsal dina-mikler ile okuyucuya aktarıyor. Her bölümde farklı dönemlere ve dinamik-lere odaklansa da, Batuman kilit soru-ları tekrar sormaktan, nesnenin kendi-sini, malzemesini, teknolojisini, dola-şımını ve ürettiği anlamları sorgula-maktan geri durmuyor. Bu bağlamda, görsellikle bu kadar ilişkili bir kitabın neden siyah beyaz basıldığını, imajla-rın boyutlarını, kâğıt kalitesinin görsel-lerin hakkını verip vermediğini okuyu-cu kendine sormadan edemiyor. Belki de kullandığı kaynaklar, arşivler, tezler ve doktora çalışmaları ile bilginin demokrasisinin önemini satır aralarına yerleştiren Batuman, kitabının dolaşı-

mını da en az içerikteki görsellerin dolaşımı kadar önemsiyor ve erişilebi-lirliği ve dayanışmayı bizlere bir kere daha hatırlatıyordur.

Aslıhan Günhan, Cornell Üniversitesi Mimarlık Tarihi Doktora Programı

*Son okumaları için Olgu Çalışkan ve Cem Dedekargınoğlu’na çok teşekkür ederim.

Notlar1. Marksist kuramcı Terry Eagleton’ın Gayatri Spivak’ın kitabı için yazdığı eleştiri yazısı için: Terry Eagleton, “In the Gaudy Supermarket”, https://www.lrb.co.uk/v21/n10/terry-eagleton/in-the-gaudy-super-market.2. Anay, Hakan, Ülkü Özten, Meltem Özten Anay, Yiğit Acar, “Görünmez Doktoralar: Türkiye’de Mimari Tasarım Doktora Araş-tırmaları” Mimarlık, 406 (2019): 50-53.

XX. yüzyılın ilk yarısı, tüm Avrupa ve giderek tüm dünyada siyaseten çok çalkantılı, büyük toplumsal dönüşüm-lerin gerçekleştiği ve tüm bu çalkantı-ların kendini sanat ve mimarlık ala-nında çok çeşitli, radikal ve etkileri

kendilerinden çok daha uzun bir döneme yayılan arayışlarda da gös-terdiği bir dönemdi.Özellikle dönemin Rusya ve Alman-ya’sı siyaseten farklı köklerden gelerek çok farklı sonuçlansa da, bu çalkantı-ları oldukça paralel dalga boylarında yaşadılar. Her iki ülkede I. Dünya Savaşı ile birlikte imparatorluklar çökerken, güçlü bir sosyalist hareket aktif bir mücadele veriyordu. Rus-ya’da bu mücadele uzun bir iç savaşın ertesinde Bolşeviklerin zaferi ve Sov-yet sosyalizmi ile sonuçlanırken, Almanya’da ise Spartakistlerin tasfi-yesi ile demokratik burjuva devrimine evrilerek Weimar Cumhuriyeti’nin kurulması ile sonlanıyordu. II. Dünya Savaşı yaklaşırken, 1930’lardan itiba-ren ise, her iki ülkede farklı siyasi yapıda da olsa, rejimler giderek totali-ter nitelik kazanıyordu.XX. yüzyılın bu ilk 30 yılında, her iki ülkede de sanat ve mimarlık alanında yalnızca toplumsal ve siyasi hareketli-

liği takip eden değil, bu hareketliliğin kurucu unsurları içerisinde yer alan sanat ve mimarlık akımları ve yapıları oluşuyor ve 1930’lara gelindiğinde de totaliter rejimler tarafından tasfiye ediliyorlardı. XX. yüzyıl başında mimarlık ve sanat alanındaki radikal modernleşme hareketinin iki ana kolunu oluşturan bu güçlü akımlar ve temsil edildiği kurumlar fiilen oldukça kısa ömürlü olsalar da, etkileri çok daha uzun erimli oldu. Bauhaus soğuk savaş yıllarında batı dünyası içerisinde kalmasından ötürü daha iyi bilinse ve araştırılsa da, Rus Avangar-dı ve bu öncü akımın modern sanat ve mimarlık üzerinde etkileri ancak soğuk savaşın bittiği 1990’lardan iti-baren araştırılarak yeniden hatırlan-maya başlandı. Her iki hareketin de yüzüncü yıllarını gördüğümüz son yıllarda ise, pek çok ülkenin yanı sıra Türkiye’de de, XX. yüzyılın bu öncü akımlarını anan sergi, etkinlik ve yayınlar yapıldı.

Sanatın İktidarı

Ali Artun, Sanatın İktidarı: 1917 Devrimi, Avangard Sanat ve Müzecilik, İstanbul: İletişim Yayınları, Sanat Hayat Dizisi 37, 2015, 193 s.

Page 15: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

mimar•ist 2019/3 11

KÜTÜPHANE

2018 Ekim ayında İstanbul SSM’de açılan “Rus Avangardı: Sanat ve Tasa-rımla Geleceği Düşlemek” sergisi de bunlardan biri oldu. Rus avangart sanatının kendi tarihselliği içerisinde oldukça kapsamlı bir seçkisini sunan bu sergi vesilesiyle de Ali Artun’un İletişim Yayınları’ndan çıkan Sanatın İktidarı:1917 Devrimi, Avangard Sanat ve Müzecilik kitabını hatırlıyo-ruz.Ali Artun’un kitabı Sanatın İktidarı: 1917 Devrimi, Avangard Sanat ve Müzecilik, kendi deyişi ile öncelikle bir müzecilik profili; Rus avangardının Ekim Devrimi öncesi yakıp yıkmaktan bahsettiği müzelerin yönetimini dev-raldığında, bunları nasıl ele aldığını, nasıl dönüştürdüğünü ve modern müzeciliğe katkılarını araştırıyor.Ancak bununla birlikte Rus avangar-dının yüzyıl başından itibaren Karo Valesi, Mavi Gül, Gençlik Birliği gibi çeşitli koloni ve kolektifler içerisinde gelişimini ve devrimin ruhuna katkısı-nı, Ekim Devrimi ile birlikte erken Sovyet sanatına yön veren Proletkult, INKhUK, VKhUTEMAS gibi yapıların ve Avangart Enternasyonal’in kurulu-şunu, avangart içerisinde konstrükti-vizm ve suprematizm gibi belirgin çizgilerden ve Maleviç, Tatlin, Rod-çenko, Mayakovski, Lissitzki, Stepa-nova, Vertov gibi karakterlerden olu-şan çeşitliği ve iç çelişkileri ve niha-yet 1930’lara gelindiğinde ise merkezi Sanatçılar Birliği’nin kuruluşu ve sosyalist gerçekçiliğin resmi sanat ilan edilişiyle tümünün tasfiye edilme sürecini de oldukça detaylı bir şekilde ele alıyor.Ali Artun böylelikle bir yandan Rus avangardının kısa tarihsel öyküsünü aktarırken, bir yandan da modern sanat ve mimarlık üzerinde çok uzun erimli bir etkisi olan bu hareketin belirgin karakteristiğini ortaya seriyor ve bugüne de bağlayarak hem modern sanatın tarihi hem de siyaset ile ilişki-leri üzerine önemli noktalara açılımlar getiriyor.

Rus avangardı XX. yüzyıl başı ulusla-rarası modern sanat hareketlerinin belki de en radikal ve üretken kolu; Maleviç’in “Siyah Kare”si ile mutlak soyut bir sanatın arayışından, sanatın tekil eserler değil, bir üretim, bir prak-sis olarak kavranmasına, müzelerin sanat üretimi için bir merkez, bir laboratuvar olarak örgütlenmesinden, kentin bir bütün olarak bir tiyatro sah-nesi haline getirilmesine kadar etkileri bugüne kadar süren pek çok arayışın kökenlerini oluşturuyor.Bizim Soğuk Savaş döneminden baş-lanarak yazılan sanat tarihi anlatısı nedeniyle köken olarak Bauhaus gibi Orta Avrupa modernizminden bildiği-miz pek çok yenilikçi arayışın kökleri-nin aslında güçlü bir şekilde Rus avangardına uzandığını görüyoruz. Bu bir yandan bildiğimiz modern sanat ve mimarlık tarihinin politik konjonk-tür uyarınca fazlasıyla deforme edil-miş olduğunu ve sorgulanmasının zorunluluğunu hatırlatıyor bize. Sor-gulanması gereken diğer bir yan ise, Rus avangardının unutturulmasını da içeren bu deformasyonda Stalinist rejimin katkısı. Stalinist rejim, ger-çekten devrimci nitelik taşıyan avan-gardı “formalist” olarak yaftalayıp tasfiye ederken, yerine giderek bir propaganda aygıtına dönüşen ve muhafazakârlaşan sosyalist gerçekçi-liği resmi sanat olarak ilan ediyordu. Aynı dönemde Almanya’da da Nazi rejimi, modern avangardı “dejenere sanat” olarak lanetliyor ve “kızıl” yani Bolşevik olarak gördüğü Bauhaus’u kapatıyordu. Ancak avangardı gerçek-ten yok edenin tüm bunlar değil, modern sanata tüm katkılarının daha sonra içeriksizleştirilmiş birer parodi olarak sanat piyasası içerisindeki yeniden sürümleri olduğunu söylüyor Ali Artun:“Avangardın icat edildiği bütün o dev-rime, o ufka, o yaratıcı devinime ne oldu? Ne yazık ki piyasanın küresel sanat gösterilerine massedilip gitti. Artık hepsi hayallerden ibarettir, ya da

kurgulardan. Avangardın kahramanla-rı sanki gerçekte hiç varolmamıştır. Diktatörlerin yapamadığını, serbest piyasa yapmıştır.”Rus avangardının belki de en önemli mirası, sanatı yaşamın içerisinde ayrış-tırılmış bir alan değil, yaşamın devrim-ci şekilde dönüşümünü hedefleyen bir praksis olarak kavrayışlarının modern sanatın ontolojisi üzerinde yarattığı kalıcı etki oluyor. Ali Artun’un kendi deyişi ile:“Sanatın kısacık iktidar dönemindeki deneyimleri, avangardın bir kehaneti sayılmalıdır. 20. yüzyıl sanatında eleş-tirel, çatışmacı ne varsa, işaretleri Rus Avangardı’na çıkar. Bu sadece sanat için değil, mimarlık, tasarım, tiyatro ve sinema için de doğrudur. Estetik için de geçerlidir. Devrim Sanatı, yal-nızca sanatın ontolojisi ve praksisiyle değil, sanatın yönetimiyle, eğitimiyle, müzecilikle, kuratörlükle ilgili olarak da hala sonsuz bir ufuk serer önümü-ze.”Sanatın İktidarı, Rus avangardının kısa tarihine Türkçede önemli bir giriş olduğu kadar, modern sanat ve mimarlığın zihnen çok kısıtlı bir alana sıkıştırılan siyaset ve sermaye ile iliş-kileri üzerine de eleştirel bir okumaya kapı açıyor.

H. Sinan Omacan, Mimar, [email protected]

Page 16: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

12 mimar•ist 2019/3

KÜTÜPHANE

Ters Köşe Ekoloji

Ekolojiye dair neler biliyoruz? Bildikleri-mizden ya da bildiğimizi sandıklarımız-dan ne kadar eminiz? Puna Yayın’dan Ayşen Ciravoğlu’nun editörlüğünde yeni çıkan Ters Köşe Ekoloji bildiğimiz gerçeklerle kurduğumuz konfor alanını sarsıyor. 2017’den beri xxi.com.tr site-sinde A. Ciravoğlu moderatörlüğünde devam etmekte olan dizide yer alan metinlerin geliştirilmiş versiyonlarından derlenen yayın, mimarlığın çevre sorun-ları karşısında tutunduğu tavra daha yakından bakmayı öneriyor ve gerçeklik sonrası dünyada ‘ekolojik olma’ iddiası-nın ne derece mümkün olduğunu sor-guluyor. Bazı sorular ne yazık ki virüs gibi, yayılır ve hatta bünyeden hiç çık-maz. Kuramsal Açılımlar, Yap Yık At, Kırsalda Yapmak/Yaşamak, Kent ve Alternatif Pratikler olarak dört başlıkta derlenmiş ve 13 yazıdan oluşan kitabın bıraktığı iz de bu şekilde.Bildiğimiz ekoloji, en azından doğa kon-septine yakınlığını tahmin edebildiğimiz, bütüncül bir ilişkiler ağının genel adı ola-bilir. Bu temel bilgi sayesinde söz konusu ilişkiler ağında canlı topluluklarının birbi-rini etkilediğini, buna bağlı olarak da neden sonuç ilişkilerini kolaylıkla algıla-yabiliriz. Bu sayede yeryüzünde yaşanan değişikliklerden hepimizin etkilendiğini, yani farklı kıtalarda da olsak aynı geminin yolcuları olduğumuzu biliriz.Oysa bu bilimsel yaklaşıma karşın eko-lojinin bugün bir endüstri tariflediğine, işkollarından ürünlere tüketilebilir her alanda adı geçen, adeta bir yeni ‘inancın’ başında olduğunu da anlayabilmeliyiz. Tam da bu sebeple neredeyse ahlaki bir sorumluluk olarak gördüğümüz bu olguyu, paniğe kapılmış gündemin için-de hakkıyla sorgulayamıyoruz.Öyle ki sel felaketlerinde dereleri kurut-tuğumuzu, depremlerde çarpık yapılaş-tığımızı, kurak geçen yazlarda tatlı su kaynaklarını tükettiğimizi hatırlıyoruz. Bir yerlerde yakalamamız gereken bir denge olduğunu hatırlıyor, ardından

ona ulaşmak için daha da fazla tüketi-yoruz. Hem ürün, hem yapı hem de planlama ölçeğinde bir yapma pratiğiy-le karşı karşıyayız. Bu sistem içerisinde ekolojik olmak, doğal kaynak tüketimini yanında unutturarak taşıyor. Ekolojinin yalnızca bir çare olarak göründüğü ve bu tüketimi ‘masumlaştıran’ endüstrisi dışında kalan yan anlamlarını keşfet-mek isteyenler için derlenmiş Ters Köşe Ekoloji, bu dönemde ilaç gibi gelen bir yayın doğrusu.İlk bölüm “Kuramsal Açılımlar”da Ayşen Ciravoğlu, Can Boyacığolu ve Semin Erkenez gerçeklik sonrası dönemde algı-mızı, tasarlanmış bir gezegende mimar-lıkla ekolojinin yakınlık kurma çabasının gerçekliğini sorguluyor. Ekolojinin bir doğa olgusu olmasından ziyade toplum-sal bir yazın olduğu konusu oldukça önemli. Bu kavrayışta insanın kendini dünyanın merkezinde tanımladığı yakla-şımın doğuracağı sonucun problemine dikkat çekiyor kuramsal açılımlar. Tüm bunlara rağmen dünyadaki pozisyonuna henüz karar veremediği aşikâr olan insa-nın gelecek dönemde beden ve doğa üzerine yeni ilişkiler tanımlayabilmesi doğrultusunda bir ışık yakıyor.İkinci bölüm “Yap, Yık, At” biraz daha bugün olan bitene, hayatımızın çok için-de olsa da ekoloji ile ilişkilerini kurama-dıklarımıza dair. Örneğin Berrak Kırbaş Akyürek ile planlı eskitmeyi endüstri tarihinden bakarak, kullandığımız ürün-lerin biçilmiş ömürlerini kabul ettiğimiz bir dünyada tüketmeye programlı yara-tıklar olduğumuzu bir kez daha hatırlı-yor, halimize acıyoruz. Elif Kendir Bera-ha konuyu planlı eskitmenin mimarlık-taki karşılığına çekiyor, yıkım teknoloji-lerini düşünmeye başlıyoruz. Yenisi, daha iyisi için yıktığımızın yüzleşemedi-ğimiz sorunsalı gözümüzün önünden kentsel dönüşen binalarla geçiyor.Elimizdeki hafriyatın değerlendirilme-si, dolgu olarak kullanılması örneğin, bir zekâ parıltısı olarak mı geliyor?

Hafriyatı yeniden değerlendirmeye çalışmayı Esra Sert bize anlatıyor. Özellikle de bunu kıyı alanlarında yap-manın sebep olduğu büyük tehlikeye, kıyı ekosistemlerinde yarattığı tahri-bata dikkat çekiyor. Politika ve ekolo-jinin adı çok da konmamış ilişkisine yakından bakıyoruz böylece.Üçüncü bölüm “Kırsalda Yapmak/Yaşa-mak”, ekolojik olmayı yalnızca kentsel olmaya atfettiğimizi, tüm çözümleri ve de sorunları kentte ararken mimarlığın kırsaldaki rolünü, ekoloji demek zorun-da kalmadan, hatırlatıyor. And Akman, Merve Titiz Akman ve Zeynep Durmuş Arsan kentin arka bahçesi gibi algılanan ve ekoloji dendiğinde yalnızca kentte daha doğal olanı yapmaya dair kavrayışı yeniden düşündürüyor bu bölümde farklı yazılarıyla.Son bölüm olan “Kent ve Alternatif Pratik-ler” ise Özlem Bahadır Karaoğlu, Sevgi Baysal, Fulya Özsel Akipek ve Nurbin Paker’in araştırma ve yazıları kentte ekoloji-nin ‘diğer’ anlamlarını incelikle ortaya koyuyor. Yalnızca yeşil alanlar yaratmanın ya da sertifikalı bina yapmanın ötesinde, “sosyal ekoloji” diyebileceğimiz karşılaş-maları, yeni üretim tekniklerinin doğal malzemeyle olası ilişkilerine dair ilham veriyor ve yeni bir dağarcık yaratabileceği-mizi, böylelikle sorunsala yeni çözümler üretebileceğimizi düşündürüyor. Ekoloji ile yan yana pek gelmeyen hafıza kavramını düşünerek ona yeni bakma biçimleri denemeye devam edeceğimizi ve belki de bu kavramı yeni keşfetmeye başladığımızı düşündürüyor. Bugün bulamadığımız for-mülleri aramaya devam ediyor olmanın umuduyla sonuna geliyoruz.Burada özetleyemediğim çok daha fazlası bu kitapta. Peki, yine de ekolojik mimarlık bugün gerçekten mümkün mü? İşte bazı sorular var, ne yazık ki virüs gibi, yayılıyor ve hatta hiç bünyeden çıkmıyor.

Enise Burcu Derinboğaz, [email protected]

Ters Köşe Ekoloji, ed. Ayşen Ciravoğlu, İstanbul: Puna Yayın, Mart 2019, 149 s.

Page 17: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

mimar•ist 2019/3 13

KÜTÜPHANE

Duran Her Şey Hareket Ediyor

Tasarım Stüdyosu; Kentsel Tasarım Süreci

Aykut Köksal’ın genel yayın yönetmen-liğinde kurulan Arketon Yayınları’nın ilk kitabı yayımlandı. Atilla Yücel’in İstanbul yazılarından oluşan kitap “Duran Her Şey Hareket Ediyor” adını taşıyor. 2018’de yitirdiğimiz Atilla

Yücel, akademisyen ve entelektüel kimliğiyle mimarlık dünyasının önde gelen kişileri arasında yer alıyordu. İstanbul üzerine yazdığı metinlerden oluşan kitap, kentin modernleşme öyküsünden mimarlığına, siluet soru-

nundan 19. yüzyıl sıra evlerine, Taksim Meydanı’ndan Galata ve Pera’ya uza-nan geniş bir çerçeve çiziyor.Atilla Yücel, kitaba yazdığı önsözde şöyle diyor: “İstanbul Yazıları, üzerin-de binlerce, on binlerce yazının, yapı-tın, düşün inşa edildiği bir gerçekli-ğin, İstanbul’un kent mekânı ve mimarlık ile ilgili görünümleri üzerine üretilmiş bazı satırların bir derlemesi. İstanbul bir kent, aynı zamanda bir kavram, aynı zamanda, yüzyıllar boyunca oluşmuş bir tarihsel birikime dayanan bir kültürün, bir aidiyetin adı, bir külliyatın nesnesi, belki bir mitos. Bugünün karmaşık megapol gerçekli-ği, farklı dönemlerdeki daha sade bir kozmopolit varoluşun küresel dina-mikler sonucunda her gün yeniden biçim kazanmakta olan bir başka kat-manı. İstanbul külliyatı edebiyattan düşünceye ve bilime bu katmanlaş-manın farklı dönemlerini, farklı izleri-ni, farklı izlenimlerini içeriyor. (Tanıtım bülteninden)

Haydar Karabey, Melih Birik, Zeyat Hattapoğlu, Çağdaş Saydam, Ömer Devrim Aksoyak, Tasarım Stüdyosu: Kentsel Tasarım Süreci, MSGSÜ Yayınları, Kasım 2018

Atilla Yücel, Duran Her Şey Hareket Ediyor: İstanbul Yazıları, İstanbul: Arketon Yayınları, 2019, 193 s.

Bu kitap, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi (MSGSÜ) Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nde, Mimarlık ve Şehir ve Bölge Planlama öğrencileri için ortak bir lisans dersi olan Tasarım Stüdyo-su kapsamında, “kentsel tasarım atölyelerinde tasarım süreci için bir yöntem denemesi” olarak bir rehber niteliğinde hazırlanmıştır. Mimari Proje, Kentsel Planlama ve Tasarım Projesi atölyelerinde edinilen proje geliştirme deneyimleri ve özellikle de gençlerin soruları karşısında gelişen düşünceler ile birlikte “zaman içinde MSGSÜ Mimarlık Fakültesi’nde eski-yen, aşınan, durağanlaşan atölye yapısı, Mimarlık ve Şehir ve Bölge

Planlama Bölümleri’ne verilen Kent-sel Tasarım Atölyeleri aracıyla bölümler arası bir sinerjiyi de ürete-cek biçimde yenilenebilir mi?” soru-su ile başlayan süreçte önerilerimiz ve geliştirebildiğimiz yöntem bu kitapta dile getirilmeye çalışılmıştır. Bu elbette biricik ve katı bir yöntem değildir, bu metin; yalnızca bir “reh-ber” veya bir “yol haritası” olarak, öğretim elemanları arasında da bir tartışma başlangıcı/altlığı olarak algı-lanmalıdır.Tasarım Stüdyosu’nun amacı, tasarı-mın bir bütünsel süreç olduğunu bir kez daha hatırlatmak, profesyonel yaşamda uyulması kaçınılmaz olan kuralların (etik, rekabet, zaman kullanı-

mı, üretim süreci, ürün niteliği, işbirli-ği, sinerji, dayanışma, evrimsel tasa-rım, eleştiri-özeleştiri, süreklilik, devamlılık vb) daha öğrencilikte dene-yimlenmesini sağlamak, meslek yaşa-mında sıkça birlikte çalışacak olan mimarlık, şehir planlama, peyzaj mimarlığı öğrencilerinin birlikte düşü-nüp işbirliği içinde birlikte çözümler üretebilmelerini sağlamaktır.Bu kitap da stüdyo sürecine katkı ola-rak hazırlandı. Pek alışık olunmayan bir durum bu dijital çağda bir kitap yapmak, ancak umudumuz burada kayıt altına alınan birikimin zaman içinde gelecek katkı, katılım ve öneri-ler ile artması, zenginleşmesidir. (Tanıtım bülteninden)

Düzeltme“Bauhaus’un 100. Yılında İDGSA’da Temel Tasar[ım]ın Zihin Haritaları” adını taşıyan makalemde sehven bazı hatalar yapmış bulunmaktayım. Mimar.ist dergisi okuyucularından özür dilerim. Buna göre 76. sayfada, “Gürman 1963’te mezun olduğu Akademi’ye Kasım 1967’de asistan olarak girmişti.” yerine, “Gürman 1960’ta ressam olarak mezun olduğu Akademi’ye Kasım 1967’de asistan olarak girmişti. Mezuniyetinden sonra 1963-1966 arasında, Paris Güzel Sanatlar Yüksek Okulunda, resim ve özgün baskı dallarında çalıştığı bilinmektedir.” şeklinde değişmelidir.Yine 79. sayfada, “Ekibimiz 10 kişiye tamamlandı: Bihrat Mavitan, Tülay Baytuğ, Saim Bugay, Yusuf Taktak, mimar Emel Erkmenol, Ruhi Görüney, Nedret’lerin döneminden Simin.” yerine, “Ekibimiz 10 kişiye tamamlandı: Bihrat Mavitan, Tülay Baytuğ, Saim Bugay. Bu sınava katılanlar arasında Yusuf Taktak’ı, mimar Emel Erkmenol’u, Ruhi Görüney’i ve Nedret’lerin döneminden Simin’i saymamız mümkündür.” şeklinde düzelmelidir.

Dr. Elâ Güngören

Page 18: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

14 mimar•ist 2019/3

GÖRÜŞ

entsel dönüşüm, XX. yy son çeyreğine kadar pek az okunan makale ve araştırma

yazılarından aşinası olduğumuz, çoğunlukla II. Dünya Savaşı sonrası Avrupa’sının yeniden inşa-sı ve rehabilitasyonu ile özdeşleşen, “yarışmacı kentler” konjonktürü ile yeniden ve içeriği kıs-men güncellenerek popülerlik kazanan kav-ram…

Söz konusu kavram ve pratiğinin, Türkiye kentleşme gündemine girmesi 17 Ağustos dep-remi gerçeği-gerekçesi ile son derece mutlak ve keskin bir biçimde gerçekleşti. 2000’lerin başın-da kentsel dönüşüm olgusu başta metropoller olmak üzere ülkenin kronik sorunlu yapı stoku-nun yenilenebilmesi için alternatifsiz, sihirli bir formül olarak kamuoyunda, mesleki çevrelerde tartışıldı ve kabul gördü. Yine erken dönem 2000’ler söz konusu reçetenin yasa, yönetme-lik, mevzuat ve bu süreci işletebilecek bürokra-siyi inşa etme çabaları ve deneme-yanılmalar ile geçti…

Nihayetinde kentsel dönüşüm serüvenimiz için, teoriden pratiğe toplumsal ve bürokratik kodlarımıza uygun “yerli ve milli”, sürdürülebi-

lir (!) bir proses (Kentsel Dönüşüm Yasası) tarif-lendi. Devamında başta İstanbul olmak üzere büyük şehirler ve metropoliten alanlar, kentsel dönüşüm uygulamalarının podyumu olarak öne çıktılar.

Yasanın çıktığı tarihten günümüze değin yaşanan süreçte, dönüşüm pratiğimizin başarı-sı/zlığı sürekli ve yoğun tartışmalar ile gün-demde kalmayı sürdürdü. İstanbul özelinde ise, yapılan risk ve öncelik analizleri ile realize olan dönüşüm uygulamalarının kentsel mekânda örtüşememesi, tartışmaların temel referansların-dan birisi oldu. Şehircilik Bakanlığının “riskli alan” ilan ettiği arazi deseni ile JICA (Japan International Cooperation Agency) senaryola-rında ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Dep-rem Master Planında tariflenen arazi deseni ara-sındaki sapmalar (Grafik 1, 2), dönüşümün temel kaldıracı olan özel sektörün kamu yararı adına “imar” etmediğini/edemeyeceğini gözler önüne serdi.

Deprem odaklı kâbus senaryolarında kırmı-zının her tonuyla vurgulanan tarihi yarımada - Zeytinburnu - Avcılar hattı gibi riskli alanlarda,

Dönüştürülmesi Olanaksız “Yeni Bir İstanbul” İnşa EtmekKentsel Dönüşüm Pratiğimiz ve İstanbul’a Kronolojik Olarak Hızlı Bir Bakışİbrahim Alp - Jülide Alp

KK

Grafik 1. İstanbul İlçe Bazlı Toplam Fiziksel Risk Dağılımı, 2012 (İBB Deprem Risk Yönetimi ve Kentsel İyileştirme Daire Başkanlığı, Deprem ve Zemin İnceleme Müdürlüğü).

Grafik 2. Riskli Alanların, İstanbul’da İlçe Bazında Dağılımı, 2018 (Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından ilan edilen ve Resmî Gazete’de yayımlanan veriler esas alınarak üretilmiştir).

Page 19: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

mimar•ist 2019/3 15

görece düşük arsa değerleri ve mevcut yoğun-luklar nedeni ile kentsel dönüşüm süreci bir türlü işletilemedi (Şekil 1).

Ulusal ekonomi politikasının inşaat sektörü üzerine temellendirildiği bu dönemde, 2000 öncesinden aşinası olduğumuz “kat karşılığı yap-sat” modeli de yeniden ambalajlanarak (“yapı bazında kentsel dönüşüm”) konut üre-tim sürecinin en etkin aracı olarak işletildi. Ancak serbest piyasa ekonomisi koşullarında sürecin imar edici, uygulayıcı küçük-orta ölçekli aktörleri, doğal olarak risk faktöründen önce kâr maksimizasyonunu önceleyerek, üretimleri-ni yüksek rant ve kazanç vaat eden potansiyel yapı stoku üzerinde yoğunlaştırdı. Bu mikro ölçekli (parsel bazında) dönüşüm pratiği Bağ-dat Caddesi, Acıbadem Caddesi benzeri prestij koridorları veya periferilerinde, orta-yüksek gelir grubuna yönelik lüks konut üretimini zaman içinde büyük bir iştahla örgütledi.

Fikirtepe benzeri örneklerde ise meskûn alanların yoğun yapılaşmış karakterlerine rağ-men lokasyon ve rant avantajları nedeni ile ibretlik dönüşüm deneyimlerine şahit olduk. Emsal değerlerini katlayarak revize eden imar planı desenleri üzerinden, ada bazında münferit imar süreçleri ile üretilen insan siloları (Fotoğraf 1), bize kentsel dönüşümün “ne olmadığını” gösterdi.

Öte yandan Kayabaşı, Ispartakule gibi her biri küçük bir Anadolu kenti büyüklüğündeki yeni yapılaşma alanları ile İstanbul, “yağ lekesi” metaforunun hakkını vererek büyümeye devam etti. Yeni açılan konut alanları, dönüştürüleme-yen alanların desantralizasyonu için kullanılabi-lecek fırsat alanları iken, konvansiyonel konut-sosyal konut üretim süreçleri olarak işle-tildi, tüketildi.

İstanbul başta olmak üzere özellikle metro-pollerde merkezi iş alanları ve yakın çevresinde-ki kamu arazileri ve yapı stoku hızla özelleştiril-di. Kuşkusuz deprem gerçeği ve tehdidi kadar siyasi iktidarın bekası da öncelikliydi (!) ve gerek doğrudan devlet eliyle üretilen gerekse geri ödeme garantili “mega projeler” hiç de ucuza mal olmuyordu.

Gelinen nokta kamu sektörünü, özel sektö-rün dönüşümünü örgütlemekten sakındığı riskli alanları yenileyebilmek için alternatif formül ve/veya kaynak arayışına mecbur bıraktı (2B arazileri, kamu arazileri, askeri alanlar, imar barışı…).

İlk olarak gözden çıkarılan 2B arazilerinin ve kent içindeki kıymetli kamusal arsa stokunun

doğrudan satış, uzun vadeli kiralama, hasılat paylaşımı vb modellerle kaynak yaratmak ama-cıyla “menkulleştirilmesi” de soruna çözüm olamadı.

Yeniden üretimi söz konusu olmayan kamu kaynakları şeffaf olmayan süreçlerle tüketilirken, emsal değerleri tartışmalı gökdelenler İstan-bul’un siluetini birbirleriyle yarışırcasına ve sürecin müsebbibi olan siyasi aktörleri bile iğre-ti edecek kadar hoyratça yeniden tarifledi. “Çıl-gın projelerin müellifi” siyasi otoritenin özeleş-tiri söylemleri ise, samimiyeti sorgulanmaya muhtaç pişmanlık beyanları olarak tarihe not düşüldü…

3. Köprü, 3. Havalimanı, Kanal İstanbul gibi “tahrip gücü yüksek mega projeleri” icrada ısrar eden kapasite, İstanbul’un makûs talihini değiştirecek gücü kendinde bulamadı…

Öte yandan bütün bilimsel veri, görüş ve tartışmalara rağmen kategorik olarak “muhalif refleksi” ilan edilen karşı önermeler de yok hük-münde sayıldı...

Son tahlilde kentsel dönüşüm (teorik altya-pısı deprem farkındalığı üzerine inşa edilmiş olmasına rağmen) pratikte istihdam ve ekono-mik kalkınma öncelikli politikalar ile rantın ve sermayenin yeniden üretilip dağıtıldığı bir süre-ce indirgendi.

Bu durumun en somut ve güncel belgesi ise, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin uzun soluklu bir çalışma sonucunda elde ettiği “İstanbul Kentsel Dönüşüm Master Planı”dır. Master Plan kapsamında tercih edilen senaryo ile, Kanal İstanbul ve 3. Havalimanı hattı “stratejik büyü-me koridoru” olarak tarif edilirken, metropolün doğu-batı eksenli lineer makro formuna da (mega projelerden yararlanılarak) yeni bir açılım (!) getirilmektedir.

Olası kanal projesi ve İstanbul Boğazı ara-sındaki aglomerasyon (yığılma), dönüşüm kapa-

GÖRÜŞ

Şekil 1. Mahalle Bazlı Toplam Fiziksel Risk Dağılımı, 2012 (İBB Deprem Risk Yönetimi ve Kentsel İyileştirme Daire Başkanlığı Deprem ve Zemin İnceleme Müdürlüğü).

Page 20: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

16 mimar•ist 2019/3

GÖRÜŞ

sitesi yüksek merkezi alanların fırsat alanı olarak tanımlanması, askeri alanların yapılaşmaya açıl-ması gibi stratejik kararlar göstermektedir ki, İstanbul’u kurban ederek ekonomiyi ayakta tutma politikaları güncelliğini korumaktadır.

Sonuç olarak büyük deprem sonrasında güçlü bir motivasyonla yola koyulduğumuz, “yeni” olarak tariflediğimiz kentsel dönüşüm serüvenimizde, dönüştürmek zorunda olduğu-muz İstanbul bütün ürkütücü senaryolara rağ-men yerli yerinde dururken daha yoğun, dönüş-türülmesi daha olanaksız, makro form projeksi-yonlarında ciddi kırılmalar ve deformasyonlar yaşanan “yeni bir İstanbul” inşa etmeye devam ediyoruz!

Kentsel Dönüşüm Pratiğimizin Geleceği ÜzerineHalihazırda kentsel dönüşüm pratiğimizin, yoğun yapılaşmış riskli alanlardaki yapı stokunu (aritmetik olarak artan, katlanan emsal değerleri söz konusu olmadıkça) yenileyebilme perfor-mansı son derece düşüktür. Emsal yüklemesi ile hayata geçirilebilen uygulamalarda ise Fikirtepe örneğinde olduğu gibi “soylulaşma”, “fiziksel çevre kalitesi”, “sürdürülebilirlik-yaşanılabilir-lik” gibi kronik sorunlar üzerinden tartışmalar sürmektedir.

Öte yandan bu profildeki dönüşüm uygula-maları, yenilenmiş yapı stokunun olağan fiziksel

ömrü düşünüldüğünde bugün baş edilemeyen sorunları yarına misliyle miras bırakmak anlamı taşır. Zira daha çok katlı, daha çok paydaşlı mekân-yapı organizasyonlarının da zamanı gel-diğinde dönüşmesi, yenilenmesi gerekecektir.

Türkiye’de özellikle “yoğun yapılaşmış çöküntü alanlarını yenilemek ve aynı mekân üzerinden eş zamanlı sermaye biriktirmek” bir-birlerine mutlak bağlı süreçler olarak kaldığı sürece, deprem öncelikli planlama projeksiyon-larında başarılı olmak mümkün olamayacaktır.

Gayrimenkulü “menkul” değer olarak işlete-bilecek alternatif uygulama araçları ile kentsel dönüşüm sürecini desteklemek gerekmektedir. Yatırımcı payı olarak adlandırılabilecek artı değeri makro ölçekli “değer denklik matriksle-ri” ile yönlendirmek-yönetmek, başka bir deyiş-le imar hakkının transferini bütüncül bir planla-ma anlayışı ile mümkün kılmak, dönüştürüle-meyen alanların ıslahı ve yenilenmesine imkân sağlayabilecek alternatif bir model olarak öngö-rülebilir.

Büyük resme bakıldığında ise deneyimledi-ğimiz süreç, aslında söylendiği gibi hantal bürokrasiyi pas geçerek hızlı ve etkin bir yöne-tim modeli inşa etmekten ziyade, yere özgü toplumsal, ekonomik ve ekolojik realiteleri, yerinden yönetim modelinin sağlayabileceği fır-satları ve en nihayetinde demokrasiyi pas geçe-rek, yönetmekten hükmetmeye evrilebilecek bıçak sırtı bir duruma işaret etmektedir. Tek merkezli siyasetin yerel idareler üzerinde seçil-mişler yerine atama yapabilme iradesine varan mutlak hâkimiyeti, kentleşme politikaları açısın-dan yarattığı handikapların ötesinde sosyoeko-nomik açıdan da sürdürülebilir değildir.

İbrahim Alp, Y. Şehir Plancısı, 1/X Tasarım

Jülide Alp, Dr. Öğr. Üyesi, Maltepe Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi, [email protected]

Kaynaklarİstanbul Büyükşehir Belediyesi, Deprem Risk Yönetimi ve

Kentsel İyileştirme Daire Başkanlığı Deprem ve Zemin İnceleme Müdürlüğü, Aralık 2014, http://www.ibb.gov.tr/tr-TR/SubSites/DepremSite/Documents/ BRO%C5%9E%C3%9CR%20ARALIK-2014.pdf

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından İlan edilen Riskli Alanlar Listesi, https://istanbulakdm.csb.gov.tr/ilan-edilen-riskli-alanlar-i-3598

JICA (Japan International Cooperation Agency) Raporu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, 2002

http://www.ibb.gov.tr/sites/akom/documents/jica.htmlİstanbul Deprem Master Planı, İstanbul Büyükşehir Beledi-

yesi, 2003http://www.ibb.gov.tr/tr-TR/SubSites/DepremSite/

Pages/ IstanbulDepremMasterPlani.aspxİstanbul Kentsel Dönüşüm Master Planı, İstanbul Büyükşe-

hir Belediyesi, 2017

Fotoğraf 1. Fikirtepe’de Kentsel Dönüşüm (Fotoğraf: İbrahim Alp).

Page 21: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

mimar•ist 2019/3 17

Philip Ginther; İç Mimarlık Atölyesinde bir tashih (Demir, 2008).

İDGSA “İnsana Daha Uygun Bir Çevre İçin Sergisi” kataloğu(MSGSÜ - EÜTB Arşivi).

TASARIM

IX. yy’ın ortasından itibaren ortaya çıkan akımlardan belki de hiçbiri, ürünler üzerin-

de Bauhaus’un form dili kadar etkili olup, hayatı-mıza bu derece yoğun yansımamıştır. Bauhaus, disiplinlerarası tasarım okulu olarak geliştirdiği deneysel müfredat ve yenilikçi öğretim uygula-maları ile çağdaş endüstri ürünleri tasarımının temelini oluşturmuş, sanayi ile uyum sağlamayı hedeflediğini belirten bir açılış manifestosu yayımlamış, gündelik yaşam için tasarlanacak, sanayi ve sanatın sentezi ürün tasarımları yapma-yı amaç edinmiştir. “Bauhaus ekolü, De Stijl, Jugendstil, Konstrüktüvizm, Ekspresyonizm gibi sanat akımlarından etkilenmiş olmasına rağmen, temel felsefesi Deutscher Werkbund akımının endüstriyel üretime katmak istediği Alman tar-zından gelmiştir.” (Gürcüm ve Kartal, 2017)

1907’de kurulan Deutscher Werkbund, Alman tasarımının temellerini oluşturmuştur. Endüstrileşen dünyada, sanayinin mükemmelleş-mesi hedefi ile sanayici, tasarımcı ve zanaatkârı bir araya getiren bir birliktir. “İlk yıllarında… daha çok el sanatlarını destekleyici olmuştur. I. Dünya Savaşı’nın son yıllarında ise, endüstriyel sorunlar daha da önem kazanmaya başlamıştır. … Her-mann Muthesius’a göre Werkbund; Almanya’nın ekonomik refah düzeyini yükseltip, uluslararası alandaki gücünü arttırmakla kalmayacak, küre-sel ticaret sahasında bütünleşmiş, kendi bilincinde olan ve niteliksel olarak üstün bir ‘Alman stili’ yaratacaktır.” (Gürcüm ve Kartal, 2017)

Werkbund’un etkisi Almanya’ya yayılmıştır. “Güzel Sanatlar Eğitimi veren okullar, müfredat programlarına endüstrinin sorunlarını da alma-ya başladılar. Bauhaus, endüstrinin sorunlarına çözüm arandığı bir dönemde ortaya çıkmış bir olgudur. Aynı doğrultuda ve aynı sorunlara çözüm arayan birçok atölye ve okul vardır, fakat Bauhaus bunların en kapsamlısı ve gelişmişidir. Walter Gropius tarafından kurulan okul dönem şartları dahilinde sanat ve zanaatı birleştirip, teknolojiden yararlanıp, işlevsel, sade ve seri üreti-me yönelik tasarımlar yapmayı hedeflemiştir. Kök-leri Arts and Crafts, de Stijl gibi akımlara ve ‘Deutscher Werkbund’ gibi kurumlara dayanan

okul, döneminin ve daha sonrasının, hatta bugün-lerin tasarım niteliklerini derinlemesine etkileyen bir öneme sahip olmuştur.” (Esen, 2015)

Bauhaus, Werkbund’un yarattığı yeni anlayışı benimsemiştir. “Bauhaus’ta ilk defa endüstrinin gereksinimlerini karşılama amacıyla tasarımlar hazırlanarak, tekstil, cam, metal, baskı ve seramik atölyelerinde prototipler yapılmış, fabrikalarda üretimler gerçekleştirilmiştir.” (Bulat vd, 2014)

Uygulamalı öğretim fikri, farklı bir ders progra-mı ortaya çıkarmıştır. Atölye çalışmaları öncelikli konumdadır. Farklı atölyelerde öğrenciler usta-çı-rak ilişkisine dayalı uygulama yapmaktadır. Bu yön-temler dünyadaki sanat ve tasarım öğretimini köklü bir dönüşüme uğratmıştır. Bauhaus, endüst-ri ürünleri tasarımı öğrenimi veren ilk kurum ola-rak günümüzde bu disiplinin temelini oluşturmuş-tur. Bauhaus, kurucusu Walter Gropius, “sanat ve endüstriyi birleştirmeyi amaçladı böylelikle Bauha-us, endüstri çağı düşüncesinin oluşturduğu bir eği-tim merkezi oldu.” (Erkmen, 2009) Bu nedenle aslında Bauhaus’u bir okul değil, bir “düşünce” sistemi olarak kabul etmek mümkündür.

Dolayısı ile sadece bir öğretim programı değil, Bauhaus, eğitim ve öğretim sistemi olmuş-tur. Makine ve makineleşmeyi tasarımda artı bir eleman olarak değerlendirmiştir. Gropius, sanat ve endüstri arasındaki bağları yeniden düzenle-miştir. Endüstriyel üretim ve endüstrileşmenin önemli olduğu düşüncesi ile Bauhaus’un tasa-rımda endüstriyel bir yaklaşım benimsemesi gerektiğini savunmuştur. Gündelik hayata yöne-lik ürünler tasarlamışlardır. Kahve fincanından, kentsel tasarıma kadar, çağdaş yaşamı her yönüy-le ele almış, kullanım ürünlerini yeniden yorum-

İDGSA’dan Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ne Endüstri Ürünleri Tasarımı Disiplininde Bauhaus EtkileriMeltem Özkaraman Şen

XX

Page 22: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

18 mimar•ist 2019/3

İDGSA Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü öğrenci sergisinin açılışında dönemin sanayi bakanı akademi yönetimi ile (Ö. Küçükerman Arşivi).

Nuri Doğan Mobilyaları “Sitzgruppe Elemente”, Osram GmbH, Münih,1967 (N. Doğan Arşivi).

lamışlardır. “Bauhaus, endüstri çağı düşüncesinin oluşturduğu bir eğitim merkezi oldu. 1919-1925 yılları arasında koşullara ve gereksinimlere göre yeni atölyeler kuruldu ve her sömestrde öğrenci programları yeniden oluşturuldu. Yapıcı düşünce temeli üzerine kurulan Bauhaus, eğitim sistemin-de yeni bir çığır açtı. Kısa zamanda başka ülkeler de bu sistemi, yerel koşullara ve gereksinimlere göre değiştirerek benimsediler.” (Artun, 2009)

Dessau’ya taşındığında okul endüstriyel işlevsel-liği benimsemiş, eğitim sistemi farklılaşmıştır. Dev-let desteğini yitirmesi, okulu kendini finanse edecek çözümler bulmaya yöneltmiştir. Bu dönemde oku-lun kendi tasarımlarını üretip, satışını yapması, oku-lun zanaattan endüstriyel fonksiyonalizme geçişine sebep olmuştur. Bauhaus’un 1929’da Basel ve Mannheim’da açtığı, tasarımlarını tanıtma amaçlı gezici sergi büyük ilgi görmüştür.

Bauhaus’un bugün bile endüstri ürünleri tasarımı eğitimi üzerinde etkileri yoğun olarak sürmektedir. “En önemli özelliklerinden biri; makinelerden yararlanmayı benimsemesi, endüst-rinin olanaklarını yadsımayarak endüstriyel üre-tim koşullarına uygun bir sanat eğitimi vermesi-dir. Bu da onu ilk gerçek endüstri tasarımı okulu durumuna getirmiştir.” (Hasol, 2010)

Werkbund altyapısından gelişen Alman tasa-rım geleneğinin, en önemli sembolü olan Bau-haus’un endüstriyel bakışa sahip eğitimi, “sana-yi estetiği” diye adlandırılan yeni bir form dili ortaya çıkarmıştır.

Türkiye’de İlk Endüstri Tasarım EğitimiCumhuriyet’in kuruluşu ile birlikte, Sanayi-i Nefise Mektebi önemli bir rol üstlenmiştir. Bu eski kurum, Cumhuriyetin kuruluşu ertesinde, İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi (İDGSA) olmuştur. Kurumda yetişen Seyfi Arkan, Fazıl Aysu, Nazimî Yaver Yenal, Sadun Ersin, Muhlis Türkmen vb pek çok tasarımcı, çağdaş Türkiye’nin yeni yapılanma sürecinde evlerde ve kamu mekânlarında (TBMM, Florya Deniz Köşkü vb) mobilya ve iç mekân tasarım-ları yapmışlardır (Ultav vd, 2015).

Ancak Türkiye Cumhuriyeti, ilk dönemlerin-de modern bir yaşam tarzını benimsemek iste-mesine rağmen eldeki üretimlerle yetinmek durumunda kalmıştır. Bu dönemde, “Türkiye sanayisi genel olarak az gelişmiştir. Akademi’de (İDGSA) Endüstri ürünleri Tasarımı ve üretimi 1920’lerin sonundan itibaren oluşmaya başlamış-tır. Akademi, önceleri yalnızca güzel sanat dalla-rının eğitiminin verilirken, tasarım alanındaki ilk adımların atıldığı yer olmuştur.” (Öziş, 2011)

Okul, II. Dünya savaşı sebebiyle ülkelerin-den ayrılan Bruno Taut vb Alman, Avusturyalı hocaları davet etmiş, onlara eğitmen olarak yer vermiştir. Alman Werkbund’un üyelerinden olan Bruno Taut, modernizmin en önemli mimarlarından sayılır. “Taut, Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Mimarlık Bölümü’ne öğre-tim üyesi olarak atanmıştır.” (URL 1)

“Taut, Werkbund’un 1927 yılındaki ‘Konut’ sergisinde Mart Stam, Peter Behrens, Walter Gro-pius, Ludwig Mies van der Rohe ile çalışmıştır.” (URL 2) Werkbund’da Bauhaus’un önemli isim-leri ile çalışmış olan Taut’un İDGSA’da ders ver-meye başlaması kurumun tasarım kültüründe büyük etki yaratmıştır. O dönemde bu bölüm olmadığı için kendisi bu disiplinde hoca olmamış olsa bile; kuruma kattığı vizyon ile endüstri ürünleri tasarımı disiplinine katkısı büyüktür.

TASARIM

Page 23: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

mimar•ist 2019/3 19

Kelebek Mobilya için tasarım, Önder Küçükerman, 1970’ler (MSGSÜ - EÜTB Arşivi).

Babür Kerim İncedayı Tasarımları, 1973 (Küçükerman, 1996; 1997).

1925 yılında Philip Ginther’in başkan olduğu Tezyini Sanatlar Şubesinin kurulması çağdaş ürün tasarımı eğitiminin ilk adımıdır (Kronoloji Posteri, 1999). “1883 yılında kurulduğunda, programın-da Resim, Heykel, Mimarlık olarak 3 bölüm vardı. 4. Bölüm olarak Türkiye’de ilk defa Dekoratif Sanatlar Bölümü (Tezyinat) kuruldu.” (Gezgin, 2003) O dönemde Tezyinat Bölümü gelecekteki endüstri tasarım eğitiminin ilk temel taşıdır çünkü bu bölümde başta mobilya olmak üzere günlük kullanım ürünleri de tasarlanmaktadır. “Arapça kökenli tezyin etmek; süsleme, bezeme, donatma anlamına gelmektedir. O tarihte bu kavram, günümüzdeki iç mimarlık, endüstri tasarımı başta olmak üzere, hemen hemen bütün tasarım ve sanat alanlarını kapsamıştır.” (Özkaraman Şen, 2004) Ginther 1929-1937 yılları arasında Tezyini Sanat-lar Şubesinde görev yapmış ayrıca Dahili Mimari Şubesinde mobilya dersleri vermiştir. “Bu Avus-turyalı hoca; Akademi’de Orta Avrupa tasarım geleneğinin etkili olmasında rol oynamıştır. Türki-ye’deki ilk ‘asri’ mobilya tasarımlarını yaptırmaya başlamıştır.” (Küçükerman, 1999)

Ginther, Alman tasarım geleneğine uygun bir eğitim planı yürütmüştür. “Yabancı öğretim üyelerinin eğitime kazandırdığı dinamizm, genç kuşağa ait Türk öğretim kadrosunun da oluşu-munu sağlamıştır.” (Zeytinoğlu, 2003) O dönem, Seramik, Grafik, İç Mimarlık, Tezyinat atölyelerine Tekstil Atölyesi eklenmiştir. Tezyini sanatlar kapsamındaki bölümler günümüzde cam, seramik, tekstil, endüstri ürünleri, grafik vb tasarım bölümleridir.

Türkiye’nin çağdaş toplum olma isteği, ortaya yeni mekânlar ve ürünler çıkarmıştır. “Cumhuriye-tin getirdiği yeni anlayışta, toplumun yeni mekân-larda, yeni bir kimlikle, yeni bir hayata başlaması-na öncülük etmek amacı güdülmüştü.” (Uzunars-lan, 2000) Bu mekânlar ve ürünler genelde belli bir kullanıcı kitlesine hitap etmektedir. “… Gerçi bu kullanıcı kitlesinin İstanbul ile ve hatta İstan-bul’un belli bir kesimi ile sınırlı kaldığı bir gerçekse de Türk toplumunun tasarım bilincine doğru kat edilmesi gereken mesafede anlamlı bir nokta tanım-ladığı da kesindir.” (Asatekin, 1999)

Altyapısını Werkbund’un oluşturduğu Alman tasarım kültürü, öncüsü ve en etkili olanı Bauhaus olmakla birlikte, Orta Avrupa eğitim sisteminde kabul görüp uygulandığı için bu kurumlarda yetişmiş tasarımcılar da bu gelenek-ten gelmektedir. Bu nedenle İGDSA’da bu dönem eğitmenlik yapan yabancı hocalar genel-de Orta Avrupa tasarım geleneğini sürdürmüş-tür. Bauhaus öğretim sisteminde “Atölyeler

araştırma laboratuarları gibi kullanıldı; endüstrinin gereksinimi olan modüller, bu atöl-yelerde hazırlandı. Bauhaus’ta ilk defa endüstri-nin gereksinimlerini karşılama amacıyla tasa-rımlar hazırlanarak, tekstil, cam, seramik, atöl-yelerinde prototipler yapıldı; fabrikalarda üre-timler geliştirildi. Toplum ilk kez sanatçılar tarafından hayata geçirilen tasarımları kullan-ma fırsatı buldu.” (Erkmen, 2009)

Nazilerin Almanya’da iktidara gelmesi, ülke ve Bauhaus eğitmenleri için olumsuz koşullar doğurmuştur. Ülkeyi terk etmek zorunda kalan Alman hocalar, İDGSA için ise önemli bir baş-langıç olmuştur. “Almanya’da işten uzaklaştırı-lan öğretim üyelerinin Türkiye’ye çağırılması; ‘Akademi Reformu’ olarak anılan bir dönemin başlangıcı niteliğindeydi.” (Zeytinoğlu, 2003)

Akademi müdürü Burhan Toprak dönemin-de özellikle uygulamalı sanat eğitimi veren bölümler için pek çok yabancı hocanın kuruma geldiği görülmektedir. 1929-1958 yılları arasın-da 17’si Alman, 24 yabancı uyruklu hoca mimarlık ve uygulamalı sanatlar öğretiminde yer almıştır (Demir, 2008).

Türkiye’de Endüstri Ürünleri Tasarımı Ortaya Çıkışı ve Bauhaus İlişkisiEndüstri ürünleri tasarımı 1960’ların sonlarına değin günümüz anlamını kazanmamış, dönem-sel olarak başka isimler ve bölümlerde ele alın-mıştır. 1945 öncesi Almanya’da bile halen isim-lendirilmediği görülmektedir.

International Council of Societies of Indust-rial Design’ın (ICSID) 1970’lerdeki tanımına

TASARIM

Page 24: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

20 mimar•ist 2019/3

göre, “Tasarımcının sorumluluğu, ortaya koy-duğu ürünün kullanılma biçimine bağlı olan temel kavramda başlar. Bu sorumluluğu, tasarı-mın görsel özelliklerine ve işleyişinin yetkinleşti-rilmesine kadar iner; işlevsel, kültürel, sosyal ve ekonomik alanlardaki ilişkilerinde sağlanması ile insanın tüm çevresinin geliştirilmesini öngö-rür” denmektedir (Erhan, 1976).

İDGSA’da endüstri ürünleri tasarımı, 1970’te Uygulamalı Endüstri Sanatları Yüksek Okulu (UESYO) kuruluna kadar farklı isimler altında var olmuştur. “Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölü-mü” ismi ilk olarak 1971’de kullanılmıştır.

Tablo 1’de görüldüğü gibi, Dahili Mimari Şubesi, Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümünün temellerini oluşturmaktadır. Burada ders veren hocalar genelde Bauhaus ilkeleri doğrultusunda ders veren hocalardır. Bunlardan biri olan Alman uyruklu mimar Wilhelm Schütte, Prof. Bruno Taut ekibinde yer almıştır. “W. Schütte, okulların ve çocuk kurumlarının planlaması ile görevlendirildiği Türkiye’ye gelmiş ve Bruno Taut aracılı ile İstanbul Sanat Akademisi’nde görev almıştır.” (URL 3)

1938-1946 yıllarında görev yapmış, Mimari ve Tezyini Sanatlar şubelerinde ders vermiştir. W. Schütte, mimari şubesindeki seminer mikta-rının artırılmasını ve programlarının genişletil-mesini talep etmiş, standardizasyon, dahili tefri-şat ve mobilya konularına seminer başlığı olarak yer vermiştir (Demir, 2008). “Standart” kavra-mı günümüz endüstri ürünleri tasarımında önemli bir etkendir. Mobilya ise günümüzde meslek disiplini kapsamındadır.

Prof. Feridun Akozan şöyle anlatmaktadır: “Schütte, iç mimari de başında olduğu marangoz

atölyesinde, mobilya tasarımları yapmış, Tasarı Geometri ve Perspektif dersleri vermiştir” (Gezgin, 2003). Atölye derslerinin 2-3 ay sürdüğü ve pro-jelerin hocaların tashihleri ile ilerlediği anlatımla-rında görülmektedir. Tasarı geometri ve perspektif dersleri halen endüstri ürünleri tasarımı eğitimin-de altyapı dersleri olarak sürdürülmektedir. Ayrıca MSGSÜ’de bölümün en önemli temel dersi olan endüstri ürünleri tasarımı proje dersi aynı şekilde yapılmaya devam etmektedir.

Bağımsız bölüm kurulana dek endüstriyel ürün olarak kurumda çok sayıda mobilya tasarı-mına rastlamaktayız. İDGSA’da Bauhaus ekolü etkisinde tasarlanmış mobilya ürünleri endüstri-yel tasarımın öncüsü niteliğinde olmuştur. Ernst Egli, Bruno Taut, Hayati Görkey, Zeki Koca-memi, Nâzımi Yaver Yenal, Mesut Manioğlu vb gibi hocalara ait mobilyalar günümüze ulaşmış, MSGSÜ’de kullanılmaktadır. “Cumhuriyetten 1950’li yıllara kadar Türkiye’de endüstri kendi içinde rekabeti olmayan, ürettiğini satan, ithal ettiği teknolojiyi bile yenilemeye ihtiyaç duyma-yan bir durumdadır. Metal mobilya sektörü, 1952 sonlarından itibaren uygulanan korumacı dış ticaret politikasından etkilenmiştir.” (Sön-mez ve Baydar, 1999)

“Ülkede hem gelişmiş bir mobilya sanayisi yoktur, hem de ithalat yapmak imkansız gibidir. Madeni mobilya alanında sacdan yapılmış ilkel büro dolapları dışında, örnek yoktur Bu mobilya-lar, daha önceki nesillerde pek de alışık olunma-dığı biçimde, atölye bazlı da olsa seri üretilmekte-dir.” (Küçükerman,1995)

İlhan Koman ve Sadi Öziş İDGSA heykel bölümü metal atölyesinde, metal mobilya tasarla-maya ve üretmeye başlamışlardır. “Kare Metal” isimli atölye ile 50 civarında model tasarlayıp üretmişlerdir. Bu mobilyaların projelerde yer alması, deneysel yöntemlerle tasarlanması ve çoklu sayıda üretimi olması Bauhaus geleneğinin yansımasıdır. Bu mobilyalar, endüstri ürünleri tasarımın o dönemdeki ilk örnekleridir.

Bauhaus’un etkisi altındaki öğrencilerin de hoca olması sonucu, İDGSA’da ikinci, üçüncü kuşaklar ile Bauhaus geleneği iyice yerleşmiştir.

1945 yılında öğrenci olan Prof. Sadun Ersin şöyle anlatmaktadır: “2. Dünya Savaşı koşulları yüzünden Almanya’dan pek çok kişi dönmüştü, hocam Hayati Görkey Almanya’da eğitim almıştı. Kavramsal bir iç mekân eğitimi değil teknolojiye dayalı bir eğitim almıştı.” (Gezgin, 2003) Prof. Sadun Ersin İDGSA başkanlığı yaptığı esnada aynı zamanda İDGSA İç Mimarlık ve Endüstri Tasarı-mı Kürsüsü başkanlığı da yapmıştır. “Özellikle

TASARIM

İDGSA Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü Öğrenci ve hocaları bölüm atölyesinde (MSGSÜ - EÜTB Arşivi)

Page 25: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

mimar•ist 2019/3 21

Tablo 1. Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü Kronolojisi Posterindeki biçimi ile bu disiplinin hangi tarihte, hangi isim altında yer aldığını ve hoca isimlerini gösteren sıralama (Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü Kronolojisi Posteri, 1999)

dizayn açısından gelişmeleri yakından izliyordum. Ve Türkiye’de Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölü-münün açılmasının ilerisi için doğru olduğunu düşünüyordum” demektedir (Gezgin, 2003).

Aynı dönemde İDGSA Uygulamalı Endüstri Sanatları Yüksek Okulu (UESYO) Endüstri Tasarımı Bölümü başkanı Prof. Önder Küçüker-man’dır. “1950’li yıllarda, İzmir’de Nato’nun, personeli için bir çok derginin yanı sıra ‘Do it yourself’ ya da ‘Populer Mecahanics’ türünde dergiler de gelirdi… İşte ‘Industrial Design’ keli-mesini ilk kez 1955 yılında bu yolla duymuştum” demektedir (Gezgin, 2003).

Küçükerman, dergilerden öğrendiği “industri-al design” eğitimi almak ister, ancak Türkiye’de böyle bir bölüm yoktur. 1960 yılında Akademi’ye öğrenci olduğunu, o dönem 5 yıllık bir okul olan Akademi’de ilk yıl galeri çalışması, ikinci yıldan sonra proje çalışmaları yapıldığını ifade etmekte-dir. Asistanlık döneminde çalıştığı hocalarını Bau-haus ekolünü yaşamış kişiler olarak tanımlamakta-dır. Bu dönemde Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü kurmak için araştırmalar yaptığını, rapor-lar hazırladığını, ancak “endüstri” kelimesinden rahatsız olan sanatçılardan büyük tepki gördüğü-nü söylemektedir. “Türkiye’nin sanayileşmeye baş-laması ile 1960’ların sonunda Akademi kurulu ‘İç Mimarlık ve Endüstri Sanatları’ ismini kabul etti. Ancak bağımsız bir bölüm olarak kurulması Aka-demi Başkanı Feridun Akozan’ın Amerika’ya gidip orada bu disiplin ile tanışması sonrasında gerçekleşmiştir.” (Gezgin, 2003)

İlerleyen dönemde ülkede kalkınma planları doğrultusundaki sanayileşme adımları, sosyal hayatta ciddi bir dönüşüm yaşatmıştır. Apart-man hayatının yerleşmesiyle çeşitlenen gündelik ürünlere ihtiyaç artmıştır. Yeni ürün tasarımları geliştirilmek zorunda kalınmıştır.

Aynı dönemde özel okul statüsünde yükse-kokullar açılmıştır. Bu okullardan bazıları tasa-rım eğitimi veren kurumlardır. Bauhaus eğitim anlayışı ile müfredat oluşturmuş olan UESYO bu okullardan birisidir.

UESYO1970 yılında Akaretler’de, özel okullar statü-sünde tasarım eğitimi veren, Uygulamalı Endüstri Sanatları Yüksek Okulu (UESYO), endüstri ürünleri tasarımı açısından çok önemli bir kurumdur. Bu kurum 1971 yılında çıkartı-lan bir kanun ile İDGSA’ya bağlanmıştır.

“12 Mart dönemindeki hükümetin yaptığı reformlar içerisinde; özerk kanunlar ile kurulmuş özel yüksekokulların, fakültelerin üniversitelere

bağlı olması söz konusuydu. Çünkü anayasa mah-kemesi Türkiye’de üniversite düzeyinde öğrenimin, üniversiteler tarafından devlet eliyle verilebileceği, özel üniversite diye bir şey olamayacağı kararına vardı. MEB başkanlığında yapılan toplantı da… İDGSA; UESYO ve Mimarlık Yüksekokulunu bünyesine almayı kabul etti. Bu operasyon sonunda Türkiye’de özerk kanunlar ile kurulmuş bir eğitim kurumu kalmadı.” (Gezgin, 2003)

1.8.1972’de İDGSA senatosunun Prof. Feridun Akozan başkanlığında gerçekleşen 32. toplantısında alınan karar gereği, UESYO, sena-to kararı ile 5 yıllık programa dönüştürülmüş, akademi eğitim sisteminin bir parçası olmuştur.

1972-1973 öğretim yılından itibaren UESYO, Dekoratif Sanatlar Bölümünün “yüzey ve biçim değerlendirme teknoloji atölyesine dönüştürülmesini” uygun bulmuştur. Aynı zamanda Dekoratif Sanatlar Bölümü ikiye bölün-müş, bu durum endüstri ürünleri tasarımının diğer bölümlerden ayrılarak, bağımsız bir bölü-me dönüşmesinin yolunu açmıştır.

Ö. Küçükerman’ın kurmayı hayal ettiği bölü-mün UESYO’da kurulmasına senato onay ver-miştir. Böylelikle Türkiye’de bağımsız olarak ilk kez Endüstri Tasarımı Bölümü eğitimine başla-mıştır. Her ne kadar endüstri tasarımın kökeni İDGSA’da Dahili Tezyinat’a kadar uzansa da UESYO Türkiye’de günümüz Endüstri Tasarımı Bölümünün en önemli adımıdır. Bölümün o dönemdeki adı “Endüstri Tasarım” bölümüdür. Küçükerman’ın Türkiye’de henüz bilinmeyen bir disiplin olan bölüm ile ilgili Mimarlık dergisi-nin 1972 yılının 8. sayısında “Endüstri Tasarım Üzerine” isimli bir yazısı olduğu görülmektedir.

UESYO Müdürü Namık Bayık’ın 1974 yılında yayımlanan katalog giriş yazısı kurumun Bauhaus ekolünün yansıması olduğunu kanıtlar niteliktedir. Bayık’ın yazısında belirttiği hedef-

TASARIM

1883 SANAYİ-İ NEFİSE MEKTEBİ ÂLİSİ1914 Garb Tezyini Sanatları Şubesi - Eğitmenler: Avni Lifij, Titolagier

1928 GÜZEL SANATLAR AKADEMİSİ1929 Tezyini Sanatlar Şubesi - Dahili Mimari Şubesi - Eğitmenler: Wilhelm Schütte,

Phillip Ginther, Hayati Görkey, Sabri Berkel1939 Dahili Mimari Atölyesi - Eğitmenler: Marie Louis Sue, Ahmet Zeki Kocamemi,

Muhsin Demironat, Emin Barın, Osman Kenan Temizan, Sefa Erkün, Utarit İzgi, Şeref Akdik

1955 Yüksek Dekoratif Sanatlar Bölümü İç Mimari Atölyesi - Eğitmenler: Sadun Ersin, Hamdi Şensoy, Malik Çadırcıoğlu, Ünal Demiraslan, Suna Alamdağ, Turgut Kavur, Oya Boyla, Önder Küçükerman, Özden Ergunar, Yılmaz Morçöl

1971 İDGSA Uygulamalı Endüstri Sanatları Yüksek Okulu (UESYO) Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü

1973 İGDSA İç Mimarlık ve Endüstri Tasarımı Bölümü1977 Endüstri Tasarımı Araştırma ve Yapı Enstitüsü ETAYE1982 MİMAR SİNAN ÜNİVERSİTESİ ENDÜSTRİ ÜRÜNLERİ TASARIMI BÖLÜMÜ

Page 26: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

22 mimar•ist 2019/3

Osaka’da Matsushita Electric Industrial’de “Telra” için yapılmış olan tasarım çalışmasının çeşitli adımları, Gürkut Uysal, 1976 (Küçükerman, 1996).

TASARIM

ler, Gropius’un Bauhaus’un endüstriyel bir yak-laşım benimsemesi ilkesine dayanan, gündelik hayata yönelik her türlü ürünü tasarlama hedef-leri ile benzer niteliktedir. Yazı şu şeklidedir:

“İDGSA ya bağlı olarak öğretim yapmakta olan okulumuz, bugün için endüstri tasarımı, tekstil sanatları ve grafik sanatları bölümlerin-den oluşmaktadır. Çağdaş gereksinmelere uygun bir biçimde öğretim yapmakta olan oku-lumuzun halen 417 öğrencisi bulunmaktadır. Bu öğrencilere ilk iki yılda tasarlama ile ilgili temel ilkeler ve değer yargıları verilmektedir. Diğer iki yılda ise, uygulamalı çalışmalara yöne-linmektedir. Bu yıllarda öğrenci, bölümü içinde kendi seçeceği uzmanlık alanına yönelerek, tasa-rım, araştırma ve çalışmalarını sürdürmektedir. Bu dönemdeki çalışmalar okul içinde kalmaya-rak, okul dışında tüketici kesime kadar taşımak-tadır. Bu konuda okul ile üretici kuruluşlar ara-sında belirli bir ilişki kurulmuştur.

Böylece okul içinde sağlanan uygulama ola-nakları aşılarak öğrencinin her an gelişen tekno-lojiyi anında izleyebilme ve inceleyebilme olanağı sağlamış bulunmaktadır. Bu ilkeler ile öğrenim gören öğrencilerimizden 1972-1973 öğretim yılında 37’si, 1973-1974 yılında öğretim yılında 98’i mezun olmuş,…, kendi alanlarında endüst-rimize (dizayner) olarak katkıda bulunabilmek için yurt sathına dağılmışlardır.

Temelini İDGSA öğretim üyelerinin oluştur-duğu 64 kişilik öğretim kadromuz, endüstrimizle yakın ilişkilerimiz, sürdüğünce daha verimli ve

daha bilgili dizaynerler yetiştireceği inancı için-dedir. Amacımız çağdaş düzeydeki tasarım sorunlarını çözebilecek tasarımcıları yetiştirmek-tir.” (UESYO katalog 1974)

Bu özsözden anlaşılan okulun programının Bauhaus eğitim anlayışını örnek alarak geliştirip uyguladığıdır. UESYO’nun Bauhaus eğitimini örnek aldığı noktalar şöyle sıralanabilir.1. Endüstri tasarımı, tekstil ve grafik gibi endüstri

sanatları disiplinlerinde ürün tasarlama hede-finde olmuştur.

2. Öğrencilerine süresi farklı olsa da Bauhaus gibi ilk başta tasarım ile ilgili temel ilkeler, temel eğitim vermektedir.

3. İkinci yıldan sonra öğrenci seçtiği atölyeler-de uygulama çalışması yapmakta ve kendini geliştirmektedir. Atölye uygulaması eğitimin önemli bir parçasıdır.

4. Son iki sene öğrenci seçeceği uzmanlık ala-nına yönelerek, tasarım, araştırma ve çalış-malarını sürdürmektedir.

5. Kurumun hedefi endüstride üretilecek ürün-ler tasarlamaktır.

6. Endüstri kuruluşları ile ilişki içinde olup projeler üretmektedir.

7. Endüstri ile ilişki sayesinde güncel teknolo-jik gelişimleri izleyebilmektedir.

8. Endüstri ile kurulan bağ sayesinde mezun öğrencileri endüstri kuruluşlarında tasarım yapmaktadır.UESYO ile başlayan süreçte, bölümde Alman-

ya’da eğitim almış Nuri Doğan, İlhan Erhan, Süha Erda, Süha Ural vb hocalar da yer almıştır. Bu hocaların Bauhaus geleneğini sürdüren Kassel gibi okullarda eğitim aldığı görülmektedir. Kassel tarihçesinde 1880’de Endüstriyel üretimin ve tek-nolojik yeniliklerin artan önemi ile atölyeler oluş-turulduğu, 1947’de Bauhaus’da var olan uygula-malı eğitimin yapıldığı, 1960’lı yıllarda adı Werk-kunstschule olan okulun, ABD ve eski Bauhaus hocalarınla irtibat içinde, tasarım ve tasarım eğiti-mi yaptığı, belirtilmektedir (URL 4). Ayrıca İlhan Erhan, Kassel’de hocası olan Prof. Herbert Oest-reich’ın 1958-1959 yıllarında Prof. Wagenfeld yanında atölye şefliği yaptığını, Siemens fabrikala-rında konstrüksiyon mühendisi ve endüstri tasa-rımcısı olduğunu belirtmektedir (Erhan, 1976).

Bu yıllarda endüstri ürünleri tasarımı kabul edilmiş bir meslek disiplinidir. Aynı yıllarda, İDGSA İç Mimarlık ve Endüstri Tasarımı Kür-süsü ve İDGSA, UESYO Endüstri Tasarımı Bölümü, mesleği tanıtma amaçlı, 1929 Basel ve Mannheim’da açılmış gezici Bauhaus Sergisini örnek aldığı, öğrenci çalışmaları ortak sergisi

Page 27: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

mimar•ist 2019/3 23

1990’larda MSÜ’de geliştirilen öğrenci projeleri (MSGSÜ - EÜTB Arşivi) (Küçükerman, 1997).

