Yenidünya sayı 27-29

16
halk gazetesi www.yenidunyagazetesi.com Kurucusu: Mustafa Suphi (1883-1921) 2.50 lira (KDV dahil) Ağustos - Ekim 2014 sayı 27-29 Bu dönemin halklar için en az za- rarla atlatılması, emperyalizmin ve işbirlikçilerinin kurduğu tezgâhların boşa çıkarılması için ülkede ve böl- gede sosyalist, devrimci ve ilerici yurtsever güçlere büyük görevler düşüyor. Gün, ulus, din ve mez- hep ayrımı olmaksızın bütün bölge halklarının emperyalizme, işbirlikçi burjuvaziye ve gerici-faşist cellat sürülerine karşı birleşerek mücade- le etmesi günüdür. Tezkere, Ortadoğu halkları için tehlikelerle dolu yeni bir dönem başlatıyor >> 2 - 5 - 12 onur balcı Gericiliğin eğitim saldırısı >> 13 hülya kortun >> 3 Sonun başlangıcı >> 5 Direniş ve mücadele ruhunu yükseltme zamanı Geleceğimizin yeniden şekil- lendiği şu günlerde sol, sos- yalist ve ilerici güçler önemli bir eylem ve mücadele birliği- ni hayata geçirmek için kolla- rı sıvadı. Mayıs-Haziran 2013 Büyük Halk Direnişi’nden dersler çıkartan siyasi parti, hareket, grup ve bireyler birleşik mü- cadeleyi güçlendirme kararı- nı ilan ettiler. Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’nın oluşturduğu BRİCS ülkeleri Avrupa’nın egemenliğinde olan banka ve kredi sistemine meydan okuyor. İMF’ye alternatif banka kuruluyor >> 6 Taşeron demek sosyal cinayet demektir >> 8 AKP işçi kanına doymuyor >> 4 Baş eğmeyen barışçı: Mahmut Dikerdem >> 11 Anısı emperyalist savaşa karşı mücadelede yol gösteriyor Zorunlu din dersine hayır >> 12 Teslim olmuyoruz Teslim olmuyoruz gericiliğe, vurgunculuğa ve savaşa karşı birlikte mücadele

description

Ağustos - Ekim 2014

Transcript of Yenidünya sayı 27-29

Page 1: Yenidünya sayı 27-29

halk gazetesiwww.yenidunyagazetesi.comKurucusu: Mustafa Suphi (1883-1921) 2.50 lira (KDV dahil)

Ağu

stos

- Ek

im 2

014

sayı

27-

29

Bu dönemin halklar için en az za-rarla atlatılması, emperyalizmin ve işbirlikçilerinin kurduğu tezgâhların boşa çıkarılması için ülkede ve böl-

gede sosyalist, devrimci ve ilerici yurtsever güçlere büyük görevler düşüyor. Gün, ulus, din ve mez-hep ayrımı olmaksızın bütün bölge

halklarının emperyalizme, işbirlikçi burjuvaziye ve gerici-faşist cellat sürülerine karşı birleşerek mücade-le etmesi günüdür.

Tezkere, Ortadoğu halkları için tehlikelerle dolu yeni bir dönem başlatıyor

>> 2 - 5 - 12

on

ur

ba

lcı

Gericiliğineğitim saldırısı

>> 13

lya

kort

un

>> 3

Sonun başlangıcı

>> 5

Direniş vemücadele ruhunuyükseltme zamanı

Geleceğimizin yeniden şekil-lendiği şu günlerde sol, sos-yalist ve ilerici güçler önemli bir eylem ve mücadele birliği-ni hayata geçirmek için kolla-rı sıvadı.Mayıs-Haziran 2013 Büyük Halk Direnişi’nden dersler çıkartan siyasi parti, hareket, grup ve bireyler birleşik mü-cadeleyi güçlendirme kararı-nı ilan ettiler.

Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’nın oluşturduğu BRİCS ülkeleri Avrupa’nın egemenliğinde olan banka ve kredi sistemine meydan okuyor.

İMF’ye alternatifbanka kuruluyor

>> 6

Taşeron demeksosyal cinayet demektir

>> 8

AKPişçi kanına doymuyor

>> 4

Baş eğmeyen barışçı:Mahmut Dikerdem

>> 11

Anısıemperyalistsavaşa karşımücadeledeyol gösteriyor

Zorunludin dersine hayır

>> 12

Teslim olmuyoruzTeslim olmuyoruzgericiliğe, vurgunculuğa ve savaşa karşı

birlikte mücadele

Page 2: Yenidünya sayı 27-29

Ekim

201

4

Türkiye, Suriye, Irak ve Kürdistan’ın bütün ulusal demokratik güçleri, bütün bölge halk-ları, bir yandan emperyalizme ve emperya-lizmin işbirlikçisi egemen büyük burjuvaziye, bir yandan da onların piyadesi gerici-faşist cehennem zebanilerine karşı ortak mücadele formülünü yaratmak zorunda. Ara güç olarak hareket etme sorumsuzluğu, komşu halkların zararına emperyalizm ve işbirlikçileriyle bir-leşme vicdansızlığı hiçbir devrimci ve ilerici yapıya fayda sağlamayacağı gibi, bütün halk-lara ağır zararlar verecektir. Emperyalizme, işbirlikçilerine ve cellat sürülerine karşı tek birleşik cepheye ihtiyacımız var.

Savaş tezkeresi Meclis’ten geçtiAKP tam bir savaş hükümeti oldu-ğunu bir kez daha ispat etti. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Suriye ve Irak’a girmesi ve yabancı askerlerin Türkiye’ye sokulması için hüküme-te 4 Ekim 2014’ten başlayarak bir yıl süreyle yetki veren tezkereyi 2 Ekim günü Millet Meclisi’nden ge-çirdi. Her kritik konuda AKP’nin

koltuk değneği rolünü üstlenen MHP tezkereyi desteklerken, CHP ve HDP red oyu kullandı.

Kobane’yi IŞİD çetelerinin kan gö-lüne çevirdiği günlerde gelen bu tezkere elbette Kürt halkına veya bölge insanına yardım amacı ta-şımıyor. Suriye ve Irak halklarına destek vermeyi de hedeflemiyor. 98

red oyuna karşılık 298 oyla kabul edilen tezkere, emperyalizmin ve dinci gericiliğin çok yönlü saldırısı altındaki Türkiye, Suriye, Irak ve Kürdistan halkları için tehlikelerle dolu yeni bir dönem başlatıyor.

Bu dönemin halklar için en az zararla atlatılması, emperyaliz-min ve işbirlikçilerinin kurduğu

tezgâhların boşa çıkarılması için ülkede ve bölgede sosyalist, dev-rimci ve ilerici yurtsever güçlere büyük görevler düşüyor. Gün, ulus, din ve mezhep ayrımı olmaksızın bütün bölge halklarının emperya-lizme, işbirlikçi burjuvaziye ve geri-ci-faşist cellat sürülerine karşı bir-leşerek mücadele etmesi günüdür.

Siyasetle ilgilenen herkesin bildiği gibi, ABD, AB, NATO, İsrail, Arabistan, Katar ve AKP, IŞİD’i yıllardır ilerici yurtsever laik Suriye yönetimi ile Suriye ve İran’a yanaşan Şii Irak yönetimine ve Suriye’ye ihaneti ka-bul etmeyen Lübnan’a karşı vurucu güç ola-rak kullandı.

Durum değerlendirmesi

Suriye halkının kahramanca direnişi, Türkiye ve Mısır’da meydana gelen halk ayaklanmaları, Lübnan’ın direniş cephesinden vazgeçmemesi, İhvan’ın Mısır ve Arabistan tarafından terö-rist ilan edilmesi, Filistin’de Hamas’ın Suriye halkına ihanetin kendisine herhangi bir fayda sağlamadığını İsrail’in vahşi saldırısıyla niha-yet idrak etmesi, Libya’da yurtsever laik yö-netimin çökertilmesinden sonra ortaya çıkan kaos, geleneksel olarak ABD’ye bağlı güçler (Arabistan ile Katar, Arabistan ile Türkiye, Mı-sır ile Türkiye, İsrail ile Türkiye, Katar ile Mı-sır) arasında ortaya çıkan çekişmeler ABD’nin bölgede değişen dengeleri kendisine en uygun şekilde yeniden kurma arayışına yol açtı.

Politika değişikliğininnedenleri ABD, Büyük Ortadoğu Projesi’nde dile getirilen

temel amaçlarını kuşkusuz sürdürüyor. Bölgeyi bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm müca-delesinin bütün kazanımlarından yoksun bı-rakmak, antiemperyalist yönetimleri yıkmak, İsrail’e karşı direniş eksenini kırmak, halkları hepsi kendisine bağımlı olacak düşman dev-letçiklere bölmek hedefi hâlâ yürürlükte. Ör-neğin, Obama yönetimi ABD Kongresi’nden çıkardığı kararla, (artık tiksindirici derecede bayatlamış olduğu hâlde hâlâ kullanımda tut-tukları kavramla) sözüm ona “ılımlı” Suriye muhalefetine 500 milyon dolar tahsis etti ve 15 bin “güvenilir” muhalifin Arabistan’da kurula-cak kamplarda silahlı eğitimden geçirilmesine onay verdi.

Ancak, ABD geleneksel olarak kendisine bağlı güçler arasındaki düşmanca uyumsuzluğu gi-derecek bir ortak çizgi oluşturmak durumun-da. Bölge halklarına zorla dayatılan dizginlen-memiş siyasal İslamcılık dozunun muhtemelen azaltılması gerekecek. Bu tabloda IŞİD, Nusra, El Kaide, İhvan çetelerinin gözü dönmüş icra-atları artık bahane olarak kullanılacak.

Hedef değişmedi

Irak’ta IŞİD’in Musul saldırısını Maliki yönetimini değiş-tirmek ve Barzani’nin etki alanını genişletmek için ustaca kullanan ABD, IŞİD’i düşman ilan etti ve ona karşı ulusla-rarası sefer başlattı. Vidaları sıkıştırarak Arabistan, Katar ve nihayet Türkiye’yi tam hizaya sokmaya çalışan ABD, zaten kendisine bağlı Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ni kazanç hanesinde tutarken, IŞİD’in Kobani saldırısıyla ölümü gösterdiği PKK-PYD’yi de kendisine en muhtaç duruma sokmayı başardı.

Suriye istilasının başından bu yana Suriye halkı ve hü-kümeti ile emperyalizm ve dinci katil sürüleri arasındaki cepheleşmede ara güç olarak hareket eden; Mayıs-Haziran 2013 Büyük Halk Direnişi’nde halkla ve sol güçlerle değil, AKP’yle işbirliğini yeğleyen PKK-PYD; ABD’den, AB’den ve Türkiye’den silah yardımı istedi. PKK-PYD, Öcalan’ın ve Kandil’in açıklamalarıyla görüldüğü gibi, şu anda AKP’yle doğrudan (ve ABD’yle dolaylı) işbirliği ile doğru-dan doğruya ABD’yle işbirliği yelpazesinde gidip geliyor.

ABD’nin ilk başarıları

ABD, Suriye’de IŞİD hedeflerine saldırır-ken, şu ana kadar Suriye’yi doğrudan doğruya hedef alma-dı. Suriye’yi ve onu destekleyen İran, Rus-ya ve Çin’i fiilen poli-tik ve askerî karşılık vermeye zorlayacak bir saldırıya şimdilik girişmedi.

ABD’ninihtiyatlı

yaklaşımı

AKP, ABD’nin Suriye’de uçuşa yasaklı bölge ilan etmesini ve güvenli bölge kurmasını kışkırtmak için Türkiye topraklarını yabancı ordulara peşkeş çekmeyi bile göze aldı. Yani, ABD’ye güven ver-mek için ülkenin karnını onlara açtı.

IŞİD’i bugüne kadar besleyen, eğiten ve silahlandıran AKP, Osmanlı imparatorluğunu canlan-dırma fantezisinden bir türlü vazgeçmi-yor. ABD ve NATO yardımıyla Suriye ve Irak’a asker sokmak, bu ülkeleri etki alanına almak için yanıp tutuşuyor. ABD’den onay alırsa Suriye’nin sınır bölgelerini işgal etmeyi planlayan AKP, hem PKK-PYD’yi etkisizleştirmeyi veya kendisine tam bağımlı hâle getirmeyi, hem de bu bölgeleri vatanını savunan Suriye yönetimine karşı gerici-faşist çe-telerin ve sömürgeci işgal ordularının üs alanına çevirmeyi tasarlıyor.

Birleşik cepheAKP’nin ham hayali

ABD’nin IŞİD’e karşı ilan ettiği savaş cephe-sine katılan Arabistan, Katar ve AKP, İsrail’le birlikte, ABD’nin Suriye’de Suriye hükümetine uçuşa yasaklı bölge ilan etmesini ve mümkün-se ABD ordusunun öncülüğünde Suriye’yi işgal etmesini istiyor. Daha büyük rüyaları ise, bu süreçte Suriye’yle birlikte, Lübnan’ın ve (tek-rar) Irak’ın işgal edilmesi ve işgaller sürecinin İran’ın da işinin bitirilmesiyle tamamlanması.

ABD işbirlikçilerininbüyük rüyası

2

Page 3: Yenidünya sayı 27-29

Ekim

201

4

Ortadoğu'da Irak'ı paramparça eden, Libya'yı kan gö-lüne çeviren emperyalist güçler neredeyse dört yıldır Suriye yönetimini doğrudan ülke içinde çeteler örgüt-leyerek devirmeye çalışıyor. Her türden oyunu kulla-nan emperyalizm, Suriye halklarının ve dostlarının sert direnişi ile karşılaşınca daha karmaşık yöntemler denemeye girişti.

Adına IŞİD denen ve en gerici ve bağnaz çetelerden oluşan bir maşayı Suriye ve Irak topraklarında bes-leyerek Suriye halklarının üzerine saldırttı. İlk başta Suriye yönetimine karşı savaştırılan bu vahşi çeteler daha sonra Orta ve Kuzey Irak topraklarına yönelerek buralarda yaşayan halka saldırdı, binlercesini katletti, on binlercesini de yerinden etti.

Amerikan tezgâhıDurumu fırsata çeviren ABD emperyalizmi ve iş-birlikçileri zaten kendilerinin de içinde oldukları bu tezgâhı işletmeye başladılar. ABD'nin Birleşmiş Mil-letler BM nezdindeki temsilcisi Samantha J. Power, BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon'a 23 Eylül 2014 ta-rihinde gönderdiği mektupta, Irak hükümetinin BM Güvenlik Konseyi'ne 25 Temmuz 2014 ve 20 Eylül 2014 tarihli mektuplarında Güvenlik Konseyinden yardım talep ettiğini, bu çerçevede de ABD liderliğinde bir uluslararası güç oluşturulduğunu ve BM sözleşmesi-nin 51. maddesi çerçevesinde IŞİD'e operasyon yapıla-cağını açıkladı.

Suriye ve Rusya'nın tepkisiEmperyalistlerin buradaki asıl amacı IŞİD bahanesi ile Suriye yönetimine bir operasyon düzenlemek, yıl-lardır Suriye içindeki çeteleri besleyerek ulaşamadığı emellerine ulaşmaktı. Ancak bu noktada hem Suriye yönetiminden, hem Rusya'dan büyük tepki geldi.

Suriye yönetimi, Suriye'de kendisinden habersiz yapı-lacak her operasyonu bağımsızlığına ve egemenliğine saldırı sayacağını ve karşı koyacağını açıkladı. Rusya yönetimi böyle bir operasyonun Suriye yönetiminden habersiz yapılamayacağını, aksi durumda uluslararası anlaşmaların çiğneneceğini vurguladı.

Bombalamalar başladıABD jetleri ABD'nin kendi besleyip büyüttüğü İŞİD çetelerinin bölgelerini 23 Eylül 2014'te vurmaya başla-dı. Devam eden operasyonları birçok ülke onaylarken, IŞİD ile yakın bağlara sahip AKP hükümeti sonunda ABD ile tam işbirliği yapacağını açıkladı. IŞİD çeteleri ise bu operasyondan Suudi rejimini sorumlu tuttuğu-nu ve misilleme yapacağını açıkladı.

İşin özüBugün emperyalizm Ortadoğu topraklarını bir kez

daha kana buluyor. Önce gerici çe-teleri kurduruyor, besliyor, büyü-

tüyor, sonra da halkların üzerine salıyor. Daha sonra katliam var

diyerek kendi yarattığı kaosa son vermek için kendi kuklası (El

Kaide, IŞİD) çetelere operas-yon düzenlediğini iddia ede-rek halkları katlediyor.

Emperyalizm:IŞİD işlevini tamamladı

AKP’nin 10 Ağustos 2014’te yapılan sahte cumhurbaşkanlığı seçimini ka-zandığı ilan edilen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 28 Ağustos’ta Millet Meclisi’nde yemin etti ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın alkışları arasında cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturdu.

Yüksek Seçim Kurulu’nun resmî seçim sonucunu duyurduğu 15 Ağustos’ta başbakanlık ve AKP baş-kanlığı sıfatları düştüğü hâlde, anaya-sayı açıkça çiğneyerek bu yetkilerini 28 Ağustos’a kadar bırakmayan Er-doğan, 27 Ağustos’ta düzenlenen AKP olağanüstü kongresinde AKP genel başkanlığına Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu getirtti.

Erdoğan’ın cumhurbaşkanı sıfatıyla 29 Ağustos’ta başbakanlığa atadığı Davutoğlu, aynı gün hükümeti kurdu. Yeni hükümet 18 Kasım 2002’den beri iktidarda olan AKP’nin beşinci hükü-meti olarak 6 Eylül’de Meclis’ten gü-venoyu aldı.

Yeni aşamaBöylece, AKP’nin gericilik, vurguncu-luk ve savaş rejiminde yeni bir aşama-ya gelinmiş oldu. Mayıs-Haziran 2013 Büyük Halk Direnişi’nde milyonlarca emekçinin istifasını istediği AKP, istifa etmek şöyle dursun, iktidar aygıtına daha sıkı sarılma olanağına kavuştu. AKP icraatlarının iki kilit ismi, yap-tıklarının ve haklarındaki ağır suçla-maların hesabını vermek üzere yar-gılanacaklarına, devlet hiyerarşisinde daha da yükseğe çıktı.

Her açıdan hak ettiği bir cezadan kur-tulduğu gibi hiçbir açıdan hak etmedi-ği bir ödüle kavuşan AKP, bu durumu, Türkiye’de karşıdevrim sürecini ta-mamlamak için yetki belgesi aldığının göstergesi sayıyor.

Karşıdevrimin amentüsüNitekim, siyasal İslamcılığın ideo-loğu olarak Tanzimat döneminden günümüze Türkiye tarihini “fetret devri” olarak tanımlayan Davutoğlu, bu görüşünü basın toplantılarında ve mitinglerde sürekli vurgulamaya başladı. “Devletimizi bir fetret devrini kapatarak tekrar inşa eden hareke-tin adı AK Parti’dir” diyen Davutoğlu, “Son 12 yılda gerçekleştirilen büyük restorasyon hareketi hiçbir ara ve kesintiye uğramadan devam edecek-tir” diye buyurdu. Davutoğlu’na göre, “12 yıl önce ‘hasta adam’ muamelesi gören bir ülke ayakları üzerinde yük-selmiş, birçok yerde büyük sıkıntılarla karşılaşan bir millet tarihi misyonunu hatırlamış ve kutlu bir yürüyüşe çık-mıştır. Bu kutlu yürüyüş hedefe ula-şacaktır.”

AKP’nin programıDavutoğlu’nun sözünü ettiği “hedef”in gizlisi saklısı yoktur: AKP Türkiye devriminin bütün kazanımlarına son vermek istiyor. Bağımsızlık, halk ege-menliği, laiklik, hukuk, işçi hakları, kadın hakları, çocuk hakları, bilim-sel eğitim, düşünce ve örgütlenme

özgürlüğü alanında devrimci, ilerici, yurtsever, demokrat bütün güçlerin bugüne kadar iğneyle kuyu kazarak elde ettikleri bütün kazanımları or-tadan kaldırmayı arzuluyor. Türkiye halklarını yeni model sultan-halifenin mutlak hükümdarlığı altında köleleş-tirmek peşinde koşuyor. Başta Suriye ve Irak olmak üzere komşu halkları emperyalizmin hizmetkârı yayılmacı bir din devletinin sömürgesi durumu-na getirmek için yanıp tutuşuyor. ABD egemenlerinin yönetimindeki dünya dolar milyarderleri şebekesinin uç beyi olarak yeni sürüm Osmanlı im-paratorluğunu kurmaya çalışıyor.

Delicesine koşuAKP topyekûn karşıdevrimi tamam-lamak için delicesine bir koşuya çıktı. Kırk bin öğrenciyi bir çırpıda imam-hatip okuluna mahkûm etti. Zorun-lu din dersinin üstüne seçmeli ders olarak da her öğrenciyi ek din ders-leri almak zorunda bıraktı. Bizzat Davutoğlu’nun ağzından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin “zorunlu din dersini kaldırın” kararına uymayaca-ğını açıkladı. On yaşındaki kız öğren-cilere türban dayatmasını başlattı. Özelleştirme vurgunlarını iptal eden mahkeme kararlarının, özelleştir-menin üzerinden beş yıl geçmişse, uygulanmasını yasaklayan kanunu çıkarttı. Haksız yere görevden aldı-ğı kamu görevlilerini işine iade eden mahkeme kararlarının iki yıl boyunca uygulanmasını yasaklayan kanunu çı-kardı. Yargı örgütünü düpedüz hükü-metin uzantısı durumuna getirmek için her yola başvuruyor. ABD’nin IŞİD bahanesiyle başlattığı yeni sömürge-ci seferini, yurt savunması yapan Su-riye yönetimini devirmek için yeni bir fırsat olarak kullanmak üzere türlü tezgâhlar kuruyor.

Kısacası, AKP gericilik, vurgunculuk ve savaş rejimini ortalıkta tek bir mu-halif ses bırakmadan pekiştirmek için elinden geleni ardına koymuyor.

Kritik dönemeçSonun başlangıcındayız. Bu kritik dönemeçte ya AKP topyekûn kar-şıdevrimi tamamlayacak; ya önceki kuşakların zorlu mücadelelerle elde ettiği Türkiye devriminin kazanımla-rını koruyacak olan siyasal toplum-sal özneler harekete geçerek AKP’yi durduracak. Ya işbirlikçi kapitalist bir din diktatörlüğü dayatması ülkeyi ve bölgeyi uçuruma itecek; ya işçiler, şe-hir ve köy emekçileri, aydınlar, kadın-lar, gençler, ezilen halklar, alınteriyle geçinen bütün sade insanlar kendi kaderlerini kendi ellerine alarak yeni bir dünyanın kapısını açacak. Ya em-peryalizmin ve gericiliğin ayartmala-rına kapılarak karşıdevrim saldırısına karşı birleşmekten kaçınacağız; ya sosyalist ve devrimci demokrat güçle-rin birliği temelinde ülkenin ve bölge-nin dirliğini sağlayacak bütün ulusal demokratik kesimlerin cephesini ku-racağız. Ya emperyalizmin hizmetkârı gericiliğe baş eğeceğiz; ya birleşik bir halk hareketine dayanan birleşik bir halk hükümetini yaratacağız.

lya

kort

un

Sonun başlangıcı

3

Page 4: Yenidünya sayı 27-29

Ekim

201

4

AKP işçi kanına doymuyor

Daha ne acılarını dindirebilmiştik Soma katliamının, ne de yaralarını sarabilmiştik ki Torunlar GYO'nun rezidans (zenginlere lüks konut) inşaatında asansör faciasında ölen on işçinin haberi geldi. Tahir Kara, Hıdır Ali Genç, İsmail Sarıtaş, Bilal Bal, Cengiz Tatoğlu, Murat Usta, Menderes Meşe, Vahdet Biçer, Ferdi Kara ile Cengiz Bilgi, asansörün 32. kattan yere çakılmasıyla 26 Eylül günü saat sekiz sularında can verdi.

Kâr hırsıyla işçilerin ölümüne sebep olan Torunlar GYO yönetim kurulu başkanı Aziz Torun, ger-çekleştirdiği basın toplantısında inşaatta bütün iş güvenliği tedbirlerinin alındığını, yere çakılan asansörün ve diğer asansörlerin bakımlarını düzenli olarak gerçekleştirdiklerini, buna rağmen ka-zayı önleyemediklerini açıkladı. Arsızlığı daha da ileri taşıyan Torun, alınan tüm iş güvenliği ön-lemlerine rağmen bazı işçilerin dikkatsiz ve özensiz davrandığını da söylemekten geri durmadı. Tayyip Erdoğan'ın imam hatipten sınıf arkadaşı olmakla övünen dolar milyarderi kazayla ilgili ola-rak "sektörel bir vaka" ifadesini de kullandı. Sınıf arkadaşı ve başka bir dolar milyarderi olan Recep Tayyip Erdoğan ise Soma'da ve daha başka maden facialarında ölen işçilerle ilgili olarak "bu işin fıtratında var" ifadelerini kullanarak halkın tepkisine sebep olmuştu.

Hem suçlu, hem güçlü, hem de yüzsüz

Torunlar GYO tarafından yapılan tüm açıklamalara rağmen gerçekler ortada du-ruyor. İstanbul Tabip Odası söz konusu inşaat ile ilgili olarak 15 Mayıs'ta bir uyarı yayınlamış ve gerekli ön-lemler alınmadığı takdirde on on iki işçinin ölümüne sebep olunabileceği yönün-de açıklamalar yapmıştı. Aynı şekilde işçiler asansör-lerin sık sık arızalandığını ve bakımlarının düzgün ya-

pılmadığını, yönetmeliklere aykırı olarak malzemelerin ve işçilerin aynı asansörde aynı anda taşındığını, asan-sörlere fazla yükleme yapıl-dığını açıkladılar. Ayrıca kazanın mesai saati bittik-ten sonra meydana geldi-ği de ortada. Yani iş bittiği hâlde işçiler çalıştırılmaya devam edilmiş ki bu gibi iş kollarında fazla çalışma iş güvenliğini tehlikeye atan koşullar.

Oysa...Anlaşılan o ki patron işçileri gün içinde sürekli acele çalışmaya zorluyormuş. Za-man kazanmak için işçileri ve malzeme-yi aynı asansörde taşıdığı yetmiyormuş gibi işçileri mesaileri bittiği hâlde işlet-mede alıkoyup malzeme taşıtıyormuş.

Bir başka konu da asansörün teknik ba-kımları ile ilgili. Torunlar GYO adına yapılan açıklamalarda faciayla ilgili ola-rak sorumluluğun asansör firmasında olabileceği yönünde açıklamalar yapıldı. Fakat asansörü yapan firma, anlaşma-larının kapsamında asansörün kulla-

nımıyla ilgili kendilerini bağlayan bir madde olmadığını hatta zorunlu olma-dıkları hâlde iki personellerini bakım için sürekli olarak şantiyede bulundur-duklarını, kazanın da mesai bittikten sonra gerçekleştiği için teknik perso-nelin o saatlerde şantiyede olmadığını açıkladı.

Ortaya çıkan veriler tıpkı Soma Katlia-mında olduğu gibi işçilerin daha fazla kâr etmek uğruna, bütün uyarılara rağ-men, göz göre göre ölüme yollandığı yö-nünde.

Kâr hırsı öldürüyor

Her fırsatta Tayyip Erdoğan’ın imam hatipten arkadaşı oldu-ğunu söylemekle övünen ve dolayısıyla AKP’nin koruması altında bulunan Aziz Torun ve şirketi şantiyede eylem yapan işçilere karşı hemen saldırıya geçti. Önce eylem yapan işçile-rin kendi işçileri olmadığını, dışarıdan gelen bazı gruplardan kişilerin kendilerini işçiymiş gibi gösterdiğini söyledi. Bu yalanı sökmeyince de facia ile ilgilil eylemlere katılan işçileri işten attı. Aynı şekilde AKP hükümeti de sınıf kardeşleri için eylem yapan emekçilere saldırdı. Çevik kuvvet, toma ve gaz

bombaları eşliğinde orantısız bir saldırıy-la emekçiler dağıtıldı. Şantiye günlerce polis koruması altına alındı. Eylem yapan işçilere gözdağı verildi.

İş cinayetinin hemen ardından asıl sorum-lu olan Torunlar GYO yönetimi ilk önce bü-yük bir aymazlıkla iş-çileri, sonra da asansör firmasını suçladı. İş yerinin bütün dene-timlerden geçtiğini ve her türlü önlemi aldık-larını açıkladı. Tıpkı Soma Holding gibi. Daha sonra iş cinaye-tinde sorumlulukları olduğuna dair kanıtlar birbiri ardına gelmeye başladı.

Hükümet ve Torunlar el ele

AKP’nin ve belli ki bizzat Erdoğan’ın koruması altında olan Torunlar GYO ve yönetim kurulu başkanı Aziz Torun ile ilgili tartışmaların gündemden düşü-rülerek soruşturmaların sürüncemede kalmasına çalışılacak. Dava açılırsa eğer savcılar ve hâkimlere baskı uygulanacak ya da daha baştan yandaş kimselere ve-rilecek. Konunun üstü örtülmeye çalı-şılacak. Tıpkı Soma’daki gibi. Bu arada işçilerin ailelerine büyük tazminatlar verileceği açıklanacak ama konunun üstü örtüldüğü için bizler tazminatların verilip verilmediğinden dahi zor haber-dar olabileceğiz.

Ve sonunda biten inşaatın açılışına Tayyip Erdoğan’ın bizzat katılması sağ-lanacak.

Tabii bütün bunlar gericilik, vurguncu-luk ve savaş rejiminin efendisi AKP’nin hayali. Bu hayali boşa düşürecek ve so-rumlulardan hesap soracak olan biz emekçileriz.

Başta işçi sınıfı olmak üzere emekçi halkın örgütlü gücü AKP’nin hevesini kursağında bırakabilir. Şimdiden halkın hafızasında silinmeyecek bir yer edinen iş cinayetinin hesabını da halkın kendisi sorabilir.

Ne olacak

4

Page 5: Yenidünya sayı 27-29

Ekim

201

4

ABD emperyalizmi ve işbirlikçileri kendi yarattıkları canavar olan IŞİD’i durdurmak gerekçesiyle bir askerî koalisyon oluşturdular. Avrupa’nın merkez devletlerinin önemli bir bö-lümüyle Arap yarımadasının işbirlik-çi emirliklerinin katıldığı koalisyon güçleri 23 Eylül 2014'ten bu yana Irak ve Suriye’de IŞİD’e ait olduğu öne sü-rülen mevzileri bombalamaya başladı.

Erdoğan’ın tavır değişikliğiTürkiye de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tüm gönülsüzlü-ğüne rağmen Birleşmiş Milletler top-lantısından hemen sonra 180 derece-lik bir dönüş yaparak ABD ile IŞİD konusunda tam bir fikir birliği içinde olduğunu ilan etti. Ancak ABD’nin IŞİD’le mücadele planında samimi olmaması gibi, Türkiye’nin şu günler-de bile hâlâ desteklediği IŞİD’e karşı esaslı bir tavır alacağı iddiası da sami-mi değil.