TASARIM

hazırlamıştır. Serginin başlığı “İnsana Daha Uygun Çevre İçin Tasarım”dır. Kataloğundan, sergileme sistemlerine en ince ayrıntısına kadar bölüm hocaları tarafından tasarlanmıştır.

Tasarlanan ürünler katalogda “Oyuncak”, “Eği-tim Araç ve Gereçleri” (cetvel, sıra vb), “Konut, İş Yeri Araç ve Gereçleri” (küçük ev aletleri, müzik sis-temleri, mobilya vb), “Aydınlatma”, “Kent Ögeleri” (kiosk vb), “Alış Veriş Çevresi”, “Devingen Çevre” (ulaşım araçları) başlıklarıyla 7 kategori altında yer almaktadır. Bu ürün başlıkları Bauhaus’un tasarım anlayışında olduğu gibi gündelik hayatta yer alan, sanayi estetiğine uygun ürünlerdir.

Bu sergi büyük ses getirmiş, dönemdeki ismi ile “endüstri tasarımı”nın ne olduğunu kamuoyuna anlatmayı hedeflemiştir. Mesleğin tanınırlığı artmış-tır. Sergi kataloğu giriş yazısında İGDSA ve kürsü Başkanı Sadun Ersin yazısının başlığını bu nedenle “Tanıtmak, Tanınmak, Tanışmak” olarak koymuş-tur. Bu sergi Türkiye’de pek çok yeri dolaşmıştır, 1976’da ODTÜ’de de bu sergi açılmıştır.

Bu sergi kataloğundan da anlaşıldığı gibi 1970’lerin başında İDGSA çatısı altında eş zamanlı, UESYO’nun altında bağımsız Endüstri Tasarımı ve Yüksek Dekoratif Sanatlar Bölümü altında iç mimarlık ve endüstri tasarımı olarak eğitim sürdüren iki ayrı disiplin bulunmaktadır. 1974 yılında basılan okulun kataloğunda yer alan kuruluş şemasında bu durum görülmektedir.

Bölüm iki ayrı yapıda yer alsa da aynı metot-lar ile eğitimini sürdürmüştür. Bu metotlarda Bauhaus eğitim temellidir. 1974 yılı kataloğun-daki ders planları da bunu yansıtmaktadır.

İlerleyen dönemde, gelişmekte olan Türkiye endüstrileri bölümden tasarım desteği talep etmeye başlamış, mezun öğrenciler endüstride yer bulmuşlardır. Tasarlanan ürünler Bauha-us’da olduğu gibi atölye ortamında endüstrinin gereksinimlerini karşılama amacıyla geliştiril-miştir. Neredeyse her hocanın endüstri ile bağı bulunmaktadır. Aşağıda tasarladıkları ürünlere örnekler görülmektedir. Hemen hemen her sektörde tasarımları bulunmaktadır.

1981 yılında kabul edilen Yüksek Öğretim Kanunu ile Akademi’nin üniversiteleşmesi ger-çekleşmiştir. Bölümler fakülteler altında toplan-mıştır. İDGSA, Mimar Sinan Üniversitesine dönüştüğünde, Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü Mimarlık Fakültesine bağlanmak zorun-da kalmıştır.

Aslında bu dönemde ele aldığı konular, mimarlık disiplini ile ilişkili olmamasına rağmen fakülteleşme sürecinde, okulda yer alan mevcut bölümler içinde fakültenin kurulabilmesi için

gereken 3 bölümden biri olmasına karar verilmiş ve Mimarlık Fakültesi oluşturulmuştur.

Endüstri ürünleri tasarımı disiplini 1940’lar-dan sonra tanımlanmıştır. Multidisipliner yapısı gereği, tasarlanan ürünün sektörüne göre, üre-timle ilgili pek çok disiplin ile ilişki içindedir. 1940 öncesi dönemlerde mimar kökenli tasa-rımcılar, yaptıkları tasarımlar ile öncü rolü üst-lenmişlerdir. Ancak Bauhaus ile birlikte endüst-riyel sanatların gelişmesi, endüstri ürünleri tasa-rımı ve mimarlığın yollarını ayırmış ve araların-da hiçbir organik bağ kalmamıştır. Bu disiplin, endüstride üretilen ürünleri geliştirme amacını benimsemiştir. Günümüzde iki farklı disiplinin öğretim planları incelendiğinde arakesit oluştu-racak çok az nokta olduğu görülmektedir. Yapılmış öğrenci projelerine ve çalışılmış sektör-lere bakıldığında bu bilgi çok net okunmakta-dır. (İDGSA Akademi Belleteni, 1974)

Bölüm kurulduğu tarihten itibaren Bauhaus ilkelerinin ışığında geliştirdiği müfredatını, döne-min gerekleri doğrultusunda sürekli güncellemiş-tir. Endüstri ile ilişkisi her zaman yoğun olmuş, mezunları Arçelik vb pek çok firmada ilk tasarım ekiplerini kurmuştur. Bölümün kurucusu ve halen proje hocası Prof. Önder Küçükerman, Nisan

Page 28: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

24 mimar•ist 2019/3

TASARIM

2019’da Bauhaus eğitim anlayışının bölüme kat-kısını şöyle ifade etmektedir: “Bauhaus ilkeleri bize dürüst ve ilkeli ürün tasarımı yapmayı öğretti. Bu ilkeler sayesinde hep rasyonalist bir tutum sergiledik ve endüstride üretilebilecek, ancak yaratıcılıktan ödün vermeyen ürünler tasarladık, asla hayali tasarımlar yapmadık.” (Küçükerman, 2019)

Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümünün uygu-ladığı sistem, öğrenci proje disiplini takip çizelge-lerinden anlaşılacağı gibi bölümün adı değişse de sürdürülmüştür. Proje konuları her zaman Bauha-us gibi gündelik hayatta kullanılacak, sanayide üretilecek ürünlerdir. Günümüzde halen takip çizelgeleri kullanılmakta, öğrencinin tüm öğrenci-liği boyunca yaptığı projeler bu şekilde izlenmek-tedir. 2000’li yıllarda uluslararası çağdaşları ile aynı düzeyde eğitim yapmayı sürdüren Endüstri Ürün-leri Tasarımı Bölümü ulusal ve uluslararası alanda kazandığı tüm başarılarını Bauhaus’un rasyonel tasarım anlayışını benimsemesine borçludur.

Günümüzde grafik disiplini ile ambalaj, ürün grafiği, tekstil disiplini ile ayakkabı, çanta, aksesuar, takı ve giyilebilir teknoloji ürünleri, seramik ve cam disiplini ile züccaciye, vitrifiye vb konularda ortak paydalara sahiptir. Bu disip-lin, XX. yüzyıl modernizminin önemli figürü Gropius tarafından oluşturulan Bauhaus’un endüstriyel sanat disiplinlerini özerk kılan prog-ramı sayesinde mimarlıkla olan bağını kopar-mıştır. Gelecekte tekrar oluşturulacak endüstri-yel sanatlar çatısı altında bir yapıya kavuşması, ortak hareket edebilecek disiplinlerin birlikte çalışma olanağı yakalamasını sağlayacaktır.

Meltem Özkaraman Şen, Doç. Dr., MSGSÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü, [email protected]

KaynaklarArtun, A. (2009), “Türkiye’de Mimarlık, Sanat, Tasarım

Eğitimi ve Bauhaus”, Bauhaus: Modernleşmenin Tasarı-mı, der. A. Artun - E. Aliçavuşoğlu, İst.: İletişim Y.

Asatekin, M. (1999), “Endüstri Tasarımı ve Cumhuriyet Türkiye’si”, Cumhuriyetin Renkleri, Biçimleri, ed. A. Ödekan, İst.: Tarih Vakfı Y.

Bulat, S., M. Bulat, B. Aydın (2014), “Bauhaus Tasarım Okulu”, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 18 (1): 105-120

Demir, A. (2008), Arşivdeki Belgeler Işığında Güzel Sanat-lar Akademisi’nde Yabancı Hocalar, İst.: MSGSÜ

Erhan (Fırıldak), İlhan (1976), “Endüstri Tasarımında Gör-sel İlişkiler ve Değerlendirme Ölçütleri”, Yapı Dergisi

Erkmen N. (2009), “Bauhaus ve Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi”, Bauhaus: Modernleşmenin Tasarımı, der. A. Artun - E. Aliçavuşoğlu, İst.: İletişim Y.

Esen, E. (2015), “Bauhaus Eğitim Anlayışının Günümüz Temel Tasarım Eğitimine Etkileri”, Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Ana Bilim Dalı

Gezgin, A. Ö. (ed.) (2003), Akademi’ye Tanıklık 3: Güzel Sanatlar Akademisi’ne Bakışlar… Dekoratif Sanatlar, İst.: Bağlam Y.

Gürcüm, B. H., S. Kartal (2017), “Bauhaus ile Tasarıma Dönüşen Zanaat”, İdil Sanat ve Dil Dergisi, 6 (34). www.idildergisi.com, Son erişim tarihi: Mayıs 2019

Hasol, D. (2005), Ansiklopedik Mimarlık Sözlüğü, İst.: Yem Y.

İDGSA Akademi Belleteni (1974)İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi (1974), “İnsana

Daha Uygun Bir Çevre İçin Sergi Katalogu”, İç Mimar-lık ve Endüstri ürünleri Tasarım Kürsüsü, İDGSA Uygulamalı Endüstri Sanatları Yüksek Okulu Endüstri Tasarım Bölümü Öğrenci Çalışmaları Kataloğu

Kronoloji Posteri (1999), “Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü Kronolojisi Posteri”

Küçükerman, Ö. (1995), “Türk Tasarım Tarihinde Öncü Akademililer ve İlk Tasarımları: Metal- Heykel Mobil-yalar”, Art Dekor, 32: 138-142

Küçükerman, Ö. (1996), Endüstri Tasarımı, Endüstri İçin Ürün Tasarımında Yaratıcılık, İst.: YEM Y.

Küçükerman, Ö. (1997), Endüstri Tasarımı Ürün Tasarı-mında Adımlar, İst.: YEM Y.

Küçükerman, Ö. (1999), “Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye’ye Mobilya Tasarımının Değişimi”, Tombak Antika Kültürü Koleksiyon ve Sanat Dergisi, 23: 3-10

Küçükerman, Ö. (2019), RöportajMSÜ Kataloğu (1987-1988) Öziş, S. (2011), Sadi Öziş ile söyleşi ve röportaj, 1998,

2003, 2010, 2011, İst.Özkaraman Şen, M. (2004) “Türkiye’de 1800-2004 Yılları

Arasındaki Değişim Süreci İçinde Tasarımı Etkileyen Faktörler: Ve Bir Örnek Olarak Mobilya Üretim Mode-li”, Doktora Tezi, MSGSÜ Fen Bilimleri Ens.

UESYO Katalog (1974)Ultav, Z. T., D. Hasırcı, S. Borvalı, H. Atmaca (2015),

DATUMM, Dokümantasyon ve Arşivleme, “Türkiye’de Modern Mobilya”, Bilimsel Araştırma Projesi Sergi Kataloğu, İzmir Ekonomi Üni.

URL 1: “Bruno Taut”, https://www.arkitektuel.com/bruno-taut/ Son erişim tarihi: Mayıs 2019

URL 2: K. Çiftçi, “Bir Cumhuriyet Sevdalısı Alman Mimar Bruno Taut”, https://www.marketingasya.com/ice-rik/bir-cumhuriyet-sevdalisi-alman-mimar-bruno-ta-ut-50.aspx, Son erişim tarihi: Mayıs 2019

URL 3: Wilhelm Schütte - Architektenlexikon Wien http://www.architektenlexikon.at/de/579.htm, Son erişim tarihi: Mayıs 2019

URL 4: Kunsthochschulekassel, http://www.kunsthochsc-hulekassel.de/en/kunsthochschule/portraet/geschi-chte.html, Son erişim tarihi: Mayıs 2019

Uzunarslan, Ş. (2000), Erken Cumhuriyet Dönemi Mobilya, MSÜ Fen Bilimleri Enstitüsü

Zeytinoğlu, E. (2003), “Sanayi-i Nefise’den Günümü-ze…”, Akademi’ye Tanıklık 3: Güzel Sanatlar Akade-misi’ne Bakışlar… Dekoratif Sanatlar, ed. A. Ö. Gez-gin, İst.: Bağlam Y.

From IDGSA to Mimar Sinan Fine Arts University Bauhaus Effects in Industrial Design DisciplineSince 1919, Bauhaus has itself been the foundation of “new life” in architecture, design and art. In the new era of Turkey, where cultural modernization is very important, İDGSA is spearheading the change as the only institution which provides art and architecture education. İDGSA invited various Bauhaus trainers, who had to leave their countries, to work in the institution. Thanks to the professionals raised in its halls, İDGSA greatly contributed to the efforts toward creating a modern society. With 24 foreign instructors of Bauhaus origin, 17 of whom were German, architecture and applied arts departments trained their students according to Bauhaus principles between 1929 and 1958. The first Industrial Products Design Department of Turkey, which was founded within İGDSA in 1971, adopted the Bauhaus principles likewise and laid the foundations of industrial product design in Turkey. Its graduates played very prominent professional roles in industrial design in the country. This study aims to describe the Bauhaus influence on Industrial Product Design disipline using products and case studies.

Page 29: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

mimar•ist 2019/3 25

EKOLOJİ

üresel Sürdürülebilir Mimarlık Ödülleri” programı her yıl, sürdürülebilir gelişmele-

ri destekleyen, toplum yararı ilkesine öncelik veren ve katılımcı mimarlık anlayışını küresel ölçekte tanıtan 5 mimarı ödüllendiriyor. Bu yıl meslektaşı-mız ve 2014 Mimar Sinan Büyük Ödülü sahibi olan Ersen Gürsel, “Küresel Sürdürülebilir Mimarlık Ödülü”ne değer bulunan 5 mimardan birisi oldu. Meslek alanımızda sevinçle ve gururla karşılanan bu başarı Ersen Gürsel’in, jüri açıklama raporunda da belirtildiği gibi, meslek yaşamı boyunca bağlam ve toplum temelli tasarım anlayı-şını ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’n-deki özel eğitimci kimliğini bir kez daha vurgula-mış oluyor. Ayrıca Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin (Güzel Sanatlar Akademisi) 1933’ten başlayarak Bauhaus hareketinin Bruno Taut, Martin Wagner, Margarete Schütte-Lihotz-ky gibi öncü isimlerine Nazi döneminde ev sahip-liği yapması da raporda anımsatılıyor.

2006 yılında mimar, bilim insanı Jana Revedin tarafından kurulan ve 2010 yılından bu yana UNESCO çatısı altında sürdürülen uluslararası ödül programı, kuruluşundan bugüne Paris’teki Cité de l’Architecture et du Patrimoine (Paris - Mimarlık ve Miras Merkezi) ile uluslararası Bilim Komitesi/Jüri üyelerinin desteğiyle yürütülüyor. Son 10 yıldır yürütülen çalışmalar, programın uluslararası tanınırlığını giderek artırarak ve söz konusu alandaki bilimsel özerkliği geliştirerek, ödüle değer bulunan mimar ve araştırmacılardan oluşan uluslararası ortak bir platform kurulmasını da sağlamakta. Paris - Mimarlık ve Miras Merkezi ayrıca ödül sahiplerinin eserlerini, çalışmalarını küresel ölçekte duyurmak ve tartışmaya açabilmek amacıyla söz konusu çalışmalara ait yayınları da destekliyor. Programın kültürel ve politik önemini de vurgulayacak şeklide oluşturulan Daimi Bilim Komitesi’nin başkanlığını, programın kurucusu olan Prof. Dr. Jana Revedin yürütüyor.

Daimi Bilim Komitesi / Jüri üyeleri ise aşa-ğıdaki isimlerden oluşuyor: • Jana Revedin, Ödül Programı Kurucu Baş-

kanı, Paris• Benno Albrecht, IUAV, Venedik

• Marie-Hélène Contal, Cité de l’Architectu-re & du Patrimoine, Paris

• Spela Hudnik, Uluslararası Mimarlık Biena-li, Ljubljana

• Deniz İncedayı, Mimar Sinan Güzel Sanat-lar Üniversitesi, İstanbulÖdül Programının kuruluş ilkelerine göre,

sürdürülebilir tasarım fikri, mimari ve kentsel tasarım süreçlerinde katılımcı anlayış için önem-li bir katalizör. Projelerin temel yaklaşımında, “dayanıklılık”, “esneklik”, “ekonomik, teknik ve ekolojik uygunluk”, “sosyal ve kültürel bağ-lam” konuları ile günümüzün toplumsal sorun-ları, eşitlik ve haklar için mücadele süreçleri öncelikli başlıklar olarak görülüyor.

Bugüne kadar farklı ülkelerden ödüle değer bulunan yaklaşık 60 çağdaş mimarı ve ekiplerini kapsayan ‘küresel ödül topluluğu’, “sürdürüle-bilir mimarlık etiği” üzerinde yoğunlaşarak ve bu çerçevedeki araştırma ve deneysel çalışmaları paylaşarak kentsel dönüşüm, yenileme ve akade-mik alandaki sosyal sorumluluk anlayışını geliş-tiriyor. Küresel ölçekte yaratılan platform ve ile-tişim ağı, ödül programının özgün bir niteliği olarak görülebilir. Ayrıca ödül programı, 21. yüzyılın yaratıcı mimarlarının da keşfedicisi: Wang Shu, Alejandro Aravena, Carin Smuts, Francis Kéré, Al Borde, Assemble, Rotor, Bijoy Jain, Marta Maccaglia bunlar arasında.

Bauhaus’un 100. Yılında…Küresel Ödül Programı, 2019’da Bauhaus’un 100. Yılı anısına, “disiplinlerarasılık” ve “sosyal reformculuk” temalarını öne çıkarmayı hedefle-yerek, “Mimarlık toplum hizmetinde bilim, sanat ve zanaattır” başlığını seçmişti. Bu perspektiften bakıldığında, mimar Ersen Gürsel’in projelerinde gözlemlenen kültürel ve sosyal boyutu temel alan, yaratıcı yorumları coğrafyayla bütünleştiren yaklaşımı ödül programında anlamlı bir yere yer-leşiyor.

Jüri üyeleri, meslektaşımız Ersen Gürsel dışında öncü yaklaşımları ve üstün başarılı çalış-maları nedeniyle aşağıdaki diğer isimleri de ödüle değer buldu:

Küresel Sürdürülebilir Mimarlık Ödülleri 2019Derleyen: Deniz İncedayı

“K“K

Ersen Gürsel.

Page 30: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

26 mimar•ist 2019/3

EKOLOJİ

Rozana Montiel (Meksika)Rozana Montiel, Meksika’da mimarlık, sanat ve mekân üzerine kavramsal çalışmalar üreten, kamu-sal alan konusunda yoğunlaşan “Rozana Montiel Mimarlık Stüdyosu”nun kurucusu ve yöneticisi. Stüdyo çeşitli alanlarda, farklı ölçeklerde ve disip-linlerarası anlayışla mimari, kentsel tasarım ve sanat alanında çalışmalarını sürdürüyor.

Montiel, yüksek lisans çalışmasını ‘mimarlık teorisi ve eleştirisi’ alanında İspanya’da UPC’de (Universitat Politècnica de Catalunya), lisans çalışmasını ise mimarlık ve kentsel planlama ala-nında onur derecesiyle Meksika’da Universidad Iberoamericana’da tamamlamış.

Farklı ülkelerde çok sayıda ödülün, başarının sahibi olan Rozana Montiel, 2016 yılında The Architectural League of New York tarafından “Emerging Voices Award”a (Yükselen Sesler Ödülü) değer bulunmuş, Almanya Karlsruhe’de ise Schelling Architekturstiftung (Schelling Mimarlık Vakfı) ödülüne aday gösterilmiştir. Ayrıca, Arquine adlı mimarlık dergisinin Yayın Kurulunda görev yapan mimar, dünyanın farklı birçok üniversitesinde dersler de vermektedir.

Çalışmaları birçok ünlü uluslararası dergide yayımlanmış olan Montiel’in eserleri ayrıca, farklı ülkelerde (Meksika, İspanya, Fransa, ABD, İtal-ya, İngiltere, Çin) sergilenmiş ve çeşitli bienaller-de de yer almış.

Ammar Khammash (Ürdün)Mimar, ressam ve fotoğraf sanatçısı Ammar Kham-mash, “Khammash Mimarlık” olarak sürdürdüğü çalışmalarında mimarlığın tasarım objesi ötesindeki rolüne odaklanıyor: mimarlık toplumları nasıl şekil-lendiriyor? Bağlamla ilişkisini nasıl kuruyor? Ve eko-sistemi nasıl etkiliyor? Ammar Khammash çalışmalarında disiplinlerarası yaklaşımı öne çıkarta-rak, çözüm önerilerinde çok boyutlu olmayı hedef-liyor. Tarih, jeoloji, arkeoloji, ekoloji, etnografya, sosyal ekonomi vb gibi farklı disiplinlerin değerlen-dirmelerini bir araya getirerek peyzajı daha derin okumaya, karmaşıklığını çözmeye yöneliyor.

Khammash Mimarlık çalışmalarına 1980’lerin sonunda başlamış. İlk projeleri ağırlıklı olarak resto-rasyon, renovasyon ve kültür mirası alanında yaratı-cı projeler olmuş. Sonraki yıllarda farklı ülkelerde (Ürdün, Umman, Filistin, Mısır, Suriye, Birleşik Arap Emirlikleri gibi) master plan ve kentsel tasarım çalışmalarından, sürdürülebilir turizme kadar yayı-lan bir alanda projelerini izlemek mümkün. Bu projeler arasında konaklama birimleri, oteller, res-toranlar, müzeler, eğitim-kültür binaları ile konut projeleri ve iç mekân düzenlemeleri yer alıyor.

Ersen Gürsel, Bodrum promenat tasarımı.

Ersen Gürsel, Mutlu Evi.

Rozana Montiel.

Rozana Montiel, Albino Ortega Evi, Tepoztlán, Meksika 2017 (Fotoğraf: Sandra Pereznieto).

Rozana Montiel, Pavilion, Reserva del Peñon, Kolombiya.

Page 31: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

mimar•ist 2019/3 27

EKOLOJİ

Mimarlık bürosu temel değerlerini eko siste-min araştırılması ve insan yaratıcılığıyla bütünleşti-rilmesi, yerelle bağlamsal ilişkisinin kurulması ola-rak tanımlıyor. Çalışmalarını doğal çevre ile yapılı çevre arasındaki uyumu ve dengeyi geliştirme amacıyla yönlendiriyor.

Jorge Lobos (Şili)Jorge Lobos 1984 yılında Şili Üniversitesi’nde Mimarlık Bölümünden mezun olduktan sonra, Barselona - ETSAB’da 2007 yılında yüksek lisans ve doktora eğitimini tamamlamış. 1997-2006 yıl-ları arasında Şili Üniversitesi’nde doçent olarak göreve başlamış; 2007 sonrasında ise İtalya’da Sassari Üniversitesinde öğretim üyeliği görevi üst-lenmiş. 2007’den bu yana Kopenhag’da Dani-marka Kraliyet Sanat Akademisi’nde ve İspanya’da Madrid-ETSAM’da (1999-2003 yılları arasında) ve farklı birçok üniversitede konuk öğretim üyesi olarak eğitime katılmış. Projeleri önemli ödüllere değer bulunmuş. Bunlar arasında, Bulgaristan’da 13. Sofya Trienali Ödülü, 2005’te İspanya’da 13. Asturias Mimarlık Ödülü ve 2004 Madrid (İspan-ya) ve Lima (Peru) 4. İberoamerikan Mimarlık Bienali Ödülü sayılabilir. Mimarın çok sayıda ülke-de projeleri, kavramsal çalışmaları, ekip çalışmaları, afet sonrası uygulamaları, bienal katılımları bulu-nuyor.

Ayrıca farklı dillerde yayımlanmış çok sayıda kitabı, makale, araştırma ve basın bildirileri de mevcut. Kitapları arasında öne çıkanlar olarak Kopenhag’da sürdürdüğü çalışmaları kapsayan “İnsani Acil Durum Mimarlığı 2013” (Archite-cture for Humanitarian Emergencies 2013) ve “Kültürel Bir Mimarlığa Doğru” (Towards a Cultural Architecture) gösterilebilir. Jorge Lobos içinde Türkiye’nin de bulunduğu çok sayıdaki ülkede (Litvanya, UK, Mozambik, Meksika, İtalya, Danimarka, USA, Uruguay, İspanya, Portekiz, Arjantin, Paraguay, Küba, Bolivya ve Şili) farklı eğitim kurumlarında konuk öğretim üyesi olarak katkılarıyla da dik-kat çekiyor. Önemli projeleri olarak ise, Kahi-re’de “Garbage City”, Bombay için “Hammock Skyscraper” (hamak gökdelen) projesi, Tok-yo’da tsunami ve depreme karşı “Bubble Shel-ter” (balon barınak) projesi, Şili’de Puerto Mont’da “İris Konutları” ve güney Şili’de 2011-12 yıllarında gerçekleştirdiği orman konutları sayılabilir. Projeleri arasında özellikle afet sonrası acil çözüm öneren ve insani yardım modelleri ile yoksulluk ve mekânsal eşitsizlikler karşısında geliştirildiği çözüm önerilerini gör-mek mümkün.

Ödüle değer bulunan ve yukarıda anılan her üç mimar da, mimarlık ve toplumsal alandaki disiplinlerarası bilimsel araştırmaları ve sanatsal-ar-tistik yaklaşımları ile herkes için uygulanabilir, ekonomik açıdan karşılanabilir tasarım anlayışları dolayısıyla, özellikle de Bauhaus’un 100. Yılında toplumsal sorumluluk anlayışları ve geniş çerçeveli sürdürülebilirlik yaklaşımları nedeniyle takdire ve ödüle değer bulunmuşlar. Ödül kazanan mimar-lardan bir diğeri ise, “Frei Otto ve Jörg Schlaich’in izinde, Hafif Strüktürler ve Kavramsal Tasarım Enstitüsü’nün (ILEK, Stuttgart, Almanya) yöne-timinde gösterdiği yaratıcılık ve süreklilik başarısı için” Prof. Dr. Werner Sobek oldu.

Ammar Khammash.

Jorge Lobos.

Ammar Khammash, Columbia Üniversitesi, Ortadoğu Araştırmaları Merkezi, Amman, Ürdün.

Ammar Khammash, Doğa Koruma Kraliyet Akademisi, Aclun, Ürdün.

Jorge Lobos, Arkeoloji Müzesi (ekip ile), Monte Verde, Puerto Montt, Şili.

Jorge Lobos, Ranon’da Konut (ekip ile), Asturias, İspanya.

Page 32: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

28 mimar•ist 2019/3

EKOLOJİ

Prof. Dr. Werner Sobek (Almanya)1953 Aalen (Almanya) doğumlu Prof. Dr. Werner Sobek, Almanya’da Stuttgart Üniversitesinde Strüktür Mühendisliği ve Mimarlık eğitimi almış ve doktorasını 1987’de tamamlamış. 1994’den bu yana aynı üniversitede Profesör olarak görev yapı-yor. Aynı zamanda, Hafif Strüktürler Enstitü-sü’nün (IL) ve 2001 yılından başlayarak da Hafif Strüktürler ve Kavramsal Tasarım Enstitüsü’nün (ILEK) yöneticiliğini yürütüyor. Araştırma alanla-rı, esnek yapı sistemleri, hafif strüktürler, konut tasarımı olarak sayılabilir. Tematik alanda ise, bina yapım yöntemlerinin kavramsal ve malzemeye özgü olmayan gelişimleri üzerinde yoğunlaşıyor. Çalışmaları, “daha az malzeme kullanarak nasıl daha çok inşa edilebilir?” sorusuna odaklanıyor. Hafif strüktürlerin üç temel alanı, hafif malzeme tasarımı, hafif konstrüksiyonlar ve metodik hafif tasarım başlıkları yapıtlarında ağırlık kazanıyor.

ILEK’te yürüttüğü araştırmalar, enerji verim-li sürdürülebilir tasarım, duyarlı kaynak kullanı-mına açılan geniş bir alana yöneliyor; bireysel iç mekândaki strüktür elemanlarının yaratıcı tasarı-mından, binalardaki uyarlanabilir strüktürlere ve dış cephe kaplamalarına kadar uzanıyor. Enstitü-nün içerisinde ve etrafında yer alan farklı strük-

türler, araştırmaların ve kavramsal çalışmaların uygulama alanındaki sonuçlarını sergiliyor.

Prof. Sobek, 2017 yılından beri İşbirlikçi Araş-tırma Merkezi 1244 – “Yarının Yapılı Çevresi İçin Uyumlu Strüktürler ve Kaplamalar” çerçevesinde-ki araştırmaların sözcülüğünü de yürütüyor. Dres-den Teknik Üniversitesi ve Graz Teknoloji Üni-versitesi’nden onursal doktora unvanları bulunan ve kentimizde de uygulamaları olan Sobek, çok sayıda ödülün ve yarışma başarılarının yanı sıra, Fritz Leonhardt Ödülü’nün de sahibi.

Küresel Sürdürülebilir Mimarlık Ödülleri Ödül Töreni ve Sempozyumu ödüle değer bulu-nan 5 mimarın konferansları ile birlikte 13 Mayıs 2019’da Paris’te, Cité de l’Architecture & du Patrimoine binasında gerçekleştirildi.

Deniz İncedayı, Prof. Dr., MSGSÜ Mimarlık Bölümü, Küresel Sürdürülebilir Mimarlık Ödülleri Programı Daimi Jüri/Bilim Komitesi Üyesi

Yararlanılan Kaynaklarhttps://www.citedelarchitecture.fr/en/event/glo-

bal-award-sustainable-architecture-2019https://www.citedelarchitecture.fr/en/article/glo-

bal-award-sustainable-architecturehttp://rozanamontiel.com/en/studio/http://www.khammash.com/http://jorgelobos.com/https://www.wernersobek.de/tr/www.student.uni-stuttgart.de

Global Award for Sustainable Architecture 2019 The Award Program titled “The Global Award for Sustainable Architecture” was created in 2006 by the architect and scholar Prof. Dr. Jana Revedin, is partnership with the Cité de l’Architecture et du Patrimoine and the member institutions of its international Scientific Committee. Since 2010, the Award Program is under the umbrella of the UNESCO. Each year the mentioned program recognizes five architects who share the principles of sustainable development and a participatory architectural approach for the needs of society, from all over the globe. Until today there have been 60 special architects awarded. The program has gained a significant international attention, proving a platform for scientific independence to unite the award winners in a community of collective research and experimentation of architectural and urban self-development projects. Shortly, it supports new creative ideas for today’s world of architecture, bringing alternative approaches and focusing on different and participatory methods with a social and cultural responsibility. Among the laureates awarded until 2019, there are famous architects, young talents such as; Wang Shu, Alejandro Aravena, Carin Smuts, Diébédo Francis Kéré, Anna Heringer, Anne Feenstra, Kengo Kuma, Gion Caminada, Marta Maccaglia etc.In this compilation of our journal Mimar.ist, the laureates of 2019 are presented to our readers. The successful architects in the frame of sustainable and environmentally sensitive architecture are shortly presented within their architectural approach and understanding. The thematic topic of the year 2019 has been; “Architecture as science, arts and crafts in the service of the society” referring to the centenary of the Bauhaus School.The laureates of 2019 are; Ersen Gürsel (Turkey), Ammar Khammash (Jordan), Rozana Montiel (Mexico), Jorge Lobos (Chile) and Werner Sobek (Germany).The Award Ceremony and the Symposium, where the winners are the guest speakers will be held on 13th May 2019 at the Cité de l’Architecture et du Patrimoine, Paris.

Werner Sobek, Rhoen Klinik, Bad Neustadt, Saale, Almanya.

Werner Sobek, strüktür çalışması.

Werner Sobek.

Page 33: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

Dosya:

Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının GeleceğiBulunduğu yöredeki yapım teknolojisi, gelenekler, kültürel etkinlikler ve doğal çevrenin sunduğu kısıtlı olanaklar doğrultusunda doğanın ve insanoğlunun uzlaşısıyla üretilmiş olan ve hâlâ dünyadaki yapı stokunun azımsanmayacak bir bölümünü oluşturan “kırsal mimarlık mirası”, küresel ölçekte değişen yaşam alışkanlıkları neticesinde hızla yitirilmektedir. Geçmişte kalmakta olan geleneksel kırsal yaşam kültürünün bugüne ulaşan somut kanıtları olarak değerlendirilebilecek “tarihi köyler”in yitirilmesi, dünyanın kültürel anlamda çoraklaşmasına ve insanoğlunun geçmişle olan bağlarının zayıflamasına yol açmaktadır. 2000’li yıllarla birlikte ulusal ya da uluslararası kimi kuruluşların, insanlık tarihinin bir dönemini temsil eden kırsal yapılı çevrelerin hızla yitirilmesi sorununa dikkati çeken ve bu konuda bir bilinç oluşturmayı hedefleyen girişimlerinin arttığı görülmektedir. Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi (ICOMOS) tarafından her yıl yitirilme riski taşıyan bir miras türüne dikkat çekmek amacıyla belirlenen bir tema çerçevesinde yıl boyu süren etkinliklerle küresel ölçekte kutlanan 18 Nisan Anıtlar ve Sitler Günü, 2019’da “kırsal peyzajlar”a atfedilmiştir.

İzlenen politikaların ve toplumsal yaşamda gözlenen köklü değişikliklerin bir sonucu olarak günümüzde Türkiye coğrafyasında yer alan kırsal yerleşimlerin çoğunun nüfusunu büyük oranda yitirdiği ya da kentlerin genişlemeye başlaması ile kentlere bağlı mahallelere dönüştüğü gözlenmektedir. Nüfusunu kaybeden yerleşimlerdeki kırsal mimarlık mirasının doğa şartları karşısında hızla eridiği görülmekle birlikte, kimi yerleşimlerin özgünlüğünü ve bütünlüğünü kendiliğinden bir ölçüde korumayı başardıkları bilinmektedir. Buna karşın yaşamın sürdüğü ya da kent merkezlerine daha yakın konumdaki kimi köylerde ise yeni yapılaşma baskısı sonucunda geleneksel mimarinin bu kez insan eliyle tahrip edilmiş olduğu görülmektedir. Geleneksel kırsal mimarinin korunması ve nitelikli bir çağdaş yapılaşma geliştirilerek kırsal alanda sağlıklı bir fiziksel çevrenin kurulması, ancak kalkınma, ekonomi, tarım, su, orman, enerji, turizm, eğitim, planlama, mimarlık politikalarının uyumlu ve eşgüdümlü yürütülmesiyle sağlanabilir. Buradan hareketle iki aşamalı olarak planlanan bu dosyada, çok boyutlu ve karmaşık sorunlarla karşı karşıya olan Türkiye kırsalının geleceği; planlama, ziraat mühendisliği, ekonomi, peyzaj mimarlığı ve mimarlık gibi farklı disiplinlerin bakış açılarıyla tartışmaya açılmak istenmiştir.

Dosyamızın ilk aşamasının yer aldığı bu sayıda ICOMOS’un 2019 yılı temasından hareketle “tarihi kırsal peyzajların korunması” kavramı tanıtıldıktan sonra, Türkiye’de köylerin ve köy toplumunun yaşadığı sorunlar bağlamında devletin tarım ve planlama politikaları tartışmaya açılmıştır. Dosyamızın ikinci aşamasında ise, mimarlık ve peyzaj mimarlığı disiplininden uzmanlar, bir yandan terk ve insansızlaşma, diğer yandan kentleşme baskısı altında olan ülkemiz köylerinin sahip oldukları kültürel miras değerlerini ve çağdaş tasarım olasılıklarını ele alacaklardır.

Türkiye mimarlık kültürünün önemli bir parçası olan kırsal yerleşimlerin geleceğinin ele alındığı iki aşamalı bu dosyanın dileği, ülkemizin tarihi köylerinin korunmasına yönelik toplum bilincinin artması ve içerisinde mimarların da olduğu farklı disiplinlerden uzmanların katkılarıyla hazırlanacak sürdürülebilir koruma politikalarının ve uygulamaların gerçekleştirilebilmesidir. Unutulmamalıdır ki köyde sağlıklı ve üretken bir yaşam kurulmadan, kentte sağlıklı bir yaşam söz konusu olamaz.

Dosya editörleri: Zeynep Eres - Koray Güler - A. Ceren Güler

mimar•ist 2019/3 29

DOSYAYİTİRİLEN KÖYLER VE DÖNÜŞEN PEYZAJ: TÜRKİYE KIRSALININ GELECEĞİ

Page 34: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

luslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi (ICO-MOS), 2019 yılı 18 Nisan Anıtlar ve Sitler

Günü temasını radikal değişimler karşısında gün geçtikçe kırılgan hale gelen kırsal peyzajlara atfet-miştir. Bu kapsamda tüm dünyada gerçekleştiri-lecek etkinliklerin kırsal peyzaj alanlarının karşı karşıya olduğu tehditleri dile getirerek bileşenle-rini ve önemini vurgulayacağı, bu alanların varlı-ğının insanlığın ve dünyanın geleceği için önemi-nin ve sürdürülebilir gelişimle olan bağının anla-şılmasını sağlayarak korunmaları konusundaki farkındalığı artıracağı umulmaktadır. 18 Nisan Anıtlar ve Sitler Günü için dünyadaki etkinlikler-le paralel olarak bu yıl Türkiye’de de ICOMOS Türkiye Ulusal Komitesi öncülüğünde Çanakka-le, Mersin, Eskişehir, Diyarbakır, İzmir ve Anka-ra gibi farklı şehirlerde bir dizi etkinlik gerçekleş-tirilmiştir (Güler, 2019: 16-18).

Tunus ICOMOS’unun 1982 yılındaki öneri-sinin ardından, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Organizasyonu’nun (UNESCO) 1983 yılı Genel Kurulunda alınan kararla, üye devletler tarafından her yıl 18 Nisan günü, tüm dünyada kültürel mirasın çeşitliliğini vurgulamak ve korun-ması konusundaki farkındalığı artırmak amacıyla, “Uluslararası Anıtlar ve Sitler Günü” olarak kut-lanmaya başlamıştır (URL 1). ICOMOS’un Ulu-sal ve Bilimsel Komiteleri tarafından küresel ölçekte kutlanan Anıtlar ve Sitler Günü, 2001 yılından itibaren Risk Altındaki Kültür Mirası raporları ile ilişkilendirilerek seçilen bir tema çer-çevesinde gerçekleştirilmektedir (URL 1; Güler, 2019: 16-18). Özellikle yok olma tehdidi ile karşı karşıya olan kültür mirası arasından seçilen tema etrafında, 18 Nisan’dan başlayarak yıl boyunca süren konferans, sunum, yuvarlak masa toplantı-ları, miras alanı ziyaretleri, sergi, yayın, gezi gibi etkinlikler düzenlenmektedir.

Uluslararası ICOMOS tarafından 2001 yılın-da “tarihi köylerimizi koruyalım”, 2007’de “kül-türel peyzajlar ve doğa anıtları”, 2010 yılında ise “tarım mirası” olarak seçilen Anıtlar ve Sitler Günü temaları incelendiğinde, kırılgan olduğu düşünülen ve korunması gerekliliği konusunda farkındalığın artırılması gereken miras türleri ara-

sında görüldüğünden kültürel peyzaj alanları ve köylerin ön plana çıktığı görülmektedir. Bu yıl-larda koruma alanında yeni bir kavram olarak karşımıza çıkan kültürel peyzaj alanlarının ve kır-sal alanların korunması konusunun ICOMOS Anıtlar ve Sitler Günü temalarının yanı sıra koru-ma alanında çalışan kurumların yayımladıkları bildirge ve tüzüklerde de vurgulandığı görül-mektedir. 2019 yılı için belirlenen kırsal peyzajlar teması da yine koruma alanında son yıllarda yayımlanan ilkesel metinlerde görülebilmekte, kırsal alanların somut ve somut olmayan değerle-rine bütüncül bir bakış getiren yeni bir yaklaşım olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bu yazı uluslararası ve ulusal ilkesel metinler üzerinden kültürel peyzaj alanlarının korunması konusunun gelişimini ve son yıllarda güncel bir kavram olarak koruma kamuoyunda yerini alan, ICOMOS ve Uluslararası Peyzaj Mimarları Federasyonu’nun (IFLA) 2017 tarihli metniyle de ön plana çıkan “tarihi kırsal peyzaj” kavramı-nı ve bu kavramın getirdiği yeni yaklaşımları ele almayı hedeflemektedir.

Uluslararası İlkesel Metinlerde Kültürel Peyzaj KavramıGeleneksel olarak koruma anlayışı, başlangıçta daha çok maddi kültür ile ilgilenmiş, odak noktası-na sanat eserlerini ve tarihi yapıları almıştır. Peyzaj-lar, tarihi sit alanlarının bir parçası olduğu düşünül-düğünde önemli olmaya başlamıştır. Tasarlanmış peyzajlar ve bahçeler yalnızca temsil ettikleri üslup veya ilişkili oldukları kişinin bir parçası olarak önemli sayılmışlardır (Şekil 1). “Sıradan” olarak tanımlanabilecek peyzajların korunması endişesi ise ancak son yıllarda gelişmiştir.

XIX. ve XX. yüzyıllarla birlikte peyzaj sadece önemli bir çalışma alanı haline gelmemiş aynı zamanda peyzaj alanlarını koruma yaklaşımları ile doğa koruma yaklaşımları iç içe geçmiştir (UNESCO, 2009: 18). Buna örnek olarak Almanya’dan Lüneburger Heide, Fransa’dan Fontainebleau ya da İngiltere’den Lake District verilebilir (UNESCO, 2009: 18). Aynı yıllarda Amerika’da da benzer bir gelişim söz konusu

Tarihi Kırsal Peyzaj Kavramının Getirdiği Yeni Açılımlar A. Ceren Güler

UU

30 mimar•ist 2019/3

DOSYAYİ

TİRİ

LEN

KÖYL

ER V

E DÖ

NÜŞE

N PE

YZAJ

: TÜR

KİYE

KIR

SALI

NIN

GELE

CEĞİ

Page 35: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

olmuş ve 1872’de ilk milli park Yellowstone oluşturulmuş, 1892’de ise doğal yaşamı koru-ma ile ilgilenen Sierra Club kurulmuştur (UNESCO, 2009: 18).

II. Dünya Savaşı’ndan sonra koruma yakla-şımları ulusal bir boyut kazanmış ve ilk uluslara-rası koruma çabalarının da adımları atılmıştır (UNESCO, 2009: 18). Bu dönemde kırsal alan-lara olan ilginin arttığı gözlenmektedir. 1962’de UNESCO, Peyzaj ve Sitlerin Karakterinin ve Güzelliklerinin Korunmasına İlişkin Tavsiye Kararı’nı yayımlamıştır (UNESCO, 2009: 27). Bu karar, peyzajların korunmasını konu alan erken tarihli belgelerden biridir ve korumanın yanında doğa veya insan eliyle oluşturulmuş, estetik ve kültürel önem taşıdığı düşünülen doğal, kırsal veya kentsel peyzajların ve sitlerin mümkün olan alanlarda restorasyonunu da içer-mektedir. 1964 yılında yayımlanan Venedik Tüzüğü ile kültür varlığı yapıların çevreleriyle bir bütün olduğu, kentsel ve kırsal dokuların bütün-cül olarak korunması gerekliliği birçok ülke tara-fından kabul edilmiştir. UNESCO tarafından 1972 yılında kabul edilen Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme ile birlikte ise hem doğal hem de kültürel miras konusunda farkındalık yaratılmış ve korunması gerektiği vurgulanmıştır (UNESCO, 1972). Doğal ve kültürel değerlerin bu dönemde birbi-rinden ayrı ele alınmalarına rağmen tek bir anlaş-ma metni üzerinde yer alması önemli bir gelişme sayılmaktadır. 1975 tarihli Amsterdam Bildirgesi ise, mimari mirasın sadece anıtsal yapıları ve çev-

relerini değil, tarihsel ve kültürel özelliği olan tüm kentsel ve kırsal alanları içerdiğini belirtmesi ve “bütünleşik koruma” kavramını ortaya atması bakımından önemlidir.

1979 yılında Avustralya ICOMOS’u tarafın-dan yayımlanan ve Kültürel Öneme Sahip Yerle-rin Korunması Tüzüğü olarak da bilinen Burra Tüzüğü, somut olmayan değerlerin anlaşılması ve kültürel peyzaj alanlarının yönetimi için önemli bir belgedir. 1981, 1988, 1999 ve son olarak 2013 yılında revize edilen tüzük, eleman-ları, objeleri, alanları, görünümleri, somut ve soyut değerleri barındırabilen “yer” kavramını ön plana çıkarırken, kültürel miras değeri anla-mında “kültürel önem”den söz etmektedir (Australia ICOMOS, 2013: 2). Kültürel önem, geçmiş, günümüz ve gelecek kuşaklar için este-tik, tarihi, bilimsel, sosyal veya ruhsal değeri ifade etmektedir. Kültürel önemi, mekânın kendisi, kullanımı, dokusu, anlamları, ilişkileri, ilgili yerle-ri ve ilgili nesneleri ile birlikte oluşturmaktadır (Australia ICOMOS, 2013: 2). Yerin farklı kişi ve gruplar açısından farklı öneme sahip olabilece-ğine, yerin korunmasının kültürel önemin korunması demek olduğuna değinen tüzük, Avustralya Doğal Miras Tüzüğü ile yerel kültür-de ve Aborijin kültüründe önemli olan değerlere değinen “Önce Sor: Yerel Miras Değerlerine ve Yerlerine Saygı Göstermek İçin Bir Rehber” baş-lıklı metne referans vermektedir (URL 2).

1982 tarihli Floransa Tüzüğü (Tarihi Bahçe-ler Tüzüğü), peyzaj alanlarının somut ve somut olmayan tüm unsurlarıyla birlikte korunmaları

mimar•ist 2019/3 31

DOSYAYİTİRİLEN KÖYLER VE DÖNÜŞEN PEYZAJ: TÜRKİYE KIRSALININ GELECEĞİ

Şekil 1. Almanya-Würzburg Sarayı. XVIII .yy’da ünlü mimar Balthasar Neuman öncülüğündeki mimar, ressam ve heykeltıraşlar tarafından inşa edilen barok üsluptaki saray ve onunla bütünleşen bahçesi, 1981 yılından itibaren UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndedir.

Page 36: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

gerektiğine dikkat çeken erken tarihli belgeler-dendir. Birleşmiş Milletler tarafından 1992 tari-hinde kabul edilen Çevre ve Gelişim Hakkında Rio Deklarasyonu ise, kentleşme ve endüstrileş-me tehditlerine dikkat çekerek sürdürülebilir kalkınma kavramını vurgulayan önemli bir bel-gedir (UN, 1992).

Sonuç olarak tüm bu gelişmeler, doğal ve kül-türel değerler arasında kurulması gerekli ilişkiyi işaret etmiştir. 1992 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası Sözleşmesi’ne kültürel peyzaj tanı-mının eklenmesi, kültürel peyzaj alanlarının korunması konusunda bir dönüm noktası oluştur-muştur. UNESCO kültürel peyzajları, doğa ve insanın ortak eseri olan ve doğal çevre koşullarının verdiği fiziksel kısıtlar ve/veya olanakların, içsel ve dışsal sosyal, ekonomik ve kültürel etkilerin altında, insan topluluklarının ve yerleşimlerin zaman içeri-sindeki evrimini gösteren alanlar olarak tanımla-maktadır (UNESCO, 2015: 11).

1992 yılından itibaren Dünya Mirası Listesi’ne giren kültürel peyzaj örnekleriyle birlikte dünyada benzer özellikler taşıyan alanların korunması konusunda farkındalık artmış, listeye eklenen örneklerin sayısı çoğalmıştır. Bunun yanı sıra, uluslararası kurumların kültürel peyzaj alanlarının korunması konusunda ilkesel metin hazırlama çalışmaları da hız kazanmıştır. 1995 tarihli Kültü-rel Peyzaj Alanlarının Bütüncül Korunmasına İliş-kin Tavsiye, bu konudaki önemli belgelerdendir. Tavsiyenin amacı, Avrupa kültürel kimliklerini geliştiren ve saygı duyan peyzaj politikaları için kılavuz oluşturmak ve kültürel peyzaj alanlarının korunması ve kontrollü gelişimi için gerekli önlemleri ortaya koymaktır (COE, 1995: 4).

Kültürel peyzaj alanları, kolaylıkla tespit edi-lebilmeleri ve tanımlanabilmeleri açısından sahip oldukları özelliklere göre koruma alanında çalı-şan kurumlar tarafından farklı başlıklar altında

sınıflandırılmışlardır. Bunlar arasında en bilineni, UNESCO’nun kültürel peyzaj alanlarını,- Açıkça tanımlanabilen kültürel peyzaj alanları,- Organik olarak gelişmiş kültürel peyzaj alan-

ları (gelişimini tamamlamış ve gelişimi devam eden) ve

- Yardımcı kültürel peyzaj alanlarıolarak üç farklı kategoriye ayırdığı sınıflandır-madır. İnsanlar tarafından bilinçli olarak yaratıl-mış, tasarlanmış peyzajlar, açıkça tanımlanabilen kültürel peyzaj alanı olarak tanımlan maktadır (Şekil 2).

Sosyal, ekonomik, yönetimsel ve dini zorun-luluklardan kaynaklanan ve bugünkü mevcut hali doğal çevresi ile kurduğu ilişki ve ona verdi-ği tepkiyle oluşan alanlar “organik olarak geliş-miş kültürel peyzaj alanları” olarak adlandırılır-ken; bu alanlar “gelişimini tamamlamış” ve “gelişimi devam eden” olmak üzere ikiye ayrıl-maktadırlar (Şekil 2, 3). Güçlü dinsel, sanatsal ya da kültürel bağları olan, ancak maddi kültü-rün az olduğu veya hiç olmadığı alanlar ise “yardımcı kültürel peyzaj alanı” olarak sınıflan-dırılmaktadır (Şekil 4).

Kültürel peyzaj alanlarının dünya mirası ola-rak tanımlanmaya başlamasından 10 yıl sonra 2002 yılında UNESCO uzmanları tarafından lis-teye giren örnekler üzerinden bir değerlendirme yapılmıştır. 2002 yılına dek Filipinler Pirinç Terasları, İtalya Amalfi Kıyıları, İtalya Portovene-re, Cinque Terre ve Palmeria, Tino ve Tinetto Adaları, Portekiz Yukarı Douro, Almanya Yukarı Orta Ren Vadisi gibi alanların kültürel peyzaj alanı olarak tanımlandıkları görülmektedir. Yapı-lan değerlendirme, bu alanların kültürel peyzaj olarak seçiminde ön plana çıkan ölçütler konusu üzerinde yoğunlaşmaktadır. Bir alanın kültürel peyzaj olarak tanımlanması için çeşitli ölçütler belirlenip belirlenemeyeceği sorusu tartışma konusu olmuştur. Listedeki kültürel peyzaj alan-larının sahip olduğu değerler sıralandığında; oldukça geniş bir yelpaze sunmakla birlikte, dağ manzarası, su öğesi, ormanlık çevreler, göl, nehir ve deniz manzaraları gibi “kültürel manzara” olarak adlandırılabilecek kimi değerlerin bu alan-ların seçiminde ön plana çıktığı görülmüştür (Fowler, 2003: 28-32). Bunların yanı sıra, alan-daki yaşam şekli, arazi kullanım sürekliliği, yerle-şimler, yapı toplulukları, tarımsal faaliyetler, yerel kimlik ve dini kültür gibi değerlendirme ölçütleri de bu alanların kültürel peyzaj alanı olarak seçi-minde dikkate alınmaktadır (Fowler, 2003: 28-32). Madran ve Uysal’ın 2009 tarihli değer-lendirmesinde ise benzer ölçütlere farklı ifadeler

32 mimar•ist 2019/3

DOSYAYİ

TİRİ

LEN

KÖYL

ER V

E DÖ

NÜŞE

N PE

YZAJ

: TÜR

KİYE

KIR

SALI

NIN

GELE

CEĞİ

Şekil 2. Organik olarak gelişmiş-gelişimi devam eden kültürel peyzaj alanı: Bademliköy, Gökçeada.

Page 37: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

kullanılarak yer verilmiştir (Madran ve Uysal, 2009: 103-105). Bunlar arasında somut olma-yan mirasa işaret eden “çevredeki yaşamdan refe-rans alması” ölçütü dikkat çekmektedir.

UNESCO’nun değerlendirmesinin bir diğer önemli sonucu da Dünya Mirası Listesi’nde yer alan kültürel peyzaj alanlarının sayısal durumudur. Araştırma, 2002 yılında listede yer alan 30 kültü-rel peyzaj alanından 18’inin “gelişimi devam eden organik” olarak “gelişmiş kültürel peyzaj alanı” olduğunu göstermiştir (Fowler, 2003: 28-32). Geriye kalan 7’si “yardımcı”, 3’ü “açıkça tanımla-nabilen”, 2’si “gelişimini tamamlamış organik” olarak “gelişmiş kültürel peyzaj alanı”dır. Sonuç, kültürel peyzaj alanları içerisinde organik olarak gelişmiş alanların, yani tarihi kırsal peyzajların önemini gözler önüne sermektedir (Şekil 5).

Bu durum günümüzde de benzerdir. Bugün 1’i Almanya’nın Dresden kentindeki Elbe Vadisi’nde inşa edilen dört şeritli köprü-nün üstün evrensel değeri etkilediği düşüncesiy-le 2009 yılında liste dışı kalan ve 5’i sınır ötesi olmak üzere 114 Dünya Mirası Alanı “kültürel peyzaj” olarak tanımlanmış durumdadır. Liste-nin önemli bir bölümünü yine tarihi kırsal yerle-şimler oluşturmaktadır (Şekil 6).

Tüm bu gelişmeler ışığında ve ayrıca yapılan tartışmalar ve çalışmalar doğrultusunda son yıllar-da kültürel peyzaj kavramı kapsamının genişledi-ğini söylemek mümkündür. Avrupa Konseyi tara-fından onaylanan 2000 tarihli Avrupa Peyzaj Söz-leşmesi ve 2005 tarihli Kültürel Mirasın Toplum için Değeri Konulu Avrupa Konseyi Çerçeve Söz-leşmesi (FARO Sözleşmesi), kültür mirasının ve kültürel peyzajların korunması konusuna insan hakları temelli bir yaklaşım getirmiştir (COE, 2000; COE, 2005; Dinçer, 2013: 22-40). Avru-pa Peyzaj Sözleşmesi’nde peyzajın Avrupa kültü-rel ve doğal mirasının en önemli parçası olduğu, doğal, kırsal ya da kentsel alanları, seçkin örnekle-ri olduğu kadar sıradan, bozulmamış alanları da

kapsadığı belirtilmektedir. Dünyadaki gelişmele-rin peyzajların dönüşümünü hızlandırdığı, pey-zajların korunması, yönetimi ve planlanmasının bireysel ve sosyal refah için önemli olduğu ve bu konunun herkesin sorumluluğu dahilinde olduğu vurgulanmaktadır. FARO Sözleşmesi ise, insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü gibi kavramları vurgulamakta, kültür mirası kavramı-nın temelinde insan ve insani değerlerin yer alma-sı gerektiğini söylemekte, ortak kültür mirası anlayışını desteklemektedir. Sözleşmede kültür mirasının sürdürülebilir kullanımının ve sürdürü-lebilir ekonomik gelişmenin bir parçası olması gerektiğinin altı çizilmektedir.

2011 yılında UNESCO tarafından kabul edilen Tarihi Kentsel Peyzajlar Hakkında Tavsi-ye Kararı ile birlikte “tarihi kentsel peyzaj” kav-ramı ön plana çıkmıştır. Kararda tarihi kentsel peyzaj (HUL), daha geniş kentsel bağlamı ve coğrafi ortamı içerecek şekilde tarihi merkez ya da topluluk kavramlarının ötesine uzanan, kül-türel ve doğal değerlerin ve niteliklerin, tarihsel bir katmanlaşması sonucu oluşan kentsel alanlar olarak tanımlanmaktadır (UNESCO, 2011). Tarihi kentler, peyzaj kavramı üzerinden tartışıl-

mimar•ist 2019/3 33

DOSYAYİTİRİLEN KÖYLER VE DÖNÜŞEN PEYZAJ: TÜRKİYE KIRSALININ GELECEĞİ

Şekil 4. Yardımcı kültürel peyzaj alanı: Uluru Kata Tjuta Milli Parkı, Avustralya (URL 6).

Şekil 3. Organik olarak gelişmiş-gelişimi sona ermiş kültürel peyzaj alanı: Blaenavon, İngiltere (URL 6).

Page 38: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

makta, bu yerleşimlerin mevcut sorunları dile getirilerek çözümü için insan çevresinin kalitesi-nin korunması ve geliştirilmesi gerektiğinin, bu bağlamda sürdürülebilir kalkınma ilkeleri ile bütünleşik, doğal, fiziksel ve mekânsal özellikler ile sosyal, ekonomik, kültürel değerler arasında-ki ilişkiyi dikkate alan bir peyzaj yaklaşımı öneri-sinin altı çizilmektedir (UNESCO, 2011).

2014 yılında Floransa’da toplanan ICO-MOS 18. Genel Kurulunun teması, “insani değer olarak miras ve peyzaj” olarak belirlen-miştir. Genel Kurul sonrasında yayımlanan Flo-ransa Bildirgesi’nde kültürel miras ve peyzajın toplulukların kimliklerinin bir parçası olduğu, peyzajın geçmiş kuşakların yaşayan hafızası, gelecek kuşakların somut ve somut olmayan bağlantılar sağlayabileceği bir kaynak olması sebebiyle kültürel mirasın ayrılmaz bir parçası

olduğu belirtilmektedir. Bu alanların korunması için yerelin güçlendirilerek toplum odaklı koru-ma anlayışının benimsenmesinin, sürdürülebilir yerel ekonomik gelişmelerle bağlantı kurulması-nın önemi vurgulanmaktadır.

Son olarak, ICOMOS ve IFLA’nın hazırladı-ğı 2017 tarihli Kırsal Peyzaj Mirasına Yönelik İlkeler başlıklı metinde ise “kırsal peyzaj” ve “kır-sal peyzaj mirası” kavramları yer almıştır (ICO-MOS ve IFLA, 2017). Bu kavramlar, UNES-CO’nun kültürel peyzaj alanları sınıflandırmasını değiştirmeyen, kategorileri oluşturan alanların bileşenlerini açıkça tanımlayarak kapsamını ve bakış açısını zenginleştiren yaklaşımlardır.

Tarihi Kırsal Peyzaj Alanlarının Korunması Yaklaşımının GelişimiKültürel peyzaj alanları üstün evrensel değer taşıdıkları gerekçesiyle Dünya Mirası Listesi’nde yer almaya başladığından bu yana kültürel pey-zaj alanı kategorileri arasında tanımlanan kırsal peyzajların korunması çabaları da hız kazanmış-tır. UNESCO dışında koruma alanında çalışan Uluslararası Doğa Koruma Birliği (IUCN), IFLA, Avrupa Konseyi, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) gibi çeşitli uluslararası kurumların kültürel peyzaj alanlarına yönelik tanımları ve sınıflandırmaları bulunmaktadır. Uluslararası girişimlerin yanı sıra dünyanın fark-lı bölgelerinde ulusal ölçekte de kültürel peyzaj alanlarının ve kırsal alanların korunması çalış-maları mevcuttur. ABD’de yer alan Milli Park Servisi’nin (NPS) bu alandaki çabalar henüz uluslararası boyuta taşınmadan önce yayımladı-ğı rehberlerde kırsal peyzajların korunması konusundaki ulusal koruma çalışmalarına yer verdiği görülmektedir (McClelland vd, 1999). Uluslararası ilkesel metinleri ulusal düzeyde koruma politikalarına adapte eden ülkelerde yer alan, İngiltere’deki Tarihi İngiltere (Historic England) ve Doğal İngiltere (Natural England) ile Kanada’daki Kanada Parkları gibi kuruluşlar bu alandaki diğer öncüleri oluşturmaktadır.

Amerika’nın koruma alanında çalışan ulusal kurumu ABD Milli Park Servisi, tarihi yerleri tanımlamak için ulusal tescil listesinde uzun yıl-lardır “kırsal tarihi peyzaj” kategorisine yer ver-mektedir. Bu alanların tanımlanabilmesi adına hazırlanan “Kırsal Tarihi Peyzajların Değerlen-dirilmesi ve Belgelenmesi için Rehber” başlıklı ulusal yasal metin, ilk olarak UNESCO Dünya Mirası Sözleşmesi’nde kültürel peyzaj tanımına yer vermeden önce, 1989 yılında yayımlanmış, 1999’da revize edilmiştir (McClelland vd,

34 mimar•ist 2019/3

DOSYAYİ

TİRİ

LEN

KÖYL

ER V

E DÖ

NÜŞE

N PE

YZAJ

: TÜR

KİYE

KIR

SALI

NIN

GELE

CEĞİ

Şekil 6. Almanya-Bacharach (Yukarı Orta Ren Vadisi) tarihi kırsal peyzajı.

Şekil 5. Tarım terasları ve arkadaki tarihi köy ile Peru-Pisaq tarihi kırsal peyzajı (Fotoğraf: Z. Eres).

Page 39: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

1999). Milli Park Servisi tarafından kırsal tarihi peyzajlar, tarihsel olarak insanlar tarafından kullanılmış veya insan etkisiyle değişmiş ve şekil-lenmiş ve bu durumun bölgenin arazi kullanımı, bitki örtüsü, yapılaşması, yollar ve suyolları ve doğal özellikleri ile önemli bir yoğunluk, bağlantı ve süreklilik sağladığı coğrafi alanlar olarak tanımlanmaktadır (McClelland vd, 1999: 4-5). Bu alanların değerlendirilmesi ve belgelenmesi-ne yönelik yayımladığı rehberde Milli Park Ser-visi, kırsal tarihi peyzajların öneminin ve bütün-lük değerinin anlaşılması gerektiğini vurgula-maktadır (McClelland vd, 1999). Kırsal peyzaj-ların genel olarak tarım, endüstri, denizcilik faa-liyetleri, ulaşım sistemleri, göç yolları, doğal rezervler gibi korunan alanlar, törensel veya dini faaliyetlerle ilişkili alanlar gibi çeşitli kullanımlar-la ilişkili olan türleri bulunduğundan bahsedil-mektedir (McClelland vd, 1999). Bu alanların ayrıca yapılar, endüstri yapıları, objeler, tasarlan-mış peyzajlar ve arkeolojik alanlar da içerebilece-ği belirtilmektedir. Kırsal peyzajı oluşturan doğal ve kültürel değerlerin anlaşılması için peyzajın somut ve somut olmayan karakterinin iyi anlaşıl-ması gerekmektedir. Bu amaçla kırsal peyzajın arazi kullanımı ve aktiviteleri, özel faaliyetlerin izleri, doğal çevreyle olan ilişkileri ve kültürel gelenekler gibi temel elemanları ile ulaşım ağları, sınırları, arazi kullanımına yönelik bitki örtüsü, yapı ve yapı grupları, arkeolojik alanları ve küçük ölçekli elemanları gibi bileşenleri tespit edilmeli-dir (McClelland vd, 1999). Bununla beraber, alanın tarihsel gelişimi de araştırılmalı ve yerinde yapılacak tespitlerle anlaşılmaya çalışılmalıdır. Belgeleme ve envanter çalışmalarının önemine değinen belgede, alan çalışmaları sırasında yapı-lacak tespitlerde kullanılmak üzere bir de tescil fişi önerilmektedir (Şekil 7).

Milli Park Servisi tarafından ulusal tescil liste-sine alınan kırsal alanlar için dört farklı kriter belirlenmiştir (McClelland vd, 1999): Kriter a) Tarihsel dokuya katkı sağlayan önemli tarihi olaylarla ilişkili alanları içermektedir. Tarihsel olaylar kısa süreli savaş, müzakere, antlaşma vb olaylar olabileceği gibi peyzajı uzun zamandır etkileyen çiftçilik faaliyetleri de olabilmektedir. Kriter b) Tarihte önemli olan kişi veya kişilerle ilişkili olan yapılar veya alanlara uygulanmaktadır (Şekil 8). Kriter c) Yüksek sanatsal değere sahip veya bir bütün olarak belirli bir değeri temsil eden, belirli bir tür, dönem veya yapım tekniği-nin özelliklerini yansıtan alanlar için uygulanır. Kriter d) Tarihöncesi ya da tarih için önemli olan bilgileri vermiş ya da vermesi muhtemel olan

değerler için geçerlidir. Yüzey veya yeraltı kalıntı-larının tarımsal veya endüstriyel arazi kullanımla-rı, yerleşim düzenleri veya tören gelenekleri hak-kında bilgi sağlayabileceği düşünülmektedir. Bu kriterler çerçevesinde ulusal tescil listesinde tanımlanacak alanların mimarlık, peyzaj mimarlı-ğı, mühendislik, endüstri, koruma, arkeoloji, endüstri gibi alanlarla bağlantılı önemi tanımlan-malıdır. Ardından alanın tarihsel bütünlüğünü koruyup korumadığı araştırılır ve bu bütünlüğü oluşturan bileşenler, bütünlüğü tehdit eden değişimler, katkı sağlayan ve sağlamayan kaynak-lar belirlenmeye çalışılır. Alan sınırlarının belir-lenmesi bir diğer önemli adımdır. Sonuç olarak uygun sınırlar içerisinde tespit fişleri, raporlar, görseller ve haritalar gibi tekniklerden faydalanı-larak, doğal ve kültürel değerleri oluşturan önemli bileşenleri tespit edilip, önemi ve tarihsel bütünlüğü tanımlanan tarihi kırsal alanlar ulusal tescil listesinde yer alırlar.

İngiltere, kültür mirası ile ilgili politikaların geliştirilmesi ve uygulanması konusunda çalışan hükümete bağlı yarı özerk kurumların yetkili ola-rak çalıştığı bir siteme sahiptir ve bu kurumların en önemlileri arasında Doğal İngiltere (Natural England) ve Tarihi İngiltere (Historic England) yer almaktadır (URL 3). Yasal olarak peyzajların korunması ve yönetimiyle ilgili çok sayıda mev-zuat bulunmaktadır. Hükümet genel kanuni hükümleri ortaya koymak ve planlama politikası ve sisteminin işleyişi konusunda rehberlik etmek amacıyla çok sayıda ulusal planlama kararı ve reh-beri yayımlamaktadır (URL 3). Bölgesel ve yerel planlama otoriteleri bu genel hükümler ve ilkele-re göre bölgesel ve yerel gelişme planlarını hazır-lamaktadır (URL 3). Çevre, Gıda ve Kırsal İşler Bakanlığı’nın denetiminde olmak üzere Doğal İngiltere yerel otoritelerle birlikte çalışarak bu alanların öneminin anlaşılması ve korunması için gerekli bilgilendirme ve yönlendirmeyi yapmakla sorumludur (URL 4). Bununla birlikte İngilte-re’de “yerel peyzaj tanımlamaları (LLDs)” olarak adlandırılan yerel otoritelerin korunması gerekli yerel peyzajlar için kullandıkları bir sistem de mevcuttur (URL 3). Buna göre yerel otoriteler ulusal tescil listesinde yer almasa da yerelde önemli olan alanları “korunması gerekli” olarak tanımlayabilmektedir. Bunun için kanunda katı tanımlar yerine “peyzaj karakter değerlendirmesi (LCA)” gibi yöntemlerden faydalanılabileceği belirtilmektedir.

Peyzaj karakter değerlendirmesi yöntemi Doğal İngiltere’nin 1990’lı yıllardaki1 çalışma-larına dayanmaktadır ve temel olarak, belirlenen

mimar•ist 2019/3 35

DOSYAYİTİRİLEN KÖYLER VE DÖNÜŞEN PEYZAJ: TÜRKİYE KIRSALININ GELECEĞİ

Page 40: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

peyzaj elemanlarının analizi üzerinden ulusal ölçekte ulusal karakter alanlarının tespitini içer-mektedir. Yöntem, “peyzaj karakterizasyonu” ve “karar verme” olarak iki aşamadan oluşmak-tadır. İlk aşamada amacın tanımlanması, araştır-ma, arazi çalışması ve sınıflandırma, tanımlama adımları takip edilerek, peyzaj alanıyla ilgili topografik bilgilerin yanı sıra yapılar, kültür mirası, tarım elemanları, bitki örtüsü, su kay-nakları ve ulaşım gibi baskın peyzaj elemanları, temel karakteristik özellikler, doku, ölçek, renk, bütünlük, yoğunluk, form, açıklık/kapalılık, dinamiklik gibi görsel değerlendirme ölçütleri, güvenlik, ulaşılabilirlik, memnuniyet, ilgi çekici-lik gibi algısal değerlendirme ölçütleri, yerel malzeme, yapım tekniği, yerleşim biçimi gibi mimari özellikler tespit edilip peyzaj karakter bölgeleri belirlenir (Swanwick, 2002: 13). Çalışmanın karar verme aşaması olan ikinci aşa-

masında, alan gözlemlerine ve yapılan araştır-malara dayanan bir yaklaşım belirlenerek, pey-zajın yeniden değerlendirilmesi, korunması ve geliştirilmesi yönünde katkı sağlayacak çıktılar elde edilir (Swanwick, 2002: 13).

2012 yılında sonuçları açıklanan “İngiltere Peyzajlarının Karakteri ve Kalitesi” isimli proje doğrultusunda ülke genelinde 159 ortak karak-ter alanı belirlenmiştir. Ulusal/bölgesel, yerel otorite ve yerel ölçek olmak üzere üç farklı ölçekte tespiti yapılan İngiltere’nin peyzajları konusunda hazırlanan detaylı raporlarda her bir karakter alanı için bu alanların karakterini oluş-turan peyzaj, yaban hayatı, kültürel ve jeolojik özellikler açıklanarak, peyzajın nasıl değiştiği ve bu durumun ekonomik aktiviteleri nasıl etkile-diği, gelecek için yerel çevresel fırsatların neler olduğu gibi bilgiler ortaya konulmuştur.

Yerel ölçekte tarihi peyzaj değişiminin yöneti-mi amacıyla geliştirilen yöntemlerden biri de Tarihi İngiltere’ye ait “tarihi peyzaj karakterizas-yonu”dur (HLC). Bu yöntem de Doğal İngilte-re’nin yaptığı peyzaj karakter değerlendirmesi çalışmasına benzer olarak tarihi peyzajlara odak-lanan bir çalışmadır. Genel olarak tüm peyzajlara uygulanabileceği düşünülen peyzaj karakter değerlendirmesi yönteminden farklı olarak özel-likle tarihi çevreye yönelik olarak düşünülmüş, dinamik kırsal peyzajların nasıl korunması ve nasıl yönetilmesi gerektiği soruları üzerine geliş-tirilmiş bir yöntemdir. Temel olarak iki aşamadan oluşan çalışmanın ilk aşaması, peyzaj ile ilgili tes-pit, haritalama, tanımlama ve yorumlama çalış-malarının yapıldığı, yani kısacası ele alınan peyza-jın özelliklerinin tanımlandığı aşamadır (Clark vd, 2004: 6). İkinci aşama ise ilk değerlendirme-den gelen verilere göre ister değerlere, isterse pratik değerlendirmelere dayanan kararların uygulandığı ve amaçların belirlendiği aşamadır (Clark vd, 2004: 6). Bu aşama daha çok alan yönetimi ve koruma çalışmaları olarak tanımlana-bilir. Çalışmaların ilk aşamasında kullanılan ayrın-tılı haritalama ve tanımlama yöntemleri tarihi peyzaj alanlarına karşılaştırmalı bir bakış açısı ola-nağı sağlayarak, peyzaj hakkında genel bir çerçe-ve çizmeyi, peyzajın arka planının anlaşılmasını ve peyzajda gerçekleştirilmesi düşünülen çalışma-lar ve değişiklikler öncesi iyi anlaşılmış bir başlan-gıç noktası oluşturmayı kolaylaştırır. Her peyzaj farklı özellikleri ile farklı insanlar için değerli ola-bilir. Kullanılan bu yöntemin amacı, peyzajı fark-lı kılan ve değer katan karakteristik özelliklerinin tespit edilerek değişimine yol göstermektir (Clark vd, 2004: 12) (Şekil 9).