IŞİD bahane, hedef Suriye Gerek ABD, gerek AB, gerek Türkiye, Irak ve Suriye’de ortaya çıkan tablo-nun öncelikli sorumlusudur. 11 yıl önce kimyasal silah yalanı ve Irak’a

demokrasi götürme palavrasıyla Irak'a savaş açanlar, bu sürede ölen milyonlarca insanın kanını da elle-rinde taşıyorlar. Benzeri bir senaryo-yu Suriye’de de uygulamaya çalışan emperyalist ve işbirlikçi güçler Suriye halkının büyük karşı koyuşu sonu-cunda bu emellerine ulaşamadılar. Ancak koalisyonun Suriye toprakları-na IŞİD bahanesiyle müdahale etmesi gerçek amacın ne olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor.

Batının ılımlı muhalefet yalanıKoalisyon sözcülerinin hâlâ IŞİD’e karşı Suriye’deki ılımlı muhalefeti destekleme ve silahlandırma söyle-mine devam etmeleri ise kötü niyet-lerinin en açık kanıtı. Hatırlanaca-ğı gibi, kısa bir süre öncesine kadar IŞİD güçleri de Suriye’de özgürlük için savaşan oluşumlardan biri olarak görülüyor ve Batı tarafından açıkça destekleniyordu. Kısacası, koalisyon IŞİD’e karşı askerî bir başarı elde etse dahi, yeni katliam şebekelerini des-teklemeye devam ederse bölgeye barış ve huzurun uzun süre daha uğrama-yacağı belli oluyor.

Bölge ve Türkiye halklarının mahşerin ortasına sürük-lenmeye çalışıldığı şu günlerde emekçiler, gençler, ay-dınlar, kadınlar; emperyalizme, kapitalizme ve gericiliğe mahkûm değil. Geleceğimizin yeniden şekillendiği şu günlerde sol, sosyalist ve ilerici güçler önemli bir eylem ve mücadele birliğini hayata geçirmek için kolları sıvadı. Mayıs-Haziran 2013 Büyük Halk Direnişi'nden dersler çıkartan siyasi parti, hareket, grup ve bireyler 21 Eylül 2014'te Ankara'da gerçekleştirilen toplantı sonucunda birleşik mücadeleyi güçlendirme kararını ilan ettiler.

ODTÜ’de düzenlenen solda birlik toplantısında yapılan değerlendirmeler sonucunda ortaya çıkan deklarasyonun tam metnini okurlarımıza sunuyoruz.

DİRENMEYE VE BİRLİKTE MÜCADELEYEÇAĞIRIYORUZGericiliği ve Faşizmi Yeneceğiz!İlk toplantısını 30 Ağustos’ta, ikincisini 21 Eylül’de Ankara’da gerçekleştiren siyasi parti, hareket, grup ve bi-reyler olarak; toplumun tüm eşitlikçi, özgürlükçü, ilerici, devrimci ve barış yanlısı dinamiklerini; direnme hare-ketlerini ve muhalefet güçlerini bir araya getirerek birlik-te mücadele etme ve geleceği birlikte kurma kararı aldık.

Ülkemiz AKP iktidarı eliyle hızla İslami-faşist bir dikta-törlüğe doğru sürükleniyor. Neoliberal yağma politikala-rı emekçi sınıfların hayatında büyük bir yıkım yaratıyor. Baskı ve zora dayalı yöntemlerle dinci gericilik temelinde bir toplumsal yaşam kurulmaya çalışıyor. AKP, ülkemiz-de yarattığı bu yıkımın yanı sıra, bölgemizde de emper-yalizmle işbirliği içinde mezhepçi ve gerici boğazlaşmala-rı kışkırtarak, ülkemizi bölgesel bir savaşın parçası hâline getiriyor.

Bu karanlık gidişata ‘hayır’ diyen milyonlarca yurttaş, Gezi / Haziran günlerinde sokağa çıkarak zorbalığa ve gerici küstahlığa karşı kararlı bir direniş ortaya koydu. Emekçiler, gençler, kadınlar, öğrenciler, aydınlanmanın kazanımlarına ve insanlığın ilerici birikimine sahip çı-kan toplum kesimleri piyasacı yağma düzenine, gericiliğe ve diktatörlüğe dur dedi.

Bugün aynı kararlılığı sürdürerek, Gezi ve Haziran gün-lerinde kurduğumuz eşitliğin, özgürlüğün, kardeşliğin, bağımsızlığın ve laikliğin barikatını birlikte daha ileriye taşımak hepimizin ortak sorumluluğudur.

Bu amaçla bizler,- Faşist baskı ve dinci zorbalığa karşı toplumcu bir de-mokrasi için;- Gericiliğe karşı laiklik ve özgür bir yaşam için;- Geleceksizlik ve güvencesiz çalışmaya karşı emeğin hakları ve insanca bir yaşam için;- Doğanın ve kentlerimizin yağmalanmasına karşı ortak yaşam alanlarımıza, sahip çıkmak için;- Özelleştirme ve talana karşı halkçı-kamucu bir ekono-miyi örgütlemek için;- Emperyalist saldırganlık, tahakküm ve işbirlikçiliğe karşı bağımsızlık için,- Kürt sorununda kardeşlik ve birlikte yaşama iradesini güçlendirerek demokratik, adil, onurlu ve eşit yurttaşlığa dayanan bir çözüm için;birlikte mücadele etmek amacıyla ortak bir irade oluştur-duğumuzu ilan ediyoruz.

Bunun için; bütün eşitlikçi, özgürlükçü, ilerici halk güçle-rini birlikte direnmeye ve emekten yana yeni bir toplum-sal düzeni bugünden başlayarak kurmaya çağırıyoruz.

Direniş vemücadele ruhunuyükseltme zamanı

Koalisyon aldatmacasıEmperyalistler yeni hesaplar peşinde

Hem hükümet, hem de cemaat, yargı eliyle operasyonlara devam ediyor

Davutoğlu hükümeti de paralel yapıy-la mücadele konseptine devam ediyor. Bir önceki dönem yasadışı dinlemele-re ve huksuz operasyonlara yön veren cemaatçi polisler bir bir gözaltına alı-nıyor; az olmayan sayıda polis şefi ise bu operasyonlarda tutuklanıyor.

AKP’ye yakın hâkim ve savcılar eliyle yürütüldüğü belli olan soruşturma-larda cemaatin polis yapılanması he-def alınırken aylar önce başlayacağı iddia edilen paralel yargı operasyonu ise başlamış değil. Bunun en önemli sebebi ise HSYK seçimleri.

Yargının bütün kodlarına hâkim olan ve geniş yetkilerle donatılan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu HSYK’da AKP tam olarak hâkimiyet kuramı-yor. Son olarak Eylül ayında Yargı-tay ve Danıştay bünyesinde yapılan HSYK üyelik seçimlerinde de hükü-metin desteklediği adaylar başarı sağ-layamadı. 12 Ekim’deki büyük seçime kadar da yargıda hangi tarafın daha etkin olacağı henüz netleşmiş olma-yacak.

Son dönemde Anayasa Mahkemesi’nin de art arda hükümeti üzecek kararlara imza atması iki tarafın da yargı eliyle birbirine operasyon yapmaya devam edeceğini gösteriyor.

İkili operasyon

5

Page 6: Yenidünya sayı 27-29

Ekim

201

4

Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’nın oluşturduğu BRİCS ülkeleri Avrupa’nın egemenliğinde olan banka ve kredi sistemine meydan okuyor. Grup, 100 milyar dolar değerinde bir banka kurmaya hazırlanıyor. İlk etapta her ülke 10 milyar dolarlık bir yatırım yapacak ve amaç 100 milyar dolara ulaşmak. Banka-nın ilk ve en büyük amacı dünya ticare-tindeki Amerikan doları hegemonyasını bitirmek olacak.

Bankanın başkanlığını ilk yıl Hindistan yapacak. Rusya ise yönetim kurulu baş-kanlığını yapacak. Rusya Devlet Başkanı Putin banka için “dünyadaki en büyük çok uluslu finansal yapılardan biri olacak” dedi. Putin, BRİCS ülkeleri arasındaki ti-caret ve yatırımın önemli olduğunu, bun-ların artması gerektiğini ayrıca bu ban-ka yapısının ileride bu ülkeleri oluşacak krizlerden koruyacağını belirtti. Putin, son olarak bu dayanışmanın sadece ticari kalmaması gerektiğini, enerji alanında da birliktelik sağlanması ve bu şemsiye altın-da bir enerji rezerv bankasının da kurul-ması gerektiğini belirtti.

BRİCS ülkeleri son beş yılda ticaret hac-mini ikiye katladı. Bu beş ülke dünya nüfusunun yüzde 42’sine ve dünya ticare-tinin yüzde 17’sine sahip. Dünya nüfusu-nun yaklaşık yarısına sahip olan bu ülke-ler müttefikleri ile davranarak ekonomik ve ticari güçlerini geliştirmeye devam ediyor. Bu da yıllardır devam eden ABD dolarının da uluslararası gücünü ve etkisi kıracak gibi görünüyor.

İMF'ye alternatifbanka kuruluyor

ABD emperyalizmi arkasına taktı-ğı AB sömürgeci güçleri ile birlikte Ukrayna halklarına zulmetmeyi sürdürüyor. Seçilmiş meşru devlet başkanının devrilmesi ile başlayan süreçten sonra devam eden iç çatış-malarda yüzlerce insan öldü, bin-lercesi de yaralandı.

Bugünlerde devam eden çatışma-lar özellikle Donetsk ve Lugansk gibi Ukrayna'dan bağımsızlığını ilan eden bölgelerde yoğunlaşı-yor. Özellikle Donetsk'te Ukrayna ordusunun düzenli birliklerinin saldırılarına karşı Donetsk halkı-nın öz savunma güçlerinin verdiği karşılıkta Ukrayna ordusu asker ve teçhizat kaybederken öz savunma güçlerinde de kayıplar veriliyor. Ancak emperyalizmin kışkırttığı

her iç savaş gibi burada da bu acı-ları yaşamak sivil halka düşüyor. Yüzlercesi katlediliyor, binlercesi yerinden yurdundan oluyor.

Çatışmaların yoğunlaştığı bir diğer bölge yine Doğu U k r a y n a ' d a bulunan Lu-gansk bölgesi. Burada da AB emperyalizmi-nin desteğini arkasına ala-rak saldıran Ukrayna ordu-sunun saldırılarına yine Lugansk halkı öz savunma güçleri karşılık veriyor. Burada yaşanan çatışma-larda da hem Ukrayna ordusundan,

hem de Lugansk halkı öz savunma güçlerinden onlarca asker ve sivil hayatını kaybetti.

Yaşanan çatışmalar Ukrayna'nın doğusunda yaşayan halkta da bü-

yük huzursuz-luğa yol açtı. Çat ışmalar ın başlangıcından bu yana binler-ce Ukraynalı çatışmalardan kaçarak Rusya topra k la r ı na sığındı.

Bütün bu gelişmeler yaşanırken ABD ve AB emperyalizmi Rusya'yı dize getirmek için Rusya'ya dip-lomatik ve ekonomik yaptırımlar uyguluyor. Emperyalist haydutlar

bunu tek başlarına yapmıyor. Yap-tırımların daha etkili olması için Japonya'dan Kanada'ya birçok ül-keyi de yaptırım yapması yönünde teşvik ediyor. Eylül sonu itibarıyla Japonya da Rusya'ya yönelik yeni yaptırımlara gidileceğini açıkladı. Bu yıl içinde Rusya Devlet Başkanı Putin'in daha önceden planlanan Japonya ziyareti de böylece kesinli-ğini yitirmiş oldu.

Emperyalizmin halklara savaş, kan ve gözyaşından başka bir şey vermediğini çok iyi biliyoruz. On-ların demokrasi ve insan hakları söylemlerinin ölüm ve yıkım oldu-ğunu çok iyi biliyoruz. Bunu çok iyi bilen Ukrayna halkı da AB em-peryalizmin dayatmalarına pabuç bırakmıyor.

Ortadoğu ve Kuzey Afrika halklarının kanı ve canı pahasına sömürgeleştirilmek istenen ülke-lerden birisi de Libya. Başta ABD olmak üzere AB emperyalizminin de elini kana buladığı Libya'da çatışmalar sürüyor. Bilindiği gibi ülkeye müdaha-le eden sömürgeciler 2011 yılında mevcut yöneti-mi devirerek ülkeyi işgal etmiş, binlerce Libyalıyı katletmiş ve ülkede iç savaşın fitilini ateşlemişti.

Ülkenin emperyalistlerce işgal edilip emper-yalizm destekli çetelere sunulmasından bu yana ülkenin başkenti ve en büyük şehri Trablus'ta devam eden çatışmalarda son bir ay içerisinde 130'a yakın insan ölürken 500'ün üzerinde insan da yaralandı. Ölen ve yaralananlar arasında sö-mürge yönetiminin as-kerleri, yine ülkedeki farklı isyan eden gruplar ve sivil halk bulunuyor.

Ölen ve yaralananların sayısı tam olarak hesap-lanamıyor. Ancak çatışmalara yoğun olarak ka-tılımın olduğu Misrata'da bu sayının arttığı yazı-lan haberler arasında. ABD ve AB'nin desteği ile yapılan seçimler de ülkede suların durulmasına yardımcı olmuyor. Çatışmaların şiddetlenmesi bazı ailelerin Trablus'tan göçmelerine neden oldu.

Emperyalizm ülkede kendi körüklediği bölgeler arası siyasi çatışmaları kontrol altına ala-

mıyor. Libya'nın işgali sırasında em-peryalistlere yardım edenler şim-

di birbirlerini boğazlamaya başladılar. Emperyaliz-

min, sömürgecile-rin, ABD'nin,

AB'nin kime, neye faydası olmuş ki Libya'ya da faydası ol-sun.

Libya'da emperyalizm dikiş tutturamıyor

Ukrayna'da çatışmalar Donetsk ve Lugansk'ta yoğunlaşıyor

Emperyalist-kapitalist sistem her şeyi yeni-den kendine göre şekillendirmeye devam ediyor. Kendine direnenleri saldırganlık ve savaşla ezmeye çalışan bu yeni sistem-de devletler de olabildiğince silahlanıyor. Özellikle de ABD, AB, Japonya gibi saldır-gan blok ile arası iyi olan ülkeler şimdiden savaş stoku yapmaya başladılar.Bu ülkelerden biri de Polonya. Emperya-list-kapitalist sistemin uzun süre uğraş-tığı ve sonunda teslim aldığı bu ülke de bugünlerde hızlı bir silahlanma yarışına girmeye hazırlanıyor. Polonya Savunma Bakanlığı'ndan yapılan açıklamaya göre ülke F-16 savaş jetleri için ABD'den füze alım işlemlerini bu sonbaharda tamam-lanmayı planlanıyor.

Savunma Bakanı Tomasz Siemoniak, bu-gün dünyanın en etkili silahları arasın-da bulunan F-16’lar için üretilen füzele-re Polonya'nın sahip olması gerektiğinin altını çizerek orduyu modernize ettiğini açıkladı. Emperyalist-kapitalist sistem dünya kaynaklarını insanlığın yıkımına hizmet eden silahlanmaya ve savaşa yatı-rıyor. Bugün özellikle Doğu Avrupa'da ve Ortadoğu'da süren savaş ve çatışmaların önüne geçmek, olası bir büyük savaşı dur-durmak dünya halklarının, Türkiye halkı-nın ve barış savaşçılarının önünde duran en önemli görevlerden birisi. Dünyayı bir avuç emperyalist-kapitalist para babası aç gözlü caniye bırakmayalım. Barış mücade-lesini yükseltelim.

Polonya'dan silahlanma atağı

6

Page 7: Yenidünya sayı 27-29

Ekim

201

4

Suriye ve Ukrayna'ya yönelik em-peryalist saldırılar güçlü devletle-rin gruplar hâlinde bir araya gel-mesine daha da ivme kazandırdı. Suriye konusunda ABD, AB ve Japonya bloğuna karşı Rusya'nın yanında yer alan Çin ile Rusya ara-sındaki ilişkiler de gittikçe daha da yakınlaşıyor. En son Eylül’de Rus-ya Parlamentosu üst kanadı başka-nı Valentina Matviyenko'nun Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ile yaptı-ğı görüşme sonrası yapılan açıkla-malar Rusya-Çin yakınlığını daha açık bir şekilde ortaya koydu.

Rusya Parlamentosu üst kanadı başkanı Valentina Matviyenko ABD, AB ve emperyalizmin su-yuna giderek Rusya'ya yaptırım uygulayan diğer devletlerin Uk-rayna konusunda Rusya'ya uygu-ladığı yaptırımlarla ilgili açıkla-malarda bulundu. Matyivenko 23 Eylül günü görüştüğü Çin Devlet Başkanı Xi Jinping'in Rusya'ya uy-gulanan yaptırımları asla destek-lemediğini ve Çin'in asla bu yaptı-rımlara katılmayacağını açıkladı.

Matviyenko, Rusya ve Çin yöne-timinin Rusya'ya uygulanan yap-tırımların yasadışı, etkisiz, boş, ters etki yaratıcı olarak gördüğünü belirtti. Bu yaptırımların egemen devletlerin duruşlarını değiştirme-ye yönelik baskı oluşturma ve on-

ları zayıflatma ve onların gelişim-lerini baskı altına almaya yönelik olduğunu söyledi.

Matviyenko, Ukrayna meselesinde Batı'nın Rusya'ya uyguladığı yaptı-rımlara karşı bir duruş sergileyen Bejiing yönetimine teşekkür etti. Ukrayna'da bugün olan biten ko-nusunda gerçekten objektif bir de-ğerlendirme yapan Çin yönetimi-ne minnettar olduğunu söyleyen Matviyenko, Moskova ve Beijing arasındaki uzun dönemli stratejik ortaklığı hiçbir gücün etkileye-meyeceğini, bu ortaklığın iki ülke halklarının da yararına olduğunu söyledi.

Rusya ve Çin arasındaki işbirliği-nin uluslararası siyasette önemli bir etmen olduğunu belirten Mat-viyenko, iki ülkenin hiçbir alanda sorunu olmadığını da sözlerine ekledi. Uluslararası ya da bölgesel çatışmaların nasıl çözüleceği veya yeni zorluk ve tehditlerle nasıl başa çıkılacağı gibi büyük bölgesel veya uluslararası sorunlara yöne-lik iki ülkenin tutumunun ya bir-birine çok yakın olduğunu ya da örtüştüğünü belirten Matviyenko, iki ülke arasındaki işbirliğinin her alanda devam edeceğinin altını çizdi.

Emperyalizmin Ukrayna ve Suriye saldırısı Rusya ve Çin'i daha da yakınlaştırdı

Dünyanın en büyük katille-rinden biri olan ABD yöneti-mi bir taraftan Ortadoğu'dan Balkanlar'a, Latin Amerika'dan Asya'ya dünya halklarını katle-derken, dünya halklarının üze-rine bomba yağdırırken diğer taraftan da nükleer silah ürete-bileceği iddiasıyla İran'ı baskı al-tına almaya çalışıyor.

İran'ın nükleer gücünü barışçıl amaçlarla –enerji üretimi vs.- kullanabileceğini, ancak gelinen mevcut koşullarda İran'ın elin-deki teknoloji ve bilgi birikimi ile nükleer silah da yapabileceği-ni iddia eden emperyalizm için-de bulunduğu zor durumdan kendi kontrolünde olan ve konu ile ilgili denetim yapan Ulusla-rarası Atom Kurumu'nu devreye sokarak çıkmaya çalışmıştı.

Ancak bu baskı yeterli görülme-di ki konu ile ilgili altı devletin ve İran'ın katıldığı müzakere yön-temine gidildi. ABD, İngiltere, Fransa, Çin, Almanya, Rusya ve İran'ın katıldığı görüşmelerden 2013 Kasım ayında uzlaşma çık-mıştı. Bu tarihte taraflar İran'ın nükleer çalışmalarının barışçıl amaçlı olduğuna karşılık olarak İran'a uygulanan uluslararası yaptırımları yaz sonu kaldıra-caktı. Ancak bu tarih Kasım ayına çekilirken önümüzdeki günlerde İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin Newyork'ta Obama ile gerçekleştireceği gö-rüşme ve Ortadoğu'yu kan gölü-ne çeviren emperyalizm destekli IŞİD çetesine karşı izlenecek po-litika görüşmelerin seyrine de etki edecek gibi görünüyor.

Asya'da karşılıklı güvenlik ve iş-birliğinin sağlanmasına yönelik oluşturulan Şanghay İşbirliği Ör-gütü 2001 yılında kuruldu. Bugün üyeleri arasında Çin, Kazakistan, Kırgızistan, Rusya, Tacikistan ve Özbekistan'ın olduğu örgüt top-lantılarına Afganistan, Hindistan, İran, Moğolistan ve Pakistan göz-lemci statüsünde katılıyor. Beyaz Rusya, Sri Lanka ve Türkiye ise ör-gütün Diyalog Ortakları arasında.

Şanghay İşbirliği Örgütü üyesi ül-kelerin dışişleri bakanları Tem-muz sonunda Tacikistan'ın baş-kenti Duşanbe'de bir araya geldi.

Toplantıda genelde Ortadoğu'da, özelde ise Suriye'de yaşanan kri-zin bir an önce çözüme kavuştu-rulması için uluslararası toplu-ma çağrı yaptı. Toplantıda krizin siyasi ve diplomatik yöntemlerle şiddet kullanılmadan çözülmesi gerektiğinin altı çizildi. Dışişleri bakanları toplantısından yaklaşık bir ay sonra yine Tacikistan'ın baş-kenti Duşanbe'de 11-12 Eylül 2014 tarihinde bir araya gelen ilgili ülke devlet başkanları öncelikli ola-rak Hindistan, Pakistan ve İran'ın Şanhgay İşbirliği Örgütü'ne üyelik işlemlerini görüştü. Bu ülkeler lis-

tenin başına konularak üyelik pro-sedürleri netleştirildi. Bu ülkelerin üyelik prosedürlerinin 2015 yılın-daki zirveye kadar tamamlanması kararlaştırıldı.

Katılımcılar özelikle Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da daha önce kro-nikleşmiş ve son dönemde de iyi-den iyiye çatışma hâlini alan ge-lişmelerin bir an önce sona ermesi gerektiği konusunda fikir birliği-ne vardılar. Bu derece karmaşık gelişmelerin yaşandığı bölgenin sorunlarının özellikle diplomatik yollarla güç kullanılmadan çözü-müne dikkat çektiler. Toplantıda özellikle ABD ve NATO ülkeleri tarafından geliştirilen füze kalkan sisteminin uluslararası güvenliğe tehdit oluşturduğunun altı çizildi.

Buradan yola çıkarak ABD ve AB emperyalizminin Suriye hüküme-tini devirmeye, Suriye halklarını emperyalizmin ve vahşi kapitaliz-min kölesi hâline getirmeye yöne-lik projesine Rusya'nın başını çek-tiği ülkelerin hâlâ hayır dediğini ve 2012 yılındaki kararlılıklarını sürdürdüklerini söyleyebiliriz.

Şanghay İşbirliği Örgütü ısrar ediyor:Ortadoğu'da diplomasi kullanılmalı

Nükleerdegörüşmelersürüyor

7

Page 8: Yenidünya sayı 27-29

Ayın konuğu

Ekim

201

4

Kani Beko

yenidünya halk gazetesi olarak, DİSK genel başkanı Kani Beko ile iş güvenliği, taşeron çalışma ve sendikal barajlar konusunda konuştuk.

yenidünya: Öncelikle sizi tanıyabi-lir miyiz?

Kani Beko: Ben 1953 İzmir do-ğumluyum. 1975 yılında İzmir basma fabrikasında işe başladım. Çalıştığım işyerinde Türk-İş'e bağlı Tekstil-İş sendikası yetkiliydi. Yap-mış olduğumuz çalışmalarla DİSK'e bağlı Tekstil-İş sendikasına arka-daşlarımızı üye yaptık. 1 yıl sonra 1976 yılında, DİSK'e bağlı Tekstil-İş sendikasının örgütlü olduğu 3000 kişilik işyerinin baş temsilcisi oldum. DİSK'in 1976 yılında Dev-let Güvenlik Mahkemeleri'ne karşı aldığı direniş kararı sonrası 3000'e yakın işçi arkadaşla beraber dire-niş sergiledik. Sonrasında iş ak-dim feshedildi. 1977 yılında İzmir Belediyesi'nde işbaşı yaptım. Orada da Türk-İş'e bağlı BES-İŞ sendikası vardı. DİSK'e bağlı Genel-İş'in ör-gütlenme çalışmalarına katıldım. 7 yıl kadar işyeri baş temsilciliği yap-tım. Genel-İş sendikasının denetim kurulu başkanlığını yürüttüm.

1980 yılına geldiğimizde, faşist cunta tüm kurum ve kuruluşlara el koyduğundan DİSK ve Genel-İş sendikası da kapatıldı. 12 yıl sen-dikamız kapalı kaldı. Bu süreçte Belediye-İş sendikası içerisinde görevler yaptım. DİSK ve Genel-İş sendikası 1992'de tekrar açıldıktan sonra Genel-İş'in örgütlenme süre-cine katıldım. 1995’te DİSK Genel-İş Ege bölge yönetim kurulu üyesi, 1996’da şube sekreteri, 1997’de de başkanı oldum. Arkadaşlarımın bana vermiş olduğu görevle 2000 yılında da DİSK Ege bölge başkanlı-ğı yaptım. 2004 yılına geldiğimizde DİSK'e bağlı Genel-İş sendikasının genel sekreteri oldum. Genel sek-

reterlik görevim tam 10 yıl devam ederken DİSK'e bağlı temsilcilik gö-revini de yaptım. Daha sonra da ar-kadaşlarım tarafından 2013 yılında DİSK genel başkanlığına seçildim. 2 ay sonra da Genel-İş sendikasının genel kurulu vardı. Genel-İş sendi-kasının da olağanüstü kongresinde başkanlığa seçildim. Şu an Genel-İş genel başkanlığını ve DİSK genel başkanlığını arkadaşlarımla bera-ber bir ekip olarak kollektif bir şe-kilde yürütmeye çalışıyoruz.

“Biz DİSK olarak 6356 sayılı toplu iş ilişkileri yasası gündeme geldiğinde diğer konfederasyonlara da çağrı yaparak kitlesel bir basın açıklaması yapmak istemiştik.”

yenidünya: DİSK Torba Yasa'da işkolu barajlarının olup olmayaca-ğını nasıl öğrendi? Bu süreçte işçi konfederasyonları ile ya da konfe-derasyonunuzla bu konu müzakere edildi mi? DİSK'in sendikal baraj-lar konusundaki tavrı ve politikası-nı burada yeniden bir hatırlatabilir misiniz?

Kani Beko: 6356 sayılı yasa günde-me geldiğinde, biz bu yasa ile ileriki günlerde sadece DİSK değil, diğer konfederasyonlara bağlı sendikala-rın da baraj altında kalabileceğini söylemiştik. Biz DİSK olarak 6356 sayılı toplu iş ilişkileri yasası gün-deme geldiğinde diğer konfederas-yonlara da çağrı yaparak Ankara Dikmen kapısında kitlesel bir basın açıklaması yapmak istemiştik. Biz Dikmen kapısına yürürken yine bildiğiniz gibi polis saldırısıyla

karşılaştık. Biber gazları, tomalar ve polis şiddeti nedeniyle kolu kı-rılanlar ve yaralananlar oldu. İşçi arkadaşlarımıza korkunç saldırılar oldu.

Sonuçta 6356 sayılı yasa meclisten geçti ve bu yasa meclisten geçtik-ten sonra 2014 yılına girerken ista-tistikler açıklandı. 135 sendikanın 91'e yakını maalesef baraj altında kaldı. Eğer 2018 yılına kadar baraj-larla ilgili başarı elde edemezsek, barajları ortadan kaldıramazsak 5 milyona yakın işçi -ki istatistikler böyle- sendikalı olsalar bile, üye ol-dukları sendikalar barajı geçemeye-ceğinden dolayı toplu sözleşmeden faydalanamayacaklar. Yani 5 mil-yona yakın işçi arkadaşımız toplu sözleşme süreleri bittikten sonra bağlı oldukları sendikalar eğer top-lu iş sözleşmesi yapamazsa -ki ista-tistikler bunu gösteriyor- asgari üc-retle çalışmak zorunda kalacaklar. Türkiye’de şu anda beş buçuk mil-yona yakın işçi asgari ücretle çalış-tırılıyor. Bunları alt alta topladığı-nızda ortalama 11 milyona yakın işçi 2018 yılında Türkiye'de asgari ücretle çalışmak zorunda kalacak. Bunların iş güvenceleri olmayacak, genelde taşeron sistemde çalışmak zorunda kalacak. Taşeron demek sosyal bir cinayet demektir. Taşe-ron demek ölüm demektir. Taşeron demek sigortasız çalıştırılan işçi, iş güvencesi olmayan işçi demektir. Sendikası, toplu sözleşmesi olma-yan işçi demektir. Bundan dolayı bizlerin, koşullar ne olursa olsun tabii ki başta DİSK'e bağlı sendi-kalar olarak 6356 sayılı yasada bize dayatılan bu barajları kesinlikle aş-mamız, işçileri örgütlememiz, işçi arkadaşlarımızın toplu iş sözleş-

mesi sonrası hem sosyal haklarını ve ikramiyelerini, iş güvencelerini, işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbir-lerinin alınmasını sağlayacak olan mücadeleyi bedeli ne olursa olsun vermemiz gerekir.

“Taşeron demek sosyal bir cinayet demektir. Taşeron demek ölüm demektir. Taşeron demek sigortasız çalıştırılan işçi, iş güvencesi olmayan işçi demektir. Sendikası, toplu sözleşmesi olmayan işçi demektir.”

yenidünya: Peki DİSK ve üye sen-dikalarının işkolu barajını yüzde 1'de sabitleyen torba yasanın ilgili maddesine yönelik politikası ney-di? Bu süreçte mücadele verdiniz mi? Nasıl bir mücadele hattı izledi-niz? İşveren sendikalarının bu gibi durumlarda (yani kendilerini ilgi-lendiren konuların TBMM'de gö-rüşüldüğü durumlarda) TBMM'ye kamp kurduklarını, baskı yapmak için bütün yönetim ve çalışanla-rı ile Bakanlığa baskı yaptıklarını biliyoruz. DİSK bu bağlamda nasıl bir politika izledi?

Kani Beko: Biz konfederasyon ola-rak başından beri torba yasanın içerisinde bu işkolu barajlarının, iş yeri barajlarının, işletme baraj-larının kaldırılmasından yanayız. Türkiye'de işçiler hangi işkolunda çalışıyorsa kendi özgür iradeleriy-le hangi sendikaya üye olmak isti-yorlarsa o sendikaya üye olsunlar. Gittikleri sendikaların işyeri ba-rajı, işkolu barajı, işletme barajı ve grev yasakları olmaması gerekir. Türkiye'de bugün yüzde 95 ora-

Taşeron demeksosyal cinayet demektir

8

Page 9: Yenidünya sayı 27-29

Ayın konuğuEk

im 2

014

nında işçiler sendikasız ve örgütsüz olarak çalıştırılıyor. Ancak yüzde 5 oranında işçi arkadaşımız üç kon-federasyona bağlı olarak, sendikalı ve örgütlü çalışabiliyor.