36 mimar•ist 2019/3

DOSYAYİ

TİRİ

LEN

KÖYL

ER V

E DÖ

NÜŞE

N PE

YZAJ

: TÜR

KİYE

KIR

SALI

NIN

GELE

CEĞİ

Şekil 7. Washington Ebey Arazisi Ulusal Tarihi Rezervi’nde kullanılan tescil fişi (McClelland vd, 1999: 11).

Page 41: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

Ekim 2016’da, İstanbul’da gerçekleştirilen ICOMOS Yıllık Genel Kurulu ve Danışma Kuru-lu toplantısı sonrasında, ICOMOS’un kültürel peyzaj alanları konusunda çalışmalarını sürdüren uluslararası bilimsel komisyonu (ISCCL) ve IFLA’nın ortak çalışması ile hazırlanan Kırsal Pey-zaj Mirasına Yönelik İlkeler, kültürel peyzajların korunması konusunda güncel çalışmalardan biri-dir ve “kırsal peyzaj”, “kırsal peyzaj mirası” kav-ramlarını ön plana çıkarmaktadır.2 Metinde kırsal peyzajlar, gıda ve/veya hammadde gibi yenilene-bilir doğal kaynakların üretildiği, insan-doğa etki-leşimi ile oluşan karasal ya da sulak alanlar olarak tanımlanmaktadır (ICOMOS ve IFLA, 2017: 3). Dinamik ve yaşayan canlı bir sistem olan kırsal peyzajlar, geleneksel yöntemlerle, tekniklerle, birikmiş bilgiyle ve kültürel alışkanlıklarla oluşmuş ya da üretime dönük geleneksel yaklaşımların değiştiği tüm kırsal bölgeleri kapsamaktadır (ICO-MOS ve IFLA, 2017: 3). Kırsal peyzaj mirası ise, kırsal alanların somut ve somut olmayan mirası olarak tanımlanmakta ve bu mirasın fiziksel (üret-ken arazinin kendisi, morfoloji, su, altyapı, bitki örtüsü, yerleşmeler, kırsal yapılar ve merkezler, geleneksel mimari, ulaşım ve ticaret ağları vb) özellikleri ve daha geniş kültürel ve çevresel bağ-lantıları kapsadığı belirtilmektedir.

2017 yılında resmi olarak kabul edilen belge, kırsal peyzaj kavramına, kırsal peyzajların bile-şenlerine, miras değerlerine ve bu değerlere yönelik tehditlere değinen güncel bir metin olması dolayısıyla önemlidir. Söz konusu belge-de kırsal peyzajların binlerce yıl boyunca şekil-lenmeleri, insan ve çevre tarihinin, yaşam biçi-minin ve mirasının önemli kısımlarını temsil etmesi bakımından önemli oldukları vurgulan-maktadır (ICOMOS ve IFLA, 2017). Hayvan ve bitki türlerinin yetiştirilmesi ve üretimi için kullanılan peyzajlar (tüketilebilir kaynakları da kapsayan), insan ve diğer canlı türler arasındaki karışık bağlantıları göstermektedir. Tarım, orman, hayvancılık, balıkçılık ve su ürünleri yetiştiriciliği, doğal kaynaklar ve diğer temel kaynakların çeşitliliği, insanların gelecekteki adaptasyonu ve küresel insan yaşamının esnekli-ği için esastır (ICOMOS ve IFLA, 2017).

Metinde endüstrileşme, kentleşme, nüfus ve iklim değişikliklerinde yaşanan artışların, kırsal peyzajları kayıp ya da terk edilme veya diğer radi-kal değişikliklere açık hale getirdiği vurgulanmak-tadır (ICOMOS ve IFLA, 2017: 4). Bu bağlam-da kırsal peyzajlara yönelik tehditlerin de birbiriy-le ilişkili olarak, “demografik ve kültürel”, “yapı-sal” ve “çevresel” olmak üzere üç başlıkta incele-

nebilecek değişimleri yansıttığı belirtilmektedir (ICOMOS ve IFLA, 2017: 4). Nüfus artışı, kent-sel gelişme, kalkınma baskısı, geleneksel pratikler, teknikler, yerel bilgi ve kültürlerin kaybı “demog-rafik ve kültürel değişimler” arasında sayılırken; küreselleşme, ticaret ve ilişkilerin gelişmesi, eko-nomik büyüme ya da küçülme, tarımsal uygula-maların ve tekniklerin yoğunlaştırılması, merala-rın ve evcilleştirilmiş yerel tür çeşitliliğinin kaybe-dilmesi “yapısal değişimler” olarak belirtilmekte-dir. “Çevresel değişimler” ise, iklim değişikliği, kirlilik, toprak, bitki örtüsü ve hava kalitesini etki-leyen çevresel bozulma, biyo-çeşitlilik ve tarımsal biyo-çeşitlilik kaybı olarak sıralanmaktadır.

Tüm bu tehditlerle karşı karşıya olan kırsal peyzajlar, gıda ve hammaddelerin yanı sıra kimlik duygusu sağlamaları; ekonomik, mekânsal, çev-resel, sosyal, kültürel, manevi, sağlık, bilimsel, teknik ve bazı alanlarda rekreasyonel faktörleri temsil etmeleri bakımından insanlığın ve dünya-nın geleceği için önemli kaynaklar olarak görül-mektedir. Gıda ve hammaddelere ek olarak, kır-sal peyzajlar çevrenin korunmasına (doğa, çevre, toprak, hidrografik ağlar) ve kırsal kültürlerin (teknikler, çevre bilgisi, kültürel gelenekler vb) gelecek nesillere aktarılmasına da katkıda bulun-maktadır. Kırsal peyzajların, miras değerleri ile ilişki kurulması ve geliştirilmesi durumunda genellikle farklı ekonomik ve turizm yararları sağladığı düşünülmektedir.

Kırsal peyzajların miras değerleri, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde “gelişimi devam eden organik kültürel peyzajlar” kategorisinde tanım-lanmıştır. Benzer şekilde kırsal peyzajların bölge-sel, ulusal ve yerel ölçekteki miras envanterlerinde ve korunan alan sistemlerinde de tanınması umul-maktadır. Kırsal peyzaj değerlerinin herhangi bir düzeyde tanımlanması, somut ve somut olmayan karakterleri ve değerleri hakkında farkındalık sağ-

mimar•ist 2019/3 37

DOSYAYİTİRİLEN KÖYLER VE DÖNÜŞEN PEYZAJ: TÜRKİYE KIRSALININ GELECEĞİŞekil 8. Rushmore Dağı (Kriter b), Güney Dakota (URL 5).

Page 42: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

lamayı amaçlamaktadır ve bu alanların sürdürüle-bilir bir şekilde korunmasını ve ilgili bilgi ve kültü-rel anlamlarının gelecek nesillere aktarılmasını teş-vik etmek için ilk ve gerekli adımdır.

DeğerlendirmeUluslararası koruma kamuoyunda XX. yüzyılın başında henüz yeni bir kavram olarak karşımıza çıkan kültürel peyzaj tanımının günümüze dek kapsamının genişlediğini, insan ve doğanın birlik-

te şekillendirdiği alanlar için kullanılan kavramın zamanla çevrenin, hammaddelerin, temel besin ve su kaynaklarının korunması ve sürdürülebilirlik ile ilişkilendirilerek gelecek nesillerin yaşam hakkının korunması ile yakından ilgili olduğunun vurgulan-dığı ve bu alanların korunmasının insan hakkı ola-rak görülmeye başlandığı anlaşılmaktadır. Dünya-da “kültürel peyzaj” olarak tanımlanan alanların sayısı ve bu konuda yapılan çalışmalar arttıkça kül-türel peyzaj alanı kategorilerini oluşturan farklı

38 mimar•ist 2019/3

DOSYAYİ

TİRİ

LEN

KÖYL

ER V

E DÖ

NÜŞE

N PE

YZAJ

: TÜR

KİYE

KIR

SALI

NIN

GELE

CEĞİ

Şekil 9. HLC yöntemine bir örnek olarak, Gökçeada’daki Kaleköy-Bademliköy kırsal alanında bir deneme (Güler, 2018).

Page 43: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

nitelikteki alanlara yönelik yeni tanımlamalar ve kavramlar da kullanılmaya başlanmıştır. Yapılan çalışmalarla ortaya konulan, dünya mirası olarak tanımlanan kültürel peyzaj alanlarından yaklaşık %60’ının gelişimi devam eden organik olarak gelişmiş kültürel peyzaj alanı, yani kırsal yerleşim-ler olduğu, %75’inin tarımsal ve pastoral karaktere sahip olduğu bilgisi, öncelikle üstün evrensel değere sahip veya sıradan kültürel peyzaj alanları içerisinde kırsal yerleşimlerin ve köylerin önemini vurgulamıştır (Fowler, 2003; Luengo, 2013). Bununla birlikte, “tarihi kırsal peyzaj” veya “agro-pastoral peyzaj” gibi kavramların bu alanda sıklıkla kullanılmaya başlanmasına etken olmuştur (Fow-ler, 2003; Luengo, 2013). Bu kavramlar kültürel peyzaj alanı kategorilerini değiştirmeyen, farklı nitelikteki kültürel peyzaj alanlarının kendine özgü değerlerini, bileşenleri ve sorunlarını daha açık aktarmayı hedefleyen ve buradan yola çıkarak her alanın ihtiyacına yönelik koruma yaklaşımları geliştirebilmek adına kullanılmaya başlanan tanım-lamalardır. Bu durum kuşkusuz bu alanlara özel bir önem verilmesine, alanların niteliklerine özgü olarak karşı karşıya oldukları tehditleri daha iyi değerlendirebilmeye ve problemlerine yönelik uygun koruma önerileri geliştirebilmeye katkı sağ-lamaktadır. ICOMOS ve IFLA’nın 2017 tarihli metni, uluslararası ölçekte yapılan güncel değer-lendirmeler ve çalışmalarla sürdürülebilirliklerinin sağlanmasının önemi açıkça ortaya konulan kırsal alanları, köy yerleşimlerini ele almaktadır. Metin tarihi kırsal yerleşimlerin bileşenlerini ve değerleri-ni ayrıntılı olarak tanımlayan, bu alanların günü-müzde karşı karşıya oldukları değişimlere ve teh-ditlere dikkat çeken güncel bir çalışma olması dolayısıyla önemlidir.

Metin, mevcut tehditlere karşı, sıra dışı veya sıradan olduğuna bakılmaksızın tüm peyzajların miras değerlerine sahip olduğunu kabul etmek; etkili planlama, planlama ve yönetimin sağlana-bilmesi için bu değerleri ayrıntılı olarak belgele-mek; yalnızca mevcut durumu değil aynı zamanda tarihsel süreç içerisindeki dönüşümü de belgelemek; her ölçekte envanterin, katalog-ların ve bilgi birikiminin oluşturulması; yerel toplulukların yanı sıra kamu ve sivil toplum kuruluşları, üniversitelerle işbirliği içerisinde olmak gerektiğini vurgulamaktadır. Kırsal pey-zajların korunması için mevcut tehditlerin, risk-lerin ve fırsatların gözden geçirilerek peyzajların kullanımında ve dönüşümünde esnekliğin sağ-lanması için yasal ve politik çerçevenin gözden geçirilmesi; yerel ve diğer bilgilerden yola çıka-rak güçlü ve zayıf yönleri temel alan etkili politi-

kalar hazırlanması; bu doğrultuda stratejilerin ve eylemlerin tanımlanması önerilmektedir. Bu doğrultuda halkın bilgilendirilmesi, katılımı ve desteğinin önemi, kırsal peyzajların kentsel pey-zajlarla olan bağlantıları, uzun vadeli sürdürüle-bilir kaynak kullanımı ve mirasın korunması ile kırsal sakinlerin yaşam kalitesinin iyileştirilmesi gibi kısa vadeli ihtiyaçlar arasında bir denge kurulması gerektiğinin altı çizilmektedir.

Ulusal ölçekte ise, uluslararası düzeyde kırsal alanların ve kültürel peyzajların korunması konu-sunda yaşanan gelişmelerin Türkiye’de yeterince karşılık bulamamış olması, kültürel peyzaj alanla-rının ve kırsal peyzajların korunması konusunda önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. 2863 sayılı Koruma Kanunu’nda “kültür varlık-ları” ve “tabiat varlıkları” kavramları yer alırken, ikisi arasındaki bütünleşik ilişkiye değinilmemiş, zamanla çeşitli düzenlemeler yapılmış olmasına rağmen kültürel peyzaj kavramı henüz yasal plat-formda yer bulamamıştır. Son yıllarda yapılan düzenlemeler ile doğal ve kültürel varlıkların korunması konusu daha da karmaşık bir hale gel-miştir. Özellikle 2011 tarihli 648 sayılı KHK ile doğal sit alanları konusunda karar alma yetkisinin Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan alınarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na devredilmesiyle farklı bileşenleri bir arada görmeyen bir yaklaşım dev-reye sokulmuştur. Ayrıca bakanlığa bağlı olarak 2011 yılında kurulan Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonları’na doğal sit alanları ve çakı-şan alanlarda karar alma konusunda yetki veril-miş, komisyonlar ise kurulma aşamalarından sonra Türkiye genelinde doğal sit alanı ilan edil-miş tüm bölgeleri yeniden değerlendirme ve bir-çoğunda kırsal yerleşimlerin doğal çevrelerini, bileşenlerini oluşturan bu alanların sınırlarını daraltma yönünde karar alma eğiliminde olmuş-tur.3 Kültürel peyzaj ve kırsal peyzaj kavramları, insanın ve doğanın ortaklaşa katkılarıyla oluşan bu çevrelerin bütüncül bir bakış açısıyla korun-masının yanı sıra gelişimlerini ve değişimlerini yöneten sürdürülebilir bir yaklaşım sağlamakta-dır. Bu noktada, Türkiye’de kültürel peyzaj alan-larının korunması konusunda henüz yasal bir alt-yapı gelişmemiş olduğundan, yasaya girecek kül-türel peyzaj, kültürel peyzaj alanı ve kırsal sit tanımlarıyla birlikte bu alanlarda yetki mekaniz-masının yeniden düzenlenerek doğal ve kültürel alanlarda yürürlükte bulunan yetki alanındaki kopukluğun giderilebileceği düşünülmektedir.

A. Ceren Güler, Dr. Öğr. Üyesi, Özyeğin Üni. Mimarlık ve Tasarım Fak. Mimarlık Bölümü, [email protected]

mimar•ist 2019/3 39

DOSYAYİTİRİLEN KÖYLER VE DÖNÜŞEN PEYZAJ: TÜRKİYE KIRSALININ GELECEĞİ

Page 44: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

Notlar1. Natural England’ı oluşturan köklü kurumlardan biri olan Countryside Agency’nin 90’larda gerçekleştirdiği çalışmala-ra dayanmaktadır.2. İlk olarak 2016 yılında taslağı hazırlanan metin 30.7.2017’de 19. ICOMOS Genel Kurulu’nda görüşülmüş ve kabul edilmiştir.3. “Tabiat Varlıklarını Koruma Komisyonları Kuruluş ve Çalışma Usul ve Esaslarına Dair Yönetmelik”, 18.10.2011 tarih ve 28088 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlü-ğe girmiştir. Büyük çoğunluğu I. derece doğal sit alanı iken değerlendirme sonrası küçük bir bölümü kesin korunacak hassas alan, geriye kalan alanların ise sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanı belirlenerek yapılaşmanın önü-nün açıldığı Ayvalık’taki Cunda Adası bu konuya verilebile-cek çarpıcı örneklerdendir. Dinçer (2017), “Doğal Alanla-rın Korunmasında Dünyadaki Yaklaşımlar ve Türkiye Prati-ği: Çelişkiler-Sorunlar” başlıklı konuşmasında bu konuya ve doğal sit alanlarının derecelerinin değiştirilmesi konusuna dikkat çekmektedir.

KaynaklarAustralia ICOMOS (2013), “The Burra Charter”, http://

autralia.icomos.org (Erişim: 10 Elim 2016) Clark, J., J. Darlington, G. Fairclough (2004), “Using His-

toric Landscape Characterisation, English Heritage Review of HLC Applications 200203”, English Herita-ge ve Lancashire Country Council, https://histori-cengland.org.uk (Erişim: 12 Şubat 2016)

COE (1995), “Recommendation of the Committee of Ministers to Member States on the Integrated Conser-vation of Cultural Landscape Areas as part of Landsca-pe Policies (Recommendation No. R (95) 9)” Council of Europe Committee of Ministers

COE (2000), “The European Landscape Convention”, Council of Europe

COE (2005), “Council of Europe Framework Convention on the Value of Cultural Heritage for Society”, Council of Europe Treaty Series, No 199, Faro

Dinçer, İ. (2013), “Kentleri Dönüştürürken Korumayı ve Yenilemeyi Birlikte Düşünmek: ‘Tarihi Kentsel Peyzaj’ Kavramının Sunduğu Olanaklar”, ICONARP Interna-tional Journal of Architecture and Planning, Vol. 1, s. 22-40, iconarp.selcuk.edu.tr/iconarp/article/downlo-ad/15/13 (Erişim: 16 Mart 2014)

Dinçer, İ. (2017), “Doğal Alanların Korunmasında Dünya-daki Yaklaşımlar ve Türkiye Pratiği: Çelişkiler-Sorun-lar”, Kıyı Bölgelerinde Mimarlık: Karadeniz’in Doğa ve Kültür Değerleri Risk Altında Paneli, Trabzon, www.mimaristtv//panel-kiyi-bolgelerinde-mimarlik- karade-nizin-doga-ve-kultur-degerleri-risk-altinda (Erişim: 18 Ağustos 2017)

Fowler, P. J. (2003), “World Heritage Cultural Landscapes 1992-2002”, World Heritage Papers 6, UNESCO World Heritage Centre, Paris

Güler, A. C. (2018), “Gökçeada’nın Kültürel Peyzaj Değer-lerinin Belirlenmesi ve Korunmasına Yönelik İlkeler”, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İTÜ Fen Bilimleri Ensti-tüsü

Güler, K. (2019), “Kırsal Peyzajları Hatırla(t)mak: 2019 Yılı ICOMOS Anıtlar ve Sitler Günü Türkiye Etkinlik-leri”, Mimarlık, S. 408, s. 16-18

ICOMOS ve IFLA (2017), “Principles Concerning Rural Landscapes as Heritage”, http://www.icomos.org (Erişim: 31 Ekim 2017)

Luengo, A. (2013), “World Heritage Agricultural Landsca-pes”, World Heritage, No. 69, s. 6-13

Madran, E., Z. Ç. Uysal (2009), Korumada Yeni Tanımlar Yeni Kavramlar-Kültürel Peyzaj, TMMOB Mimarlar Odası Kültürel Mirasın Korunması Komitesi, Özdil Basımevi, Ankara

McClelland, L. F., J. T. Keller, G. P. Keller, R. Z. Melnick (1999), National Register Bulletin 30: Guidelines for Evaluating and Documenting Rural Historic Landsca-pes, Department of the Interior, National Park Service, Cultural Resources, Washington, DC

Swanwick, C. (2002), Landscape Character Assessment-Gu-idance for England and Scotland, The Countryside Agency and Scottish Natural Heritage, Sheffield Üni-versitesi, Peyzaj Bölümü

UN (1992), “Rio Declaration on Environment and Deve-lopment”, The United Nations Conference on Envi-ronment and Development, 3-14 Haziran, Rio de Janerio

UNESCO (1972), Convention Concerning the Protection of the World Cultural and Natural Heritage, UNESCO World Heritage Centre, Paris

UNESCO (2009), World Heritage Cultural Landscapes, A Handbook For Conservation and Management, World Heritage Papers 26, UNESCO World Heritage Centre, Paris

UNESCO (2011), Recommendation on the Historic Urban Landscape, Including a Glossary of Definitions, UNES-CO World Heritage Centre, Paris

UNESCO (2015), Operational Guidelines for the Imple-mentation of the World Heritage Convention, UNESCO World Heritage Centre, Paris

URL 1 (2019), “18 April-International Day for Monuments and Sites”, www.icomos.org

URL 2 (2019), “Ask First: A Guide to Respecting Indigenous Heritage Places and Values”, nrm.wa.gov.au

URL 3 (2016), “The United Kingdom Government”, <http://www.planningportal.gov.uk>, (Erişim: 14.2.2016)

URL 4 (2016), “Natural England”, <http://www.gov.uk/government/organisations/natural-england> (Erişim: 14.2.2016)

URL 5 (2019), “Mount Rushmore”, <https://www.nps.gov/moru/index.htm> (Erişim: 16.9.2019)

URL 6 (2019), “World Heritage List”, <https://whc.unesco.org/en/list/> (Erişim: 16.9.2019)

New Approaches with the Concept of Historic Rural Landscape International Council on Monuments and Sites (ICOMOS) devoted the theme of 18 April ICOMOS Day 2019 to “rural landscapes”. Rural landscapes have been inscribed on the World Heritage List as an organically evolved/continuing landscapes with their tangible and intangible values since 1992, when UNESCO recognized that the cultural landscapes have outstanding universal value. Studies conducted 10 years after inscribing have shown that the rural landscapes constitute the majority of the cultural landscape areas in the World Heritage List. This has increased the interest in rural landscapes on an international scale. Awareness has been raised about the protection of areas with similar characteristics in the world and the number of sites added to the World Heritage List has increased. In addition to this, the efforts of international institutions to prepare doctrinal texts on the conservation of cultural landscape areas have developed. The idea of the conservation of ordinary landscapes as well as the extraordinary ones has come to the fore in accordance with the studies in this field. This article aims to discuss the evolution of cultural landscape conservation approaches through the international and national doctrinal texts and also aims to address the term of “historic rural landscape”, which is not a new concept in the conservation field but has become a recent topic especially with the published documents.

40 mimar•ist 2019/3

DOSYAYİ

TİRİ

LEN

KÖYL

ER V

E DÖ

NÜŞE

N PE

YZAJ

: TÜR

KİYE

KIR

SALI

NIN

GELE

CEĞİ

Page 45: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

ırlar her zaman kente göre daha durağan ve değişime kapalı yerler olarak görülmüştür.

Bugün kırlardaki değişimin boyutu bu genel kabulü geçersiz kılmaktadır.

Hugo (1987), kırsal alanlarla ilgili genel kabul gören özellikleri şu şekilde sıralar: Ekono-mi tarıma ve tarımsal istihdama dayalıdır. Eği-tim seviyesi kentlere göre düşük, servislere erişim imkânları kısıtlıdır. Göç verme eğilimi güçlü, toplumsal yapı homojendir. Toplumda muhafa-zakâr ve değişime direnen ögeler hâkimdir. Kırı kentten ayrı bir kategori olarak tanımlayan bu yaklaşım uzun bir zaman politika üretmede ve kıra dair pratiklerde hâkim olmuştur.

1990’lardan sonra kırsal alandaki değişimin birkaç boyutu bu yaklaşımı değiştirdi. Birincisi, tarım politikalarının ve küresel ekonominin sonucu olarak tarımsal üretimin niteliği değişti ve tarımsal istihdam azaldı. İkincisi, tarım kırsal alandaki tek işlev olmaktan çıktı. Kırın tarımla özdeş olma niteliği aşındı ve çok işlevlilikle tanımlanmaya başladı. Kırda tarım dışı faaliyet-lerin çeşitlenmesinin yanı sıra, ileri teknolojiye dayalı tarımsal inovasyonun gelişmesiyle tarımın topraktan kopma eğilimi de kırsal yaşamı teme-linden değiştiren olgulardı.

Kırda çok işlevlilik birçok biçimde gerçekleş-ti. Geçmişte sadece üretim alanı olarak varlığını sürdüren kırsal alanlar, tüketim alanları olarak yeni işlevlerle karşılaştı. Daha önce sadece belir-li kırsal turizm odaklarında yoğunlaşan yeme-iç-me, konaklama ve alışveriş gibi kullanımlar, taleplerin çeşitlenmesi ve rafine hale gelmesi ile birçok yerde kırsal yaşamın dokusuna nüfuz edecek şekilde yaygınlaştı ve çeşitlendi. Kırsal alanlar, “yerel” olan tüm maddi ya da soyut değerlerin tüketimine dayalı yeni ilişki türleri ile tanıştı. Kırda tüketime yönelme, faydaların eşit-siz dağılımı nedeniyle bazı gerilimler de yarattı. Bir yandan tüketim işlevinden yararlananlar ile zarar görenler arasında, bir yandan bu süreç her yerde aynı şekilde gerçekleşmediği için kırsal bölgeler arasında büyüyen bir gelir eşitsizliği ortaya çıktı (Gallent vd, 2008). Tüm bu deği-şimlerin sonucu olarak kırda derin eşitsizlikler

yaratan iki olgu kırsal yaşamı değiştirdi; bir uçta kırsal soylulaştırma, diğer uçta terk edilmiş kır-sal yerleşmeler ve üretim alanları.

Kırsal alanlarda başka tür değişim de kentsel yatırımların kırlara yönelmesi ile gerçekleşti. Sermayenin kent dışında düşük maliyetli yer arayışları sonucunda sanayi kullanımları ve hiz-met merkezleri kırsal alanlara yöneldiler. Uzman işgücü gerektiren yüksek teknolojiye dayalı yatı-rımlar ve vasıfsız emeğe dayalı üretim alanları kırda tarımsal faaliyetlerle yan yana yer alıyordu. Diğer yandan büyük ölçekli kamu yatırımları, havaalanları, otoyollar, kentsel altyapı tesisleri ve bunlara bağlı gelişen ticaret ve servis kulla-nımları kırda çok işlevliliği destekledi. Kentsel nüfusun emeklilik veya yaşam tarzı değişikliği arayışı ile kırda yaşamayı tercih etmesi de (rur-banization) kırsal alanlarda yeni konut yatırım-ları ve ticaret alanlarını yaygınlaştırdı.

Demografik değişim bu sürece eşlik etti. Tarımın tek uğraş olduğu uzak yerlerde nüfus kaybı, ekonominin çeşitlenmiş olduğu daha eri-şilebilir yerlerde ise kentsel nüfusun istihdam, emeklilik, ikinci konut edinme yoluyla kıra yönelmesi nüfus hareketliliğin temel biçimiydi. Her iki durumda da kırsal nüfusta yaşlanma eği-limi devam ediyordu. Son dönemde kırdaki nüfus hareketleri içinde en çarpıcı olanı ulusla-rarası kırsal emek göçü oldu. Mevsimlik tarım işçiliğine dayalı üretim alanlarında bu nüfus hareketi yeni tür sorunlar yarattı. Göçmen nüfusun barınma, eğitim, servislere erişim sorunları ve yerel nüfusla olan ilişkileri bu tür alanların yeni gündemi haline geldi (Scott, 2010).

Kırda doğal çevre koruma politikaları ve uluslararası anlaşmalara dayalı statüler de çok işlevli yapının bir parçasıydı. Doğal koruma alanlarının bulunduğu yerler çoğunlukla tarım alanlarıydı. Önceleri tarım ve koruma faaliyetle-rinin birbiri ile uyumlu olduğu hatta bu iki faa-liyetin birbirini desteklediği düşünülüyordu. Fakat 1950 sonrasında entansif tarımın gelişme-siyle bu görüş değişti. Tarım teknolojileri ile donatılan tarımsal üretim, kırsal peyzajı çarpıcı

Kırsal Alanların Değişimi ve Kırsal Planlama Çerçevesinde Bir Değerlendirme Hürriyet Öğdül

KK

mimar•ist 2019/3 41

DOSYAYİTİRİLEN KÖYLER VE DÖNÜŞEN PEYZAJ: TÜRKİYE KIRSALININ GELECEĞİ

Page 46: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

şekilde değiştiriyordu. Tarımda uzmanlaşma, çok ürüne dayalı çiftçiliğin azalması, göletlerin, çalılıkların ve ağaçların temizlenmesi, fundalık-ların otlaklar için “ıslah” edilmesi, yaygın gübre ve ilaç kullanımı, endüstriyel ölçekte tarımsal binalar yaban hayatında ve geleneksel peyzajda kayba sebep olmaktaydı (Robinson, 1976).

Koruma alanlarında entansif tarımla ilgili sorunlara ikinci konut, ticari fonksiyonlar, turizm, sanayi, maden alanları ve otobanların yarattığı sorunlar da eklendi. Koruma faaliyetle-rinin bu tür işlevlerle bir arada olması, tarımsal faaliyetlerle olduğundan çok daha çeşitli ve zor-layıcı sorunları getiriyordu. Kentsel baskıların artması, habitatların parçalanması, önemli yaban hayatı koridorlarının kesintiye uğraması, türlerin yok olması giderek daha yaygın hale geliyordu.

1970’lerden sonra, kırsal karakteri korumak için neredeyse tek araç olarak görülmüş olan sit alanları sorgulanmaya başlandı. Sınırlı sayıda özel nitelikli alanın koruma alanı ilan edilmesi “ada etkisi” yaratarak türlerin sayıca azalmasına neden olabiliyordu. Uzmanlar tarafından tanımlanmış olan sit alanlarına, bu alanlarda gelişmenin kontrol edilebileceğine olan inancın sorgulanması, doğa koruma yaklaşımında da değişim yarattı (Bishop ve Phillips, 2004).

Çevresel tahribatı önlemede koruma alanla-rının yeterli olup olmadığı hakkında tartışmalar başladı. Katı planlama kontrolleri olmasına rağ-men tam bir koruma sağlanamıyor, örneğin yüksek koruma düzeyine sahip yerlerde ulusal

çıkarlar için liman veya maden faaliyetleri, nük-leer santraller yapılabiliyordu (Cherry, 1985).

Çok işlevli kırsal alanda, koruma faaliyetleri-nin başarılı olması için sadece özel alanların korunması değil tüm peyzajın korunması ve bunun için de yönetim boyutunun devreye gir-mesi gündeme geldi. Kırsal alanda karmaşık işlevlerin koruma çerçevesinde birlikte alınması için katılımcı hassas bir sistem oluşturulması yönünde çabalar gelişti.

Üretim, Tüketim ve Koruma Faaliyetlerinin Farklı BiraradalığıKırsal alanlardaki değişimin genel hatlarıyla aktarılan çizgisinin, her coğrafyanın sahip oldu-ğu tarihsel, toplumsal ve ekonomik arka plana bağlı olarak farklı şekilde yaşandığını belirtmek gerekir. Tarımın kırdan kopması genel bir eği-lim olarak görülse de, örneğin ülkemizde aile emeğine dayalı küçük üreticiliğin devam ettiği kırsal bölgelerin istisna olmadığı görülmektedir. Sözleşmeli tarım ve hane giderlerini azaltmak gibi stratejiler kullanarak küçük çiftçilik sürdü-rülebilmektedir (Özkaya, 1996; Keyder ve Yenal, 2013). Orta ölçekli çiftçilik de yeni tek-nolojiye, ihracata dayalı üretim yaparak varlığını koruyabilmektedir. Yeni tüketici grupların orta-ya çıkması, dijital pazarlama imkânları, ucuz uluslararası tarım işgücü, çok ürünlü tarıma geçiş ile üretim kapasitesini artıran birçok böl-gede tarım hâlâ tek işlev olarak devam etmekte-dir. Tarımsal üretimin varlığını sürdürmesinin bir biçimi de kentle doğrudan bağlantılı gıda

42 mimar•ist 2019/3

DOSYAYİ

TİRİ

LEN

KÖYL

ER V

E DÖ

NÜŞE

N PE

YZAJ

: TÜR

KİYE

KIR

SALI

NIN

GELE

CEĞİ

Şekil 1. Küre-Ersizlerdere köyü.

Page 47: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

ağları yoluyla olmaktadır. Üreticinin entansif tarımdan uzaklaşması, doğal ya da organik tarı-ma geçmesi için imkânlar sunan yeni pazarlama imkânları aynı zamanda kent-kır arasında yeni tür ilişkileri de getirmektedir. Yeni köylülük tarıma taze bir nefes olarak ele alınabilir (Özka-ya, 2016; Özkaya, 2019).

Tarım dışı faaliyetler ise tarım ile birlikte geri-lim yaratmadan da devam edebilmektedir. Örne-ğin, hanedeki orta ve üstü yaş nüfusu tarımla uğraşırken, genç nüfusun bölgedeki tarım dışı istihdam olanaklarından yararlanması durumun-da artan hane geliri ile tarıma daha fazla yatırım yapılabilmektedir. Böyle bir ortamda tarım dışı faaliyetlerde ücret taleplerinin daha düşük olması yatırımcı için de bir avantaj sağlamaktadır. Tarım-sal faaliyetlerin kesintiye uğradığı uç örnekler, madencilik faaliyetleri ve büyük ölçekli sanayi yatırımlarıdır. Bunlar, tarımsal istihdamı kendine çekerek veya kirletici etkiler nedeniyle üretimi olumsuz etkileyerek bir bölgede tarımı sonlandı-racak kadar dönüşüm yaratabilirler.

Kırda tüketim işlevinin yer alma biçimleri de her yerde farklılık göstermektedir. En uç nokta bir kırsal bölgenin kitle turizmi odağı haline gelmesidir. Bu radikal bir dönüşüme neden olur. Tarımın gerilemesi, konut ve arazi fiyatla-rında artış, ziyaretçilere yönelik çok çeşitli kulla-nımların gelmesi, kırsal yaşamı toptan değiştire-bilir. Ziyaretçilerin talepleri sonucunda tarihi yapıların değer kazanması ve el değiştirerek onarımı söz konusu olsa da bu, yerel ve dışarı-dan gelenler arasında bazı sorunlar yaratacaktır.

Bazen tüketim işlevi bir kırsal bölgenin ya da yerleşmenin yaşamına daha ince bir şekilde nüfuz edebilir. Belirli ilgi gruplarının ziyareti ile başlayan bu süreç başlangıçta köy yaşamında ve işlevlerde bir değişiklik yaratmaz. Sadece dışarı-dan gelenler ile yeni tür ilişkiler kurulmaktadır. Ev içi tüketim için üretilen ürünlerin ticarileş-mesi ya da ortak mekânların ziyaretçilerle payla-şılması ile bu ilişki gelişir. Bu yerler hiçbir zaman kitle turizmi odağı haline gelmez, ancak ilgi grupları arasında paylaşılarak zamanla daha çok ziyaretçi çekmeye başlar. Küçük yeme içme, konaklama mekânları açılarak dönüşüm süreci-ne girer. Bu tür yerlerin giderek kitle turizmi odağı haline gelip gelmeyeceğini erişilebilirlik imkânları kadar, o yerin doğal, tarihsel ve kültü-rel arka planı belirler.

Koruma faaliyetlerinin kırsal alana etkisi ise yine her yerde değişkenlik gösterebilir. Kırsal peyzajın ve ekosistemin korunması için getirilen kısıtlamalar yerel ekonomik yaşamı etkilemediği

sürece herhangi bir çelişki yaşanmayabilir. Etki-lediği durumda koruma alanları üzerindeki baskı artabilir ve kamu otoriteleri giderek daha sıkı kısıtlama tedbirleri alır. Ancak sonucu belir-leyen, bölgenin üst ölçekte yatırım eğilimlerin-den ne derece etkilendiği olacaktır. Genellikle koruma alanlarına yönelik yerel ve üst ölçekteki gelişme talepleri birbiri ile çakışıyorsa ve ulusla-rarası koruma statüleri söz konusu değilse, koruma faaliyetlerinde yeni bir düzenlemeye girme eğilimi güçlenecektir. Bazen de yerelde talep olmamasına rağmen, üst ölçekteki yatırım taleplerinin koruma politikaları üzerindeki etki-si daha güçlü olur ve yeni bir düzenlemeye gidi-lebilir.

Kırsal peyzajın korunması ile kırda tüketim işlevi birbirini desteklediği düşünülen iki faali-yet alanıdır. Hem ziyaretçiler hem de yaşam tarzı olarak kırı tercih edenler için doğal ve kül-türel değerlerin korunması çok önemlidir. Ancak bu grubun gelmesi ile yaşanan değişim, yeni kullanımlar ve yeni ilişkiler getirerek bu değerleri aşındırır. Dışardan gelen grup koruma politikalarını destekler görünse de bu grubun konut, ticaret ve donatı talepleri koruma alanla-rı üzerinde baskıyı artırabilir. Koruma faaliyetle-ri ile en güç birlikte olan hatta korumayı imkân-sız hale getiren işlevler ise madencilik faaliyetle-ri, büyük ölçekli konut, sanayi ve ulaşım yatı-rımlarıdır.

Bugün kırsal planlamanın, çok çeşitlenmiş, homojenliğini yitirmiş, üretim, tüketim ve koruma işlevlerinin bir arada bulunmak zorun-da olduğu, bazı bölgelerin ise terk edildiği bir kırsal alanda etkin olabilecek şekilde geliştiril-mesi gereklidir. Kırın tarımla ilişkisi azalırken kır nüfusunun yeni süreçlerle olumlu şekilde ilişki-lenmesi ve bu süreçte kentle kurulacak farklı ilişkiler bugün kırsal planlamanın temel günde-midir.

Kırsal Planlamanın Değişen RolüKırsal planlama, kırda değişimi yönlendirmek üzere geliştirilen politikaların bir parçasıdır. Hedefi her zaman kentlerin ihtiyaçlarını karşıla-yacak şekilde kırsal ekonominin devam ettiril-mesi, kırsal alanda istihdamın sağlanması ve yaşam kalitesinin artırılması olmuştur. Bu amaç-ların gerçekleşmesi için merkezi kamu politika-larının ulusal ölçekten bölgesel ve yerel ölçeğe doğru kademeli ve tutarlı şekilde uygulanması gerekli görülmekteydi.

II. Dünya Savaşı sonrasında bölge planlama-nın en güçlü olduğu dönemde kırsal planlama,

mimar•ist 2019/3 43

DOSYAYİTİRİLEN KÖYLER VE DÖNÜŞEN PEYZAJ: TÜRKİYE KIRSALININ GELECEĞİ

Page 48: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

devletin öncü rol oynadığı, merkezi finansmana dayalı, uzman odaklı bilimsel rasyonaliteyi temel alan ve doğal kaynakların insan kullanımına sunulmak üzere geliştirilmesine yönelik bir poli-tika alanıydı (Morrison vd, 2015).

1970’lerin sonunda kırsal planlamada yuka-rıdan aşağıya yaklaşım, üç eğilim neticesinde gücünü kaybetti. Birinci eğilim, giderek gelişen çevre hareketi ile birlikte kırsal mekânda insan kullanımının sorgulanmaya başlaması oldu (Hibbard ve Lurie, 2013). Kırın üretim mekânı olarak aşırı kullanımı, toprağın, suyun kirletil-mesi en önemli eleştiriydi. Kır üretim mekânı olmasının ötesinde, tüm dünyanın geleceği için önemli ekosistemleri barındıran alanlar olarak görülmeye başladı. Daha sonra iklim değişikliği tartışmaları, uluslararası sözleşmeler, çevre hak-ları ve doğa hakları kavramları ile genişleyen bu yaklaşım, kırsal planlamanın odağını tarımsal üretimin rasyonelleştirmesinden uzaklaştırarak, ekosistemlerin korunmasına doğru yaklaştırdı. Ekosistem yaklaşımı, doğal süreçlerin idari sınır-ları aşan doğası gereği çok taraflı bir yönetim anlayışı gerektiriyordu. Bu yeni ihtiyaç da yuka-rıdan aşağı, üretim odaklı merkezi yaklaşımın aşınmasına yol açtı.

İkinci eğilim, kırsal planlamada yerel ölçeğin öne çıkması oldu. 1990’lardan sonra planlama paradigmasında yere duyarlılık, çeşitlilik, farklı-lık ve özgünlük arayışı planlamayı yerel ölçeğe doğru çekmişti (Friedmann, 1993; Healey, 2010; Habermas, 1987). Kırsal planlamada da aynı şekilde yerele olan vurgu artarak, yerel farklılıkların planlamadaki önemi, bu farklılıkları anlamanın ve planlama sürecine dâhil etmenin merkezi yaklaşımlarla mümkün olmadığı yönünde bir eğilim oluştu.

Üçüncü eğilim, çok işlevlilikle birlikte farklı ve çelişen taleplerle baş edecek yönetişim araçla-rının, katılım mekanizmalarının zorunlu hale gelmesi oldu. Yukarıdan aşağıya, uzman odaklı yaklaşımın bu karmaşık yerel ilişkileri anlamada yetersiz olduğu kabul görmeye başladı. Yerel toplulukların yerel sorunları daha iyi anlayacağı ve çözebileceği kabulüyle planlama sorumlulu-ğunun yerel topluluklar ve sivil toplum kuruluş-ları ile paylaşılması gündeme geldi. Merkezi otorite artık kırsal planlamada tek başına rasyo-nel bir araç olma gücünü kaybederken yöneti-şim boyutu öne çıkmaktaydı (Dandekar ve Hib-bard, 2016).

Bu süreçte kırsal mekânın, giderek daha değerli bir politika ve uygulama alanı olarak görüldüğünü söylemek mümkündür. Mekâna

dair planlama ve tasarım süreçleri yukarıda sözü edilen genel eğilimler doğrultusunda değişmek-tedir. Burada “mekânsal planlama”, geleneksel arazi kullanım planlaması olarak değil, bir yerin ya da bölgenin gelecek öngörüsünü bir dizi politika, öncelik, program ve arazi kullanımı yoluyla hayata geçirmek, tüm bunlar arasında koordinasyonu sağlamak olarak ele alınmaktadır (RTPI, 2001; Gallent vd, 2008).

Üst ölçekte mekânsal planlamanın konuları, sektörel boyuta mekânsal çerçeve sunmak, kır-daki gelişme ve koruma dengesini mekânsal anlamda ele almak, kır-kent ilişkilerini güçlen-dirmek (Scott, 2010) ve bölgede dengeli yerleş-me deseni için mekânsal kararlar getirmektir.

Yerel ölçekte ise temel konu, yerel farklılıkla-rın yarattığı imkânları değerlendirerek kırsal yaşamın devamını sağlamak ve yaşam kalitesini yükseltmektir. 1990’lar sonrasında planlama paradigmasındaki değişim sonrası yerelliğin ve kültürel boyutun planlama pratiğine girmesi ile “yere duyarlı” bir planlama yaklaşımı önem kazanmıştır. Plancının sadece fiziksel yapılanma ile değil, dönüştürücü öğe olarak yerel kültürel süreçler ve yerel kimlikle de ilgilenmesi gerek-mektedir. Farklı kültürel gruplara, toplumsal cinsiyete ve dışlanma süreçlerine hassasiyet, mekânsal planlamada önemli hale gelmiştir (Cloke ve Little, 1997).

Planlamanın yerellik ve farklılık arayışının bir parçası da, farklılığın en çarpıcı şekilde görüle-bildiği peyzaj konularına yönelmedir (Cloke, 1997). Kırsal peyzaj değerlerinin ve peyzaj karakter alanlarının planlama sürecinin bir par-çası haline geldiği örnekler vardır (Bishop ve Phillips, 2004).

Ülkemizde Kırsal Planlama; Kurumsallaşma ve YerelleşmeKırsal alanlar çok işlevliliğe doğru evrilirken kır-sal planlama buna karşılık yönetişim, katılım, yerellik, kimlik ve peyzaj alanlarına yönelmiştir. Ülkemizde bu kavramlar ağırlıklı olarak kırsal planlama alanında yeni gündeme giren köy tasa-rım rehberleri kapsamında tartışılmaktadır. Kır-sal yerleşmelerin karakterinin korunması için araçlarından sadece biri olan köy tasarım reh-berlerinin kırsal planlama sistematiği içinde tar-tışılması gerekir. Ne yazık ki kırsal alanları farklı ölçeklerde ele alan bir planlama sistemi ülke-mizde henüz oluşmamıştır.

Ülkemizde kırsal planlama kendine has mev-zuatı olan bir planlama türü değildir. Kalkınma planları ve strateji belgelerinde kırsal alanlar

44 mimar•ist 2019/3

DOSYAYİ

TİRİ

LEN

KÖYL

ER V

E DÖ

NÜŞE

N PE

YZAJ

: TÜR

KİYE

KIR

SALI

NIN

GELE

CEĞİ

Page 49: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

daha çok kırsal kalkınma politikaları kapsamında ele alınır ve mekânsal boyutu eksiktir. Bölge planları kıra dair mekânsal stratejiler belirlese de genelde sektörel ağırlıklı kararlar üretir. Çevre düzeni planı ve nâzım imar planlarında ise kırsal alanlar “mevcut haliyle korunacak alanlar” ola-rak bırakılır. Kırsal yerleşmeler için ise “koruna-cak” ibaresi dışında karar üretilmez (Öztaş ve Karaaslan, 2017). Kırın korunmasıyla ilgili çoğunlukla başarısız olan kısıtlayıcı plan kararla-rı dışında planlama araçları gelişmemiştir.

2000’lerin ilk yıllarında AB mekânsal bütün-leşme politikalarının etkisi ile kırsal alanlar ve kır-kent tanımları planlamada tartışılmaya baş-lanmış, ancak pratikte karşılığını bulmamıştır. Kırda mekânı planlamanın meslek alanımız için 2000’lerin başına kadar öne çıkan bir gündem olduğunu söylemek zordur.

Planlama mesleğinin bu konudaki birikimi, yasal dayanakları, kullandığı araçlara bakıldığın-da bazı sorunlar olduğu görülmektedir. 1924 tarihli ve 442 sayılı Köy Kanunu, bu kanuna dayalı olarak çıkarılan Köy Yerleşme Planı Uygulama Yönetmeliği, 3194 sayılı İmar Kanu-nu, Mekânsal Planlar Yapım Yönetmeliği ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koru-ma Kanunu (ayrıca afet ve iskânla ilgili kanun ve yönetmelikler) kırsal alanların planlanmasında yetersiz kalmıştır. Plancılar, bir kırsal yerleşme-nin planını yapmak durumunda kaldıkları zaman, ellerindeki tek araç olan imar planlaması teknik ve yöntemleri ile hareket etmişlerdir.

2000’lerin ilk on yılı içinde merkezi yönetim düzeyinde kırsal planlamayla ilgili kurumsallaş-manın başladığı söylenebilir. O dönem mekân-sal planlamayla ilgili merkezi kurum olan Bayın-dırlık ve İskân Bakanlığı’nda kırsal alanlarla ilgi-li bir birim kurulması önemli bir göstergedir. Bakanlığın o dönemde kıra dair yaklaşımı içinde iki konu öne çıkmaktaydı; planlama sistemi için-de kırsal planlamanın yeri ve kırsal yerleşmeler-de yöresel mimarinin korunması. İlk konuyla ilgili kırsal alan planlaması modeli oluşturmak üzere KTÜ ve SÜ ile TÜBİTAK/KAMAK pro-jesinin başlatılmış olması bu alanda kurumsal-laşmanın ilk göstergeleri sayılabilir (TÜBİTAK, 2014). İkinci konu olan yöresel mimarinin korunması ise Kayseri ve Balıkesir illeri için yapılan iki proje ile başlatılmıştır (MSGSÜ, 2008; MSGSÜ, 2010).1

Bu konuda kurumda iki eğilim olduğunu söylemek mümkündür. Bir yandan kırsal kimli-ğin yere özgü olduğu ve köy tasarım rehberi benzeri araçların etkin olarak kullanılabileceği

düşünülüyordu. Diğer yandan pratik sorunlara cevap verilmesi açısından yere özgü olmayı, yani “yöresellik” konusunu coğrafi bölgeler ya da iller bazında ele alan yaklaşımlar vardı. Köylerde yapılacak konutlar için il bazında köylüye verile-cek, yöreye uygun konut projeleri elde edilmesi istenmekteydi.

Balıkesir ili ölçeğinde yapılan çalışma “yöre-sellik” kavramının coğrafi bölgeler ya da iller bazında ele alınmasında yaşanabilecek zorlukla-rın görünür olduğu bir örnek oldu. Balıkesir ili-nin bu çalışma açısından önemli üç özelliği, ülkenin büyük illerinden biri olması ve bine yakın köyü bulunması; iki ayrı denize kıyısı olması ve üç farklı iklim bölgesinde yer alması; tarih içinde farklı göçmen gruplarının yan yana köylerde yerleştirildiği bir il olmasıydı. Bu nedenle Balıkesir’de köyler rakıma, merkeze uzaklığa göre olduğu kadar, kültürel özelliklere göre de farklılaşmaktaydı. Bu yüzden ildeki tüm yerleşmeler için öneriler geliştirmek yerine fark-lılıklara hassas bir yaklaşım ve model önerildi. Yapılaşma koşullarında çeşitliliği koruyacak bir modelin yanı sıra günlük yaşamın canlılığını sağ-layan tarla, bahçe, sokak, meydan ve ortak alan-ların korunmasına dair öneriler yer alıyordu. Korumanın ancak aktif bir katılımla sağlanabile-ceğinden hareketle, köy ölçeğinde ve köyler ara-sında ortak karar alma süreçleri tanımlandı. Bu aynı zamanda sonuca değil sürece vurgu yapan bir yaklaşımdı. Bu şekilde yerelin güçlendirilme-si ve farklılıkların korunması amaçlanmaktaydı. Bu öneriler o dönemde uygulama imkânı bul-mamış olsa da daha sonra hazırlanan iki köy tasarım rehberi için bir birikim sağlamış oldu.

Bu çalışma sonrasında bakanlık, birçok ilde “yöresel mimari özelliklere uygun konut proje-leri” geliştirdi. Tip projeler yoluyla yeni yapıla-

mimar•ist 2019/3 45

DOSYAYİTİRİLEN KÖYLER VE DÖNÜŞEN PEYZAJ: TÜRKİYE KIRSALININ GELECEĞİ

Şekil 2. Erdek-Yukarıyapıcı köyü.

Page 50: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

rın kırsal karaktere uygun olacağı düşüncesi hâkimdi. Bu dönem, kırsala dair mekânsal çalış-maların daha çok merkezi yönetim tarafından yönlendirildiği ve pratikte yapılaşmanın düzen-lenmesi ile sınırlı kaldığı bir dönem oldu.

2012 yılında 6360 sayılı kanunla köylerin büyükşehir belediye sınırları içine alınması kırlar için olduğu kadar kırsal planlama için de bir dönüm noktasıdır. Bu yasa ile kırsal yerleşmele-rin planlanması meslek alanımızın temel konu-larından biri haline gelmiştir. Köylerin nasıl planlanacağı önemli bir sorun olmanın ötesin-de, planlama sisteminin baştan sorgulanması için de bir vesile olmuştur. Ayrıca kırsal kimlik, kırsal konut, kırsal tasarım ve katılım meseleleri yerel yönetimlerin de ilgi alanına girmeye başla-mıştır.

6360 sayılı kanun pek çok yönden eleştiri konusu olsa da yerel yönetimlerin kırsal alanlara dair yenilikçi, katılımcı yaklaşımlar geliştirmele-rine fırsat vermiştir. Kırsal alanlar daha önce merkezi politikalarla biçimlenirken artık her yerel yönetim kendi yaklaşımını oluşturmak

durumundadır. Bazı yerel yönetimler tüm il için kırsal politikalar ve stratejiler geliştirmekte, çift-çi destekleri sağlamakta, yerel üretimi örgütle-mektedir (Tekeli, 2016; Yıldırım, 2017)

İki Örnek Üzerinden Kırsal Planlamaya Dair Çıkarımlar

Köylere dair sorumluluklar, yerel yönetimle-ri mevcut imar planlama pratiklerinin ötesinde yeni arayışlara yöneltmiştir. 2013 yılında 3194 sayılı İmar Kanunu’na eklenen bir madde ile mevzuata giren köy tasarım rehberleri bu anlamda yerel yönetimlerin bu arayışlarına cevap vermiş olabilir. Ancak rehberlerin hangi ihtiyacı karşılayacağı, içeriğinin ne olacağı, plan-lama süreçleriyle nasıl bütünleşeceği belirsiz kalmıştır. Rehberin hazırlanmasında katılım mekanizmaları da tartışmaya açıktır.

Bu bölümde Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nden farklı ekiplerce 2015 yılında Küre-Ersizlerdere ve 2017 yılında Erdek-Yuka-rıyapıcı köyleri için hazırlanan iki projeden yola çıkarak, kırsal planlamaya dair tartışmalara kat-kıda bulunmak amaçlanmaktadır.

Küre-Ersizlerdere Köy Tasarım Rehberi bir yerel kalkınma çalışmasının parçasıdır. Kayma-kamlığın yereldeki desteği ile üniversite ve Kuzey Anadolu Kalkınma Ajansı tarafından yürütülmüştür (Öğdül vd, 2015; Öğdül vd, 2018).2

Erdek-Yukarıyapıcı çalışması Erdek Beledi-yesi ile birlikte yürütülmüştür. Çalışma köy tasa-rım rehberinin yanı sıra, kırsal mekânda yeni planlama araçları olarak Köy Tasarım Şeması, Köy Tasarım Rehberi ve Eylem projelerinin bir-likteliğini öneren bir çalışmadır (Öğdül vd., 2017; Öğdül vd, 2018).3

Her iki çalışma da kırsal alanlara dair belirli bir vizyondan yola çıkarak başlamıştır. Küre’de bu vizyon, gerileyen yerel ekonominin canlan-dırılması için yeni işlevler eklemek, esas olarak da kırsal turizmi, tarihi ve endüstriyel mirası öne çıkarmaktır. Kurumlar arası işbirliğine ve halkın katılımına dayalıdır. Erdek’te vizyon, mevcutta deniz turizmine dayalı yerel ekonomiyi güçlen-dirmek için yarımada ölçeğinde kırsal turizmi geliştirmeye odaklıdır. Belediye tarafından pro-fesyonel bir kuruluştan destek alarak biçimlen-miştir.

Yerel ekonominin canlandırılması için işlev-lerin çeşitlenmesi her iki örnekte farklıdır. Küre ilçesinde yerel kalkınma sadece kırsal turizme dayalı olarak düşünülmemiştir. Doğal tarım ürünlerinin pazarlanması, madenin endüstriyel miras potansiyelinin değerlendirilmesi, yaşam

46 mimar•ist 2019/3

DOSYAYİ

TİRİ

LEN

KÖYL

ER V

E DÖ

NÜŞE

N PE

YZAJ

: TÜR

KİYE

KIR

SALI

NIN

GELE

CEĞİ

Rize Çamlıhemşin, Ortan Köyü (Fotoğraf: K. Güler).

Page 51: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

alanlarında mekân kalitesinin artırılması, giri-şimciliğin desteklenmesi gibi birçok boyutu var-dır. Bu anlamda çok işlevli bir yapıya geçilmesi, ancak bunun her kesimin yararına olması hedef-lenmekteydi. Erdek’te ise turizmi çeşitlendirip doğa yürüyüşü, kırda konaklama imkânları ile ilçe ekonomisine yeni işlevler eklenmesi düşü-nülmekteydi. Bu yeni işlevlerden merkez dışın-daki kırsal yerleşmelerin de yararlanması söz konusu olacaktı.

Bu iki örnekten yola çıkarak, kırda çok işlevli-liğin yerel kurumların ve her kesimden halkın katılımıyla yönlendirilmesi durumunda kırda gerileme için bir çözüm olabileceği söylenebilir. Çok işlevlilik bazen dışarıdan gelen etkilerle ve yerelin kontrolü dışında da olabilir. Bu durum-da yarar ve zararların her kesim için dengesinin kurulması gerekir.

Her iki vizyon da kırsal turizmi geliştirerek kırda bir değişimi önermektedir. İkinci adım bu değişimin nerede olacağına karar verilmesidir. Her iki örnekte de köyler yerel kurumlar tara-fından önerilmiştir. Kırsal niteliğini kaybetme-miş, doğal ve tarihi değerleri olan doğa turizmi-nin kısmen başladığı köyler seçilmiştir.

Kırsal turizm hedefinin hangi adımlarla, nerede gerçekleşeceğine yerel ve bölgesel düzeyde katılım sağlanmış bir süreç sonunda karar veril-mesi doğru olacaktır.

Ersizlerdere köyü, İstiklal Savaşında şehitler vermiş, ismini tarihten alan bir köydür. Bir kül-tür yolu olan İstiklal Yolu’na yakındır. İnebolu yolu üzerinde bulunması ve Ersizlerdere Kan-yonu, köyü doğa yürüyüşçüleri için cazip kıl-maktadır. Köyde kırsal turizmi destekleyen bir dernek vardır. Küre ilçe merkezine yakın ve İne-bolu yolu üzerinde olduğu için ulaşımı kolaydır. Köy konutları büyük oranda korunmuştur. Yukarıyapıcı köyü ise tam tersi yarımadanın tam ortasında ulaşımı zor bir orman köyüdür. Tam da bu yüzden hemen hemen tüm yapılar oldu-ğu gibi korunmuştur. Fakat yıllar içinde verilen göç sonucu terk edilmiş ve yıkılma tehlikesi olan yapılar vardır. Köy doğa yürüyüşçülerinin ve bisikletçilerin uğrak yeri olmaya başlamıştır. Her ikisinde de bir doğa turizmi etkinliği söz konusudur.

Köylerde turizmin başlaması köy halkının değil, ilgi gruplarının tercihi ile olmaktadır. Ancak bunun biçimine yerelde karar verilmeli-dir.

Köylerde kırsal yaşam sürmektedir. Küre-Er-sizlerdere köyü madenden emekli olup köye yerleşen, kısıtlı ekili alanlarda tarım yapan, hay-

vancılık ve arıcılıkla geçinen, kendi için üretim yapan bir köydür (Şekil 1). Geçim sıkıntısı yay-gın bir sorundur. Köydeki halı dokuma atölyesi kadınların ek gelir sağlamak için çalıştığı, aynı zamanda günlük yaşamda kadın ve çocukların bir arada olduğu bir mekândır. Beş mahallesi olan köyde mahalleler arasında kopukluk sosyal bir sorundur. Zor iklim koşullarından dolayı konutların konfor şartları yeterli değildir. Erdek-Yukarıyapıcı köyü ise hayvancılıkla geçi-nen toplu yerleşmiş bir Pomak köyüdür (Şekil 2). Süt ürünü şirket tarafından evlerden toplan-makta, köyün ilçe merkeziyle ilişkisi haftalık pazara ürün vermekle sınırlı kalmaktadır. Kadınların köy içi kamusal mekânları kullanma-sında sorunlar vardır. Yarımadanın tek dağ köyü olarak uzun yıllar yolu yapılmadan kalan, erişimi zor bir köy olmuştur. Yolu yapıldıktan sonra doğa yürüyüşçüleri tarafından keşfedil-miştir.

Ersizlerdere Köy Tasarım Rehberi’nin odağı köy evlerinin konforu, ortak mekânların ulaşıla-bilirliği ve kalitesi, mahalleler arası bağlantılar olmuştur. Erdek-Yukarıyapıcı için ise köyün ortak alanlarının daha iyi kullanılması, kadınla-rın kamusal yaşama katılımı, mekân kalitesinin artırılması, köyde turizm odağının katılımla belirlenmesi ve kırsal peyzaj karakterine göre farklı öneriler yapılmasına odaklanılmıştır.

Köylerin yerleşme biçimi, doğal çevreleri, yaşayanların kökeni, neyle geçindikleri ve mer-kezle ilişkileri kendine özgüdür. Temel sorunlar her köyde farklılaşabilmektedir. Her çalışmanın köyün temel sorunundan hareket etmesi gerekir.

Köy tasarım rehberleri hazırlanırken plan-lama sistemi içindeki yeri tanımlanmadığı için bazı tartışmalar yaşandı. Rehber hangi konu-ları içermeli? Gelişmenin sınırlarını göstermeli mi? Yapılaşma biçimi vermeli mi? İşlevler hak-kında öneriler getirmeli mi? Ne kadar serbest bırakmalı, zorlayıcı olmalı mı? Köy tasarım rehberinin bir plan türü olmadığı, planlama sistemi içinde destekleyici olması gerektiği bilinmesine karşın bu sorular sürekli karşımıza çıktı. Bunun nedeni, bu tür kararların alındığı bir planın bulunmaması, mekân düzenleme aracı olarak rehberin olması idi. Örneğin Ersizlerdere için, orman ve tarla sınırlarının aşılmaması ve belirli bir rakım aralığında yerle-şilmesi önerisi bir çeşit plan kararı gibi de görülebilir. Ama geçim sıkıntısı çeken köyün zaten az olan tarla alanlarının korunması için bu gerekli görüldü. Başka bir örnek köy girişi için tasarıma yönelik bazı ipuçları verilmesidir.

mimar•ist 2019/3 47

DOSYAYİTİRİLEN KÖYLER VE DÖNÜŞEN PEYZAJ: TÜRKİYE KIRSALININ GELECEĞİ

Page 52: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

Bu da aslında rehber yaklaşımına uygun bir içerik değildir. Ancak köy halkı bu düzenle-meyi acil görmüştü ve bu bir ihtiyaca karşılık geldi.

Erdek-Yukarıyapıcı köyündeki çalışmada köy tasarım rehberinin tek başına bir araç olarak değil, başka mekânsal düzenleme araçları ile bir-likte düşünülmesi gerektiği fikri daha da olgun-laştı. Yukarıyapıcı için “Köy Tasarım Şeması”, “Köy Tasarım Rehberi” ve “Eylem Projeleri”n-den oluşan bir dizi araç önerildi. Köy Tasarım Şeması daha önce ülkemizde olmayan, ancak örneklerdeki “tasarım çerçevesi”, “gelişme çer-çevesi” ile benzerlikler taşıyan bir mekânsal düzenleme aracı oldu. Köy Eylem Planı’nda da şemadaki her başlık için eylemlerin öncelik ve vadeleri tanımlandı. Yukarıyapıcı çalışmasında ilk kez olarak bölgede, yakın çevrede ve köy içinde peyzaj karakter alanlarına dayalı bir reh-ber hazırlandı.

Ülkemizde kırsal yerleşmeler için farklı araç-lara ihtiyaç vardır. İmar planları, köy tasarım rehberleri dışında araçların da bütünsellik için-de geliştirilmesi gerekir. Rehber köyde daha iyi yaşanması, köyün köy olarak varlığını sürdürme-si için birçok araçtan sadece biridir. Birçok ülke-de farklı şekilde uygulansa da önemli olan koşul-larımıza uygun, köyleri değerli kılacak, uygula-nabilir başka rehber örnekleri ve farklı araçlar geliştirmektir.

Küre Ersizlerdere çalışması daha çok kurum-lar arası katılımla ilerleyen, katılım süreçlerinin zaman içinde yaygınlaştığı bir örnek oldu. Erdek-Yukarıyapıcı çalışmasının özgün yanı değişik katılım yöntemleri denenmesiydi. Analiz sonuçlarının gece toplantılarında sunulması, duvar panoları, köy halkı ile birlikte yapılan tasarım çalışması –açık atölye– başarılı sonuçlar verdi ve devamında uygulama için köy halkında büyük ilgi yarattı. Meydan tasarımı ve Köy Tasarım Rehberi köy halkının fikirleri doğrultu-sunda geliştirildi. Ancak kadınlar, erkekler, gençlerin katılımı aynı şekilde değildi. Her iki çalışma da katılımın güçlükleri ve yararları konusunda tartışmalar yarattı.

Katılım süreçlerinin son derece tartışmalı süreçler olduğu unutulmamalıdır. Katılım yerel güç ilişkilerinden bağımsız değildir, katılım bazen eşitsiz koşulları pekiştirebilir (Cooke, B., Kothari, U. 2002). Ülkemizde farklı katılım yöntemlerinin uygulandığı örneklerin (Özkaya vd, 2003; Işık, 2013; Özlü ve Beyazlı, 2016) geliştirilmesi ve bu konuda tecrübelerin yaygın-laştırılması gerekir.

Sonuç OlarakKırsal alanlarımız değişmektedir. Bu değişim dünyadaki genel eğilimi izlese de her kırsal böl-gede, hatta her yerleşmede farklı şekilde gerçek-leşmektedir. Kırsal planlama sürecinde bu genel eğilimlerin farkında olan, aynı zamanda yerelin kendine has yanlarına hassas bir yaklaşıma ihtiyaç vardır. Planlama, kırda insan yaşamının doğal yaşamın bir parçası olduğu bilinciyle hareket etmelidir. Bu nedenle planlama sürecinin, birin-cisi disiplinlerarası nitelikte olması, ikincisi kurumların ve orada yaşayanların katılımı yoluyla gerçekleşmesi çok önemlidir.

Bugün Büyükşehir Yasası ile yetki alanları genişleyen belediyeler için birçok konu gün-demdedir; kıra dair politika ve stratejiler belirle-mek, yere özgü kırsal planlama yaklaşımı geliş-tirmek, kırsal mekâna dair kararlar üretmek ve bunu katılım yoluyla yapmak. Tüm bunlar daha çok tartışma ve uygulama örneği ile gelişecektir.

Politikalar ve planlar bir yandan etkinliğini sürdürürken, yaşamın sürdüğü yerler, köyler, tarlalar, ormanlar, yollar, ortak alanlar bu süreç-lerin insan yaşamına değdiği mekânlar olarak daha çok çalışılmayı hak etmektedir. Plancıların kırsal mekânın oluşumuna ve korunmasına geniş bir perspektiften bakmaları, politika düze-yindeki etkileri bilmeleri, bir yandan da günlük yaşamın ve mekânın detaylarındaki yerel özgün-lükleri fark etmeleri gerekmektedir. Kırsal mekâna dair farklı planlama araçlarının geliştiril-mesi ve uygulanması mesleğimiz için son derece geliştirici olacaktır.

Hürriyet Öğdül, Prof. Dr., MSGSÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü

Notlar1. Balıkesir Kırsalında Yöresel Doku ve Mimari Özelliklere Uygun Yapılaşmanın Yaygınlaştırılması, Kırsal Yerleşme Doku Analizi Projesi (2010), MSGSÜ - Bayındırlık ve İskân Bakanlığı; Proje yürütücüsü: Kemal Çorapçıoğlu; Grup koordinatörü: Hürriyet Öğdül; Proje ekibi: Gülşen Özaydın, Dilek Erden Erbey, Hale Mamunlu, Kevser Üstündağ, Özlem Ünver, Pelin Kotas, Sibel Gürses Söğüt.2. Küre Ersizlerdere Köy Tasarım Rehberi Projesi (2014), MSSGÜ - Kuzey Anadolu Kalkınma Ajansı; Koordinatörler: Güzin Konuk, Mustafa Gül; Proje yürütücüsü: Hürriyet Öğdül; Proje danışmanı: Erdem Erbaş; Proje ekibi: İnci Olgun, Seher Demet Yücel, Burcu Büken Cantimur, Çare Olgun Çalışkan, Esin Hasgül, Esra Turgut, Kumru Çılgın, Ahmetcan Alpan, İncekara, Tuğba Orman, Meral Abaklıoğ-lu, 3. Erdek, Yukarıyapıcı Mahallesi Yenileme Projesi, Kırsal Peyzaj ve Yerleşim Analizi / Köy Tasarım Rehberi / Mey-dan Projesi (2017), MSGSÜ - Erdek Belediyesi; Proje yürütücüleri: Hürriyet Öğdül, Demet Kap Yücel; Proje araştırmacıları: Gizem Aksümer, Binnur Öktem Ünsal

KaynakçaBishop, K., A. Phillips (Eds.) (2004), Countryside Planning

New Approaches to Management and Conservation, Earthscan

48 mimar•ist 2019/3

DOSYAYİ

TİRİ

LEN

KÖYL

ER V

E DÖ

NÜŞE

N PE

YZAJ

: TÜR

KİYE

KIR

SALI

NIN

GELE

CEĞİ

Page 53: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

Cherry, G. (1985), “Scenic Heritage and National Parks Lobbies and Legislation in England and Wales”, Leisu-re Studies, 4, 127-39

Cloke, P. (1997), “Country Backwater to Virtual Village? Rural Studies and the Cultural Turn”, Journal of Rural Studies, 13 (4), 367-375

Cloke, P., J. Little (Eds.) (1997), Contested Countryside Cultures: Otherness, Marginalisation and Rurality, Routledge, London

Cooke, B., U. Kothari (2002), Katılım: Yeni Bir Zorbalık mı?, çev. Ahmet Çiğdem, De:ki, Demokrasi Kitaplığı

Dandekar, H. C., M. Hibbard (2016), “Rural Issues in Urban Planning: Current Trends and Reflections”, International Planning Studies, 21:3, 225-229, DOI:10.1080/13563475.2016.1185007

Friedmann, J. (1993), “Toward a Non-Euclidian Mode of Planning”, Journal of The American Planning Associa-tion, 59:4, 482-485

Gallent N., M. Juntti, S. Kidd, D. Shaw (2008), Introducti-on to Rural Planning, London, Routledge

Habermas, J. (1987), “The Theory of Communicative Action”, vol. 2., Liveworld and System: A Critique of Functionalist Reason, Translated by Thomas A. Mccart-hy. Boston, Ma: Polity Press

Healey, P. (2010), Making Better Places: The Planning Pro-ject in the Twenty-First Century, Basingstoke: Palgrave Macmillan

Hibbard, M., S. Lurie (2013), “The New Natural Resource Economy: Environment and Economy in Transitional Rural Communities”, Society and Natural Resources, 26 (7): 827-844

Hugo, G. (1987), “Definition of Metropolitan and Urban Boundaries in Australia: Is it Time for a Change?”, A. Conacher (ed.), Readings in Australian Geography, Proceedings of the 21st Institute of Australian Geograp-hers Conference, Perth 10-18 May 1986, Perth: Institu-te of Australian Geographers (WA Branch) and Depart-ment of Geography, University of Western Australia

Işık, A. (2013), “Kırsal Planlama ve Köy Yenilemesi Berga-ma / Kadıköy Köy ve Arazi Gelişimi Pilot Projesi”, H. Öğdül (ed.), Kırsal Alan Planlaması Tartışmaları, Mimar Sinan Üniversitesi Yayını, 503-517

Keyder, Ç., Z. Yenal (2013), Bildiğimiz Tarımın Sonu, İle-tişim Yayınları

Morrison, T. H., M. B. Lane, M. Hibbard (2015), “Plan-ning, Governance and Rural Futures in Australia and the USA: Revisiting the Case for Rural Regional Plan-ning”, Journal of Environmental Planning and Mana-gement, 58 (9): 1601-1616

MSGSÜ (2008), Kırsal Alanda Yöresel Mimari Özelliklerin Geliştirilmesi, Kayseri Pilot Projesi, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Teknik Araştırma Uygulama Genel Müdürlü-ğü, Ankara

MSGSÜ (2010), Balıkesir Kırsalında Yöresel Doku ve Mimari Özelliklere Uygun Yapılaşmanın Yaygınlaştırıl-ması, Kırsal Yerleşme Doku Analizi, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Teknik Araştırma Uygulama Genel Müdürlüğü, Ankara

Öğdül, H., İ. Olgun, Ç. O. Çalışkan (ed.) (2015), Kasta-monu-Küre Ersizlerdere Köy Tasarım Rehberi, Kuzey Anadolu Kalkınma Ajansı (KUZKA) Yayını

Öğdül, H., S. D. Kap Yücel, G. Aksümer, B. Öktem Ünsal (2017), Erdek, Yukarıyapıcı Mahallesi Yenileme Projesi, Cilt 1, Kırsal Peyzaj ve Yerleşim Analizi /Köy Tasarım Rehberi / Meydan Projesi, MSGSÜ Yayını

Öğdül, H., S. D. Kap Yücel, B. Öktem Ünsal, G. Aksümer (2018), “Kırsal Mekânda Yeni Düzenleme Araçları; Köy Tasarım Şeması, Köy Tasarım Rehberi ve Eylem Projeleri”, Planlama (Ek 1): 52-72

Öğdül, H., M. Gül, İ. Olgun, S. D. Kap Yücel, Ç. O. Çalış-kan (2018), “Küre-Ersizlerdere Köy Tasarım Rehberi; Süreç ve Yöntem Üzerine Bir Tartışma”, Planlama Dergisi, Ek sayı, 1-14

Özlü, S., D. Beyazlı (2016) “Kırsal Yerleşme Eylem Planı

Yaratım Süreci: Trabzon/Salacık Köyü Deneyimi”, Planlama 2016; 26 (3): 251-263, doi: 10.14744/plan-lama.2016.92486 s 251-263

Özkaya, T. (1996), Türkiye Tarımında Küçük Üreticiler, Topraksızlar Sorunu ve İzmir İlinde Küçük ve Orta Büyüklükteki Tarım İşletmeleri Üzerine Bir Araştırma, TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi

Özkaya, T., B. Karaturhan, M. Boyacı (2003), Katılımcı Kırsal Değerlendirme Yaklaşımı, Menemen Projesi Uygulaması, Türkiye Ziraat Odaları Birliği Yayını, Ankara

Özkaya, T. (2016), “Yeni Köylülük Tarımsal Sorunlara Çözüm Olabilir mi?”, XII. Tarım Ekonomisi Kongresi, 25-27 Mayıs 2016, Süleyman Demirel Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü

Özkaya, T. (2019), Başka Bir Köylülük Mümkün mü?, Yeni İnsan Yayınevi

Öztaş, Ç. Ç., Ş. Karaaslan (2017) “Türkiye’de Kırsal Plan-lama ve Farklı Ülkelere Ait Kırsal Planlama Örnekleri”, Kent Akademisi, Kent Kültürü ve Yönetimi Hakemli Elektronik Dergi, c. 10, S. 4 (Kış), 446-479

Robinson, D.G. (1976), “Rural Landscape”, G. Cherry (ed.), Rural Planning Problems, Leonard Hill: Lon-don, 173-214

RTPI (2001), Royal Town Planning Institute, A New Visi-on for Planning, London

Scott, M, (2010), Book Review; “Introduction to Rural Planning” (Gallent, N. et.al)

Tekeli, İ. (2016), İzmir İli/Kenti İçin Bir Tarımsal Gelişme ve Yerleşme Stratejisi, İzmir: İzmir Büyükşehir Beledi-yesi Akdeniz Akademisi Yayınları

TÜBİTAK (2014), Koruma Odaklı Kırsal Alan Planlama-sı: Bir Model Önerisi Projesi, Proje No: 108G173

Yıldırım, U. D. (2017), “Tarımda Alternatif Kamusallığın Olanakları: İzmir Tire Süt Kooperatifi Örneği”, Mel-tem, İzmir Akdeniz Akademisi Dergisi, 50-67

Change in Rural Areas and an Evaluatıon in Rural Planning Perspective Rural areas, when compared to the cities, were always considered as static and resistant to change. However, today, the scale of the change that rural areas undergo, renders this general claim implausible. Rural areas encounter more new functions than ever before and this creates varied kinds of spatial demands. In the multifunctional rural areas, rural planning takes a role that stabilises the production, consumption and protection activities. Thus, in rural areas where different demands are interfering with each other, it is required to adopt an approach that relies on governance and participation. Furthermore, the issues of locality, identity and landscape come to the fore in the field of rural planning, in parallel with the trends in planning.In this article, the trends of change in rural areas will be discussed and then, the key concepts that were aimed at providing a conceptual framework will be investigated. And finally, based on three projects, it will be concluded with a few remarks on the preservation of rural identity.

mimar•ist 2019/3 49

DOSYAYİTİRİLEN KÖYLER VE DÖNÜŞEN PEYZAJ: TÜRKİYE KIRSALININ GELECEĞİ

Page 54: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

er ülkedeki ulusal ekonomi tarım, sanayi ve hizmetler sektörlerinin bir bütünüdür.

Bu sektörler yatırılabilir fonların kullanımında birbirlerinin rakibi ve seçeneği olmakla birlikte, işleyiş ve gelişim açısından bütünleyenidir. Kal-kınma kavramı genellikle sanayileşme ile eşan-lamlı kullanılsa bile, sanayileşmiş her ülkenin tarımda da ileri ülkeler olduğu gerçeğinden hareketle, kalkınmayı bütüncül kavramak, tarım-sanayi-hizmetler sektörlerinin çekişmesi yerine, sektörleri birbirlerinin tamamlayıcısı ola-rak görmek gerekir. Ülkemizde ise, sektörlerde-ki uygulamaların birbirinden bağımsız, eşgü-dümsüz karar mekanizmaları tarafından gerçek-leştirilmesi sonucu, sektörler arası tamamlayıcı-lık yerine sektörler arası yarışma ve çatışma yaşanmaktadır.

Ülkemiz tarım sektörü 1980’lerdeki küre-selleşme dalgasıyla ciddi bir değişim yaşamıştır. Tarım kesimini korumaya yönelik politikaların daha ülke ekonomisi buna hazır değilken terk edilmesine dayanan ve günümüzde de halen ısrarla sürdürülen neoliberal politikalar sürecin-de gerçekleştirilen özelleştirmeler, tarıma yöne-lik sübvansiyon ve desteklerin kademeli bir şekilde azaltılması, dövize bağlı girdi fiyatlarının sürekli artması, adı ve yapısı sürekli değişen tarımla ilgili bakanlığın yıllardır süregelen ihmalleri, yanlış politikaları ve hatta politikasız-lığı; bitkisel ve hayvansal üretimde miktar, verim, kalite sorunları ile iç ve dış pazarlarda rekabet edebilirlik sorunu yaşanmasına yol açmış, üretim planlaması yerine ürün dışalımı yaparak üretimi ve üreticileri cezalandırma

uygulamaları yerli üretimi ve üreticiyi olumsuz etkilemiş, büyüyen oligopol yapılar karşısında küçük çiftçi korumasız hale gelmiş, tarımsal üretimde büyük şirketlerin etkisinin artması ve kooperatifçiliğin işlevsel olarak zayıflamasıyla kırsaldaki üretici aile çiftçiliğinden hızla uzak-laşmış, üretici hakkını alamadığı için üretimden vazgeçmiş, başta verimli topraklar olmak üzere doğal kaynaklar hızla talan edilmiş, tüketici sağ-lıklı ve ucuz gıdaya erişemez olmuştur. Sayısal oran değişimleriyle kalkınmış ülke kategorisine girme ve/veya Avrupa Birliği’ne (AB) uyum gerekçeleri ile Büyükşehir Yasası gibi suni karar-larla tarımsal/kırsal nüfusu gerekli altyapı ve sağlıklı toplumsal dönüşüm politikaları olmaksı-zın hızla azaltma çabaları ise, kentleşme dahil yeni ciddi sorunları beraberinde getirmiştir.

Günümüzde yazılı/görsel medyada köylüler yanında artık kentlilerin de gündemi olarak, fahiş et fiyatları, ithal kurbanlıklar ve lop et, para etmeyen çiğ süt, tarlada kalan domates ve kar-puz, bahçede toplanmayan narenciye, tüketici fiyatı düşmeyen meyveler, depoda bekleyen ve “terörist” muamelesi gören patates ve soğan, ithal nohut, pirinç ve mercimek, fındıkta yaban-cı tekelleşme, tarladan markete marketten sofra-ya ürün fiyatında yüzde üç yüzlere varan fiyat farkı, sadece seçim kazanmaya odaklı süreli tan-zim satış noktaları vs, sık sık haber olmaktadır.

Bu süreçte, bugün “hormonlu gıdalar, gene-tiği değiştirilmiş organizmalar (GDO), doğal beslenme, organik tarım, perma kültür, hobi bahçeleri” gibi “kentli” başlıklar arasında, “organik pazar romantizmi”ne ya da “köy nos-taljisi”ne hapsolmadan ve asıl küresel piyasaların kölesi olmadan, ülkemizde tarım sektörünü ve kırsal kalkınma politikalarını yeniden düşünme-nin ve tartışmanın zamanıdır.

Uzlaşılamayan Tanım/lar SorunuTanım önemlidir ve doğru tanımlar kavram kar-gaşasını önler, sorunların çözümünü kolaylaştırır.

Ülkemizde “tarım” çoğu kez yanlış tanımlan-maktadır. Tarım, Türk Dil Kurumu’na (TDK) göre; “Bitkisel ve hayvansal ürünlerin üretilmesi,

Kalmayan Köylü ve Yok Olan Küçük Çiftçi ile Ülkemizde Tarımsal Üretim Artırılarak Kırsal Kalkınma Başarılabilir mi? Baki Remzi Suiçmez

HH

Ülkemiz tarım sektörü 1980’lerdeki küreselleşme dalgasıyla ciddi bir değişim yaşamıştır. Tarım kesimini korumaya yönelik politikaların daha ülke ekonomisi buna hazır değilken terk edilmesine dayanan ve günümüzde de halen ısrarla sürdürülen neoliberal politikalar sürecinde (…) kırsaldaki üretici aile çiftçiliğinden hızla uzaklaşmış, üretici hakkını alamadığı için üretimden vazgeçmiş, başta verimli topraklar olmak üzere doğal kaynaklar hızla talan edilmiş, tüketici sağlıklı ve ucuz gıdaya erişemez olmuştur.

50 mimar•ist 2019/3

DOSYAYİ

TİRİ

LEN

KÖYL

ER V

E DÖ

NÜŞE

N PE

YZAJ

: TÜR

KİYE

KIR

SALI

NIN

GELE

CEĞİ

Page 55: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

kalite ve verimlerinin yükseltilmesi, uygun koşul-larda korunması, işlenip değerlendirilmesi ve pazarlanması, ziraat” olarak tanımlanmıştır. 2006 tarih ve 5488 sayılı Tarım Kanunu’na göre, “Tarım: Doğal kaynakları uygun girdilerle birlik-te kullanarak yapılan her türlü üretim, yetiştir-me, işleme ve pazarlama faaliyetlerini” kapsar. Tarım, “bitkisel ve hayvansal üretimi” birlikte kapsayan bir faaliyet olup, çoğu kez yanlış bir şekilde “tarım ve hayvancılık” olarak ifade edil-mektedir. Hatta bu ayrım, bazen ilgili bakanlık adında bile yer alabilmiştir. Ülkemiz tarım sektö-ründeki kronik sorunların çözümü, öncelikle “tarım/ziraat” tanımında uzlaşmakla başlar.

Ülkemizde sık sık bilerek ya da bilmeyerek aynı anlamda kullanılsa da, aslında önemli ayrımlar içeren “çiftçi”, “üretici” ve “köylü” tanımları da sorunludur. Çiftçi, TDK’ya göre, “Geçimini toprağı ekerek sağlayan kimse”-dir. 2004 tarih ve 5200 sayılı Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu’na göre tarım üreticisi, “Her türlü bitkisel ve hayvansal ürünler ile avcılık ve yetiştiricilik yoluyla su ürünleri üretimini yapa-rak, bunları pazara sunan gerçek ve tüzel kişile-ri” kapsar. Bu bağlamda, ekonomik faaliyet ola-rak çiftçinin/üreticinin mutlaka kırsal alanda/köyde yaşaması zorunluluğu değildir. Bununla birlikte, TDK Güncel Sözlük’te yer alan, “Köy-lülerimizin çoğu çiftçidir” saptaması da somut bir gerçekliktir. Ülkemizde köylerin yönetimine ilişkin temel düzenleme olan 1924 tarih ve 442 sayılı Köy Kanunu’na göre köy, “cami, mektep, otlak, yaylak, baltalık gibi orta malları bulunan ve toplu veya dağınık evlerde oturan insanların bağ ve bahçe ve tarlalarıyla birlikte teşkil ettikle-ri, nüfusu iki binden az olan yerleşim birimi” olarak tanımlanmıştır. Köy, “diğer köylerden uzak ve ayrı bir mekân üzerinde toplanmış bulu-nan, kendine mahsus bir ad taşıyan, zümre halinde muhtelif faaliyetleri yapacak şekilde teş-kilatlanmış olan birçok aile ve hanelerden müte-şekkil bulunan bir cemaattir” (Berkes, 1942). Sosyolojik yaklaşımlarda temel kavramlar “cemaat” ve “cemiyet” kavramları olup, köy “cemaat tipi”, kent ise “cemiyet tipi” bir toplu-luk olmaktadır. Köylü, TDK’ya göre; “Köyde yaşayan veya köyde doğmuş olan; köydeş; köy halkı; kaba, anlayışsız (mecazi anlamda)” kişi-dir. Mekânsal yaşam dışında üretim yönünü de açıklayan bir başka tanıma göre köylü, “köy ola-rak tanımlanan fiziki ve sosyal mekân içinde yaşayan ve ağırlıklı olarak tarım, hayvancılık, el sanatları gibi uğraşlarla varlıklarını sürdüren kişi ya da kişilerdir.” (Arslan, 2004)

Ülkemizdeki sorunlu tanımlardan bir diğeri, “kırsal alan/kırsal yerleşme” tanımıdır. Türki-ye’de farklı kamu kurumlarınca uygulanan faali-yetlerin amacı ve kapsamına göre değişen kırsal alan tanımları bulunmaktadır. Kırsal, TDK’ya göre, “Yerel ekonominin büyük ölçüde tarımsal üretime dayandığı veya tarımsal üretim aracı-nın mülkiyetiyle toplumsal yeniden üretimin ve ilişkilerin belirlendiği bir toplumsal yapılanmayı ve aynı zamanda nüfus yoğunluğunun çok düşük olduğu alanlar” olarak tanımlanmaktadır. Tür-kiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından üreti-len kırsal alan istatistiklerinde iki farklı “kırsal alan” tanımı kullanılmaktadır. İlk tanımda temel kriter, “yerleşim yerlerinin idari statüsü” olup, il ve ilçe merkezleri dışında kalan tüm yerleşimler köy (beldeler dahil) kabul edilmektedir. İkinci tanımda temel kriter, “nüfus eşiği” olup, 1982 yılında sonuçlanan Kent Eşiği Araştırmasına göre asgari kentsel fonksiyonları gösteren yerle-şimlerin nüfusu 20 bin olarak kabul edilerek, kırsal yerleşimlerin kapsamına, nüfusu 20 bin-den düşük il ve ilçe merkezleri ile beldeler ve köyler girmektedir. 2014 yılından beri “Kır/Kent Tanımının Revizyonu” çalışmalarını yürü-ten TÜİK’e göre, 2012 yılında 6360 sayılı kanun ile birlikte büyükşehir belediyesi (BŞB) sınırlarının kırsal alanları da kapsayacak şekilde il sınırlarına genişletilmesi, BŞB bulunan 30 ilde tüzel kişiliği kaldırılarak mahalleye dönüştürü-len köyler ve beldeler nedeniyle ülke geneli için gerek kırsal nüfus büyüklüğünün gerekse kırsal alan kapsamının mevcut tanımlar üzerinden tes-

mimar•ist 2019/3 51

DOSYAYİTİRİLEN KÖYLER VE DÖNÜŞEN PEYZAJ: TÜRKİYE KIRSALININ GELECEĞİ

Aydın/Söke-Güllübahçe (Fotoğraf: K. Güler),

Aksaray-Güzelyurt, Selime Beldesi (Fotoğraf: A. C. Güler).

Page 56: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

pit edilmesi ve gelecek yıllar için sürdürülmesi oldukça güçleşmiştir. Zira mahallelerin tüzel kişilikleri bulunmadığı için, şehirlerdeki mevcut mahalleler ile kırsal alandaki bu yeni mahalleler arasında istatistikî olarak bir ayrıma gidileme-mektedir. Dolayısıyla mahalli idareler yapısında-ki değişimlerden asgari düzeyde etkilenecek yeni bir kırsal alan tanımının üretilmesine ihti-yaç bulunmaktadır. Bu yeni tanımın, hem kırsal verilerin kesintisiz şekilde üretilebilmesi hem de kırsal politikaların uygulama kapsamının tespiti bakımından işlevsel olması gerekmektedir (TÜİK, 2013; TÜİK, 2017). Devlet Planlama Teşkilatının kapatılmasından sonra kalkınma planı hazırlama görevi de verilen Kalkınma Bakanlığı’nın da 2018 yılında kapatılması son-rası, yeni “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” kapsamında ilk kez Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı tarafından yayımlanan, 2019-2023 dönemini kapsayan ve gecikerek yürürlüğe giren ve hazırlanış süreci ile hazırlan-ma yöntemi açısından sorunlu olan On Birinci Kalkınma Planı’nda konu şu şekilde yer almıştır: “711. Veri temelli kırsal politika yaklaşımının güçlendirilmesine yönelik kırsal istatistikler idari değişikliklerden etkilenmeyecek yöntemlerle hesap-lanacak, kırsal alan tanımı revize edilecek, temel nitelikteki kırsal verilerin kır-kent ve il/ilçe bazında yayımlanması ve köy envanterinin gün-cellenmesi sağlanacaktır.” 2023 yılına yönelik bu hedefler, başarısızlığın ilanı ötesi, 2012 yılın-dan beri ülkemizde kırsal alan tanımının belirsiz olduğunu itiraf ederek, başarılı bir kırsal alan planlamasının olanaksızlığını da göstermekte-dir. Bu bağlamda siyasi tercihlerle yapılan yasal düzenlemeler ya da alınan idari kararlarla köy kavramına yeni anlamlar yüklemek, kırsal alan ve doğrudan etkilediği kentsel alanlardaki sorunların çözümünü olanaksız kılmaktadır.

Bir yerleşme biçimi ve bir topluluk türü ola-rak kent/şehir, tanımlanması oldukça zor ve karmaşık bir olgu, tarihin hemen hemen bütün dönemlerinde değişik anlamlara sahip olabilen

dinamik bir kavramdır. Ülkemizde de, “şehir/kent” tanımı üzerinde, uygulayıcılar ve bilim adamları arasında bir görüş birliği yoktur. TDK’ya göre, şehir; “Nüfusunun çoğu ticaret, sanayi, hizmet veya yönetimle ilgili işlerle uğra-şan, genellikle tarımsal etkinliklerin olmadığı yerleşim alanı, kent, site”dir. Kent, “tarımsal olmayan üretimin yapıldığı ve daha önemlisi hem tarımsal hem de tarım dışı üretimin dağıtı-mının kontrol fonksiyonlarının toplandığı, belir-li teknolojik gelişme seviyelerine göre büyüklük, heterojenlik (türdeş olmama) ve bütünleşme düzeylerine varmış yerleşme biçimleri” olarak da tanımlanabilir. Bilim insanları üzerinde henüz görüş birliği sağlayamamış olsa da genel olarak nüfusu 10.000’den fazla olan yerleşmeler şehir/kent olarak kabul edilmektedir. Kentleşme, çoğu kez sanıldığının tersine, köylerden kentle-re nüfus akınlarını anlatan salt bir nüfus devini-mi ya da arsa ya da konut üretme biçimi olma-yıp, toplumsal, ekonomik ve kültürel boyutları içinde çok daha geniş bir değişim olarak algılan-ması gereken bir olgudur. Dar anlamda kentleş-me, demografik bir algılayış olup, kentlerin sayısının ve kentlerde yaşayan nüfusun artışını ifade ederken; geniş anlamda, “sanayileşmeye ve ekonomik gelişmeye koşut olarak kent sayısının artması ve bugünkü kentlerin büyümesi sonucu-nu doğuran, toplum yapısında, artan oranda örgütleşme, işbölümü ve uzmanlaşma yaratan, insanların davranış ve ilişkilerinde kentlere özgü değişikliklere yol açan bir nüfus birikimi süreci” olarak tanımlanabilir (Keleş, 1990). Gerekli alt-yapı hazırlanmadan köylerden kentlere akın edercesine göç eden insanların, sağlıksız bir kentleşme süreci sonucunda, kentleri köyleştir-meleri somut bir gerçektir. Köylülüklerini kent-te de sürdüren insanların, gerçekte beklenen doğrultuda bir kentleşmeye yol açmadıkları süreçte, ülkemizdeki kentleşme sorunlarından birçoğu, sosyolojik olarak “kentlileşmeksizin, kentleşmekte” olmamızdan kaynaklanmaktadır (Keleş, 1995).

52 mimar•ist 2019/3

DOSYAYİ

TİRİ

LEN

KÖYL

ER V

E DÖ

NÜŞE

N PE

YZAJ

: TÜR

KİYE

KIR

SALI

NIN

GELE

CEĞİ

Eskişehir-Şükranlı,

Kırklareli-Taştepe

(Fotoğraflar: Z. Eres).

Page 57: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

Özetle, tanımlar konusundaki uzlaşmazlık sorununun halen çözülemediği ülkemizde, köy, kent, kırsal kalkınma, köysel sorunları çözme, şehir ve bölge planlama, kentsel sorunlarını çözme çalışmalarının ne kadar başarılı olabilece-ği ciddi bir tartışma konusu olmalıdır.

Toprak-İnsan İlişkilerine Yönelik Politikalara Kısa Bir BakışTarım, sanayi ve hizmetler sektörünü içeren eko-nomik bir faaliyette bulunabilmek için öncelikle bir mekâna gereksinim vardır. Tarımsal faaliyetle-rin yapıldığı mekân topraktır. Kırsal ve kentsel yerleşimlerin mekânı da topraktır. Toprak olma-dan herhangi bir ekonomik faaliyette bulunma-nın olanaksızlığı yanında, bu kadar önemli olan topraklardan 1 cm kalınlığındaki I. sınıf toprağın oluşması için 150 yıl ve 60 cm derinliğinde I. sınıf toprağın oluşması içinse 9000 yıl beklemek gerekmektedir. Oysa topraklar, doğal olarak kay-bedilme dışında, insan faaliyetleriyle birkaç ayda/yılda kolayca yok edilebilmektedir.

Ülkemiz topraklarıyla ilgili sorunları yaratan etmenleri toprak özellikleri ve yeryüzü biçimle-ri, arazi kullanma durumu, mülkiyet biçimi ve tarımsal yapı, kültürel ve toplumsal yapı, devle-tin makroekonomik tercihleri, nüfus hareketleri ve kentleşme, tarımsal destekleme politikaların-daki yanlışlıklar, ulusal planlama anlayışındaki yetersizlikler, yasal ve yönetsel yetersizlikler, yargı kararlarına uymama, ulusal bir toprak koruma ve kullanma politikasının olmayışı şek-linde sıralayabiliriz (Suiçmez, 2000).

Türkiye’de nüfus, kentlerden kentlere ve köy-lerden kentlere olmak üzere iki boyutlu kentleş-mektedir. Ülkemizde kırsal alandaki tarım sektö-rüne yönelik toprak ve arazi düzenlemeleri dışın-daki çalışmalar, yerleşmelerin planlanması çerçe-vesinde “imar planlaması ve arsa politikaları” şek-linde gerçekleşmiştir. Cumhuriyet döneminden itibaren ve özellikle planlı dönemde temel kalkın-ma tercihi olarak seçilen sanayileşme tercihine paralel olarak kentleşmenin maliyetini düşük tut-mak için arazi kullanım amaçlarına göre uzun dönemli bir planlama yapılmadan yerleşmenin sağlanması, yapılan planların uygulamadaki yeter-sizliği, şehir imar planı yapımındaki yetkili merci-lerin dönemsel değişmeleri ve kontrol yetersizliği sonucu, emlak komisyoncuları ve arsa spekülatör-lerinin istekleri doğrultusunda rant artışına bağlı olarak verimli tarım arazileri kaybedilmekte, büyük kentlerde kamu arazilerinin işgali şeklinde başta gecekondular olmak üzere, çarpık yapılaş-malar, çarpık kentleşmeler ortaya çıkmaktadır.

“Toprağa hücum” sürecinde çıkarılan Gecekon-du Yasası ve imar affı yasalarıyla, fiilen işgal olu-nan kamu arazilerinin mülkiyeti tümüyle işgal eden kişilere aktarılmakta, toprak koruma-kullan-ma dengesini gözetmeyen düzenlemeler ve yeni af beklentileri yeni işgallere zemin hazırlamakta-dır. Yerel yönetimler bu süreçte, toprakları yerli ve yabancı sermayeye açan aracı kurumlar haline dönüşmüşlerdir. Belediyelerin kentsel toprak ran-tının biçimsel oluşum ve bölüşümünü düzenleme rolü, devlet topraklarını özel mülkiyet havuzuna katma, özel malları ile orta mallarını rant büyük-lüğü üzerinde doğrudan belirleyici olacak biçim-de kullanma, kentsel düzenleme kararları doğrul-tusunda harcama yapma, sermaye birikimi süreci-ne özel sektöre çok sayıda ve gür kanallar açma şeklinde gerçekleşmektedir.

Bu süreçte tarım alanlarının tarım dışı amaç-lı arazi kullanımı sorunu günümüzde de artarak sürmektedir. 2005 tarihli 5403 sayılı “Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu”, tarım dışı amaçlı kullanımı sürekli artıran “istisnai madde” değişiklikleriyle topraklarımızın korunmasına yeterince hizmet edememektedir. Katılımcı bir anlayışla oluşturulduğu söylenen Toprak Koru-ma Kurulları, bileşimindeki kamu ve özel sektör ağırlığıyla, kamunun dayattığı kararları onayla-ma mercii olarak görev yapmaktadır. Sadece son 5 yılda TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası’nın açtığı 150’den fazla iptal davası durumun ciddi-yetini göstermesi açısından önemlidir. Ülkemi-zin toprak ve tarım politikasının oluşmasında önemli bir yer tutması gereken yargı kararları ise, maalesef yürütme organları tarafından dik-kate alınmamakta, Anayasadaki “hukuk devleti” ilkesine karşın çoğu kez uygulanmamaktadır. Bu kapsamda nitelikli toprağı kalmamış bir ülkede kırsal alan planlaması ve kırsal kalkınma-nın nasıl gerçekleştirileceği tartışılmalıdır.

Ülkemiz Tarım Sektörüne Kısa Bir BakışÜlkemizde Osmanlı’dan Cumhuriyet’e devre-den tarımsal miras, ilkel bir tarımsal yapı, adalet-

Artık kentlilerin de gündemi olarak, fahiş et fiyatları, ithal kurbanlıklar ve lop et, para etmeyen çiğ süt, tarlada kalan domates ve karpuz, bahçede toplanmayan narenciye, tüketici fiyatı düşmeyen meyveler, depoda bekleyen ve “terörist” muamelesi gören patates ve soğan, ithal nohut, pirinç ve mercimek, fındıkta yabancı tekelleşme, tarladan markete marketten sofraya ürün fiyatında yüzde üç yüzlere varan fiyat farkı, sadece seçim kazanmaya odaklı süreli tanzim satış noktaları vs, sık sık haber olmaktadır.

mimar•ist 2019/3 53

DOSYAYİTİRİLEN KÖYLER VE DÖNÜŞEN PEYZAJ: TÜRKİYE KIRSALININ GELECEĞİ

Page 58: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

siz bir toprak düzeni, imtiyazlar ve yabancılara ait arazilerdir. Cumhuriyet’in bu sorunların çözü-müne temel yaklaşımı ise, demokratik yollarla feodal güçlere dayalı “köylü” ilişkilerinin tasfiye-si, yabancıların mülk ediniminin kısıtlanması, sanayileşmeyi ve çağdaş kentleşmeyi gerçekleştir-me şeklindedir. Toprak reformu girişimleri, çift-çiyi topraklandırma ve halkı bilinçlendirme çaba-ları, Köy Enstitülerinin kuruluşu bu arayışlara yönelik politik tercihlerdir. Cumhuriyet kadroları toprak-insan ilişkilerini kırsal alanda toprak refor-mu ile çözmeye çalışmış ancak iç ve dış dinamik-lerin etkisiyle başarılı olamamıştır. Olağanüstü koşullarda çıkarılabilen toprak reformu yasaları siyasi düzlemde etkisiz kılınmıştır. Bugünkü koşullarda, ülke çapında bir toprak reformu yapılması şansı yitirilmiş gözükmektedir. Tarım-sal yapıdaki bozukluklar ve toprak mülkiyetinde-ki dengesizlikler ise, ülke çapında bir kırsal alan/arazi düzenlemesini gerekli kılmaktadır.

Türkiye’de izlenen tarım politikalarını, 1923-50 döneminde “kendi kendine yeterli olma”, 1950-60 döneminde “hızlı makineleşme ve kısmi serbest piyasa”, 1960-80 döneminde “tarımda modernizasyona devlet desteği ve desteklemeler”, 1980 sonrası dönemde ise “küresel neoliberal tarım politikaları” şeklinde gruplayabiliriz.

Geçmişten günümüze ülkemiz tarım sektö-rünün çözülemeyen kronik sorunlarını şöyle özetleyebiliriz.1. TÜİK ve şimdiki adıyla Tarım Orman

Bakanlığı dâhil, ilgili kamu kurumlarınca üretilen “tarımsal/kırsal veriler” birbirleriyle uyumlu ve sağlıklı değildir. Dolayısıyla ileri-ye yönelik yapılacak projeksiyonlar ve planla-malar da sağlıklı sonuçlar doğurmamaktadır.

2. Ülke düzeyinde mekânsal “arazi kullanım planlaması” olmaması nedeniyle tarım arazileri sahipsiz olup, yeterince korunamamaktadır.

3. Tarım arazilerinde, “büyük ovalar” dahil, “tarımsal üretim planlaması” yokluğu, üre-tim miktarı ve verimlilikte dalgalanmalara

yol açmaktadır. Verimlilik ve ürün kaybı sorunları ciddi boyutlardadır.

4. Ülkemizde bugün tarımsal işletmelerin temel öğesi olan toprakların hem mülkiyet dağılımı açısından, hem de yetersiz işletme genişliği ve parçalılık yönünden sorunları vardır. Tarım arazileri küçük, çok parçalı ve dağınık olup, arazi toplulaştırması ve tarla içi geliştirme hizmetleri yeterince uygulanama-maktadır. Sulanabilir arazilere yönelik sula-ma yatırımları da istenen düzeyde değildir.

5. Mazot, tohum, gübre, yem, ilaç vb tarımsal gir-dilerde dışarıya bağımlı olup, üretim için zorun-lu girdilerin üreticiye maliyetleri çok yüksektir.

6. Tarımsal kamu yönetim yapısı sürekli değiş-mekte, “reorganizsayon”lar ile kurumsal hafı-za yok edilmekte, kurumsallaşma sağlanama-dığı gibi sürekli değişen liyakatsiz yöneticiler-le etkili kamu hizmeti verilememektedir.

7. Tarımsal üretici örgütlenmesi dağınık ve etki-siz olup, farklı yasalarla birbirine rakip çok sayıda ve farklı statüde işlevsiz örgüt yaratıl-makta, devlet güdümlü kooperatifçilikte vesa-yet ilişkisi sürerken, demokratik kooperatifçi-liğe halen ideolojik yaklaşılmaktadır.

8. Örgütsüz üreticinin karşısında monopol/oligopol yapıda “sözleşmeli üretim” modeli ile ürünü tarladan/bahçeden ucuza alan sanayici/market zincirlerinin varlığı, üretici kadar, ucuz ve sağlıklı gıdaya erişmeye çalı-şan tüketiciyi de olumsuz etkilemektedir.

9. Piyasaları düzenleyecek makro ve mikro tarım politikalarının yokluğu, spekülasyon ve manipülasyonu yaygınlaştırmaktadır. Piyasaları düzenleyecek kamu kurumlarının özelleştirilerek kapatılması sonrası halen var-lığını sürdüren TMO, ESK, TİGEM gibi kamu kurumları işlevsiz ve etkisizdir.

10. Tarım Kanunu gereği verilmesi gerekenden az olsa da verilen destek ve hibelerin etki ana-lizi yapılmamakta, destek üretime değil arazi sahibine yaramaktadır.

54 mimar•ist 2019/3

DOSYAYİ

TİRİ

LEN

KÖYL

ER V

E DÖ

NÜŞE

N PE

YZAJ

: TÜR

KİYE

KIR

SALI

NIN

GELE

CEĞİ

Bursa-Gelemiç,

Malatya-Aşağıulupınar

(Fotoğraflar: Z. Eres).

Page 59: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

11. İhracatta alternatif pazarlar bulma ve katma değerli ürünleri pazarlama sorunları sür-mektedir.

12. İthalat üreticiyi terbiye aracı olarak kullanıl-makta, üretemez duruma düşen çiftçi arazileri-ni ekmemekte ve üretimden uzaklaşmaktadır.

13. Teknoloji araştırma-geliştirme çalışmaları çok yetersiz olup, üretici-üniversite bağı kopuktur.

14. Aynı iktidarda dahi, değişen bakana göre kadrolar ve politikalar tümden değişmekte, günlük ya da kısa süreli pansuman müdaha-leler kalıcı çözümler yaratamamaktadır.Neoliberal yıkım politikaların tarım sektörü-

müze ve çiftçilerimize etkilerini somut olarak değerlendirdiğimizde, günümüzde ortaya şu özet tablo çıkmaktadır:

Tarım sektörünün ekonomideki ağırlığı her geçen yıl azalmaktadır. 2017’de ekonomi %7.4 büyürken tarımdaki büyüme %4.9, 2018’de ise ekonomi %2.6 büyürken, tarımdaki büyüme %1.3 olmuştur. 2010 yılında 52 milyar 592 mil-yon dolar olan tarım hâsılası, 2018’de 42 milyar 517 milyon dolara gerilemiştir.

Ülkemizde yeterince desteklenmeyen çiftçiler borç batağına sürüklenmiştir. 2006 tarih ve 5488 sayılı Tarım Kanunu’nun 21. maddesi ile 2007 yılından itibaren tarımsal desteklemeler için bütçe-den ayrılacak kaynağın milli gelirin %1’inden az olamayacağı hükmü getirilmesine rağmen, verilen desteğin milli gelire oranı %0,4-0,6 aralığında kal-mış ve hiçbir zaman %1 dahi olmamıştır. 2018 yılında tarıma verilmesi gereken destek 37,4 milyar TL olması gerekirken, yapılan destekleme ödemesi yaklaşık 14,6 milyar TL olmuş, tarıma verilen des-teğin 5 kat fazlası ise faiz ödemelerine ayrılmıştır. Çiftçilerimizin 2002-18 yılları arasında devletten alacağı toplam para 133 milyar 605 milyon TL’dir. Tarımsal desteklerde aradığını bulamayan çiftçiler gittikçe artan miktarda banka kredisine yönelmiş, BBDK verilerine göre bankaların çiftçiye verdiği tarımsal kredi miktarı bir önceki yıla göre yaklaşık %17 artışla 2018 yılında 102 milyar TL’ye ulaşmış, çiftçinin ödeyemediği için icralık olduğu kredi miktarı ise, bir önceki yılın aynı ayına göre Aralık 2018’de ciddi bir artışla %55 olmuştur.

Türkiye’de üreten çiftçi para kazanamamakta, tüketiciler pahalı gıda tüketmektedir. Ekim ayın-da %25’e yükselip önceki yılın aynı ayına göre aralık ayını %20 ile tamamlayan 2018 yılı genel enflasyon verileri karşısında, çiftçinin birinci elden sattığı ürününden eline geçen fiyat artışı %15,89 ile her yıl olduğu gibi enflasyonun altın-da kalmış, tüketicinin gıda alımına ödediği fiyat-taki artış ise %25,11 ile genel enflasyonun üzerin-

de seyretmiştir. Önemli ürünler bazında 2018’de ortalama satış fiyatı bir önceki yıla göre buğday-da %5.5, mısırda %13.5, tütünde %14.6, pamuk-ta %13.3 artarken, çiftçinin eline geçen fiyat %20.3’lük enflasyonun oldukça gerisinde kalmış-tır. Bu tablo üreticinin kazanamadığı, tüketicinin ise yüksek fiyattan gıdaya ulaştığını net bir şekil-de gözler önüne sermektedir (Atalık, 2019).

Ülkemiz tarımsal ürünlerde net dışa bağımlı hale gelmiştir. Ülke koşullarında yetişen ürünler açısından yakın zamana kadar dünyada tarımda kendi kendine yeten 7 ülkeden biri olan Türkiye, günümüzde fındık, fıstık, üzüm, kayısı ve naren-ciye dışındaki diğer tarım ürünlerini çeşitli gerek-çelerle değişen miktarlarda 125 farklı ülkeden ithal etmektedir. TÜİK verilerine göre 2018 yılında sadece buğday, mısır, ayçiçeği, pamuk ve soya gibi 5 ürünün ithalatına, yaklaşık 4,6 milyar dolar karşılığı 21 milyar TL ödenirken, bitkisel üretim ve hayvancılık dahil 2018 yılı tarımsal destekleme ödemesinin 14 milyar 552 milyon olması, doğrudan yabancı ülke üreticilerinin des-teklenmesi anlamında düşündürücüdür.

Ülkemizde çiftçilerimiz üretimden çekilmek-te, işlenen tarım alanları azaltmaktadır. İzlenen tarım politikası nedeniyle 17 yıl gibi kısa bir süre-de kazanamayan çiftçimiz 3,2 milyon hektar tarım arazisini ekmekten vazgeçmiş, Ülke gene-linde tarım alanları 1990’larda 27 milyon hektar, 2002’de 26.5 milyon hektar iken, 2018’de 23 milyon hektara düşmüştür. Tarımın istihdamdaki payı sürekli azalarak, 1990’larda %46 olan pay, 2010’da %23.3’e, 2018’de %17.3’e gerilemiştir. Tarım ve Orman Bakanlığı verilerine göre, 2002 yılında Çiftçi Kayıt Sistemi’ne (ÇKS) kayıtlı çiftçi sayısı 2,8 milyon iken, 2018 yılında bu sayı 2,1 milyona düşmüş, yaklaşık 700 bin çiftçi son dere-ce yetersiz olan tarım desteğini bile almaktan vaz-geçmiştir. ÇKS’ye kayıtlı tarım alanı ve çiftçi sayı-sının bir bölümünün sadece tarımsal desteklerden yararlanmak için kullanıldığı, yani şehirde veya kırsalda yaşayan belli bir kesimin üretim yapmasa bile sisteme kayıt yaparak desteklerden yararlandı-ğı bir gerçektir. Gerek üretim alanlarının daralma-sı, gerek çiftçi sayısındaki düşüş, tarımda bir üre-tim sorunu olduğunu açıkça göstermektedir.

Tarım alanlarının, tarımsal üretimin, çiftçi sayısının, kırsal alan nüfusunun sürekli düştüğü

Tanımlar konusundaki uzlaşmazlık sorununun halen çözülemediği ülkemizde, köy, kent, kırsal kalkınma, köysel sorunları çözme, şehir ve bölge planlama, kentsel sorunlarını çözme çalışmalarının ne kadar başarılı olabileceği ciddi bir tartışma konusu olmalıdır.

mimar•ist 2019/3 55

DOSYAYİTİRİLEN KÖYLER VE DÖNÜŞEN PEYZAJ: TÜRKİYE KIRSALININ GELECEĞİ

Page 60: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

bu süreçte, en büyük pay aracılara ve sözleşmeli tarımla çiftçiyi taşeronu olarak kullanan büyük şirketler ile ithalatçı firmalara gitmektedir. Bu durum, bırakın rekabet edebilmeyi, küçük çiftçi-nin üretim yapamaz durumuna gelmesine, yok-sullaşmasına, üretimden vazgeçmesine, arazisini satmasına, kente göç ederek vasıfsız işsizler yığı-nına katılmasına, kentlerde artan sorunların yeni ortaklarından biri olmasına yol açmaktadır.

On Birinci Kalkınma Planı’ndaki (2019-2023) tarım sektörüne dair hedefler incelendi-ğinde, 2018’deki durumla 2023 hedeflerinin belirtildiği maddeler dışında, genelinde “403.1. Tarım sayımı yapılacaktır”, “404. Tarımsal des-teklerin etkinliği artırılacaktır”, “405. Tarım arazilerinin korunması, etkin kullanımı ve yönetimi sağlanacaktır”, “407. Bitkisel üretim artırılacaktır”, “408. Hayvancılık geliştirilecek-tir” gibi “cek-cak edebiyatı” şeklinde sıralanmış yuvarlak laflardan oluştuğu görülmektedir.

Ülkemizdeki son tarım sayımının 2001 yılında yapılmış olmasına karşın tek başına ülke-yi yönetirken 17 yıldır bu ülkede genel tarım sayımı yapmayan siyasi iktidarın teknolojinin oldukça geliştiği son dönemlerde aradan geçen onca süreden sonra kalkınma planında “Tarım sayımı yapılacaktır” demesi, beceriksizlik ötesi, başarısızlığının bir itirafıdır.

Tarım arazilerinin korunması ve amaç dışı kul-lanımı konusundaki plan hedefleri ise, somut örnek olarak Eskişehir Alpu Termik Santraline yönelik verilen izin, açılan davalar ve bakanlıkların tutumu özelinde inandırıcı olmayıp, toprakların talanı mantığının bir cümlelik soyut hedef yazı-mıyla önlenemeyeceği gerçeğini göstermektedir.

On Birinci Kalkınma Planı’nın TBMM’de görüşüldüğü sırada Tarım ve Orman Bakanı Dr. Bekir Pakdemirli’nin III. Tarım ve Orman Şûra-sı’nın toplanması ve on beş yıldır toplanamayan Tarım Şurasından çıkacak sonuçlarla gelecek beş yılın programının hazırlanacağını duyurması manidardır. Kalkınma Planı hedefleri ile uyum-suzluk bir yana, bu süreçte gündeme gelerek şimdilik geri çekilen ve tarımsal kamu yönetimi-ni tasfiye ederek sektörü tümüyle yerli ve yaban-

cı sermayeye açmayı hedefleyen “Tarımda Milli Birlik Projesi”, ciddiye alınması ve şiddetle karşı çıkılması gereken bir projedir.

Özetle, tarım arazilerini korumayan, girdi maliyetlerini düşürmeyen, gerekli ve yeterli ürün desteklerini içermeyen ve sadece ithalata dayalı politika ve uygulamalarla tarımda belirlenen ve istenilen hedeflere ulaşılması mümkün değildir. Kronikleşen sorunlara geçici/pansuman çözümler değil, kalıcı çözümler getirmek bir gerekliliktir.

Türkiye Kırsal Kalkınma Politikalarına Kısa Bir BakışKalkınma, “Bir ekonomide halkın değer yargıla-rı, dünya görüşü ile tüketim ve davranış kalıpla-rındaki değişmeleri içerecek biçimde toplumsal ve kurumsal yapıda dönüşüme yol açan büyüme/gelişme; insan hayatının niteliğindeki iyileşme” olarak tanımlanmaktadır. Kırsal kalkınma ise, dar anlamda, “Tarımsal gelişme ve ekonomik büyüme, tarımsal kalkınma”; geniş anlam ise, “Kırsal toplumların ekonomik ve sosyal amaçlar ile gelişmiş toplum statüsüne dönüştürüldüğü bütünleşik bir süreç”tir.

Çok boyutlu bir kalkınma yaklaşımını ve çok sektörlü kamu politikalarını içermesi gereken kırsal kalkınma politikaları, kırsal alandaki temel ekonomik faaliyetin tarım olması sektörel boyutta “tarım politikaları”na, ulusal refahın kentsel ve kırsal alanlar arasında dengeli dağıl-maması nedeniyle mekânsal boyutta ise “bölge-sel gelişme politikaları”na konu edilmektedir.

AB müzakerelerinde “Tarım ve Kırsal Kalkın-ma” faslı açılmasına karşın, ülkemizde kırsal kal-kınma ile tarımın ayrı başlıklar altında konumlan-dığı kalkınma planlarında tarım sektörü ile kırsal kalkınma arasındaki organik bağ, temel bir unsur olarak ele alınmamaktadır. Kırsal kalkınma, Tür-kiye’de bölgesel gelişmenin sağlanması ve bölge-ler arası dengesizliklerin giderilmesindeki strate-jik önemini korurken, azgelişmiş yörelerimizde ekonomi halen genellikle verimi düşük tarımsal üretime bağlıyken, bu bölgelerde iş ve gelir imkânları kısıtlı kalmakta, genç işgücü ve serma-ye gibi üretken faktörlerin göç dinamikleri ile kaybı söz konusu olmakta, düşük nitelikli işgücü-nün girişimcilik kapasitesi ve verimliliği sınırlı bulunmakta, altyapı, temel hizmetler ve yaşam kalitesinin geliştirilmesi ihtiyacı açıkça görülmek-tedir. Bu nedenle, kırsal kalkınmanın bölgesel gelişme politikaları ile uyumu önem taşımaktadır.(GTHB, 2014)

Genel olarak “kırsal Türkiye”nin günümüz-de de süren başlıca sorunları şöyle özetlenebilir:

Ülkemiz tarımsal ürünlerde net dışa bağımlı hale gelmiştir. (…) TÜİK verilerine göre 2018 yılında sadece buğday, mısır, ayçiçeği, pamuk ve soya gibi 5 ürünün ithalatına, yaklaşık 4,6 milyar dolar karşılığı 21 milyar TL ödenirken, bitkisel üretim ve hayvancılık dahil 2018 yılı tarımsal destekleme ödemesinin 14 milyar 552 milyon olması, doğrudan yabancı ülke üreticilerinin desteklenmesi anlamında düşündürücüdür.

56 mimar•ist 2019/3

DOSYAYİ

TİRİ

LEN

KÖYL

ER V

E DÖ

NÜŞE

N PE

YZAJ

: TÜR

KİYE

KIR

SALI

NIN

GELE

CEĞİ

Page 61: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

1. Halkın gelir düzeyi son derece düşük, küçük üreticilerin ya da topraksızların ortalama gelir durumu, yoksulluk sınırının değil, açlık sınırının da altındadır.

2. Beslenme şekli son derece zayıf ve yetersizdir.3. Yaşam kalitesi ve standartları asgarinin de

altındadır.4. Kronik işsizlik son derece yaygın olup, bu

konuda durum her geçen gün daha da kötü-ye gitmektedir.

5. Halkın önemli bir bölümü halen sosyal güvenceden yoksundur

6. Üretim ağırlıklı olarak geleneksel yöntem-lerle yapılmakta olup, tarım ve hayvancılık alanında yeterli rehberlik hizmeti yoktur.

7. Meralardan düzenli bir şekilde ve gereğince yararlanılamamaktadır.

8. Ürünlerde maliyet-fiyat dengesi üreticinin aleyhine bozulmuş, ürettim girdilerinin maliyetleri her geçen gün artmakla birlikte, ürün fiyatları bu artışların çok altında kal-maktadır.

9. Sulama suyu ve altyapı yetersizlikleri yüzün-den sulu tarım yeterince yapılamamaktadır.

10. İçme suyu yetersiz ve gerekli sağlık koşulla-rından yoksundur.

11. Bazı olumlu adımlar atılmış olmasına rağ-men yolların bozukluğu ya da yetersizliği sorunu çözülememiştir.

12. Sağlık hizmetleri yetersizdir.13. Eğitim hizmetleri yetersiz olup, taşımalı eği-

tim yaygındır.14. Halk arasında batıl inanış ve hurafeler halen

oldukça egemendir.Ülkemizde uygulanan başlıca kırsal kalkın-

ma politikaları ise şu şekilde özetlenebilir:1. Köklü değişiklik amaçlayan yaklaşımlar (top-

rak reformu).2. Hizmet ağırlıklı yaklaşımlar (kırsal alanlara

götürülen yol, su, elektrik gibi kamu hizmet-lerinin iyileştirilmesi ve sayıca arttırılması vb).

3. Yerleşim düzeninden kaynaklanan sorunları çözmeye dönük yaklaşımlar (köy birleştir-meleri, köy-kent, tarım-kent önerileri vb).

4. Gönüllü, katılımcı, demokratik, yöntemlere dayalı kırsal alan toplum kalkınması yaklaşım-ları (kooperatifçiliğin yaygınlaştırılması vb).

5. Tarımsal alanda işsizliğe karşı iş sahibi yapma yaklaşımları (kırsal sanayi, kırsal turizm, boş zaman etkinlikleri vb).Cumhuriyetin kurulmasından itibaren başla-

yan kalkınma çalışmaları kapsamında tarımda verimlilik ve modernizasyon odaklı çalışmalar gündemde yer almış, planlı dönemle birlikte kır-

sal alandaki dağınık ve nüfus yoğunluğu düşük yerleşim desenindeki kırsal alanlarda hizmet sunumuna yönelik çözüm arayışları gündemde yer almıştır. 1990’lı yıllarla birlikte kırsal alanda tarım dışı sektörlerde istihdam yaratıcı olanaklara yönelik stratejiler geliştirilmeye çalışılmış, daha sonra bu çalışmalara sürdürülebilir ve katılım boyutundaki politikalar da eklenerek kırsal alan-larda doğal kaynakların kullanımı ve yönetimi konusu yedinci ve sekizinci kalkınma planları dönemimde gündeme taşınmıştır. Dokuzuncu ve onuncu kalkınma planları dönemlerinde ise kırsal alanlar için ilk defa Ulusal Kırsal Kalkınma Strateji ve Kırsal Kalkınma Planı belgeleri yayım-lanmıştır. Kırsal alanda sektör uyumu dışında mekânsal uyuma yönelik çalışmalar başlatılmış ve AB’nin mekânsal gelişme perspektifi, kırsal kal-kınma fonları ve bunların kullanımıyla birlikte kırsal alan konuları bölgesel gelişme konuları içinde yer almıştır. Bu politikalar ışığında kırsal alanlarda bugüne kadar uygulanan merkez uzan-tılı dikey yaklaşımlar yerine yatay işbirliğine daya-lı katılımcı yaklaşımların kalkınma planlarına yan-sımaları görülmüştür (Yenigül, 2017).

1960’lar sonrası yürürlüğe giren kalkınma planlarındaki kırsal kalkınma modelleri incelendi-ğinde, ilk iki kalkınma planında gündeme gelen “toplum kalkınması” modeli, “Küçük toplulukla-rın içinde bulundukları ekonomik, sosyal ve kültü-rel koşulları iyileştirmek amacıyla giriştikleri çaba-ların, devletin bu konudaki çabalarıyla birleştiril-

mimar•ist 2019/3 57

DOSYAYİTİRİLEN KÖYLER VE DÖNÜŞEN PEYZAJ: TÜRKİYE KIRSALININ GELECEĞİ

Kırklareli-Arizbaba

Kırklareli-Kaynarca

(Fotoğraflar: Z. Eres).

Page 62: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

mesi, bu toplulukların ulusun bütünüyle kaynaştı-rılması, ulusal kalkınma çabalarına tam ölçüde katkıda bulunmalarının sağlanması süreci” olarak tanımlanabilir. 1964 yılında Köyişleri Bakanlı-ğı’nın kurulması ile yaşama geçirilen ve yeterli devlet desteği verilmeyip savsaklanan model, 1970’li yıllardan sonraki iktidarlarca ise ideolojik bulunarak uygulanmamıştır (Geray, 1981; Tüten-gil, 1975; Yavuz, 1969). Birinci Planda “Toplum Kalkınması” başlığı yanına parantez içinde “Köy Kalkınması” yazılması, toplum kalkınmasının sadece köy toplulukları için kullanılacak bir yön-tem olması ve toplum kalkınmasının köy kalkın-masında kullanılacak tek yöntem olması gibi yanlış anlaşılmalara yol açmış, 1965 yıllık programında yer alan “şehirsel toplum kalkınması” yöntemi ile alan genişletilerek çalışmalara Ankara gecekondu semtlerinde başlanmıştır (Geray, 1966).

Üçüncü, dördüncü ve beşinci kalkınma plan-larında planı hazırlayan siyasi iktidarın benimse-diği adla “merkez köy”, “köy kent”, “tarım kent” modelleriyle altyapı hizmetine yönelik uygulamalar ile tarımda verimlilik ve moderni-zasyon odaklı çalışmalar gündeme gelmiş, her uygulama tam anlamıyla yaşama geçirilememiş-tir. Altıncı kalkınma planında kırsal alan planla-ması, yedinci planda kırsal altyapı hizmetleri öncelik olmuş, sekizinci planda kırsal gelir ve istihdamın artırılması hedeflenmiştir. Kırsal alan planlaması ile ilgili yasal düzenlemeler yapılmış olmasına rağmen köy yerleşim birimlerinin ancak %1’i planlı yerleşime kavuşabilmiş, kırsal alanın imarında planlama ve uygulama ile ilgili gelişme-ler sınırlı kalmış, köy yerleşim planı ve köy iskân projeleri yeterince uygulanamamıştır.

1990’lı yıllarda somutlaşmaya başlayan AB kır-sal kalkınma politikasının temel amacı, tarım sek-törünün rekabet gücünün artırılması ile kırsal yer-leşimlerin sürdürülebilir kalkınması olarak ifade edilmektedir. Ülkemizde 2000’li yıllardan itibaren tarımsal sübvansiyonların nitelik değiştirmesi, tarımsal destek türlerindeki çeşitlenme, tarıma ve kırsal alana yüklenen çok işlevlilik, bölgesel politi-kalardaki kurumsallaşma ve AB uyum sürecinin de etkisiyle kırsal kalkınma yeni bir politika alanı ola-rak kabul görmeye başlamıştır. İronik biçimde köylere temel ve tarımsal altyapı hizmetleri götü-

ren Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2005 yılın-da kapatılarak tarımsal ve kırsal altyapı hizmetleri il özel idareleri ve yerel yönetimlere devredilmiş, bu alanda merkezi kamu örgütlenmesinden yerelleş-meye geçilmiştir.

AB’nin başlıca kırsal kalkınma politika araçla-rı, LEADER, SPARAD, Avrupa Birliği Katılım Öncesi Mali Yardım Aracı (IPA) ve Avrupa Birli-ği Katılım Öncesi Mali Yardım Aracı Kırsal Kal-kınma Bileşeni’dir (IPARD). AB, Türkiye’nin kırsal ve tarımsal altyapı sorunlarının çözümüne yönelik SAPARD fonunu kullanmasına onay ver-mezken, 2007’den sonra gündeme gelen IPA ve IPARDF yardımları kapsamında uyum sürecinde ülkemize gelen kısıtlı fonları dağıtmak için 2007 yılında kurulan Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Des-tekleme Kurumu (TKDK), sadece gelen fonları dağıtan, dağıttığı fonlarla yapılması gerekli yatı-rımları yeterince denetlemeyen, kurumsal yapısı ve personel varlığı sorgulanır bir kurumdur.

Ülkemizde Onuncu Kalkınma Planı’nda köy altyapısına yönelik Köylerin Altyapısının Destek-lenmesi Projesi (KÖYDES), Su ve Kanalizasyon Altyapı Programı (SUKAP) ile sosyal kalkınma bakımından öncelikli illere yönelik Sosyal Destek Programı uygulanmıştır. 2019 yılında yürürlüğe giren On Birinci Kalkınma Planı’nda kırsal kalkın-manın amacı, “705. Sürdürülebilir kırsal kalkın-ma anlayışıyla, üretici birlikleri ve aile işletmeleri-nin üretim kapasitesinin ve kırsal işgücünün istih-dam edilebilirliğinin artırılması, yaşam kalitesi-nin iyileştirilmesi, yoksullukla mücadele ile kırsal toplumun düzenli ve yeterli gelir imkânlarına kavuşturularak refah düzeyinin artırılması ve nüfusun kırsalda tutundurulması temel amaçtır” şeklinde ifade edilmiştir. “Yaşanabilir Şehirler ve Sürdürülebilir Çevre” ekseni altında ekonomik ve sosyal faydanın artırılmasına paralel olarak çevre-nin korunması, şehirlerde ve kırsal alanlarda yaşam kalitesinin iyileştirilmesi ile bölgeler arası gelişmiş-lik farklarının azaltılmasına yönelik hedef ve politi-kalara da yer verilmektedir. Somut kırsal kalkınma hedefleri olarak ise, 2018’de 125.348 km olan KÖYDES ve KIRDES kapsamında yapılan köy yolu uzunluğunun 2023 yılında 148.490 km’ye, 2018’de kümülatif olarak 64.700 olan köylerde içme suyu tesisi yapılan ve yenilenen ünite sayısı-nın 2023’te 69.700’e çıkarılması öngörülmüştür. Planda kırsal kalınmaya yönelik somut hedeflerin yol ve içme suyuna indirgenmesi manidardır.

AB, kendi belgelerinde, kırsal nüfusun azaltıl-masını isterken, buradan kopacak insanların uzun dönemde tarım dışı istihdam sağlayacak sektörlerin gelişmesine bağlı olarak azaltılabileceğini belirt-

Kır ile kenti “bütün”leştirmeye çalışan Büyükşehir Yasası, kırsal dokuya kent yaşantısını dayatarak yeni bir yönetim şekli önerirken, hizmet alanları genişleyen büyükşehir belediyelerinin yükümlülüklerini nasıl yerine getireceği ise önemli bir sorundur.

58 mimar•ist 2019/3

DOSYAYİ

TİRİ

LEN

KÖYL

ER V

E DÖ

NÜŞE

N PE

YZAJ

: TÜR

KİYE

KIR

SALI

NIN

GELE

CEĞİ

Page 63: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

mekte, ancak aday ülkelerde bu insanların gelece-ğine yönelik bir sorumluluğu paylaşmamaktadır. Aksine, üye ülkelerin insanları serbest dolaşırken insanlarımızın AB ülkelerinde dolaşımına kısıtlama getirmek, yükümlülüklerine karşın ülkemize en baştan kapıyı kapatmak anlamına gelmektedir. Uyum sürecinin kesintili olsa da sürdüğü AB’nin kendi belgelerinde kırsal nüfusun 10 yılda %10 düzeyine indirilmesi istemi, genel işsizlik oranının resmi olarak %12’ler düzeyinde olduğu Türkiye’de çalışan her dört kişiden birinin sektör değiştirmesi anlamına gelmektedir. Ortadoğu politikasındaki yanlışlar nedeniyle yaklaşık 4 milyon Suriyeli mül-tecinin göç ettiği ülkemizde, tarımdan plansız bir biçimde ve radikal olarak kopacak yaklaşık 5 mil-yon işgücünün aileleri ile birlikte yaşayacağı ve yaşatacağı sıkıntılar ortadadır. Bu bağlamda, tarım-da çalışan aktif nüfusun toplam nüfusa oranının hızla AB ülkeleri düzeyine çekilmesi çabasından vazgeçilmeli, geniş tarım alanlarına, küçük işletme-lere, oransal olarak düşük nüfus yoğunluğuna ve benzer kırsal alan nüfus büyüklüğüne sahip olan Polonya ve Bulgaristan gibi ülkelerin durumu dik-kate alınarak, ülkemizin kırsal nüfusunun görece yüksek olması sorun sayılmamalıdır. Oysa ülkemiz-de bu konuda uygulanan politikalar yeni sorunları gündeme taşımıştır.

Büyükşehir Belediye Yasasına Kısa Bir BakışÜlkemizde 1923-50 yılları arasında “köylüyü köyde tutmak” politikaları gündemde iken, 1950-80 arasında mizahi anlatımla “köyden indim şehre”, 1980-2000 arasında “kentin düş-manı olarak köylü” algısını yaratan politikalar uygulanmıştır. 2000’li yıllardan sonra, bir yan-dan yasal düzenlemelerle “köylülüğü tasfiye”ye yönelinirken diğer yandan ise ironik biçimde “köylüyü köyde tutmak” politikalarına da geri dönülmeye çalışılmaktadır.

1927 nüfus sayımında 13,6 milyon olan Tür-kiye nüfusunun %75.8’i kırsal bölgelerde yaşar-ken, 1980’lerden itibaren bu oran tersine dön-müş, günümüzde ülke nüfusunun %92.3’ü şehir-lerde yaşamaya başlamıştır. TÜİK’e göre 1980 yılında %56.1, 1990’da %41, 2000’de %35.1 olan belde ve köy nüfusu, 2007’de %29.5, 2010’da %23.7, 2012’de %22.7, 2013 yılında ise %8.7 olmuştur. 2018 yılında bu oran %7.7’dir. 1980’lerden bu yana Türkiye nüfusunun nere-deyse %18’i kentlere göç etmişken, özellikle 2012 yılı sonrası kentli nüfus-kırsal nüfus oranın-daki değişimin ana nedeni “siyasi kararlar”dır.

Batı ülkelerinde itici ve çekici etmenlerin etkisiyle hızlanan göç, ülkemizde kentlerin çeki-

ciliğinden çok kırsal alanların ve tarım kesiminin itici özelliklerinden beslenmektedir. İtici etmen-lere, son yıllarda ekonomik nedenlerin yanı sıra, can ve mal güvenliği gibi stratejik bir etmen de eklenmiştir. “Kent, köy, kır, kırsal alan” gibi kavramların bulanıklaşmasında, kentlerin zaman içinde yaşadığı dönüşümün etkisi olsa da, Tür-kiye özelinde daha çok son zamanlarda yapılan yasal/yönetsel düzenlemeler etkilidir. Oranlar-daki bu ani değişikliğin ana nedeni; 10.7.2004 tarihli ve 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu, 6.3.2008 tarihli ve 5747 sayılı Büyük-şehir Belediyesi Sınırlan İçinde İlçe Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hak-kında Kanun, 12.11.2012 tarihli ve 6360 sayılı On Dört İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Yedi İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapıl-masına Dair Kanun ve ilgili diğer mevzuat uya-rınca Ulusal Adres Veri Tabanında yerleşim yer-lerine yönelik olarak yapılan idari bağlılık, tüzel kişilik ve isim değişiklikleri sonucu, 30 adet büyükşehirde “köy”lerin hukuki statüsünün “mahalle” olarak değiştirilmesidir. Yaşanan değişim, olgunun kendisinden kaynaklanmasın-dan çok, yapay/suni bir gelişmedir.

Kır ile kenti “bütün”leştirmeye çalışan Büyük-şehir Yasası, kırsal dokuya kent yaşantısını dayata-rak yeni bir yönetim şekli önerirken, hizmet alan-ları genişleyen büyükşehir belediyelerinin yüküm-lülüklerini nasıl yerine getireceği ise önemli bir sorundur (Yaşar, 2014). Bu süreçte On Birinci Kalkınma Planı’nda yer alan “155. 2012 yılında çıkarılan 6360 sayılı Kanunla nüfusu 750 binin üzerinde bulunan iller, il sınırları esas alınarak büyükşehir belediyesine dönüştürülmek suretiyle büyükşehir belediyelerinin yetki alanı genişletilmiş ve belediyelerde yaşayan nüfus oranı 2018 yılı itiba-rıyla yüzde 93,8’e ulaşmıştır. Düzenleme ile kırsal alandaki yerleşmelere büyükşehir imkânlarıyla hiz-met sunulması hedeflenmiştir. Ancak, büyükşehir belediyelerinin hizmet sunma kapasitesinin artırıl-

Ülkemiz tarım sektörünün kontrolsüz şekilde tasfiyesi ve tümüyle piyasalaştırılarak yabancılaştırılması, halen çok yaygın olan ve korunması gereken küçük aile çiftçiliğinin yok olmasını hızlandırırken, bu süreç yerel çeşitlerimiz ve biyo-çeşitliliğimize yönelik olarak da çok ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Hayvancılıkta yaşanan çöküş ile doğrudan ilgili olarak yok olmaya yüz tutan ve üretim için yaylaya göç öykülerinin artık sembolikleştiği “yayla kültürü”, yerini yabancılaşan “yayla turizmi”ne bırakmıştır.

mimar•ist 2019/3 59

DOSYAYİTİRİLEN KÖYLER VE DÖNÜŞEN PEYZAJ: TÜRKİYE KIRSALININ GELECEĞİ

Page 64: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

ması ve ilçe belediyeleriyle çakışan yetki ve sorumlu-luklarının gözden geçirilmesi ihtiyacı sürmektedir” ifadeleri, anlamlıdır.

“Kentsel tarım”, kırsal alanların kentsel alan-larla iç içe geçmesiyle birlikte kırsal, kırsallık, tarım ve tarımsal üretime yönelik gelişen yeni bir kavramdır. Kentsel tarım, kentsel gıda güvencesi, yoksulluğun azaltılması, yerel eko-nomik ve sürdürülebilir kentsel gelişmeye katkı-sı nedeniyle dünyada birçok ülkede sürdürüle-bilir kentsel gelişme politikalarında önemli bir strateji olarak görülmektedir. 6360 sayılı yasa-da, kentsel yönetim alanları içinde kalan tarım alanlarının korunması geliştirilmesi ve tarımsal üretimin yapılmasına yönelik organizasyonlarda yerel yönetimlerin nasıl görev alacağı konuları-na ilişkin ayrıntılara yer verilmemiştir. Belediye bünyesinde kurulan “Kırsal Hizmetler”, “Tarımsal Hizmetler”, “Tarımsal Altyapı” adlı daire başkanlıkları ve “Tarım Hayvancılık, Araş-tırma, Destekleme ve Eğitim Şube Müdürlüğü” adlı birimlerin görev yetki ve sorumlulukları incelendiğinde, yeterli altyapı, uzman personel, mali destek olmadan her BŞB’nin il düzeyinde adeta ayrı bir Tarım Bakanlığı gibi çalışması öngörülmüştür. Merkezi planlamanın odağında yer alması ve kalması gereken Tarım ve Orman Bakanlığının bu yetkilerini yerele devretmesi-nin, görev ve yetki çatışması ve eşgüdüm soru-nu yaratması bir yana, bu yapılanma ile tarım ve kırsal kalkınmaya yönelik hizmetlerin yerelde başarılı olma şansı yoktur.

Tarımsal faaliyetleri kırsal odaklı yaklaşımla ele alan ve kırsal kalkınmanın bir bileşeni olarak gören, tarımsal üretimin halen yalnızca kırsal alanda devamını açıklayan ve tarımsal üretimi kentsel alanlar ile ilişkilendirmeyerek kent-kır ayrımını ortadan kaldıran 6360 sayılı yasa ile il özel idaresine ait gayrimenkullerin dağıtılması, beraberinde yereldeki farklılıkları göz ardı eden bir düzenlemeyi getirmiştir. Köylere yönelik hiz-metler kentin öncelikleri içinde geri planda kal-

maktadır. Kırın planlaması, temel olarak tarımsal üretimin planlamasını da içerdiği için, imar mev-zuatı ve planlama pratiği yetersiz ve belirsiz kal-maktadır. Yasa ile belediyenin genişleyen hizmet alanının büyük bir kısmının, yerleşim bölgesi olmayan, tarım arazileri, meralar, orman alanları ve ekolojik hassasiyeti bulunan bölgeler olması nedeniyle, üretim için kullanılması gereken verimli tarım arazilerinin arsaya dönüştürülmesi-nin yolu açılmıştır. Tüzel kişiliği sona eren köy-lerde rantçıların gözünü diktiği kıyı alanları ve meralar amaç dışı kullanıma açılmakta, doğal var-lıklar ve kır yaşamı, ekosistem dengesi gözetil-meksizin tahribata uğramaktadır.

Dünyada ticari ve ticari olmayan ayrımı gün-demde olan kentsel tarım alanında yerel yöne-timlerin payı artarken, ülkemizde doğal kaynak-ların hoyratça kullanılması bir yana, kentsel tarım uygulamaları yeterli olmayıp, bazı büyük-şehir belediyelerinin küçük ölçekli yatırımları dışında, nerede ise “hobi bahçeleri”ne indir-genmiştir. Ülkemiz tarım sektörünün kontrol-süz şekilde tasfiyesi ve tümüyle piyasalaştırılarak yabancılaştırılması, halen çok yaygın olan ve korunması gereken küçük aile çiftçiliğinin yok olmasını hızlandırırken, bu süreç yerel çeşitleri-miz ve biyo-çeşitliliğimize yönelik olarak da çok ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Hayvancılıkta yaşanan çöküş ile doğrudan ilgili olarak yok olmaya yüz tutan ve üretim için yaylaya göç öykülerinin artık sembolikleştiği “yayla kültü-rü”, yerini yabancılaşan “yayla turizmi”ne bırakmıştır. Karadeniz özelindeki “Yeşil Yol” benzeri uygulamalarla doğa tahrip edilerek yeni insan yerleşimlerinin önü açılırken, Uzungöl ve Ayder yaylalarında somutlaşan haliyle gelenek-sel yayla evleri yerine ya da yanına yapılan otel/pansiyonlar ve çok katlı briket meskenler ile kır-sal miras üzerinde onarılamaz tahribat yaratıl-maktadır. Yıllarca ülkeyi tek başına yönetip bu tahribata seyirci kalanların ve 2018 yılında yeni-den “imar affı”nı gündeme getirenlerin, oluşan

60 mimar•ist 2019/3

DOSYAYİ

TİRİ

LEN

KÖYL

ER V

E DÖ

NÜŞE

N PE

YZAJ

: TÜR

KİYE

KIR

SALI

NIN

GELE

CEĞİ

Malatya-Serge,

Bursa-Gököz,

(Fotoğraflar: Z. Eres).

Page 65: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

kamuoyu tepkisi üzerine şekilsel yıkımlara baş-laması ile bu sorunun çözülemeyeceği açıktır.

Bu aşamada bazı “sahici sorular” sormak gerekmektedir. Acaba, siyasi bir kararla ilan edi-len büyükşehirlerde mekânsal olarak köy, sosyo-lojik olarak köylü kalmadı mı? Herkes, “birden-bire/aniden” “kentli” mi oldu? Statü değişikliği ile “köylü” kavramı bir anda “kentli” kavramına dönüşebildi mi? Sosyoekonomik açıdan köy ile kent arasındaki gelişmişlik farkı aniden kapana-rak “köy-kent ikilemi” aşılabildi mi? Kırsaldaki “tarımsal üretim”, artık “kent tarımı” olarak adlandırılabilir mi? Kenti planlarken hangi sos-yoekonomik gerçekler göz önüne alınacaktır? Köylülük kültürünün şehirleşmesi/kentleşmesi olgusu karşısında hangi kültür diğerini dönüş-türüp onun yerine geçiyor? Kentleşme, daha az yeşil alan ve tarımsal üretim mi, yoksa daha çok beton ve kaldırım mıdır? Bu bağlamda, toprak-tan kopmuş bir gelecek nesil sorunu, köylülük kültürünün şehirleşmesi/kentleşmesi sorunu karşısında, kent genişlemesinin köylülük ve çift-çilik sorununa etkisi üzerinde ciddi araştırmalar yapma ve gerçekçi politikalar üretme zamanıdır.

Sonuç ve ÖnerilerXXI. yüzyılda dünyadaki en stratejik iki ürün, su ve gıda olacaktır. Ülkemizde yıllardır egemen olan sermaye birikimi politikalarının yoğun emek sömürüsünün yanı sıra kentsel/kırsal ve kültü-rel/doğal varlıkların el değiştirmesi üzerinden arazi, mülkiyet ve imar rantı düzenlemelerine dayanması nedeniyle doğamız, tarım alanlarımız, ormanlarımız, meralarımız, köylerimiz, kentleri-miz, kısacası üretim ve yaşam alanlarımız sömü-rü-rant müdahaleleriyle tahrip edilmektedir.