“Biz DİSK olarak önümüzdeki mayın tarlası gibi işkolu ba-rajına karşıyız, işyeri barajı-na karşıyız, işletme barajına karşıyız, grev yasaklarına karşıyız.”

Türkiye'de işçiler açısından an-tidemokratik yasalara karşı ve mevcut mecliste görüşülen torba yasalarına karşı demokratik tep-kilerini ortaya koymak, müdahil olmak bugünlerde çok zor. Bunun nedeni işçi arkadaşlarımızın yüzde 95'inin örgütsüz olması. Biz DİSK olarak önümüzdeki mayın tarlası gibi işkolu barajına karşıyız, işyeri barajına karşıyız, işletme barajına karşıyız, grev yasaklarına karşıyız. Tüm işçilerin hangi işkolu olursa olsun bu işyerlerinde çalışarak, ör-gütlenerek; ekonomik, demokratik, siyasi ve sosyal anlamda kazanım-lar elde etmeleri gerekir. Kaldı ki biz sendikacıyız. Sendikacının gö-revi önce çalışan işçilerin sendikal haklarını korumak ve kollamaktır. Ama üç konfederasyon bir araya geldiğimizde maalesef birçok kez sıfır baraj konusunda mutabık ola-madık. En son geldiğimiz noktada ise barajlar kademeli olarak arttırı-lacak. 6356 sayılı yasaya göre yüzde 1, yüzde 2 ve yüzde 3 olarak şu an mevcut yasada önümüzde duruyor. Eğer torba yasada bir değişiklik olmazsa yüzde 1 baraj olarak bu yasa geçecek. Ama yüzde 1 olarak da geçse yine birçok sendikamızın barajı geçmesi imkânsız. Çünkü geçmişte 28 olan işkolu 20 işkolu-na indirildi. 8 işkolu 20 işkolunun içerisine sokulduğundan barajlar yükselmiş oldu. Biz başından beri hep söyledik, Türkiye'de işçilerin örgütlenebilmesi için sendikaların kesinlikle 0 baraj önermesi, savun-ması gerekir.

“Ülkemizde başta madenler, inşaatlar ve tersaneler olmak üzere birçok işkolunda, iş sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili tedbirlerin alınmamasından dolayı iş kazalarında ülke olarak birinci sıradayız.”

Ayrıca biz sendikalar olarak Ulus-lararası Çalışma Örgütü İLO üye-siyiz. Üye konfederasyonlar olarak bizim yapmamız gereken İLO'nun hazırlamış olduğu sözleşmeleri savunmaktır. Türkiye bakıldığın-da İLO'dan taraf ama bugün hâlâ inşaat sözleşmelerinin imzalan-madığını, maden sözleşmelerinin imzalanmadığını görüyoruz. Ülke-mizde başta madenler, inşaatlar ve tersaneler olmak üzere birçok işko-

lunda, iş sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili tedbirlerin alınmamasından dolayı iş kazalarında ülke olarak birinci sıradayız. Hükümetin İLO sözleşmelerine uyması için baskı yapmak zorundayız. Hem biz İLO üyesi oluyoruz, hem hükümet İLO taraftarı oluyor fakat ülkemize döndüğümüzde sözleşmelerine uy-mayan bir ülke konumundayız.

“Soma’da 13 Mayıs’ta bir katliam oldu. 301 işçi arkadaşımız öldü. Biz de defalarca oraya gittik. Orayı ziyaret eden Başbakan, Cumhurbaşkanı, milletvekilleri işçilere sözler verdiler. Verilen bu sözler basında çok yer aldı ama hâlâ tutulmadı.”

Geçen haftalarda Soma'daydık. Soma'da 13 Mayıs'ta bir katliam oldu. 301 işçi arkadaşımız öldü. Biz de defalarca oraya gittik. Orada yaptığımız basın açıklamasında biz açık ve net söylemiştik. İşçi arka-daşlarımızın talepleri vardı. Orayı ziyaret eden Başbakan, Cumhur-başkanı, milletvekilleri işçilere sözler verdiler. Bu sözler arasında gerekli önlemlerin alınacağı, eğer önlemler alınmazsa madenler açıl-madan önce gerekirse yetkililerin işçilerden önce madenlere gireceği söyleniliyordu. Kimseye bu süre içerisinde çıkış verilmeyecek, ma-aşlar eksiksiz ödenecek, maaşlar en az 2000 lira olacak, 6 maaş ikrami-ye verilecek, çalışma süresi 6 saat olacak, emeklilik yaşı 55'den 49'a düşürülecek, ölen madenciler sivil şehit sayılacak, ölen madencilerin ailelerine 1.400-1.500 lira arasında ölüm aylığı bağlanacak, ölen ma-dencilerin yakınlarına TOKİ'den ev verilecek, ölen madencilerin

yakınlarından bir kişiye istihdam sağlanacak, taşeron sistemi kaldı-rılacak, işçiler devlet güvencesinde çalıştırılacak şeklinde sözler veril-di. Verilen bu sözler basında çok yer aldı ama hâlâ tutulmadı. Soma'da ölen işçi arkadaşlarımızın ailele-rine çeşitli kampanyalarla yardım yapılması tabii ki güzel, fakat en önemli şey madenler açılmadan önce başta yaşam odaları olmak üzere işçi sağlığı ve güvenliği ile il-gili tedbirlerin alınması. En önem-lisi, burada bundan sonrası için bugüne kadar yaşanan başta Soma olmak üzere maden kazalarından ders çıkararak önlemler almaktır.

“Torba yasada maden kazalarının olmaması için yaşam odalarının yapılmasına dönük hiçbir madde yok. Bu yasa ilk ortaya çıkarıldığında 15 maddelik bir yasaydı. İlk maddelerde yaşam odaları vardı. Ama daha sonra AKP milletvekilleri tarafından çok pahalıya neden olacağı gerekçesiyle bu yaşam odaları ile ilgili kısım torba yasadan çıkartıldı.”

1946 yılından bu yana Avrupa'da toplu olarak madenlerde kaza ol-mamış. Avrupa'ya gidip sendikacı arkadaşlarla görüştüğümüz zaman bize söyledikleri, tüm madenlerde yaşam odaları olduğu. İşçi sağlığı ve güvenliği ile ilgili bütün tedbir-ler alınıyormuş ve zaman zaman madenciler madenlerden dışarıya çıkmayarak konuklarını maden odalarında ağırlıyorlarmış.

Torba yasaya gelince, bu torba ya-sada maden kazalarının olmaması için yaşam odalarının yapılmasına

dönük hiçbir madde yok. Bilyorsu-nuz torba yasa ilk ortaya çıkarıldı-ğında 15 maddelik bir yasaydı. İlk maddelerde yaşam odaları vardı. Ama daha sonra AKP milletvekil-leri tarafından çok pahalıya neden olacağı gerekçesiyle bu yaşam oda-ları ile ilgili kısım torba yasadan çıkartıldı. Eğer bu torba yasadan çıkartılan yaşam odaları, yarın bu-ralarda uygulanmazsa ölüme dave-tiye çıkarılmış olacak.

yenidünya: Sonuçta Torba Yasa'nın ilgili maddesi kabul edildi. Yani artık işkolu barajı bugün için yüz-de 1'e sabitlendi. Bu yasa en çok da DİSK'e bağlı sendikaları etkiledi. DİSK'e üye 20 sendikadan sade-ce 4'ü (sizin de sendikanız olan) Genel-İş, Birleşik Metal-İş, Lastik-İş, Tekstil Sendikası yüzde 1 barajı-nı geçiyor. Bu çerçevede DİSK nasıl bir mücadele yürütecek?

Kani Beko: TBMM'de konuşulan şey Çalışma Bakanlığı'nın da za-man zaman ifade ettiği kıdem taz-minatlarının kaldırılması ve fona devredilmesi. Biz o dönemlerde DİSK olarak kıdem tazminatları-nın kaldırılmaması ve fona devre-dilmemesi ile ilgili bir karar aldık. Türkiye'nin 81 ilinde eylemler, mi-tingler, basın açıklamaları yaptık. Ve en son Ankara'da çok büyük bir ortak miting yaptık.

“İşkur’un genel kurullarının bize verdiği raporlara baktığımızda 265 milyar olması gereken işsizlik fonunda ancak 65 milyar kalmış. Bu fonun 15 milyara yakını Ulaştırma Bakanlığı tarafından kullanılmış. Bu yapılan gerekli gereksiz duble yollarda 15 milyar işsizlik fonu kullanılmış demek.”

9

Page 10: Yenidünya sayı 27-29

ayın konuğu

Ekim

201

4

Şimdi burada geçmişten bugüne bakarsak, bir dönemler tasarruf teşvik fonları vardı. İşçi arkadaş-lar bu fonun bir bölümünü aldı, bir bölümünü alamadı. Bir tarihte de fakir fukara fonları vardı. Bu fon-ların da akıbetinin ne olduğu belli değil. Bir dönem konut edindirme fonları toplandı. Ben bu fondan hiçbir işçinin ev sahibi olduğunu görmedim, duymadım, bilmiyo-rum. Daha sonra işsizlik fonu ku-ruldu. Biz de destek verdik. İşten atılan işsiz arkadaşlarımızın fay-dalanabilmesi için. İşkur'un genel kurullarında bize rapor veriliyor. Bu raporlara baktığımızda 265 milyar olması gereken fonda ancak 65 milyar kalmış. Bu fonun 15 mil-yara yakını Ulaştırma Bakanlığı tarafından kullanılmış. Bu yapı-lan gerekli gereksiz duble yollarda 15 milyar işsizlik fonu kullanılmış demek. İşçilerin bu nedenlerle fon-lara çok fazla tepkisi var. Çünkü geçmişte kurulan tüm fonlar mev-cut iktidarlar tarafından kullanıldı. AKP hükümetinin iktidara geldiği günden bu yana sadece bu fonlara karşı değil, çıkardığı tüm antide-mokratik yasalara karşı hep sokak-lardaydık.

“Gezi Direnişi’nde hep beraber Taksim meydanını aldık. Demek ki birlikte, yan yana, omuz omuza olduğumuz zaman önümüzde hiçbir engel kalmıyor. Şimdi bu meclisteki torba yasa da böyle.”

Biliyorsunuz 2013 yılında, 1 Mayıs için bir araya geldiğimizde DİSK genel merkezi emniyet güçleri ta-rafından kuşatıldı ve İstanbul'da sıkı yönetim ilan edildi. Birçok ar-kadaşımız ölümle yüz yüze geldi ve yaralandı. Daha sonrasında 31 Mayıs’ta Gezi Direnişi adı altında gençlerimiz, toplumsal muhalefet içerisinde demokrasi mücadelesi veren insanlarımız, onlarla bir-likte olan emekten yana partiler, sivil toplum kuruluşları, demok-ratik kitle örgütleri, meslek oda-ları ve sendikalar yan yana, omuz omuza birlikte mücadele edince 1 Haziran'da hep beraber Taksim meydanını aldık. Demek ki birlikte yan yana, omuz omuza olduğumuz zaman önümüzde hiçbir engel kal-mıyor. Şimdi bu meclisteki torba yasa da böyle.

“Bu torba yasa giderek çorba yasaya döndü. Daha sonra baktık bu rant yasasına döndü.”

Torba yasa 15 maddelik yasadan 135 maddeye çıktı. İlk etapdaki 15 maddelik yasa, başta Soma'da ölen 301 işci arkadaşın adına çıkarılmış-

tı. Daha sonra sendikaların talebi üzerine barajların yüzde 1'e indi-rilmesi ve bazı iyileştirmelerle ilgi-li olan bölümler vardı. Muhalefet partileri de bunu derhâl çıkaralım, hemen çıkaralım diye ısrar ediyor-lardı. Ama giderek bu torba yasa çorba yasaya döndü. Daha sonra baktık bu rant yasasına döndü.

“Bu torba yasa içerisindeki 135 maddeyi maalesef gençler de bilmiyor, siyasi partilerin bir çoğu da bu torba yasanın içerisinde ne olduğunu bilmiyor, işçiler de bilmiyor, memurlar da bilmiyor, işsizler de bilmiyor.”

Şimdi burada bir madde var o mad-dede diyor ki özelleştirilmiş olan devlet işletmeleri veya belediyenin mülkleri 5 yıl sonra kamulaştırıla-maz. Yani bugüne kadar şeker fab-rikaları, tekel fabrikaları, limanlar, hava yolları, kara yolları, belediye-nin malları mülkleri.. Biz bunları bugüne kadar özelleştirdik, arsa fiyatına bu fabrikaları sattık, ara-dan 5 yıl geçer, bizden sonra baş-ka bir hükümet gelirse siz bunları devletleştiremezsiniz. Torba yasa içerisinde böyle maddeler de var. Şimdi böyle maddelerin içinde bu-lunduğu torba yasaya tabii ki başta muhalefet partili milletvekileri de karşı durup demokratik tepkilerini koydular. Biz de zaman zaman ba-sın açıklamaları yaptık, yürüyüşler yaptık fakat gücümüzün yettiği oranda yapabildik.

Bu torba yasa içerisindeki 135 mad-deyi maalesef gençler de bilmiyor, siyasi partilerin bir çoğu da bu torba yasanın içerisinde ne oldu-ğunu bilmiyor, işçiler de bilmiyor, memurlar da bilmiyor, işsizler de bilmiyor. Yani bu torba yasa zehir zenberek gibi hazırlanmış bir yasa.

Başında da söylediğim gibi eskiden kanun kuvvetinde kararnameler çıkarırlardı, şimdi onları bir tara-fa bıraktılar, torba yasa adı altında yasalar çıkarıyorlar. Bu yasaları rant yasası, yani çorba yasası hâline getirip nasıl bu memleketin malla-rını mülklerini peşkeş çekeriz diye genişletiyorlar. Birlik beraberlik içinde olamadıktan sonra bunla-rı durdurmak mümkün değil. Bu yasalara karşı sadece DİSK'in mü-cadelesi değil, tüm emekten yana olan, bu topraklarda yaşayan ve ya-şayacak olan çocukları ve gençleri düşünen herkesin mücadele etmesi gerekir. Bu, başka türlü durdurula-maz. Toplumsal muhalefetin içinde evet ben demokrasiye inanıyorum, barışa inanıyorum, kardeşliğe ina-nıyorum, sendikalar ve özgürlük-lere inanıyorum diyen kurullar kuruluşlar yan yana, omuz omuza birlikte mücadele etmelidir. Başka çaresi yok bu işin.

“Bu yasalara karşı sadece DİSK’in mücadelesi değil, tüm emekten yana olan, bu topraklarda yaşayan ve yaşayacak olan çocukları ve gençleri düşünen herkesin mücadele etmesi gerekir.”

yenidünya: Son sorumuz işçi sını-fının içinde bulunduğu durumla ilgili olacak. Genel olarak yıllardır devam eden bir durgunluk var. Hak gasplarına karşı etkisiz eylemler sil-silesi hâkim. Ancak diğer taraftan da alttan alta hareketlenen bir işçi sınıfı olduğunu biliyoruz. Özellik-le Gebze, Kocaeli, Çerkezköy, Lü-leburgaz gibi işçi havzalarında bu hareketlenmelere tanık oluyoruz. Eylemler, grevler, direniş çadırları. Bunlara dair haberleri gazetelerden hemen her gün okuyoruz. Bu kadar alttan alta hareketlenen bir sınıf varken, bu kadar çok başarısız ör-gütlenme (örgütlenememe), grev ve direniş örneklerinin olmasını neye bağlıyorsunuz? Size göre bu çerçe-vede nasıl bir çıkış noktası yakala-nabilir? Daha neler yapılabilir?