Küreselleşme sürecindeki yapısal düzenleme-ler kapsamında 1980’li yıllardan sonra uygulanan neoliberal politikaların “Türk tarım politikasında olumlu adımlar atma” ve “Avrupa Birliği’ne uyum” amacı olmayıp, küresel dayatmaların tarım sektöründe ve kırsal alanda giderek artan sorunlarımızı çözemeyeceği artık görülmelidir.

Tarım sektöründe yapısal sorunların çözüleme-diği, üreticilere diğer ülkelerdeki üreticilerle reka-bet edecek destekleme ve koruma sistemleri oluştu-rulmadığı, sektör emek-bilgi-üretim temelinde çağ-daş bilgi ve teknolojiyle buluşturulamadığı ve üre-tim maliyetleri düşürülmediği sürece, tarımda üret-kenlik ve verimlilik sorunu çözülemez.

“Kırsal alan” tanımı belirsiz bir ülkede ülke gerçeklerine uygun olmayan öykünmeci kırsal kalkınma politikaları ile mevcut sorunların çözü-mü mümkün değildir.

Bu süreçte, günümüzde “kalmayan köylü ve yok olan küçük çiftçi ile ülkemizde tarımsal üre-tim artırılarak kırsal kalkınma başarılabilir mi?” sorusunun yanıtı, yıllardır izlenen yanlış ve yanlı politikalara devam edilmesi halinde, maalesef başarılamaz olacaktır.

Dış dayatmacı koşullara ve sermaye kesiminin çıkarcı isteklerine ödün vermemesi gereken Tür-kiye’nin içeride ve dışarıda seçmek ve uygulamak zorunda olduğu tek politika seçeneği, sektörel gerçeklere ve ülke gereksinimlerine uygun bir tarım politikasının benimsenerek, etkin tarımsal kamu yönetimi ve yeterli maddi kaynaklarla bir-likte planlı bir şekilde yaşama geçirilmesidir.

Sorunun köklü çözümü için, mutlaka kararlı bir siyasi irade ve ciddi devlet desteği gereklidir.

Her koşulda tarımsal üretimin artırılarak devamlılığının gerekli olduğu ülkemizde, “kır-sal Türkiye”nin “makûs talihi”ni yenmek için, öncelikle “kırsal ve kentsel toplum kalkınması” şeklinde de tanımlanan bir sorunun varlığı kabul edilmeli, kırsal ve tarımsal kalkınma bir bütün olarak algılanmalı ve bütünleşik bağı kurulmalı-dır. Bu kapsamda bir an önce Büyükşehir Yasası ile getirilen kırsala yönelik düzenlemelerden vazgeçilmelidir. Kentsel toprak politikaları yeni-den düzenlenmeli, arsa spekülasyonunu ve tarım alanlarının amaç dışı kullanımını önleyen caydırıcı ve özendirici düzenekler kurulmalıdır.

Ülke düzeyinde mekânsal planlama tamam-lanmalı, doğayı ve nitelikli tarım arazilerini koru-yan sektörel arazi kullanım planlaması bitirilerek, büyük ova koruma alanları dahil tarımsal alanlar-da tarımsal üretim planlamasına geçilmelidir. İlgili kurumlarla işbirliği yapılarak ulusal plan hiyerarşisinde arazi kullanım planları ve tarımsal üretim planlarının yeri ve gücü tanımlanmalıdır.

Üretim maliyetlerinin yüksekliğinde çok büyük payı olan gübre, ilaç, mazot gibi temel tarımsal girdilerde dışalıma bağımlılık azaltıla-rak ve yerli girdi üretimi teşvik edilerek girdi maliyetleri düşürülmelidir. Topraksız çiftçiler

XXI. yüzyılda dünyadaki en stratejik iki ürün, su ve gıda olacaktır. Ülkemizde yıllardır egemen olan sermaye birikimi politikalarının yoğun emek sömürüsünün yanı sıra kentsel/kırsal ve kültürel/doğal varlıkların el değiştirmesi üzerinden arazi, mülkiyet ve imar rantı düzenlemelerine dayanması nedeniyle doğamız, tarım alanlarımız, ormanlarımız, meralarımız, köylerimiz, kentlerimiz, kısacası üretim ve yaşam alanlarımız sömürü-rant müdahaleleriyle tahrip edilmektedir.

mimar•ist 2019/3 61

DOSYAYİTİRİLEN KÖYLER VE DÖNÜŞEN PEYZAJ: TÜRKİYE KIRSALININ GELECEĞİ

Page 66: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

topraklandırılmaları ve mevcut işletmelerin ortalama işletme büyüklüğü ekonomik büyük-lüğe kavuşturulmalı, sulama ve arazi toplulaştır-ması gibi altyapı hizmetleri kamu tarafından tamamlanmalı, ar-ge faaliyetlerine ağırlık veril-meli, uygun bilgi ve teknolojiler kullanılarak üretim artırılırken verim kayıpları azaltılmalıdır.

Havza/il önemine uygun tarımsal destekler ile üretim çeşitlendirilerek artırılmalı, hayvan varlığı-mızın artırılması ve ithalattan kurtulabilmek için tüm olanaklar kullanılmalıdır. Nedenlerine bakıl-maksızın sonuç olarak ortaya çıkan dönemsel fiyat artışlarına önlem olarak yapılan ürün dışalımı kademeli olarak azalmalı ve sonlandırılmalı, zor koşullara karşın üretmeye çalışırken çiftçilerimizi üretemez duruma düşüren dışalıma konu yabancı ürünlerde gümrük vergilerinin düşürülmesi ya da sıfırlanması uygulamalarından vazgeçilmelidir.

Tarımsal KİT’ler yeniden kurulmalı ve işlev-sel kılınmalı, demokratik kooperatifçilik özendi-rilerek üretimin yanı sıra pazarlama kanallarında da etkin rol almaları sağlanmalı, aracılık sistemi kaldırılarak üreten çiftçi hak ettiği ürün bedelini

almalı, pazara sunulan ucuz ve sağlıklı ürünler-de tüketici fiyatı istikrarı yakalanmalıdır.

Özetle, faize ve ranta değil, yatırıma kaynak aktaran bir bütçe yapısı ve bu kaynakları akılcı kullanan sektörler arası bütüncül politikaların uygulanması ile kamusal desteklerin üretime ve istihdama yönlendirilmesi durumunda, tarımdaki potansiyel gücümüzden en doğru şekilde yarar-lanılacak, doğal kaynaklarımız korunacak, geliri artan çiftçilerin sorunları çözülebilecek, tüketici sağlıklı ve ucuz gıdaya ulaşabilecek, dengeli ve sağlıklı kentleşme gerçekleştirilebilecektir.

Baki Remzi Suiçmez, Ziraat Mühendisi, TMMOB Yönetim Kurulu Üyesi

KaynakçaArslan, D. A. (2004), “Bir Ankara Köyü Araştırması: Köy

Sosyolojisinin Bakış Açısından Ankara Kavaközü Köyü”, Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi

Atalık, A. (2019), “Kriz Yılında Tarım 2018”, Tarım ve Mühendislik Dergisi, TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Yayını, S. 124 (Ocak-Mart)

Berkes, N. (1942), Bazı Ankara Köyleri Üzerinde Bir Araş-tırma, DTCF Felsefe Enstitüsü Neşriyatı, Sosyoloji Serisi No: 2

DPT (2006), Ulusal Kırsal Kalkınma Stratejisi (2007-2013), Ankara.

Fasıl 11: Tarım ve Kırsal Kalkınma, https://www.ab.gov.tr/fasil-11-tarim-ve-kirsal-kalkinma_76.html

Geray, C. (1966), “Toplum Kalkınması ve Toprak Refor-mu”, AÜSBF Dergisi, c. 21, S. 3

Geray, C. (1981), Kırsal Türkiye’de Toplum Kalkınması ve Kooperatifçilik (Örnekolaylar), Tuna Yayıncılık, Ankara

GTHB (2014), Kırsal Kalkınma Planı (2010-2013) Değer-lendirme Raporu, Ankara.

GTHB (2015), Ulusal Kırsal Kalkınma Stratejisi (2014-2020), Ankara

Keleş, R. (1990), Kentleşme Politikası, İmge Kitabevi Yayın-ları, Ankara

Keleş, R. (1995), “Kentleşme ve Türkçe”, http://dad.boun.edu.tr/tr/download/article-file/303091

On Birinci Kalkınma Planı (2019-2023), http://www.resmi-gazete.gov.tr/eskiler/2019/07/20190723M1-1-1.pdf

Suiçmez, B. R. (2000), “Türkiye Topraklarının Yönetimin-de Yasal ve Yönetsel Sorunlar-Çözümler”, Yayımlanma-mış Uzmanlık Tezi, TODAİE

Suiçmez, B. R. (2002), “Tarım Alandaki Özelleştirmeler”, Küreselleşme ve Türkiye Tarımı, Tarım Haftası Sempoz-yumu (7-8 Ocak 2002) Kitabı, TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Yayını, Ankara

TDK, https://tdk.gov.tr/TÜİK (2017), Resmi İstatistik Programı 2017-2021TÜİK Resmi İstatistik Portalı, http://www.resmiistatistik.

gov.tr/?q=tr/content/18-k%C4%B1rkenttan%C4%-B1m%C4%B1n%C4%B1n-revizyonu

Tütengil. C. O. (1975), 100 Soruda Kırsal Türkiye’nin Yapısı ve Sorunları, İstanbul

Yaşar, C. G. (2014), “Bütünşehir Yasası ve Kır: Tarım, Kentleşme ve Diğer Şeyler Üzerine”, Mimarlık, S. 376 (Mart-Nisan)

Yavuz, F. (1969), Memleketimizde Toplum Kalkınması, TODAİE Yayını, 2. baskı, Ankara

Yenigül, S. B. (2016), “Büyükşehirlerde Tarımsal Alanların Korunmasında Kentsel Tarım ve Yerel Yönetimlerin Rolü”, Megaron, 11 (2) https://www.journalagent.com/megaron/pdfs/MEGARON_11_2_291_299.pdf

Yenigül, S. B. (2017), “Kırsal Kalkınma Politikalarında Yeni Yaklaşımlar ve Bu Yaklaşımların Türkiye’nin Kırsal Kal-kınma Politikalarına Etkisi”, Planlama, 27 (1)

Can Rural Development Be Achieved in Turkey by Increasing Agricultural Production With Disappearing Villagers and Small Farmers? The applicability of the main objectives of rural development, which has determined in the Eleventh Development Plan of Turkey that came into force in 2019 as increasing production capacity and employment situation of rural labor force, prospering and keeping the population in rural areas in accordance with sustainability, is controversial due to the independent and disjointed state of agriculture, industry and service sectors constituting the whole economy in Turkey. As a result of the implementation of the practices in the sectors by independent, uncoordinated decision-making mechanisms in Turkey, competition and conflict between sectors are experienced instead of complementarity between sectors. After the serious changes experienced by the agricultural sector in the 1980s with the wave of globalization, privatizations in the process of neoliberal policies that are based on the abandonment of policies to protect the agricultural sector, reducing agricultural subsidies, years of neglect, inadequate policies and even lack of policy has led to problems in quantity, quality and outturn in production and has caused the domestic production and producers to be negatively affected, the abandonment of production, the rapid plundering of natural resources, especially fertile soils, and the people cannot access healthy and cheap food. Efforts to rapidly reduce the agricultural/rural population without the necessary infrastructure and healthy social transformation policies with artificial decisions such as Metropolitan Law in order to fall into the category of developed country with numerical ratio changes and/or improve compliance with European Union (EU) have brought new serious problems, including urbanization. This article discusses and evaluates the agricultural sector and rural development policies in Turkey by the issues such as the uncompromising definitions of rural and the changing policies of land-human relations from past to present.

62 mimar•ist 2019/3

DOSYAYİ

TİRİ

LEN

KÖYL

ER V

E DÖ

NÜŞE

N PE

YZAJ

: TÜR

KİYE

KIR

SALI

NIN

GELE

CEĞİ

Page 67: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

öy ya da kent, yerleşim yerlerinin mekânsal biçimlenişinde, aldığı formda, barınılan

konutların mimarisinde, köy ve/veya kentin kamusal alanlarının, mekânlarının şekillenişin-de, üretim biçiminin, üretim ilişkilerinin önemli bir yeri olduğu açık.

Konumuz köy mekânı özelinde odaklanır-sak, köylerin, genel olarak kırların ana ekono-mik faaliyetinin tarım ve hayvancılık olduğu bilinir. Buna, yakın dönemlerde bazı yerlerde turizm de eklendi. Ama yine de köyün, kırın asli ekonomik faaliyet alanı tarım ve hayvancılıktır. Bu üretim faaliyetinin köylüler tarafından yerine getiriliş biçimi, ürünün metalaşma derecesi, pazar ile olan ilişkisi, dolayısıyla bir birikim yara-tıp yaratmaması, köylü gelirine yansıması, mekânı da şekillendirir, dönüşümlere yol açar.

Köyde en önemli üretim aracı olan toprağın mülkiyeti, toprak dağılımı, köylü nüfusun tarih-sel süreç içinde sınıfsal farklılaşması da köydeki gelir bölüşümünü etkilemiş, bunun devamında konut ve mekânların farklılaşmasında belirleyici olmuştur.

Geçimlik tarım ve hayvancılığın geçerli oldu-ğu zamanlarda ve toplumsal formasyonlarda, tahmin edileceği gibi, köy konutunun mimarisi ve formu, daha çok köylü ailesinin ve hayvanla-rının barınmasına imkân verecek basitlikteydi. Köy konutu, yer alınan coğrafyanın doğal imkânlarıyla belirlenen türdeydi (Resim 1). Ormanlık bir bölgenin köy mekânında ahşap, bundan mahrum olanda kerpiç, yer yer taş yapı malzemeleri ile ailenin emek gücü kullanılarak barınma amaçlı konut inşa edildiği biliniyor.

Köyde, feodal bey, ağa, aşiret reisi türü kır egemenlerinin olduğu formlarda, üretim ilişki-lerinin ve sınıfsal hiyerarşinin mekâna ve konuta ayrıca yansıdığı da bilinir. Kır egemeni ve ailesi, konak ya da benzeri görece sağlam, geniş, iyi malzemeden üretilmiş konut(lar) kullanırken (Resim 2), kır egemeninin emrindeki yoksul köylülerin barınakları hem kullanılmış malzeme hem büyüklük açısından daha basit ve ilkeldir (Resim 3).

Kırdaki tarım ve hayvancılığın geçimlik düzeyden “pazar için üretime” geçişi, dolayısıy-la üretilen tarımsal ve hayvansal ürünün meta-laşması, ticarileşmesi ile birlikte köy ve mekânı da değişime uğramıştır. Pazar için üretim ister küçük üreticiliğin yaygın olduğu köyde, ister toprağın az sayıda kişi veya ailede toplandığı bir formasyonda olsun, üretimin artırılmasını, ürü-nün pazara götürülen kısmının çoğaltılmasını, devamında, harcanmaya amade bir fazlanın

Tarımda Gerileme ve Köy Mekânına YansımasıMustafa Sönmez

KK

mimar•ist 2019/3 63

DOSYAYİTİRİLEN KÖYLER VE DÖNÜŞEN PEYZAJ: TÜRKİYE KIRSALININ GELECEĞİ

Resim 1. Kurulduğu tarihsel dönemin mimari biçimlenişini günümüzde büyük ölçüde yansıtan terk edilmiş bir köy: Lübbey Ödemiş, İzmir (Fotoğraf: K. Güler).

Resim 2. Hadımoğlu Konağı, Bayramiç, Çanakkale (Fotoğraf: K. Güler).

Page 68: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

yaratılmasını da getirdi. Bu fazla ile konutu, pazardan temin edilen daha iyi malzemeler ile mekânı, hatta köyün yol, çeşme, cami vb kamu-sal mekânlarını iyileştirmek imkânı da doğdu.

XIX. Yüzyıl ve AçılmaTürkiye kırında, köyünde, pazar için üretimin özellikle XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren arttığını, bunu da iç pazarın, kentlerin ihtiyacın-dan çok, dış pazarlar için, ihracata dönük tarım üretiminin ivmelendirdiğini söylemek gerekir. Osmanlı coğrafyasında elbette yerel ve bölgesel pazarlar kurulur, başta başkent İstanbul olmak üzere, büyük kent pazarları için ürün üretilirdi ama bu, dış pazarlara dönük üretim kadar fazla-yı motive etmezdi.

XIX. yüzyılda hızla sanayileşen Avrupa kapita-lizminin ihtiyaç duyduğu sanayii için hammadde-nin bir kısmı Osmanlı coğrafyasından, kırsalından sağlandı. Kırsalda daha yüksek miktarda üretilen buğday, pamuk, üzüm, incir, zeytin, tütün, ipek kozası vb tarımsal ürünler, madenler yerli-yabancı tüccar tarafından köyden alınıp yabancı şirketlerce imtiyazlı olarak inşa edilen demiryolları ile liman-lara taşınır ve oradan ihraç edilirdi.

Şevket Pamuk, ihracata dönük tarım konu-sunda şunlara işaret etmektedir:

1880 sonrası dönemde belli başlı ihraç malları tütün, kuru üzüm, incir, ham ipek, ham yün, afyon, buğday ve arpa idi. Önemi daha az olan ve hiç birinin toplam ihracat içindeki payının yüzde 5’i aşmadığı ürünler ise meşe palamudu, fındık, pamuk ve zeytinyağıydı. … Osmanlı ihracatı, İngiltere ve Almanya’nın ithalatında önemli bir yer tutuyordu. (Pamuk, 1984: 50)

Yine Pamuk’un DİE yayını olarak yayımla-nan 19. Yüzyılda Osmanlı Dış Ticareti çalışma-sında ihracatın seyrindeki tırmanış dikkat çekici-dir. Pamuk’un belirlemelerine göre, 1830’da 3,7 milyon İngiliz Sterlini olan Osmanlı ihraca-

tı, 1913’e gelindiğinde yaklaşık 7 kat artmış ve 28 milyon İngiliz Sterlinine kadar çıkmıştır (Pamuk, 1995).

Tarımsal ve hayvansal ürün ihracatı, özellikle Ege, Güney Marmara, Akdeniz, Karadeniz gibi limana yakın bölgelerde, Avrupa’ya yakın Rumeli topraklarında ticari tarımı hızla özendirdi ve kır-sala göreli olarak daha çok gelir aktı. Bu da köyün konutuna, mekânına belli ölçülerde yansıdı.

İhracata dönük tarım, özellikle yabancılarca teşvik gördü. İsmail Tökin, 1934 tarihli Türki-ye’de Köy İktisadiyatı isimli eserinde bu durumu şöyle anlatır:

Meselâ Alman mensucat sanayiine pamuk tedarik etmek üzere teşekkül etmiş olan “Deutsche Levantinische Baumwollgesellschaft”, İzmir ve Adana’daki şubeleri vasıtasile pamukçuluğun inki-şafı için son beş sene (1905) zarfında müstahsile Mark ikraz etmişti... Şirketlerden maada büyük ihracat tüccarları da müstahsilin iş müsmiriyetini tezyit etmek maksadile aynı suretle hareket etmiş-lerdi. Türkiye’de muhtelif teşebbüslere yatırılmış ecnebî sermayelerinin de köy iktisadiyatında emtia istihsalinin inkişafında menfaatları vardı. Demir-yollarını misal alalım: Demiryollarına yatırılmış sermayelerin kâr getirebilmesi için hatlar güzergâ-hında zatî iktisat sisteminin yıkılması lâzımdı. Hat-lar işletme masraflarını ancak emtia istihsalinin inkişafile koruyabilirlerdi. Bunun için demiryolları idarelerinin hat güzergâhlarında emtia istihsalini arttıracak tedbirler aldığı görülmüştür. Anadolu demiryolları idaresi, hat boyundaki köylü ile tema-sa geliyor, ona kredi, ziraî aletler ve tohum veriyor-du. (Tökin, 1934: 122)

Cumhuriyetin İlk Yılları ve Devletçilik, Savaş DönemiBu, ihracata dönük tarım ve bunun köy-kır mekânını etkilemesi, Cumhuriyetin ilk yılların-da da sürdü. Türkiye, siyasi bağımsızlığını kazanmış olmasına karşın, dünya ekonomisi ile ilişkiler ve işbölümü eskisi gibi devam etti (Sön-mez, 1982).

Türkiye, Cumhuriyetin ilk yıllarında da dünya ekonomisine tarım ürünü ihracatçısı bir ülke olarak katılımını sürdürdü. İhracatın döne-min milli geliri içindeki payı yüzde 11’e yaklaşı-yordu. Tarımsal üretimden dışarıya satılan kısım yüzde 20’ye yaklaşıyordu. Bu oran, Cumhuriyet öncesi 1908-1914 döneminde yüzde 14’tü (Keyder, 1982).

Çağlar Keyder, Cumhuriyetin ilk yıllarında demiryolları ile tarım merkezleri bağlantısını özellikle vurgulamakta ve şöyle demektedir:

Batı Anadolu’nun ürettiği tarımsal artığın dışarıya akıtıldığı İzmir’i zengin hinterlandına bağlayan Ege demiryolları açıkça daha büyük

64 mimar•ist 2019/3

DOSYAYİ

TİRİ

LEN

KÖYL

ER V

E DÖ

NÜŞE

N PE

YZAJ

: TÜR

KİYE

KIR

SALI

NIN

GELE

CEĞİ

Resim 3. Tek mekândan oluşan geleneksel kırsal bir konut, Çoğan Birecik, Şanlıurfa (Fotoğraf: Z. Eres).

Page 69: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

miktarda ürünü Avrupa pazarlarına aktarabilmek amacıyla inşa edilmişti. İstanbul’u Şam’a bağla-yan demiryolu hattı ise Anadolu’nun belli başlı tarım merkezleri olan Eskişehir, Afyon, Konya ve Adana üzerinden geçiyordu. Bu demiryolu ayrıca Ankara’ya bağlıydı. (Keyder, 1982: 47).

Ancak 1929 dünya iktisadi buhranı ile birlikte dünya ticareti daralıp tarım ürünlerine talep de düşünce, Türkiye’nin ticari tarıma açık köy eko-nomisi bundan olumsuz etkilendi. İhraç edilen ürünü emecek bir iç pazar, büyüyen bir kentleş-me henüz yoktu. Kentleşme oranı yüzde 20’lerin bile altındaydı. Köy ekonomisinin dünya buhranı ile gelen bu darboğazı, 1930’ların devletçilik politikaları ile biraz olsun hafifletildi (Boratav, 1974). Üç beyaz; un, şeker, tekstil fabrika yatı-rımları köylünün buğdayına, pamuğuna, şeker pancarına bir talep yaratırken Ege’deki Tariş örgütlenmesi de Ege köylüsüne ve tarım ürünle-rine dayanak oldu (Tarih Vakfı, 1993b).

II. Dünya Savaşı yıllarında hem 4 yıla uzanan silahaltına alınma zorunluluğu ile köylü işgücü-nün üretimden kopması, hem ekonominin, tale-bin daralması ile köylülük zor dönemler yaşadı. Durumu, Cem Eroğul şöyle aktarmaktadır: “Harp yılları büyük bir kıtlık dönemi olmuştu. Köylüler jandarma baskısından şikayetçiydiler.” (Eroğul, 1970: 55). Bu hoşnutsuzluklar, köylü seçmenin desteğini de alan Demokrat Parti’yi 1950’de iktidara getirmekte etkili olacaktı.

1950’lerden 1980’lereII. Dünya Savaşı sonrasının değişen dünya ve ülke koşulları, köy ekonomisine, köylü mekânı-na da yansıdı. Dünya Bankası ve IMF üyeliğinin ardından dünya kapitalizminin işbölümüne uygun davranması beklenen Türkiye’ye işbölü-münde uygun gösterilen işlerden biri tarıma ağırlık vermesiydi. Türkiye “mukayeseli üstün-lük” kuramı gereği, sahip olduğu tarım ve hay-vancılık potansiyelini geliştirip bunlardan daha çok ihraç edip döviz sağlayabilirdi. Geçimlik tarım bölgelerini pazara açmak, sulanabilir ara-zileri çoğaltmak, tarıma modern makineler, traktör ve teknolojiyi sokmak, üretilen ürünü en etkin biçimde pazarlara ulaştırmak gibi öne-riler çerçevesinde, Dünya Bankası kredileri bu amaçlara dönük yönlendirildi. Devlet Su İşleri aracılığıyla birçok sulama amaçlı baraj inşası başlatılırken, Karayolları Genel Müdürlüğü en ücra tarım bölgelerine kadar yol yapımına giriş-ti. Zirai Donatım Kurumu çiftçiyi traktör, yapay gübre, modern tarım ilaçları ile donatmak üzere örgütlendi ve bu adımların çoğu düşük faizli,

uzun vadeli uluslararası krediler ile gerçekleşti (Sönmez, 1982).

Tarıma sağlanan bu motivasyon, beraberinde tarımda büyümeyi, ihracata dönük tarımda hız-lanmayı, köylerde de birçok değişimi beraberin-de getirdi. Tarımın makineleşmesi, kırdaki işgü-cünün bir kısmını işsiz bırakınca kentlerde hızla-nan inşaat ve sanayi faaliyeti de işgücü talebini artırınca, köyden kente göçler hızlandı. Özellikle İstanbul, köylülerin önemli göç adresi oldu. Kente gelenlerin barınma sorunlarını çözmek için hemşeri dayanışması içinde gecekondu yapı-mına hoşgörü bulmaları, köyden kente göçü kış-kırtan bir başka etken oldu (Tarih Vakfı, 1993a).

Özellikle 1960’lı yıllardan başlayarak başta Almanya olmak üzere Avrupa’nın işgücü talebi, bu kez köyden Avrupa sanayi ve maden kentle-rine göçü getirdi. Köyler biraz daha tenhalaş-maya başladı. Köy, yavaş yavaş göçen genç nüfustan geriye kalan yaşlıların mekânı oldu (Tablo 1).

1970’lerin başında 35,6 milyon nüfusu olan Türkiye’nin yüzde 71’i kırlarda yaşıyordu. Burada kır tanımının 20 binden düşük nüfusu olan yerleşmeleri kapsadığını hatırlatmak yerin-de olacaktır. Tarımın daha çok pazara, hem iç tüketime hem ihracata yönelmesi, bunun göre-ce daha modernleşmiş bir tarım biçiminde icra-sı, yanı sıra, devletin yol, baraj, sulama, elektrik, banka kredisi, gübre desteği, zirai mücadele gibi destekler vermesiyle, tarıma, köylere giren gelirde görece artış oldu. Bununla beraber köy nüfusunun bir kısmı kentlere, hatta yurtdışına göçü tercih etmeye ya da kırı tam terk etmeden, kentte de gelir, varlık sağlayacak bir alan açmaya

mimar•ist 2019/3 65

DOSYAYİTİRİLEN KÖYLER VE DÖNÜŞEN PEYZAJ: TÜRKİYE KIRSALININ GELECEĞİ

Tablo 1. 1970-2012 Yılları Kır-Kent Nüfusu Değişimi (TÜİK ve Kalkınma Bakanlığı verilerinden yararlanılarak geliştirilmiştir)

  Toplam Nüfus (Bin Kişi)

Kent Nüfus Oranı

(Yüzde)

Kır Nüfus Oranı

(Yüzde)Dönemler

Kentleşme Hızı

(Yüzde)

1970 35.605 28,7 71,3 1965-1970 5,3

1975 40.348 32,9 67,1 1970-1975 5,4

1980 44.737 35,9 64,1 1975-1980 3,9

1985 50.664 45,9 54,1 1980-1985 7,7

1990 56.473 51,3 48,7 1985-1990 4,5

2000 67.804 57,0 43,0 1990-2000 2,9

2007 70.586 70,5 29,5 2000-2007 3,7

2008 71.517 75,0 25,0 2007-2008 7,8

2009 72.561 75,5 24,5 2008-2009 2,2

2010 73.722 76,3 29,0 2009-2010 2,6

2011 74.724 76,8 23,2 2010-2011 2,1

2012 75.627 77,3 22,7 2011-2012 1,9

(1) 1970-2000 yılları arasındaki sayım sonuçlarıdır. 2007-2014 yılları Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi verileridir.(2) Kent 20.000 ve daha fazla nüfusu olan yerleşmedir.

Page 70: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

başladı. Köy mekânı, konut, bu değişimden elbette etkilendi.

Köylerin kentlerle ulaşımı, iletişimi, arttıkça etkileşim daha çok hızlandı. Geleneksel konut inşası yerini yavaş yavaş tuğla, çimento, demir kullanılan yeni inşaatlara bırakmaya başladı. Köye gelen karayolu, içme suyu, elektrik gibi kolaylıklar, konutun, köy mekânının formunu da değiştirmeye başladı (Eres, 2016).

Çok partili hayat, köylü seçmenin iktidarı belirlemede giderek artan önemi, iş başına gelen iktidarların köye dönük yatırım ve köylü seçmeni özellikle seçim arifelerinde memnun kılma çaba-sını artırdı. Önce 1950’lerde Demokrat Parti, ardından merkez sağı temsilen 1960’lar ve 1970’lerde Adalet Partisi, bazen tek başına, bazen koalisyonlarla yönettiği Türkiye’de 1980’e kadar olan dönemde tarımı, köylüyü memnun tutacak politikaları uygulamaya, eldeki bütçe imkânları dahilinde çaba gösterdiler. Bunlar da köye ve köylü gelirlerine yansıdı.

Türkiye’nin II. Dünya Savaşı sonrası Batı kapitalizmi içinde yer alarak uygulamaya başladı-ğı makroekonomik politikalar, 1960’lı ve 1970’li yıllar boyunca “planlı dönem” adı altında daha sistematik bir biçimde uygulandı. “İthal ikameci büyüme” adı verilen bu çerçevede, sanayinin ön plana alındığı görüldü. İthalata dayanan sanayi ürünlerini içeride üretip bunu gümrük duvarları ile dış rekabetten koruma ve iç tüketicilere satma esasına dayanan bu büyüme modelinde, tarım, hem sanayiye hammadde üreten hem de sanayi-nin mallarını kullanan bir aktör olarak yer aldı.

Özellikle başta gıda ve tekstil sanayilerinde yoğunlaşan sanayi için kalabalıklaşmaya başla-yan kentler kadar, köyler de potansiyel pazarlar-dı. 1960’ların sonlarından itibaren beyaz eşya, giderek otomobil üretimi, yine kentler kadar köyleri kapsama alanına aldı. Köylerin elektrifi-kasyonu, içme suyunun konutların musluklarına kadar ulaşması daha çok önem kazandı. Bu hiz-met arzı, özellikle devletin görevleriydi. Ama devlet, ayrıca, köylünün bu malları alıp tükete-bilmesi için ürettikleri tarım ve hayvansal ürün-lere destek politikaları da geliştirdi. İzlenen taban fiyatları, özellikle seçim öncesi yıllarda köye görece daha çok gelir girmesini sağladı.

Görece artan gelir, köylünün tarımda tutun-ması ve tarımcı olarak köyde ikameti anlamına geliyordu. Köylü bu yeni tüketim kalıpları ile köyde yaşarken köyü de değiştiriyordu. Buna, konutundan başlıyordu. Eski tarz konutları yıkıp yenisini inşa ederken, geleneksel hızla tahrip olu-yordu. Köyün okulu, camisi, meydanı, kamu

kurumları, köye yeni bir format kazandırıyor, özellikle pazar ile yakın ilişkisi olan tarım geliri dışında, köye yakın madenlerde, yol-baraj inşaat-larında, sanayide ücretli emek olarak çalışan köylü, haneye tarım geliri yanında ikincil gelirler katarak “orta köylü”, yer yer “üst-orta köylü” durumuna da geliyordu. Buna bir de büyük kentte kazanılanı, hele ki yurtdışından döviz biriktirerek köye aktarılanları eklediğinizde, bir-çok köyün durumu bir hayli farklılaşıyordu. 1980 sonrası turizm yatırımlarının artması özel-likle Akdeniz, Ege sahil köylerinde tarımsal arazi-lerin turizm yatırımları için satın alınması, bu bölgelerde daha farklı dönüşümleri beraberinde getirdi. 1980 öncesine kadar uygulanan ithal ika-meci ekonomi politikaları iç pazarı hedeflerken ihracatı, dolayısıyla döviz kazanımını kulak arkası etti. İthal ikameci sanayiler, gümrük duvarları ile dış rekabetten korunurken kullandıkları makine, teçhizat, aramalı, enerji yönünden ithalat bağım-lılıkları sürüyor ve bu ithalat için gerekli döviz 1980’lerin sonlarına gelindiğinde artık buluna-mıyor, ülke sık sık ödemeler dengesi açıkları veri-yordu. İthal ikameci politikayı bir dizi sübvansi-yon ve açık bütçe politikalarına dayanarak sürdü-ren iktidarlar, hızla artan Hazine açıkları nede-niyle yüzde 100’lere dayanan enflasyonlar yaşa-maya başladılar (Sönmez, 1982).

1980 Sonrası Neoliberalizm ve Tarımİthal ikameci politika, artık köylünün tarım ürünlerine uygulanan taban fiyatı desteklerini de kaldıramıyordu. Tıkanan ekonomi, kredi temini için Uluslararası Para Fonu’na (IMF) gittikçe, Hazine açıklarına neden olan kamu iktisadi teşebbüsleri, belediye, sosyal sigorta, merkezi bütçe açıklarının yanında beşinci olarak, tarıma verilen desteklerin yol açtığı açıklara parmak basılıyor ve bunların artık daraltılması, bazıları-nın iptal edilmesi gereğinden söz ediliyordu.

Ağırlıkla IMF’ce hazırlanan 24 Ocak 1980 Kararları isimli acı reçetenin içinde tarıma tırpan önemli bir yer tutuyordu.

1980 sonrasında tarım, adeta geriletildi. Bu, köyün de gerilemesi demekti. Tarıma dönük tasfiye politikaları birkaç koldan yürütüldü. Hazine’ye yük oluşturduğu iddiasıyla ürün des-tekleme politikaları sıkılaştırıldı, destek miktarı azaltıldı. Başta tütün olmak üzere bazı ürünle-rin ekimi sınırlandırıldı ve çiftçiye ekmeme kar-şılığı “doğrudan gelir desteği” (DGD) adı altın-da bir tazminat ödendi. Tarımsal istihdamı hızla daraltan DGD sisteminin radikal bir biçimde uygulanması, tarımın ticaret hadlerinin (TTH:

66 mimar•ist 2019/3

DOSYAYİ

TİRİ

LEN

KÖYL

ER V

E DÖ

NÜŞE

N PE

YZAJ

: TÜR

KİYE

KIR

SALI

NIN

GELE

CEĞİ

Page 71: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

tarım/sanayi fiyat endeksinin) sürekli ve adeta geri dönüşsüz biçimde tarım ve çiftçi aleyhine döndürülmesi ile devam ettirildi. Bunun yanın-da, tarım tüketicisi diğer tüketiciler gibi, dolaylı vergilerle sağıldı. Böylece görünür desteklerin görünmez yollarla fazlasıyla geri alınması, tarı-mın finansmanının daraltılması ve kredi reel faizlerinin yükseltilmesi gibi önlemler, tarımı zayıf düşürmeye başladı.

1980’lerde 24 Ocak programıyla köklü bir biçimde tarım aleyhine estirilen rüzgârlar ANAP iktidarını takip eden koalisyonların bir nimeti olarak 1990’larda inişli çıkışlı bir seyir izledi, seçmen memnuniyeti kaygısı, zaman zaman tarıma yaradı. Ancak 1998’den başlayarak yük-sek enflasyon ile birlikte tarımın aleyhine sanayi-nin lehine seyreden tarım/sanayi fiyatları, tarı-mı hızla yoksullaştırmaya başladı. Özellikle 2000 IMF/Dünya Bankası programı sonrası izlenen politikalar, hep tarım aleyhine gelişme gösterdi. Böylece tarımdan tarım dışına değer aktarımının düzeneği kalıcılaştı.

1 Ocak 2000 tarihinde yürürlüğe sokulan IMF programı, yalnızca bir istikrar programı değildi. Program, kapsamlı bir yeniden yapılan-dırmayı da içermekteydi. Oğuz Oyan, bunu şöyle ifade etmektedir:

Bunun, finansal sistem, KİT sistemi ve tarım-sal yapı olmak üzere üç önemli ayağı bulunmak-taydı. KİT sisteminin tasfiyesi, çok sayıdaki tarım-sal KİT’ler nedeniyle doğrudan doğruya tarımı da ilgilendirmekteydi. Finansal sistemdeki dönü-şüm de tarımdakiyle dolaylı bir ilişki içindeydi. Tarıma ilişkin düzenlemelerin bütünü, 1980’li yıllarda dayatılan dönüşümü çok aşan bir kapsam-daydı. (Oyan, 2018).

Oyan’a göre, tarımda dönüşüm talebi ülke-nin ve tarım sektörünün kendi iç dinamiklerinin zorlamasıyla değil, gelişmiş ülkelerin ve ulusöte-si şirketlerin ihtiyaçlarınca belirlenmişti:

Tarımda Reform Uygulama Programı (TRUP) denilen programın sahibi olan IMF ve Dünya Bankası ikilisi, iktidarlar değişse de dönü-şümün içeriği ve hızından ödün vermemişti. İlk büyük hamleler Ocak 2000- Kasım 2002 arasın-daki yaklaşık üç yılda DSP-MHP-ANAP koalis-yonu dönemindeydi. Sonrasını AKP iktidarı dev-ralacak ve bu programı büyük bir sadakatle bugü-ne dek uygulayagelecektir.

Desteklerin azalması ile birlikte, Kürt sorunu-na barışçı çözümler üretmek yerine “güvenlikçi” politikalarda ısrar, bunun devamı olarak Güney-doğu’daki birçok köy ve mezrada zorunlu göç uygulamasına geçilmesi, can ve mal korkusu ile

köylerin terki, tarımsal potansiyelin de körelmesi sonucunu yarattı (Resim 4) (Sönmez, 2013).

Tarım, sanayi yerine İstanbul kent rantı işta-hına prim verilmesi, destekleri azalan ve üretim teşviki görmeyen çiftçinin motivasyonunu da azalttı. Bu da tarımı önemli bir nüfus için geçim alanı olmaktan çıkardı, köy mekânının tenhalaş-masına yeni boyutlar ekledi.

Tarımsal üretimi gerçekleştiren çiftçi sayısı hızla azaldı. 2000’de 21,5 milyon olan istihdam içinde tarımsal istihdam 7,7 milyon ile yüzde 36’ya yakın bir büyüklüğe sahipti. 2017’ye gelindiğinde istihdam 29 milyondu ama tarımın toplamdaki payı yüzde 19,4’e geriledi (Sönmez, 2019).

Tarıma iç destek düzeyi, 2000-2002’de ortalama binde 12 dolayından, 2006 Tarım Kanununun milli gelirin en az yüzde biri (binde 10’u) kadar destek verilmesi hükmüne rağmen 2006-2007’de binde 6’ya düşürüldü, 18 Nisan 2006 tarihinde kabul edilen Tarım Kanunu ile çiftçiye destek yasal güvenceye alınmış gibi oldu ama fiili harcamalar farklı seyretti. Yasada, “Büt-çeden ayrılacak kaynak, gayrisafi millî hasılanın yüzde birinden az olamaz” denilmesine karşın çiftçi örgütü Türkiye Ziraat Odaları Birliği’ne göre uygulamada destekler, GSYH’nin yüzde 0,56’sında kaldı. 2016-18 ortalaması olarak da binde 4,2 düzeyine geriletildi. Böylece, 2007-2018 döneminde çiftçinin devletten alacaklı kaldığı destekleme miktarı 120 milyar TL’yi buldu (Oral, 2019).

Tarımsal hâsılanın GSYH içindeki payı 2000’de yüzde 12 iken, 2009’da yüzde 8,1’e, 2016’da yüzde 6,2’ye geriledi. Tarıma verilen destekler, dolaylı vergiler aracılığıyla da geri alı-nıyor. Örneğin AKP döneminde bu doruğa çıktı ve yalnızca tarımın kullandığı mazot üze-rinden alınan ÖTV ve KDV toplamı, tarıma verilmiş tüm desteklerin yüzde 85’ini buldu.

mimar•ist 2019/3 67

DOSYAYİTİRİLEN KÖYLER VE DÖNÜŞEN PEYZAJ: TÜRKİYE KIRSALININ GELECEĞİ

Resim 4. Terk edilmiş kendiliğinden yıkılmakta olan bir köy, Aşağı Ataklar Suruç, Şanlıurfa (Fotoğraf: Z. Eres).

Page 72: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

Doğrudan gelir desteği, DGD ise, 18 milyar TL’yi ancak buldu. Ama bunun karşılığında 3 milyon hektara yakın toprak, ekim alanı dışında tutuldu ve 2,5-3 milyon çiftçi, üretimden dış-landı (Oyan, 2018).

Tarım dış ticarette de açık vermeye başladı. Cumhuriyet tarihinde ilk kez uzun dönemli bir “olumsuz bakiye” dönemine giren tarım 2003-2017 arasındaki 15 yılın 13 yılında dış ticaret açığı verdi. Dönem toplamı olarak açık 21 mil-yar dolara yaklaştı.

Tarımsal girdi üretimi ve/veya destekleme alımında görevli KİT’ler, Tarım Satış Kooperatif-leri Birlikleri, Tarım Bakanlığı birimleri, tohum üretim istasyonları vb işlevsizleştirilerek tarım adeta kötürüm duruma getirildi. Özellikle genç kuşak kırsal nüfusun tarımı deneyimlemeden kentlere akması dikkat çekiyor. Tarım Bakanlığı, ortalama çiftçi yaşını 55 olarak tahmin ediyor. “Genç çiftçi” yetiştirilmesi için başlatılan ve gençlere 30 bin TL (Yaklaşık 6 bin USD) hibe verilmesinden ibaret projeler ise sonuç vermek-ten uzak görünüyor (Sönmez, 2019).

Kırsalda yaşlanan nüfus ve üretimsizlik, tarımsal alanların ciddi oranda boş kalmasına neden olduğu gibi tarım alanları, özellikle kent merkezlerine yakın olanlar, inşaat arsasına dönüştü (Resim 5).

TÜİK tarım verilerine göre toplam tarım alanları 2001 yılında 41 milyon hektar iken, 2017 yılında 38 milyon hektara geriledi. 2001 tarım sayımına dayanan çayır ve mera alanları dışarıda tutulduğunda, tahıl, sebze, meyve eki-len ve nadasa bırakılan alan toplamının 2001 yılında 26,4 iken 2017 sonunda 23,4 milyon hektara indiği anlaşılmaktadır. Tarım alanının bu kadar kısa sürede yüzde 13 dolayında azal-ması endişe vericidir (Şekil 1). Sulama altyapısı-nın yetersiz oluşu ve tarım alanlarının ancak üçte birinde sulu tarım yapılması ise bir diğer önemli sorundur.

2018-2019 Krizinde TarımTarım sektörü, 2018-2019 kriz yılında özellikle gündem oldu. Kentlerde yaşanan yıllık yüzde 30’ları aşan gıda enflasyonu bunda etkili oldu denebilir. Sert fiyat artışları karşısında AKP rejimi, özellikle gıda ürünlerindeki artışı, ithalatla terbiye etme gibi sonuç vermeyecek bir önlemle uğraşır-ken yüzleşmekten kaçtığı asıl sorun, tarımsal ürün arzı yetersizliği ve tarımsal üretim ve yatırımla ilgi-li geleceğin pek umut verici olmaması.

Bu durum, Merkez Bankası’nın 2018 Üçün-cü Çeyrek Enflasyon Raporu’nda şöyle ifade edildi (TCMB, 2019):

Türkiye’de işlenmemiş gıda ürünlerinde zaman zaman ortaya çıkan arz açıklarının ani ve yüksek fiyat artışlarına sebebiyet vermesi asıl iti-barıyla yapısal faktörlerden kaynaklanmaktadır. Bu noktada, etkin ve dinamik bir tarımsal üretim planlaması yapılamaması önemli bir yapısal sorun olarak görülmektedir. Üretim planlaması yapıla-bilmesi için tarımsal istatistik, rekolte tahmini ve erken uyarı sistemi altyapısının güçlendirilmesi gerekmektedir.

Üreticinin tarımdan uzaklaşması artarken, terbiyevi ithalatla üretici daha da soğutuluyor. Bunun sonucu, tarımın milli gelirdeki payının hızla azalması oldu. Bu pay, 1998’de yüzde 12,5 iken 2017’de yüzde 6’ya kadar indi, 2018’de ise bu pay yüzde 5,8’e kadar geriledi (Şekil 2).

2018’de faiz dışı bütçe harcamaları yüzde 22’ye yakın artarken tarım destekleri yüzde 14 artabildi ve tarıma desteğin toplam bütçe harca-malardaki payı yüzde 2’yi bulmadı bile. Oysa tarımsal istihdam, ülke istihdamında yüzde 19’a

68 mimar•ist 2019/3

DOSYAYİ

TİRİ

LEN

KÖYL

ER V

E DÖ

NÜŞE

N PE

YZAJ

: TÜR

KİYE

KIR

SALI

NIN

GELE

CEĞİ

Resim 5. Tarım arazileri üstünde yükselen yeni inşaatlar: Yeni Bademli, Gökçeada, Çanakkale (Fotoğraf: A. C. Güler).

Şekil 1. Tarım Alanlarının Yıllara Göre Değişimi (Çayır mera hariç, milyon hektar)

Şekil 2. Tarımın GSYH’deki Payı: 1998-2018 (%)

26.4

26.6

26.0 26

.6

26.6

25.9

24.9

24.5

24.3

24.4

23.6

23.8

23.8

23.9

23.9

23.7

23.4

2001

2002

2003

2004

2005

2006

2007

2008

2009

2010

2011

2012

2013

2014

2015

2016

2017

TarımAlanları(ÇayırMeraHariç,MilyonHektar)

.

12.5

10.5 10.1

8.9

10.3 9.99.4 9.3

8.27.5 7.5

8.19.0

8.27.8

6.7 6.6 6.96.2 6.1 5.8

1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015 2016 2017 2018

TarımınGSYH'dekiPayı:1998-2018(%)

Page 73: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

yakın paya sahip ve bütçeden aldığı destek yüzde 2’yi bile bulmuyor (Şekil 2). Başka bir ifa-deyle, tarımdaki istihdam 17 yılda 2,4 milyon azalarak 2018’de 5,3 milyona geriledi (Şekil 3).

Yıldan yıla dışa bağımlı hale getirilen tarım ve hayvancılık, döviz fiyatının sert artış gösterdiği 2018’de üretim düşüşleri gösterdi. Birçok bitki-sel ve hayvansal ürünün üretimi azaldı. Döviz fiyatlarının ardından TL faizlerinin yükselmesi ile kaynak sorunu daha da ağırlaşan çiftçi, yaşadığı doğal afetlerden de olumsuz etkilendi.

Üretim miktarları, 2018 yılında bir önceki yıla göre tahıllar ve diğer bitkisel ürünlerde yüzde 5,8, sebzelerde yüzde 2,6 azaldı (Şekil 4). Üretim miktarları 2018 yılında yaklaşık olarak tahıllar ve diğer bitkisel ürünlerde 64,4 milyon ton, sebzelerde 30 milyon ton ve meyveler, içe-cek ve baharat bitkilerinde 22,3 milyon ton ola-rak gerçekleşti. Tahıl ürünleri üretim miktarları 2018 yılında bir önceki yıla göre yüzde 4,8 ora-nında azalarak yaklaşık 34,4 milyon ton olarak gerçekleşti. 2017’ye göre buğday üretimi yüzde 7 oranında azalarak 20 milyon ton, arpa üretimi yüzde 1,4 oranında azalarak 7 milyon ton, çav-dar üretimi değişim göstermeyerek 320 bin ton oldu. Baklagillerin önemli ürünlerinden kırmızı mercimek yüzde 22,5 oranında azalarak 310 bin ton, yumru bitkilerden patates ise yüzde 5,2 oranında azalarak yaklaşık 4,6 milyon ton olarak gerçekleşti. Sebze ürünleri üretim miktarı 2018 yılında bir önceki yıla göre yüzde 2,6 azalarak yaklaşık 30 milyon ton oldu.

Sebze ürünleri alt gruplarında üretim mik-tarları incelendiğinde, 2018’de yumru ve kök sebzeler yüzde 2,5, meyvesi için yetiştirilen seb-zeler yüzde 2,9 azaldı. Sebzeler grubunun önemli ürünlerinden, kuru soğanda yüzde 9,4, domateste yüzde 4,7, kavunda yüzde 3,3 ora-nında azalış oldu. Meyveler içinde, kayısı yüzde 23,9, üzüm yüzde 6,4 oranında azaldı. Turunç-gillerden mandalina yüzde 6,4 oranında arttı, sert kabuklu meyvelerden fındık ise yüzde 23,7 oranında azaldı (Tablo 2).

Bitkisel üretimde 2018’de yaşanan gerileme, hayvansal ürün üretiminde de sürdü. Hayvancı-lık uzun zamandır gerileme halinde. Mera alan-ları daralıyor, ot verimi düşük. Endüstriyel yeme dayalı hayvancılık politikası sonucu, yem ham-maddesinin yüzde 50’den fazlası ithalata bağım-lı, artan dövizle birlikte yem fiyatları da tırmanı-yor ve hayvancılığı geriletiyor. Yem sanayiinin en önemli girdilerini oluşturan arpanın yeterlilik derecesi yüzde 89, mısırın ise yüzde 88. Bu da yemde ithalata başvurulmasını gerektiriyor.

2019’de kırmızı et üretimi 1 milyon 119 bine ancak yaklaştı ve 2017’ye göre yüzde 0,7 azaldı. 2018’de 5 bin tona yakın daha az et üretildi (Şekil 5). Sığır eti üretimi 2017’ye göre yüzde 1,66 artarak 987 bin 482 tondan 1 milyon 3 bin 859 tona çıktı. Aynı dönemde koyun eti üretimi yüzde 0,8 artarken keçi eti üretiminde sert bir düşüş yaşandı. Toplam kırmızı et üretimi içinde sadece kesimhanelerde üretilen kırmızı et miktarı 185 bin 324 ton olarak gerçekleşti.

Son 3 yılın verileri, kırmızı et üretiminde bir düşüş trendi gösteriyor. 2016’da 1 milyon 176 bin ton kırmızı et üreten Türkiye, 2017’de 1 mil-yon 126 bin ton kırmızı et üretmiş. 2018’de ise 1 milyon 118 bin tonluk bir kırmızı et üretimi söz konusu (Şekil 5). TÜİK’in kırmızı et üretim ista-tistikleri hesaplamalarına ithal edilen besilik ve kasaplık hayvanlardan elde edilen etler de ekleni-yor. 2018’de ithal edilen söz konusu canlı hayvan-lardan yaklaşık 400-450 bin ton kırmızı et elde edildiğini de hesaba katarsak aslında 2018’deki kırmızı et üretiminin kabaca 700-750 bin ton seviyelerinde olduğu sonucu ortaya çıkıyor.

Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan alınan ve işlenen TÜİK verilerinin güncelliği ve güveni-lirliği de sektörde ayrı bir tartışma konusu. Zira

mimar•ist 2019/3 69

DOSYAYİTİRİLEN KÖYLER VE DÖNÜŞEN PEYZAJ: TÜRKİYE KIRSALININ GELECEĞİ

Şekil 3. Tarım İstihdamı ve Toplam İstihdamdaki Payı (Bin kişi, %)

Şekil 4. 2017-2018 Yılları Bitkisel Üretim Miktarları

Şekil 5. 2017 ve 2018 Yıllarında Kırmızı Et Üretimi (ton)

2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015 2016 2017 2018

Tarımis3hdamı 7,7698,0897,4587,1657,4145,0154,6534,5464,6214,7525,084 5412 5301 5204 5470 5483 5305 5464 5347

Tarım% 36.0 37.6 34.9 33.9 34.2 25.5 23.3 22.5 22.4 23.1 23.3 23.3 22.1 21.2 21.1 20.6 19.5 19.4 18.5

0.0

5.0

10.0

15.0

20.0

25.0

30.0

35.0

40.0

0

1,000

2,000

3,000

4,000

5,000

6,000

7,000

8,000

9,000

Tarımİs)hdamıveToplamİs)hdamdakiPayı(Binkişi,%)

Toplamton Sığır Koyun Keçi Manda2017 1,126,403 987,482 100,058 37,525 1,339

2018 1,118,695 1,003,859 100,831 13,603 402

KırmızıEtÜre+mi2017ve2018(ton)

Page 74: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

yıllar itibariyle kırmızı et üretiminde bir düşüş trendine karşın aynı kurumun resmi verileri hayvan varlığında ciddi bir artış olduğuna işaret ediyor. Örneğin 2016 yılında toplam büyükbaş hayvan varlığı 14,1 milyon iken 2018’de 17,2 milyon gösteriliyor. Yani artış yüzde 22 seviye-sinde. Küçükbaş tarafında da tablo farklı değil. 2016’daki toplam küçükbaş hayvan varlığı 41,3 milyon iken 2018’de bu sayı 46,1 milyon. Artış yüzde 11,6. Hem büyükbaş hem de küçükbaş hayvan varlığı artarken, 2016’dan bu yana kır-mızı et üretimi artmak bir yana yüzde 5 oranın-da nasıl azalıyor, anlaşılmaz bir nokta.

2018, tavuk eti üretimi ve yumurta üretimi açısından da pek başarılı geçmedi. Yumurta üre-timi ancak yüzde 2 dolayında, et üretimi de yüzde 1 dolayında artabildi (Tablo 3).

Son dönemde fiyatı en çok artan ürünlerden birisi de tavuk eti oldu. Fiyat artışının temel nedeni yem başta olmak üzere girdi fiyatların-daki artış. İkincisi kırmızı et yerine tavuk etine olan talebin yükselmesi ile fiyatlar arttı. Market-lerin denetlenmeyen, önlenemeyen yüksek kâr hırsı da fiyat artışında etkili oldu.

Tavuk yetiştiriciliğinde maliyetin yaklaşık yüzde 70’ini oluşturan yem hammaddeleri ithal ediliyor. Özellikle tavuk yeminde en çok kullanı-lan girdilerden biri olan soyada yüzde 96 dışa bağımlı olan Türkiye, fiyat artışını kontrol edemi-yor. Döviz arttıkça soyanın, yemin fiyatı artıyor.

Son yıllarda fiyatı düşürme bahanesiyle yapı-lan yoğun ithalata rağmen, kırmızı et fiyatının beyaz ete göre yüksek olması nedeniyle, tüketici beyaz ete yöneldi. Bir ara görülen şarbon hastalı-ğı sonucu, kırmızı et tüketimi azalırken tüketici bunun yerine tavuk eti tercihine yöneldi. Oluşan yüksek talep nedeniyle fiyatlar da yükseldi.

Tarımsal üretimde değer kaybı, girdi maliyet-leri yükselirken üretilen ürün fiyatlarının aynı oranda artmaması nedeniyle çiftçilerin gelirinde ciddi düşüş oldu. Bu nedenle üretimi azaltanlar veya tamamen çekilenler oldu. Özellikle 2018’in ikinci yarısında yaşanan döviz krizi, birçok sek-törde olduğu gibi tarımı da çok olumsuz etkile-di. Çiftçi gübre, mazot, ilaç gibi günlük veya dönemsel ihtiyacı olan girdileri bile almakta zor-lanırken traktör alması da zorlaştı. Bu nedenle traktör alımları düştü ve üretimde buna bağlı olarak azaldı. İç piyasada umduğunu bulamayan traktör satıcıları ihracata yoğunlaştı ve kayıpları-nın bir kısmını ihracatla telafi etmeye çalıştı.

Kısa adı TARMAKBİR olan Türkiye Tarım Alet ve Makineleri İmalatçıları Birliği, traktör üretim ve satışlarında sert düşüşler olduğunu bil-dirdi. Satılan traktör sayısı 1 yılda yüzde 54 geri-lemiş durumda. Bu, çiftçinin çöküşünün resmi-dir ve “tanzim çadırları” şovunun arka yüzünde-ki gerçektir.

Başak, Erkunt, Tümosan, CNH, Hattat (Hattat, Valtra) firmalarının traktör üretimleri, 2019 Ocak ayında, 2018 Ocak’a göre yüzde 74 gerileyerek 1445 adete düştü.

Traktör üretiminde 2017’de 72 bin 32 adet-lik üretimle rekor kırılırken 2018’de üretim üçte bir oranında yüzde 33.8 düşüşle 47 bin 689 adete geriledi. TARMAKBİR’in verilerine göre yıllık bazda traktör üretim sayısı 24 bin 343 adet azaldı. 2017’de toplamda 72 bin 32 adet traktör üretilirken 2018’de üretim 47 bin 689 adede geriledi (Sönmez, 2019).

Yıllık üretim verileri, değerlendirildiğinde 2018 yılı traktör üretimi son 6 yılın en düşük seviyesinde gerçekleşti. Türkiye, 2013 yılında 56 bin 407 traktör üretirken 2014’te 64 bin 342 adet, 2015’te 66 bin 615 adet, 2016 yılın-da 66 bin 915 adet traktör üretti. Türkiye, 2017’de 72 bin 32 adet üretimle tarihi rekora ulaşıldı. 2017’deki rekorun ardından son 6 yılın

  2017 2018 Değişim %

Buğday 21.500 20.000 -7

Arpa 7.100 7.000 -1,4

Mısır 5.900 5.700 -3,4

Kırmızı Mercimek 400 310 -22,5

Nohut 470 630 34

Kuru Fasulye 239 220 -7,9

Şeker Pancarı 21.149 18.900 -10,6

Pamuk 943 989 4,9

Tütün 94 80 -14,4

Pamuk Tohumu 1.507 1.581 4,9

Ayçiçeği 1.964 1.949 -0,8

Yerfıstığı 165 174 5,1

Patates 4.800 4.550 -5,2

Soğan (Kuru) 2.132 1.931 -9,4

Domates 12.750 12.150 -4,7

Üzüm ve İncir 4.506 4.239 -5,9

Karpuz-Kavun 5.825 5.785 -0,7

Turunçgiller 4.770 4.902 2,8

Fındık 675 515 -23,7

Elma 3.032 3.626 19,6

Zeytin 2.100 1.500 -28,5

Çay 1.300 1.500 15,4

70 mimar•ist 2019/3

DOSYAYİ

TİRİ

LEN

KÖYL

ER V

E DÖ

NÜŞE

N PE

YZAJ

: TÜR

KİYE

KIR

SALI

NIN

GELE

CEĞİ

Tablo 2. Temel Ürünler İtibarıyla Tarımsal Üretim (TÜİK ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı verilerinden yararlanılarak geliştirilmiştir)

Tablo 3. 2017 ve 2018 Yılları Tavuk ve Yumurta Üretimi (TÜİK veri tabanından yararlanılarak geliştirilmiştir)

2017 2018 Değişim %

Tavuk yumurtası (bin adet) 19.281.196 19.643.711 2

Kesilen tavuk (bin adet) 1.228.444 1.228.533 -

Tavuk eti (ton) 2.136.734 2.156.671 1

Page 75: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

en düşük üretimi 2018’de 47 bin 689 adet ile gerçekleşti. TARMAKBİR’in verilerine göre, sadece üretimde değil aynı zamanda trafiğe tes-cil edilen traktör sayısında da büyük düşüş var. Aralık ayında 3.886 adet traktörün trafik tescili yapılmıştır. Tescil edilen traktör sayısı, bir önce-ki yılın aralık ayına göre yüzde 54 azalmıştır. 2018 yılında 48.356 adet trafik tescil işlemi ger-çekleşmiş olup, bir önceki yıla göre yüzde 33,6’lık bir azalma olmuştur.

TÜİK verilerine göre, tarım üreticileri, yani çiftçiler, 2018’de ürün fiyatlarını ancak yüzde 16 artırabildi. Buna karşılık sanayi ürünlerinin fiyatı yüzde 34’e yakın arttı. Bu da tarım ile sanayi fiyatları arasındaki makasın 18 puana çık-ması demek. Oysa tarım ve sanayi ürünlerinin fiyatları, 2003’ten 2017’ye kadar birbirine çok yakın seyretmişti. 2018, bir kırılma yılı oldu. Bu kadar sert ayrışma ile birlikte korkulan, tarım üreticisinin küskünlüğünün daha da artması ve çiftçinin üretimden iyice uzaklaşması (Şekil 6).

2018 boyunca tarım-sanayi fiyat makası, eylül ve ekim aylarında 30 puana kadar çıktı, sonra arz eksikliği ile tarım fiyatları artınca göre-li olarak daraldı. 2019 Ocak ayında özellikle iklimsel sorunlardan yaşanan arz eksikliği, yaş sebze ve meyve fiyatlarında ocakayında, sadece 1 ayda yüzde 29’luk artışa yol açtı. Bunun etki-siyle tarımsal üretici fiyat endeki yükseldi ve ocak ayı itibariyle tarım ürünleri üretici fiyat endeksi (Tarım-ÜFE), 2019 yılı ocak ayında bir önceki yılın aralık ayına göre yüzde 8,3, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 23,5 artış gösterdi. Böylece aynı dönemde yüzde 33 artış gösteren sanayi fiyatları ile makas 10 puan farka indi. Ancak bu, hâlâ tarımı demotive eden önemli bir makas farkıdır (Şekil 7).

Sonuç YerineKöy mekânının şekillenmesine doğrudan etki eden, köye ait başat üretim faaliyeti olan tarım ve hayvancılık, Türkiye özelinde düzenli bir gerileme içindedir. Batı kapitalizmi ile entegre olmaya başlanan XIX. yüzyılda ve Cumhuriye-tin ilk yıllarında ihracata dönük üretimin özen-dirildiği tarım ve hayvancılık, kısa sürede köye giren geliri, özellikle Ege, Akdeniz, hatta Kara-deniz gibi denize, limanlara yakın yörelerde canlandırdı ve köye giren gelirdeki artışlar, köy-deki konut başta olmak üzere köy mekânında değişimi, yer yer kaliteyi getirdi. Bundan uzak kalan, geçimlik tarım ile uğraşan Doğu, Güney-doğu Anadolu ve karasal Anadolu’da ise köyler, kapalı yapılar olarak kalmaya devam etti.

1929 krizi ile tarım ürünlerine talebin azal-ması, ticari tarıma açılmış köylerde ciddi travma-lara yol açarken 1930’lar boyunca uygulanan devletçi sanayileşme politikaları, tarımı kısmen ayağa kaldırdı. II. Dünya Savaşı ertesi benimse-nen Batı kapitalizmi ile entegrasyon ve uluslara-rası iş bölümünde tarımı içeren rol ile birlikte tarım, bir kısmı dışarıdan alınan krediler, ulaşım, sulama gibi altyapı yatırımları ile pazar için üre-timde daha çok yol aldı ve köy, kent ile daha çok ilişki içinde belli değişimler geçirdi. Bu değişim, geleneksel köy mimarisinde şehirdekinin taklidi mimariye doğru evrilme gibi bir eğilimi içerirken “koruma”, ciddi ölçüde ihmal edildi. Bu durum-da, geleneksel, tarihi köy mekânı ile ilgili bellek için de geride çok az şey kaldı.

Başta İstanbul olmak üzere kentin çağrısı ile hızlanan göçe yurtdışı göçler katıldıkça köyün morfolojisi yeni değişimlere uğradı. Köye elekt-rik, içme suyu, asfalt yol, posta, eğitim gibi alt-yapının daha çok akması, radyonun ardından televizyon ve nihayet internetin erişimi, kır-kent farkında önemli açıkları daraltırken, özgünlük-leri, kimlikleri de öğüttü.

Köylü, tarımcı bir seçmen olarak iç pazara dönük birikim dönemlerinde devletten aldığı desteklerle köyde tutunmaya devam ederken, 1980 sonrasının neoliberal politikalarıyla des-tekler hızla azalınca, köyde tutunmak da zorlaş-tı. İç göçler arttıkça, tarımda erozyon da arttı. Tarımın milli gelirdeki payı da hızla aşındı yüzde 6’nın altına kadar geriledi.

Tarım ve hayvancılığa ek olarak ülkede özel-likle sahil ve sahile yakın kesimlerde, Kapadok-

2018-Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık 2019-

Ocak

TarımÜFE 9.7 9.0 7.7 6.4 8.5 9.0 11.7 15.3 16.1 16.0 14.4 15.9 23.5

SanayiÜFE 12.1 13.7 14.3 16.4 20.2 23.7 25.0 32.1 46.2 45.0 38.5 33.6 32.9

2018-2019OcakTarımveSanayiFiyatMakası(Yıllık,%)

mimar•ist 2019/3 71

DOSYAYİTİRİLEN KÖYLER VE DÖNÜŞEN PEYZAJ: TÜRKİYE KIRSALININ GELECEĞİ

Şekil 6. AKP Devrinde Tarım-Sanayi Fiyatları (İç Ticaret Hadleri)

Şekil 7. 2018-2019 Ocak Tarım ve Sanayi Fiyat Makası (Yıllık, %)

Page 76: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

ya, Karadeniz gibi bölgelerde turizm sektörü-nün gelişmesi, köyü bir başka ekonomik faaliyet tarafından da şekillendirmeye başladı (Resim 6). Her tür turizm çeşidinin denendiği kırsal kesi-min konutu, mekânı, turizm tarafından bazen yapıcı, çoğu zaman da yıkıcı bir biçimde etki-lendi.

2020’li yıllara yaklaşırken Türkiye kırı ve köyü, tarım ve hayvancılığın mutlak anlamda gerilemesi ile biraz daha tenhalaşmaya maruz kalıyor ve bu, mekâna terk edilmişlik, ihmal ve erozyon biçimlerinde yansıyor. Köyde kalma ya da köye dönüş ise, kenti köye taşımak biçiminde gerçekleşiyor. Kentin binalarının, altyapısının, hayat biçiminin, değerlerinin kırsala taşındığı süreçler daha çok dikkat çekiyor. Gelecekte küçük üreticilik yerine kapitalist çiftliklerin tarım ve hayvancılığa hâkim olması halinde, bunun köy mekânının “kentleşmesi” sürecini daha da hızlandıracağı söylenebilir.

Mustafa Sönmez, İktisatçı-Yazar, [email protected]

Not: Şekiller TÜİK veri tabanından yararlanılarak geliştiril-miştir.

KaynaklarBoratav, K. (1974), 100 Soruda Türkiye’de Devletçilik, Ger-

çek Yayınevi, İstanbulEres, Z. (2016), “Türkiye’de Geleneksel Köy Mimarisinin

Koruma Olasılıkları”, Ege Mimarlık, 92, 8-13Eroğul, C. (1970), Demokrat Parti, Ankara Üniversitesi

Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayını, AnkaraKeyder, Ç. (1982), Dünya Ekonomisi İçinde Türki-

ye:1923-1929, Yurt Yayınları, AnkaraOral, N. (2019), Türkiye’de Tarım Nasıl Çökertildi?,

Redaksiyon Yayınları, AnkaraOyan, O. (2018), “Tarımda Tahribat Büyüyor”, Sol Haber

Portalı, http://haber.sol.org.tr/yazarlar/oguz-oyan/tarimda-tahribat-buyuyor-237550, Erişim tarihi: 1.8.2019

Pamuk, Ş. (1984), Osmanlı Ekonomisi ve Dünya Kapitaliz-mi: 1820-1913, Yurt Yayınları, Ankara

Pamuk, Ş. (1995), 19. Yüzyılda Osmanlı Dış Ticareti, Dev-let İstatistik Enstitüsü Yayını, Ankara

Sönmez, M. (1982), Türkiye Ekonomisinde Bunalım, İkinci Kitap, Belge Yayınları, İstanbul

Sönmez, M. (2013), Yerel odaklı Gelişim için, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Sorunlar ve Çözüm Önerileri, Güneydoğu Anadolu Bölgesi Belediyeler Birliği Yayını, Gün Matbaacılık, İstanbul

Sönmez, M. (2019), “Tarımdaki Çöküntü Sanayiyi de Sar-sıyor”, TMMOB Makina Mühendisleri Odası Bülten, 248, 1-19

Tarih Vakfı (1993a), Konferans: Türkiye’de İç Göç”, Tarih Vakfı Yayını, İstanbul

Tarih Vakfı (1993b), Tariş Tarihi, Tarih Vakfı Yayını, İzmirTCMB (2019), “Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası

2018 Üçüncü Çeyrek Enflasyon Raporu”Tökin. İ (1934), Türkiye Köy İktisadiyatı, Kadro Mecmuası

Neşriyatı, Ankara

Regression in Agriculture and its Impacts on Rural SpacesIt is known that the main economic activity of the villages and the countryside in general is agriculture and animal husbandry. In recent times, tourism has been added to this in some places. Agriculture and animal husbandry sectors, which are the predominant production activities and have direct effects in the shaping of the physical environment in villages, is in a steady decline, particularly in Turkey. Villages in the shaping of places that have direct effect, which is predominantly agricultural and livestock production activities of the village, Turkey is in a steady decline in private. In the 19th century and in the early years of the Republic, when it was started to be integrated with the Western capitalism, the agriculture and animal husbandry sectors were engaged in export-oriented production, and thus, the income entering to the villages were increased in a short time especially in the regions close to the sea or ports such as the Aegean, Mediterranean, and even the Black Sea. This process led to transformations in the physical environment as well as in the rural economy. On the other hand, the villages located in East, Southeastern and inland regions of Anatolia, which are engaged only in subsistence agriculture, remained as closed environment. Approaching the 2020s, the villages and the rural landscape in Turkey faces an abandonment, neglection and erosion as a result of absolute regression in agriculture and animal husbandry sectors. In this article, the effects of agriculture and animal husbandry policies, which were developed during the crisis in the early 2000s, on the villages and rural communities are discussed.

72 mimar•ist 2019/3

DOSYAYİ

TİRİ

LEN

KÖYL

ER V

E DÖ

NÜŞE

N PE

YZAJ

: TÜR

KİYE

KIR

SALI

NIN

GELE

CEĞİ

Resim 6. Ayder Yaylası’nda turizm etkisiyle artan yapılaşma, Çamlıhemşin, Rize (Fotoğraf: K. Güler).

Page 77: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

mimar•ist 2019/3 73

Şekil 1. İstanbul’da 1980’li yıllarda Marmara Denizi kıyıları, motel, plaj ve kamp alanları.

Şekil 2. Avcılar-Ambarlı’da arsa satış reklamı (Cumhuriyet, 17 Eylül 1956).