Kani Beko: 12 Eylül sonrası 1982 anayasası oylanırken, bu anaya-sanın içerisinde 2821 sendikalar ve 2822 grev ve lokavt yasaları da çıkartıldı. Yani dünyanın hiçbir yerinde olmayan fakat Türkiye'de uygulanan bir noter şartı getirildi. İşçiler kendi özgür iradeleriyle iste-dikleri sendikalara gidebilmek için notere gidip en az 150 lira vermek durumunda bırakıldılar.

“12 Eylül öncesi, bizim Türkiye’de DİSK’e bağlı 500 bin üyemiz vardı. 1992’de tekrar açıldığımız zaman dedik ki biz üyemiz olan tüm işçileri sendikamıza üye yapmak istiyoruz. Bunları konuşurken o günkü koşullarda noter şartından dolayı 75 milyara ihtiyaç vardı, şimdinin parasıyla 75 trilyon yani.”

Yani biz açıldığımız zaman 12 Ey-lül öncesi, bizim Türkiye'de DİSK'e bağlı 500 bin üyemiz vardı. 1992'de tekrar açıldığımız zaman dedik ki biz üyemiz olan tüm işçileri sendi-kamıza üye yapmak istiyoruz. Bun-ları konuşurken o günkü koşullarda noter şartından dolayı 75 milyara ihtiyaç vardı, şimdinin parasıyla 75 trilyon yani. Sendikalar 12 yıl kapalı kalmış, malları ellerinden alınmış, önder konumundaki kad-roları cezaevine atılmış. 12 yıl son-ra açılıyorsunuz ve önünüzde tam bir mayın tarlası var. Nedir bu 2821 sendikalar ve 2822 grev ve lokavt yasaları. Bu yasaların içerisinde ne var noter şartı var. Yani DİSK'e bağlı sendikaların bu süre içeri-

sinde işçileri örgütleyememesinin en büyük nedenlerinden bir tanesi noter şartıdır. Sonuç itibarıyla tabii ki bizim barajı aşan sendikalarımız var ama çok zor koşullarda bara-jı aşarak işçilere toplu sözleşmeler yaptırabiliyoruz. Biliyorsunuz ki DİSK küllerinden doğdu.

Şimdi noter şartı kalktı. E-devlet sistemi adı altında bir sistemle sendikalara üye olunabiliyor. An-cak burada da 28 olan işkolu 20 işkoluna indirildi. Diğer 8 işlet-me düzeyindeki bu işkolları bu 20 işkolunun içine dahil edildi. Bu kez barajlar yükseltildi. Ancak bu e-devlet sistemine dönüş, notere gidip para ödememe tabii ki hem sendikalar, hem işçiler açısından bir avantajdır. Şimdi diyoruz ki ar-tık eskisi gibi noter şartı yok, tüm arkadaşlarımıza buyurun hangi işkolunda çalışıyorsanız, ki bizim hemen hemen her işkolunda sendi-kamız var ve onlar da elinden ge-len mücadeleyi veriyorlar, üye olun. Ama bilhassa iş yerlerinde çalışan işçi arkadaşlarımız sendikalı ol-mak için sendikalarla birlikte çaba göstermelidir. Tabii ki zor.

“Türkiye koşullarında 2,5 milyona yakın taşeron işçisi var. Bunlar çalışmış oldukları işyerlerinde 6 aylık, 1 yıllık sözleşmelerle, ihalelelerle çalıştırılıyor. Ancak bu böyle gitmez ve bedeli ne olursa olsun mücadele etmek, örgütlenmek gerekiyor.”

Türkiye koşullarında 2,5 milyo-na yakın taşeron işçisi var. Bunlar çalışmış oldukları işyerlerinde 6 aylık, 1 yıllık sözleşmelerle, ihale-lelerle çalıştırılıyor. Ancak bu böy-le gitmez ve bedeli ne olursa olsun mücadele etmek, örgütlenmek ge-rekiyor.

Türkiye'nin her tarafında bugün direnişler var, yürüyüşler var, grev-ler var. İşçiler zaman zaman sendi-kalı olmak istiyorlar, iş güvencesini elde etmek istiyorlar, işçi sağlığı ve güvenliği ile ilgili direnişler yürü-yüşler yapıyorlar. Tabii bunlar pek kolay şeyler değil, ama örgütlen-mekten başka da çaremizin olma-dığını da herkesin bilmesi gerekir. Taşeron işçisi olabilirsin, devlet işletmelerinde çalışıyor olabilir-sin, belediyede çalışıyor olabilirsin veya işsiz olabilirsin, öğrenci olabi-lirsin, köylü olabilirsin hiç önemli değil. Türkiye'de yaşayan bugün 76 milyona yakın insanın örgütlen-mekten başka çaresinin olmadığı gerçektir. İşçiler için sendikalarda örgütlenerek, eğitim çalışmalarıyla çıkış yolunu yaratmak gereklidir.

söyleşi: büşra yıldırımfotoğraf: taha babacan

10

Page 11: Yenidünya sayı 27-29

Ekim

201

4

Amerikan emperyalizmi Ortadoğu'ya yeniden saldırırken yiğit barışçı, işçi sınıfının ve sos-yalizmin sağlam dostu Mahmut Dikerdem'i sevgi ve özlemle anı-yoruz.

Türkiye Barış Derneği'nin kurucu genel başkanı, emekli büyükelçi Mahmut Dikerdem'i 21 yıl önce, 3 Ekim 1993 tarihinde kaybetmiştik. "Cenazemi maden işçileri kaldır-sın" diye vasiyet eden Dikerdem, vasiyetine uygun olarak işçilerin ve devrimci dostlarının omuzunda sonsuzluğa uğurlanmıştı.

Barışın elçisi1916 yılında doğan Dikerdem, Ga-latasaray Lisesi'ni ve İstanbul Hu-kuk Fakültesi'ni bitirdikten sonra 1938 yılında Dışişleri Bakanlığı'na girdi. 1942 yılında Cenevre’de dev-letler hukuku doktorası yaptı. Ba-kanlığın en genç büyükelçisi olan Dikerdem, ilerici-devrimci dünya görüşünü benimsemiş bir yurtse-verdi. Savaşı kapitalist-emperyalist sistemin zorunlu bir sonucu olarak görüyor ve NATO'ya karşı çıkıyor-du. Bu nedenle diplomasi alanında-ki bilgisine ve görgüsüne rağmen, sistemli olarak ayrımcılığa uğra-dı ve kızağa çekildi. Türkiye'nin Ürdün, İran, Gana ve Hindistan

büyükelçiliğini yapan Dikerdem, 1976'da emekli oldu.

Açık politik mücadeleDikerdem, bu yıldan itibaren dün-ya görüşünü açıkça ifade etmeye ve açıkça antiemperyalist politik mü-cadele yürütmeye başladı. 1977 'de iki kitabını yayınladı. Ortadoğu'da Devrim Yılları adlı eserinde Arap halklarının sömürgeciliğe ve feo-dalizme karşı büyük kalkışması-nı işledi. Üçüncü Dünyadan adlı eserinde Afrika ve Asya halkları-nın bağımsızlık mücadelesini ele aldı. Yine 1977'de Türkiye Barış Derneği'nin kurucu genel başkanı oldu. Dernek, bağımsızlığı ve bağ-lantısızlığı savunuyor, nükleer si-lahların kaldırılması için mücadele yürütüyordu.

12 Eylül 1980 faşizmi, bütün sosya-list, devrimci ve demokratik örgüt-lerle birlikte Barış Derneği’ni de ka-pattı. Dikerdem’i Barış Derneği’ni yönetmek suçlamasıyla hapse attı ve yargıladı. Dikerdem, sıkıyöne-tim mahkemesinde 12 Eylül’e mey-dan okuyarak halkların barışını kararlılıkla savundu.

Sosyalizm savunmasıMücadele süreci içinde sosyalizmi benimseyen ve “Emekçi yığınların önünde duran son umut bilim-

sel sosyalizmdir” diyen Dikerdem, Sovyetler Birliği’nde Gorba-çov’ların emperya-lizme ve kapitaliz-me teslimiyet çizgisi ortaya çıkınca, hiç çekinmeden sesini yükseltti. Bu çizginin barış mücadelesini felce uğratacağını savundu. Dünyada ve Türkiye’de liki-dasyona karşı mü-cadele etti. Her yerde ihanetin gezdiği bu karanlık dönemde 10 Eylül dergisinin Şubat 1990 tarihli 6. sayısında “Tüm Korotiç’lere Açık Mektup” başlıklı yazısını yayınladı. Emperyalizmin ve kapitalizmin özünün değişmediğini, Mark-sist-Leninist öğretinin geçerliliğini korudu-ğunu savundu.

Yol gösteriyorBilimsel sosyalizmden vazgeçerek emperyalizm ve işbirlikçileriyle uzlaşan örgüt ve kişilerin ilerici-lik, yurtseverlik, devrimcilik iddi-asını sahtekârlık sayan Dikerdem,

Amerikan emperyalizmine ve yerli işbirlikçilerine karşı tutarlı müca-deleden ödün vermedi.

Dikerdem'in anısı, barış mücadelesi ile antiemperyalizmin, bağımsızlık ve bağlantısızlık mücadelesi ile sos-yalizmin iç içe olduğunu anlatıyor.

Baş eğmeyen barışçı: Mahmut DikerdemAnısı emperyalist savaşa karşı mücadelede yol gösteriyor

AKP sahte çözüm süreciyle ba-zılarının aklını almaya devam ededursun; Kürtlere ve insanlığa karşı işlediği suçlar her geçen gün artıyor. Suriye’de muhalif kisvesi altında gizlenen eli kanlı cihatçı-lara silah taşıyan, Rojava bölgesin-de IŞİD’i destekleyen ve büyüten AKP henüz Roboski’de katledilen 34 Kürt emekçisinin hesabını dahi vermiş değil.

1000 gün geçti28 Aralık 2011 günü meydana ge-len Roboski katliamının üstünden 1000 günden fazla zaman geçti. Ancak bombalama emrini veren-

ler hâlâ yargı önüne çıkartılmadı. Aralarında çocukların da bulun-duğu silahsız, masum 34 yurttaşı “terörist” olma şüphesiyle bomba-layan AKP hükümetinin bugün de Kürtlere özgürlük tanımak ve sosyal, siyasal haklarını teslim et-mek gibi bir niyeti yok.

Milyonlarca gencin eğitim aldığı okulları birer birer imam hatip-lere çeviren gerici AKP’den nasıl demokrasi beklenemezse, ma-sumların üstüne bomba yağdıran, cihatçı çetelere silah veren aynı AKP’den kimseye özgürlük ve ba-rış da gelmeyecek.

AKP’yle barış olmazRoboski’den, Rojava’ya katliamda 1000 gün

AKP-Cemaat kapışması devam ederken AYM’den kritik kararlar

HSYK seçimleri üzerinden hü-kümet ve cemaat arasındaki ka-pışma devam ederken, Anayasa Mahkemesi’nden de hükümete fren niteliğinde önemli kararlar gelmeye başladı. Son aylarda hü-kümetin özellikle yargı kararla-rını etkisiz kılmak, dinlemeleri genişletmek ve internetin kontro-lünü kendi eline almak için yaptığı kritik düzenlemeler 3 Ekim 2014'te AYM tarafından Anayasa’ya aykı-rı bulunarak iptal edildi.

İnternete keyfî müdahaleye engelCHP’nin yaptığı başvuru üzerine torba yasanın bazı maddelerini ele alan AYM Telekomünikas-yon İletişim Başkanlığı’na (TİB) “millî güvenlik ”, “kamu düzeni-nin korunması” ve “suç işlenme-sinin önlenmesi” gibi nedenlerle ve “gecikmesinde sakıncalı bulu-nan hallerde” bir internet sitesini 4 saat içinde kapatma yetkisini Anayasa'ya aykırı gördü ve iptali-

ne karar verdi. Kararla TİB başka-nının talimatıyla 4 saatte site ka-patma ve internet trafik bilgilerini toplama yetkisi kaldırılmış oldu. TİB, artık, internete müdahale edemeyecek.

Memura sürgün zorlaştıAnayasa Mahkemesi aynı kararla kamuda görevden almaların ip-taline ilişkin mahkeme kararla-rının 2 yıl içinde uygulanacağına dair düzenlemeyi de iptal etti. Bu kararla hükümetin muhalif me-murları yargı kararlarına rağmen işten uzaklaştırmasının önüne geçilmiş oldu.

Özelleştirme vurgununa frenHükümetin özelleştirme kararı-nı takip eden devir teslim işlemi üzerinden 5 yıl geçtikten sonra mahkemelerin verdiği iptal ka-rarlarının uygulanmayacağı şek-lindeki güvence de Anayasa'ya aykırı bulunarak iptal edildi. Böylece hükümetin bu alanda hiç bir idari mahkeme kararını tanı-maksızın işlem yapmasının önü-ne geçilmiş oldu.

Anayasa Mahkemesitorba yasayı deldi

11

Page 12: Yenidünya sayı 27-29

Ekim

201

4

Kobane, cehennem zebanilerinin vahşi saldırı-sı altında.

Kobane'yi IŞİD sürülerine karşı kahramanca savunan yurtseverler, sadece yurtlarını değil, insanlığın yüzlerce yıllık kazanımlarını savu-nuyorlar.

Tıpkı Halep'i, Humus'u, Lazkiye'yi, Hama'yı, Şam'ı, Deyrizor'u savunan yurtseverler gibi.

Tıpkı IŞİD, El Kaide, Nusra, Ahrar El Şam, İh-van, Hür Suriye Ordusu gibi çeşitli adlar altın-da Suriye'nin üzerine sürülen cellat sürülerine karşı Suriye'nin her yanında kahramanca dire-nenler gibi.

ABD, AB, İsrail, Arabistan, Katar ve AKP'nin Suriye, Irak ve Kürdistan halklarının başına bela ettiği gerici-faşist çetelere karşı savaşan-larla dayanışmak, Türkiye halkları için elbette bir insanlık görevidir.

Emperyalist savaş blokunun cellatlarına karşı savaşanlarla dayanışmak, aynı zamanda, en temel haklarımızı, bağımsızlığımızı, egemen-liğimizi, özgürlüğümüzü, can güvenliğimizi savunmak demektir.

Kobane'nin savunmasını cehennem zebani-lerini besleyip büyüten AKP hükümetinden beklemek akıl tutulmasıdır.

Kobane'nin savunmasını cehennem zebanile-rinin büyük efendisi Amerikan emperyaliz-minden beklemek akıl yitimidir.

Kobane'yi savunmak, Suriye'de emperyaliz-me ve gericiliğe karşı direnen bütün yurtsever güçlerin birliğini gerektiriyor.

Kobane'yi savunmak, Irak'ta emperyalizme ve gericiliğe karşı mücadele eden bütün ulusal de-mokratik güçlerin birliğini gerektiriyor.

Kobane'yi savunmak, Kürdistan'da emper-yalizme ve gericiliğe karşı çıkan bütün ilerici yurtsever güçlerin birliğini gerektiriyor.

Kobane'yi savunmak, Türkiye'de emperyaliz-me ve gericiliğe karşı koyan bütün ulusal de-mokratik güçlerin birliğini gerektiriyor.

Kobane'yi savunmak, Halep'i, Şam'ı, Lazkiye'yi, Musul'u, Erbil'i, Bağdat'ı savun-mayı gerektiriyor.

Kobane'yi savunmak, AKP'nin gericilik, vur-gunculuk ve savaş rejimiyle mücadele etmeyi gerektiriyor.

Kobane'yi savunmak, Amerikan emperyaliz-miyle mücadele etmeyi gerektiriyor.

Haydi Kobane'yle dayanışmaya!

Haydi Ortadoğu halklarıyla dayanışmaya!

Haydi kardeşlerimizi ve kendimizi savunmaya!

7 Ekim 2014

TKP 1920'nin IŞİD saldırısına karşı kahramanca direnen Kobane’yle dayanışma bildirisini okurlarımıza sunuyoruz.

Kobaneeşit ve özgüryaşayacak

AKP’nin zorunlu din dersi dayatma-sına karşı halkın tepkileri artıyor.

Alevi örgütleri 12 Ekim’de Ankara’da düzenlenecek “Bü-yük Alevi Mitingi” için 15 koldan yü-rüyüş başlattı.

Tunceli, Kırkla-reli, İzmir, An-talya, Diyarbakır, Adana, Antakya, Sivas, Tokat, İstanbul, Amasya, Merzifon, Nevşehir, Eskişehir, Kırıkkale’den yola çıkan Aleviler, eğitim-deki sistemli hak ihlallerini protesto edi-yor.

Yürüyüş ve mitingin amacını anlatan Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Başkanı Ercan Geçmez şunları söyledi: “Eğitimde 4+4+4 dayatmasının sonucu Siyasal İslamın egemenliği ile sonuçla-nacak, ileri bir süreçte onarılamayacak toplumsal değişimlere neden olabilecek dayatmalar yaşanmaktadır. Alevileri yok sayan, farklı inançları yok sayan veya dini eğitim almak istemeyenleri yok sayan bu sistemi haklı bulmuyoruz. Bizler zorunlu din dersleri kaldırılsın isterken çocukla-rımızı böyle dini eğitime zorlamalarını antidemokratik buluyoruz. Bu sistem ile

yalnızca Alevi çocukları asimile edilme-yecektir. Bu dayatılan sistemin ülkemizde ve ortak vatanımızda farklı uluslardan ve milliyetlerden ve de farklı inançlardan yaşayan halkımızı tek bir eksende topla-yıp, Türk-İslam ekseninde asimilasyona tabi tutmaktır. Dayatılan bu tekçi, gerici, siyasal İslamın eğitim projesine karşı baş-ta Aleviler olmak üzere tüm emekçiler ve demokrasi güçleri olarak direneceğimizi ve bu dayatmalar son bulana kadar alan-larda birlikte mücadele edeceğimizi bura-dan tüm kamuoyuna bildiririz.”

Aynı kapsamda Pir Sultan Abdal Kül-tür Derneği İstanbul Şubeleri Kadıköy Altıyol meydanında eylem yaparak zo-runlu din dersinin kaldırılmasını istedi. Yapılan açıklamada bu konunun sadece Alevilerin değil, herkesin sorunu olduğu vurgulandı.

Zorunlu din dersine hayır

Dora Otel işçileri direniyor!

Tüm Emek Sen’de örgütlenen Dora Otel işçileri anayasanın her yurttaşa tanıdığı örgütlenme haklarını kullandıkları için işten atılmışlardı.

İşten atılan Tüm Emek Sen üyesi 13 Dora Otel işçisi için 6 Ekim Pazartesi günü İs-tanbul Dora Otel önünde bir basın açıkla-ması yapıldı.

Basın açıklamasında gelişmeleri ve otel yönetimiyle yapılan görüşmeleri anlatan

Tüm Emek Sen Genel Sekreteri İbrahim Akseloğlu, işçilerin direnmeye kararlı ol-duklarını ve işten atılan herkesin tekrar işe alınmasını istediklerini vurguladı.

Açıklama sırasında sık sık “Dora işçisi yalnız değildir”, “Direne direne kazanaca-ğız”, “İşçilerin birliği sermayeyi yenecek” sloganları atıldı.

Açıklamaya, emek dostu çeşitli yapılar da destek verdi.

İşten atılan Dora Otel işçileri basın açıklaması yaptı

12

Page 13: Yenidünya sayı 27-29

Ekim

201

4

Gericiliğin eğitim saldırısıAKP’nin dört bir yandan tırman-dırdığı gericilik saldırısındaki en kritik cephelerden birisi eğitim. Saldırı AKP’nin iktidara gelme-siyle birlikte başladı ve mutlak ik-tidara yaklaştığı oranda hızlandı, derinleşti. Hem de halkın büyük çoğunluğunun itirazlarını silindir gibi ezmeye çalışarak.

Zorunlu din derslerinin kaldırıl-ması talebi yükselirken iki tane daha din dersini müfredata ekle-mek; 4+4+4 sistemi ile zorla ev-lendirilen kız çocuklarının, çocuk işçilerin artmasına yol vermek; imam hatip okullarının sayısını yurttaşların bu yönde herhangi bir talebi olmadan abartılı bir şekilde arttırmak; Temel Eğitimden Or-taöğretime Geçiş Sınavı TEOG ile bomboş kalan imam hatiplere bin-lerce öğrenciyi zorla kaydettirmek; ana dilde eğitimi kendi olanakla-rıyla sağlamak için harekete geçen Kürtlere baskı yapmak; Avrupa İn-san Hakları Mahkemesi’nin zorun-lu din dersinin kaldırılması gerek-tiği yönündeki kararının dikkate alınmayacağını açıklamak ve son olarak ilköğretim öğrencilerinin de türban takabilmesine izin vermek.

Art arda sıralayınca nasıl bir saldı-rı ile karşı karşıya kaldığımız daha net ortaya çıkıyor.

Toplumu şekillendirmeninen etkili aracı olarak eğitimEğitimdeki saldırı çok kritik. Çün-kü eğitim çocuklarımızın hangi mesleği seçebileceği, güvenli bir geleceğe sahip olup olamayacağı gibi konularla doğrudan ilişkili-dir. Ama yalnızca bundan ibaret değildir. “Eğitim geniş anlamıyla toplumsallaşma ile eş anlamlıdır.”1

“Toplumsallaşma ise bireyin ait ol-duğu grubun veya toplumun değer-leri, inançları ve davranış kodlarını

1- İsmail Kaplan, Türkiye’de Milli Eğitim İdeolojisi ve Siyasal Toplumsal-laşma Üzerindeki Etkisi, Yedinci Baskı, İletişim Yayınları, İstanbul, 1999, s. 15.

edinmesi sürecidir. Toplumsallaş-manın özel bir biçimi olan siyasal toplumsallaşma ise bireylerin siya-sal yönelimlerini, tutumlarını ve davranışlarını edinmelerini sağla-yan süreçtir. Toplumsallaşmanın ayrılmaz bir parçasıdır ve siyasal eğitimle aynı anlama gelmektedir.”2

“Siyasal eğitim de ister doğrudan doğruya, isterse görünüşte siyasal olmayan, ancak siyasal açıdan an-lamlı mesajların dolaylı olarak ile-tilmesi yoluyla siyasal bilginin her türlü iletişimini ve siyasal değerle-rin oluşturulmasını içerir.”3

“Günümüzde eğitim devletin resmî kurumlarında, planlanmış şekil-de yürütülür. Ve tahmin edileceği üzere toplumsallaşmanın hâkim ideolojiye, devletin benimsediği resmî ideolojiye uygun olarak ger-çekleştirilmesinde başrolü oynar. Zaten eğitimin modern toplum-larda daha önce hiçbir çağda kap-samadığı yaygınlıkta bir kitleyi, daha önceki dönemlerde görülme-miş uzunlukta sürelerle hem de bu iş için özel olarak yapılmış binalar olan okullarda tutabildiğini düşü-nürsek, bu rolün ne kadar etkili ol-duğu daha iyi anlaşılır.4

AKP’nin resmî ideolojisiToplumsallaşmayı egemenlerin resmî ideolojisine göre gerçekleş-tirmede başrolü üstlenen eğitimi; gericilik, vurgunculuk ve savaş rejiminin dünya görüşünden ba-ğımsız olarak ele almak mümkün değil. İslâmcı, faşist bir tek adam rejimi kurma peşinde koşan ve ar-tık 12 Eylül’ün yeni efendisi ola-rak devlet partisi konumunda olan AKP, resmî ideolojiyi de kendine uygun olarak Nakşibendi Siyasal İslâm olarak değiştirdi. Böylece 12 Eylül faşist darbesinden sonra iyi-ce içi boşaltılarak Türk-İslâm-Nato sentezinin üstünü örten bir kabuk-tan ibaret olarak kalan Kemaliz-mi resmî ideoloji pozisyonundan düşürmüş oldu. Türk-İslâm-Nato sentezini İslâm-Türk-Nato sentezi-

2- A.g.e, s. 11-16

3- A.g.e, s. 15

4- A.g.e, s. 16

ne dönüştürdü. Laiklik, demokrasi, kadın hakları, çocuk hakları adı-na ne kaldıysa hepsine saldırmaya başladı.

AKP toplumu kendisine göre biçimlendirmek istiyorGericilik, vurgunculuk ve savaş rejimi, kendi resmî ideolojisini topluma yaymak için eğitim siste-mini büyük bir özenle ele aldı. Ge-riciler için eğitim o kadar önemli bir alan hâline geldi ki Fethullah Gülen Hareketi ile giriştiği iktidar mücadelesinde ilk büyük çatlak bu alanda yaşandı. Erdoğan, Gülen-cileri eğitim sisteminin dışına sü-rüklemeye başladı. Böylece eğitim sisteminin topluma dayattığı Siya-sal İslâmcılığı, Nurculuk etkisin-den bile çıkararak doğrudan kendi mezhepçi anlayışına uygun olarak Nakşibendilik temelinde şekillen-dirmeye çalıştı.

İşte AKP’nin eğitim alanındaki gerici saldırısı bu temellere dayanı-yor. Cumhurbaşkanlığı koltuğuna yerleşen zorbanın ülkeyi orta çağ karanlığına, Osmanlı’ya döndür-me hayallerine; halkı kendisine itaat eden kullara çevirme umutla-rına dayanıyor. Kendisinin atadığı başbakanın dediği gibi “yüz yıllık ulus devlet parantezini kapatmak” olarak tariflediği “restorasyon5” çabalarına dayanıyor. Bakmayın siz onun sağda solda “Yeni Türki-ye” diye nutuklar atmasına. Onun Yeni Türkiye’si olsa olsa Eminö-

5- Restorasyon: Fransız Devriminden sonra krallığın tekrar kurulduğu dö-nem. Karşıdevrim

nü’ndeki Yeni Cami6 kadar yenidir. Onun “yeni” dediği en eskidir. En karanlıktır.

“Umut insanda”AKP’nin iktidar olanakları, ser-mayenin gücü ve emperyalizmin desteği ile propaganda gücüne da-yanarak yürüttüğü köklü karşıdev-rim saldırıları elbette ki halkın di-renişiyle karşılaşıyor. Unutmamak gerekir ki 4+4+4 eğitim sistemine direnen halkın ve eğitim emekçi-lerin direnişi Mayıs-Haziran 2013 Büyük Halk Direnişi’nin temel enerji kaynaklarından birini oluş-turmuştu. Şimdi de yine bu gerici saldırılar karşısında direnen, tepki duyan halkın öfkesi yeni bir halk direnişi için mayalanıyor. Türkiye halkları ilk fırsatta eğitim alanında kaybettiklerini geri almak; bilim-sel, demokratik, ana dilde ve laik bir eğitim sistemi yaratmak için harekete geçecek. Önümüzdeki halk direnişinin temel konuların-dan birini bunlar oluşturacak.

Mücadeleye devamAKP “durmak yok yola devam” di-yor ya hani! Bölgelerindeki okul-ların imam hatiplere dönüştürül-mesine karşı çıkan; fiilen zorunlu ders hâline döndürülen yeni din derslerine direnen; TEOG saçma-lığıyla zorla imam hatiplere kayıt zorbalığıyla mücadele eden; zo-runlu din derslerine karşı çıkan; ana dilde eğitim hakkını savunan öğrenciler, veliler ve eğitimciler de “yılgınlık yok direniş var!” diyor; “bu daha başlangıç mücadeleye de-vam!” diyorlar.

Şimdilik umudu parça parça, adım adım büyütüyorlar. Yanı başların-da Soma’da, Torunlar Holdingin inşaatında ölen işçilerin öfkesini buluyorlar. Türkiye’nin Suriye’deki emperyalist işgale taşeronluk yap-masına karşı çıkanlarla birleşiyor-lar. Yoksulluk içinde kıvranırken, yolsuzluk ve rüşvetlerle biriken, bir türlü sıfırlanamayan milyonların hesabını sormaya hazırlanıyorlar.

6- Caminin inşaatına 1597’de başlandı, ibadete 1663’te açıldı.

onur balcı

13

Page 14: Yenidünya sayı 27-29

Ekim

201

4

14

AKP kendi kitlesini genişleteme-miş ve başkanlık rejimine geçmek için ihtiyacı olan desteği tam ola-rak alamamış durumda. Kuşat-mayı kıramayan AKP seçimlerde yüzde 51’lik oy oranıyla Tayyip Erdoğan’ı cumhurbaşkanı ilan etti-rerek net bir kazanç sağladı. Önü-müzdeki dönemde, malumun ilamı olan bu kazancı, toptan bir karşı-devrime meşruiyet yaratmak için kullanmaya çalışacak. Buna karşı-

lık Erdoğan ve AKP’ye karşı halk direnişinin yükseleceği şimdiden öngörülebilir.

Halkın aday göstermesini önleyen seçim sistemi ile birlikte muha-lefet partilerinin de halkın talep-lerini tam olarak karşılamaktan uzak adaylar ve çizgilerle seçmen karşısına çıkması neticesinde Gezi Parkı’ndaki direnişle atılıma geçen Mayıs Haziran 2013 Büyük Halk

Direnişi’nin sandığa tam olarak yansıyacak bir kanal bulamadığı ortada. Türkiye halklarında “ayak-larıyla oy kullanma” eğilimi gide-rek belirgin bir hâle dönüyor.

Emperyalizmle uzlaşmanın aday-larına halkın rağbet etmemesi ile sandığa katılım oranının çok dü-şük kalması birlikte yorumlandı-ğında Mayıs Haziran 2013 Büyük Halk Direnişi’nin taleplerine ger-

çekten sahip çıkmanın anlam ve önemi daha iyi anlaşılıyor.

Açık bir güvensizlik ve protestoya dönüşen sandığa gitmeme tutumu, halkın gericilik, vurgunculuk ve savaş rejimine karşı topyekûn bir direniş ihtiyacı içinde olduğunu ortaya koyuyor. Bütün ilerici, anti-emperyalist, sosyalist, laik kesim-lerin birleşeceği bir cephe açık bir ihtiyaç olarak önümüzde duruyor.

Diktatör düşeceği koltuğa çıktıAKP’nin sahte seçimi sonucunda Recep Tayyip Erdoğan, 12. Cumhurbaşkanı olarak ilan edildi. Halkın kendi adaylarını çıkartabilmesini önleyen seçim sistemi ve seçimler boyunca her türlü adaletsizlik, tek yanlı propaganda ve antidemokratik uygulamalar AKP’nin elini güçlendirdi. Erdoğan ve çevresi cumhurbaşkanlığını, sultanlık-halifelik karışımı başkanlık rejimi için bir basamak olarak kullanmaya çalışacak.

Daha seçim sonuçları açıklanır açıklanmaz Anayasa’yı çiğnemeye başlayan Erdoğan, millet-vekilliği düştüğü hâlde ne milletvekilliğinden, ne de başbakanlıktan ayrılmadı. Böylece bir Anaya-sa darbesini hayata geçiren Erdoğan, aynı şekilde AKP genel başkanlığını da terk etmedi. Üstelik partiyi kendi başkanlığında kongreye götürürken 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün kongrede et-kili bir rol oynamasını da engelledi. Gül ise elinde-ki yetkileri bile kullanmaktan aciz bir şekilde adeti

olduğu üzere olan biteni izlemekle yetindi.