Şekil 3 Avcılar İlçesi Marmara Denizi sahil kullanımı, 1970’li yıllar (plaj, kamp alanı ve motel).

stanbul’da başta Marmara Denizi olmak üzere, Boğaziçi ve Karadeniz kıyılarında farklı özellik-

te birçok doğal plaj alanları bulunmaktadır. Söz konusu alanlar XIX. yüzyıldan itibaren günlük yaşamda yerini “deniz hamamı” olarak almış ve belirgin şekilde kullanılmıştır. XX. yüzyılın başın-dan itibaren “plaj” olarak yaygınlaşan deniz ve yaz mevsimiyle bütünleşen söz konusu kullanım, 1950’li yılların ortasında kadar gelişimini sürdür-müştür (Gürel, 2018). İstanbul Florya sahili aynı dönem için Türkiye için modern plajın öncüsü olarak görülmektedir (Gürel, 2018; Toprak, 2018). Florya sahili geniş kumsalı ve uygun yapısı ile plaj kullanımı açısından elverişlidir. Aynı zaman-da banliyö hattı da erişim açısından büyük kolaylık sağlamaktadır. Florya’nın İstanbullular tarafından ilgi görmesinde Florya Atatürk Köşkü’nün yapıl-masının da etkili olduğu düşünülmektedir (Top-rak, 2018). İstanbul Avrupa yakasında, Sirke-ci-Halkalı banliyö hattı ile de yakın temasta olan Marmara Denizi kıyısındaki doğal plaj alanları, batı yönünde Florya sahili ile birlikte Menekşe’yi de geçerek Küçükçekmece Gölü lagün bölgesine kadar uzanmaktadır. Bilinen adıyla “Haylayf Plajı” bu bölgedeki son nokta gibi görünse de 1950’li yıllardan itibaren bir dönem (1950-1980), bugün-kü Avcılar İlçesi sınırlarındaki Marmara kıyısı da plaj, motel, kamp ve çadır alanları, yazlık konutlar-la birlikte aktif olarak kullanılmıştır. Avcılar İlçesi sınırlarında Marmara Denizi sahil kullanımı, eski Ambarlı Köyünü merkez alarak 1950’li yıllarda yazlık konutlarla başlayıp termik santralin kurulu-şundan (1964-67) itibaren 1970’li yılların sonuna kadar azalarak devam eden ve 40 yıl önce biten 30 yıllık bir dönemi kapsar. Avcılar İlçesinin güney sınırını oluşturan Marmara Denizi kıyılarının kul-lanımı, yakın çevresinde sanayi etkisi, ticari liman, termik santral, bölgedeki yoğun yapılaşma ve hızlı nüfus artışından etkilemiştir. Bugün sadece Ambarlı Mahallesi sınırlarında küçük bir bölgede yakın zamanda kum takviyesi yapılmış plaj bulun-maktadır. Çalışma, Avcılar İlçesi güney sınırını oluşturan Marmara Denizi kıyısıyla temas halinde-ki kullanımı, geçmiş dönem içinde bir zaman aralı-ğını incelemeyi amaçlamaktadır.

İstanbul Avcılar İlçesi ve Sahil Kullanımıİstanbul Avrupa yakasında bulunan Avcılar İlçe-si, güneyde Marmara Denizi ve kuzeydoğuda Küçükçekmece Gölü ile sınırlıdır (Şekil 1, 3). Ana ulaşım ağı D-100 Karayolu (daha önce kullanıl-mış olan adlarıyla Londra Asfaltı / Edirne Asfaltı / E-5) ilçeyi doğu-batı ekseninde ikiye bölmek-tedir. Toplam on mahalleden oluşan Avcılar İlçe-si’nde Denizköşkler ve Ambarlı mahallelerine güneyde Marmara Denizi, Gümüşpala, Firuzköy ve Yeşilkent mahallelerine ise doğu yönünde Küçükçekmece Gölü sınır oluşturmaktadır. Avcı-lar İlçesi’nin oluşumunda etken iki önemli yerle-şim Marmara Denizi kıyısındaki eski Ambarlı ve bitişiğindeki Avcılar Köyüdür (Amindos Çiftliği)

İNCELEME

İstanbul Avcılar İlçesi Marmara Sahilinde Bir Dönemin İki Tanığı: Motel Baler ve İETT KampıGül Yücel - Ayşegül Laçin

İİ

Page 78: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

74 mimar•ist 2019/3

İNCELEME

Şekil 4. Motel Baler alanı uydu görüntüsü,1970 ve 2015 (URL 1).

(Avcılar Kaymakamlığı, 2018a; Avcılar Belediye-si, 2018). Eski Ambarlı Köyü XX. yüzyıl başına kadar balıkçılıkla geçimini sürdüren Marmara Denizi kıyısında küçük bir yerleşimdir. Yakın çev-resi çiftlikler ve tarım arazileriyle çevrilidir. Mübadele döneminde Yunanistan Ömberiya köyünden gelen nüfus Ambarlı Köyü’ne yerleş-miştir (Avcılar Kaymakamlığı, 2018a). Bugün her iki köy de ilçenin mahallelerinin bir bölümü-nü oluşturmaktadır. Avcılar İlçesi aynı zamanda göçmen kuşların ana göç güzergâhı içinde kal-maktadır. İlçede nüfus ve yapılaşma 1970’ten sonra hızla artmış ve bugün nüfusu 450 bine yaklaşan ilçenin son yirmi yılda nüfusu ve bina sayısı iki kat artış göstermiştir (TÜİK, 2016; Avcılar Kaymakamlığı, 2018b).

Avcılar İlçesi sınırlarındaki Marmara Denizi sahili yer yer genişleyen, çoğunlukla dar kumsal alandan itibaren dik yamaçla yükselen formdadır. Bu kıyı yapısı kullanımı da belirleyicidir. Sahile ulaşım ise topografyanın elverdiği ölçüde geliş-miştir. Bununla birlikte 1950’li yılların ortaların-dan itibaren yaklaşık 30 yıllık bir dönem, İstan-bul şehir merkezinde yaşayanlar için deniz ve sahil olanaklarıyla alternatif yaşam alanı olarak öne çıkarılmış ve bölgeye ilgi çekilmiştir (Şekil 2). Kıyı kullanımı ve fiziksel müdahaleler de aynı döneme rastlamaktadır. Bu durumu dönemin günlük gazetelerinden birinde yayınlanmış tam sayfa ilanlardan izleyebilmek mümkündür:

… Kum ve deniz banyosundan, deniz havasın-dan istifade edemedikten sonra şehir dışına niçin çıkayım? Evet; Sirkeciye 15 dk gibi kısa bir mesafede olan Avcılar Mahallesi aynı zamanda; Florya Koyu bitişiği, ipek kumlu billur sulu Marmara denizi sahi-

lindeki Avcılar Köyündedir. Köyün sağlam havası, temiz denizi, ucuz gıda maddesi, havuzları, asırdide ağaçları; camii; okulları; dahili muntazam yolları, av hayvanları, balıkçılığı, esasen eskiden beri malum ve meşhurdur. (Cumhuriyet, 1953)

İstanbul kent merkezinde aynı dönemdeki imar ve istimlak uygulamaları ve Avcılar İlçesi de dahil olmak üzere o günlerde kent merkezi dışın-daki yerlerde uygun bedelli konut arazi arzı, ilçe nüfusunun değişimine etki eden önemli gelişme-lerdendir (Öztürk, 1966). İstanbul’un temel ula-şım ekseninin Üngür (2018) tarafından “kentsel bir omurganın embriyosu” olarak tanımlanan Londra Asfaltı, bugünkü adıyla D-100 Karayolu) bölgedeki konumuyla ilişkili olarak, yerleşimdeki arazi kullanımının etkilendiğini de söylemek mümkündür. Sayar (1953) aynı dönemde İstan-bul dışında kurulan yeni yerleşim alanları ve arazi kullanımına yönelik yazılarıyla konuya dikkat çekmektedir (Sayar, 1953). Marmara sahili boyunca yazlık konutlar dışında kamuya açık veya özel kurumlara ait birçok yazlık dinlenme tesisi kurulması da aynı döneme rastlar. İlçenin batısında Elektrik Üretim Anonim Şirketi EÜAŞ, Termik Santrali kuruluşu (1964-67) (o günkü adıyla Türkiye Elektrik Kurumu TEK Ambarlı Termik Santrali) ve yakın çevresinde diğer ticari liman ve dolum tesisleri, kıyı kullanımını doğru-dan etkileyen unsurlar olmuştur. Diğer taraftan 1970’li yıllardaki kıyı dolguları, bölgenin sahil kullanımını etkilemiştir (Cumhuriyet, 1972). Bölgedeki kıyı kullanımı ve sanayi tesis uygula-malarına yönelik aynı dönemde çıkan gazete haberleri (Ketenci ve Köseoğlu, 1974; Ketenci, 1974) kıyı kullanımı ve korunması ile ilgili sorun-lara dikkat çekmektedir. Bütün bunlarla birlikte 1980’li yılların başına kadar bölgede motel ve birçok çadırlı kamp alanı, plajlar hala kullanılabi-lir durumdadır (Tablo 1). Bugün ise tamamına yakını kullanım dışı kalmıştır. Arazileri ise bölge-deki zemin yapısı nedeniyle yerleşim açısından riskli olarak tespit edilmiştir. Kısmi olarak açık alan etkinlikleri için kullanılmaktadır.

Avcılar İlçesi’nde bir dönem bulunan başlıca yazlık tesisler; özel ve kamu kurum ve kuruluşları-nın dinlenme kampları, halk plajı ve çadırlı kamp alanlarıdır. İstanbul Elektrik Tramvay ve Tünel İşletmeleri Genel Müdürlüğü, İETT Kamp Alanı, Öğretmenler Dinlenme Kampı, İş Bankası Din-lenme Tesisleri, Avcılar Belediye Kampı, Çamlık Kampı bölgede bir dönem ilçe turizmine destek veren önemli tesislerdendir. Özel bir turistik işlet-me olan Motel Baler ise eski Ambarlı Köyüne yakın, İlçenin en batı sınırında konumlu, bölge-

Tesis adı Motel Çadır

1. Ambarlı Dinlenme Kampı İki odalı 4 Motel 83 Çadır yeri2. Avcılar Halk Kampı

Çadır sahası 119 Çadır yeriYazlık Moteller Tek odalı 6 motel

İki odalı 6 motelİki odalı müstakil ev

3. Marmara Kamp Sahası 20 Motel 60 Çadır yeri4. Ambarlı Halk Plajı

Tablo 1. Avcılar ilçesi İstanbul Büyükşehir Belediye’sine bağlı Sosyal Turistik Tesisler (İstanbul Belediyesi, 1983)

Page 79: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

mimar•ist 2019/3 75

İNCELEME

deki ilk “turistik” konaklama tesislerinden biridir. Motel Baler’den itibaren doğu istikametinde sahil boyunca çadırlı kamp alanları ve halk plajı ile devam eden tesisler, Marmara Denizi kıyısının Küçükçekmece Gölü ile yakınlaştığı konumda İETT kampı ile tamamlanmaktadır (Şekil 3). İETT Kampı’nın doğusunda ise Küçükçekmece Gölü ile Marmara Denizi’ni ayıran dar kara parça-sında, D-100 Karayolu ile Marmara Denizi ara-sında kalan alanda ise geniş kumsalıyla Askeri Kamp alanı bulunmaktadır. Söz konusu kamp alanında 1989’da Bulgaristan’dan göç edenler geçici olarak kalmış ve sonrasında 1999 Depre-minde geçici barınma alanı olarak kullanılmıştır. Halihazırda söz konusu kamp kaldırılmış, dolgu ile genişletilen alanda İstanbul Su ve Kanalizas-yon İdaresi İSKİ Küçükçekmece Atıksu Ön Arıt-ma tesisleri bulunmaktadır. Avcılar İlçesi’nde Marmara Denizi sahilini bir dönem süresince iki ucundan tutan Motel Baler ve İETT Kamp alanı; kullanımı, kullanıcısı, kapasitesi, arazi kullanımı bakımından önemli iki hizmet alanıdır. Bugün sahil yapısındaki zaman içindeki değişim, yeni fonksiyonların bölgeye yerleşmesi ve bölgedeki nüfus hareketleri ile birlikte kıyıdaki denizle ilişki-li kullanım alanlarının büyük bir kısmı ortadan kalkmıştır. Bölge hâlihazırda deniz kıyısı ile bütünleşiktir. Ancak sahil yapısı büyük ölçüde doğal bütünlüğünü kaybetmiştir. Geniş dolgu alanında açık park alanları bulunmaktadır. Küçük bir bölümde doğal plaj yapısı 2015 yılında yapılan iyileştirme çalışmaları ile kullanılabilir durumda varsayılmaktadır (Yaşam Gazetesi, 2015).

Motel BalerMotel Baler, bugünkü Avcılar ilçesi Ambarlı Mahallesi sınırlarındadır. Marmara Denizi kıyı-sında ve eski Ambarlı Köyü batısında konumlu Motel Baler, 1968’de işletmeye açılmıştır (Şekil 3, 4). Bal Mahmut adıyla bilinen sahibi Mah-mut Baler’in av merakı nedeniyle bölgeye sık ziyaretlerini takiben burada yazlık bir ev sahibi edinmiş ve devamında da motel projesini geliş-tirmiştir (Kırtay, 2017), (Baler, 1982). Mote-lin, dönemin Turizm Bakanı Nihad Kürşad tarafından açıldığı günün gazete haberlerine de yansımıştır (Cumhuriyet, 1968).

İstanbul Avcılar İlçesi Ambarlı Mahallesinde bulunan Motel Baler tesis arazisi 7352 m2 ve özel mülkiyettir. Tesis alanı önünde bulunan 6011m2 alanlı bölüm ise Maliye Hazinesine ait-tir. Planlarda tatil köyü lejantı ile tanımlı olan alan daha sonraki kıyı planında bir kısmı park alanı olarak planlanmıştır. 1999 Marmara depre-

mi sonrası 2004’te bölgede gelişen heyelan ile Motelin bulunduğu arazi 28.06.2005 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile halihazırda “Afete Maruz Bölge” olarak ilan edilen alan kapsamında kalmaktadır (Avcılar Belediyesi, 2017) (Tablo 2).

Motel arazisi kıyıda dar bir kumsal bölümden itibaren hemen yükselen yamaç üzerindeki düz-lükte kuruludur (Şekil 4). Motel Baler’in tasarım sürecinde üç mimarın (Taylan Karatuna, Ferzan Baydar ve Faruk Özsoy) adı geçmektedir (Yücel, 2018). Motel konaklama birimleri Yüksek Mimar Taylan Karatuna tarafından tasarlanmıştır. Top-lam 50 odalı, iki katlı konaklama üniteleri biri denize dik, diğeri paralel olmak üzere iki koldan oluşmaktadır (Şekil 5, 6). Konaklama üniteleri arazi eğimiyle uyumlu kademeli olarak yerleştiril-miştir. Motel için 5108 m² inşaat alanı ile 1967 tarihinde ruhsat alınmıştır (Avcılar Belediyesi, 2017). Odaların tamamı deniz manzarasına yön-lendirilmiş, kat koridorları tek yönlü ve arkada olacak şekilde planlanmıştır. Motel odaları önün-de yalın tasarlanmış geniş balkonlar, taşıyıcı sis-tem elemanları kolon ve kirişlerle birlikte okuna-

Tablo 2. Planlama sürecinde Motel Baler (Avcılar Belediyesi, Planlama Arşivi, 2018)

Plan Açıklama

1 Avcılar Uygulama İmar Planında 03.02.1982 onaylı 1/1000 ölçekli

TAKS:0.25, KAKS:0.40 emsallerinde, “Tatil Köyü” lejantında

2 04.02.1988 onaylı Kıyı Planı Parselin bir kısmı plan tasdik hududunda kalmakta ve park alanında planlanması

318.06.1997 yılı 1997/60 sayı ile kabul edilen 41 pafta 6636 parselin Park Alanına alınması plan değişikliği

Kamuya açık park alanlarını arttırma talebi ve 01.07.1998 tarihinde Büyükşehir Belediyesince plan teklifinin onanması

4 28.08.2008 onanlı 1/1000 ölçekli Avcılar Uygulama İmar Planı

YUOA (Uygun Olmayan Alan), bölge Afet Bölgesi lejantında

Şekil 5. Motel Baler kadastral durum, 1982 öncesi (Avcılar Belediyesi, 2018).

Şekil 6. Ambarlı Motel Baler vaziyet planı, 1970-74 (Avcılar Belediyesi, 2017).

Page 80: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

76 mimar•ist 2019/3

Şekil 8. İş Bankası Kampı,1980’li yıllar (Cem Tetik arşivi).

Şekil 9. İETT Kampı genel görünüm ve kamp alanı, 1970’lerin başları (İETT Arşivi).

Şekil 7. Motel Baler konaklama üniteleri, genel görünüm, 2004(G. Yücel arşivi).

İNCELEME

bilir düzendedir. Balkon korkuluklarının görüşü kesmeyen, asgari ölçülerdeki kurgusu ve yalınlığı ön plandadır. Çatı örtüsünün balkon üzerinde de devam etmiş ve gölgeli açık kullanım alanı sağ-lanmıştır. Konaklama birimleri dışında lokanta, mutfak, çamaşırhane benzeri diğer ortak kulla-nım alanları bağımsız çözülmüştür. Deniz kıyısı-na prefabrike tek katlı sekiz üniteden oluşan ilave ise sonraki yıllarda gerçekleşir (Şekil 6). Mülkiyeti 1978’de el değiştiren motel bahçesine açık yüzme havuzu ilavesi de aynı dönemde yapılmış-tır. XX. yüzyıl modern mimari örneklerinden biri sayılabilecek motel konaklama birimlerinde, taşı-yıcı sistemin tasarımı bütünleyici yapısı, balkonla-rın odalara özel, iskelet yapıda parçalı tasarımı ve korkuluklarda yatay etki vurgusu öne çıkan öğe-lerdir (Şekil 7) (Yücel, 2018). Bugün motelin ana

konaklama üniteleri ayakta değildir. Yakın tarihte gelişen heyelanın ardından bölgedeki iskân dâhi-lindeki tüm binalar için yıkım kararı alınmıştır. Motel yerleşkesi içinde başta konaklama üniteleri olmak üzere birçok yapı kaldırılmıştır. Motelin bahçesi ve önündeki kumsal alan bugünkü işlet-mecisi tarafından açık hava etkinliklerinde kulla-nılmaktadır (URL 2).

Motel Baler arazisinin doğu sınırını yine aynı dönemlerde aktif olarak kullanılan İş Ban-kası Kamp alanı oluşturmaktadır (Şekil 8). Mah-mut Baler, kamp alanı ile ilgili arazinin alınma sürecini anılarında yer vermiştir (Baler, 1982). Kamp alanı, Motel Baler’in arazisinin devamı olarak, önündeki geniş kumsalın hemen gerisin-de yükselen yamaç üzerindedir. Elektrik santra-linin kurulma kararı bölgenin denizle ilişkili dinlenme alanı olma özelliğini etkilemiş ve bu tür tesislerin yıllar içinde kullanım dışı kalma sürecini hızlandırmıştır.

İstanbul Elektrikli Tramvay ve Tünel İşletmeleri İETT Kampıİstanbul Elektrikli Tramvay ve Tünel İşletmeleri İETT Kamp alanı bugünkü Denizköşkler Mahal-lesi’nde, Marmara Denizi kıyısında konumlan-mıştır (Şekil 9, 10). Tapu bilgilerinde Ambarlı Küçükçekmece Yolu güzergâhında, üzerinde kâgir bina ve müştemilat olan “Dinlenme Kampı” olarak tanımlanan yerin mülkiyeti hâli-hazırda İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nindir. İstanbul Belediye Meclisi tarafından kamuya tah-sis edilmiştir (10.7.1992 tarih, 495 sayılı karar).

Kamp alanına kuzeybatısında D-100 Karayo-lu’na bağlanan, Dr. Sadık Ahmet Caddesi’nden (eski halihazır haritalarında “Eski Edirne Asfaltı” olarak geçmektedir) ulaşılmaktadır. Bölgenin tipik kıyı yapısına uygun, dar sahilden itibaren dik yamaçlı topografya kademeli olarak teraslandırıl-mıştır. Kamp alanında en üst kotta bir adet merkez binası bulunmaktadır (Şekil 9-11). Söz konusu binanın kullanımına ilişkin bilgiler, döneme tanık-lık edenler tarafından aktarılmaktadır (URL 3). Zemin katı yemekhane, üst katı oyun ve sinema salonu olarak kullanılmıştır. Eski hâlihazır harita ve bölgenin fotoğraflarından binanın üst katının saçak altı geniş teraslı L formunda iki katlı bir yapı oldu-ğunu göstermektedir (Şekil 9-11). Aynı düzlükte vagonların yer aldığı bölümde kamp alanı servis ihtiyacını karşılayan yan yana iki tek katlı yapı bulunmaktadır. Bölgeye ilişkin 1968 tarihli harita-dan arazinin orta kısmında bir sarnıç ve kuyu oldu-ğu bilgisi yer almaktadır (İETT, 2018a). Yine kıyı-da iki yapı fotoğraf ve haritalardan izlenmektedir.

Page 81: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

mimar•ist 2019/3 77

Şekil 10. İETT Kamp Alanı uydu görüntüsü,1970 ve 2015 (URL 1).

Şekil 11. 21 Pafta 4466-4467-4468 parsellere ait 1970’li dönem kadastral plandan yararlanılarak hazırlanmış harita (İETT, 2018).

Şekil 12. İETT Kampı vagon kullanımı (URL 3).

İNCELEME

Teraslarla kademeli olarak denize ulaşan arazide en üst platformda tramvay vagonlarından oluşan kamp alanı, denize paralel yerleşen diğer teraslarda ise çadır yerleşim alanlar bulunmaktadır. İETT, 1961’de hizmet dışına çıkardığı tramvay vagonları-nın büyük kısmını yazlık kamp alanında değerlen-dirmiştir. 1967’de 15-20 adedi Kadıköy Kuşdili İETT Taşıt Müzesinde sergilenmek üzere ayrılmış geriye kalan 125’in üzerindeki sayıda çalışabilir durumdaki tramvay aracı Avcılar İETT Kamp Ala-nında kullanılmak üzere yer almıştır. Kuşdili İETT Taşıt Müzesi’nin 1981 yılında kapatılmasını taki-ben müzedeki tramvaylar da aynı şekilde değerlen-dirilmek üzere kampa gönderilmiştir. (İETT, 2018b; 1990 tarihli Cumhuriyet Gazetesi). Vagonlar kamp alanında denize dik olacak şekilde ve birbirine paralel biçimde yerleştirilmiştir (Şekil 10, 12). Kamp alanında en üst kotta yerleştirilen vagonlar bir ailenin kullanabileceği şekilde düzen-lenmiştir. Aynı dönemde iki Yeşilçam sinema fil-minde birkaç sahne için kamp alanı kullanılmıştır: N. Özer (yön.), “Ölümden Korkmuyorum”, 1971 ve N. Saydam (yön.), “Aşk Hikâyesi”, 1971. Her iki filmde de kamp alanının değişik bölümleri-nin o günkü durum ayrıntılı olarak görülebilmek-tedir. Buradan vagon ve motrislerin dış görünüm-lerinin olduğu gibi kaldığını ancak içeride değişik-lik yapıldığını söylemek mümkündür. Aynı şekilde vagonların yerleştirildiği sahada herhangi bir kap-samlı düzenleme yapılmadığı gözlenmiştir. Sinema filmlerinde vagonların genel olarak kullanım dışı olduğu gözlenmektedir. Dinlenme Kamp alanı 1980’li yıllara kadar yaz döneminde İETT men-supları tarafından kullanılmıştır. Bölge koşullarının değişimine paralel, kamp kullanımı da etkilenmiş-tir. 1999 depremi sonrasında geçici barınma alanı olarak da kullanılmıştır. Bugün açık ve kapalı alan-lar içeren İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Sosyal Tesisleri bulunmaktadır. Yerinde inceleme ve görüşmelerden bölgenin geçmiş kullanımı ile ilgili herhangi bir izin kalmadığı gözlenmekle bir-likte, kamp alanı yeşil açık alan olarak, yeni inşa edilmiş tek katlı sosyal tesisle birlikte aktif kulla-nımdadır. Tramvay vagonlarının ikincil kullanımda yazlık kamp alanında değerlendirilmesi açısından dikkat çeken bir örnektir.

Genel değerlendirme yapıldığında yazlık çadırlı kamp alanı olarak kullanılan arazide kalıcı olarak sadece merkez yapısı ve müştemilatın bulunduğunu söylemek mümkündür. Konakla-ma ünitesi olarak da kullanılan vagonlar arazide herhangi bir kalıcı müdahaleye yol açmamıştır. Çadır alanı ise vagon dizilerinin önünde denize paralel teraslandırılmış yamaçta yer almaktadır.

Diğer taraftan tramvaylar İstanbul ulaşım tarihinde bir dönemin tanığıdır. Gelecek kuşakla-rın geçmişle bağı kurabilmesi, kentin tarihi ve izlerini bulabilmesi, mevcut değerlerin koruna-bilmesiyle güçlendirilebilir. Bu yönden bakıldı-ğında İstanbul ulaşım tarihi açısından tramvaylar-la ilişkili izler silikleşmiş ve izlenmesi güçleşmiştir.

Değerlendirmeİstanbul kent merkezine yakın mesafede oluşu, denizle ilişkili yazlık konut kullanımı ve yazlık tesis ve sahil kullanımını ön plana çıkarmıştır. XX. yüzyılın başından itibaren zaman içinde değişen adlarıyla İstanbul’dan batı yönünde devam eden otoyol aksı üzerinde olması bölgeyi etkilemiştir. Bu süreçte İstanbul’daki imar ve istimlâk hare-ketlerinin de etkisi ile konut için uygun bütçeli arazi arzı, yakın çevrede termik santral kuruluşu (1964-1966) ve hafif sanayi; ekonomisi ve gün-lük yaşamı farklı olan küçük köy yerleşimi ve çev-resi üzerinde çok boyutlu etki oluşturmuştur.

Avcılar ilçesi güney sınırını oluşturan Marmara Denizi kıyısında başlangıcı yetmiş yıl öncesine tarihlenen XX. yüzyıl yazlık kıyı/sahil kullanımı

Page 82: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

78 mimar•ist 2019/3

Tablo 3. Planlama sürecinde İETT Kampı (Avcılar Belediyesi, Planlama Arşivi, 2018)

İNCELEME

yaklaşık otuz yıl sürmüş ve bölgedeki fiziksel, eko-nomik ve sosyal değişimlerle birlikte sadece birkaç sokak adı bırakarak (Plaj Yolu Sokak, Sahil Yolu Sokak, Yalı Sokak, Su Sokak) kaybolmuştur. İlçe sınırlarındaki Marmara Denizi doğal kıyı yapısı bugün küçük bir bölümü hariç, özgün durumunu kaybetmiştir. İlçenin Marmara Denizi sahili boyunca taşıdığı heyelan ve deprem kaynaklı risk-ler ve oluşturacağı etkiler bugün ve gelecek kıyı kullanımı için önemli parametrelerdir.

1968’de özel şahıs mülkiyetinde işletmeye açı-lan Motel Baler, aynı dönemlerde kullanım açısın-dan denk gelen İş Bankası ve İETT Kamp alanları avcılar ilçesinin tarihsel gelişiminde önemli bir etki sağlamış, kamusal öğeler taşıması açısından önem-lidir. Tarihsel bellek ve kentsel makro formu geliş-tirici bu benzeri insan-kent etkileşimleri kentsel perspektiften değerlendirildiğinde, kamusal nite-likli yaşanabilirliği de arttırmıştır.

XX. yüzyıl bakışıyla şekillenen kıyı kullanımı XXI. yüzyılda yerini başka yönde yoruma bırak-

mıştır. Bugün gelinen durum, kentlerin denizle ilişkisinin yeniden yorumlanmasına açıktır.

Gül Yücel, Dr. Öğr. Üyesi, İstanbul Gelişim Üni. Mühendislik ve Mimarlık Fak. Mimarlık Bölümü, [email protected]

Ayşegül Laçin, Y. Şehir Plancısı, Avcılar Belediyesi Planlama Müdürlüğü, [email protected]

KaynakçaAvcılar Belediyesi (2017), İmar Arşivi, Motel Baler Projesi,

İstanbul: 1967 Avcılar Belediyesi (2018), Planlama Müdürlüğü Arşivi,

Halihazır HaritaAvcılar Kaymakamlığı (2018a), “Avcılar’ın Tarihçesi” tari-

hinde Avcılar Kaymakamlığı: http://www.avcilar.gov.tr/tarihi (erişim: 15.7.2018)

Avcılar Kaymakamlığı, (2018b), Nüfus ve Dağılımı. Avcılar Kaymakamlığı Web Sitesi: http://www.avcilar.gov.tr/nufus-ve-dagilimi (erişim: 5.8.2018)

Baler, M. (1982), Baldan Damlalar 3 ve Hatıralarım, İstanbul: Kervan Yayınları

Cumhuriyet (1953), “ Marşal Bulvarında 20 Lira Taksitle Arsalar”, satış ilanı (29 Kasım)

Cumhuriyet (1956), “Deniz Sevenlere Güzel bir Fırsat”, satış ilanı (17 Eylül)

Cumhuriyet (1968), “Motel Baler Açılışı” (7 Eylül)Cumhuriyet (1972), “Ambarlı’da Sahil Dolduruluyor” (10

Ekim)Gürel, M. Ö. (2018), “İstanbul Kıyılarında Toplumsal

Dönüşümün Mimari İzleri: Deniz Hamamlarından Modern Plajlara”, Z. Ögel, G. Tanman, E. Alışık, İstanbul’da Deniz Sefası, Sergi Kataloğu, İstanbul: Pera Müzesi Yayını 94

İETT, (2018a), İETT Emlak ve Kamulaştırma Müdürlüğü Arşivi (12.12.2018)

İETT (2018b), “Kronolojik Tarihçe”, http://www.iett.istanbul/tr/main/pages/kronolojik-tarihce/32 (eri-şim: 8.5.2018)

İstanbul Belediyesi (1983), “İstanbul Belediyesi. Sosyal Turistik Tesislerden Yaralanma Yönetmeliği”, Resmî Gazete, Sayı: 18020

Ketenci, Ş. (1974), “Kıyıların Korunmasını Amaçlayan Kuralların Hiçbiri İşletilemiyor”, Cumhuriyet (14 Aralık)

Ketenci, Ş. İ. Köseoğlu (1974), “İstanbul Yağma Ediliyor”, Cumhuriyet (12 Haziran)

Kırtay, T. E. (2017, Eylül 21), “Mahmut Baler’in Özel Şoförü Olmak” (G. Yücel, Röportajı Yapan)

Öztürk, E. (1966), Küçükçekmece ve Çevresi, İstanbulSayâr, Z. (1953), “İstanbul ve Etrafı”, Arkitekt, S. 9-12, s.

167-168Toprak, Z. (2018), “Deniz Hamamından Plaja Bir Nostalji-

nin Öyküsü”, Z. Ögel, G. Tanman, E. Alışık, İstan-bul’da Deniz Sefası, Sergi Kataloğu, İstanbul: Pera Müzesi Yayını 94

TÜİK Türk Standartları Enstitüsü (2016), Avcılar İlçesi 2016 Nüfusu Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi, TÜİK Web Sitesi: https://biruni.tuik.gov.tr/medas/?k-n=95&locale=tr (erişim: 22 Mayıs 2017)

Üngür, E. (2018), “Kentsel Bir Omurganın Embriyosu: Londra Asfaltı”, Mimarlık, S 403, s. 45-49

Yaşam Gazetesi (2015), “Avcılar’ın Ambarlı Plajı Yeniden Hayat Buluyor”, Yaşam Gazetesi: http://www.yasam-gazetesi.com.tr/gundem/avcilarin-ambarli-plaji-yeni-den-hayat-buluyor-h113791.html (4 Haziran)

Yücel, G. (2018), “İstanbul Avcılar, Motel Baler”, DOCO-MOMO 2018 Türkiye Mimarlığında Modernizmin Yerel Açılımları XIV, Poster Sunuşları, Zonguldak: DOCOMOMO Türkiye

URL 1: https://sehirharitasi.ibb.gov.tr/URL 2: http://balergarden.com/URL 3: http://wowturkey.com/forum/viewtopic.

php?t=53910&start=0

The Two Sample From Second Half of 20th Century in Istanbul Avcılar District Marmara Sea Coast: Motel Baler and IETT Tent CampIn this study, small settlements along the shore of the Marmara Sea were examined in context of summer functions in 30 year period. The tent camp areas, motels and beaches near Marmara Sea in Istanbul Avcılar district are investigated which is develope beginning of second half of the 20th century and IETT Camping and Motel Baler are discussed in detail. Seaside related usage in the region was evaluated as location, size, topography, property, typology, planning process, capacity, and relationship with shore, architectural originality and current status. The archive information and on-site observation data were used in the evaluation. The physical changes were taken into consideration except social and economic parameters in the study. The research results show that the summer usage facilities which is developed that developed from the mid-20th century along the shores of the Sea of Marmara in the districts of Avcılar focus on tent camps. The coastal use of the district, located on the shore of the Sea of Marmara, may be discussed for enhancing summer usage.

Plan Açıklama

1 03.02.1982 Avcılar Uygulama İmar Planı 4466, 4467,4469 Parseller: Koşullarına göre “Dinlenme Kampı” alanında kalmaktadır.

2 15.12.2006 tarihli Avcılar 1/5000 Ölçekli Nazım İmar Planı

4466 Parsel: Kısmen park, kısmen günübirlik tesis alanında, 4467, 4469 Parseller: “Günübirlik Tesis” alanında kalmaktadır.

3 04.02.1988 Tarihli Kıyı Planı ve 19.06.1996 tarihli plan değişikliği

4466, 4467, 4468 Parseller “Dinlenme Kampı” alanı iptal edilerek sağlık tesisine alınmıştır. 4466 Parsel ise kısmen çocuk parkı fonksiyonuna alınmıştır.

4 28.08.2008 Onaylı Avcılar1/1000 Ölçekli Uygulama İmar Planı

4466 ve 4467 Parsel, sahil şeridinde, jeolojik açıdan sakıncalı alanda, kısmen 15 m’lik yolda kalmaktadır. 4469 Parsel sahil şeridi, dolgu alanı ve jeolojik açıdan sakıncalı alanda kalmaktadır.

Page 83: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

mimar•ist 2019/3 79

İNCELEME

u kasaba her ne kadar Hasköy namı ile tanınırsa da, emsalsiz ve güzel bir şehir-

dir… Bazı Yahudilerin evlerinin bağ ve bağçele-rinde öyle limon ve narlar yetişir ki, benzeri hiçbir bağda bulunmaz. Burası Galata Kadılığı’na bağlıdır. Bir hamamı, bir Müslüman mahallesi vardır. Geri kalan on bir mahalle Yahudi mahal-lesidir…” Evliya Çelebi tarafından yukarıdaki cümlelerle betimlenen XVII. yy Hasköy’ünün bugünkünden çok farklı olduğu dikkat çeker. Bağ ve bahçelerinde yetişen turunçgiller ve nar ile güney İspanya’dan getirdikleri1 kültür ve alış-kanlıklarını devam ettirdikleri görülen Yahudile-rin, XVII. yy’da daha kapalı bir topluluk olarak varlıklarını sürdürdükleri bilinir. Tanzimat Fer-manı’na (1839) kadar İstanbul’un Yahudi nüfu-sunun büyük kısmı Hasköy’de toplanmıştır. Böl-gedeki Yahudiler, XIX. yy’da Ayvansaray ve Has-köy arasında kurularak (Yaşar, 2017) Haliç üze-rinde kısa bir süre kullanılan köprüye “Yahudi Köprüsü” isminin verilmesine sebep olacak kadar etkindir. Yahudi çocuklarına ilk uluslararası stan-dartlarda eğitimin ünlü Kamondo ailesi tarafın-dan burada kurulan okulda sağlandığı Hasköy semti, sokak isimleri, evleri ve sinagoglarıyla Yahudi kültür mirasının somut ve somut olma-yan pek çok öğesini yakın tarihe kadar barındır-mıştır. Semt, bu nedenle İstanbul’un Yahudi kül-türü ve tarihi açısından büyük önem taşır.

XIX. yy’da Tanzimat Fermanı ve Kırım Sava-şı (1853-1856) sonrasında Yahudi topluluğu-nun daha zengin üyeleri kentin “Avrupa mahal-leleri” olan Galata ve Beyoğlu, Anadolu yakası banliyöleri olan Kadıköy, Kuzguncuk ve Mar-mara Adaları ile Avrupa yakası banliyöleri olan Ortaköy ve Arnavutköy’e taşınırlar (Shaw, 1991: 50). Böylece önce iç göçler ve daha sonra XX. yy’da yaşanan politik gelişmeler sonucu 1950’lerden itibaren semt, Yahudi nüfusun çoğunu kaybeder. Yahudi nüfusun gitmesi, sinagogların da büyük çoğunluğunun farklı işlevlerle kullanılmasına yol açmıştır. Aynı zamanda, XIX. yy’dan itibaren Osmanlı sanayii Haliç kıyısında yerleşmeye başlamış ve Cumhu-riyet devri planlama kararlarında da Haliç kıyıla-

rının sanayi işlevi devam ettirilmiştir. Bunun sonucunda, Haliç etrafında gelişen irili ufaklı atölye ve fabrikalar, farklılaşan insan profili ile birlikte Hasköy’ün hem fiziksel hem de sosyal çehresini oldukça değiştirmiştir.

Bu yazı kapsamında ele alınan Abudara (Par-makkapı) Sinagogu da 1950’lerde cemaatini kaybedince fabrika işleviyle kullanılmak üzere kiralanır. Yakın zamanda Hasköy Musevi cema-ati tarafından boşaltılan ve temizlenen sinago-gun onarılması gündeme gelmiştir. Sinagog, yazarlar tarafından ayrıntılı olarak belgelenmiş, ulaşılabilen belgeler ve yapı üzerindeki izlerden restitüsyonu ve restorasyonuna yönelik çeşitli öneriler geliştirilmiştir.2 Aynı zamanda yakın çevresindeki diğer sinagogların sayıları ve gün-cel durumlarından kısaca bahsedilmiştir. Bu makale, yapının bilinirliğini artırmak ve bir kül-türel miras öğesi olarak değerini vurgulamak suretiyle korunması için bir farkındalık oluştur-mayı hedeflemektedir.

Hasköy ve SefaradlarHaliç’in kuzey kıyısında yer alan Hasköy semti, İstanbul İli, Beyoğlu İlçesi sınırları içindedir. Ayvansaray semtinin karşı kıyısında bulunan Hasköy, güneyinde Aynalıkavak Sarayı, doğu-sunda Okmeydanı semti, batısında ise Halıcıoğ-lu Mahallesi ile çevrilidir. Semt, Piri Paşa ve Keçeci Piri mahallelerini kapsamakta, bu yazının konusunu teşkil eden Abudara Sinagogu da Keçeci Piri Mahallesi’nde bulunmaktadır. II. Mehmed’in Konstantinopolis’in fethinin ardın-dan bu civarda otağ kurması ve burada düzen-lenmiş olan has bahçe, mahalleye Osmanlı dönemi ismi olan Hasköy’ün verilmesine yol açmıştır (Göncüoğlu, 2005: 19).

Hasköy’de ikamet eden en erken Yahudi cemaatlerinin çoğunluğu Romanyotlardan, geri kalan küçük bir kısmı ise Karayitlerden oluşur. Bu cemaatlerin buradaki varlıkları Doğu Roma İmparatorluğu devrine, XI. yy’a kadar uzan-maktadır (Angel, 2009: 19). Sefarad Yahudileri-nin semtteki varlıkları ise 1492 sonrasına daya-nır (Shaw, 1991: 17). Eski İspanyolcadan türe-

Güney İspanya’dan İstanbul’a Uzun Bir Yolculuğun Beş Asırlık DurağıHasköy’deki Abudara SinagoguMine Esmer - Muhammed Cihad Kına

“B“B

Page 84: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

80 mimar•ist 2019/3

İNCELEME

tilen İbranice-İspanyolca karışımı bir Romans dili olan Ladinoyu konuşan Sefaradların Osmanlı İmparatorluğu’na girişi ile Yahudi top-lulukları bir dönüşüm sürecine girerler (Angel, 2009: 24). Zaman içinde karışmaya başlayan Sefarad ve Romanyotlar arasında, Sefaradlar Romanyotlara göre toplum hayatında daha etkin hale gelmiştir (Angel, 2009: 24).

“Sefarad” kelimesi, ilk olarak Tevrat’ta, “Kudüs’ten kovulup Sefarad’da olanlar” anla-mında Lidya’nın başkenti Sard kenti kastedile-rek, Ovadya Kitabı Bap 20’de geçer (Benbassa ve Rodrigue, 2002: 9). Ortaçağ İbranicesinde ise Sefarad İber Yarımadası’nı tanımlar; dolayısıyla Sefaradlar İber Yarımadası Musevi cemaatleridir (Benbassa ve Rodrigue, 2002: 9). İber Yarıma-dası’ndaki varlıkları Roma dönemine uzanan Sefaradlar, Vizigot boyunduruğu altında zor zamanlar geçirirken, VIII. yy başında yarımada-nın Müslüman egemenliğine girmesiyle, zimmi statüsünde İslami koruma akti altına girerler ve vergilerini ödeyerek rahatça yaşarlar (Benbassa ve Rodrigue, 2002: 22). Onları dönmeye zorlamak gibi bir amacı olmayan yarımadanın yeni yöneti-cilerinden Kurtuba (Cordoba) Halifesi III. Abdurrahman’ın dönemi (912-961), Museviler için İslam topraklarında yaşanan bir altın çağın başlangıcı olmuş, yarımadada hem bilimsel, hem sosyoekonomik hayatta zirveye ulaşılmıştır (Ben-bassa ve Rodrigue, 2002: 24). Arap Abbasi hane-danının VIII. yy’dan X. yy’a kadar iki yüzyıl boyunca devam ettirdiği Yunancadan Arapçaya çeviri hareketi, yarımada üzerinde Araplar ile ortak bir yaşam kuran Yahudilerin de antik dönem düşüncesi ile tanışmasını sağlamıştır (Gutas, 2017: 11). XII. yy’da Sefaradların bilim ve felsefe kitaplarının Arapça olarak İbranice alfa-be ile yazıldığı, şiirlerinde ise İbranice, bazen Arapça, İbranice, Latince dillerinin üçünün bir-likte kullanıldığı bilinmektedir. Yahudi felsefe öğretisi de İslami kültür ile ilişkisinden etkilen-miştir (Benbassa ve Rodrigue, 2002: 27).

Ancak bilim ve kültürde altın çağın yaşandı-ğı bu dönem, Ocak 1492’de Katolik birlikleri-nin Granada’ya girerek Endülüs’ün fethini tamamlaması ile son bulur (Benbassa ve Rodri-gue, 2002: 21). Üç ay içinde İspanyol yönetici-ler Granada’daki Yahudilerin sınır dışı edilmele-ri için bir belge imzalayarak, Yahudilere ya Hris-tiyanlığa dönmelerini ya da Temmuz 1492 sonuna kadar ülkeyi terk etmelerini şart koşar-lar. Göç etmeye karar veren binlerce Sefarad Yahudisi, Sultan II. Bayezid’in daveti üzerine Osmanlı topraklarına sığınır (Angel, 2009: 19).

İstanbul’daki Yahudi göçmenler, ağırlıklı olarak Haliç kıyılarını seçerler. II. Mehmed’in fetih sonrası başkent seçtiği İstanbul’u şenlendirmek için davet etmiş olduğu Yahudileri konumlan-dırdığı Balat, Hasköy, Bahçekapı semtlerine yer-leşirler (Shaw, 1991: 49). Özellikle Haliç’in karşılıklı iki semti olan Balat ve Hasköy, sürekli sağlanabilen deniz bağlantısı ile birbirleriyle her zaman yakın ilişki içinde olmuş iki önemli Yahu-di yerleşimidir.

Kendi mahallelerinde yaşayan Osmanlı Yahu-dilerinin pazara gitmek dışında mahalle dışına pek çıkmadıkları bilinmektedir (Shaw, 1991: 49). Sinagogların ve cemaatlerinin isimleri ise genellikle Hasköy’deki İspanya göçmenlerinin kurduğu Mayor Sinagogu’nda olduğu gibi gel-dikleri yer, Hasköy’deki Yeni Mahalle ve Kalaycı Bahçe sinagoglarındaki gibi Osmanlı’da yerleş-tikleri mahallenin yerel adı, Hasköy’deki Hamon Sinagogu’ndaki gibi Granada’dan İstanbul’a göçerek, I. Süleyman ve II. Selim’in doktorluğu-nu yapmış olan Hamon ailesi gibi sinagogu bağışlayan ya da yaptıran kişi ya da aile adı gibi verilere dayanmaktadır (Shaw, 1991: 67).

1492’de İspanya’dan sürülen Sefaradların gel-mesiyle nüfusu artan Hasköy, İstanbul’daki ana Yahudi yerleşimlerinden biri olur (Angel, 2009: 19). Hasköy’e Yahudi nüfus göçü XIX. yy’a kadar dalga dalga devam etmiştir. 1606’daki büyük Bahçekapı yangını sonrasında 11.000’den fazla Yahudi’nin Hasköy’e taşındığı bilinir. XVII. yy’ da Yeni Cami ve Mısır Çarşısı’nın inşası nedeniyle bu bölgede yaşayan Yahudiler Hasköy’e taşınmış, 1715’te Yeni Cami yakınında çıkan yangın ise yine yüzlerce Yahudi’nin Hasköy’e taşınmasına yol açmıştır (Shaw, 1991: 114). Yahudi topluluk-larına ek olarak, Müslüman ve Hıristiyanlar da Hasköy’e yerleşmişlerdir. İlk Müslüman mahalle-si, II. Bayezid döneminde, Piri Mehmed Paşa tarafından kurulmuştur (Göncüoğlu, 2005: 22). Rum Ortodoks Hıristiyanlar ise Piri Paşa’da kıyı-ya yakın bir yerde bulunan Ayia Paraskevi Kilise-si’nin çevresinde yerleşmişlerdir.

XIX. yy’a gelindiğinde Tanzimat Fermanı (1839) ve Kırım Savaşı (1853-1856) sonrasında varlıklı Yahudi ailelerin semtten göç ettikleri görülür. Diğer yandan, Şirket-i Hayriye tersane-sinin 1861’de kurulması ile semt sanayileşmeye başlamıştır. Sahil kesiminde yavaş yavaş dini yapıların etrafındaki konut dokusu arasına sana-yi yapıları girmeye başlar. Böylelikle XIX. yy ortasından itibaren Hasköy’deki ağırlıklı konut dokusu, daha mütevazı ailelere yönelik, küçük parsellere yerleşen, tuğla kâgir ve ahşap karkas

Page 85: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

mimar•ist 2019/3 81

Resim 1. Hasköy’de Parmakkapı Sinagogu çevresinde günümüze ulaşabilen ve ulaşamayan sinagoglar (Kına, 2017: 53).

İNCELEME

yapılara evrilir. Cumhuriyet döneminde semtte-ki sanayi faaliyetlerinin devam etmesi ve 1940’lardan itibaren Yahudi ailelerin çoğunlu-ğunun semti terk etmeleri daha da radikal deği-şimlere yol açar. Semtte somut ve somut olma-yan kültürel mirasa dair çok fazla kayıp ile çok-kültürlü ve etnik kimlikli sosyal dokunun yitirildiği görülür. Eski sokak isimleri, Terzi Hayim-Terzi Kasım, Basmacı Avram-Basmacı Ruşen, Faraş Avram-Baçtar ve Naftali-Merha-met olacak biçimde değişmiştir. Hasköy, kapı pervazlarında “mezuza”ların3 artık hiç görül-mediği, Osmanlı Yahudi toplumu içinde çok etkin olan koşer kasapların artık hiç var olmadı-ğı bir çevreye dönüşmüştür.

Semtin XIX. yy’ın izlerini taşıyan 2-3 katlı ve dar parsellere oturan konut dokusu, sanayileşme ile sosyoekonomik ve demografik yapıdaki deği-şikliklere paralel olarak, Basmacı Ruşen Sokak, Aynalıkavak Caddesi gibi birkaç sokak hariç çoğunlukla kaybolmuştur. Sahil şeridi tamamen sanayi yapıları ve atölyeler, kıyıdan bir iki sokak arkası ise yüksek katlı ve iki üç parsel birleştirile-rek inşa edilen devasa kütleli apartmanlar ile doludur. XIX. yy’da Hasköy yakınındaki Kara-ğaç’ta üretilen tuğlalar, Hasköy’deki çoğu bina-da yapı malzemesi olarak kullanılmıştır (Tok, 2015: 776). Tuğla konstrüksiyon, ahşap karkasın yanında semt mimarisinin özgün unsuru haline gelmiştir. Ancak yeni yapılarda, parsel boyutları ve gabari gibi bu unsur da dikkate alınmamıştır.

Son zamanlarda, yeni açılan Hasköy-Kasım-paşa arası otoyol tüneli ve yüksek apartmanların yapımı nedeniyle semtin geleneksel dokusundan geriye kalan kültür varlıklarının da korunmasına yönelik tehditler artmıştır. Tüm bu değişiklik ve tehditlere rağmen, Hasköy hâlâ önemli sayıda anıt ve sivil mimarlık örneği içermekte ve semtin İstanbul’un tarihi mahallelerinden biri olarak geçmişinden kalan izleriyle sunulması, şehrin belleği açısından önem taşımaktadır.

Hasköy Sinagogları Yahudilikte ibadet edilen yeri belirten “sina-gog” kelimesi eski Yunanca kökenlidir; syn ‘beraber’ ve ago ‘getirmek’ köklerinin birleşme-si ile “beraber olma, toplanma” anlamını ifade eder (Güleryüz, 1992: 7). Sinagog için “havra”, “kenîse”, “kenâvis” adlarının da kullanıldığı bilinmekle birlikte, daha az bilinen “sinâvi” kelimesinin XIX. yy Osmanlı yapı terminoloji-sinde yer aldığı çalışma kapsamında bulunan belgeden anlaşılmaktadır (BOA A.DVNS.MHMd., No: 251).

Sinagoglar, ibadet etmenin dışında önemli kararların alındığı, inananlarının hayatlarını ve geleceklerini planladıkları, eğitim, yemek, top-lumsal yardımlaşma, mahkeme, toplantı salonu, misafirhane, lojman amaçlı sosyal-kamusal mekânlar olarak da kullanılmıştır (Türkoğlu, 2001: 18). Sinagoglarda mutlaka üç şeyin bulunması gerekir. Bunlar ehal (kutsal dolap), ner tamid (devamlı yanan ışık) ve teva/bima’dır (kürsü). Ehal, içinde elyazması Tevrat tomarla-rının (Sefer Torah) bulunduğu bir dolaptan iba-rettir; bir bakıma sinagogdaki mihrabı oluştu-rur. Teva ise ehal’in tam önünde veya sinago-gun ortasında yer alan yüksekçe platformdur. İbadet esnasında ehal’den çıkarılan Tevrat tomarı haham tarafından bu kürsüde okunur (Adam, 2009: 223).

Hasköy’de bulunan Parmakkapı Sinago-gu’nun ilk yapım tarihi daha eskiye dayansa da, bugünkü yapı XIX. yy’ın ilk yarısına aittir. XIX. yüzyılda Hasköy’de 11 Yahudi mahallesinin var olduğu bilinir (Güleryüz, 1992: 95). Bölgedeki sinagog sayısına dair ise farklı görüşler bulun-maktadır. Bu sinagoglardan Naftali, Alamanes, Yeni Mahalle, Besallel, Kasabim, Şeyh Salih, Sarayiko, Mizrahi, Kordova, Şeritçi, Hamon, Afnaim ve Kalaycı Bahçe sinagogları günümüze ulaşamamıştır (Güleryüz, 1992: 95). Abudara (Parmakkapı), Esgher, Karay, Maalem, Mayor, Sinyora ve Kula sinagogları ise Hasköy’de günümüze kadar maddi varlığını sürdürmüştür (Resim 1). Kabaca hesaplandığında bu sinagog-ların yaklaşık 1200 kişiye hizmet vermiş olduk-ları ortaya çıkmaktadır (Tablo 1). Ancak günü-müze ulaşamayan sinagogların planlarına ve yüzölçümlerine dair elimizde bilgi olmadığı için mevcut sinagoglardan yola çıkarak, tahmini ola-

Page 86: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

82 mimar•ist 2019/3

Resim 2. Hasköy Mayor Sinagogu tavan ve ehal’indeki ahşap işçiliği (Fotoğraf: M. Esmer, 7.7.2017).

Resim 3. Alman Mavileri K12 numaralı paftada Hasköy’deki Parmakkapı Sinagogu ve yanındaki mektep.

Tablo 1. Hasköy’de günümüze ulaşabilen sinagogların genel bilgilerini içeren tablo (Kına, 2018: 68-69).

rak tüm cemaati hesaplamak çok mümkün ola-mamaktadır.

Hasköy’deki Mayor, Sinyora, Kula ve Esgher sinagogları, XX. yy. içinde Yahudi nüfusun azal-masıyla birlikte sanayi yapısı olarak kullanılmıştır. Sinyora ve Kula hâlâ fabrika işlevlerini sürdürür-ler. Esgher, 1996 yılında İBB tarafından kütüp-hane yapılmak amacıyla cemaatten alınarak ger-çekleştirilen restorasyonunun ardından lokanta olarak kullanılmaktadır. Maalem ve Karay sina-goglarının çevrelerinde cemaat kalmamıştır; ancak buna rağmen bu iki sinagog, eski Hasköy-lü ailelerden oluşan cemaat üyeleri tarafından yaşatılmaya çalışılmaktadır. Mayor ve Parmakkapı sinagogları ise fabrika kullanımlarının sona erdi-rilmesinin ardından işlevsiz ve harap durumda

onarılmayı beklemektedir. Tescilli olan Mayor Sinagogunun içindeki ahşap işçiliği, hem tava-nından hem de Ehal dolabından hâlâ izlenebildi-ği üzere oldukça dikkat çekicidir (Resim 2). Bununla birlikte, tescilsiz olan Kula, Sinyora ve Parmakkapı sinagoglarının tamamen yok olmala-rı önünde yasal bir engelin var olmaması, korun-maları yönünde önemli bir tehdit oluşturur.

Parmakkapı SinagoguHasköy’de Mahlül Sokak üzerinde, 3056 ada, 4 parselde bulunan sinagogun kurucuları Sefarad Yahudileridir (Resim 3). İlk inşa tarihi bilinme-yen yapının isminin bir Yahudi aileden geldiği düşünülür (Türkoğlu, 2001: 58). Yusuf Besalel, “Abudara(m)” soyadının Arap kökenli, İspan-yol menşeli soy isimlerden olduğunu aktarır (Besalel, 2002: 299). İstanbul’daki Türkiye Hahambaşılığında görevli dini kurul üyesi İzak Perez’e göre ise “Abudaram” sinagogu bağışla-yan ailenin soyadıdır. Abu kelimesi ‘bir şeyin veya birinin babası’ manasına gelmekte; dara kelimesi ise ‘bilgi’ veya ‘hikmet’ anlamını taşı-maktadır (URL 1, 2). Bu iki kelimenin oluştur-duğu “Abudara” kelimesi ise ‘bilginin adamı’ veya ‘hikmetin babası’ anlamını verir.

Hasköy’e hâkim bir tepe üzerinde konum-landırılmış olan sinagogun küçük bir avlusu mevcuttur (Resim 4). Kemerli bir kapı ile girilen şap kaplı avluda, girişin hemen karşısında, güneydoğu duvarına bitişik olan iki oda ve bir hela bulunur. Güneydoğuda avlu duvarı ile biti-şik iki konut görülmektedir. 1913-14 tarihli Alman Mavilerinde sinagogun güneyinde görü-len mektep yerini uzunca bir süre evvel konuta bırakmış olmalıdır. Sinagogun kuzeybatı duvarı ise bir konut ile bitişik nizamda yer alır. Fabrika kullanımı esnasında gerekli görülerek yüksek bahçe duvarları ile sinagog arası yer yer ondülin çatı örtüsü ile kapatılmıştır (Resim 5).

Dikdörtgen plana sahip, oldukça sade iki kütleden oluşan sinagogun plan kurgusu Resim 6’de şematik olarak gösterilen kurguya çok yakındır; ana ibadet mekânı ve ona açılan bir yan mekândan oluşur (Resim 4, 6). Ana mekâ-

İNCELEME

Sinagog Sokak Ada/Parsel Bilinen Son Onarım Kişi sayısı - m2 Mevcut İşlevi Tescil Durumu Korunmuşluk

DurumuAbudara Mahlül Sok. 3056/4 1832 115 - 150 Kullanılmıyor Tescilsiz Orta durumdaEsgher Hasköy Cad. 195/1 2003 130 - 170 Restoran Tescilli Orta durumdaKaray Aziz Sok. 3531/7 1842 140 - 180 Sinagog Tescilli İyi durumdaKula Gazi Sok. 3533/9 Bilinmiyor 115 - 150 İmalathane Tescilsiz Kötü durumdaMaalem Dere Sok. 3094/1 XX. yy 60 - 75 Sinagog Tescilli İyi durumdaMayor Aziz Sok. 3083/2 Bilinmiyor 160 - 200 Depo Tescilli Kötü durumdaSinyora Parçacı Sok. 3538/1 Bilinmiyor 440 - 550 Depo Tescilsiz Kötü durumda

Page 87: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

mimar•ist 2019/3 83

Resim 4. Parmakkapı Sinagogu zemin kat planı rölövesi (Kına, 2018: 124).

Resim 5. Avlu zemin döşemesi ve ondülin üst örtüsü (Fotoğraf: M. Esmer, 7.7.2017).

Resim 6. Bir sinagogdaki şematik mekân düzeni (Tuna, 2006: 103).

Resim 7. Parmakkapı Sinagogu’na getirilen betonarme ek (Kına, 2018: 87).

nın ölçüleri doğu-batı doğrultusunda 8.56 m, kuzey-güney doğrultusunda 12.42 m’dir. Tavan yüksekliği 7.40 m’dir. Ana mekân içine beto-narme bir ara kat eklenmiş ve 3 adet kolonla tam ortasından desteklenmiştir (Resim 7).

Küçük olan kütle, ana mekânın kuzeybatı-sındadır; 3.53 x 8.30 m ölçülerindedir. Günü-müzde içinde bulunan metal merdiven, ana mekâna eklenmiş betonarme ara kata ulaşmayı sağlar (Resim 8). Doğu ve batı yönlerinde birer kapı ile bahçeye çıkış bulunur. Hem ana ibadet mekânında, hem de yan mekânda üst örtüler beşik tonozdur (Resim 9).

Ana yapının içinin oldukça aydınlık olmasını sağlayabilecek pencereler, her dört duvarında da iki seviyede bulunur. Ancak yapıyı dört yandan saran ondülin saçaklı ekler zemin kat ve betonar-me ara kat da üst kat pencerelerinden giren ışığı engeller. Bu nedenle, mevcut durumda yapının içi, özellikle zemin katta oldukça loştur. Ana iba-det mekânına güneydoğu cephesinin tam ortasın-da yer alan yuvarlak kemerli bir kapı ile girilir. Bu duvarda, zemin katta ana giriş kapısının iki yanın-da ikişer pencere daha vardır. Kuzeydoğu cephede ise ortada ehal nişi ve iki tarafında ikişer pencere yer alır. Güneybatı duvarda, zemin katta üç pence-re yer alırken, kuzeybatı duvarın tam ortasında yan mekân ile bağlantıyı sağlayan bir kapı bulunur.

Betonarme ara kat ile ulaşılan seviyede, ana mekânda güneydoğu duvar üzerinde üç, güney-batı duvar üzerinde iki, kuzeydoğu duvar üzerin-de ise iki üst seviye pencere vardır. Galeri katında pencere içlerindeki yüksekliklerin betonarme ara kat ile birlikte değiştiği ve özgün parapetlerin korunamadığı saptanmıştır. Yapının fabrika olarak kullanımı sırasında yapıya kültürel miras öğesi ola-rak hiç değer verilmediği, yapıdan maksimum fayda sağlamak adına hunharca nitelenebilecek müdahalelerin uygulanmış olduğu görülmektedir.

Cephe ÖzellikleriSinagog, duvarlarla çevrili bir bahçe içinde, kendi içine dönük bir düzendedir. Yapının Mahlül Sokağa bakan kuzeydoğu cephesinde sokaktan algılanması güçtür; cephenin alt kısmı bahçe duvarı ve duvar ile yapının arasındaki hacmi örten ondülin örtü tarafından ikinci seviye pencerelerin alt hizasına kadar kapalıdır (Resim 10). Kadınlar mahfilini oluşturan kısmın algısı da benzerdir; cephenin alt bölümü bahçe duvarı nedeniyle görünmez. Bahçe duvarı da pek çok yerde hasar görerek, briket vb uygun olmayan malzemeler ile bütünlenmiş ve kötü biçimde boyanmıştır. Cep-henin üst kısmındaki taş söveli, yuvarlak kemerli

iki pencerenin özgün metal parmakları hâlâ mev-cuttur. Kadınlar kısmının daha arka hizadaki kuzeydoğu cephesi sıvalıdır ve tam ortasında nite-liksiz, metal bir kapı yer alır. Yapının saçakları tuğ-ladan örülmüş, bu tuğla saçağın üzerine taştan 36.6 cm yüksekliğinde konkav profilli bir saçak silmesi parça parça yerleştirilmiştir (Resim 10) .

İNCELEME

Page 88: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

84 mimar•ist 2019/3

Resim 8. Parmakkapı Sinagogu zemin kat planı restitüsyon önerisi (Esmer-Kına, 2019, yazarlar tarafından tez çizimi üzerinden revize edilmiştir).

Resim 9. Betonarme ara kat ve tonozdaki bozulmalar (Fotoğraf: M. Esmer, 2017).

Ancak oldukça harap durumda olan saçağın taş silme parçaları yer yer koparak altındaki tuğlaları açıkta bırakmıştır. Ana yapının tonozu üzerinde ahşap kırma çatı ve üzerinde Marsilya kiremitli bir örtü bulunur. Kadınlar kısmının örtü biçimi ise değiştirilmiştir: Sundurma çatı biçiminde tek yöne doğru eğim verilmiş, tuğla saçakları tahrip edilerek delikli modern tuğla ile kalkan duvar örülmüştür. Çatı eğimi ana yapının üzerine doğru inecek şekilde düzenlenmiş, ana yapı üzerinde toplanan sular için modern, delikli tuğlalarla bir gider detayı çözülmüştür.

Güneydoğu ve güneybatı cephelerinde sadece ikinci seviye pencerelerinin olduğu kısım dışardan görülebilir. Bu kısımlarda güneydoğu cephede üç, güneybatı cephede iki adet pencere mevcuttur.

KitabeYapının sinagog işlevini günümüzde hatırlatan en belirgin öğesi kuzeydoğu duvarında, ehal

nişi üzerinde iki parça halinde bulunan bir kita-bedir (Resim 11). Metinler, kararma ve parça kayıpları dolayısıyla tam okunamamaktadır. Kitabe, İstanbul Hahambaşılığı’nda dini kurul üyesi İzak Perez ve eskiçağ tarihçisi ve arkeolog Noah Kaye tarafından yorumlanmıştır. İzak Perez yazıtın şiirsel bir metin olduğunu, dua olmadığını belirtmiş ve Noah Kaye şiirin içinde Zebur’daki bir ilahiye ait bir parça bulunduğu-nu aktarmıştır (126:2). Tanrı’ya övgü bulunan metnin içerisinde Bet-el’de (Tanrı’nın evinde) toplanılıp dua edilmesi övülmektedir.

Sol panelde şu ifadeler geçer:Ha-chofetz b’chain y’kabel tefilah “Hayatta

sevinen biri dua alacak” (Kaye)Zebur’dan alınan ilahiye (126:2) ait kısım

şöyledir: “O halde bizim ağızlarımız kahkaha-larla dolu olacak…” (Kaye)

“Tanrı, O’na ibadetimizle bizim yüzümüzü güldürsün. Çünkü biz O’nunla bir aile gibiyiz.” (Perez)

“Kurtuluş gelsin, Tanrı’nın egemenliği kayıtsız, şartsız olsun.” (Perez)

Sağ panelde ise şu ifade geçmektedir:“Tüm ibadethanede Tanrı’nın bize yapacak-

larına beklenti içindeyim.” (Perez)

Malzeme, Yapım Tekniği ve Bezeme Unsurları Yığma kâgir olan sinagogda, ana yapının duvar örgüsü 2 sıra tuğla + 1 sıra taş almaşık örgüdür; ancak köşelerde sadece taş örgü görülmektedir. Köşelerdeki taş örgü ile ortadaki almaşık örgü-nün amorf birleşimi yapının XIX. yy başında geçirmiş olduğu iki kapsamlı onarıma işaret etmektedir. Almaşık örgünün taş sırası yüksekli-ği yaklaşık olarak standart ve 16 cm civarında-dır, tuğlalar ise 3 cm kalınlığındadır (Resim 10). Köşelerdeki kesme taş örgüde ise taş sıralarının yükseklikleri 16 ile 28 cm arasında değişmekte-dir. Ana cephe üzerindeki nim sıva kalıntıları cephenin çok kalın olmayan bir tabaka ile sıvalı bulunduğunu gösterir. Yapının döşeme kapla-masının mermer olduğu özgün kalan küçük bir kısımdan anlaşılmaktadır.

Ana ibadet mekânında iç duvarlarda, tonoz-da ve tonozu taşıyan kemerlerin yüzeylerinde mevcut olan zengin kalem işi bezeme, 1832 onarımına aittir. Dikdörtgen, üçgen ve trapezo-idal panolara ayrılmış tonozda stükko boyama-lar, stilize yaprak ve çiçek motiflerinden oluşan floral desenli, eklektik bezeme öğeleri görülür (Resim 9). Üst kat duvarında, tek bir noktada sıva dökülmesi sonucu 1804 onarımına ait kalem işi bezeme ortaya çıkmıştır (Resim 12).

İNCELEME

Page 89: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

mimar•ist 2019/3 85

Resim 10. Parmakkapı Sinagogu, Mahlül Sokağa bakan kuzeydoğu cephesi (Fotoğraf: M. Esmer, 2017).

Resim 11. Ehal nişi üzerinde yer alan iki pano ve üzerlerindeki yazılar (Kına, 2018: 86).

Tonoz, açık kahverengi renkte boyalı, süsleme-ler ise mavi ve kahverengi tonlarındadır. Yapıda alt seviye pencerelerin alt iç kısımlarında azu-lejos çinilerinden pencere içi panoları oluşturul-muştur (Resim 13). Arapça kökenli azulejos kelimesi “küçük cilalı taş” anlamındadır ve Endülüs Yarımadası’nda Mağrip hâkimiyeti esnasında yerleşmiş olan sırlı çinilere verilen isimdir. Geometrik şekillerden oluşan basit desenleri, genellikle nötr tonlardadır. Pencere içlerindeki bu çini panolar da oldukça haraptır.

Bozulmalar ve Koruma SorunlarıAbudara Sinagogu, ibadethane vasfını yitirip işlev değişikliğine uğrayan Kula, Mayor, Sinyora sinagoglarına kıyasla nispeten daha iyi koruna-bilmiştir. Ancak 1950’li yıllardan yakın tarihe kadar imalathane olarak kullanılan yapıdaki bu radikal işlev değişikliği pek çok soruna yol açmış, yapı aynı zamanda bu işlev gereği bazı niteliksiz ekler de almıştır. Yapıdaki koruma sorunları bakımsızlığın ve yanlış onarımların sebep olduğu bozulmalar ile doğal etkenlerin sebep olduğu bozulmalar biçiminde iki ana grupta toplanabilir.

İlk olarak imalathane olarak kullanımı esna-sında gelen niteliksiz ek ve onarımlar: avlu duvarlarının bozulan kısımlarının briket ile tamamlanarak, üzerine niteliksiz sıva+boya uygulanması, avlu duvarları üzerinde yeni pen-cereler açılması, sinagogu çepeçevre saran, ondülinle kaplı yarı açık mekânlar oluşturulması sonucu mekân kurgusu ve aydınlanma biçimi-nin değişmesi, ana ibadet mekânına betonarme bir ara kat ilavesi, sinagogun bazı pencerelerinin kapıya tahvil edilmesi olarak sıralanabilir. Beto-narme ara kat, oluşturduğu görsel kirliliğin öte-sinde strüktürel olarak da yapıya çok ağır bir müdahale olmuş; bu döşeme plağını taşımak için yapının içine biri güneybatı duvarda ortada bulunan, pencere kemerini yaracak biçimde üç adet kolon ve bunları duvarlara bağlayan kirişler eklenmiştir. Kirişlerin uçları kuzeybatı ve güney-doğu duvarlarında kâgir duvarın içine sokul-muştur. Tüm bu müdahaleler, kâgir yığma yapı içinde farklı gerilmelere neden olarak, tonoz örtüde ve duvarlarda çatlak oluşumuna yol açmıştır. Aynı zamanda yığma yapı ile betonar-menin farklı rijitliklerde olması, bir deprem anında betonarme ek ile yığma yapının farklı davranmasına sebep olacaktır.

İmalathane olarak kullanımı esnasında tavanda bulunan kalem işlerinde renk solması, katman kalkması, alttaki sıvada çatlak ve kopma-

lar ile yüzey kayıpları oluşmuştur. Yine imalat-hane kullanımı esnasında getirilen elektrik ve aydınlatma tesisatı, pek çok kablonun, uygun olmayan biçimde, duvar yüzeylerinden geçiril-mesine sebep olmuştur. Ayrıca bu kullanım esnasında zemin kat duvarları içten ve dıştan yaklaşık betonarme ara katın hizasına kadar, bazı yerlerde ise ikinci seviye pencere kemerleri-nin üzengi seviyesine kadar, alttaki özgün beze-meyi kapatacak biçimde sıvanmış ya da boyan-mıştır. Yapının özgün durumda mermer olduğu anlaşılan zemin kaplaması da şap ile kaplanmış-tır. Bakımsızlık, kötü kullanım ve düzenli bakım onarımın ihmali sonucunda yapıda özellikle çatı yüzeyinde bitkilenme görülmektedir.

Restitüsyon İçin KaynaklarParmakkapı Sinagogu’nun ilk yapım tarihi daha eski olsa da, bugünkü yapı 1804 yılında yeniden yapılmış, 1834 yılında ise kapsamlı bir onarım-dan geçmiştir. 6 Ekim 1804 tarihli, III. Selim dönemine (1761-1808) ait bir fermanda, yan-

İNCELEME

Page 90: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

86 mimar•ist 2019/3

Resim 12. Parmakkapı Sinagogu, 1804 onarımına ait kalem işi (Kına, 2018: 104).

Resim 13. Alt seviye pencerelerin alt iç kısımlarındaki azulejos çinileri ve restitüsyonu (Kına, 2018: 91).

gın sonucu tahrip olmuş olan sinagogun yeni-den inşasına izin verildiğinden, Galante, Histoi-re des Juifs de Turquie adlı kitabında bahseder (Galante, 1985: 261). Fermana göre, onarım faaliyetleri Hassa Baş Mimarı İbrahim Kâmi’nin denetiminde ve onun ekibi tarafından gerçek-leştirilecektir. Fermanda, sinagogun eski ölçüle-rinin aynı kalması şartı da bulunur. 1804 tarihli bu fermanın evrak numarası Galante tarafından belirtilmemiştir. Galante’nin Osmanlıca belge-lere dayanarak verdiği ölçüler sinagogun ana mekânının uzunluğu için 13,62 m, genişliği içinse 9,05 m’dir (Galante, 1985: 260). Bu

ölçüler bugün ana ibadet mekânının 8.81 x 12.72 m olan iç ölçülerine ve 10.83 x 14.69 m olan dış ölçülerine yakındır. Aradaki ufak fark-lar, dönem ölçüleriyle metrik ölçü birimi arasın-daki çevrimden de kaynaklanmış olabilir.

Galante, yapı ile ilgili 1832 yılı kasım ayına ait bir başka onarım belgesinin ise kendisine İstan-bul’dan Şemaya Ancel tarafından hediye edildiğini belirtir (Galante, 1985: 259). Bu belge de Galan-te’nin vermiş olduğu evrak numarası ile arşivde bulunamamış, ancak bu belgede bahsi geçen ona-rımı doğrulayan aynı senenin aralık ayında düzen-lenmiş başka bir belge bulunmuştur (BOA A.DVNS.MHMd. No: 251). Sultan II. Mahmud dönemine ait bu onarımda, Sultan III. Selim döneminde inşa edilen yapı onarılmış ve dönemin anlayışı içerisinde kalem işleri gerçekleştirilmiştir. II. Mahmud döneminde yapılan onarımın hassa baş mimarı Abdülhalim Efendi tarafından gerçek-leştirilmiş olduğu, 11 Kasım 1832 tarihli belgede belirtilmiştir (Galante, 1985: 261).

Galante’nin verdiği bilgiler bu fermanla doğrulanmaktadır. Sinagogun içinde tek bir yerde dökülen sıva altından görülen açık yeşil renkli kalem işi katmanı 1804, daha geniş çaplı, ana tonozu kaplayan kalem işi bezemeler ise 1832 onarımına ait olmalıdır. Aynı zamanda yapının köşelerinin kesme taş, kadınlar bölümü ve ana ibadet mekânının duvarlarının orta kısımlarının ise almaşık örgü olmasının sebebi de 1804 yılına ait olan yapının 1832 yılında geçirmiş olduğu kapsamlı onarım olmalıdır.

1832 yılı sonrasında kayıtlı bir onarıma rastla-nılmamıştır. Yapının üzerindeki izlerden ve yapılan gözlemler sonucu özgün döşeme kaplamasının mermer olduğu gibi bilgiler elde edilmiş ve yapı-lan diğer müdahaleler anlaşılmaya çalışılmıştır. Ana ibadet mekânına bitişik yan mekânın özgün durumda alt katının midraş olarak kullanıldığı düşünülmektedir. Aynı zamanda, ana ibadet mekânının içine açılan, galeri biçiminde, ahşap bir kadınlar mahfili bulunduğu bilinmektedir. Özgün durumda, mahfile, yan mekânın içinde bulunan ahşap bir merdiven ile ulaşıldığı cemaat başkanının sözlü tanıklığı vasıtasıyla öğrenilmiştir.

Onarım İçin ÖnerilerKapsamlı bir onarıma ihtiyacı bulunan yapının özgün malzeme ve geleneksel yapım teknolojisi korunarak onarılması ve sağlamlaştırılması öngörülmektedir. Yapıya özgü sorunların gide-rilmesi için önerilen müdahaleler, niteliksiz eklerin kaldırılması, temizleme, sağlamlaştırma, bütünleme ve yeniden yapım başlıkları altında

İNCELEME

Page 91: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

mimar•ist 2019/3 87

Resim 14. Parmakkapı Sinagogu zemin kat planı yeniden işlev önerisi (Kına, 2018: 184).

ele alınabilir. Tüm niteliksiz eklerin kaldırılması ve betonarme asma katın hidrolik raylı testere veya karot makineleri ile kesilmesi önerilmekte-dir. Ayrıca otsu ve odunsu bitkiler ile leke, is, siyak kabuk oluşumu vb sorunlar için mekanik ve kimyasal temizlik işlemleri uygulanmalıdır.

Temel duvarları onarım sırasında gerekli açmalar yapılarak incelenmelidir. Gerekli olması durumunda, sağlamlaştırma ve bütünlemeler yapılarak, drenaj sistemi ile yapının çevresindeki suların uzaklaştırılması sağlanmalıdır. Beden duvarlarında ve saçaklarda meydana gelen bozul-ma ile yüzey kayıpları ve parça kopmaları gözden geçirilerek, benzer boyutta mineralojik, kimya-sal, fiziksel ve mekanik özellikte taş ve tuğla ile bütünleme veya kısmi yeniden yapım imalatları gerekli olacaktır. Korozyona uğramış metal aksam incelenerek, temizlenmesi mümkün olma-yan elemanlar yenilenmelidir.

Duvarların özgün terkip ile aynı içerikteki sıva ile sıvanarak, kalem işlerinin temizlik ve onarımları yapılmalıdır. Son dönem kalem işinin ağırlıklı ola-rak bırakılması düşünülmektedir. Bir önceki döne-me ait kalem işinin de kısmen onarılarak, dönem farkını anlatmak amacıyla kendini göstermesi öne-rilir. Bozulmuş ve yıpranmış motifler yüzeye akta-rılmalı ve numune alınarak en uygun boya ve renk tonları belirlenerek imalat yapılmalıdır.

Yapının oturtma ahşap çatısı, kadınlar bölü-münün çatısıyla birlikte bir bütün olarak ele alı-narak onarılmalı; çürümüş ve yıpranmış ahşap elemanlar yenilenmelidir. Çatı üst örtüsünün özgün malzemesi olduğu düşünülen alaturka kiremit ile örtülmesi öngörülmüştür. İnce yapı-ya yönelik olarak, pencere doğramaları, kadınlar bölümünün merdiveni ve ana ibadet mekânı içindeki galerinin, oturma grupları ile teva ve ehal’in yeniden ahşaptan imalatı önerilmektedir.

Yeniden İşlev KazandırılmasıYapının yeni işlevine yönelik öneriler getirilirken, yapının anıtsal niteliği ile uyumlu, taşıdığı somut ve soyut miras değerinin korunmasını ve devamını sağlayacak yeni bir işlev arayışına gidilmiştir. Günümüzde Hasköy’de Yahudi cemaatinden sadece bir ailenin ikamet etmesi ve Hasköy Yahudi Cemaati başkanı Moiz Bahar ile yapılan görüşme sonucunda, Abudara Sinagogu’nun belirli günler-de sinagog işlevini yerine getirmesi, ancak bunun yanında, yapıya Neva Şalom Sinagogu’nda oldu-ğu gibi, ek bir kültürel işlev de kazandırılması düşünülmüştür. Şişhane semtinde yer alan ve İstanbul’un en büyük sinagogu olan Neve Şalom Sinagogu’nda, sinagog işleviyle birlikte klasik

müzik konserleri gibi kültürel etkinlikler de düzenlenmektedir. Abudara Sinagogu’nun 10.7.2018 tarihinde Kültürel Mirası Koruma Derneği (KMKD) tarafından düzenlenen bir kitap tanıtımı etkinliğinde başarılı şekilde kullanılmış olması da kültürel bir ek işlevin yapı için uygunlu-ğunu teyit eder niteliktedir. Bu nedenle yapının gerektiğinde konser, seminer, tanıtım gibi etkin-likler için kullanılması öngörülmektedir.

Restorasyon önerisinde yapının özgün planı korunmuş, yeni işlev kapsamında sadece tefriş olarak düzenleme yapılması planlanmıştır (Resim 14). Yapı teva’sının ve teva çevresinde bulunan 115 kişilik sıralı sandalyelerin yerlerinin sabit kalarak teva önüne konacak portatif mini sahne ile sinagogun konser, seminer, tanıtım gibi kül-türel etkinlikler için uygun hale getirilmesi düşü-nülmüştür. Bu sayede yapı, Hasköy gibi İstanbul Yahudileri için önemli ve köklü bir geçmişe sahip olan bir semtte, Yahudi yaşam ve kültürünü ser-gileyen bir anıt, Yahudi inancı için bir ibadethane ve dönem dönem kullanılacak kültürel etkinlik alanı olarak işlev görecektir.

Sonuç OlarakSefarad Yahudileri, Güney İspanya’dan taşıdık-ları somut olmayan kültürel miras öğelerini, Hasköy’de inşa etmiş oldukları yapılı çevre ile bütünleştirerek günümüze kadar süregelmiş çok zengin bir miras oluşturmuşlardır. Abudara Sinagogu bu zengin mirasın önemli öğelerin-den birisidir. Yapı, 1950’li yıllardan itibaren Hasköy’den Yahudilerin göç etmesi sonucu işlevsiz kalmış, bunu müteakiben imalathane olarak kiralanmış ve pek çok hasara uğramıştır.

İNCELEME

Page 92: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

88 mimar•ist 2019/3

Abudara Sinagogu’nun etrafında Yahudi nüfusun kalmaması, yapının korunmasını zor-laştırmıştır. Bu yüzden sinagogun yeniden aktif şekilde kullanılabilmesi için, ibadet işlevinin yanı sıra ek bir kültürel işlev verilmesi de öneri-lir. Böylece, Sefarad kültürünün somut ve somut olmayan kültürel mirasının yakın geçmiş-teki önemli bir merkezi durumunda olan Has-köy’deki Abudara Sinagogu, bu mirasa ait izle-rin gelecek kuşaklara aktarılmasını mümkün kılabilir. Ayrıca uluslararası kuruluşlardan bu anıtın korunmasına ilişkin bilimsel destek ve maddi fon alınabileceği de göz önünde bulun-durulmalıdır. 2010 yılında İstanbul’un Avrupa Kültür Başkenti seçilmesi ve Avrupa Birliği’n-den alınan fonla kurulan İstanbul Kültür Baş-kenti Ajansı, benzer biçimde harap durumdaki Kumkapı Vortvots Vorodman Kilisesi’nin onarı-mını üstlenerek, yapının hem dini, hem kültürel işlevle yeniden kente kazandırılmasını sağlamış-tır. Yapı kilise işlevi yanında, Patrik Mesrop Mutafyan Kültür Merkezi olarak klasik müzik konserleri gibi etkinliklere ev sahipliği yapmak-tadır. Hasköy Abudara Sinagogu’nun korunma-sı adına da benzer bir uygulamanın hayata geçi-rilebilmesi umulmaktadır.

Mine Esmer, Dr. Öğr. Üyesi, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üni. Mimarlık ve Tasarım Fak., [email protected]

Muhammed Cihad Kına, Y. Mimar (Restorasyon Uzmanı), [email protected]

Notlar1. Nar meyvesi Sefarad kültürünün çok yaygın olduğu Güney İspanya’nın Granada Şehri’ne adını vermiş ve günü-müze kadar şehrin sembolü olmuştur.2. Bu yazı FSMVÜ Mühendislik ve Fen Bilimleri Enstitüsü Mimari Koruma ve Restorasyon Programı’nda, Dr. Öğr. Üyesi Mine Esmer danışmanlığında, Mimar M. Cihad Kına tarafından 2018’de tamamlanan “İstanbul Hasköy Abudara (Parmakkapı) Sinagogu Restorasyonu” başlıklı yüksek lisans tezinden yararlanılarak hazırlanmıştır. Parmakkapı Sinago-gu’nda çalışmamıza olanak sağlayan tarihçi-yazar Naim Avigdor Güleryüz ve Hasköy Musevi Cemaati Başkanı Moiz Bahar’a ve cemaat üyesi Yakup Ancel’e, iç mekândaki yazıtı okuyan Dr. Noah Kaye ve İzak Perez’e içtenlikle teşekkür ederiz.3. Musevilerin evlerinin giriş kapısının sağ pervazına yerleş-tirdiği ve içinde Tevrat’tan metinler bulunan kutucuk.

Kaynakça Adam, B. (2009), “Sinagog”, TDV İslam Ansiklopedisi, c.

37, s. 222-224Angel, M. D. (2009), Foundations of Sephardic Sprituality,

The Inner Life of Jews of the Ottoman Empire, Jewish Lights Pub

Benbassa, E., A. Rodrigue (2002), Histoire des Juifs sép-harades de Tolède à Salonique, Éditions Points, Paris, France.

Besalel, Y. (2002), Yahudilik Ansiklopedisi, İstanbul: Göz-lem Gazetecilik Basın ve Yayın AŞ

BOA A.DVNS.MHMd. no: 251, s. 104, Hüküm No: 192, Evahir-i Ş 1250/23.12.1834-31.12.1834

Galante, A., 1985, Histoire des Juifs de Turquie, Cilt:5, s. 259-63, İstanbul: İsis Yayınevi.

Göncüoğlu, S. (2005), Tarihte Hasköy: Hasköy, Sütlüce ve Halıcıoğlu Semtleri Monografisi, Sinpaş Kültür Yay., İs-tanbul

Gutas, D. (2017), Yunanca Düşünce Arapça Kültür, Bağ-dat’ta Yunanca-Arapça Çeviri Hareketi ve Erken Abba-si Toplumu, 7. Basım, İstanbul: Kitap Yayınevi

Güleryüz, N. A. (1992), İstanbul Sinagogları, İstanbul: Ajans Class Yayıncılık

Kına, M. C. (2018), “İstanbul Hasköy Abudara (Parmak-kapı) Sinagogu Restorasyonu”, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, FSMVÜ

Shaw, S. J. (1991), Jews of the Ottoman Empire and the Tur-kish Republic, NY: NYU Press

Tok, A. (2015), “İmparatorluğun Son Dönemi’nde İstan-bul’da Tuğla Üretimi ve Ticareti”, Osmanlı İstanbul’u. III. Uluslararası Osmanlı İstanbul’u Sempozyumu Bil-dirileri 25-26 Mayıs, 29 Mayıs Üniversitesi, İstanbul

Tuna, S. (2006), “Türkiye’de Sinagog Mimarisi ve Edirne Büyük Sinagogu”, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, MSGSÜ

Türkoğlu, İ. (2001), “Antik Çağdan Günümüze Türkiye’de Sinagog Mimarisi”, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ege Üniversitesi

URL 1:<http://jewishencyclopedia.com/articles/650-a-bu>, erişim tarihi 10.07.2018

URL 2:<http://www.biblical-baby-names.com/mea-ning-of-dara.html>, erişim tarihi

Yaşar, K. (2017), “19. Yüzyılda Bir Haliç Yerleşimi Olarak Ayvansaray”, Yayımlanmamış Yüksek Lisan Tezi, İTÜ FBE

İNCELEME

The Parmakkapı Synagogue at Hasköy: a 500-year settlement for the SepharadsHasköy, mentioned by Evliya Çelebi as “a beautiful and unique town that houses eleven Jewish neighborhoods with gardens of lemon and pomegranate trees”, appears to have had a very different urban fabric in the 17th century. Following the Tanzimat Edict (1839) and the Crimean War (1853-1856) consecutively, the wealthier members of the Jewish community at Hasköy are known to abandon the quarter. After the political developments in the 20th century, the district lost almost its entire Jewish population around 1950s. In addition, starting from the 19th century, the Ottoman industry began to settle on the shores of the Golden Horn and continuation of the industrial functions during the Republican Era have resulted in drastic changes in the urban fabric at Hasköy culminating in the usage of synagogues of the quarter for industrial functions.Abudara (Parmakkapı) Synagogue is one of the above-mentioned synagogues of the area which was recently evacuated and cleaned of its previous industrial use by the Jewish community of Hasköy. The synagogue has been the subject of a detailed survey and some suggestions for its restitution and restoration have been developed by the authors of this article. The article aims to shed light on the history of the edifice and emphasize its heritage value and therefore raise awareness for its conservation.

Page 93: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

mimar•ist 2019/3 89

“Boşluk, yerine getirilmemiş vaat ve sınırsız fırsatın alanıdır.”

Hans van Dijk, 1996

eniş bir otoyol boyunca uzanan boş çimenlik alanlar, etrafı tellerle örülü yeni bir yapılaşma

için bekleyen boş arsalar, karanlık dar sokaklar, yıkık bir yapının kalıntılarını içeren metruk bir arazi, kullanılmayan park alanları, köşeleri kavisli geniş kaldırımlar veya konutların ihmal edilen arka bahçeleri… Bu metin* bakımsız, boş, düzensiz, sahipsiz, karanlık, terk edilmiş, metruk vb çeşitli olumsuz çağrışımlarla adlandırılan ‘tanımsız kent-sel açık alanlar’ı anlama ve potansiyellerini keşfet-me üzerinedir. Kentteki boş alanların bir tipi ola-rak gelişen ve ‘müphemliği’ ile tanınan bu alanlar, herhangi bir işlevin yüklenmediği tasarlanmamış alanlar olabildikleri gibi, yetersiz derecede tasarla-nan veya var olan fonksiyonunu yitirmiş, uzun süredir veya geçici olarak kullanılmayan alanlar olabilmektedir. Çeşitli sebeplerle tanımsız kalmış olan bu alanların kentsel yaşama katılabilme ola-naklarını araştırmanın, içinde bulunduğumuz dönemin çetrefil kentsel sorunları nedeniyle, gide-rek daha da yaşamsal hale geldiği söylenebilir.

Tanımsız kentsel açık alanlara nasıl bir yakla-şımda bulunulması gerektiği bu alanların birbirin-den farklı tarihsel değerleri ve mevcut niteliklerine bağlı olarak değişkenlik göstermektedir. Bu durum her kent özelinde çeşitlenen kentsel müda-hale yaklaşımlarını araştırmayı gerekli kılmaktadır. Bu doğrultuda, bu araştırmanın, tanımsız kentsel açık alanların kentsel dokudaki ayırt edici nitelikle-rini bulmaya odaklanan tanımlayıcı ve yorumlayıcı bir çalışma olması hedeflenmiştir. Çalışmadaki amaç, kavramları mekânsal açıdan analiz ederek barındırdıkları problemler ve potansiyellerin deşif-re edilmesi ve bu alanların kentlerimize yeniden katılmasında etkin kriterlerin belirlenmesidir.

Çalışma alanı olarak İstanbul’un bir dönem periferisinde yer alan, 1950’li yıllarla birlikte Şiş-li-Mecidiyeköy’den itibaren kentin kuzey yerleşim-lerine doğru lineer olarak ilerlediği Büyükdere Caddesi aksı üzerinde yer alan Levent Bölgesi seçilmiştir. Aksın bir tarafında, 1950’li yıllarda

tarımsal arazi üzerine kurulan ilk planlı toplu konut projesi yer alırken, diğer tarafında terk edilmiş sanayi alanlarından kalan arazide Levent’in ‘prestij alanı’ adını almasını sağlayan yüksek yoğunluklu iş merkezleri yer almaktadır. Alanın seçiminde, Büyükdere Caddesi ile ayrılan bu iki farklı dokuda gözlemlenen farklı yerleşim modelleri, sektörel boşalmalar ve yerlerine gelen yeni işlevlerle birlikte oluşan birbirine eklemlenen işlev çeşitliliğinin varlı-ğı etken olmuştur. Çalışma sonucunda, farklı dönem ve kentsel örüntüleri yansıtan bu iki ayrı bölgedeki işlevsel çeşitliliklere hizmet eden tanım-sız kentsel açık alanlar, onları etkileyen faktör ve belirleyen ayırt edici nitelikleri üzerinden bu alan-ları tanımak, sorunlarını ve niteliklerini kavramak ve potansiyellerini ortaya çıkarmak adına üç aşama-lı bir kurgu ile kavramsallaştırılmaya çalışılmıştır.

Kentin Gizil Varlıkları: Tanımsız Kentsel Açık AlanlarMetinde genel bir başlıkla ‘tanımsız’ kentsel açık alanlar olarak ele alınan bu alanlar, birbirinden farklı oluşumlar ve değişimlerin bir ürünü veya uzantısı olarak oluşmakta, çeşitli karakteristik özellikler göstermektedir. Bu gibi alanları tanım-layan, birbirlerini kapsayan, benzeşen kavramlar üzerine yapılan kapsamlı bir literatür araştırması, çeşitli araştırmacılar tarafından literatüre dahil edilen birbirinden farklı yetmişin üzerinde teri-min varlığını göstermektedir. Tarihsel süreç içeri-sinde terimlerin tanımlamalarında kullanılan “arada, artakalan, kayıp, boş, açık, sahipsiz, işlen-memiş, terk edilmiş, metruk, müphem” gibi ifa-deler ve sözü edilen mekânların kavramsallaştırıl-ması ile ilgili sorunsallaşmış bir durum söz konu-sudur. Farklı yorumlamalarla tekrar ele alınan, çeşitlenen, benzeşen ve ayrışan kavramların içinde yer aldığı bu terimler dizininin çeşitli kaynaklarda tek bir başlık altında sunulması, birbirinin türevi olarak yansıtılması, kavramların kullanımlarını ve yorumlanmalarını zorlaştırmaktadır. Dahası bir-birinden farklı özelliklere sahip olan, kentteki terk edilmiş bir endüstri bölgesi, karanlık ara sokaklar, park yerleri, kullanılmayan arka bahçeler gibi alanların ‘belirsiz-arada mekânlar’ gibi tek bir baş-

KENT

Tanımsız Kentsel Açık Alanlar Üzerine Mekânsal Tarifler, Sorunlar, İmkânlar: Büyükdere Aksı Levent BölgesiNeslinur Hızlı Erkılıç - Ayşen Ciravoğlu

GG

Page 94: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

90 mimar•ist 2019/3

lık altında ve genel olarak olumsuz yönleriyle ifade edilmesi, bu alanların kentler için muhtemel bir olasılıklar mekânları iken gözden kaçırılan mekânlar olmalarına neden olabilmektedir.

1950-80 aralığında literatüre katılan artakalan mekân (space left over) (Anonim, 1951), sınır vakumları (border vacuums) (Jacobs, 2009), boş arazi (vacant land) (Niedercorn ve Hearle, 1964), metruk arazi (derelict land) (Oxenham, 1966), boş manzara (zero panorama) (Smithson, 1967), planlamadan artakalan mekân (SLOAP) (Gins-burg, 1973), kentsel bataklıklar (urban sinks) (Clay, 1980), atık araziler (wastelands) (Gemmell, 1977), ölü mekânlar (dead space) (Coleman, 1982), insanın çevresiyle olan ilişkisini ve kamusal yaşamını zedeleyen, kentte görünen ve görünme-yen pek çok bağlantının koptuğu noktalar olarak görülürken yakın dönemde tanımsız kentsel açık alanlar üzerine geliştirilen yeni kuramsal yaklaşım-lar, bu alanlardan büyük bir kısmının kamusal mekânların yeniden beden bulduğu mekânlar ola-rak ortaya çıktığını ve beraberinde kente yeni fır-satlar sunduğunu göstermektedir. Örneğin arta-kalan mekân kavramı,1 rasyonalist kent planlama-sına ve modernizmin konvansiyonel form ve sınır-larına getirilen eleştirilerin etken bir öğesi iken, zamanla günümüz kentlerinde kamusal yaşamı, serbestliği, sınırsızlığı ve hareketliliği çağrıştıran olasılıklar mekânına evrilmiştir. Yakın dönemlerde literatüre katılan bulunan mekân (found space) (Rivlin ve Windsor, 1986), müphem alan (terrain vague) (Sola Morales, 1995), garip mekân (awkward space) (Sucher, 1995), artık mekân (residual space) (Winterbottom, 2000), belirsiz mekân (indeterminate space) (Groth ve Corjin, 2005), gevşek mekân (loose space) (Franck ve Ste-vens, 2006), gözenekli mekân (porous space) (Stavrides, 2007), açık-uçlu mekân (open-ended space) (Fernando, 2007), kentin ara yerleri (urban interstices) (Tonnelat, 2008) kavramlarını ifade eden kuramcıların bu alanlara ilişkin yaklaşımları-na bakıldığında, tanımsız kentsel açık alanlara iliş-kin kavramlara farklı bir boyut kazandıran, bera-berinde kullanılan “çok anlamlılık, kamusal ola-naklar, özgürlük, hareket, deneyime açıklık, hete-rojen yapı, alternatif yaşam modeli, farklı mekânsal pratikler, sosyal etkileşim” gibi anahtar kelimeler, olumsuz söylemlerin yerini olumlu çağrışımlara bıraktığını göstermekte ve bu potansiyeli açığa çıkarmaya yönelik yaklaşımlar, kavramın gizil varlı-ğına işaret etmektedir. Mekân tartışmalarını zen-ginleştiren bu kavramsal çelişkilerin ortaklıklarını ve zıtlıklarını irdelemek, ayırt edici özelliklerini tespit etmek ve çeşitli sınıflamalar yapmak kavram-

ların evrildiği yeri, anlamını ve sahip olduğu kent-sel dinamikleri görebilmek adına önemlidir. Böy-lece tanımsız kentsel açık alanların kamusal yaşa-mın bir parçası olarak yeniden yorumlanabileceği gerçeği, potansiyel olarak alternatif bir mekânsallı-ğa dönüşmesi ve hangi kentsel dinamikler rehber-liğinde bu noktaya taşındığı görülebilecektir.

Tanımsız Kentsel Açık Alanları TanımlamakKentte var olan bir ‘boşluğu’ tanımlamak, ortaya çıktığı sebep ve ortam ile onu tarif edecek çeşitli niteliklerin –geçmişteki yeri, gelecekteki öngörü-len durumu ve mevcut kullanımının görünen ve görünmeyen dinamiklerinin– kapsamlı bir analizi mümkündür. Tanımsız açık alanlara nasıl yaklaş-mak gerektiği bu bağlamda yerin kültürel bağla-mından ayrı düşünülmemelidir. Farklı oluşum ve karakterdeki alanlara uygulanacak müdahaleler, her coğrafya özelinde farklı iyileştirme ve dönüş-türme stratejileri içerebilmektedir. Bu bağlamda kavramlar farklı araştırmacılar tarafından genel başlıklarla fiziksel, mekânsal, kullanım nitelikleri bağlamında irdelenmiş, belirli ortak özellikleri üzerinden kategorize edilmiştir. Literatürde boş arazi (vacant land), boş kentsel arazi (vacant urban land), bulunan mekân (found space), artık mekân (residual space), atıl kentsel boşluklar kav-ramlarına ilişkin tipoloji çalışmalarına rastlanmıştır (Tablo 1). Ülke veya kentler özelinde değerlendir-me kriterleri ve dolayısıyla tipler değişkenlik gös-termektedir. Bu yolla kavramsallaştırılan terimler, aynı zamanda kentte hangi alanları kapsıyor ve nasıl çeşitleniyor oldukları üzerinden çeşitli araştır-macılar tarafından yeniden yorumlanmıştır. Örne-ğin Northam (1971), Amerika kentleri özelinde yaptığı çalışmada artık arazi parçaları, inşa edile-mez araziler, kurumsal rezerv alanlar, spekülasyo-na bağlı araziler ve kurumsal yedek araziler olarak beş kategoriye ayırdığı boş arazileri, özellikle arazi kullanım modelleri, emlak piyasası ve fiziksel etmenler gibi çeşitli kentsel durumlardan etkilen-meleri, kamu veya özel mülke ait olması duru-mundan ötürü “mülkiyet” ve “gelişebilirlik” ola-rak iki belirgin faktör üzerinden ele almıştır. Bu faktörler altında Northam boş arazileri değerlen-dirirken boyut, biçim, konum ve mülkiyet durum-ları üzerinden irdelemeler sunmuştur. 1973’teki petrol krizinin yol açtığı ekonomik durgunluk döneminde hızla artış gösteren ve 1970’lerin ortasında metropol kentlerdeki arazilerin ortala-ma olarak yüzde beşini oluşturan boş arazilerin niteliği ve miktarının İngiliz kentlerinde yarattığı sorunsal üzerine araştırmalar sunan Burrow (1978), bu alanları değerlendirirken Northam’ın

KENT

Page 95: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

mimar•ist 2019/3 91

Tablo 1. Tanımsız kentsel açık alanlara ilişkin ayırt edici özelliklerin belirlenmesi ve kategorizasyon çalışmaları (Northam, 1971; Burrow, 1978; Rivlin ve Windsor, 1986; Winterbottom, 2000; Alanyalı, 2003; Villagomez, 2010; Khalil ve Eissa, 2013; Çelik, Doğrusoy ve Zengel, 2015 kaynaklarından faydalanılarak yazarlar tarafından hazırlanmıştır.)

kriterlerine ek olarak boş arazilerin fiziksel görü-nümlerini vurgulayan bir kategori sunmuştur. Kentin içinde ve çeperindeki terk edilmiş, tahrip edilmiş ve ihmal edilmiş fiziksel görünüme sahip alanları özellikle önceki kullanımlarını belirterek birbirinden ayırmıştır. Genellikle çeperlerde mey-dana gelen boş arazilerin yanı sıra kent içinde göz-lemlenen ve çoğunlukla ulaşım ağlarının ve kent-sel projelerin sebep olduğu artık mekânların kent-te yarattığı sorunlar üzerine literatürde farklı kent-ler özelinde farklı yaklaşımlar görmek mümkün-dür. Winterbottom, Amerika’nın Seattle kentinde artık mekânların kentte yarattığı sorunların gide-rilmesi için bu alanların yeniden keşfedilmeleri

gerektiğini vurgulamıştır. Kentteki park alanları-nın azalması ile kentlinin ‘kendiliğinden oluşan etkileşim/karşılaşma mekânlarına’ ihtiyaç duydu-ğunu ve yeniden uyarlanabilir açık alan kullanım-ları ile uygun ve anlık fırsatlar sunan artık alanların bir çözüm önerisi olarak gelişebileceğini belirten Winterbottom (2000), artık mekânları konum, biçim, kullanım nitelikleri ve kullanım süresi kri-terleri üzerinden, hareket güzergâhlarına yakın tanımlanan yok-mekânlar, programlanmamış artakalan mekânlar ve geçici olarak kullanılmayan çift kullanımlı mekânlar olarak üç çeşitte ele almış-tır. Alanyalı (2003) ise, Ankara kenti özelinde, oluşum sebepleri, fiziksel ve kullanım niteliklerine

KENT

KavramTeorisyen, Yıl, Ülke/Kent

Değerlendirme Kriterleri (Ayırt edici nitelikler)

Kategoriler

Boş arazi (Vacant land) Ray Northam, 1971 Amerika kentleri

Boyut Biçim Konum Mülkiyet

1. Artık arazi parçaları (remnant parcel) 2. İnşa edilemez araziler (unbuildable) 3. Kurumsal rezerv araziler (corporate reserve) 4. Spekülasyona bağlı araziler (held for speculation) 5. Kurumsal yedek araziler (institutional reserve)

Boş kentsel araziler (Vacant urban land) John Burrow, 1978 İngiliz kentleri

Konum Önceki kullanım Mülkiyet Boyut Fiziksel görünüm

1. Fiziksel olarak sahipsiz/terk edilmiş (derelict) ve kusurlu/bozulmuş görünen alanlar (önceki kullanım: Maden çıkarma ve kamu hizmet kurumları; ulaşım gibi) 2. Fiziksel olarak yıkım alanı gibi görünen alanlar (önceki kullanım: Konut veya sanayi) 3. Fiziksel olarak ihmal edilmiş görünen boş araziler (tarım veya bayır, bataklık gibi önceki kullanımı olmayan alanlar)

Bulunan mekân (Found space) Leanne G. Rivlin ve A. Windsor, 1986 Amerika, New York (Brooklyn ve Mannathan)

1. Fiziksel nitelikler: -Konum, çevreyle bağlantılar-ilişkiler -Boyut/ölçek, biçim/topografya, materyaller, bitki örtüsü, strüktürler 2. Kullanım nitelikleri: -Artık mekân olmadan önceki aktiviteler -Kentin mevcut bir bileşeni olarak değerini belirleyen aktiviteler 3. Kullanım süresi

1. Büyük kamu binalarının önündeki merdivenler 2. Tüneme yerleri (perching places); birini beklerken oyalanılan, vakit geçirilen yerler; kilise önü, hastane binası önü, heykellerin yanları vb. 3. Taşan yerler (spillover places); binanın içinde ve dışında insanların olduğu alanlar; bir binaya bitişik olan kaldırımlardaki kullanımlar (satıcılar vs); ilkokul binasının oyun alanında kurulan hafta sonu bitpazarı; parkın cadde sınırındaki kenarlığı boyunca kurulan el sanatları sergisi.

Artık mekân (Residual Space) Daniel Winterbottom, 2000 Amerika, Seattle

Konum Biçim Kullanım nitelikleri Kullanım süresi

1. Yok-mekân (non-space); genel olarak hareket güzergâhlarına yakın alanlar 2. Artık (leftover) mekân; programlanmamış alanlar 3. Çift kullanımlı mekân (dual-use); belli dönemlerde geçici süreliğine artık alanlar

Artık mekân (Leftover space) Ela Alanyalı Aral, 2003 Türkiye, Ankara

Mekânların oluşum sebepleri Fiziksel nitelikler Kullanım nitelikleri

1. İnşa edilemez alanlar; bataklık, dik eğimli yerler vs 2. Terk edilmiş bölgeler; terk edilmiş endüstri bölgeleri, demiryolu istasyonları, tersaneler vb 3. Boş arsalar; mülkiyet problemleri, yeniden inşa sürecinde ertelemeler sebebiyle boş parseller 4. Ara mekânlar; binaların ön, arka, yanlarındaki mekânlar 5. Yan mekânlar (sub-spaces); sirkülasyon arterlerinin yanı, altı, üstü, arasında kalan, yaya-araç yolu, altgeçitler vb 6. İhmal edilen kamusal park ve meydanlar 7. Tümülüs; Frig dönemi yapay mezarlık içeren tepeler

Artık mekân (Residual Space) Erick Villagomez, 2010 Kuzey Amerika Kentleri

(Yapı adası bazında irdeleme) Oluşum sebepleri Potansiyel kullanımları

1. Yıkım sonrası oluşan ara mekânlar (spaces between) 2. Yeterince kullanılmayan Çatılar (rooftops) 3. Kent sistemlerinin kesiştiği (genel olarak asimetrik-üçgen formda) arazi parçaları (wedges) 4. Yapı çevrelerinde geniş, Boş mekânlar (void spaces) 5. Eski kentsel dokuda yeni yerleşmelerin oluşturduğu ara bölgeler (spaces around) 6. İhtiyaç fazlası altyapı (redundant infrastructure) 7. Büyük altyapı (büyük otoban, yollar) (oversized infrastructure) 8. Yapı altı - ulaşım hattı altı mekânlar (spaces below)

Artık mekân (Residual Space) Marwa Hassan Khalil ve Doha Mohamed Eissa, 2013 Kahire, Mısır

1. Fiziksel nitelikler; erişilebilirlik, güvenlik düzeyi, görünürlük, alan sınırları, topografya, biçim bütünlüğü, büyüklük, konum, komşu işlevler, yoğun ulaşım rotalarına yakınlık 2. Kullanım nitelikleri; yeterince kullanılmamış, imkân dahilinde işletilebilir, terk edilmiş, sahiplenilmiş, eskimiş-metruk, kâr etmeyen 3. Mekânsal nitelikleri; gizli, kirlenmiş, şeklen bozulmuş, tanımsız sınırlar, belli olmayan ve flu, sınırsız, plansız, yeniden tasarlanması gerekli

1. Yetersiz düzeyde tasarlanan, kullanıcı ihtiyaçlarını karşılamayan açık kamusal alanlar; terk edilmiş park ve bahçeler 2. Enformel alanlardaki rastgele büyümelerle ve eski yapıların yıkımıyla oluşan alanlar 3. Köprü ve otoyolların alt-üst-yanlarında oluşan mekânlar; refüjler, köprü altı mekânları

Atıl Kentsel Boşluklar Merve Çelik, İlknur Türkseven Doğrusoy, Rengin Zengel, 2015 Türkiye, İzmir

Planlama sürecinde açığa çıkan problemler Oluşma nedenleri

1. Yeni yerleşim ve dönüşüm alanları sonucu oluşan atıl alanlar 2. Ulaşım ağı problemlerinin yarattığı atıl alanlar 3. Rant kaygısı ve yıkımlar sebebiyle oluşan atıl alanlar 4. İşlevsel eskime nedeniyle oluşan atıl alanlar 5. Plan değişiklikleri nedeniyle oluşan atıl alanlar

Page 96: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

92 mimar•ist 2019/3

Resim 1. a) Levent Mahallesi Projesi (1952’de 1. Levent, 1954’te 2. Levent, 1957’de 3. Levent, 1969’da 4. Levent kısımları inşa edilmiştir.) (Emlak Kredi Arşivi); b) Levent’te ilk yerleşim, 1950’ler (Aru ve Gorbon, 1952).

göre incelediği artık mekânları, inşa edilemez alanlar, terk edilmiş bölgeler, boş arsalar, ara mekânlar, yan mekânlar, ihmal edilen kamusal nitelikli park ve meydanlar ve tümülüsler olarak yedi farklı biçimde gözlemlemiştir. Benzer bir yak-laşımla, Khalil ve Eissa (2013), Alanyalı’nın kriter-lerine ek olarak mekânların belirsiz, plansız, tanımsız ve sınırsız vb mekânsal nitelikleri üzerin-den değerlendirdikleri Kahire’nin artık mekânları-nı, yetersiz düzeyde tasarlanan, kullanıcı ihtiyaçla-rını karşılamayan açık kamusal alanlar, enformel alanlardaki rastgele büyümelerle ve eski yapıların yıkımıyla oluşan alanlar ve köprü-otoyolların alt/üst/yanlarında oluşan mekânlar olarak üç tip örnek üzerinden aktarmışlardır. Bu çalışmaların yanı sıra, tanımsız açık alanları kamusal yaklaşımla ilintili olarak başka bir pencereden ele alan bir yak-laşım olarak Rivlin ve Windsor’ın bulunan mekân-lar (found space) üzerine yaptıkları çalışma, alanla-rın kentli tarafından kullanımlarının özellikle ne olduğu ve ne kadar sürdüğü üzerine yaptıkları gözlemle şekillenmiştir. Bu kapsamda, Brooklyn ve Mannattan kentlerinde seçilmiş 11 ayrı yere odaklanan çalışmadaki kategorileri, büyük kamu alanlarının önündeki merdivenler, birini beklerken oyalanılan tüneme yerleri (perching places) ve bina yüzeyi ile temas halinde olan, binaya ait (veya değil), insanların binadan dışarı taştığı yerler (spil-lover places) olarak tanımlamışlardır.

Tanımsız Kentsel Açık Alanları Okumak: Levent Bölgesiİstanbul’un sınırlarının kuzeyde Şişli’ye kadar uzandığı dönemlerde, kentin sayfiye alanlarına ulaşımı sağlayan, iki yanı ağaçlıklı dar eski bir kır yolu olan Büyükdere Caddesi, günümüzde görü-nümü ve nitelikleri farklılaşmış, yüksek yoğunluk-lu ofis bloklarının, alışveriş merkezlerinin, banka-ların çekim merkezi olan bir finans bulvarına dönüşmüştür. İstanbul’un kentleşmesinin tarihsel yolculuğuna şahit olan cadde, birlikte ilerlediği aks

boyunca boş tarım arazisi üzerinde zamanla geli-şen sanayi, konut, ticaret gibi yeni kentsel işlevlere hizmet eden dokular arasındaki bir planlama aracı ve mekânsal bir üreteç olarak okunduğunda, ken-tin ticari hareketliliği, yerleşim birimleri, ulaşımı ve siyasi gelişmelerinin öncesine ve akıbetine dair çıkarımlar yapabileceğimiz önemli bir kent bileşe-nidir. Günümüzde dört ayrı belediyenin (Beşik-taş, Şişli, Kâğıthane ve Sarıyer) sınırını oluşturan ve farklı imar planları sonucunda gelişen Büyük-dere Caddesinin (Cengiz, 1995) büyük ölçekli alışveriş merkezleri ve iş merkezleri ile yarattığı bağlam sebebiyle bulunduğu bölgede alçak, bah-çeli bir yapı stilinin değil, yüksek katlı yapıların uygulanıldığı düşünülmektedir (URL 1). Bunun yanında özellikle Levent bölgesinde caddenin çev-resiyle mekânsal bir bütünlük kurmuyor oluşu, altyapı ve otopark yetersizliği, iş merkezlerine ait servislerin iş çıkışı saatlerinde kentin bütününe etki eden trafik sorunu, caddenin kentsel ve mima-ri platformlarda sıkça yer verilen sorunlarıdır.

1950’li yıllar itibariyle kentin kuzey yerleşimle-re doğru ilerlediği Büyükdere asfaltının, bir tür bölgeleme (zoning) uygulaması sonucu, doğusu konut yerleşimlerine, batısı sanayiye ayrılmış, sana-yi alanları beraberinde gecekondu yerleşmelerini getirmiştir (Tümertekin, 1997). 1950’lerde ken-tin çeperinde yer alan, Emlak Kredi Bankası tara-fından satın alınan “Levend Çiftliği” üzerinde kurulan ilk yerleşim ve kentin Boğaziçi doğrultu-sunda yayılışının öncü adımları olarak görebilece-ğimiz Levent Mahallesi Projesi (Resim 1a, b), dört ayrı kısımdan oluşan Cumhuriyet döneminin modern kent yaşamını yansıtan önemli örnekler-den biridir. Boğaz yolu üzerine Leventlerin talim yaptığı 150 Ha’lık kırsal arazi üzerinde inşa edilen 1. Levent projesinin yerleşim planı Kemal Ahmet Arû ve Rebii Gorbon tarafından tasarlanmıştır. Yapıldığı dönem kentin dışında ve ıssız bir alanda oluşundan ötürü “buraya kimse gitmez, buradan ev alınmaz” şeklinde halk tarafından eleştirilen 1.

KENT

Page 97: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

mimar•ist 2019/3 93

Resim 2. a) Çalışma alanı sınırları; Levent bölgesi; b) Çalışma alanı sınırları içinde saptanan tanımsız kentsel açık alanlar.

Levent projesi, bahçe-şehir modeliyle inşa edilen Raymond Unwin ve Barry Parker tarafından tasar-lanan Letchworth yerleşimine benzeyen yeşil meydanlar etrafında dizili evlerden ilham alınarak oluşturulmuştur (Aru, 1995). Dönemin şehircilik esaslarına göre parsellenen Levent Mahallesi, tek ve çift katlı farklı tipte 391 evle inşa edilmiş, kamu-sal ihtiyaçlar için mahallede çarşı, sinema, meydan düşünülmüştür (Aru ve Gorbon, 1952).

1980’li yıllarda terk edilmiş sanayi alanları yeri-ne gelen iş merkezleri ile kentin merkezi iş alanı haline gelen Levent-Maslak aksı, gökdelenler ile dolmaya başladıktan sonra, diğer kompleks yapıla-rın ve alışveriş merkezlerinin açılması ile ortaya çıkan yoğunluk, çevrede giderek artan büro des-tek hizmetleri, küçük boy ticari firmalar, kafe ve barlar, restoran ve gece kulüpleri, anaokulları ve bunlara hizmet eden arabalar az yoğunluklu Levent mahallesine doğru yayılmaya başlamıştır. Tarihsel gelişme içerisinde bu durumun bir getirisi olarak, Levent evlerinin normal konut statüsün-den kira bedelleri artan yerleşimlere dönüşmesini, Karabey (2012), “gökdelenlerin kılcal uzantıları olan mini plazalar” şeklinde yorumlamıştır.

İstanbul kentinin, merkezde meydana gelen dönüşümlerin yanında, çeperde süregelen kentsel hareketliliği ile sahip olduğu kentsel boşluklar fark-lı biçim ve niteliklerle artış göstermektedir. Kentin dışına doğru hızla yayılmanın etkisiyle tahrip edi-len ormanlık alanlar, terk edilmiş sanayi alanları, boş depolar, geniş otopark alanları vb büyük kulla-nılmayan alanlar, tanımsız kentsel açık alanlar başlı-ğı altında ele alınabilmektedir. Fakat bu çalışma kapsamında, genellikle kentin çeperlerinde dikkat çeken bu örneklerin ötesinde, kentin merkezine odaklanan, planlı ve plansız yerleşmelerin yan yana geldiği dokularla oluşan mekânsal örüntülerde gündelik yaşamın içinde unutulan veya gözden kaçırılan mekânların kamusal yaşama dahil edilme-sinde taşıdıkları problem ve potansiyellerin göz-lemlenebileceği düşüncesiyle Büyükdere aksı Levent bölgesi seçilmiştir. Alan çalışması olarak seçilen bölge- farklı işlevlerin yan yana eklemlendi-ği iki dokuyu, 1950’lerde inşa edilen bahçe-şehir ideolojisi üzerinden tasarlanan konutları içine alan, Levent Mahallesi ve caddenin diğer tarafında yer alan yüksek katlı iş merkezleri ve alışveriş merkezle-rinin yer aldığı dokuları kapsamaktadır (Resim 2a).

Levent bölgesindeki tanımsız kentsel açık alanları tanımak, sorunlarını ve niteliklerini kavra-mak ve kente katılma olanaklarını göstermek adına izlenen yöntem şöyle açıklanabilir: Öncelikle seçi-li bölge üzerinde literatürde gözlemlenen kavram-ların özelliklerini taşıyan tanımsız kentsel açık

alanlar işaretlenmiş (Resim 2b) ve alanlara ilişkin ayırt edici değişkenler listelenmiştir. Nitel bir araş-tırma yaklaşımı benimsenen alan çalışmasında veri toplama araçları olarak seçili bölgelere ilişkin tarih-sel bilgi, fotoğraflar ve haritalar incelenirken, Haziran-Ağustos 2018 tarihleri aralığında, gece ve gündüz saatleri olmak üzere alanlar gözlemlen-miştir. Gözlem sonucunda, fiziksel, kullanıma iliş-kin ve sosyokültürel niteliklerini açıklayan kodlarla yüklü tüm bilgiler sistematik bir süzgeçten geçiri-lerek, alanların birbirlerinden ayrışmalarına etken olan faktör ve ayırt edici nitelikler belirlenmiştir. Bu sınıflama çalışmasına belirli zaman kesitlerini dahil eden okumalar, haritalama çalışmaları ve güncel fotoğraflar eklenmiş, birbirinden farklı baş-lıklar altında ayrışan alanlar, kente kattıkları prob-lem ve potansiyel değerler üzerinden yazarların öne sürdüğü kapsayıcı tanımlamalar ve temsili örneklerle sunulmuştur.

KENT

Tablo 2. Tanımsız kentsel açık alanları anlamak için kullanılan altlık; fiziksel, kullanım, sosyo-kültürelözellikler.

Faktörler Ayırt Edici Nitelikler

Sosy

okül

türe

l Öz

ellik

ler Oluşum sebepleri (kentsel ve mekânsal açıdan)

Ortaya çıktığı dönemdeki toplumsal ve siyasal konjonktürün etkisi Tarihsel değer, sembolik değer taşıması Güvenlik düzeyi

Fizik

sel Ö

zelli

kler

Morfoloji

Biçim Sınırlarının tanımlı/sız oluşu Büyüklük Topografik durum Alanın içerisinde yapı/kalıntı olma/ma/sı Bitki örtüsü varlığı

KonumKomşu kullanımlar (yapı, boşluk, yeşil alan, altyapı öğesi) Erişilebilirlik Ulaşım ağlarına yakınlık

Kulla

nım

Öze

llikl

eri Kullanımlar

Önceki kullanım Mevcut bir işlevin olma/ma/sı (terk edilmiş, eski-metruk vb) Mevcut işlevin dışındaki kullanım (enformel, katılım yoluyla vb) Gelecek için planlanan bir kullanım önerisi olma/ma/sıAltyapısal kullanımlar

MülkiyetKamu Özel mülk Mülkiyet belirsizliği olması

Kullanıcı Mülk sahibi/kiracı (yasal kullanımlar) Alanı sahiplenenler (enformel kullanımlar)

Kullanım süresi Geçici süreliğine kullanılmayan alanlar Uzun süredir kullanılmayan alanlar

Page 98: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

94 mimar•ist 2019/3

Tanımsız açık alanların fiziksel, kullanım, sos-yokültürel özellikleri bağlamında belirlenen fak-tör ve ayırt edici nitelikler üzerinden yapılan incelemede, oluşum sebepleri, morfoloji (biçim, büyüklük), konum (komşu kullanımlar ve ulaşım ağlarına yakınlık), kullanımlar (mevcut işlev kul-lanımı, mevcut işlevin dışında kullanım, gelecek için planlanan kullanım önerisi) başlıkları üze-rinden ortak özellikler gösteren tanımsız kentsel açık alanlar tespit ve tasnif edilmiştir (Tablo 3). Bu sınıflandırmalar tanımsız kentsel açık alanla-rın bu dört ana faktör ile ortaya çıktığını gösterir-ken, Tablo 3’te yer almayan fakat Tablo 2’te sunulan diğer faktör ve nitelikler, alanlara ilişkin

fiziksel ve mekânsal betimlemeleri yapabilmek açısından önem taşımaktadır. Metnin ilerleyen kısımlarında her bir sınıflamaya ilişkin örnekleri paylaşmadan önce Tablo 3 ile ilgili ayrıntılı bir açıklama yapmak faydalı olacaktır.

Tablo 3’te belirtilen “oluşum sebepleri” başlı-ğı, diğer belirleyici faktör ve niteliklerin dışında onları kapsayan bir başlık olarak ele alınmıştır. Bunun temel sebebi, tanımsız kentsel açık alanla-rın genel bir bakışla iki temel sebeple –planlama/tasarım kararları sonucu ve yönetim sürecindeki problemler– kentte var olmasıdır.2 Diğer nitelikler bu iki ana sebebin altında her bir alanı ayrı ayrı incelemek, ayrıştırmak ve daha özellikli tanımla-malar yapmak için aracı olan değerlendirme kriter-leri olarak görülebilir.

Çalışma alanı kapsamında, planlama sonucu oluşan tanımsız alanlar, biçim, konum ve kullanım faktörleriyle ayrı sınıflamalar gösterirken, yönetim-sel sürece ilişkin problemlerle oluşan tanımsız alanlar morfoloji, konum ve kullanım faktörleri etkisinde çeşitli sınıflamalara tabidir (Resim 3).

Oluşum sebepleri, Levent bölgesindeki tanım-sız kentsel açık alanların konvansiyonel açık alan-lardan nasıl farklılaştığını gösteren öncelikli özellik-leri içeren önemli bir başlıktır. Levent Mahallesin-de planlama sonrası artakalan mekânlar olarak geli-şen mevcutta bakımsız olarak gözlemlediğimiz bahçe, park ve açık alanlar, tasarım kararları sonucu boş bırakılmış alanlardır. Fakat burada şunu belirt-mek gerekmektedir. K. A. Arû ve R. Gorbon tara-fından döneminin çok ötesinde bir mimari yakla-şımla tasarlanan ve uygulanan Levent Mahallesi projelerindeki açık ve yeşil alanlar, literatürde bahsi geçen bahçe-kent eleştirileri üzerinden ‘planlama-dan artakalan mekânlar’ olarak olumsuz bir yakla-şımla ele alınmamalıdır. Levent Mahallesi özelinde, planlamadan artakalan alanların, Arû’nun 4. Levent projesinde denemek istediği yeni bir plan-lama yaklaşımının sonucu olduğunu söylemek mümkündür. Yapıların dışında kalan alanları sonra-

Tablo 3. Saptanan tanımsız kentsel açık alanların analizi ve ortaklıklarına göre sınıflandırılması.

Oluşum sebepleri

Tanı

msı

z Ke

ntse

l Açı

k Al

anla

rın T

espi

t Edi

len

Orta

k Öz

ellik

lerin

e Gö

re S

ınıfl

amal

ar

Mor

folo

ji Biçim

• Planlama artığı alanlar • Tanımlı bir geometriyi tarif etmeyen herhangi bir işlev yüklen(e)meyen alanlar

Planlama/tasarım kararları sonucu oluşumlar

Büyüklük • Ekonomik açıdan değerli boş araziler

Yönetimsel sürece ilişkin problemler

Konu

m

Komşu kullanımlar

• Altyapı tesislerinin çevresi (enerji üretim, dağıtım, sulama alanları, trafo alanları vb)• Şirket ve kurumların (alışveriş merkezleri, konut ve ofis kompleksleri, elçilik veya konsolosluk binaları vb) etrafında güvenlik sebebiyle bariyerlerle kapatılmış kullanılmayan alanlar veya aşamalı-kontrollü kullanılan alanlar• Askeri güvenlik bölgesi sebebiyle yapılanması kısmi alanlar

Planlama kararlarındaki yetersizlikler ve yönetimsel sürece ilişkin problemlerUlaşım

ağlarına yakınlık

• Ulaşım arterlerinin etrafında kalan alanlar (altgeçitler, yaya yolları, otoyol ve viyadük altları vb)

Kulla

nım

lar

Mevcut işlev kullanımı

• Yetersiz derecede kullanılan, kullanılmayan veya kötü kullanılan alanlar• Yetersiz düzeyde tasarlanan kullanıcı ihtiyaçlarını karşılayamayan alanlar

Mevcut işlevin dışında kullanım

• Mevcut plan dışında işlev getirilen alanlar

Yönetimsel sürece ilişkin problemler Gelecek için

planlanan bir kullanım önerisi

• İşlevi değiştirilen ve askıya alınan projelere ait boş alanlar

Resim 3. Planlama (1) ve yönetimsel (2) sebeplerle oluşan tanımsız kentsel açık alanlar.

Resim 4. 4. Levent Etabı Yerleşim Planında kamusal açık alan olarak bırakılan alanlar.

KENT

Page 99: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

mimar•ist 2019/3 95

dan düşünmek, planlamadan sonraya bırakmak yerine Arû, büyük bir özveriyle kentsel açık alan olarak kente kamusal yeşil alanlar olarak kazandır-mak istediği alanları, esnek ve açık plan ilkesini benimseyerek tasarlamıştır (Resim 4). Levent konut sitelerinin 1. kısmının yapıldığı dönemden itibaren mekânsal açıdan çok değiştiğini düşünen Arû (1995), yapı adalarının parsel bazında satılma-sı durumunun, her kullanıcının evlerin mimarisini değiştirecek uygulamalar yapmasına sebep olması ve cephelerdeki bozulmalara işaret etmiştir. Buna karşın, 4. Levent’te bu duruma engel olabilmek adına ‘binaların bastığı alanın o binanın mülkü olması’ fikriyle, ilave yapı hakkının önünü kapat-mıştır. Bu yolla tabanın dışına çıkılamayan 4. Levent projesinde Arû şöyle belirtmiştir:

4. Levent’te dahiyane fikir geldi aklımıza: binaların bastığı alan o binanın mülküdür. Yani bastığı yerin dışına ilave yapı hakkı yok. Bu suretle tabanın dışına çıkamadılar 4. Levent’te. Bütün boş alanlar, Belediye’nin, Belediye de bir şey yapama-dığına göre oraları öyle kaldı.” (Aru, 1995)

Bu alanlar bugün kullanıcıların yetersiz veya kötü kullanımı, kent hizmetleri açısından yetersiz düzeyde bakımının yapılması gibi sebeplerle öngördüğü yaklaşımın uzağında kalan artık mekânlara dönüşmüştür. Fakat yine de kentleri-mizde sıkça gözlemlenen mekânsal ve toplumsal kopukluklara neden olan kapalı konut yerleşmeleri ve özelleştirilmiş bahçelerin yanında, geçici süreli-ğine tanımsızlaşan bu alanların, ileride kentin ihti-yacı olduğu noktada başvuracağı potansiyel varlık-lar olduğunu söylemek mümkündür.

Biçimlerine Göre Tanımsız Kentsel Açık AlanlarÇalışma alanında gözlemlenen tanımsız kentsel açık alanların fiziksel açıdan sınırları belirli net

bir geometriyi tarif edebildiği gibi büyük çoğunluğunun tanımlanması güç formlarda kentlerimizde var olduğunu söylemek müm-kündür (Resim 5a). Levent Mahallesinde, plan-lamadan artakalan mekânlar olarak değerlendi-rebileceğimiz genellikle dikdörtgen şeklinde geometrik biçimlere sahip ihmal edilen bakım-sız bırakılmış park alanlarının yanında, bah-çe-kent ideolojisinin genel planlama pratiğinin artığı olarak kentte var olan (Resim 5b, c) her-hangi bir işleve hizmet edemeyen alanlar ve net bir geometriyi tanımlamayan alanlar gözlem-lenmiştir. Büyükdere Caddesinin iş merkezleri bölgesinde ise artakalan alanlar, genel olarak gecekondu bölgesinde Zincirlikuyu mezarlığı-na bakan sokaklar üzerinde ve evlerin önündeki sahiplenilmiş amorf boşluklar, düzensiz kaldı-rımlar, yeşil alanlar olarak karşımıza çıkmakta-dır (Resim 5d). İş merkezleri ile gecekondu bölgesi arasında Büyükdere Caddesine paralel uzanan servis araçları ve devam eden inşaatlar sebebiyle yoğun bir yaya-araç trafiğine sahip olan sokak üzerinde ise, çöp ve atık maddelerin yer aldığı ve sıklıkla otopark kullanımının görüldüğü şerit biçimindeki kentsel parçalar dikkat çekmektedir.

KENT

Resim 5. a) Çalışma alanı sınırları içinde farklı biçimlerde saptanan tanımsız kentsel açık alanlar; b) Levent Mahallesinde bahçeli evler dışında kalan planlama artığı alanlar; c) İSKİ Depo-Terfi Merkezi ve Levent Çarşısı arasında planlamadan artakalan tanımlı bir geometriyi ifade etmeyen alan olarak gelişen Levent Pazar Çıkmazı; d) Gecekondu ve iş merkezleri arasında kalan tanımlı bir geometriyi ifade etmeyen herhangi bir işlev yüklenemeyen alanlar.

Page 100: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

96 mimar•ist 2019/3

Resim 6. a) Çalışma alanı sınırları içinde saptanan büyük boyutlardaki tanımsız alanlar; b) Eski İETT Garajı alanı servis saatleri dışında kullanılmayan boş bir alan; c) Merkez Bankası arazisi uzun süredir kullanılmayan boş alan (www.hayal-et.org).

Büyüklüklerine Göre Tanımsız Kentsel Açık AlanlarBüyükdere Caddesinin üzerinde yer alan geçmiş-te biri Merkez Bankasına, bir diğeri ise İETT garajı olarak hizmet vermiş halen boş arsalar, işlevleri değiştirilen fakat mülkiyet problemleri sebebiyle ertelenen proje inşaatları sebebiyle uzun süredir beklemede olan, arazi değeri yük-sek alanlardır. Ekonomik açıdan taşıdıkları değer nedeniyle çeşitli spekülasyonlara bağlı olarak kente katılmayı bekleyen bu alanlar, kentin hafı-zasında önemli yer tutmalarına rağmen Levent bölgesindeki kullanıcılar tarafından gözden kaçı-rılan bölgeler niteliğindedir. İçerisinde 1980’li yıllarda yıkılan eski Squibb İlaç fabrikasına ait kalıntılar da yer alan bugün Merkez Bankası ara-zisi, etrafı kapatılmış, kent içinde saklı kalmış bir değer olarak uygulanacak projeyi beklemektedir.

Komşu Kullanımlar ve Ulaşım Ağlarına Yakınlıklarına Göre Tanımsız Kentsel Açık Alanlarİstanbul’un 1960’lar sonrası kuzeye doğru lineer gelişimindeki uygun altyapı ve ulaşım sisteminin oluşmasında kentsel bir omurga görevi gören Büyükdere Caddesi aksı zamanla çevresindeki fonksiyonlara hizmet etmek amacıyla niteliği değiş-miş, fiziksel olarak genişlemiş ve bu durum berabe-rinde yeni kentsel altyapı ihtiyaçlarını getirmiştir. Özellikle 1980 sonrasında, özgün bir mahalle dokusuna sahip olan Levent’in bahçeli evleri, Boğaz köprüleri güzergâhında ve ana ulaşım aksla-rının arasında kalmasıyla mahallenin mekânsal kim-liğinin sürekliliğini tehdit eden hızlı bir değişime girmiş, farklılaşan işlev alanlarının eklemlenmesiyle, bölge teknik altyapı ihtiyacı açısından yetersiz kal-mıştır. Karşılanan ihtiyaçlar beraberinde getirdiği yeni yol bağlantıları ve düzenlemelerle gerek Levent Mahallesinde gerek iş merkezlerinin yer

aldığı alanda farklı dönemlerde değişik niteliklerde artık mekânlar oluşmasına neden olmuştur. Özel-likle Büyükdere Caddesi aksı boyunca ilerleyen ‘koruma bandı’ olarak adlandırılan büyük boyut-lardaki boş yeşil alanlar bunun önemli bir örneği-dir. Benzer şekilde, Büyükdere-Levent-Gültepe kavşağında, bölgedeki merkezi iş alanlarına hizmet eden, Levent Mahallesi ile 4. Levent yerleşimleri arasında görsel ve fiziksel bir eşik olan, TEM oto-yolu güzergâhında zamanla farklı niteliklerde artık mekânlar oluşmuştur. Her iki yerleşmenin yola bakan kısımlarında gözlemlenen bu mekânsal kopukluklar, köprü altı mekânları, yollar boyunca uzanan refüjler, konut birimlerinin çevrelerinde zamanla oluşan artık mekânlar olarak çeşitlenmek-tedir (Resim 7a, b). Altyapı sistemlerindeki hızlı gelişmeler ve gelişigüzel uygulamalar, caddenin batısında yer alan iş merkezlerinin de tetiklemesiyle cadde üzerinde bütüncül bir tasarım açısından ele alınmayan metro istasyonları girişleri, asansör kule-leri ve altgeçit çevrelerinde oluşan kullanışsız alan-ların oluşmasına etken olmuştur (Resim 7c). Bunun yanı sıra iş merkezleri arasında kalan enerji üretim, sulama ve dağıtım alanlarının yer aldığı alanlar bölge içerisinde atıl durumda yer almakta ve çevresinde de benzer alanların çoğalmasına sebebiyet vermektedir. Ulaşım ağları ve altyapısal tesislerin yanı sıra komşu kullanım olarak dikkate değer alanlar, güvenlik sebebiyle bölgede yer alan şirket veya kurumların (başkonsolosluk binaları, iş merkezi kuleleri gibi) yakınında yer alan bariyerler-le kapatılmış veya aşamalı-kontrollü kullanıma izin veren alanlardır. Bazı alanlar, geçmiş senelerde böl-gede gerçekleşen terör saldırıları ve eylemlerin ‘olay yeri’ olarak incelenen, polis incelemeleri için kullanılan, geçici olarak kapatılan alanlar halini almıştır. Alışveriş merkezlerinin ön ve arka girişle-rinde yer alan daha çok tüketim amaçlı tasarlanan

KENT

Page 101: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

mimar•ist 2019/3 97

kamusal alanlar, bu bağlamda sınırlı bir kullanım sağlaması sebebiyle aşamalı ve kontrollü mekânla-rın belirgin örneklerindendir (Resim 7d). Alanda tek bir alan üzerinden örneklenen yapılaşması kısmi alan ise, 4. Levent yerleşiminin kuzeyde askeri lojmanlara bakan kısmında yer alan sık orma-nın mülkiyet izleri içerisinde tespit edilen kullanıl-mayan park alanıdır. Büyük alan kullanımı gerekti-ren veya özel kanunlara tabi bu gibi kamu alanları, yapılaşması kısmi alanlar oldukları için çeperlerinde veya yakın çevrelerinde artakalan alanlar oluştura-bilmektedir. Dolayısıyla park alanı işlevini sürdür-memekte, uzun süredir kullanılamamaktadır.

Kullanım Durumuna Göre Tanımsız Kentsel Açık AlanlarKullanımlarına göre mevcut işlevinde kullanılan alanlar, mevcut işlevi dışında kullanılan alanlar ve gelecek için planlanan bir kullanım önerisi olarak üç ana başlık üzerinden okuyabileceğimiz tanımsız kentsel açık alanlar, konum, morfoloji ve mülkiyet faktörlerinin etkisiyle birbirinden farklılaşabilmekte-dir. Kullanımlar üzerinden tanımsızlaştığı saptanan örnekler genel olarak Levent bölgesindeki açık ve yeşil alanlar olmuştur (Resim 8a, d, e). Bölgedeki hızlı değişimlerin etkisiyle zaman içinde plan reviz-yonlarıyla işlevleri değiştirilen Levent Mahallesinde-ki yeşil alanlar, araç ve trafik yoğunluğu sebebiyle otopark alanlarına dönüştürülmüştür (Resim 8b, c). Çevredeki yeni park ve bahçe tasarımlarının uygula-malarındaki yetersizlikler, donatı eksiklikleri ve alanların kullanıcı ihtiyacını karşılayamamaları sebe-biyle kullanılmayan veya belediyeler tarafından bakımı sürdürülmeyen parklar ve bahçeler ihmal edilmektedir. Bunun yanı sıra, 4. Levent’te binalar dışında boş bırakılan kamuya terk edilen yeşil alan-ların bazıları konutlardan atılan eskimiş eşyalarla

doldurulurken (Resim 8d, e), bazı örneklerde çev-redeki kullanıcılar tarafından sahiplenilmiş, enfor-mel kullanımlar gözlemlenmiştir (Resim 8f).

Değerlendirme ve SonuçKentlerdeki hızlı gelişmeler ve değişmeler sonu-cunda oluşan farklı niteliklere sahip tanımsız kentsel açık alanların anlamlandırılması ve kente yeniden kazandırılması sürecinde, kentle ve kullanıcıyla iliş-kilerini etkileyen özelliklerinden referans almak ve bu özellikler üzerinden her alan için farklı yaklaşım-lar geliştirmek gerekmektedir. Dolayısıyla bu alan-ları tanımlayan özelliklerin ve birbirinden ayıran niteliklerin belirli olması, müdahale sürecinde takip edilecek yolu ve yaklaşımı işaret edecektir.

Kent dokusundaki ‘canlılığını ve heterojen yapısını’ programlanmamış mekânlarına borçlu olan İstanbul kenti (Ertaş, 2010), gerek merke-zinde gerekse çeperlerinde birbirinden farklı tür-lerde gözlemleyebileceğimiz tanımsız kentsel açık alanlara sahiptir. Herhangi bir işlevin yüklü olma-dığı özellikle kullanıcıların yarattığı kullanımların etkisiyle değişebilen dönüşebilen bu alanlar spon-tane keşiflere ve müdahalelere açık yapısıyla mekânsal açıdan çok özellikli, belirsiz ve potansi-yel olanaklar barındıran alanlardır. Tek bir sebep veya faktörün etken olmadığı, ilk planlandığı dönemden bu döneme kentteki pek çok gelişme-

KENT

Resim 7. a) Ulaşım ağlarına yakın alanlar (1) ve komşu kullanımlar sebebiyle [altyapı (2), şirket ve kurumların kontrolündeki mekânlar (3), askeri alan (4)] tanımsız kentsel açık alanlar; b) Büyükdere aksı boyunca ilerleyen koruma kuşakları, refüjler; c) 4. Levent metro çıkışı ve çevresinde oluşan tanımsız alanlar; d) Alışveriş merkezleri önündeki aşamalı kontrollü kamusal alanlar.

Page 102: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

98 mimar•ist 2019/3

Resim 8. a) Mevcut işlev kullanımı (1), mevcut işlev dışı kullanım (2) ve gelecek için planlanan kullanım önerisi (3); b) Mevcut işlev dışında kullanım; c) Park ve bahçelerdeki otopark kullanımı; d) Mevcut işlev kullanımı; e) Bakımsız bırakılan yeşil alanlar; f) Gelecek için planlanan kullanım önerisi (mülk sahibi tasarrufunda beklemede olan alanlar).

nin etkisinde tanımsızlaştığı görülen alanlar, kay-bettiği niteliklerin yanında, yerini olumlu çağrı-şımlarla öne çıkan, konvansiyonel açık alanlardan farklı olarak daha özellikli alanlara bırakmaktadır.

Çalışmada fiziksel, kullanım ve sosyokültürel özellikleri ile Levent bölgesinde gerçekleştirilen gözlemler sonucu saptanan alanlar, oluşum sebepleri, morfoloji, konum ve kullanım durumu başlıkları üzerinden sınıflandırılmış ve analiz edilmiştir. Yapı-lan bu sınıflamalardaki örneklerde de incelendiği gibi, alanları ayırt eden niteliklerin birbirleriyle olan grift ilişkisi alanları bir açıdan tanımlarken bir nokta-

da belirsiz bırakmaktadır. Kentsel mekândaki tanım-sız alanların ilk bakışta görünmeyen bu muğlak iliş-kilerinin onları kentin serbest ve özgür mekânları olarak tariflediğini söylemek mümkündür.

Ortaya gelişleri, kentte yarattığı olumsuz etki-ler, kullanılmıyor oluşları ve durağan fiziksel görü-nümlerinin yanında, dünyadaki benzer örneklere baktığımızda kentli tarafından çeşitli kullanımlara yer verildiğini görebiliriz.3 Örneğin dünyadaki çağ-cıl örneklerde de görüldüğü gibi mülkiyeti belirsiz ve yönetimsel süreçlerdeki problemler sebebiyle uzun süredir kullanılmayan bir alan çevredeki kul-lanıcılar tarafından bireysel taktikler, mikro ölçekli geçici kentsel müdahaleler ile sahiplenilmiş veya işgal edilmiş olabilmektedir. Kentliler tarafından ‘hiç kimsenin alanı’ olarak bilinen bu alanlar ‘kent-teki herkesin alanı’na dönüşebilmektedir. Gündelik yaşantıyı ve kentsel çevreyi daha yaşanabilir kılmak amacıyla –halkın katılımı ile gerçekleşebildiği gibi yerel yönetimin de desteği ile– geliştirilen bu eylemler, tanımsız kentsel açık alanların kamusal yaşama dahil olabilen ve çeşitli mekânsallıklar için potansiyel barındıran imkanlar mekânına dönüş-mesinde son zamanlarda önemli bir müdahale modeli olarak gelişmiştir. Pop-up şehircilik (pop-up urbanism), taktiksel şehircilik (tactical urbanism), kendin-yap şehircilik (DIY urbanism), gerilla şehircilik (guerilla urbanism), isyancı şehircilik (insurgent urbanism), gündelik şehircilik (everday urbanism), park günü (park-ing day) vb son dönemde yaygınlaşan benzer kavramsal yaklaşımlar doğrultusunda genellikle kentlinin katılımı ile geçi-ci ve küçük ölçekli müdahalelerle yeni kent mekân-ları üreten pratiklerle kolay üretilir, taşınabilir, adapte edilebilir, düşük maliyetli, interaktif ve deneyimsel ortamlar oluşturulabilmektedir (Hızlı Erkılıç ve Ciravoğlu, 2018). Herhangi bir finansal kaygı ve beklentisi olmadan, onay beklemeden ger-çekleştirilen bu mekânsal pratikler, kentin durağan işe yaramayan alanları olarak görülen alanlarını geçici süreliğine faklı eylemlere açmakta, onları kentin deneyime açık, serbestliği ve sınırsızlığı için-de barındıran, gündelik hayatı diri tutan sosyal etkileşimin güçlü bir unsuru yapmaktadır. Kentli-nin kendi ihtiyaçlarını bu sınırları belirgin olmayan ve sahipsiz alanlar üzerinden yansıtması, tanımsız kentsel açık alanların örtük varlığını işaret etmekte-dir. Farklı aktörler tarafından farklı zamansallıklar ve eylemler ile gündelik hayatın içinde sürekli ola-rak yeniden üretilerek kamusal yaşama dahil edilen tanımsız kentsel açık alanların, yaratılan bu alterna-tif mekânsal örüntülerin bir sonucu olarak oluşan yeni toplumsal ilişkiler için kentin rezerv boşlukları olduklarını söylemek mümkündür.

KENT

Page 103: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

mimar•ist 2019/3 99

Tablo 4. Tanımsız Kentsel Açık Alanların Sorunları ve İmkanlarını Kapsayan Tanımlamalar

Kentin durağan, işe yaramayan alanları olarak bilinen alanlarının geçici süreliğine farklı eylemlere yer açması, onları kentin deneyime açık, serbestliği ve sınırsızlığı içinde barındıran, gündelik hayatı diri tutan sosyal etkileşimin güçlü bir unsuru yapmakta-dır. Kentlinin kendi ihtiyaçlarını bu sınırları belirgin olmayan ve sahipsiz alanlar üzerinden yansıtması, tanımsız kentsel açık alanların örtük varlığını işaret etmektedir. Bu bağlamda, haritalarda tespit edilen ve sınıflamalarla sunulan her bir alan aslında tanım-sız kentsel açık alanlar olarak kentte olumsuz yönle-ri ile var oldukları gibi aynı zamanda kentin potan-siyel alanlarını da temsil etmektedir. Çalışmada elde edilen haritaların çakıştırılarak çoğul okuması, kent-le ilgili görünen/görünmeyen pek çok dinamiği ortaya çıkarabilmek adına bir yöntem olarak gelişti-

rilebilir. Çeşitli kriterler üzerinden sınıflanan alanlar, her ne kadar olumsuz söylemler üzerinden sözü ediliyor olsa da farklı imkânlar dahilinde kullanımla-rının varlığı, ileriye dönük oluşabilecek olumlu bir sınıflamayı da beraberinde getirmektedir (Tablo 4). Sorun ve imkânlar dahilinde ele alınan alanlara iliş-kin bu muğlak tariflemeler tanımsız kentsel açık alanların müphem varlığını yansıtmaktadır.