Böylece Erdoğan, yasa dışı bir şekilde AKP’nin yeni genel başkanını ve başbakanı belirleme yet-kisi kullanmış oldu. Meclis Başkanlığı, Yüksek Seçim Kurulu, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Da-nıştay ve dahası bütün Anayasal kurumlar yapılan darbeye karşı en ufak bir ses dahi çıkarmadı. Bu manzara Erdoğan’ın Çankaya’da fiili bir başkanlık rejimi kurmasının önünün açıldığını gösteriyor.

Erdoğan Anayasa darbesi yaptı

Tayyip Erdoğan tarihin en düşük katılımlı seçimlerinden birisiyle Cumhurbaşkanı ilan edildi. Seçime katılım oranı yüzde 73’lerde kaldı. Seçime katılanların yüzde 51.8’inin oyunu alan Erdoğan’ın oyu, bütün seçmenler içerisinde ise yüzde 36 oranına kadar geriliyor.

Oranlar bir tarafa bırakılıp doğrudan seçmen sayıları dikka-te alındığında ise Erdoğan’ın kendisine oy veren kitleden az da olsa seçmen kaybettiğini ama genel olarak kitlesini koru-duğunu söylemek mümkün.

Erdoğan kuşatmayı kıramadı Ekmeleddin İhsanoğlu’nun aldığı sonuçlar CHP ve MHP’nin başını çektiği çatı aday projesinin tut-madığını ortaya koydu. İhsanoğlu CHP’li seçmen bir tarafa MHP’li seçmen açısından dahi tatmin edici bir aday olamadı. Aldığı oy-lar son yerel seçimlerde CHP ve MHP’nin aldığı oyların gerisinde kaldı. Daha ilan edildiği anda bü-yük tartışmalara yol açan Ekme-

leddin İhsanoğlu, yalnızca CHP ve MHP yöneticilerinin ABD ile uyumlu olmaya hevesli oldukları-nı göstermekten öteye geçemedi. Gericilik, vurgunculuk ve savaş rejimine karşı olan halk kitlelerin-den, kerhen destek verenler dışın-da, yeterli desteği alamadı. MHP seçmeninin bir bölümü de, özel-likle Orta Anadolu’da, Erdoğan’a destek oldu.

Emperyalizmle uzlaşmaya prim yok

Selahattin Demirtaş HDP-BDP’nin klasik oyunun üstünde bir orana ulaştı. Yüzde 9.76 ile yüz-de 10 bandında bir oy aldı. Medya tarafından HDP çizgisinin Türki-yelileşme çabasının örneği olarak takdir gördü. Yeni, enerjik, Türki-ye gerçeğini anlayan bir muhalefet odağı yaratabilecek siyasetçi adayı olarak takdim edildi. Selahattin Demirtaş, temsil ettiği uzlaşmacı çizgiden bağımsız olarak; gerici-lik, vurgunculuk ve savaş düzeni-ne karşı çıkan halk kitlesinin bir bölümünün desteğini aldı. Özel-likle CHP’de İhsanoğlu ile temsil

edilen uzlaşmacı eğilime tepki du-yan bir kısım seçmen Demirtaş’a yöneldi. Ne var ki HDP, mecliste yapılan yemin törenine katılarak AKP ve MHP grubuyla birlikte Erdoğan’a meşruiyet kazandıra-cak bir hamle yaptı. Böylece Tay-yip Erdoğan’ın Anayasa darbesine karşı BDP, MHP ve CHP’den yük-selen itirazlara rağmen yalnızca CHP grubu zayıf da olsa fiili bir tepki göstererek yemin törenine katılmadı. Başlangıçta oturuma katılan CHP grubu usûl tartışması açmak istedi. İstekleri reddedilin-ce protesto ederek salonu terk etti.

Alkışlayan muhalefet

Seçim sonuçları neyi anlatıyor?

Page 15: Yenidünya sayı 27-29

Ekim

201

4

Erdoğan’ın onbeş günlük bir süre için dahi milletvekilliğinden, baş-bakanlıktan ve AKP genel başkan-lığından ayrılmaya cesaret edeme-mesi; buna karşılık Anayasa darbesi yaparak yasa dışı bir şekilde üç ma-kama ait yetkileri aynı anda kullan-ması; bırakın devlet kurumlarını Erdoğan tarafından engellenen, tas-fiye edilen çevrelerin dahi Anayasa darbesine ses çıkarmaması yalnızca Erdoğan’ın yeni Osmanlı padişahı olma hayallerini değil; Erdoğan ve çevresindekilerinin dehşetli bir kor-

ku içinde olduklarını da gösteriyor.

Çok korkuyorlar. En güçlü oldukla-rını düşündükleri anlarda dahi hal-ka karşı, eski suç ortakları cemaate karşı tedbir almaktan geri durmu-yorlar. Çünkü yükselecek halk ha-reketinin onların bütün tedbirleri-ni aşarak gericilik, vurgunculuk ve savaş rejimine son vereceğini, Orta Doğu’da işledikleri savaş suçların-dan, insanlık suçlarından; Kürtlere, Alevilere, azınlıklara uyguladıkları mezhepçi, ırkçı ayrımcılık politika-

larından; yolsuzluklardan, doğanın ve çevrenin talanından, ayakkabı kutularındaki milyonlardan; gerici-lik politikalarından, kadın cinayet-lerinden, çocuklarımızın çalınan ge-leceklerinden; Soma’da, tersanelerde ölen işçilerden, taşeron sisteminin yaygınlaştırılmasından; sağlığın, eğitimin paralı hâle döndürülme-sinden hesap soracağını biliyorlar.

Korkuyorlar. Hem de ölesiye korku-yorlar. Çünkü “hiçbir korkuya ben-zemez halkını satanın korkusu”

Davutoğlu Başbakan olarak atandıDaha da sertleşecekler

Cumhurbaşkanı olarak ilan edildiği andan iti-baren milletvekilliği ve dolayısıyla başbakanlığı düşen, partisiyle ilişkisi

hukuken kesilmiş olan Er-doğan, gerçekleştirdiği Ana-yasa darbesiyle bütün yetki-lerini kullanmaya devam etti.

Yasadışı bir şekilde kullandığı yetkilerine dayanarak partisini olağanüstü genel kurula götürdü.

Genel kurula gitmeden önce ise yine kanunsuz bir şekilde parti-nin ve hükümetin başına geçecek kişiyi atadı. Erdoğan’dan sonraki AKP Genel Başkanı ve Başbakan olarak, 21 Ağustos’ta gerçekleştiri-len MYK toplantısı sonrasında, şa-tafatlı bir törenle, “kardeşi” Ahmet Davutoğlu’nu görevlendirdi. Böyle-ce 21 Ağustos itibarıyla Türkiye’nin iki cumhurbaşkanının yanı sıra iki de başbakanı olmuş oldu.

“Kardeşi” Abdullah Gül’ü harcadıKongrenin hangi tarihte yapılacağı ve başbakanın kim olacağı tartış-malarının ortasında Abdullah Gül, hem de AKP MKYK toplantısı sürerken, cumhurbaşkanlığından sonra AKP’ye döneceğini açıkladı. Açıklamaya cevap toplantı sonra-sı Hüseyin Çelik’ten geldi. Çelik, MKYK toplantısında olağanüs-tü kongrenin 27 Ağustos’ta, yani Gül’ün görev süresinin dolmasın-

dan bir gün önce yapılmasına ka-rar verildiğini duyurdu.

Böylece Gül’ün kongreden önce partiye üye olabilmesinin dahi önü kesilmiş oldu. Abdullah Gül ise bu süreci sadece izlemekle yetin-di. Yalnızca kendisine karşı kam-panya başlatan Erdoğan yanlıları yüzünden kalbinin kırıldığından bahsetti. Oysa Erdoğan’ın kendisi-

ne de karşı yönelen Anayasa darbe-sini önleyecek bir sürü yetkisi var-dı. Ama hiçbirini kullanmadı ya da kullanamadı. Gül’ün bu tutumu her ne kadar “karışıklık yaratmak istemiyor” şeklinde açıklanmaya çalışılsa da esas olarak tarafların birbirleri hakkında bildiklerinden dolayı aralarında var olan “dehşet dengesi”ne dayandığını söylemek gerekir.

Başbakan olarak Ahmet Davutoğlu’nun atanması elbette ki yapılan sözde istişare çalışma-larından çıkan bir isim olmasına dayanmıyor. Kendisini her şeyin üstünde bir güç olarak konumlan-dırmaya çalışan Tayyip Erdoğan’a bütün çevresindekilerin biat et-mesine dayanıyor. Davutoğlu esas olarak AKP hükümetinin bütün savaş yanlısı politikalarının yü-rütücüsü. Dış politikada izlediği maceracı tutum Ortadoğu’da akan

kandan sorumlu olanlar listesinde onu epey yukarılara taşıyor. Elinde komşu halkların kanı olan bir ba-kan şimdi kukla başbakan olarak da olsa bütün bir ülkeyi yönetmek için atanıyor. Erdoğan toptan kar-şıdevrimci bir hücuma kalkıp ül-keyi kendisi ve gerici hayalleri için dikensiz gül bahçesi hâline dön-dürmeye çalışıyor.

Davutoğlu aynı zamanda Erdoğan’ın kendisine en sadık gör-

düğü kişilerin de başında geliyor. Özellikle Ortadoğu konusunda en büyük suç ortağı. Dolayısıyla bir-çok açıdan birbirlerine muhtaçlar. Bunların dışında Davutoğlu diğer başbakanlık için adları geçenler gibi gelenekten gelen kadrolara ya da parti teşkilatına hâkim birisi değil. Yani otoritesini büyük ölçü-de Erdoğan’a yakın olabilmesinden alıyor. Erdoğan ipini sağlam kazığa bağlamayı çok önemsiyor.

Karşıdevrimci hücum

Ama korkuyorlar

Caracas’ta halka seslenen Ve-nezuela Başbakan’ı Nicolas Maduro ABD ve Avrupa’nın tehditlerini eleştirerek “Ne zaman ki Rusya kendini sa-vundu, o zaman Batı’ya karşı politikalar yürütmekle suç-landı” dedi. (1 Eylül 2014)

Maduro “Rusya’ya yönelti-len bu tehdidi dikkatle izli-yoruz. Venezuela olarak net bir şekilde şunu talep edi-yoruz. Rusya’yı hücumdan vazgeçmesi için suçlayanlar Rusya’ya savaş açmaya çalış-maktan vazgeçin. Barışın!”

Venezuelalı lider Moskova’ya dönük yaptırımları “Çin’e ve gelişmekte olan BRICS güç-lerine bir mesaj” olarak yo-rumladı.

Çoğunluk için BRICS (Bre-zilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) ticari bloku Hugo Chavez’in başardığı türde çok kutuplu bir ekono-miyi temsil ediyor.

“Hepiniz onların (Batı Güç-lerinin) kızkardeşimiz Dil-ma Rousseff’e Brezilya’da açtığı savaşı, Lula Silva’nın (Eski devlet başkanı) Güney Amerika’yla bütünleşmiş projelerinin kökünü kazı-mak ve yok etmeyi denedik-lerini gördünüz” diyen Ma-duro, yaptırım tehditlerinin Ukrayna’da süregelen anlaş-mazlıklara yanıt olmaktan çok “21. yüzyılın yeni çok ku-tuplu dünyasının yükselişini engellemeye dönük bir çaba” olduğunu vurguladı.

2011’den bu yana Venezu-ela enerji, savunma, tarım, konut ve teknoloji alanında Rusya’yla işbirliği anlaşmala-rı imzalayarak bağlarını güç-lendiriyor.

Putin’in verdiği bilgiye göre geçen sene Haziran’da Maduro’nun Moskova’ya zi-yaretine kadar olan sürede Rus şirketleri Venezuela’ya 20 milyar dolarlık yatırım yaptı-lar.

Kaynak: http://venezuela-nalysis.com/news/10877 site-sinden çevrilmiştir.

Maduro’danBatı’nınRusya’yasaldırısınıkınama

çev: fethiye kabataş

15

Page 16: Yenidünya sayı 27-29

İstanbul

Mersin

İstanbul

TKP 1920 94. kuruluş yıldönümünü “TKP 94 Yaşında - Gericilik, Vurgunculuk ve Savaş Rejimini Yıkacağız” başlıklı etkinliklerle kutladı.

İzmir

halk gazetesi

AYLIK YEREL SÜRELİ YAYIN ISSN 1301–9031

uluçınar sanat basın yayın reklam ve turizm hizmetleri san.tic.ltd.şti.adına sahibi ve sorumlu yazı işleri müdürü: onur balcıtomtom mh. yeni çarşı cd. no: 26/8 beyoğlu - istanbul0212 245 28 11

baskı: yön matbaasıdavutpaşa cd. güven san. sit. b blok k 1 no: 366 topkapı - istanbul0212 544 66 34www.yenidunyagazetesi.com

CHE GUEVARA

Bizim de dağlarımız vardır Che GuevaraBakma şimdi durgunsa, bir şahan gibi duruyorsaYorgundur, savaşlar görmüştür, çeteciler barındırmıştırYani satılmış değillerdir hiç tüfek patlamıyorsaAlaçamın, mor meşenin ardına silah çatıp yatmayaBizim de dağlarımız vardır Che Guevara

Bizim de halkımız vardır Che GuevaraUnutulmuş uzak tarlalar yalazındaSazıyla, türküleriyle kardeşliğe vurgunBütün ulusların halkları gibiVe yalnız büyük fırtınalarla kımıldayanBizim de halkımız vardır Che Guevara

Bizim de ozanlarımız vardır Che GuevaraSağ çıkmış güneşsiz taş odalardanYüreğiyle barışa, sevgiye yönelmişÇelik öfke bir yanı, bir yanı uysal maviEğilmeden dimdik geçmiş demir kapılardanBizim de yiğit insanlarımız vardır Che Guevara

Bizim de delikanlılarımız vardır Che GuevaraYokluklardan biyol kopup gelmişÜç zeytin, az ekmek üniversitelerdeSu gibi kızlar çarpar önce, alkol vururÖfkeli dolanırlar caddelerdeVe başkaldırırlar akılları suya erende

Çünkü Vietnam hepimizin Vietnam'ıKongo hepimizin Kongo'suBir kere özsu yürümüştür dallaraPatlayacaktır ağır sancılarla karanlıklarVarmak için o güzel yarınlaraBizim de dağlarımız vardır Che Guevara

Şair Metin Demirtaş'ı yitirdikİlerici yurtsever şair Metin De-mirtaş, 27 Eylül 2014 günü Antalya'da yaşamını yitirdi.

1938’de Antalya’nın Elmalı ilçe-sine bağlı Akçay köyünde do-ğan Demirtaş, ilkokulu köyünde okudu. Antalya Erkek Sanat Ens-titüsü ile Ankara Akşam Tekni-ker Okulu'nu bitirdi. İşçi sınıfı-nın, şehir ve köy emekçilerinin, gençliğin kitlesel siyasal müca-deleye atıldığı 1960'ların büyük devrimci yükseliş döneminde şiirleriyle adını duyurdu. Genç yaşında kansere yakalandı, sol bacağı dizinin üstünden kesildi.

İlk şiirleri Varlık dergisinde çı-kan Demirtaş İmece, Türk Solu, Yeni Adımlar, Militan, Sanat Emeği, Yansıma dergilerinde ya-yınlanan şiirleriyle ün kazandı. Türk Solu dergisinde yayınlanan “Che Guevara” şiiri nedeniyle tutuklandı.

Bağımsızlık, dostluk, fedakârlık, dayanışma, umut, cesaret duygularıyla örülmüş şiirleriyle öne çıkan Metin Demirtaş'ı “Che Guevara” şiiriyle anıyoruz.

“Bizim de

dağlarımız vardır

Che Guevara”

9494yaşındayaşındaTKPTKP

gericilik, vurgunculukve savaş rejimini yıkacağız