Yapılan değerlendirmeler sonucunda, tanımsız kentsel açık alanların yeniden tanımlanması ve kente kazandırılmasında, deneysel ve katılımcı orta-mın –kullanıcılar tarafından yaratılan alternatif kul-lanımların– önemli bir yer taşıdığı görülmektedir. Kentin yaşam kalitesi ve kamusal açıdan canlandırıl-ması adına önemli fırsatlar sunan tanımsız alanların yeniden var olabilmesi, kentte gözlemlenen mekân-

KENT

Sorunları kapsayan tanımlamalar İmkânları kapsayan tanımlamalar

İhmal edilen yeşil alanlar Sahiplenilen yeşil alanlar

• Konut yerleşim alanlarındaki bakımsız durumdaki park ve bahçeler; yönetimsel problemler sebebiyle eski ve kullanılmayan park alanları; mevcut imar planlarındaki işlev dışında otopark kullanımı gözlemlenen alanlar

Esnafın ve konut kullanıcılarının ihtiyaçlarına göre düzenlediği bahçeler; konut kullanıcılarının evcil hayvanlarını gezdirmek ve yürüyüş yapmak için sahiplendiği mülk sahibi tasarrufunda kullanılmayan alanlar

Planlama artığı alanlar Karşılaşma mekânları

• Tanımlı bir geometriyi ifade etmeyen planlama artığı alanlar; kaldırımlar ve ara mekânlar

Kentlinin birbiriyle karşılaştığı veya enformel kullanımlara imkân veren ara mekânlar, kestirme yollar, geçiş mekânları

Sirkülasyon ağları ve çevrelerindeki geçiş mekânları Rekreasyon alanları

• Refüjler Kentli tarafından piknik yapmak ve koşu yapmak vb amaçlarla kullanılan rekreatif alanlar

• Koruma kuşakları

• Üst-alt geçit, metro istasyonu çevreleri Seyyar satıcıların geçici süreliğine organize olduğu geçiş alanları

Yapılaşmanın yasak olduğu alanlar Doğal peyzaj alanları

• Askeri sebeple yapılanamayan, kısmi yapılaşmanın mülkiyet sınırları içinde yer alan alanlar

Kentsel ihtiyaçlarla sahiplenilen alanlar

• Enerji üretim, dağıtım ve sulama alanları ve trafo alanları çevresi

Yoğun kent dokusu içinde doğal peyzajın ele geçirdiği geniş yeşillikli alanlar

Aşamalı ve kontrollü mekânlar Kamusal etkileşim alanları

• Büyük ölçekli İş merkezleri veya kurumların girişlerinde yer alan aşamalı ve kontrollü alanlar, “sözde kamusal mekânlar”• Alışveriş merkezlerine ait tüketime odaklı kamusal alanlar

Birliktelik ve toplumsallaşma alanları, eylem alanları

Page 104: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

100 mimar•ist 2019/3

sal ve sosyal kopuklukların önlenmesi adına esnek ve geçici çözümler sunan yeni ve yaratıcı stratejile-rin geliştirilmesiyle mümkün olacaktır.

Neslinur Hızlı Erkılıç, Arş. Gör., YTÜ Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü, [email protected]

Ayşen Ciravoğlu, Prof. Dr., YTÜ Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü

* Bu çalışma, 1. yazarın, 2. yazar danışmanlığında Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü Bina Araştırma ve Planlama Doktora Programında hazırlamakta olduğu dok-tora çalışmasına dayanmaktadır.

Notlar1. Literatürde yer alan ilk tanımlamalardan biri olan artakalan mekân (space left over), Oxford Mimarlık Sözlüğünde (Curl ve Wilson, 2015) “sokaklar ile uluslararası modern dilde ve katı doğrusal formla inşa edilen, yapılar arasında arta kalan, işe yara-mayan zemin parçaları” olarak tanımlanırken, Architectural Review dergisinin Ekim 1951 tarihli sayısında, erken savaş son-rası doğan konut ihtiyacına yönelik hızlı kentleşmenin hâkim olduğu yeniden inşa döneminin olası sorunu olarak gösterilmiş-tir (Jones ve Canniffe, 2012). Kavram, Leslie Ginsburg’ün (1973) Birmingham Planlama Okulunda eğitim verirken, konut yerleşim planları üzerine yapmış olduğu eleştiriler esnasında, açık alanların kullanılamaz durumu, işe yaramayan pek çok yerle örülü bir yerleşim planının varlığını belirterek çizimler üzerine “planlamadan artakalan mekânlar” (SLOAP) yazması ile yeni-den literatürde yer edinmiştir. Kavramın ‘planlamadan sonra’ artakalan bir yeri tarif etmesi aslında dönemin planlama yaklaşı-mının arkasında/ardında bıraktığı sorunlara dikkat çekmekte ve kavramın kendisi, dönemin kent planlaması yaklaşımına yapılan eleştirinin bir başlığı niteliğini taşımaktadır.2. Alanyalı (2003), Ankara özelinde artık alanların potansi-yel değerlerini araştırdığı çalışmasında, artık alanların kentte oluşumlarını, tasarım kararları ve yönetim süreçleri olarak iki ana başlık üzerinden gruplandırmıştır. Bu metin de bu görüşü desteklemekle birlikte sunduğu diğer belirleyici fak-tör ve nitelikler üzerinden tanımsız kentsel açık alanlara iliş-kin çeşitli ara başlıklar sunmayı hedeflemiştir.3. Farklı kullanımlara ait örnekleri içeren çalışma için bakı-nız: Hızlı Erkılıç, Ciravoğlu, 2018.

KaynakçaAlanyalı Aral, E. (2003), Leftover Space as a Value and a

Potentiality for the Public Realm in the City, Doktora Tezi, Ankara: ODTÜ Mimarlık Fakültesi

Anonim (1951), ‘Space Left Over: Making The Best Odd Corner’, Architectural Review, October, s. 233-41

Aru, K. A. (1995), “Kemal Ahmet Aru”, Anılarda Mimarlık, Yapı’dan Seçmeler - 7, İstanbul: Yem Yayınlar, s. 20-21

Aru, K. A.; R. Gorbon (1952), “Levent Mahallesi 1. Kısım İnşaatı”, Arkitekt, No. 9-10 (253-254), s.174-181

Burrow, J. (1978), “Vacant Urban Land - a Continuing Crisis”, The Planner, 64 (1), 7-9

Cengiz, H. (1995), İstanbul’un Çağdaş Metropoliten Kent Merkezi Oluşumu: Büyükdere Caddesi Aksı, Yıldız Teknik Üniversitesi, İstanbul

Clay, G. (1980), Close-up: How to Read the American City, University of Chicago Press

Coleman, A. (1982), “Dead Space in the Dying İnner City”,  International Journal of Environmental Studies, 19 (2), 103-107

Curl, J. S., S. Wilson (2015), The Oxford Dictionary of Arc-hitecture, Oxford University Press, USA, s. 711

Çelik, M., İ. T. Doğrusoy, R. Zengel (2015), “İzmir’deki Kentsel Atıl Alanları Çözümlemeye Yönelik Bir Değer-lendirme”, Mimarlık, 383 (Mayıs-Haziran)

Dijk, H. van (1996), “Colonizing the Void, The Landscape as an Ally”, (Colonizing the Void: Adrian Geuze, West 8 Landscape Architects) Rotterdam: NAI Publishers

Ertaş, H. (2010), “The Potential of Istanbul’s Unprogrammed Public Spaces”, Architectural Design, 80 (1), 53

Fernando, N. A. (2007), Open-Ended Space. Loose Space: Possibility and Diversity in Urban life, 54.

Franck, K., Q. Stevens (2006), Loose Space: Possibility and Diversity in Urban Life, Routledge

Gemmell, R. P. (1977), Colonization of Industrial Wasteland, Edward Arnold Ltd.

Ginsburg, L. (1973), “Summing Up”, Architectural Review, Vol. 154, No. 920 (Oct.), s. 263-266

Groth, J., E. Corijn (2005), “Reclaiming Urbanity: Indeterminate Spaces, İnformal Actors and Urban Agenda Setting, Urban Studies, 42 (3), 503-526

Hızlı Erkılıç, N., A. Ciravoğlu (2018), “Revitalizing Undefined Urban Spaces by Temporary Urban Strategies”, Caumme 2018 Borders in Architecture Bildiri Kitabı, s. 145-152, e-ISBN: 978-605-9532-13-6

Jacobs, J. (2009), Büyük Amerikan Şehirlerinin Ölümü ve Yaşamı, çev.  B. Doğan, İstanbul, Metis Yayınları (Orijinal eser: 1961)

Jones, P. B., E. Canniffe (2012), Modern Architecture Through Case Studies 1945 to 1990, Routledge, s.160-161

Karabey, H. (2012), Kemal Ahmet Arû ve Levent: Başarıl-mış bir “Cumhuriyet Projesi” (Sergi belgeleri), Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi

Khalil, M., D. Eissa (2013), “Reclaiming Residual Spaces for the Public: A Case Study from the City of Cairo”, ICCp, Colombo, Sri Lanka, 16 October, 2013

Niedercorn, J. H., E. F. R. Hearle (1964), “Recent Land-Use Trends in Forty-Eight Large American Cities”, Land Economics, 40 (1), 105-110

Northam, R. M. (1971), “Vacant Urban Land in the Ame-rican City”, Land Economics, 47 (4), 345-355.

Oxenham, J. R. (1966), Reclaiming Derelict Land, Faber and Faber, London

Rivlin, L. G., A. Windsor (1986), Final Report: A Study of Found Public Spaces, New York: City University of New York Graduate Center

Smithson, R. (1967), “A Tour of the Monuments of Passaic, New Jersey”, The Collected Writings, ed. Jack Flam, s. 69-74

Sola Morales, I. de (1995), Terrain Vague, Anyplace, 118-123Stavrides, S. (2007), “Heterotopias and the Experience of

Porous Urban Space”, Loose Space: Possibility and Diversity in Urban Life, 174-192

Sucher, D. (1995), City Comforts: How to Build an Urban Village, City Comfort Press, Seattle

Tonnelat, S. (2008), “Out of Frame’ The (in) Visible Life of Urban İnterstices – a Case Study in Charenton-le-Pont, Paris, France”, Ethnography, 9 (3), 291-324

Tümertekin, E. (1997), İstanbul, İnsan ve Mekân, Tarih Vakfı Yurt Yayınları

URL 1. Büyükdere Caddesi ve Mimarlık (2008), http://www.mimdap.org/?p=3295 (Son Erişim Tarihi: 5 Aralık 2018)

Villagomez, E. (2010), “Claiming Residual Spaces in the Heterogeneous City”, Insurgent Public Space, Routledge, s. 93-108

Winterbottom, D. (2000), “Residual Space Re-evaluated [Portfolio]”, Places, 13 (3)

KENT

Spatial Definitions, Problems and Potentials on Undefined Urban Open Spaces: The Case of Levent District on Büyükdere Avenue AxisThis study is about understanding and exploring the potentials of undefined urban open spaces which are often referred to as various negative associations such as neglected, empty, derelict, abandoned, waste, etc. by citizens and designers. It has become increasingly vital to explore the possibilities of participation of these spaces in public life due to various complicated urban problems of the period we are in. The approaches to undefined urban open spaces vary depending on their different historical values and existing characteristics. For this reason, it is necessary to investigate diversified urban intervention approaches in each city. Accordingly, this article is a descriptive and interpretative study that focuses on finding the distinctive characteristics of undefined urban open spaces. The aim of the study is to uncover the problems and potentials of undefined spaces by analysing the concepts from a spatial point of view and to determine the effective criteria for the reintegration of these spaces in our cities. In the study, observations are made in Levent District on Büyükdere Avenue axis which was located on the periphery of Istanbul until the 1950s. As a result, undefined urban spaces are tried to be conceptualized through three-stage methodology in order to identify these areas through the factors affecting them and their distinctive qualities, to comprehend their problems and to reveal their potentials.

Page 105: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

mimar•ist 2019/3 101

Resim 1. DTGSYO açılış (Hayat, 15 Kasım 1957).

iziksel varlığı 1919 ile 1933 yılları arasındaki 14 yıla sıkışan ancak kurulduğu tarihten

günümüze sanat ve tasarım alanındaki güçlü etkisini sürdürmeye devam eden Bauhaus okulu-nun Türkiye’deki izleri Ankara Gazi Eğitim Ter-biye Enstitüsü ve Tatbiki Sanatlar Okulu’nda görülür. 1932 yılında kurulan Ankara Gazi Eği-tim Terbiye Enstitüsü Resim-İş Bölümünün, Türkiye’deki tek sanat okulu olan “Sanayi-i Nefi-se’nin akademizmine çağdaş bir alternatif oluş-turması amaçlanmıştır” (Artun, 2009: 14). Ankara Gazi Eğitim Terbiye Enstitüsü Resim-İş Bölümünün kurucu kadrosu Almanya’da yetiş-miş ve Kunstgewerbe, Werkkunst, Angewandte Kunst ve Bauhaus gibi okullarının etkisinde kala-rak, bu okullardaki benzer yaratıcılık eğitimini Türkiye’de yaymak istemişlerdir. Resim-İş bölü-mü öğretim elemanlarının Tatbiki Sanatlar Oku-lu’nun kurulması fikrini öneri olarak ilettikleri ve konunun Maarif Vekâleti tarafından benimsendi-ği bilinmektedir (Aslıer, 2009). Kurulması plan-lanan okulun temel hedefi “memleket sanayiinin ihtiyacı olan mütehassıs teknisyen ve sanatkârla-rın her bakımdan mükemmel yetişmelerini sağla-mak...” (Artun, 2009: 14) olarak belirlenmiştir. Bu amaçla Resim-İş Bölümü’nün ilk mezunla-rından üç kişi 1935 yılında Almanya’ya yollanır. Ancak savaş nedeniyle Tatbiki Sanatlar Oku-lu’nun kuruluş sürecinin başlatılması 1955 yılına kadar gecikir. Resmi kuruluş süreci, Maarif Vekâ-leti’nin, Stuttgart Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ing. Adolf G. Schneck’i danışman olarak davet etmesi ve Prof. Schneck’in 23 Temmuz 1956 tarihinde görevi kabul ederek imzaladığı sözleş-me ile başlar. Hemen ardından, 27 Temmuz 1956 tarihinde İTÜ Mimarlık Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Sabri Oran, kuruluş sürecini takip etmek üzere okulun ilk müdürü olarak atanır (Ak, 2008: 58-59).

Prof. Schneck, Bauhaus ekolü etkisiyle yetiş-miş bir mimardır ve Stuttgart Üniversitesi öğre-tim üyeliğinden emekli olmuştur. Aynı zaman-da, Güney Amerika, Arjantin ve Brezilya da tat-biki güzel sanatlar okulları kurulurken danış-manlık yapmış tecrübeli bir isimdir. Görevi üst-

lendiği zaman öncelikle Anadolu’yu gezerek mevcut el sanatlarını inceler ve Türkiye’nin hızlı bir kentleşme sürecine gireceğini saptar. Bunun-la bağlantılı olarak yapı endüstrisinin de gelişe-ceğini öngörür. İncelemeleri sırasında pamuk üretiminin gelişiyor olmasının tekstil endüstrisi-nin gelişimini etkileyeceğini fark eder. Bu bağ-lamda, tekstil alanında sanat ve tasarım faaliyet-leri önem kazanacaktır. Tüm bu gelişmelerin ticareti hızlandıracağına ve bu durumun iletişim ihtiyacını harekete geçireceğini düşünür. Böyle-likle grafik sanatçılarına da gereksinim doğaca-ğını öngörür. Yapı ile beraber ihtiyaç olacak diğer alanların seramik, iç mekânların tasarlan-ması ve mobilya ihtiyacı olduğunu analiz eder. Bauhaus felsefesinin temeli olan sanatın yapıyı meydana getiren unsurların bütünü olması fik-rinden yola çıkarak, okulda bir de dekoratif resim bölümü olması gerektiğini düşünür. “Dekoratif resim” adını özellikle seçerek resim sanatını tual ile sınırlamayıp yapının elemanı olan yüzeylerin resim sanatının alanına girdiğini vurgular. Böylece ülkenin gereksinimlerini dik-kate alarak, Dekoratif Resim, Grafik Sanatları, Mobilya ve İç Mimarlık, Seramik ve Tekstil Sanatları olmak üzere beş bölümün kurulmasını tavsiye eder (Aslıer, 2014).

25 Ekim 1957 tarihinde öğretime açılan oku-lun öğrencileri yetenek sınavı ile seçilir (Resim 1). Kabul edilecek öğrencilerin %75’i sanat ensti-

EĞİTİM

DTGSYO + MÜGSF = BELLEKBauhaus’un 100. Kuruluş Yılında, Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu ve Marmara Güzel Sanatlar Fakültesi’ne İnsan, Eğitim, Mekân Bağlamında Bakışİnci Deniz Ilgın

FF

Page 106: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

102 mimar•ist 2019/3

Resim 2. DTGSYO giriş kapısı (Gaye Ergü arşivi).

Resim 3. a) Öğrenci masası, b) Öğrenci sandalyesi, c) Öğretim elamanı masası, d) Öğretim elamanı sandalyesi (Fotoğraflar: Mustafa Bilge Satkın).

EĞİTİM

tüsü (meslek lisesi), %25’i lise mezunu ya da 11. sınıftan takıntısız geçmiş olmalıdır (Aslıer, 2009: 304). Sanat enstitülerinden mezunların da okula kabul edilmesi daha çok gence fırsat tanınması açısından önemli gelişmedir, çünkü Güzel Sanat-lar Akademisi (Sanayi-i Nefise Mektebi) o dönemde sanat enstitüleri mezunlarını kabul etmemektedir (Demir, 2009).

Okulun yerleşeceği bina olarak Beşiktaş Aka-retler’deki Dolmabahçe Sarayı eski Baltacılar Dairesi seçilir ve bina okulun eğitimi doğrultu-sunda restore edilir (Resim 2) . Sınıf ve atölyelere

uygun özel mobilyalar yapılır. O günün koşulla-rında masraftan kaçınılmaz ve ihtiyaca göre çözümler üretilir. Örneğin standart masa ölçüsü yerine üç farklı boyutta masa üretilir (Aslıer, 2014). Mobilyaların bir kısmı öğretim elemanla-rı tarafından tasarlanmış ve Sultan Ahmet Meslek Okulu’nda üretilmiştir (Özel, 2018) (Resim 3).

Tatbiki Sanatlar Okulu’nun (sonraki ismiyle Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu - DTGSYO) ilk yönetmelik tasarısını ve eğitim programını hazırlayan Prof. Schneck, okulun kadrosunu Türk ve Alman ve öğretim elemanla-rından eşit oranda oluşturmuştur. Müdür Sabri Oran ve Müdür Yardımcısı Fethi Duyar’ın yanı sıra Hakkı İzzet, Cevdet Koçak, Ratıp Erdem, Oktay Uzel, Neriman Doğu, Hadi Tamer, Harmi Ruland, Frank Metzger, Herwig Schu-bert, Astrid Vollmer çekirdek kadroyu oluştu-ran isimlerdir. Sonraki yıllarda, yurtdışından, çoğunlukla Almanya’dan çok sayıda öğretim elemanı eğitime katkıda bulunmuş, bu öğretim elemanlarından Friedrich Rommel, Harald Sch-midt, Harald Böhmer gibi bazı isimler uzun yıl-lar okulun kadrosunda hizmet vermiş, Boris Niemann gibi bazı öğretim elemanları da belli bir aradan sonra tekrar geri dönüp eğitime kat-kıda bulunmuştur. DTGSYO’nun kuruluşunun ilk 15 yılında yeni öğretim elemanları yetiştir-mek üzere yurtdışına, çoğunlukla Almanya’ya gönderilen yeni mezunlar eğitimlerini tamamla-dıktan sonra okulda eğitmen olarak görev almışlardır (Özbiçer, 2018; Celbiş, 2018).

1985 yılına kadar eğitimin sürdüğü Beşiktaş yerleşkesi, Bauhaus modelinde olduğu gibi, farklı disiplinlerin etkileşim halinde olduğu, yaşamla doğrudan bağın kurulduğu, “aklın, kal-bin ve elin bir arada çalıştığı” (Alyanak, 2019), “yaparak öğrenmeye” odaklı atölye sisteminin dinamizmine ve öğrencilerle öğretim elemanla-rının idealist bir yaklaşımla ortak üretimlerine tanıklık etmiştir. Sınıf ve atölyeler yaratıcı düşüncenin üretimle somutlaştığı deneyim alanlarıdır (Resim 4). Bölümlerin ortak yaptığı Temel Sanat Eğitimi dersi ilk yarıyılda 24 saat, ikinci yarıyılda 16 saat olarak işlenmekte ve öğrencilerin, birlikte çalışma ve üretme yetisi kazanmaları sağlanmaktadır. Tüm öğrenciler birbiri ile iletişim halindedir ve ortak üretim olasılıklarını deneyimler. Temel Sanat Eğitimi dersi, dört seneye yayılacak birlikte tasarlama ve üretme kültürünün başlangıç noktasıdır.

Phlipp Oswalt (2013), Bauhaus’un Dessau’da-ki binasını anlattığı kitapta, atölyeleri “praksisi kut-lama” alanları olarak tanımlar. Dessau binası yeni

Page 107: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

mimar•ist 2019/3 103

Resim 4. Dekoratif Resim öğrencileri çalışırken (Tayfun Erdoğmuş arşivi).

Resim 5. Kantin inşası (Şermin Alyanak arşivi).

EĞİTİM

bir sentez alanıdır, disiplinleri bir araya getirmenin yanı sıra insana ait “öğrenme, araştırma, üretme, parti yapma, yeme, uyuma, etkileme, aktivite yapma, sunum yapma ve benzeri eylemlerin yaşan-dığı alandır. Kısacası Dessau binası, Bauhaus toplu-luğunun çalışması ve yaşaması için ihtiyacı olan her şeyin bir araya geldiği yerdir” (Oswalt, 2013: 8). Benzer biçimde, DTGSYO Beşiktaş yerleşkesi de öğrenci ve öğretim elemanlarının günlerinin büyük bir kısmını, zaman zaman tamamını geçir-dikleri, çalıştıkları, öğrendikleri, ürettikleri, eğlen-dikleri, masalsı bir yerdir. Yaz tatillerinde dahi öğrenciler okulun atölyelerinde çalışmaya devam etmektedir. Okul aynı zamanda buluşma noktası-dır; hafta sonları bir arada sergilere, kültürel etkin-liklere gidilir, ardından okula dönülüp sınıf ve atöl-yelerde çalışmaya devam edilirdi.

Beşiktaş yerleşkesinde tüm atölyeler, öğren-cilerin yeni malzemeleri ve uygulamaları dene-yimleyebilmelerine olanak tanıyacak donanım-daydı. “O yıllar, kurumda polyester dökmekten, pleksiglas kullanmaya kadar her türlü malzeme-ye ulaşmanın mümkün olduğu güzel yıllardır” (Özbiçer, 2019). Bunun yanı sıra staj, eğitimin önemli bir parçasıdır. Öğrenciler bireysel olarak staj yapabildikleri gibi okulun atölyelerinde bir arada staj yaparak birlikte öğrenme pratiğini yaz tatillerinde de sürdürebilmekteydi. Örneğin Mobilya ve İç Mimarlık öğrencileri, staj kapsa-mında her yaz okulun ahşap atölyesinde kendi tasarladıkları mobilyaları birebir üretirlerdi (Unansal, 2019). Bunun yanı sıra, birinci sınıfın sonunda, tüm Mobilya ve İç Mimarlık Bölümü öğrencileri Ankara Ağaç İşleri Olgunlaştırma Enstitüsünde bir aylık bir staj yaparak mobilya üretiminin tüm aşamalarını, döşemeden cilaya, masif işçiliğinden düz tabla işçiliğine kadar bire-bir yaşayarak öğrenirlerdi (Özbiçer, 2019). Dekoratif Resim Bölümü öğrencileri, hocalarıy-la birlikte binalara duvar resmi çalışmaları yapar-lardı. Okulda geçirilen dört verimli ve mutlu yıl mezunlara profesyonel yaşamlarında da başarı-nın yolunu açmıştır. O yılların gazete ilanlarında ofis ve firmaların “Devlet Tatbiki Güzel Sanat-lar Yüksek Okulu mezunu elemanlar” tercih ettikleri görülmektedir.

DTGSYO’ya özgü, okulu farklı kılan bir başka özellik, yönetim, öğretim elemanları ve öğrenci-ler arasındaki demokratik ilişkidir. Beş bölümden öğrencilerin seçtiği beş öğrenci okulun üst yöne-timinin yaptığı toplantılara katılır ve kurulda her türlü konu konuşulur, paylaşılırdı (Eti, 2018). Talebe Cemiyeti okulun işleyişinde aktif olarak yer alır, okulu ilgilendiren tüm konulara dahil

olur, öğrencilere destek olur, şebekeleri (paso) dağıtır, okulun gereksinimlerini tespit edip yöne-timle işbirliği yaparak çözümler üretirdi.

Talebe Cemiyeti, öğrenciler, öğretim ele-manları ve yöneticilerin bu demokratik ortamda ortak üretimlerine ait en tipik örneklerden biri okula yeni bir kantinin inşa edilmesidir. DTGS-YO’nun ilk yıllarında kantin ahşap atölyesinin yanında küçük bir yerdir ve oldukça kullanışsız-dır. Talebe Cemiyeti ile birlikte diğer öğrenciler bir araya gelerek yönetimden onay alır ve ahşap konstrüksiyondan oluşan bir proje çizerek, hocaların ve teknisyenlerin desteğiyle kantini yeni yerinde inşa ederler (Resim 5). Bu deneyi-min tamamı imece usulü ile gerçekleşmiştir. Proje, Mobilya ve İç Mimarlık öğrencileri tara-fından diğer bölümlerin öğrencilerinin önerileri de dikkate alınarak çizilir, atölyeden sorumlu usta ahşap işlerinde yardım eder, bir Mobilya ve İçmimarlık öğrencisi tanıdıklarının yardımıyla kantinde kullanılmak üzere Harry Bertoia esinli tel sandalyelerin küçük modelini çok az para ile ürettirir, Tekstil Bölümü öğrencileri kantinin perdelerini basar, Seramik Bölümü öğrencileri zemin malzemesini döşer. Ortaya, okulun öğrencilerinin yanı sıra diğer okullardan öğren-cilerin de özellikle gelip vakit geçirdiği, ortak yaratıcılık ve emeğin ürünü olan bir kantin çıkar. Önceleri kantinin küçük bir bölümü Tale-be Cemiyeti tarafından kullanılmıştır, ardından tamamı okula açık olarak kullanılmaya başlan-mıştır (Alyanak, 2019; Celbiş, 2019).

1982 yılına gelindiğinde, YÖK’ün kurulma-sıyla birlikte, DTGSYO, Marmara Üniversite-si’ne bağlanmış ve “MÜ Güzel Sanatlar Fakül-tesi” adını almıştır. 1985 yılında önce Resim Bölümü, ardından tüm bölümleriyle Acıbadem

Page 108: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

104 mimar•ist 2019/3

Resim 6. Logo tasarım: Mehmet Ali Müstecaplıoğlu.

Resim 7. Beşiktaş yerleşkesi rölöve çalışmaları.

EĞİTİM

yerleşkesine taşınmıştır. Günümüzde servis bölümü olan Temel Eğitim Bölümü olmak üzere, on iki bölümle eğitimini sürdüren okul, kuruluşundan itibaren süregelen ve ağırlıkla Alman sistemi ve Bauhaus eğitim felsefesine dayalı uygulamalarını günün koşullarına adapte ederek sürdürmeye devam etmektedir.

Belleğin İzindeBugün altmış iki yılı geride bırakan okula, Bau-haus’un 100. kuruluş yılına denk gelen 2019’da baktığımızda, tarihsel sürecine ait kapsayıcı bir arşiv/dokümantasyonun oluşturulmamış oldu-ğunu görmekteyiz. Az sayıda basılı yayının için-de Bircan Ak’a (2008) ait “Sanat ve Tasarım Eğitiminde Tatbiki Güzel Sanatlar Okulu Ger-çeği” başlıklı yayınlanmış yüksek lisans tezi, oku-lun kuruluş yılları ve ilk yıl programlarına ait önemli bir kaynak oluşturmaktadır. Okulun 50. kuruluş yıldönümü kapsamında dönemin dekanı Prof. Nazan Erkmen’in yapmış olduğu seri etkinliklerden biri olan “Türkiye’de Mimarlık, Sanat, Tasarım Eğitimi ve Bauhaus” sempozyu-munda sunulan bildiriler, Ali Artun ve Esra Ali-çavuşoğlu’nun editörlüğünde kitaba dönüştü-rülmüş ve bu kitap da özellikle Bauhaus ekolü ile bağ kuran önemli bir kaynak olmuştur. Bu iki yayının yanı sıra okulun Marmara Üniversitesine bağlandıktan sonraki sürecinde yapılan sergi, sempozyum, seminer, panel, workshop vb etkin-liklere ait basılı kataloglar da okulun belli dönemlerine ait basılı kaynakları oluşturmakta-dır. Ancak kurumun özellikle yüksekokul oldu-ğu döneme ait bellek oluşturabilecek bir arşivi

bulunmamaktadır. Türkiye’nin sanat ve tasarım dünyasına çok önemli katkıları bulunan ve bir ekol olan okulun 62 yıl boyunca nelere tanıklık ettiği, kurumda okuyanların, öğretenlerin ve çalışanların neler yaşadığı, sınıflar, atölyeler, ofis-lerin nasıl işlediği, atölyelerinde neler üretildiği, insan ilişkilerinin nasıl olduğu, ne tür eşyaların kullanıldığı, özet olarak, okulun gündelik yaşa-mının nasıl olduğuna dair detaylı kaynak bulun-mamaktadır. Özellikle Marmara Üniversitesine bağlanma sürecine kadar olan ilk yirmi sekiz yıl-lık süreç daha çok kişilerin belleklerinde saklıdır.

Bellek, tüm varlıklar için deneyim biriktirme, yaşamı anlama, yaşama tutunma kaynağıdır. Bireyler gibi kurumlar da var oluş nedenlerini ve gelişimlerini belleğe dayandırır. Kurumlar için bellek aynı zamanda sürdürülebilir olmak anla-mına gelir. Bellek ortaya çıkarılmayı bekleyen bir hazine gibidir, izinin sürülmesi ve keşfedilmesi gerekir ve Juan Luis Vives’e göre “Bellek eksiksiz her şeyin bulunduğu muazzam arşivdir” (Gülte-kin, 2017: 92). İşte DTGSYO + MÜGSF = BELLEK projesi (Resim 6), böyle bir arşiv yarat-ma amacıyla, Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yük-sek Okulu ve sonraki ismiyle Marmara Üniversi-tesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin tarihinin izlerini sürmek üzere başlatılmıştır. Projenin amacı, Tür-kiye’de güzel sanatlar eğitiminin yapı taşlarından ve Bauhaus ekolü temsilcisi olan okulun kurulu-şundan günümüze geçirdiği evreleri görünür kıl-mak, güzel sanatlar ve tasarım eğitimine bugün de model olmaya devam eden eğitim sisteminin yaşamsal deneyimlerini hafızalarda kalmaktan çıkarıp somut bilgi ve belgeye dönüştürerek ula-şılabilir kılmaktır. Bu çalışma, aynı zamanda oku-lun kuruluş sürecinden itibaren varlığını sürdü-ren Bauhaus yaklaşımının izlerini sürecek ve zaman içindeki evrilişini saptayacaktır.

Üç etapta sürdürülecek olan projenin ilk etabı 1957-1982 yılları arasındaki süreci, bir başka deyişle kuruluşundan YÖK ile MÜ Güzel Sanatlar Fakültesine dönüşüm aşamasına kadar olan 25 yıllık süreci, ikinci etabı ise 1982 itiba-riyle fakülteye dönüşme sürecinden günümüze kadar olan zaman dilimini arşivleyecektir. Kuru-

Page 109: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

mimar•ist 2019/3 105

Resim 8. Söyleşiler.

Resim 9. Çekimler.

EĞİTİM

mun gündelik yaşamını insan, eğitim ve mekân bütününde ortaya koyacak projenin üçüncü aşaması ise Bauhaus ekolünün en belirgin özel-liği olan ortak tasarlama, üretme ve sanat ve tasarımın topluma mal edilerek işlevselleştiril-mesi kültürünü, Bauhaus okulundaki uygula-malara benzer biçimde deneyimleyecektir.

İnci Deniz Ilgın, Esra Aliçavuşoğlu, Mehmet Ali Müstecaplıoğlu, Mustafa Bilge Satkın, Duygu Karabayraktar, Aslı Taş, Ceren Koç, Çağrı Ulu-düz, Emine Sarsılmaz Vagtborg, Refia Anıl Ağrı-lı, Seden Odabaşıoğlu, Sevra Baklacı, Timuçin Erkan, Can Gündoğdu olmak üzere 15 kişiden oluşan DTGSYO + MÜGSF = BELLEK ekibi, projenin ilk etabına ait arşivleme sürecini başlat-mış bulunmaktadır. Küratöryel kurgu, grafik ve kimlik tasarımı, editoryal yapı, fotoğraf ve video çekimleri, envanter çıkarma, veri toplama, dijital kayıt ve teknik çizimler, söyleşi transkripsiyonları eşzamanlı olarak adı geçen ekip tarafından sürdü-rülmektedir (Resim 7).

Fotoğraf ve video çekimi ile gerçekleşen söyle-şiler, okulun kuruluş yıllarından günümüze önce öğrenci, sonra öğretim üyesi olarak kurumun tüm süreçlerine tanıklık etmiş öğretim elemanları ve yöneticiler, öğrenciler, idari kadro ve teknisyenler-le yapılmaktadır. Şimdiye kadar öğrenci ve/veya öğretim elemanı olmuş 12 kişi ile görüşülerek görüşmeler kayıt altına alınmıştır (Resim 8, 9). Bu

söyleşilerden elde edilen sözlü tarih notları, fotoğ-raflar, anılar, daha önce ulaşılamayan bazı belge-lerdeki bilgilere ve döneme ait gündelik yaşam pratiklerine ulaşabilmeyi sağlamıştır.

Bina, iç mekân, mobilya, teçhizat ile ilgili olarak öncelikle kuruluş tarihinden itibaren kul-lanılan mobilya ve teçhizatın envanteri çıkarıl-mış ve stüdyo ortamında fotoğrafları çekilmiştir. Bunun yanı sıra, Beşiktaş ve Acıbadem yerleşke-lerinin rölöveleri çıkarılmıştır. Bir başka etap olarak, eğitime ait gelişmelerin kayıt altına alın-ması, yayımlanmış kitap ve katalogların dijital ortamda görünür kılınması, yapılan etkinliklere ait verilerin toplanması hedeflenmiştir. Bu süreçte, ulaşılan 72 adet basılı kitap ve katalog dijital ortama geçirilmiş ve online ulaşılır olma-ları sağlanmıştır.

Page 110: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

106 mimar•ist 2019/3

EĞİTİM

Projenin 1957-1982 yıllarına ait ilk etabı tamamlanmak üzeredir. 1982 yılından günü-müze kadar olan süreci kapsayan ikinci etaba ait verilerin toplanma süreci devam etmektedir. Yöntem olarak ilk iki etaptan farklı olan üçüncü aşama ile ilgili detaylandırma çalışmaları devam etmektedir. Bu etabın öncelikli hedefi envanteri çıkarılmış ve tüm detayları ile arşivlenmiş olan kuruma ait mobilyaların korunmaya alınmasıdır. Bir sonraki aşamada birkaç örnek seçilecek ve orijinal form, ölçü, malzeme ve yapım yöntem-leri korunarak yeniden üretilecektir. Üretilen mobilyalar, bu kez öğrenci, öğretim elemanı ve tasarımcılar tarafından yorumlanarak yeni bir bakışla tasarlanacak ve yine içlerinden seçilen örnekler üretilecektir. Böylece, kurulduğu yıl-larda bazılarını öğrenci ve öğretim elemanları-nın tasarladığı ve sınıf ve atölyelerde bir kısmı hâlâ kullanılmakta olan mobilyaların orijinalleri yeniden hayat bulacak ve bunun ötesinde öğrenci ve öğretim elemanları işbirliği ile yeni-den yorumlanarak tasarlanacaktır. Bu aşamanın bir sonraki hedefi ise üretilen mobilyaları okul markası altında döner sermaye kapsamında kul-lanıcı ile buluşturmak olacaktır. Bu aşamada mobilyaların tescillenmesi ve markalaşması için gerekli girişimlerde bulunulacaktır.

Projenin üçüncü aşaması kurumun Bauhaus geleneğinden gelen tasarlama, üretme ve top-lumla paylaşma kültürünü okul markası yarata-rak sürdürmeyi hedeflemesi açısından önemli bir misyon taşımaktadır. Bu bağlamda, DTGS-YO + MÜGSF = BELLEK projesi bir yandan okulun kapsamlı bir arşivini oluştururken diğer yandan bugüne kadar uygulanmamış olan bir aşamayı hayat geçirmeyi hedeflemektedir. Böy-lece proje, bir yandan kurumsal bellek oluştu-rurken diğer yandan geçmişe ait önemli kaza-nımları örnek alarak koruma, yeniden üretme, yorumlama, sürdürme gibi hedeflerle projenin çıktılarını dinamik yapıya dönüştürecek ve bir anlamda geçmiş, bugün ve gelecek arasındaki organik bağı kurmayı sağlayacaktır. Projenin bugüne kadar olan çıktılarının bir kısmı “tatbi-ki.bellek” başlıklı Instagram (https://www.ins-tagram.com/tatbiki.bellek/) ve “Tatbiki.Bel-lek” başlıklı YouTube hesaplarında güncellene-rek, paylaşılmaktadır. Veri toplama ve derleme aşaması tamamlandığında elde edilen bilgiler bir film, sergi, kitap, web sitesi ile paylaşılacaktır.

İnci Deniz Ilgın, Prof. Dr., MÜGSF İç Mimarlık Bölümü,[email protected]

KaynaklarAk, B. (2008), Sanat ve Tasarım Eğitiminde Tatbiki Güzel

Sanatlar Okulu Gerçeği, Yüksek Lisans Tezi, MÜGSF 50. Yıl Yayınları, İstanbul

Alyanak, Ş. (2019), DTGSYO + MÜGSF = BELLEK proje-si kapsamında söyleşi, (16 Nisan 2019), İstanbul

Artun, A. (2009), “Türkiye’de Mimarlık, Sanat, Tasarım Eğitimi ve Bauhaus”, A. Artun ve E. Aliçavuşoğlu (ed.), Bauhaus: Modernleşmenin Tasarımı: Türkiye’de Mimarlık, Sanat, Tasarım Eğitimi ve Bauhaus, İletişim, İstanbul

Aslıer, M. (2009), “Tatbiki Güzel Sanatlar Okul Eğitim İlkelerinin ve Çalışma Yöntemlerinin Uygulanmasında Alman Bauhaus ve Werkkunstschule Adlı Okulların Etkinlikleri”, A. Artun ve E. Aliçavuşoğlu (ed.), Bau-haus: Modernleşmenin Tasarımı: Türkiye’de Mimarlık, Sanat, Tasarım Eğitimi ve Bauhaus, İletişim, İstanbul

Aslıer, M. (2014), MÜGSF ve GÖRSAV girişimi ile yapılan söyleşi (Haziran 2014), İstanbul

Celbiş, Ü. (2018), DTGSYO + MÜGSF = BELLEK projesi kapsamında söyleşi (11 Haziran 2018), İstanbul

Demir, C. (2019), DTGSYO + MÜGSF = BELLEK projesi kapsamında söyleşi (21 Şubat 2019), İstanbul

Eti, E. (2018), DTGSYO + MÜGSF = BELLEK projesi kapsamında söyleşi (12 Nisan 2018), İstanbul

Gültekin, O. (der.) (2017), Mnemosyne’in Hazine Sandık-ları: Platon’dan Derrida’ya Bellek Kuramı Üzerine Metinler, Umur Yayınları, İstanbul

Işıngör, M. (2019), DTGSYO + MÜGSF = BELLEK pro-jesi kapsamında söyleşi (1 Şubat 2019), İstanbul

Oswalt, P. (2013), The Bauhaus Building in Dessau, Spec-tor Books, Leipzig

Özbiçer, A. (2018), DTGSYO + MÜGSF = BELLEK pro-jesi kapsamında söyleşi (11 Haziran 2018), İstanbul

Özel, Y. (2018), DTGSYO+MÜGSF=BELLEK projesi kapsamında söyleşi (24 Mayıs 2018), İstanbul

Unansal, N. (2019), DTGSYO + MÜGSF = BELLEK pro-jesi kapsamında söyleşi (24 Ocak 2019), İstanbul

DTGSYO + MÜGSF = ARCHIVEIn the Centennial of the Bauhaus, Rethinking State School of the Applied Arts (DTGSYO) and Marmara University Faculty of Fine Arts (MÜGSF) through its people, places and educationTatbiki Sanatlar Okulu officially started in 1957 almost 20 years after Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş instructors, who have studied in Germany, proposed the need to establish an applied art school to the National Education Council. The school’s constitution, the programs, and the programs’ curriculum were developed by Prof. Ing. Adolf Gustav Schneck upon the invitation extended by the National Education Council. Prof. Schneck’s arrangement ensured so that each program consisted of equal number of Turkish and German professors. The German professors’ influence, specifically to the first year Basic Art/Design studio, was powerful. Hence, the impact of the German system, particularly Bauhaus philosophy eventually made the school the Bauhaus counterpart in Turkey.Looking back the school’s sixty-two years of history, we don’t come across sufficient material that offer detailed information on the school’s people, studios, education, in short its daily life rituals which together create its retrospection. With the “DTGSYO + MÜGSF = BELLEK” project, we aim to reveal the history, in other words, daily life practices of the school that will uncover the untold, unshared, undocumented details and stories of the school and simultaneously discover the details of the Bauhaus influence. With this project, we aim to cultivate a comprehensive archive that we intend to share with an exhibition, book, film, catalog, website and social media mediums.

Page 111: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

mimar•ist 2019/3 107

EĞİTİM

Mimarlık Eğitiminde UNESCO-UIA Validasyonunun Önemi:Türkiye’de Bir İlk Olarak MSGSÜ Mimarlık Eğitimi Validasyonu (II)Demet Binan - Nazire Papatya Seçkin

ir önceki makalede, UNESCO-UIA Onay Sisteminin oluşumu, nitelikleri ve onay

sürecinin temel unsurları tanımlanarak, bu süreçteki üç önemli aşamanın ilki üzerinden MSGSÜ Mimarlık Bölümü’nün deneyimleri aktarılmıştır. Bu makalede ise, onay sürecindeki diğer iki aşama olan ‘Adaylık’ ve ‘Tam Tanın-ma’nın gerekleri üzerinde durularak, MSGSÜ Mimarlık Bölümü’nün bu süreçte edindiği deneyimler paylaşılmaktadır.

Onay Süreci ve MSGSÜ Mimarlık Bölümünün UNESCO-UIA DeneyimiYazımızın bir önceki bölümünde detaylıca anla-tılan ‘Uygunluk’ aşamasının ardından, ön rapor grubunun ziyareti sonunda, başvuruyu yapan okulun ‘Adaylık’ aşamasına geçip geçme-diği belli olur.

AdaylıkUNESCO-UIA Validasyon Adaylığı, programın UNESCO-UIA Mimarlık Eğitim Şartı’nda belir-tilen “Genel Değerlendirmeler”, “Mimarlık Eği-timinin Amaçları” ve “Akredite Olmak İsteyen Bir Okulun Yerine Getirmesi Gereken Şartlar”ın yer aldığı ilk 3 bölümü karşılama potansiyeline sahip olduğu anlamına gelmektedir.

UNESCO-UIA adaylığı tam tanınma ile aynı değildir. Sistem, adaylık alan okulun tüm akademik personel, öğrenci ve paydaşlarını bu konuda bilgilendirmesini, dijital ve basılı tanıtıcı metinlerde adaylık ve tam tanınma arasındaki farkı ortaya koymasını istemektedir.

UNESCO-UIA adaylığı, ön rapor grubu ziyareti tarihinden itibaren en fazla 2 yıllık bir süre için uzatılır. Aday program, bu 2 yıllık süre içinde tam rapor grubu ziyaretinin tarihinde anlaşamaz veya UNESCO-UIA Mimari Eğitim Validasyon Konseyi’ne adaylık süresinin neden uzatılması gerektiğine ilişkin tam ve resmi bir gerekçe sunamazsa, adaylığı geri alınır.

Okulun adaylık aşamasını geçememesi, UNESCO-UIA Mimarlık Eğitim Şartı’nda belirtilen hususları karşılayacak potansiyele sahip olmadığı anlamına gelir. Bu durumda ön

ziyaret grubu üç seçenekten birini önerebilir. Bunlar, ziyaret sırasında incelenen verilere daya-narak, eğitim programının yakın bir gelecekte UNESCO-UIA Mimarlık Eğitimi Şartı’nın gerekliliklerini yerine getirmesinin mümkün olmadığını ve UNESCO-UIA için yeni bir baş-vuru yapması gerekeceği; tanınma için eğitim programının ders yapısını, içeriğini ve sunumu-nu daha iyi bir şekilde hazırlayabilmesi amacıyla yapılacak değişiklikler konusunda tavsiyede bulunmak üzere aday gösterilen bir UNESCO-UIA eğitim danışmanı ile yürütmesi; eğitim programının ön rapor grubunun tavsiyelerini uyguladığı ve bir yeniden ziyaret için belirli bir tarihi kabul ettiği yönünde olabilir.

Tam Tanınma (Onaylama)Programın adaylığı onaylandıktan sonra tam rapor grubunun ziyareti söz konusu olur. Tam rapor grubunun ziyareti genellikle ön rapor grubu ziya-ret tarihinden itibaren 12 aydan önce gerçekleş-mez. Bu tarih, okul ve UIA VCAE ile mutabık kalınan bir tarih olup, programın ön rapor grubu-nun önerilerini dikkate alması için gerekli zaman sağlar. Tam rapor grubu, UNESCO-UIA Bölgesel Validasyon Konseyi’nden 2 üye (biri grup başka-nı), bölgesel temsilci 1 üye (akademisyen veya profesyonel mimar), RIBA’dan 2 üye (genellikle biri grup raportörü) olmak üzere toplam 5 üye-den oluşmaktadır.

Tam rapor grubunun ziyaret tarihi Bölüm Kurulu kararıyla 20-23 Kasım 2017 olarak belirlenmiş ve UNESCO-UIA Validasyon Kon-seyine önerilmiştir. Tam Değerlendirme Rapo-ru aşaması kapsamında, UNESCO-UIA Vali-dasyon Konseyi üyeleri Prof. Dr. Fernando Ramos, Nuno Soares, Vity Claude Nsalambi ile RIBA üyeleri Martin Pearce ve Prof. Dr. Zeno Bogdanescu ve ayrıca ülkemizi temsilen kurum dışı katılımcı olarak Prof. Dr. Nur Esin’den olu-şan bir heyet, 20-23 Kasım 2017 tarihlerinde kurumu ziyaret etmişlerdir.

Rapor grubunun kurum ziyareti, tam zamanlı ve standart bir takvime bağlı olarak en az üç gün sürer. Bu süre:

BB

Page 112: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

108 mimar•ist 2019/3

EĞİTİM

• Mevcut tesislerin, • Bir önceki yılda tamamlanan, tüm konular-

daki öğrenci çalışmalarını içeren geniş kap-samlı bir serginin,

• Eğitimin her yılına ait müfredatın,• Her konuda ve her yıla ait, mükemmelden

vasata kadar tüm dereceleri gösteren, öğren-cilerin hazırlık çalışmalarının, sınavların, ödevlerin ve

• Öğrencilerin sene sonu çalışmaları ve proje-leri ile öğretim üyeleri tarafından yürütülen araştırmaların denetimini içerir.Ziyaret sırasında rapor grubu, akademik per-

sonel, ders yürütücüleri, her sınıftan öğrenciler, okuldan mezun olan mimarlar, yerel meslek örgütleri üyeleri ve ayrıca kurumun üst düzey akademik yöneticileri ile özel toplantılar yapar. Ön rapor grubunun ziyareti sırasında yapılan inceleme ve değerlendirme toplantılarına bölüm başkanı katılamazken, tam rapor grubunun ziyaretinde böyle bir sınırlama yoktur.

Tam rapor grubunun ziyaretinde UNES-CO-UIA Validasyon Sistemi tarafından talep edilenlerin belirtildiği taslak program doğrultu-sunda bölüm tarafından ayrıntılandırılan prog-rama göre ilk gün Bölüm Başkanlığı’ndan bölü-mün tanıtımı talep edilmektedir. Buna bağlı olarak Bölüm Başkanı Prof. Dr. Demet Binan tarafından, • Bölümün kıdemi, tarihçesi,• Konumu, bulunduğu şehir ve yerin önemi, • Güzel Sanatlar Fakültesi ile bir arada olması,

ortak mekânları ve olanakları paylaşma avan-tajı,

• Yüksek kabul standardı-öğrenci niteliği,• Akademik kadronun niteliği ve sayısı,• Öğrenci-öğretim elemanı sayısı dengesi,• Lisansüstü programlarının sayısı,• Mezunlar ile öğrenci ilişkisi - staj imkânları,• Uluslararası işbirlikleri ve ERASMUS bağ-

lantıları,• Meslek odaları, sivil toplum kuruluşları,

yerel ve merkezi idarelerle ilişkiler ve işbirlik-leri,

• Mezunların iş bulma olanağı ve niteliği,• UNESCO-UIA heyeti ön ziyareti sonrası

yapılan ortak katılımlı çalıştaylarla hazırlanan öğretim programı revizyonu,

temel konularını içeren, bir sunum gerçekleşti-rilmiştir.

Heyet, 4 gün boyunca Mimarlık Bölümü eğitimini incelemiş, bölümün öğretim üyeleriy-le, öğrencileriyle, mezunlarıyla, profesyonel mimarlarla, Mimarlar Odası temsilcileriyle, dış

destekçilerle özel görüşmeler yapmış, Mimarlık Bölümü atölyelerini, çalışma mekânlarını, kütüphane vb imkânlarını incelemiş, öğrenciler-le çalışma ortamında görüşme ve değerlendir-melerde bulunmuştur.

Tam tanınma sürecinde hazırlanan sergi daha geniş kapsamlı oluşturulmuştur. İlk sergide yer alan tarihçe kısmı ve öğrenci çalışmalarının yanı sıra, ülkemizdeki mimarlık eğitim süresi ile Avru-pa ülkeleri mimarlık eğitim süreleri arasındaki farklılık, lisansüstü eğitim ile lisans eğitimimizi bütüncül bir bakış açısıyla aktarmamızı koşullan-dırdığından, lisans ve lisansüstü programımız atölye ve program sürekliliği bağlamında temati-ze edilerek açıklanmaya çalışılmıştır. Ayrıca kuru-mumuzun mimarlık öğrencilerini ve mimarlık alanını desteklemek ve farkındalık sağlamak ama-cıyla verdiği “Akdeniz Mimar Sinan Ödülü” ile bölümde diploma projesini almış mezun olacak öğrencilere verilen Muammer Onat Ödülü’nün kapsam ve tanıtımını içeren sunumlar sergiye eklenmiştir.

Her iki sergi de UIA-UNESCO Validasyon Sistemi El Kitabı ile UNESCO-UIA Mimarlık Eğitimi Şartı ve UIA ve Mimarlık Eğitimi: Düşünceler ve Tavsiyeler dokümanları dikkate alınarak hazırlanmıştır. Söz konusu sergiler, salt öğrenci çalışmaları ile oluşmuş ders çıktıları ser-gisi niteliğinden çok öte, Mimarlık Bölümü’nün uluslararası eşdeğerliliğini göstermek üzere belli bir konsepte göre hazırlanmış, mimarlık eğitim sistemini tanıtan, kurumun mimarlık alanına eğitim ve farkındalık olarak katkılarını ortaya koymayı hedefleyen geniş kapsamlı sergiler ola-rak hazırlanmıştır.

Ziyaret sırasında hazır bulunması gereken notlandırılmış akademik portfolyolar ile ders çıktıları, öğrencilerin çalışmalarını değerlendir-menin ve UNESCO-UIA Mimarlık Eğitim Şartı’nın 16 temel ölçütüne uygunluğunun sağ-laması için kullanılan birincil araçlardır. Bu ders çıktıları, akademik yıl içinde yer alan tüm ders-lerde, öğrencilerin çalışmalarının derinliğini, kapsamını, dersler boyunca gösterdikleri geliş-meyi ortaya koyan unsurlardır.

Ayrıca ziyaret heyetinin talep ettiği öğrenci portfolyolarının UIA-UNESCO Validasyon El Kitabı’na uygun olarak sağlanması, kılavuzun tüm gerekliliklerinin ziyaretten önce yerine getirilmesi, portfolyoların sadece proje süreci-nin tamamlanmış sunum çizimleri ve görsel çık-tıları ile tanımlanmaması, tasarım sürecinin aşa-malarını da içermesi dikkat edilmesi gereken hususlardır.

Page 113: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

mimar•ist 2019/3 109

Lisans, lisansüstü ve ödül projelerinin yer aldığı sergi.

EĞİTİM

Tam tanınmaya dair ziyarette tam rapor grubu tarafından aşağıdaki hususlar dikkate alın-mıştır (Full Visit Report, 2017):• UNESCO-UIA validasyon kriterlerinin 16

maddesi kapsamında müfredatın tüm alanla-rında kalitenin sağlanması, programın işleyi-şinde ve yapısında sağlamlık,

• Entelektüel yeteneğin ve uygulama anlayışı-nın entegrasyonunun kanıtlarının öğretilen derslerin hem tasarım projeleri hem yazılı sunumlar şeklindeki öğrenci çıktıları ile orta-ya konması,

• UNESCO-UIA tarafından ortaya konan mimarlık eğitimiyle ilgili anahtar belgelerde yer alan öğrencilerin başarı çıktılarına yöne-lik eşik standartlarına uygunluk,

• Öğrencilerin akademik portfolyoları aracılı-ğıyla sergiledikleri mezuniyet niteliklerinin diğer büyük uluslararası mimarlık okullarına kabulleri açısından gözden geçirilmesi,

• Öğrencilerin akademik portföylerinde orta-ya konan profesyonel becerilerin, mesleki uygulamada istihdam edilebilirlik için ulus-lararası standartlar ile eşleşebilirliği (ve aşıla-bilirliği) açısından gözden geçirilmesi.Heyet tarafından değerlendirme sürecinde

önemli bulunan ve dikkat çekilen konular;1. Ziyaret sırasında açık ve net belgelendirme

yapılması, belgelerin dikkatli bir şekilde hazır-lanması, akademik personelin eğitim progra-mını anlatırken ve grubun sorularını yanıtlar-ken net açıklamalarla yardımcı olması,

2. Hazırlanan serginin, öğrenci çalışmalarına kapsamlı bir genel bakış sunması, tüm eği-tim programının kapsamlı bir şekilde gruba sergilenmesini sağlamak için tüm akademik personelin büyük özen göstermesi,

3. Eğitim kurumunun geçmişi ile yüksek kali-teli, bütünleşik bir mimari eğitim kurgusu sağlamaya adanmış bir kurum olması

4. Güzel sanatlarla birlikte eğitim kurumunun sahip olduğu mirasın, eğitim programının etik yapısını ve çıktılarını belirleyen ayırt edici bir özellik olarak kabul edilmesi, buna bağlı olarak, müfredatta sunulan kapsamlı seçeneklerle, öğrencilere çeşitli eğitim fırsat-ları sunarak yaratıcı söylemi beslemeye yar-dımcı olması,

5. Eğitim kurumunun, ön değerlendirme rapor grubunun Mart 2017’deki gözlemlerini dik-kate alarak, müfredatın rafine edilmesinde belirgin bir ilerleme kaydetmesi, böylelikle UNESCO-UIA sürecinin, kurum içinde halihazırda başlamış ve sürmekte olan eğitim

müfredatı ile ilgili eleştirel tartışmayı teşvik ettiğinin görülmesi,

6. Kurumda gerçekleştirilen Yunus Aran Konferans serisi ve okul duvarlarının dışına taşan diğer etkinlikleri, kırsal alanda yenilenme faaliyetleri gibi, hem etki oluşturan hem de anlam kazandıran projeleri hayata geçirilmesi,

7. Eğitim kurumunun gerek konumu gerekse iyi tasarlanmış mekânları ile mimarlık eğitimi için harika bir ortam olması,

şeklinde belirtilmiştir (Full Visit Report, 2017).Tam ziyaret grubu, UIA-UNESCO Eğitim

Şartı’nın 16 kriterine bağlı olarak Mimarlık Bölümü eğitimini değerlendirmiştir. Her bir kritere ilişkin standartları daha da geliştirmek için programın aktif olarak ele alması gereken eylem önerilerini belirtmiştir. Ayrıca ülkemizde-ki mimarlık eğitimi için genelleştirilebilecek önerilerde de bulunulmuştur:• UIA-UNESCO tarafından tanınan, dersler-

deki dış denetçi rolü, Türkiye’de yükseköğre-tim sisteminin eğitim standartlarını geliştir-mek amacıyla bir zorunluluk olmamasına rağmen, okul çalışma programının geliştiril-mesi amacıyla yıl sonunda çalışmaları objektif bir şekilde değerlendirecek dış ses(ler)den –eleştirel işbirlikçilerden– faydalanılabileceği;

• Müfredata “yaşayan” projeler (gerçek müş-terilere yönelik ve gerçekleştirilme potansi-yeli olan tasarım projeleri) dahil etme olasılı-ğının, öğrencinin özgüvenini ve öğrenme deneyimini artırarak okulun fakülte vizyonu dahilinde amaç olarak belirttiği alansal etki-lerine önemli bir katkı sağlayabileceği;

• Eğitim programının başlangıcından itibaren yaratıcılığı teşvik etmek için kurumun güzel sanatlar kültür ortamının daha fazla temsil edilmesiyle, öğrencilerin konsept geliştirme becerilerini artırmaya katkıda bulunabileceği;

Page 114: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

110 mimar•ist 2019/3

EĞİTİM

• Teorik ve uygulamalı dersler arasında yatay bir koordinasyon sağlamasıyla, tüm farklı konula-rın atölye projelerinde ortaya konulması; dijital temsil, modelleme ve baskı tesisleri ile tekno-lojiye olan yatırımın sürdürülmesi ve geliştir-mesi; kütüphanenin geniş yelpazede çağdaş mimari kitap, dergi ve dijital kaynaklardan fay-dalanması; atölye kültürünü geliştirmek ve öğrencileri atölye kullanımına teşvik etmek amacıyla binanın kullanım süresini genişlete-rek, hafta sonu kullanımını sağlaması konula-rında tavsiyelerde bulunulmuştur.

• Ayrıca pedagojik bir sürekliliğe ulaşmak ve yüksek lisansın, lisans eğitiminde dışarıda bırakılan alanları kapsayabilmesi için yüksek lisans programı ile birlikte lisansın entegre edilmesi, bu amaçla tüm yüksek lisans prog-ramlarının ilk yılının bir atölye projesi ile koordine edilmesi önerilmekte, böylece Eğitim Şartı kriterlerinin lisans ile birlikte yüksek lisans derecesinden mezun olan tüm öğrenciler için tutarlı bir şekilde karşılanaca-ğı belirtilmektedir.Tam rapor grubu ziyaretinin çıktıları olumlu

ya da olumsuz olabilir. Tam tanınma aşamasındaki onaylama, programın UNESCO-UIA Mimarlık Eğitimi Şartının tüm gereklerini karşıladığı anla-mına gelmektedir. Onay genellikle, tam rapor grubu ziyaretinin tarihinden sonraki 5 yıl boyunca geçerlidir. Bunun istisnası, rapor grubunun takdi-rine bağlı olarak daha kısa olabilir.

Tam tanınma aşamasında eğitimin onaylan-maması, tam rapor grubunun raporunda açıkça tanımlanmış nedenlerle, programın beklendiği gibi uygulanmadığı ve UNESCO-UIA Mimar-lık Eğitimi Şartının gereklerini karşılamadığı anlamına gelir. Bu durumda rapor grubu, oku-lun tam rapor grubu ziyaretinin tekrarı için bir tarih kabul etmesini (genellikle 12-18 ay içeri-sinde) isteyecektir.

Yukarıda anlatılan süreçler ve değerlendirme-ler sonunda, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üni-versitesi, “UNESCO-UIA Validasyon” unvanı için UIA Mimari Eğitim Konseyi’ne önerilmiş-tir. UNESCO-UIA validasyonu, MSGSÜ Mimarlık Eğitim Programının UNESCO-UIA Mimarlık Eğitimi Şartının tüm gereklerini karşı-ladığı anlamına gelmektedir.

Tam rapor grubunun önerileri doğrultusun-da, eğitimin geliştirilmesi için, grubun ziyare-tinden itibaren 2 yıl içerisinde tamamlanması gereken, grubun gözlemlerinin dikkate alındığı stratejik bir eylem planının hazırlık çalışmaları başlatılmıştır.

Sonuç ve DeğerlendirmeBirbirinin devamı niteliğinde iki makale halinde hazırlanan bu çalışmada, süreçleri ve yapısı anlatı-lan UNESCO-UIA Onay Sistemine Ekim 2016 tarihinde başvurmuş olan MSGSÜ Mimarlık Bölümü, aşamaları başarıyla geçerek, 23 Kasım 2017 tarihinde süreci tamamlamıştır. MSGSÜ mimarlık eğitiminin UNESCO-UIA Validasyon kriterlerine tam uygunluk sağladığı, uluslararası düzeyde tanınırlığı ve eşdeğerliliği 5 yıl için onay-lanmış olup, süreç heyetin getirdiği tavsiyelerle başarıyla sonuçlanmıştır. MSGSÜ Mimarlık Bölü-mü, ülkemizde RIBA tarafından uygulanan, UNESCO-UIA Validasyonu alan ilk mimarlık bölümüdür. Tam rapor aşamasını takiben 12.6.2018 tarihinde Validasyon Konseyi toplantı-sında kabul edilmiş ve duyurusu yapılmıştır.1

Kurumumuzun tecrübe ettiği UNES-CO-UIA Onay Sistemi, kanıta dayalı bir süreç-tir. Rapor grupları tarafından her iki ziyarette de öğrenim çıktılarının niteliği ve kalitesi, staj eği-timinin niteliği değerlendirilirken, eğitimde tarihi çevrenin koruma ve restorasyonu; ekoloji ve çevresel sistemler ile sürdürülebilir tasarım; mimari profesyonel pratik, etik ve yasal sorum-luluklar konularına yer verilmesi; teorik dersler ile atölyedeki tasarım süreci arasında entegras-yonun gerekliliği; uluslararası iletişimin dijital teknolojilerle de geliştirilmesi ve uluslararası işbirliklerinin önemi üzerinde durulmuştur.

Değerlendirmelerde UNESCO-UIA Mimar-lık Eğitim Şartı’na göre mimarlık eğitiminin içer-mesi gereken ‘16 ölçüt’ün dışında, mimarlık eği-timinin kazandırması gereken ‘tasarım’, ‘bilgi’ ve ‘beceri’ nitelikleri göz önüne alınmıştır.

Her iki ziyarette de, müfredat yoğunluğuna dikkat çekilerek, bu yoğunluğun kısmen, 5 yıllık geleneksel eğitimin mevcut yükseköğretim düzeninin gereksinimlerini karşılamak üzere 4 yıla sıkıştırılmasının sonucu olduğu ve eğitim programının yapısını ve uzunluğunu belirleyen yönetimsel zorunlulukları anlamakla beraber, eğitimin 5 seneye yayılmasının gerekli olduğu vurgulanmıştır. Nitekim yurtdışında mimarlık mesleğini yapabilmek için, en az 5 yıl zorunlu eğitim süresinin tamamlanması, hatta pek çok ülkede deneyim ve mesleki sınavlar da mesleği uygulayabilmek için önkoşul olarak kabul edil-mektedir. Bu nedenle ülkemizde 4 yıllık zorun-lu eğitim sonunda verilen “mimarlık diploma-sı”, “mimar” unvanı ile uluslararası dolaşımda yetki almada sorun yaratmaktadır. Erişim ve ulaşımın kolaylaştığı küreselleşen dünyada farklı ülkelerde hem öğrenci dolaşımında hem de

Page 115: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

mimar•ist 2019/3 111

EĞİTİM

sonrasında mimar olarak yetki almada UIA-U-NESCO Validasyonu almış kurumdan mezun olmanın önemi büyüktür. Ülkemizde yetersiz öğretim üyesi sayısı ile kurulan mimarlık bölüm-lerinin akademik olarak güçlenmesi, kaliteli eği-tim yapılması, mezuniyet sonrasında mesleki deneyim ve mesleki yeterlik sınavı sonrasında mimar yetkisinin verilmesi insan hayatını doğ-rudan etkileyen üç temel meslekten biri olan mimarlık için vazgeçilmezdir.

UNESCO-UIA Validasyonu ülkemizdeki mevcut eğitim sistemine göre, 4 yıl (bachelor) + 2 yıl (master) olarak alınabilmektedir. Oysaki yurtdışında eşdeğer kurumlarda yaygın olarak 3 (bachelor) + 2 (master) ile mimarlık diploması alınmaktadır. Yurtdışındaki 5 yıllık eğitimin, sis-temimizde 6 yıla karşılık gelmesi, mimarlık bölü-mü öğrencilerinin yurtdışındaki mimarlık öğren-cilerinden bir 1 yıl fazla eğitim almaları sonucu-nu doğurmaktadır. Bu dezavantaja ek olarak, YÖK tarafından belirlenmiş olan ‘Çift Diploma (Ortak Programlar) Uygulama İlkeleri’2 doğrul-tusunda, mezuniyet programlarındaki süreler eşit olmadığı için yurtdışındaki mimarlık programına sahip üniversiteler ile ülkemizdeki üniversitelerin mimarlık bölümleri arasında ‘çift diploma (ortak programlar)’ sistemi uygulanamamaktadır (Binan ve Seçkin, 2018).

Ülkemizdeki mimarlık eğitimi programlarının öncelikle ulusal akreditasyon sistemi olan MİAK Akreditasyon Kurulu’ndan onay alması ve sonra-sında uluslararası düzeydeki onay kurumlarından validasyon ve/veya akreditasyon almalarıyla, mimarlık öğrencilerimizin uluslararası öğrenci dolaşımı ile mezunlarımızın mimarlık diplomaları kabul gören mimarlar olarak tüm dünyada sayıları artarak, başarıyla ve fark yaratarak mesleklerini icra etmelerini temenni ederiz.

Demet Binan, Prof. Dr., MSGSÜ Mimarlık Fak. Mimarlık Bölümü Başkanı, [email protected]

Nazire Papatya Seçkin, Doç. Dr., MSGSÜ Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü Başkan Yardımcısı, [email protected]

Notlar1. https://www.uia-architectes.org/webApi/en/wor-king-bodies/formation.2. 29.01.2016 tarihli 75850160-199/5397 sayılı YÖK Başkanlığı Eğitim Öğretim Dairesi Başkanlığı’ndan gelen “Çift Diploma (ortak programlar) Yazısı ve Protokollerin Hazırlanmasında Dikkate Alınacak Uygulama İlkeleri” kararı doğrultusunda ortak programların eğitim sürelerinin yarısının Türkiye’deki üniversitede, diğer yarısının yurtdı-şındaki üniversitede geçirilecek şekilde düzenleme yapılması uygun bulunmaktadır.

KaynaklarBinan, D., N. P. Seçkin (2018), “Mimarlık Eğitimi UNES-

CO-UIA Validasyonu’nun Önemi ve Süreç Üzerine:

MSGSÜ Mimarlık Bölümü UNESCO-UIA Validasyo-nu Deneyimi”, MOBBİG 46, Adana

Canberra Accord Rules and Procedures, 2014Full Visit Report, UNESCO-UIA Validation System Study

Programme Full Visit Report, 20-23 November 2017, MSFAU.

UIA Accord on Recommended International Standarts of Professionalism in Architectural Practice, Durban, 2014.

UIA and Architectural Education Reflections and Recom-mendations, Revised Edition, 2014.

UNESCO-UIA Charter for Architectural Education, Revi-sed Edition, 2017.

UNESCO-UIA Validation System for Architectural Educa-tion, Revised Edition, 2014

UNESCO-UIA Validation System Procedures Manual for Study Programmes and Systems, Revised Edition, June 2017.

UNESCO-UIA Validation System Study Programme Preli-minary Visit Report, 23-24 March 2017, MSFAU.

The Significance ıf UNESCO-UIA Validation in Architectural Education: “The Validation of MSFAU Architectural Education” As a Pioneer in TurkeyThe UNESCO-UIA Validation System aims to promote access to high quality education globally, focusing on increasing the international mobility of architectural education and set an international standard for excellence in architectural education, ensuring the prestige and integrity of validated schools. For this reason, the recognition of architecture programs by the UNESCO-UIA Validation System corresponds internationally benchmarked assessment of quality in architectural education.In October 2016, Mimar Sinan Fine Arts University made a formal request for validation to the UNESCO-UIA Validation Council for Architectural Education (VCAE). At the fall meeting of the Council, the date of the full report group visit VCAE agreed it was appropriate for UNESCO-UIA to convene a validation group visit to the school. A preliminary visit took place on 23-24th March 2017, and followed by a full visit on 20-23rd November 2017. MSGSU Department of Architecture successfully completed the stages and the process on 23 November 2017 and validated for five years. MSGSU Department of Architecture is the only study programme in our country, that obtained UNESCO-UIA Validation.In this study, which is prepared as two articles, the UNESCO-UIA validation system, validation system process and our experiences in this process has been shared with colleagues. In the first part of the study, the basic elements and process of UNESCO-UIA validation system, and the experiences of the MSGSU Architecture Department of first stage of validation will be defined. In the second part of the study, the requirements and the details about the other stages of the validation process and through this process, the experiences of the MSGSU Architecture Department will be shared. By sharing our experiences with the other Architecture Departments in our country, we wish to continue to serve as a pioneer for universities to be a part of this global, universal network.

Page 116: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

112 mimar•ist 2019/3

ÇİZGİ Behiç Ak

Page 117: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

Novaproof FAIthal EPDM Membran

Novaproof FA

Page 118: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının ...Bakırköy Deka Dizayn 0212 572 00 51 | Caddebostan Nur Yapı 0216 463 13 84-85-86 | Bostancı Aslan Yapı 0216 577

66

Dosya: Yitirilen Köyler ve Dönüşen Peyzaj: Türkiye Kırsalının Geleceği

Yitirilen Köyler ve DönüşenPeyzaj: Türkiye Kırsalının GeleceğiA. Ceren Güler • Hürriyet Öğdül • Baki Remzi Suiçmez • Mustafa Sönmez • Zeynep Eres • Koray Güler

Dönüştürülmesi Olanaksız “Yeni Bir İstanbul” İnşa Etmek Kentsel Dönüşüm Pratiğimiz...

I S S N 1 3 0 2 - 8 2 1 9 6 62019/3

7,50 TL

Dört Aylık Mimarlık Kültürü Dergisi • Yıl: 19 • Sayı: 66 • Sonbahar 2019